Print Friendly and PDF

Translate

Çılgın Banka Soygunu (2016) Vier gegen die Bank

|

 

 


96 dk

Yönetmen:Wolfgang Petersen

Senaryo:Tripper Clancy, Ralph Maloney

Ülke:Almanya

Tür:Komedi, Suç

Vizyon Tarihi:11 Ağustos 2017 (Türkiye)

Dil:Almanca

Oyuncular

    Antje  Traue

    Alexandra   Maria Lara

    Til  Schweiger

    Matthias   Schweighöfer

    Michael   Herbig

Özet

Boksör Chris, eski aktör Peter ve uçuk reklam uzmanı hayalleri ve gelecekleri için yıllardır para biriktirmektedir. Ne yazık ki birikimlerini emanet ettikleri bankanın müdürü Schumacher takıntılı yatırım danışmanı Tobias'dan kurtulmak için yatırım hesaplarını bilerek sıfıra indirir. Birden dört adam da beş parasız kalır. Böylece dört adam paralarını geri alabilmek için çılgınca bir plan yaparlar.

Til Schweiger, Matthias Schweighöfer, Michael Herbig'in başrollerini paylaştığı filmin yönetmen koltuğunda Wolfgang Petersen oturuyor

Altyazı

Hadi parayı göster!

  Tanrım, bu gerçekten saçma.

  Kes!

  Beş dakika.

  Evet, ne oldu?

  Ne oldu?

  -Mükemmel bir sahneydi.

  -Bana parayı göster mi?

  Bu sahneyi Jerry Maguire'dan çalmışsın.

  Bu sahne ondan alıntı.

  O film gösterime girdiğinde iki yaşındaydım.

  Tamam, tamam.

  Öyleyse "şu parayı görelim" de.

  Daha iyi mi?

  Evet?

  Daha iyi değil.

  Bu sahne saçmalığın daniskası, bu film ve bu sette öyle.

  Biliyorum.

  Birkaç televizyon dizisinde rol aldın.

  Bir saniye.

  Her zaman en iyi Alman dizilerinde başrol oynamış biriyim.

  -Bunu kafan alıyor mu?

  -Ve şimdi günlüğü 100 euro'ya   bu dizide rol alıyorsun.

  Dur biraz.

  Bana 200 euro demiştin.

  O dediğin senin küçük bir diva olduğunu öğrenmeden önceydi.

  Seni para delisi iğrenç pislik!

  Seni boğacağım!

  Peter - Aktör Chris!

  Chris!

  Chris!

  Evet, işte böyle.

  Harikasın Chris!

  Chris, daha sert vur!

  Chris - Boksör Bu ajansın en iyi 10 reklam kampanyasının başında ben vardım.

  Her zaman böyle oldu.

  Şu araba reklamlarını hatırlıyor musunuz?

  Onları ben çektim.

  Peki ya Dünya Kupası spotunu?

  Bendim!

  Ama yaratıcı bir yönetmen seçme zamanı geldiğinde   9 yıldır yaptığım işte sona gelmişsem, ne yapmalıydım?

  İşi Gustav'a verdim!

  Bu reklam ajansından o kadar sıkıldım ki   yaratıcı vizyonumu anlamayanlardan öyle bıktım ki.

  Bu yüzden patronlarıma bir şey söyleyeceğim.

  Onlara en samimi duygularımı ifade edeceğim.

  Canınız cehenneme.

  Hepinizin canı cehenneme!

  Siz paranızı kadınlara ve hızlı arabalara harcarken, seninle konuşuyorum Alex, ben paramı biriktiriyordum.

  Çünkü bir gün beni sırtımdan bıçaklayacağını biliyordum.

  Ama şimdi tüm paramı kullanıp kendi ajansımı açacağım.

  Ve sonra sizi ezeceğim.

  Hepinizi toprağın derinliklerine gömeceğim.

  Artık birer ölüsünüz.

  Tamam, bu kadar yeterli.

  Güvenlik!

  "Güvenlik!

 " Biliyor musunuz?

  Tam 12 yıl karate dersleri aldım.

  Max - Reklamcı Affedersiniz, yatırım hesabı açmak ister miydiniz?

  Hayır, teşekkürler.

  Emin misiniz?

  Bazen "Hayır" "Evet" demektir.

  Ya da "Evet" "Belki"dir.

  Bilirsiniz.

  Öte yandan genelde "Hayır" hayır demektir.

  Elbette heyecan verici bir oyun oynamadığımız   ve kendimizi buzdolaplarına bağlamadığımız sürece   güvenli sözcükleri söyleriz ve "Hayır"ın   "Evet" demek olduğunu biliriz.

  Ya da "Çikolatalı Puding"in "Hayır" demek olduğunu biliriz.

  Ve "Turşu" evet demektir.

  Şimdi hesap açmak ister misiniz?

  Hayır.

  Affedersiniz, bir yatırım hesabı açmak ister miydiniz?

  Eğer turşulardan söz edeceksen   bir yerini koparıp kulaklarına küpe yaparım!

  Seni adi herif!

  Tobias - Yatırım Danışmanı Chris!

  Tekmeler doğrudan kalçandan gelmeli.

  -İşte böyle, kalçadan  -Chris, buraya gelsene.

  Chris!

  Hemen geliyorum hanımlar, hemen geliyorum.

  Pekâlâ.

  Harikaydınız kızlar!

  Perşembe sizi daha çok zorlayacağım!

  Ne kadar zor o kadar iyi.

  Bu oyunu daha ne kadar sürdüreceksin?

  Oyun mu?

  Evet, ellerin sürekli onlara temas ediyor.

  Her yerine dokunuyorsun.

  Onlara asla dokunmam.

  En azından iş yerinde.

  Yapma Chris.

  Artık bu şekilde devam edemezsin.

  Hey, bu önemli değil.

  Sadece küçük bir çizik.

  Küçük bir çizik mi?

  Doktor öyle söylemedi.

  Dövüş lisansını yenileyemeyebilirsin.

  Ve gözünün retina kısmı da berbat halde.

  Bir boksör beni nakavt edemiyor ama bir retina işimi bitiriyor.

  Retinaya ihtiyacım yok.

  Kartal gözlerim bana yeter.

  -Dezenfekte sıvısı.

  -Bunu gördüm.

  -Ayrıca kadın boksörlerim var.

  -Evet, biliyorum.

  Dövüşürken pestilin çıkıp artık dövüşemez hale gelinceye kadar.

  Sence bu kadınlar o zaman da   para verecekler mi?

  Tamam, gözlerim biraz bozuk olabilir.

  Ama aptal değilim.

  Sana bir şey göstereyim.

  Aksiliğe bak.

  Bir müşteriyi daha korkutup kaçırmışsın.

  Onu korkutmadım.

  Sadece insanların parasını almayı sevmiyorum.

  Bu etik değil.

  -Bizim işimiz bu.

  -Schumacher'e göre işimiz bu.

  -O adam para manyağı.

  -Para manyağı mı?

  Müşterilerimizi süprüntüymüşler gibi tehdit ediyor.

  Karısını aldatıyor ve elemanları   fizik yapılarına göre terfi ettiriyor.

  -Teşekkürler Tobias.

  -Affedersin.

  Sen bu işi sonuna dek hak ediyorsun.

  Yani, terfi etmeyi   bir fincan kahve alır mısın?

  Şu anda durduğun yerde bir boks ringi olacak.

  Her şeyin merkezinde.

  Kum torbaları hemen şurada duracak.

  Ve elbette hız torbaları da   ve dolaplar tam şuraya konacak.

  Mickey'nin boks salonundaki gibi.

  -Mickey'nin salonu mu?

  -Rocky filmindeki   Sylvester Stallone gibi.

  Minderler hemen şurada olacak ve ağırlıklarla atlama ipleri de öyle.

  Bunlar için parayı nereden bulacaksın?

  Hayatım boyunca para biriktirdim.

  Paramı gerçekten iyi yerlere yatırdım ve yarından itibaren   karşılığını almaya başlayacağım.

  O sözleşmeyi imzalayacağım   ve hayalim gerçekleşecek.

  Hayalperest.

  -Şuraya ne koyacaksın?

  -Orası sauna olacak.

  -Sauna mı?

  -Evet, sana göstereyim.

  -Bir an için sadece beni düşünsen?

  -Evet, elbette.

  -Bu kapı neden kapalı?

  -Çünkü, sinekler giriyor.

  -Sinekler mi?

  -Evet.

  Etrafta uçuşan küçük sinekler var, minik çakallar.

  Tobias.

  Kaç bankayı denetlediğimi biliyor musun?

  Dokuz.

  Dokuz banka.

  Bu bankaların sekizinden bana dünya kadar para aktaran   çok iyi yatırım danışmanlarım var.

  Ama dokuzuncu bankadaki yatırım danışmanım tam bir budala.

  Yani adam gerçek anlamda bir budala.

  Evet.

  Bu adamın arkadaşı bile yok.

  Aramızda kalsın ama hâlâ bir kadınla   beraber olabileceğini sanmıyorum.

  Adam gerçekten de bir budalaymış.

  Tobias.

  Senden söz ediyorum.

  Pek çok kadınla birlikte oldum.

  İlişkilerim oldu.

  Yani sandığın kadar çok olmayabilir   ama benim özel bir sorunum var.

  Çıplaklıktan pek hoşlanmıyorum.

  Ayrıca çıplak bir kadın gördüğümde   onunla ilgili tüm arzularım bir anda kayboluyor.

  Babam seni muhtemelen   rakamlarla aranın iyi olduğunu düşünerek işe aldı.

  Ama aslında bir budala olduğunu fark etmedi.

  Gerçekten.

  Lütfen efendim, her zaman ihtiyatlı biri oldum.

  Özellikle müşterilerimin hesaplarıyla ilgili konularda  Bir fikrim var.

  Neden bir matematik öğretmeni olmuyorsun?

  Sürekli seyahat edersin, stresten uzak durursun.

  İstifa etmeyeceğim.

  Ve beni kovamazsınız.

  Süresi dolmamış bir sözleşmem var.

  Bay Schumacher, bugünkü piyasa raporunu almadım.

  Pazarda herhangi bir değişiklik var mı?

  Müşterilerim için bilmem gerekiyor.

  Merkez ofisi ara.

  Muhtemelen bir aksaklık vardır.

  Onları dört kez aradım ve hiçbir çağrıma yanıt vermediler.

  Bana saygısızlık ettiler, başka ne bekliyorsun?

  Onlardan özür dilemeni bekliyorum.

  Önlerinde diz çök ve işini geri vermeleri için yalvar.

  Unut gitsin, olmaz.

  -Bu öfken yüzünden kaybediyorsun!

  -Sana o ajansta iş ayarlamak   için pek çok insanı aradığımı da unutma.

  Ve dokuz yıl boyunca canımı dişime takarak onlara çalıştım.

  Bensiz bir hiçler, gerçekten.

  Hayır.

  Sen onlarsız bir hiçsin.

  -Sana tekrar yardım etmeyeceğim.

  -Yardımına ihtiyacım yok.

  Para biriktirdim.

  100 bin euro.

  O parayla kendi ajansımı açacağım.

  Chris'in Boks Salonu.

  Kulağa müthiş geliyor.

  Kendini öldürmeye mi çalışıyorsun?

  Manşetleri görebiliyorum.

  "Joking yapan yıldızı karısı ezdi.

  Buna rağmen, kızlarını zamanında okula götürdü.

 " Evet.

  -Selam şirin şeylerim.

  Nasılsınız?

  -Selam baba.

  -Evde biraz çırpılmış yumurta var.

  -Hoşça kalın.

  Doğalgaz faturasını ödemeyi unutma.

  Doğalgaz faturası ödenecek.

  Sorun değil!

  Hiç sorun değil.

  Şimdi   cebime biraz   para koyma zamanı.

  İşte.

  İnanmıyorsanız ispatı.

  -Hadi bakın.

  -272 euro mu?

  Anne, orada 6800 hisse var ve  toplamda  -Rotary Global mı?

  -Evet.

  Bu her neyse, hisse başı 4 sentten   272 euro yapıyor.

  Hayır, hayır, hayır, hayır!

  -Tobias Bluemel!

  -Bluemel!

  -Tamam sakin olun.

  -Tobias Bluemel!

  Lanet olsun onu elime geçirirsem.

  Bluemel!

  Neredesin?

  -Neredesin?

  -Bluemel!

  Neredesin?

  Nasıl oldu bilmiyorum.

  Böyle şeyler olur.

  En kötüsü icra kurulumuzun, çalışanlardan birinin   kumar tutkusu yüzünden müşterilerinin tüm birikimlerini   çarçur etmesine kızacak olması.

  Ben kumar falan oynamadım, sadece e-postaları almadım ve şimdi  Doğru ya.

  Şu teknik arıza.

  Bunu hemen halletmeliyim.

  İşte.

  Bakın.

  Bir şey yok.

  Piyasanın durumu.

  Bir anda geldi.

  Evet evet evet.

  Bu beni üzecek ama   senden derhal istifanı istemek zorundayım Tobias.

  Sen yaptın.

  Sen yaptın.

  Bu çok alçakça.

  Sen pisliğin tekisin!

  Sen bir canavarsın!

  O insanlar bana güvendiler, bize güvendiler.

  Bize güvenip tüm birikimlerini teslim ettiler   ve sen, sen, kaybetmelerine göz yumdun!

  Vay canına.

  Çok etkilendim Tobias.

  Çok yeteneklisin.

  Dinle, canını sıkmak istemem   ama Heidi'nin her yeri çok güzel.

  Her yeri inanılmaz derecede güzel.

  Bu şekilde.

  Evet.

  Bence inanılmaz bir kadın ve senin ofisine de çok yakışacaktır.

  Burayı bir saat içinde terk edeceksin, anladın mı?

  Çek elini!

  -Defolun buradan!

  -Adi serseri!

  -Gidin, yoksa polis çağırırım.

  -Pislik herifler!

  Hadi gidip bir şeyler içelim.

  Gidip kafayı bulalım.

  Banka daima kazanır.

  Müthiş bir araba alabilirdim.

  Şık kıyafetler, belki yeni bir retina  Asla özür dilemeyeceğim.

  Asla!

  Freddie bana her zaman inandı.

  Ne olursa olsun.

  Bana her zaman inandı.

  Ve şimdi birikimimiz olduğuna inanıyor.

  Önlerinde asla diz çökmeyeceğim.

  O hesap yaklaşık bir yıldır boş.

  Kendime tek iş bile bulamadım.

  Kötü işler yapabilirdim ama hayır.

  Birikim yaptım.

  Artık boks bile yapamam.

  Körüm, parasızım ve ayyaşım.

  Beni terk edecek.

  Çocukları alacak ve  -Banka hep kazanır.

  -Babam bankalara güvenmezdi.

  Parasını nerede saklardı dersiniz?

  Kedi kumu kutusunda.

  -Ama oraya kediler pisliyor.

  -Evet.

  -Dedim ya, banka hep kazanır.

  -Bozuk plak gibisin dostum.

  Banka hep kazanır.

  O yatırım danışmanını görecek olursam onu  Tobias Bluemel.

  Bluemel Tobias, adi herif.

  Bluemel.

  -İşte.

  İşte burada.

  -Adi herif.

  Bu alçağın canına okuyacağım.

  -Onu yumruklarımla  Cep telefonumu parçalama ahbap.

  Temiz iş çıkaracağım.

  Geride delil ya da şüpheli kalmayacak.

  -Nasıl?

  -İlk önce   göz bebeklerine minik raptiyeler saplayacağım.

  Ve sonra, bir paketleme lastiğiyle ayaklarındaki o kılları yolacağım.

  Çok canı yanacak.

  Ve orada küçük yavru bir kuş gibi   çıplak ve kör bir şekilde yatarken   üzerinden buharlı bir silindir geçireceğim.

  Tekrar ve tekrar.

  İleri ve geri.

  İç organları dümdüz olduğunda ve bağırsakları dışarı fırladığında   onu asidin içinde eriteceğim.

  Bunu CSI dizisinde görmüştüm.

  Yakıcı çok kaliteli bir asit.

  Ondan geriye bir şey kalmayana dek   küçük bir pislik parçası bile kalmayacak.

  Aman Tanrım.

  Beni çimdikle.

  Çimdikle dedim çatal batır demedim.

  Tanrım.

  İşte o pislik.

  -Onun canına okuyacağım.

  -O benim.

  Onu burada öldürürsek doğruca hapse gireriz.

  Görüşürüz Bluemel.

  Hoşça kal.

  -Kapı çok sağlam.

  -Bana bırak budala.

  -Kapı böyle kırılır.

  -Evet.

  Bizler Yehova tanıklarından geldik.

  -Dur bakalım.

  -İçeri.

  Çeneni kapa yoksa o dilini koparırım.

  Güzel.

  Şimdi başlayabiliriz.

  Biz kimiz biliyor musun?

  Bizim kim olduğumuzu biliyor musun, dedi!

  Ne?

  Şu ağzındaki şeyi çıkar.

  Bir tek yanlışında, seni burada katı atık yaparım!

  Podolski!

  Juergen Podolski!

  -Batı Almanya'nın en hızlı tayı.

  -Tay mı dedi?

  Bunu nasıl bildin?

  Bullet ve Podolski'nin DVD'den her bölümünü izledim.

  Oraya baksana.

  Adam haklı.

  Sen o aktörsün.

  Evet, sen o aktörsün.

  Tamam.

  Evet, o benim.

  Ne aktörü?

  Bu adam Lukas Podolski.

  -Futbolcu mu?

  -Hayır.

  Komiser Juergen Podolski.

  Ama, nasıl oldu da seni tanıyamadım?

  Çünkü sadece telefonla görüşüyorduk.

  Hiç izlemedim.

  Demek gerçekten ünlüydün.

  Ne oldu?

  Ben hâlâ bir aktörüm.

  Bir klasım var, ucuz işleri geri çeviriyorum.

  Söylemem gerek, o dizide Bullet'tan çok daha iyiydin.

  Bullet, tam bir sahtekardı.

  Ama Hollywood'a gitti ve Hollywood sayesinde yıldızı birden parladı.

  Üçüncü sezon, 12.

  bölüm.

  Dansçının olduğu bölüm.

  -Dünya klasında bir oyunculuktu.

  -Evet, evet.

  O dönem oyunculuğumun zirvesindeydim.

  Hazırlanmak için dört gün bana yetiyordu.

  Evet, çok otantik bir diziydi.

  Ve senin yeteneğin  -Asıl konumuza dönebilir miyiz?

  -Bırak da adam lafını bitirsin.

  -Benim yeteneğim  -Senin yeteneğin  Benim yeteneğim  evet?

  Benim yeteneğim  Oskarlıktı.

  Oskarlıktı.

  Tobias  bilmeni isterim ki   bu senin yeryüzündeki son günün.

  Seni lime lime edeceğim.

  Dilim dilim keseceğim.

  Ve son olarak, o vücudunu doğrayacağım.

  Onları bir kavanoza tıkıp   raflardaki koleksiyonuna ilave edeceğim.

  -Blöf yapıyor değil mi?

  -Sanırım öyle.

  Ben masumum, gerçekten.

  Ben, ben   müşterilerim için hep en iyisini istedim.

  Ama, mükemmel bir insan değilim.

  Bir keresinde otomattan bedava soda aldım.

  Çünkü orada öylece duruyordu.

  Ve meslektaşlarımdan gizli resimlerini yaptım.

  Ama inanın hepsi bu.

  Ne?

  Sen sapık mısın ahbap?

  -Masanda mı duruyor?

  -Elbette hayır.

  -Göz kırptı.

  -Hayır, kırpmadım.

  -Ben de gördüm, sen yalancısın.

  -Hayır, hayır bir şey yapmadım.

  -Yine kırptı.

  -Hayır, bir şey yapmadım.

  Hayır, hiçbir şey yapmadım.

  Ben gerçekten iyi biriyim.

  Ben de Tinkerbell'im ve şu da Leydi Di.

  Yeterince saçmalık dinledim!

  Vedalaşma vakti geldi.

  -Tanrı aşkına adamı öldürdün!

  -Ona dokunmadım bile.

  Sizler de tanıksınız.

  Altındaki iskemleyle atladı.

  Gören var mı?

  -İlk yardım masajı bilen var mı?

  Nefes alamıyor, düğmelerini çöz.

  Hadi durma, düğmelerini çöz.

  Durun, durun!

  Soymayın, soymayın!

  Olmaz, hayır!

  Çıplak olmaz.

  Bir iyilik yapın ve çabucak öldürün!

  Zaten kaybedecek bir şeyim kalmadı.

  -Peki biz ne olacağız?

  -Ben değildim.

  Banka müdürü hesaplarınızı sabote etti.

  Şimdi de patronunun hatası mı oldu?

  Evet, bunu beni kovabilmek için yaptı.

  Birkaç müşterisinin iflas etmesi umurunda bile değil.

  -Onun canına okuyacağım.

  -Bu şekilde olmaz.

  Eğer bu doğruysa, neden polise gidip bildiklerini anlatmıyorsun?

  Sence kime inanırlar?

  Dokuz Çok Kazançlı Alman Bankasının Genel Müdürü   Schumacher'e mi yoksa bana mı?

  Buraya gel, hadi otur.

  Şimdi sakin ol.

  Az önce çok kazançlı bankalar dedin.

  Ne kadar kazançlı?

  Sadece Barenbank'ın piyasa değeri 6 milyar euro.

  Ama ya bankanın içi?

  O binada her gün birkaç milyon euro bulunuyor mu?

  Hayır.

  Sadece cumaları.

  Cumaları transfer günü.

  -Para merkeze gönderiliyor.

  -Transfer günü mü?

  Transfer günü mü?

  Parayı transfer ettikleri gün sersem.

  -Dediklerini anlamıyor musun?

  -Varsayımsal olarak.

  -Varsayımsal mı?

  -Birkaç milyon kaybolsa   ne çıkar dostum?

  Buhar olup uçsa?

  Bankalar böyle şeyler için sigorta yaptırır.

  Soruşturma başlatılır.

  Polis gelir ve sorular sorar.

  Öyleyse müşterilerin hiçbiri parasını kaybetmez.

  Hayır, burası vahşi batı değil.

  Kurbanı olmayan bir suç gibi.

  Beyler, benimle gelin.

  Hemen.

  Lütfen, nereye?

  Durun, durun.

  Hayır.

  -Bunu gerçekten düşünüyor musunuz?

  -Bu zararımızı telafi edecek.

  Bu işin sonu kötü bitebilir.

  Bu bir banka soygunu ve çok tehlikeli.

  Paramızla yatırım yaptık ve yaptığımız yatırım boşa gittiği   için birer budalayız!

  Babam gibi konuştum.

  Öyleyse toz ol.

  Birkaç milyonun üç yerine iki kişi arasında bölünmesi daha iyidir.

  -Yoksa yanlış mı hesapladım?

  -Hayır, doğru hesapladın.

  -Ama Tobias'a da pay vermeliyiz.

  -O serseme bir de pay mı vereceğiz?

  Ona ihtiyacımız var.

  Bankayı tanıyor, içerideki adamımız.

  Bir banka soymak istiyorsak ekip olmamız lazım.

  Herkesin bir rolü olacak ve en önemlisi onun rolü.

  Nereden biliyorsun?

  Bugüne dek pek çok banka soyguncusu yakaladım.

  O televizyon dizisinde budala, televizyonda!

  Onun adı, Komiser Lukas Podolski!

  -Hayır Juergen, Juergen.

  -Her neyse!

  Bu yüzden ona biraz saygı göster küçük solucan.

  Bu çok saçma.

  Bu kesinlikle saçma!

  Saçma olan ne biliyor musun?

  Ailemin yoksulluk içinde kıvranması.

  Her gün konserve mantı yiyecek olmamız   çünkü bankacının teki birikimlerimizi   gözünü bile kırpmadan ateşe attı!

  İşte bu saçma!

  Bu saçma   çünkü doğalgaz faturamı bile ödeyemiyorum!

  Benim olanı istiyorum.

  Ben de öyle.

  Bana ait olanı geri istiyorum!

  -Çok doğru Chris.

  -Biraz fazla da olabilir.

  Yaşadığımız stresin karşılığı olarak biraz fazlası olabilir.

  Elbette, istediğimiz kadar para alabiliriz.

  Ne diyorsun?

  Var mısın, yok musun?

  Bilginiz olsun, tüm bunlar beni gerçekten çok geriyor.

  Aşırı geriyor.

  Anlaşıldı gergin kardeşim.

  -Tobi!

  -Uyanma vakti.

  Çık hadi.

  -Çık bakalım.

  -Hadi gel.

  -Orası oldukça rahat değil mi?

  -Pekâlâ.

  Sakin ol.

  -Tamam, çok güzel.

  Şunu alalım.

  -Biraz sakin ol.

  -Seni soymak istediğimiz falan yok.

  Ben sadece kravatını düzeltmek istedim.

  Tobi, sana Tobi dememin sakıncası var mı?

  İçinde bulunduğumuz durumun sen de farkındasın değil mi?

  O banka canımıza okudu.

  Sen bankayı tanıyorsun.

  İçeriden bir çuval para alsak diyorduk.

  Ne zaman başlıyoruz?

  İşte bizim Tobi.

  -Ve poker mi?

  -Evet, parmak uçlarım kanayana dek.

  Ama onları hiç görmedim.

  Çünkü çok yetenekli ve seni seven bir adamla evlendin.

  Yoksa küçük bal arım kıskandı mı?

  Elbette hayır.

  Sadece  sadece biraz tuhaf.

  Seninle 11 yıldır evliyiz ve bugüne dek   bir kez bile poker oynadığını görmedim.

  11 yıl oldu mu ya?

  Zaman ne çabuk geçiyor.

  Ve son günlerde gerçekten tuhaf davranıyorsun.

  Nasıl?

  Neden doğalgaz firmasından fatura süresini uzatmasını istedin?

  Tamam, beni yakaladın.

  Sürpriz olması gerekiyordu.

  Demek istediğim yatırım danışmanımız, inanılmaz biri.

  İki günde bir beni arayıp   hisselerin tavan yaptığını söylüyor.

  Birkaç gün daha beklediğimiz takdirde   turnayı gözünden vuracakmışız.

  -Harika değil mi?

  -Evet, harika.

  Terledin mi?

  Hayır.

  Tamam.

  Güzel bir Teksas turunun zamanı geldi.

  Buna Teksas turu dendiğinden eminsin değil mi?

  Ukalaların canına okuduklarını biliyorsun değil mi?

  Neyse.

  Dikkkatinizi verin.

  -Bizim bankamız.

  -Bunu nereden buldun?

  -Belediye sarayından.

  -Onu istedin ve hemen verdiler mi?

  Aslında oradaki çekici sekreter boks derslerime geliyor.

  -Doğru plan mı?

  -Öyle görünüyor.

  Tamam.

  İşte planımız  İçeri giriyoruz.

  Önümüze kim çıkarsa çıksın tekme tokat girişiyoruz   ve parayı alıp çıkıyoruz.

  -Vay canına.

  Çok zekice.

  Einstein bile senin yanında özürlü kalır.

  Bir Einstein esprisi daha yaparsan saçlarınla o çeneni bağlayıveririm.

  Farkında mısın?

  Protezlerin ağzından çıkmış.

  -Oraya bak.

  -Ne?

  Bize kasa odasının şifresi lazım.

  Her gün değişir.

  -Ne dedin?

  -Şifre kimde?

  Ralf.

  Kendisi Müdür Yardımcısı'dır   ve bu da ofisi.

  -Nasıl biri?

  -Nasıl biri?

  Adam neye benziyor?

  -Sağır mısın?

  Yaklaşık 1.

 75 boyunda, yuvarlak burunlu, kır saçlı   şöyle bir şey.

  Daha çok kıza benziyor.

  Neyse.

  Yeni plan.

  İçeri giriyoruz.

  Sonra Ralf'tan zorla şifreyi öğrenip   paralarla kaçıyoruz.

  Her çalışanın bir alarm tuşu var.

  O şekilde içeri dalarsak   polise haber verirler.

  Polisin durumu öğrenmemesi için   daha dikkatli olmalıyız.

  -Polisin canı cehenneme!

  -Durun, her şey sırayla.

  Önce rollerimizi belirlemeliyiz.

  Onu yemeyi sürdürürsen şişmanlayacaksın.

  Chris, sen kaslı olanımızsın.

  Ve Tobias, sen içerideki adamsın.

  Bana gelince, stratejiden anlarım   bu yüzden bu operasyonda lideriniz olmalıyım.

  -Neden?

  Aktör olduğun için mi?

  -Bir itirazın mı var?

  Sanırım içimizden bazılarının tecrübesi daha çok ama sorun değil.

  Yeteneklerim babam olacak yaştaki adamlar tarafından   hep hafife alınmıştır.

  Ben de hayata erken başladım.

  Hayır hayır, problem değil, oylama yaparız.

  Benim lider olmamı isteyenler?

  Tamam, güzel.

  Peki benim rolüm ne büyük lider?

  Sen kaçış arabasının şoförüsün.

  Hayır, bunu unut, olmaz.

  O arabayı Rocky kullansın.

  -Neden ben?

  -Çünkü hem bir savaşçısın   hem de yarı körsün.

  İşleri karıştırıp birilerini öldürürsen   ben de cinayetten tutuklanırım.

  Ve sizden farklı olarak   önümde parlak bir gelecek var.

  Bu yüzden asla olmaz.

  Kendine o kadar güvenme.

  Sürüş için gözlüğe ihtiyacın var mı?

  -Benim gözlüğüm yok.

  -Benim gözlüğüm var.

  Pekâlâ tamam ama hızlı olalım çünkü paraya dün ihtiyacım vardı.

  Ev ödevimizi yapmamız gerekiyor.

  Önce, bankayı gözetlemeye başlayacağız.

  Ben de tuvaletle yan girişin anahtarlarını alacağım.

  Sonra bir test turu atacağız, aletleri getireceğim.

  Kaçış arabası, maskeler ve silahlar.

  Aslında bunu Bulllet ve Podolski'nin   birinci sezonunda izlemiştim.

  Podolski'nin iş ortağı olacağım aklıma gelmezdi.

  Ama gerçek silah kullanmayacağız değil mi?

  Hayır su tabancasıyla ateş edeceğiz.

  Bence gerçek silaha ihtiyacımız var.

  -Ama içlerinde mermi olmayacak.

  -İşte bu, gördün mü?

  İşe koyulalım.

  Günaydın Ralf.

  Saat 11.

  Ralf yine dakik.

  Adamın hareketleri de saat gibi.

  Saat 11 00.

  Ralf tuvalete gidiyor.

  -Merhaba.

  -Günaydın Tobias.

  -Susanne!

  -Teknik bakım hizmeti.

  Bir meleksin.

  Ne zaman geri istiyorsun?

  Acelesi yok.

  Kocam yıllardır eşyalarıyla ilgilenmiyor.

  -Aşk ilişkileriyle fazla meşgul.

  -Sizinki gerçek bir aşka benziyor.

  İlk ilişkisini pek umursamamıştım   ama ilişkilerinin sayısı bir düzineyi bulunca   gerçek aşktan umudumu kestim canım.

  -Evet -Ve   eğlenceli vakit geçirmeye ne dersin?

  Gerçekten isterdim ama bugün yapamam.

  -Bu iş daha önemli.

  -Her şey yolunda mı?

  Sayılır.

  Ama yakında her şey yoluna girecek canım.

  İşime dönmeliyim, hoşça kal.

  Bu bir banka soygunudur!

  Bana paraları gösterin!

  Paraları gösterin!

  Hadi gösterin yoksa ateş edeceğim!

  Her şey yolunda.

  Sadece bir çikolata.

  -Dört dakika 16 saniye.

  -Kahretsin, çok hızlılar!

  Vay canına.

  Bu da kim?

  Doktor Elisabeth Zollner.

  Onunla her gün zevkle dövüşürdüm.

  Banka soygunları ekibinin başındaki isim.

  Uzmanlık alanı büyük balıklar.

  -Nereden biliyorsun?

  -Bankacılara banka soygunlarında   yapılması gerekenlerle ilgili profesyonel kurs veriyor.

  Mükemmel vücudu var.

  Geceleri rüyalarından bir türlü çıkmadığına eminim.

  Bunu bir kez daha söylersen seni mahvederim.

  Vay canına.

  Sana ne oldu böyle?

  Bu hoşuma gitti.

  Saygıyı hak ettin.

  Yanlış alarm efendim.

  Sadece şekerlemeli bir manyak.

  Bankayı kapatın.

  Tüm tanıkların ifadelerine başvuracağım.

  Cidden mi?

  Sadece bir şekerlemeydi.

  En az 30 tanık olmalı.

  Senin düşünceni sormadı.

  İfadelerini vermeden hiçbir tanık ayrılmayacak.

  Ve sonra adamlarınız içeri daldı.

  Tüm gördüğüm bundan ibaret.

  -Yüzün yabancı gelmedi.

  -Sahi mi?

  Seni daha önce görmüş olabilir miyim?

  Hayır sanmıyorum.

  Hiç sanmam.

  Benimki de sıradan insanların yüzlerinden biri.

  Alelade bir yüz.

  -Bankaya para mı yatırdın?

  -Ne?

  Bankadan ayrılmak üzereydin.

  Bankaya para mı yatırdın?

  Evet.

  Teşekkürler.

  Sıradaki.

  10, 15, 20   35, 40, 45.

  50 demiştik.

  45 ya da 50, bu neyi değiştirecek ki?

  Neyi değiştireceğini polislere sorabilirim.

  -Hadi, beş daha verin bana.

  -Dinle para delisi budala.

  Parayı al ve toz ol   yoksa seni nakavt ederim.

  -Tamam, tamam, sakin ol.

  İnsanları sürekli tehdit etmen şart mı?

  -Yeteneklerim körelmemeli.

  -Öyleyse neden canına okumadın?

  Okuduğun için kendini çok akıllı sanıyorsun değil mi?

  Peki sen okumadın da ne oldu?

  Ehliyet alabildin mi?

  Ben Heidelberg'den mezun oldum   ve senin gibiler oraya hademe olarak bile giremez.

  Lütfen kendinize gelin beyler.

  Sadece birkaç gün daha   daha sonra yollarınız ayrılacak, tamam mı?

  Şimdi el sıkışın.

  El sıkışın.

  Hadi.

  Ona kulak asma.

  Yanlış alarm olduğu için çok şanslıyız.

  Bundan asla emin olamayız.

  Tüm para transferlerinin bir listesini görmek istiyorum.

  Bu gerçekten gerekli mi?

  -Müşterilerimizin özel hesapları  -Miktarları öğrenmek istemiyorum   burada kimlerin olduğunu ve para transferlerinin   nereye yapıldığını bilmek istiyorum, tamam mı?

  Söylesene doktor Zollner, sana Lizzy dememin bir sakıncası var mı?

  Mesainin ne zaman bittiğini bilmiyorum   ama çok şirin bir italyan restoranı biliyorum ve seninle  Sahi mi?

  Şu tesadüfe bak.

  Ben de şirin bir italyan restoranı biliyorum.

  Massimo?

  Bay Schumacher'e ofisine dek eşlik eder misin?

  -Ahbap, saat ister misin?

  -Devam et.

  Chris?

  Demir yumruk Chris Hoffman.

  Sen misin dostum?

  Twiggy!

  Rolfi!

  Sizi uzun zamandan beri görmüyordum.

  O çirkin suratını unutacak kadar uzun olmadı.

  -Şunun suratına bak.

  -Gerçekten de öyle dostum.

  Evet, hapiste olduğunuzu duymuştum.

  Evet, Moabit'te üç yıl kaldık.

  Ama gerçekten de hayatımın en iyi üç yılıydı.

  Benimki de öyleydi, harikaydı.

  Seni özledik.

  Şu eski çeteyi.

  Çok iyi günlerdi.

  -Sende yenilik var mı?

  Yeni bir hayatım, yeni geleceğim, yeni kadınım var.

  Kendi jimnastik salonumu açıyorum.

  -Vay canına.

  -Bak sen.

  Chris bizim gibi gerçek bir işadamı olmuş.

  -Çok haklısın.

  -Harika!

  -Burada ne işimiz var acaba?

  -Uzun süreli park edenler   arabalarının çalındığını fark ettiklerinde   biz çoktan gitmiş olacağız.

  Kilitli olmayan bir araba bulunca ne yapacağız?

  -O zaman Tobias düz kontak yapacak.

  -Evet.

  -Düz kontak yapmayı biliyor musun?

  -Elbette biliyorum serseri.

  Yeni Tobias'ı çok sevdim.

  Çak elden.

  -O nedir?

  -Bu mu?

  Kendime bir dövme yaptım.

  Japonca   "Evren" anlamına geliyor.

  -Evren mi?

  -Ama bu aptalca.

  -Aptalca mı?

  Evet, kendine dövme yapman aptalca bir şey.

  -Aptalca mı?

  -Sağır mısın büyükbaba?

  -O şekilde çok canın yanar ve  -Yeter artık.

  -Bana hakaret ettin.

  -Sen ciddi misin?

  O suratının şeklini değiştireceğim.

  Tamam büyükbaba, neden olmasın?

  Göster kendini.

  Hadi gel, hadi göster.

  Gücünü görelim.

  -Kuğu pozisyonum efsanedir.

  -Bir tane buldum.

  Çok üzgünüm.

  Bir an kavga ettiğimizi sandım.

  -İlk yardım çantası.

  -Beni dinler misiniz?

  -Çok üzgünüm.

  -Gidelim!

  Düz kontak yapmayı biliyorum dediğinde  Bunu yapabilir.

  Daha önce yaptın değil mi?

  Ne?

  Teknik olarak, daha önce yaparlarken görmüştüm.

  Ne?

  Sakın bunu Bullet ve Podolski'de gördüğünü söyleme.

  Tanrım, sözümü geri aldım ahbap.

  Yeni Tobias gerçekten budalanın teki.

  Biraz zaman verin, lütfen.

  Altıncı sezon üçüncü bölüm.

  Şu sarışın sekreterin olduğu bölüm mü?

  Hayır.

  Bağışlanmış böbreği çöp konteynerine   atan adamın bölümünde izlemiştim ahbap.

  -Böbrek bağışı mı?

  -Buna inanamıyorum.

  Evet, ben de öyle.

  Bankada gerçekten işimi çok iyi yapıyordum.

  Ve kimse bana inanmadı.

  Ama yapabilirim diyorsam yapabilirim.

  -İşte yaptım.

  -Evet yaptı.

  Başardın dostum.

  -Sana yapabileceğini söylemiştim.

  -Bu harika.

  -Toplam 87.

 50 euro lütfen.

  -Tamam.

  Paramız var mı?

  -Kredi kartımla öderim.

  -Kart olmaz.

  İzini sürebilirler, yani kart kullanamazsın.

  Bir dakika.

  Şimdi ne yapacağız?

  Şu bariyeri parçalayıp çıkabilirsin ahbap.

  Ama yüzümüzü gördü, onu öldürmemiz gerektiğini söyleme.

  Bunu kesinlikle yapamam.

  -Düşünce okuyabiliyor mu?

  -Bir fikrin var mı şef?

  -Onu baştan çıkarabilir misin?

  -Ne dedin?

  Hayır, o işlerden anlamam.

  Sadece tarumar olmayı bilirim.

  Daha da iyi.

  Olabildiğince tarumar olmaya çalış dostum.

  -Evet, ona en iyi repliğini söyle.

  -Hiç yok ki.

  -İşe bak.

  -Tanrı aşkına.

  Sadece, neyse bir şeyler yap işte.

  Affedersin.

  Acaba, benimle kahve içer misin?

  Yani, benimle beraber olur musun?

  Yani, kahve olmayabilir, benimle beraber olabilirsin değil mi?

  Beraber olursak yapabileceğimiz çok ilginç şeyler var.

  -Nasıl yapalım?

  -Harika.

  Devam et, devam et.

  Senden bir söz almadan buradan ayrılmam.

  Seçimi sen yap.

  Birlikte olmak mı?

  Kahve mi?

  Yoksa sadece birlikte olmak mı?

  Bir daha buraya park etmeyin.

  Tamam.

  Tamam, öyle diyorsan öyledir.

  Bir kaçış arabamız oldu!

  -Benden hiç hoşlanmadı.

  -Elbette hoşlandı.

  -Sana nasıl baktığını görmedin mi?

  -Seninle evlenmek istiyordu.

  Tamam.

  İşte planımız.

  Saat tam 11.

 00'de   şifreyi bilen Ralf tuvalete gittiğinde   ve bir klozete oturup rahatlamaya başladığında   Chris lobide olay çıkaracak.

  Evet.

  Güvenlikteki Laurel ve Hardy'nin dikkatlerini dağıtacağım.

  Beyler!

  Sonra beni yakalayıp bankanın kapısına atacaklar.

  Ve ben de buraya gelip bekleyeceğim.

  Bu arada ben de tuvalete girip sevgili dostumuzdan   şifreyi alacağım.

  Max o sırada  O sırada Peter'ın işaretini bekleyeceğim.

  İşaretini ver.

  Ormanda değiliz, bankadayız.

  Sorun değil, bir şeyler düşüneceğim.

  Tamam.

  Dışarıda Max'ın işaretini bekleyeceğim.

  İşaretini ver.

  -Gidelim bufalo!

  -İşte işaret bu!

  Onun işaretiyle Laurel ve Hardy'nin işlerini bitireceğim.

  Ve kaçış arabasına atlayacağım.

  Sonra tam gaz ilerleyeceksin.

  Ben de tüm parayı alacağım   ve bankanın yan kapısından dışarı çıkacağım.

  Ben de o sırada ormana kaçmak için seni bekliyor olacağım.

  Ve bankadaki o budalalardan biri alarma basacak olsa bile   dört dakikadan az bir sürede girip çıkmış olacağız.

  Bu harika, gerçekten harika.

  -Evet harika.

  -Çok iyi.

  Peki ya ben?

  Sana ne olmuş?

  Yani, ben neredeyim?

  Benim bir figürüm bile yok.

  Beni orada istemiyorsunuz değil mi?

  Sizler beni orada istemiyorsunuz.

  Tanrı aşkına, ben içerideki adamım!

  Arabayı ve anahtarları alma işini   ben organize ettim ve  -Biraz sakin ol.

  -Düşündüğün gibi bir şey değil.

  -Öyleyse benim figürüm nerede?

  Biz soygunu yaptıktan sonra   o çekici kadın bankaya gelecek.

  Adı neydi?

  -Zollner.

  -Evet, Zollner oraya gelecek.

  Ve banka çalışanlarının hepsini sorgulayacak.

  Bu soygun için kendisine sağlam bir şüpheli arayacak.

  Ve senden daha iyi bir şüpheli olur mu?

  Öyleyse evde mi beklemem gerekiyor?

  Çok iyi bir bahanen olması gerekiyor.

  Belki o gün güzel bir parti verebilirsin.

  Elbette, bir parti.

  Belki fark etmediniz ama bir parti canavarı olduğum söylenemez.

  Kendini bu kadar küçümsememelisin.

  Pek çok insanın seni görebileceği bir yere ihtiyacımız var.

  Soygun sırasında yanında olduğuna tanıklık edecek insanlar olmalı.

  Ya da onlarla olduğuna  Papa'nın Olimpiyat Stadı Ziyareti Lütfen biri neler olduğunu söyler mi?

  TRANSFER GÜNÜ Barış seninle olsun kardeşim.

  Onu bugüne dek altı kez gördüm.

  Sesiyle ruhuma hitap ediyor.

  İşte, hisset.

  Bedenime akan enerjisini hissediyor musun?

  Günaydın Ralf.

  Günaydın.

  Bankalara ölüm!

  Paramızı almaya geleceğiz!

  Binbir zahmetle kazandığımız paramızı elimizden alıyorlar   ve onunla o beyaz kapitalist popolarını siliyorlar.

  Paramızın üstüne ediyorlar.

  Kokuyu almıyor musunuz?

  Şişko.

  O ellerini üstümden çek!

  Bırak beni!

  Burası özgür bir ülke.

  Kendinize bilet alın!

  Ve girişte bekleyin!

  -Bizimle gel.

  -Bırakın dedim!

  Merak etme.

  Yüce Babamız asla geç kalmaz.

  Mükemmelliği seven biridir.

  Güneşin ışığı kadar parlaktır.

  Okyanuslar kadar derindir.

  Ralf Niester, bu silahlı bir soygundur.

  Bana hemen kasanın şifresini söyle.

  -Dieter, sen misin?

  -Derhal!

  Bırak da huzur içinde kalayım şurada.

  Nasılsın bakalım pis serseri?

  Şifre.

  Yapabilirim.

  Yapabilirim.

  Bana güveniyorlar!

  Şişko!

  Gelsene!

  Gelin hadi.

  Bunu mu arıyorsun?

  Seyret beni.

  -Kimse kıpırdamasın!

  Herkes yatsın!

  -İki eliniz birden!

  -Hadi!

  -İki eliniz birden!

  -Yere yatın dedim!

  -Yerde kalın!

  -Prova yapmalıydık.

  -Bana bırak.

  Eğitimli bir sesim var, onları etkilerim.

  Bunu ben de yapabilirim.

  Hem de etkili şekilde.

  İstersen bu etkili konuşma yarışmasını   daha sonraya bırakalım ahbap, olur mu?

  Yerde kalın arkadaşlar!

  Bu bir soygundur!

  Kahrolasıca kablolar nerede?

  Ne?

  Sen kimsin?

  Bu daha iyi!

  Hadi!

  Lanet olsun!

  Hadi!

  Lanet olsun!

  Bir tek ses bile duyarsam   o sesi çıkaranın canına okurum.

  Bir ses vardı.

  Ve onu gayet net şekilde duyabiliyordum.

  Ne?

  Ne?

  Her şey yolunda.

  Silah kimde?

  Tanrı aşkına, bu ne şanssızlık.

  Silah kimde beyler?

  Silah kimde?

  Silah bende.

  45377  ne?

  -Ne?

  -Yedi.

  Yedi mi?

  Üç yedi mi?

  Emin misin?

  Sizden birinin, göz kırptığını bile görürsem   ateş ederim!

  O zaman silahımın tadına bakarsınız, anladınız mı?

  Yüce Tanrım!

  Bu gerçekten bir silah, görüyor musunuz?

  Bununla herkesi vurabilirim.

  Kahretsin.

  Kahretsin.

  Kahretsin!

  İçinde gerçek mermi olduğunu biliyor muydun?

  Bunu sonra konuşalım mı?

  Teşekkürler.

  Bana yalan söyledin!

  Bunun şimdi bir önemi kalmadı, unut gitsin!

  Hayır, bu yüzden lider olmak istiyordum.

  İşte bu yüzden lider ben olmak istiyordum.

  -Houston, bir sorunumuz var.

  -Ne?

  Sen buradaysan dışarıda kim var?

  Kahretsin!

  -Benim hatam.

  -Gidelim.

  -Neden olmasın?

  -20 saniyemiz kaldı.

  Hadi!

  10 saniye.

  Beş saniye.

  Hadi, koş!

  -Bu herif hangi cehennemde?

  -Hiçbir fikrim yok!

  Saklan!

  Lütfen Tanrım, lütfen!

  Hadi.

  Bu olamaz.

  Hadi, hadi!

  Gazla!

  -Lütfen Tanrım!

  -Buna inanamıyorum.

  -Kahretsin, araba durdu!

  -Bu olamaz.

  Hadi bir şeyler yap.

  -Dışarı çıkıp itin hadi!

  -Çabuk sür, şu arabayı!

  Hadi itin!

  İşte   şimdi, zenginiz!

  -Zenginiz!

  Evet!

  Hepsinin canı cehenneme.

  -Biraz dikkat et!

  -Lanet olsun!

  Dikkat etsene!

  Evet!

  Harika!

  O çirkin poponu bir daha görecek olursam canına okurum.

  Elbette, sizi anlıyorum.

  Aptalca bir fikirdi.

  Bir daha olmayacak.

  Çok iyi planlanmış bir soyguna benziyor.

  İki banka soyguncusu da bugün bankada   çok para olduğunu biliyormuş.

  -Üç.

  -Anlamadım?

  Üç banka soyguncusu vardı.

  Bunu oraya not et.

  Soyguncular üç kişi.

  İkisi bankayı soyarken üçüncüsü dikkatleri dağıtıyordu.

  -Muhtemelen şoför de oydu.

  -Ayrıntılı bir rapor yazacağız.

  Boşa zaman kaybı.

  Kılık değiştirmişler.

  -Nereden biliyorsunuz?

  -Paranın olduğunu biliyorlarsa   burada yüzlerce kamera olduğunu da biliyor olmalılar.

  Ne kadar para almışlar?

  2.

 1 milyon euro.

  Onları bulacağız.

  Yakmadan önce birkaç şey söyleyelim mi?

  Tamam.

  İyi bir arabaydı.

  En hızlısı ya da en güvenlisi değildi ama   yanıyor.

  Şimdi  evet beyler.

  Çantalar kimde?

  Sende sanıyordum.

  -Lanet olsun!

  -Çabuk!

  -Çabuk, çabuk!

  -Hadi!

  -Al, al, al!

  -Hadi!

  Sonunda.

  -Çok korktum gerçekten.

  -Oldu bu iş.

  Pekâlâ.

  Ne kadar var?

  En az 2 milyon.

  Keşke şu anda Schumacher'in suratını görebilseydim.

  Vay canına!

  -Evet!

  -Al bakalım.

  -Saçılın paralar!

  -Zenginiz!

  Zengin olduk!

  Harika!

  Şu paralara bak!

  Bu boks öğretmekten daha güzel!

  -Führer'e benzemişsin!

  -Ne oldu?

  O bıyıkla Hitler'e benzemişsin!

  Hadi dans etsene.

  Hadi dans etsene.

  Hadi, dans et.

  Sanırım bizim, küçük bir sorunumuz var.

  Suratında bir şey var.

  Senin de var.

  Hepiniz görebiliyor musunuz?

  Bu sizin için sürpriz olabilir ama bir banka soygunu bekliyordum.

  Geçen hafta bankaya dalan o evsiz adam yapbozun bir parçasıydı.

  Bu yüzden banknotlara boya sürdürdüm.

  Soyguncuların o banktnotları bugün piyasaya sürmelerini umuyorum.

  Bu yüzden tüm bankalara, benzinliklere   ve işletmelere bildirmeliyiz.

  Umumi bir tuvaletteki tuvalet bekçisinin eline bile geçse   haberim olacak.

  Karşımızdakilerin profesyonel olduklarını sanmıştım.

  Ama bir profesyonel arkadaşıyla tartışmaz   ve silahını bir sivilin almasına asla izin vermez.

  Bunlar amatör.

  Ve şu anda, gerginler   panik içindeler ve çaresizler.

  Bu yüzden hata yapacaklar.

  Bir şeyler olmalı.

  Her zaman bir hata yaparlar.

  Dur!

  Bileğine zum yap.

  Bu da ne böyle?

  Bu, bahsettiğim hata.

  Paraları çaldık ama bir işe yaramıyorlar.

  Kendi jimnastik salonum olabilirdi   hayatım kadınların içinde geçebilirdi.

  Şu anda canım birilerine yumruk sallamak istiyor.

  Evet.

  -Benim hatam değil.

  -Ama bunu bilmeliydin.

  Değil mi?

  Banknotlar asla işaretlenmezdi.

  Soygunu yaptığımız gün onlara   sprey boya sürdüklerini nereden bilebilirdim.

  Sessiz ol!

  Canlı yayın falan mı yapıyorsun?

  Ortalık yatışana dek bekleyeceğiz, bir şey yapmayacağız.

  -Ortalık uzun süre yatışmaz.

  -Alo?

  Alo?

  Evet?

  Evet, sizi hatırlıyorum Doktor Zollner.

  Nasılsınız?

  Evet, gördüm.

  Evet, ben de televizyonda gördüm.

  Tamam.

  Problem değil.

  Birkaç sorusuna cevap vermemi istiyor.

  İşimiz bitti.

  -Böyle olacağını biliyordum.

  -Sakin olun, sorun yok.

  Böyle olacağını biliyorduk.

  Tobias'ın 50 bin tanığı var.

  -Buna Papa da dahil.

  -Kahretsin.

  Size söylemiştim değil mi?

  Endişe edecek bir şeyimiz yok.

  Alo?

  Bir saniye bekler misiniz?

  Kahretsin.

  Bu Zollner.

  -Seni neden arıyor?

  -Bilmiyorum.

  Evet, bunun için özür dilerim.

  Evet.

  Evet.

  Radyodan duydum.

  Tamam.

  Tabii ki.

  Sorun değil.

  Hâlâ her şey yolunda mı diyorsun?

  Bu olamaz.

  Bu   yanlış numara olmalı.

  Alo?

  Evet?

  Evet!

  Evet, evet, evet, radyodan dinledim, evet.

  Tamam.

  Evet, öyleyse iyi günler.

  Evet!

  Üzgünüm beyler, her şeyin yolunda olduğuna eminim.

  Peki neden çıplak dolaşıyordun?

  Dediğim gibi, depresyona girmiştim.

  Bu yüzden mi binlerce insanın ve papanın huzurunda çıplak koştun?

  O an için hissettiğim, kutsal duygulardı efendim.

  Çıplak ve savunmasız bir beden   Tanrıya daha yakın olmamı sağlamış gibiydi.

  Bu yüzdendi.

  Neye tahammül edemem bilir misin?

  Senin gibilerin kadınları budala yerine koymasına.

  Sizi budala yerine koymuyorum.

  Tek söylemeye çalıştığım şu   o dövmeden sadece bende bulunmuyor.

  Bu dosyaya göre   istediğini şiddet yoluyla elde eden biriymişsin.

  Raporda yazan bu.

  Ve görüntülerde elinde 2.

 1 milyon tutan bileği dövmeli bir adam var.

  Bu sence de tuhaf değil mi?

  Bana hesap açtırdığını söylemiştin.

  -Evet.

  -Yalan söyledin.

  Aslında yalan değildi.

  Hesap açtırmaya niyetim vardı.

  Ama o anda içeri o adam girince aklımdan gidiverdi.

  -Doğrulama mı?

  -Bir tür onay denebilir.

  En üst makamdakinin vereceği bir onay.

  Ve o makamda, papadan başka kim var ki?

  -Gergin görünüyorsun.

  -Bir bardak su alabilir miyim?

  -Hayır.

  -Tamam.

  -Bana yardım et.

  -Evet.

  Eğer banka beni kovsaydı   ve intikam almak için bankayı soymak isteseydim   pis işler yapmış tipler bulur ve soygun sırasında orada olmazdım.

  -Ne söylemeye çalışıyorsunuz?

  -Aslında   test amaçlı biri bankaya girdi.

  Sen de oradaydın   ama para yatırmak için değildi.

  Alarma basıldıktan   kaç dakika sonra polisin oraya geldiğini öğrenmek içindi.

  Benimle ilgili elinizde sağlam bir delil varsa   o zaman kelepçeyi vurun.

  Haklısın.

  Elimizde sağlam delil yok.

  Gidebilirsin.

  Sahi mi?

  Teşekkürler.

  Bir şey daha.

  Bu adamı tanıyor musun?

  Hayır.

  Hayır derken "Evet" diyordum.

  Aslında evet.

  Öyleyse neden "Hayır" dedin?

  -Onu tanıyor musun?

  -Evet.

  Ama uzun zamandır görüşmüyoruz.

  -Başka bir şey?

  -Hayır, hepsi bu.

  -Çok yardımcı oldun.

  -Sevindim.

  Bullet ve Podolski.

  Bankada, o yüzlerden biri olduğunu söylemiştin.

  Yani bu konuda da yalan söyledin.

  Değil mi?

  -Max, biz bir ekibiz dostum.

  -Hayır!

  Hapse girmeyeceğim tamam mı?

  Ben yokum.

  -Peki ya para ne olacak?

  -Hayır, o paraya değmez!

  Bazılarımız senin gibi babasına dolgun bir çek yazdıramıyor.

  -Öyle bir şey yok.

  -Senin gibiler için önemsiz bir   rakam olabilir ama bizim için önemli!

  Her Sentini ben kazandım.

  Her Sentini.

  Tamam mı?

  -Şimdi de ağlayacak mısın?

  -Tekme ister misin?

  Ancak başka yere baktığımda bana tekme atarsın.

  Bu sefer sana bakarak atacağım.

  -Tamam.

  -Tamam, hadi hadi.

  -Burnunda bir şey var.

  -Nerede?

  -Bu kolunu kırmamı ister misin?

  -Tanrım!

  -Tanrım!

  -Pes mi ediyorsun?

  Araya girelim mi?

  Tamam, pes ettim!

  Tanrım!

  Öldüğün güne dek bu ekibin içindesin.

  Tamam mı?

  Ölene dek ve öldükten sonra.

  Tamam.

  Aferin sana.

  Freddie?

  -Demek yazmıyorsun.

  -Hayır.

  En sevdiğin yemeği pişiriyordum.

  Gel, tadına bak.

  Harika, teşekkürler.

  Nefis görünüyor.

  Bunu açıklayabilirim.

  Poker kulübü mü?

  Sen beni budala mı sanıyorsun?

  Bunu nasıl yapabildin?

  Başını belaya soktun.

  Kızlarımız babasız bir şekilde büyüyecekler.

  Sana karşı dürüst olamadım.

  Birikimlerimizle riskli bir yatırım yaptım ama banka işi berbat etti.

  -Şimdi de bankanın hatası mı oldu?

  -Evet, gerçekten bankanın hatası.

  İşte bu inanılmaz.

  -Bunu nasıl yaparsın?

  -Lütfen dur.

  İşi batırdığımı biliyorum ama kancadan kurtulup   soygunu bu işin asıl sorumlusuna yıkmanın yolunu bulduk.

  Yakında o pisliği hapse attıracağız.

  Çantada kaç para var?

  İki milyon.

  Ne söyleyeceğini çok iyi biliyorum canım.

  Şu anda sana öyle kızgınım ki   yakında bir evlilik danışmanının karşısında   bu kızgınlığımı konuşacağız.

  Ama tek bir şey söyle.

  Nasıl yardım edebilirim?

  Paranın bizde kalması için nasıl yardım edebilirim?

  Ona güvenebilir miyiz?

  Elbette güvenebilirsiniz, gerizekalı şey.

  Başınız belaya girerse kocamınki de girer ve hiçbirimiz bunu istemeyiz.

  -Saçını değiştirmemiz lazım.

  -Bir dakika.

  -Şimdi, şuna göz at.

  -Mutfakta kadına yardım ederim.

  Çok saçma, bunu asla yapmam.

  Zollner bir kadın, ben de bir kadınım.

  Ve çıkacağım erkekte ne aradığımı iyi bilirim.

  Diğeri.

  Ayrıca, soy ismini kullanamayız.

  Yoksa senin de paranı kaybettiğini anlar.

  -Ortadan mı ayırayım?

  -Ortadan ayırmak mı?

  Belki.

  Profil ismin ne?

  -Çılgın Max.

  -Ne?

  -Ve belki yanında bir köpek.

  -Bir köpek mi?

  -Şirin bir köpekle bir fotoğraf.

  -Hayır, köpeklere alerjim var.

  -Ya kedilere?

  -Yapma.

  -Tamam.

  Bize bir kedi gerekiyor.

  -Hemen bulayım.

  -Perşembe akşamı saat 20:00'da mı?

  -7:45'te.

  Yani Schumacher'in her perşembe o saatte  Her perşembe, 7:45'te.

  -Ayrıca Heidi'yi de alacak.

  -Peki ya karısı?

  Yardım etkinliğinde olacak.

  -Cevap geldi.

  Ve kabul etti!

  -Harika!

  Tek şansımız var ve boşa harcamayalım.

  Sence Heidi bundan hoşlanır mı dersin?

  Sana evlilik yıldönümümüzde vermiştim.

  Sakin ol, bunun çakma olduğunu biliyorum   ama Heidi bunu bilmiyor.

  Orijinali çok pahalıydı.

  Param yetmiyordu.

  Gizli bir hayranından.

  -Hepsi bu kadar mı?

  -Hepsi bu kadar.

  -Halledebilirsiniz değil mi?

  -Hiç sorun değil.

  Ve ayrıca ikinizden biri bileğine bu dövmeyi yaptırmak zorunda.

  Ne anlama geliyor?

  Japonca bir kelime.

  "Evren" demek.

  Anlarsınız ya.

  Ama, ya bu adamı tarif etmemiz gerekirse?

  O zaman ne olacak?

  Vay canına.

  Bir süredir yediğimiz en iyi akşam yemeği.

  Bunu daha sık yapmalıyız, bir bakıcı bulup çıkarız.

  Evet.

  Ya da bir banka soyup suçu bir yabancıya yıkarız.

  Gerçekten çok üzgünüm.

  Sana bunu daha önce söylemem gerekirdi.

  Ama, ya çok gururluydum ya da aptal.

  -Belki de tüm bunlar bir işarettir.

  -Öyle mi?

  Belki artık yeni bir iş bulma zamanının geldiğine işarettir.

  -Güvenilir bir iş.

  -Bir dakika.

  Ben bir aktörüm.

  Bunu bana Dustin Hoffman öğretti.

  Elbette doğrudan öğretmedi ama yine de  -Gösteri zamanı.

  -Ne?

  Hoş geldiniz efendim.

  Teşekkürler.

  -Görüyor musun?

  -Özür dilerim.

  -Bu da ne?

  Biraz dikkatli olun.

  Bir dakika.

  -Bu sizin mi?

  -Çok özür dilerim.

  -Eldiven mi?

  -Kocamın kusuruna bakmayın.

  -Tam bir sakardır.

  -Anlıyorum.

  Buranın fiyatları bir erkeğin elini yakacak cinsten.

  -Nasıl gitti?

  -Çocuk oyuncağıydı.

  Bunu sen al ama lütfen biraz dikkatli ol.

  Elisabeth?

  Merhaba, ben  Çılgın Max.

  Max.

  Ayrıca Max.

  Ayrıca ilk internet buluşmam.

  Ve   gerçekten büyüleyicisin.

  -Teşekkürler.

  Rica ederim.

  Evet.

  Lütfen.

  Hanımefendi.

  Beyefendi.

  -Her şey yolunda mı?

  -Evet, her şey yolunda.

  Ben  şu adamı tanıyorum.

  Bir kadeh şampanya?

  Bir şişe.

  Bir problem çıkarsa, sizi cepten arayacağım.

  Tamam.

  Neden sürekli boynundaki kolyeyle oynuyorsun?

  Gizli hayranıma teşekkür etmek istiyorum.

  Gizli hayranına mı?

  Onu görürsem kolyeyi sevdiğini söylerim.

  Rol mü yapıyorsun?

  Bu harika.

  Demek gizli hayranım sen değilsin.

  Benim bahçıvanımsın.

  Ve ben de, bir dansçıyım.

  Benimle biraz ilgilenmeni isterim.

  Karısı ondan çok daha genç.

  Onun karısı değil.

  Yanında çalışan kadınlardan biri.

  Bu adamı haberlerde görmüştüm.

  Şu banka soygununa adı karışan  Sessiz ol.

  Ne?

  Ama  neden sessiz olmalıyım?

  O soygunu ben soruşturuyorum.

  Yani  sen polis misin?

  Yoksa sadece  Evet.

  O banka soygununu soruşturan ekibin başındayım.

  Tamam, buna alışmam zor olacak.

  Çekip gitmek istersen sorun değil.

  Pek çok erkek öyle yapar.

  -Neden gideyim ki?

  -Kim bilir?

  Mesleğim erkekleri oldukça ürkütüyor gibi.

  Bence, annemin bir zamanlar dediği gibi, seksi.

  -Başına S koymadan mı?

  -Zeksi.

  -Zeksi.

  -Evet.

  Bunu nerede öğrendin?

  -Çok hareketli bir gençliğim oldu.

  -Alarmı çaldırmadığın sürece   benim için sorun değil.

  -Rocky Balboa!

  -İyi iş çıkardın.

  Yine popoma dokunacak olursan senden tost yaparım.

  Anladım.

  Çocukken hep dedektifçilik oynardım.

  Cidden.

  Gördün mü?

  Zeksi.

  Tamam, bu kadar yeter.

  Tamam odaklanalım.

  Şimdi, dikkat.

  Evet, bu adamın parmaklarında kan izi var gibi.

  Yoksa sadece sevgilisinin ruj izi mi?

  Bence bu adam kesinlikle suçlu.

  Sahi mi?

  İyi denemeydi.

  Evet.

  Banka müdürü ya da banka soyguncusu.

  Neticede ikisi de aynı şey değil mi?

  Bu akşam için öyleler, evet.

  -Ama cidden, bunu hiç düşündün mü?

  -Neyi?

  Gizemli olan her mükemmel cinayette en olağandışı şüpheli   en olağan şüphelidir.

  Evet, her neyse.

  Tek bildiğim şu, öyle bir kolye hediye etmek isteseydim   banka soymam gerekirdi.

  Biraz daha şampanya?

  Benimki, sadece bir düşünce.

  Marangozluğa ne dersin?

  Mobilya işinde yeteneklisin.

  Kızlar için yaptığın o bebek evini hatırlıyor musun?

  Bir kalp cerrahından ayakkabı satmasını ister miydin?

  Ya da bir astronottan sosis üretmesini?

  Ama kalp cerrahlığını oyunculukla kıyaslayamazsın.

  Elbette canım.

  Çünkü oyunculuk yıllarca eğitim gerektiriyor.

  Tamam.

  Paranızı riske atmayın.

  Kahretsin!

  -Sorun yok ya?

  -Yok.

  Sanırım sakızımı yuttum.

  Araba.

  Kahretsin.

  Kahretsin, kahretsin.

  Evet.

  Anlıyorum.

  Sorun şu ki   Chris pek kıpırdayamıyor.

  -Kıpırdayamıyor mu?

  -Sanırım felç oldu.

  -Onu kaldırman gerekiyor.

  -Tamam.

  Kalkman gerekiyor.

  -Mümkün değil.

  Sanırım felç oldum.

  -Saçmalama.

  Ölene dek bu halde kalacağım.

  Hayır.

  O kadar kötü değil, inan bana.

  O kadar kötü değil mi?

  -Pekâlâ.

  Bunu hissediyor musun?

  -Hissetmek mi?

  -Heinrich?

  -Yani felçli falan değilsin   sadece biraz şoka girdin.

  -Heinrich?

  Şimdi seni buradan çıkaracağım, tamam mı?

  Üç dediğimde.

  Bir, iki   üç!

  Aman Tanrım!

  Hadi, hadi.

  Heinrich?

  Aman Tanrım.

  Susanne!

  Chris!

  Bayan Schumacher sen misin?

  En son kimliğime baktığımda öyleydim.

  Az kalsın kalpten gidecektim.

  Ne oldu?

  Şimdi iyi misin?

  Bir şey hissetmedim.

  Evimde ne aradığını bana söyler misin?

  -Bu uzun bir hikaye.

  -Dinlemek ister miyim?

  Bir zamanlar bana kocanın sonsuza dek   hayatından çıkmasını istediğini söylemiştin.

  -Bu doğru mu?

  -Her zamankinden fazla.

  Çok iyi.

  Öyleyse beni hiç görmedin.

  Buraya hiç gelmedim, tamam mı?

  Sadece bana güven.

  Çıkışı kendim bulurum.

  -Neden bu kadar uzun sürdü ahbap?

  -Konferans veriyordum.

  O yüzden.

  Konferans mı?

  Ne oldu beyler?

  Siz iyi misiniz?

  Görev tamamlandı.

  Daha sonra açıklarım, tamam mı?

  Ne?

  -İyi misin?

  -Evet.

  18 yaşındayken babama şöyle demiştim: "Senden bir daha tek Sent bile almayacağım.

 " Ve almadım da.

  -Bunu kabul etti mi?

  -Hayır.

  Hoşuna gitmedi.

  Parası beni kontrol etmek için kullandığı bir kırbaçtı.

  -Ama benim istediğim, özgürlüktü.

  -Özgürlük.

  O duyguyu bilirim.

  Burada oturuyorum.

  Bak, bu akşam için çok özür dilerim.

  Ben sadece  -Kötüydü.

  -Evet, kötüydü.

  Uzun zamandır hiç kimseyle çıkmıyordum   ve sanırım biraz cesarete ihtiyacım vardı.

  -Harika bir geceydi.

  -Bence de öyleydi.

  Belki bunu tekrar yaparız.

  Çıkmayı mı?

  -Ya da bu öpücüğü.

  -Evet, belki.

  -Onları yakaladık.

  -Kimleri?

  Banka soyguncularını.

  İşaretli paraları bir benzinlikte kullanmışlar ve ayrıca   yakaladıklarımızdan birinin bileğinde o dövmeden vardı.

  Japonca "Evren" anlamına gelen sembol.

  Evet!

  Soygunu ne zaman gerçekleştirdiniz?

  Geçen perşembe yaptık.

  Geçen perşembe yaptık.

  Neden o günü seçtiniz?

  Bunun için bir sebebiniz var mı?

  -Transfer günü.

  -Transfer günüydü.

  Paranın ne zaman transfer edileceğini   sadece bankadaki birkaç çalışan biliyordu.

  Size içeriden bilgi veren biri mi vardı?

  Evet.

  Evet.

  -Bu adam mıydı?

  -O mu?

  -Onu daha önce hiç görmedim.

  -Hayır.

  Öyleyse kimdi?

  İçerideki adamınız kimdi?

  -Heinrich Schumacher.

  -Heinrich Schumacher.

  Tanrı aşkına siz ne yaptığınızı sanıyorsunuz?

  Mahkemeden arama izni aldım.

  Bu umurumda değil.

  Başsavcıyla her hafta sonu golf oynarım   ve sanırım onu arasam çok iyi olacak.

  Evet, bunu yapmalısın.

  Onu ara.

  Arama iznini o imzaladı.

  Doktor Zollner.

  Buna göz atsanız iyi olur.

  Bir dakika.

  Bu çantayı daha önce hiç görmedim, doğruyu söylüyorum.

  -Yolculuğa mı çıkacaktınız?

  -Ben mi?

  Hayır.

  Neden soruyorsun?

  O pasaportlar bana ait değil.

  -Bunu göreceğiz.

  -Ne?

  Ama  Almanya'nın en başarılı bankalarından birinin   yöneticisi, Bay Schumacher'in evinde ani bir baskın sonucunda   1.

 7 milyon euro ve sahte pasaportlar ele geçirildi.

  Berlin emniyetinden bir haber kaynağı   Schumacher'in kirli para aklamak için   pek çok offshore hesabına sahip olduğunu doğruladı.

  Schumacher ve iki işbirlikçisi   uzun süre içeride yatacaklar gibi görünüyor.

  Berlin Polis Sunucusu.

  Mad Max.

  Harika bir akşam geçirmiştik.

  Yine buluşabilir miyiz?

  Sevgiler, Max.

  Affedersin.

  Senin fikrin nedir?

  Sence kayıp parayı aramaya devam etmeli miyiz?

  Hayır, çalınan para zaten sigortalıydı.

  Ayrıca tepeden bir emir geldi.

  O paranın peşinden göndereceğimiz adamımız yok.

  Tamam.

  -Teşekkür ederim.

  -Evet, biliyorum.

  -Evet, evet biliyorum.

  -Evet.

  İşte.

  Bu senin payın.

  Gerçekten olmaz, bunu yapamam Chris.

  Biz bir ekibiz.

  Bu senin payın dostum.

  Ama bunu yapamam.

  Onun da dediği gibi biz ekibiz!

  Biliyor musun?

  Bizler   muhteşem dörtlü gibiyiz.

  -Muhteşem dörtlü.

  Muhteşem dörtlü mü?

  Sen ciddi misin?

  Sen yoksun geri zekalı.

  İki kez saydım.

  Saymayı biliyor musun?

  Cidden mi?

  Oradaki şey ne?

  Alo?

  Tamam, anladım.

  Sorun değil.

  Elisabeth?

  Banyo küvetini doldurmaya başla.

  Tamam tatlım, hoşça kal.

  Sonra görüşürüz beyler.

  Bankanın bir sürü dolandırıcıyla dolu olduğunu söyledi.

  Onlarla kıyaslandığında, Schumacher Dalai Lama gibi kalıyormuş.

  Nasıl bir lama olabilir ki?

  Karma bizi oraya mı yönlendiriyor?

  Onlar  Onlar  Yeni iş mi?

  Ne var?

  Sadece biraz güldüm.

  -Bir şey yok.

  -Evet, yok bir şey.

  Sorun yok.

  Sonra bakarız.

  

Önceki Yazı
« Prev Post
Sonraki Yazı
Next Post »

Benzer Yazılar