Print Friendly and PDF

Translate

The Messenger (2015) HABERCİ

|

 


101 dk

Yönetmen:David Blair

Senaryo:Andrew Kirk

Ülke:İngiltere

Tür:Dram, Gizem, Gerilim

Oyuncular

    Robert   Sheehan

    Joely   Richardson

    Tamzin   Merchant

    David  O'Hara

    Lily ColeLily Cole

Özet

Her insan, ölen sevdiklerinin hala onları gördüğüne, yanlarında olduğuna inanmak ister. Jack, istemenin de ötesinde, ölenleri görebilmektedir. Onu bir barda kendi kendine konuşurken görenler, yine ruhlarla konuştuğunu bilirler. Ruhlar, bir türlü bu genç adamı rahat bırakmayacaktır.

Altyazı

Yapma dostum!

  Yapma!

  Dur!

  Dur!

  Lütfen!

  Lütfen beni yalnız bırak!

  Beni yalnız bırak!

  Lütfen!

  Onun istediği bu değil.

  Tamam mı?

  Unut gitsin, tamam mı?

  Böyle olmasına karar vermiştik!

  Sadece  sadece sakin ol.

  Bana dedi ki  Hayır!

  Hayır!

 Hayır!

  Lanet olsun!

  TRAJİK İNTİHAR BİRLİĞİ

Daha hızlı!

  Kazanıyor!

  Hadi!

  Aimee!

  Ne yapıyorsun?

  Tanrı bizi olası tehlike ve zorluklara karşı sürekli uyarır.

  23.  vahide de herkes için insana karanlık bir yolda   yürüdüğünü hissettirecek günlerin geleceğinden   bahseder.

  Bu, ölümün gölgesindeki bir yoldur.

  Geleceğini biliyordum.

  -Peki ya çocukluğun?

  -Bir gün küçüktüm   sonra bir bakmışım ki, büyümüşüm.

  Birdenbire mi?

  Bir kahraman yok muydu?

  Kız arkadaşın?

  İlk öpücüğün?

  Anlamı yok.

  Seni yakaladım!

  Nerede kaldın?

  Her yerde seni arıyordum.

  -Bu kırılmış baba.

  -Benim suçumdu Jack.

  Seni korkuttum.

  Neden benim için ona sahip çıkmıyorsun?

  Bira ve tekila.

  İki tane olsun.

  O tuhaf şeyleri burada istemiyorum.

  Tuhaf bir şey yok.

  İzci sözü veriyorum.

  Şerefe  Sana içki getirdim.

  -Bu bir tür şaka mı?

  -Tamam.

  Sen bilirsin

Buraya sosyalleşmek için gelmediğine göre  -Sorun eşim.

  O  -Seni anlamıyor mu?

  Yardım edeceğini söylemişlerdi.

  Kim?

  Kim söyledi?

  Seni o mu gönderdi?

  Bak, neden bahsettiğini bilmiyorum.

  Sadece yardımın gerekiyor.

  Sadece onunla konuşmanı istiyorum.

  Sadece!

  Sadece?

  Sadece onu mu yapmam gerek?

  -Tahmin edeyim, kovuldum mu?

  -Seni uyarmıştım!

  Ne diyebilirim ki?

  Medyum olmalıyım.

  Bundan emin misin?

  Seni burada bekleyeceğim.

  Jack!

  Jack!

  Bir işe yara, masayı hazırla.

  -Akşam dışarı çıkacağım.

  -Nereye?

  Bilmen gereken bir yer değil.

  Yemek hazır.

  Karnınızı doyurun.

  Hadi seni pislik.

  Sen değil, başka bir pislik.

  Burası geçici bir yer.

  Lüks dairem tadilatta.

  Seni bulmanın neden zor olduğunu anladım.

  Suratına ne oldu?

  Seni pislik!

  -Kes şunu!

  Buraya gel!

  -Pislik!

  Adi serseri!

  Ne yaptığını sanıyorsun?

  Benden istediğini yaptım.

  Şimdi beni rahat bırak.

  Başkasının birasını içtim.

  -Paraya ihtiyacın varsa  -Bunun için   bunun için mi geldin?

  Aniden vicdan azabı   çekmeye mi başladın, yoksa sonunda nalları dikti mi?

  Yavaş ve ızdıraplı bir şekilde ölmüş olabilir mi?

  Buraya annem hakkında konuşmak için gelmedim.

  Eve geri döndük.

  Martin kasabada bir yere ortak oldu.

  Yani, uzakta yaşamıyoruz.

  Özür dilerim.

  Önceden  önceden aramam gerekirdi.

  Ya da hiç gelmemeliydin.

  Burada adresimiz ve birkaç fotoğraf var.

  Billy çok büyüdü.

  Onu.  onu görsen bile tanımazsın.

  Lütfen sadece  bunu düşün.

  Baba!

  Annem çaya çağırıyor!

  Baba!

  -Bunun ne kadarını duydun?

  -Bu beni ilgilendirmez.

  Daha doğrusu, umurunda değil.

  Bunu mu istiyorsun?

  Hayatını umursamamı mı?

  Bu iş karşılıklıdır.

  Bunun Kraliyet Mührü'yle onaylanması gerekirdi ve   bu tür işlemler henüz yasallaştırılmış değil.

  -Şimdi Geoff'e dönüyoruz.

  -Anlamıyor musun?

  -Teklifinle ilgilenmiyorum.

  -Pes etmeyeceğim.

  -Sarah benim için çok değerli.

  -Bu esnada AMUK TV spikeri  -Ona baksana.

  -  Sarah Lewis, dünyanın   en tehlikeli çatışma noktalarından yayın yapmış   olmasına rağmen evinden birkaç metre ötede öldürülen   kocasının kaybını kabullenmeye çalışıyor.

  Doğal sebeplerden ötürü ölmediğini tahmin ediyorum.

  Bir tür kaza olabilir.

  Yoksa bir saldırı mıydı?

  Yani, ölmeyi beklemiyordun ve yarım kalmış işlerin var.

  -Yanıldığım bir nokta varsa lütfen söyle.

  -Bunları zaten   biliyorsun!

  Yoksa neden burada olayım ki?

  -Onu böyle bırakamam.

  -Bana sorarsan   başka seçeneğin yok.

  -Bu senin elinde.

  -Yardımına ihtiyacım var Jack.

  -Vesaire, vesaire, vesaire  Bana yardım etmek zorundasın!

  İçişleri bakanlığı yaptığı açıklamada bu tür yüksek   profilli davalarda, temkinli  -Öyle mi?

   adım atmanın son derece önemli olduğunu belirtti.

  Lütfen!

  Lütfen mi?

  Demek lütfen.

  -Ne yapıyorsun?

  -Sabah karar vereceğim.

  -Her zaman hayır diyebilirsin.

  -Denemediğimi mi sanıyorsun?

  -Asla pes etmiyorlar.

  -Neden seçildiğini   düşünüyorsun?

  -Dalga mı geçiyorsun?

  Hayır.

  Sadece kuralları anlamaya çalışıyorum.

  Kural falan yok!

  İstediklerini yapıyorlar   ve canıma okuyorlar!

  -Hiçbir uyarı vermeden   öylece karşında mı beliriyorlar?

  -Belirmek mi?

  Hiç gitmiyorlar ki!

  Defol!

  Mark Lewis, dünyanın dört bir yanındaki savaş   alanlarından yaptığı riskli yayınlarla tanınıyordu.

  Polis, ölümün şüpheli bulunup bulunmadığına dair bir   açıklama yapmasa da Bay Lewis'in hayatını kaybettiği   bölgede çeteler arası çatışma yaşandığı bilinmekte.

  Bay Lewis'in dul eşi Sarah Lewis, bu sabah kocasının   ölümüne ışık tutmak için içten bir basın toplantısı   düzenledi.

  Mark, heyecan tutkunu birisi değildi.

  Yaptığı işi yaparak   hayatını şöhret ya da   beğeni için riske atmıyordu.

  Tek istediği gerçeği ortaya çıkarmaktı.

  Hayatının her zaman tehlikede olduğunu biliyordum.

  Bunu kabullenmiştim.

  Ama bu  Şunu bilmenizi isterim ki   bu trajik olayın ardındaki gerçeği   açığa çıkarmak için   elimizden gelen her şeyi yapacağız.

  Mark Lewis'in ölümüne dair herhangi bir bilgiye sahip   olan birileri varsa   derhal polisle iletişime geçmeleri   herkes için en iyisi olacaktır.

  Teşekkürler.

  Yaptığı işi yaparak hayatını şöhret ya da beğeni için   riske atmıyordu.

  Tek istediği, gerçeği ortaya   çıkarmaktı.

  Hayatının her zaman tehlikede   olduğunu biliyordum.

  Bunu kabullenmiştim.

  -Sarah?

  -Sarah!

  -Sarah, bir sorum var.

  -Bir soru sorabilir miyim Sarah?

  Sarah, söylenenler doğru mu?

  -Müsade eder misiniz Beyler?

  -Bir soru sorabilir miyim Sarah?

  -Söylenenler doğru mu?

  -Mark intihar mı etti?

  -Sarah Lewis adına bir paket var.

   -Onu ben alacağım.

  -Söylenenler doğru mu?

  -İntihar mı etti?

  Pekala.

  Bu kadar yeter  Üzgünüm.

 .

  yeter  Neden böyle söylüyorlar?

  Bu mümkün değil.

  İntihar etmiş olamaz.

  Bu onun doğasına aykırı.

  Peki ya birisi, öyle düşünmemizi istiyorsa?

  -Peki, neden?

  -Mesleği icabı   birkaç düşman edinmiş olmalı.

  Yılın kalçası mı?

  Sadece eğlence içindi.

  Hepsi bu.

  Peki, söylentileri nasıl durduracağız?

  Söylemesi zor.

  Avukatın ne yaptığını biliyor gibi.

  Ne yapıyorsun?

  Bunlar babamın!

  Anlamıyor musun?

  Baban geri gelmeyecek!

  Senden nefret ediyorum!

  -Kendine hakim olamadın mı?

  -Beni rahat bırakır mısın?

  Yoksa şimdi de Sarah'ın peşinde misin?

  Yakın zamanda bekar kaldığını duydum.

  Burada bir kahraman olduğun yazıyor.

  Artık bana bir yararı yok, öyle değil mi?

  Savaş muhabirliği okulunda sana jiu-jitsu öğretmediler mi?

  Tanrı aşkına dostum, rahatlaman gerek.

  İntihar ettiğimi söylüyorlar.

  Neden intihar edeyim ki?

  Her şeye sahiptim.

  Bana ne olduğunu anlatacak mısın?

  Her şey bir anda gelişti.

  Geç saate dek çalışmıştım.

  Suriye hakkında bir makale   yazıyordum.

  Militanları köşeye sıkıştırmak üzereydik.

  Beni beklememesi için Sarah'ı aradım.

  O gece biraz  farklıydı.

  Biraz tedirgindi.

  Bilmiyorum.

  Bir şeylerin yolunda olmadığını anlamıştım.

  Bu kısa yoldan geçtim.

  Buradan geçiyordum ki  birden belirdiler.

  Sanki beni bekliyor, izliyor gibiydiler  Cüzdanımı alın!

  Işığın yandığını gördüm.

  Orada beni bekleyeceğini biliyordum.

  -Hadi, çabuk.

  -Gidelim!

  -Cenaze ne zaman?

  -Sen akrabası mısın?

  -Aile dostuyum.

  -Onlarla konuş.

  -Ucube olduğunu düşünüyor.

  -Yanıldığını söyleyemem.

  Bak, tek yapmaları gereken şey, dinlemek.

  Bu, o kadar zor mu?

  Bana inanmak zorunda değilsin.

  Sadece kibarca başını sallayıp delirdiğimi söylersen hayatıma   devam edebilirim.

  Onlara söylediğin şeylere inanıyor musun?

  Tabii ki inanıyorum.

  Söz konusu olan onlar.

  Sunduğumu göremeyecek kadar kendilerine acımakla meşguller.

  -Peki o ne?

  -Sence ne olabilir?

  -Sen söyle.

  -Bunu kendim için   yapmıyorum, değil mi?

  -Haklısın.

  Unutmuşum.

  Sen sadece habercisin.

  Merhaba.

  Annem her şeyi yaktı.

  Onu durduramadım.

  Dinle Jack  Buradan gittiğimde   bir şeyler yapmak zorundaydım.

  Daha fazla dayanamıyorum.

  Anlıyorsun, değil mi?

  Seni üzmek istememiştim.

  Bunu asla yapmam.

  Bunun yardımı olabilir.

  Annene bahsetme yeter.

  Sarah, ölümden sonra hayata inanıyor mu?

  -Bunun önemi var mı?

  -Ölen kocasından bir mesaj   getirdiğimde nasıl tepki verecek?

  Onunla konuşacak mısın?

  Beni dinlemezse bu iş biter.

  Öldüğünü kabul edeceksin   ve beni rahat bırakacaksın.

  -Teşekkürler.

  Ne için?

  Bu hiçbir şeyi değiştirmeyecek ki.

  -Şimdi nereye gidiyorsun?

  -Polisler yakın takipte.

  Beklemen gerekecek.

  O zamana kadar ne yapmamı bekliyorsun?

  Onun yanında kal.

  Varlığını hissettir.

  Ayağının altında dolaşmayayım yani?

  Jack?

  -Taksi!

  -Lanet olsun!

  Billy!

 Bu kadar yeter!

  Değişim döneminden geçiyor.

  Yeni ev, yeni arkadaşlar  Yakında yeni bir okul.

  Büyük şehri özlemiyor musun?

  Yeni bir başlangıcın hepimize iyi geleceğini düşündük.

  Martin zirveye tırmanmaya çalışmıyor mu?

  -O, şirket tarihinin en genç ortağı.

  -Hadi oradan!

  Bilseydim ona bir kart alırdım.

  Buna inanmayabilirsin ama ben mutluyum.

  Hepimiz mutluyuz.

  Şarap?

  Kadeh çıkarmam gerek.

  -İster misin?

  -Sadece pahalı olandan ise.

  Ne zamandır oyun oynuyorsun genç adam?

  Oyun saatini azaltacağımızı sanıyordum.

  Benim suçumdu.

  Düzeninizi bozmuş oldum.

  -Buna gerek var mı?

  -Misafirimiz var.

  Öyle değil mi?

  Kibar olmamız gerek.

  Lanet olsun!

  -Üzgünüm.

  Tekrar dene.

  -Harika.

  Olacağı buydu.

  Beş paramız yok.

  Bize hiçbir şey bırakmadı!

  Ödemem gereken faturalar dağ gibi oldu.

  Ve sen   bunca zamandır bunu saklıyor muydun?

  -Babam sana söylemememi söyledi.

  -Baban mı?

  O bizi terk etti Jack.

  Bu onun seçimiydi!

  Senin yüzünden!

  Hemen eve git!

  Seni bir daha burada görmek istemiyorum!

  -Evet, yemeğimi yukarıda yiyeceğim.

  -Ona aşağı inip   masaya oturmasını söyle.

  Tamam.

  İtiraf ediyorum.

  Fazla içebiliyorum.

  Martin de ukala bir pislik olabiliyor.

  Geldiğin için mutluyum.

  Az kalsın geri dönecektin.

  Seni gördüm.

  -Kapıyı açmasaydım  -Ama buradayım, değil mi?

  Sen  hala o ilaçları alıyor musun?

  Büyük kısmını girişteki bağımlıya satıyorum.

  Tanrı aşkına Jack!

  İhtiyacın olmasaydı   onları sana vermezlerdi.

  -Evet.

  Zaten dünya da   bu kadar siyah ve beyazdı.

  Doktorlar, öğretmenler   avukatlar, ebeveynler  onlara güvenebilirsin.

  Öyle değil mi?

  Seni asla yarı yolda bırakmazlar.

  Anne?

  -Billy nasıl?

  -İyi, iyi.

  Biraz konuştuk.

  Bazı sorunları hallettik.

  Sabah varlığıyla sizi onurlandırır.

  Ona aşağı inmesini söyledin mi?

  Onu zorlamayacağım Emma.

  Onu mümkün olduğunca benden uzak tutuyorsun, değil mi?

  Aslında nedenini bilmeden seninle konuşmak istiyor.

  Tabii ki de, onu vazgeçirmeye çalıştım ama genelde   başvurduğumuz ailesel işkence yöntemleri başarısız oldu.

  Billy odasında.

  -Jack lütfen  -Onu korkutmayayım mı?

  Gördüklerime bakılırsa yardıma ihtiyacı yok.

  Amerikan futbolu mu seviyorsun?

  Babam karakterimi güçlendireceğini söylüyor.

  Şahsen ben futbolu tercih ederim.

  Daha fazla yetenek, daha az şiddet.

  Babam hasta olduğunu söylüyor.

  Yalan söylüyormuşsun.

  Ölü insanları gördüğünü söylüyormuşsun.

  Baban haklı.

  Yalan söylüyorum.

  İnsanlara mecbur kalmadıkça gerçeği söylemiyorum.

  Ben de bazı şeyler görüyorum.

  Küçük çocuğu görüyorum.

  Çocuk mu?

  Tamam.

  Çocuğu görüyorsun.

  Hangi çocuğu?

  Yüzme havuzunda boğulan çocuğu.

  Burada olduğumu biliyor.

  Beni izliyor.

  Tabii.

  Seninle konuşmuyor mu?

  Bazen.

  Bazı şeyler fısıldıyor.

  Bana bazı şeyler yapmamı söylüyor.

  Oyun kumandasını yere atman gibi mi?

  -Bunu neden yapmanı istiyor?

  -Burada yaşamamı istemiyor.

  Yeni okula gitmemi istemiyor.

  Uyum sağlayamayacağımı söylüyor.

  Diğerleri gibi değilmişim.

  Yalan konusunda söylediklerimi   dinleme.

  -Biliyorum.

  -Söylediğin her şey doğru.

  -İnsanlara   zarar verecek şeyler yapmıyorum.

  Bazı şeyler oluyor ve onları engelleyemiyorum.

  Ama sen yapabilirsin Billy.

  Benim yapmadığımı yap.

  Hayır de.

  Kesin bir şekilde hayır de.

  Kesin ve   net bir şekilde unut bunu de.

  -Çocuğa mı?

  Evet, çocuğa.

  Evet.

  Dinle, yapmak istemediğin hiçbir   şeyi yapmak zorunda değilsin.

  Geri alabilirsin  istersen  Bak ne diyeceğim  Neden benim için onu saklamıyorsun?

  -Yine gelecek misin?

  -Evet, bunu çok isterim.

  Baba?

 Baba?

  Sebebi belirlenemeyen bir cinayete kurban gidişinin   ardından Mark Lewis, dünyanın dört bir yanından bizlere   duyurduğu sessiz çığlıklarla anılmaya devam ediyor.

  -Billy nasıl?

  -Rugby'den bahsettik.

  -Onunla gurur duyuyor olmalısın.

  -Bana benzediği için mi?

  Daha kötü olabilirdi.

   delil bulunmadığını ifade ederken, Bay Lewis'in   intihar ettiği yönündeki söylentileri de   doğrulamaktan kaçındı.

  -Gitsem iyi olacak.

  Kesinlikle olmaz.

  Madem buradasın   biraz sohbet edelim.

  Hadi, şarap iç.

  Mark Lewis'in dul eşi Sarah'ın yardım çağrısını yineleyen   polis teşkilatı olay hakkında bilgi sahibi olanları, ifade   vermeye davet etti.

  Genel kanı, polisin bu korkakça   saldırının önceden planlanmış olabileceği   ihtimalini değerlendirmesi gerektiği yönünde.

  -Mark, heyecan tutkunu biri değildi.

  -Haberlere çıkmışsın.

  Yaptığı işi yaparak hayatını şöhret ya da   beğeni için riske atmıyordu.

  -Zavallı adam.

  -Tek istediği gerçeği ortaya  -Onca çatışmadan kurtuldu.

  Ve sonunda bu çöplükte bilekleri kesildi.

  Afedersin, bileklerinin kesildiğini kim söyledi?

  Haberlerde söylediler.

  Öyle değil mi?

  Söylememiş olsalar iyi olur.

  Cinayetin detaylarının   açıklanmaması için mahkeme emri çıkarttık.

  Benden onay   almadan yayınlayamazlar.

  -İnsanların   konuşmasına engel olamazsın.

  -Evet, olabilirim.

  Bu davada çok dikkatli olmamız gerek.

  -Bu yüksek profilli bir kurban.

  -Evet.

  Mark neydi?

  Ölüleri temsil edemem.

  Öyle değil mi?

  Her neyse, ofise gidiyorum.

  Bu fiyaskonun nasıl   oluştuğunu öğreneceğim.

  Lanet olsun.

  Bu trajik olayın ardındaki gerçeği açığa çıkarmak için   elimizden geleni yapacağız.

  -Afedersin.

  Güzel bir geceydi ama gitmem gerek.

  -Sana bir taksi çağırayım.

  -Hayır, hayır.

  Temiz hava bana iyi gelir.

  Kafamı boşaltırım.

   bir bilgiye sahip olan birileri varsa derhal polisle iletişime   geçmeleri herkes için en iyisi olacaktır.

  Teşekkürler.

  Başkanın eşi Buttler Rose, baş savcı olan rahmetli kardeşinin   ardından kendisinin de görevine son verileceğini bildirdi.

  Mark Lewis röportajı, üç, iki, bir  Tarihi silah anlaşmasının imzalanmasından yalnızca   7 gün sonra yaşanan bu olay hükümet için son derece   yıkıcı oldu.

  Bir grup saldırganın büyükelçiliği   kuşattığı görülüyor.

  Şu ana kadar en az 4 İngiliz   bürokratın öldürüldüğü duyumunu aldık.

  Londra'da ise   parlamento üyeleri Başbakanlığın iki hafta önce   olası bir saldırı ihbarı aldığı yönünde ihbarları değerlendiriyor.

  Sarah hamile.

  Lanet olsun!

  Tanrım, telefonda sesi bu yüzden tuhaftı.

  Gerçekten de bana söyleyecek bir şeyi vardı.

  -Bir bebek.

  -Yerinde olsam   bu fikre fazla alışmazdım.

  Bez değiştirme günlerin sona erdi.

  Artık tek başına  Bensiz.

  İşi yüzünden Mark'a saygı duyuyor musun?

  O öldü, değil mi?

  Cesaretin ona ne kazandırdığı ortada.

  Mesleğinden ötürü tehlikeyi göze alabildiği de söylenebilir.

  Başını dik tut.

  Öyle derler, değil mi?

  -Korktuğunu belli etme.

  -Ve?

  Lanet olsun.

  Lanet olsun.

  Lanet olsun.

  Lanet olsun.

  Kendini neden tehlikeye attın ki?

  Belki de kendimi Mark'ın yerine koymak istemişimdir.

  -Aynı şeyi yapıp yapmayacağımı görmek için.

  -Peki ya Sarah?

  O da acı içinde.

  O da bu olayın kurbanı.

  Ben de kurbanlara bayılırım, özellikle de   kenara atabileceğim kanlı canlı olanlara.

  Sadece bu konuya dikkatle yaklaşmamız gerekir diyorum.

  -Bu yüksek profilli bir cinayet.

  -Bundan henüz emin değiliz.

  Pekala, ya şu komplo teorisi saçmalıklarını bir yana bırakın   ya da bunu kanıtlayın.

  Her şekilde basına bilgi sızmasını   istemiyorum.

  Düşünmem gereken bir müvekkilim var.

  Benim de düşünmem gereken bir ceset var.

  Sanırım hala görgü tanığı bulunamadı.

  Basın toplantısı birkaç ismi öne çıkardı.

  Komşulardan bazıları, olay yerinden koşarak uzaklaşan   bir grup genç görmüş.

  İşe bakın ki, kamera görüntülerini   incelediğimizde hepsinin kapişonu vardı.

   -Harika.

  Güvenlik kameraları için 3 milyon pound harcandı ama tek yapmanız   gereken kapişon takmak.

  O tanıdık geliyor mu?

  -Tanımalı mıyım?

  O kim?

  -O benim kayınbiraderim.

  Neden?

  Mark Lewis ile bir ilgisi mi var?

  Burnunu ait olmadığı yerlere sokma alışkanlığı vardır.

  Ölümler, cenazeler  bu tür şeyler.

  Üzgünüm.

  İstek kabul etmiyoruz.

  Sizin ailede Noeller çok hareketli olmalı.

  İlginiz için teşekkürler.

  Şimdi nereye gidiyorsun?

  Bilmiyorum.

 .

  sanki beni   bekliyor.

 .

  izliyor gibiydiler.

  -Geleceğini biliyordum.

  -Yaptığı işi  -Lütfen beni yalnız bırak.

  Jack, bir şey yapmak zorundaydım.

  Bunu mu istiyorsun?

  Hayatını umursamamı mı?

  -Anlıyor musun?

  -Yardım etmek zorundasın!

  Bana inanmak zorundasın.

  Bunu asla yapmam.

  Polis, saldırının sebebini araştırmaya devam ederken   Sarah'ın yaşadığı korkunç acıyı   tahmin bile edemiyor   ve cesaretini takdir ediyoruz.

  Sarah, seni ağırlamak her zamanki gibi çok güzel.

  Teşekkürler Geoff.

  Öncelikle kartlar, mesajlar gönderen, tweet atan   herkese teşekkür etmek istiyorum.

  Gerçekten çok minnettarım.

  Yanılmıyorsam, olaya dair bilgisi olanlara polisle işbirliği   çağrısında bulunmak için buradasın.

  O gece herhangi bir şey görmüş ya da   duymuş olanlar lütfen yardım etsin.

  Bu olayın sorumlularını   adalete teslim etmek   ve polise yardım etmek zorundayız.

  -Onu suçlamıyorum.

  -Ne kadar cesur.

  Yaşadığı onca acıdan sonra   hala bir Mark Lewis kurban destek grubu kurmamış mı?

  Ben onu anlıyorum.

  Önemli olan da bu.

  Evet.

  Bunu ona söyleyebilirsin.

  Tabii hala yapmak istiyorsan.

  Işığa doğru gitmek ya da orada ne yapılıyorsa onu   yapmak da isteyebilirsin.

  -Bunu neden yapayım ki?

  Çünkü onun hala bir hayatı var.

  Onun yaşamasına izin vermelisin.

  Tek istediğim, ona veda etmek.

  Sonuçta o senin cenazen.

  -Ne başarmayı umuyorsun?

  -Bir söz verdim, değil mi?

  -Mark Lewis'e mi?

  -Hayır, Ghandhi'ye.

  O da burada.

  Beni vejetaryen yapmaya çalışıyor.

  Kinayeyi savunma mekanizması olarak kullanıyorsun.

  Neden?

  -Bir şeye mi yaklaşıyorsun?

  -Sadece kapa çeneni!

  Tamam mı?

  Çeneni kapat!

  Trafik kazasındaki kız, köprüden atlayan adam   ve diğerleri.

 .

  onların cenazelerine gittin.

  -Bir yere varacak mısın?

  -Sen söyle  Ölülerden mesajlar ileterek   dikkatleri üzerine çeken sensin.

  Bunu neden göz önünde yapıyorsun?

  Jack, bu kiminle ilgili?

  Hiç kimse, yaşadığı çaresizliği anlamayabilir.

  Ama yapabileceğimiz bir şey var, o da John'u bize kattığı   iyiliklerle hatırlamak.

  Sevgi dolu bir eş ve baba   bir çoğu için iyi bir arkadaş  Onu tanıyanlar için   dostları ve meslektaşları için büyük bir kayıp olacak.

  Ve tabii   ailesi için de.

  Bu en zorlu günlerinde, dualarımız   onlarla birlikte.

  Buraya gel  gidiyoruz.

  -Baba!

  Baba lütfen!

  -Hadi!

  Baban ölüyken seninle nasıl konuşabilir?

  Beni duyuyor musun?

  O öldü!

  Bunu neden yapıyorsun?

  Bu insanlar da kim?

  Tanınmış birisiydin, bir kahramandın.

  Belki de bunun parçası olmak istiyorlar.

  Sana ne çok değer verdiklerini görmek istemiyor musun?

  Ne kadar iyi bir insan olduğunu  Yüce Tanrım, bugün toprağa uğurladığımız Mark Lewis'e   cennetin kapılarını aç.

  -Ona ne söyleyeceğim?

  -Senin mesajın   senin kelimelerin.

  Sadece beni aptal gibi göstermemeye   çalış.

  Bunu kendim de beceriyorum.

  Peki ya buna inanmazsa.

  Şu haline bak.

  Berbat haldesin.

  İnsanlar neden söylediklerine   inansın ki?

  Son umudun için bayağı umutsuz.

  Sadece onu sevdiğimi   onu her zaman seveceğimi söylemek istiyorum.

  Tamam.

  O zaman gidelim.

  Dur!

  Hey, dur!

  Nereye gidiyorsun?

  Öylece yanına gidemezsin!

  Sarah ne düşünür?

  Bir anda fikrini değiştireceğini nereden çıkardın?

  -Tanrı aşkına!

  -Böylesine iyi ve inançlı   bir insanın başına neden böylesine   korkunç bir olay geldi?

  -O kim?

  -O ki hayatını gerçeğin peşinde çıktığı yola  -Ben ilgilenirim.

   adamıştı.

  Onu bu yolda bekleyen sayısız zorluğa   göğüs germeye hazırdı.

  Davet edilmediğin halde hayatıma girip, onunla konuşana kadar   beni rahat bırakmıyorsun.

  İşte!

  Sonunda onunla   konuşmaya gidiyorum.

  -Fazla beklemene gerek yok.

  -Onunla yalnız kalana kadar bekle.

  -Tabii!

  Ona yaklaşmama izin vereceğini mi sanıyorsun?

  -Bu tek fırsatım.

  -Bu akşam evde yalnız   olacak.

  Daha sakin bir şekilde konuşabiliriz.

  Nasıl?

  Nasıl?

  Kapıyı çalıp, "Afedersiniz, ölen kocanızdan   mesaj getirdim" mi diyeceğim?

  -O zaman   yalnız olacak Jack.

  Bu kez sorun çıkmayacak.

  -Söz veriyorum.

  -Afedersiniz, bayım  Adın Jack'di değil mi?

  Dedektif Keane.

  -Yanlış bir şey mi yaptım?

  -Kiminle konuşuyordun?

  Ben mi?

  Burada başka biri yok, öyle değil mi?

  Tabii, onları sen de göremiyorsan  Mark Lewis'i tanıyor muydun?

  Sadece televizyonda gördüğüm kadar.

  Ama onun cenazesi olduğunu biliyorsun.

  Senden de hiçbir şey kaçmıyor.

  Neden buradasın?

  -Kendime hep aynı soruyu soruyorum.

  -Ve?

  Fazla merak.

  Temiz hava.

  Ne oldu?

  Yanlış bir şey mi yaptım?

  -Dosyanı okudum Jack.

  -Harika.

  O zaman herkes, her şeyi biliyor.

  Buradan uzak dur.

  Beni duyuyor musun?

  Seni tutuklamayacağım.

  -Benimle bir bira  -Seni uyarıyorum, Jack.

  Bunu hayır olarak kabul edeceğim.

  Kafana bir şeyin takıldığı oldu mu?

  Yaptığın şeyi   lekeleyecek kadar derinde bir şey   ne kadar ilaç alırsan al, ne kadar içki içersen iç   yok olmayan bir şey.

  Öylece durup senden beslenen   ve bunun için ondan nefret ettiğin bir şey.

  Doğru an geldiğinde   tam sinirden kudurmak üzereyken, sana   bir kurtuluş vaad eden bir şey!

  -Bir tür rahatlama mı?

  -Bir süreliğine.

  Bunu daha önce de duymuştum.

  Genelde bağımlılar söyler.

  Bir tür inkar yöntemidir.

  -Kendi zaafiyetlerini dışa bağlarlar.

  Korkak olduğumu, kaçtığımı mı düşünüyorsun?

  Öyle mi?

  Hayır.

  Korkak olduğunu düşünmüyorum.

  Sadece bu olayları, üzerine çektiğini düşünüyorum.

  -Bana inanmıyor musun?

  -Gerçeği söylediğini   düşündüğüne inanıyorum.

  Bu farklı bir şey.

  Tek başıma daha iyiyim.

  En azından şimdilik.

  Seni böyle görmek beni çok üzüyor.

  Kendimi gerçekten   çok kötü hissediyorum Sarah.

  Sadece  yalnız kalmak istiyorum.

  -Bak, seni anlıyorum ama  -Aradığın için teşekkürler.

  Ne zaman konuşmak istersen, buradayım.

  -Sarah, beni duyuyor musun?

  -Kapatmam gerek.

  Hoşçakal Sarah.

  Sarah?

  Kim o?

  Kapıyı açarsan açıklayabilirim.

  Mark'ın bir arkadaşıyım.

  Mark öldü.

  Onu gömdük.

  Bunu biliyorsun.

  Seni cenazede gördüm.

  Evet.

  Bu.

 .

  bu.

 .

  bu uzun bir hikaye.

  -Beni rahat bırak.

  -Onu korkutuyorsun.

  Sahi mi?

  Ben de kanapelerle karşılanmayı bekliyordum.

  Bu senin fikrindi.

  Unuttun mu?

  Kiminle konuşuyorsun?

  Yanında birisi mi var?

  Bak, bunun tuhaf olduğunu biliyorum.

  Bunu benden   benden daha iyi kimse anlayamaz.

  Aslında ben de   burada olmak istemiyorum Sarah.

  -O zaman git.

  -Beni rahat bırak.

  -Sana bir mesajım var.

  -Bir mesaj mı?

  Kimden bir mesaj?

  -Mark'tan.

  Tabii.

  Eğer hemen gitmezsen polisi arayacağım.

  Sadece veda etmek istiyor.

  Tamam mı?

  Sen hastasın.

  Telefon şu an elimde.

  -Polisi arıyorum, tamam mı?

  -Bak, bak, bak!

  Sarah, dur, lütfen.

  Beni dinleyebilirsen.

 .

  -Çalıyor!

  -Sonrasında gideceğim.

  Bunu bana neden yapıyorsun?

  Ona bir şey söyle.

  Bunu kanıtla.

  O zaman gerçeği   söylediğine inanır.

  -Ne gibi?

  Bebek  hadi durma  ona söyle!

  Bebekten haberi var  Sarah?

  İyi misin?

  Ona söyleyecektim.

  Ona söylemeyi bekliyordum.

  Yemin ederim.

  Ama  nasıl  nasıl bilebilirsin?

  Seni pencerenin önünde dururken gördüm.

 .

  ve   Mark benimleyken işaretleri gördüm.

  O gece   eve hızlı dönebilmek için kısa yoldan geçti.

  Aklındaki tek şey sendin.

  Ona hayatını değiştirecek önemli bir şey söyleyeceğini   hissetmişti.

  -Bunları neden söylüyorsun?

  Sadece veda etmek istediğimi söyle.

  Detayları bilmesine   gerek yok.

  Sana inanıyor.

  Jack!

  -İntihar etmedi.

  Onu kim, neden öldürdüyse, o kendisini öldürmedi.

  Seni terk edemeyecek kadar çok seviyordu.

  Ve sadece sana veda etmek istiyor.

  Hepsi bu.

  Bana inanıyor musun?

  Bana inanıyor musun, Sarah?

  Evet.

  Böyle olmaması gerekiyordu.

  Bunu istememiştim.

  Kimse istemiyordu.

  Kendini suçlama.

  Haftalardır onunla konuşmamıştım.

  Bu çılgınlıktı.

  Kendimden ne kadar nefret ettiğimi söyleyemem.

  Ne?

  Neden?

  Anlamıyorum.

  O geri dönmeden bebeği aldıracaktım ama   sonra birden geldi.

 .

  ve bunu yapamadım ve  Ve o  Sarah?

 Sarah?

  Şimdi de sen  buraya geldin   ve bebekten haberin olduğunu söyledin.

  Neden veda etmek istiyor?

  Onu hayal kırıklığına uğrattığımı biliyorsa, neden?

  -Beni cezalandırmak için mi?

  -Hayır.

 .

  Hayır Sarah  Dinle.

  O seni seviyor.

  Seni bekliyor.

  Bu yolun sonu değil.

  Sarah, beni dinle   bu yolun sonu değil.

  -Tabii ki öyle.

  -Bu onun bebeği değil.

  -Ne?

  Sarah?

  Sarah?

  Sarah.

 .

  söyle ona!

  Sarah!

  Başka ne yapabilirdim?

  Sen kontrolden çıktın.

  Hayır!

  Beni götürmelerine izin verme!

  Söz veriyorum!

  -Hadi Jack.

 .

  Hadi.

  -Söz, uslu duracağım!

  Anne!

  -Neden oraya gittin?

  -Yorum yok.

  Önce cenaze, sonra da bu.

  Sarah Lewis'e mi hayransın?

  Sebebi bu mu?

  Yorum yok.

  Acılı dul kadınları mı takip ediyorsun?

  Bunun peşinde misin, Jack?

  Gerçekten bu kadar acınası durumda mısın?

  Yorum yok.

  Mark Lewis'in ölümü hakkında ne biliyorsun?

  -Onu sen mi öldürdün Jack?

  -Ben mi?

  Ben sadece haberciyim.

  Ne olduğunu biliyor musun?

  Sen hastasın.

  Evet.

  Herkes aynı şeyi söylüyor.

  Kullandığın şu ilaçlar  sence onlar  Umarım müvekkilimi bensiz sorgulamıyorsunuzdur?

  Sadece seni beklerken sohbet ediyorduk.

  -Burada ne işin var?

  -Neye benziyor?

  Bize izin verir misiniz?

  Müvekkilimle konuşmak istiyorum.

  5 dakika.

  Cenazeye gelmek farklı bir şey ama bu   senin için bile çok fazla.

  -Benim hakkımda hiçbir şey   bilmiyorsun.

  Tamam mı?

  -Emma, ilaçlarını sattığını söyledi.

  -Neden?

  -Almak mı istiyorsun?

  -Pekala, kendine   yardım etmezsen, ben de edemem.

  -Yardım istemiyorum.

  O zaman yeniden kontrole git.

  Doktorların işlerini yapmasına   izin ver.

  -Tabii.

  Sen de benden kurtulmuş   olursun.

  Kariyerini berbat eden deli kayınbiraderinden   kurtulursun.

  -Bu bir komplo değil.

  -Hadi, beni hiç sevmedin.

  -Neyini sevebilirim ki?

  Teşekkür ederim.

  Önemli olan Emma'ya olanlar.

  Bunların hiçbiri onun suçu   değil ama üzülen hep o oluyor.

  -Gerçekten mi?

  -Öyle mi dersin?

  -Başkalarını suçlamayı   bırak Jack.

  Büyü ve hayatının kontrolünü ele geçir.

  Doğru.

  Bunu neden düşünemedim?

  Beni baban gönderdi.

  Bana yardım edeceğini söyledi.

  -Bana neden bakmadın?

  -Uslu bir çocuk olduğunu   söyledi.

  Bana yardım edeceksin.

  Öyle değil mi Jack?

  -Bunu asla yapmam.

  -Babanı gururlandır.

  Saplantılı dönemleri oluyor.

  Hayatı boyunca akıl hastanelerine girip çıktı.

  -Bazı şeylere kafayı takıyor.

  -Evet.

  Genellikle başkalarının ölümüne.

  Onun hastaneye yatması   gerekiyor.

  Sokaklarda dolaşması güvenli değil.

  Bak, yeniden kontrole girmeyi kabul etti.

  Sana doktor raporu   göndereceğim.

  Sonrasına birlikte karar veririz.

  -Onu neyle suçluyorsunuz?

  -Yeni ortaklarının bundan   haberi var mı?

  -Ben ailemi düşünüyorum.

  Yeterince acı çektik.

  Şu an doğru bir zaman değil.

  Oydu  Onu cenazede gördüm.

  Gözlerini ondan alamıyordu.

  Oydu  Geoff'ti.

  Sevişiyorlardı  bunca zamandır.

  Tanrım.

  Neden bebekten bahsetmek zorundaydın?

  Dur, dur, dur!

  Sen ısrar ettin.

  Unuttun mu?

  Tek istediğim veda etmekti.

  Bunu berbat ettin.

  Saygısızlık etmek istemem ama işleri berbat eden Geoff'ti.

  Bak, benden istediğini yaptım.

  Beni dinleyeceğinden   nasıl emin olabilirdim?

  -Kendisini iyi hissetmesini   sağlayacaktın!

  Şuna bak.

  Gözünü ondan ayırma.

  Aptalca bir şey yaparsa beni ara.

  Tamam mı?

  Bu yeterli değil mi?

  Lanet olası bir hata yaptı.

  Tamam mı?

  Bu, acı   acı çekmediğini, seni sevmediğini göstermez.

  Tanrı aşkına!

  Siz ayrılmıştınız, kendisini savunmasız   hissediyordu  böyle şeyler olur.

  -Bunu hak ettiğimi mi düşünüyorsun?

  -Sana bundan   vazgeçmeni söylemiştim.

  Başından beri.

  Ama dinlemedin.

  Karşıma çıkıp durdun.

  Ve yardım etmem için   bana yalvardın.

  Tamam.

  Sen kazandın.

  İşleri ben   berbat ettim.

  Anlıyor musun?

  Her şeyi ben berbat ettim.

  Herşey benim suçumdu  Anlıyor musun?

  Seni pislik!

  Benim suçumdu, değil mi?

  Zor durumdaki birisine yardım etme isteği   normal bir duygudur.

  Sadece bazen aradaki sınırlar bulanıklaşabiliyor.

  İnsanlara yardım etmek istemiyorum.

  Onlardan kurtulmak istiyorum.

  O zaman, bir noktada durman gerekiyor.

  Bunu senden başkası yapamaz.

  Neden şunu kesip, beni hastaneye yatırmıyorsun?

  -İstediği bu değil mi?

  -Kimden bahsediyorsun?

  Martin.

  Onunla konuşuyorsunuz.

  Seni kontrol eden o.

  Hadi  Davy çok iyi.

  Emma'nın yeni bir sevgilisi var.

  Artık sadece üçümüz varız.

  Bunlardan sonra bizi kabul ettiği için   minnettar olmalıyız.

  Yeniden başlamak için çok yaşlı değilim, öyle değil mi?

  Senin de iyi bir örneğe ihtiyacın var.

  Köpeğim nereye gitmiş olabilir?

  Eski dostum, birlikte yürümeye ne dersin?

  İstemiyorsan, burada oturmak zorunda değilsin.

  Senin için özel bir odamız var.

  Babanı o kadar erken yaşta kaybetmek zor olmalı.

  Ölmek istemiyordu.

  -Neden böyle söylüyorsun?

  -Annem yaptı.

  Onu ölüme sürükledi.

  Uslu dur, tamam mı?

  Nefes aldığını duyabiliyordum.

  Hızlı ve kesik nefeslerle.

  Baba?

  Annem çaya çağırıyor!

  Baba!

  Oraya daha erken gitmediğin için kendini mi suçluyorsun?

  Yardım çağırdım.

  Avazım çıktığı kadar bağırdım.

  Bunun senin suçun olmadığını biliyorsun, değil mi Jack?

  Senin suçun değildi.

  Baba!

 !

  Bacaklarını tuttum, ağırlığını hafifletmeye çalıştım ama   çok ağırdı.

  Onu kaldıramadım.

  Anne!

 Anne!

  Annemin bana bakışları  Sanki bana  onu çekiyormuşum gibi   onu öldürmeye çalışıyormuşum gibi   ama o benim babamdı   onu seviyordum.

  Onu hep sevmiştim.

  Sesler, sonrasında mı başladı?

  Evet  sadece sesler değil  seni orada otururken   gördüğüm gibi, onları da açıkça görebiliyordum.

  Baban ilk miydi?

  Sanki hala oradaymış gibiydi.

  Ama daha da iyiydi çünkü sadece ikimiz vardık.

  Sonra.

 .

  o gittiğinde  yok olduğunda   buna daha fazla dayanamadığını biliyordum.

  Bunu anlıyordum.

  Ama sadece annem yüzünden gitmişti.

  Ondan nefret ediyordu.

  O mu ediyordu Jack?

  Yoksa sen mi?

  Ben de onu özlüyorum.

  -Gelebilir miyim?

  -Evet.

  Cesedi o bulmuş.

  Yaşadığı şok, onu içine kapatmış.

  Dış dünyada sadece kendi travmasının farklı yönleriyle   başa çıkması için tasarlanmış karakterler   yaratarak var olabiliyor.

  -Yani sesler mi?

  -Billy seni soruyordu.

  -Ondan yardım isteyen   ölü insanlar olduğunu düşünüyor.

  Bu yüzden mi, bu ölümler onu çekiyor?

  Geçmişinden ötürü yas tutanlara yardım etme   kendi acısında bulamadığı rahatlığı sağlama   isteği var.

  -Sana nasıl davranıyorlar?

  -Ne yaptığının farkında mı?

  -Bir derecede, evet.

  Haberleri kaydediyor.

  Ölüm ilamlarını okuyor.

  Onları tanıdığını, onun yanında olduklarını, yardımına   ihtiyaçları olduğunu hissedecek kadar bilgi topluyor.

  Neden?

  Çünkü bunun babasını geri getireceğini düşünüyor.

  Kendimi daha iyi hissediyorum.

  İlaçlarının dozunu dengelediklerini ve   gidebileceğini söylüyorlar.

  Bizimle birlikte yaşamaya ne dersin?

  Martin de istiyor.

  Bak, biliyorum   seni hayal kırıklığına uğrattık.

  Ben seni hayal kırıklığına uğrattım.

  Bu kez farklı olacak.

  Söz veriyorum.

  Söz veriyorum Jack.

  Yardım etmen gerek.

  Bana yardım etmen gerek Jack.

  Sarah ilaç aldı.

  -Bilmek istemiyorum.

  -Sarah ilaç aldı.

  Bu kadar yeter.

  Beni rahat bırak.

  Bu kadar mı?

  O ölecek!

  O zaman tekrar birlikte olabilirsiniz!

  Bu o kadar da kötü mü?

  Tanrı aşkına   başkasının çocuğunu taşıyor.

  O ilk değil ve son da   olmayacak.

  Yoksa bu onu hasarlı   mal mı yapıyor?

  Öyle mi?

  -Hayır!

  Onu kurtarmak istiyorum.

  Her şeye rağmen onu hala seviyorum!

  Ne oluyor Jack?

  Ne görüyorsun?

  Lütfen!

  Bana yardım etmek zorundasın.

  Onun   yaşamasını istiyorum Jack.

  -Kapa çeneni!

  Kapa çeneni!

  -Jack, kiminle konuşuyorsun?

  -Bunca zamandır mesaj   iletiyorsun ama kimse dinlemiyor.

  O sana inanıyor Jack.

  Bunu bu yüzden yapıyor.

  Sana inanıyor Jack!

  -Yardıma ihtiyacı var.

  -Kimin?

  -Kimin yardıma ihtiyacı var?

  Kim?

    -Adını söyle  -Sadece adını söyle.

  -Sarah  Sarah Lewis!

  Sarah Lewis  Yardıma ihtiyacı var.

  Sarah Lewis.

  Sarah Lewis'in yardıma ihtiyacı var.

  Birisini gönderin!

  Birisini gönderin!

  Yardıma ihtiyacı var.

  Yardıma ihtiyacı var.

  Yardıma ihtiyacı var!

  -Jack!

  -Yardıma ihtiyacı var!

  Sarah Lewis'in yardıma ihtiyacı var.

  Sarah Lewis'in   yardıma ihtiyacı var.

  Tamam.

  Tamam.

  Yardıma   ihtiyacı var!

  Yardıma ihtiyacı var!

  Yardıma ihtiyacı var!

  Yardıma ihtiyacı var!

  Çabuk, çabuk  Merhaba  beni duyabiliyor musun?

  Gözlerini aç  Tamam.

  Sana maske takacağız.

  Birkaç hafta sonra geri gelebileceğim bebeğim.

  Çok üzgünüm ama bu düşündüğümüzden de büyük   bir hikaye.

  Seni ne kadar sevsem de kendi güvenliğin için   bilmemen en iyisi.

  Bulduğumuz şey, o soylu demokrasimizin   kalbine kadar iniyor.

  Yüksek makamdakiler   hakimler, hatta polis teşkilatındakiler bile.

  Bu işin sonu  Eve döndüğümde devamını anlatacağım.

  Ama bu   bu her şeyi değiştirecek.

  Söz veriyorum, bundan sonra  Nasıl bilebilir?

  Bir tesadüf.

  Onunla buluştuğu gün söylediği ya da yaptığı   bir şey olabilir.

  Emin olamayız.

  Her durumda hayatını kurtardı.

  Peki ya doğruysa?

  Başından beri doğru idiyse?

  Jack için bunlar gerçek.

  Hala buradayım Jack.

  Ne zaman hazır olursan  Billy bunu sana vermemi istedi.

  Geri isteyebileceğini söyledi.

  Benim için onu saklamışsın.

  -Ne zaman geri dönecek?

  -Sanırım bir daha dönmeyecek.

  Alın.

  Bu size olan borcunu karşılar.

  Herkesi rahatsız ediyordu.

  Sabaha kadar bağırıp   duvarlara vuruyordu.

  -Burayı en kısa sürede   temizleteceğim.

  Tamam.

  KÜÇÜK ÇOCUK HAVUZDA BOĞULDU NICK SIMUNITE'İN ANISINA   ÇOK ÖZLENECEKSİN AMA ASLA UNUTULMAYACAKSIN||

Önceki Yazı
« Prev Post
Sonraki Yazı
Next Post »

Benzer Yazılar