Kanunun Kuvveti (1971) The French Connection
| |
104 dk
Yönetmen: William
Friedkin
Senaryo: Ernest Tidyman, Robin Moore, Howard Hawks
Ülke: ABD
Tür: Aksiyon, Suç, Dram
Vizyon Tarihi: 01 Aralık 1972 (Türkiye)
Dil: İngilizce, Fransızca
Müzik: Don Ellis
Oyuncular
Gene Hackman
Fernando R Rey
Roy Scheider
Tony Lo Bianco
Marcel Bozzuffi
Devam Filmleri
1971 - Kanunun
Kuvveti (110,245)7.7
1975 - Kanunun
Kuvveti II (16,707)6.8
1986 - Popeye
Doyle (293)5.8
Özet
Durmaksızın eğlence... Hızlı, hayranlık uyandıran, kavrayıcı
ve dayanıklı.
New York şehri dedektifleri "Popeye" Doyle (Gene
Hackman) ve Buddy Russo (Roy Scheider) narkotik kaçakçı yüzüğünü kırıp öyle
veya böyle French Connection'ı ortaya çıkarmak isterler. Fakat suçlulardan biri
Doyle'ü öldürmeye çalışınca, kendisini şehirin sınırlarının dışına taşıyacak
ölümcül bir takibe başlar. Gerçek bir hikayeden uyarlanan bu aksiyon yüklü
korku filmi, yenilenmiş kovalama sahnesiyle, 1971 yılında En İyi Film, En İyi
Yönetmen ve En İyi Erkek Oyuncu filmleri dahil olmak üzere toplam 5 Oscar aldı.
1971 yılı yapımı filmde, Gene Hackman'ın performansı göz
kamaştırıyor. Şu ana kadar yapılmış en iyi dedektif filmlerinden biri olan
Kanunun Kuvveti'nde Fransa'dan gelecek olan bir eroin şebekesini yakalamak için
kolları sıvayan New Yorklu iki polisin maceralarını izleyeceksiniz
Altyazı
MARSİLYA
Mutlu Noeller.
- Senin adın ne
küçük adam?
- Eric.
Eric.
Noel'de ne
istiyorsun, Eric?
Oyuncak yarış
arabası.
- Uslu, cici bir
çocuksun değil mi?
- Evet.
İyi.
Noel Baba'yı sever misin?
Noel Baba'yı
seversin, değil mi?
Hadi şarkı
söyleyelim.
''Mutlu Noel''.
Kalk.
Kalk!
Ellerini havaya kaldır.
- Dur!
- Kımıldama!
Jimmy, dikkat et.
Bıçağı var.
- Dur!
Seni lanet olası!
- Hayır, hayır!
Bu kadarı yeter.
Öldürme.
Bu kadarı yeter.
- Kalk!
- Bırak beni memur
bey.
- Ben birşey
yapmadım adamım.
- Şansına küs.
- Haydi.
- Kalk ayağa.
Dur vurma artık,
tamam mı?
Yeter artık!
- Jimmy.
- Ağzını burnunu dağıtayım.
Geberteyim.
- Ağzını burnunu
dağıtıyım.
- Dur konuşayım.
Ben konuşayım.
- Bak seninle
iyilikle konuşuyorum.
- Malı kimden aldın,
çabuk söyle?
Sen hiç ayak
parmaklarınla oynadın mı?
Sana aracılık eden
kim, Willie?
- Ona cevap ver!
- Hayır, hayır!
Berber Joe mu?
Aracı o değil mi?
Söylesene?
Bize yalan söyleme.
Joe'nun soyadı ne?
- Bilmiyorum.
- Ona bir şans ver.
Son bir şans ver.
Bütün bildiğim 125.
Cadde'de oturuyor.
Berberin üstünde.
Caddenin hangi
yakasında?
Kuzeyde mi, güneyde
mi?
- Ne sorduğunu
anlamıyorum.
- Caddenin hangi
tarafında oturuyor?
- Ayak parmaklarınla
en son nerde oynadın?
- Ne diyor bu adam?
Poughkeepsie'de
seninle konuşmak isteyen biri.
Hiç Poughkeepsie'ye gittin mi?
- Bırak beni memur
bey.
- Haydi söyle.
Söylediğini duyayım.
Hiç Poughkeepsie'ye
gittin mi?
Poughkeepsie'ye
gittin?
Duymak istiyorum!
- Evet,
Poughkeepsie'ye gittim.
- Yatağın köşesine
oturdun.
Ayakkabılarını
çıkarıp, ayak parmaklarınla oynadın mı?
- Söyle şimdi!
- Evet.
Demek arkadaşımı
sustalıyla sen bıçakladın.
Bu ne demek biliyor
musun?
Kış boyu onun
şikayetlerini dinlemek zorundayım.
Önce üç paket
uyuşturucu için, sonra ayaklarınla oynamaktan seni içeri atacağım.
Rıhtımın 30 metre
genişletilmesi gerekiyor.
yeni tekneler 500
ton yük alabilecek böylece.
Peki yeni ekip
gelecek mi?
Her vardiyaya on ek
işçi.
Sendika bir düzine
isteyecektir.
Farketmez.
Genişletilince en
büyük tankerler yanaşabilir.
Senin gibi bir
ihtiyar bu işe nasıl dayanıyor?
İş mi?
Vinçten sonra hiç tam gün çalışmadım.
- Günün iyi geçti mi?
- Evet.
Biliyor musun,
hediyen için çok düşündüm, ve bunu kendim seçtim.
Şimdi açabilir miyim?
Eğer istiyorsan.
Bak sana bugün ne
aldığımı göstereyim.
- Yine mi alışveriş?
- Evet.
Benim için mi?
Amerika'da kışlar
soğuktur.
Sen olmasan liman
işçisine benzeyecektim.
Bugün kızımı gördüm.
Nasıldı?
Bu kadar mutlu
birini hiç görmemiştim.
Seni ve hala mutlu
olup olmadığımızı sordu.
Öyle miyiz?
Hayır.
Yardım gerekiyor mu?
- Seni aptal İtalyan.
- Bıçak taşıdığını
ne bileyim?
- Zencilere güvenme.
- Beyaz da
olabilirdi.
- Hiç kimseye
güvenme.
İzin alıyor musun?
- Hayır.
- İzin alıyor musun?
- Yok.
- Chez'de bir kadeh
içmeye ne dersin?
- Jimmy, turşu
gibiyim.
Eve gideceğim.
Tamam, tamam.
Bir kadeh.
- Bunu iç.
- Çek şunu.
Şu dip köşedeki
masada en az iki uyuşturucu kaçakçısı var.
Çizgili gömlekli,
kravatlı adam, Onu da tanıyorum.
Buraya içki
ısmarlamaya getirdiğini sanıyordum.
Bu palyaço da kim?
Queens'den bir
sigortacı.
- Masaya gelen tipe
bak.
- Yahudi Lucky bu.
Göğsünde numara
olmayınca tanınmıyor.
O masada kesinlikle
iş var.
Bir daha !
Bir daha !
Şu para babasına ne
demeli?
Onu tanıdın mı?
Hayır.
Sen?
Ruslar, Jersey'e
çıkmışta hayatın sonu gelmiş gibi para harcıyor.
Kalıp onu takibe
almaya ne dersin?
Hadi.
Sadece eğlence için.
Kimi takibe alalım?
Şu yanında sarışın
olan iti.
Neden?
Yanındaki karıyla kırıştırmak mı istiyorsun?
Evet.
Bayan size
çizmelerinizi sorabilir miyim?
Bunlar Monica.
- Bu da kimmiş?
- Kim sayıyor ki?
- Ne yılışık herif,
şuna bak.
- Bunların hepsi
kuzen biliyorsun sen de.
Evet, güle güle de.
Haydi.
Şimdi neyi var?
- Hudson araba işte.
- Hayır, hayır.
- Yavaş.
- Tamam.
İşe başlıyoruz.
İddiasına varım,
İtalyan mahallesine götürecek.
Enseleriz onu Temel
Reis.
Sorun değil.
RATNER'IN YERİ Sabahın
yedisi.
İnanmıyorum.
Sakin ol.
Eğlenmiyor musun?
Bu mal teslimi
değilse, açık Bloomingdale çeki veririm.
Alexander'ın çeki
ver.
Oyuncakları severim.
Geri geliyor.
Geç onu.
Sola dön.
ŞEKERLEME -
GAZETELER DERGİLER - SANDVİÇLER Nasıl gitti?
Fena değildi.
Pis bir iş.
Yapılması lazımdı.
Dostumuz gecikti.
Bence onu
karıştırmak hata.
Hata mı?
Harika bir durum!
TV yıldızı, meşhur
biri.
Nereye giderse
gitsin rahat seyahat ediyor.
Dahası, paraya
ihtiyacı var.
Ona güvenmiyorum.
Nazik davran.
Ne biliyorsun, belki
seni televizyona çıkartır.
Alain.
Henri.
Geldiğin için teşekkürler.
Ortağım, Pierre
Nicoli Henri Devereaux.
Alain, teklifini
düşündüm ve kabul ediyorum.
Dostumuzun adı Boca.
Salvatore Boca.
B-O-C-A.
Ona kısaca Sal
derler.
Çok şekerdir.
Silahlı soygun
şüphesiyle enselenmişti.
Şimdi şunu dinle.
Üç yıl önce, Beşinci
Cadde'de Tiffanys'i güpe gündüz soymaya kalkıştı.
İki ila beş yıl
hapis yiyebilirdi, ama Tiffanys şikayetçi olmadı.
Ayrıca Merkez
Karakolu, DeMarco adlı birinin kiralık katilinin de o olduğundan emin.
- Ya kadın?
- Onun adı Angie.
Hızlı bir kısrak.
Bir yıl önce mağaza
hırsızlığından takibe alındı.
O daha çocuk aslında.
Evlilik cüzdanına
göre 19 yaşında.
19'unda ama 50'sinde
gibi deneyimli.
- Başka ne var?
- Bir buçuk yıldır
dükkanın sahibi.
Yılda ancak yedi bin
dollar ciro yapıyor.
Peki iki araba ve
Chez'de açık hesap nasıl oluyor?
LTD marka araba
karısının adına.
Comet marka da
kardeşi Lou'ya ait.
Ward adasındaki
çöpçü okulunda öğrenci.
Birkaç sene önce
gasp ve soygundan içeri girmiş.
Siyah Kadillak.
New Jersey plakalı.
RWN-264.
O adamı biliyorum.
Önceki gün Pike Slip Otelinin önünde gördük
onu.
Kız arkadaşım için
bluz istiyorum, modellik yapar mısın?
Bunu kocam duymasın.
Duyması umurumda
değil.
Benim için yapar
mısın?
Peki.
Ne kadar vereceksiniz?
- Saatte 50 dolar.
- Bir saati 50 dolar?
- Yaparım.
200 dolar.
- Hayır, param
yetmez.
Sizi sonra ararım.
Hoşçakalın.
Hey, saat 1.
30.
İkiye kadar beklemiyordum.
- İşin yakında mı?
- Karşıda.
Bir hafta içinde
buraya üçüncü gelişi.
- Bu binada bir şey
var mı?
- Bina temiz.
Kiracı listesine baktım.
Aktör Don Ameche'yi
hatırlıyor musun?
Burada yaşıyor.
Evet ve başka birisi
daha.
- Joel Weinstock
adını duydun mu?
- Şaka yapıyorsun.
Hayır efendim.
Tam burada yaşıyor.
Üç sene önce
Meksika'dan gelen malın finansörü oydu.
Ben de öyle duydum.
Ward Adasına gidiyor.
Orada bizi tanırlar.
Neden acaba?
Belki gidip
kardeşini ziyaret edecek.
Belki bu da bir mal
teslimidir.
Öyle bile olsa
izleyemeyiz.
Bana bakın, Temel
Reis geldi.
Ellerinizi başınızın
üstüne koyun, bardan çekilin ve duvara yaslanın!
Haydi çabuk!
Haydi, kımıldayın!
Duvara dönün.
Haydi çabuk.
Haydi.
- Eller ceplerden
dışarı.
- Arkanı dön.
Arkanı dön.
Duvara yaslan.
Hey, ne attın sen?
Al onu.
- Al onu!
Haydi, kımılda!
- Neye bakıyorsun
sen?
Tamam, onu buraya
getir.
Ellerini cebinden
çıkar.
- Benim adım ne?
- Doyle.
- Ne?
- Bay Doyle.
Buraya gel.
Ayaklarınla oynar mısın sen?
Oynar mısın ?
Geç şöyle.
Ellerini başının
üzerine koy.
- Öyle tut.
- Size geri
geleceğimizi söylemiştik.
Bu barı
temizleyinceye kadar da geleceğiz.
Gözün yanındakinde
olsun.
Cebinden düşen senin
sayılır.
Bu da ne, burası
lanet olası bir hastahane mi?
Şöyle dön dostum.
Burada ne varmış bakalım?
Bu sana mı ait?
Dik dur, uykucu.
Ellerini lanet
başının üzerine koy.
- Seninle biraz
gezelim mi şişko?
- Lanet.
Dikkat edin.
Soruları daha sonra soracağız.
Arkanı dön.
Tamam kesin sesinizi.
Kesin!
Meyveli süt isteyen
var mı?
Siz, buraya gelin.
Sen ve sen.
Bıyıklı, buraya gel.
Çağırdığım zaman
kıçınızı kımıldatın.
Sen!
Haydi, keltoş, sen.
Haydi, kımılda.
Tamam, onu barın
üstüne koy.
- Barın üstüne koy!
- Haydi kımılda be.
- Ellerini başına
koy.
- Hepsini!
Tamam mı!
Uyanık, bir şey
düşürdün.
Al onu yerden!
Elinin kırılmasını
mı istiyorsun?
Koy şuraya!
Burada başka ne var?
Arkanı dön.
Seni tutukluyorum.
Seni de.
Şu telefon
kulübesine girin.
Şuraya girin.
Duvara dönün, ellerinizi duvara koyun ve
kendinizi içeriye kilitleyin.
Hey sen!
Saçı güzel!
Nereye gidiyorsun?
- Bana mı dedin
bebeğim?
- Evet sana
söylüyorum.
Buraya gel.
- Ne oluyor?
- Sen neredeydin?
- Burada.
- Üstünü ararım.
- Ara, temizim.
- Mal var mı?
Hayır.
Kimsin sen, Dick Tracy falan mı?
Söyledim, ben
temizim.
- Sakın aldatma beni.
- Ben temizim!
- Başına geleceği
bilirsin, değil mi?
- Evet temizim dedim
ya.
Çekil be!
Kıçını tekmeleyeceğim senin.
Bana beş sent ver.
Bana beş sent ver.
Haydi!
Sana söyledim ben
temizim.
Neden böyle üstüme
geliyorsun?
Lanet olsun, burası
tamamen dolu.
- Nasıl gidiyor?
- Nasılsa öyle
bebeğim.
Hiç bir şey yok.
Sütten çıkmış ak kaşık.
- Etrafta hiç birşey
olduğu yok.
- Sana bir ad
vereceğim.
Sal Boca.
Brooklyn.
- Boca?
- Evet.
B-O-C-A.
- Hiç duymadım.
- Ya karısı Angie?
Birşey hatırlatmıyor.
Ama söylentiler var.
- Ne hakkında?
- Bir sevkiyat.
Bu hafta ya da
gelecek hafta geliyor.
Sonra herkes tamam
olacak.
- Peki, kim
getiriyor?
- Kim bilir?
Nereye istiyorsun?
- Nereye istiyorsun?
- Lanet.
Buraya.
Defol hadi!
Bu adresi kontrol
edeceğim.
Eğer seni
tanımıyorlarsa, yandın.
- Sana orda durmanı söylemiştim!
- Cumartesiye kadar
saçını düzelt.
Şimdi gidiyoruz.
Görüşürüz.
Haydi kımıldayın.
Herkese bir saate kadar döneceğimizi söyleyin.
Ama Ridgewood'a
değil, Bedford-Stuyvesant'a aitsin.
Neden bir şans
vermiyorsun?
Hiç olmazsa birşey olup olmadığını anlayana
kadar.
Herkes Weinstock'u
istiyor.
Belki aradığımız ipucu burada.
Bunu hak ettik biz.
Delil olmadan, en
salağını bile yakamazsınız.
Adam hiç bir suç
işlemedi daha.
İftira diye iş
bozulur.
Brooklyn dükkanı,
iki arabası olan, gece klübüne gidenlerle doludur.
Bu herifle
Weinstock'un bağlantısı varsa, büyük balığı yakalarız.
Ne büyük balığı!
En fazla beş on paralık mal torbası satıyordur.
Üç kuruşluk mal
torbası olduğunu düşünsem seni çay molanda rahatsız etmezdim.
Önsezilerin daha
önce de yanılttı seni Doyle.
Yoksa unuttun mu!
Tanrım, Jimmy, son
zamanlar da ne oldu size?
Her yıl en çok
narkotik tutuklamasını siz yapardınız.
Geçen yıl 100'ü aşkın mıydı?
Harika, ama kim!
Kimi yakalayabildin?
Şu tiki olan kısa
pantolonlu lise öğrencisini mi?
Çorabında üç parça
esrarlı sigara olan komiyi mi tutukladınız?
Walter, alınan
istihbarata göre sokakta mal yok, değil mi?
Kafa bulmayı
bekleyen keşler dolu ama mal yok.
Lanet!
Adam bu olabilir.
Bu küçük şekerci belki büyük iş çeviriyordur
hem de uyuşturucuyla bağlantısız bir klüpte.
Her iz ona gidiyor.
Tam gün izledikten
sonra Brooklyn'e kadar takip ettik.
Nerdeyse bir hafta
izleyince karşımıza kim çıktı biliyor musun?
Joel Weinstock.
Bu işi bize vermek
zorundasın.
Bu saçmalıklara sen
inanıyor musun?
Ortağımdan yanayım.
- Ne lazım?
- Telefon dinleme.
İki tane.
Bir dükkanına, bir evine.
Telefon dinleme için
mahkeme kararı lazım, biliyorsunuz.
- Ama deneyeceksin
değil mi?
- Bunu sen yaparsın
Walt.
Temel Reis,
Poughkeepsie'de ayaklarınla oynuyor musun?
Mösyö Devero, New
York'a ilk gelişiniz mi?
- Evet, ilk kez
geliyorum.
- Neden gemiyi
tercih ettiniz?
Önümüzdeki bir kaç
hafta benim için çok zorlu olacak ve telefonun çalmadığı tek yer okyanus.
Belediye Başkanı
Lindsay, dünyanın en seksi adamı olduğunuzu söyleyen ankete katılıyor musunuz?
Telefon dinleme ile
arama için mahkeme kararı.
Hakim 60 gün süre verdi.
Federal ajanlar
Mulderig ile Klein satın almadan sorumlu olacak.
Olan bitenden onları
haberdar edeceksiniz.
Doyle'u
tanıyorsunuz, değil mi?
Evet Temel Reisi iyi
tanırım.
Müthiş önsezileri bir polisin hayatına mal
olmuştu.
İşte böyle
davranacaksanız, hiç katılmayın da başımız belaya girmesin.
- Benim fikrim bu.
- Sen fikrini
kendine sakla.
Her neyse.
Bill, bana bir
iyilik yap ve onlara bir şans tanı.
Bir miktar temel
bilgiyle geldi.
Onunla çalıştın,
aranızda sorun oldu ama temiz bir başlangıç yap.
- Bir derdin olursa
bana gel.
- Simonson, yakamı
bıraksın yeter.
Onunla ilişkileri
sakin tut.
Bir derdin olursa
bana gel.
Ben hallederim.
- Peki, işbirliği
yapacağım.
- O iyi bir polis.
- Arada bir iyi
önsezileri vardır.
- Tamam.
Bana bulaşmasın da.
Florida'lı Mackel
Kardeşler sizi büyük firara katılmaya çağırıyor.
Hava kirliliğinden,
artan fiyatlardan, yükselen vergilerden ve soğuk kara kışlardan kaçın.
Mackel Kardeşler
temiz havanın ve Florida'nın yolunu gösteriyor.
Gururla sahip
olacağınız evinizde bütün yıl sıcak ve güneşli hava.
Mackel Kardeşleri
hemen arayın.
Temel Reis.
Temel Reis.
- Ne var?
- Benim Cloudy.
Kapıyı aç.
Açamam.
- Ne demek açamam?
İyi misin sen?
- Evet iyiyim.
Açıp girsene.
Ne oldu?
Şu manyak kız.
Beni kendi
kelepçelerimle bağladı.
- Anahtarlar nerede?
- Orda.
Selam.
Bu hengamede
yaralanan var mı?
Sana bunlar için
plastik dosya almanı söylememiş miydim ben?
Not defterin de
tıpkı kendin gibi.
- Tam bir felaket.
- Pantolonumu
atıversene.
Hadi.
- Arama izinlerini
aldın mı?
- Evet.
Aynı zamanda iki de
federal ajan almış olduk.
Mulderig ile Klien.
O heriflere ne
ihtiyacımız varmış ki.
Çünkü bizim şubenin
satın alma ödeneğinde yalnız 908 dolar kalmış onlar ise Sam Amcadan her istediklerini
alabilirler.
Bu da ne?
Bunlar senin mi
tatlım?
New York'taki beş
araba mezarlığının her birinden günde bin araba geçiyor.
Sahibi çıkmayan,
açık arttırmayla satılır.
Yanlış park
ettikleri için mi?
Hayır.
Çoğu yasa dışı işte kullanılmış, bazıları da
terk edilmiştir.
Bildiğiniz gibi Mr.
Charnier, bu sizin
başlıca hurda kaynağınız.
Buradaki beyden 30.
35 veren var mı?
- 35 - Buradan 35.
38 var mı?
- Tamam, benden.
- Buradan 38.
40 var mı?
- 40.
- Buradan 40 geldi.
41 var mı?
41.
40'a gidiyor.
Gidiyor.
Gitti.
Beyefendiye 40
dolara sattım.
Sonrakine geliyoruz.
Numara 42399.
Şu siyah şapkalı
adam bizim alıcı o.
- 10 papel.
- Buradan 10 dolar.
12 veren?
- 12.
- Buradan 12.
14 var mı?
- 14.
- Buradan 14.
16 veren?
Var mı 16?
- 16.
- 18.
Şuradan 18.
20 veren var mı?
- 20.
- Buradan yirmi
dolar.
22 var mı?
- 22.
- Buradan 22 dolar.
24 veren?
- 24.
- Buradan 24.
25 var mı?
25 veren?
- 25.
- 25 veriyorlar.
26 var mı?
26?
Satıyorum.
Satıyorum.
25 veren beye sattım.
Satılan her araba - Neredesin sen?
- İşlerim var.
Ne demek işlerim var.
Gece yarısını geçti.
Biliyorsun bu gece
biriyle buluşmam lazım.
Buluşma işini bitir
de gel artık.
Gelirken de piza getir.
Gecenin bu saatinde
açık pizzacı nasıl bulayım?
Sen ara tamam mı?
Açık neresi var ki?
- Sal?
- Evet.
Unutma ançovizli
olacak.
- Salvatore?
- Efendim.
Evet evet.
Alo.
- Kim arıyor?
- Ben Sal.
Nasılsınız?
- Yabancıya benziyor.
- Çarşamba otelde
buluşalım.
Tamam mı?
- Fransıza benziyor.
- Anlaştık mı?
- Tamam.
Saat kaçta?
- 12 de, tamam mı?
Tamam.
Oldu.
Bunlar küçük balık.
Adamdan da amma
anlarmışsın Doyle.
Hala tabancanı ayak
bileğinde mi taşıyorsun?
Biri bana dedi ki
bunun sebebi bir kıza yanaşıp, sürtündüğünde polis olduğunu anlamasın diyeymiş.
Boş iş olduğunu
söylemiştim ben.
Neden kesmiyorsun
Bill.
Ara çok açıldı.
Onu kaybedeceksin.
Tanrı aşkına,
arabayı hareket ettir!
Neler oluyor burada?
Klein.
Ben Cloudy.
Duyuyor musun beni?
Tanrı aşkına
bağlantı kur.
Ben Cloudy.
Duyuyor musun?
Dinle, onu köprüde
kaybettik.
Tamam gördüm onu.
East River Drive'da kuzeye doğru gidiyor.
OTOPARK Affedersiniz.
Sen Sal'i al.
Ben sakallıyı alırım.
İşte Sal gidiyor.
- Kırmızı mı
istersin, beyaz mı?
- Şarabı sen iç.
6.
KAT - Buyrun efendim.
- Şu demin içeri
giren tip, adı ne?
Onun Fransız
olduğundan eminim.
Bence de.
Dördüncü katta
oturuyor.
Altıya çıktı.
Çok şirin.
Gerçekten şirin.
Öteki de Fransız.
Edison Otel'de kalıyor.
Odasına fahişe
istedi.
Onu tam orada
enselemeliydin.
- Onu kim izliyor?
- Klein.
- Ya Sal?
- Onu bu gecelik
yatırdık.
Sen de gidip yatsana
Doyle.
Çok kötü görünüyorsun.
Haydi bakalım.
Bu dosyayı ben ve
ortağım başlattık aslında.
- Federallerin işi
bozmasını istemeyiz.
- Ne dosyası?
Henüz hiç bir şey yok.
Kendin susmazsan,
seni ben sustururum.
- Tamam artık yeter.
- Bana yeter falan
deme.
Tanrı aşkına bırakın
artık.
Olan biten birşey
yok.
Biraz uyuyun.
Başlıyoruz.
82.
93.
Evde Kullanmak için onaylanmıştır.
99.
ABD hükümeti tarafından onaylanmıştır.
104.
Aya yolculuk yörüngesindeyiz.
Ayın uyuşturucusu
kulübü.
Yağlı biftek.
110.
Birinci sınıf zehir.
Tam bir dinamit.
Yüzde 89 saf
uyuşturucu.
Daha iyisini
görmedim.
Gerisi de böyleyse,
bu parti sana iki sene dayanır.
- Yarım milyon eder
mi?
- Kaç kilo?
- 60.
- 60 kilo Kilosu sekiz bin değil mi?
Bu mal sokakta bire
yedi verir.
Küçük satıcı
torbasına girene dek 32 milyon eder.
Sağol Howard.
Geri kalanı sen alabilirsin.
İyi geceler.
Onu değil.
Küçüğünü.
- Anlaşmamız tamam
galiba.
- Sal, bu bir sınav.
Yarım milyon
dolarlık bir anlaşma mı?
Belki.
Belki mi?
Bak, adamın acelesi
var.
Parasını istiyor.
Fransa'ya dönecek.
Bu adamın şakası yok.
Tanıdığım en uyanık
tip.
Ya ben neyim?
Salak mı?
Acelen ne?
Bir iki gösteriye
gitsin, Empire State Binası'nın terasına çıksın.
Benimle oynama
Weinstock.
Bu işi düzenlemek
için çok vakit harcadım.
Ne istiyorsun yani?
Madalya mı?
Bu senin ilk büyük
işin Sal.
Öğrendiğim bir şey
var.
O da sakin ve temkinli olmak.
Sonra üzülmezsin.
Bana bak, şimdiye
kadar hep dikkatli oldum.
Onun için
telefonların dinleniyor ve Federaller çevrende sinek gibi dolanıyor.
- Malı götürür
başkasına verir.
- Götürsün de yarım
milyon doları toplamak kolay mı görsün bakalım.
Bu tür işler aceleye
gelmez.
Mal burda.
Değiş tokuşu bir saatte yapabiliriz.
Bak söylüyorum.
Acele etmezsek adam tüyer.
Bu adam kaya gibi.
Dedikleri kadar varmış.
Ya sen Sal?
Sen de dedikleri kadar mısın?
Lanet olası herif.
Teşekkürler.
- Efendim?
- Birinci Fransızın
peşindeyim.
Biliyorum.
Westbury Oteli'ni sarmış durumdayız.
Ne Westbury'si!
Adam Grand Central İstasyonunda peronda.
Neler oluyor orda
tanrı aşkına!
Adam kuş gibi
otelden kaçıyor.
Lanet olsun!
Neler diyorsun?
Yani, şey Bak beni dinle.
Kaç barmenin
hastalandığı umurumda değil?
Yok ben artık orada
çalışmıyorum.
Doğru.
Sana da dostum.
Üzüm suyu alabilir
miyim?
Kapanan kapılara
dikkat.
Lanet olası herif.
Merhaba.
Washington'a gidiş dönüş lütfen.
- Nakit mi, kart mı?
- Nakit.
Nakit 54 dolar.
Lütfen uçağa binmeden iki bilete de adınızı
yazın.
- Hoşça kalın.
- Güle güle.
İyi uçuşlar.
- Evet?
- Washington'a gidiş
dönüş.
- Eee?
- Eee'si herşey
yolunda.
Harika.
Çok güzel.
Birkaç güne daha
ihtiyacım olacak.
Arkadaşlar bir süre
ortalıkta görünmek istemiyor.
Dikkat çekmemek için.
Beni geri zekalı mı
sanıyorsun?
Neden Washington'da
buluşmak istedim, biliyor musun?
New York'da peşimde
polis olmadan beş dakika bile geçirmedim.
Bak seninle açık
konuşuyorum.
Biraz daha zamana
ihtiyacım var.
Bizimkiler değiş
tokuş için daha iyi zamanlama yapmak istiyor.
O kadar.
Bu hafta sonuna
kadar olması şart.
Bak Charnier, biraz
anlayışlı olmalısın.
Bu senin sorunun.
Ama senin de sorunun.
Seni tekrar
gördüğüme sevindim.
Amerikan dostlar
temkinli olmaya başladı.
Ya bizim programımız?
Programımız
şaşmayacak.
Peki ya karşı taraf?
Onları bilemiyorum.
Boca korkuyor.
Rüyasında bile polis
görüyor.
Pek yanılıyor da
sayılmaz.
Şu metroda beni
takip eden var ya En büyük derdimiz o.
Bırak ben çaresine
bakayım.
Başkaları da vardır.
Ne olacak?
Cuma'ya kadar gitmiş olacağız.
Spor arabayı
kullanan çocuğun durumu kötü.
- Kız arkadaşı arka
koltukta.
Ölmüş.
- Arabayı iyice
arayın.
- Bence Boca'nın
peşini bırakmayalım.
- Jimmy, boş ver.
Bitti artık.
Anlaşma varsa bile
şimdiye suya düştü.
Arama emirleri de,
gizlilik de yitirildi artık.
Dinle, anlaşma
bozulmadı.
Biliyorum.
Öyle hissediyorum.
Eminim.
Sen son kez eminim
dediğinde, iş bir polisin ölümüyle bitmişti.
Bırakın ikiniz de
şunu.
Bırakın bakalım.
Dursana.
Kendine hakim ol.
Neyin var senin?
Jimmy, bu işe boşuna
iki ay harcadın.
Siz ikiniz boşa
gezip, boşuna konuşurken kimseyi yakalayamayız.
Hadi herkes işine.
Özel görevden alındın.
Eğilin!
Çekilin!
Boşaltın burayı!
Onu bırak!
Uzak dur!
Onu bırak!
Yukarda keskin
nişancı var!
Şu adamı durdur!
Polis tarafından aranıyor!
- Şehre doğru bir
sonraki durak hangisi?
- 25.
Cadde.
- Durun!
- Durun!
Polis.
Acil durum var.
Arabanıza ihtiyacım
var.
Ne zaman geri
vereceksiniz?
Tanrı aşkına!
Durun!
Bekle!
Dur!
- Durma.
- Ama - Sakın durma.
Yoksa seni öldürürüm.
- Bir sonraki
durakta durmam şart.
Frenlere dokunursan
seni öldürürüm.
25.
CADDE - Neler oluyor.
- Bilmiyorum.
Otur dostum.
Sakin ol.
Coke!
Coke, iyi misin?
Coke, iyi misin?
Cevap verme.
Coke, iyi misin?
- Geri dur.
- Sakin ol.
Devam et.
Kurtulamazsın.
Tabancanı bırak.
Geri durun.
- Hadi, hadi.
- Geri durun dedim!
Durun!
Dur!
Burdan çıkalım.
Hadi, hadi.
Kıçını kımıldat.
Şu lanet bileti
bulamıyorum.
- Adam nerde?
- Arabamı getiriyor.
Arka tarafta.
Teşekkürler.
- Yardımcı olabilir
miyim efendim?
- Evet.
- Biletin var mı?
- Düşürmüşüm.
Hangi tür biletti?
Kahverengi Lincoln
marka arabada.
Yabancı plakalı.
Front Caddesine
doğru yürüyor.
Tamam, gördüm.
Angie arabayı park etti.
Çok iyi.
Sen onunla kal.
Biz Lincoln'i
izliyoruz Mal bu arabada Cloudy.
Gerekirse bütün gece
burada oturacağız.
Saat kaç?
Dördü on geçiyor.
Dördü on geçiyor.
Şu adamlar üçtür
geçiyor.
Tamam, yakalayın!
Enseleyelim şunları!
Dur!
Kimse kımıldamasın!
Eller havaya!
Kal orda yoksa lanet
kafanı uçururum.
- Bu da ne?
- N'apıyorsun?
Dön.
Burda sorumlu kim?
Kim?
Sen misin?
Ne yapıyorsunuz
burda?
- Hiç.
Öyle dolaşıyoruz.
- Seni kim yolladı?
Doğru söyle.
- Burada ne
yapıyorsunuz?
- Arabayı gördük.
Lastikleri
söküyorduk.
O kadar.
İçeri tıkın şunları.
Hadi, hadi!
Kıytırık araba
soyguncuları.
Hepsi bu.
- New York
haritasından başka birşey yok.
- Benimle dalga mı
geçiyorsun?
Mal bu arabada.
Götürün, gerekirse
sökün, parçalayın.
Kopar onu.
Jimmy, burda birşey
yok.
Bunlarda zula yok.
Fabrikadan çıktığı
günden beri kimse arabayla oynamamış.
Tamamen temiz.
Buna inanmam Irv.
Mal o arabada.
Öyleyse sen bul.
Çünkü ben bulamıyorum.
Bakın, araba dün
gece yarısı kayboldu.
Önce diğer parka
yolladılar.
Şimdi buraya.
Neden?
Arabayı deniz
kenarına neden park ettiniz?
Manhattan'da
kalıyorsunuz, arabayı Brooklyn'de kaybediyorsunuz, nasıl iş?
Mösyö Devero Fransız
televizyonu için film çekim yeri araştırıyor.
Bir binaya bakmak
için arabadan inmiş.
Polis komiserinin
bize söylediğine göre araba bu garaja getirilmiş.
- Derhal iadesini
istiyorum.
- Sabırlı olmanız
lazım.
Buraya günde 400,
500 araba gelir.
Mösyö Devero bu
ülkenin önemli bir konuğu.
Sizin hükümetiniz
çalışmalarını himaye ediyor ve işbirliği yapıyor.
Bunlar Fransız
Konsolosluğu'nun belgeleri.
Bunların filme
yansımasını istemiyorsanız arabasını derhal bulmanızı öneririm.
Burası sigara
içilmeyen bölüm efendim.
Lütfen sigaranızı
söndürür müsünüz?
Irv, arabayı teslim
aldığında ağırlığı neydi.
?
2.
180 kilo.
Emin misin?
Öyleydi.
Atölyeye girdiğinde 2.
180 kiloydu.
Ağırlığına bakım el
kitabı 2.
120 kilo diyor.
60 kilo fazla yani.
Marsilya'da 2.
180 kilo olarak kayda
geçmiş.
60 kilo fazlası
varmış.
Jimmy haklı olmalı.
Bakın.
Kapı eşikleri dışında her şeyi söktüm.
Haydi Irv.
Onlar da ne?
Lanet!
Aşağılık herif!
Tamam.
Olacak iş değil.
Dört saattir burada bekliyoruz.
Sabrımın sonuna
geldim artık.
Al bakalım Randy.
Şimdi merkezden geldi.
- Devero kim?
- Bay Devero benim.
Neden?
Üzgünüm Bay Devero
ama buraya çok araba geliyor ve takibi zor oluyor - Yani araba burada mı diyorsunuz?
- Evet.
Hemen dışarıda.
Yoldan düpedüz
çaldılar demek?
Lanet olsun.
Çekici ücretini ödemeniz gerekiyor
biliyorsunuz.
New York'ta böyle
olduğunu duyardım ama inanmazdım doğrusu.
Evet ama bu New York
işte.
Buraya ilk gelişiniz
mi?
Evet.
Arabam nerede acaba?
Burada işte.
Bu sefer şanslısınız.
Çok iyi durumda.
Çizik bile yok.
Çok şanslı olmalısınız.
Henri.
-Arabayı aldın mı?
-Garajda.
-Takip edildin mi?
-Bilmiyorum.
Bir ricam daha var Ne olduğunu bilmiyorum, ama yetti artık.
Polis arabayı ülkeye
senin soktuğunu biliyor.
Bu seni suça ortak
ediyor.
Ne suçu?
Beni neye bulaştırdın sen?
Sen istedin.
Ben de senin isteğini yaptım.
Ama sen beni
kullandın.
Artık bulaşmak
istemiyorum.
Başka rica yok.
Sakin ol.
Güven bana.
Karışık bir durum, ancak
dediklerimi yaparsan işler yoluna girer.
Henri, bu işte sana
çok para var.
Hoşça kal, Alain.
Gidelim!
Takip edildiysem
şaşmam.
- Bak, akşam babamda
görüşürüz.
- Tamam.
Dikkatli ol.
Köprüyü kesmişler.
Polis!
Etrafınız sarıldı.
Elleriniz havada
çıkın.
Polis!
Etrafınız sarıldı.
Gaz bombalarını atın!
Ateşi kesin!
Dur!
Çıkıyorlar.
Ateş etmeyin.
Temel Reis.
Benim, benim.
Birinci Fransız şu
odada.
At silahını!
Mulderig.
Mulderig'i vurdun.
O lanet olası herif
burada.
Gördüm onu.
Geberteceğim onu.
Jüri, Joel
Weinstock'a dava açtı.
Dava ''kanıt yokluğundan''
düştü.
Angie Boca, hafif
suçtan ceza yedi.
Cezası tecil oldu.
Lou Boca, çeteden ve
uyuşturucudan suçlu bulundu.
Cezası azaltıldı.
Henri Deveraux,
çeteden suçlu bulundu, Federal Hapishanede dört yıl yattı.
Alain Chernier
yakalanamadı, Fransa'da oturduğu tahmin ediliyor.
Dedektif Doyle ile
Russo, Narkotik Şubedenalındılar ve başka bir göreve atandılar.
||
« Prev Post
Next Post »