Kanunun Kuvveti II (1975) French Connection II
| |
119 dk
Yönetmen: John Frankenheimer
Senaryo: Alexander Jacobs, Robert Dillon, Laurie Dillon
Ülke: ABD
Tür: Aksiyon, Suç, Dram
Vizyon Tarihi: 18 Mayıs 1975 (ABD)
Dil:
İngilizce, Fransızca
Oyuncular
Gene Hackman
Fernando Rey
Bernard Fresson
Philippe Léotard
Ed Lauter
Devam Filmleri
1971 - Kanunun
Kuvveti (110,245)7.7
1975 - Kanunun
Kuvveti II (16,714)6.8
1986 - Popeye
Doyle (293)5.8
Özet
Gene Hackman kendisine Oscar ödülü kazandıran Popeye Doyle
rolünde, Fransız bir narkotik şebekesini yıkmaya çalışan New Yorklu bir
dedektif. Doyle (Hackman), şebekenin patronu Alain Charnier (Fernando Ray)
tarafından fidye için Marsilya'da kaçırılır ve uyuşturucu bağımlısı olmaya zorlanır.
Serbest bırakıldıktan sonra, Doyle alışkanlığına son verip,
Fransız polis ortağı (Bernard Fresson) ile birlikte Charnier'i yakalamak için
çalışmaya başlar... Güçlü bir macera, başarılı bir oyunculuk ve gerçeğe uygun
kurgusuyla "Kanunun Kuvveti II" filmi büyük başarı kazanan
orijinalinin sıkı bir devamı olarak karşımıza çıkıyor
Altyazı
Kazık attınsa hesabını sorarım.
Bartlemy.
Bart Bartlemy.
Bartlemy.
Bartlemy.
Evet.
Hangisi?
Bartlemy?
Ben Doyle.
Henri Barthélémy.
- Bartlemy.
- Sizi bekliyorduk.
- Boş vakit geçirmek
için mi?
- Narkotik.
- Balık içinde mi?
- Balık içinde.
Ne yazık ki, alınan
bilgi böyle, Bay Doyle.
Bağışlayın.
Müfettiş Diron ve Miletto.
New York'tan Mösyö
Doyle.
- Beraber
çalışacağız.
- Harika.
Henri!
Ne oluyor?
- Ne?
- Üzgünüm.
1 Nisan şakası.
Bilirsin, 1 Nisan'da
aptallar kandırılır.
Anlaşılan bu ihbar
da pis bir şakaymış.
Burada 1 Nisanda,
insanların üstüne balık iğnelemek adettir.
Biliyor musun?
Ama genellikle
kağıttan balık iğnelenir.
Bu kez gerçekten
iğnelediler size yani?
Bu taraftan, lütfen.
"Doyle, James R.
" "42
yaşında.
Takma adı: Temel Reis.
" Şirin.
lspanak.
Kenefte dosyamla ne
yapıyorsun, ha?
Bu da 1 Nisan şakası
mı?
Hayır.
Ben burada okumayı severim.
60 kilo eroin.
Büyük bir tutuklamaymış.
Dikkat et, Miletto.
Burada gerçek bir
Amerikan kahramanı var.
Onu hangi
lanetyerden aldın?
Bay Doyle, bana size
yardım etme görevi verildi.
Buraya gelmenizi ben
istemedim.
Ama doğal olarak kim
olduğunuzu bilmek istedim.
Ve öğrendim.
Bu büyüktutuklamadan
sonra, mal kaybolmuş.
Gazetelerden,
birinin polis merkezinizden sizin eroininizi çaldığını okumuştum.
Arkadaşlarınız mıydı?
Arkadaşlarım hala
aynı görevde.
Kaç adam öldürdün?
Bir dakika.
Bir dakika!
Beni sorguya mu
çekiyorsun?
Seninle mi
çalışıyorum, yoksa lanet bir zanlı mıyım?
Beş.
Beş kişi öldürülmüş.
Bana çok göründü.
14 yıldır New York
polisiyim.
Bu şehirden gelen
bir herifin benden daha fazla sayıda adam öldürdüğünü biliyorum.
Ölenlerin ikisi
polismiş.
Doğru mu?
Miletto, ona ofisini
göster.
Bay Doyle.
Burası sizin
ofisiniz.
Tam burası.
Evet.
Tuvaletin yanında,
ha?
Telefonum var, bir
paralel Harika.
Çok iyi.
Hey, Henry.
Bu güzel.
Gerçekten güzel.
New York'ta bile
daha iyi koşullar bulurdum.
Zavallı Temel Reis.
Nasıl denir, evini
mi özledin?
Sana biraz ıspanak
yollayacağım.
Hey, Bartlemy, neden
saçmalamayı kesmiyorsun, hı?
Fransa'da
olmaktansa, New York'ta olmayı tercih ederim.
Bir tek şey için
geldim: Charnier'i yakalamak.
Ve bende böyle
yapacağım.
Siz yapmasanız bile,
ben onu bulup, ait olduğu yere tıkacağım.
Hey, bravo.
Marsilya'da büyük gün.
Amerikalılar karaya
çıktı.
Hey, bu Charnier
dediğin, her şeyden önce adı bu değil.
İki, böyle bir
adamın kaydı yok, ne burada, ne Paris'te, ne de sokaklarda.
Ama seninle ilgili
kayıtlar var ve onlar hiç hoş değil.
Sana hatırlatayım, onu
elinden kaçıran sensin.
Gel, işe başla.
Ama bizimle sadece bir gözlemcisin, tamam mı?
Umarım silah
taşımıyorsundur.
- Yabancılara,
polislere bile yasal değil.
- Silah yok.
Tamamen yasalara uygunum.
- Dosyamı okudun,
değil mi?
- Bu yüzden sordum.
Doyle.
Yanımda kal ve izle.
Misafirimsin.
Bir şey yapma, tek söz söyleme.
Tamam mı?
Kim, ben mi?
Çıplağım, unuttun mu?
Bir tür kahraman
olduğumu düşünüyorsun.
Hayır, sadece
çalışmanızı izleyeceğim.
Ben sizin
misafirinizim.
Doyle.
Doyle, geri dön.
Doyle!
Raoul.
Alçak herif!
Alın şunu, kahretsin!
Onun tutuklanmasını
istiyorum.
Tutuklusun, orospu
çocuğu!
Kes sesini.
Burada polislik yetkilerin yok, Doyle.
Boşver.
Raoul!
- Hadi, Doyle.
- Hayır.
Onun yakalanmasını istiyorum!
- Bırakıyor musun?
- O bizim.
- Ne?
- O bizim.
Oradan nasıl çıktı
sanıyorsun?
Hadi gel.
Kahretsin.
Neden New York'a
geri dönüp, polis vur muyorsun?
En iyi yaptığın iş bu.
İki aydır yaptığımız
sızma senin deliliğin nedeniyle mahvoldu.
- Beni uyarsaydın,
hala yaşardı.
- Hayır!
Sana söylediğimi
yapsaydın, hala yaşardı.
Hey, ne söyledi?
Ne söylemişti?
Şunlara bak.
Bir kaza oldu herhalde?
Şu aside bak.
50 kilo mal yapmaya yeter.
Belki iki misline
bile.
Onu erken bastın.
İşi berbat ettin.
Sana göre bir iş
var, Doyle.
Ne söylediklerini
bilmek mi istiyorsun?
Onlarla konuş!
Ne demek istiyorsun?
Hey, onları sorguya
mı çekeyim?
Nasıl konuşmalıyım -
işaret diliyle mi?
Fransızca
bilmiyorum, unuttun mu?
Miletto çevirmenlik
yapacak.
Miletto!
- Hey.
Boş ver.
- Hayır, arkadaşım.
Sen dur bakalım!
Dışarıda yardım
etmedin.
İşi mahvettin.
Marsilya'yı ne
sanıyorsun?
Harlem mi?
Sokaklarda siyahları
dövmek mi?
Hepsinin ifadesini
al.
Ne söyledikleri umurumda değil.
Yazılı olarak istiyorum.
Bak.
Buraya Kurbağa denilen herifi yakalamaya
geldim.
Fransız narkotikler
takdir toplarken, angaryalarla uğraşmayı planlamamıştım.
Siz madalyaları
alırken, beni tuvaletin yanına atıyorsun, değil mi?
Evet, doğru.
Buluşma konusunda
karar vermeliyiz.
Sen malı teslim
ettikten sonra nerede buluşalım dersin.
New York'a ne dersin?
Daha iyisini
bulabilirsin, William.
New York sağlığa
zararlıdır.
En azından benim
sağlığıma zararlı.
Ama eğlenceli bir
şehir.
- Nasıl başardın?
Sır değilse söylesene.
- Oh, çok basit ve
saçmaydı.
83 polis benimle
konuşmak istedi, 52 tanesi paramla konuşmayı tercih etti.
Nerede durduğunu her
zaman bildiğin bir şehiri seviyorum.
Hey, Hank!
Burada çok şey öğreniyorum.
Gerçekten
kaçırıyorsun, dostum.
Bunun adı Godardi.
Uyuşturucudan
tutukladık.
Mahkumiyet.
Seni doğruca
şuradaki ara sokağa götüreceğim.
Tam oraya.
Ve boğazına
yapışacağız, tam buraya.
İçindeki her şeyi
boşaltacağım.
Hoşuna gitti mi, ha?
Sonra karnın.
Karnına çalışacağım.
Sana öyle sıkı
vuracağım ki, belkemiğin kırılacak.
Bunu anladın mı?
Hayır, anlamadın, ha?
Sıra kollarına
gelecek.
Onları kaldırıma
sereceğim.
Trampolin gibi
kullanıp, üzerinde zıplayacağım.
Ve sonra dizlerin.
Bir, iki.
Diz kapakların.
Diz kapaklarından
yulaf ezmesi yapacağım.
Seninle işim
bittiğinde, beni doğruca Charnier'in kucağına götüreceksin.
Anladın mı?
Ah, yemek.
Ne yapıyorsunuz,
lanet eti yakıyor musunuz?
Sen yaktın.
Sen yaktın
Keççap var.
Mayo nerede?
Mayonez.
Mayonez.
Mayo.
Dudaklarımı oku:
Mayo.
Mayo, tamam.
Ve çeşni.
Çeşni, tamam.
Mayo ve çeşni.
Miletto'yu yukarı
gönder, olur mu?
- Miletto!
- Evet, Miletto.
Güzel, hı?
Hey, Miletto!
Hadi, gel buraya!
Buna bir şey sormanı
istiyorum.
Hiç Poughkeepsie'e
gitmiş mi?
- Bu seni rahatsız
ediyor mu?
- Anlamadım.
Ona sor Hiç Poughkeepsie'de bulunmuş mu?
- Ben yürüyüşe
çıkacağım.
- Doyle, emirler.
Emirleri buraya sok.
Four Roses
istiyorum, sert olsun ve yanında su.
Four Roses, sert ve
yanında su.
Kahretsin.
Burbon.
Bana biraz yardım
edebilir misiniz?
Jack Daniels.
Jackie, evet.
Jackie Daniels.
Bakalım Skoç.
Tam burada.
- El Scotcho.
- Viski?
Bardakta, evet.
Hayır, buz
istemiyorum.
Pardon, bayan.
Pardon, bayanlar.
Size içki
ısmarlayabilir miyim?
Bir içki ister misin?
Sakıncası yoksa
oturabilir miyim?
Ne?
Anlamıyorum.
Bir içki iç.
Tamam.
İrlandalı kıçımı
öpmeye ne dersiniz?
Bu onları susturur,
değil mi?
Hey, dostum?
Bir içki daha verir
misin?
İki parmak kadar
olsun, böyle.
Evet.
Kendine de bir tane
al.
Adın ne?
Andre.
Kendine de al.
Ben birinin benimle içki içmesini istiyorum.
Sen.
Doğru.
Kendine de içki al.
O yeşil şeyi mi
içeceksin?
Bu hiç de Hey, hadi.
Doldur.
Bir içki al.
İyi bir içkici.
Umarım şu Hell's
Angels geri döner.
Bir içki daha al.
Hayır, hayır.
Bir tane daha, sen.
Fondip.
Dik kafaya.
Bir tane daha
içeceğim.
İlk deniz
piyadeleri, fasulyeyi yedi.
Parley-voo İlk denizciler
fasulyeleri aldı Parley-voo Oh, ilk denizci, ikinci denizci İlk denizci
Hayır, hayır.
İlk deniz piyadesi Fasulyeyi yedi Fasulyeyi yedi!
Şapkamı geri ver.
İki deniz piyadesi,
izliyor beni Parley-voo İki deniz piyadesi, izliyor beni Parley-voo İki deniz
piyadesi, izliyor beni, sanmam yakalasınlar beni Merhaba.
Müfettiş?
Evet.
Nasılsın?
Evet, güneşli, sıcak.
Evet.
Orası da mı?
Muhteşem.
Plan söylediğiniz
şekilde ilerliyor.
Hayır, hoşuma
gitmedi, hayır.
O adam, Charnier, Marsilya'daysa ve onu
görürse, bu çok tehlikeli olur.
Doyle'un yanında 24
saat iki adamım var.
Ama ne yapacağı
belli olmuyor.
Hayır, bu şekilde
yapmazdım.
Öncelikle, Doyle'a
onu, nasıl diyorsunuz, yem olarak kullandığımı söylerdim.
O sizin adamınız,
benim değil, Müfettiş.
Oh, evet.
Açık biri, çok görünür, evet.
Alo?
Evet, operatör?
Kesildi.
New York polis
teşkilatıyla konuşuyordum.
Alo?
Nasıl yani, bu
Fransız operatörünün hatası mı?
Ne?
Alo?
Şuraya gitmek
istiyorum, buraya değil.
İngilizce biliyor
musun?
İngilizce konuşuyor
musun?
Hey, Henry?
Çok iyi.
İki saattir yemekte
miydin?
Yağlı kaşıkları mı
araştırıyorsun?
Doyle, bu Matmazel
Lefevre.
- Bizden ayrıldığını
sanmıştım.
- Hayır,
dolaşıyordum.
Charnier'in bu köyü
neden bu kadar sevdiğini anlamaya çalışıyordum.
- Sanırım buldum.
- Ne buldun?
Charnier etrafta
serbest dolaşırken, polisler öğle yemeğini 2 saatte yiyor.
- Havaalanı için bir
taksi çağırayım mı?
- Hayır, burada
kalacağım.
- Nasıl istersen.
- Dinle.
Bana bir iyilik
yapmanı istiyorum.
İki adamını peşimden
çek, olur mu?
Uzun olanı
kayınbiraderin mi?
- Dinle, Doyle - Hayır, sen dinle!
Buraya lanet
Charnier için geldim ve onu yakalayacağım.
Bu Sacco ve
Vanzetti, peşimde olmazsa daha iyi çalışabilirim.
Okul önündeki yaya
geçidine yolla onları.
Belki bir bisiklet
çarpar onlara.
Vicdan azabı çekmek
istemem.
Tanıştığımıza memnun
oldum.
Topu istiyor musun,
ha?
Gel al.
Ah bu Blanc de
Blancs valizde taşınabilse.
Washington'a 20 kasa
götürmek isterdim.
Siz Amerikalılar hep
yanlış düşünüyorsunuz.
Şarap valizde
taşınır.
Taşımakta zorluk
çeken insanlar.
Nakliye ile beraber
seyahat etmemeni anladılar.
İyi.
Durumu benim gibi görmeye devam ettiğinize
sevindim.
Bill, Cenevre
gereken ilk adımı attı mı?
Tam istediğin gibi,
enflasyona ve dalgalı kura karşı farklı alanlara yayıldı.
100 bin Güney Afrika
Randı, 50'si Kanada doları, diğeri 50'si Yen olarak.
Toplam 200 bin.
Anlaşmaya uygun
olarak, yüzde on.
Son siparişin yolda
olduğunu söyle.
- Ulaşır ulaşmaz,
biraz yok olacağız.
- Anlaşıldı.
Seni yemeğe
bekliyoruz.
Küçük bir parti, resmi değil.
Çok isterdim, ama
olmaz.
Resmi iş.
Anlaşılan bizi geri
çağırıyorsunuz.
Paris'te Savunma
Bakanı ile yemek sözüm var, sayılardan ve üslerden konuşacağız.
Öğle yemeği için
çokteşekkürler, Alain.
Bilesin, Cenevre her
şeyi sana bağlı sayıyor.
Üzgünüm.
Bunu iyi bilmeni istediler.
Doğal olarak.
Benim de onlardan
beklentim aynı.
Sen de bunu
anlamalarını sağla.
Dinle İyi voleybol oynuyorsun.
Çok zıplıyorsun.
Seninle kumsalda
görüşürüz, ha?
Sacco ve Vanz Doğrusunu isterseniz, tekrar görmek istemediğim
tek kişi sizdiniz Bay Doyle.
Ortaklarım bazı
şeyleri konuşmak istiyor, Doyle, ama kendi tarzlarında.
İşe yaramayacağını
söyledim, sen ölmeyi tercih edersin.
Sonra küçük işimiz
hakkında neler bildiğini asla öğrenemeyiz.
Bu New York'tan
çıkardığım pahalı dersti.
İyi bir polissin.
Dürüst, ama aptal.
Ama dürüst.
Peşindeyim, Charnier.
Sana ne bulduğumu
söyleyeyim.
Ne bok yediğini
öğrendim, seni kahrolası Kurbağa.
- Bu yeterince iyi
değil.
- Seni lanet pislik.
Merhaba.
Senin yaşında bir
oğlum var.
İyi bir genç adam.
Ben İngiliz'im, biliyor
musun.
İngilizce
konuştuğunu duydum.
Bağırdığını duydum.
Bağırmamalısın.
Asla dinlemezler.
42 yıldır
Marsilya'da yaşıyorum.
Savaş boyunca
buradaydım.
Bir Fransız'la
evlendim.
Beni dinlemezdi.
Sonra oğlum uzaklara
gitti.
Kimse beni dinlemedi.
Hayır, hayır, hayır.
Bunu yapmamalısın.
Kaşımamalısın.
Enfeksiyon kaparsın
ve sonra hasta olursun.
Yapman gereken Böyle.
Gördün mü?
Tekrar ne zaman
gelecekler?
Yakında.
Yakında.
Ama bağırmamalısın.
Kimse duymaz.
İşte oldu.
Henüz değil.
Doyle, söyle bana.
Beni buraya
yolladılar çünkü seni tanıyabilecektek kişi bendim.
Hepsi bu.
Hiçbir şey
öğrenmedim.
Seni kahrolasıca.
Burası benim şehrim
değil.
Burada bir içki bile
bulamıyorum.
Haydi.
Haydi.
Biliyor musun, sana
inanıyorum.
Seni arkadaşlarına
geri götüreceğiz.
Her yerde seni
arıyorlar, ve benim çalışmamı zorlaştırıyorlar.
Seni onlara geri
veriyoruz.
Neye bakıyorsun,
geri zekalı?
Bu acı.
Acı.
Doktor gerek.
Amerikalı bir doktor.
Doktorlar kayıt
tutar.
Bunu istiyor musun?
Keş polis?
Seni polislikten
atarlar.
İç.
Miletto!
Soğuk.
Evet, bu yardımcı
olur.
Kendimi bir hafta
masa yalamış gibi hissediyorum.
Üç hafta oldu.
- Neredeydiniz,
çocuklar?
- Arıyorduk.
- Sen neredeydin?
- 52 adam tam gün
seni arıyordu.
Kahretsin.
New York'ta 52 adamım olsa, 3 saat içinde
aradığımı bulurdum.
- Evet, ama burası
Marsilya, New York değil.
- Kesinlikle
haklısın, değil.
New York olmadığına
iddiaya girerim.
Eroin Şehri.
Bu şehri yerle bir
etmek ve kafana geçirmek istiyorum.
Şimdi
rahatlayabilirsin.
Kahretsin.
İğnedanlık gibi hissediyorum.
Bak, Henry,
uyuşturucuyu hemen bırakmamı istemeyeceksin, değil mi?
- Evet, isteyeceğim.
- Bak, ben Uyuşturucuyu hemen kesenleri gördüm.
Kafalarını çelik
duvara vuruyorlardı.
5 dolarlık
uyuşturucu için annesinin boğazını bile keser.
Hadi, bana
Anneni ararım.
Anneni ararım.
Seninle gurur duyar.
- Onu bu konudan
uzaktut.
- "Bayan Doyle,
işte oğlunuz, kahraman.
" - Söylemiş
miydim?
Onunla yattım.
- Şunu keser misin?
- Kahretsin!
- Sen Şimdi kendini bırakma.
Kendini koyverme.
Vazgeçme.
Ben Hershey
çikolatası istiyorum.
Tamam.
Kurbağalar için iyi
değil.
Onları geri geri
sıçratıyor.
Aşağılık.
Hey.
Bu lanet şeyden istemiyorum!
Bana ne veriyorlar?
Bekle bir dakika.
Tamam.
Benim istediğim
güzel bir hamburger.
Anladın mı?
Etinden kan akan, soğanlı, keççaplı ve tuzlu
bir hamburger ve bir bira.
Tamam mı?
Henry, dur.
Bekle bir dakika.
Yardıma ihtiyacım
var, Henry.
Yardım gerek, Doktor
lazım, Henry.
- Lanet bir Amerikan
doktor.
- Unut.
Bana unutmamı
söyleme.
Bekle bir dakika!
Hamburgerleri alana
kadar bekle.
Tamam mı?
Burada bekleyeceğim.
Sadece bekle Pekala, bekle.
Kahretsin Siparişi değiştirelim.
Hamburger
istemiyorum.
Hershey çikolatası
istiyorum, Henry.
Anlıyor musun?
Bekle!
Çikolata istiyorum, Henry.
Bana verdiğin
Kurbağa yulaf ezmesini değil.
İçinde fındık olan
gerçek çikolata.
Henry, ofiste
onlardan vardı.
Çok iyi biliyorum Kim bilebilir ki, Henry?
Kahretsin!
Sizi aşağılıklar!
UYUŞTURUCU Lanet
avukatını görene kadar onlara hiçbir şey söyleme.
Tamam mı?
Bu Bu gerçekten iyi.
Bunu asla evde içmem, biliyor musun.
"Gaston de
Lagrange.
Konyak.
" İyi bir içki.
Senin için her şeyin
en iyisi, Doyle.
Kahretsin.
Çocukken asla içki
içmezdim, çünkü günah olduğunu, rahibeleri falan düşünürdüm.
- Katolik misin?
- Emekli oldum.
Emekli mi?
Emekli, ha?
İstifanı verdin ve emekli aylığı bağladılar mı?
Kahretsin.
Bunların yanında Beni düşünmedin, değil mi?
Ama bunların yanında Ben bir
çocukken, bilirsin, rahibeler ve günah çıkarmalar falan derken, Top
oynardım oyuncuydum.
Top oynardım.
Beysbol oyuncusu.
Yankees beni
denemişti.
- Yankees nedir
biliyorsun, değil mi?
- Evet.
"Yankee evine git" deriz.
Evet.
Hayır!
Hayır Hayır, Yankees bir beysbol takımıdır.
Evet, beni takım
için denemişlerdi ve küçükler takımına
yollamışlardı.
Ve tek sorun sorun orada
bir çocuk vardı ve o çok hızlıydı,
gerçekten hızlıydı.
O zamanlar ortada
oynuyordu ve Topa çok güçlü vuruyordu.
Lanet olsun, çok
güçlüydü!
Lanet ne demek
biliyor musun?
Bahar
antrenmanındaydım, ve bu çocuğu gördüm, hemen polislik için sınava girdim.
O çocuk Mickey
Mantle'dı.
Mickey Mantle kimdi,
biliyor musun?
- Seni geri zekalı.
- Hayır, bildiğimi
söyleyemem.
Mickey Mantle'ın kim
olduğunu bilmiyor musun?
Ha?
Peki Willie Mays?
Hey De!
Büyük Willie Mays.
Hatırladın mı?
Hayır.
Max Lanier.
Bir Kurbağa.
Jean Kiley.
Jean Kiley'i hatırladın mı?
- Gene Kelly mi?
- Gene Kelly değil.
Jean Kiley, müthiş
kayakçı.
- Yani Jean-Claude
Killy mi?
.
- Onu söylüyorum!
Evet.
İyi atlet.
Ve Whitey Ford.
Kahretsin.
Whitey Ford'u
tanıyor musun?
Kahretsin.
Harika atışları vardı.
Ona böyle derdik.
Küçük Solcuk derdik.
- Solcu mu?
- Evet.
Solaktı.
- Yani komünist mi?
- Hayır,
Cumhuriyetçiydi.
Ama çok iyiydi, inan
bana.
Çok iyiydi.
O o bir solaktı.
Sol eliyle vururdu.
Anladın mı?
Sol eliyle.
Sol eli.
Bu yüzden ona solcu
derdik.
Anladın mı?
Bak buraya Vurucu böyle duruyordu.
Bana topu atman
lazım.
Bekle bir dakika.
Tamam.
Hazır.
- Hiç beysbol seyretmedin,
değil mi?
- Hayır.
Kahretsin.
Evet, Whitey Ford
solcuydu.
O bir Hadi at, Henry, hızlı.
Seni serseri!
İç şunu.
Lanet topa
kahrolasıca sopayla vurdu!
- Bana solcuyu anlat.
- Lanet solcuyu
anlattım!
- Daha fazla
dayanamıyorum.
- Ve Mickey Mantle.
Mickey Mantle
yaramazın biri!
- Kayar mısın?
- Kayabilecek gibi
mi görünüyorum?
Zar zor yürüyorum.
Yardıma ihtiyacım
var, kahretsin!
Lanet.
- Kahvaltı getirdim.
Umarım yiyebilirsin.
- Deneyeceğim.
- Beni eve götürecek
misin?
- Daha değil.
Üşümüşsün.
Seni ısıtacağız.
Birazda Marsilya'yı
görürsün, ne dersin?
Hiçbir şey
hatırlamıyorum.
Beni yere serdiler.
Hiçbir şey mi?
Bir ayrıntı?
Hiçbir şey
hatırlamıyorum.
Biraz ondan
istiyorum.
Şaka yapıyorsun.
Şu anda bir kadın canına okuyabilir.
Kadını değil, aptal.
Onun yediğinden.
Dinle, baş belası,
bana gerçeği söyle.
Beni tuzak için
kullandınız, değil mi?
Bu kimin fikriydi?
Ne fark eder ki?
Beni seninle
çalışmaya gönderdiler.
Beni sokaklara
bıraktın, böylece Charnier beni haklayabilecekti.
Bu harika.
Güzel.
Bunu neden daha önce
anlamadın?
Bunu neden daha önce
anlayamadım?
Çünkü senden daha
fazla geri zekalıyım.
TANCA OTELİ SÜTUNLU
OTEL Henry?
Ben Doyle.
- Geç saatlere kadar
çalışıyorsun, hı?
- Neredesin, Temel
Reis?
Charnier'in
yerindeyim.
Aniden hatırladım.
Burası Sütunlu Oteli.
Eskiden Tanca
Oteliymiş.
O Rue Rappatu'da.
Anladın mı?
- Olduğun yerde kal.
- Tamam.
Henry, yanında su
getir.
Çok su getir.
İmha edici.
Fareler.
Fareler var, dostum.
Çıkın ortaya, lanet
fareler!
Çıkın yoksa sizi
yakacağım!
Hadi, fareler!
Hadi çıkın!
Herkes dışarı!
Koş.
İstediğiniz burada.
Sizi bıyıklı
pislikler!
Doyle, biliyordun!
Buranın adını hep
biliyordun.
Biliyordun ve bana
söylemedin.
Bir cevabı hak
ediyorum.
Şuna bak.
İşte cevabın.
Canın cehenneme!
Charnier'in peşinden
geldim ve onu yakalayacağım!
O lanet geri zekalı
nerede?
Yeter artık.
Kes şunu!
- Buna bak, aşağılık!
- Bize istediğimizi
söyledi.
- Artık bu kadar
yeter.
- Tamam.
Haklı olsan iyi olur.
Sana söylüyorum.
Gelip bulurum seni.
Gebertirim seni.
Şapkama bak.
Bu sefer, Doyle,
yanımda kalacaksın.
Gel.
Lanet silahım nerede?
Umarım yüzebilirsin,
aşağılık.
Doyle, hadi!
Henri!
Evet?
Doyle?
Komiser Delacroix.
Pasaportunu istiyor.
Sabah New York
bağlantılı bir Barselona uçağı var.
Uçağa bindiğin zaman
pasaportunu geri alacaksın.
Tercüme etmemi ister
misin?
New York'tan
patronunu aradılar.
Pasaportun, Temel
Reis.
Neden onu kuru
havuzda kaybettiğimi söylemiyorsun?
Biz sana
gidebilirsin diyene kadar otelde kalmanı istiyor.
Fransızca bilmem.
İngilizce konuş.
Konsolos gelene dek
konuşamam.
Geceyle ilgili
bilgim yok.
Tekneye takılanları
bilmen gerekirdi.
Buraya dümenin
tamiri için geldik.
Uyuşturucu konusunu
bilmiyorum.
- Burada bekle,
Kaptan.
- Hollanda toprağına
döneceğim.
Fransız
toprağındasın ve Fransız toprağında kalacaksın.
Bunu görmek
istemiyorum.
Ört üstünü.
- Şimdi ne olacak?
- Bekleyeceğiz.
Konsolos gelince, Merkeze
gidip konuşacağız.
Ve Konsolos gidince,
daha fazla konuşmayız.
Bu serseriyi daha
hapsetmeyin.
Parası daha ödenmedi.
Charnier yalnız
teslimden sonra ödeme yapar.
Dün buna vakit olmadı.
Hollandalı parasını
alana kadar bekler.
- Hollanda ya da
Cenevre'de ödeyebilir.
- Hayır, burada ve
nakit olacak.
Charnier bu adamı
harcamaz.
Anlatacak çok fazla
hikayesi var.
- Bilmiyorum.
- Bak.
Avrupa'da bu adamı izlersen, bir hafta içinde
126.
Sokakta beşlik ve onluk torbalarına ulaşırsın.
Bırak onu.
Bırak gitsin.
Bizi doğruca Birinci
Kurbağaya götürür.
Bana bir borcun var.
Botla ulaşmayı
deneyebilir diye bütün limanı kuşattık.
- Geminin ne zaman
gitmesi gerek?
- Öbür gün.
Tamam.
Yarın bir şey
göremezsek işler çok zorlaşacak, Temel Reis.
BALlK ÇORBASl Bak!
Bu kime benziyor?
Henry Kissinger mi?
Haydi.
İF ŞATOSU İçeri
geliyorlar.
- İşte orada.
- Hangisi?
Ağzında sigara olan.
Çantaları değiştiler!
Beyaz yakalı.
Beyaz yakası var.
Omzunda beyaz-mavi
bir çanta olduğunu söyle.
Caddeyi geçmeye
hazırlanıyor.
YAŞASlN ÖLÜM?
Tanrım, şuna bak.
Arap bölgesine
gidiyor.
Haydi buradan!
Doyle!
Yoldan çekil.
Çekil.
Hadi, kıpırda.
Hadi!
Charnier?
||
« Prev Post
Next Post »