Labirent: Ölümcül Kaçış (2014) The Maze Runner
| |
113 dk
Yönetmen: Wes Ball
Senaryo:Noah Oppenheim, Grant Pierce Myers, T.S. Nowlin
Ülke: ABD, Kanada, İngiltere
Tür:Aksiyon, Gizem, Bilim-Kurgu
Vizyon Tarihi: 19 Eylül 2014 (Türkiye)
Dil: İngilizce
Nam-ı Diğer:Maze Runner
Oyuncular
Dylan O'Brien
Aml Ameen
Ki Hong Lee
Blake Cooper
Thomas
Brodie-Sangster
Devam Filmleri
2014 - Labirent:
Ölümcül Kaçış (418,555)6.8
2015 - Labirent:
Alev Deneyleri (222,486)6.3
2018 - Labirent:
Son İsyan (113,579)6.3
Özet
Thomas bir anda uyanır ve yukarı doğru hareket halindeki bir
asansörde olduğunu fark eder. Asansörün kapıları açılır ve karşısında kendi
yaşlarında bir grup genci görür. Koloni gibi görünen bu grup onu bir kayranda
karşılamıştır. Devasa büyüklükteki duvarlarla çevrelenen bu geniş alanda Thomas
ne kendisini, ne ailesini ne de geçmişini hatırlayamaz. Dahası karşısındaki
“Kayranlılar” da tıpkı kendisi gibi buraya nasıl ve neden getirildiklerini
bilmemektedirler. Tek bildikleri şey ise her sabah labirente gidilen dev bir
kapının açıldığıdır. Güneş batarken ise her akşam kapı kapanır. Üstelik her 30
günde bir asansörle gruba yeni bir genç gelmektedir. Thomas’ın ardındansa
beklenmedik bir şekilde, bir hafta sonra asansör labirente Teresa adında bir
genç kızı bırakır. Thomas şimdi hem kayran sakinlerinin hem de geçmişte bir
yerlerden hatırladığı bu labirentin sırrını çözmeye çalışacaktır…
Yönetmenliğini ve senaristliğini görsel efekt alanındaki
deneyimi ile tanınan Wes Ball’un üstlendiği filmin genç oyuncu kadrosu ise
Dylan O'Brien, Aml Ameen, Will Poulter, Kaya Scodelario, Thomas
Brodie-Sangster, Ki Hong Lee, Jacob Latimore, Blake Cooper gibi pek çok isim
yer alıyor
Altyazı
Merhaba?
Kimse yok mu?
Yardım edin!
Git al şunu.
Birinci gün, çaylak.
Kalkma zamanı.
- Bana bir sürtükmüş
gibi geldi.
- Mutfakta yardıma
ihtiyacım olabilir.
Aramızda bir koşucu
var.
Hepsini alın.
.
Senindir.
Fasulye.
Yine kaçmayacaksın,
değil mi?
Tamam.
Adım Alby.
Kendin hakında bir
şey söyleyebilir misin?
Kimsin mesela?
Nereden geliyorsun?
Herhangi bir şey.
- Hayır?
- İsmini söyleyebilir
misin?
Hiçbir şey
hatırlamıyorum.
- Neden bir şey
hatırlamıyorum?
- Sorun yok.
Hey, sakin ol.
Sakin ol.
Normal bir şey.
Hepimize oluyor.
Bir iki güne ismini alırsın.
Burada sahip olmamıza
izin verdikleri tek şey bu zaten.
Neresi burası?
Göstereyim.
Burada yiyoruz.
Şurada uyuyoruz.
Kendi besinimizi
yetiştiriyoruz.
Kendi kulübelerimizi
inşa ediyoruz.
Gerekli olan şeyleri
bize Kutu sağlıyor.
Gerisi bize kalmış.
Kutu mu?
Evet.
Ayda bir kere bize
taze kaynaklar ve yeni bir çaylak gönderiliyor.
Bu ayki de sensin.
Tebrikler.
Gönderiliyor mu?
Kim tarafından,
niçin?
Kim koyuyor bizi
buraya?
Bunu biz de
bilmiyoruz.
- Nasılsın, Alby?
- Fasulye, Newt ile
tanış.
- Buralarda olmadığım
zaman yönetim ondadır.
- Buralarda olman
güzel bir şey.
Daha önceden yaptığın
bir koşu vardı.
Yüz üstü yere düşene
kadar senin koşucu olmak için yaratıldığını sanmıştım.
- Bu iyiydi.
- Bekleyin,
"koşucu" mu?
Newt, bana bir iyilik
yap.
Chuck'ı bul.
- Tamamdır.
- Teşekkürler.
Bak, acele ettiğim
için üzgünüm.
Biraz geç geldin ve yapacak
çok işimiz var.
Bu gece için özel bir
şey planlamıştık.
Evet, göreceksin.
Umarım yükseklikten
korkmuyorsundur.
Hadi, gel.
Tüm sahip olduğumuz
şey bu.
Bunun için çok
çalıştık.
Eğer buraya uyarsan, senle
aramız iyi olur.
Orada ne var?
Burada üç kuralımız
vardır.
Bir, kendi işini yap.
Aylaklıkla harcanacak
zamanımız yok.
İki, asla başka bir Kayranlı'ya
zarar verme.
Birbirimize güvenmeden
hiçbir işimiz yürümez.
En önemlisi o duvarların ötesine asla geçme.
Beni anlıyor
musun, çaylak?
Alby!
Chuck, nerelerdeydin
dostum?
Aslında hepimizin
hikayesi aynı.
Kutu'da
uyanıyoruz, Alby bize tur attırıyor
sonra da burada oluyoruz işte.
Endişelenme.
Yine de benden
daha iyi yapıyorsun.
Beni çukura
sokmalarından önce üç kere altıma yapmıştım.
Hayır, hadi ama.
- Dostum, nereye
gidiyorsun?
- Sadece bakmak
istiyorum.
Tüm istediklerine
etrafından bakabilirsin ama oraya gitmesen iyi olur.
- Nedenmiş o?
Ne var ki orada?
- Bilmiyorum.
Söylediğim kadarını
biliyorum.
Oraya girmeye iznimiz
yok.
Selam, Chuck.
Yeni çaylak mı?
- Çaylaklıktan
çıkmak nasıl bir his?
- Mükemmel bir his,
Ben.
- Kimsenin izni
olmadığını zannediyordum.
- Bizim iznimiz
olmadığını söyledim.
Onlar farklı,
koşucular.
Labirenti herkesten
daha fazla biliyorlar.
- Bekle, ne?
- Ne?
- Ne?
"Labirent"
dedin.
- Öyle mi dedim?
Evet.
- Nereye gidiyorsun?
Ne yapacaksın?
- Sadece bir göz
atacağım.
Sana söyledim,
gidemezsin.
Kimse gidemez,
özellikle de şimdi.
- Güvenli değil.
- Tamam, gitmeyeceğim.
- Bu şekilde
buluşmayı kesmeliyiz, çaylak.
- Benden uzak dur!
- Sakin, sakin, sakin.
- Bana dokunma!
- Sakinleşsene!
- Rahatla.
- Sizin ne sorununuz
var, çocuklar?
- Sadece sakinleş,
tamam mı?
Sakinleşmeyeceğim,
tamam mı?
Neden bana orada ne
olduğunu söylemiyorsunuz?
- Seni korumaya
çalışıyoruz.
- İyiliğin için.
- Beni burada
tutamazsınız.
- Oraya gitmene izin
veremem.
- Nedenmiş o?
Ne oluyor lan?
Bir dahaki sefere gitmene
izin veririm.
Kayran'a hoşgeldin.
Yakın bakalım.
İlk gün ateşi, çaylak.
Al.
Boğazından bir iki
şey geçsin.
Tanrım, bu da ne?
Bilmiyorum.
Gally'nin tarifi.
Meslek sırrı.
- Evet, hala bir
pislik.
- Bugün senin
hayatını kurtardı.
Güven bana.
Labirent tehlikeli
bir yer.
Burada kapana
kısıldık, değil mi?
Bir süreliğine.
Ama şu adamları
görüyor musun?
Ateşin oradakiler.
Onlar koşucular işte.
Ortada oturan da
Minho.
Koşucuların başı.
Her sabah, kapıların
açılmasıyla, labirente giriyorlar,
haritasını çıkartıyorlar, ezberleyip çıkış yolu arıyorlar.
Ne zamandır arıyorlar?
Üç yıldır.
- Ve bir şey
bulamadılar mı?
- Söylemesi kolay.
Dinle.
Duydun mu?
Labirent, değişiyor.
- Her gece değişiyor.
- Bu nasıl mümkün
olabilir?
Bizi buraya koyan
piçleri bir gün görürsen onlara sorabilirsin.
Dinle, aslında koşucular dışarıda ne olduğunu bilen tek
kişiler.
Onlar aramızda en
güçlü ve en hızlı olanlar.
Bu iyi bir şey çünkü çünkü eğer kapı kapanmadan geri dönemezlerse
tüm gece kalacaklar.
Şu ana kadar kimse labirentte
sabahı göremedi.
Onlara ne oluyor?
Onlara Griever
diyoruz.
Tabii ki onları gören
ve yaşadıklarını söyleyen kimse yok.
Ama orada bir
yerdeler.
Tamam, bu akşamlık bu
kadar yeter.
Hadi.
Bu akşam şeref konuğu
olmalısın.
Hayır.
Hayır hadi.
Sana etrafı
göstereyim.
Hadi.
Burada
inşaatçılarımız var.
Ellerini çok iyi
kullanıyorlar fakat merdivenlerde aynı şey geçerli değil.
Winston var, o da dilimleyicilerin
başı.
- Orta
makinacılarımız, Clint'le Jeff.
- N'aber?
- Selam, Newt.
Zamanlarının çoğunu
dilimleyicileri bandajlayarak geçiriyorlar.
Ya koşucu olmak
istersem?
Sen benim
söylediklerimi dinlemedin mi?
Kimse koşucu olmak
istemez.
- Ayrıca seçilmek
zorundasın.
- Kim seçecek ki?
Ne diyorsun, çaylak?
Neden yapıldığını
görmek mi istiyorsun?
Çaylak!
Çaylak!
Çaylak!
Tamam, güzel.
Kurallar basit,
çaylak.
Ben çemberin dışına
çıkarmaya çalışacağım, sen de beş saniye dayanmaya çalışacaksın.
Yavaştan al, çaylak.
Hazır mısın?
Kalk oğlum.
Hadi, çaylak.
Daha işimiz bitmedi.
- Çaylak demeyi kes.
- Ne demeyi keseyim?
Ne denmesini istersin?
Çiçek sapı mı?
Ne düşünüyorsunuz,
çocuklar?
Çiçek sapına benziyor
mu?
Hadi!
Biliyor musun, çiçek
sapı olmana karar verdim.
Hadi bakalım, çaylak!
Bir çaylak için kötü
değilim, değil mi?
Thomas.
Thomas.
Thomas!
Adımı hatırladım.
Thomas!
Thomas!
Eve hoşgeldin, Thomas.
İyi iş çıkardın Thomas.
O da neydi öyle?
O şey, arkadaşım, bir
Griever'dı.
Endişelenme, burada
bizimle güvendesin.
O duvarlardan herhangi
bir şey geçemez.
Tamamdır, çocuklar.
Bu akşamlık bu kadar
yeter, hadi.
- Güzel bir geceydi.
- İyi işti, dostum.
Burada bizimle güvendesin.
Yaramazlık iyidir.
- Orada ne var?
- Thomas, Thomas.
Beni duyabiliyor
musun?
Her şey daha farklı
olacak.
Thomas.
Beni takip et.
Huzur verici, değil
mi?
İnanması zor
biliyorum ama her zaman böyle olmuyor.
Karanlık günler
yaşadık.
Çok kişiyi
korktukları için kaybettik.
Panikledikleri için.
Üzerinden uzun zaman
geçti.
Kurulu düzen, sakinliği
sağladı.
Evet.
Neden bunları bana
anlatıyorsun?
Çünkü sen diğerleri
gibi değilsin.
Sen biraz meraklısın.
Ama yine de bizden
birisin.
Bunun ne anlama geldiğini
bilmelisin.
Ne oldu onlara?
Dediğim gibi karanlık günler, Thomas.
Biri hiç en tepeye tırmanmayı
denedi mi?
Denedi.
Sarmaşık en tepeye
kadar ulaşmadı.
Ayrıca oradan nereye
gideceksin ki?
- Peki ya Kutu?
Bir daha gelişinde - Hayır, onu da denedik.
Kutu içine biri
girdiğinde geri gitmiyor.
- Peki ya, eğer - Denedik, tamam mı?
İki kere.
Tamam mı?
İnan bana, düşündüğün
her şeyi denedik.
Buradan tek çıkış
yolu labirentten geçiyor.
Bak, bize yardımcı
olmak istiyor musun?
Al.
Bize biraz gübre
çıkarıp getir.”
Sadece gübre çıkar, Thomas.”
"Emin misiniz,
çocuklar?
Başka şekilde yardım
edemez miyim?
" "Hayır, sadece gübre çıkar Thomas.”
"Nerede olduğunu
biliyorsun.
Ormanın ortasında.”
Sen Ben'sin, değil mi?
Bilmiyorum daha
önceden İyi misin?
- Benden uzak dur!
- Senin hatan.
Seni gördüm.
Sen yaptın.
Seni gördüm!
Yardım edin!
İmdat!
Yardım edin!
Yardım edin!
Öldüreceğim seni!
Tutun onu.
Ne yapıyorsun?
- Sakin ol, Ben.
- Ne oldu lan?
- Bana saldırdı!
- İyi misin?
Sakin ol, Ben.
Hayır, hayır.
Tişörtünü kaldırın.
Hayır, hayır!
Hayır, hayır!
Lütfen.
Lütfen.
Yara ortaya çıkmış.
Günün ortasında mı?
Yardım edin, lütfen.
Lütfen, lütfen yardım
edin.
Çukura koyun.
Hadi, herkes yardım
etsin.
Çukura koyuyoruz.
- Hayır!
- Orta makinacı!
- Lütfen yapmayın!
Sakin ol, Ben.
Geri dur.
Beni dinleyin!
Lütfen, lütfen!
Lütfen, durun, lütfen!
Bunu o yaptı!
Lütfen durun!
Hayır!
Lütfen, yardım edin!
Ona ne oldu?
"Dönüşüm"
deniyor.
Birisine bu
şekilde bir şey olduğunda meydana geliyor.
Dinle.
Olanlardan sonra
Ben'in dediklerinden bir anlam çıkaramadık.
Herhangi bir şey
ifade etmiyor.
Sadece daha kötüye
gideceğini biliyoruz.
Enfeksiyon
yayılıyor.
Tehlikeli durumda.
Sana ne söyledi?
Beni gördüğünü ve hepsinin benim hatam olduğunu söyledi.
Nasıl benim hatam
olabilir ki?
Biraz dinlen.
- Alby?
- Efendim.
Ona ne olacak?
Beni dinleyin.
Lütfen, beni dinleyin!
Lütfen, Minho!
Alby!
Hayır, lütfen.
Lütfen, hayır.
Lütfen, yapmayın.
Direkler!
İçeriye sokun!
Hayır, hayır, hayır!
Lütfen!
Hayır, lütfen.
Lütfen, hayır.
İyileşebilirim.
Lütfen, beni dinleyin.
Lütfen, durun, lütfen!
- İttirin!
- Durun!
İyileşirim!
Artık labirente
ait.
Yapabileceğini
düşünüyor musun?
Ben'in mi?
Hayır.
Kimse labirentte bir gece
dayanamaz.
Artık onu unutmak
zorundayız.
Thomas.
Yaramazlık iyidir.
Onların işlerini
kolaylaştırma.
Thomas.
Her şey daha farklı
olacak.
Yaramazlık iyidir.
Bu biraz canını
yakacak.
Yaramazlık iyidir.
Thomas bir seçim
yapmak zorundasın.
Neden Alby labirente
giriyor ki?
- Demek istediğim,
koşucu değil.
- İşler değişti artık.
Güneş batana kadar
Ben'in ayak izlerini takip etmeye gitti.
- Yardım edecek misin
bari?
- Yani Ben'in
yarasının çıktığı yere Alby ne
yaptığının farkında, tamam mı?
İşi hepimizden daha
çok biliyor.
O da ne demek?
Aynen duyduğun gibi,
tamam mı?
Her ay, Kutu yeni birini
getiriyor.
Ama ilk gelen birinin
olması lazım, değil mi?
Birinin Kayran'da tek
başına bir ay geçirmesi gerekiyordu.
O da Alby'ydi.
Yani, bu kolay bir
şey olmamalı.
Diğer kişiler de
gelmeye başladığı vakit, birinin ardından diğeri gerçeği gördü.
En önemli şeyin
birbirimize sahip olmak olduğunu öğrendi.
Çünkü hepimiz burada
beraberiz.
Evet.
Hadi bakalım, çaylak.
Artık geri dönmeliler.
- Başaramazlarsa ne
olacak?
- Başaracaklar.
- Başaramazlarsa ne
olacak?
- Başaracaklar.
- Hadi ama çocuklar,
arkalarından birini yollayamaz mıyız?
- Kurallara aykırı.
Geri dönecekler veya
dönmeyecekler.
Birini daha kaybetme riskini
alamayız.
Hayır!
Oradalar!
Bir dakika, bir
sıkıntı var.
Hadi, Minho,
yapabilirsin!
Hadi!
Gel!
- Hadi, yapabilirsin.
- Minho, bırakmak
zorundasın.
- Başaramayacaklar.
- Bırakmak zorundasın!
Thomas, hayır!
Aferin.
Biraz önce kendini
öldürdün.
Ne?
- Ne oldu ona?
- Oradan nasıl
görünüyor?
Yaralandı.
Kafasına ne oldu?
Yapmak zorundaydım.
Tamam, tamam.
Kaldırmama yardım et.
Gitmeliyiz.
Labirent çoktan
değişmeye başladı.
Minho!
Onu burada
bırakamayız.
Uyandırmalıyız.
Hadi.
Oturtalım.
Şuraya oturtalım.
Bir işe yaramayacak.
Gitmek zorundayız.
Gitmek zorundayız!
Bekle bir dakika, ne
diyorsun?
Bir şey yapmalıyız.
Onu saklamalıyız.
- Nereye?
- Bilmiyorum.
Onu saklayacak tek bir yerin bile olmadığını mı söylüyorsun?
Beni dinle, koçan suratlı,
tamam mı?
Etrafına bir bak.
Gidecek hiçbir yer
yok!
Anlamıyorsun.
Çoktan öldük biz.
İki, üç İki, üç
Tamamdır.
- İyi oldu mu sence?
- Oldu, oldu.
Ne yapıyorsun?
Gitmeliyiz.
Hemen gitmeliyiz!
Hayır, hayır, çekecek
az bir yolumuz daha kaldı.
Minho, benimle kal.
Benimle kal, Minho.
- Azıcık daha,
neredeyse bitti.
- Üzgünüm, çaylak.
- Ne?
Minho!
Tamam.
Hadi.
Hassiktir!
Manyak herif, tam bir
piçsin.
Hadi, beni takip et!
Hadi!
Tamam, değişmeye
başladı.
Hadi, hadi, hadi!
Yol kapanıyor.
Hadi.
Burada kendimizi
kaybettirebiliriz.
Thomas!
Neyi bekliyorsun lan?
Çabuk gel!
Gelsene!
- Hadi gelsene!
- Hadi, Thomas!
Arkana bakma!
Koş!
Hareket et, Thomas.
Hadi çabuk!
Kıçını kaldır!
Gel, hadi!
Hadi, çaylak!
Gidelim!
Thomas!
Çocuklar, gelin!
Sana söylemiştim,
Chuck.
Geri gelmeyecekler.
Gidelim.
- Hadi canım.
- Evet!
Evet!
Evet!
- Tuttum, tuttum,
tuttum.
- Dikkatli olun.
Yavaşça.
- Ne oldu orada?
- Nasıl çıkmayı
başardınız?
- Bir Griever
gördünüz mü?
- Evet, ben bir tane
gördüm.
Sadece görmedi.
Öldürdü.
İşler değişiyor.
İnkar edecek bir şey
yok.
İlk olarak, Ben gün ortasında
yaralandı.
Sonra da Alby.
Ardından çaylağımız, kendisini
labirentin içine attı.
Burada net bir
şekilde kurallarımız çiğneniyor.
Evet ama Alby'nin
hayatını kurtardı.
Kurtardı mı?
Üç yıldır, bu
şeylerle bir aradayız.
Şimdi de onlardan
birini öldürdü.
Kim bunun bizim için ne
anlama geldiğini biliyor?
- Ne öneriyorsun?
- Cealandırılmalı.
- Hadi ama.
- Bir Griever'ı
öldürdü.
Minho.
Onunla oradaydın.
Sen ne düşünüyorsun?
Burada olduğumuz süre
boyunca kimse daha önceden bir Griever
öldürmemişti.
Benim arkamı dönüp kaçmaya
başladığımda bu gerizekalı çiçek sapı
Alby'ye yardım etmek için kaldı.
Bakın, cesur mu yoksa
aptalca mı davrandığını bilmiyorum.
Ama her neyse, buna ihtiyacımız
var.
- Bence onu koşucu
yapalım.
- Koşucu mu?
Ne?
- Minho, acele işe
şeytan karışır, dostum.
- Thomas!
Thomas!
- Thomas!
Eğer bir çaylağı işin
içine sokuyorsanız, benim için sorun yok.
Devam edin.
Ama eğer labirentle alakalı
bir şey biliyorsam o da orada asla - Bekleyin, bu sesi biliyorum.
- Kutu, geliyor.
- Görüyor musun?
- Newt, ne görüyorsun?
- Görüyor musun?
Bir kız.
Nasıl olur?
- Bence ölmüş.
- Elindeki ne?
"Artık bu, son gelen.”
Bu da ne demek lan?
Thomas Fazla bir tepki verdiğimi mi düşünüyorsunuz?
Jeff, neler oluyor?
Sorunu ne?
Neden uyanmıyor?
Adamım, benim de
senin gibi bir işim var.
- Onu tanıyabildin mi?
- Hayır.
Gerçekten mi?
Çünkü seni tanımış
gibi göründü.
- Peki ya not?
- Notu sonra
düşünürüz.
Bence şimdi
düşünmeliyiz.
- Şu an uğraşacak yeterince
işimiz var.
- Haklı, Newt.
Kutu bir daha
gelmezse, sence nasıl hayatta kalabiliriz?
Kimse öyle bir şey
söylemedi.
Hemen bir kanaate
varmayalım.
Uyanana kadar
bekleyelim.
O zaman neler
bildiğini görürüz.
Birinin burayla
ilgili bir şeyler bilmesi gerekiyor.
Tamamdır.
- Nereye gidiyorsun?
- Labirente geri
girmeye.
Thomas.
Neyin var senin?
Kendini tehlikeye
atmak mı istiyorsun?
Daha yeni çıktığın
yere geri mi girmek istiyorsun?
Newt Griever'ı gören
kimsenin yaşamadığını söyledi, değil mi?
Minho, artık bir kişi
var.
Yani bana içinde
hiçbir merak olmadığını mı söylüyorsun?
Yok, gerçekten yok.
Planın nedir?
Dışarıya çıkıp tek
başına mı inceleme yapacaksın?
Gelmezsen evet.
- Diğer koşucular
çıktı mı?
- Sabah çıkmaları
gerekiyordu.
Alby yaralandıktan
sonra kimse gitmek için acele etmemeye başladı.
Sen niye gidiyorsun?
Bence neyle karşı
karşıya olduğumuzu bulmanın tam zamanı.
Tamam.
Ama oraya yalnız
girmeyeceksin.
Yarım saat içinde ormanda
buluşalım.
Yeterli olur mu?
Olur.
Gidelim.
Hadi!
İğrenç.
Şurada bir şey var.
Griever leşinden
başka bir şeyden mi bahsediyorsun?
Ne yapıyorsun?
Öldü dediğini
zannediyordum.
- Refleks falan mıydı
acaba?
- Umarım.
Tamam, hadi bakalım.
Şunu çekmeye çalışalım.
Herkes bir el atsın,
hadi.
Tamam, hazır mısınız?
Üç dediğimde.
Bir, iki, üç!
- İyi misin, Fry?
- İyiyim, sağol
kardeşim.
O ne öyle?
- İlginç.
- O şey her neyse,
Kayran'a dönebilir miyiz?
Çünkü bu elemanın arkadaşlarıyla
karşılaşmak istemiyorum.
Haklı.
Geç oluyor.
Gidelim.
Bunu bulduk.
Girever'ın içindeydi.
- Bunlar erzakların
üzerindekiyle aynı harfler.
- Evet.
Bizi buraya koyanla
Griever'ı yapan kişiler kesinlikle aynı.
Bu ilk gerçek ipucu,
üç yıldır bulduğunuz ilk gerçek şey.
- Değil mi, Minho?
- Aynen.
Newt, oraya geri
dönmeliyiz.
Kim bilir, belki de
bu şey bize belki bir yol gösterir.
Ne yapmaya
çalıştığını görüyorsun, değil mi?
İlk önce
kurallarımızı çiğnedi, şimdi de hepsini kaldırtmaya ikna etmeye çalışıyor.
Kurallar bizi bir
arada tutan tek şey.
Neden kurallarımızı
sorguluyoruz ki?
Eğer Alby burada
olsaydı, benimle aynı fikirde olurdu.
Bu çiçek sapı
cezalandırılmalı.
Haklısın.
Thomas kuralları
çiğnedi.
- Çukurda bir gece,
yemek de verilmeyecek.
- Hadi ama, Newt!
Bir gece mi?
Sence bu onu labirente
girmekten caydıracak mı?
Hayır.
Bizim de şu an canları
istemediğinde koşmayacak olan koşuculara
ihtiyacımız yok.
Şu işi
resmileştirelim.
Yarından itibaren,
koşucusun.
- Gally - Hayır, Fry.
Teşekkürler, Newt.
- Nereye gidiyoruz?
- Göreceksin.
Burası labirent.
Tamamı.
Ne demek
"tamamı"?
Hala haritasını çıkarttığınızı
zannediyordum.
Artık çıkarılacak bir
şey kalmadı.
Her santimini koştum.
Tüm virajları.
Tüm modeli.
Bir çıkış yolu varsa,
artık bulabiliriz.
Neden bunu kimseye
söylemediniz?
Alby öyle istemişti.
İnsanlar dışarı çıkma
şansımız olduğunu inanmalılardı.
Artık gerçek bir
şansımız olabilir.
Şuna bir bak.
Bir yıl kadar önce dış
tarafları keşfetmeye başladık.
Bu numaraları
duvarlara yazılı bir şekilde bulduk.
1'den 8'e kadar
bölümler.
Şimdi şöyle oluyor: labirent
her değiştiğinde yeni bir bölüm
açılıyor.
Bugün, 6.
Bölüm açıktı.
Yarın, 4 açılacak, sonra
8, daha sonra 3.
Tüm model her zaman
aynı kalıyor.
- Peki 7 ile alakalı
ne var?
- Bilmiyorum.
Fakat geçen gece Griever'ı
öldürdüğünde 7.
bölüm açıktı.
Belki oradan geliyor
olabilir.
Yarın, senle daha yakından
bakarız.
Burada ne arıyorsunuz?
Buraya girme izniniz
yok.
- Özür dileriz, sorun - Kız.
- Uyandı mı?
- Öyle de denebilir.
- Chuck, neler oluyor?
- Kızlar, mükemmeldir.
- Beni yalnız bırakın!
- Kafanıza dikkat
edin!
- Eğer bir şey daha
atarsan - Gidin buradan!
- Barışmak için
geldik!
- Ne oldu?
- Ördeğin teki işte!
- Bizden pek
hoşlandığını zannetmiyorum.
- Benden ne
istiyorsunuz?
- Sadece konuşacağız.
- Sizi uyarıyorum.
Siper alın, beyler!
Siper alın!
Ben Thomas.
Ben Thomas.
Yukarı ben geleceğim,
tamam mı?
Tamam.
Sadece ben.
Geliyorum.
Tamam, sadece sakin ol, tamam mı?
Neredeyim ben?
Neresi burası?
- Neden bir şey
hatırlamıyorum?
- Normal, tamam mı?
Hepimize böyle oldu.
Tamam mı?
Birkaç gün içinde
ismini hatırlarsın.
- Bir de - Teresa.
- Ne dedin?
- Adım Teresa.
Teresa, ben Thomas.
Fakat zaten
biliyorsun galiba, değil mi?
Uykumda senin adını sayıkladığımı
söylediler.
Kimsin sen?
Bilmiyorum.
Hatırlamıyorum.
Buradaki kimse bir
şey hatırlamıyor.
Buradaki herkes senin
gibi uyandı.
Gerçekten bak Bunu alıyorum.
- Tamam.
- Yukarıda ne oluyor?
Aşağı inecek mi?
Dinleyin, çocuklar
bize biraz zaman verin, olur mu?
Tamam, hadi.
Bütün kızlar böyle mi?
Bu kız manyak.”
Bu, son gelen.”
Bu ne anlama geliyor?
Emin değilim.
Sen geldiğinden beri,
Kutu aşağıya inmedi.
Bence herkes biraz
endişelendi.
Özellikle de Gally.
Benim hatam olduğunu
düşünüyor.
Başka bir şey hatırlamadığına
emin misin?
Suyu hatırlıyorum boğuluyormuşum gibi hissediyordum.
Bana bakan yüzler
vardı.
Aynı şeyi tekrarlayan
bir kadın sesi vardı.”
Yaramazlık iyidir.”
Buraya geldiğimden
beri, o rüyaları görüyorum.
Yani rüya olduklarını
düşünüyordum.
Sen Sen oradaydın.
Sen oradaydın ve bana
her şeyin değişeceğini söylüyordun.
Ne demek o?
Bilmiyorum.
Sadece parça parça
görüyorum.
- Ve diğerleri hiçbir
şey hatırlamıyor mu?
- Hayır.
Biz neden farklıyız?
Geldiğimde bunlar
cebimdeydi.”
W.C.K.D.”
"Yaramazlık
(Wicked) iyidir.”
Ya bizim buraya
gönderilmemizin bir sebebi varsa?
Alby.
Bunların ne olduğunu
bile bilmiyoruz.
Kimin gönderdiğini
bilmiyoruz.
Veya neden seninle
geldiğini.
Tek bildiğimiz, bu
şey onu öldürebilir.
Zaten ölüyor.
Ona bak.
Daha ne kadar kötü
olabilir ki?
Hadi ama, denemeye
değer.
Tamam.
Yap bakalım.
Tamam.
Burada olmamalıydın!
Burada olmamalıydın!
- Hayır!
- Dikkat et!
Şırıngayı al!
Yap şunu!
Tamam, işe yaradı.
Tamam, artık bir saat
kadar bir yanında kalsın ve ona baksın.
Güneş battı, çaylak.
Gitme vakti.
Benimle ilgili ne
sıkıntın var?
Her şey sen
göründükten sonra kötüye gitmeye başladı.
İlk olarak Ben, sonra
Alby, şimdi de kız.
Herkes kızın seni
tanıdığını gördü.
Ve bahse varım ki sen
de onu tanıyorsun.
Gally Burada sonsuza kadar kalamayacağımızı biliyorsun,
değil mi?
- Kim var orada?
- Benim.
- Özür dilerim, Chuck.
- Al.
Dolu bir mideyle daha
iyi koşarsın.
Teşekkürler, Chuck.
Elinde ne var?
Çok güzel görünüyor.
- Kimin için?
- Ailem için.
- Aileni hatırlıyor
musun?
- Hayır.
Yani, mutlaka bir
ailem olmalı.
Her neredelerse, beni
özlediklerine eminim ama ben onları
özleyemiyorum çünkü hatırlamıyorum.
Yarın orada ne
bulmayı bekliyorsun?
Bilmiyorum.
Ama eğer bir çıkış
yolu varsa Chuck, Minho'yla o yolu bulacağız.
Al.
Chuck, bunu neden bana
veriyorsun?
Zaten onları
hatırlamıyorum.
Ama eğer çıkış yolunu
bulabilirsen, onlara benim yerime sen verebilirsin.
Gideyim de biraz uyu.
Chuck, buraya gel.
Elini aç.
Bunu onlara kendinin vermeni
istiyorum.
Buradan çıkacağız.
Hep beraber.
Tamam mı?
Söz veriyorum.
- Tamam.
- Anlaştık.
- İyi geceler.
- İyi geceler, dostum.
Büyük gün, çaylak.
Orada oturmak istemediğine
emin misin?
- Hadi dostum.
Çıkar beni buradan.
- Tamamdır.
Gidelim!
Buradan.
İç halkaya daha yakın.
Hadi!
Hadi!
Buradan.
- Garip.
- Ne?
Yedinci bölüm bir
dahaki haftaya kadar kapalı olmalıydı.
- Burası da neresi?
- Onlara bıçak
diyoruz.
- Ben'in, değil mi?
- Evet.
Bir Griever buraya kadar
getirmiş olmalı.
Bence bize yolumuzu
gösteriyor.
- Bekle, bekle, bekle.
- Neyi bekleyeyim?
Buradan, hadi.
Minho, burayı daha önceden
görmüş müydün?
Hayır.
Başka bir çıkmaz yol
işte.
Emin misin?
Hayır.
Grieverlar.
O da neydi?
Buradan ayrılmalıyız.
Anahtarı ver.
Anahtarı ver.
Çabuk, çabuk!
Gitmeliyiz!
Koş, Thomas!
Kapana kısılacağız!
Koş!
Hadi!
Hadi!
Hadi, koş!
- Minho!
- Devam et!
Koş, koş!
Hadi!
Devam et, devam et!
Gidelim!
Koş, koş, koş!
Koş, koş, koş!
Hadi!
Arkana bakma!
Hadi!
- Hassiktir!
- Oraya!
- Neler oldu orada?
- Ne yaptınız lan,
Thomas?
Bir şey bulduk, bir
geçiş.
Çıkış yolumuz
olabileceğini düşündük.
- Gerçekten mi?
- Doğru.
Daha önceden hiç
görmediğim bir kapıyı açtık.
- Bence Grieverlar'ın
gündüz bulundakları yerdi.
- Bir dakika!
Grieverlar'ın evini
bulduğunuzu mu söylüyorsunuz?
Oraya mı gireceğiz?
- Yolları çıkış
yolumuz olabilir, Chuck.
- Evet, ya da bir
sürü Griever da çıkabilir.
Gerçek ise, Thomas'ın
ne yaptığı hakkında her zamanki gibi bir fikri olmamasıdır.
Evet, en azından bir
şeyler yapıyorum, Gally.
Sen ne yapıyorsun?
- Öylece duvarın
arkasında durmak mı?
- Sana bir şey
söyleyeyim, çaylak.
Sen sadece üç gündür
buradasın, tamam mı?
Ben üç yıldır
buradayım!
Üç yıldır buradaydın,
hala da buradasın!
Bu sana bir şey ifade
ediyor mu?
Belki de bir şeyler
yapmaya başlamalısın.
Belki de sorumluluk
almalısın, değil mi?
Alby, uyandı.
- Bir şey söyledi mi?
- Hayır.
Alby?
Alby, iyi misin?
Alby.
Alby, labirentten
çıkış yolunu bulmuş olabiliriz.
Beni duyuyor musun?
Buradan çıkabiliriz.
Yapamayız.
Buradan ayrılamayız.
İzin vermeyecekler.
- Neden bahsediyorsun?
- Hatırlıyorum.
- Neyi hatırlıyorsun?
- Seni.
Sen onların her zaman
favorisiydin, Thomas.
Her zaman.
Neden bunu yaptın?
Neden buraya geldin?
- Winston, neler
oluyor?
- Kapılar kapanmıyorlar.
Chuck, Konsey Holü'ne
git ve kapılara barikat kurmaya başla.
- Winston, onunla git.
- Anlaşıldı.
Diğerlerini al.
Ormana gitmelerini söyle.
Gidin saklanın, hemen!
Minho, bulabileceğin
tüm silahlarını almanı istiyorum.
Konsey Holü'nde
buluşuruz.
Hadi.
Teresa, senle Alby'yi
almaya gideceğiz, tamam mı?
Hadi.
Tamam, herkes
saklansın!
Teresa!
Hadi!
Koş, koş!
Çökün!
Zart!
- Yardım edin!
- Koşun!
Köye gidin!
Girin, girin, girin!
- Çökün!
Çökün!
- Gally!
İçeri al, gireyim!
- Alby!
- İyi misin?
- Neler oluyor?
- Buradalar.
- Grieverlar mı?
- Thomas, ne
yapacağız?
- Burada!
- Herkes koşsun,
koşun!
- Jeff, hadi, kaç,
kaç!
Herkes kaçsın, koşun!
Hareket edin!
Siktir!
- Alby!
- Arkamda kalın!
Gel bakalım!
- Şurada, koşun!
- Orada!
Gidelim, hadi!
- Buraya, koşun!
- Winston!
Alby'yi içeri alın.
Chuck, içeri girin!
Girin, girin, girin!
Kapıları kilitleyin!
Dikkatli olun.
Geride kalın,
çocuklar!
Herkes iyi mi?
- Yardım edin!
- Elini tutun!
- Yardım edin!
Dikkat edin!
Chuck!
- Chuck, hayır!
- Yakalayın!
- Geri çekin!
- Yardım edin!
- Chuck, çekmesine izin
verme!
- Siktir!
- Çekin!
- Gitmesine izin
vermeyin!
- Chuck, iyi misin?
- Evet, iyiyim.
Teşekkürler, Alby.
Alby!
Dikkat et!
Yakala!
Thomas, onları dışarı
çıkart.
Alby!
Hayır!
- Thomas, Thomas!
- Dışarı çıkma!
Hayır, Thomas, bekle!
Thomas, bekle!
Herkes nerede?
Oradaki kim?
Gally Her şey senin yüzünden, Thomas!
Etrafına bir bak!
- Geri bas, Gally!
Thomas'ın suçu değil!
- Alby'nin ne
dediğini duydun!
- Onlardan biri.
- Kimlerden?
- Onlardan biri onu burayı yok etmesi için yolladılar ve şu
an yok ediyor.
Etrafına bak, Thomas!
Etrafına bak!
Bunlar senin hatan!
- Geri dur, Gally.
Thomas'ın suçu değil.
- Neden bahsediyorsun?
Sakinleş.
Onu buraya yolladılar
ve inşa ettiğimiz her şeyi yıktı.
Ne diyorsun lan?
- Belki de haklıdır.
- Thomas - Hatırlamak zorundayım, Teresa.
- Thomas Thomas!
- Hayır, yapma!
- Thomas!
Chuck, diğer şırıngayı
getir!
Sorun yok.
Thomas, buradayım.
- Bizi buraya kim
koydu?
- Bilmiyoruz.
Teresa, neden bunu
yapıyoruz?
Mükemmel, Thomas.
Benimle gel.
- Yaramazlık iyi
değildir.
- Thomas, yaramazlık
iyidir.
- Bu nasıl benim
hatam olabilir?
- Sen yaptın!
- Seni gördüm!
- Ölmelerini
seyredemiyorum.
İyi misin?
Ne düşünüyordun lan?
- Ne oldu?
- Gally kontrolü ele
aldı.
Bize seçme
zorunluluğu getirdi.
Ya ona katılacaktık ya da güneşin batışıyla seninle sürgüne
yollanacaktık.
Diğerleri de buna
katıldı mı?
Gally herkesi senin
sorumlu olduğuna ikna etti.
Sanırım haklıydı.
- Ne demek istiyorsun?
- Burası düşündüğümüz gibi değil.
Bir hapishane değil,
bir test.
Her şey biz çocukken
başladı.
Bize bu görevleri
verdiler.
Üzerimizde deney
yapıyorlardı.
Sonra insanlar
kaybolmaya başladı.
Her ay, birinin
ardından diğeri, saat gibi.
Labirente
yollanıyorlardı.
- Fakat, hepimiz
değil.
- Ne demek istiyorsun?
Millet, ben onlardan
biriyim.
Sizi buraya koyan insanlarla
çalıştım.
Sizi senelerce
izledim.
Burada olduğunuz süre
boyunca ben de diğer taraftaydım.
Sen de öyle.
Ne?
Teresa, bunu onlara
biz yaptık.
Hayır.
Bu doğru olamaz.
Öyle.
Gördüm.
Eğer onlarlaysak
neden bizi de yollasınlar ki?
Önemli değil.
Haklı.
Önemli değil.
Fark etmez.
Çünkü biz labirente
girmeden önceki insanlar artık yok.
Bu Yaratıcılar da
bunun farkında.
Artık önemli olan kim
olduğumuz ve şu an ne yaptığımız.
Labirente girdin ve bir
çıkış yolu buldun.
Evet, ama eğer
bulmasaydım Alby şu an yaşıyor olurdu.
Belki de.
Ama eğer burada
olsaydı sana aynı şeyi söyleyeceğinden eminim.
Kıçını kaldır da
başladığın işi bitir.
Çünkü eğer bir şey
yapmazsak Alby boş yere ölmüş olacak ve
ben buna katlanamam.
Tamam.
Tamam ama önce Gally'yi
halletmeliyiz.
İşi bitmiş.
Gally Bu pek doğru gelmiyor, dostum.
Ya Thomas haklıysa?
Belki bizi eve
götürebilir.
Evdeyiz, tamam mı?
Duvardan daha fazla
isim çizmek zorunda kalmak istemiyorum.
Bizi sürgün etmenin
bir şey halledeceğini mi düşünüyorsun?
Hayır.
Fakat bu bir sürgün
değil.
- Bu bir sunum.
- Ne?
Bekle!
Gally, ne yapıyorsun?
Sence yaptıklarından
sonra Thomas'ı tekrar labirente yollar mıyım?
Etrafına bir bak.
Kayranımız'a bir bak.
Bu tek seçeneğimiz.
Grieverlar almak için
geldikleri şeyi aldıklarında her şey
eski haline dönecek.
Bunu dinliyor musunuz?
Neden orada öylece
duruyorsunuz?
Adam deli.
- Kapa çeneni.
- Burada kalırsanız, Grieverlar
geri gelecek.
Geri gelecekler,
hepiniz ölene kadar da gelmeye devam edecekler!
Kapa çeneni!
Bağlayın onu!
Duymuyor musunuz beni?
Bağlayın dedim!
Hepiniz sürpriz
dolusunuz, değil mi?
Bizimle gelmek
zorunda değilsiniz fakat biz ayrılıyoruz.
Bizimle gelmek
isteyenler, bu son şansınız.
- Dinlemeyin, sizi
korkutmaya çalışıyor.
- Hayır, çalışmıyorum.
Zaten korkuyorsunuz.
Ben korkuyorum.
Ama geri kalanını
burada geçirmektense hayatımı riske atmayı tercih ederim.
Buraya ait değiliz.
Burası bizim evimiz
değil.
Bizi buraya koydular.
Buraya sıkıştırdılar.
En azından, bir
şansımız var.
Buradan dışarıda da
yapabiliriz.
Biliyorum.
Üzgünüm.
Gally, artık bitti.
Bizimle gel.
Grieverlar'a karşı
iyi şanslar.
Millet, bu taraftan.
Devam edin çocuklar, neredeyse
vardık.
- Bir Griever mı?
- Evet.
- Hadi ya.
- Al bunu Chuck.
Arkamızda kal.
Sıkıntı değil.
Sadece benimle kal.
Bir kere geçtiğimizde
aktif olacak ve kapı açılacak.
Bir arada duracağız, birbirimizle
kalacağız ve birlikte geçeceğiz.
Ya çıkarız ya da
ölürüz.
Hazır mısınız?
Tamamdır, gidelim!
Kalk ayağa, bak!
İtin!
Dikkat edin!
- Anahtar!
- Chuck!
Kenara dikkat et.
- Hayır.
- Yakaladım, Chuck.
- Çek!
- Hadi!
- Thomas!
Thomas!
- Chuck?
- Fazlası da geliyor!
- Sağlam kalın,
çocuklar!
- İşe yarıyor!
Teresa, git!
- Geri gitmeyin!
İtmeye devam!
- Birlikte kalın!
Bir çıkış yolu olmalı!
Hadi!
Dikkat edin!
Açılmıyor!
Thomas!
Şifre var!
Sekiz haneli.
Labirentin sekiz
bölümü.
Minho!
Sıra nasıldı?
- Ne?
- Labirentin
bölümlerinin sırası nasıldı?
Yedi!
Bir!
Beş!
İki!
Altı!
Dört!
Yukarıya dikkat!
Minho!
Minho!
Benden uzak dur!
Jeff!
- Sıra nasıldı?
Hadi!
- Altı!
Dört!
Sekiz!
Üç!
Anladın mı?
Tutun!
Neredeyse oldu, hadi!
Kapı açıldı!
Gerçekten mi?
Ne olmuş burada?
Bizi izliyorlarmış.
Tüm bu zaman boyunca.
Merhaba.
Ben, Doktor Ava
Paige.
Dünya Kıyamet Ölüm
Alanı Bölümü Çalışmaları'nın başındayım.
Bunu
seyrediyorsanız, Labirent Deneyi'ni başarılı bir şekilde geçtiniz demektir.
Orada sizi
karşılayıp tebrik eden kişi olmak isterdim ama
koşullar buna mani oldu.
Eminim ki hepiniz
şu an şaşkın, kızgın ve korkmuş olmalısınız.
Sizi temin
edebilirim ki, başınıza gelen her şeyin size yaptığımız her şeyin bir
sebebi vardı.
Hatırlamıyorsunuz
ama Güneş Dünyamız'ı kavurdu.
Trilyonlarca insan
yangından, kıtlıktan küresel düzeyde yaşanan acılardan dolayı
hayatını kaybetti.
Yıkım tahmin
edilemez düzeyde.
Arkasından gelen
şey daha kötüydü.
Ona da Flare dedik.
Beyne saldıran
ölümcül bir virüs.
Şiddeti tahmin
edilemez tedavi edilemezdi.
Ya da biz öyle
düşündük.
O zamanda, virüsü
taşıyabilecek yeni bir nesil doğdu.
Aniden, tedavi
için ümitlendiren bir şey ortaya çıktı.
Fakat bulmak kolay
olmayacaktı.
Genç nesil ise test edilmeliydi beyin
aktivitelerinin çalışması yapılması için sert
koşullara maruz bırakılmalıydı.
Tüm çalışmalarımız onları neyin farklı
yaptığını sizi neyin farklı yaptığını anlamak için.
Belki fark etmeyebilirsiniz ama çok
önemlisiniz.
Maalesef,
çalışmalarınız daha yeni başladı.
Keşfe
yaklaştığınıza dair şüphe kalmayana kadar kimse yöntemlerimizi kabul etmeyecek.
İlerleyiş yavaş,
insanlar korkuyor.
Bizim için, benim
için çok geç olabilir ama sizin için değil.
Dünyanın geri
kalanı sizi bekliyor.
Unutmayın
Yaramazlık
iyidir.
Bitti mi?
Önemli olduğumuzu
söyledi.
Şimdi ne yapacağız?
Bilmiyorum.
Buradan çıkalım.
Hayır.
- Gally?
- Dur.
Yaralanmış.
Ayrılamayız.
Başardık.
Gally, dışarıdayız.
Özgürüz.
Özgür müyüz?
Dışarıda özgür olacağımızı
mı düşünüyorsun?
Hayır.
Hayır, buradan kaçış
yok.
Gally, beni dinle.
Şu anda düzgün
düşünemiyorsun.
Düşünemiyorsun.
Sana yardım
edebiliriz.
- Silahını indir.
- Ben labirente aitim.
Silahını indir.
Hepimiz aitiz.
- Thomas - Chuck.
Hadi lan.
Siktir.
Bana bak, bana bak!
Siktir!
Chuck, bana bak,
tamam mı?
Bendesin, dostum.
Dayan, sorun yok.
Thomas, Thomas Hayır, Chuck.
Bunu kendin
vereceksin.
Unuttun mu, sana
söylemiştim.
- Al.
- Hayır.
Teşekkür ederim.
- Teşekkür ederim.
- Hayır, Chuck, iyileşeceksin Chuck.
Chuck?
Chuck, kendine gel.
Hadi, uyan!
Lanet olsun!
Başardık, hadi.
Özür dilerim!
Lanet olsun be!
Lanet olsun!
- Thomas.
- Chuck!
Kalk, Chuck!
Hadi!
Chuck!
Onu orada
bırakamazsınız!
Çocuklar, iyi misiniz?
Endişelenmeyin.
Artık güvendesiniz.
Rahatla evlat.
Her şey daha farklı
olacak.
Artık Labirent
Bölümü'nün tamamlandığını söyleyebilirim diye düşünüyorum.
Bu kadar kişinin
hayatta kalmasını beklemiyordum ama daha güzel oldu.
Thomas şaşırtmaya ve etkilemeye
devam ediyor.
Şimdilik, oltaya takılacaklarmış
gibi görünüyor.
Söylemek için çok
erken ama her şeyin çözümü olabilirler.
Şimdi önümüze bakalım.
İkinci Evre'nin
başlama vakti.
Çeviri: Fatih Şekerci
Twitter: F__sekerci||
« Prev Post
Next Post »