Joe Black (1998) Meet Joe Black
| |
178 dk
Yönetmen:Martin Brest
Senaryo:Ron Osborn, Jeff Reno, Kevin Wade
Ülke:ABD
Tür:Dram, Fantastik, Romantik
Vizyon Tarihi:
15 Ocak 1999 (Türkiye)
Oyuncular
Brad Pitt
Anthony Hopkins
Claire Forlani
Jake Weber
Marcia Gay Harden
Özet
Başarılı ve varlıklı medya patronu William Parrish
(Hopkins), 65. yaş günü yaklaşırken ölüm meleği Joe (Pitt) ile tanışır. Çok
geçmeden aralarında bir anlaşma yaparlar. Joe hayatı ona tanıtması karşılığında
Bill'in ölümünü erteleyecektir. Masum, gizemli ve çoğu zaman neşeli Joe,
Bill'in farklı ve entrikalarla dolu dünyasına girer ve yaşamını altüst eder.
Anlaşmanın kuralları Joe'nun Bill'in güzel kızına aşık olmaya başlamasıyla
değişmek zorunda kalacaktır. Bill şimdi sadece geleceği için değil aynı zamanda
ölümle yaşamın acı tatlı hikayesinde sevdiği herşey için mücadele etmek
zorundadır.
Altyazı
Evet.
Evet.
Evet.
Lütfen.
Lütfen.
Merak etme.
Merak etme.
Burada tam bir
kargaşa var.
Korkarım zamanımız
azalıyor.
Çok mu mükemmel
olmaya çalışıyorum?
- Oh, oh, ama
mükemmel olmasını istiyorum.
- Biz de.
- Ama biz çok
mükemmel olmaya uğraşıyoruz.
- Neden yıldızlara
ulaşmayalım?
- Günaydın.
- Günaydın.
- Çiçeklere ilişkin
bazı cevaplara ihtiyacımız var.
- Ah, evet, frezya,
frezya.
Her yer frezya!
Babam frezyayı sever.
Günaydın.
Günaydın.
Oh.
Selam.
Merhaba.
- Ya ışıklar?
-
"Işıklar" Ne çok parlak, ne de çok karanlık.
Safran parıltısını
arıyorum, 20'lerin çay dansı türünde.
Yemek bir partinin
düzyazısı ise, aydınlık, onun şiiridir.
İşe yarar.
Yemek bir partinin düzyazısı ise, aydınlık
onun şiiridir.
Hoşuma gitti.
Müzik, aşkın gıdası ise, çalmaya devam et.
Kafayı yiyeceğim.
Günaydın Bay Parrish.
- Bütün bunlar
hakkında ne düşünüyorsun, Helen?
- Her şey daha güzel
olacak.
Allison Başkan'ın
gelebileceğini söyledi.
- Başkan doğum günü
partime gelmekten daha iyi şeyler yapabilir - Ne mesela?
- Baba?
Bir dakikan var mı?
- Günaydın, Allison.
Fazla değil.
Büyük şehirde büyük
gün.
- Kafanda ne var?
- Havai fişekler!
- Mavnada 65
numarayı inşa ediyoruz.
- Mm-hmm.
New Paltz Koleji
okçuları ateşli oklar fırlatacaklar.
Ateş aldığında, Viking
cenazesi havası yaratacak, tabi kimse
ölmeyecek.
Hudson Nehri
yetkilileri özel bir izin ayarlayacaklarını söylediler.
Fakat tabi ki,
Poughkeepsie İtfaiyesi için fazla mesai
ödemesi söz konusu olacak.
Pekâlâ, ne
düşünüyorsun?
İyi mi?
Kötü mü?
Allison, sana
güveniyorum.
Bu senin işin.
Fakat bu senin doğum
günün.
Oklardan nefret
ederim.
Beni sinirlendirirler.
- Günaydın baba.
- Günaydın tatlım.
-Günaydın.
-Günaydın.
Sen "tatlım", ben
"Allison" Oh.
Baba, Drew
helikopterden aradı, hala iki dakika uzaktalarmış.
- Drew içinde mi?
- Mm-hmm.
Seninle iş yerine
birlikte gitmek istedi.
Neden oturup
rahatlamıyorsun ve şu düz karnını biraz yemekle doldurmuyorsun?
- Geliyor musun?
- Hayır.
Senin alakadar
olacak sabrın var.
Benimse üç histerik
aşçıbaşım var.
Bir tanesi yer
mantarını seviyor, diğeri nefret ediyor, ve üçüncüsü yer mantarının ne olduğunu bile
bilmiyor.
- Partilerden nefret
ediyorum.
- Fakat baba, sakin
ol.
Bu çok hoşuna
gidecek.
Yemin ederim.
Bunun için
hatırlanmaksızın yeryüzünde 65 yıl bulunmak yeterli değil mi?
Hayır.
Dinlenecek misin?
Biliyorum bu büyük
bir gün.
- Nereden biliyorsun?
- Drew anlattı.
Sana her şeyi
anlatır mı?
Umarım anlatıyordur.
Ondan hoşlanıyorsun,
değil mi?
Evet, sanırım.
- Karışmak istemem
ama - Karışma o zaman.
Pekâlâ, işte
adamımız geliyor.
Gidiyor muyuz?
- Tamam.
- Merhaba güzelim.
Merhaba.
Günaydın, Drew.
Geldiğin için sağ ol.
Şey, büyük gün.
Başlamadan önce biraz talim yapmak istedim.
Son dakika rötuşu,
düşüncesi olan?
Değişiklik ya da
başka bir şey?
Düşünceler, hayır.
Dün gece bir ses
duydum.
- Bir ses mi?
- Rüyamda.
- Ne söyledi?
- "Evet" -
Anlaşmaya mı evet?
- Belki.
Kim bilir?
Seslerin nasıl
olduğunu bilirsiniz.
Hmm?
Teşekkürler, Delia.
Tamam, gidelim.
Delia, kalemin.
- Selam Bill.
Nasılsın?
- Günaydın Quince.
- Çok iyiyim.
Ya sen?
- Oh, süper.
- İşte bu,
"B-günü" - Ha, pardon?
Bontecou günü.
Kapatacağız Büyük John ile.
Kendine bir bak,
Bill.
Bir kedi kadar
sakinsin.
Bontecou hakkında
iddiaya girerim.
Altına yapacak… Unutmayın
millet, bu gece babamın büyük toplantısı var.
Akşam yemeği.
Sen de, Drew.
Yarım kalmış
işlerimiz var.
- Yine mi doğum
günüm?
- Sadece bir kere 65
yaşında olabilirsin, baba.
Tanrıya şükür.
Haydi, güne başlayalım.
Unutma, babamlarda
akşam yemeği var!
Mm-hmm.
Çok komik.
Drew'ı seviyor musun?
Hayır, bir şey
söyleme, sadece nerede-- - Drew'ı seviyor musun?
- Bundan daha iyi
bir teklif elde edemeyecek.
- Yani, anneni
sevdiğin gibi mi?
- Beni ve annemi boş
ver.
- Onunla evlenecek
misin?
- Oh, hadi.
Belki.
Bak, bu adama
bayılıyorum.
Zeki, saldırgan.
Parrish İletişim'i
ve beni 21.
yüzyıla taşıyabilir.
Mm-hmm.
Pekâlâ, sorun nedir?
Bu işin benimle
ilgili kısmıydı.
Ben senden
bahsediyorum.
Drew hakkında
söylediklerin önemli değil.
Önemli olan
söylemediklerin.
Beni dinlemiyorsun
sanırım.
Oh, hayır dinliyorum.
Ne istiyorsa ona ver.
En ufak heyecan yok,
bir heyecan kırıntısı bile.
Bu ilişki bir çift
arıkuşunun tutkusuna sahip.
Senin sırılsıklam
âşık olmanı istiyorum.
Ayaklarının yerden
kesilmesini istiyorum Kendinden geçerek
şarkı söylemeni ve Mevleviler gibi dans etmeni.
- Oh, hepsi bu mu?
- Evet.
Çılgınca mutlu
olmanı ya da en azından buna açık
olmanı.
Tamam.
"Çılgınca
mutlu olmak" Olacağım-- Elimden geleni yapacağım.
Aptalca bir şey,
biliyorum.
Fakat aşk
tutkudur, ihtirastır, onsuz yaşayamayacağın birisidir.
Sana tepe üstü
düşmeni söylüyorum.
Çılgın gibi
sevebileceğin ve aynı şekilde seni sevecek birisini bul.
Onu nasıl
bulursun?
Şey, beynini unut
Kalbinin sesini dinle.
Ben bir kalp sesi
duymuyorum.
Çünkü gerçek,
tatlım, bu olmaksızın hayatın hiç bir anlamı yok.
Aşka yolculuk
yapmadan, sırılsıklam âşık olmadan.
Tabi, henüz
hayatını yaşamadın.
Ama çabalamalısın,
çünkü çabalamazsan, yaşayamazsın.
Bravo!
Oh, epey güçlüsün.
Affedersin.
Tamam.
Hadi baştan anlat.
Ama bu sefer
kısasından olsun.
Tamam.
Açık ol.
Kim bilir?
Şimşek çakabilir.
Öyle mi?
Evet.
Ne düşünüyorsun?
Sadece bir uygulama
komitesi mi yoksa beni kullanacak
adamlar mısınız?
Quince, adamım,
teklif için teşekkürler fakat bunların hepsi sadece benim ve Bill için
düzenlendi.
- Belki daha fazla
kişi-- - Biliyorum.
Biliyorum, içine ettim.
"Çılgınca âşık
olmanı istiyorum" - Ha?
- Quince'e diyordum
ki, ona ihtiyacımız olmayacak-- -Bir şey duydun mu?
-Evet, Quince'e
diyordum ki-- - Hayır, hayır, hayır.
Sen değil.
- Ne var baba?
- Hiç bir şey.
Affedersiniz.
- "Ayaklarının
yerden kesilmesini istiyorum.
Kendinden geçerek şarkı söylemeni ve bir
Mevlevi gibi dans etmeni istiyorum" - "Mevlevi gibi dans etmek?
" - Baba, nedir
bu?
Hiç bir şey, kendi
kendime konuşuyordum.
Beni bilirsin.
Hayır, kendi kendine
konuşmazsın sen.
Oh, pekâlâ, Seni
bırakabilir miyim?
- Hayır, taksi
çağıracağım.
Baksana, sen iyi misin?
- Evet.
Jartiyerimi giydim,
kulaklarımı diktim, maceraya hazırım.
Tamam.
Pekâlâ.
Git ve getir onları,
fıstık.
Kesinlikle haklısın.
Tamam.
Mm-hmm.
Mm-hmm.
Oh, bunu daha önce
duymadım.
Affedersin.
Söylemeliydim.
- Hayatım Hayatım.
- Selam, George.
Tatlım, devam
etmelisin.
Tamam mı?
Ekmenin bir zamanı olduğu gibi biçmenin de bir
zamanı vardır.
Ekmelisin.
Affedersin.
Özür dilerim.
Hayır, onu sevmiştim.
Artık onu sevmiyorum.
Çünkü sen benim
fıstığımsın.
Biri seni üzerse,
karşısında beni bulur.
Öyle.
Bir kalp atışı uzaklıktayım.
Bırak bileyim bunu.
Evet, eve telefon
aldığımda, ilk arayacağım sensin.
Söz veriyorum.
Çok çalış, mezun ol.
O zaman beraber kapıya tabelayı asarız.
Nasıl?
Mmm?
Tamam.
İyi misin?
Evet.
Öyle san.
Güçlü ol.
Seni seviyorum.
Hoşça kal.
- Günaydın.
- Günaydın.
Sanırım biraz yüksek
sesle konuştum.
Affedersin.
Oh, sorun değil.
Çok ilginçti.
Sahi mi?
ilginç olan nedir?
Eee Sen ve "fıstık" - Küçük kız kardeşim.
- Oh.
Erkek arkadaşından
ayrıldı ve hukuktan ayrılmayı düşünüyor.
- Oh, affedersin.
- Hayır, üzülmeye
değmez.
- Erkekle kadın
arasında bu böyledir, değil mi?
- Nasıldır?
Asla bitmez.
Oh.
Evet, aynı fikirdeyim.
Sahi mi?
Neden?
Hayır, sadece ilgimi
çekti.
Sadece mutabık
olmaya çalışıyordum.
Tamam.
Pekâlâ.
Tuzağa düşürmeye çalışıyordum.
- Oh.
- Hayır, sadece şu
"asla bitmez" olayı.
Sorun
"fıstık"ın erkeği.
O ne istediğini
bilmiyordu.
Yani, öylesine
dolaşıyordu ve kız onu fark etti.
Bilirsin, tek
sevgili onun için yeterli değil.
- Yani, tek eşliliğe
inanan bir erkeksin.
- Evet, öyleyim.
- Doğru.
- Doğru.
Aslında şimdi onu
arıyorum.
Mmm.
Kim bilir?
O sen olabilirsin.
Hayır, gülme.
Şehre yeni geldim.
Yeni bir iş buldum.
Bu apartmana
yerleşmeye çalışıyorum.
Her neyse, demek sen
bir doktorsun.
Mmm.
Nereden biliyorsun?
Çünkü burada herkes
doktor.
Bu apartmanda herkesin
yeşil terliği, yeşil pijaması var.
Evi boşaltmasını
beklediğim adam - Doktor.
- Doktor.
Ne doktorusun?
Dâhiliyeciyim.
Yani, bir doktora
ihtiyacım olursa, bu sen olabilirsin.
O ben olabilirim.
Evet.
O sen Olabilirsin.
Uh-huh.
Evet, olabilirim.
- Ben Ben hastanede çalışıyorum, şey-- - Anlıyorum.
Bugün şanslı günüm.
Büyük, kötü şehre
geldim, Sadece bir doktor bulmadım, aynı zamanda güzel bir kadın buldum.
Bunu söylememde bir
sakınca var mı?
Oh.
Hayır, elbette.
Hayır, dert değil.
Dert değil.
Sadece-- Baksana, sana bir fincan kahve
alabilir miyim?
- Bekleyen
hastalarım var, sanırım - Tabi, tabi.
- İşine bak.
- Apartmana
yerleşmeliyim ve işe başlamalıyım.
- Evet.
- Ama bir fincan
kahve daha almak istiyorum.
- Eee - Müsaade eder misin?
- Şey, evet, tabi.
- Tamam.
Mmm.
- Günaydın Bay
Parrish.
- Günaydın Jennifer.
Yarın yönetim kurulu
toplanıyor demek.
Anlaşmayı yapmamızı
önereceksin ve bu bir iş, değil mi?
Sıkı bir anlaşmanın
olacağı kadar.
Olimpiyatlar.
Evet.
Evet.
- "Evet"
ne?
- Evet sorduğun
sorunun cevabı.
Ah.
Ben bir soru
sormadım.
Bence sordun.
Kimsin sen?
- Lanet olsun.
Burada ne oluyor?
- Bildiğini
sanıyorum.
- Bilmiyorum.
- Düşün.
"Çünkü
çabalamazsan, yaşayamazsın" Neden bahsediyorsun?
Senin bahsettiğin
şeyden.
Kim var orada?
- Bana kim olduğunu
söyle.
- Bana emir mi
veriyorsun?
- Hayır.
Üzgünüm, ben-- - Hayır, üzgün değilsin.
Durumu kontrol
altına almaya çalışıyorsun.
Fakat bu durum, asla
kontrol altına alamayacağın bir şey.
Bu kadarı yeter.
Şimdi.
Ha?
Konuş benimle,
lütfen.
Bunun için çok
vaktimiz olacak.
Ne demek
istiyorsun?
Sanırım
biliyorsun Bill.
Bir tür bedelsiz
iş.
- "Bedelsiz
iş" mi?
- Evet.
- Yani, hayırlı bir
iş.
- Bu benim işim.
Hayatın boyunca
iyilik mi yapacaksın?
- Ne dediğini
anlıyorum.
Çok para getirmiyor
ama seviyorum.
- Mm-hmm.
Sonuç olarak
evleneceğim kadına bağlı.
Belki bir sürü çocuk
ister, daha büyük bir ev, daha iyi bir araba
Üniversite ucuz değil.
Sen bilirsin.
Ben bilmem.
Vay!
Evlendiğin kadın için isteğinden vazgeç.
Hmm.
Evet, biliyor musun?
Yaparım.
- Öyle mi?
- Memnuniyetle.
Çünkü kararlarını
sen verirsin, değil mi?
Söylesene, sen ve
ben evli olsaydık Hayır, mesela yani,
tamam mı?
Sen ve ben evli
olsaydık, istediklerini sana vermek isterdim.
Hepsi bu.
Tarafların birbirlerini ellerinden geldiğince kollamalarından
bahsediyorum.
Bir kadını
kollamanın nesi yanlış?
O da sana göz
kulak olur.
Bugünlerde bu tür
bir kadın bulmakta zorlanacaksın.
- Öyle mi
düşünüyorsun?
- Mm-hmm.
Bilmiyorum.
Şimşek çakabilir.
Gitmeliyim.
- Evet.
Dinle, Yanlış bir şey mi söyledim?
Hayır mı?
- Hayır.
- Hayır.
Hayır.
- Emin misin?
Çok doğruydu, beni korkuttu.
Hepsi bu.
Sadece Biliyor musun, düşünüyordum da, doktorum
olmanı istemiyorum.
Beni muayene etmeni
istemiyorum ve Neden?
Çünkü senden çok
hoşlandım.
Şey, ben Ben de seni muayene etmek istemiyorum.
İstemiyor musun?
Neden?
Çünkü senden çok
hoşlandım.
Oh, evlat.
Tamam.
Şimdi gitmek
zorundayım, şey - Evet, anlıyorum.
- Pekâlâ.
Pekâlâ.
Yeterli sanırım.
Görüşürüz.
- Güle güle.
Güle güle.
- Güle güle.
Müzik.
Müziği ne kadar çok
sevdiğini biliyorum, baba.
Seni memnun eden
müziği almak istiyorum ama başkalarının
uykusunu getirmeyen.
- Çok sıkıntı çektim
ve sonunda Sidney Brown'da karar kıldım.
- Güzel.
- Yirmi dört adam.
Çok seçkin.
- Mm-hmm.
Artı, onlar ara
verdiğinde Latin altılısı olacak.
Anlattıklarımın bir
kelimesini bile dinlemedin, değil mi?
- Efendim tatlım?
Affedersin.
- Baba.
Evet.
Baba?
Bay Parrish?
- Evet.
- Yemek hazır.
- Evet.
- Sorun değil.
Bana bırak.
Beni özledin mi,
Bill?
Yemek zamanı, beyler.
Öyle kızmış gibi ne
bakıyorsun?
Beni özledin mi?
Bu normal bir soru.
Seni özledim.
Nasıl telafi edebilirim?
"En ufak
heyecan yok, bir heyecan kırıntısı
bile.
Bu ilişki bir çift
arıkuşunun tutkusuna sahip" Seni dışarıda, kapının önünde bekliyorum.
Valiyle konuştun mu?
- Geliyor.
- Ya karısı?
Evet, ne yazık ki.
Bronx Hayvanat
Bahçesi yardımında aralarına oturdum.
Sekoya'dan daha
iyiydi.
Ön kapıda seni
bekliyorum, Bill.
Biri beni içeri
almayacak mı?
Lillian!
- Ön kapıda biri mi
var?
- Zili duymadım
efendim.
Bakar mısın lütfen?
Ya belediye başkanı?
- Kesinlikle orada
olacağını söyledi.
- Güzel.
- Belki onun
boğazını sıkarlar.
- Lütfen negatif
olma, Drew.
- Affedersin.
- Beyaz Saray'ı
gururlandıracak bir davetli listemiz var.
F. C. C. 'nin
başkanı, Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri, - Vay.
- dokuz senatör, çok sayıda kongre üyesi ve Fortune
Dergisi'nin seçtiği "Zirvedeki 500"den en az 12 kişi.
- Hiç sporcu var mı?
Hmm?
- Hayır.
Laflayabileceğim 20
oyun kazanmış Büyük Şampiyon biri yok mu?
Haklısınız, Bay
Parrish.
Kapıda bir beyefendi
var.
Sizi antrede
bekliyor.
- Ona kütüphaneyi
göster.
Kendisine az sonra
orada olacağımı söyle.
- Tabi efendim.
Bayanlar için ufak
hediyeler, gümüş çekici bilezikler ayarladım, - Mmm.
- ve erkekler için platinyum anahtarlıklar.
Hepsine "W. P. "
harfleri kazınmış olacak.
Ama şimdi onlardan
vazgeçmeyi düşünüyorum.
Çok sıradan
görünüyorlar.
Sıradan mı?
Sana da öyle mi
görünüyor baba?
Bilmiyorum.
Bilmiyorum.
Ben, uh
Bir bakayım.
Sıradan olduklarını
düşünmüyorum.
Bence muhteşemler.
Anahtarlıkları
seviyorum.
Merhaba.
Burada birisi var mı?
- "Burada
birisi var mı?
" dedim.
- Sessiz olun.
- Neredesin?
- Buradayım.
Bu ne, bir şaka mı?
Bir çeşit iyi
planlanmış şaka mı?
40. yılda bir araya geldiğimizde, sınıf başkanının
otel odasındakilere bir tabut
göndermiştik, oh Sessiz ol.
Nereye gidiyorsun,
Bill?
Ben, uh Büyük Bill Parrish dilini mi yuttu?
Dudaklarından
"kendinden geçme","tutku" ve "ihtiras" sözcükleri
dökülen adam.
Tüm bu nasihatler: "Çılgınca
mutlu olmak, sensiz hayatın anlamı
yoktur" Çıkardığın tüm bu kıvılcım ve enerji, dağıttığın parlak öneriler, harika biçimli
formlar.
Nedir bu?
Kimsin sen?
Sonu olmayan zamanla
birleşmiş binyılların milyonlarla
çarpıldığını düşün.
Bunca zaman ben hep
vardım.
Ancak yaptıklarının
benim ilgimi çekmesi çok yeni oldu.
Can sıkıntısı
diyebilirsin.
Meraklı tabiatım,
var oluşun en devamlı ve en önemli unsuru,
seni görmeye geldi.
Neyle ilgili?
Seni almadan önce
biraz ortalığa göz atmak istiyorum.
Beni nereye
götüreceksin?
Bu, yetenek, erdem ve
deneyim gerektiriyor.
Referanslarda senin
hakkında bütün söylenenler ve sen
seçilmiş olansın.
- Ne için?
- Bana göster.
Rehberim ol.
Dönüşte, alacaksın Ne alacağım?
Zaman: Dakikalar,
günler, haftalar.
Detaylara girmeyelim.
Önemli olan benim
ilgili kalmam.
Evet.
"Evet", ne?
"Evet",
senin sorunun cevabı.
- Ne sorusu?
- Oh, Bill.
Haydi.
O soru.
Artan sıklıkla kendine
sorduğun soru, Delhi'de oynarken hentbol
maçının uzatmasında nefes nefese
kaldığında geçen gece yatağında
oturduğunda ve bu sabah ofiste tepen attığında, gırtlağının arkasında kanın beynine gitmesini engelleyen kulaklarında sürekli çınlayan soru.
- "Soru" -
Evet, Bill.
"Soru" Soru.
Ölecek miyim?
Evet.
Düş mü görüyorum?
Sen bir düş müsün?
Ben bir düş değilim.
Beni götürmeye mi
geldin?
Nedir bu?
ve sen de kimsin?
Sen Evet?
Ben kimim?
Ölüm.
Sen Ölüm müsün?
Evet.
- Ölüm.
- O benim.
Sen Ölüm değilsin.
Sen takım elbisenin
içindeki bir çocuksun.
Elbise, vücudunu
aldığım çocukla geldi.
Fikrini sormama izin
ver.
Yakışmış mı?
Senin rehberin
olmamı mı istiyorsun?
Sen bu iş için
uygunsun Bill.
- Ben mi?
- Mmm.
Uzun kalacak mısın?
Uzun olmasını umalım.
Ya sonra?
Biter.
Biter.
Bay Parrish!
Beyefendi akşam
yemeği için kalacak mı, efendim?
Evet.
Teşekkürler.
Bu çılgınca.
Bizimle akşam yemeği
yemeyeceksin.
Hayır, seninle yemek
yiyeceğim.
Ve senin ailen ile.
Bunu birlikte
yapacağız.
Bu tartışmaya açık
değil, hiç bir şey değil.
Anlıyor musun?
Evet.
Güzel.
Şimdi yolu göster.
Bill, yolu göster.
- Özür dilerim, bir
şey söyleyebilir miyim?
- Evet, tabi.
Şey, sanki bana, eğer,
uh Söyle, lütfen.
Seni tanıştırdığımda
eğer kim olduğunu söylersem, sanırım
kimse yemek için kalmayacaktır.
O zaman söyleme.
Başka bir olasılık
var.
Az zamanımız var ama
ne düşündüğünü söyle bana.
Kaleydoskoplar.
Küçük altın
kaleydoskoplar.
Bir Alman şirketi
battı ve Tiffany bütün bunları topladı ve
bunlar mükemmel parti bağışları.
Tamam, onlar kişisel
şeyler değildi.
Onlar sadece kış
manzaralarıydı.
Mazılar, kar
taneleri.
Selam millet.
Merhaba.
Affedersiniz.
Sizden uzun bir süre
ayrı kaldım.
Bu benim bir
arkadaşım.
Bana uğramasını
istemiştim.
Biz konuşuyorduk ve
uh
O, akşam yemeği için bize katılacak.
- Harika.
- Tanıştığımıza
memnun oldum.
Babamın sizi bizimle
tanıştırması hoş olmaz mı?
Tanıştığımıza memnun
oldum.
Evet, bağışlayın.
Bu benim kızım, Allison ve kocası, Quince ve Drew, sağ kolum, benim için çalışır.
Baba, arkadaşının
bir ismi var mı?
- Bir isim?
- Seslenebileceğimiz
bir şey?
Oh, evet, özür
dilerim.
Bu, uh Bu, um
- Baba, hadi.
Bir isim.
- Bill, bu gecikme
beni öldürüyor.
Affedersiniz.
O, uh Kafamdan
uçtu gitti.
Um Affedersiniz.
Bu Joe.
- Joe.
Bu ismi sevdim.
- Sadece Joe.
Ben de.
Hey ahbap.
- Peki bir devamı
var mı?
- Ne demek
istiyorsun?
"Smith"
gibi "Jones" ya da - Black.
- Oh, en sonunda.
- Tanıştığımıza
memnun oldum, Bay Black.
- Hey, hey, Joe
Black.
Brooklyn Dodgers
için 1952'de 15 sayı yaptı, 2 sayı kaybetti.
Barbekü liginin
kralıydım.
- Sen mi?
- Evet, O.
Oturacak mıyız?
Oraya.
Daha önce
karşılaştık mı?
- O şehir dışından.
- Ne kadar zaman
buradasın, Joe?
Mümkün olduğu kadar
fazla.
- Sen ve Bill, eski
arkadaş mısınız?
- Hayır.
Hayır, teşekkürler.
Bir tane var, teşekkürler.
- Daha önce bazı
işler yaptığınızı sanıyorum.
- Aldım.
Daha önce bazı işler
yaptınız mı?
Şu an bir anlaşmamız
var.
Ne tür bir işle
uğraştığınızı söylemiştiniz?
Henüz söylemedim.
Joe tanıdık birisine
benziyor, Bill.
Siz ikinizin engin
deneyimleri olduğunu düşünüyorum.
Ayrıntılar hakkında
yardıma ihtiyacın var mı?
Affedersiniz, akşam
yemeğinde iş konuşması!
- Kabalığımı
bağışlayın.
- Kesinlikle.
Selam, millet.
Geç kaldığım için
bağışlayın.
- Bölüm şefi ile
yemek yemeliydim.
- Siz yediniz mi?
Bunun için
buradayım, değil mi?
Büyük toplantıyı
kaçırmak istemem.
Masadaki tartışma
nedir?
Parti bağışları,
çiçekler - Merhaba baba.
- Merhaba.
- Selam.
- Selam Drew.
Sen burada ne
yapıyorsun?
Siz birbirinizi tanıyor
musunuz?
Tanıştık.
Bu sabah, Corinth
Kafe'de.
O, uh Bir doktor arıyordu.
Hmm, sanırım bir
tane buldu.
Joe, hiç boş
durmuyorsun.
- Bu senin adın mı?
- Hoş değil mi?
Çok sağlam, çok
doğru.
Kes şunu.
Aklıma gelmişken,
Joe, nerede kalıyorsun?
- Burada.
- Burada mı
kalıyorsun?
- Bu evde mi?
- Evet, bu evde.
Harika.
Harika.
Harika.
Alır mısın Joe?
Aklıma gelmişken,
Joe ne?
Black.
Bu çok komik.
Evet.
Evet, Quince, öyle.
Pekâlâ, burada ne
yapıyorsun, Joe?
Dilini mi yuttun?
Bu sabah bu kadar
sakin değildin.
Bu sabah, evet.
Pek kendimde
değildim.
Şey, kim olursan ol,
bu gece burada olamamak bir ayıp.
Yapma, Susan.
Konuşmalıyız.
Yarın yoğun gün
millet.
Joe, haydi gidelim.
Evet.
Susan ve senin arandaki
şey beni çok şaşırttı.
Şaşırtmak mı?
Nasıl?
Beni sarstı.
Yani kızımla
tanışman nasıl oldu?
Onunla ben
tanışmadım.
Vücudunu aldığım
genç adam tanıştı.
Bu sabah kafede
karşılaştığı adamla tanıştı.
Ona ne oldu?
Bir vücuda
ihtiyacım vardı, Bill.
Pekâlâ.
içeri gel.
Oh, banyo, küvet,
havlu, sauna, sandalyeler, lambalar,
yatak.
Şey, başka bir şey
varsa - Çekinme.
- Çekinmem.
- Çabalarım.
- Önümüzdeki hafta
mı olacak?
Bilmiyorum.
Buyurun efendim.
Merhaba.
Ben Joe Black.
Tanıştığımıza memnun
oldum.
Evet tabi, Bay
Black, efendim.
Bir zevkti.
Eh-- Nedir bu?
- Bu mu efendim?
- Evet.
Bu, Laura Scudder'ın
fıstık ezmesi efendim.
Hoşunuza gitti mi?
Şey, bana kalırsa Burada Jif ve Skippy var.
Tatmak ister misiniz
efendim?
- Evet.
- Pekâlâ.
Beğendiniz mi
efendim?
Biraz daha?
Evet.
Mmm.
Mmm.
Siz bir fıstık
ezmesi tutkunusunuz efendim.
Evet, sanırım
öyleyim.
Bu fıstık ezmesini gerçekten
çok sevdim ve sizlerle tanışmaktan çok
memnun oldum.
- Biraz dolaşacağım.
- Elbette, efendim.
Burada ne yapıyorsun?
Kayboldum.
Bugün senden
kurtuluş yok.
- Affedersin.
- Evet.
Şunlardan birini
verebilir misin?
Babamla çok büyük
işler yapıyor olmalısın.
- Büyük mü?
- Evet.
Onun keyifli yanına
denk gelmişsin.
Onun evinde kalmak,
ailesiyle birlikte yemek yemek Bu,
pratikte bu bir ilk.
İş dünyasının içinde
yer alıyorsun.
Senin sıradan bir
Joe olduğunu düşündüm.
- Ben Joe'yum.
- Bu sabah
karşılaştığım kişi değil.
Sanki bana uzun
zamandır yapılıyormuş gibi çok hoş bir kur yapıldı.
İkincisi, benim
babamın kızı olduğumu öğrendin.
Şey, bir yabancı
gibi davrandın.
Böyle bir amacım
yoktu.
Amaçların nelerdir?
Yani, sadece kafelerde küçük dramalar yaratmak, kadınların
başını döndürmek mi?
Başımın dönmesini
pek umursamıyorum.
B-Ben bundan
hoşlandım.
Ama şey, on saat
sonra aptal gibi hissediyorum.
Bunu kabullenemem.
Yapamam.
Sen, babam, burada,
bu evde.
Bu, oh Beni alt üst ediyor ve ben Kafedeki o tatlı çocuğa ne oldu?
Bu arada, kimsin sen?
Ve Ne yiyorsun?
Fıstık ezmesi.
Hmm.
Ama yeni bitti.
Hayır, teşekkürler.
Sanki daha önce hiç
fıstık ezmesi yememiş gibi davranıyorsun.
- Yemedim.
- Ne tür bir
çocukluk geçirdin?
- Drew’ı seviyor
musun?
Anlamadım?
Dudaklarını onunkine
değdirdiğinde bu sık tekrarlanan bir şey gibi geldi bana.
Drew seni
ilgilendirmez, dudaklarımı nereye
değdirdiğim de.
Özür dilerim.
Burada mı yaşıyorsun?
Hayır, Joe.
Burada yüzüyorum ve şimdi eve gidiyorum.
Evet, sanırım söylemeye çalıştığım şey Eğer arkadaş olabilirsek memnun olacağım.
Bir sürü arkadaşım
var.
Benim yok.
Neden olduğunu
anlayabiliyorum.
Yemekte seni
gücendirmek istemedim.
Bazı zamanlar ben, evde insanlar varken pek havamda olmuyorum.
Yaptığım işle çok
meşgul oluyorum ve pek uyum sağlamış
görünmüyorum Öyle mi?
Yapmam gereken belli
bir iş var ve görünürde zamanımın çoğunu alıyor.
Ama bazen ben herhangi bir şey için odayı terk etmediğimi düşünüyorum.
Hmm.
Ne kastettiğini
bildiğimi söylediğim için üzgünüm.
Şey İyi geceler Joe.
Evet.
Sana da iyi geceler
Susan.
- Günaydın Madeline.
- Oh, günaydın Bay
Parrish.
- Her şey yolunda mı?
- Evet, efendim.
Güzel.
Günaydın.
Günaydın Bill.
Bugünkü gündemde neler
var?
- Gündem mi?
- Hmm, evet.
Ne yapacağız?
- Pekâlâ, İşe
gitmeliyim ve - Fevkalade.
Sana katılacağım.
Oh.
Arabayla mı,
yürüyerek mi gitmek istersin?
Yürümek.
Dünyayı görmek isterim.
Bu çılgınca.
Bu tüm zaman boyunca ıskaladığım bir şey.
Ben Bunu nasıl anlatacağımı bilemiyorum.
- Ne yapabilirim?
Aileme ne anlatabilirim?
- Bunu anlatırsın
Bill.
Ailen söz konusu
olduğu sürece bir şey söylemeyeceğim.
Dün geceki mükemmel
başlangıcı mahvedeceksin.
Hmm.
Bana içinizden biri gibi davranıldığını
hissetim.
Evet, Joe bu, Joe şu.
Hoş bir gülümseme.
Quince bana
çörekleri uzattı.
Söylemekte kararlı
olduğun şeylerde tutku yok, kendinden geçme yok ya da bu fevkalade şeylerden
herhangi biri.
Ama eminim ki kim olduğumu söylersen maceramız birdenbire
sona erecektir.
Mm-hmm.
Ve ailenden çok
hoşlandım.
Ailemle ne ilgisi
var?
Bu macera sadece beni kapsıyor, değil mi?
Ne demek istiyorsun?
Ne olduğunu
söyleyeceğim.
Senin bu girişimin sadece beni kapsıyor ve Ve ne?
- Kimseye senin kim
olduğunu söylemeyeceğim.
- Kâfi gözüküyor.
Güzel.
Bu bir anlaşma mı?
- Bir anlaşma mı?
- Evet.
Sen söyleyeceğini
söyledin, söylediğimizi yapacağımız da benim sözüm.
- Mm-hmm.
- Bu iki kişi
arasında bir anlaşma.
- Bill?
- Ne var?
Bir anlaşma yaptın.
Bu harika!
Harika!
Biliyor musun,
aklıma takıldı.
Buradayken ve
görünürde meşgulken işlerini nasıl
yürütüyorsun?
Yani, başka yerlerde?
Bu sabah tıraş
olurken sadece tıraş olmuyordun.
- Ne demek istiyorsun?
- Bir yandan
düşünüyordun, planlar yapıyordun,
kararlar veriyordun, değil mi?
Evet, sanırım öyle.
Yani fikri anladın.
Bir kısmın bir şey üzerinde meşgulken, diğer kısmın başka bir şey yapar, hatta
işinle ilgili problemlerle meşgulken.
- Doğru mu?
- Elbette.
Fikri anladın.
Tebrikler, Bill.
Bunu sonsuzlukla
çarp, bunu sonsuzluğun derinliklerine götür
ve neden bahsettiğim hakkında kısa bir bakış açısına sahip olabilirsin.
- Joe?
- Evet Bill?
Bu adama fırsat
vermeye ne dersin?
Bir istisna yaratmak
mı?
- Şey, her şeyin bir
istisnası vardır.
- Bunun değil.
Ailemi ara.
Bu gece onlarla akşam yemeği yemek istiyorum.
Aile dün gece
birlikte olmadı mı?
- Jennifer.
- Tabi, Bay Parrish,
hemen.
- Ofisimde beklemek
istersen - Hayır.
Söylemeye çalıştığım
şey, bu bir yönetim kurulu toplantısı ve sen bir üye değilsin.
Bunu idare edecek
bir şey bulacağından eminim.
Tanıştığımıza memnun
oldum.
Günaydın.
Günaydın.
Teşekkürler Eddie.
Bu Joe Black.
- O benim kişisel
ortağım ve… - Merhaba Quince.
- Hey.
- O bu sabah bize
katılacak.
Biliyorum, bu sıra
dışı ve kusura bakmamanızı ve - Drew,
devam et.
- Seni görmek güzel.
Seni beklemiyordum
ama iyi bir şey sana kesinlikle yetmez.
- Teşekkürler.
- Joe, buraya
oturmak ister misin?
Tabi.
Parrish İletişim
Yönetim Kurulu bu vesileyle toplantıyı açar.
İlk maddemiz İlk mad
Bugün görüşeceğimiz ilk madde John
Bontecou'nun cömert teklifinin kabulü.
- Sanırım Bill - Bu kurabiyelerden daha var mı?
Jölelisinden mi?
Mmm.
Ve bir fincan çay.
Sütlü lütfen.
İngiliz tarzını denemek isterim.
Evet.
Bir fincan sütlü
çay, lütfen.
Başka bir şey ister
misiniz Bay Black?
- Biraz suya ne
dersiniz?
- Neden?
Evet, teşekkürler.
- Sıcak mı, soğuk mu?
- Soğuk.
- Bardak?
- Mmm.
Özetlersek.
Burada gerçekten detaylarla uğraşıyoruz.
Bill, dün John
Bontecou ile harika ve nihai bir toplantı yaptı ve bize kalan şey bunu oylamaya koymamız.
Teşekkürler.
Drew, eee
Evet.
Hoşlandım, daha doğrusu
dün John Bontecou ile toplantı ilgimi
çekti ve etkileyici idi, sanırım.
Ama Ama Bazı
şeyleri düşünmeme sebep oldu.
Bakın, bu işe
giriştim, çünkü bu yapmak istediğim bir şeydi.
Büyük Amerikan
romanını yazmadığımı biliyordum.
Ama biliyordum ki Hayatın bir şeyi bir dolara alıp iki dolara
satmaktan daha fazla bir şey olduğunu
da biliyordum.
Bir şey yaratmayı
umut ettim, en yüksek standartlara ulaşabilecek
bir şey.
Ve farkına vardım ki dünyaya sesimi duyurmak istemişim.
Ve bunu yalın bir
şekilde yapmak istedim.
Birbirimiz hakkında
ne kadar çok şey bilirsek, var olmak için de o kadar şansımız olur.
Tabi kâr yapmak
istedim.
Bunsuz var
olamazsınız ama John Bontecou tümüyle
kârdır.
Eğer Ona Parrish
İletişim'i yutma izni verirsek bizden
sonra tüm dünyaya ulaşmak için gözlerini
diğerlerine dikecektir.
John Bontecou'yu
yönetim kurulunda onaylamak zorundasınız.
Ve sadece bunu
yapması için ona para ödemeyeceksiniz.
Daha da önemlisi
onunla aynı fikirde olmak zorundasınız.
Haberleri sunmak bir
ayrıcalık ve bir sorumluluktur ve bu
istismar edilemez.
Parrish İletişim bu
ayrıcalığı kazandı.
John Bontecou bunu
satın almak istiyor.
Yönetim Kurulu
Başkanı olarak bir karar vermenizi
istiyorum.
Bu firma satılık
değildir.
Bize tartışılacak
bir şey bırakmıyorsun.
- Teşekkürler.
- Bir şey değil.
Biliyorum.
Affedersin, ben Fikrimi değiştirmiş gibi gözüküyorum.
Bu senin
ayrıcalığın, Bill.
İhtiyaçlarımızı
düşünerek, büyümek için mutlak
gerekliliği düşünerek, geleceği düşünerek.
Gerçek şu ki, John
Bontecou ile birleşmek, ölüm ve vergi kadar kesin bir iştir.
- Ölüm ve vergiler
mi?
- Evet.
- Ölüm ve vergiler
mi?
- Evet.
- Ne tuhaf ikili.
- Bu sadece bir
deyiş, Bay Black.
- Mmm.
Kim demiş?
- Fark etmez.
O zaman neden
bahsettin?
"Bu dünyada hiç
bir şey, ölüm ve vergi kadar kesin
değildir" deyiminden haberdar değilsin sanırım?
- Pekâlâ, şimdi
biliyorum.
- Yardımcı olduğuma
memnun oldum.
Sizin için ofiste
saatler geçiriyorum.
Deyişler, genel
deyimler, konuşma tarzlarına dair yeni
gelişmeleri takip etmek için.
Kapım size sonuna
kadar açık.
Size çay ve hatta
süt bile sağlayabilirim.
Az yağlı.
Evet, tamam, şey Sanırım bu sabah yapacağımız her şeyi
tamamladık.
Bitirelim mi?
- Ama konu hala
ortada, Bill.
- Joe?
Evet.
Lezzetli kurabiyeler
için teşekkürler.
Mmm.
Kim bu adam?
Yani burada ne işi var?
Sonuna kadar bana
rahat vermeyecek misin?
- Anlamıyorum.
- Bir süre yalnız
kalmak istiyorum.
- Üzgün müsün Bill?
- Evet, öyleyim.
Neden biraz yürüyüşe
çıkmıyorsun ve biraz hava almıyorsun?
Görüşelim.
Tamam.
Güzel.
Şimdi yalnız kalmak istiyorum.
Bu, bir süre
düşünmeni sağlayacaktır.
- Para hakkında ne
biliyorsun?
- Mutluluğu satın
alamaz?
Evet.
Jennifer.
- Bay Black'e şehrin
haritasını verir misin?
- Tamam, Bill.
Başımın çaresine
bakarım.
- Merhaba.
- Merhaba.
Laboratuar için
sosyal güvenlik numaralarına ihtiyacım var.
- Uh-huh.
Kocasını aramaya
devam eder misiniz?
Numara yukarda.
Tomografi hazır
olunca anons ettirir misin?
- Oh, elbette.
- Teşekkürler canım.
Ne kadar hoş
gözüküyorsun.
Bu senin üniforman
mı?
Burada ne arıyorsun?
- Hasta mısın?
- Oh, Tanrım, hayır.
- O zaman neden
buradasın Joe?
- Seni görmek için
geldim.
Joe, yapamam Seni şimdi görmek için zamanım yok.
Ben Hastaları dolaşmak üzereyim ve akşam yemeğine kadar peş peşe hastalara
bakacağım.
Çok güzel.
İzleyeceğim.
- Ne yaptığımı mı
izleyeceksin?
- Dolaşmanı ve peş
peşe hastaları muayene etmeni.
Joe, bu imkânsız.
- Ben bir doktorum.
- Ben de bir
ziyaretçiyim.
- Hastaların
ziyaretçisi olur, doktorların değil.
- Umurumda değil.
Bayan Bayan.
- Doktor.
- Oh, bir saniye.
Orada olacağım.
Lütfen.
Annem ondan daha hasta.
Tamam.
- Obeah.
- Hayır anne.
Obeah.
- Öleceğim.
- Anne, kes şunu.
O sadece bir adam.
- Obeah nedir?
- Kötü Ruh.
Ateşi çıktı.
- Tepki vermiyor.
Lütfen bize yardım et.
- Tabi.
Obeah değil
kardeşim.
Her şey yoluna
girecek.
- Kayıt yaptırdınız
mı?
- Hayır.
Tamam.
- İyi olacaksın?
- Doktor hanımla git.
Anneniz iyi olacak.
Beni bırakma, beni
bırakma.
- Geri dönecek,
tamam mı?
- Anne.
- Obeah.
Obeah kötü.
Ben kötü değilim
kadın.
O zaman nesin sen?
Ben öbür taraftanım.
Bizi almak için mi
burada bekliyorsun?
Bizi oraya götürecek
olan otobüs şoförü müsün?
Hayır, ben
tatildeyim.
Tam yerindesin.
Oh.
Mmm.
Acı.
Acı kötüdür, kötü.
Buna yapabileceğim
bir şey yok, biliyorsun.
- Bitir bu acıyı.
- Doktor hanım seni
iyileştirecek.
Oh-oh.
Bu acıyı değil.
Bu acı beni yiyip
bitiriyor.
- Bitir bu acıyı.
- Yapamam, kardeşim.
Yapabilirsin bayım.
Beni öbür tarafa
götür.
- Şu an vakti değil.
- Vakti gelsin.
Olması gereken
şeyleri değiştiremezsin.
Lütfen.
Doğduğu yerde.
Kapa gözlerini.
Devam et, kardeşim.
Yakında.
Sen Onunla gidebilirsin.
Orada olacağım.
Gel hadi anne.
- Çok fazla acı
çekiyor.
- Evet.
- Jamaika'da çok
uzun süre mi kaldın?
- Bir süre.
Burada olmamın uygun
olmadığını şimdi anlıyorum.
Oh, hayır, lütfen Lütfen özür dileme.
- Öyle mi?
- Evet.
Geldiğine memnun
oldum.
Teşekkürler, Susan.
Burada olmaktan
mutlu oldum.
Joe, Ben Drew ile
birlikteyim.
Şu an değil.
Gitmeliyim.
- Söylediğim için
üzgünüm.
- Hiç bir şey için
üzgün olma.
Doğru.
- Teşekkürler Joe.
- Güle güle Susan.
- Güzel mi?
- Mmm.
- Evet, bu nedir?
- Maydanozlu soğuk
kuzu sandviç.
Bir miktar Coleman
hardalı.
Bu, uh, harika.
Beğendiğinize memnun
oldum.
Eşim soğuk
sandviçlere merakımı artırdı.
- Joan Karımdı.
- Mm-hmm.
Evet.
Soğuk kuzu sandviçleri.
Ne sığır eti kadar
esaslıdır, ne de tavuk kadar sıkıcı.
Bu tür şeyleri
bilirdi.
Her şey bana onu
hatırlatıyor.
Onu düşünmeden bir gün
bile geçirmiyorum.
Bir gün kendini iyi
hissetmiyordu.
Ertesi gün öldü.
Peki sen ne
yapacaksın?
Evet.
Sanırım bunu
binlerce kez duymuşsundur.
- Daha fazla.
- Neden beni
durdurmadın?
Bilmiyorum.
Onunla ilk
karşılaşmanı anlatsana.
Sanırım bunu daha
önce binlerce defa duydun.
Bu ilgilendiğim
bölüm.
Şey, üzerinde kırmızı
bir şerit bulunan beyaz yakalı, küçük mavi bir elbise giymişti.
Öyle mi?
Selam.
- Rahatsız ediyor
muyum?
- Evet.
- Hayır.
- Şaka mı yapıyorsun?
Otur Drew.
Yalnız
kalabileceğimizi ummuştum Bill.
Şey, Joe ve ben
birbirimizden sır saklamayız.
Sizin adınıza
sevindim.
Açık sözlülüğüm için
kusura bakmayın ama bu sabahki kararına şaşırdım.
- Neden?
- Anlaşmayı
yapmıştım.
Sen, benden Parrish
İletişim'i 21.
yüzyıla götürmek için yardım istedin.
- Bu birleşme bir
vasıta.
Tahminimce
- Belki de birleşme Bill'in
şirketini 21. yüzyıla götürmek içindir
ve belki de değildir.
Ve belki Groton
okulunda felsefe sınavında kopya çekmek
diplomanı almak için elverişli bir çareydi, belki de değildi.
Olabilir tabi, Drew,
bir soru farklı şekilde de tartışılabilir.
Joe, kes şunu.
Sen de, Drew.
- Bunun pratikte
gerçekleşmiş bir anlaşma olduğunu düşünüyorum - Şimdi gerçekleşmemiş, değil mi?
Bontecou'yu unut.
İptal et.
Havalı isminden de,
cömert teklifinden de sıkıldım.
Bunu istemiyorum.
Tamam.
Bill, bu noktada neden kendini iş konularıyla meşgul
ediyorsun?
Çünkü kimsenin
hayatımın işini satın almasını istemiyorum.
Amaçlanmayan bir
şeye dönüşmesini de.
Bir adam arkasında
bir şey bırakmak ister.
Yaptığı şekilde
kalsın ister.
Kendi yönettiği gibi
yönetilmesini ister.
Onur, dürüstlük ve
bağlılık hissiyle.
Sakin ol, Bill.
Kalp krizi geçireceksin ve tatilimi berbat edeceksin.
Şimdi dinle.
Bontecou olayında
her şeyiyle seni anlıyorum ve nereden
geldiğini biliyorum ve yüzde 101 seninleyim.
Teşekkürler Quince.
Ama sana
söylemeliyim ki, eğer birleşmeler söz
konusuysa, büyük başarılar elde ettim.
Seninle konuşmak
istiyorum.
Önümüzdeki hafta
hakkında.
- Önümüzdeki hafta
mı?
- Evet.
Ya da sonraki hafta.
- İyi değil mi?
- Hayır.
Neden?
Her şey olası.
- Joe'ya bağlı.
- Joe.
Ekipte olmandan ne
kadar mutlu olduğumu bilmiyorsun.
Çünkü yaşlı adamın
yükünü biraz azaltabilen birisi varsa Ben
Onun tarafındayım.
- Senin adına çok
sevindim, Quince.
- Ah, problem değil.
Pekâlâ, siz ikinizi
yalnız bırakacağım.
Çünkü ben Diyeceğim şu ki ateşte bir şey unuttun.
Şimdi, bak,
biliyorum üzgünsün.
Ama biliyorsun,
üzgün olduğunda gidecek yer yoktur.
Teşekkürler Quince.
Bontecou'yu unut.
Koltuğumun altında
diğer başka birleşme olasılıkları da var
ve bunları yaşlı adama aktaracağım.
- Sen miydin?
- Evet.
- Hey, dinle.
- Mm-hmm.
Birlikte gireceğiz.
Sizi aydınlatacağım.
Zamanlama doğru
olmalı, çünkü yaşlı adam bunun Joe'ya
bağlı olduğunu söylüyor.
- Bunun Joe'ya bağlı
olduğunu mu söyledi?
- Mm-hmm.
- Bunlar onun
kelimeleri mi?
- Evet.
- Bu Joe'ya bağlı,
ha?
- Evet.
- Söylediği bu muydu?
- Söylediği buydu.
Bu çok ilginç.
Evet, evet, evet.
Ben de öyle düşündüm.
Hepinize geldiğiniz
için teşekkür ederim.
Oh, ailem, hmm,
Allison ve Quince, Susan ve diğer
üyeler.
Ve uh Tekrar bir arada olduğumuz için memnunum.
Biliyorum, hepinizin
meşgul hayatları var.
- Bak şu konuşana.
- Evet.
Kendin için konuş.
Evet.
Sizin küçük kızlar
olduğunuz zamanı hatırlıyorum.
Küçük kızları
severim.
Şimdi, hepiniz
büyüdünüz ve ben bazı sözler hazırladım
ama onları unuttum.
Ee Bekle bir dakika - Söylemek istediğim çok şey var - Baba?
- İstersen
oturabilirsin.
- Evet.
Söylemek istediğim
çok şey… Söyleyeceğim çok şey ama yapamıyorum
ve Evet, otursam iyi olur.
İşinize bakın lütfen.
Oh, bir şey daha.
Neden hepimiz yarın gece tekrar yemek yemiyoruz?
- Yeniden akşam
yemeği mi?
- Evet.
Bizden sıkılmadın mı
henüz, baba?
Mmm Mmm Hayır.
Gel buraya.
- Burada olacağız.
- Emin ol burada
olacağız.
Parlak gözlü ve çalı
kuyruklu.
Joe.
Oh, hayır.
Ben biraz fıstık
ezmesi istiyorum.
- Nasıl istersiniz,
beyefendi?
Kızarmış ekmeğin
üstünde mi?
- Kızarmış ekmeğin
üstünde.
- Hayır, sadece ezme.
- Baş üstüne efendim.
Neden fıstık
ezmesini bu kadar çok seviyorsun?
Bilmiyorum.
Hmm.
Bu tür şeylere bayılırım.
Yemeden durulamayan
yiyecekler.
Değil mi?
Evet.
- Seni rahatlatıyor,
değil mi?
- Evet, öyle.
- Kusmamda sakınca
var mı?
- Drew.
Lütfen.
Bugün tedavi ettiğin
kadın için çok kaygılandım.
- Ben de.
- Ağrıları azaldı mı?
Onun için elimizden
geleni yapıyoruz ama durumu çok iyi
gözükmüyor.
- Bunu duyduğuma
üzüldüm.
- Evet.
Kimden
bahsediyorsunuz?
Ama onunla
ilgilendiğin için onun minnettar olduğunu biliyorum.
Bu bir devlet sırrı
mı?
- Hayır.
Benim bir hastamdan bahsediyoruz, çünkü Joe bugün hastaneye uğradı.
Öyle mi?
Buna haddini aşmak denir.
Belki gelecek sefer
hastaneye gittiğinde bizi de götürürsün.
- Belki bana
hatırlatırsın.
- Şey, bunu not
edeceğim.
- Senin için
yapabileceğim başka bir şey var mı?
- Ben de birlikte
gelmek isterim.
- Susie'nin çalım
satışına bakarız.
- Tam üstüne bastın
Quincie.
Hedef, hastane.
Joe, sen tur rehberi
olabilirsin, tamam mı?
Susan harika bir
doktor.
Eminim öyle.
- Bill?
- Evet.
Gitmeliyim.
Harika bir gündü.
- İşlerimi halletmek
için biraz zamana ihtiyacım var.
- Yarın görüşürüz.
Joe?
Evet Bill?
Um - Neden hastaneye gittin?
- Bilmiyorum.
- Sadece meraktan mı?
- Sanırım.
Susan için mi?
- Ben öyle demezdim.
- Nasıl derdin?
- Sen söyle Bill.
- Hayır, sen bana
söyle.
Basit bir soru
soruyorum, düzgün bir cevap bekliyorum.
Bu hep yaptığım şey.
Bana onu vermeyen
herkesi kovarım.
Beni de kovacak
mısın, Bill?
Drew.
Senle yarın gece
görüşeceğiz, değil mi?
Beni unut.
Bu toplantılardan gına geldi.
Bunu kastetmiyorsun.
Babamı hayal
kırıklığına uğratmak istemezsin.
Baban iyi olacak.
Yanında Joe var.
Bu senin için de
geçerli.
- Çizgiyi aştın.
- Pekâlâ, olabilir.
Ama her yerde bulunan can sıkıcı adamları
sevmem.
Sana bakmasından
hoşlanmıyorum.
Seninle
konuşmasından hoşlanmıyorum.
Ve tam tersi.
Affedersin.
Çünkü bana bakmasını
ve benimle konuşmasını beğeniyorum.
Ve tam tersi.
Tamam mı?
Tamam değil.
İyi bir ilişkimiz olduğunu
sanıyordum.
İyi gittiğini
sanıyordum.
Pekâlâ, kaçırdığın
fırsatı bilemeyeceksin.
İyi geceler.
İyi geceler.
Ne zamandır orada
dikiliyorsun?
Seninle konuşma
tarzından hoşlanmadım.
Ama şimdi daha iyi
hissediyorum.
Ona karşılık verme
tarzın nedeniyle.
Bana kendinden
bahset Joe.
Yani sen kimsin?
Burada babamla ne
yapıyorsun?
Bana söylemeyecek
misin?
Evlisin, değil mi?
Neden ki?
Çünkü kendileri
hakkında hiç bir şey söylemeyen erkekler
daima evlidirler.
- Sen evli misin?
- Hayır, değilim.
Ama sen Senin bir kız arkadaşın vardır.
Hayır.
- Gay misin?
- Hayır.
Pekâlâ, söylesene
Joe.
Bir erkek bu
kadar çekici, akıllı, güzel konuşan, baştan çıkarma işinde utangaç ve güçlü olup, bu dünyada nasıl yalnız olabilir?
Affedersin.
Ben özel hayatına karışmak istemezdim …ve açıkçası, sen bana anlatmak istemiyorsun.
Şey, biz bunu Bunu bir sır olarak bırakalım.
- Bu senin istediğin
gibi, değil mi?
- Evet, teşekkürler.
Nereye gidiyorsun?
Yatağa.
- Yatağa mı?
- Evet.
Yorgunum.
- İyi geceler baba.
- İyi geceler, iyi
uykular.
- Tamam.
Yarın görüşürüz.
- İyi geceler.
Görüşürüz.
- İyi geceler, Susie.
Biraz uyu.
- İyi geceler.
- Evet.
- Yarın görüşürüz.
- İyi geceler.
- İyi geceler.
- Harikaydı.
- Mmm.
- Bir arada olmak
güzel.
- Mm-hmm.
Bir uyarı bayrağı
kaldırmamda sakınca var mı?
Kaldır.
Joe ile ilgilenmenin
ardında ne var?
Şey Şimşek çakmasını bana nasıl anlattığını hatırlıyor
musun?
Mm-hmm.
Bunun doğası orada
bir yerde.
Evet.
Şey, yanlış yolda olduğunu söylemeyeceğim ama O zaman ne söyleyeceksin?
Bunun senin aradığın
şimşek olmadığını düşünüyorum.
Yani, Drew iyi bir
adam.
Daha önce onun tarafında olmadığımı biliyorum.
Ama takdir etmeliyim
ki Şimdi Drew’ı seviyoruz ve Joe uygun
değil, öyle mi?
- Neler oluyor?
- Hiç bir şey.
Bu şekilde "hiç
bir şey" dediğin zaman, bu hiç bir şey değildir.
- O zaman bu ne?
- Bu şey.
Tamam.
İyi geceler.
- Yarın görüşürüz.
- Evet.
İyi geceler.
Biliyorum, bu şekilde toplanmaktan siz de
benim kadar rahatsızsınız.
Ama John Bontecou
ile dün gece konuştum.
Sadece hala
ilgilenmiyor, teklifini daha da güzelleştiriyor.
Bunun bana acı
vermesine rağmen, benim düşünceme göre, Bill Parrish, Bontecou ile herhangi bir anlaşmayı başından reddediyor.
Bu nedenle, bunu
söylediğim için üzgünüm.
Bu yeni teklifi
değerlendireceksek, bunu Parrish
İletişim'in yönetim kurulu başkanı olmaksızın
yapmamız gerekiyor.
İlave bir unsur daha
var.
Bontecou şirketi
satın almaya çok istekli.
Parrish İletişim'i
alacağını söyledi.
Bill Parrishli olsun
ya da olmasın.
Bu krizde, temin
ederim ki bu bir kriz, bunları söylemek hoş değil.
Eğer yapmazsam
ihmalkâr olacağım.
Bontecou'nun yeni
teklifini Bill'e sunduğumuzda ve bunu
tekrar düşünmemiz için reddettiğinde, bir
kere daha kararlı veya duygusal bir reddetme olursa başka bir seçeneğimiz
olmayacak.
Çok ileri gidiyorsun
Drew.
Buna mecbur değil
miyim?
Quince burada
olsaydı görürdük.
Bütün bunlar nasıl
oldu?
Kriz, Bill Parrish.
Kriz, onun şirketi.
Bizim için kriz.
Bu, Bay Joe Black'in
ortaya çıkmasıyla meydana geldi.
- Bay Joe kim?
- Joe Black.
Yönetim Kurulu
toplantılarımıza katılıyor.
Bill'in evinde
yatıyor.
Onun ofisinde
oturuyor.
Onun yanından asla
ayrılmıyor ve benim düşünceme göre Bill'in
kulağına ne yapması gerektiğini söylüyor.
Ve Bill dinliyor.
Joe Black kim?
Ve Bill Parrish ile ilişkisi nedir?
Ve en önemlisi,
başkanımız üzerindeki etkisinin arkasında ne var?
Daha önce de
danışmanlarımız oldu.
Kimse Bill'e ne
yapması gerektiğini söyleyemez.
- Geldiğin için
teşekkürler, Quince.
- Tabi.
Selam, Ed.
Selam millet.
Herkesin burada
olacağını bilmiyordum.
Hoş sürpriz.
Yeni dedikodular
neler?
Drew’ın casusluk oyunları.
Bu gizli bir
toplantı Quince.
Umarım bu şekilde de
kalır.
Otursana Quince.
Şimdi, burada
yapmaya çalıştığımız şey Bill'in
Bontecou'nun teklifini reddetmesi ışığında düşüncelerimizi bir araya getirmek ve ona uygun bir şekilde bu şirketin ilerleyebilmesi için nasıl
düşündüğümüzü açıklamak.
Dün gece bize
verdiğin bilgiyi yönetim kuruluyla paylaşmayacak mısın?
Şey, uh, ben İyi haberler aldığımı söylediğim için mutluyum.
Drew’a anlattığım
gibi, Bontecou'nun yıldızı parlarken bir
fırsat kolluyordum.
Birleşme için iki,
belki üç, yeni ve olası müşteri.
Mm-hmm.
Ve Bill buna nasıl tepki gösterdi?
- İlgilendi.
- Evet, ama
zamanlama konusunda endişelendi, değil mi?
- Zamanlama mı?
- Evet, ama
zamanlama konusunda endişelendi, değil mi?
Evet.
Bunun Joe'ya bağlı olduğunu söyledi.
Joe'ya bağlı.
- Um, Annie yaptı
bunları.
- Annie kim?
Teşekkürler Lillian.
La Rosette'den mi?
Amerika'nın en ünlü
pasta ustası.
Hmm, bu portakal
gerçek Sevilla portakalından yapılmıştır.
- Oh.
- Ve bu, milföy
ekmeği üzeri limon.
Pastadan hoşlanmam.
Parti için baba.
Ah!
Kahrolası parti.
Kahrolası parti.
Mm-hmm.
- Bunu duydun mu?
- Özür dilerim.
Kahrolası parti.
Oh.
- Haydi, ben - İşte, bunu al işte burada.
Mmm.
Bu, bu harika.
Bu İçinde
votka var Bill.
Biraz votka, değil
mi?
Meyveli votka mı?
İçinde şu lezzetli
şeyler olan?
Bill, tadına bak
bunun.
Bu dünyaya ait değil
bu.
Affedersin tatlım.
Biliyorsun, bu
konuda iyi değilim.
Neden dilediğin
pastayı seçmiyorsun?
- Hmm?
- Bunu söyleyeceğini
biliyordum.
- Ne?
- Umursamıyorsun
diyorum.
Oh, neden bunu
yapıyorum?
Gidip yine aklımı
kontrol ettirmeliyim.
Oh, Tanrım.
İki gündür babam için yüzyılın partisini hazırlamaya çalışıyorum.
- Ve senin umurunda
bile değil.
- Umursuyor.
- Hiç de umurunda
değil!
- Umurunda.
- Allison.
- Umurunda.
Öyle değil mi Bill?
Haydi.
Haydi.
- Haydi.
Gülümse.
- Özür dilerim.
Annie'ye ne
söylemeliyiz?
İşte bu.
Mmm.
Umursuyor!
Harikulade!
Teşekkürler.
Bay Black, bir parça
ister misiniz?
Evet, bir tane
isterim.
Babamın nadir
kitaplarına bakmak için hiç fırsatın
oldu mu?
Jefferson'un
parlamento notları var ve Kasvetli
Ev'in ilk baskısı.
Kokunu seviyorum.
Şey, ben de senin
koklama tarzını seviyorum.
Annem daima derdi
ki, kalbini bu saate göre ayarlayabilirsin.
Denedin mi?
Asla denemedim.
Şu ana dek.
- Joe?
- Hmm Seni
öpebilir miyim?
Neden?
Evet, öpebilirsin.
Mmm.
Teşekkürler.
Bir şey değil.
- Joe?
- Mmm.
Kim olduğunu
bilmiyorum.
- Ben Joe'yum.
- Mm-hmm.
Ve uh, sen Susan'sın.
Mmm.
ve Dizlerimin
titrediğini hissediyorum.
- Ve kalbin tuhaf
bir şekilde atıyor mu?
- Evet.
- Mm-hmm.
- Daha hızlı.
Dudaklarının tadı
ve dilinin değmesi Bu harikaydı.
Mmm.
Ben, um Gitmeliyim.
Mmm.
Kalmalı mıyım?
Evet.
- İyi geceler baba.
- İyi geceler.
Merhaba Bill.
Merhaba.
Bizimle içkiye
katılmak ister misin?
Hayır.
Şimdi olmaz.
Tamam.
O zaman iyi geceler
diyorum.
İyi geceler Bill.
- Günaydın Quince.
- Günaydın Bill.
- Selam Quince.
- Hey!
- Selam Jennifer.
- Günaydın Bay
Parrish.
- Yönetim kurulu
bekliyor.
- Ne?
- Yönetim kurulu mu?
- Yönetim kurulunun
toplanmasını istemediniz mi?
Hayır.
- Günaydın.
- Günaydın Bill.
Bir fincan kahve ya
da başka bir şey ister misin, Bill?
Sanmıyorum.
Ya sen?
Sadede gelirsek,
John Bontecou'dan yeni bir bilgi aldık, bu şirketin onunki ile birleşme arzularına
ilişkin.
Ve biz detayları
sizden önce belirlemek istedik.
- Bu mu?
- Bontecou çabuk bir
cevap istiyor ve Cevabım HAYIR.
Sizin için yeteri
kadar çabuk mu?
- Detayları duymak
istemiyor musunuz?
- İlgilenmiyorum.
Büyük resimle de
ilgilenmiyorum.
İlgilendiğim şey, yönetim kurulumun benden habersiz nasıl
toplanma kararı aldığı ve iş yapmak
için beni kızdıran bir adamdan gelen eğlenceli başka bir teklif.
Bir karar verdim.
Konu kapanmıştır.
Cevabınızı,
Bontecou'nun teklifinin detaylarını duymak
istemediğiniz olarak mı anladım?
Evet, doğru
anladınız.
Ve şimdi, size bir
soru sorabilir miyim?
- Elbette Bill.
- Bu kurulu siz mi
yönetiyorsunuz, ben mi?
Bu mu?
Önümüzde yoğun bir
gün var.
Bu toplantı çok
vaktimi aldı.
- Oturuma son
verelim mi?
- Daha önce, Bill,
biz buradayken yönetim kurulunun
cevabını öğrenmek istediği ikinci bir soru var.
Daha basitçe bir
soru.
Sol tarafında duran
adam kimdir?
Sizlere Bay Black'i
tanıtmıştım.
Ama kim o?
Kimliğini açıklayabilir misin?
Seninle ilişkisi
nedir?
Yönetim Kurulu çok
merak ediyor.
Bay Black'in
yalnızca sizin kararlarınızı etkilediğini düşünmüyoruz, aynı zamanda bu şirket adına kararları sizin için almasına izin
verdiğinizi düşünüyoruz.
Sorumluluk
eksikliği, Bill.
Doğru bir davranış
değil.
Bizler senin yönetim
kurulunuz.
Bu şirketi nasıl
yönettiğini bilme hakkımız var.
ve en önemlisi, bunu
yapması için birisine yetki verip vermediğini.
Bitti mi?
Bir kez daha.
Joe Black kim?
Şirket tüzüğünün 19.
maddesine başvurmak için yönetim kuruluna bir teklif getirildi.
İngilizce lütfen.
Yönetim Kurulu
başkanımızın 65. yaş gününde zorunlu
emekliliği ve başkanımızın fahri başkan
olarak kabul edilmesi.
Tüm toplantılarımıza
davetli olacaksınız ve şirketin uluslararası
sözcüsü olarak hizmet edeceksiniz.
Artı, tabi ki, bir
tazminat.
Yere asla ayağınızı
değdirmeyecek ağırlıkta bir altın paraşüt.
Lütfen oyunuzu evet
ya da hayır olarak belirtiniz.
- Evet.
- Evet.
- Evet.
Evet.
- Hayır.
- Hayır.
Teklif kabul edildi.
Elbette, eski
başkanımıza saygımızdan duyuruyu erteleyeceğiz.
Bu hafta sonu
yapılacak doğum günü kutlaması sonrasına kadar.
Şey, yüzümün akıyla
çıkmama izin verdiğin için teşekkürler Drew.
Bontecou
lnternational ile bu şirketin birleşmesi için
John Bontecou'nun teklifinin kabulü ise diğer tekliftir.
Tamam.
Joe.
Benim kim olduğum ve William Parrish ile ilişkimin ne olduğu uygun bir zamanda açıklanacaktır.
Tamam.
Teşekkürler Bay Black.
Bu iş daha bitmedi.
Lütfen, Eddie,
"son söz" muhabbetini kes.
Bu ekipte hala
tereddüt olduğunu hissediyorum.
Tersine
çevirebiliriz.
- Kır evine gelecek
misin?
- Evet.
Zorunlu emeklilik, doğum
günümün büyük kutlaması.
Sen şeref
misafirisin Eddie.
Biraz burada
kalacağım.
Hala bir şansımız
var.
John'un ofisini ara,
20 dakika sonra orada olacağımı söyle.
Ne yaptın?
- İhtiyarı kovdun.
- Biz yaptık.
Teşekkürler.
Açıkçası
sallanıyordu ama sen öldürücü darbeyi vurdun.
Buna bir son
vereceğim.
Quince, kırılmış yumurtaları
birleştiremezsin.
Ben bunu yapmayı
kastetmedim.
Tren raydan çıktı,
ahbap ve sen de içindesin.
Şimdi, işin aslını
duymak ister misin?
Dinle şunu.
John Bontecou,
Parrish İletişim'i alınca parçalara
ayıracak, en yüksek fiyata parça parça satacak.
Başından beri oyunun
planı buydu.
Bunu onun için
organize ettim ve o geriye kalanlar için dertleniyor.
Sana bir şube
ayarladı mı?
Haddini aşıyorsun.
Hisselerini
satacaksın, para içinde yüzeceksin.
Dalkavukluk
yapmayacaksın.
Gerçek bir adam gibi
olmak nasıl bir duygu?
Seni teşhir edeceğim.
Tamam.
Hiç durma.
William Parrish'e,
ona gizli bir toplantıda nasıl ihanet ettiğini anlat.
Allison'a, babasının
şirketini kaybetmesine nasıl yardımcı olduğunu anlat.
Hayat bu, Quincie.
Uyan ve akasyaları
kokla.
Buradasın.
Buradayım.
Ben Sadece uğradım.
Biraz yemek
aranmalıyım dedim.
Buralardaydım.
Memnun oldum.
Aradığımda dediler
ki, sen ve babam ofisten yeni ayrılmışsınız.
Mm-hmm.
Şekerleme yapıyor.
Oh.
Evet.
Şey, yorgun olmalı.
Biliyorsun, şu
Bontecou olayı um, görünüyor ki Evet, yorgun.
Eminim öyledir.
Evet.
Acıkmış olmalısın.
Hayır.
Artık değil.
Öyle mi?
Seninle sevişmek
hoşuma gitti.
Bu, sanki ilk
defa sevişen birisi ile sevişmek gibi
bir şeydi.
Teşekkürler.
Benimle
sevişmekten hoşlandın mı?
Evet.
Fıstık ezmesinden
daha mı fazla?
Evet.
Daha fazla.
- Nereye gidiyorsun?
- Hiç bir yere.
Buradayım.
Ne kadar daha?
Umarım uzun, upuzun
bir süre.
Ben de.
Şimdi ne yapacağız?
Um Oluruna bırakalım.
Selam Bill.
Güzel uyudun mu?
- Uyuyamadım.
- Bunu duyduğuma
üzüldüm.
Kendime gelirim.
Neler oluyor?
Hmm?
Seni Susan'ı öperken
gördüm.
Evet, beni gördüğünü
gördüm.
Yanlış zamanda,
yanlış yerde ve yanlış kadınla berabersin.
- Buna ben karar
veririm.
- Ben onun babasıyım.
Yeteri kadar
saygımla Bill, senin iznini sormuyorum.
Seni lanet olası,
sormalısın!
Hayatıma girdin.
Bir adamın alabileceği en kötü haberi verdin.
Ailemle, işimle
ilgili her şeye karıştın.
- Şimdi kızımla mı
oynaşıyorsun?
-
"Oynaşmak"?
Evet!
Söylediğim her şeyi tekrarlamayı ve bir soruya
dönüştürmeyi bırak.
Oynaşmak,
zamparalık yapmak ve Tanrı bilir ne.
Oh, farkına
vardın.
Neden beni
seçtiğini hala anlamıyorum.
Yaşama zevkin,
mükemmelliğin ve yönetme gücün
nedeniyle seni seçtim.
Birinci sınıf bir
hayat yaşadın ve bunu mevki olarak kullanışlı buldum.
Ne istiyorsun?
Ha?
Herkes bir şey ister
Joe.
Beni dertten
derde sokuyorsun.
Ve uh Kim olduğunu bildiğimi sanıyordum ve bu
eğlenceli değildi.
Bu biraz olsun
dayanılır bir şeydi.
Ama şimdi sende
çok, çok tuhaf bir şey hissediyorum.
İstediğin nedir?
Yalnızca Parrish
atasözünü yaşıyorum "bir parça
heyecan" arayarak.
"Onsuz
hayatın bir anlamının olmadığı bir heyecan kırıntısı" Ne demek istediğimi
anlıyor musun Bill?
Evrenin
yasalarını ihlal ediyorsun.
- Bu evren mi?
- Var olan ya da
var olmuş her evren.
Profesyonel
olabilirsin Joe ama kim olduğunu biliyorum
ve sen tamamıyla kafayı yemişsin.
Sesinin tonundan
hoşlanmadım ve göndermelerinden hoşlanmadım.
ve umurumda
değilsin.
Belki sana
hatırlatma zamanı.
Bu pek istenilen
basit bir tartışma değil.
Bu benim.
Dikkatli ol Bill.
Kes şu
"Bill" saçmalığını, seni orospu çocuğu.
Tekrar söylüyorum.
Dikkatli ol, Bill.
Yardımcı olabilir
miyim?
Özür dilerim,
yardımcı olabilir miyim?
Evet.
Dr. Parrish, lütfen.
Kendisi buraya saat
6'da gelir.
Oh.
Selam.
- Joe nerede?
- Joe mu?
Joe burada değil.
- Nerede olduğunu biliyor
musun?
- Bilmiyorum.
Oh.
Neden Joe'yu
arıyorsun?
Aşk.
Tutku.
İhtiras.
Aramam gerektiğini
söylediğin şeyler.
- Onları buldum.
- Bu çılgınca.
Neden?
Bir adam ortaya
çıkıyor.
Senin yanından
neredeyse hiç ayrılmıyor.
Şey, ona açıkça
güveniyorsun.
Peki neden bu şeyler
benim için yeterli olmasın?
- Joe hakkında hiç
bir şey bilmiyorsun.
- Neden korkuyorsun?
Joe'ya sırılsıklam
âşık olmamdan mı?
Âşık oldum.
Senin anneme âşık
olduğun gibi.
Benim için hep
istediğin şey bu değil miydi?
Susan Sanıyorum Joe uzun bir süre bizimle birlikte
olmayacak.
Nereye gidiyor?
Bilmiyorum.
- Söyleyemem.
- Oh, haydi.
Adam seninle
çalışıyor.
Seninle çalışanlar hakkında her şeyi bilirsin.
Bu durumda
bilemem.
Ben Sana
Joe ile ilgili şunu söyleyebilirim.
Joe ile
birlikteliğin çok tehlikeli.
Onu seviyorum.
Onu sevmeni
umursamıyorum!
Sana söylüyorum!
Joe senin için
iyi değil.
Tabi değil baba.
Özür dilerim.
Ben de seni
seviyorum.
Bay Kötü Haber.
Sonunda geldin.
Öfkelenme kardeşim.
Öfkeli değilim bayım.
Benim için mi geldin?
Bu iyi haber.
Hayır, doktoru
görmeye geldim.
- Doktor mu?
- Mm-hmm.
- Sorun nedir?
- Hiç bir şey.
Oh.
Doktor hanımı görmeye mi geldin?
- Evet.
- Benim doktor
hanımı mı?
Benim de, bilirsin.
Ona âşık mısın?
O da seni seviyor mu?
İyi yanını biliyor
mu?
- Nasıl hissettiğini
biliyor.
- Kıçıma anlat!
Ne boktan iş bu.
Onayına ihtiyacım
yok.
Aklın bir karış
havada.
Senin için kötü.
Onun için kötü.
Benim için kötü.
Burada beynimde beni zehirleyen kocaman bir ur var.
Sana çiçek
getiriyorum ve tüm karşılaştığım kızgınlık.
Görmek istediğim
yegâne çiçekler huzur bulacağım toprak mezarımın
üzerindekilerdir.
Kimseye
yaranamıyorsun.
Seni almaya geldim,
sen kalmak istiyorsun.
Seni burada
bırakıyorum, sen gitmek istiyorsun.
Doğru yerde değilsin
bayım.
Ben de.
Yeter artık.
Beni al ve sen de
benimle gel.
Ama ben burada
yalnız değilim.
Birisi beni burada
istiyor.
Hmm.
Buna sevindim.
Adaya gelip tatil
yapmak gibi.
Güneş seni
kıpkırmızı yakmamış, sadece bronzlaştırmış.
Uyuyorsun ve Ve hiç bir sivrisinek seni yemiyor.
Ama gerçek şu ki,
olacağı kesin, eğer yeteri kadar
kalırsan.
Güzel fotoğraflar
çek ve giderken evine götür.
Ama şaşırma sakın.
Burada en yalnız
olan bizleriz.
Eğer şanslıysak,
belki Yanımızda hoş resimler götürürüz.
Senin güzel
fotoğrafların var mı?
Evet.
Güle güle kardeşim.
Evet?
Sürekli
düşünüyorum da uğruna yaptığım bu
yolculuk amacına ulaştı.
Ne söylüyorsun?
Gitme zamanı mı?
Hazırım.
Hazır mısın?
Evet.
Güzel.
Yarın.
Partiden sonra.
- Evet, Helen.
- Telefon geldi
efendim.
- New York'tan Bay
Sloane.
- Teşekkürler.
Özür dilerim.
Teşekkürler.
Hey!
Hey.
Kırmızı mı, beyaz mı?
- Hayır.
Hayır, teşekkürler.
- Bir şeyler iç.
- Görünüşe
bakılırsa, buna benim kadar senin de ihtiyacın var.
- Benim mi?
- Quince mi?
- Mm-hmm.
Biraz kafam karışık.
- Karışık ha?
- Evet.
- Neden?
- Aşk.
Aşk.
Oh, adamım.
Benim kendi problemlerim var.
- Allison'u
seviyorsun, değil mi?
- Evet, seviyorum.
Nasıl tanıştınız?
Şey, um Ben çok başarılı bir kaybedendim, o da mutlu
zengin küçük kız idi.
Ve bir sebepten
dolayı beni kabul etti.
Ama Allison seni seviyor.
Nereden biliyorsun?
Çünkü hakkımda en
kötü şeyi biliyor ve bu doğru.
- Nedir?
- Hayır, bu bir şey
değil.
Bu sadece bir
kavram, Joe.
Bu sadece, um, um Bu bir başkasının sırrını bilmek gibi bir
şey, en derin, en karanlık sırlarını.
- En derin, en karanlık sırlarını mı?
- Evet.
Ve sonra sen Sen özgürsündür.
Özgür mü?
Özgürsün!
Özgürsün Tümüyle birbirini seversen Korku kalmaz.
Birbiriniz
hakkında bilmediğiniz şey kalmaz ve bu durumu idare eder.
Hmm.
- Benden hoşlanıyor
musun Joe?
- Oh, evet, Quince.
Sevdiklerimden birisin.
Bill Parrish'i
yıkan kişinin ben olduğumu bilseydin ne derdin peki?
Oh, ben Drew'e ve
yönetim kuruluna Bill'in sana bağımlı olduğunu söyledim.
Drew ve Bontecou
şirketi parçalayacaklar, parçalayıp satacaklar.
Bontecou dış güç,
Drew de iç güç idi.
Ve ben bunların
olmasını sağlayan aptaldım.
Ohh Tanrım.
Ne yapacağım?
Bill Parrish'e git
ve ona gerçeği anlat.
Seni bağışlayacaktır.
- Öyle mi
düşünüyorsun?
- Evet.
Sence parti sonrasına
kadar beklemeli miyim?
Hayır.
Hayır.
Dört tanesi aşağı ve
mersin balığı yukarı.
Bu mükemmel.
Kesinlikle.
Tamam, sanırım, dört
tane de böyle istiyorum - Selam, baba.
- Selam.
Ne düşünüyorsun?
Şey, hoşuma gitmeye
başladı.
Oh, bir balalaykalı
bariton buldum.
Rus Çay Evi'nden
geliyor.
Ona bir Kazak
kıyafeti giydirdim, Nelson Eddy şarkıları söyleyecek.
Vaay!
Gerçekten
inanılmazsın.
Ama neden, Allison,
bütün bunları neden yapıyorsun?
Bunu yapıyorum çünkü
seni seviyorum.
Herkes seni seviyor: Annem, her neredeyse, Susan,
Quince, seninle çalışan herkes, seninle
tanışan herkes.
Oh, baba.
Her şey bir yana, sen
harika bir babasın.
Evet, şey sana babalık yapamadım ama - Ama Susan'a yaptın.
- Bunu
söylemeyecektim.
Ama düşündüğün buydu.
Bu doğru.
Beni sevdiğini
biliyorum.
Onu sevdiğin gibi
değil tabi.
O odaya girdiği
zaman gözlerin parlıyor.
Daima senden bir
gülücük alıyor, tam gözümün önünde.
Ben geldiğimde, bu bakış yüzüne yerleşiyor.
Sanki "şimdi
yine ne istiyor bu?
" gibi.
Ama bizden hiç
bir şeyi eksik etmedin.
Oh, Tanrım.
Daha fazlası, baba, daha fazlası.
Âşık oldum ve
önemli olan bu.
Pekâlâ, en
sevilenleri dert etme.
Senin de bir tane
olması hakkın.
Önemli olan sen
hep benimdin.
Oh, Allison.
Oh.
Öyle hissediyorum ki doğum günüm için isteyebileceğim her şeye
sahibim.
Oh, bekle bir dakika!
Dahası.
Daha fazlası, sevgin gibi.
Biliyorsun, bu
harika bir parti olacak.
Evet öyle.
Teşekkürler.
Teşekkürler.
- Mutlu yıllar!
- Teşekkürler.
- Teşekkürler.
- Hoş geldiniz.
- İyi akşamlar.
- Teşekkürler.
- Selam.
- Hoş geldiniz.
- Selam Susan.
- Selam Simone.
Nasılsın?
- Selam tatlım.
- Oh, selam Gene.
Merhaba.
Babam senin
gidebileceğini söyledi.
Baban ve ben Birlikteliğimizin sonu geldi.
Bir adamı
seviyorum ama kim olduğunu bilmiyorum.
Nereye ve ne
zaman gideceğini de.
Ne zaman
olacağını söyleyebilirim.
Bu gece.
Öyleyse daha da
kötü olacak.
Benden daha kötü
olamaz.
Bir kadına aşığım ve gitmek istemiyorum.
Gitmek
istemiyorum.
Ohh.
O zaman gitme.
Birbirimiz
hakkında çok az şey biliyoruz.
Sana
anlatabileceğim daha çok şey var.
Anlatacaksın.
Anlatacaksın.
- Öyle mi?
- Mm-hmm.
Seninle olmak
istiyorum Joe.
Koca ağzımı çoğu kez
tutamadım.
Söylediğim her şey
çarpıtıldı.
Tamam Quince.
Anlıyorum Sen hep iyiydin ve ben bunu takdir
ediyorum.
Bazen olaylar
tersine döner.
Öyle mi?
- Özür dilerim.
- Hayır, hayır Oh Joe, içeri gel.
Sana teşekkür etmek
istiyorum.
Tamam mı, Bill?
- Elbette.
- Joe tüm hikâyeyi
biliyor.
Ona anlattım.
Her şeyi olduğu gibi
anlatma fikri onundu.
Her şeyi olduğu gibi
anlatmak istedim ama Bana cesaret verdi.
Dediğimi anlıyor musun?
Evet, anlıyorum.
Neyse, uh
Sizin yapmanız gereken işler olduğunun farkındayım.
Hayır.
Ancak, Drew ile yapılacak bir işim var.
Onu helikoptere
bindir ve buraya getir.
Bu adama yüz yüze
nasıl hissettiğimi anlatacağım.
Bu zor bir iş
olabilir.
Drew'ın yüz yüze görüşmek isteyeceğinden
şüpheliyim.
- Postayı teslim
edeceğim.
- Tamam.
- Nasılsın?
- Ne zamandır
önemsiyorsun?
Sadece soruyorum
Bill.
Bilmek istiyor musun?
Sana söyleyeceğim.
Ölümün
gölgesindeki vadiye doğru yürümeyen bir adama bakıyorsun.
Dörtnala gidiyor
oraya.
Aynı zamanda,
kendi elleriyle ve kafasıyla yarattığı
işe, bir çift ucuz korsan tarafından el konuluyor.
Oh, evet!
Neredeyse unuttum.
Kızım Ölüm'e âşık
oldu.
Ve ben senin
kızına âşık oldum.
Tekrar söyler misin?
Ben senin kızına
âşık oldum ve bu gece onu yanımda götürüyorum.
- Sen ne diyorsun?
- Sanırım beni
duydun Bill.
Susan'ı hiç bir yere
götürmüyorsun.
Bu ne demek oluyor?
Anlaşmamız var.
Affedersin.
Susan benim kızım.
Önünde çok harika
bir yaşam var.
Onu bundan mahrum
edeceksin ve bana üzgün olduğunu mu söylüyorsun?
Kusura bakma.
Özrün kabul edilmedi.
Umursamıyorum Bill.
Onu seviyorum.
Senin için ne
kadar muhteşem, istediğin her şeyi
götürmek.
Çünkü bu seni
mutlu ediyor.
Bu aşk değil.
O zaman ne?
Amaçsız bir
çılgınlık, anlık, müptelai bir his.
Önemli noktaları
gözden kaçırıyorsun.
Ne gibi?
Dürüst olmak,
sorumluluk, seçimlerinin ve
düşüncelerinin ağırlığını taşımak ve
hayatının kalanını onlar için yaşayarak geçirmek ve bunların dışında sevdiğin şeye zarar
vermemek.
Bu William
Parrish'e göre bir aşk mı?
Sonsuzla çarp ve
ebediyetin derinliğine götür.
Bahsettiğim şeyi
zor da olsa görebilirsin.
- Bunlar benim
sözlerim.
- Şimdi de benim.
Bill, Susan benimle
gelmek istiyor.
O beni seviyor.
- Seni seviyor mu?
- Mm-hmm.
Sen kimsin?
Ona kim olduğunu
söyledin mi?
- Hayır.
- Nereye gittiğini
biliyor mu?
Ha?
Anlamıyor musun?
Susan, senin vücudunu aldığın zavallı piç kurusundan hoşlandı.
Sen aşkın ne
olduğunu bilmiyorsun.
O senin kim
olduğunu bilmiyor.
Bir anlaşma
yaptın, şimdi bozuyorsun.
Uzun sözün kısası
Joe, onun ruhunu dolandırıyorsun ve
bunu bilinçli yapıyorsun.
- Söylediğinden
hoşlanmadım.
- Hoşlanıp
hoşlanmadığını artık umursamıyorum.
- Benim kızımı
çalıyorsun ve buna izin vermeyeceğim.
- İzin vermeyecek
misin?
- Hayır.
- Beni tehdit mi
ediyorsun?
Evet, kesinlikle
öyle.
Evet.
Doğduğundan beri
Susan'ı sevdim.
Onu şimdi de
seviyorum.
Onu keşfedecek
bir adam hayal ettim ve onun keşfedeceği bir adam.
Onu sevecek, ona
yakışacak, bu dünyadan birisi.
İncelik, şefkat
ve metanet sahibi.
O hayat çizgisini
belirlerken, onun yanında olacak
birisi.
Yeter!
Ne istediğimi
biliyorum ve istediğim Susan.
Onu alacağım ve o
da beni alacak.
Bu böyle olacak.
Yapabileceğin bir
şey yok.
Neden bana bütün
bunları anlattın Joe?
Sen büyük
patronsun, her şeyin en büyük patronu.
İzin almak
zorunda değilsin ama bunu yapıyorsun.
Neden biliyor
musun?
Çünkü bir şekilde
iyi bir adama dönüştün ve bunun tümüyle yanlış olduğunu biliyorsun.
Ne yapacağını
bilmiyorum ama bu nasıl aşk olabilir?
O senin kim
olduğunu bilmiyor.
Neden ona
söylemiyorsun?
Denesene bak ne
oluyor.
Kendinle ilgili
bilinmesi gerekenleri açıkla ve eteğindekileri dök.
Tamam mı?
Bu benim en iyi
hamlemdi.
Umuyorum bu
konuyu ertelemeyi düşünürsün.
Oh, um Özür dilerim.
Beni affedecek misin?
- Elbette.
- Tamam.
Seni görmek güzel.
Seni görmek güzel.
Kalabalığın
ortasında öyle seksi duruyorsun ki, seninle hemen burada sevişebilirim.
Bana geleceğimi
anlatmaya çalışıyorsan yanlış yöne bakıyorsun.
Sana söylemek
istediğim bir şey var.
Ama söyleyemiyor
musun?
Sen tereddüt
ettiğinde, ben ürperiyorum.
Kafedeki o sabahı
hatırlıyor musun?
"Bir kadını
kollamanın nesi yanlış O seni
kollar" dediğinde.
- Öyle mi dedim?
- Mm-hmm.
Ve bugünlerde
böyle bir kadın bulmakta zorlanacağını söyledim.
Şey, bir tane
buldun Joe.
Kafede.
Yer orasıydı ve o
adam da sendin.
Ve sen dedin ki, doktorun
olmamı istemediğini söyledin, çünkü benim
seni muayene etmemi istemedin.
Her şeye rağmen
seni muayene etmek zorundayım.
Seninle
gelebilirim.
Beklememi mi
istiyorsun?
Geri gelecek
misin?
Seni öpebilir
miyim?
Sanki hoşça kal
öpücüğü gibiydi.
Neler oluyor Joe?
Sanki
havalanıyoruz gibi geldi.
Ama hala
buradayım.
Ama sen değilsin.
Sen başka bir
yerdesin.
Sen başka
birisisin.
Kim olduğumu
sormak istemiyor musun?
- Evet ama - Ama?
Joe, ben korkuyorum.
Öğrenmekten mi korkuyorsun?
Korkma.
Ne olduğum önemli
değil.
Kim olduğumu
biliyorsun.
Sen Sen Sen
Joe'sun.
Evet, ben Joe'yum.
Oh.
Ve sana söz
veriyorum kafede bulduğun şeye sahip
olacaksın.
Beni sevdiğini
söyle.
Beni sevdiğini
şimdi söyle.
Şimdi seni
seviyorum.
Seni daima
seveceğim.
Susan.
Evet?
Beni sevdiğin için
teşekkürler.
Yavaş yavaş
hazırlanmalıyız Bill.
Mm-hmm.
Sadece ikimiz
olacağız.
Teşekkürler.
Bill?
İçeri gel.
Onu ayarladım.
Helikopter iki dakika içinde burada olacak.
Zamanında olur muyuz?
Tamam.
Onu içeri getir.
Acaba?
- Evet, efendim?
- Biliyorum,
meşgulsün ama benim için Eddie Sloan'ı
aramanı istiyorum.
- Evden mi efendim?
- Hayır, ofisinde şu
an.
Tam Bill'e göre
acayip büyük.
- Oh.
İyi misin?
- Evet.
Ve zeki, biliyorsun
değil mi?
Şey, başka şansı
yoktu.
Senin zorlu bir
rakip olduğunu biliyor.
- Bunu mu söyledi?
- Evet, yani, onu
köşeye sıkıştırdın.
Evet, hem de nasıl.
- Hepimiz buradayız,
Bill.
- Bunu takdir
ediyorum, Eddie.
Yönetim Kurulu
Üyeleri, bu çok az zamanınızı alacak.
Şirketin sorumluları
olarak, sizin için değerli olan ya da olmayan
bilgileri alabilirsiniz.
- Her halükarda
teşekkürler.
- Hepimiz seni
dinliyoruz.
Teşekkürler.
İyi akşamlar Bill.
Teşekkürler Quince.
Bu durumdan ne kadar
minnettar olduğumu söylemek istedim, büyük jestti.
Kapa çeneni ve otur.
İşe yaramaz bir bok
çuvalısın Drew.
John Bontecou ile
birlikte üçkâğıt yaptınız.
öyle ki, benim
şirketimi kendi avuçlarına almak için parçalayabilirsin.
Bu düşünceye nasıl
vardığını bilmiyorum.
Yönetim kurulu Yönetim Kurulu, içeri sızmış bir casus
olduğunu bilmiyordu.
Hepimizi gömebilirsin.
Bu Bay Black'in
fantezisi mi?
Onun kuyruklu
yalanlarından bir diğeri mi?
Bu hergelenin etrafta
dolaşmasına sinir olmadın mı?
Kimse onun kim
olduğunu bilmiyor.
Ama herkesin
bildiği bir şey var, bir şekilde
kulağını ele geçirdi ve o zamandan beri içine zehir akıtıyor.
Zehir sensin Drew.
Zümresini,
zarafetini, itibarını seninle paylaşmış bir adamı ayartmak için perde arkasından numaralar
çevirdin.
Aldatılmanın her
aşamasına ve her türüne şahit olmak için fırsatım vardı.
Ama Bill Parrish,
entrikaları sonlara doğru fark etmeye başladı.
Öyle ki Makyavelcilik, deneyimlerim arasında nadiren karşı karşıya
geldiğim bir durumdur.
Yine de,
metanetle ve başkalarını da düşünerek kimliğimi açığa çıkarmadan mücadele etti.
Verdiği gizlilik
sözünü tutmasaydı, görevi de çok kolay
olurdu.
Yenilgiyi zafere
dönüştürebilirdi.
Ama o bunu
yaptırmak için çok onurlu adam.
Benim yüzümden
işini, şirketini, itibarını kaybetti.
Şimdi, verilen bu
kayıplarla, gizliliğe bir son vermeye
mecburum.
Size kim olduğumu
söyleme zamanı geldi.
Pekâlâ, söyle
bakalım.
Altıma yapıyorum.
- Daha fazla
yapacaksın.
- Joe, bunu yapma.
Tamam, Bill.
Bu adamı ait olduğu yere göndermenin zamanı.
Bu gerekli değil,
Joe.
Drew gidiyor zaten… - Bir yere gitmiyorum.
- Centilmenliğini
takdir ediyorum.
Artık bu hançer
yerini bulmalı.
- Hançer mi?
- Çeneni kapamanı
söyledim!
Hazırlan Drew.
- Ben - Joe lütfen.
Bunu memnuniyetle
yapacağım.
- Ben - Yapma.
Federal Gelirler
Dairesi ajanıyım.
- Bill?
- Ha?
Bill?
- Bill?
- Evet.
Evet, O, um Federal Gelirler Dairesi ajanı.
Mmm, evet, önceki
anlaşmalarında Bontecou'nun
birleşmelerinde ve kazançlarında şüpheli
ve muğlâk yönler bulduk, yükümlü olduğu vergilerini ödemekten kaçmak gibi.
Kurum, Bontecou
soruşturmasında Bill'den işbirliği talep etti.
Peşinden gitmek
istedik ve bu anlaşma bize mükemmel bir fırsat verdi.
- Ve işbirliği
önerdim.
- Hepimiz
minnettarız.
Ajan Joe Black Elbette, bu onun gerçek ismi değil.
Bağlantınızın izini
sürdü Drew.
İki taraflı
çalıştığına dair kanıtlar buldu.
Ne yazık ki bu,
çıkar çatışması olarak bilinen bir durum.
Gelirlerin
gizlenmesi.
- Bir suç.
- Cezai bir suç.
- Ve büyük ihtimalle
bir mahkûmiyet.
- Büyük olasılıkla.
Sanırım avukatımla
konuşmalıyım.
Avukata gerek yok,
Drew.
Sana bir anlaşma
önereceğiz.
Ortaklığının her
detayını yönetim kuruluna itiraf et, sonra istifanı sun.
Ne elde edeceğim?
Hapishaneye
girmekten kurtulacaksın.
Palavra atıyorsunuz.
Bana anlaşma
öneriyorsunuz, çünkü kanıtınız yok.
- Kanıt mı?
Çok kanıtımız var.
- O, bu konuda çok
ciddi.
Drew, hata yapma.
Bu durumda
kararlılığımı test edersen, algılama sınırlarının ötesinde bir sonuca ulaşırsın.
Kapısı olmayan bir
yerde yalnızca ayları, yılları değil, milyon
yılları da sayıyor olursun.
Pekâlâ, siz
kazandınız.
Şehre gider gitmez
kurulla görüşeceğim, yönetim kurulu ile görüşeceğim.
Şu an yönetim kurulu
ile görüşüyorsun, Drew.
İstifan kabul edildi.
Ayrıca, William
Parrish'in yeniden Parrish İletişim'in yönetim
kurulu başkanı olması ve aynı zamanda Bontecou International ile birleşilmesinin de reddedilmesi için bir
öneri sunuyorum.
- Yönetim kurulu ne
diyor?
- Evet.
- Evet.
- Evet.
- Evet.
- Öneri kabul
edilmiştir.
Teşekkürler.
Bu harika.
Beklediğimden daha
fazlası.
Sadece kaydı doğru
yapmak istemiştim.
Yaptın.
Bu adamlar seni geri istiyor sanırım Bill.
Özürlerini sonra
kabul ederiz.
Bu arada, partinin
tadını çıkar.
Kutla bunu.
Ben can sıkıcı detaylarla ilgileneceğim.
Ve Bay Black, size
teşekkür edebilir miyiz?
Benim için zevkti.
Bu bir ajanın hayalidir.
Bunun için bölüm
şefliğine terfi edeceğim.
Kimin aklına gelirdi ki?
Senin Federal Gelirler Dairesi ajanı olman.
Ölüm ve vergiler.
- Kooonuuş!
Kooonuuş!
- Kooonuuş!
Kooonuuş!
Kooonuuş!
Kooonuuş!
Teşekkürler.
- Bu gece sessizce
kaçabileceğimi sanıyordum.
- Hayır!
Ne harika bir gece.
Gördüğüm her yüz,
bir anı.
Hepsi mükemmel bir
anı olmayabilir elbette.
Bazen inişlerimiz ve
çıkışlarımız oldu.
Ama işte yine
birlikteyiz.
Bu gecelik
benimsiniz.
Bir istisna
yapacağım ve bir dileğimi sizlere anlatacağım.
Benimki gibi
şanslı bir hayatınızın olmasını ve bir
sabah uyanıp şöyle demenizi isterim: "Daha fazlasını istemiyorum" Altmış
beş yıl.
Göz açıp
kapayıncaya kadar geçmedi mi?
Selam.
Oh.
Ne gece.
Harika vakit
geçiriyorum.
Haklıydın Joe hakkında.
O, uh O bir yere gidiyor.
Affedersin.
Rahatladın mı?
Evet ama Ama ne?
Seni ne kadar
sevdiğimi bilmeni istiyorum.
Hayatıma çok
büyük bir anlam kazandırdın.
Bunu benden kimse
alamayacak.
- Baba - Hayır!
Seni çok
seviyorum ve senden bir şey için söz
vermeni istiyorum.
Benim için
üzülmeni asla istemiyorum.
Eğer bana bir şey
olursa, ben iyi olacağım.
Her şey güzel
olacak.
Hiç pişman
değilim.
Senin de aynı
şekilde düşünmeni istiyorum.
Seni seviyorum
baba.
İşte şimdi tamam.
Pişmanlık yok,
değil mi?
Pişmanlık yok.
Bu güzel bir
duygu, değil mi?
Evet.
Herkes bana veda
ediyor.
Ben hala buradayım.
Benimle dans eder
misin Susan?
Evet.
Benim gibi yaşlı bir
bunakla dans etmenin sakıncası yoksa.
Oh baba, sen
yaşlı değilsin ve hiç yaşlanmayacaksın.
Bir şey ister
miydiniz efendim?
Hayır.
Fıstık ezmesi var mı?
Oh, sanmıyorum
efendim.
Mmm.
Yine de teşekkürler.
Bir şey değil.
Bu da ne?
Havai fişekleri
patlatıyorlar.
Aşağı gidelim ve
izleyelim.
- Biz mi?
- Sen önden git
tatlım.
Ben biraz
dinleneceğim.
Tamam.
Tamam.
Mutlu yıllar Bill.
Teşekkürler.
Veda ettin mi?
Pek değil.
Sanırım nedenlerin
vardır.
Evet.
Biraz vaktimiz olduğuna
göre, Susan için yaptıkların için minnettarlığımı
sunmama izin ver.
Senden bahsettiği
gibi hiç bir erkekten bahsettiğini duymadım.
Bu nedenle hep
onu istedim.
Şimdi ona ne
olacak?
Ben bunu dert
etmezdim Bill.
Bazı şeyler
kendiliğinden olur.
Minnettarlığımı
sunmama izin verir misin?
Senin için, bana verdiğin zaman için, sen olduğun için.
Şımartma beni.
Otopsimi mahvedeceksin.
Bırakıp gitmek
zor, değil mi?
Evet, öyle Bill.
Şey, hayat bu.
Sana ne
diyebilirim?
Korkmalı mıyım?
Senin gibi birisi
değil.
Sen buradasın.
Aynen öyle.
Şey, nereye gittin?
Bilmiyorum.
Ben Ben Bilmiyorum.
Bilirsin, ben Her şey bulanıklaştı ve belirsizleşti ama Eğer bunu çözemediğimi söylersem beni
anlayabilir misin?
Ama şimdi geri
döndüm.
Hepsi bu mu?
Şey, başka ne
söyleyeceğimi bilmiyorum.
Müthiş bir partiye
benziyor.
Öyle mi düşünüyorsun?
Güzel görünüyorsun.
Köşede kaybolduğunda seni bir daha göreceğimden emin değildim.
Hey, iyi misin?
- Kafede - Evet?
Sana yanlış bir şey
söyleyip söylemediğimi sordum, sen 'hayır' dedin.
Bu öyle doğruydu ki seni korkuttu.
Ve sonra dedin ki bunu söylediğim için beni affet, o zamandan
beri içimde.
Nedir?
Benden
hoşlandığını söyledin.
- Hayır.
- Demedin mi?
Dedim
Senden çok hoşlandım.
Evet.
Birbirimiz
hakkında çok az şey biliyoruz.
Ama zamanımız var.
Evet.
Babamı yakından tanımanı isterdim.
Ben de.
Ben de.
Şimdi ne yapıyoruz?
Bunu şansa bırakalım.
Evet.
« Prev Post
Next Post »