Canavarın Çağrısı (2016) A Monster Calls...Un monstruo viene a verme
| |
108 dk
Yönetmen:
J.A. Bayona
Senaryo:
Patrick Ness, Siobhan Dowd
Ülke:
ABD, İspanya
Tür:
Animasyon, Dram, Fantastik
Vizyon Tarihi:
11 Kasım 2016 (Türkiye)
Dil:
İngilizce
Müzik:
Fernando Velázquez
Nam-ı Diğer:Un monstruo viene a verme
Oyuncular
Lewis MacDougall
Sigourney Weaver
Felicity Jones
Toby Kebbell
Ben Moor
Özet
12 yaşındaki Conor canavarlar ve peri masallarının fantastik
dünyasına kaçmak üzeredir. Annesinin hastalığı ile ilgilenen Conor, aynı
zamanda pek sempatik olmayan büyükannesi ile zaman geçirmek zorundadır.
Bulunduğu okul eğitimden uzak ve zorbalarla doludur. Conor’un babası ise ondan
binlerce mil uzakta, Amerika’ya yerleşmiştir. Conor bu korkutucu gerçeklerden
uzaklaşmak için fantastik varlıkların hüküm sürdüğü hayal dünyasına küçük bir
yolculuğa çıkacaktır. Bir gece saat tam 12.07 ‘de yatak odasının penceresinde
beliren 13 metrelik porsuk ağacı, o geceden sonra her akşam aynı saatte Conor
‘u ziyaret etmeye başlar. Bu canavarın anlatacağı hikayeler vardır ve Conor’un
bu hikayeleri dinleyip kafasında canlandırması konusunda ısrarcıdır. Bu kadim,
vahşi ve acımasız Canavar, Conor’un cesaret, inanç ve gerçeklik ile dolu
yolculuğunda ona rehberlik edecektir.
Altyazı
Bu hikâye nasıl başlıyor?
Pek çok hikâye
gibi başlıyor.
Bir çocukla.
Belki çocuk
denmeyecek kadar büyük.
Ama adam olmak için
de çok küçük.
Ve bir kabusla.
Çok temel iki sabit
bileşen vardır.
E, doğal logaritma
sisteminin temeli.
Bir sayı.
Sorulardan ortaya
çıkan bir sayı.
Matematik
fonksiyonu nedir?
Ya da onu ne
tanımlar?
Sayılar nerede
değişir?
Neye göre
oranlanırlar?
Sorularıyla.
OKULDAN SONRA
GÖRÜŞÜRÜZ HER ZAMANKİ GİBİ
Eğer bunu matematiksel olarak yaparsanız size sabit bir değişmeyen sayı verir.
Conor?
Sen iyi misin, Conor?
Yorgun görünüyorsun.
Yeterince
uyuyabiliyor musun?
Evet, ben iyiyim.
Ama eğer konuşmak
istersen Ben iyiyim.
Tamam.
Herkes önüne baksın.
Şimdi, çemberin
çevresinin oranıdır ve bununla Dikkat
et, O'Malley.
Düşersin.
Sarhoş falan mısın
sen?
Kel annesinin gelip öpmesi
gerekiyor galiba.
Kendi küçük dünyanda
devamlı kaybolup duruyorsun.
Orası çok mu ilginç
yoksa?
Kalk!
Uslu çocuk ol böyle.
Unutma.
O'Malley.
Uslu çocuklar
konuşmaz.
Hey, Con!
Merhaba, anne.
O ne?
Bir sürpriz.
Video bu demek.
Videodan da iyi bu.
Dedenin eski film
projektörü.
Oldu işte.
- Keşke onu
tanıyabilseydin.
- Kimi?
Dedeni.
Anneannen bile onun yanında
sakin biri olurdu.
Evet, tabii.
Tamam, oldu.
Pisliklere bak.
Niye King Kong'u
öldürmeye çalışıyorlar?
İnsanlar
anlamadıkları şeyi sevmiyorlar.
Korkuyorlar.
King Kong hepsini
paramparça edebilir.
Milyonlarca
parçaya ayırır.
Evet.
Conor.
Anne?
Seni almaya geldim.
Conor O'Malley.
Niye kaçmıyorsun,
Conor O'Malley?
Niye annenden
kaçmıyorsun?
Onu rahat bırak!
Senden korkmuyorum!
Bir gece yine
ziyaretine geleceğim, Conor O'Malley.
Ve seni uyandırana
kadar bu duvarları sallayacağım.
Ve sonra sana üç hikaye anlatacağım.
Bana hikaye mi anlatacaksın?
Evet.
Sana üç hikaye
anlatacağım ve hikayeler bittiğinde sen bana dördüncüyü anlatacaksın.
Ben hikaye falan
bilmiyorum!
Bu anlatacağın
dördüncü hikaye gerçek olacak.
Sen neden
bahsediyorsun?
Sakladığın o gerçek.
Hayallerindeki o
gerçek.
- Bana kabusunu
anlatacaksın.
- Hayır.
Evet.
Senin gerçeğin bu olacak.
Ya anlatmazsam?
Con, uyuyordum.
Sen de git yatağına
yat, Con.
Beş dakika.
Öyle olmuyor ama.
Evet, oluyor.
Hadi, Con.
Sadece beş dakika,
söz.
Beş dakika.
İyi geceler.
Buna saygı
duyuyorum, Lizzy.
Baban da onun
Amerika'ya gitmesini hiç istemez.
Özellikle tanımadığı
bir kadın ve onun çocuğuyla yaşamasını Bunu
şimdi konuşmalıyız.
Merhaba, Con!
Küçük adam gelmiş
işte.
Bunları nereden
almıştın?
Çok güzel bir
huzurevinden.
Huzurevini yıkıp
konut yapacaklar.
ben de onunla
ilgileniyorum.
Annenin bir çay
içmesi lazım.
Yeşil, şekersiz.
Ben sade siyah
alayım.
Ne diyorsun.
Con?
Bayıldı.
- Hadi.
- Tamam.
Hadi, başka bir şey
dene.
Lizzy'yi böyle
sürükleyemezsin.
- Sürüklemiyorum.
- Bazı kararlar
vermelisin.
Zaten bütün
kararları ben veriyorum ve Conor'la
konuşunca buna da karar vereceğim.
Git Conor'a mutfakta
yardım et yoksa kafayı yiyeceğim.
Konuşmamız lazım.
Çay yapıyorum.
- Conor!
- Çay yapıyorum
dedim Konuşmamız Ben düşmanın değilim, Conor.
Annene yardım etmeye
geldim.
Neden geldiğini
biliyorum.
12 yaşındaki hiçbir
çocuk söylenmedikçe mutfak tezgahını temizlemez,
bu yüzden buradayım.
Sen mi temizleyeceksin?
Küstahlık yapma.
Tedavilerden sonra hep
hastalanıyor.
Yarın yine iyileşir.
Sonra evine
gidebilirsin.
Yarın iyiymiş gibi
görünecek.
Bu durumu seninle
konuşmalı.
Benimle ne konuşacak?
Benimle birlikte
yaşamanı.
Asla seninle birlikte
yaşamam.
Beni dinle.
Connor.
Eğer annen Bu olmayacak!
Annem iyileşecek.
Sen de artık git.
Lizzy?
Lizzy!
Aman Tanrım!
Bekle, bekle.
İlacın nerede?
Conor!
Conor!
Ben buradayım.
Derin nefes al.
Conor, lütfen!
İlaçlarını getir
lütfen!
Çabuk.
çabuk.
Geliyor.
Geliyor.
Al hadi.
Derin nefes al.
Derin nefes al.
Derin nefes al.
Derin nefes al.
Yok bir şey.
Bir şeye dokunma
lütfen.
Güven bana,
dokunmamak için uğraşacağım.
Konuşmamız bitmedi,
delikanlı.
Öyle bir bitti ki.
Anne!
Nerede kaldın böyle?
Sana ilk hikayeyi
anlatma zamanım geldi.
Hikaye istemiyorum.
Anneannem için otobüs
bileti gerekiyor.
Sana ilk hikayeyi
anlatma Nereye gittiğini sanıyorsun?
Beni dinleyeceksin!
Ben bu topraklar kadar
yaşlıyım.
Sen ne biliyorsun ki?
Seni çok iyi
tanıyorum, Conor O'Malley.
Hayır, tanımıyorsun.
Tanısan aptal bir
ağacın aptal hikayelerini dinleyecek vaktim
olmadığını bilirdin.
Bunlar sadece rüya.
Rüya mı?
Rüya nedir, Conor
O'Malley?
Bunun dışında olanların rüya olmadığı ne malum
peki?
Boş versene.
Seni görmeye geldim çünkü
düşündüm ki Düşmanlarını alt
edebileceğimi düşündün.
Ejderhalarını
öldüreceğimi.
En azından anneannem
konusunda yardım edebilirsin.
Ama sen sadece hikaye
anlatmak istiyorsun.
Düşmanlarımı alt
ettiğim hikayeleri.
Ejderhaları
öldürdüğüm hikayeler.
Yürümeye başladığım
zamana ait bir hikaye anlatayım.
Kötü kraliçeyi ve onun ortadan yok
olduğu hikayeyi anlatayım sana.
Anlat o zaman.
Güzel.
Ne görüyorsun?
Hiçbir şey.
Önümde yapraklar var.
Hayal gücünü kullan,
Conor O'Malley.
Ne görüyorsun?
Bir ışık görüyorum.
Evet.
Başka?
Hayır, bir su.
Bir resim gibi.
Devam et.
Vay canına.
Vay canına, evet.
Burası yolları,
trenleri, arabaları olan bir kasaba olmadan önce bir krallıktı.
Burası mı?
Alışveriş merkezi
bile yok.
Çok refah bir
krallıkmış.
Ve halkına huzur
getiren bilge bir kralı varmış.
Ama bu huzurun bir
bedeli olmuş.
Kral, üç oğlunu da
devlerle savaşırlarken kaybetmiş.
Ve ejderhalarla.
Ve büyücüleri olan
insanların ordularıyla.
Bunlar bayağı masal
gibiymiş.
Mızrağın ucunda can
veren bir adamın çığlığını duysan öyle demezsin.
Kraliçe, üç oğlunun
ölümüne dayanamaz olmuş.
Ve kralı çaresizlik
içinde tahtın tek varisi olan evlatlık
torunuyla tek başına bırakmış.
Çocuk, bir prens
gibi büyütülmüş.
Kahramanlığı ve
iyiliğiyle krallığın gönlünü fethetmiş.
Halkı onu çok sevmiş.
Dedesi yeni bir eşle
evlendiğinde o da artık kocaman bir adam olmuş.
Kral hastalanmış.
Ve kadının bir kötü
cadı olduğuna dair söylentiler yayılmış.
Kralı zehirleyerek
tahtı kendisine istiyormuş.
Birkaç hafta sonra kral ölmüş.
Prens, kralın yerini
almak için henüz çok gençmiş.
Bu yüzden kanunlara
göre tahta bir yıl için kraliçe geçmiş.
Gelecek belirsizmiş.
Bu arada prens de gönlünü
kaptırmış.
Çok güzel ve zeki
bir kadınmış.
Ve yüzüne sadece bu
köylü kızının güleceğinden eminmiş.
Ancak kraliçe, tahtta
olmaktan memnunmuş.
Ve tahtta kalmanın
çaresini de prensle evlenmekte bulmuş.
Ne?
Bu çok iğrenç.
Onun babaannesi o.
Üvey babaannesi.
Bu arada hala genç
ve güzel bir kadın, unutma.
Ancak prens bu fikri
hiç beğenmemiş.
Köylü kızını alıp gece
atla uzaklara gitmişler.
Sonra bir porsuk
ağacı altında dinlenmek için durmuşlar.
Bu sensin!
Ertesi sabah prens
uyanmış.
Kalk hadi, hayatım,
demiş.
Ama köylü kızı
kımıldamamış.
O sırada da prens yerdeki
kanı görmüş.
Kan mı?
Gece biri gelip sevdiği
kadını öldürmüş.
Ne?
Kraliçe!
diye haykırmış.
Kraliçe gelinimi
öldürdü!
Nefret ve intikam
duygusuyla köylüler bu olaya karşı ayaklanmış.
İşte ben de o zaman yürümeye
başladım.
Kraliçe bir daha
görünmemiş.
Güzel!
Bunu hak etmiş!
Hayır, sanırım
anneannemle ilgili bana yardım edemezsin.
Hikaye henüz bitmedi.
Kraliçeyi alıp çok
çok uzaklara götürdüm.
Böylece kasabadaki
insanlar onu bir daha bulamadı.
Onu deniz kenarında
bir köye götürdüm, ve yeni bir hayata başladı.
Ama köylü kızını
öldürmüş.
Bir katili nasıl
kurtarırsın?
Sen gerçekten bir
canavarsın.
Köylü kızını
öldürdüğünü söylemedim ki.
Sadece prensin öyle
söylediğini söyledim.
Prens o gece hiç
uyuyamamış ve köylü kızı artık
rüyalarına girmesin diye beklemiş.
Sonra da asıl
planına başlamış.
Neye?
Kızın ölümüyle
kraliçenin ortadan kalkacağı bir olay çıkacağını biliyordu.
Bu korkunç bir
hikaye!
Ve çok yanlış!
Bu gerçek bir hikaye.
Gerçek bir çok şey yanlış
gelebilir.
Krallıklar hak
ettiği prensine kavuşur.
Köylü kızları yok
yere ölür.
Ve bazen cadılar da kurtarılmayı
hak eder.
Hatta bu sıklıkla
olur, şaşırırsın.
Yani prensimiz
katilmiş.
Ve kötü kraliçe de cadı
değil miymiş?
Hayır, kraliçe
kesinlikle bir cadıymış ve belki de
büyük bir kötülük yapmanın eşiğindeymiş.
Kim bilir?
O zaman onu niye
kurtardın?
Çünkü o bir katil değildi.
Kralı da
zehirlememişti.
Kral sadece çok
yaşlanmış.
Prens yakalanıyor mu
peki?
Hayır.
Çok sevilen bir kral
oluyor.
Ve ölene kadar
krallığına mutlulukla hükmediyor.
Ah, evet!
Anlamıyorum.
Buradaki iyi adam kim?
Her zaman iyi adam
olmak zorunda değil, Conor O'Malley.
Kötü adam da olmak
zorunda değil.
Çoğu insan bu
ikisinin ortasındadır.
Peki bunlar beni
anneannemden nasıl kurtaracak?
Kurtulman gereken
kişi o değil.
Her hikayenin iki
farklı yüzü vardır.
Kaçınız şu deyişi
biliyor?
Bana taşla sopayla
zarar verebilirsin ama lafla
incitemezsin.
Bir daha birisi
size bir şey söylediğinde bunu kırıcı
bulursanız Güzel, gelmişsin.
Annen yukarıda.
Seninle konuşmak
istiyor.
Ne?
Baban pazar günü
uçakla geliyor.
Babam mı geliyor?
Amerika'dan mı?
Hadi.
Seni bekliyor.
Ve çantanı da topla.
Birkaç gün benimle
kalmaya geleceksin.
Hadi!
Bu ağaç inanılmaz.
Binlerce yıldır
burada.
Ne diyorsun?
Galiba anneannen
beni Tina Turner yapmaya çalışıyor.
Hayranı olmalı.
Neden anneannemle
kalmam gerekiyor?
Yine hastaneye mi
yatacaksın?
Gel buraya, Con.
Son tedavi gerektiği
gibi işe yaramadı.
Bu yüzden başka bir
şey deneyecekler.
- Hepsi bu mu?
- Hepsi bu.
Emin misin?
Eminim.
Çünkü değilse söyleyebilirsin.
Her şey yoluna
girecek, Conor.
Göreceksin.
Ve tam karnının
ortasına.
Sonra gittim dedim
ki.
Sakin!
Bizi bekle, Conor.
Nereye gidiyorsun?
Dokunma ona.
Dokunmayayım mı?
Tam dayaklık suratı
var!
Ona dokunma dedim.
O'Malley'yle
anlaşmamız var.
Ona sadece ben
dokunabilirim.
Öyle mi?
Söylesene Neden kafamı her çevirdiğimde seni bana
bakarken görüyorum?
Biraz garip değil mi
sence?
Affedersin, biraz
fazla oldu.
Bugün işler hiç de
istediğin gibi gitmiyor, değil mi?
Bir ev göstereceğim.
Baban gelene kadar lütfen
burada bekle.
Beş yaşımda değilim.
Doğru saat bu.
Telefonundaki değil.
Bilgisayarındaki ya
da haberlerdeki de değil.
Bu annemindi.
yani büyük
anneannenin.
Yüz yıldan fazladır saati
doğru gösteriyor.
Conor, çantanı al.
Baban seni bu
mezbelelikte oturttuğumu sanmasın.
Buna imkan var mı?
Hastaneye gittiğin
zaman baban, annenin ne kadar hasta
olduğunu anlamayabilir.
Bu yüzden ona
merhaba demek için yanında fazla kalmasın.
Gerçi yanınızda
kalması gibi bir sorunumuz hiç olmamıştı.
Yumurta yeme.
Bu hafta zaten iki
kere yedin.
Acıkırsan dolapta
ıspanak var, buharda pişirirsin.
Evet, tabii.
Bir şeye dokunma.
Elimden geleni
yaparım.
İşte bu!
Baba.
Nasılsın, Conor?
Yorgun görünüyorsun.
İyiyim.
Annem yeni bir ilaca
başladı, böylece iyileşecek.
İki haftada bir
hastaneye gidiyor.
Orada kanına ilaç
veriyorlar.
Birkaç gün hasta
oluyor ama sonra iyileşiyor.
Kardeşin de gayet
iyi.
Üvey kardeşin.
Evet.
Onunla tanışmanı
hala çok istiyorum.
Anneannenle seni Los
Angeles'a götürmeyi konuşuyorduk.
Los Angeles'a
gelmemi mi istiyorsun?
Evet, kesinlikle!
Bunu sen de istersin.
değil mi?
Evet.
Noel'den sonra da okul için vaktinde buraya dönmüş olursun.
Yani sadece ziyarete
mi geleceğim?
Evet, ama çok güzel
olacak.
Anneannemle yaşamak
istemiyorum.
Evi yaşlı evi, eşyaları
da yaşlı eşyası.
Hiçbir şeye
dokunamıyorsun.
bir yere
oturamıyorsun.
İki saniye ortalığı dağıtamıyorsun.
Conor, biliyorum.
Kendi evimde kendi
eşyalarımla kendi odamı istiyorum.
Amerika'da da bunlar
olmayacak, Con.
Üçümüze yetecek
kadar yer yok.
- Umurumda değil!
- Conor, dinle.
- Çok katı biri!
- Ailen, hayatın,
arkadaşların - Evi müze gibi!
- okulun Hepsi
burada.
Tamam mı?
Seni bunlardan
uzaklaştırmak haksızlık olur.
Kime haksızlık olur?
Conor.
Galiba anneannen
henüz gelmemiş.
Bazen ben yattıktan
sonra hastaneye geri dönüyor.
Hemşireler
sandalyede uyumasına izin veriyor.
Anneannen beni
sevmiyor diye kötü bir insan olacak değil.
Hangi işe başlasan sonunu
getiremiyormuşsun.
İstediği gibi
düşünebilir.
Ne kadar kalacaksın
burada?
Kalabildiğim kadar.
Bu ne demek?
Çok fazla paramız
yok.
Ve Amerikalılar
fazla tatil yapmıyor.
Sen Amerikalı
değilsin.
Öyle ama artık orada
yaşıyorum.
Ne zaman gerekirse geri
geleceğim.
Sen de Noel'de Los
Angeles'a geleceksin.
Benim için bir odanın
olmadığı ufacık eve.
Conor!
Neden geldin?
Conor, dur!
Conor, yarın
görüşeceğiz, değil mi?
Hala yeterince vakit
var!
Hayır!
Bu yıkım oldukça
acınası bir hal almıştı.
Şimdi, sana ikinci hikayeyi
anlatmaya geldim.
İlki kadar kötü mü
bu da?
Merak ediyorsan
söyleyeyim, içinde yeterince yıkım var.
Bu, sadece kendini
düşünen bir adamla ilgili.
Bu adam olması
gerektiği kadar cömert değilmiş.
Ve sonunda da cezası
büyük olmuş.
Bu hikayeler gerçek değil ama.
Hiçbir şeye
yaramıyorlar.
Hikayeler vahşi
hayvanlar gibidir, Conor O'Malley.
Onları bırakırsan
kim bilir etrafa nasıl zarar verirler.
Ah, evet!
Tamam.
Anlat o zaman.
Güzel.
150 yıl önce gelecek
yüzünü göstermiş.
Yerden mantar gibi fabrikalar
bitmeye başlamış.
Ağaçlar kesilmiş, nehirler
kararmış ve gökyüzü dumanla, külle
boğulmuş.
Ama doğru yere bakarsan hala yeşili
görebiliyormuşsun.
Bu kasabanın bir
ucunda inatçı bir adam yaşıyormuş.
Ve değişmeyi
reddediyormuş.
Kendine eski usulle
ilaçlar yapıyormuş.
Bitkilerle, ağaç
kabuklarıyla ve yaprakların özleriyle.
Köylüler ona şifacı
diyormuş.
- Ne?
- Şifacı.
Eczacılara eskiden
verilen isim.
Eczacı desene o
zaman.
Ayrıca köyde genç
bir rahip varmış.
Çok aydın ve kibar
biriymiş.
Sadece cemaatinin iyiliğini
istiyormuş.
Ve cemaatini, bu
şifacının yaptıklarına davranışlarına
ve açgözlülüğüne karşı uyarmış.
Ve bu vaazları
kimilerince ilgiyle dinlenmiş.
Ne kadar halka
yardım etmek için uğraşsa da sonunda
işi batmış.
Bu yüzden daha da
darılmış.
Köyün topraklarında
ayrıca bir porsuk ağacı varmış.
Burası senin
yaşadığın tepe.
Bütün şifalı ağaçlar
içinde en önemlisi bu porsuk ağacıymış.
Neden?
Yemişleri, kabuğu büyük bir şifa, hayat, yenilik
barındırıyormuş.
Hemen her hastalığa
iyi geliyormuş.
Gerçekten mi?
Her şeye mi?
Eğer doğru şekilde
hazırlanırsa her şeye iyi geliyormuş.
Şifacı bu porsuk
ağacını çok istiyormuş.
Ama bu yemişleri
toplamak için ağacı kesmesi gerekiyormuş.
Ve rahip buna izin
vermemiş.
Rahip, hayatını
aydınlatan iki kıza sahipmiş.
Sevecen, iyi bir
babaymış ve onlar için her şeyi
yaparmış.
Ama bir gün iki kız
da kötü şekilde hastalanmış.
Ve rahip ne yapsa
işe yaramamış.
Doktorlar bir çare
bulamamış, dualar fayda etmemiş.
Şifacıya
başvurmaktan başka çare kalmamış.
Kızıma yardım eder
misin?
diye yalvarmış rahip.
İki masum kızı
kurtarır mısın?
demiş.
Neden kurtarayım?
demiş şifacı.
Vaazlarınla benim
işimi bozdun.
Ve şifanın kaynağı
olan porsuk ağacını bana vermedin, demiş.
Porsuk ağacını
alabilirsin.
Vaazlarımda seni
kayırırım.
Kızlarımı kurtar, ne
istersen yaparım demiş rahip.
İnandığın her
şeyden vazgeçecek misin?
demiş şifacı.
Kızlarım
kurtulacaksa her şeyden vazgeçerim, demiş.
O zaman sana asla
yardım edemem.
Ertesi gün
rahibin iki kızı da ölmüş.
Ne?
O gece, ben yürümeye
başladım.
Güzel!
Cezaların en büyüğünü hak ediyormuş!
Çok doğru.
Gece yarısından
hemen sonra rahibin evini temelinden
söküp parçaladım.
Rahibin mi?
Sen neden bahsediyorsun?
Kötü olan şifacı.
Açgözlü ve kabaymış ama yine de şifa veriyormuş.
Peki rahip neymiş?
İnancı olmayan bir rahip.
İyileşmenin yarısı inanmaktır.
Şifaya olan inanç, geleceğe olan inanç.
İnancın çok önemli.
Bu yüzden kime ve neye inanacağına çok dikkat et.
Söylesene, Conor
O'Malley.
Şimdi neyi
parçalayayım?
Ne?
En çok hoşuma giden
şey bu, gerçekten.
Hadi, söyle.
Neyi yok edeyim?
Bacayı sökebilirsin?
Bacayı mı?
Şimdi?
Yataklarını fırlat!
Eşyaları parçala!
Pencereleri kır!
Pencereler Gel de kendin kır.
Hadi!
Daha sert, Conor
O'Malley!
Hadi, daha sert!
İşte bu, işte bu!
Evet!
İyi geldi, değil mi?
Evet!
Anneanne.
Anneanne.
Anneanne.
Anneanne, lütfen.
Anneanne.
Sarısını
karıştırmadan mı yersin?
Ne yapıyorsun burada?
Sence ne yapıyorum?
Anneannen sabah
erkenden aradı.
Hastaneye anneni
görmeye gitmiş.
Annenin durumu
kötüleşiyor, Con.
Onu göreceğim.
Bugün ne olacak,
bakalım.
Hem öğleden sonra
belki biraz görebilirsin.
Ne kadar üzüldüğün
belli oluyor.
İstemeden oldu.
Ne olduğunu
bilmiyorum.
Böyle şeyler
olabilir.
Bu ne demek?
Bana ceza vermeyecek
misin?
Bunun kime ne
faydası olabilir ki?
Ciddiyim, evlat, bayağı
ince iş çıkarmışsın.
Yaş 5 Hazine bulduk.
Bunları galiba şu ilk taşındığımda annenin bana gönderdiği
videolar olmalı.
Neden taşındın?
Gençtik.
Çok gençtik.
Büyük hayallerimiz
vardı.
Nasıl hayaller?
Annen sanat okuluna
gitmek istiyordu.
- Gerçekten mi?
- Evet.
- Gitmedi ama
istiyordu.
- Ne oldu?
Annem bana hamile
kaldı Annen senden asla pişman olmadı.
Doğman harika bir
şeydi.
Bunu biliyorum çünkü tek pişmanlığı benimle evlenmesiydi.
O zaman niye evlendi?
Çünkü yakışıklıyım.
Annen de harikaydı, hala
da öyle.
Birbirimize aşıktık.
Yani, onu hala
seviyorum.
Ama sonuçta aşk yetmiyor.
Seni bir yere
götüremeyebiliyor.
Yani masalın sonu
mutlu bitmedi.
Hayır ama hayat
böyledir.
Çoğumuzun sonu
paramparça oluyor.
Böyle işte.
Ama ona benzemene ben
bile çok seviniyorum.
Bayan Chandler.
Eğitim son derece
önemlidir!
Bana ne yapacağımı söylüyorsun.
Resmen dağılmış
durumdayım.
Onu okuldan mı
alacaksın peki?
Teşekkürler.
Ben yiyecek bir
şeyler bakacağım.
Sen de ister misin,
evlat?
Bana evlat demeyi
kes.
Öyle olsun.
Özür dilerim, Lizzy.
Takım elbiseli o
adam kimdi?
Hiç Bir şey değil.
Bu sabah ne oldu?
Hiçbir şey.
Önemli değil.
Biraz kötü bir tepki
verdim.
Ama deneyecekleri
bir şey daha var ve bu ilacın sonuçları
gerçekten iyi oluyormuş.
O zaman niye önce onu
denememişler?
Çünkü bunu sadece
diğerleri beklendiği gibi sonuç vermeyince
kullanılıyor.
Yani artık çok mu
geç?
Hayır, tabii ki çok
geç değil.
Emin misin?
Dediğim her şeye inanıyorum.
İyileşmenin yarısı inanmaktır.
İyileşmeye inan.
Önündeki geleceğe inan.
Evet.
Sana hep söz ettiğim şu ağaç var ya?
Evet.
Bu ilaç
o türdeki ağaçlardan yapılıyor.
- Öyle mi?
- Evet!
Ciddi misin?
Bunca zaman gidip o ağacı kesecektik belki.
Ama kesmedik.
O bizim dostumuz.
Neredesin?
Buradayım.
Yapabilir misin?
Annemi iyileştirebilir misin?
Annen iyileşebilirse bunu ancak porsuk ağacı
yapabilir.
Yani evet mi diyorsun?
Beni hala niye çağırdığını bilmiyorsun.
Seni çağırmadım.
Çağırsam bile belli ki annem için
çağırmışımdır.
- Öyle mi oldu?
- Sence?
Saçma hikayelerini
dinlemeye mi çağırdım dersin?
Üçüncü hikaye için vakit
henüz gelmedi.
Yakında gelecek.
Ve sonra sen bana
hikayeni anlatacaksın, Conor O'Malley.
Hayır!
Böyle değil Bu sadece bir kabus!
Hayır, lütfen!
Gerçekler böyle
değil.
Bu sadece bir kabus.
Öyle ya da böyle
üçüncü hikayeden sonra bunlar olacak.
Anneme ne olacağını
bilmek zorundayım.
Sana tanıdığım
değerli vakti harcıyorsun.
Dur!
Nereye gidiyorsun?
Sen şifalı bir
ağaçsın ve annemi iyileştirmeni istiyorum!
İyileştireceğim de.
Conor, geri
geleceğim.
Söz veriyorum.
Sen de Noel'de Los
Angeles'a geleceksin.
Annemi Noel'de yalnız
bırakmak istemiyorum.
- Annenin aldığı şu
ilaç - Onu iyileştirecekmiş.
Hayır, Conor.
Muhtemelen
iyileştirmeyecek.
- Hayır,
iyileştirecek.
- Hayır, bu bir son
çare, evlat.
İyileşecek, tamam mı?
Biliyorum.
Gelmesinin amacı da
bu, iyileşmesi lazım.
Neyin gelmesi?
Canavar'ın.
- Conor, ne?
- Gece 12:07'de
geliyor.
Önce rüya sandım ama Conor, kes şunu, tamam mı?
Bu bir rüya, hepsi
bu.
Bununla yüzleşmen
gerekmesine üzülüyorum ama cesur
olmalısın.
Anlıyor musun?
Hadi.
Hadi.
Biran önce geri
geleceğim.
Ya yetişemezsen?
- Conor, dinle.
- Önemli değil.
Neymiş o?
Hiç Gelmene gerek yok.
Bak.
Görüyor musun?
Görüyor musun?
El sallasana.
Görüyor musun?
Sonra anneannene el
salla.
Merhaba, anneanne.
Con, anneannenle
annene merhaba der misin?
- Merhaba.
- Anneannen.
Tamam, hazır mısın?
Con, bak.
Otur, gel buraya otur.
Con, bak.
- Merhaba, anneanne.
- Annem ve İşte
böyle.
Sana resim yapıyoruz,
anneanne.
Sonra hepsini
karıştıracağız.
Bu ne renk?
Kahverengi.
Evet.
Kopkoyu bir
kahverengi.
- Ama burada da
kahverengi var.
- Evet, öyle.
Görüyor musun?
Bu ne?
Bunlar ne?
Bunlar ne?
Gözler.
Gözler, evet.
Hayat gözlerdedir.
Bunu anlarsan
sanatçı olabilirsin.
Evet.
Bak.
Gözleri böyle yapıyoruz.
Gözler bu şekilde daha parlak oluyor.
Sonra gözlerde hayatı görüyoruz, bak?
Bir daha yap.
Hayat İstersen bir
kalem alıp buraya çizelim.
Denemek ister
misin?
Nasıl yaptığını
göster.
Bak, Con.
Bu saçı.
Bu da kaşları.
Bu da gözleri.
Bak, bu da ağzı.
Ağzına bak, ne kadar
sinirliymiş.
Görüyor musun?
Şuna bak!
Sonra yüzünü yapmaya
başlayalım.
Sonra da canavarımız tamam.
İşte canavar.
Canavara bak.
Şunu çıkarıp daha kalın bir şey giy.
Yavaş ol.
Böyle.
- Oldu.
- Tamam.
Yardım edeyim, uzun
sürmez.
Bu sabah yarım
saatlik bir sınav var.
Son iki haftadır
yaptıklarımızdan çıkacak.
Eğer ödevlerinizi
yaptıysanız bir sürpriz yaşamazsınız.
Birazdan kağıtları
çevirmenizi söyleyeceğim.
30 dakika boyunca kimse
konuşmayacak.
Tamamen sessiz
olacaksınız çünkü beyninizi
kullanacaksınız, ağzınızı değil.
30 dakikanız şimdi başladı.
Bol şans.
Galiba seni sonunda
çözdüm.
Bunca zamandır tek istediğin birinin gelip kafanı gözünü
kırmasıymış.
Ama ben artık böyle
biri değilim.
Güle güle, O'Malley.
Artık görüşmeyeceğiz.
Şimdi bana da
görünmez oldun.
Umarım annen
iyileşir.
Nerede kaldın?
Üçüncü hikayenin vakti geldi.
Bir zamanlar bir görünmez
adam varmış ve görünmemekten artık
bıkmış.
Aslında gerçekten
görünmez değilmiş.
Sadece insanlar
onu görmezden gelmeye alışmış.
Bir gün görünmez
adam buna katlanamaz olmuş.
Durmuş düşünmüş Acaba kimse görmüyorsa gerçekten ben var mıyım, demiş.
Görünmez adam ne
yapmış?
Bir canavar
çağırmış.
Sana ne diyeceğimi
bilmiyorum, O'Malley.
Onu hastanelik
etmişsin.
Ailesi mahkemeye vermekle
tehdit ediyor.
Ben yapmadım.
Anlamadım?
Ben yapmadım.
Ben görünmez
değilim!
Ben görünmez
değilim!
Eğer fark edilmek
istiyorsan bunun yolu bu değil.
Ben görünmez değilim.
Beni duydun mu?
Ben görünmez değilim!
Kurallara göre
derhal okuldan atılmalısın.
Ama bunu yapıp kendime nasıl öğretmen diyeyim?
Sınıfına dön.
Bunu bir gün
konuşacağız ama bugün değil.
Ceza vermiyor
musunuz?
Bunun ne faydası
olur ki?
Sana duygusal
iyileşmeye dair bir örnek vereyim.
Bazen hayır demek ne kadar zordur, bilirsin, değil mi?
Bunu diyecek cesareti
bulunca son derece rahatlarsın.
Geliyor musun?
Birazdan oradayım.
Ellerine ne oldu
böyle?
Konuşma yapacaksın,
değil mi?
Bu aralar herkes bir
şeyler söylemek istiyor.
Con.
Bana bak.
Bu sabah doktorlarla
konuştum.
Yeni tedavi işe
yaramıyor.
Porsuk ağacı mı yani?
Evet.
Nasıl işe yaramaz?
Bazı şeyler çok
çabuk gelişti.
Düşündüklerinden
de çabuk.
Ama bu nasıl işe
yaramaz?
Bilmiyorum.
Yaraması lazım.
Şimdi ne olacak
peki?
Hangi tedaviyi
olacaksın?
Çok üzgünüm.
Hayatımda hiçbir şey için bu kadar üzülmemiştim.
Kızmanı anlıyorum.
Con.
Gerçekten.
Ben de gerçeği
söylerken çok kızgınım.
Ama Con Con, dinliyor musun?
Bir gün geriye dönüp bakınca benimle konuşamayacak
kadar kızgın olduğun için kendini kötü
hissedersen bunun için sakın üzülme.
Bunu biliyordum.
Çünkü sen
söylemesen de ben içindeki her şeyi
biliyorum.
Ve bir şeyleri
kırmak istersen de ne olur kır.
İyice parçala.
Ben orada
olacağım işte, Con.
Keşke yüz yıl
yaşasam.
Sana yüz yılımı
adasam.
Uyan!
Uyan!
Uyan!
Uyan!
Uyan!
Saatin kaç olduğu umurumda
değil!
Yalan söyledin!
Uyan!
Uyan!
Uyan!
Sana ihtiyacım var!
Böyle devam edersen kendine
zarar vereceksin.
İşe yaramadı!
Porsuk ağacı onu
iyileştirecek dedin ama iyileştirmedi.
Onu iyileştir!
Düzelt!
Conor!
Beni sen çağırdın, Conor
O'Malley.
Ben seni çağırsam
onu kurtarırdım.
Bu onu kurtarmak
için olurdu.
Onu kurtarmaya
gelmedim.
Evet, onun için
geldin!
Seni
iyileştirmeye geldim ben.
Beni mi?
Benim mi
iyileşmem gerekiyor?
Daha kaç kere
söyleyeceğim?
Asıl annemin
Yardım et.
Dördüncü hikayenin vakti geldi.
Hayır!
Hayır, lütfen!
Beni buradan götür!
Kabusunun zamanı
geldi.
Annemin yanına
dönmeliyim!
O da zaten orada.
Hayır!
Anne, çık oradan!
Önemli değil, hayatım.
Yok bir şey, merak
etme.
Anne, kaç!
Lütfen, kaç!
Anne!
Anne!
Conor!
Anne!
Conor!
Conor!
Anne!
Anne!
- Conor!
- Anne!
- Bırakma sakın!
- Bırakmam!
- Conor!
- Anne!
Conor!
Anne!
Conor!
Anne!
Anne!
Anne!
Anne!
Conor!
İşte dördüncü hikaye.
Yardım et!
İşte Conor
O'Malley'nin gerçekliği.
İşte senin kabusun.
- Anne!
- Conor!
Lütfen.
Conor.
Anne!
Anne!
Anne!
Anne!
İşte burada
uyanıyorum.
Hep burada
uyanıyorum.
Hikaye henüz bitmedi.
Çıkar beni buradan!
Annemi görmem lazım!
Annen artık orada
değil, Conor.
Aşağı düştü, onu
taşıyamadım.
Conor!
- Gerçeği söyle!
- Hayır!
Gerçeği söylemezsen buradan
asla gidemezsin.
Ne gerçeği?
Ne istediğini
anlamıyorum!
Dördüncü hikayeyi
anlatacaksın.
Conor O'Malley.
Çok geç olmadan bana
kendi kabusunu anlatacaksın.
- Hayır!
- Evet!
Anlat, Conor!
Bana gerçeği anlat!
Anlatırsam ölürüm!
Anlatmasan da
ölürsün!
Hayır!
- Gerçeği anlat!
- Hayır!
Gerçeği, Conor O'Malley!
Gerçeği anlat, evlat!
Hayır!
- Gerçeği anlat!
- Hayır!
- Gerçeği anlat!
- Hayır!
- Gerçeği anlat!
- Hayır!
Gerçeği anlat, evlat!
Artık bitsin istiyorum!
Gitmesine dayanamıyorum.
Bitsin istiyorum.
Onu bıraktım.
Onu öldürdüm.
Bu çok cesurcaydı,
Conor.
Sonunda söyledin.
Peki neden
ölmedim?
Cezalandırılmayı
hak ediyorum.
Daha kötüsünü hak
ediyorum.
Öyle mi?
Kurtulamayacağını başından
beri biliyordum.
Devamlı bana
iyileşeceğini söylüyordu çünkü duymak
istediğim buydu.
Onu anlıyordum ama inanmıyordum.
Bitmesini ne kadar
çok istediğimi fark ettim.
Ne kadar yalnız
kalacağımı biliyordum ve dayanamıyordum.
Onu kaybedecek olsan
da bir yanın bitmesini istedi.
Onu bıraktım.
Daha fazla
tutabilirdim ama onu hep bırakıyorum.
İşte gerçeğin bu, Conor
O'Malley.
Ama olmasını istemiyorum.
Asıl gerçek bu.
Ve şimdi benim yüzümden ölecek.
Gerçek kesinlikle bu değil.
Sen sadece kendi acının bitmesini diliyorsun.
Kendi
acının En insani dileklerden biridir bu.
Ama bunu kastetmiyorum.
Kastediyorsun, ama farkında değilsin.
Her ikisi de nasıl doğru
olabilir?
Bir prens nasıl hem katil hem de halkının sevgilisi olabilir?
Bir şifacı nasıl hem kötülük dolu hem de doğru biri olabilir?
Görünmez biri görünerek nasıl daha yalnız
kalabilir?
Bilmiyorum.
Hikayelerinden hiçbir şey
anlamadım.
Çünkü insanlar karmaşık yaratıklardır.
Acı dolu gerçeklerin varlığına rağmen gerçeklerin doğurduğu pembe yalanlara
kanarsın.
Sonuç olarak ne düşündüğün önemli değil,
Conor.
Önemli olan yaptığın şey.
Ne yapacağım peki?
Şimdi yaptığın şeyi.
Gerçeği söyleyeceksin.
Bu kadar mı?
Sence bu kolay mı?
Söylemektense ölmeyi
yeğliyordun.
Çok yoruldum.
Bunlardan çok
yoruldum.
O zaman uyu.
Vakit var.
Emin misin?
Annemi görmem lazım.
Onu ikimiz de bu
gece göreceğiz.
Sen de gelecek misin?
Evet.
Yürüdüğüm yolun son
adımları olacak.
Dördüncü hikaye nasıl bitiyor?
Uyu.
Uyu.
Uyu.
Tanrı'ya şükür!
Conor!
Conor!
Seni bulacağım diye
aklımı kaçırdım!
- Yapmam gereken bir
şey vardı.
- Vakit yok.
Gitmemiz lazım.
Lanet olsun!
Anneanne.
Özür dilerim.
Oturma odası ve her şey için.
Önemli değil.
Önemli değil.
Conor, biz ikimiz o kadar da uyumlu değiliz, değil mi?
Galiba öyle.
Bence de öyle.
Ama öğrenmemiz
gerekiyor.
Biliyorum.
Biliyorsun, değil mi?
Tabii ki biliyorsun.
Ama bir ortak
noktamız var.
Annen.
Ortak noktamız bu
işte.
Önemli değil.
Buldunuz demek.
Teşekkürler.
Merhaba, hayatım.
Evet, geldim.
Elimi hissediyor
musun?
- Conor da burada.
- Öyle mi?
İşte hikayenin sonu.
Korkuyorum.
Tabii ki korkacaksın.
Bu zor olacak, hatta
zordan da öte Ama bunu atlatacaksın, Conor
O'Malley.
Kalacak mısın?
Ben hep burada
olacağım.
Ben ne yapacağım?
Şimdi olabilecek
en gerçek şeyi söylemene sıra geldi.
Gitmeni
istemiyorum.
Biliyorum, aşkım.
Gitmeni
istemiyorum.
Dördüncü
hikaye nasıl bitiyor?
Annesinin elini tutan bir çocukla bitiyor.
Ve ondan sonra nihayet annesiyle vedalaşıyor.
Conor.
Burası senin odan.
Önceden
hazırlamıştım.
Teşekkür ederim.
« Prev Post
Next Post »