Print Friendly and PDF

Translate

Labirent: Ölümcül Kaçış (2014) The Maze Runner

|

 


113 dk

Yönetmen: Wes Ball

Senaryo:Noah Oppenheim, Grant Pierce Myers, T.S. Nowlin

Ülke: ABD, Kanada, İngiltere

Tür:Aksiyon, Gizem, Bilim-Kurgu

Vizyon Tarihi: 19 Eylül 2014 (Türkiye)

Dil: İngilizce

Nam-ı Diğer:Maze Runner

Oyuncular

 

    Dylan  O'Brien

    Aml Ameen

    Ki Hong Lee

    Blake Cooper

    Thomas Brodie-Sangster

Devam Filmleri

 

    2014 - Labirent: Ölümcül Kaçış (418,555)6.8

    2015 - Labirent: Alev Deneyleri (222,486)6.3

    2018 - Labirent: Son İsyan (113,579)6.3

 

Özet

Thomas bir anda uyanır ve yukarı doğru hareket halindeki bir asansörde olduğunu fark eder. Asansörün kapıları açılır ve karşısında kendi yaşlarında bir grup genci görür. Koloni gibi görünen bu grup onu bir kayranda karşılamıştır. Devasa büyüklükteki duvarlarla çevrelenen bu geniş alanda Thomas ne kendisini, ne ailesini ne de geçmişini hatırlayamaz. Dahası karşısındaki “Kayranlılar” da tıpkı kendisi gibi buraya nasıl ve neden getirildiklerini bilmemektedirler. Tek bildikleri şey ise her sabah labirente gidilen dev bir kapının açıldığıdır. Güneş batarken ise her akşam kapı kapanır. Üstelik her 30 günde bir asansörle gruba yeni bir genç gelmektedir. Thomas’ın ardındansa beklenmedik bir şekilde, bir hafta sonra asansör labirente Teresa adında bir genç kızı bırakır. Thomas şimdi hem kayran sakinlerinin hem de geçmişte bir yerlerden hatırladığı bu labirentin sırrını çözmeye çalışacaktır…

 

Yönetmenliğini ve senaristliğini görsel efekt alanındaki deneyimi ile tanınan Wes Ball’un üstlendiği filmin genç oyuncu kadrosu ise Dylan O'Brien, Aml Ameen, Will Poulter, Kaya Scodelario, Thomas Brodie-Sangster, Ki Hong Lee, Jacob Latimore, Blake Cooper gibi pek çok isim yer alıyor

Altyazı

 

Merhaba?

 Kimse yok mu?

 Yardım edin!

 Git al şunu.

 Birinci gün, çaylak.

 Kalkma zamanı.

 - Bana bir sürtükmüş gibi geldi.

 - Mutfakta yardıma ihtiyacım olabilir.

 Aramızda bir koşucu var.

 Hepsini alın.

.

 Senindir.

 Fasulye.

 Yine kaçmayacaksın, değil mi?

 Tamam.

 Adım Alby.

 Kendin hakında bir şey söyleyebilir misin?

 Kimsin mesela?

 Nereden geliyorsun?

 Herhangi bir şey.

 - Hayır?

 - İsmini söyleyebilir misin?

 Hiçbir şey hatırlamıyorum.

 - Neden bir şey hatırlamıyorum?

 - Sorun yok.

 Hey, sakin ol.

 Sakin ol.

 Normal bir şey.

 Hepimize oluyor.

 Bir iki güne ismini alırsın.

 Burada sahip olmamıza izin verdikleri tek şey bu zaten.

 Neresi burası?

 Göstereyim.

 Burada yiyoruz.

 Şurada uyuyoruz.

 Kendi besinimizi yetiştiriyoruz.

 Kendi kulübelerimizi inşa ediyoruz.

 Gerekli olan şeyleri bize Kutu sağlıyor.

 Gerisi bize kalmış.

 Kutu mu?

 Evet.

 Ayda bir kere bize taze kaynaklar ve yeni bir çaylak gönderiliyor.

 Bu ayki de sensin.

 Tebrikler.

 Gönderiliyor mu?

 Kim tarafından, niçin?

 Kim koyuyor bizi buraya?

 Bunu biz de bilmiyoruz.

 - Nasılsın, Alby?

 - Fasulye, Newt ile tanış.

 - Buralarda olmadığım zaman yönetim ondadır.

 - Buralarda olman güzel bir şey.

 Daha önceden yaptığın bir koşu vardı.

 Yüz üstü yere düşene kadar senin koşucu olmak için yaratıldığını sanmıştım.

 - Bu iyiydi.

 - Bekleyin, "koşucu" mu?

 Newt, bana bir iyilik yap.

 Chuck'ı bul.

 - Tamamdır.

 - Teşekkürler.

 Bak, acele ettiğim için üzgünüm.

 Biraz geç geldin ve yapacak çok işimiz var.

 Bu gece için özel bir şey planlamıştık.

 Evet, göreceksin.

 Umarım yükseklikten korkmuyorsundur.

 Hadi, gel.

 Tüm sahip olduğumuz şey bu.

 Bunun için çok çalıştık.

 Eğer buraya uyarsan, senle aramız iyi olur.

 Orada ne var?

 Burada üç kuralımız vardır.

 Bir, kendi işini yap.

 Aylaklıkla harcanacak zamanımız yok.

 İki, asla başka bir Kayranlı'ya zarar verme.

 Birbirimize güvenmeden hiçbir işimiz yürümez.

 En önemlisi  o duvarların ötesine asla geçme.

 Beni anlıyor musun, çaylak?

 Alby!

 Chuck, nerelerdeydin dostum?

 Aslında hepimizin hikayesi aynı.

 Kutu'da uyanıyoruz, Alby bize tur attırıyor   sonra da burada oluyoruz işte.

 Endişelenme.

 Yine de benden daha iyi yapıyorsun.

 Beni çukura sokmalarından önce üç kere altıma yapmıştım.

 Hayır, hadi ama.

 - Dostum, nereye gidiyorsun?

 - Sadece bakmak istiyorum.

 Tüm istediklerine etrafından bakabilirsin ama oraya gitmesen iyi olur.

 - Nedenmiş o?

 Ne var ki orada?

 - Bilmiyorum.

 Söylediğim kadarını biliyorum.

 Oraya girmeye iznimiz yok.

 Selam, Chuck.

 Yeni çaylak mı?

 - Çaylaklıktan çıkmak nasıl bir his?

 - Mükemmel bir his, Ben.

 - Kimsenin izni olmadığını zannediyordum.

 - Bizim iznimiz olmadığını söyledim.

 Onlar farklı, koşucular.

 Labirenti herkesten daha fazla biliyorlar.

 - Bekle, ne?

 - Ne?

 - Ne?

 "Labirent" dedin.

 - Öyle mi dedim?

 Evet.

 - Nereye gidiyorsun?

 Ne yapacaksın?

 - Sadece bir göz atacağım.

 Sana söyledim, gidemezsin.

 Kimse gidemez, özellikle de şimdi.

 - Güvenli değil.

 - Tamam, gitmeyeceğim.

 - Bu şekilde buluşmayı kesmeliyiz, çaylak.

 - Benden uzak dur!

 - Sakin, sakin, sakin.

 - Bana dokunma!

 - Sakinleşsene!

 - Rahatla.

 - Sizin ne sorununuz var, çocuklar?

 - Sadece sakinleş, tamam mı?

 Sakinleşmeyeceğim, tamam mı?

 Neden bana orada ne olduğunu söylemiyorsunuz?

 - Seni korumaya çalışıyoruz.

 - İyiliğin için.

 - Beni burada tutamazsınız.

 - Oraya gitmene izin veremem.

 - Nedenmiş o?

 Ne oluyor lan?

 Bir dahaki sefere gitmene izin veririm.

 Kayran'a hoşgeldin.

 Yakın bakalım.

 İlk gün ateşi, çaylak.

 Al.

 Boğazından bir iki şey geçsin.

 Tanrım, bu da ne?

 Bilmiyorum.

 Gally'nin tarifi.

 Meslek sırrı.

 - Evet, hala bir pislik.

 - Bugün senin hayatını kurtardı.

 Güven bana.

 Labirent tehlikeli bir yer.

 Burada kapana kısıldık, değil mi?

 Bir süreliğine.

 Ama şu adamları görüyor musun?

 Ateşin oradakiler.

 Onlar koşucular işte.

 Ortada oturan da Minho.

 Koşucuların başı.

 Her sabah, kapıların açılmasıyla, labirente   giriyorlar, haritasını çıkartıyorlar, ezberleyip çıkış yolu arıyorlar.

 Ne zamandır arıyorlar?

 Üç yıldır.

 - Ve bir şey bulamadılar mı?

 - Söylemesi kolay.

 Dinle.

 Duydun mu?

 Labirent, değişiyor.

 - Her gece değişiyor.

 - Bu nasıl mümkün olabilir?

 Bizi buraya koyan piçleri bir gün görürsen onlara sorabilirsin.

 Dinle, aslında   koşucular dışarıda ne olduğunu bilen tek kişiler.

 Onlar aramızda en güçlü ve en hızlı olanlar.

 Bu iyi bir şey çünkü   çünkü eğer kapı kapanmadan geri dönemezlerse tüm gece kalacaklar.

 Şu ana kadar kimse labirentte sabahı göremedi.

 Onlara ne oluyor?

 Onlara Griever diyoruz.

 Tabii ki onları gören ve yaşadıklarını söyleyen kimse yok.

 Ama orada bir yerdeler.

 Tamam, bu akşamlık bu kadar yeter.

 Hadi.

 Bu akşam şeref konuğu olmalısın.

 Hayır.

 Hayır hadi.

 Sana etrafı göstereyim.

 Hadi.

 Burada inşaatçılarımız var.

 Ellerini çok iyi kullanıyorlar fakat merdivenlerde aynı şey geçerli değil.

 Winston var, o da dilimleyicilerin başı.

 - Orta makinacılarımız, Clint'le Jeff.

 - N'aber?

 - Selam, Newt.

 Zamanlarının çoğunu dilimleyicileri bandajlayarak geçiriyorlar.

 Ya koşucu olmak istersem?

 Sen benim söylediklerimi dinlemedin mi?

 Kimse koşucu olmak istemez.

 - Ayrıca seçilmek zorundasın.

 - Kim seçecek ki?

 Ne diyorsun, çaylak?

 Neden yapıldığını görmek mi istiyorsun?

 Çaylak!

 Çaylak!

 Çaylak!

 Tamam, güzel.

 Kurallar basit, çaylak.

 Ben çemberin dışına çıkarmaya çalışacağım, sen de beş saniye dayanmaya çalışacaksın.

 Yavaştan al, çaylak.

 Hazır mısın?

 Kalk oğlum.

 Hadi, çaylak.

 Daha işimiz bitmedi.

 - Çaylak demeyi kes.

 - Ne demeyi keseyim?

 Ne denmesini istersin?

 Çiçek sapı mı?

 Ne düşünüyorsunuz, çocuklar?

 Çiçek sapına benziyor mu?

 Hadi!

 Biliyor musun, çiçek sapı olmana karar verdim.

 Hadi bakalım, çaylak!

 Bir çaylak için kötü değilim, değil mi?

 Thomas.

 Thomas.

 Thomas!

 Adımı hatırladım.

 Thomas!

 Thomas!

 Eve hoşgeldin, Thomas.

 İyi iş çıkardın  Thomas.

 O da neydi öyle?

 O şey, arkadaşım, bir Griever'dı.

 Endişelenme, burada bizimle güvendesin.

 O duvarlardan herhangi bir şey geçemez.

 Tamamdır, çocuklar.

 Bu akşamlık bu kadar yeter, hadi.

 - Güzel bir geceydi.

 - İyi işti, dostum.

Burada bizimle güvendesin.

 Yaramazlık iyidir.

 - Orada ne var?

 - Thomas, Thomas.

 Beni duyabiliyor musun?

 Her şey daha farklı olacak.

 Thomas.

 Beni takip et.

 Huzur verici, değil mi?

 İnanması zor biliyorum ama her zaman böyle olmuyor.

 Karanlık günler yaşadık.

 Çok kişiyi korktukları için kaybettik.

 Panikledikleri için.

 Üzerinden uzun zaman geçti.

 Kurulu düzen, sakinliği sağladı.

 Evet.

 Neden bunları bana anlatıyorsun?

 Çünkü sen diğerleri gibi değilsin.

 Sen biraz meraklısın.

 Ama yine de bizden birisin.

 Bunun ne anlama geldiğini bilmelisin.

 Ne oldu onlara?

 Dediğim gibi   karanlık günler, Thomas.

 Biri hiç en tepeye tırmanmayı denedi mi?

 Denedi.

 Sarmaşık en tepeye kadar ulaşmadı.

 Ayrıca oradan nereye gideceksin ki?

 - Peki ya Kutu?

 Bir daha gelişinde  - Hayır, onu da denedik.

 Kutu içine biri girdiğinde geri gitmiyor.

 - Peki ya, eğer  - Denedik, tamam mı?

 İki kere.

 Tamam mı?

 İnan bana, düşündüğün her şeyi denedik.

 Buradan tek çıkış yolu labirentten geçiyor.

 Bak, bize yardımcı olmak istiyor musun?

 Al.

 Bize biraz gübre çıkarıp getir.”

Sadece gübre çıkar, Thomas.”

 "Emin misiniz, çocuklar?

 Başka şekilde yardım edemez miyim?

" "Hayır, sadece gübre çıkar Thomas.”

 "Nerede olduğunu biliyorsun.

 Ormanın ortasında.”

 Sen Ben'sin, değil mi?

 Bilmiyorum daha önceden  İyi misin?

 - Benden uzak dur!

 - Senin hatan.

 Seni gördüm.

 Sen yaptın.

 Seni gördüm!

 Yardım edin!

 İmdat!

 Yardım edin!

 Yardım edin!

 Öldüreceğim seni!

 Tutun onu.

 Ne yapıyorsun?

 - Sakin ol, Ben.

 - Ne oldu lan?

 - Bana saldırdı!

 - İyi misin?

 Sakin ol, Ben.

 Hayır, hayır.

 Tişörtünü kaldırın.

 Hayır, hayır!

 Hayır, hayır!

 Lütfen.

 Lütfen.

 Yara ortaya çıkmış.

 Günün ortasında mı?

 Yardım edin, lütfen.

 Lütfen, lütfen yardım edin.

 Çukura koyun.

 Hadi, herkes yardım etsin.

 Çukura koyuyoruz.

 - Hayır!

 - Orta makinacı!

 - Lütfen yapmayın!

 Sakin ol, Ben.

 Geri dur.

 Beni dinleyin!

 Lütfen, lütfen!

 Lütfen, durun, lütfen!

 Bunu o yaptı!

 Lütfen durun!

 Hayır!

 Lütfen, yardım edin!

 Ona ne oldu?

 "Dönüşüm" deniyor.

 Birisine bu şekilde bir şey olduğunda meydana geliyor.

 Dinle.

 Olanlardan sonra Ben'in dediklerinden bir anlam çıkaramadık.

 Herhangi bir şey ifade etmiyor.

 Sadece daha kötüye gideceğini biliyoruz.

 Enfeksiyon yayılıyor.

 Tehlikeli durumda.

 Sana ne söyledi?

 Beni gördüğünü ve   hepsinin benim hatam olduğunu söyledi.

 Nasıl benim hatam olabilir ki?

 Biraz dinlen.

 - Alby?

 - Efendim.

 Ona ne olacak?

 Beni dinleyin.

 Lütfen, beni dinleyin!

 Lütfen, Minho!

 Alby!

 Hayır, lütfen.

 Lütfen, hayır.

 Lütfen, yapmayın.

 Direkler!

 İçeriye sokun!

 Hayır, hayır, hayır!

 Lütfen!

 Hayır, lütfen.

 Lütfen, hayır.

 İyileşebilirim.

 Lütfen, beni dinleyin.

 Lütfen, durun, lütfen!

 - İttirin!

 - Durun!

 İyileşirim!

 Artık labirente ait.

 Yapabileceğini düşünüyor musun?

 Ben'in mi?

 Hayır.

 Kimse labirentte bir gece dayanamaz.

 Artık onu unutmak zorundayız.

 Thomas.

 Yaramazlık iyidir.

 Onların işlerini kolaylaştırma.

 Thomas.

 Her şey daha farklı olacak.

 Yaramazlık iyidir.

 Bu biraz canını yakacak.

 Yaramazlık iyidir.

 Thomas bir seçim yapmak zorundasın.

 Neden Alby labirente giriyor ki?

 - Demek istediğim, koşucu değil.

 - İşler değişti artık.

 Güneş batana kadar Ben'in ayak izlerini takip etmeye gitti.

 - Yardım edecek misin bari?

 - Yani Ben'in yarasının çıktığı yere  Alby ne yaptığının farkında, tamam mı?

 İşi hepimizden daha çok biliyor.

 O da ne demek?

 Aynen duyduğun gibi, tamam mı?

 Her ay, Kutu yeni birini getiriyor.

 Ama ilk gelen birinin olması lazım, değil mi?

 Birinin Kayran'da tek başına bir ay geçirmesi gerekiyordu.

 O da Alby'ydi.

 Yani, bu kolay bir şey olmamalı.

 Diğer kişiler de gelmeye başladığı vakit, birinin ardından diğeri   gerçeği gördü.

 En önemli şeyin birbirimize sahip olmak olduğunu öğrendi.

 Çünkü hepimiz burada beraberiz.

 Evet.

 Hadi bakalım, çaylak.

 Artık geri dönmeliler.

 - Başaramazlarsa ne olacak?

 - Başaracaklar.

 - Başaramazlarsa ne olacak?

 - Başaracaklar.

 - Hadi ama çocuklar, arkalarından birini yollayamaz mıyız?

 - Kurallara aykırı.

 Geri dönecekler veya dönmeyecekler.

 Birini daha kaybetme riskini alamayız.

 Hayır!

 Oradalar!

 Bir dakika, bir sıkıntı var.

 Hadi, Minho, yapabilirsin!

 Hadi!

 Gel!

 - Hadi, yapabilirsin.

 - Minho, bırakmak zorundasın.

 - Başaramayacaklar.

 - Bırakmak zorundasın!

 Thomas, hayır!

 Aferin.

 Biraz önce kendini öldürdün.

 Ne?

 - Ne oldu ona?

 - Oradan nasıl görünüyor?

 Yaralandı.

 Kafasına ne oldu?

 Yapmak zorundaydım.

 Tamam, tamam.

 Kaldırmama yardım et.

 Gitmeliyiz.

 Labirent çoktan değişmeye başladı.

 Minho!

 Onu burada bırakamayız.

 Uyandırmalıyız.

 Hadi.

 Oturtalım.

 Şuraya oturtalım.

 Bir işe yaramayacak.

 Gitmek zorundayız.

 Gitmek zorundayız!

 Bekle bir dakika, ne diyorsun?

 Bir şey yapmalıyız.

 Onu saklamalıyız.

 - Nereye?

 - Bilmiyorum.

 Onu saklayacak   tek bir yerin bile olmadığını mı söylüyorsun?

 Beni dinle, koçan suratlı, tamam mı?

 Etrafına bir bak.

 Gidecek hiçbir yer yok!

 Anlamıyorsun.

 Çoktan öldük biz.

 İki, üç  İki, üç  Tamamdır.

 - İyi oldu mu sence?

 - Oldu, oldu.

 Ne yapıyorsun?

 Gitmeliyiz.

 Hemen gitmeliyiz!

 Hayır, hayır, çekecek az bir yolumuz daha kaldı.

 Minho, benimle kal.

 Benimle kal, Minho.

 - Azıcık daha, neredeyse bitti.

 - Üzgünüm, çaylak.

 - Ne?

 Minho!

 Tamam.

 Hadi.

 Hassiktir!

 Manyak herif, tam bir piçsin.

 Hadi, beni takip et!

 Hadi!

 Tamam, değişmeye başladı.

 Hadi, hadi, hadi!

 Yol kapanıyor.

 Hadi.

 Burada kendimizi kaybettirebiliriz.

 Thomas!

 Neyi bekliyorsun lan?

 Çabuk gel!

 Gelsene!

 - Hadi gelsene!

 - Hadi, Thomas!

 Arkana bakma!

 Koş!

 Hareket et, Thomas.

 Hadi çabuk!

 Kıçını kaldır!

 Gel, hadi!

 Hadi, çaylak!

 Gidelim!

 Thomas!

 Çocuklar, gelin!

 Sana söylemiştim, Chuck.

 Geri gelmeyecekler.

 Gidelim.

 - Hadi canım.

 - Evet!

 Evet!

 Evet!

 - Tuttum, tuttum, tuttum.

 - Dikkatli olun.

 Yavaşça.

 - Ne oldu orada?

 - Nasıl çıkmayı başardınız?

 - Bir Griever gördünüz mü?

 - Evet, ben bir tane gördüm.

 Sadece görmedi.

 Öldürdü.

 İşler değişiyor.

 İnkar edecek bir şey yok.

 İlk olarak, Ben gün ortasında yaralandı.

 Sonra da Alby.

 Ardından çaylağımız, kendisini labirentin   içine attı.

 Burada net bir şekilde kurallarımız çiğneniyor.

 Evet ama Alby'nin hayatını kurtardı.

 Kurtardı mı?

 Üç yıldır, bu şeylerle bir aradayız.

 Şimdi de onlardan birini öldürdü.

 Kim bunun bizim için ne anlama geldiğini biliyor?

 - Ne öneriyorsun?

 - Cealandırılmalı.

 - Hadi ama.

 - Bir Griever'ı öldürdü.

 Minho.

 Onunla oradaydın.

 Sen ne düşünüyorsun?

 Burada olduğumuz süre boyunca   kimse daha önceden bir Griever öldürmemişti.

 Benim arkamı dönüp kaçmaya başladığımda   bu gerizekalı çiçek sapı Alby'ye yardım etmek için kaldı.

 Bakın, cesur mu yoksa aptalca mı davrandığını bilmiyorum.

 Ama her neyse, buna ihtiyacımız var.

 - Bence onu koşucu yapalım.

 - Koşucu mu?

 Ne?

 - Minho, acele işe şeytan karışır, dostum.

 - Thomas!

 Thomas!

 - Thomas!

 Eğer bir çaylağı işin içine sokuyorsanız, benim için sorun yok.

 Devam edin.

 Ama eğer labirentle alakalı bir şey biliyorsam   o da orada asla  - Bekleyin, bu sesi biliyorum.

 - Kutu, geliyor.

 - Görüyor musun?

 - Newt, ne görüyorsun?

 - Görüyor musun?

 Bir kız.

 Nasıl olur?

 - Bence ölmüş.

 - Elindeki ne?

 "Artık  bu, son gelen.”

 Bu da ne demek lan?

 Thomas  Fazla bir tepki verdiğimi mi düşünüyorsunuz?

 Jeff, neler oluyor?

 Sorunu ne?

 Neden uyanmıyor?

 Adamım, benim de senin gibi bir işim var.

 - Onu tanıyabildin mi?

 - Hayır.

 Gerçekten mi?

 Çünkü seni tanımış gibi göründü.

 - Peki ya not?

 - Notu sonra düşünürüz.

 Bence şimdi düşünmeliyiz.

 - Şu an uğraşacak yeterince işimiz var.

 - Haklı, Newt.

 Kutu bir daha gelmezse, sence nasıl hayatta kalabiliriz?

 Kimse öyle bir şey söylemedi.

 Hemen bir kanaate varmayalım.

 Uyanana kadar bekleyelim.

 O zaman neler bildiğini görürüz.

 Birinin burayla ilgili bir şeyler bilmesi gerekiyor.

 Tamamdır.

 - Nereye gidiyorsun?

 - Labirente geri girmeye.

 Thomas.

 Neyin var senin?

 Kendini tehlikeye atmak mı istiyorsun?

 Daha yeni çıktığın yere geri mi girmek istiyorsun?

 Newt Griever'ı gören kimsenin yaşamadığını söyledi, değil mi?

 Minho, artık bir kişi var.

 Yani bana içinde hiçbir merak olmadığını mı söylüyorsun?

 Yok, gerçekten yok.

 Planın nedir?

 Dışarıya çıkıp tek başına mı inceleme yapacaksın?

 Gelmezsen evet.

 - Diğer koşucular çıktı mı?

 - Sabah çıkmaları gerekiyordu.

 Alby yaralandıktan sonra kimse gitmek için acele etmemeye başladı.

 Sen niye gidiyorsun?

 Bence neyle karşı karşıya olduğumuzu bulmanın tam zamanı.

 Tamam.

 Ama oraya yalnız girmeyeceksin.

 Yarım saat içinde ormanda buluşalım.

 Yeterli olur mu?

 Olur.

 Gidelim.

 Hadi!

 İğrenç.

 Şurada bir şey var.

 Griever leşinden başka bir şeyden mi bahsediyorsun?

 Ne yapıyorsun?

 Öldü dediğini zannediyordum.

 - Refleks falan mıydı acaba?

 - Umarım.

 Tamam, hadi bakalım.

 Şunu çekmeye çalışalım.

 Herkes bir el atsın, hadi.

 Tamam, hazır mısınız?

 Üç dediğimde.

 Bir, iki, üç!

 - İyi misin, Fry?

 - İyiyim, sağol kardeşim.

 O ne öyle?

 - İlginç.

 - O şey her neyse, Kayran'a dönebilir miyiz?

 Çünkü bu elemanın arkadaşlarıyla karşılaşmak istemiyorum.

 Haklı.

 Geç oluyor.

 Gidelim.

 Bunu bulduk.

 Girever'ın içindeydi.

 - Bunlar erzakların üzerindekiyle aynı harfler.

 - Evet.

 Bizi buraya koyanla Griever'ı yapan kişiler kesinlikle aynı.

 Bu ilk gerçek ipucu, üç yıldır bulduğunuz ilk gerçek şey.

 - Değil mi, Minho?

 - Aynen.

 Newt, oraya geri dönmeliyiz.

 Kim bilir, belki de bu şey bize belki bir yol gösterir.

 Ne yapmaya çalıştığını görüyorsun, değil mi?

 İlk önce kurallarımızı çiğnedi, şimdi de hepsini kaldırtmaya ikna etmeye çalışıyor.

 Kurallar bizi bir arada tutan tek şey.

 Neden kurallarımızı sorguluyoruz ki?

 Eğer Alby burada olsaydı, benimle aynı fikirde olurdu.

 Bu çiçek sapı cezalandırılmalı.

 Haklısın.

 Thomas kuralları çiğnedi.

 - Çukurda bir gece, yemek de verilmeyecek.

 - Hadi ama, Newt!

 Bir gece mi?

 Sence bu onu labirente girmekten caydıracak mı?

 Hayır.

 Bizim de şu an canları istemediğinde   koşmayacak olan koşuculara ihtiyacımız yok.

 Şu işi resmileştirelim.

 Yarından itibaren, koşucusun.

 - Gally  - Hayır, Fry.

 Teşekkürler, Newt.

 - Nereye gidiyoruz?

 - Göreceksin.

 Burası labirent.

 Tamamı.

 Ne demek "tamamı"?

 Hala haritasını çıkarttığınızı zannediyordum.

 Artık çıkarılacak bir şey kalmadı.

 Her santimini koştum.

 Tüm virajları.

 Tüm modeli.

 Bir çıkış yolu varsa, artık bulabiliriz.

 Neden bunu kimseye söylemediniz?

 Alby öyle istemişti.

 İnsanlar dışarı çıkma şansımız olduğunu inanmalılardı.

 Artık gerçek bir şansımız olabilir.

 Şuna bir bak.

 Bir yıl kadar önce dış tarafları keşfetmeye başladık.

 Bu numaraları duvarlara yazılı bir şekilde bulduk.

 1'den 8'e kadar bölümler.

 Şimdi şöyle oluyor: labirent her değiştiğinde   yeni bir bölüm açılıyor.

 Bugün, 6.

 Bölüm açıktı.

 Yarın, 4 açılacak, sonra 8, daha sonra 3.

 Tüm model her zaman aynı kalıyor.

 - Peki 7 ile alakalı ne var?

 - Bilmiyorum.

 Fakat geçen gece Griever'ı öldürdüğünde 7.

 bölüm açıktı.

 Belki oradan geliyor olabilir.

 Yarın, senle daha yakından bakarız.

 Burada ne arıyorsunuz?

 Buraya girme izniniz yok.

 - Özür dileriz, sorun  - Kız.

 - Uyandı mı?

 - Öyle de denebilir.

 - Chuck, neler oluyor?

 - Kızlar, mükemmeldir.

 - Beni yalnız bırakın!

 - Kafanıza dikkat edin!

 - Eğer bir şey daha atarsan  - Gidin buradan!

 - Barışmak için geldik!

 - Ne oldu?

 - Ördeğin teki işte!

 - Bizden pek hoşlandığını zannetmiyorum.

 - Benden ne istiyorsunuz?

 - Sadece konuşacağız.

 - Sizi uyarıyorum.

 Siper alın, beyler!

 Siper alın!

 Ben Thomas.

 Ben Thomas.

 Yukarı ben geleceğim, tamam mı?

 Tamam.

 Sadece ben.

 Geliyorum.

 Tamam, sadece  sakin ol, tamam mı?

 Neredeyim ben?

 Neresi burası?

 - Neden bir şey hatırlamıyorum?

 - Normal, tamam mı?

 Hepimize böyle oldu.

 Tamam mı?

 Birkaç gün içinde ismini hatırlarsın.

 - Bir de  - Teresa.

 - Ne dedin?

 - Adım   Teresa.

 Teresa, ben Thomas.

 Fakat zaten biliyorsun galiba, değil mi?

 Uykumda senin adını sayıkladığımı söylediler.

 Kimsin sen?

 Bilmiyorum.

 Hatırlamıyorum.

 Buradaki kimse bir şey hatırlamıyor.

 Buradaki herkes senin gibi uyandı.

 Gerçekten bak  Bunu alıyorum.

 - Tamam.

 - Yukarıda ne oluyor?

 Aşağı inecek mi?

 Dinleyin, çocuklar bize biraz zaman verin, olur mu?

 Tamam, hadi.

 Bütün kızlar böyle mi?

 Bu kız manyak.”

Bu, son gelen.”

 Bu ne anlama geliyor?

 Emin değilim.

 Sen geldiğinden beri, Kutu aşağıya inmedi.

 Bence herkes biraz endişelendi.

 Özellikle de Gally.

 Benim hatam olduğunu düşünüyor.

 Başka bir şey hatırlamadığına emin misin?

 Suyu hatırlıyorum  boğuluyormuşum gibi hissediyordum.

 Bana bakan yüzler vardı.

 Aynı şeyi tekrarlayan bir kadın sesi vardı.”

Yaramazlık iyidir.”

 Buraya geldiğimden beri, o rüyaları görüyorum.

 Yani rüya olduklarını düşünüyordum.

 Sen  Sen oradaydın.

 Sen oradaydın ve bana her şeyin değişeceğini söylüyordun.

 Ne demek o?

 Bilmiyorum.

 Sadece parça parça görüyorum.

 - Ve diğerleri hiçbir şey hatırlamıyor mu?

 - Hayır.

 Biz neden farklıyız?

 Geldiğimde bunlar cebimdeydi.”

W.C.K.D.”

 "Yaramazlık (Wicked) iyidir.”

 Ya bizim buraya gönderilmemizin bir sebebi varsa?

 Alby.

 Bunların ne olduğunu bile bilmiyoruz.

 Kimin gönderdiğini bilmiyoruz.

 Veya neden seninle geldiğini.

 Tek bildiğimiz, bu şey onu öldürebilir.

 Zaten ölüyor.

 Ona bak.

 Daha ne kadar kötü olabilir ki?

 Hadi ama, denemeye değer.

 Tamam.

 Yap bakalım.

 Tamam.

 Burada olmamalıydın!

 Burada olmamalıydın!

 - Hayır!

 - Dikkat et!

 Şırıngayı al!

 Yap şunu!

 Tamam, işe yaradı.

 Tamam, artık bir saat kadar bir yanında kalsın ve ona baksın.

 Güneş battı, çaylak.

 Gitme vakti.

 Benimle ilgili ne sıkıntın var?

 Her şey sen göründükten sonra kötüye gitmeye başladı.

 İlk olarak Ben, sonra Alby, şimdi de kız.

 Herkes kızın seni tanıdığını gördü.

 Ve bahse varım ki sen de onu tanıyorsun.

 Gally  Burada sonsuza kadar kalamayacağımızı biliyorsun, değil mi?

 - Kim var orada?

 - Benim.

 - Özür dilerim, Chuck.

 - Al.

 Dolu bir mideyle daha iyi koşarsın.

 Teşekkürler, Chuck.

 Elinde ne var?

 Çok güzel görünüyor.

 - Kimin için?

 - Ailem için.

 - Aileni hatırlıyor musun?

 - Hayır.

 Yani, mutlaka bir ailem olmalı.

 Her neredelerse, beni özlediklerine eminim   ama ben onları özleyemiyorum çünkü hatırlamıyorum.

 Yarın orada ne bulmayı bekliyorsun?

 Bilmiyorum.

 Ama eğer bir çıkış yolu varsa Chuck, Minho'yla o yolu bulacağız.

 Al.

 Chuck, bunu neden bana veriyorsun?

 Zaten onları hatırlamıyorum.

 Ama eğer çıkış yolunu bulabilirsen, onlara benim yerime sen verebilirsin.

 Gideyim de biraz uyu.

 Chuck, buraya gel.

 Elini aç.

 Bunu onlara kendinin vermeni istiyorum.

 Buradan çıkacağız.

 Hep beraber.

 Tamam mı?

 Söz veriyorum.

 - Tamam.

 - Anlaştık.

 - İyi geceler.

 - İyi geceler, dostum.

 Büyük gün, çaylak.

 Orada oturmak istemediğine emin misin?

 - Hadi dostum.

 Çıkar beni buradan.

 - Tamamdır.

 Gidelim!

 Buradan.

 İç halkaya daha yakın.

 Hadi!

 Hadi!

 Buradan.

 - Garip.

 - Ne?

 Yedinci bölüm bir dahaki haftaya kadar kapalı olmalıydı.

 - Burası da neresi?

 - Onlara bıçak diyoruz.

 - Ben'in, değil mi?

 - Evet.

 Bir Griever buraya kadar getirmiş olmalı.

 Bence bize yolumuzu gösteriyor.

 - Bekle, bekle, bekle.

 - Neyi bekleyeyim?

 Buradan, hadi.

 Minho, burayı daha önceden görmüş müydün?

 Hayır.

 Başka bir çıkmaz yol işte.

 Emin misin?

 Hayır.

 Grieverlar.

 O da neydi?

 Buradan ayrılmalıyız.

 Anahtarı ver.

 Anahtarı ver.

 Çabuk, çabuk!

 Gitmeliyiz!

 Koş, Thomas!

 Kapana kısılacağız!

 Koş!

 Hadi!

 Hadi!

 Hadi, koş!

 - Minho!

 - Devam et!

 Koş, koş!

 Hadi!

 Devam et, devam et!

 Gidelim!

 Koş, koş, koş!

 Koş, koş, koş!

 Hadi!

 Arkana bakma!

 Hadi!

 - Hassiktir!

 - Oraya!

 - Neler oldu orada?

 - Ne yaptınız lan, Thomas?

 Bir şey bulduk, bir geçiş.

 Çıkış yolumuz olabileceğini düşündük.

 - Gerçekten mi?

 - Doğru.

 Daha önceden hiç görmediğim bir kapıyı açtık.

 - Bence Grieverlar'ın gündüz bulundakları yerdi.

 - Bir dakika!

 Grieverlar'ın evini bulduğunuzu mu söylüyorsunuz?

 Oraya mı gireceğiz?

 - Yolları çıkış yolumuz olabilir, Chuck.

 - Evet, ya da bir sürü Griever da çıkabilir.

 Gerçek ise, Thomas'ın ne yaptığı hakkında her zamanki gibi bir fikri olmamasıdır.

 Evet, en azından bir şeyler yapıyorum, Gally.

 Sen ne yapıyorsun?

 - Öylece duvarın arkasında durmak mı?

 - Sana bir şey söyleyeyim, çaylak.

 Sen sadece üç gündür buradasın, tamam mı?

 Ben üç yıldır buradayım!

 Üç yıldır buradaydın, hala da buradasın!

 Bu sana bir şey ifade ediyor mu?

 Belki de bir şeyler yapmaya başlamalısın.

 Belki de sorumluluk almalısın, değil mi?

 Alby, uyandı.

 - Bir şey söyledi mi?

 - Hayır.

 Alby?

 Alby, iyi misin?

 Alby.

 Alby, labirentten çıkış yolunu bulmuş olabiliriz.

 Beni duyuyor musun?

 Buradan çıkabiliriz.

 Yapamayız.

 Buradan ayrılamayız.

 İzin vermeyecekler.

 - Neden bahsediyorsun?

 - Hatırlıyorum.

 - Neyi hatırlıyorsun?

 - Seni.

 Sen onların her zaman favorisiydin, Thomas.

 Her zaman.

 Neden bunu yaptın?

 Neden buraya geldin?

 - Winston, neler oluyor?

 - Kapılar  kapanmıyorlar.

 Chuck, Konsey Holü'ne git ve kapılara barikat kurmaya başla.

 - Winston, onunla git.

 - Anlaşıldı.

 Diğerlerini al.

 Ormana gitmelerini söyle.

 Gidin saklanın, hemen!

 Minho, bulabileceğin tüm silahlarını almanı istiyorum.

 Konsey Holü'nde buluşuruz.

 Hadi.

 Teresa, senle Alby'yi almaya gideceğiz, tamam mı?

 Hadi.

 Tamam, herkes saklansın!

 Teresa!

 Hadi!

 Koş, koş!

 Çökün!

 Zart!

 - Yardım edin!

 - Koşun!

 Köye gidin!

 Girin, girin, girin!

 - Çökün!

 Çökün!

 - Gally!

 İçeri al, gireyim!

 - Alby!

 - İyi misin?

 - Neler oluyor?

 - Buradalar.

 - Grieverlar mı?

 - Thomas, ne yapacağız?

 - Burada!

 - Herkes koşsun, koşun!

 - Jeff, hadi, kaç, kaç!

 Herkes kaçsın, koşun!

 Hareket edin!

 Siktir!

 - Alby!

 - Arkamda kalın!

 Gel bakalım!

 - Şurada, koşun!

 - Orada!

 Gidelim, hadi!

 - Buraya, koşun!

 - Winston!

 Alby'yi içeri alın.

 Chuck, içeri girin!

 Girin, girin, girin!

 Kapıları kilitleyin!

 Dikkatli olun.

 Geride kalın, çocuklar!

 Herkes iyi mi?

 - Yardım edin!

 - Elini tutun!

 - Yardım edin!

 Dikkat edin!

 Chuck!

 - Chuck, hayır!

 - Yakalayın!

 - Geri çekin!

 - Yardım edin!

 - Chuck, çekmesine izin verme!

 - Siktir!

 - Çekin!

 - Gitmesine izin vermeyin!

 - Chuck, iyi misin?

 - Evet, iyiyim.

 Teşekkürler, Alby.

 Alby!

 Dikkat et!

 Yakala!

 Thomas, onları dışarı çıkart.

 Alby!

 Hayır!

 - Thomas, Thomas!

 - Dışarı çıkma!

 Hayır, Thomas, bekle!

 Thomas, bekle!

 Herkes nerede?

 Oradaki kim?

 Gally  Her şey senin yüzünden, Thomas!

 Etrafına bir bak!

 - Geri bas, Gally!

 Thomas'ın suçu değil!

 - Alby'nin ne dediğini duydun!

 - Onlardan biri.

 - Kimlerden?

 - Onlardan biri   onu burayı yok etmesi için yolladılar ve şu an yok ediyor.

 Etrafına bak, Thomas!

 Etrafına bak!

 Bunlar senin hatan!

 - Geri dur, Gally.

 Thomas'ın suçu değil.

 - Neden bahsediyorsun?

 Sakinleş.

 Onu buraya yolladılar ve inşa ettiğimiz her şeyi yıktı.

 Ne diyorsun lan?

 - Belki de haklıdır.

 - Thomas  - Hatırlamak zorundayım, Teresa.

 - Thomas  Thomas!

 - Hayır, yapma!

 - Thomas!

 Chuck, diğer şırıngayı getir!

 Sorun yok.

 Thomas, buradayım.

 - Bizi buraya kim koydu?

 - Bilmiyoruz.

 Teresa, neden bunu yapıyoruz?

 Mükemmel, Thomas.

 Benimle gel.

 - Yaramazlık iyi değildir.

 - Thomas, yaramazlık iyidir.

 - Bu nasıl benim hatam olabilir?

 - Sen yaptın!

 - Seni gördüm!

 - Ölmelerini seyredemiyorum.

 İyi misin?

 Ne düşünüyordun lan?

 - Ne oldu?

 - Gally kontrolü ele aldı.

 Bize seçme zorunluluğu getirdi.

 Ya ona katılacaktık   ya da güneşin batışıyla seninle sürgüne yollanacaktık.

 Diğerleri de buna katıldı mı?

 Gally herkesi senin sorumlu olduğuna ikna etti.

 Sanırım haklıydı.

 - Ne demek istiyorsun?

 - Burası   düşündüğümüz gibi değil.

 Bir hapishane değil, bir test.

 Her şey biz çocukken başladı.

 Bize bu görevleri verdiler.

 Üzerimizde deney yapıyorlardı.

 Sonra insanlar kaybolmaya başladı.

 Her ay, birinin ardından diğeri, saat gibi.

 Labirente yollanıyorlardı.

 - Fakat, hepimiz değil.

 - Ne demek istiyorsun?

 Millet, ben onlardan biriyim.

 Sizi buraya koyan insanlarla çalıştım.

 Sizi senelerce izledim.

 Burada olduğunuz süre boyunca   ben de diğer taraftaydım.

 Sen de öyle.

 Ne?

 Teresa, bunu onlara biz yaptık.

 Hayır.

 Bu doğru olamaz.

 Öyle.

 Gördüm.

 Eğer onlarlaysak neden bizi de yollasınlar ki?

 Önemli değil.

 Haklı.

 Önemli değil.

 Fark etmez.

 Çünkü biz labirente girmeden önceki insanlar artık yok.

 Bu Yaratıcılar da bunun farkında.

 Artık önemli olan kim olduğumuz ve şu an   ne yaptığımız.

 Labirente girdin ve bir çıkış yolu buldun.

 Evet, ama eğer bulmasaydım Alby şu an yaşıyor olurdu.

 Belki de.

 Ama eğer burada olsaydı sana aynı şeyi söyleyeceğinden eminim.

 Kıçını kaldır da başladığın işi bitir.

 Çünkü eğer bir şey yapmazsak   Alby boş yere ölmüş olacak ve ben buna katlanamam.

 Tamam.

 Tamam ama önce Gally'yi halletmeliyiz.

 İşi bitmiş.

 Gally  Bu pek doğru gelmiyor, dostum.

 Ya Thomas haklıysa?

 Belki bizi eve götürebilir.

 Evdeyiz, tamam mı?

 Duvardan daha fazla isim çizmek zorunda kalmak istemiyorum.

 Bizi sürgün etmenin bir şey halledeceğini mi düşünüyorsun?

 Hayır.

 Fakat bu bir sürgün değil.

 - Bu bir sunum.

 - Ne?

 Bekle!

 Gally, ne yapıyorsun?

 Sence yaptıklarından sonra Thomas'ı tekrar labirente yollar mıyım?

 Etrafına bir bak.

 Kayranımız'a bir bak.

 Bu tek seçeneğimiz.

 Grieverlar almak için geldikleri şeyi aldıklarında   her şey eski haline dönecek.

 Bunu dinliyor musunuz?

 Neden orada öylece duruyorsunuz?

 Adam deli.

 - Kapa çeneni.

 - Burada kalırsanız, Grieverlar geri gelecek.

 Geri gelecekler, hepiniz ölene kadar da gelmeye devam edecekler!

 Kapa çeneni!

 Bağlayın onu!

 Duymuyor musunuz beni?

 Bağlayın dedim!

 Hepiniz sürpriz dolusunuz, değil mi?

 Bizimle gelmek zorunda değilsiniz fakat biz ayrılıyoruz.

 Bizimle gelmek isteyenler, bu son şansınız.

 - Dinlemeyin, sizi korkutmaya çalışıyor.

 - Hayır, çalışmıyorum.

 Zaten korkuyorsunuz.

 Ben korkuyorum.

 Ama geri kalanını burada geçirmektense hayatımı riske atmayı tercih ederim.

 Buraya ait değiliz.

 Burası bizim evimiz değil.

 Bizi buraya koydular.

 Buraya sıkıştırdılar.

 En azından, bir şansımız var.

 Buradan dışarıda da yapabiliriz.

 Biliyorum.

 Üzgünüm.

 Gally, artık bitti.

 Bizimle gel.

 Grieverlar'a karşı iyi şanslar.

 Millet, bu taraftan.

 Devam edin çocuklar, neredeyse vardık.

 - Bir Griever mı?

 - Evet.

 - Hadi ya.

 - Al bunu Chuck.

 Arkamızda kal.

 Sıkıntı değil.

 Sadece benimle kal.

 Bir kere geçtiğimizde aktif olacak ve kapı açılacak.

 Bir arada duracağız, birbirimizle kalacağız   ve birlikte geçeceğiz.

 Ya çıkarız ya da ölürüz.

 Hazır mısınız?

 Tamamdır, gidelim!

 Kalk ayağa, bak!

 İtin!

 Dikkat edin!

 - Anahtar!

 - Chuck!

 Kenara dikkat et.

 - Hayır.

 - Yakaladım, Chuck.

 - Çek!

 - Hadi!

 - Thomas!

 Thomas!

 - Chuck?

 - Fazlası da geliyor!

 - Sağlam kalın, çocuklar!

 - İşe yarıyor!

 Teresa, git!

 - Geri gitmeyin!

 İtmeye devam!

 - Birlikte kalın!

 Bir çıkış yolu olmalı!

 Hadi!

 Dikkat edin!

 Açılmıyor!

 Thomas!

 Şifre var!

 Sekiz haneli.

 Labirentin sekiz bölümü.

 Minho!

 Sıra nasıldı?

 - Ne?

 - Labirentin bölümlerinin sırası nasıldı?

 Yedi!

 Bir!

 Beş!

 İki!

 Altı!

 Dört!

 Yukarıya dikkat!

 Minho!

 Minho!

 Benden uzak dur!

 Jeff!

 - Sıra nasıldı?

 Hadi!

 - Altı!

 Dört!

 Sekiz!

 Üç!

 Anladın mı?

 Tutun!

 Neredeyse oldu, hadi!

 Kapı açıldı!

 Gerçekten mi?

 Ne olmuş burada?

 Bizi izliyorlarmış.

 Tüm bu zaman boyunca.

 Merhaba.

 Ben, Doktor Ava Paige.

 Dünya Kıyamet Ölüm Alanı Bölümü Çalışmaları'nın başındayım.

 Bunu seyrediyorsanız, Labirent Deneyi'ni başarılı bir şekilde geçtiniz demektir.

 Orada sizi karşılayıp tebrik eden kişi olmak isterdim   ama koşullar buna mani oldu.

 Eminim ki hepiniz şu an şaşkın, kızgın   ve korkmuş olmalısınız.

 Sizi temin edebilirim ki, başınıza gelen her şeyin   size yaptığımız her şeyin   bir sebebi vardı.

 Hatırlamıyorsunuz ama Güneş Dünyamız'ı kavurdu.

 Trilyonlarca insan yangından, kıtlıktan   küresel düzeyde yaşanan acılardan dolayı hayatını kaybetti.

 Yıkım tahmin edilemez düzeyde.

 Arkasından gelen şey daha kötüydü.

 Ona da Flare dedik.

 Beyne saldıran ölümcül bir virüs.

 Şiddeti tahmin edilemez   tedavi edilemezdi.

 Ya da biz öyle düşündük.

 O zamanda, virüsü taşıyabilecek yeni bir nesil doğdu.

 Aniden, tedavi için ümitlendiren bir şey ortaya çıktı.

 Fakat bulmak kolay olmayacaktı.

 Genç nesil ise test edilmeliydi   beyin aktivitelerinin çalışması yapılması için   sert koşullara maruz bırakılmalıydı.

 Tüm çalışmalarımız onları neyin farklı yaptığını   sizi neyin farklı yaptığını anlamak için.

 Belki fark etmeyebilirsiniz ama çok önemlisiniz.

 Maalesef, çalışmalarınız daha yeni başladı.

 Keşfe yaklaştığınıza dair şüphe kalmayana kadar kimse yöntemlerimizi kabul etmeyecek.

 İlerleyiş yavaş, insanlar korkuyor.

 Bizim için, benim için çok geç olabilir   ama sizin için değil.

 Dünyanın geri kalanı sizi bekliyor.

 Unutmayın  

Yaramazlık iyidir.

 Bitti mi?

 Önemli olduğumuzu söyledi.

 Şimdi ne yapacağız?

 Bilmiyorum.

 Buradan çıkalım.

 Hayır.

 - Gally?

 - Dur.

 Yaralanmış.

 Ayrılamayız.

 Başardık.

 Gally, dışarıdayız.

 Özgürüz.

 Özgür müyüz?

 Dışarıda özgür olacağımızı mı düşünüyorsun?

 Hayır.

 Hayır, buradan kaçış yok.

 Gally, beni dinle.

 Şu anda düzgün düşünemiyorsun.

 Düşünemiyorsun.

 Sana yardım edebiliriz.

 - Silahını indir.

 - Ben labirente aitim.

 Silahını indir.

 Hepimiz aitiz.

 - Thomas  - Chuck.

 Hadi lan.

 Siktir.

 Bana bak, bana bak!

 Siktir!

 Chuck, bana bak, tamam mı?

 Bendesin, dostum.

 Dayan, sorun yok.

 Thomas, Thomas  Hayır, Chuck.

 Bunu kendin vereceksin.

 Unuttun mu, sana söylemiştim.

 - Al.

 - Hayır.

 Teşekkür ederim.

 - Teşekkür ederim.

 - Hayır, Chuck, iyileşeceksin  Chuck.

 Chuck?

 Chuck, kendine gel.

 Hadi, uyan!

 Lanet olsun!

 Başardık, hadi.

 Özür dilerim!

 Lanet olsun be!

 Lanet olsun!

 - Thomas.

 - Chuck!

 Kalk, Chuck!

 Hadi!

 Chuck!

 Onu orada bırakamazsınız!

 Çocuklar, iyi misiniz?

 Endişelenmeyin.

 Artık güvendesiniz.

 Rahatla evlat.

 Her şey daha farklı olacak.

 Artık Labirent Bölümü'nün tamamlandığını söyleyebilirim diye düşünüyorum.

 Bu kadar kişinin hayatta kalmasını beklemiyordum   ama daha güzel oldu.

 Thomas şaşırtmaya ve etkilemeye devam ediyor.

 Şimdilik, oltaya takılacaklarmış gibi görünüyor.

 Söylemek için çok erken   ama her şeyin çözümü olabilirler.

 Şimdi önümüze bakalım.

 İkinci Evre'nin başlama vakti.

 Çeviri: Fatih Şekerci Twitter: F__sekerci||

Önceki Yazı
« Prev Post
Sonraki Yazı
Next Post »

Benzer Yazılar