Print Friendly and PDF

Translate

Labirent: Alev Deneyleri (2015) 2.Film

|

 

 


Maze Runner: The Scorch Trials

131 dk

 Yönetmen: Wes Ball

Senaryo: T.S. Nowlin, James Dashner

Ülke: ABD

Tür: Aksiyon, Bilim-Kurgu, Gerilim

Vizyon Tarihi: 18 Eylül 2015 (Türkiye)

Dil: İngilizce

Nam-ı Diğer: Maze Runner 2

 

Oyuncular

 

    Dylan   O'Brien

    Ki   Hong Lee

    Kaya   Scodelario

    Thomas Brodi Brodie-Sangster

    Dexter   Darden

 

Devam Filmleri

 

    2014 - Labirent: Ölümcül Kaçış (418,625)6.8

    2015 - Labirent: Alev Deneyleri (222,486)6.3

    2018 - Labirent: Son İsyan (113,624)6.3

 

Özet

Kapana kısıldıkları Labirent deneyinden kurtulmayı başaran gençleri bu sefer dış dünyada hiç de ummadıkları tehlikeler bekliyordur. Kıyamet sonrası bir manzarayla karşılaşan ve bir şekilde "değerli" olduklarına inanan gençler, kendileri için hazırlanan planların ikinci aşamasına geçtiklerinden haberdar değildir. Serinin bu bölümünde Thomas ve Kayranlı dostları şimdiye kadarki en zorlu mücadelelerini vermek zorundadır: İsyan olarak bilinen gizemli ve güçlü organizasyonun ne olduğunu bulmak

Altyazı

Unutma.

Seni seviyorum.

 Seni seviyorum Thomas.

 Anne!

 Anne!

 Thomas, her şey yolunda.

 Hayır, hayır, hayır!

 Thomas!

 Thomas!

 Hayır!

 Thomas!

 Uyan, gitmemiz gerek!

 Hadi!

 Hadi!

 Yürüyün, gitmemiz gerek!

 İyi misin?

 Bekle, bekle, bekle!

 Nereye gidiyorsun?

 Vaktimiz yok!

 - Hadi!

 - Hadi gidelim!

 Git artık!

 Deliler!

 Deliler geliyor!

 Gitmemiz gerek!

 Burada güvende değilsiniz.

 Gidin!

 Gidin!

 Doğu tarafı!

 Doğu'dan gelen var!

 Hadi çocuklar, koşun!

 Hadi!

 Gidelim!

 Durmayın.

 Durmayın.

 Kalkmalarına yardım edin!

 Çabuk!

 <b>Labirent: Alev Deneyleri <b>Çeviren: mbuyukler24 İyi seyirler.

 İyi misiniz?

 Koşuşturma için üzgünüm.

 Bu aralar yoğunuz da.

 Kimsin sen?

 Hayatta olmanızın sebebi benim.

 Niyetim böyle kalmanızı sağlamak.

 Şimdi benimle gelin.

 Sizi kendinize getirelim.

 Bana Bay Janson diyebilirsiniz.

 Burayı ben yönetiyorum.

 Burası bizi dışarıdaki dehşetten koruyan bir sığınak gibidir.

 Sizler burayı bir dinlenme tesisi gibi düşünebilirsiniz.

 Evinize giden yolda bir durak olarak.

 Şuraya dikkat edin.

 Bizi evimize mi götürüyorsunuz?

 Sayılır.

 Geldiğiniz yerde böyle bir mekan kalmadı artık.

 Fakat sizin için Alev'den uzakta, İSYAN'ın sizi asla   bulamayacağı bir sığınak yaptık.

 Kulağa güzel geliyor değil mi?

 - Bize neden yardım ediyorsunuz?

 - Dünya çok tehlikeli bir yer oldu.

 Hepimizin hayatı pamuk ipliğine bağlı.

 Işıl virüsünden etkilenmeyişiniz   sizi, insan ırkının devam edebilmesi için en iyi şans yapıyor.

 Ne yazık ki, bu sizleri birer hedef de yapıyor.

 Eminim siz de bunun farkındasınızdır.

 Bu kapının ardında, yeni hayatlarınızın başlangıcı yatıyor.

 Ama her şeyin bir sırası var.

 Önce şu kokunuzu bir çıkartalım.

 Harika!

 - O da ne?

 - Ufak bir karışım.

 Kalsiyum, folik asit, bütün vitaminler.

 Kısaca dışarıda kaybettiğiniz tüm şeyler.

 Rahatına bak sen.

 Yetmedi mi artık?

 - İyi akşamlar Dr.

 Crawford.

 - İyi akşamlar.

 - Yeni gelenlerin durumu ne?

 - Gittikçe iyileşiyorlar.

 Pekâlâ.

 Sen Teresa olmalısın.

 Thomas?

 - Evet?

 - Benimle gel lütfen.

 Thomas, geldiğin için sağ ol.

 Rahatsız ettiğim için kusura bakma.

 Arkadaşların olmadan   seninle biraz özel konuşuruz diye umuyordum.

 Çok vaktini almayacağım.

 Sadece tek bir sorum var: İSYAN hakkında neler hatırlıyorsun?

 Bu bir sorgulama falan değil.

 Sadece muhabbet ediyoruz.

 Sadece anlamak istiyorum.

 Neyi anlamak istiyorsun?

 Kimin tarafında olduğunu.

 İSYAN için çalıştığımı hatırlıyorum.

 Beni Labirent'e yolladıklarını hatırlıyorum.

 Arkadaşlarımın gözlerimin önünde ölüşünü izlediğimi hatırlıyorum.

 Hemen yanı başımda.

 İlginç.

 İSYAN için çalıştığını söylüyorsun, fakat seni Labirent'e yollamışlar.

 Neden böyle bir şey yapsınlar ki?

 Bilmem.

 Keşke hepsini öldürmeden önce sorsaydınız.

 Bunu aklımda tutacağım.

 - Sana iyi dinlenmeler.

 - Bu kadar mı?

 Evet, bilmem gereken her şeyi söyledin zaten.

 Arkadaşların ve sen, diğerlerine katılmakta özgürsünüz.

 Yakında hepiniz daha iyi bir yere nakledileceksiniz.

 Bir saniye.

 ''Diğerleri'' mi?

 Thomas!

 - Minho, neler oluyor?

 - Başka Labirentler de varmış.

 Aniden koca bir patlama oldu.

 Sonra bu adamlar birden içeriye daldı.

 - Etrafa ateş etmeye başladılar.

 - Çok etkileyiciydi.

 - Bizi Labirent'ten kurtarıp buraya getirdiler.

 - Peki ya kalanlar?

 Labirent'te kalan insanlar, onlara ne oldu?

 Bilmiyorum.

 Herhalde hâlâ İSYAN'ın elindelerdir.

 - Ne zamandır buradasınız?

 - Çok değil, bir iki gün oldu.

 Şuradaki çocuk var ya, en uzun kalan o.

 - Neredeyse 1 haftadır buradaymış.

 - Onun Labirent'inde sadece kızlar varmış.

 Gerçekten mi?

 Çocuk bayağı ballıymış.

 İyi akşamlar bayanlar, baylar.

 Ne yapacağınızı biliyorsunuz.

 İsminizin okunduğunu duyarsanız   kalkın ve düzgün bir şekilde, size doğu kanatlarına kadar   eşlik edecek olan, arkamdaki arkadaşlarımın yanına gelin.

 Yeni yaşamlarınız başlamak üzere.

 Connor.

 Adeline.

 Justin.

 Peter.

 Alison.

 Fırıldak.

 Tamam, sessizlik lütfen.

 Franklin ve Abigail.

 Hayır, hiç üzülmeyin.

 Daha fazlasını alabilsem alırdım.

 Her an gidebilirsiniz.

 Sizin sıranız da gelecek.

 Hadi, yemeğe devam edin.

 - Nereye gidiyorlar?

 - Buradan çok uzağa.

 Şanslı piçler.

 Çiftlik gibi bir yer.

 Güvenli bir mekan.

 Her seferinde birkaç kişi götürebiliyorlar.

 Teresa.

 Teresa!

 Hop, hop, hop.

 Onu nereye götürüyorlar?

 Sadece birkaç test yapacaklar.

 Merak etme, yakında onunla işleri biter.

 - O iyi mi?

 - İyi.

 Üst ranza bende.

 Çok yavaşsın.

 Buraya alışabilirim.

 Evet, fena değil.

 Sence bunlar Teresa'dan ne istiyor?

 Benim tanıdığım Teresa kendi başının çaresine bakar.

 Takma kafana.

 Aşağıdayım.

 - Hadi, beni takip et.

 - Ne?

 Çabuk.

 Bu taraftan.

 Hadi.

 Bekle bir saniye.

 Ne yapıyoruz biz?

 Çabuk, yoksa kaçıracağız.

 Ne yapıyorum ben?

 Burada ne işimiz var?

 Gel buraya.

 Seyret şimdi.

 Bu da neydi şimdi?

 Düzenli olarak her akşam yenilerini getiriyorlar.

 - Peki onlara ne yapıyorlar?

 - Bilmiyorum.

 Anca buraya kadar gelebildim.

 Havalandırma o odaya gitmiyor.

 Ama o kapıdan girdiklerinde, geri çıkan olmuyor.

 Bana kalırsa kimsenin buradan gittiği falan yok.

 Hadi, birileri yokluğumuzu fark etmeden gitmeliyiz.

 Bunu bana neden gösterdin?

 Belki diğerleri seni dinler diye.

 Burada tuhaf şeyler dönüyor, ve senin de böyle düşündüğünü biliyorum.

 Bekle.

 - Adın ne?

 - Aris.

 Alice.

 Barry.

 Walt.

 Edgar.

 - Samantha.

 - O odada ne olduğunu öğrenmek istiyorum.

 - Aaron.

 - Hayır, bunu konuştuk.

 Üstleri kapalı dedin, yani ne gördüğünü bilmiyorsun.

 - Her şey olabilirler.

 - Ne gördüğümü biliyorum.

 Bedendi onlar.

 Aris, her gece yenilerini getirdiklerini söylüyor.

 - Aris de kim?

 - Henry.

 - Tim.

 - Çok ikna oldum.

 Bu gecelik son olarak da David.

 Zaman ayırdığınız için teşekkürler.

 Size iyi akşamlar.

 Pekâlâ, neler döndüğünden emin olana kadar   sakince durup dikkatleri üzerimize çekmeyelim, tamam mı?

 - Ne yapıyor bu?

 - Bence dikkatleri üzerine çekiyor.

 Hop, dur bakalım.

 Senin adın okunmadı.

 - İki dakikalık bir işim var.

 - Burası yasak bölge evlat.

 Sadece arkadaşımı görmek istiyorum.

 Geçmeme izin verecek misin?

 Hemen defol ve sandalyene geri otur.

 - Senin sorunun ne?

 - Geri çekil!

 - Neden geçmeme izin vermiyorsun?

 - Arkadaşınıza sahip olun.

 Neler oluyor burada?

 Thomas, birbirimize güvenebileceğimizi sanıyorum.

 Burada aynı taraftayız.

 Öyle miyiz?

 Bunları yataklarına götürün.

 Girin!

 Hepiniz!

 Bu da neydi şimdi?

 - Cidden geçmene izin vereceklerini sanmıyordun değil mi?

 - Tabii ki.

 O kapının ardında ne olduğunu öğreneceğim.

 Bak, bir şeyler karıştırıyorlar.

 Bu adamlar söyledikleri kişi değiller.

 Hayır Thomas, bunu bilemezsin.

 Tek bildiğimiz İSYAN'ın elinden kurtulmamıza yardım ettikleri.

 Bize yeni kıyafetler, yemek ve yatacak yer verdiler.

 Bazılarımız bunu uzun süredir elde etmemişti.

 - Evet ama  - Bazılarımız, neredeyse hiç elde edemedi.

 - Selam Thomas.

 - Bu da ne?

 - Aldın değil mi?

 - Bu çocuk da kim?

 Evet, hadi gidelim.

 Bak belki siz haklısınızdır, belki de paranoyakça davranıyorumdur.

 Fakat hangisi olduğunu kesinleştirmem gerek.

 Siz beni idare edin yeter.

 En kısa zamanda dönerim.

 Teresa?

 Bu Rachel.

 Onu ilk gece almışlardı.

 Ona her şeyin düzeleceğini söylemiştim.

 - Bunu daha sonra yapamaz mıydık?

 - Gayet net konuştu efendim.

 - Sizinle acilen görüşmek istedi.

 - Sanki hiç derdimiz yokmuş gibi.

 Üstüme gelme.

 Fırtınadan dolayı parazitlenme var.

 Hadi, bir şey olmaz.

 Kur şu bağlantıyı.

 İyi akşamlar Dr.

 Paige.

 Sizi görmek çok hoş.

 Yine de sizi bu kadar erken görmeyi beklemiyordum.

 Planlar değişti Janson.

 Beklediğinizden erken geleceğim.

 Yarın sabah.

 Burada olmanızdan onur duyarız.

 Eminim gerçekleştirdiğimiz ilerlemeyi çok beğeneceksiniz.

 Gördüğünüz gibi testler şimdiden bile gelecek vaat eden türde.

 Orada her ne yaptıysanız, işe yarıyor.

 Yeterince değil.

 Az önce Kurul'dan onay aldım.

 Ben gelene kadar tüm deneklerin uyutulup hasat için hazır olmasını istiyorum.

 Doktor Paige, elimizden geldiğince hızlı ilerliyoruz.

 - Testlerimiz hâlâ sürüyor.

 - Daha hızlı olun.

 Onların güvenliğini garanti edene kadar en iyi yol bu.

 Han'fendi, güvenlik benim işim.

 Burada 24 saat boyunca kilit altındayız.

 Mallarınızın hepsinin güvende olduğuna sizi temin ederim.

 Sağ Kol'dan bir iz var mı?

 Henüz yok.

 Onları dağlara kadar takip ettik.

 Yani hâlâ dışarıdalar.

 Şimdiden 2 tesisimize saldırdılar bile.

 Bu çocukları bizim istediğimiz kadar istiyorlar.

 Ve benim  Benim bir kayba daha tahammülüm yok.

 Tedaviyi bulmaya bu kadar yaklaşmışken olmaz.

 Görevi yerine getiremeyecekseniz, yerine getirecek birini bulurum.

 Buna gerek yok.

 - Bana kalırsa son gelenlerden başlayalım.

 - Hallet işte!

 Janson.

 Acı çekmelerini istemiyor.

 Hiçbir şey hissetmeyecekler.

 Thomas!

 - Gitmemiz gerek.

 - Ne oldu?

 - Gitmemiz gerek.

 Hemen gitmeliyiz!

 - Ne diyorsun sen?

 - ''Gitmemiz gerek'' de ne demek oluyor?

 - Geliyorlar.

 Gitmeliyiz.

 Hadi!

 Hadi, bizim için geliyorlar!

 Ne oldu orada?

 Aris ne oldu?

 Thomas, sakin ol ve neler olduğunu anlat.

 - O hâlâ hayatta.

 - O da kim?

 - Teresa mı?

 - Ava.

 Ava.

 - Ava mı?

 - Dönüp bizimle konuşur musun?

 Bunlar İSYAN!

 Bunlar İSYAN!

 En başından beri İSYAN'dı.

 Thomas.

 Ne gördün?

 Hadi, hadi, hadi.

 - Hadi.

 Yürüyün!

 Gidelim!

 - Siz gidin.

 Benim bir işim var.

 - Ne diyorsun sen?

 - Güven bana.

 Bu çok önemli.

 Buradan çıkmak istiyorsunuz, değil mi?

 O zaman gidin.

 - Ben onunla giderim.

 - Tamam Winston.

 Hadi, gidelim!

 Bu çocuğa güvenebileceğimizden emin misin?

 O olmasa ne halde olurduk bilmiyorsun.

 Sizin dışarıda ne işiniz var?

 Tesisi kapatmanızı istiyorum, herkesi içeri çağırın.

 Tam sayım yapılana kadar kimse dışarı çıkmayacak.

 - Gördüğün gibi söyle.

 - Bakıyorum.

 Bakıyorum.

 Hadi, hadi, hadi.

 Oradalar!

 - O da kim?

 - Crawford.

 Kızı kurtarmaya gidiyorlar.

 - Herkese tıp kanadına gelmesini söyleyin.

 - Peki efendim!

 Onları canlı istiyorum!

 Kıpırdamayın!

 Olduğunuz yerde kalın!

 Bize neden ateş ediyorlar?

 Minho.

 Ne yapıyorsun sen?

 Minho!

 Yok artık Minho.

 Pekâlâ.

 Gidelim.

 Hadi, yürü.

 Dr.

 Crawford buraya neden gel  Hey, bekleyin.

 - Tamam, tamam!

 - Nerede o?

 Kız nerede?

 - Eğilin!

 - Tamam.

 - Teresa.

 - Geri gidin!

 - Ne diyorsa yapın.

 - Sana ne yaptılar?

 - Thomas.

 - Elini uzat!

 - Buradan asla çıkamazsınız.

 - Neler oluyor?

 - Hemen buradan gidiyoruz.

 Hadi.

 Beyler, geliyorlar.

 Nereye gideceğiz?

 Tava, yardım et.

 - Geri gidin.

 Geri gidin!

 - Kapının arkasına engel koymuşlar.

 Çocuklar buradan çıkmamız lazım!

 Nereye gideceğiz?

 Burada kapana kısıldık!

 Newt.

 Yardım et!

 Yürü, yürü, yürü!

 - Az kaldı!

 - Hadi, hadi!

 - Çabuk!

 Gidelim!

 - Hadi.

 Hadi.

 - Thomas!

 - Gidelim!

 Arkamda durun.

 Hadi be!

 Hadi!

 Orada.

 Orada.

 Hadi.

 Kahretsin, hadi ama.

 Hayır, hayır, hayır!

 Thomas!

 Kapıyı aç Janson!

 - Bunu yapmamı hiç istemezsin.

 - Aç şu lanet kapıyı!

 Beni dinle!

 Hayatlarınızı kurtarmaya çalışıyorum.

 Labirent'te iyi iş çıkardınız ama Alev'de 1 gün bile dayanamazsınız.

 Hava koşullarından ölmeseniz bile Deliler sizi öldürür.

 Thomas, bana inanmak zorundasın.

 Sadece sizin için en iyi olan neyse, onu istiyorum.

 Dur tahmin edeyim.

 İSYAN iyidir, değil mi?

 O kapıdan geçemeyeceksin Thomas.

 - Selam çocuklar.

 - Hadi!

 Thomas, hadi gidelim!

 Koşun.

 Durdurun onu!

 Ana koridor kapısını kapatın!

 Ana koridor kapısını kapatın!

 - Koş!

 - Thomas, hadi!

 Thomas, neler oluyor?

 - Hadi!

 - Delisin sen.

 Hadi Thomas, hadi!

 Durmayın!

 Hadi!

 Koşun!

 Hadi!

 Hadi!

 Herkes dağılsın!

 Hadi hadi, durmayın!

 Kahretsin!

 Hadi, yürüyün.

 Fırtınada izimizi kaybettiririz.

 Onları buradan göremiyorum!

 Hadi, hadi, hadi.

 Alçaktan yürüyün!

 - Teresa bekle.

 Birlikte kalalım.

 - Galiba onları atlattık.

 Durmayın!

 Koşun!

 - Dikkat et!

 - Nereye gidiyoruz ki?

 Hadi, hadi, hadi.

 Buraya!

 - Hadi!

 - Teresa bekle!

 Teresa!

 - Aşağı gelin!

 - Pekâlâ, girin!

 Hadi, hadi!

 Girin!

 Hadi çocuklar!

 Herkes iyi mi?

 Neredeyiz biz?

 - Gitmemiz gerek.

 - Hayır.

 - Gitmemiz gerek diyorum.

 - Thomas dur!

 Bana neler olduğunu anlat.

 Bu İSYAN.

 Bunlar İSYAN.

 Yalan söylediler, hiç kaçmadık.

 Odada bedenler sıralanmıştı.

 Sayılamayacak kadar çoklardı.

 Nasıl yani?

 Cansız bedenler mi?

 Hayır, ama canlı da değillerdi.

 Onları havaya asmışlardı.

 Her taraflarından borular çıkıyordu.

 Sanki  Sanki içlerindeki sıvıyı emiyorlardı.

 İçimizde İSYAN'ın istediği bir şey var.

 Kanımızda.

 Bu yüzden olabildiğince uzağa gitmeliyiz.

 Pekâlâ.

 Plan ne o zaman?

 - Planın var, değil mi?

 - Şey  Buraya kadar seni izledik Thomas.

 Şimdi ne yapacağımızı veya nereye gideceğimiz bilmediğini söylüyorsun.

 Bir dakika.

 Janson dağlarda saklanan   insanlar hakkında bir şeyler demişti.

 Bir çeşit ordu ya da direnişçiler.

 Sağ Kol.

 Sağ Kol.

 Eğer İSYAN'ın düşmanıysa, belki bize yardım ederler.

 İnsanlar.

 Hem de dağlarda.

 Dağ insanları.

 Planınız bu mu?

 Tek şansımız bu.

 Hey çocuklar, şuna bakın.

 Minho, ışığı getir.

 Birileri buradaymış.

 Hadi.

 Açalım.

 Görünüşe göre burada birileri yaşıyormuş.

 Peki şimdi neredeler?

 Bazılarını alalım.

 İhtiyaç olabilecek şeyler.

 Ayrılalım.

 Bakalım başka ne buluyoruz.

 Yine burada buluşuruz.

 Thomas, bekle.

 Hadi gidelim.

 - Thomas.

 - Efendim?

 Orada bıraktığımız onca çocuk var ya  Sonum öyle olsun istemiyorum.

 Beni duydun mu?

 - Evet, seni duydum.

 - Güzel.

 Pekâlâ, tam olarak ne arıyoruz?

 Yaşam belirtisi.

 İnsan.

 Kurtulanlar.

 Bize yardım edebilecek herhangi biri.

 O sayılıyor mu?

 Kahretsin.

 Elektrikleri varmış.

 İyi misin?

 İyiyim.

 Ne var ya?

 Şimdi neredesin acaba?

 O kadar da kötü durmuyor.

 Minho, bekle!

 Thomas, dikkat et!

 - Çekil, çekil, çekil.

 - Aman Tanrım.

 Gözleri  Arkama geç!

 Bu şey de ne?

 Gitmemiz gerek.

 Hadi!

 - Sıkı tut!

 - Ne?

 - Sıkı tut!

 Minho, ne yapıyorsun?

 Dikkat et!

 Yürü, yürü, yürü!

 Hemen gidelim buradan!

 Siktir!

 - Neler oluyor?

 - Bilmiyorum.

 Koşun!

 Koşun!

 Koşun!

 Siktir!

 - Koşun!

 - Çıkalım buradan!

 - Koşun!

 - Hadi!

 Hadi, hadi, hadi!

 Hadi!

 Thomas, Minho; o şeyler de ne?

 Bilmiyoruz!

 Koşmaya devam et!

 Koşun!

 Koşun!

 - Nereden çıktı bunlar?

 - Koşun!

 Dikkat edin!

 Hadi!

 Siktir!

 - Aris, hayır!

 - Yapma!

 Gidin!

 Etrafından dolaşın!

 Teresa!

 Minho, hadi!

 Hadi, hadi!

 - Nereye gidiyoruz?

 - Tanrım!

 Buradan çıkmanın bir yolunu bulmalıyız!

 - Koşun!

 - Daha hızlı!

 Daha hızlı!

 - Newt!

 - Newt!

 - Newt, iyi misin?

 - Evet.

 Sağ ol Tommy!

 - Hadi Newt!

 - Koşun!

 Buradan!

 Buradan!

 Gidelim!

 Geliyorlar!

 Tanrım, nereye gidiyoruz?

 - Koşun!

 - Hadi, hadi!

 - Durmayın!

 - Hadi, geliyorlar!

 - Burada hiçbir şey yok!

 - Çıkar bizi buradan Thomas.

 Buradan!

 Hadi!

 Ben onları oyalarım!

 Açın şu kapıyı!

 Hadi Tava!

 Aç şunu!

 Hadi, açtık!

 - Bırakın beni!

 Yardım edin!

 - Çekin!

 Bırakmayın!

 Gidin, gidin!

 - Minho sen git.

 Hemen arkandayım!

 - Hadi!

 Hadi!

 Defol buradan!

 - Gitmişler mi?

 - Evet.

 Şimdilik güvendeyiz.

 Yola koyulmalıyız.

 Hadi toplanalım.

 Aris, hadi uyan.

 Tava.

 Winston.

 Hadi.

 Dostum.

 İyi misin?

 Buraya ne olmuş böyle?

 Bilmiyorum.

 Uzun zamandır burada kimseler yokmuş gibi duruyor.

 Umalım da tüm dünya böyle olmasın.

 Hey, durun!

 Bunu duyuyor musunuz?

 Saklanın!

 Herkes saklansın!

 Şuraya girin.

 Hadi!

 Tanrım!

 Bizi aramayı asla bırakmayacaklar, değil mi?

 Herkes iyi mi?

 Ha gayret çocuklar.

 Şuradaki dağlar.

 Orası olmalı.

 İşte oraya gidiyoruz.

 Bayağı uzun bir yolumuz var.

 O zaman yürümeye başlasak iyi olur.

 Winston!

 Winston.

 Winston!

 - Winston!

 - Bayağı kötü yaralanmış.

 Ne yapacağız?

 Winston, beni duyuyor musun?

 - O iyi mi?

 - Hayır.

 Dayan Winston.

 Thomas, bacağını kaldırsana.

 Tamam, tuttum.

 Bir sığınak bulmalıyız.

 Sağ ol.

 Gittikçe uzaklaşıyorlar sanki.

 Yürümeye devam etmeliyiz.

 Başarabiliriz.

 Nasıl görünüyor?

 Çok az kaldı.

 Pek ikna edici olmadı.

 Senin neyin var?

 Bana bir şey yaptılar.

 Başta rüya falan olduğunu sanmıştım.

 Ama sonra hepsini hatırlamaya başladım.

 Anılarını mı?

 Ne hatırlıyorsun?

 Seni getirdikleri günü hatırlıyorum.

 O zamanlar senden daha uzun ve hızlıydım.

 Öyledir.

 Neden orada olduğumuzu hatırlıyorum.

 Tüm bunları düzeltebileceğimizi sanıyorduk.

 Bence geri dönmeliyiz.

 - Ne?

 - Bak, sadece beni dinle.

 Ne demek geri dönelim?

 Bize yaptıkları onca şeyden sonra mı?

 - O kadar basit değil.

 - Hayır, bu kadar basit.

 - Hayır, anlamıyorsun.

 - Neyi?

 Neyi anlamıyormuşum?

 Her şey yolundaydı, sonra sen  Ne?

 - Yok bir şey.

 - Teresa, bana anlatmadığın şey ne?

 Çocuklar, buraya gelin!

 Winston, ne yapıyorsun dostum?

 Ver şunu bana!

 - Neler oluyor?

 - Ne oldu?

 Bilmiyorum.

 Birden uyandı, silahı aldı ve kafasına sıkmaya kalktı.

 Winston.

 Winston, iyi misin?

 İçimde   büyüyor.

 Başaramayacağım.

 Lütfen.

 Lütfen.

 O şeylere dönmeme izin vermeyin.

 Hey, Newt.

 Sağ ol.

 Şimdi, gidin buradan.

 Hoşça kal Winston.

 Gidin.

 Sorun değil.

 Üzgünüm.

 Thomas.

 Onlara iyi bak.

 Bağışık olduğumuzu sanıyordum.

 Sanırım hepimiz öyle değiliz.

 Winston virüsü kapıyorsa, biz de kapabiliriz gibi davranmalıyız.

 Böyle diyeceğim aklımın ucundan geçmezdi ama   Kayran'ı özledim.

 Kalkın.

 Millet, kalkın.

 Hadi, kalkın.

 Tava, kalk.

 Aris, bir şey gördüm.

 - Ne?

 Ne gördün?

 - Şunu görüyor musunuz?

 Orada ışık var.

 Başardık.

 - Hadi, gitmemiz gerek.

 - Aynen.

 Hadi!

 Hadi, gidelim!

 - Çabuk!

 - Koşun!

 Koşun!

 - Durmayın, hadi!

 - Koşun!

 Koş Terasa!

 Hadi, hadi!

 Yaklaşıyoruz!

 Durmayın!

 İçeri girin, hadi!

 Minho!

 Hadi, kaldırın onu.

 Hadi!

 Koşun, çabuk!

 - Ne oldu?

 - Feneri olan var mı?

 Minho!

 - Minho!

 - Minho!

 Hadi Minho, hadi!

 Hadi dostum!

 İyi misin?

 Ne oldu?

 Yıldırım çarptı.

 Hadi kaldıralım onu.

 Yavaş ve düzgünce.

 Kalkabilirsin, değil mi?

 Sağ olun çocuklar.

 Bu koku da ne?

 Arkanızda!

 Siktir!

 Bakıyorum da bekçi köpeklerimizle tanışmışsınız.

 Geri çekilin.

 Geri çekilin!

 Berbat görünüyorsunuz.

 Hadi, beni takip edin.

 Tabii burada onlarla kalmak istemiyorsanız.

 Bu da ne?

 Hadi, yürüyün.

 Jorge sizinle tanışmak istiyor.

 Jorge de kim?

 Görürsünüz.

 Uzun zamandır Alev'den çıkan olmamıştı.

 Onu meraklandırdınız.

 Beni de.

 Burasıyla ilgili kötü hislere kapılmaya başladım.

 Önce ne diyeceklerine bir bakalım.

 Jorge, geldiler.

 Kahretsin.

 Siz de arada, tüm dünya size karşı duruyor gibi hissediyor musunuz?

 3 sorum var: Nereden geldiniz?

 Nereye gidiyorsunuz?

 Benim çıkarım ne?

 Hepsine bir kerede cevap vermek zorunda değilsiniz.

 Dağlara doğru gidiyoruz.

 Sağ Kol'u arıyoruz.

 Bir hayaleti arıyorsunuz yani?

 2.

 soru.

 Nereden geliyorsunuz?

 Orası seni ilgilendirmez.

 Çek elini üzerimden!

 Çek elini üzerimden dostum!

 - Sus seni koca bebek.

 - O da ne?

 Haklıymışsın.

 Ne konuda haklıymışsın?

 Ne diyor bu kız?

 Kusura bakma hermano.

 Görünüşe göre etiketlenmişsiniz.

 İSYAN'dan geliyorsunuz.

 Bu da demek oluyor ki   çok değerlisiniz.

 Mükemmel plan Thomas.

 ''Ne diyeceklerine bir bakalım.

'' - Bayağı işe yarar bir planmış.

 - Kes sesini Minho.

 Belki de  Belki ipe uzanabilirim.

 Manzara tersten güzel mi?

 Ne istiyorsun?

 Sorun da bu zaten.

 Adamlarım sizi İSYAN'a geri satmak istiyor.

 Hayat onları küçük düşünmeye itiyor.

 Ben asla küçük düşünmem.

 Görünüşe göre siz de böylesiniz.

 Beynime kan mı oturdu yoksa az önce bu adam saçmaladı mı?

 Bana Sağ Kol'la ilgili bildiklerinizi anlatın.

 - Onların hayalet olduğunu söylemiştin.

 - Hayaletlere inanan biriyimdir.

 Özellikle de radyo dinlerken konuşmalarını duyunca.

 Bana bildiklerinizi anlatın ve belki bir anlaşma yapabiliriz.

 Bak biz, pek bir şey bilmiyoruz.

 Tamam, tamam!

 Peki!

 Dağlarda saklanıyorlar.

 İSYAN'a saldırmış ve bir grup çocuğu ele geçirmişler.

 Tek bildiğimiz bu.

 Jorge.

 Neler oluyor?

 Yeni dostlarımızla tanışmaya gelmiştim.

 İşimiz de bitmişti zaten.

 Hey, bekle.

 Bize yardım etmeyecek misin?

 Hiç merak etme hermano.

 Sizi ait olduğunuz yere yollayacağız.

 Sıkı tutunun.

 - Bir yere mi gidiyorsun?

 - Sen de geliyorsun.

 Eşyalarını topla.

 Çabuk ol.

 Tam olarak nereye gidiyoruz?

 Bu gerçek Brenda.

 Bu çocuklar bizim biletimiz.

 Sağ Kol bizi geri çeviremez.

 Hadi git.

 Tamam.

 Halledeceğim.

 - Minho.

 Hazır mısın?

 - Evet.

 - Tuttum.

 Pekâlâ.

 - 3 diyince yolla.

 3.

 - Çok az kaldı.

 - Kahretsin!

 Yerimizi aldık.

 Ekibi gönderin.

 Hadi Minho.

 Daha kuvvetli it.

 Bu sefer olacak.

 1, 2, 3.

 - Evet!

 Budur be!

 - Tamamdır!

 Teresa, çabuk ol!

 Ne yani, her şeyi öylece bırakıp gidecek misin?

 Yaptığın onca şeyi.

 Burada bir geleceğimiz yok.

 Başka bir kafile burayı bulursa ne olacak.

 - Liderliği kaybedersem seni koruyamam.

 - Beni korumana ihtiyacım yok zaten.

 Ya Işıl virüsünü kaparsan?

 O zaman ne yapacağım?

 Seni zincirleyip, dönüşümünü mü izleyeceğim?

 Kafana kurşun mu sıkacağım?

 - Benden bunu yapmamı mı bekliyorsun?

 - Ben senin için bunu yapardım.

 İyi akşamlar.

 İnsanlığın Sonu: Yok etme Araştırma Noktası'ndan geliyoruz.

 Etrafınızı tamamen sardık.

 Karşı koymazsanız size zarar vermeyeceğiz.

 - Aranızda İSYAN'a ait mallar var.

 - Barkley'in işi bu.

 Onları zarar görmemiş şekilde teslim ederseniz, bu yanlış anlaşılmayı unuturuz.

 Karşı koyarsanız, hepinizi öldürürüz.

 Işıl virüsü yakında hepimizi ele geçirecek.

 Tedavi bulma umutları ise şu an sizin elinizde.

 Karar sizin.

 - Git çocukları getir.

 - Ne yapacaksın?

 Ona en sevdiğim şarkımı çalacağım.

 Aman Tanrım!

 Hadi, gidelim!

 Başınıza bela olmak istemiyoruz.

 Sadece buradan gitmek istiyoruz.

 Demek öyle.

 Janson, onları yakaladım.

 Size getiriyorum.

 Bizi vurmayın.

 Hadi, yürüyün.

 Yürüyün dedim size.

 Seni piç kurusu!

 Tamam.

 Hadi.

 Hadi, gidelim!

 Barkley neredesiniz?

 Barkley, orada mısın?

 Efendim, bunu duyuyor musunuz?

 Bu da ne?

 Brenda!

 Acele edin, çok zamanımız yok.

 Gidelim, gidelim, gidelim.

 Buradan.

 - Hadi canım.

 - Plan B, hermano.

 Sağ Kol'a ulaşmak istiyorsunuz.

 Sizi onlara götüreceğim.

 Ama bana borçlu olacaksınız.

 Peşimden gelin!

 Pekâlâ!

 Hadi gidelim!

 - Hadi!

 - Hadi, herkes geçsin.

 - Geçin.

 Hadi.

 Hadi!

 - Hadi, hadi!

 Tüm birimler, saldırın!

 - Üst kattalar!

 Üst kat!

 - Anlaşıldı!

 - Geç!

 - Hadi Aris!

 Teresa, sıra sende.

 Hadi.

 Brenda, nereye gidiyorsun?

 Sen git, git.

 Hemen arkandan geleceğim.

 Acele et.

 Alfa 22 atakta.

 Saldırıyoruz!

 Brenda, hadisene!

 Ne yapıyorsun?

 - Gitmemiz gerek!

 - Aldım!

 Aldım!

 Kahretsin!

 Siper alın!

 Koş!

 Koş!

 Koş!

 Hadi, acele et!

 Zamanımız azalıyor!

 - Onları gördük!

 - Buradan, takip et!

 Hadi!

 Dur, onlara ihtiyacımız var.

 Sen arkadan dolan, ben peşlerinden giderim.

 Orada!

 Oradalar!

 - Çocuklar, kıpırdamayın!

 - Brenda, nereye gideceğiz?

 Acele et, şarkı bitmek üzere!

 Aman Tanrım!

 Hadi!

 Thomas, hadisene!

 İyi misin?

 Evet, muhteşem hissediyorum.

 Hayır, olamaz.

 Diğerlerinin yanına nasıl gideceğiz?

 Sakin ol.

 Bizi buradan çıkaracağım.

 Al.

 Bize neden yardım ediyorsunuz?

 Emin ol bu benim fikrim değildi.

 Jorge sizi, güvenli bölgeye giriş bileti olarak görüyor.

 - Nereye?

 - Bilirsin.

 Cennet denen yere.

 Güneş ışınlarından korunaklı, virüs bulaşmayan bölge.

 Sağ Kol çocukları yıllardır oraya götürüyor diye duyduk.

 Bağışık olanları tabii.

 - Nerede olduğunu biliyor musunuz?

 - Hayır.

 Jorge, Marcus adında birini tanıyor.

 Eskiden   çocukları dağlara kaçırırmış.

 Jorge kurtulduysa, arkadaşlarını oraya götürecektir.

 - Kurtulduysa mı?

 - Amma çok soru sordun.

 Buraya gelip şunu kaldırmama yardım eder misin?

 Lütfen.

 Sesler hiç güzel değil.

 Evet.

 Aşağıda deliliğin son evresindekiler var.

 Hadi gidelim.

 Sanırım buradan.

 Sanırım mı?

 Burada yaşayanlar var mı?

 Güneş fırtınaları, insanları buralara inmeye zorladı.

 Jorge, eskiden burada yaşayan bir sürü insan olduğunu söyledi.

 Jorge'yle bağınız ne?

 Baban falan mı?

 Sayılır.

 Aslında tam olarak kim olduğunu bilmiyorum.

 Kendimi bildim bileli yanımdaydı.

 Ve benden ne yapmamı isterse yaptım.

 Ne kadar aptalca olursa olsun.

 Sence Sağ Kol gerçek değil mi?

 Bence   umut tehlikeli bir şeydir.

 Umut, Alev ve Işıl'dan daha çok arkadaşımı öldürdü.

 Jorge'un bundan daha akıllı olduğunu sanıyordum.

 Kahretsin.

 Hey, sanırım yol buradan.

 Brenda?

 Brenda?

 Buradayım.

 Şuna baksana.

 Ne?

 Ne oldu?

 Bunlar da ne?

 Bilmiyorum.

 Tanrım.

 Koş!

 Koş!

 Koş!

 Tanrım!

 Hadi!

 Durma!

 Neredeyse vardık, hadi!

 Hadi, buradan!

 Thomas!

 Hadi!

 Pekâlâ.

 Hadi, yürü!

 Durma!

 Dikkat et!

 İyi misin?

 Hadi!

 - Beni takip et!

 - Hemen arkandayım!

 Yürü, yürü, yürü!

 - Tamam, koş, koş!

 - Hadi!

 Brenda!

 Brenda!

 İyi misin?

 Evet.

 Pekâlâ, dayan.

 Yardım edeceğim.

 Hayır Brenda.

 Kıpırdama!

 Hadi.

 Hadi, elimi tut.

 Hayır, hayır, hayır!

 Thomas!

 Elimi tut!

 - Brenda!

 - Yetişemiyorum!

 Hadi, hadi, hadi!

 Brenda!

 Tuttum seni.

 Buradan aşağıya inebiliriz.

 Bunu duydun mu?

 İyi misin?

 Kahretsin.

 Brenda.

 Evet, evet.

 Biliyorum.

 Biz Marcus'u bulalım.

 Pekâlâ.

 Dikkat çekmemeye çalış.

 <b>A BÖLGESİ Mekanın burası olduğunu emin misin?

 Parti için mi geldiniz?

 Hayır.

 - Marcus'u arıyorduk.

 Burası onun, değil mi?

 - Burası benim.

 Marcus sen misin?

 Marcus artık burada yaşamıyor.

 Onu nerede bulabileceğimizi biliyor musun?

 Tabii.

 Tabii.

 B Bölgesi'nde.

 - Pekâlâ, B Bölgesi neresi?

 - Cesetleri yaktıkları yer.

 Hey baksana, buraya onu arayan başkaları geldi mi?

 Bizim yaşlarımızda bir grup çocuk, yanlarında da siyah saçlı bir kız.

 Bak ne diyeceğim?

 İçeride olabilirler.

 Al.

 İç bunu.

 Bu da ne?

 Giriş bedeli.

 İç dedim!

 Sıra sende.

 Pekâlâ.

 Partinin keyfini çıkarın.

 Ayrılsak iyi olur.

 Diğerlerini bulmaya çalışalım.

 Başka bir şey içme.

 Bu çok eğlenceliydi!

 Brenda?

 Burada değiller.

 Tamam.

 Aramaya devam etmeliyiz.

 Neden?

 Sağ Kol'u da bulamayacağız zaten.

 Marcus olmadan bulamayız.

 Arkadaşların gitti.

 Her şey bitti.

 Sadece ikimiz kaldık.

 Rahatla artık.

 - Rahatla.

 - Nasıl?

 Böyle.

 Ne oldu?

 Sen o değilsin.

 Brenda.

 Brenda.

 Thomas.

 Hayır!

 Selam.

 - Seni takip eden oldu mu?

 - Hayır, o da nereden çıktı?

 - Çok zamanımız yok.

 - Thomas, sorun ne?

 Girip, bakmam lazımdı.

 Olayları açıklamaya çalışıyordum.

 Olamaz!

 - Thomas!

 - Beni iyi dinle, tamam mı?

 Benim hakkımda ne derlerse desinler, her ne olursa olsun.

 Yapmak zorunda olduğum şeyi yaptığımı asla unutma, tamam mı?

 Ne yaptın sen?

 Öylece ölmelerini izlemeye devam edemezdim.

 Burada.

 - Hadi.

 - Durun!

 - Üzgünüm.

 - Thomas!

 Hey, her şey yolunda.

 Merhaba.

 Bu şekilde karşılaşmayı bırakmamız lazım.

 Hoş geldin, seni çirkin çıkıntı.

 Konuşsan iyi olur, seni oruspu çocuğu!

 Kahretsin!

 Üzgünüm fakat sizden evimi terk etmenizi istemek zorundayım.

 Bayağı eğlenmişsin herhalde.

 Bak.

 Sana zarar vermekten hoşlanmıyorum.

 Tamam mı?

 - Sağ Kol nerede Marcus?

 - Bekle.

 Marcus bu mu?

 Çocuk bayağı hızlı öğreniyor.

 Bu grubun beyni sen misin?

 Nerede saklandıklarını bildiğini biliyorum.

 Bana yerlerini söyle ve seninle bir anlaşma yapalım.

 - Sen de bizimle gelirsin.

 - Ben o davayı çoktan kapattım.

 Ayrıca benim kendime ait anlaşmalarım var zaten.

 Hiçbir şansı kaçırmamamı bana sen öğretmiştin.

 - Neden bahsediyor bu?

 - Arz ve talepten bahsediyorum.

 İSYAN ulaşabildiği tüm bağışıkları elde etmek istiyor.

 Ben de onlara yardım ediyorum.

 Çocukları içeri çekiyorum, sarhoş ediyorum   burada iyi zaman geçiriyorlar ve İSYAN geliyor   sapla samanı ayırıyor.

 Fikrimi değiştirdim hermano.

 Sana zarar vermekten zevk alacağım.

 Konuş!

 - Konuş dedim!

 - Tamam, tamam.

 Tanrım!

 Yine de kesin bir şey diyemem.

 Sürekli yer değiştiriyorlar.

 Dağlarda bir karargahları var.

 Ama buradan çok uzakta.

 İSYAN'ın yarısı sizi kovalıyorken asla oraya ulaşamazsınız.

 Yürüyerek ulaşamayız.

 Berthe nerede?

 Berthe olmaz.

 Sanırım buradan sonrasında yürüyeceğiz.

 - Eğilin!

 - Siper alın!

 - Herkes iyi mi?

 - İyiyiz.

 Nereden ateş ettiklerini gören var mı?

 Bu Marcus'un işi.

 Bizi tuzağa sürükledi.

 - Ne yapacağız?

 - Al, tut şunu.

 Dikkatlerini başka yöne çekmeliyiz.

 Fırlatmaya hazır ol.

 Millet, kamyonete koşmaya hazır olun!

 Kulaklarınızı da kapatın.

 Hazır mısın?

 1   2  Bırak onu.

 Hemen!

 Bırak dedim!

 Ayağa kalkın!

 Yürüyün!

 Yürüyün!

 Hadi!

 - Geri çekilin!

 - Sakin ol.

 Siz ikiniz, hemen buraya gelin!

 - Hadi, ayağa kalkın!

 - Aptal olmayın, yürüyün!

 Yavaşça.

 Aris?

 - Tanrım, Harriet?

 - Tanrım.

 Burada ne işin var senin?

 - Sonia.

 - Aris, seni vurmadığımız için şanslısın gerzek kafa.

 - İyi misin?

 - Nasıl olur?

 - Neler oluyor?

 - Aynı Labirent'teydik.

 Her şey yolunda beyler!

 Çıkabilirsiniz!

 Her şey yolunda.

 Çıkabilirsiniz.

 Tanrım, yaşıyorsun.

 Aç yolu Joe!

 - Bunları üsse götürüyoruz.

 - Bekle, siz buraya nasıl geldiniz?

 - Sağ Kol bizi kurtardı.

 - Bekle, bekle.

 Sağ Kol dedin.

 Nerede olduklarını biliyor musun?

 Atla.

 Neredeyse 1 yıldır bunu tasarlıyorlar.

 Hepsi bizim için.

 Tam zamanında geldiniz.

 Yarın sabah yola çıkıyorduk.

 - Vince nerede?

 - Oradaydı galiba.

 - Vince kim?

 - Kalıp, kalmayacağınıza karar verecek olan kişi.

 - Sağ Kol'u bir ordu falan sanıyordum.

 - Evet, eskiden öyleydik.

 Anca bu kadar kaldık.

 Buralara gelmemiz için birçok iyi insan canını feda etti.

 - Kim bunlar?

 - Bağışıklar.

 Dağlara giderken yakaladık.

 Kontrol ettiniz mi?

 Bu çocuğu tanıyorum, adı Aris.

 Ona güveniyorum.

 Pekâlâ Tom.

 Kontrol et şunları.

 Hey patron.

 Brenda!

 Brenda.

 - Neler oluyor?

 - Brenda.

 Brenda!

 Brenda.

 Branda, konuş benimle.

 Özür dilerim.

 Özür dilerim.

 - Ne oldu?

 - Kızın sorunu ne?

 Bilmiyorum.

 Brenda, iyi misin?

 - Brenda.

 Konuş benimle.

 - Bu da ne?

 Siktir!

 Deli!

 Burada bir Deli var!

 - Durun!

 - Hayır, hayır!

 Bekle.

 - Çekil!

 Çekil!

 - Dinle!

 Lütfen beni dinle.

 Bu daha yeni oldu, tamam mı?

 Henüz tehlikeli değil.

 - Buraya getirmemeliydiniz.

 - Biliyorum.

 Ben  Buraya Deliler'in girmesine izin verirsek 1 haftaya güvenli bölge falan kalmaz.

 - Bırakın beni!

 - Çekil şimdi.

 Peki, seni anlıyorum.

 Anlıyorum, ama lütfen beni dinle.

 Lütfen dostum.

 Ona yardım edebileceğinizi söyledim.

 - Tamam mı?

 - Hayır.

 Yapabileceğiniz bir şey olmalı.

 Evet.

 Var.

 Acısına bir son verebilirim.

 - Hayır.

 Hayır!

 - Vince!

 Bu kadar yeter!

 Bırakın adamı.

 Bırakın dedim!

 Virüsü kapmış Doktor.

 Ona hiçbir şey yapamayız.

 Biz yapamayız.

 Ama o yapabilir.

 Merhaba Thomas.

 Ne?

 Beni tanıyor musun?

 İlginç.

 Seni Labirent'e koymaları çok mantıklı.

 Ayrıca itiraf etmeliyim   yaptığın şeyden sonra seni öldürürler sanmıştım.

 Yaptığım şeyden sonra mı?

 İlk konuşmamızda, artık katlanamadığını söylemiştin.

 Arkadaşlarının teker teker ölüşünü.

 Son konuşmamızda ise, bana İSYAN tesislerinin   laboratuarlarının ve üslerinin koordinatlarını vermiştin.

 İçerideki kaynağımız sendin demek.

 O olmadan bunların hiçbirini başaramazdık.

 Onu çadıra götürün.

 Bu çocuklara da kalın giysiler verin.

 - Dikkat et.

 - Tamamdır.

 En azından bu kadarını yapalım.

 Thomas, gel hadi.

 Senden kan örnekleri almamız gerek.

 Başlarda çok kayıp verdik.

 Tek bildiğimiz   ne kadar gençsen kurtulma şansın o kadar çok.

 İSYAN için mi çalışıyordun?

 Çok uzun zaman önceydi.

 Başlarda hepimizin çok iyi niyetleri vardı.

 Tedaviyi bulacak ve dünyayı kurtaracaktık.

 Bağışık olduğunuz için de tedavinin anahtarı sizlerdiniz.

 Ama neden bağışıktınız?

 Nihayetinde bir cevap buldular.

 Beyninizde salgılanan bir enzim nedeniyle bağışıktınız.

 Bu enzimi kanınızdan alıp başkasına aktardığımızda   virüsün yayılmasını yavaşlatıyordu.

 - Tedaviyi buldunuz yani.

 - Tam olarak değil.

 Bu enzim üretilemiyor, bağışıkların beyninden çıkarılması gerekiyor.

 Genç bağışıklardan.

 Tabii ki bu İSYAN'ı durdurmadı.

 Amaçlarına ulaşmalarını sağlayacaksa tüm nesli yok ederlerdi.

 Hepsi bunun için.

 Evrimin bir hediyesi.

 Ama sadece bir kişi için, hepimiz için değil.

 Bu ona ne kadar zaman kazandıracak?

 Bu kişiden kişiye değişiyor.

 Birkaç ay falan.

 Sorun da bu zaten.

 Sürekli bu iğneden olması gerekecek.

 Pekâlâ.

 Hadi.

 Hadi dışarı çıkalım.

 Bırakalım dinlensin.

 Hadi gidelim.

 İyileşecektir.

 Thomas.

 Kız bizimle gelemez, biliyorsun değil mi?

 Kardeşimdi.

 Pardon.

 İyi misin?

 Nasıl hissediyorsun?

 Bana onu hatırlatıyorsun.

 Her zaman insanların iyi yanlarını görürdü.

 Şu an nerede?

 Bilmiyorum.

 Biz çocukken   İSYAN'ın kamplarından birine alınmıştık.

 Bir sürü test yaptılar.

 Beni istemediler.

 Onu istediler.

 Veda etmeme bile izin vermediler.

 İsmi neydi?

 George.

 Bu da Chuck'ındı.

 Nasıl öldü?

 Hayatımı kurtarırken.

 - Ona bir şey olursa ben  - Biliyorum.

 Biliyorum.

 Gir içeri.

 Konuş onunla.

 Sanırım artık ben sana borçluyum.

 Keşke Alby de tüm bunları görebilseydi.

 Winston da.

 Chuck da.

 Seninle gurur duyarlardı Tommy.

 Evet.

 Aris!

 Selam çocuklar!

 Bu çocuğu sevdim.

 Evet.

 Ben pek ısınamadım.

 Teresa nerede?

 Oraya gitti.

 Hey, iyi misin?

 Burada ne yapıyorsun?

 Sadece düşünüyorum.

 Seni yalnız bırakayım.

 Anneni hatırlıyor musun?

 Galiba.

 Ben kendiminkini hatırlıyorum.

 Çok güzel bir kadındı.

 Herkes onu severdi.

 İSYAN'dan önce sahip olduğum tek şey oydu.

 Hastalandığında ne yapacağımı bilmiyordum.

 Onu kilitledim.

 Sakladım.

 İyileşecek sandım.

 Her gece korkunç bir ses çıkarıyordu.

 Bir çeşit çığlık.

 Sonra bir gece, çıkarmadı.

 Tam bir sessizlik olmuştu.

 Odasına bakmaya gittim.

 Her taraf kan içindeydi.

 Ama orada öylece oturuyordu.

 Sakin bir şekilde.

 Daha iyi hissettiğini söyledi.

 ''Gözlerim ağrıyordu ve hallettim.

'' dedi.

 Gözlerini çıkarmıştı Thomas.

 Dışarıda acı çeken milyonlarca insan var Thomas.

 Benimki gibi milyonlarca hikaye var.

 Onlara sırtımızı çeviremeyiz.

 Ben çevirmeyeceğim.

 Ne diyorsun sen?

 Anlamanı istiyorum.

 Neyi?

 Neden yaptığımı.

 Teresa.

 Lütfen onlara karşı koyma Thomas.

 Ne yaptın sen?

 Ne yaptın sen?

 Hayır!

 Pekâlâ, atlayın çocuklar.

 Toplayın şunları.

 Koşun!

 Vurun şunları!

 Kıpırdama!

 Thomas nerede?

 Çabuk!

 Cephane!

 Harriot, bekle!

 Kendimizi korumamız gerek!

 Mermi!

 Hey, bu şeyi kullanmayı biliyor musun?

 Beni koru!

 Bu bizim tek şansımız!

 Brenda!

 Seni aptal.

 Kendini öldürmeye mi çalışıyorsun?

 Gitmemiz gerek, hemen.

 Çok geç olmadan.

 - Gidip onları bulmalıyım.

 - Hayır!

 Hayır, şuraya baksana!

 Bak!

 Onlara yardım edemezsin.

 Vince, acele et.

 Çok fazlalar.

 Mermim bitti!

 Dikkat edin!

 Siktir!

 Tamam, indir beni.

 Üzgünüm.

 Onlar için yapabileceğin hiçbir şey yok.

 Hemen kaçmazsak   her şey için çok geç olur.

 - Siz hemen gidin.

 - Ne?

 Sizi aramıyorlar.

 Giderseniz güvende olursunuz.

 Thomas.

 Onları bırakamam.

 İyi şanslar evlat.

 Brenda, gitmemiz gerek.

 Hadi.

 Hadi dedim!

 Gidelim.

 Hadi.

 - İyi misin?

 - Evet.

 B-4.

 - Ne kadarını yakaladık?

 - Neredeyse hepsini.

 - Neredeyse derken?

 - Birkaçı öldü.

 A-4.

 A-6.

 B-3.

 - Thomas nerede?

 - Buradayım.

 Yürü!

 Thomas.

 Sıraya koyun.

 Pekâlâ.

 Getirin onu.

 Neden kaçmadın?

 Kaçmaktan yoruldum.

 - Hepsi burada mı?

 - Çoğu.

 Bu kadarı yeterli olur.

 - Araçlara yüklemeye başlayın.

 - Peki han'fendi.

 Pekâlâ, duydunuz!

 Hadi, yüklemeye başlayın!

 Merhaba Thomas.

 Güvende olduğuna sevindim.

 - Neler oluyor?

 - Teresa.

 Bir saniye, neler oluyor?

 Onlarla birlikteymiş.

 Ne zamandan beri?

 Teresa yapılan iyiliklere hep daha çok değer verdi.

 Anılarını geri verdiğimiz gibi bunu anladı.

 Özür dilerim.

 Başka şansım yoktu.

 Tek yolu bu.

 Tedaviyi bulmamız gerek.

 O haklı.

 Tüm bunlar tedaviyi bulursak bir anlam ifade edecek.

 Eskiden sen de bunu anlıyordun Thomas.

 Hakkımda ne düşündüğün önemli değil.

 Ben cani değilim, ben doktorum.

 Tedaviyi bulacağıma dair bir yemin içtim.

 Ne pahasına olursa olsun.

 Sadece daha fazla zamana ihtiyacım var.

 Daha fazla kana.

 Merhaba Mary.

 Tekrar karşılaşacağımızı umuyordum.

 Bu şartlar altında olduğu için üzgünüm.

 Ben de birçok konuda üzgünüm.

 Ama bu onlardan biri değil.

 En azından benim vicdanım rahat.

 Benimki de.

 Mary.

 Mary.

 Mary!

 Bırak beni!

 Mary!

 Hayır!

 Olamaz.

 Hadi Janson.

 Yükleyin, gidelim.

 Bu insanlardan da kurtulun.

 Gidelim.

 Gidelim!

 - Bırak beni!

 - Sonia!

 Aris!

 Geri çekilin!

 Hemen!

 Hepiniz geri çekilin!

 - Çekilin!

 Hepiniz çekilin!

 - Ateş etmeyin!

 - Herkes geri çekilsin!

 - Ateş etmeyin!

 Ateş etmeyin!

 - Geri çekilin.

 Bırakın onları.

 - Thomas, bırak onu.

 - Bırak onları!

 - Bunu yapamayacağımı biliyorsun!

 Thomas, lütfen dur.

 Onlarla anlaşma yaptım.

 Hepimizin güvende olacağına söz verdiler.

 Ne yani, sana güvenmemi mi bekliyorsun?

 - Bu doğru.

 Tek şartı buydu.

 - Kes sesini!

 Her şey eskisi gibi olabilir.

 Thomas.

 Gerçekten hepsinin ölmesini istiyor musun?

 Onu dinle Thomas.

 Ne yaptığını bir düşün.

 Seninleyiz Thomas.

 Hayır.

 Yapma.

 Yap Thomas.

 Biz hazırız.

 - Oraya dönmeyeceğiz.

 - Thomas.

 Tek yolu bu.

 Thomas!

 Gitmemiz gerek!

 Koşun!

 - Çıkarın onu buradan!

 - Hadi!

 - Kıpırdama!

 - Bırak onu evlat!

 - Koşun!

 - Koşun, eğilin!

 Kıpırdama!

 Ne büyük kayıp.

 Vince, koş!

 Seni koruyorum.

 Seni koruyorum.

 Gidelim buradan!

 Koşun!

 Koşun!

 Hadi Thomas!

 Gidelim buradan!

 - Gidelim!

 - Koşun!

 Minho!

 Minho!

 Minho!

 Minho!

 Hayır!

 Minho!

 - Gidin!

 Hadi!

 - Minho!

 Şimdi ne yapacağız?

 Elimizde kalanları toplayacağız   plana sadık kalacak ve sizi güvenli bölgeye götüreceğiz.

 Baştan başlarız herhalde.

 Sizinle gelmiyorum.

 Ne?

 Minho'ya bir söz verdim.

 Onu arkada bırakamam.

 Peşinden gitmek zorundayım.

 Evlat, etrafına bir bak.

 İSYAN kıçımıza tekmeyi bastı.

 Nereye gittiğinin farkında mısın?

 Kimseden benimle gelmesini istemiyorum.

 Thomas, dinle.

 Minho'yu   kendimi bildim bileli tanıyorum.

 Yani ona yardım etmenin bir yolu olsaydı, inan bana   şu an yanında duruyor olurdum.

 Ama senin bu dediğin   imkansız bir şey.

 Daha çok bir intihar.

 Belki.

 Ama şu an ne yapmam gerektiğini biliyorum.

 Bu sadece Minho'yla ilgili değil.

 Hepimizle ilgili.

 Bu İSYAN'ın aldığı ve alacağı herkesle ilgili.

 Onlar asla durmayacak.

 Asla durmayacaklar.

 Bu yüzden onları ben durduracağım.

 O oruspu karıyı öldüreceğim.

 İtiraf etmeliyim.

 İçimden intikam almak geçmiyor değil.

 Çok iyi konuşmaydı evlat.

 Planın ne peki?

 <b>Çeviren: mbuyukler24 @mbuyukler24||

Önceki Yazı
« Prev Post
Sonraki Yazı
Next Post »

Benzer Yazılar