Print Friendly and PDF

Translate

Kanunun Kuvveti II (1975) French Connection II

|

 


119 dk

Yönetmen: John Frankenheimer

Senaryo: Alexander Jacobs, Robert Dillon, Laurie Dillon

Ülke: ABD

Tür: Aksiyon, Suç, Dram

Vizyon Tarihi: 18 Mayıs 1975 (ABD)

Dil:

İngilizce, Fransızca

Oyuncular

 

    Gene   Hackman

    Fernando   Rey

    Bernard   Fresson

    Philippe  Léotard

    Ed   Lauter

Devam Filmleri

 

    1971 - Kanunun Kuvveti (110,245)7.7

    1975 - Kanunun Kuvveti II (16,714)6.8

    1986 - Popeye Doyle (293)5.8

 

Özet

Gene Hackman kendisine Oscar ödülü kazandıran Popeye Doyle rolünde, Fransız bir narkotik şebekesini yıkmaya çalışan New Yorklu bir dedektif. Doyle (Hackman), şebekenin patronu Alain Charnier (Fernando Ray) tarafından fidye için Marsilya'da kaçırılır ve uyuşturucu bağımlısı olmaya zorlanır.

 

Serbest bırakıldıktan sonra, Doyle alışkanlığına son verip, Fransız polis ortağı (Bernard Fresson) ile birlikte Charnier'i yakalamak için çalışmaya başlar... Güçlü bir macera, başarılı bir oyunculuk ve gerçeğe uygun kurgusuyla "Kanunun Kuvveti II" filmi büyük başarı kazanan orijinalinin sıkı bir devamı olarak karşımıza çıkıyor

Altyazı

Kazık attınsa hesabını sorarım.

  Bartlemy.

  Bart  Bartlemy.

  Bartlemy.

  Bartlemy.

  Evet.

  Hangisi?

  Bartlemy?

  Ben Doyle.

  Henri Barthélémy.

  - Bartlemy.

  - Sizi bekliyorduk.

  - Boş vakit geçirmek için mi?

  - Narkotik.

  - Balık içinde mi?

  - Balık içinde.

  Ne yazık ki, alınan bilgi böyle, Bay Doyle.

  Bağışlayın.

  Müfettiş Diron ve Miletto.

  New York'tan Mösyö Doyle.

  - Beraber çalışacağız.

  - Harika.

  Henri!

  Ne oluyor?

  - Ne?

  - Üzgünüm.

  1 Nisan şakası.

  Bilirsin, 1 Nisan'da aptallar kandırılır.

  Anlaşılan bu ihbar da pis bir şakaymış.

  Burada 1 Nisanda, insanların üstüne balık iğnelemek adettir.

  Biliyor musun?

  Ama genellikle kağıttan balık iğnelenir.

  Bu kez gerçekten iğnelediler size yani?

  Bu taraftan, lütfen.

  "Doyle, James R.

 " "42 yaşında.

  Takma adı: Temel Reis.

 " Şirin.

  lspanak.

  Kenefte dosyamla ne yapıyorsun, ha?

  Bu da 1 Nisan şakası mı?

  Hayır.

  Ben burada okumayı severim.

  60 kilo eroin.

  Büyük bir tutuklamaymış.

  Dikkat et, Miletto.

  Burada gerçek bir Amerikan kahramanı var.

  Onu hangi lanetyerden aldın?

  Bay Doyle, bana size yardım etme görevi verildi.

  Buraya gelmenizi ben istemedim.

  Ama doğal olarak kim olduğunuzu bilmek istedim.

  Ve öğrendim.

  Bu büyüktutuklamadan sonra, mal kaybolmuş.

  Gazetelerden, birinin polis merkezinizden sizin eroininizi çaldığını okumuştum.

  Arkadaşlarınız mıydı?

  Arkadaşlarım hala aynı görevde.

  Kaç adam öldürdün?

  Bir dakika.

  Bir dakika!

  Beni sorguya mu çekiyorsun?

  Seninle mi çalışıyorum, yoksa lanet bir zanlı mıyım?

  Beş.

  Beş kişi öldürülmüş.

  Bana çok göründü.

  14 yıldır New York polisiyim.

  Bu şehirden gelen bir herifin benden daha fazla sayıda adam öldürdüğünü biliyorum.

  Ölenlerin ikisi polismiş.

  Doğru mu?

  Miletto, ona ofisini göster.

  Bay Doyle.

  Burası sizin ofisiniz.

  Tam burası.

  Evet.

  Tuvaletin yanında, ha?

  Telefonum var, bir paralel  Harika.

  Çok iyi.

  Hey, Henry.

  Bu güzel.

  Gerçekten güzel.

  New York'ta bile daha iyi koşullar bulurdum.

  Zavallı Temel Reis.

  Nasıl denir, evini mi özledin?

  Sana biraz ıspanak yollayacağım.

  Hey, Bartlemy, neden saçmalamayı kesmiyorsun, hı?

  Fransa'da olmaktansa, New York'ta olmayı tercih ederim.

  Bir tek şey için geldim: Charnier'i yakalamak.

  Ve bende böyle yapacağım.

  Siz yapmasanız bile, ben onu bulup, ait olduğu yere tıkacağım.

  Hey, bravo.

  Marsilya'da büyük gün.

  Amerikalılar karaya çıktı.

  Hey, bu Charnier dediğin, her şeyden önce adı bu değil.

  İki, böyle bir adamın kaydı yok, ne burada, ne Paris'te, ne de sokaklarda.

  Ama seninle ilgili kayıtlar var ve onlar hiç hoş değil.

  Sana hatırlatayım, onu elinden kaçıran sensin.

  Gel, işe başla.

  Ama bizimle sadece bir gözlemcisin, tamam mı?

  Umarım silah taşımıyorsundur.

  - Yabancılara, polislere bile yasal değil.

  - Silah yok.

  Tamamen yasalara uygunum.

  - Dosyamı okudun, değil mi?

  - Bu yüzden sordum.

  Doyle.

  Yanımda kal ve izle.

  Misafirimsin.

  Bir şey yapma, tek söz söyleme.

  Tamam mı?

  Kim, ben mi?

  Çıplağım, unuttun mu?

  Bir tür kahraman olduğumu düşünüyorsun.

  Hayır, sadece çalışmanızı izleyeceğim.

  Ben sizin misafirinizim.

  Doyle.

  Doyle, geri dön.

  Doyle!

  Raoul.

  Alçak herif!

  Alın şunu, kahretsin!

  Onun tutuklanmasını istiyorum.

  Tutuklusun, orospu çocuğu!

  Kes sesini.

  Burada polislik yetkilerin yok, Doyle.

  Boşver.

  Raoul!

  - Hadi, Doyle.

  - Hayır.

  Onun yakalanmasını istiyorum!

  - Bırakıyor musun?

  - O bizim.

  - Ne?

  - O bizim.

  Oradan nasıl çıktı sanıyorsun?

  Hadi gel.

  Kahretsin.

  Neden New York'a geri dönüp, polis vur muyorsun?

  En iyi yaptığın iş bu.

  İki aydır yaptığımız sızma senin deliliğin nedeniyle mahvoldu.

  - Beni uyarsaydın, hala yaşardı.

  - Hayır!

  Sana söylediğimi yapsaydın, hala yaşardı.

  Hey, ne söyledi?

  Ne söylemişti?

  Şunlara bak.

  Bir kaza oldu herhalde?

  Şu aside bak.

  50 kilo mal yapmaya yeter.

  Belki iki misline bile.

  Onu erken bastın.

  İşi berbat ettin.

  Sana göre bir iş var, Doyle.

  Ne söylediklerini bilmek mi istiyorsun?

  Onlarla konuş!

  Ne demek istiyorsun?

  Hey, onları sorguya mı çekeyim?

  Nasıl konuşmalıyım - işaret diliyle mi?

  Fransızca bilmiyorum, unuttun mu?

  Miletto çevirmenlik yapacak.

  Miletto!

  - Hey.

  Boş ver.

  - Hayır, arkadaşım.

  Sen dur bakalım!

  Dışarıda yardım etmedin.

  İşi mahvettin.

  Marsilya'yı ne sanıyorsun?

  Harlem mi?

  Sokaklarda siyahları dövmek mi?

  Hepsinin ifadesini al.

  Ne söyledikleri umurumda değil.

  Yazılı olarak istiyorum.

  Bak.

  Buraya Kurbağa denilen herifi yakalamaya geldim.

  Fransız narkotikler takdir toplarken, angaryalarla uğraşmayı planlamamıştım.

  Siz madalyaları alırken, beni tuvaletin yanına atıyorsun, değil mi?

  Evet, doğru.

  Buluşma konusunda karar vermeliyiz.

  Sen malı teslim ettikten sonra nerede buluşalım dersin.

  New York'a ne dersin?

  Daha iyisini bulabilirsin, William.

  New York sağlığa zararlıdır.

  En azından benim sağlığıma zararlı.

  Ama eğlenceli bir şehir.

  - Nasıl başardın?

  Sır değilse söylesene.

  - Oh, çok basit ve saçmaydı.

  83 polis benimle konuşmak istedi, 52 tanesi paramla konuşmayı tercih etti.

  Nerede durduğunu her zaman bildiğin bir şehiri seviyorum.

  Hey, Hank!

  Burada çok şey öğreniyorum.

  Gerçekten kaçırıyorsun, dostum.

  Bunun adı Godardi.

  Uyuşturucudan tutukladık.

  Mahkumiyet.

  Seni doğruca şuradaki ara sokağa götüreceğim.

  Tam oraya.

  Ve boğazına yapışacağız, tam buraya.

  İçindeki her şeyi boşaltacağım.

  Hoşuna gitti mi, ha?

  Sonra karnın.

  Karnına çalışacağım.

  Sana öyle sıkı vuracağım ki, belkemiğin kırılacak.

  Bunu anladın mı?

  Hayır, anlamadın, ha?

  Sıra kollarına gelecek.

  Onları kaldırıma sereceğim.

  Trampolin gibi kullanıp, üzerinde zıplayacağım.

  Ve sonra dizlerin.

  Bir, iki.

  Diz kapakların.

  Diz kapaklarından yulaf ezmesi yapacağım.

  Seninle işim bittiğinde, beni doğruca Charnier'in kucağına götüreceksin.

  Anladın mı?

  Ah, yemek.

  Ne yapıyorsunuz, lanet eti yakıyor musunuz?

  Sen yaktın.

  Sen yaktın  Keççap var.

  Mayo nerede?

  Mayonez.

  Mayonez.

  Mayo.

  Dudaklarımı oku: Mayo.

  Mayo, tamam.

  Ve çeşni.

  Çeşni, tamam.

  Mayo ve çeşni.

  Miletto'yu yukarı gönder, olur mu?

  - Miletto!

  - Evet, Miletto.

  Güzel, hı?

  Hey, Miletto!

  Hadi, gel buraya!

  Buna bir şey sormanı istiyorum.

  Hiç Poughkeepsie'e gitmiş mi?

  - Bu seni rahatsız ediyor mu?

  - Anlamadım.

  Ona sor  Hiç Poughkeepsie'de bulunmuş mu?

  - Ben yürüyüşe çıkacağım.

  - Doyle, emirler.

  Emirleri buraya sok.

  Four Roses istiyorum, sert olsun ve yanında su.

  Four Roses, sert ve yanında su.

  Kahretsin.

  Burbon.

  Bana biraz yardım edebilir misiniz?

  Jack Daniels.

  Jackie, evet.

  Jackie Daniels.

  Bakalım  Skoç.

  Tam burada.

  - El Scotcho.

  - Viski?

  Bardakta, evet.

  Hayır, buz istemiyorum.

  Pardon, bayan.

  Pardon, bayanlar.

  Size içki ısmarlayabilir miyim?

  Bir içki ister misin?

  Sakıncası yoksa oturabilir miyim?

  Ne?

  Anlamıyorum.

  Bir içki iç.

  Tamam.

  İrlandalı kıçımı öpmeye ne dersiniz?

  Bu onları susturur, değil mi?

  Hey, dostum?

  Bir içki daha verir misin?

  İki parmak kadar olsun, böyle.

  Evet.

  Kendine de bir tane al.

  Adın ne?

  Andre.

  Kendine de al.

  Ben  birinin benimle içki içmesini istiyorum.

  Sen.

  Doğru.

  Kendine de içki al.

  O yeşil şeyi mi içeceksin?

  Bu hiç de  Hey, hadi.

  Doldur.

  Bir içki al.

  İyi bir içkici.

  Umarım şu Hell's Angels geri döner.

  Bir içki daha al.

  Hayır, hayır.

  Bir tane daha, sen.

  Fondip.

  Dik kafaya.

  Bir tane daha içeceğim.

  İlk deniz piyadeleri, fasulyeyi yedi.

  Parley-voo İlk denizciler fasulyeleri aldı Parley-voo Oh, ilk denizci, ikinci denizci  İlk denizci  Hayır, hayır.

  İlk deniz piyadesi  Fasulyeyi yedi  Fasulyeyi yedi!

  Şapkamı geri ver.

  İki deniz piyadesi, izliyor beni Parley-voo İki deniz piyadesi, izliyor beni Parley-voo İki deniz piyadesi, izliyor beni, sanmam yakalasınlar beni Merhaba.

  Müfettiş?

  Evet.

  Nasılsın?

  Evet, güneşli, sıcak.

  Evet.

  Orası da mı?

  Muhteşem.

  Plan söylediğiniz şekilde ilerliyor.

  Hayır, hoşuma gitmedi, hayır.

  O adam, Charnier, Marsilya'daysa ve onu görürse, bu çok tehlikeli olur.

  Doyle'un yanında 24 saat iki adamım var.

  Ama ne yapacağı belli olmuyor.

  Hayır, bu şekilde yapmazdım.

  Öncelikle, Doyle'a onu, nasıl diyorsunuz, yem olarak kullandığımı söylerdim.

  O sizin adamınız, benim değil, Müfettiş.

  Oh, evet.

  Açık biri, çok görünür, evet.

  Alo?

  Evet, operatör?

  Kesildi.

  New York polis teşkilatıyla konuşuyordum.

  Alo?

  Nasıl yani, bu Fransız operatörünün hatası mı?

  Ne?

  Alo?

  Şuraya gitmek istiyorum, buraya değil.

  İngilizce biliyor musun?

  İngilizce konuşuyor musun?

  Hey, Henry?

  Çok iyi.

  İki saattir yemekte miydin?

  Yağlı kaşıkları mı araştırıyorsun?

  Doyle, bu Matmazel Lefevre.

  - Bizden ayrıldığını sanmıştım.

  - Hayır, dolaşıyordum.

  Charnier'in bu köyü neden bu kadar sevdiğini anlamaya çalışıyordum.

  - Sanırım buldum.

  - Ne buldun?

  Charnier etrafta serbest dolaşırken, polisler öğle yemeğini 2 saatte yiyor.

  - Havaalanı için bir taksi çağırayım mı?

  - Hayır, burada kalacağım.

  - Nasıl istersen.

  - Dinle.

  Bana bir iyilik yapmanı istiyorum.

  İki adamını peşimden çek, olur mu?

  Uzun olanı kayınbiraderin mi?

  - Dinle, Doyle  - Hayır, sen dinle!

  Buraya lanet Charnier için geldim ve onu yakalayacağım.

  Bu Sacco ve Vanzetti, peşimde olmazsa daha iyi çalışabilirim.

  Okul önündeki yaya geçidine yolla onları.

  Belki bir bisiklet çarpar onlara.

  Vicdan azabı çekmek istemem.

  Tanıştığımıza memnun oldum.

  Topu istiyor musun, ha?

  Gel al.

  Ah bu Blanc de Blancs valizde taşınabilse.

  Washington'a 20 kasa götürmek isterdim.

  Siz Amerikalılar hep yanlış düşünüyorsunuz.

  Şarap valizde taşınır.

  Taşımakta zorluk çeken insanlar.

  Nakliye ile beraber seyahat etmemeni anladılar.

  İyi.

  Durumu benim gibi görmeye devam ettiğinize sevindim.

  Bill, Cenevre gereken ilk adımı attı mı?

  Tam istediğin gibi, enflasyona ve dalgalı kura karşı farklı alanlara yayıldı.

  100 bin Güney Afrika Randı, 50'si Kanada doları, diğeri 50'si Yen olarak.

  Toplam 200 bin.

  Anlaşmaya uygun olarak, yüzde on.

  Son siparişin yolda olduğunu söyle.

  - Ulaşır ulaşmaz, biraz yok olacağız.

  - Anlaşıldı.

  Seni yemeğe bekliyoruz.

  Küçük bir parti, resmi değil.

  Çok isterdim, ama olmaz.

  Resmi iş.

  Anlaşılan bizi geri çağırıyorsunuz.

  Paris'te Savunma Bakanı ile yemek sözüm var, sayılardan ve üslerden konuşacağız.

  Öğle yemeği için çokteşekkürler, Alain.

  Bilesin, Cenevre her şeyi sana bağlı sayıyor.

  Üzgünüm.

  Bunu iyi bilmeni istediler.

  Doğal olarak.

  Benim de onlardan beklentim aynı.

  Sen de bunu anlamalarını sağla.

  Dinle  İyi voleybol oynuyorsun.

  Çok zıplıyorsun.

  Seninle kumsalda görüşürüz, ha?

  Sacco ve Vanz  Doğrusunu isterseniz, tekrar görmek istemediğim tek kişi sizdiniz Bay Doyle.

  Ortaklarım bazı şeyleri konuşmak istiyor, Doyle, ama kendi tarzlarında.

  İşe yaramayacağını söyledim, sen ölmeyi tercih edersin.

  Sonra küçük işimiz hakkında neler bildiğini asla öğrenemeyiz.

  Bu New York'tan çıkardığım pahalı dersti.

  İyi bir polissin.

  Dürüst, ama aptal.

  Ama dürüst.

  Peşindeyim, Charnier.

  Sana ne bulduğumu söyleyeyim.

  Ne bok yediğini öğrendim, seni kahrolası Kurbağa.

  - Bu yeterince iyi değil.

  - Seni lanet pislik.

  Merhaba.

  Senin yaşında bir oğlum var.

  İyi bir genç adam.

  Ben İngiliz'im, biliyor musun.

  İngilizce konuştuğunu duydum.

  Bağırdığını duydum.

  Bağırmamalısın.

  Asla dinlemezler.

  42 yıldır Marsilya'da yaşıyorum.

  Savaş boyunca buradaydım.

  Bir Fransız'la evlendim.

  Beni dinlemezdi.

  Sonra oğlum uzaklara gitti.

  Kimse beni dinlemedi.

  Hayır, hayır, hayır.

  Bunu yapmamalısın.

  Kaşımamalısın.

  Enfeksiyon kaparsın ve sonra hasta olursun.

  Yapman gereken  Böyle.

  Gördün mü?

  Tekrar ne zaman gelecekler?

  Yakında.

  Yakında.

  Ama bağırmamalısın.

  Kimse duymaz.

  İşte oldu.

  Henüz değil.

  Doyle, söyle bana.

  Beni buraya yolladılar çünkü seni tanıyabilecektek kişi bendim.

  Hepsi bu.

  Hiçbir şey öğrenmedim.

  Seni kahrolasıca.

  Burası benim şehrim değil.

  Burada bir içki bile bulamıyorum.

  Haydi.

  Haydi.

  Biliyor musun, sana inanıyorum.

  Seni arkadaşlarına geri götüreceğiz.

  Her yerde seni arıyorlar, ve benim çalışmamı zorlaştırıyorlar.

  Seni onlara geri veriyoruz.

  Neye bakıyorsun, geri zekalı?

  Bu acı.

  Acı.

  Doktor gerek.

  Amerikalı bir doktor.

  Doktorlar kayıt tutar.

  Bunu istiyor musun?

  Keş polis?

  Seni polislikten atarlar.

  İç.

  Miletto!

  Soğuk.

  Evet, bu yardımcı olur.

  Kendimi bir hafta masa yalamış gibi hissediyorum.

  Üç hafta oldu.

  - Neredeydiniz, çocuklar?

  - Arıyorduk.

  - Sen neredeydin?

  - 52 adam tam gün seni arıyordu.

  Kahretsin.

  New York'ta 52 adamım olsa, 3 saat içinde aradığımı bulurdum.

  - Evet, ama burası Marsilya, New York değil.

  - Kesinlikle haklısın, değil.

  New York olmadığına iddiaya girerim.

  Eroin Şehri.

  Bu şehri yerle bir etmek ve kafana geçirmek istiyorum.

  Şimdi rahatlayabilirsin.

  Kahretsin.

  İğnedanlık gibi hissediyorum.

  Bak, Henry, uyuşturucuyu hemen bırakmamı istemeyeceksin, değil mi?

  - Evet, isteyeceğim.

  - Bak, ben  Uyuşturucuyu hemen kesenleri gördüm.

  Kafalarını çelik duvara vuruyorlardı.

  5 dolarlık uyuşturucu için annesinin boğazını bile keser.

  Hadi, bana  Anneni ararım.

  Anneni ararım.

  Seninle gurur duyar.

  - Onu bu konudan uzaktut.

  - "Bayan Doyle, işte oğlunuz, kahraman.

 " - Söylemiş miydim?

  Onunla yattım.

  - Şunu keser misin?

  - Kahretsin!

  - Sen  Şimdi kendini bırakma.

  Kendini koyverme.

  Vazgeçme.

  Ben Hershey çikolatası istiyorum.

  Tamam.

  Kurbağalar için iyi değil.

  Onları geri geri sıçratıyor.

  Aşağılık.

  Hey.

  Bu lanet şeyden istemiyorum!

  Bana ne veriyorlar?

  Bekle bir dakika.

  Tamam.

  Benim istediğim güzel bir hamburger.

  Anladın mı?

  Etinden kan akan, soğanlı, keççaplı ve tuzlu bir hamburger ve bir bira.

  Tamam mı?

  Henry, dur.

  Bekle bir dakika.

  Yardıma ihtiyacım var, Henry.

  Yardım gerek, Doktor lazım, Henry.

  - Lanet bir Amerikan doktor.

  - Unut.

  Bana unutmamı söyleme.

  Bekle bir dakika!

  Hamburgerleri alana kadar bekle.

  Tamam mı?

  Burada bekleyeceğim.

  Sadece bekle  Pekala, bekle.

  Kahretsin  Siparişi değiştirelim.

  Hamburger istemiyorum.

  Hershey çikolatası istiyorum, Henry.

  Anlıyor musun?

  Bekle!

  Çikolata istiyorum, Henry.

  Bana verdiğin Kurbağa yulaf ezmesini değil.

  İçinde fındık olan gerçek çikolata.

  Henry, ofiste onlardan vardı.

  Çok iyi biliyorum  Kim bilebilir ki, Henry?

  Kahretsin!

  Sizi aşağılıklar!

  UYUŞTURUCU Lanet avukatını görene kadar onlara hiçbir şey söyleme.

  Tamam mı?

  Bu  Bu gerçekten iyi.

  Bunu asla evde içmem, biliyor musun.

  "Gaston de Lagrange.

  Konyak.

 " İyi bir içki.

  Senin için her şeyin en iyisi, Doyle.

  Kahretsin.

  Çocukken asla içki içmezdim, çünkü günah olduğunu, rahibeleri falan düşünürdüm.

  - Katolik misin?

  - Emekli oldum.

  Emekli mi?

  Emekli, ha?

  İstifanı verdin ve  emekli aylığı bağladılar mı?

  Kahretsin.

  Bunların yanında  Beni düşünmedin, değil mi?

  Ama bunların yanında  Ben bir  çocukken, bilirsin, rahibeler ve günah çıkarmalar falan derken, Top oynardım  oyuncuydum.

  Top oynardım.

  Beysbol oyuncusu.

  Yankees beni denemişti.

  - Yankees nedir biliyorsun, değil mi?

  - Evet.

  "Yankee evine git" deriz.

  Evet.

  Hayır!

  Hayır  Hayır, Yankees bir beysbol takımıdır.

  Evet, beni takım için denemişlerdi ve  küçükler takımına yollamışlardı.

  Ve tek sorun  sorun  orada bir çocuk vardı ve o  çok hızlıydı, gerçekten hızlıydı.

  O zamanlar ortada oynuyordu ve  Topa çok güçlü vuruyordu.

  Lanet olsun, çok güçlüydü!

  Lanet ne demek biliyor musun?

  Bahar antrenmanındaydım, ve bu çocuğu gördüm, hemen polislik için sınava girdim.

  O çocuk Mickey Mantle'dı.

  Mickey Mantle kimdi, biliyor musun?

  - Seni geri zekalı.

  - Hayır, bildiğimi söyleyemem.

  Mickey Mantle'ın kim olduğunu bilmiyor musun?

  Ha?

  Peki Willie Mays?

  Hey De!

  Büyük Willie Mays.

  Hatırladın mı?

  Hayır.

  Max Lanier.

  Bir Kurbağa.

  Jean Kiley.

  Jean Kiley'i hatırladın mı?

  - Gene Kelly mi?

  - Gene Kelly değil.

  Jean Kiley, müthiş kayakçı.

  - Yani Jean-Claude Killy mi?

 .

  - Onu söylüyorum!

  Evet.

  İyi atlet.

  Ve Whitey Ford.

  Kahretsin.

  Whitey Ford'u tanıyor musun?

  Kahretsin.

  Harika atışları vardı.

  Ona böyle derdik.

  Küçük Solcuk derdik.

  - Solcu mu?

  - Evet.

  Solaktı.

  - Yani komünist mi?

  - Hayır, Cumhuriyetçiydi.

  Ama çok iyiydi, inan bana.

  Çok iyiydi.

  O  o bir  solaktı.

  Sol eliyle vururdu.

  Anladın mı?

  Sol eliyle.

  Sol eli.

  Bu yüzden ona solcu derdik.

  Anladın mı?

  Bak buraya  Vurucu böyle duruyordu.

  Bana topu atman lazım.

  Bekle bir dakika.

  Tamam.

  Hazır.

  - Hiç beysbol seyretmedin, değil mi?

  - Hayır.

  Kahretsin.

  Evet, Whitey Ford solcuydu.

  O bir  Hadi at, Henry, hızlı.

  Seni serseri!

  İç şunu.

  Lanet topa kahrolasıca sopayla vurdu!

  - Bana solcuyu anlat.

  - Lanet solcuyu anlattım!

  - Daha fazla dayanamıyorum.

  - Ve Mickey Mantle.

  Mickey Mantle yaramazın biri!

  - Kayar mısın?

  - Kayabilecek gibi mi görünüyorum?

  Zar zor yürüyorum.

  Yardıma ihtiyacım var, kahretsin!

  Lanet.

  - Kahvaltı getirdim.

  Umarım yiyebilirsin.

  - Deneyeceğim.

  - Beni eve götürecek misin?

  - Daha değil.

  Üşümüşsün.

  Seni ısıtacağız.

  Birazda Marsilya'yı görürsün, ne dersin?

  Hiçbir şey hatırlamıyorum.

  Beni yere serdiler.

  Hiçbir şey mi?

  Bir ayrıntı?

  Hiçbir şey hatırlamıyorum.

  Biraz ondan istiyorum.

  Şaka yapıyorsun.

  Şu anda bir kadın canına okuyabilir.

  Kadını değil, aptal.

  Onun yediğinden.

  Dinle, baş belası, bana gerçeği söyle.

  Beni tuzak için kullandınız, değil mi?

  Bu kimin fikriydi?

  Ne fark eder ki?

  Beni seninle çalışmaya gönderdiler.

  Beni sokaklara bıraktın, böylece Charnier beni haklayabilecekti.

  Bu harika.

  Güzel.

  Bunu neden daha önce anlamadın?

  Bunu neden daha önce anlayamadım?

  Çünkü senden daha fazla geri zekalıyım.

  TANCA OTELİ SÜTUNLU OTEL Henry?

  Ben Doyle.

  - Geç saatlere kadar çalışıyorsun, hı?

  - Neredesin, Temel Reis?

  Charnier'in yerindeyim.

  Aniden hatırladım.

  Burası Sütunlu Oteli.

  Eskiden Tanca Oteliymiş.

  O Rue Rappatu'da.

  Anladın mı?

  - Olduğun yerde kal.

  - Tamam.

  Henry, yanında su getir.

  Çok su getir.

  İmha edici.

  Fareler.

  Fareler var, dostum.

  Çıkın ortaya, lanet fareler!

  Çıkın yoksa sizi yakacağım!

  Hadi, fareler!

  Hadi çıkın!

  Herkes dışarı!

  Koş.

  İstediğiniz burada.

  Sizi bıyıklı pislikler!

  Doyle, biliyordun!

  Buranın adını hep biliyordun.

  Biliyordun ve bana söylemedin.

  Bir cevabı hak ediyorum.

  Şuna bak.

  İşte cevabın.

  Canın cehenneme!

  Charnier'in peşinden geldim ve onu yakalayacağım!

  O lanet geri zekalı nerede?

  Yeter artık.

  Kes şunu!

  - Buna bak, aşağılık!

  - Bize istediğimizi söyledi.

  - Artık bu kadar yeter.

  - Tamam.

  Haklı olsan iyi olur.

  Sana söylüyorum.

  Gelip bulurum seni.

  Gebertirim seni.

  Şapkama bak.

  Bu sefer, Doyle, yanımda kalacaksın.

  Gel.

  Lanet silahım nerede?

  Umarım yüzebilirsin, aşağılık.

  Doyle, hadi!

  Henri!

  Evet?

  Doyle?

  Komiser Delacroix.

  Pasaportunu istiyor.

  Sabah New York bağlantılı bir Barselona uçağı var.

  Uçağa bindiğin zaman pasaportunu geri alacaksın.

  Tercüme etmemi ister misin?

  New York'tan patronunu aradılar.

  Pasaportun, Temel Reis.

  Neden onu kuru havuzda kaybettiğimi söylemiyorsun?

  Biz sana gidebilirsin diyene kadar otelde kalmanı istiyor.

  Fransızca bilmem.

  İngilizce konuş.

  Konsolos gelene dek konuşamam.

  Geceyle ilgili bilgim yok.

  Tekneye takılanları bilmen gerekirdi.

  Buraya dümenin tamiri için geldik.

  Uyuşturucu konusunu bilmiyorum.

  - Burada bekle, Kaptan.

  - Hollanda toprağına döneceğim.

  Fransız toprağındasın ve Fransız toprağında kalacaksın.

  Bunu görmek istemiyorum.

  Ört üstünü.

  - Şimdi ne olacak?

  - Bekleyeceğiz.

  Konsolos gelince, Merkeze gidip konuşacağız.

  Ve Konsolos gidince, daha fazla konuşmayız.

  Bu serseriyi daha hapsetmeyin.

  Parası daha ödenmedi.

  Charnier yalnız teslimden sonra ödeme yapar.

  Dün buna vakit olmadı.

  Hollandalı parasını alana kadar bekler.

  - Hollanda ya da Cenevre'de ödeyebilir.

  - Hayır, burada ve nakit olacak.

  Charnier bu adamı harcamaz.

  Anlatacak çok fazla hikayesi var.

  - Bilmiyorum.

  - Bak.

  Avrupa'da bu adamı izlersen, bir hafta içinde 126.

  Sokakta beşlik ve onluk torbalarına ulaşırsın.

  Bırak onu.

  Bırak gitsin.

  Bizi doğruca Birinci Kurbağaya götürür.

  Bana bir borcun var.

  Botla ulaşmayı deneyebilir diye bütün limanı kuşattık.

  - Geminin ne zaman gitmesi gerek?

  - Öbür gün.

  Tamam.

  Yarın bir şey göremezsek işler çok zorlaşacak, Temel Reis.

  BALlK ÇORBASl Bak!

  Bu kime benziyor?

  Henry Kissinger mi?

  Haydi.

  İF ŞATOSU İçeri geliyorlar.

  - İşte orada.

  - Hangisi?

  Ağzında sigara olan.

  Çantaları değiştiler!

  Beyaz yakalı.

  Beyaz yakası var.

  Omzunda beyaz-mavi bir çanta olduğunu söyle.

  Caddeyi geçmeye hazırlanıyor.

  YAŞASlN ÖLÜM?

  Tanrım, şuna bak.

  Arap bölgesine gidiyor.

  Haydi buradan!

  Doyle!

  Yoldan çekil.

  Çekil.

  Hadi, kıpırda.

  Hadi!

  Charnier?

 ||

Önceki Yazı
« Prev Post
Sonraki Yazı
Next Post »

Benzer Yazılar