Kirli Para (2014) The Drop
| |
106 dk
Yönetmen:Michael R. Roskam
Senaryo:Dennis Lehane
Ülke:ABD
Tür:Suç, Dram
Vizyon Tarihi:07 Kasım 2014 (Türkiye)
Dil: İngilizce
Oyuncular
Tom Hardy
Noomi Rapace
James Gandolfini
Matthias Schoenaerts
John
Ortiz
Özet
Genç yönetmen Michael R. Roskam'ın kamera arkasına geçtiği
film, yeraltı dünyasının kasvetli renklerini izleyiciye solutmayı hedefleyen
incelikli bir suç dramasına ev sahipliği yapıyor. Bob ve Marv ikilisinin, kayıp
para peşinde sürüklenip gittikleri ve stilize bir ganster filmi olarak
tanımlanan The Drop, kelimenin tam anlamıyla yer altı dünyasına post modern bir
soluk ve farklı bir grafik yaklaşım getiriyor.
Altyazı
Mahallemde kimsenin asla düşünmediği yerler vardır.
Her gün göz önündedirler
ama hiç aklınıza gelmezler.
Bu yerlerde çok şey
döner ama kimsenin olanları görmesine izin yoktur.
İşin aslı şu ki, Brooklyn'de
para gece boyunca el değiştirir.
Bankaya
yatırabileceğiniz türden bir para değildir bu.
Ve bütün bu para elbet
bir yerde toplanır.
Kuzen Marv'ın Barı Bu
barlara teslimat barı denir.
Mafya babaları her
gece için rastgele bir bar seçer ve o
bar o gece bütün şehrin kasası olur.
Hangi barın
seçileceğini önceden bilmek olanaksızdır.
Şehrin dört bir
yanından mafyanın adamları gelir ve
size şehrin en kirli parasını bırakırlar
ve kimse bu parayı ne gelirken görür ne de giderken.
Size bir hafta sonra
teslimat barı olacağınızı söyleyebilirler.
Veya bir yıl sonra.
Bunu bilmek mümkün
değildir.
Bu arada ben sadece bir barla ilgilenir ve beklerim.
KİRLİ PARA Bobby,
bize birer viski koysan hiç fena olmaz.
Tek kelimeyle harika.
Sırf ırmağın bu
tarafında altlarına yapsınlar diye
Jersey'den 80 milyon dolara yaşlı bir takım aldık.
Dedeler takımı.
O kadar yaşlı
değiller.
Stackhouse'u elinde
yürüteciyle LeBron'a blok yaparken gördün mü?
Beyler, bu içkiler
ikramımız.
Vay be, konuşunca
güzel şeyler söylüyormuş.
- Rardy, sen
temizler misin?
- Richie içinse
tamam.
- Başka pantolonun
var mı Sully?
- Var, bunu kuru
temizlemeye gönderirim.
- Rardy, sana
teşekkür etmiyoruz.
- Canın cehenneme.
Bu herifi çözebilene
aşk olsun.
- Kuzen Marv,
içkiler için sağ ol.
- Sağ ol Marv.
Çocuk için iki çift
laf edelim.
- Sully, sen konuş.
- Evet Sully, hadi.
Richie "Eski
Günler" Whelan.
Fort Hamilton'lı, 92
mezunu, matrak adamdı.
Mekanı cennet olsun.
Eski Günler'e.
Aynen öyle hocam.
Dur tahmin edeyim.
İçkileri sen
ısmarladın.
Evet.
Sonuçta
Çok yakın bir arkadaşlarının yıl dönümünü kutluyorlar Marv.
Eleman öleli kaç yıl
oldu, 10 mu?
Bir yerden sonra
geçmişe mazi derler.
Herif gebermiş gitmiş, bunlar bedava içki
peşinde.
Bu arada, bu karının
her gece tabureyi bedavaya işgal etmesine son ver.
- Kim, Millie mi?
- Evet, Millie.
- O kadar içmiyor ki.
- En son ne zaman
ona hesap ödettin?
Ama bu bizim Millie.
Yasalara aykırı ama
on ikiden sonra sigara içmesine göz yumuyorsun.
Farkında değil miyim
sanıyordun?
Bu akşam hesabını
ödeyemezse, ödeyene kadar bir daha buraya gelmesin.
- Ama hesabı 120
dolar falan.
- Aslında 140 dolar.
- Ama parası yok.
- Oldu, gözlerim
doldu.
Dediğimi duydun mu?
Şu baston şekerleri ve
Noel ışıklarını falan da kaldır.
Aralık'ın 27'si oldu
artık, yeter.
Beyler.
Canınız cehenneme.
adın kutsal
kılınsın.
Egemenliğin gelsin,
gökte olduğu gibi, yeryüzünde de senin istediğin olsun.
Bize gündelik
ekmeğimizi ver.
Bize karşı suç
işleyenleri bağışladığımız gibi, sen de bizim günahlarımızı bağışla.
Ayartılmamıza izin
verme.
Bizi kötü olandan
kurtar.
Esen kalın.
İsa'nın bedeni.
Olacak iş değil.
Ne işin var orada
senin?
Dur bakalım, sakin
ol.
Hey.
Çöpümü neden karıştırıyorsun?
Çöp tenekende bir
köpek var.
Boxer cinsi.
Tanrım.
Çöpünde köpek var.
Kanaması var.
- Adın ne?
- Bob Saginowski.
- Ehliyetini çıkar.
- Ehliyetim mi?
Cüzdanım cebimde.
Kendin çıkarman gerekecek.
Çektiğim resmi dört
kişiye gönderdim.
Anladın mı?
- Hayvan donuyor.
- Normal, hava soğuk.
İçeri götürelim.
Adım Nadia bu arada.
- Kötü mü?
- Derin bir yara
değil ama çok fena.
Birileri bu köpeği
ölesiye dövmüş.
Şu yumruları görüyor
musun?
Orası kafatası
değil, darbe sonucu oluşmuş şişikler.
- Veteriner misin?
- Hayır, Ashmont
lzgara'da garsonum.
Ama bir yaz Hayvan
Kurtarma'da asistanlık yapmıştım.
Dikkat et.
Bu köpek ırkına ev
bulmak çok zor.
- Boxer'lara mı?
- Bu bir boxer değil.
Pitbull.
Bu cins çok
tehlikelidir.
Sahibi pisliğin
tekiyse köpek ne yapsın?
Şu yavruya bir bakar
mısın?
Dünya tatlısı.
Sana bir sepet
lazım, kendini güvende hisseder.
Bunu sana ödünç verebilirim.
Mama ve oyuncak
falan da alman lazım.
Ben sadece tenekenin
yanından geçiyordum.
Ben, olmaz - En iyisi onu geri götüreyim.
- Kime?
Onu döven adama mı?
Yetkililere
götürürüm.
Hayvan barınağına
yani.
Evet.
Sahibi yedi gün içinde köpeği sahiplenmezse isteyen herkes köpeği alabiliyor.
Ama Allah bilir
nasıl bir insan onu alır.
Bilmem ki.
Sen alabilirsin.
Sen al.
Geceleri çalışıyorum.
Çok yoğunum.
Hayvan Kurtarma'ya götürmemiz
gerekecek.
Tamam, bak, rica
etsem bana düşünmek için birkaç gün verir misin?
Lütfen?
Bunu düşünmem lazım.
Büyük bir sorumluluk.
Köpekler hakkında
hiçbir şey Lütfen, sadece birkaç gün.
Geri geleceğim.
Lütfen, bir, iki gün.
Hafta sonuna kadar
ona bak.
Sadece hafta sonu.
Bir, iki gün.
Lütfen.
Lütfen.
Cumartesi sabahına
kadar.
Teşekkürler.
Tamam.
Sağ ol.
Cumartesi.
Bob?
- Köpeğin bir isme
ihtiyacı var.
- Tamam.
Aman Tanrım.
Her şey yoluna
girecek.
Nadia Dunn diye
birini tanıyor musun?
Nadia Dunn?
- Tanımıyor musun?
- Hayır.
- Köpek o kızda da.
- Gene mi şu köpek?
Düşünüyorum da
köpeği eğitmek tuvalet eğitimi falan bunlar çok büyük sorumluluk, değil mi?
Bahsettiğin şey bir
it.
Uzun zamandır
görmediğin, özürlü bir akraban, elinde kolostomi torbasıyla tekerlekli sandalyede karşına çıkmıyor yani.
"Artık sana
emanetim.
Bana bak.”
Böyle demiyor.
İt işte.
Evet.
Ne oldu?
Hayır.
Bu çok boktan bir
fikir.
Ya hepsini alalım ya
da hiç girmeyelim.
Küçük kardeşim, beni
dinle.
Adamım kendimizi kanıtlamamız gerektiğini
söyledi.
Aşama aşama
ilerleyeceğiz.
İşletme sahiplerinin
tepkisine bakacağız.
Çok fena tepki
verebilirler manyak herif.
Göreceğiz işte.
Senin o adam var ya,
amma da çok şey biliyormuş.
Burası lanet bir
teslimat barı.
Ama bu akşam değil.
- Tamam mı?
- Tamam.
Aklından bile
geçirme, hemen doldur.
- Tamam, sorun
çıkarmak istemiyoruz.
- Çıkarıyorsun ama!
- Ne yaptığınızın
farkında mısınız?
- Marv.
- Bu kimin parası,
haberiniz var mı?
- Doldur lan çantayı!
Tamam.
Sakin olun.
Alın.
Hadi.
Sen çok konuşuyorsun.
Rardy nerede?
Rardy?
Ne oldu lan?
- İyi misin?
- Tanrım, midem
bulanıyor.
- Tamam.
- Kafasına bak.
Karpuz gibi yarılmış.
Ambulans lazım.
Çok kötü.
Rardy, kıpırdama.
Öylece kal.
- Çok mu kötü?
- Kıpırdama.
İyi görünmüyor.
Kafana havlu
koyuyorum.
Şöyle tut.
Al, bununla da
yüzünü sil.
Aziz Dominik
Kilisesi, 8 ayini.
Her sabah
birbirimizi görürüz ama tanışmamıştık.
- Dedektif Evandro
Torres.
- Merhaba.
Ben de Bob Saginowski.
- Kilisemize yazık
oldu.
- Neden?
Kapanıyormuş, artık
Azize Meryem'e gitmemiz gerekecekmiş.
İnanabiliyor musun?
Haberim yoktu.
- Barmen sen misin?
- Evet.
Şu silahlı tipler Biraz yürüyelim mi?
Sesleri daha önce
buraya gelen birilerine benziyor muydu?
Yok.
Ama bana yakın olan adamın saati durmuştu, onu
gördüm.
Memur Bernardo
tepeden tırnağa giyiniktiler dedi.
Kapüşon, maske falan mı?
Evet, ama bileğini
gördüm, dönerken göründü.
Saatin yüzü bana
bakıyordu, aynen böyle.
- Durmuştu mu dedin?
- Evet.
6.
15'i gösteriyordu.
- Ne kadar para
aldılar?
- İşte, kasada ne
varsa hepsini aldılar.
Peki, etrafa sorsam soruştursam,
burada bahis oynattığınızı veya buraya
para teslimatı yapıldığını falan duyar mıyım?
- Efendim?
- Duymaz mıyım?
- Yok.
- Sigortan var mı
Rardy?
- Sence?
Hayır, sigortamız yok.
- Tam bir rezalet.
- Evet ya, kafasına
çok kötü vurmuşlar.
- Hayır, Aziz
Dominik'ten bahsediyorum.
- Ha.
Evet.
Çok güzel bir kilise.
Ayinleri adam gibi
yapıyorlardı.
Duadan sonra grupça
sarılmalar, halk şarkıcıları falan yoktu.
Laikçilerin Kilise
ile işi bittiğinde elimizde sadece vitraylı
apartman daireleri kalacak.
- İçerideki güvenlik
kameraları ne alemde?
- Kayıt yapmıyorlar.
Sadece caydırma amaçlı.
- Neden komünyona
katılmıyorsun?
- Efendim?
Yıllardır seni
ayinlerde izliyorum.
Bir kere bile
katılmadın.
- Orası beni ilgilendirir.
- Demek öyle?
Aynen öyle.
Herhalde öyle.
Hesap mı vereceğim?
Ne oldu, seni karısı
yapacak mıymış yoksa meme uçlarını sıkınca mı dayanamadın?
Allah aşkına, neden
o polise kol saatiyle ilgili detayı verdin?
- Bilmiyorum.
- Demek bilmiyorsun.
- Ağzımdan çıkıverdi.
- Bir dahaki sefere bir zahmet dilini
ısırıver, olur mu?
Senin neyin var?
Ben de kendime
şaşırdım Marv.
- Beş bin küsur
dolar aldılar.
- Beş bin mi?
Neyse ki zarfı
almışlardı, en azından ondan kurtulduk.
O halde sıkıntı yok.
Her şey yolunda.
Hayır, beş bin küsür
dolar aldılar.
Bar onların, para
onların.
O parayı
isteyecekler.
O yüzden hiçbir şey
yolunda falan değil.
- Bob?
İyi misin?
- Evet.
- Sekize daha çok
var.
- Biliyorum.
Beklerim dedim.
İçeri gel madem.
AZİZ ROCCO
Sadece bir kap ve biraz mama var.
Teşekkürler.
Sağ ol.
- Bol şans.
- Teşekkürler.
Daha önce hiç
köpeğim olmadı o yüzden Şu anda ne yaptığıma dair hiçbir fikrim yok.
Hem de hiç.
Mama kapları lazım.
Tasma.
Dışkı torbaları.
Artık ayakkabılarını
yerden yüksek bir rafta tut.
Yataklar nerede bir
bakalım.
Ne istiyorsun?
Bu, köpek eğitimiyle
ilgili en iyi kitap.
Mutlaka okumalısın.
Her şeyi anlatıyor.
- Adını ne
koyacaksın?
- İlk başta aklıma Rocco geldi.
Rocco ismini severim.
- Ama sonra Mike
diye düşündüm.
- Mike mı?
- Mike'ı beğenmedin
mi?
- Hayır.
Köpek için Mike kötü bir isim.
- Rocco daha iyi.
- Tamam.
Senin adını o ünlü
jimnastikçi yüzünden mi Nadia koymuşlar?
- Evet.
- Jimnastikçi misin?
Hayır.
Al bakalım.
Gördün mü?
"Rocco".
Hoşuna gitti.
Bence Mike daha
güzel.
- Tuttun mu?
- Evet.
- Sabırlı ol.
- Görüşürüz, sağ ol.
"İki yan
panelin alt tabanları mutlaka içte kalsın.”
Darek Saginowski -
Elaine Melville Anısına Rocco?
Sana güvenli bir yer
yaptım.
Bob?
Hava soğuk, değil mi?
Bob varken kar
küreme makinesine ne gerek var, değil mi?
- Bir ara benim eve
de uğra.
- Olur tabii.
Şaka yapıyorum.
Alem adam.
- Sen işsizlik
sigortasıyla mı yaşıyorsun?
- Efendim?
- Bütün işi Bob
yapıyor.
Sen izliyorsun.
- Hayır, ben de
kürüyordum.
- Gördüm nasıl
kürediğini.
- Evet, öyle.
Gelin.
- Bu adamı tanıyor
musunuz?
- Hayır.
Ama ben tanıyorum.
Bir bakışta adamın ne mal olduğunu anladım.
Birileri barımı
soymuş.
Evet.
Bu doğru.
Çok üzgünüm Bay
Umarov.
Babama Bay Umarov de.
Bob bana Chovka de,
tamam mı?
Bu doğru, çok
üzgünüm Bay Chovka, birileri barınızı soydu.
- Kim barımızı soydu?
- Bilmiyoruz.
Maskeleri vardı.
Evet.
Yüzlerini göremedik.
Polis tutanağında
bozuk saat yazıyor.
Siz mi söylediniz?
Evet, ben söyledim.
Düşünmeden söyledim.
Ağzımdan kaçırdım.
Peki, babamın
parasını geri almak için ne yapıyorsunuz?
- Haber saldık.
Mahalleye.
- Evet.
Mahalleye haber
salmışlar.
Demek haber
mahallede, öyle mi?
- Haber.
- Evet.
Benim paramla.
Bulun lan paramı.
"Bulun lan
paramı.”
Paranın nerede
olduğunu biliyorsak, bizi soyanları tanıyoruz demektir.
Bu da biz de işin
içindeyiz demektir, yani beynimizi dağıtırlar.
- Soktuğumun
Çeçenistanlıları.
- Çeçen deniyor Marv.
Memleketin adı
Çeçenistan, halkına da Çeçen deniyor.
Tamam işte,
Çeçenistan.
Ben de öyle dedim.
İngilizlere, İngiltereli demiyorsun ama, değil
mi?
Ne zırvalıyorsun
Allah aşkına?
Selam gençler.
Bu akşam ne içiyoruz
bakalım?
- Bardağın var mı?
- Herhalde yani,
dünkü çocuk muyum ben?
- Şerefe.
- Salud.
- Ne var ne yok
Evandro?
- Marvin Stipler'ı hatırlıyor
musun?
Kuzen Marv'ı?
Dokuz, on yıl önce, bunun
bahis defterini Çeçenler dürdü.
Barı soyuldu.
Bar, Baba Umarov'un paravan şirketlerinden
birine ait.
Hangi geri zekalı onun
barını soymaya kalkar?
Hiçbir fikrim yok.
Organize suçlar masası Umarov'ları izliyor mu?
Son bütçe
kesintilerinden sonra zor ayakta duruyoruz.
Vatandaşın
varlığından dahi haberdar olmadığı bir Rus için uğraşamayız.
- Çeçen.
- İstiyorsan al
senin olsun.
Küçük kardeşim,
yemeğe hazır mısın?
- Ne?
- Yemeğe hazır mısın?
Hayır.
Yedim ben.
- Önceden yedim.
- Ne zaman?
Yedim dedim ya.
Hayır.
Sakın ha.
Rocco, orada dur.
Bekle.
Yapma.
Yapma.
Sakın atlama.
Aman Tanrım.
Ucuz atlattık.
Kalpten gidecektim.
- Nerede kaldın?
- Yoldaydım.
- Parayı getirdin mi?
- Hayır.
- Ne demek hayır?
- Çünkü para Bri'da.
Para Bri'da.
- Kardeşine benden
bahsettin mi?
- Hayır.
Neden Rardy'ye o
kadar sert vurdunuz?
- Mecbur kaldım.
- Mecbur kalmış.
Ben de mecburen
ambulans çağırdım.
Sonra mecburen polis
geldi.
Saatinin olayı ne?
Bozuk olduğunu
insanlar fark ediyor.
Yenisini alsın ve o saati atsın.
Bugün yapsın.
Sırada hangi aşama
var?
Gerçek bir teslimat barına ne zaman dalıyoruz?
Beni kafasında planı
olmayan bir hıyar mı sandın sen?
Bir uçak düştüğünde,
ertesi gün en güvenli havayolu hangisidir?
- Düşen uçağın
havayolu.
- Evet.
Aferin sana.
Bu yüzden
bekleyeceğiz.
Dediklerinin tek
kelimesini bile anlamıyorum.
Sanki Brezilyaca
konuşuyorsun.
Bu işleri bana
bırak, tamam mı?
Ortalıkta görünmeyin.
Brezilyaca değil.
Brezilya'da
Portekizce konuşulur.
- Nereye?
- Gidiyorum.
Burada kal.
Yan yana
görülmemeliyiz parlak zeka.
- Hay sokayım.
Ne kadar bekleyeceğim?
- Ne bileyim ben, on
dakika!
Otur.
Otur.
Hayır, ayaktasın.
Buraya gel.
Koş, koş.
Hay aksi.
- Nasılsın?
- İyiyim.
Aman.
Rocco, gel hadi!
- Gel.
Aferin oğlum.
- Kitabı okumadın
değil mi?
Birazını okudum.
Yok.
Pek okuyamadım.
Düşündüm de Tatil dönemi bitti ve restoranda bir vardiyam
azaldı.
- Çok üzüldüm.
- Belki bana iş verebilirsin, ne dersin?
Sen çalışırken
Rocco'ya bakıcılık yapmamı ister misin?
Şey, aslında hiç
fena fikir değil.
Barda çok yoğun
çalışıyorum.
Çok naziksin.
Seni arayabileceğim
bir numara var mı?
Seni ararım.
Hem şunu adam gibi konuşuruz.
Şuraya yazsana.
- Kalemin var mı?
- Yok.
Galiba bende vardı.
İhtiyacın olduğunda
ara ki bulasın.
- Yazıyor mu?
- Evet.
- Al.
- Harika.
Harika bir fikir.
Anahtara ihtiyacım
olacak.
O halde belki ben ya da beni ararsan, ben şey yaparım ya da senin eve bırakırım veya bara
bırakabilirim.
- Ara beni.
- Tamam, ben ararım - az evvel bana verdiğin bu numaradan.
- Mutlu yıllar bu
arada!
- Mutlu yıllar!
O programa katılsak
ya.
Sen şarkı
söyleyemezsin.
Onu demiyorum,
diğeri, hani şu yarışmacıların dünyayı dolaşıp ipucu aradıklarını diyorum.
Çok hoş olur.
Hadi, katılalım.
Yeni şeyler görürüz.
- Ne gibi?
- Bilmem.
Başka ülke görürüz.
Farklı kültürler.
- Bugün babamı
ziyaret ettin mi?
- Evet, uğradım.
- Paralarını
istiyorlar Marv.
- Kim?
- Huzurevi.
- Yakında alırlar.
Artık para takibini
huzurevi yapmıyor, avukat tutmuşlar.
Sağlık yardımı
azaldı.
Ben emekli oldum.
- Yakında onu
postalarlar.
- Nereye?
Daha kötü bir yere.
Belki vakti
gelmiştir.
Tabii ya.
Öldürelim gitsin.
- Babamızı.
Neden, çünkü sıkıntı oluyor.
- O zaten öldü Marv.
Peki, bağlı olduğu o
makinelerden çıkan bip sesleri ekrandaki dalgalar falan ne oluyor?
- O hayat işte.
- O elektrik canım,
başka bir şey değil.
Geçen gün elini
yanağıma koydum.
Kan akışını
hissettim.
Fişini çekmek mi
istiyorsun?
Tamam, karar
senin.
- Sakin ol.
- Hayır, sen kararını ver.
- Bana her türlü
uyar.
Ne demezsin.
Boş ver.
Önemli değil.
Avrupa'ya başka
bir hayatımda giderim.
Rocco.
Yanımda yürü.
Yanımda yürü.
Yanımda yürü.
Ve otur.
- Gördün mü?
- Evet, gördüm.
Neredeyse pati
verecek.
Televizyon izlerken,
bacağımda uyuyor.
- Sahiden mi?
- Tamamen iptal.
- Gel.
- Hemen dönerim.
Çılgın seni.
Gel hadi.
- Güzel köpek.
- Teşekkürler.
Evet, harbiden güzel
köpek.
Beslemeyi unutma.
Hastane nerede acaba?
Buradan bir U dönüşü
yap, yolun sonuna kadar git.
- Sağa dön.
Tabelaları görürsün.
- Sağ ol.
Söz, yarın parka
gideceğiz.
Bugün çok işim var.
Çok yakında
döneceğim.
Selam hocam,
nasılsın?
İçeri girmemin bir sakıncası var mı?
Hava çok soğuk.
Çok sağ ol.
Tanrım.
Konu nedir?
- Onu nerede
tutuyorsun?
- Neden
bahsediyorsun?
Köpeği diyorum.
Mutfakta mı?
Bodrumda mı?
Seni hatırlıyorum.
Parkta yanıma gelip
köpeğin güzel demiştin.
Sorun da bu ya, köpek
senin değil.
- Hayır, benim.
- Harbiden mi?
Kayıt ettirdin mi?
Yasa gereği kayıt
yapman lazım.
Peki çip taktın mı?
- Efendim?
- Güvenlik çipi.
Köpeğe takılıyor.
Köpecik kaybolur, bulan kişi veterinere
götürür.
Veteriner tarar.
Ve sahibinin
bilgileri ekranda belirir.
Sahibinin cebinde
ise bir kağıt parçası vardır.
Kağıtta güvenlik
çipinin hesap numarası yazar.
Al, bak.
O benim köpeğim.
Hayır, benim.
Onu dövdün.
- Polise senin
yaptığını söylerim.
- Ne istiyorsun?
Güneşli bir gün,
değil mi?
Ama hava belli olmaz.
Hiç sormuyorsun.
Nasıl olduğunu ilk
beş dakikada sormayan ilk kişi sensin.
Bu senin özelin, beni
ilgilendirmez.
Canın ne zaman
isterse o zaman anlatırsın veya hiç anlatmazsın.
- Kendim yaptım.
Kafam güzeldi.
- Sen mi yaptın?
- Hani şey aleti var
ya soyucu.
- Soyucu mu?
- Olur ya, patates
soyucu.
- Aman Tanrım, evet,
o aleti iyi bilirim.
Eskiden farklı bir
insandım.
Kendimi pek
sevmezdim.
Şimdi seviyor musun?
Bayım, içeriye köpek
sokmak yasak.
Sizin ve köpeğin
çıkması gerek.
- Çok ciddiyim.
Beni takip ediyorlar.
- Etmiyorlar.
- Ediyorlar.
Arabadaki adamı anlattım ya.
- Adam sana yol sormuş.
Soruş şekli çok
tuhaftı.
Bana bakışı falan.
Salak değilim
herhalde.
Ya sen?
Şemsiyeli adam ne ayak?
- Onun derdi köpekle.
- Köpekmiş.
Nereden biliyorsun?
Belki de onu bahane
ediyordur.
Sakın ha aldığınız yere koymayın, aman zahmet olmasın.
Çöp konteyneri
alsana Marv.
"Çöp konteyneri
alsana Marv.
Bir konteyner al.”
Tabii.
- Artık barın sahibi
olmadığımı unuttun galiba.
- Unutmadım.
Tabii, ne de olsa
Chovka senin barını almadı.
- O olalı on yıl oluyor.
- Hayır, sekiz buçuk
sene oldu.
- Pekala.
- Sekiz buçuk sene.
Dottie Avrupa turu
yapmak istiyor.
Geldiğim şu noktaya
bak kız kardeşiyle Avrupa turuna çıkan
adam.
Tur otobüsüne
atlayıp boynumda fotoğraf makinesiyle mal
gibi ortalıkta dolanacağım.
Ne oldu?
- Bunu görmen lazım
Marv.
- Hayır, değil.
Hiçbir şey yapmak
zorunda değilim.
Böylece burada
dikileceğim.
Yerimden kıpırdarsam
şerefsizim.
Hayır.
Gerçekten bunu
görmen lazım.
Avrupa'yı görmek
zorunda değilim.
Dottie'yi görmek
zorunda değilim.
O torbanın içini de
görmek zorunda değilim.
Bu ne lan?
Bunu ortadan
kaldırmalıyız.
Neyi, parayı mı
yoksa şeyi mi?
Bahse girerim
buradaki para o gece çalınan kadar çıkacak.
- Neden bize
getirdiler?
- Geri verelim diye.
Bu, gün gibi ortada.
Bir parça et sarar
gibi.
Gören de her gün
yapıyorsun sanır.
Merak ediyor musun, saatten
bahsetmemiş olsan - Hayır, etmiyorum.
- Ben ediyorum.
- Selam.
Sizde Zima var mı?
- Yok, kapalıyız.
Kapınız açıktı, o
yüzden Kusura bakma ama kapalıyız, bir
zahmet Tamam.
Anlıyorum.
Gitmen lazım.
Selam Bob.
Nasılsın?
Seni gördüğüme
sevindim.
Hadi artık.
Nadia'ya selam söyle.
Kendini kesip biçtiğinde onunla ilgileniver, e
mi?
Tek kollu adamın
kesik uzvunu kuzu budu gibi sağa solla sallarken ön kapıyı açık mı bıraktın?
- Bir şey görmedi.
- Ama görebilirdi.
- Ama görmedi.
- O adamı tanıyor
musun?
Evet.
Rocco'nun peşinde olan adam.
Köpeğin kendisinin
olduğunu iddia eden mi?
- O adam asıl kim
biliyor musun?
- Hayır.
Richie Whelan'ı
öldürdüğünü iddia eden adam.
- O adam mı?
- Evet.
- Eric Deeds o mu
yani?
- Evet, o Eric Deeds.
O herif kafadan
kontak.
Birkaç kere hapse
girip çıktı.
Yanlış
hatırlamıyorsam bir ay da tımarhanede yattı.
O yüzden ayağını denk al.
- Ne gün ama Marv.
- Aynen öyle.
Rica etsem, şu böcek
ilacını bana uzatır mısın?
- Ne demek,
memnuniyetle.
- Sağ ol.
- Yürüyüşe çıkıyorum.
- Tamam.
Aman Tanrım.
Ona bakma.
Ona bakma.
Bu ne, bu ne?
Git getir.
Koş.
Hadi, oyna bakalım.
Koca kırmızı kemik.
Git getir.
Hadi bakalım!
Kemiği kap!
- Lanet olsun.
- Bay Saginowski.
- Nasılsın?
- İyiyim.
- Henüz failleri
yakalayamadık.
- Evet, tahmin
etmiştim İşimizi yapmadığımızı mı?
Soygun vak'alarında
tutuklama pek olmuyormuş diye duydum da.
- Çanta ne iş?
- Bu şey Dışkı torbalarını, tasmaları, topları falan
taşımak için.
- Biraz boş gibi.
- Dışkı torbalarım yeni bitti, topu da
kaybettim.
Richie Whelan.
- Ne olmuş ona?
- Tanıyor musun?
Tabii.
Arkadaşları geçen gün bardaydı, yıl dönümü
şerefine kadeh kaldırdılar.
- Ne yıl dönümü?
- En son görüldüğü
günün yıl dönümü.
- En son sizin barda
görüldü.
- Doğru.
Sonra bardan çıktı.
Arabasına bindi ve
gitti, sonra sadece arabası bulundu.
Astoria'da bulundu.
Yakılmıştı.
Köpek güzelmiş.
- Teşekkürler.
- Eric Deeds diye
birini tanıyor musun?
Uzun boylu, sakallı,
sürekli suratı asık bir tip.
Tanıyor olabilirim.
Yeme beni, o barda
çalışıp da nasıl tanımazsın?
Sen herkesi tanırsın
Bay Saginowski.
Yanımda resmi var.
Tanımıyorum.
Barı onun soyduğunu mu düşünüyorsun?
Hayır.
Kulağıma söylentiler
geliyor Whelan'ın ortadan kaybolmasında
parmağı olabilirmiş.
- Sahiden mi?
- Gerçekten çok
güzel bir köpek.
- Öğleden sonra
gezintisini yaptırmaya geldim.
- Harika.
- Endişelendim.
Cebin açık mı?
- Açık ama
titreşimde.
Hissedemedim.
- Defalarca aradım.
- Evet, gördüm.
Çok üzgünüm.
- Hani bugün
çalışıyordun?
- Evet ama bir şey
çıktı Gerçekten uzun hikaye.
Üzgünüm.
Aramam gerekirdi.
Özür dilerim.
Tamam.
Selam.
Demek Eric Deeds'i
tanıyorsun, öyle mi?
Hayır.
Kim olduğunu biliyorum ama buna
"tanıyorum" denmez.
- Tanımıyorsun yani,
öyle mi?
- Pek sayılmaz,
hayır.
Çok ilginç, çünkü o
öyle bir dedi ki, ben de şey sandım - Ne
sandın?
- Ne bileyim, belki - Bilemedim.
- Neden ensemde boza
pişiriyorsun?
- Sadece bir soru
sordum.
- Hayır, bir şey ima
ettin.
- Hayır, etmedim.
- Şimdi de sırf benimle tartışmak için hır
çıkarıyorsun.
- Hayır.
- Al işte.
- Alakası yok.
Bana bunlarla gelme,
tamam mı?
Bir saniye.
Ne oldu şimdi?
Yanlış bir şey mi
dedim?
- Beni itip
kakabileceğini mi sanıyorsun?
- Hayır.
Bir saniye.
Sakın bana dokunmaya
kalkma.
Anlamıyorum.
Sadece bir soru
sordum.
Tek bir soru.
Çok basitti.
Birden her şey tepetaklak oldu.
Anlamıyorsun.
Bunlar böyledir.
Kaşıkçı Elması'nı
versen, çok ağır diye şikayet ederler.
- Haksız mıyım?
- Bob, sen bir
kızdan mı bahsediyorsun?
Bobby kendine manita
mı yapmış?
Adam bir köpek aldı,
gökten karı yağmaya başladı.
Bir donlarını
çıkarıp atmadıkları kaldı.
Ben biraz bilardo
oynayacağım.
- Nasılsın?
- Chovka, sana bir
içki koyayım.
Marv?
Stella Andre Stella içer.
Buyur.
İşte burada.
Kilitli poşete
koydum.
Ama hepsi tamam.
Sayabilirsin.
Kilitli poşet niye?
Biraz ıslaktılar da.
Aslında kuruturdum ama kurutucumuz yok.
Ben de kilitli
poşete koydum.
Akşamdan bir masaya
yayarsan sabaha hepsi hazır olur.
Neden bahsettiğini
bilmiyorum Bob.
Geçen sefer bundan
vermedin.
İçki mi?
Hayır, o Bowmore 18 değil.
Onu sevmemiştin.
Ayak kokuyor
demiştin.
Bunu daha çok
seversin diye düşündüm.
Bu çok özel bir içki.
İrlanda içkisi.
Ölüyoruz.
Hepimiz ölüyoruz Andre.
Ama ölmeden önce
mutlaka bu viskinin tadına bakmalısın.
Evet ya, ona da koy
tabii.
Al.
- Teslimat buraya
yapılacak.
- Pekala.
Hangi akşam?
Super Bowl gecesi.
Tamam.
Güzelmiş.
Dedektif Evandro
Torres.
- Jimmy Sullivan.
- Görüşmeyi kabul
ettiğin için sağ ol.
Eski Günler'in
kaybolduğu geceyle ilgili başka bir şey hatırlıyor musun?
Hatırladığım tek
şey, ot almak için bardan çıktığı.
Almaya gittiği
tipler de pisliğin önde gideniydi.
Deeds adında bir
manyak ile uyuşturucu müptelası arkadaşı adı neydi?
- Tim Brennan.
Tutanakta adı geçiyor.
- Aynen, o eleman.
İkisini de mi
görecekti?
Yoksa birini mi?
Hatırlamıyorum.
Peki ya Bob
Saginowski ve Kuzen Marv?
- Onları niye bu işe
karıştırıyorsun?
- Yok, sadece İş arkadaşlarımın önünde beni muhbir konumuna
soktun zaten.
Çok sağ ol.
Ama Kuzen Marv'ın
yerine gelince Orası benim barım.
Anladın mı?
Barıma bulaşma.
Şey, dinle Özür dilerim.
Onu tanıman umurumda
değil.
Mesele şu ki sana selam söyleme şeklinden aranızda bir
şey varmış gibi geldi bana.
- Sadece sordum.
- Başka ne dedi?
Rocco'nun sahibi
olduğunu söyledi.
Köpeğin boynundaki
çipin bunu kanıtlayacağını söyledi.
Eskiden erkek
arkadaşımdı.
İlk başlarda, çok
hoştu.
Bana çok kibar
davranıyordu.
İnsanlar arkasından
atıp tutuyordu ama ben kimseyi yargılamak istemem.
- Önyargılı olmayı
sevmiyorum.
- Anlıyorum.
Ama sonra daha fazla
katlanamadım.
Uzun süredir onu görmüyordum.
Gitti sanmıştım.
- Üzgünüm.
- Beni affet.
- Canım benim.
- Hiçbir şeyi izah
etmek zorunda değilsin.
Herkesin bir mazisi
vardır.
Bu herifin Rocco'yu
çöpüne atması senin kabahatin değil.
Eminim Rocco da seni
suçlamaz.
Tamam mı?
Bu olanlara aklı
erecek değil ya.
- Kendiliğinden
çekip gidecek bir tip değil.
- Eric mi?
Hayır.
- Pek öyle bir
niyeti varmış gibi görünmüyor.
- Yok zaten.
Altın Çağ lakaplı
çocuğu o öldürdü.
Evet.
Öyleymiş.
Geçen gün duydum.
Richie Whelan.
Neden yaptı?
Bilmem.
Eric için sebep sonuç ilişkileri oldukça
muallaktır.
- Bu kırılmış.
- Evet, kırılmış.
Tamir etmemi ister
misin?
- Tamir etmek mi
istiyorsun?
- Evet.
Neden olmasın?
Bir bira daha alır
mısın?
Olur.
Duyduğuma göre barın
sahibi Kuzen Marv değilmiş.
Mafyaymış.
Ama sen mafya
değilsin.
- Neden orada
çalışıyorsun?
- Kuzen Marv'la ben
çok eskiden tanışırız.
- Marv aslında
gerçekten benim kuzenim.
- Hadi ya?
Marv ve kardeşi
Dottie'nin babası ile - benim annem kız kardeşmiş.
- Harbiden mi?
Makyaj malzemelerini
de paylaşıyorlar mıymış?
- Neden öyle bir şey
yapsınlar ki?
- Kız kardeş
olduklarını söyledin ya.
Doğru.
Ya, ne demek istediğimi anladın ama.
Neden benimle dalga
geçiyorsun?
- Eğleniyorum be.
- Eğleniyorsun ha.
Eğlenmek.
Marv da kendini
mafya sanıyordu.
Eskiden küçük bir
çetemiz vardı.
O zamanlar,
gençliğimizde, üç beş bir şeyler kazandık
ama hiçbir zaman büyük işler çevirmedik
Derken şehre dişli bir organizasyon musallat oldu bizse bakakaldık.
Oyunu kaybettik.
Çete mete kalmadı.
- Ama hala o
taraklarda bezin var.
- Benim mi?
Hayır.
Hayır.
Kesinlikle yok.
Ben sadece barmenlik
yapıyorum.
- Ne yapıyorsun?
Atla hadi.
- Hayır, sen
arabadan in.
Kafayı mı yedin?
Hava buz gibi!
Atla dedim.
- Arabaya binmem!
- Bagajı naylonla mı
kapladım sanıyorsun?
- Belli mi olur?
- Açtım, git bak.
Hadi.
Sakın yamuk yapmaya
kalkma.
Sakın diyorum bak!
- Kimsenin yamuk
yaptığı yok.
- Duydun mu?
- Tamam mı?
- Tamam.
İstersen anneciğini
ara da iyiyim de.
Espri yapma.
Kardeşimi son kez canlı gördüklerinde birinin
arabasına biniyordu.
Pekala.
Haklısın.
Özür dilerim.
Sakin ol.
"Risk al,
kazan" durumu yaşadık.
Riski aldık ama şu
ana dek işler istediğimiz gibi gitmedi, farkındayım.
Ama ne?
Ama Super Bowl teslimatının nereye
yapılacağını biliyorum.
Bri'ın öcünü almak
istiyorsan, onların bir milyon dolarını alırsın.
- Bu intihar olur.
Tek kelimeyle intihar.
- Sana haberlerim
var Fitzy.
Biz çoktan öldük, kellemizin
uçması an meselesi.
- Tek çare buradan
kaçmak.
- Ben bir soygun
daha yapmam.
- Yapmaz mısın?
- Yapmam.
- Emin misin?
- Evet, eminim.
Pekala, o halde
seninle ödeşelim.
Senden bir şey satın
alacağım.
Öncelikle,
konuştuklarımızı kimseye anlatma.
Hiç kimseye anlatma.
İkincisi, birkaç gün
saklanacak bir yere ihtiyacım var.
Ne oldu, sokakta mı
kaldın?
- Bagajı
kapatmamışsın.
- Kapattım.
İyi kapatmamışsın.
- Kapattım diyorum.
- Bagajı boş ver.
Hayır, sokakta kalmadım.
Herkes evimi biliyor.
Oysa senin evini
kimse bilmiyor.
Bu akşam veya yarın
akşam sende kalabilir miyim?
Bende kalamazsın ama
bir yer biliyorum.
- Tamam mı?
- Kablolu yayın var
mı?
- Ne geveliyorsun?
- Kablolu diyorum,
kablolu.
Git işine.
Arkasına geçip iki
elinle iyice bastırman lazım!
İşte geldik.
İyi geceler.
- Ben kapatırım.
- Bob?
- Teşekkürler.
- Ne için?
İyi geceler.
Geç kaldığım için
kusura bakma.
Seni yanımda
götüremedim.
Ödül bisküvisi ister
misin?
Al.
Sana aldım.
- Oturmamın bir sakıncası
var mı?
- Hayır, otur.
Ne var?
Kuzenimi neden
sevmediğini merak ediyorum.
- Köpeğimi aldı.
- Köpeğini almadı.
Köpeği ölümüne
dövdükten sonra çöpe attın.
- Ama çok üzüldüm.
Bunun bir kıymeti yok mu?
- Var.
- İyi, güzel.
- Şimdi de geri
istiyorsun.
Bu ne biçim soru
böyle?
Ben ne istediğimi
bilmiyorum.
Bilmiyorum.
Ama kendini bir halt
zanneder tavırlarla ortalıkta dolaşması canımı sıkıyor.
- Öğrenmesi lazım.
- Ne öğrenecek?
Bana yamuk yapmakla
hata ettiğini.
Sen de mi yamuk
yapıyorsun yoksa?
Ben mi?
Yok canım, hayır.
O işler için çok
yaşlıyım.
Niyetim barışçıl.
- Neden öyle dedin?
Savaş mı çıktı?
- Bildiğim kadarıyla
hayır.
- Güzel.
- Geçen bara
geldiğinde kuzenim gerildi.
Kolay gerilen bir
tip değildir.
Bence bu işi ikimiz
için de mutlu bir sonla bitirmenin bir yolu var.
- Vay be.
Bugün ne güzelsin böyle.
- Eric Deeds'in
psikiyatri raporu.
Okumak için üç
dakikan var.
Umarım ellerin yağlı
değildir.
- Bak şu Allah'ın
işine.
- Gene mi seni
şaşırtmayı başardı?
Ne oldu?
Umduğunu bulamadın galiba?
Dosyamı alabilir
miyim?
Tabii.
Sana ne yapacağını
söyleyeyim.
Bana bir onluk
vereceksin.
On bin.
Yarın sabah alırım.
- Kim 10.
000 dolar kaybetmiş
de ben buldum?
- Yapma.
Dinle.
Köpeği istiyorsan, on bin söküleceksin.
Bu kadar basit.
Beni dinle aslanım.
İnsanların hayatlarına bodoslama dalıp
istediklerini yapmalarını Dinle, dinle.
Sakin ol.
Beni dinle.
Hayat bu.
Aynen budur hayat.
Benim gibiler hiç
beklemediğin anda birden ortaya çıkar.
Yarın saat 10'da
senin eve geliyorum, parayı hazır et.
Dediğimi
yapmazsan, polise gider köpeğimi zorla alırım.
Bu kadar basit.
Sonra onu
beslemeyi unuturum.
Zırıldamaya
başladığında da elime taşı alır, kafasına
kafasına vururum.
Anladın mı?
Gözünde bir
canlandır.
İşte böyle.
Richie Whelan'a
yaptıklarımı hatırla.
- Hatırlıyorum.
- O zamanlar bir
ortağım vardı.
Hala var.
İyi misin?
Tamam.
Seni gördüğüme sevindim.
- Bobby nasıl
gidiyor?
- İyi.
Senden n'aber?
İyi.
Ne oluyor?
Erken emekliliğe
ayrıldın sanıyordum.
Ne yaparsın, birkaç
yıl daha çalışmaya devam.
- Umarım flebitim
kötüleşmez.
- Göreceğiz.
Marv?
- Ben işe gidiyorum.
- İyi günler Dot.
- Sana da!
- Bir şeyler yiyecek
misin?
- Evet.
Tamam.
Yarın yılın en yoğun
günü ama sana bir türlü telefonla ulaşamıyorum.
Kusura bakma, sana
söylemeyi unuttum, pek iyi hissetmiyorum
bara gelemeyeceğim.
Geçici garson ayarla.
Ayarladım zaten.
Super Bowl'da hep
lazım olur.
- O halde bana niye
ihtiyacın var?
- Yok.
Ama yılın en çok
bahşiş getiren gününde işe gelmiyorsun.
Artık bahşiş için mi
çalışıyorum?
Hiç barın önüne
çıkıp tabelaya baktın mı?
Kimin adı var?
Benim adım.
- Çünkü bir zamanlar
benimdi.
- Evet, bu acıklı
hikayeyi çok dinledim.
Çocuk sandığın o
köpeği aldığından beri senin dilin
pabuç gibi oldu.
Marv, geçmişi
değiştiremezsin.
Tamam mı?
Onlar baskı kurdu,
sen de seyirci kaldın.
Bitti.
Geçmiş olsun.
Uzun süredir bu
böyle.
Hayatıyla hiçbir şey
yapamadan bütün ömrünü çöpe atan ben değilim.
- Ben miyim?
- En azından bir zamanlar benim bir namım
vardı.
İnsanlar bana saygı
duyardı, benden korkardı.
Bir yere girdiğimde,
insanlar oturuşlarına çeki düzen verirlerdi.
Beni fark ederlerdi.
Sen ne yaptın?
Ya yaşlı karıyı oturttuğun o bar taburesi?
Bunu bilerek
yaptığının farkında değil miyim sanıyorsun?
O benim taburemdi,
kimse oturmazdı çünkü o Kuzen Marv'ın taburesiydi.
Bir anlamı vardı.
Bir anlamı vardı!
Hayır, yoktu.
Hiç olmadı da.
O sadece bir
tabureydi.
Gözünü karartıp aptalca
bir işe mi kalkışacaksın?
Yine mi?
Marv?
Bu sefer
temizleyemeyeceğimiz bir iş mi çeviriyorsun?
Dediğim gibi, iyi
hissetmiyorum.
O yüzden defolup
gidersen çok sevinirim.
- Çok ciddiyim.
- Hoşça kal Marv.
Umarım yakında
iyileşirsin.
Bir şeyler yemeyi
unutma.
İsa'nın bedeni.
Bize gündelik
ekmeğimizi ver
Gidelim mi?
Hadi, gidelim.
Rocco, birazdan seni
kapatmam gerekecek.
Uzun bir gün bizi
bekliyor.
Selam Didi, nasılsın?
Seninle Seninle konuşmam lazım.
Seni bu akşam bir
yere götüreceğim.
Çok eğleneceğiz.
Sonra buradan
gideceğiz.
- Selam.
Nasılsın?
- Ne istiyorsun?
Seni burada
istemiyorum.
Lütfen git.
Hayır, beni dinle.
Şuraya otur ve beni
dinle, tamam mı?
Gitmeni istiyorum.
Burası benim evim.
Artık kız arkadaşın
değilim.
Lütfen evi terk et.
Hadi ama otur
karşıma.
Hadi.
Afra tafra yapma
bana.
Otur.
Seni iyi gördüm bu
arada.
Seni bu akşam bir yere götüreceğim.
Çok eğleneceğiz.
- Sonra buradan
gideceğiz.
- Gitmeni istiyorum.
Lütfen.
Benimle geleceksin.
Güzelce
süsleneceksin, anladın mı?
Seni gördüğüme
sevindim.
- Nerelerdeydin?
- Seni görmeye
geldim Jimmy.
Seni görmek için
geldim dedi.
Hanımlar ve beyler,
lütfen ayağa kalkın ve şapkalarınızı çıkarın
ulusal marşımızı söyleyerek Amerika'mızı onurlandıracağız.
İki tane Dos Equis,
üç Amstel, iki tek Jack ve buzlu bir Dewar's.
- Duydun mu Rardy?
- Hemen geliyor.
Hey, Bob?
Bob?
Bob!
13 numaralı masaya iki
Heineken alabilir miyim?
Rardy, duydun mu?
İki Heineken daha.
- Beyaz şarap, değil
mi?
- Evet.
Bana bir buzlu
Stoli, arkadaşım için de bir kadeh beyaz şarap.
- Sabah gelmedin.
- Ee, ne olmuş yani?
Parayı istemiyor
musun?
- Getirdin mi?
- Neyi?
Parayı getirdin mi?
Sende parayı yanında
taşıyacak tip var.
- İki Stella, bir
Amstel.
- Tabii.
Rardy, iki Amstel,
bir Stella.
- Kız neden burada?
- O benim kız
arkadaşım.
Bana o kağıt
parçasını ver ve paranı al.
Ne kağıdı?
Mikroçip ve kayıt
kağıdı, konuştuğumuz gibi.
Neden öyle bir şey
yapayım ki?
Çünkü parayı onun
karşılığında sana veriyorum.
Anlaşmamız böyle.
Anlaşma öyle demek.
Bir saniye.
Üstü kalsın.
Üstü sende kalsın.
İki Stella ve bir
Amstel.
N'aber?
Bir dakika.
Şu anda konuşamam.
Bir saniye bekle.
Al bakalım.
Bu gürültü ne?
Neredesin?
- Mekana damladım.
Senin mekandayım.
- Bara mı gittin?
Hangi akla hizmet bu
kadar erken gittin?
Sana basit bir iş
verdim.
Belirtilen zamanda git, işini yap ve oradan
ayrıl.
Saftirik görünebilir
ama sakın ona bulaşayım deme.
Ondan uzak dur.
Zaten sırf bir köpek yüzünden onu öldürmek
istiyorsun sanıyor.
- Arkada bir yerde
takıl.
- Tamam, anladım.
Bardasın, sakın çok
içme.
Saat 2'de görüşürüz
geri zekalı.
Ne maç ama!
Maçın skoru 27-23!
- Yine beraber
misiniz?
- Hayır.
O halde neden
buradasın?
- Neden
bahsediyordunuz?
- Dedim ya, havadan
sudan.
- Bob.
- Aynen öyle.
Bu hiç iyi değil.
Hem de hiç.
Burada olmak
istemiyorum.
Buraya gelmek
istemedim.
Eve geldiğimde beni
bekliyordu.
Üzgünüm Bob.
Silahı var.
Tuvalete gidiyorum.
- Neden
bahsediyordunuz?
- Futbol.
Bana bir tek daha
versene oradan.
Senin ortağının adı
neydi?
Kim olduğunu bilsen
senin için pek de tehdit olmazdı, değil mi Bob?
Evet ama Richie
Whelan'ı öldürmene yardım etti, değil mi?
- Rivayete göre öyle
Bob.
- Rivayet değil.
Bunu kendin söyledin.
O zaman rivayet
değil Bob.
Saat kaç?
Aslında bana sürekli
Bob diye hitap etmesen iyi olur.
- Bakarız Bob.
Bu ne?
- İstediğin 10 bin.
- Burada 10 bin mi
var?
- Evet.
Ne düşünüyorum
biliyor musun?
Saat 2'de kasaya
bakacağım.
Tam 2'de saatli
kilit devreye giriyor.
Kapatmak için 90
saniye süren var yoksa iki sessiz alarm
çalıyor.
- Saat 2'de kasaya
bakalım.
- Şimdi beni dinle.
Köpek için sana 10
bin ödemeye itirazım yok.
Evet.
Köpek için 10 bin.
Ama o kadar.
Peki, kız için ne
kadar?
Buna ne diyeceksin?
Sence senin için ne
kadar ödemeli?
Eric, lütfen.
Lütfen yapma.
- Marv nerede?
- Marv mı?
Ondan bir şey mi
isteyeceksin?
Bir şey istemiyorum.
Sadece birden arkamda
belirmesini istemiyorum.
Ah, benim şeker
kuzenim Marv.
Biliyor musun, Marv'ın
eskiden başı biraz belaya girdi.
Yaklaşık 10 yıl
önce, çok fena bir şekilde kağıt oyunlarına sardırmıştı.
- Bunu bilmiyordum
Bob.
- O zamanlar
tefecilik yapardı.
Bir gün genç bir
eleman Marv'dan yüklü bir borç aldı.
Bu parayı da köpek
yarışlarında ve basketbol bahislerinde çarçur etti.
Dejenere gençlik
işte.
Ömür billah o parayı geri ödemesine imkan
yoktu.
Saat 1.
57, değil mi?
Derken çocuk
Atlantic City'ye gitti ve kumar
makinesinden 22 bin kazandı.
Güm.
Kimin aklına gelir?
Marv'a olan borcundan biraz daha fazlasını
kazanmıştı.
Ama borcunu ödemedi,
siz de onu benzettiniz.
Hayır.
Öyle olmadı.
Son kuruşuna dek Marv'a olan borcunu ödedi.
- İyi çocuktu.
- 1.
58 oldu, tamam mı?
Ama Marv'ın kendi
zulasından tırtıkladığını hesaba katmamıştı.
Kumar alışkanlığı ve
borçları yüzünden buna mecbur kalmıştı.
Çocuğun birden 22
binle ortaya çıkmasına tam ne demişti ya?
"Krizi fırsata
çevirmek.”
Benim kuzen böyle
işte.
Tek mesele, çocuğun
borcunu Marv'a ödediğini kimse bilmemeliydi.
- Neler olacağını
çaktın mı?
- Çocuğu kazıklamak
gerekecekti.
Hayır.
Öldürülmesi gerekecekti.
Böylece kimse
borcunu ödediğini öğrenemeyecekti.
Biz de bunu yaptık.
- Yani onu öldürdün.
- Evet.
Onu yüzünden vurdum,
hem de iki kere.
Sonra kafasını havluya
sarıp göğsüne bıçak sapladım vücudundaki
kan boşalsın diye.
Onu küvete koydum ve
akan kanı izledim.
Sonra onu bir yakıt
deposuna koydum üzerine çamaşır deterjanı ve küllü su ekledim ve depoyu kapadım.
- Çocuğun adını
bilmek ister misin?
- İki oldu Bob.
Saat 2.
Adı.
- Bilmiyorum Bob.
- Biliyorsun.
Çok iyi biliyorsun.
- Nereden bileyim
Bob?
- Tahmin et.
Saat 2, onu
biliyorum, kasayı açman lazım!
Beni dinle.
Çocuğun adı Richie
Whelan'dı.
- Eski Günler
lakaplı eleman var ya.
- Richie Whelan'ı
ben öldürdüm, tamam mı?
Eminim öyledir.
Koduğumun
serserisi.
Ev hali kıyafetlerinle yemeğe çık.
Ayağında saçma
sapan palyaço kılıklı pabuçlar.
Kadınları hor gör.
Onlara el kaldır.
Kendini
savunamayan zavallı köpekleri döv.
Bıktım senden be.
Bıktım.
Senin adına ben
utanıyorum.
Bu, asla
vazgeçmezdi, biliyorsun değil mi?
Bunun gibiler var
ya, onlara elini versen kolunu kaparlar.
Sürekli onlara
borçlusundur ve asla ama asla değişmezler.
Asla fikirlerini
değiştiremezsin.
Sen Sen onu vurdun.
Evet, vurdum.
Başka yolu yoktu.
Köpeğimizin
canını yakacaktı.
Bob?
- Ben artık gidebilir miyim?
- Evet, tabii.
Gidebilirsin.
- Yani gitmeme izin verecek misin?
- Tabii, tabii.
Neden vermeyeyim?
Bir daha asla kimse
canını yakamayacak.
Tamam mı?
Bu iş bitti.
Tamam mı?
Eşyalarını aldın mı?
Hadi git.
Ama şimdi sen gördüklerimi anlatırım diye düşünürsün.
Kimseye
anlatmayacağım Bob.
- Anlatmayacağını
biliyorum.
- Söz veriyorum.
Anlatmayacağım.
Nadia,
anlatamazsın zaten.
Bu insanlarla baş
edemezsin.
Seni Senin
insanların Bob.
Hayır, onlar
benim değil Ben onlar gibi değilim.
Bu adam gibi de değilim.
Eminim daha güzel
günler geçirmişsindir.
Andre?
- Birden içeri daldı.
- Evet, aynen.
Kapıyı açtığımda.
Millie'ye kapıya
kadar eşlik ettim ve Suratına silah
dayadı ama sen "Bu akşam olmaz" dedin ha?
- Hiçbir şey demedim.
- Daha önce gördüğün
bir tip mi?
Evet.
Bara geldi.
Şu tarafta oturdu,
maçı izledi.
- Yalnız olduğu için
dikkatimi çekti.
- Belki de değildi.
- Yok, yalnızdı.
- Veya belki de
değildi.
Üzgünüm ama
anlayamadım.
Tabii ki anladın.
Sen tek başınaydı,
yalnızdı diyorsun.
Ben değildi diyorum.
Anlaşılmayacak ne
var?
Sen.
Sen yalnızsın.
Bazen yalnız
olmak iyidir.
Söyle hadi.
Söyle.
- Yalnızım.
- Yok öyle dostum.
Dostların var.
Dostlardan
bahsetmişken, senin kuzen Marv emekli
olacağını söyledi bana.
Barın yeni patronu
sen ol istiyor.
Dedim ki,
"Tabii, bar senin.”
"Ama para senin
değil.”
"Buna rağmen
neden sürekli paramı almaya çalışıyorsun?
" Ona bir
teklifte bulundum.
"Sen ve
uyuşturucu müptelası arkadaşların paramdan elinizi çekin ben de seni sessiz ve sakin bir yere
göndereyim.”
Ne dersin?
Onun adını indiririz, seninkini asarız.
"Bob'un Barı.”
Kulağa hoş geliyor
değil mi?
"Bob'un Barı.”
"Bob'un Belalı
Büyük Barı.”
- Şaka yapıyorum
dostum.
Biraz neşelen.
- Tabii.
- Sığdı mı?
- Evet.
Bacaklarını kırınca çok güzel sığdı.
Gülümse.
Merak etme, her şey yoluna girecek.
Git biraz dinlen.
İyi geceler.
Öyle günahlar
vardır ki, ne kadar deneseniz de geri dönüşü yoktur.
Mümkün değildir.
Şeytan adeta bedeninizin pes etmesini
bekliyordur.
Çünkü biliyordur ruhunuz çoktan ona aittir.
Bazen de
düşünüyorum, belki şeytan yoktur.
Ölünce Tanrı sizi
karşılar ve şöyle der: "Yok.”
"Sen içeri
giremezsin.”
"Git buradan.”
"Uzaklara git
ve yalnız kal.”
"Sonsuza dek
yalnız kal.”
Kuzen Marv'a üzüldüm.
Dediklerine göre
arabasını çalmak istemişler, o da direnmiş.
Oto gaspı mı?
Tabii.
Bu bildiğin infazdı.
Buradan sadece bir
sokak ötede.
- Neyse, yazık oldu,
başın sağ olsun.
- Sen de sağ ol.
- Yarın kilisenin
kapanışına gidecek misin?
- Evet, tabii.
Benim durum belli
değil.
Mesaide olacağım.
Milligan İnşaat'a
satmışlar.
Ne demiştim?
Vitraylı apartman
daireleri.
Eric Deeds.
Daha önce de bahsetmiştim.
Evet, hatırlıyorum.
- O zaman
hatırlamamıştın.
- Bahsettiğini
hatırlıyorum.
Super Bowl gecesi bu bardaymış.
Onu gördün mü?
Hayır.
Super Bowl gecesi burası tıka basa doluydu, o
yüzden Doğrudur.
Son olarak burada görülmüş de o yüzden konuyu
açtım, sonra Tıpkı Richie Whelan gibi.
Kaderin şu cilvesine
bak, Whelan'ı sözde Deeds öldürmüştü.
Bu mahallede
kurşunlar havada uçuşuyor, koca koca adamlar ortadan kayboluyor ama ya gözünü seveyim, gerçekten hiçbir şey
görmedin mi?
Hayır.
Bu mahalle böyledir işte, ne yaparsın?
Belki yeniden ortaya
çıkar.
Her gün böyle şeyler
oluyor.
Doğru.
Çıkarsa da eminim onu tımarhanede buluruz.
Zira Whelan'ın
kaybolduğu gece oradaymış.
Yalan söylemiyorum.
Gerçekten.
Deeds, Whelan'ın
kaybolmasını üstlendi çünkü başka kimse üstlenmek istemedi.
Namım yürür diye
düşündü ama Whelan'ı o öldürmedi.
Öyle mi?
Aynen öyle.
Herkesi gafil
avlıyorsun, değil mi Bob?
Rocco.
Yapmamız gereken bir şey var.
Bardan ayrıldığında,
senden uzak durmamı istediğini biliyorum.
Anlamı buydu,
biliyorum, ama bunu kelimelere dökmedin.
Şimdi söylersen,
inan hemen giderim.
Gerçekten Nadia,
hemen giderim.
Ama söylemen lazım.
Ceketimi alayım.
Sahiden mi?
Tabii, tabii.
Harika.
JAMES
GANDOLFINl'NİN Sevgi Dolu Anısına
« Prev Post
Next Post »