Camdan Adam (2011) The Glass Man
| |
108 dk
Yönetmen:Cristian Solimeno
Senaryo:Cristian Solimeno
Ülke: İngiltere
Tür:Gerilim
Vizyon Tarihi:26 Ağustos 2011 (İngiltere)
Dil:İngilizce
Oyuncular
Andy Nyman
James Cosmo
Neve Campbell
Brett Gary Allen
Gary Aylett
Özet
Kısa süre önce işini kaybetmiş olan Martin, giderek borç
batağına saplanmaktayken bir gece kapısını çalan Pecco, ona reddedemeyeceği bir
teklifte bulunur
Altyazı
Tatlım?
Şekerim?
- Kemerimi gördün mü?
- Ne?
Kahverengi kemerim?
Gördün mü?
Bulamıyorum.
Duyamıyorum.
Kemerin mi?
Evet, selam,
kahverengi kemerimi istiyorum tatlım.
Gördün mü?
Başka bir kemer tak
o zaman.
Bir sürü kemerin var.
Hayır.
Taba ayakkabılarımı giymek istiyorum, o yüzden
kahverengi kemerim lazım.
Bugün iş yerinde önemli bir toplantım var sana bahsetmiştim.
Cidden de o kadar önemli bir toplantı.
- Tatlım.
- Ne?
- Kahverengi kemerim
lazım.
- Nerede olduğunu
bilmiyorum.
Mutlaka kahverengi
kemerim lazım.
- Tabii ki öyleydi - Bu doğru, evet.
Toby mi?
Hiç kahverengi
olmaması gerektiğini sanıyordum.
- Saatin uymuyor.
- Biliyorum.
Ama en sevdiğin,
değil mi?
Toby'nin yeni filmi
çok iyi değil mi?
Cuma günü gidelim mi?
- Biraz abartılı
değil mi?
- Evet, ama yine de.
Televizyonda bunu
söylediğine inanamıyorum.
- Postada ne vardı?
- Hiçbir şey.
- O zaman mektup
kutusundan ne geldi?
- Tanıtım mektupları
ve Tony'le Susan'ın orada açılan yeni
golf kulübüne davetiye.
Evet, belki üye
olurum.
Belki de olmam.
İşler bayağı yoğun yani Gidişata bir bak, gidecek vaktin olmayan
başka bir kulübe üye olma.
Bu tür şeyler
bağlantı kurmak için bayağı önemli oluyor tatlım.
- Öğle yemeğin.
- Teşekkürler.
- Mısır gevreği, en
sevdiğim.
- Biliyorum.
Bugün yiyeceğin tek
şeker olacağına söz ver.
- Söz veriyorum.
- İyi misin?
- Evet, neden?
- Pek iyi
görünmüyorsun o kadar.
İyiyim.
Tamam.
Evlatlık çocuklar
için bağış yemeği toplantısı var ama yemeğe
dönmüş olurum.
- Tamam.
Tatlım, birkaç gün
içinde hesabıma para atar mısın?
Azaldı da.
- Evet, tabii.
- Birikim hesabından
mı alayım?
Hayır.
Mecbur kalmadıkça ona dokunmayalım.
Muhtemelen haklısın.
Duş almalıyım.
Ofiste harika bir
gün geçir.
Düğün için
endişelenme, halkının sana ihtiyacı var.
Beni dinle.
Bu karmaşayı
düzelteceğim.
Ne olursa olsun evleneceğiz.
Merak etme, her şey
düzelecek.
- Merhaba dostum.
- Selam Dennis,
nasılsın?
İyi, harika.
Dürüst olmak
gerekirse harika değil ama Sen iyi misin?
- Evet.
Harika, gerçekten harika.
- Evet.
- Çok iyi.
Amy nasıl?
- Amy iyi.
Evet, o iyi.
Harika.
- Muhteşem.
Amy harika.
- Evet, öyle.
Teşekkürler.
- Yukarıda işler
nasıl?
- Harika.
Gayet iyiyiz.
Güzel.
- Aslına bakarsan
harika değil.
Hayır.
- Gerçekten mi?
- Hem de hiç iyi
değil.
- Başına gelenler
senin hatan değil.
- Öyle mi?
- Anton pisliğin
teki ve hepimiz ondan nefret ediyoruz.
- Evet.
Sanırım öyle.
- Buradan kimse
seninle konuştu mu?
- Hayır,
konuşmadılar.
Konuşmamamız
emredildi.
İkramiyelerimiz
kesilir yoksa.
- Ne?
- Evet, şu an
ikramiyemi riske atıyorum.
- Kahretsin.
Anton, kurulla
konuştu ve onları tehlikeli, manyağın teki
olduğuna ikna etti.
- Ne?
- Evet, çok
manyakça, değil mi?
- Evet, kesinlikle.
O pislik
Biliyorum!
Görüşemediğimiz için üzgünüm ama Roger seninle konuşmaktan çok korkuyor.
- Oğlum Herkesin şirketlerin birleşmesi yüzünden
meşgul olduğunu sanıyordum.
Evet, ama hayır.
Ofise girsen herkes camdanmışçasına seni görmezden
gelir.
- Durum o kadar
kötü, çok saçma!
- Tanrım!
- Julie buna ne
diyor?
- Ne demek
istiyorsun?
Ona kovulduğunu
söylediğinde yorum yapmadı mı?
Ona söylemedim.
Her sabah kalktım, işe gidiyor gibi çıktım.
Bilmiyor.
Çok iyi Dennis.
Harika davranacağını biliyordum.
Kovulsam Amy kesin
beni öldürürdü.
Julie'nin rahat
olması çok iyiymiş.
Delireceğini
düşünmüştüm.
- İyi misin?
- Hayır.
Aslına bakarsan değilim.
Referansınla ilgili
bir şikâyetin varsa, bu formu doldur ve
arka sayfadaki adrese gönder.
Aslına bakarsan
şikâyetini geçersiz kılabilirler.
- Ne?
Bilmiyorum, belki
bilgisayarlar işlediği için olabilir.
- Ben sana şikâyet
etmek istiyorum.
- Yapamazsın.
- Tamam.
Ama sen İK değil misin?
- Evet.
Tamam o zaman, bu
referans için sana şikâyette bulunmak istiyorum.
Nefesini boşa
tüketmiş olursun, yapabileceğim hiçbir şey yok.
- Neden böyle
davranıyorsun Janie?
- Sadece işimi
yapıyorum Martin.
- Hâlâ bir işim
olduğu için şanslıyım.
- Tamam, anladım.
İşini tehlikeye atmadım, yemin ederim.
- Orada değildim.
Hayır, değildin.
- Sadece işimi
yapıyorum.
- Hayır, yapmıyorsun.
Bu referans hakkında
sana şikâyette bulunmak istiyorum.
- Benim işim değil.
- Evet, senin işin.
Senin işin!
Birinin beni
dinlemesi için ne yapmalıyım?
Mahkemeye mi
gitmeliyim?
İş oraya mı varmalı?
Seninle hiçbir şeyi
tartışmamam söylendi.
Kusura bakma
seni dinleyemem.
Üzgünüm.
- Ne demek beni
dinleyemezsin?
Ne demek
dinleyemezsin?
Beni dinliyor musun?
Tamam.
Anladım.
Bu hiç hoş değil.
Rosie, bunu
görmelisin, aşağılık herif Charlie.
Benimle konuşmamanı söylediklerini biliyorum
ama hakkımda yazdıklarına bakmalısın.
Buna itiraz
etmeliyim.
Şuna bak.
Charlie lütfen,
mahkemeye gitmem gerekecek ve bana destek olacak birilerine ihtiyacım var.
Şuna bak.
Hakkımda söylediklerine bak.
- Mahkemeye
gitmeliyim.
- Burada ne halt
ettiğini sanıyorsun?
Burada ne işin var?
Doğru.
Güvenliği çağırmamı
ister misin?
- O zaman burada ne
işin var?
- Neden bu kadar
kötü referans verdin?
Neden hakkımda böyle
şeyler yazdın?
Yalan söylememi
istemezdin, değil mi?
- Ama bu doğru değil.
- Hepsi görüş
meselesi, değil mi?
- Ama gerçekler var.
- Hayır, senin
gerçeğin ve benim gerçeğim var.
Ortalıkta gezen bu kemirgenlerin de kendi gerçekleri var.
- Ama hakikat denen
bir şey var.
Bu!
İşte bu gerçek.
- Olan bu değildi.
- Defol!
- Olan bu değildi.
- Bütün
geleceğimi tehlikeye attın.
Sadece benim
değil, hepimizin.
Buradaki
herkesin.
Neden?
Çünkü gerçeği
söylemek istedin, çünkü önemli ve çok dürüstsün!
Buna meydan
okuyacağım, yanına kalmayacak.
Meydan oku.
Anlaşma o zamana
kadar yapılır.
O zaman sana
tazminat davası açarım.
Umarım avukata verecek bir sürü paran vardır.
Çünkü ihtiyacın
olacak, bize kafa tutmaya çalışırsan.
Defol!
Yürü!
Millet, Martin'e bu
kadar dürüst olduğu için bir alkış.
50 milyon sterlin!
Haftada 130 bin eder
millet.
Kıskançlık etmek
istemem ama çimenler üzerinde bir topa vurması için biraz fazla ödemiş olmuyorlar mı?
Kanseri tedavi etmek
ya da İngilizlerin gri dünyasına renk katan
radyo DJ'i olmak gibi faydalı bir şey
yapmıyor.
- Çok üzgünüm
efendim, reddedildi.
- Öyle mi?
- Çok üzgünüm.
- Sorun değil.
Bir kez daha deneyelim.
- Emin misiniz?
- Teşekkürler.
Buyurun.
- Çok güzel bir
takım efendim.
- Teşekkürler.
- Nereden aldınız?
- Alman sokağından
aldım.
Ölçülerinizi aldılar
mı, yoksa raftan mı seçtiniz?
- Hayır, tabii ki
bana göre yapıldı.
- Çok güzel bir
takım.
- Şeklim biraz kötü
de.
- Hiç değil.
- Yine reddedildi.
Üzgünüm.
- Gerçekten mi?
- Evet, bunun için
üzgünüm.
- Sorun değil.
Nakdi özlüyorum.
- Onun yerine bundan
çekin.
- Evet.
- Bu iyi.
Deneyin.
- Teşekkürler.
- Özür dilerim, yine
reddedildi.
- Makineniz
çalışıyor mu?
Kafasına göre
takılıyor, kablosuz olduğu için bazen sapıtıyor.
Şu an emin değilim.
Yemek vakti
çalışıyordu.
Ne yapacağımı
bilemiyorum, başka bir kart verebilirim.
- Sizin için
denemeye devam ederim.
- Bunu tekrar
deneyin.
- Ya da bankamatik
var mı buralarda?
- Evet, sol tarafta.
Eski usul yapalım o
zaman.
Bunları satmazsınız
değil mi?
Hiç sorun değil
efendim, hazır olduğunuzda buradan alırsınız.
- Neredeydi?
- Hemen solda.
- Tamam, çok
yardımcı oldunuz.
- Tamam.
- Birazdan görüşürüz.
- Görüşürüz.
- Hemen solda değil
mi?
- Hemen solda.
- Biliyor musunuz?
Büyük boy alacağım.
- Daha iyi.
Evet.
Teşekkürler.
Naneli çikolatalı.
Evet.
Sadece naneli
çikolatalı mı?
- Başka aromalar da
alabilirsiniz.
- Gerçekten mi?
- Üç ya da dört tane.
- Gerçekten mi?
Tamam, o zaman
naneli çikolatalı, fıstıklı, ki bayılırım.
- Başka?
- Evet, en sevdiğin
hangisi?
Vanilyalı, Madagascar
Vanilya, çok iyidir.
O zaman Madagascar
Vanilya mükemmel.
Bunların hepsini
kendiniz mi yapıyorsunuz?
- Evet.
Arka tarafta.
- Vay canına!
- Buyurun.
- Çok güzel.
Ne kadar?
- 4 sterlin.
- 4 mü?
Bakalım, bu tam olmalı.
- Teşekkürler.
- Sağ olun.
Burada oturabilir miyim?
- Lütfen oturun,
efendim.
Teşekkürler.
Yardımcı olabilir
miyim?
Bir saniye.
Evet.
İnanılmaz.
Affedersin.
Dikkat eder misin?
- Merhaba tatlım.
- Neredesin?
- İşteyim, neden?
- Sokak sesleri
duyabiliyorum.
- Evet, dışarı
çıktım, sokaktayım.
- Hangisi o zaman?
- Tanrı aşkına, ne
oldu?
- Alışverişten
döndüm ve iş yerinden bir kız mesaj bırakmış,
olanlar için üzgünmüş.
- Bunu telafi etmeye
çalışacakmış.
- Gerçekten mi?
Evet.
Gerçekten.
Nasıl telafi
edeceğini de söylemiş mi?
- Aletini emerek
sanırım.
- Efendim?
- Beni ne sanıyorsun
Martin?
- Ben - Kim o?
- İşten bir kız o
kadar.
Buna inanamıyorum.
- Hem de bugün!
Tam denk geldi.
- Dinle, lütfen Lütfen ne?
Lütfen aşikâr olan şeyi görmezden mi geleyim?
Lütfen hayatın hiç
yaşanmıyor gibi mi yapayım?
Seni seviyorum.
Seni gerçekten
seviyorum.
- Canın cehenneme!
- Julie lütfe Julie.
- Gittiğin yere
dikkat etsene.
- Hareket bile
etmiyordum.
- Ne?
- Hareket bile
etmiyordum dedim.
- Bana ne dedin?
- Hiç.
Hiçbir şey demedim.
- Neden bana
dokunuyorsun?
- Sana dokunmuyorum.
- Neden bana
bakıyorsun?
- Sana bakmıyorum.
Neden yalan
söylüyorsun, neden bana bakıyorsun?
Bakmıyorum.
- Yalancısın oğlum.
Hiç paran var mı?
- Hayır, hiç param
yok.
- Yalan söylüyorsun.
- Hayır,
söylemiyorum.
- Saat kaç?
- İkiyi yirmi
geçiyor.
Şu saate bir bakayım.
Bakayım.
Çıkarsana.
- Hayır.
- Neden?
- Çünkü çıkarmak
istemiyorum.
- Ne sanıyorsun?
Çalacak mıyım?
- Hayır.
- Bana hırsız mı
diyorsun?
- Hayır.
- Çıkar o zaman.
- Çok güzelmiş.
Nereden aldın?
- Hatırlamıyorum.
Hatırlamıyor musun?
O kadar pahalı
olamaz o zaman.
- Bunu ödünç alayım.
- Ne?
Bir kızla
buluşacağım ve böyle bir şey onu çok etkiler.
- Yarın iade ederim.
- Nasıl vereceksin
ki?
Yarın saat ikide
buluşuruz, iade ederim.
- Hayır.
- Veya adresini ver.
Evine getireyim.
- Tamam.
Saat ikide.
- Tamam!
Çok iyi, çok
teşekkürler - Kesinlikle yanlış anladın tatlım.
- Bana tatlım deme.
Tamam, o zaman
açıkla bakalım, neler oluyor?
Kim o?
İş yerinden bir kız,
adı Jenny Slater, IK'da çalışıyor.
Sana bahsetmiştim,
bir konuda küçük bir anlaşmazlık yaşadık Ne?
Hangi konuda
anlaşamadınız?
Önümüzdeki yıl hangi
dosya yedekleme sistemini kullanacağına dair.
- Bunun IK'yla ne
ilgisi var?
- Ben de bunu
diyorum, ilgisi yok.
Cidden,
departmanında bulunmasını istiyor.
Bu çok saçma.
- Saçma mı?
- Evet yeni çıkan
bir sistemi istiyor.
Proteus Sistemi, hiç
test edilmemiş.
Ben beklemelerini
söyledim.
Çok sinirlendi, bir
şeyler söylemeye başladı, aslında beni rahatsız etmeyen şeylerdi ama onun kafasında
önemliymiş demek ki.
Mesajı dinlesene?
Kayıtlı mesaj.
Merhaba Martin.
Bugün olanlar için üzgünüm, benden istediğin çok önemli değildi, elimden bu kadarı
gelmeliydi ama Üzgünüm.
Ayrılma şeklin yüzünden sana biraz kızgındım
ama bugün olanlardan sonra hikâyenin
aslını anlamadığımı hissediyorum.
Belki Bu konuda sorun çıkarmak istemiyorum ama
en azından konuşalım.
Bunu telafi etmek
istiyorum, cep telefonum hâlâ sende var mı bilmiyorum ama 07855760877 numaram.
Beni ara.
Hoşça kal.
- Bunu açıklamak
ister misin?
- Açıkladım zaten.
Ayrıldığında, bu ne
demek?
Sorun çıkarmak istemiyor, ne demek?
Hikâyenin tamamını
anlamamış, bu ne demek Martin?
Bu ne demek?
Neden bahsettiğini
hiç bilmiyorum.
Ne?
- Saatin nerede?
- Bilmiyorum.
Saatinin nerede
olduğunu bilmiyor musun?
- Hatırlamıyorum - Saatini nerede bıraktığını hatırlamıyorsun.
- Belki ofisteki
lavaboda unuttum.
Belki birileri
bulmuştur, arayıp sorayım.
- O saati çok
seversin.
- Evet.
- Julie!
- Beni ne sanıyorsun
Martin?
- Onu geçen gün
hediye ettim sana.
- Evet.
Son zamanlarda bana aldığın bütün o pahalı hediyeler anlam
kazanmaya başladı.
- Ne?
- Çünkü vicdanın
rahatsız!
- Değil mi sevgili
kocacığım.
- Bilemiyorum.
Sana bugün ne oldu
bilmiyorum.
Belki biriyle
konuşmalısın bir terapistle, annenle, bir
şey yapmalısın.
Neler olduğunu
bilmiyorum ama bana yalan söylendiğinde anlarım.
Çok ters bir şeyler olduğunu
hissediyorum.
Neden ne olduğunu
söylemiyorsun?
Hemen şimdi, itiraf
et.
- Söyleyecek bir şey
yok.
- Ben de öyle
sanmıştım.
- Ona âşık mısın?
- Ne?
- Ona âşık mısın?
- Ne diyorsun
- Ona âşık mısın?
- Hiçbir şey olmuyor.
Tanrım!
Bir şeye çok baskı
koyarsan milyonlarca parçaya ayrılır ya?
Ben de öyle
hissediyorum.
Milyonlarca parçaya ayrılabilirmişim gibi.
Söylemeye çalıştığım
şu ki, iş yerinde çok stres altındayım.
- Sen de zina
yapmaya karar verdin.
- Hayır.
Herkes çok stresli
ve bunu algılıyorsun.
Hayal gücün bir
şeyi, başka bir şey dönüştürüyor.
Yorgunum.
Çok yorgunum.
Yatacağım.
Yarın işten
döndüğünde doğru dürüst bir cevap istiyorum yoksa giderim.
- Lütfen bunu yapma - Evlendiğimizde beni sevdiğine yemin ettin, bana bakacağına söz verdin,
yalan mı söylüyordun?
Ne o zaman?
Seni gerçekten
seviyorum.
Ve sana bakacağım.
Bana yaptığına bakar
mısın?
Yarın sabah temizlikçi
gelecek, yarım ay ücretini ödemeliyiz.
Başucuma bırakır
mısın?
- Ne kadar borcumuz?
- 280.
- Sorun değil.
- Teşekkürler.
Camları toplama,
sabah hallederim.
Dikkatli ol, o
şekilde kırıldığında çok keskin oluyor, tehlikeli.
Julie.
Ben Özür dilerim.
Çok üzgünüm.
Her şeyi
kaybedeceğiz.
Her şeyi.
Hepsi benim hatam.
İlişkim yok.
Bunu yapamam!
Kovuldum.
Kovuldum.
O pislikler!
Bana yalan
söylediler.
Julie.
Tatlım!
Tatlım!
Nasıl hâlâ
uyuyabiliyorsun?
Kahretsin!
Julie!
- İyi akşamlar.
- Yardımcı olabilir
miyim?
- Evet.
- Nasıl yardım
edebilirim?
- İçeri davet
etmeyecek misin?
- Kim olduğunu
bilmiyorum.
- Ne istiyorsun?
- Bana borçlusun.
- Ne?
- Bana borçlusun.
- Tamam, kim için
çalışıyorsun?
- Arkadaşın Tom.
- Öyle mi?
- Ondan borç aldın,
değil mi?
Kim olduğunu
bilmiyorum ve işlerimi seninle konuşmayacağım.
- Tom bir keş.
Bunu biliyor muydun?
- Ne, Tom mu?
- Hayır, cidden emin
misin?
- Evet.
Köşeye sıkıştı.
Sahip olduğu tek
şeyi bana sattı, borcunu.
Yani şimdi bana borcun var.
- Hiç bilmiyordum.
- Evet.
Tabii.
Borç verenlere üye
olmalısın.
- Bu yasal değil.
- Bence de değil.
Herhangi biri bunu
basmış olabilir.
Herhangi biri
olabilirsin, çok anlamsız.
- Bir kimlik daha
görmek ister misin?
- Hayır.
İçeri gelsen iyi
olur.
- İçeride sigara
içemezsin.
- Evet.
Burada sigara
içemezsin.
Evet.
Ne yapıyorsun?
- Ne yapıyorsun?
- Param sende mi?
- Şu anda hiçbir
şeyim yok.
- Öyle diyeceğini
düşündüm.
Eski iş yerimden çok
iyi bir referans aldım, iyi bir referansım olmadığı için iş bulamamıştım ama artık var, ayrıca
deneyimliyim yani birkaç gün içinde iyi
bir iş ayarlarım - Öyle mi?
- Ne yapıyorsun?
Saçma sorular sorma.
Sana yakışmıyor.
- Bunu konuşamaz
mıyız?
- Buradan paramla
çıkacağım.
Nakit, mal veya
altın formunda.
Her ne şekilde
olursa.
Ama bana borcunu
tahsil edeceğim.
Hepsini.
Dinle.
Lütfen.
Çok dikkatli ol.
Çok eskiler.
- Bazıları ilk baskı
mı?
- Evet.
Bunların bazılarına mesai
harcamış olmalısın.
- Evet.
- Hepsini okudun mu?
- Evet.
- Gerçekten mi?
Tarih.
Roma İmparatorluğu'nun Yükselişi ve Çöküşü.
Onu değil.
Ama diğerlerinin çoğunu, bunlardan bazılarını.
Lütfen.
Bu kopyalar, koleksiyoncu
parçalarıdır o yüzden okuyamazsın.
- Çünkü zarar
verebilirsin.
- Anladım.
- Kitapları çok
severim.
- Evet.
Neden?
Bilmiyorum.
Bu herhalde sana çok saçma geliyordur.
Evet.
Salak gibi konuşuyorsun.
Bunların hiçbirini
okumadın.
Akıllı gibi
davranmayı bırak, hayatını satmışsın.
Bekle.
Oraya gidemezsin - Yukarı çıkamazsın.
- Neden?
Çünkü eşim uyuyor.
Yukarı çıkamazsın.
- Neden?
- Hayır.
- Onu uyandıracağımı
mı sanıyorsun?
- Onu
uyandıramazsın, olmaz.
- Yukarı çıkacağım.
- Çıkamazsın.
- Onu uyandıracağım.
- Yukarı çıkamazsın.
Onu uyandırırsam,
giderim ve bir daha dönemem.
Bu nasıl?
Bu nasıl?
Bu nasıl?
Bir şeyler var mı?
- Ne?
- Uyuşturucu.
Aspirin.
Bazen kötü bir baş ağrısıyla uyanıyorum ama kullanmamaya çalışıyorum.
İyi bir şey, kenara
koy.
Seni mahvetmek
istemezdim, keşke başka yolu olsa.
Çay çok güzeldi.
Hem de çok.
Kurabiye var mı?
- Sen yiyecek misin?
- Hayır.
Şeker yememden hoşlanmıyor.
Sadece konuklar için.
Bazen o yokken yemek
istiyorum.
Gerçekten mi?
Dinle.
Bu gece halletmem gereken bir iş var.
Biri bana yardım
edecekti ama el atacak çocuk son dakikada vazgeçti.
Güvenilmez, çok iyi
bir çocuk.
Ama çok güvenilmez.
Bu gece adamım
olursan, bu gece halletmeni istediğim işleri
yaparsan, sadece bu gece için, bana olan borcunu temizleyebilirim.
Ne yapmam gerekecek?
Öyle olmuyor.
Hayır, dersen, sana anlattıklarımdan sonra
buradan ayrılamam.
Anlıyor musun?
- Bir şeyler
söyleyebilmelisin ama.
- Yakında
öğreneceksin zaten.
- Bilemiyorum
- Evet mi, hayır mı?
- Bilemiyorum - Evet mi, hayır mı?
- Yasadışı bir şey
yapmak istemiyorum.
- Evet mi, hayır mı?
- Henüz bilmiyorum.
Evet mi, hayır mı?
Evet.
- Evet mi?
- Evet.
- Bunu mu giyeceksin?
- Evet, neden?
Donacaksın.
Daha sıcak bir şeyler giy.
Eldiven al varsa.
Evet, daha iyi.
Orman çok soğuk
oluyor.
- Nereye gidiyoruz?
- Kapa çeneni de
kullan.
- Tamam, neredeyse
geldik.
- Neredeyse, nereye
geldik?
- Aman Tanrım!
- Ne?
Karımla ilk
tanıştığımda burada yaşardı.
- Öyle mi?
- Evet.
Hayatımın en mutlu dönemiymiş.
O zaman hiç farkında
olmuyorsun, ne tuhaf değil mi?
Evet.
Tuhaf.
İşlerin giderek
düzeleceğini sanıyordum ama hayır.
İşte.
Şurada kenara çek.
- Tamam, şimdi ne
olacak?
- Burada beni bekle.
- Ne yapıyorsun?
- Gidip bir şey
alacağım.
- Senin için
sakıncası mı vardı?
- Hayır.
Ben ne yapayım?
- Arabada beni bekle.
- Motoru çalışır
durumda mı tutayım?
Yapmasan daha iyi, çevre
için zararlı.
- Merhaba, buraya
park edemezsiniz.
- Biliyorum.
Arkadaşımı bekliyorum.
- Sadece iki dakika
sürecek.
- Kırmızı bölge,
park etmek yasak.
- Tamam, biliyorum
ama bu çok önemli.
- İlerlemelisiniz.
Lütfen.
Hayır, gidemem, onu
beklemem gerekiyor.
Sana nazik
davranıyorum, istesem sana ceza yazarım, 120 sterlin.
Evet, iyi, peki
tamam.
Ne kadar zor ki?
Ya çıkarsa?
Çıkma, sakın çıkma!
Lütfen çıkma.
Tamam, eve git.
Yürü.
Eve git.
Geri git!
Yürü.
Uzaklaş.
Beni bulacak!
Ye beni bulursa?
O zaman ne yapacak?
Geri git, iyiyim.
Geri git!
Ya çıkarsa, eve
gidebilirim.
Beni öldürecek.
Hadi!
Geri dönmeliyim!
Hadi, hadi!
Geri git!
Eve gidemezsin!
Aklından bile
geçirme.
Çekil yolumdan.
Aklından bile
geçirme.
Lütfen sokakta
bekliyor olma.
Yapamam, Tanrı
aşkına!
Tanrım!
Kahretsin!
- Arkadaşın Tom,
düzgün adam.
- Öyledir.
- Ne zamandan beri
tanıyorsun?
- Evet, aynı okula
gittik.
- Doğru.
Adam keş.
- Bunu bilmiyordum.
- Uyuşturucu.
- Evet.
Avustralyalı.
İkinizin de b.
ktan bir duruma
düşmenize şaşırdım.
Tom ikinizin de Toby
Huxley'i tanıdığınızı söyledi, bu doğru mu?
Evet, bizimle aynı
okuldaydı.
- Öyle mi?
- Evet.
- Nasıl biriydi?
- Çok nazik, çok iyi
bir adam.
Filmlerine
bayılıyorum.
Kesinlikle çok
seviyorum.
- Evet, çok iyiler.
- Harika filmler.
- Prisoner Of Mars.
- Evet, muhteşem.
Zamanının en iyi bilim
kurgu Vahşi Batı filmi.
Evet.
- Devamı hakkında ne
düşünüyorsun?
- Ne?
- Watch Chronicles.
- Tanrım - Toby devam filmlerinde de mi oynuyor?
- Arkadaşın olduğunu
sanıyordum.
Öyle, yaptığı çoğu
şeyi izledim ama devam filmlerinde oynadığını
bilmiyordum.
- Arkadaşım film
yıldızı olsaydı.
Bütün filmlerini
izlerdim, hepsini baştan sona bilirdim.
Aşinalık küçümsemeye
üretir.
Hapishaneler barlar
ve duvarlar değildir, her birimizin
kafasında bir hapis vardır.
Kaçabilir miyiz çıkabilir miyiz, yoksa burada ölmeli miyiz?
Bunu tanıyor musun?
- Hayır.
- Prisoner of Mars.
Muhteşem!
Burada ne işimiz var?
Buralar çok güzel,
değil mi?
Evet.
Kesinlikle çok güzel.
- Nedir?
- Adı Bluebell
Ormanları.
Doğru.
Aman Tanrım!
Nedir o?
Sen merak etme.
Kaz.
- Kazsana!
Hadi pislik, kaz.
- Tamam, tamam.
Kazıyorum.
İşte böyle.
Devam et.
- Kusura bakma.
- Acaba doğru yerde
miyim?
- Sen aldırma, kaz.
- Kazıyorum.
İşe yaramaz herif.
- Düşüyorum.
- Düş o zaman.
- Yapamam.
- Hadi acele et.
Tamam, özür dilerim.
Ne bulacağız?
Acaba ne bulacağız?
Kazmak önemli değil.
Sadece ne olduğunu bilmek istiyorum.
- Birazdan
öğreneceksin.
- Lütfen.
İşte oldu.
Daha derine.
Ne kadar derin bu?
Tanrım!
Aman Tanrım!
Orada bir şey var.
Bir şey var.
Kahretsin!
Al.
Tut.
Nedir?
Nedir?
- Rubic'in küpü.
- Ne?
- Sen evlisin, değil
mi?
- Neden?
Karımı seviyorum.
Ölmek istemiyorum.
Kimse istemez.
Herkes cennete gitmek ister ama kimse ölmek
istemez.
Doğru.
Evlendiğimde yemin ettim, ölüm bizi ayırana
kadar sana bakacağım.
- Ne olmuş?
- Ben olmazsam
ona kim bakacak?
Güzel düşünce.
Sensiz daha mutlu
olacak.
Mali sıkıntıları
kalmayacak.
Daha mutlu olacak.
Birlikte çalışıyoruz.
Bizi ayıramazsın.
- Sadece bir düşünce.
- Lütfen yapma!
İlk randevumuzu
dünmüş gibi hatırlıyorum.
Hiç bir hayvanın
öldüğünü gördün mü?
İzlemek hoşuma
gidiyor.
Gri bir elbise
giyiyordu.
Çok güzel
görünüyordu.
Benim için çaba
harcadığını görebiliyordum.
Onca korku ve
çaba, sürekli kanın bedenin çekilir, sonra acı biter aniden.
Daha önce her ne olduysa, ne kadar korkunç
olursa olsun hepiniz ölümde huzuru
bulursunuz.
Çok güzel.
Hayır!
Lütfen yapma!
Arkadaşın Toby, neden
ondan para istemiyorsun?
- Ne?
Toby mi?
- Tom, Toby
Londra'ya ilk geldiğinde bir sene
yanında kaldığını söyledi.
Bu doğru mu?
Evet.
Ayakları yere basana
kadar ona bakmışsın, doğru mu?
Evet, arkadaşımdı, elimden
geleni yaptım.
- Şimdi o büyük bir
yıldız.
- Evet, çok iyidir.
Hak ediyor.
Şimdi tabiri caizse
o diğer uçta.
İhtiyacı olan sensin onun da hali vakti yerinde.
Neden ondan para
istemiyorsun?
- Yapamam.
- Bence istemelisin.
Geri gitmek için çok
geç değil.
Arkadaşın Toby elini
cebine atıp sana borcunu öderse, bence
sıkıntı kalmaz.
Bu işi böyle bırakırız.
- Gerçekten mi?
- Evet.
Teşekkürler.
Sağ ol.
- Ondan para
isteyemem!
Yapamam!
- Tamam.
O zaman bu akşamki
işimize dönelim.
- Daha önce
bunlardan görmüş müydün?
- Evet, gördüm.
- Gerçekten mi?
Nerede?
- Birkaç kez atış
yaptım.
Çalıştığım şirket,
eskiden çalıştığım şirketin başkanında vardı.
- Aileden zengindir.
- Çok ilginç.
- Bunu neden
yapıyorsun?
- Sonunu
testerelersen daha ölümcül bir silah
haline geliyor.
Yakın menzilde.
İçeride kullanmak ve
dar alanlar için ideal.
Tamam, tabii ki.
Biliyor musun,
aslında düşününce Toby cidden de bana borçlu.
Ben de bunu diyorum.
Ondan asla para ya
da yardım istemedim.
Çünkü -
Bilemiyorum.
- Pek bir şey
bilmiyorsun, değil mi?
Bunu yapamam!
Yapamam!
Nahoş bir şekilde sonuçlanacağını biliyorum.
Bu akşam
yapacaklarımız da son derece nahoş olabilir.
Tamam, buradan fazla
uzakta yaşamıyor.
Sanırım biz
Yani ben ona uğrayıp, belki Zamanımız
varsa ondan bir şeyler isteyebilirim.
Vaktimiz var mı?
Var.
- Merhaba?
- Selam, ben Martin.
Pardon, kameranın
önünde durur musun?
- Pardon, duruyorum.
- Kameranın önünde
durur musun?
- Evet, duruyorum
zaten.
- Hayır, o değil.
Kapı zilinde de var.
Tamam.
- Martin.
- Merhaba.
- Martin, sen misin?
- Evet.
- Bir dakika.
- Tamam.
Tanrı aşkına.
İçeri gel.
Seni gördüğüme
sevindim, ne güzel bir sürpriz.
İyi misin?
Evet.
Beni takip eden
manyaklardan biri sandım.
Tam bir kâbus bu.
- Tanrı aşkına!
- Asla ünlü olma.
Tam bir kâbus.
Affedersin.
- Geçebilir misin?
- Evet.
- Çayım nerede?
- Taşınıyor musun?
Evet, yarın.
Nakliyeciler sabah
gelecekler.
O zamana kadar
bunların hepsini paketlemem gerekiyor.
- Shel nerede?
- Annesinde kalıyor.
Bunca şey olurken burada
kalmasını istemedim.
Bilirsin.
- Hayır, ne oldu ki?
- Sana anlatmadım mı?
- Hayır.
- Emin misin?
- Evet.
- Tanrı aşkına, çay
ister misin?
- Hayır.
- Sana bir şey
vereyim.
- Hayır, ben iyiyim.
- Su koyayım, çay
yapacağım.
- Neler oluyor?
- Sana anlatmadım mı?
- Hayır, anlatmadın.
- Emin misin?
- Evet.
- Çok tuhaf.
Birkaç ay önce oldu.
Shelley köpekleri
çıkarmak için geldi.
Ve bir kaka vardı.
- Nerede?
- Ön kapıda.
Hemen dışarıda.
- Tanrım!
- Evet.
B klar arasındaki farkı söyleyemeyeceğini sanırsın biliyorum
ama kapı eşiğinde bir yığın insan b ku
görünce ne olduğunu hemen anlıyorsun.
- Tanrım.
- Evet.
Bunu hatırladın mı?
İlk başta bir evsiz
yaptı sandık, tuvaletini yapmak için kalabalıktan
saklanıyor dedik.
Üzerine durmadık.
- Hâlâ şeker
kullanmıyor musun?
- Hayır, teşekkürler.
- Tamam.
Süt alıyorsun ama.
- Evet.
Pardon, bu kadar
benden bahsettiğimiz yeter.
Sen nasılsın?
- Nasıl oldu da
uğradın?
- Julie erkenden
yattı.
Arabayla dolaşıyordum ve uğrayıp merhaba
diyeyim dedim.
Bütün bunlardan
haberim olmadığı için üzgünüm.
Evet, çok uzun
süredir konuşamadık, değil mi?
Hayır.
Kanada'dan döndüğünden beri görüşemedik.
Evet.
Hatırladım.
Tundra 2'nin çekimleri yeni bitmişti, değil mi?
Evet, oydu.
Sonra ödül almak için Monte Carlo'ya gittim.
- Ne ödülü?
- En iyi oyuncu
ödülü.
Monte Carlo harika
ama Çayımı gördün mü?
- Şurada.
- Doğru, teşekkürler.
Sonra Edinborough,
Venice, Fransa'nın Güneyi, Gestadt, bir de
şu psikopat meselesi var.
Tam bir kâbus.
Benim sıkıcı hayatımı boş ver.
Sen nasılsın, eminim
daha ilgi çekicidir.
Neler oluyor?
Hiçbir şey, oldukça
dengeli.
Cidden.
Kaka olayından sonra
ne oldu?
- Otursana?
- Hayır, ben iyiyim.
İyiyim.
Bu çok değerli.
Pardon.
Şunu tutar mısın?
Otur.
- Çayın nasıl?
- Güzel.
Şekeri özlüyorum.
- Yaramış ama.
Kilo mu verdin?
- Evet.
Nerede kalmıştım?
Evsiz evet, önce
evsiz sandık.
Sonra başka korkunç
şeyler olmaya başladı.
- Ne gibi?
- Her sabah
sileceklerime kullanılmış
prezervatifler buldum.
- Tanrı aşkına!
Sonra bahçede ölü
hayvanlar bulmaya başladık.
Bayağı kötüydü çünkü
tuhaf bir heykel gibi dizilmişlerdi.
- Sonra mektuplar
gelmeye başladı.
- Mektuplarda ne
vardı?
Filmlerde gördüğün
mektuplar gibiydiler, her harf başka bir
dergiden kesilmişti.
Bir tane burada var, görmek ister misin?
Geçen gün bir tane
geldi.
Bakmak ister misin?
- Hayır.
- Göstereyim.
Neredeydi?
İşte.
Şuna bak.
- Tanrım!
- Çok korkutucu.
Prison Of Mars'dan
bir replik.
Hatırlarsın herhalde.
Bütün harfler, filmlerimden
replikler.
Bütün filmlerimi
izlemişler.
Çok ürkütücü.
Bütün filmlerini
izlemiş biri çok korkutucu.
Evet.
- Kurabiye ister
misin?
- Hayır.
Bir tane getireyim.
İyi bir şey oldu
ama, bugün eşyaları toplarken, Tom, sen ve
benim eski bir fotoğrafımızı buldum.
- Öyle mi?
- Tom'un doğum
günüydü sanırım.
- Evet.
- Tom'un doğum
günüydü, değil mi?
Evet.
- Bulup getireyim.
- Görmeyi çok
isterim.
O şekilde görünce
kalbim durdu sanki.
Tanrım.
O fotoğrafı görmeyi
çok isterim.
Bunu sorduğum için
tuhaf hissediyorum ama birilerine borcun var mı?
- Borcum mu?
Hayır, çok zenginim.
- Tamam.
- Pecco diye birini
tanıyor musun?
- Pecco mu?
- Bir yara izi var.
- Hayır, üzgünüm.
- Hiç Tom'u
düşünüyor musun?
- Tabii ki.
Hâlâ hayatta olsaydı
ne yapardı diye düşünüyorum bazen.
- Taşındığını
bilmediğime üzüldüm.
- Kimseye
söylemedim, polis öyle dedi.
- Polis mi?
- Köpekleri de
öldürdüler.
- Yapma!
- Evet, Frank ve
Elvis öldü.
- Pislikler
köpeklerimi öldürdü.
- Nasıl?
Bir gece
bahçedeydiler, çitin altından geçmişler, köpekleri azdırmışlar, çitten sonra hiçbir şey yok,
sadece ormanlık.
Bir silah sesi
duyduk, dışarı koştuk.
Çok aptalcaydı,
öldürülebilirdik.
Köpekleri ölü bulduk.
Gördüğüm en korkunç
şeydi.
- Onları vurmuşlar
mı?
- Evet.
Çok kötüydü.
Evet, çifteliymiş.
Mahvetmişlerdi.
Korkunçtu.
- Tanrım!
- Evet.
Ne?
- Evde başkası var
mı?
- Hayır.
Sadece sen ve ben.
Bir şey duydum sanki.
- Sen de duydun mu?
- Hiçbir şey
duyamıyorum.
- Duyuyor musun?
- Kahretsin, sanırım
bir şey duydum.
- Evin içinde biri
var.
- Kahretsin.
Kapıyı kapat.
Üst katta.
Güvende
hissetmiyorum.
Tamam, Martin.
Evde başkası
olduğunu sanmıyorum.
Alarmlarım,
bloklarım, panik düğmeleri var, birinin eve
girmiş olması mümkün değil.
Evde başkasının
olması mümkün değil.
- Sadece sen ve ben
varız.
- O zaman neden
fısıldıyorsun?
Neden fısıldadığımı
bilmiyorum ama demek istediğim başkası olamaz.
Güven bana, evde
birinin olmasına imkân yok, söz veriyorum.
- Çok üzgünüm.
- Hayır, ben üzgünüm.
O hikâyeyle ödümüzü patlatmayı
başardım.
Çok korktuk değil mi?
Toby.
Ne?
İyi misin?
Hayır.
Hayalet görmüş gibisin.
Bu adam manyak
Martin.
Ne?
Sakin ol, sana bir
duble viski vereceğim.
Sinirlerini yatıştırır.
Aslında içmiyorsun
biliyorum ama bir duble iyi gelir.
- Neler oluyor!
- Çok emin değilim.
Arkadaşını dinle, bence
aklı tamamen yerinde değil.
- Gerçekten mi?
- Yapma.
Onu takip eden biri.
Ölü hayvanlar,
kapısında kaka.
Köpekleri vurulmuş.
Hadi canım!
Kim böyle bir şeyi yapar?
Ayrıca alarm da yok -
Ben nasıl girdim?
- Bilmiyorum.
- İyi misin dostum?
- Evet.
Affedersin, viski
kutulardan birinin içinde.
Önce bulmam gerekiyor.
Tamam.
- Gitmelisin,
buradan çıkmalısın.
- Yukarı bir
bakacağım.
- Her şey koşer
değil.
- Gerçekten mi?
- Hayır.
Bence karısı onu terk etti.
- Shelly mi?
Evet, Shelly onu
terk etti, çok üzücü değil mi?
- Evet.
Bunu neden yapsın ki?
- Bilmiyorum.
Onu duydun.
- Sürekli seyahat
ediyor.
- Evet.
Neden seni göremiyor?
Açıkçası buna hiç
şaşırmadım.
Bunları daha önce
de gördüm.
- Gerçekten mi?
- Evet.
Birçok kez.
- Bence aklını
kaçırmış.
- Gerçekten mi?
Ona parayı
sormanın anlamı yok artık.
Hiç etik olmaz.
- Evet, anlıyorum.
- Buldum!
- Tamam.
Ne yapmalıyım?
- Gidelim.
Hayır, onu bırakmak
istemiyorum.
Kötü hissederim.
Hayır, o idare eder.
Ona iyi bir arkadaş
oldun.
O büyük bir film
yıldızı, harika bir oyuncu.
- Evet.
- İkiniz arasında en
şanslı o.
Evet.
Son zamanlarda
başına gelenlere bak ama yine de kendine hâkimsin.
Karısı onu terk etti
diye aklını kaçırdı.
Yapma.
Ona sert davranma, onu çok seviyor.
Evet, haklısın.
Bilmeliyim.
Aşk insanı kötü
yapıyor.
- Evet.
- Hadi.
- Al bakalım.
- Şuna bak.
Zavallı beni
göremiyor bile.
Gitmiş iyice.
- Shelly'yi sor.
Hadi.
- Shel nasıl?
O bayağı stresli.
Kim onu suçlayabilir
ki?
- İnsanı çıldırtacak
bir durum.
- Evet.
- Dostluğa.
- İçme.
Zehir koymuş olabilir.
- Gitmeliyim.
Buradan çıkmalıyım.
- Ne oldu?
Martin?
Senin için
endişeleniyorum.
Ben iyiyim.
Seni sormalı, sen
iyi misin?
Evet.
Ben iyiyim ama senin için endişeleniyorum.
- Şeyden beri seni
böyle görmemiştim - Ne?
Saçmalama Martin,
neden bahsettiğimi biliyorsun.
Hastaneden beri.
- Tom öldüğünde.
- Evet.
- Evet.
Sen iyi misin?
- Evet.
Birini aramamı ister
misin, birini arayayım mı?
Buradan gitmeliyiz
evlat.
Aklını kaçırıyor
olabilir.
- Tehlikeli olabilir.
- Martin.
- Birini aramalı
mıyım?
- O tehlikeli.
- Sana uzanırsa
çekiçle saldır.
- Hayır.
- Tamam.
- Ben iyiyim.
Tamam.
Tamam, iyi bir
arkadaşsın.
Doğru olanı yaptın.
Şimdi gidelim.
- Bu çok manyakça.
- Gitmeliyim.
- Tamam.
- Seni yarın ararım.
Muhtemelen benden
kaynaklanıyordur, çünkü çok stres altındayım.
Olanlardan sonra
benim stresim seni de germiş olmalı.
Çok üzgünüm.
Tamam.
Unutuyordum.
Silah arıyor.
Bitir şunu Martin, ya sen ya o.
Yap.
Hadi ama!
Tanrı aşkına!
Yap şunu!
Yapsana!
Kafasını dağıt!
Hadi Martin!
Yap!
- Tanrı aşkına!
- Çekiçti, üzgünüm!
Ne yapıyorsun yahu!
Fotoğraf!
- Vay canına!
- Buldum.
Bugün buldum.
Uğraman çok tesadüf
oldu.
Tom'u hâlâ düşünüyorum.
Hayatı nasıl olurdu.
- Tom'u özlüyorum.
- Evet, ben de.
- Teşekkürler.
- Sende kalabilir.
Öyle mi?
Bir şeye ihtiyacın
olursa beni ara, tamam mı?
Sen de beni.
Hiç böyle bir şey
görmemiştim.
Seni nasıl göremez?
Doğru.
Belki de haklısın.
Belki gerçekten de aklını kaçırıyor.
Bu hiç mantıklı
değil.
Toby, aklını
kaçırıyor.
Evet.
Kesinlikle!
Tamam!
Nereye gittiğimizi
bilmiyorum.
Tamam.
Ama bana yol
göstermelisin.
Çünkü aksi takdirde Karımla ilk randevumu hatırlıyorum.
Gri giymişti.
Benim için hazırlandı.
Benim için
hazırlandığı belliydi.
Çok güzeldi.
Bunu anlattım mı?
- Hayır, sanmıyorum.
- Baleye bilet
almıştı.
- Evet.
- Ne izlediniz?
Adını hatırlamıyorum
ama sonunda bir sahne vardı, bir kız ölüyordu.
Adam onu tutuyordu
ve bir dans ettiler.
Gördüğüm en güzel şeydi.
Nefesimi sahne
sonuna kadar tutmuştum.
Adının ne olduğunu asla bilemeyeceğim.
- Karın ne olduğunu
biliyordur.
- Karım öldü Martin.
- Ne?
Hayır, değil.
Çok uzun süre
hastaydı.
Sonra birden öldü.
Hayır.
Bu bir hata.
Hayır.
Hata yok.
Motoru çalıştır
Martin.
Martin, motoru
çalıştır.
Martin.
Arabayı çalıştır.
- Hayır.
- Her şey iyi olacak.
Arabayı çalıştır.
- Merhaba dostum.
- Yine sen, park
etmemeni söylemiştim.
Özür dilerim, 5
dakika burada durmak zorundayım.
- Hayır,
ilerlemelisin.
- Lütfen.
5 dakika ver.
- Birini bekliyorum.
Çok önemli.
- Ama bu seni
ilgilendirir.
- Beni değil.
Yürü.
- İşini yaptığını
biliyorum.
Ama bana biraz
yardımcı ol.
5 dakika lütfen.
Ne?
- İşimi düzgün
yapamıyorum.
- İşini düzgün
yapman gerek biliyorum ama sadece 5
dakika sürecek, hatta 4 dakika kaldı.
Benim işim hoşuma
gitse de gitmese de ceza yazmak.
- Biliyorum,
anlıyorum.
- Yürü.
İşini yapmaya
çalışıyorsun anladım ama senden erkek erkeğe
yardım etmeni istiyorum.
Lütfen.
Özür dilerim.
İşimi yapmalıyım.
Ceza yazacağım.
- Mecbur değilsin.
- Mecburum.
- Ceza yazmak
zorunda değilsin.
- Zorundayım.
Bu benim işim.
İşin olduğunu
biliyorum, sürekli bunu tekrarlama.
Rica ediyorum.
- Hayır.
- İki dakika.
- Çok üzgünüm.
- Sadece bir arkadaş
bekliyorum.
Çok üzgünüm.
Ceza yazmak
zorundayım.
- Madem üzgünsün,
yapma o zaman.
- Ceza yazmak
zorundayım.
Zorunda değilsin,
makine değilsin ki.
Ceza yazma lütfen,
insanlık et.
Senin neyin var?
Yardım et!
Ne oldu?
- Bana saldırdı.
- Ne zaman?
- Bana korkunç
şeyler yaptı.
- Tanrım!
Bana saldırdı.
Kiminle konuşuyorsun?
- Bana tecavüz etti.
- Aman Tanrım!
Kim?
Aman Tanrım!
- Bir şey yok.
- Ne yaptın?
Merak etme.
Bir şey yok.
Geçti.
Geçti.
Geçti.
Artık güvendesin.
Tamam mı?
- Tanrım, beni
kurtardın!
- Kim olsa aynını
yapardı.
Hayır, bu doğru
değil.
Bir kahramansın.
İyi misin?
- Özür dilerim,
karşı koyamadım.
- Önemli değil.
Anlıyorum.
Atik davranmak
istemem ama belki bir gün tiyatroya gidebiliriz.
Ya da çok havalı bir
barda kokteyl içebiliriz.
Ünlü insanlarla.
Çok çekici bir
kadınsın ama ben evliyim.
Evet, tabii ki
evlisin.
Karın çok şanslı bir
kadın.
Öyle mi dersin?
Sana ne oldu?
O adam çok çekici
bir kıza saldırdı ben de onu korumak zorundaydım.
Beni öptü ve çıkma
teklif etti ama ona evli olduğumu söyledim.
Tanrım!
Ne yaptım?
Tanrım!
Ne yaptım?
- Bir dakika, bu
adamı tanıyorum.
- Gerçekten mi?
Evet.
Uzun süre önce hapisteydik.
Tecavüzcüydü.
Çok aşağılık biri.
- Doğru olanı yaptın.
- Gerçekten mi?
Evet, benim için bir
kahramansın.
Hadi, gidelim.
Ortalık
kalabalıklaşmadan.
Beni öldürmeni
istiyorum Martin.
Sence bunu yapabilir
misin?
Bilmiyorum.
- Bence uğruna
yaşanacak çok şey var.
- Uğruna yaşanacak
bir şey kalmadı.
- Ama - Bunu beynine sok.
Uğruna yaşanacak bir
şey kalmadı.
Beni duydun mu?
- Evet.
- Beni anlıyor musun?
- Evet.
- Sen aklı selimsin.
Akıllısın.
- Yapmak istemiyorum.
- Söyle Martin,
hemen şimdi.
- Uğruna yaşanacak
bir şey kalmadı.
- Sana katılıyorum.
Bana borçlu olduğun
için bunu yapmanı istemiyorum.
Şu andan itibaren
borcunu temizlenmiş sayıyorum.
Teşekkürler.
Çok fazla gerçek
arkadaşı olan biri değilim.
Ama bu gece dost olduğumuzu hissediyorum.
- Dost olduk.
- İyi arkadaş mıyız?
- Evet, çok iyi
arkadaşız.
Bunu bir dost olarak
yapmanı istiyorum.
Beni öldürmeni istiyorum.
Karımla hak
ettiğimizi bulmamızı sağlamanı istiyorum.
- Bunu benim için
yapar mısın?
- Yaparım.
Bunu söylediğine
sevindim.
Bence bir insanın o
kadar çok parası olması suç.
- Evet.
- Çok saçma.
- Evet.
- Sen iyi bir
adamsın.
- Evet.
- Seven bir kocasın.
- Evet.
- Sana bunu yapması
yanlış.
- Evet.
- Çantamda ne
olduğunu sordun.
- Evet.
- Birçok şey
demiştim.
- Hatırladın mı?
- Evet.
O çantanın içinde küçük
bir hediye var.
- Nedir?
- Yarım milyon
sterlin nakit var.
- Ne?
- Yarım milyon
sterlin nakit.
Bütün birikimim.
Yanımda götüremem.
Gittiğimde
kullanırsın.
- Ne diyeceğimi
bilmiyorum.
- Umarım, bir bak.
- Çok para değil mi?
- Aman Tanrım!
Tanrım!
İnanamıyorum!
Ciddi olamazsın!
- Çok ciddiyim!
- İnanılmaz bir şey.
Yarım milyon sterlin
nakit.
- Benim olabilir mi?
- Evet.
Tanrım!
Çok teşekkürler!
- Elimden bu kadarı
gelsin.
- Çok yardımcı oldun.
Yarın temizlikçi
gelecek ve maaşını ödeyecek param yok.
Teşekkürler.
- Bir şey diyeceğim.
- Evet?
Karımın suratını
kapatır mısın?
Ölülere biraz saygı
göster.
- Kapatayım mı?
- Biraz saygılı ol Martin.
Tamam.
Üzgünüm.
Martin.
Ben hazırım.
Bana bir iyilik
yapar mısın?
Sonrasında dua eder
misin?
Tamam.
- Sen bana bir
iyilik yapar mısın?
- Tabii.
Cennete gittiğinde,
arkadaşım Tom'u görürsen, benden selam söyler misin?
Söylerim.
Teşekkürler.
Bebeğim.
Neredeydin?
Gece yarısı uyandım ve burada değildin.
- Halletmem gereken
bir iş vardı.
- Her şey yolunda mı?
Her şey mahvolmuştu
ama düzelttim.
Merak etme.
Her şey iyi olacak.
« Prev Post
Next Post »