Print Friendly and PDF

Translate

Dr. Parnassus (2009) The Imaginarium of Doctor Parnassus

|

 


 123 dk

Yönetmen:Terry Gilliam

Senaryo: Terry Gilliam, Charles McKeown

Ülke:İngiltere, Kanada Fransa

Tür: Macera, Komedi, Fantastik

Vizyon Tarihi: 02 Nisan 2010 (Türkiye)

Dil:İngilizce, Rusça, Fransızca

Müzik: Jeff Danna, Mychael Danna

Nam-ı Diğer: The Imaginarium of Dr. Parnassus

Oyuncular

    Andrew   Garfield

    Christopher  Plummer

    Richard  Riddell

    Katie  Lyons

    Richard  Shanks

Özet

The Imaginarium of Doctor Parnassus günümüzde geçen bir fantastik ahlak hikayesidir. İzleyicilere, ışık ile eğlence ya da karanlık ve kasvet arasında seçim yapma konusunda karşı koyulmaz bir fırsat sunan gezgin bir gösteri olan olağanüstü 'Imaginarium'un ve Dr Parnassus'un hikayesini anlatmaktadır.

 

İnsanların düş gücünü etkileme konusunda olağanüstü bir yeteneğe sahip olan Doktor Parnassus karanlık bir sır ile lanetlenmiştir. Müzmin bir kumarbaz olan Parnassus şeytan Bay Nick ile binlerce yıl önce bir iddiaya girer ve ölümsüzlüğü kazanır. Yüzyıllar sonra, tek gerçek aşkıyla karşılaşınca Dr. Parnassus şeytanla bir başka anlaşma yapar, kızının 16 yaşına ulaştığı gün Bay Nick'in mülkiyetine geçmesi şartıyla, ölümsüzlük karşılığında gençliğe ulaşır.

 

Valentina hızla bu yaş dönümüne yaklaşırken Dr. Parnassus da kızını yaklaşmakta olan kaderinden kurtarmak ister. Bay Nick ödülü almak üzere gelir ancak her zaman iddiaya girmeyi sevdiği için, ödülü yeniden belirlerler. Şimdi ilk beş insan ruhunu kim daha önce baştan çıkarırsa Valentina onunla birlikte kalacaktır. Bu yolculukta yanına birkaç kaba, komik ve ilginç karakter alan Dr. Parnassus kızının, kendisinin kazanmasına yardımcı olan adamla evlenmesine izin verir.

 

Bu sürükleyici, olağanüstü yaratıcı ve büyüleyici zamana karşı yapılan yarışta Dr. Parnassus, gerçeküstü engellerden oluşan sonsuz bir manzarada kızını korumak için savaşmak- ve geçmişinde yaptığı hataları düzeltmek zorundadır!

Altyazı

Londra, İngiltere

Hadi ama o bir şey yapmadı!

Dışarı!

Hadi gel!

Başını belaya sokacaksın!

Bayanlar ve baylar, yaklaşın!

Yaklaşın!

Ben Tanrıların habercisi Merkür olarak davet ediyorum sizi davet ediyorum bayım.

Bu gece, sadece bir gece için gelin tam da bu mekanda onun olağanüstü zihnine girin!

Doktor Parnassus'un zihnine!

Doktor Parnassus!

Evet bayanlar ve baylar,

Doktor Parnassus zaman kadar yaşlıdır, evet!

Yaşı 1000'in üzerindedir!

Zihninizin kapılarını açma gücüne sahiptir.

Gelin Doktor Parnassus

hayal gücünüzün kapılarını açsın.

Sizi hayallerinizin

ötesindeki bir dünyaya götürsün.

Aman Tanrım!

Şu ışıklara bakın.

Şuraya bakın!

Güzellik'in kanatlarında doruklara ulaşın!

Hey, hey!

Şuna bakın!

Dave, Dave, hadi gel de

neymiş bir bakalım!

Şuna bak tatlım.

Gel aşkım, yanıma gel hadi.

Gel aşkım.

Nerede bu adam? Hadi!

İsterseniz Kokuşmuş'un kardeşi Leş'le sefilliğin derinliklerinde dolaşın.

Sizi salaklar!

Hadi sıraya girin!

Denemesi sadece beş sterlin!

Pişman olmayacaksınız!

Siz bayım siz, kendinizi mi

tatmin ediyorsunuz?

Bayım, lütfen bayım, rica ediyorum.

Bayım lütfen, bilet almadan giremezsiniz.

Çok üzgünüm bayım.

- Dur, bir öpücük ver.

- Yapmayın lütfen.

- Hey...

- Sen iyi misin?

- Bir şeyin yok ya Yüzbaşı Planet?

- İn sahneden aşağı, ayyaş pislik!

Ne yapıyorsun sen ufaklık?

Beni bacağımdan yakaladı.

Hey!

Şuna baksanıza, gerçek bile değil!

Hey!

İn sahneden!

- Memelerin de güzelmiş.

- Sahneden in dedim sana!

Hayır!

Seni istiyorum tatlım. Gel buraya.

Gel buraya.

Hey, gel buraya!

Hey-hey!

Neden kaçıyorsun?

- Hu hu!

- İşte orada!

Gel buraya güzelim.

Gel buraya.

Lanet olsun!

Geliyorum!

Seni bir elime geçirirsem!

Gel buraya, güzelim.

Geri dön, fahişe!

Burnum!

Yüzüm!

Yüzüm! Ne oldu güzel yüzüme!

Martin!

O fahişeyle birlikte gitti!

- Onun gözlerini oyacağım!

- Hey siz ikiniz!

Erkek arkadaşım hala orada!

Kimse yok mu?

Kimse yok mu?

Lütfen, kimse yok mu?

Lütfen! Lütfen!

Anneciğim!

Yardım edin!

Lütfen!

Bir daha içki içmeyeceğim.

Söz veriyorum!

Gerçekten!

Şu andan itibaren ağzıma

sürmeyeceğim, yemin ederim!

Ya, öyle mi?

Doğru bir seçim yaptın.

Parnassus'a giden yol, sarp ve uzundur.

Ancak azimli ve kendini bu yola adamış bir insan zirveye ulaşabilir.

Cesaretin, motivasyonun ve kalbinin

sesini dinlemen sayesinde bulutlar dağılacak cennetin kapıları açılacak ve sen gerçek

bir erkek olacaksın, oğlum.

Merhaba. İçeri buyurun.

Bir içkiye ihtiyacınız var gibi görünüyor.

Bir taneden bir şey olmaz.

Hey!

Benimki duble olsun.

O kazandı, ben kaybettim.

Yine kaybettim.

- Ne yapıyordun orada?

- Peşime düşmüştü.

- Ne yapabilirdim?

- Aynanın ötesine geçemezsin.

- Asla! Bunu biliyorsun!

- Hey sen!

Cin kılıklı!

Gel buraya.

Ne dolaplar çeviriyorsunuz burada?

Dolap mı? Hayır, hayır.

Biz dolap çevirmiyoruz.

Yaptığımız şey son derece ciddi.

Gitmiş.

Onu özleyecek miyiz?

Hiç sanmıyorum.

Her şeyi hemen kavrayamazsanız

endişe etmeyin.

Pekala, defolun buradan hilkat garibeleri!

Üzgünüm, o kelimeyi kullanmak

istememiştim, tamam mı? Güdük, pigme?

Bücür, yer elması.

Boy fukarası.

Boy fukarası, her neyseniz işte!

Def olun yoksa ben göndermesini bilirim.

- Sen de öyle!

- Anlıyoruz, tamam.

- Kim attı onu?

- İyi geceler.

Tutuklusun. Gel buraya.

Bir bilet alıp sıranızı bekleyin!

Giriş sadece 20 sterlin.

Sadece bu geceye özel 5 sterlin!

Bayanlar ve baylar,

içinde yaşadığımız bu dünya görmesini bilenler için pek çok mucizeyle doludur.

Tavuk!

Şuna, şuna ve şuna binmek istiyorum.

- Karnım da acıktı.

- Linda sen daha küçüksün.

Sana izin vermezler, hayatım.

İstiyorum ama! İstiyorum işte!

- Linda!

- Hiçbir şey yapmama izin vermiyorsunuz!

Affedersiniz? Affedersiniz.

Bakar mısınız?

Anton.

Anton, içeri girdi.

- Git de getir.

- Hemen dönerim.

Diego! Diego!

Öl.

Öl! Evet!

Evet!

Lütfen hayalhane'yi derhal terk edin!

Ailenizin izni olmadan

buraya giremezsiniz.

Öl!

İşte bu!

Dinleyin sapıklar, oğlumu siz aldıysanız

yapacaklarımdan sorumlu olmam.

- Diego!

- Diego!

Diego!

Ne oluyor?

- Diego'yu aramıyor!

- Umurumda değil!

İşte!

- Evet!

- İşe yaradı!

Diego, neredeydin?

Neredeyse yüreğime iniyordu!

Bir küçük şeytan ateşten kurtuldu.

Ne sırıtıyorsun öyle salak salak?

Hadi kalk! Yürü!

Doktor Parnassus'un heyecanlarla

dolu dünyası! Teşekkür ederiz.

- Anton?

- Buyurun efendim?

- Ayna kurallarını biliyorsun.

- Evet, biliyorum efendim, özür dilerim.

- Daha 10 yaşında bir çocuktu.

- Evet biliyorum, biliyorum.

İyi yaptın evlat, iyi yaptın.

Aferin sana, aferin.

Teşekkür ederim.

- Aferin sana, aferin.

- Teşekkür ederim.

Sen aynayı geçtiğinde aferin diyor ama ben bir kez yaptım diye azar işittim.

Yapma şimdi Valentina.

Sen onun kızısın.

Anladın mı? Sen onun şahane şahane kızısın.

Neden "şahane" dedim ki şimdi?

Güzel.

Akıllı, tatlı.

"Şahane" aptalcaydı.

Hey, Parny.

Uzun zaman oldu.

Perde kapanıyor!

- Hey, Anton.

- Evet, Percy.

- Ne dedim sana?

- Şikayet etmeyi bırak!

Bütün gece bekleyemem.

Yaramaz veletler!

- Nasılsın Doktor?

- Hey!

Çocuklarımızı çok severiz, değil mi?

Tamamen olgunlaşmış artık.

Tatlı 16!

Artık benimdir!

Tahsilata gelmiş.

Tahmin etmiştim.

Erken geldi.

Ne yapabilirim?

Hiçbir şey.

Bir yolu olmalı.

Kaç günümüz kaldı?

Üç.

Yakında ona söylemen gerekecek.

Ay ışığı gözlerinde süzülse,

pizzaların mideme süzüldüğü gibi işte aşk budur.

Yemek şarkıları söylemesene!

Yemeğimiz kalmadı ve açlıktan ölüyorum!

Percy, hala biraz patatesimiz var.

- Şuna bakın! Şuna bakın!

- Benim o!

Neler görüyorum böyle!

- Özel bir şey!

- Çok güzelmiş.

- Ver şunu!

- Ahşap da çok şıkmış!

Anton!

Gerçekten öyle bir yerde

mutlu olur musun?

Ben olmazdım, herhalde katlanamazdım.

Ama, seninle olsaydım başka.

Hep kaçmaktan bahsediyorsun, değil mi?

Sürekli düşünüp, hayal kuruyorsun.

Kaçalım öyleyse.

- Neden olmasın, sen ve ben?

- Hayır kaçamam.

- Sen ve ben, birlikte. İkimiz.

- Kaçamayız, hayır, yapamam.

Reşit değilim.

Hadi oradan.

Çarşamba günü 12 olacağım.

Saçmalama lütfen.

Percy, çarşamba günü

kaç yaşında olacağım?

- 12.

- Duydun mu?

Parnassus da öyle diyor.

- O da mı saçmalıyor sence?

- Hayır.

Aslında 16 yaşında olacağım.

Tatlı 16.

Ergenlik yaşı.

Sen misin, Scrumpy?

Başka kim olacak?

Hey! Yemeğine dokunmamışsın!

- Evet, biliyorum, biliyorum.

- Yine mi içiyorsun?

Tanrı aşkına, baba!

Bırak artık şunu!

Hadi ama,

hep kolay yolu seçiyorsun.

Hayır hayır, şimdi olmaz

Scrumpy, sırası değil.

Sana söylemem gereken

çok önemli bir şey var.

Neden herkes sonsuza dek

yaşamak ister ki?

Ölümsüzlük tam bir lanettir.

12 yaşında bir çocuk gibi

davranmak da öyle.

Bana baksana.

Ama iyi bak! Kimse kanmıyor!

Ayrıca artık bu aptal şeyi de

bileğimden çıkarmak istiyorum.

Doğum günüm hakkında yalan

söyleyerek büyümeme engel olamazsın.

Kes sesini ve beni dinle.

İş işten geçmeden açıklamam

gereken bir şey var.

Bir kış akşamı...

- Uzun sürecek mi?

- Evet, evet büyük ihtimalle.

Uzun yıllar önce hatta uzun asırlar önce ister inan ister inanma

ama genç bir keşiştim.

Biri tapınağıma beni ziyarete geldi.

Keşke, hiç tanışmasaydım dediğim biri.

Hiçbirimizin asla tanışmak istemeyeceği biri.

Rüzgar tutsak edilmiş fırtınalar ehlileştirilmiş yıldızlar yörüngesinde tutulup

dünya kendi ekseninde dönerken Şef Steward dinlenmek üzere uzanmış ve rahatsız edici bir rüya görmüş.

Karla kaplı düzlükte, başlıklı bir

atlının hızla yaklaşıyormuş.

Şef Steward uyanmış.

Böylece Steward o büyük

yolculuğu için yola çıkmış.

- Burada tam olarak ne yapıyorsunuz?

- Hiç bitmeyen hikayeyi anlatıyoruz.

O hikâye ne oluyor peki?

Evreni ayakta tutan hikâye.

Anlatılmadığı takdirde hiçbir şeyin

kalmayacağı hikâye.

Hiçbir şey demek.

Yani bu hikâyeyi anlatmayı bırakırsanız

tüm evren yok mu olur?

Basit bir şeymiş gibi söyledin.

Buna inanıyor musun peki?

Bu görevi yapmamız emredildi.

Yanlışlığı kolayca kanıtlanabilecek

bir şeye inanabilmeniz çok şaşırtıcı.

Hiç sanmıyorum.

Göreceğiz.

- Binlercesini toplayıp...

- Hayır!

Yapma!

Tahammülü artık sınıra dayanmıştı ama yine de şeytani güçler

hâkim olamamıştı.

Dinginliğimizi bozan...

İşte.

Hikâye durdu.

Artık hikaye yok.

Ama biz hâlâ buradayız.

Ateş hâlâ yanıyor.

Kar hâlâ yağıyor, rüzgâr hâlâ esiyor.

Değişen hiçbir şey yok.

Hadi neşelen, Doktor.

Seni bu gülünç saçmalıktan kurtardım.

Artık güçlerini başka

şeyler için kullanabilirsin.

Mesela ne bileyim, alışverişe çıkarsın.

Eğlenirsin.

Bir dil öğrenebilir ya da

bir gemi seyahatine çıkarsın.

Tanrım!

Lanet olsun!

Bir işaret, bir mesaj!

O kuş bir haberciydi!

Bilmediğimiz uzak bir diyardan gelmiş.

Şimdi her şeyi görebiliyorum.

Çok açık.

Burada olmamızla bir ilgisi yok.

Şu anda dünyanın başka bir yerinde başka biri bir hikâye anlatıyor.

Farklı bir hikâye, bir destan, bir roman.

Beklenmedik bir ölümün hikayesi,

fark etmez!

Sonuçta evreni ayakta tutuyor.

Bu yüzden hâlâ buradayız.

Hikâyelerin anlatılmasını durduramazsın.

Çok dayanaksız bir varsayım.

Hiç sanmıyorum.

Herhalde bahisçi biri değilsin,

öyle değil mi?

Ne?

Şeytan'la girdiğim ilk bahis buydu işte.

Hangimiz 12 havariyi daha önce etkilersek, o kazanacaktı.

Onun savunduğu şey:

Tehlike, korku ve cehaletin uydurma

mutluluğu gibi ihtiyaçlardı.

Benimki:

Hayatlarımızı değiştirmek ve aydınlatmak

için hayal gücünü kullanmak.

Zorlu bir çekişmeydi ama ben kazandım.

Ödülümse en çok arzuladığım şeydi:

Sonsuz bir hayat.

Sonsuz bir işkenceymiş.

Beni kandırdı, kazanmama izin verdi.

Biliyordu ki, devir değişecekti.

Ve bir gün kimse hikâyelerimi

dinlemek istemeyecekti.

Kibrimin bedeli buydu işte.

Unutulmak, gözden kaybolmak, yalnız ve çaresiz bir hâle düşmek.

Durduk.

Hadi, hikayene devam et.

Hayır, başka zaman.

Bir şey oldu, git bir bak.

Hep bunu yapıyorsun,

hikâyenin ortasında duruveriyorsun!

Valentina, buraya gel.

Valentina, buraya gel.

Birini gördüm, biri suyun

üzerinde dans ediyordu.

Yemin ederim! Yemin ederim!

Şimşek çaktığında bir gölge gördüm.

Şuradaki sütunların orada sallanıyor.

Bakın, gördünüz mü?

Dans edeni gördünüz mü?

- Evet, su dansı yapıyor.

- Evet su dansı yapıyor, gördünüz mü?

Orada asılmış biri var!

Köprünün altında olmalı!

Asılmış mı?

İp getir.

Boynundan asılmışsa

zaten bir ipi vardır.

- İp getir!

- Tamam tamam.

Yavaş olun, yavaş, yavaş, yavaş!

Percy! Percy! Kime diyorum?

Tamam, tamam.

Tamam, daha aşağı.

Daha aşağı, tamam.

Dur, dur!

Tanrım! Peki, tamam.

Tamam, tamam.

Tamam.

Hayır, ona uzanamıyorum.

Dur, seni sallayacağım.

Seni sallayacağım.

Tamam, bir daha dene.

Bir daha.

Yakaladım.

Aman Tanrım, ne yapıyorum ben!

Aman Tanrım!

Bayım, iyi misiniz?

Tamam, yakaladım seni.

Bana sarıl şimdi.

Kollarını bana dola.

Hadi ama! Tamam.

Tamam.

Pekala.

Sakın beni bırakma.

Başardın! Harikasın!

- Tamam, çek hadi!

- Çekin beni!

Aman Tanrım!

- İyi misin?

- Olamaz!

Sudan ölü adam

çıkarmak size mi kaldı?

Tanrı aşkına, rahat bırakın onu!

Ölmüş işte!

Polis gelmeden önce gidelim buradan!

Anton! Yardım et.

- Yardım et kıza.

- Tamam, tuttum.

Kafana dikkat et.

Şuraya çekelim.

Hayır, hayır, hayır, Val.

Öyle olmaz.

Öyle olmaz, çekil kenara.

Neyin nesidir, onu bile bilmiyoruz.

Hazır mısınız? Çekildiniz mi?

- Adam yaşıyor!

- Yaşıyordu!

Bu da ne böyle?

- Hadi onu bagaja koyalım.

- Ama...

- Ama ne?

- Patron bırakın dedi.

Çünkü öldüğünü sanıyordu.

Hadi.

Hayır, hayır, bundan hoşlanmadım.

Bu hiç...

Yani bu bizi ilgilendirmez.

Ne yani, yolun

ortasında mı bırakalım? Hadi!

Kesinlikle! Hadi gidelim.

Pekala.

Dikkat et.

- Anton, hadi.

- Percy!

Percy, bunları düşürdün!

Deh!

Val! Val, acele et!

Atla.

Hey, sen!

Haftanın her günü hayatını

kurtarıyorlar herhâlde!

Ne?

Bir 'teşekkür ederim'

demek çok mu zor?

Kimsin sen?

Percival St Antoine della Touraine

et Sansepolcro da Piemonte III.

Söylemesi zor geldiyse

Percy de diyebilirsin.

Neredeyiz biz?

Coğrafi açıdan bakarsak

kuzey yarımküredeyiz.

Sosyal açıdan toplum dışı edilmişiz ve anlatacaklarımız açısından

daha gidecek yolumuz var.

Senin adın ne?

Hatırlamıyorum.

Aman ne güzel!

Kredi kartın var mı?

Beni soymaya mı çalışıyorsun?

Ne yapıyorsun?

Üzerinde ismin yazıyordur.

Tabii...

Cüzdanım nerede? Telefonum

nerede? Ne yaptınız onlara?

- Hiç bize bakma!

- Kimsin sen?

Hatırlayamıyormuş.

Bakın, her kimseniz

ve neyin peşindeyseniz benim için sorun yok.

Bundan kimseye bahsetmem.

Şimdi gideceğim, tamam mı?

Senin telefonun herhâlde.

Telefonum buradaymış.

Sonunda açtın!

Ne yapıyorsun?

Ne yapıyorsun?

Yazık oldu.

Rusça biliyorum.

Merhaba.

İyi misin?

Evet.

Evet ama kendimi biraz biraz kafamı toplayacağım

bir yere ihtiyacım var.

Üzgünüm dostum, üzgünüm dostum

Çok sağ ol ama

burada kalamazsın, tamam mı?

Nedenmiş?

Ne demek neden?

Adama baksana.

Tanımıyoruz etmiyoruz.

Neler yaptığını falan bilmiyoruz.

Bak, ben hiçbir şey yapmadım.

- Tamam mı?

- Tabii ya.

Dinle, ne demek istediğini anlıyorum

ama sen de beni anlamalısın!

Adımı bilmiyorum.

Buraya nasıl geldiğimi bilmiyorum.

Ne senin kim olduğunu biliyorum,

ne bu kızın, ne de bu şeyin!

Anladın mı?

Son hatırladığım şey

kafama pat diye bir şey indiği ve bu her ne haltsa onun

arkasındaki kutuda uyandığım!

Ve ben... ve ben...

Başım!

Neler oluyor burada?

Onu bırakın demiştim, ölmüştü.

Ama ölmemişti, biz de bırakmadık.

Köprüye asılı bir hâlde bulduk efendim.

- Asılı mı?

- Evet.

Ölüme terk edilmişti

ama biz izin vermedik.

Cebinde bunları bulduk, bu ikisini.

Asılmış Adam.

Scrumpy, çekil bakayım önümden.

Hayır.

İşaretler şimdi bir anlam kazandı.

Ve bu izler...

- Onları tanıyorum.

- Ne izleri?

Seni buraya Bay Nick yolladı, değil mi?

- Bay Nick?

- Biliyordum! Adını biliyorsun.

- Hayır.

- Bana yeni bir teklifi var, değil mi?

Belki de yeni bir bahis?

Yeni bir heyecan mı katıyoruz?

O da kendini tutamıyor, değil mi?

Tanrı'ya şükür! Şükürler olsun!

Babam zihnini toparlayabilmen için

çalışman gerektiğini söylüyor.

Bilemiyorum, hafızanı geri

kazanmana yardımcı olabilir.

İşte burada. Bunu dene.

Teşekkür ederim.

Kapıda çalışabilirsin.

Bilet falan satarsın işte.

Nasıl oldu?

Pekala.

İsminden sonra şimdi yüzün de yok.

Gizem büyüyor.

Çek o kokmuş ellerini!

Tamam, buna gerek yok!

- Valentina, bir sorunumuz var.

- Çok garip.

Kafamın içi bomboş.

Kendim giyinirim ben!

Bırak beni!

Beni bırak dedim!

Bırak beni!

Hey, kalkın hadi.

Doktor.

Aman Tanrım, kusacak.

Aha!

Hafızan biraz yerine geldi mi?

Her şeyi hatırlamaya başladın mı?

Ne?

Sen bir işe yaramazsın!

Tam bir felaketsin.

Bu halde gidemezsin, sarhoşsun.

Sarhoş değilim ben!

Keyfim yok, Scrumpy.

Bayanlar ve baylar bu gece için

beklentilerinizi yüksek tutun.

Karşılaşacağınız şey...

Percy, George nerede?

İhtişam, güzellik ve mucize,

hepsi bir arada.

Anton, George nerede?

Kim? George kim?

Ona bir isim verelim dedim.

Aman ne güzel.

Tam olarak Aziz George.

Merhaba tatlım.

Ne güzel atkı öyle!

Güzel gözlerinle uyum içinde!

Aslında bilet satıyorum,

sihirbazlık gösterisi izler miydiniz?

Aman şükredelim!

Tek müşteri bile yok.

- Kapıyorum.

- Evet, kapayalım.

Daha önce hiç gösteri

yapamadığımız olmamıştı.

- Tamam.

- Hayır.

Ne yapıyorsun sen?

İşimi yapıyorum dostum.

Sen de kendininkini yap.

İşini yap, hokkabazlık falan.

Sen de işini yap, sen güzel görün.

Tamam. Bayanlar ve bayanlar.

Sizlere biricik ve eşsiz, olağanüstü

Doktor Parnassus'u takdim etmekten mutluluk duyarım!

Baba?

Bu adam sarhoş!

- Kütük gibi!

- Ayıp, ayıp!

- Sarhoş değil!

- Hayır, hayır sadece...

- Üşütmüş işte.

- Aynen öyle.

Ama buna rağmen sağlığını

çok büyük tehlikeye atıp siz seyircileri için sahneye çıktı.

Bu davranış büyük bir alkışı

hak ediyor bence, bayanlar ve baylar.

- Ne vefalı bir adam!

- Paramızı geri istiyoruz.

Hepsini istiyoruz.

Evet...

Tamam dinleyin, paranızı

geri vereceğim, tamam mı?

Anlıyorum tabii ama bakın işin gerçeği, Doktor'un kızı

her ne kadar güzel görünse de aslında çok hasta, anlıyor musunuz?

Ameliyat olması gerek.

Biz de elimizden geldiği kadar

para toplamaya çalışıyoruz.

Aksi takdirde, bunu bu yüzden düzenliyoruz.

Onun için para toplamaya çalışıyoruz.

Anladınız mı? Yani...

Şuna ne dersiniz?

Size bedava bilet vereceğiz. Hayır,

bir bileti daha yarı fiyatına alırsanız size iki bedava bilet vereceğiz.

Teklifimiz sadece bugün geçerlidir.

Peki o zaman.

- Ne oldu?

- Yok bir şey.

Teklifimiz sadece bugün için geçerlidir.

- Hepsini o mu topladı?

- Evet.

Hiç bu kadarını görmüş müydün?

Utanmadan yalanları sıralayınca

böyle oluyor tabii.

Yapma Anton.

Yarın burada olmayacağımızı

nereden bilebilirdi ki?

Belki de doğum günüm

çok kötü geçmez.

Evet, belki de gerçekten geçmez!

Belki de George'la birlikte

bu çöplükten kurtulursunuz!

Hayallerindeki eve kavuşabilirsin.

Anton.

George!

Ata ters oturmuşsun dostum!

Bu neydi?

Ölmüş olmalıydım.

İçki içmemelisin.

Anlaşılan sana hiç yaramıyor.

O kadar haklısın ki.

Sen miydin?

Lanet olsun.

Bu sefer ne istiyorsun?

Ne istersen yaparım.

Yapacağını biliyorum.

Bu arada, adamın hafızasını kaybetti.

Hiçbir işe yaramıyor.

- O benim adamım değil.

- Ne?

Hayır, o dilencinin adı Tony Shepherd.

Ortalığı topluyordum.

Bir hayır kurumunu işletiyor.

Ona güvenmiyorum.

- Ama sen de bana güvenmiyorsun, değil mi?

- Ne istediğini söylesene sen!

Dün gece seni o kadar üzgün görünce biraz umut ışığına

ihtiyacın olduğunu düşündüm.

Belki de ufak bir bahse girebiliriz.

Ne?

Hayır, hayır, bitti artık. Finito.

Hadi ama bahis asla bitmez.

Kaybedecek neyin kaldı ki?

Sonunda belki kazanabilirsin de.

Kızı kurtarabilirsin.

Ne diyorsun?

Beş ruhu ilk getiren?

- Beşi ilk getiren mi?

- Evet.

Numara yok mu?

- Hayır.

- Hile olmayacak mı?

Hile falan yok.

Peki o zaman, anlaştık.

Tanrım! Bahisçilere bayılıyorum!

Peki, doğum gününe kadar.

Doğum gününe iki gün var, pislik!

Nasıl berbat bir iş

yaptığımızın farkında mısın?

İşler düzelecektir.

Bundan emin olabilirsin.

- Tabii!

- Peki o zaman.

- Beş ruhu getiren kazanır.

- Seni öldüreceğim, namussuz herif!

İşte bunu görmek isterdim.

Bekle!

Lanet olası telefon!

- Günaydın, Val.

- Merhaba, George.

Scrumpy?

Scrumpy?

Yüce Tanrım.

Yüce Tanrım.

Yemek geldi, yemeğimiz var!

Ekmeğimiz var, peynirimiz var,

sebzemiz var!

Bir de şu şeyi aldık.

Adı ne bilmiyorum.

Senin sayende bugün karnımız doyacak.

Nasıl yolunacağını biliyor musun?

O, Bertie mi?

George, kumrular daha leziz olur dedi.

- Yol onu.

- Yolayım mı?

- Evet.

- Nasıl yolacağım?

Şöyle.

En iyi numaramı onunla yapıyordum.

İki günde beş ruh ha?

Kapa şu çeneni.

Düşünmeye çalışıyorum.

Boş yere gönderilmedi

bu çocuk bize, biliyorum.

- Kartlar yalan söylemez.

- Öyle mi?

Affedersiniz, Mösyö Aziz George.

Senin için kaygılanıyordum.

Kim olduğunu bilmemek senin için çok zor olsa gerek, değil mi?

Evet, öyle gerçekten.

Aklım karman çorman.

- Ben sana yardım edebilirim.

- Gerçekten mi?

Evet, şu aleti görüyor musun?

Yardımcı olur musun, Percy?

Pekala, izin ver de

şunu kafana takayım.

- İşte böyle, bu kabloları görüyor musun?

- Evet.

Şimdi sadece tut onları, evet.

- Tamam.

- Çok güzel.

Şimdi sadece gevşe.

Ve hiçbir şeyi düşünme.

Benim durumumda

pek de zor olmasa gerek.

- Kapa şunu!

- Anlayamadım?

Ağzını! Nefes alma!

- Tut nefesini!

- Gerçekten mi?

Enerjinin akmasına izin ver,

öfken azalsın ve dinsin.

Toprağı, okyanusları düşün.

Çok güzel, çok güzel.

Evet, ismi bulmak istiyorum.

İsmi bulalım.

Evet, bir isim buldum.

Shepherd.

Anthony Shepherd.

Sana Tony diyorlar.

Bu çok yorucuydu.

Anladığıma göre eskiden

hayır işleri yapıyormuşsun.

Hayır kurumuyla alakalı sanırım.

Evet...

Tony Shepherd...

Bu gerçekten bir şeyler çağrıştırdı.

Vay canına, bu...

Bu cidden işe yarıyormuş.

Sen bu şeyi yaparken öğrendiğin

başka bir şey oldu mu?

Şey...

Aslında bu çok eski bir tekniktir.

- Evet.

- Son derece paslanmışım.

Hayır!

Kesinlikle başka bir şey yoktu.

Yoktu.

Bundan çok etkilendim.

Doğruya doğru, kabul etmeliyim.

Artık çıkarabilir miyim?

- Tabii.

- İşi bitti mi?

- Pekala. Çok teşekkür ederim.

- Ne demek, ne demek. Hiç önemli değil.

Sayenizde bir ismim var!

Hayır işleri mi?

Harika!

Peki neden köprünün altına asılmıştı?

Percy!

Kabalık mı yaptım?

Patavatsızlık mı ettim?

Hayır bu çok ilginç, korkunç bir şey.

Anlatabiliyor muyum?

Her şey tamamen karanlıkta.

Ama Doktor'un söylediği gibi bir zamanlar hayır işindeydim,

bunu şimdi hatırlıyorum.

Al bakalım, yoldum.

Dünyayı değiştirebileceğimi sanmakla,

insanlara umut vererek bir farklılık yaratacağımı düşünmekle

ne büyük aptallık etmişim meğer.

Kim bilir ne burnu havada

bir dangalaktım.

Hey! Nedir o?

Bir bakabilir miyim?

- Elindeki nedir?

- Beethoven'un Neşeye Şarkı'sını çalıyorum.

Nedir o?

Şarkıyı değil, kavalı diyorum.

Sanırım o bana ait.

- Gerçekten mi? Bu...

- Evet.

Bunu nereden biliyorsun? Yoksa

birden müzisyen olduğunu mu hatırladın?

Evet, bugün hatırlama

günüm, geri alabilir miyim artık?

- Emin misin?

- Kesinlikle.

Senin olduğuna eminsin yani?

- Eminim dostum.

- Nasıl emin olabilirsin ki?

Biliyorum işte,

şimdi geri alabilir miyim?

Evet, tabii, al.

Evet.

- Evet.

- Evet.

- Nereye gittiğini bilmiyorum.

- Çok komik değil mi?

Evet, şimdi kavalımı geri alabilir miyim

lütfen? Benim için çok değerlidir.

- Evet. Evet, anladım.

- Çok özel bir kavaldır.

Ama nereye... Tamam, buldum.

Buldum, buldum üzgünüm.

Al işte.

- Üzgünüm, üzgünüm.

- Teşekkür ederim.

Bu hiç komik değil.

O kaval benim için çok önemli.

- Tamam mı?

- Biraz komik ama.

- Hiç komik değil, şimdi kavalımı geri ver.

- Tamam.

Etrafa bir bakalım.

Çaydanlıkta ne işi var bunun?

Ben de bunu merak ettim.

- Çaydanlıkta ne işi var bunun?

- Bilmiyorum.

- Çok teşekkür ederim.

- Tamam.

- Sadece biraz takılayım dedim.

- Sorun değil.

Şimdi git ve getir onu!

- Şaka yapmıyorum, git getir hemen.

- Tamam.

- Tamam, getireceğim.

- Hemen dedim!

Tamam, sakinleş biraz.

Sadece sakinleş.

İşte.

Anton, yeter!

Özür dilerim, şakalaşıp

kaynaşalım demiştim, tamam mı?

Sağ ol, canım.

Sadece kaynaşalım demiştim.

Tamam.

- Eğlendik ama!

- Evet, çok çok komikti.

Şunu arka tarafa koyalım.

Anton için endişeleniyorum.

Canını sıkan nedir?

Valentina'ya âşık.

Âşık mı? Ona kim izin verdi?

- Olur böyle şeyler.

- Küçük yılan.

Onu sokaklardan çekip aldım ve karşılığında mükâfatım bu

mu olacaktı? Derisini yüzeceğim!

Sırf o değil, diğeri de var.

- Diğeri mi? Nasıl?

- Çıngıraklı yılan.

- Unutkan kobrayı diyorum.

- Tony mi?

- Tony'nin durumu da karmaşık.

- Öyle mi?

Evet, hırslı, enerjik ve kaderci biri.

- Ve kazanmamızı sağlayacak.

- Bence yapabilir.

- Scrumpy de onda bir hoşluk gördü.

- Anton'la olsa daha iyi.

Belki de hangisi beş ruhu kazanmamıza yardım ederse

kızı onunla başgöz etmeliyim.

Bugün verdiğin diğer kararlardan

bile daha berbat bir karar.

Haksız değilsin, haksız değilsin.

İkisi de onu hak etmiyor.

Bir konuda da yanılsan şaşarım.

Percy, sen olmasan ne yapardım ben?

- Bir cüce bulurdun.

- Ne?

Şu ufak adamlardan,

benden az daha uzun.

Kısa bacaklı, küçük ayaklı,

koca kafalı. Komik tipler.

Evet, biliyorum, biliyorum.

Doktor Parnassus

evrenin kendisi kadar yaşlıdır.

- Ustalığı konusunda...

- İyi akşamlar tiryakiler!

Merhaba, merhaba.

Geceniz nasıl geçiyor? İyi mi?

Her şey yolunda mı?

Biraz içmişiz galiba.

- Gireceğiz zihnine...

- O iyi mi?

...Doktor Parnassus'un olağanüstü zihnine...

Ne diye kokluyorsun beni öyle?

Bu geceye konsantre olmalıyız.

Her şey buna bağlı.

İzin verin, Doktor'un olağanüstü zihni sizleri hayal gücünüzün dünyasına götürsün.

Muhteşem bir kader

seni bekliyor hayatım.

Daha fazla oyalanma,

seni kuş beyinli!

Daha fazla oyalanma.

Yok yok, bence şarkıcısın.

Eminim...

Merhaba!

...sesin bülbül gibidir.

Değil mi? Hadi, güven bana.

Bu deneyime bayılacaksın.

Hey! Ne yapıyorsun?

Sizi hayal gücünün

kalbine götürüyorum!

Aman Tanrım!

Hayatta olmaz!

Güvenin bana, pişman olmayacaksınız.

- Dene bence, Sal.

- Evet bence de, Sal.

- O da gelirse olur.

- İşte şimdi oldu!

- Üzgünüm ama ikinizi aynı anda sokamam.

- Deli misin çocuk? Yap işte.

- Tek başıma gitmem ben.

- Birlikte gideceğiz.

- Birlikte mi, iyi fikir! Hadi.

- Hayır, delirdin mi?

İki hayal gücü aynı anda orada olamaz.

Hayır, hayır, hanımlar, hanımlar.

Her seferinde bir kişi.

İki kişi olduğu zaman, daha güçlü olan

hayal gücü zayıf olanı alt eder ve kim bilir o zaman neler olur.

- Ne aptalca!

- Evet, cidden aptalca, beni takip edin.

- Hadi gelin, iyi eğlenceler.

- Bırak beni!

- Dur, Anton. Anton!

- Hiç korkma!

İndir beni aşağı!

Tek başına yapmak istemiyor!

Arkadaşınız ömre bedel

bir deneyim yaşamak üzere.

- İndirsene beni!

- Aptal!

- Hayır.

- Ne yapıyorsun?

Bir müşterimiz var.

Hadi bakalım!

Baba, baba!

Sal!

Sal! Bırak beni!

Sal!

Dave! Dave!

- Elçiye zeval olmazmış.

- Sally orada!

Geri gel! Geri gel!

Durun! Bekleyin!

Tony!

Buraya gel!

Gelin buraya!

Merhaba.

Lanet olsun.

Aklından ne geçiyordu?

Bak ne yaptın!

Tanrım!

- Bizi rahat bırak.

- Yardım edecektim.

Git hadi buradan.

- Git!

- Beşi ilk getiren kazanır.

Beşi ilk getiren.

- Biri gitti beşi ilk getiren.

- Tamam, geçti.

Kımılda hadi, yola devam etmeliyiz!

- Biliyorum, sorun değil, halledebiliriz.

- Şu berduşlara bak.

- Yemeklerimizi yiyecekler.

- Tamam, hadi o zaman.

- Aman Tanrım!

- Ne yapıyorsun?

- Yardım ediyorum.

- Batırdın her şeyi!

- Ne? Ben...

- Defol git buradan! Hadi!

- Percy, Percy...

- Yardımcı olduğun yok, kalk!

- Tamam, tamam gidiyorum işte!

- Def ol.

Neden hasarı sigortadan karşılamıyorsun?

- Git başımdan!

- Tamam, sadece sorayım dedim.

Tanrım.

Enteresan bir kalabalıktı değil mi?

Beni yalnız bırak.

Hey, Val seni merak etti dostum.

Yanına gelip, aynanın ötesine geçen kızla neler olduğu hakkında konuşmamı istedi.

Sen, ne ima ediyorsun?

Bana söyleyebilirsin Anton.

Hepimiz kızın çığlıklarını duyduk.

Ben de çığlık atıyordum.

- Çok korkutucuydu.

- Korkutucu muydu?

- Anlamadım.

- Anlamazsın tabii.

Doktor'un zihnine hiç girmedin, değil mi?

- Hayır, girmedim.

- Sen şimdi kesin bunun bir dümen olduğunu falan sanıyorsundur.

Değil mi?

Hayır.

Hayır, değil.

Ama anlamanı beklemiyordum zaten.

Anlaman mümkün değil.

Madem Doktor Parnassus insanların

zihinlerini kontrol edebiliyor o zaman dünyaya da hükmetse ya?

Değil mi?

Neden bu küçük gösteriyle uğraşıyor ki?

Bu gösteri falan değil,

o dünyaya hükmetmek istemiyor.

Dünyanın kendi kendini

yönetmesini istiyor.

Tabi!

Ayna ne iş peki?

Onun olayı nedir?

- Biraz sihir mi katıyorsunuz?

- Hayır dostum.

Tony, Tony, Tony, anlamıyorsun.

Bu bir...

Bunu anlatması imkânsız,

tıpkı bir muamma gibi.

Evet.

Orada her şey var: Sen, ben ve hepimiz.

Aynanın ötesinde başka bir evren var.

"İlk beşi getiren" senin için

bir şey ifade ediyor mu?

Akıllı olanımız sendin hani?

Bedeli çok büyük.

- Bitti artık, bitti artık.

- Öyle söyleme.

Asla bitmez.

Sen ölümsüzsün, unuttun mu?

Her şey yoluna girecek, baba.

Nasıl anlayabilirsin ki?

Çocuksun daha.

Hiç benim sevdiğim gibi sevmedin sen.

Kafamı kaldırıp onu gördüğüm an, hemen büyülenmiştim.

Onun esiri olmuştum.

O zaman 1000 yaşındaydım.

Sevgisini nasıl kazanabilirdim?

Nasıl benim olabilirdi?

Percy seni iblis! Bırak beni,

anlamıyorsun işte! Bırak!

- Aptallık etme!

- Bırak beni!

- Ölemezsin! Ölümsüzsün sen!

- Bırak dedim.

Düşüp bir yerlerini kıracaksın.

Ve benim sana bakmam gerekecek.

- Bırak beni lanet olası!

- Sonsuza kadar!

Olamaz!

Böyle zamanlarda,

şeytan çok yakındadır.

Neden bu kadar suratsızsın, Parny?

Olaya bir de iyi yönünden bak.

Şeytan bana tekrar ölümlülüğü gençliği ve başka güçleri bahşetti.

Çok daha üstün güçler.

Onun kalbini kazanmıştım.

Sırılsıklam âşıktım.

Sırılsıklam.

Bedeli ne oldu peki?

Bedeli ne oldu?

Ne oldu, Doktor?

Bedeli ne oldu?

Bedeli ne oldu?

Şu çürük elmaları topla!

Percy, çürük elmaları topla.

Affedersin.

Şükürler olsun ki

sadece birkaç yara bere.

- Evet.

- Seni kaybettik sandım.

Tatlım!

Ağzından bal damlıyor.

Şu güzelliğe bak.

Sana babanı soracaktım.

Sanırım çok zor bir durumda.

Maddi bir sorun mu?

Parasızlıktan mı?

Bilmiyorum.

Çünkü öyleyse,

o açıdan yardımcı olabilirim.

- Bilmiyorum.

- Belki gösteriyle alakalı bir şeydir.

Gösteri falan umurumda değil artık.

Çünkü öyle olabilir.

Polislerle mi ilgili? Belki...

Başlatma polisinden, böyle

yaşamaktan usandım artık.

Gerçekten mi?

Az cadı değilsin he?

Bak, bu şekilde konuşmamalısın.

Tamam mı? Yaptığın şey çok önemli,

ailene yardım ediyorsun.

Belki işlerin biraz daha farklı

bir yoldan halledilmesi gerek.

Ne tür farklı yollar tavsiye edersin?

Günaydın, dün gece nasıl uyudunuz?

Kafanızı fena çarpmıştınız da.

Farklı derken neyi kastettin?

Düşünüyordum da efendim, belli ki gösterinden etkilenen

çok fazla insan yok.

Çok teşekkür ederim.

Bağışlayın ama sorunumuz için

birkaç çözüm yolu buldum.

İlk olarak gösterinin

tarzını değiştirelim diyorum.

Ve ikinci olarak da ben olsam

seyirciyi değiştirirdim.

- Değişiklik mi?

- Evet.

Bana kalsa ikisini de değiştirirdim,

tabii bu benim fikrim.

- Yani...

- Gösteriyi değiştirmek mi?

Sen kim olduğunu sanıyorsun?

Değişiklikten bu kadar korkma dostum.

İşin gerçeği, bu gösteri,

sahne, şey değil...

Kelime aklıma gelmiyor, yani şey değil...

Modern mi?

Modern, evet!

Bakın, insanlar modernlik istiyor.

Onların istediği, işte şunun gibi...

Bakın işte, çağdaş olan budur.

İnsanlar bunu istiyor!

Bu dünyayı tanıyorum.

Güvenin bana, tamam mı?

İşte şimdi siz ve o yaptığınız akıl

kontrol zımbırtınızla sokağa açılmalıyız.

Anladınız mı? Şehrin doğru yerinde

doğru insanları bulmalıyız.

- Pisliklere ne olacak?

- Ne?

- Pislikler!

- Polisten bahsediyor.

Evet, polisler de daha

üst sınıftan olacaktır.

- Hiç sanmıyorum ama!

- Evet, dinle.

İşin püf noktası, saklanmamak.

Atılgan olun, renkli olun!

Anlatabiliyor muyum?

Aslında daha renksiz olabiliriz, belki de.

Ayrıca insanların hiç

beklemediği yerlere gitmek lazım.

Anladınız mı? Düşünün.

Siz benim hayatımı kurtardınız.

Şimdi bırakın ben de size

karşılık olarak bir şey yapayım.

Lütfen!

Şunu bir tutar mısın?

Scrumpy.

- Tesadüflere inanıyor musun?

- Hayır, öyle bir şey yoktur.

Hep böyle demez misin?

- Her şeyin bir sebebi vardır.

- Evet, benim inandığım bu.

Peki ya kartlar,

onlara inanıyor musun?

Ne yapıyorsun baba?

Bu bir tür sınav mı?

Scrumpy lütfen, bugün

son derece önemli bir gün.

Tony'nin üzerine kumarı oynayalım mı?

Fikrini istiyorum, tavsiyene ihtiyacım var.

İnanamıyorum!

Fikrimi mi istiyorsun?

Bugüne kadarki

en güzel doğum günü hediyem!

Evet! Bu kumarı oynayalım!

Evet!

Hadi yapalım!

Seni seviyorum baba.

Arkada kalanı Şeytan kapsın.

- Çok sevimli.

- Evet.

Pek şeker.

Peki şimdi ne yapıyoruz?

O zaman bir bakalım.

Öncelikle, kullanabileceğimiz

ne kadar paramız var?

Çünkü hepsine ihtiyacımız olacak.

Anton!

Ne yapıyorsun? Dün gece

yeterince zarar vermedin mi?

Anton! Kaçmak isteyen benim!

Lütfen doğum günümü mahvetme!

Sana ihtiyacımız var.

Benim ihtiyacım var.

Elinde ne kadar para var?

Bakar mısın canım, bak ne yazıyor?

Vermek için buradayız,

almak için değil hayatım.

Ama yine de, o güzel gözlerinize

baktığımda çok çok cömert bir hanımefendi olduğunuzu

görüp, sizi tebrik ediyorum.

Affedersiniz ama, nasıl işliyor bu?

- Ne kadara mal oldu?

- Mal olmak mı? Hayır.

Hayale paha biçemezsiniz.

Para için burada değiliz.

- Ne kadar sürüyor?

- Duruma göre değişir tatlım.

- Geç kalıyorum ben.

- Geç, çok geç, önemli buluşmayı geç.

Size hayatımda bunu

kaç kez duyduğumu anlatamam.

Bakın, size bir soru sorabilir miyim?

Hayal kurar mısınız?

Yoksa şöyle mi diyeyim,

hayallerinize paha biçebilir misiniz?

Ya da dünyanın en şanssızının hayallerine?

Onların bir fiyatı var mı?

Yoksa bu dünyadaki yanlışları değiştirmedeki

acizliğiniz sizi umutsuzluğa mı sürüklüyor?

Bakın, benim bir hayalim vardı.

Ama ben de peşinden koşmadım.

Görmezden geldim.

Onun için zamanım yoktu.

Bu size tanıdık geliyor mu?

Evet mi?

Bilirim hayatım ama dinleyin bayanlar ve baylar,

ben bir mucize tarafından kurtarıldım.

Doktor Parnassus tarafından!

Bana hayatımı geri verdi!

Bana hayal kurmak için sebep verdi!

Beni mutluluk şelalesine soktu!

Ve yeniden doğdum!

Evet, bayanlar ve baylar.

Artık söyleyebilirim, ben arıtıl...

Hayır, ben, arındım!

- İlk ben gideceğim!

- Hayır, ilk ben!

Hayır! Hayır! Hayır!

Bayanlar!

Şu anda tamamen doluyuz!

Geri çekil!

- Ama rezervasyon yapıyoruz.

- Bana yapın. Affedersiniz.

Sakin olun.

O çocuğu evlatlık mı vereceksiniz?

Evet.

O talihsiz zenci çocuğu evlat edinmek

istiyorum, bu şekilde çalışmamalı.

Okula gitmeli.

- Burada yetkili kim?

- Sizsiniz hanımefendi!

Sakın dokunma bana!

Korkma lütfen hayatım.

Sorun yok, memur beyler.

Tatlım, bu gece senin gecen!

- Arınmak istemez misin?

- Yani...

Senin vaktin geldi, lütfen yolu açın.

Ama biz sıradaydık!

Neden bizden önce arınıyor?

Çünkü o seçildi hayatım.

Transa girin Doktor.

Ama bir şey ödemedim.

Ödemeniz gerekiyormuş gibi hissederseniz

çıktıktan sonra bağış yaparsınız.

Bazıları öyle yapar, aslında çoğu kişi.

Doktor transa girdi.

İnan bana canım,

sen yaşayan en şanslı kadınsın.

Şimdi iyi şanslar!

Bu çok heyecanlı, çok eğlenceli.

Şeytan'a uyasım var.

Azıcık baksam mı?

Hayır, dur Tony!

Ne kadar güzel!

Tanrım!

Müthiş bir şey bu!

Bu ben miyim?

Teşekkür ederim.

Kimsin sen tatlım?

Aynen bu şekilde göründüğünü

başından beri biliyordum.

Fakat daha adını bile bilmiyorum.

Adım Rodger.

Hayır, değil.

Adım Barry.

- Barry?

- Evet.

Pek havalı.

Öyledir.

Aman Tanrım!

Ama bir dakika!

Hayır, hayır, bir dakika.

Yanılmıyorsam, oraya

yalnız gitmeniz gerekiyor.

Neden oraya sensiz gitmek

isteyeyim ki sevgilim?

Çünkü bu kurallardan biri.

Tek seferde tek hayal,

başka hayallerden etkilenmeden.

Sıkıcı.

- Elçiye zeval olmazmış.

- Elçiye bir şey yapacağım yok.

Bak! Gel!

Yeni bir olasılık.

Gel, gel, gel!

Bir seçim yapmalısın.

Dürüst olmak gerekirse şiddetle bunu öneririm.

Gondol!

Bak.

Rudolph Valentino.

James Dean.

Prenses Di.

Tüm bu insanlar hepsi ölü.

Evet.

Ama aynı zamanda ölümsüzler.

Ne yaşlanıyorlar, ne kilo alıyorlar.

Ne hastalanıyorlar, ne zayıflıyorlar.

Hiç korkuları yok çünkü sonsuza kadar genç kalacaklar.

Artık Tanrılar!

Ve onlara katılabilirsin.

Ağzın çok iyi laf yapıyor.

Biliyorum.

Bin tekneye.

Aslında bir şey daha var.

Bak bakayım.

Bu çok, çok, çok, çok önemli.

Fedakârlığın tamamen saf olmalı.

Bu yüzden, tüm bu dünyevi mal

varlığından vazgeçmek zorundasın.

Bunları mı diyorsun?

Evet ve bunlar.

Bir de bu.

Tamamdır, özgürsün.

- Özgürsün.

- Teşekkür ederim.

- Hoşça kal!

- Güle güle.

Görüşürüz.

Hoşça kal!

Yeniden doğmaya hazır ol sevgilim.

Unutma.

Hiçbir şey daimi değildir.

Ölüm bile.

Lanet olsun.

Ben...

Sen ama...

Hayır...

Ne oldu bana az önce?

Nasıl yaptın bunu?

Hiç zor olmadı.

- İşte!

- İşte!

Teşekkür ederim.

O kadar güzeldi ki!

Teşekkür ederim hanımefendi.

Bana devam etmek için

güç veriyorsunuz. Çok yaşayın.

Kimin adına?

Açık çek imzalıyorum.

Teşekkür ederim.

Hanımefendi...

Beni de alın!

Buyurun!

İnanılmaz!

Teşekkür ederim.

Bir tane daha ve özgürüz.

Hey!

Anton!

Neredeyiz biz?

Nereye gitti?

Patron, İngilizce konuşuyorsun.

Evet, ben de!

Merhaba! Merhaba!

Bugünün özel ürünü.

"Bulutlara Uzanın!"

Gerçek potansiyelinizi keşfedin!

Siz de zengin, şanlı, ünlü olabilirsiniz.

Hiçbir organik ürün kullanmadan sadece içinizdeki gücü keşfediyoruz.

Piyasa araştırmalarına göre...

- İşte orada!

- Nerede? Nerede?

- Orada!

- Koşun! Gel buraya!

- Eminim ki...

- Sakin ol.

Çiçeği kokla.

- Çabuk! Merdivene çık!

- Koşun!

Bulutlara ulaşın!

Gelin potansiyelinizi görün.

Bu, siz olabilirsiniz!

Bu, siz olacaksınız!

Bu, sizsiniz!

Siz olacaksınız!

Sizsiniz!

Çıkın yukarı, çabuk!

Çabuk!

Geri zekâlılar!

Kalkın! Hadi!

Gregor, kalk! Geri zekâlılar!

Öldürün onu!

Tamam, tamam, tutacağım seni!

Tutacağım seni.

Tuttum seni.

Öldürün!

- Bana bir şans verin!

- Bu o değil!

Size o olmadığını söylemiştim!

Değil mi?

- Hayır, değil. Değil!

- Öyle olmalı!

Patron her zaman haklıdır.

Hayır, bu olmalı! Bak!

Hayır, ben değilim.

Öyle olmalı!

Bakın!

Bizi kandırabileceğini mi sandın?

İmkânı yok Jose!

- İmkânı yok!

- Dur.

Beni dinle.

Paramı çaldın!

Yeniden öldüreceğim seni!

Bu sefer, sonsuza kadar.

Hey, hey!

Hey, hey, hey!

Siz ne...

Affedersiniz.

Onu bırakır mısınız lütfen?

Siz ne yaptığınızı sanıyorsunuz?

Şu anda odanızda mısınız?

Askerlerinizle,

oyuncaklarınızla mı oynuyorsunuz?

Hayır, o insanoğlu!

Şimdi, benimle geliyor!

İsterseniz bunu yumruklarımızla çözelim.

Tamam mı? İlk kim? Sen gel!

Hadi, gel bakalım dostum!

Gel bakalım! Hadisene!

Bitirelim şu işi!

İlk sen misin? İlk sen misin?

- İlk sen misin?

- Sakin ol.

Kokla çiçeği.

Kokla.

Tamam.

Tanrım.

Merhaba, merhaba!

Merhaba beyler!

Bu şiddeti iyiye yöneltelim biraz!

Hadi, şimdi yapın!

Hadi beyler!

Katılın bize!

Copumuz, rozetimiz ve silahımızla severiz şiddeti icabında.

Konuşmama hakkına sahipsiniz cıvırlar, biz eğlenmeye başladığımızda.

Fakat katılmak isterseniz bize ki bu seçim tamamen kalmıştır size.

Biz sevmediğimiz insanların canlarına

okumaya başladığımız zaman söz veriyoruz, demeyeceksiniz "aman"...

Derilerini yüzecek, kemiklerini kıracak kafalarını yaracağız!

Anne!

Korkunun anası biziz anlayacağınız.

- Anne! Anne!

- Durun!

Yanlış yön! Yanlış seçim!

Geri dönün!

Anne!

Geri dönün!

Hey, Parny!

Ben Chicago'ya gidiyorum bebeğim!

Düz vitesliyle hem de!

Anton!

Anton!

Uyan, uyan!

Uyan, uyan!

Anton, yardımın lazım.

- Uyan, uyan! Yardım et!

- Uyanığım.

- Gördün mü beni?

- Evet.

- Gördün mü?

- Harikaydın.

Merdivenlere tırmandım!

İnanılmazdı!

Yani neredeyse bulutlara

dokunuyordum, müthiş bir şeydi.

- Benliğimi bulmuştum!

- Kimsin sen?

Ben Tony.

Tony.

Tony.

Hayır, Tony değilsin, Tony değilsin.

Hayır, Tony değilsin.

Hayal gücünü kullan. He?

Hayal gücünü kullan.

Dinle...

Yardımına ihtiyacım var.

- Öyle mi?

- Sen Parnassus'un zihnini bilirsin.

O merdivenlere nasıl döneceğim?

Bir harita falan var mı?

Dur, dur, dur!

Yani sen Tony'sin, öyle mi?

Madem Tony'sin,

tavuğumun adı neydi?

Ne?

Gıdak!

Tanrım! Nasıl hissettirdiği hakkında

hiçbir fikrin yok! Tanrı gibiydim!

Ciğerlerim hava ile dolmuştu.

Kimdi onlar? Bana yumruk atan

o iri yarı Ruslar kimdi?

- Önemli değil.

- Gayet de önemli!

- Şu merdivenlere dönmek için...

- Paralarını çalmışsın.

- Hayır çalmadım.

- Çalmışsın işte parayı!

Öyle dediler.

Onlar konuşurken kulaklarımla duydum.

- Bana değil de onlara mı inanıyorsun?

- Olabilir.

Bunlar ne peki?

Alnındaki işaretleri açıkla o zaman.

Bilmiyorum,

satanist şeytanca bir şeyler.

Dinle, o herifler

düzeltilemez derecede kötüler.

Tamam mı?

Ben de özümde iyiyimdir.

Affedersin, Tony ne olmaya çalışıyor?

- Kuralcı mı?

- Kendini beğenmiş.

- Kendini beğenmiş.

- Evet.

- Dürüst olmamı mı istiyorsun?

- Evet.

- Gerçeği mi istiyorsun?

- Hem de nasıl!

- Gerçekten mi?

- O çürümüş bedeninden doğruyu çıkarmaya cesaretin var mı?

Sadece bir kez, sadece benim için.

Bir hayır kurumu kurdum Anton.

Çocuklar için.

Paraya ihtiyacım vardı.

Ben de o adamlardan borç aldım.

Hiçbir fikrim...

Bilmiyordum.

O kirli paralarını

hayır işlerinde akladılar.

Aptallık ettiğimi biliyorum.

Bir hata yaptım ve çocukların bir günahı yoktu.

Onlar masumdu.

Ama ben her gün bu yükü taşıyorum.

Hayatımın her günü.

Peki.

- Gerçeği istemiştin.

- Üzüldüm.

İyi misin?

Bunun için teşekkür ederim.

Merdivenler nerede?

Gösterecek misin?

Bulutlar.

Hayır.

Anton...

Hey dostum, gitme.

Beni burada bırakma!

Anton!

Bırakma beni burada!

Hadi!

Bugün neredeyse ölecektim.

Bırakma beni dostum!

Yapma böyle!

Ben...

Bu...

Paraya ihtiyacım vardı.

Bir hayır kurumunu yönetirken

çok para harcaman gerekir.

Kırtasiye işleri, bürokrasi...

Hayır Kurumu Heyeti'nde ne kadar

faşist olduğunu tahmin edemezsin!

Daha kaç kere

üzgün olduğunu söylemeli?

Percy, saçmalık bu!

İndirin aşağı!

Dinle Valentina.

Valentina bana bak!

Neden bize ihanet ettiğini ve hepimizi kandırdığını

göremiyorsun? Bu apaçık ortada!

- Açın şu kapağı!

- Sadece kıskanıyorsun.

Hiç komik değil!

Kıskanç değilim! Kıskanç değilim!

Percy, aç kapağı!

Neden aşağı inmek istiyor?

Ondan hoşlanmadığımızı biliyor.

Yapmayın çocuklar, şunlara bir bakın!

O gelmeden önceki

halimizi unuttunuz mu?

Hayır, hayır ben unutmadım Valentina.

Tamamen masumduk.

Fermuarı açar mısın lütfen?

Masum mu?

Ya kadınlar?

Çıktıkları zaman yüzlerini gördünüz!

Onun da yüzlerini gördüm Valentina.

İki yüzünü de gördüm.

İki tane en az iki, belki daha çok.

Bugün doğum günüm!

Percy, kutluyor olmanız gerekirdi.

En azından Tony hatırladı.

Lütfen bir saniye

beni dinler misin sen?

Hayır.

Bırakın.

Bırakın girsin, Tony işte.

Hayır, bence değil.

Oturun.

Birisi lütfen kapıya bakabilir mi?

Kapıya veya telefona

bakılmamasına dayanamıyorum!

Beni deli ediyor!

 Yapı meselesi!

Uyuyamayacağım şimdi!

Bu tak tak sesi gece

boyunca kafamda olacak.

Bu tür şeyler işte.

Pekala.

Sen kazandın.

Artık bitti.

- Dört çürük Rus ile mi?

- Bir de bardaki kız.

Sal!

Sally sayılmaz.

Değil mi Sal?

Bundan zevk alıyorsun, değil mi?

Benimle oynamaktan!

Kedi fare gibi.

Yapma! Sal'ın gerçek bir

seçim yapma şansı olmadı.

Sen de trans halindeydin,

hiç adil olmazdı!

Şimdi dört etti,

bir de arkadaşın Tony var.

Yapma!

Eşitiz işte!

Daha tam bitmedi.

Tam bitmedi.

Saate bak!

Neredeyse 11 olmuş!

Baba?

Ne?

Yeni bir gösteri yapmak

zorunda kalacağız.

Hemen, çabucak!

Yola çıkmaya hazır olun!

- Kimdi o?

- Sadece yolu soran birisi.

Kulak misafiri oldum,

yolu sormuyordu.

Öyle işte! Tony! Percy!

- Ne oluyor?

- Şimdi olmaz Scrumpy! Şimdi olmaz!

- Tony nerede?

- Ne saklıyorsun?

Bana anlatıp da hiç bitirmediğin

o saçma sapan hikâyeyle ilgili!

Ne saklıyorsun?

Sen...

Gerçeği bilmek istiyorum.

Gerçek mi?

Binlerce yıl yaşadım.

Ölümsüz oldum ve Şeytan'la bir anlaşma yaptım.

Hikâyedeki o kadın için mi?

Evet.

Senin annen.

Gençliğimle birlikte

anneni de geri kazanmıştım.

Mutlu mesut yaşadık.

Birlikte yaşlandık.

Sonra bir gün gelip

hamile olduğunu söyledi.

Düşünsene!

60 yaşında ve hamile!

Bir mucizeydi!

Ama doğururken öldü.

Beni mi?

Evet.

Mucize mi hata mı?

Yaptığım en güzel hatasın sen!

Peki anlaşma, Şeytan'la olan?

Bir anlaşmanın iki tarafı vardır!

Babalık yapacağım her çocuğun 16 yaşına geldiği zaman

ona ait olması şartıyla bana ölümsüzlük verdi.

Hayır!

Sadece masal anlatıyorsun.

Zalim bir masal!

- Neden inanayım ki buna?

- Çünkü gerçek.

Her kelimesi doğru!

Ama yeni bir bahis var.

Her şeyi kaybetmedik.

Kazanabiliriz! Kazanabiliriz!

- Yeniden benim olacaksın.

- Yeter! Yeter!

- Dur artık!

- Dinle beni Scrumpy!

Sen kendini dinle!

Kimsin sen?

Artık tanıyamıyorum seni!

Hayatım boyunca

kafamı hayallerle doldurdun!

Kendi hayallerinle!

Şeytan'la anlaşma yapmışsın.

Neyim ben?

Zavallı bir bahis mi?

Başka bir hata mı?

- Val!

- Gitti bile!

- Gitti o.

- Doğruyu söylemek her zaman kötü bir fikirdir.

Kapa çeneni,

kendini beğenmiş sivilce!

Defol gözümün önünden

ve bir daha da görünme!

Belki bir cüce bulursun,

tabi şansın varsa.

Valentina!

Valentina!

Valentina!

Valentina!

Lanet olsun.

Hadi!

Ne yapıyorsun?

Kızınızın hayatını kurtarmaya

çalışıyorum efendim!

Kurtarmak mı?

Nasıl?

Beşinci ruhunuz olabilirim

diye düşündüm.

Bakın, bu riski alabilirim efendim.

İyi bir çocuksun sen Tony

ama yararı yok.

Hâlâ vaktimiz var, değil mi?

Evet tabii ki vaktimiz var ama...

Bakın, sizden bir karşılık da

istemiyorum, bu yapımda yok!

Azizsin sen evladım! Azizsin

ama kesinlikle işe yaramaz!

Aslında işe yarayacak bir şey var.

Sizin şu trans hâlinizin

sırlarını açıklasanız?

- Bunu yapamam, hayır.

- Ama neden?

- İşe yaramaz.

- Bence becerebilirim.

- Siz bana öğretirsiniz.

- Başımı ağrıtıyor.

- Ne demek istiyorsunuz?

- Çok üzücü!

Şimdi üzülmenin sırası değil efendim.

Aksine mutlu olmalısınız!

Yani Valentina'yı düşünün!

Bunun işe yaraması için

transa girmeniz gerekiyor.

Yapabilir misiniz?

- Şey...

- Hadi, kapayın gözlerinizi! Hadi.

Kapayın gözlerinizi, okyanusu düşünün.

Okyanus bir gelip bir gidiyor.

Gelip, gidiyor.

Evet, gelip gidiyor.

Gelip, gidiyor.

Geliyor ve gidiyor.

Lanet olsun!

Bunun için vaktim yok!

Kendine gel artık!

Bebeklik yapmanın sırası değil!

- Olmuyor!

- Nedir o? Nedir olmayan?

Olmuyor.

- Konsantre ol!

- İşe yaramıyor.

Lanet olsun Tony!

Gevşemem lazım.

Senin de öyle.

Sadece gevşemen lazım.

Çikolatayı düşünmeye çalış!

Ocağın üzerinde eriyor.

Öylece eriyor, eriyor...

Güzel, güzel, güzel.

Tamamdır, benimle kalın efendim.

Benimle kalın.

- Hey, neyin var senin?

- Görev!

Gerçek!

- Hey!

- Adalet!

- Sorunun ne senin?

- Yalanlar!

Dinle şimdi. Tamam, sakin ol.

Lanet olsun,

al babasını vur kızına!

- Gel buraya, bana bak.

- Hayır.

- Hadi, sakin ol!

- Hayır, hayır!

- Sorun nedir? Anlat bana.

- Yalan söylüyormuş!

- Kim yalan söylüyormuş?

- Değerli olduğunu sanmıştım! Değilmiş!

Ne? Hayalhane mi?

Neden bahsediyorsun sen?

- Buradan kaçamıyorum bile!

- Neden kaçamıyorsun?

- Bunlardan kaçmak mı istiyorsun?

- Evet.

Dinle, uzaklaşmak istiyorsan, seni

çok güzel bir yere götürebilirim.

Tamam mı?

Seni bir yere götürebilirim.

Seni bu karanlıktan çıkarıp,

aydınlığa götürürüm, olur mu?

Seni çok güzel bir yere götürürüm.

Sadece sen ve ben.

Şimdi güven bana! Benimle gel.

Bunun için vaktimiz yok!

Tamam mı?

Her şey cennet gibi olacak, tamam mı?

Benim dünyam.

Orası, bizim dünyamız olabilir.

Güven bana, mükemmel olacak!

<i>YALANCI TONY KAYIPLARDA

Şimdi olmadı işte! Ne kötü.

- Biraz araştırınca bunu buldum.

- Bakabilir miyim?

- Valentina'nın ilgisini çekebilir.

- Zamanımız yok dostum!

- İçeri girmemiz lazım.

- Yalancı o!

- Yalancıdan başka bir şey değil Val!

- Bunlar geçmişte kaldı.

Şimdi seni içeri sokmak zorundayım!

- Gel böyle, güven bana!

- Kes sesini!

Kes sesini!

Val! Valentina!

Hayır!

Evet.

Bu hâle gelsin istemezdim dostum.

Gazetede okuduğun her şeye inanma!

Özellikle Mirror Gazetesi'ne!

Haklıymışsın!

Bu dünya çok güzel.

Hep böyle olmasını hayal ederdim.

Öyle mi?

Burada mutlu olacaksın dememiş miydim?

Gerçekten, mükemmel değil mi?

Mükemmel!

Keşke seçim yapmak zorunda olmasak.

Öyle bir zorunluluğumuz yok!

Tatlım, kural kuraldır.

Onlar babamın kuralları!

Biz özgürüz!

Gördün mü?

- Gerçekten mi?

- Gerçekten.

Şey, sanırım haklısın.

Tony, özgür olmak istersek özgürüzdür.

Bırakalım da seçimi nehir yapsın.

Şimdi, öp beni!

Val, sen çok yaramaz bir kızsın!

Ay ışığı gözlerinde süzülse...

Pizzaların mideme süzüldüğü gibi...

İşte aşk budur.

Yıldızlar ağzının suyunu akıtıyorsa...

Tıpkı bir makarna çorbası gibi...

Aşıksın demektir.

Biliyor musun?

Galiba seni seviyorum Tony.

Val.

Buraya daha sık gelmeliyiz.

Evleniriz.

Bebek yaparız.

- Belki de benim seçimim budur!

- Nasıl yani?

O bir çocuk, seçim değil!

- Yardımımıza ihtiyacı var.

- Evet.

Bir şey yok, bir şey yok.

Gel, sana yardım edeceğiz.

Bir şey yok, bir şey yok.

Gel buraya.

Hayır, hayır, bir şey yok.

Yardım etmek için buradayız.

- Tony, yardım et, kız güçlüymüş!

- Hayır!

Bir şey yok. Gerçekten!

Hayır, arkadaşız biz.

Gel buraya.

Kameralara gülümse tatlım.

Sanırım bu benim dünyam.

Başarabilirseniz

devamlılık harika bir şey tabii.

Çoğu durumda esas sorun,

oraya ulaşamamaktır.

Hayır işini kurumsallaştırarak ihtiyaçlarının karşılanmasını

tehlikeye atmıyor musunuz?

Bakın bu, üzücü bir gerçek. Hayır işinde,

başka bir deyişle zavallı Olga gibiler hep bizimle olacak.

İşte buradasın, sevgilim!

Bayanlar ve baylar, harika değil mi?

Merhaba. Gülümse tatlım.

- Peki başkana mesajınız nedir?

- Başkana bir mesaj vermeye cüret edemem.

Bence, Kurum'un şansına

birçok şeyde aynı fikirdeyiz.

- Tony, söylemem gereken...

- Bir saniye aşkım.

Sayın Başkan, hoş geldiniz efendim.

- İşte burada!

- Sizi gördüğüme sevindim.

Dünya çocuklarıyız biz.

Günahlarınızın bedelini biz çektik.

Ama şimdi açarsanız kalbinizi.

Yepyeni bir gün başlatıp sevindirirsiniz bizi.

Bayanlar ve baylar, lütfen

Sayın Başkan için ayağa kalkalım.

Evet, acı çeken bir sürü çocuk var.

İyilik yapmak için bir çok fırsat var.

Kurumumuz için büyük bir yıl olacak.

Başkan konuşma yapmaya

hazırlanıyor, beni takdim edecek.

- Evet.

- Çok hoş.

Yarın konuşuruz. Evet, kesinlikle.

Söyleyecek üç kelimem var.

Aferin sana Tony.

İşte çocuklar, çocuklar.

Kurum'un geleceği için

hayati bir anı yaşıyoruz.

- Dünyanın çocukları bize güveniyor.

- Valentina!

Valentina!

- Anton?

- Evet!

- Anton?

- Evet, dinle beni şimdi.

Bu seninle değil onunla ilgili!

- Neredesin?

- Tamamen onun hayali!

Hemen güvenliği arayın!

Aşağı bak, aşağı, kolunun altına.

Evet, evet!

- Ne? Anton, ne yapıyorsun burada?

- Bak.

"Hayır Kurumu'nun utanmaz

başkanı çocuklara acı çektiriyor"

Yalan söylüyor. Doğru değil.

Kıskanı...

"Üçüncü dünya ülkelerinden çocukların

organlarını zengin batılılara satmak suçundan geçen hafta tutuklandı."

- Gel buraya!

- Ne yapıyorsun?

- Anton o!

- Yalan söylüyor.

- Yapma!

- Kimin tarafındasın sen?

Bana ihanet ettin, değil mi?

- Senin için yaptığım onca şeyden sonra!

- Dokunma ona sakın!

Hepsine göstereceğim!

Herkese göstereceğim, Tony! Beni izle!

Yoksullukla savaşmak için cesaretle...

- Tony bir yalancı! Bir sahtekâr!

- Gel buraya küçük şerefsiz!

- İnanmayın ona!

- Öldüreceğim seni!

...tutku ve kendini adamayla...

- Tamam, tamam.

...meslekleri ve uğraşları...

Kes sesini!

Hayatımı mahvetmeye çalışıyorsun!

Durdurun onu!

- Tanrım!

- Biri durdursun şunu!

- Adam bir canavar!

- Durdurun onu!

Ama bu çocuk çok yaramazlık yaptı!

Tanrım! Sayın Başkan!

Lanet olsun.

Tamam!

Durdurun şunu!

Çekil önümden! Tanrım!

Çıkış işareti mi?

Hayır. Olamaz!

Hayır! Hayır!

Hayır, yapamam!

Hayır! Hayır!

Hayır, çok fena!

Peşindeyim Tony! Peşindeyim!

Bırak beni!

Çekil üzerimden!

Anton! Anton!

- İyi misin?

- Evet ya sen?

Val! Val, dikkat et!

Dikkatli ol, iyi misin?

Valentina.

- Val. Val!

- Anton.

Anton.

Val, yardım et!

Sakın elimi bırakma!

Sakın bırakma, lütfen!

Dayan!

Üzgünüm.

Çok yanılmışım.

Biliyorum, biliyorum.

Ama seni seviyorum.

Kim için çalışıyorsun sen? Hepsinin

altından tek başına kalkmadın, değil mi?

- Seni alçak!

- Hayır, biri seni tutmuş!

Biri sana para ödemiş!

Biraz Rusça biliyoruz galiba?

Valentina! Scrumpy!

Mucize çocuk, işte buradasın.

Alçak ihtiyar!

Başımızdan geçen

bunca şeyden sonra nasıl yaparsın?

Böyle mi ödüyorsun borcunu?

İnanamıyorum! Nasıl yaparsın?

- Hepsi senin eserin.

- Benim eserim mi?

- Nasıl yaparsın Doktor?

- Hayır, hayır, hayır, hayır!

Ben mutluluğum. Yani mutluluk vericiyim,

kolaylaştırıcıyım güzel evladım.

Ben fırsatları yaratırım, sana

uygun olmaması benim suçum değil.

Seni bağışlıyorum.

Baba!

Baba!

Uyan!

Baba!

Lütfen!

- Lütfen!

- Çekilin hanımefendi, çekilin.

Bayım, ben...

Lütfen hanımefendi,

yapabileceğiniz hiçbir şey yok.

- O ölü...

- Hayır!

Ölümüne sarhoş.

- Lanet olsun!

- Bu adamı daha önce görmemiş miydik?

- Hepsi birbirine benziyor.

- Lanet olası sarhoşlar!

Senden nefret ediyorum!

Midemi bulandırıyorsun!

Benim seçimim mi bu?

Dur bakalım orada.

Buna kesinlikle gerek yok.

Sadece boş bir inatçılık.

Gerçekten cezalandırılmayı

hak ettiğini düşünüyorsun, değil mi?

Hiçbir şey bilmiyorsun!

Sen daha çocuksun!

Neredeydin sen? Artık bir kadınım.

Bencil bir fahişeyim!

- Hak ettiğim tek yer...

- Tek yer cehennem.

Keşke.

Tanrı aşkına dur!

Baban beni asla affetmez.

Çok yazık olur.

Dans edelim!

Vay canına!

Ben kazandım.

Dinle, kafamdaki şey

tam olarak böyle değildi.

Tüm bunlar.

Valentina'nın beşinci olması.

Güya, skorun bir parçası

değil de ödülüm olacaktı.

Hiç adil değil.

Umarım o alçağı yakalar

ve paramparça ederler ama yapmayacaklar.

O herif tılsımlı bir yaşam sürüyor.

Yıllardır o alçağı yakalamaya çalışıyorum.

Bu sefer oldu sandım ama her seferinde pisliğin biri

ortaya çıkıp kurtarıyor.

Hani bulduğunuzda alnında şu garip işaretler vardı ya?

Ne ki onlar acaba?

Çocuğu koruyorlar mı, nedir?

Hiç o kara büyü işlerine bulaşmadım.

Bir türlü anlayamadım.

Hadi sana bir sakız ya da

naneli şeker ısmarlayayım mı?

Tanrım! Seni böyle görmekten

nefret ediyorum Parny.

Bak ne diyeceğim?

Tüm o satanist işaretlerin

anlamını çözebilirsen daha da iyisi,

bu çokbilmiş küçük şerefsizi bu dünyadan göndermeme yardım edersen Valentina'yı sana geri veririm.

Ne dersin?

Tanrı'ya şükürler olsun!

Lanet olsun.

Versene şunu!

Olamaz!

Bak, biraz acelem var.

Bize biraz zaman verin lütfen, millet.

İşte senin tüpün, burada da benimki.

Ama benimki ucuz bir taklit,

o yüzden çok rahat kırılabiliyor.

Bir tane daha varmış!

Kes şunu!

Eğlenmedin mi?

Şeytan ile konuştun, değil mi?

Ne dedi peki?

Hayır, bana bırak.

Beni öldürmeyi başarırsan,

Valentina'yı bırakacağını söyledi, değil mi?

Hepsi yalan. Kızını bırakamaz!

Kızını bırakamaz çünkü hiç onun olmadı!

Hiç sahip olmadı, çünkü o aslında ödül.

Hala beş tane kazanmış değil.

Ama beni öldürürsen kazanır, değil mi?

Sonra da Valentina'yı

sonsuza kadar kaybedeceksin.

Seç!

- Saçmalık bu!

- Seç!

Peki.

Bunu diyorum.

Doğru seçimi yaptığından emin misin?

Bak şimdi.

Öğrenelim o zaman.

İşte!

Tanrım! Çıkar şunu ihtiyar keçi!

Aldım!

Geldiğiniz için teşekkür ederim.

Muhteşem bir başarıydı!

Boynuna geçir!

Üç büyük kuralımız var, Bay Nick.

Bir: Kara büyü yok,

sadece ucuz numaralar var.

Ve diğerlerini unuttum.

Şimdi, benim kızım nerede?

Tanrı aşkına!

Ben nereden bileyim?

Babası sensin.

Sevgi dolu babası sensin.

Sonuçta kızın özgür, değil mi?

Tanrım!

Zaman su gibi akıp gidiyor.

Rüzgâr hâlâ esiyor.

Kar hâlâ yağıyor.

Ateş hâlâ yanıyor.

Oysa her şey değişti.

Ceza mı bu bana?

Kızımı bulabilecek miyim?

Lütfen dur artık!

Daha fazla seçim olmasın.

Daha fazla seçim olmasın.

Kızını buldun demek?

Evet.

Evet, onu buldum.

Galiba.

Bir de kız çocuğu olmuş.

İçeri girmeyeceksin, değil mi?

Çocuğun ödünü

patlatmak istemezsin, değil mi?

Şu haline bak!

Hayır.

Büyük Doktor Parnassus.

Bu gerçekten rezillik!

Bu iş biraz zaman alacak.

Percy.

Sen olmasan ne yapardım ben?

- Bir cüce bulurdun.

- Bir cüce bulurdum.

İzin verin Doktor Parnassus,

hayal gücünüzün kapılarını açsın.

Sizi Güzellik'in kanatlarında

doruklara ulaştırsın.

Hayallerinizin ötesindeki

bir dünyaya götürsün.

Mutlu sonla bitiyor mu bu?

Üzgünüm, garantisini veremem.

Hanımlar.

Tanrı sizi korusun, bayım.

İşine baksana sen!||

Önceki Yazı
« Prev Post
Sonraki Yazı
Next Post »

Benzer Yazılar