The Perfect Host (2010)
| |
93 dk
6.4/10 puan 73 kullanıcı oyladı
Yönetmen:Nick Tomnay
Senaryo:Nick Tomnay, Krishna Jones
Ülke:ABD
Tür:Komedi, Suç, Gerilim
Vizyon Tarihi:01 Ocak 2010 (ABD)
Dil:İngilizce
Müzik:John Swihart
Oyuncular
David Hyde Pierce
Clayne Crawford
Tyrees Allen
Cooper Barnes
Megahn Perry
Özet
John Taylor (Clayne Crawford) kendi ayakları üzerinde durmak
zorundadır ve bu onun için gerçekten çok zordur. Bunun üzerine 300.000 $’lık
bir banka soygunu gerçekleştirir ve soygunda yaralanır. Bütün haberlerde bu
olaydan bahsedilmektedir ve John’un olabildiğince hızlı bir şekilde saklanması
gerekmektedir. John, rastgele seçtiği bir evin posta kutusundan edindiği
bilgilerle, ev sahibine bir arkadaşını tanıdığını söyleyerek içeriye girmek
ister. Evin sahibi Warwick Wilson (David Hyde Pierce) sadece bir akşam yemeği
için onu misafir etmeyi kabul eder. Ancak, bir süre sonra Taylor,
anlaştıklarından daha da fazlasını elde ettiğini düşünür ve eve yerleşir.
Wilson, dışardan bakıldığında çok nazik gibi görünen ancak garip cezalandırma
yöntemleri olan yalnız ve mutsuz bir insandır. Zamanla işler değişecek ve John
bu ev girdiğine çok pişman olacaktı
Altyazı
THE PERFECT HOST (2010)
Kasayı aç. Kes sesini
de kasayı aç!
Kes sesini!
Sen. Bu tarafa gel. Cüzdanın.
Yere at. -Hadisene!
- Hadi, hadi!
Poşete koysana be!
- Kağıt mı olsun
plastik mi?
- Plastik. Hey sen,
buraya gel. Bakın bayan, burada ne yaptığınız umurumda değil. İstediğinizi
yapın, ama beni bu işin dışında bırakın. Ne dedin sen?
Beni kadın mı sandın?
- Değil misin?
- Bununla suratını
dağıtsam nasıl olur?
Umarım yapmazsın. Bırak
o şeyleri. - Ne?
- Elindeki ıvır
zıvırı bırak. Bu son şişeydi. Buna ihtiyacım var. Bırak dedim. - Ayağımda
kanama var. - Benim de elimde silah var. Bunun parasını kim ödeyecek?
Cüzdanımı ver. saldırı
ve soygundan aranıyor 33 yaşındaki beyaz tenli zanlı, olay yerinden
ayrılırken pencereyi kırmış. Polisin
elinde olay yerine ait video görüntüleri bulunmakta Kıpırdama göt herif!
Silahı bırak. Silahı
bırak!
- Hemen bırak şunu!
- Tamam. Benimle
uğraşmak mı istiyorsun ha?
Söyle?
Çık dükkanımdan!
Çık dışarı!
- Çekilin arabamdan!
- Hangi araba?
Üzerine oturduğunuz
arabadan. Ben bunu tuvalet sanmıştım. Polis,
300.000 dolara yakın paranın alındığını tahmin ediyor. 33 yaşında, beyaz tenli Taylor'ın 80 model bir
Buick araba kullandığı bildirildi. Plaka
kodu: K-R-S-4-2-7. Polis, Taylor'ı ya da plakasını görenlerin yerel yetkililere derhal haber vermesini
istiyor. Diğer haberlerde Çeviri: Begüm Özdemir İyi seyirler. Evet?
Merhaba, sizi
rahatsız ettiğim için çok özür dilerim. Los Angeles'a yabancıyım yanında kalacağım arkadaşımı görmeye
gidiyordum ve soyuldum. Telefonumu, cüzdanımı
aldılar, ayrıca yaralandım da. Pencerenizdeki Yehova işaretini gördüm ve acaba
içeri girip telefonunuzu kullanıp,
biraz kendime gelirim diye düşündüm. Nasıl göründüğünün farkındayım. Yehova ile
ilgilisiniz yani?
Evet evet.
Pencerenizde işaretini görünce ne kadar sevindiğimi tahmin edemezsiniz. Ama haç
takmıyorsunuz?
Hayır. Ne yazık ki
soyulma esnasında boynumdan çekip çıkarılmış olmalı. Belki bir sonraki Noel'de yeni
bir tane hediye ederler. Anlayamadım, ben Hristiyan'ım ama?
Olabilirsiniz, ama
Yehova'yla ilgilenmediğiniz çok aşikâr. Biz Noel kutlamayız ve haçı onaylamayız.
İkile o yüzden. Sevgili Warwick, şu anda
Sydney'deyim ve güneş Sevgiler, Julia. Evet?
Merhaba, Warwick'le
mi görüşüyorum?
Warwick evet. Kimsiniz?
Merhaba Warwick, ben John. Julia'nın bir
arkadaşıyım. Kendisi şu anda burada değil. Evet, aslında onu Sydney'de bıraktım.
Gerçekten mi?
Senin için ne
yapabilirim?
Oldukça zor bir durumdayım aslına bakarsan. Ülkeye geri döndüm ve havaalanında bavulumu
kaybettim. Bunun yanında bir de soyuldum.
Aman Tanrım. Evet, ben de kuzenimde kalayım dedim ama şu anda evde kimse yok. Evet?
Bak, normalde böyle şeyler yapmam ama Julia senin ne kadar iyi bir insan olduğunu
dilinden düşürmüyordu zaten
seni geldiğimde arayacaktım, ben de düşündüm ki
Düşündüm ki, belki içeri gelip
durumları düzeltebilmek için ayarlamalar yapabilirim. Son çarem sen gibisin. Yardım etmeyi çok
isterdim ama Yemeğe arkadaşlarımı
bekliyorum. Bana gerçekten büyük iyilik
yapmış olursun. Üzgünüm. Peki o zaman,
darılmaca yok. Belki başka bir zaman. - John?
- Evet. Özür
dilerim, Julia beni asla affetmezdi. Elbette içeri gelebilirsin. - Çok yorgun
olmalısın. Ben Warwick. - John. İçecek bir şeyler ister misin?
Soda, şarap?
Evet, şarap harika
olur. - Kırmızı mı beyaz mı?
- Kırmızı. Teşekkürler.
Al bakalım. Teşekkür ederim. - Evin harika. - Teşekkürler. Otur, keyfine bak
lütfen. Pekâlâ, sağ ol. - Avustralya nasıldı?
- Harikaydı. Orası
çok güzel. Plajlar bir harika. Keşke biraz daha kalabilseydim. Seyahatler. Hayatın
en büyük zevklerinden biri. Seyahat etmediğinde neler yapıyorsun?
Biraz ondan biraz
bundan işte. Ben bunu tam olarak adlandırmıyorum. Bu aralar hepimizin bir sürü seçimleri
oluyor, öyle değil mi?
Anlat bakalım Julia
nasıl?
İyi. Çok iyi hem de.
İşe geri dönme konusunda ne düşünüyor?
- Gayet iyi. - Bu
şaşırtıcı oldu. Son konuştuğumuzda işten ayrılmayı düşünüyordu. Bu konuda pek
fazla konuşmadı aslında. Bilemiyorum. Onu kim suçlayabilir ki?
Ben öyle bir iş yapamazdım. Sen yapar mıydın?
Hayır, yapamazdım. Ara
sıra yemeğe bakmam lazım, sen de gelir misin?
Evet, tabii. -
Burada uzun zamandır mı yaşıyorsun?
- Bir süredir. Yalnız
mı yaşıyorsun?
Evet. Sanırım
telefona ihtiyacın olacak. Ayarlamalar yapacağını söylemiştin. Teşekkürler. Benim.
Sonra tekrar ararım. - Yoklar mı?
- Hayır. - Havuç?
- Böyle iyiyim, sağ
ol. Bunu sormaktan nefret ediyorum ama, kuzenim eve dönene kadar falan bir yarım saat daha burada kalabilir miyim
acaba?
Seni zor duruma
soktuğumun farkındayım ama bu benim için o çok zor günlerden biri. Olsun, sorun
değil. Otur ve keyfine bak. Eminim bu durumu halledeceğiz. Havaalanını arayıp
bavulunun nerede olduğunu öğrenmeye çalışacağım. O konuda endişelenmeye gerek
yok. Danışmaya kuzenimin bilgilerini bıraktım, bulduklarında arayacaklarını
söylediler. - Ama kuzenin evde değil, öyle değil mi?
- Doğru. Kuzenin
evde değil. Bu insanlara ısrar etmezsen, en son ilgilenecekleri kişi sen
olursun. - Hangi havayoluydu?
- Quantus. Beni
Quantus'un Los Angeles için kayıp bavul departmanına bağlar mısınız lütfen?
Evet, merhaba. Bavul
kontrolü yapacaktım. Bekleyin. - Bavulun fişi var mı?
- Hayır,
cüzdanımdaydı. Hayır yokmuş. Soyadın ne?
Jones. John Jones mu?
Bizimkiler işte - Jones'muş. - Pek yaratıcı değillermiş. Sydney'den.
Tabii. Anlıyorum. Jones adına bir şeyleri yokmuş. Nasıl bir şeydi?
- Ne?
- Bavulun, tarif et.
Bekleyin lütfen. Siyah, orta boy, tutma yerinde ufak kırmızı bir kurdele vardı.
Pekâlâ, bavulu tarif edersem eğer Ne
zaman dönecek?
- Anlaşılan bu
eleman benimle ilgilenmek istemiyor. - Boş ver, kapat gitsin. Takma kafana. Amirinin
bir saate döneceğini söylüyor. Kuzenin o zamana kadar evde olur mu?
Bilemiyorum. Beni
beklemiyordu. Ona sürpriz yapacaktım. Bu iş gittikçe zorlaşıyor. Neden yemeğe
kalmıyorsun?
Bir saat sonra
amirini ararız. Ne dersin?
Bence bu harika bir
fikir. Sağ ol. Pekâlâ, sizi daha sonra arayacağım. Teşekkürler. O zaman her şey
ayarlandı. Benim hazırlanmam lazım, sen keyfine bak istersen mutfakta daha şarap var. Hemen
döneceğim. - John?
- Evet. Julia ile
Sydney'de neler yaptığınızı anlat bana. Tüm ayrıntılarıyla istiyorum. Takıldık
işte. Nasıl tanıştınız?
Ortak bir
arkadaşımız sayesinde. Doğum günü partisinde tanıştık. - Ama birlikte zaman
geçirdiniz. - Evet, tatil sırasında takıldık
onunla daha çok zaman geçirmek isterdim. Gerçekten de harika bir kız. Demek
beni ziyaret etmeni önerdi?
- Evet,
anlaşabileceğimizi düşünmüş olmalı. - Tam da Julia'lık bir davranış. - Ama bir
o kadar da garip. - Garip olan ne?
Onunla 2 gün önce konuştuğumda
senden hiç söz etmedi. Garipmiş cidden. Belki de unutmuştur. Buna ihtimal yok
işte, bana her şeyi anlatır. Garip bir durum. Senden hiç bahsetmemesi. Umarım
bir sonraki konuşmanızda benden bahseder. Haklısın aslında, hadi onu arayalım. Telefonu
getireyim. Eminim Julia ikimizin bir arada olduğuna çok sevinecektir. Sanırım
Sydney saatine göre orada saat sabahın dokuzu. Uyanmıştır. Aslında Çarşamba
günleri onun Yoga dersi vardı. Evde olacağını sanmıyorum. Ama Çarşamba değil.
Burada Çarşamba ama orada Perşembe sabahı, değil mi?
Evet, haklısın. Bizden
bir gün öndeler. Perşembe. Çalıyor. Telesekreter. Selam Jules, benim. Şu anda
John yanımda. Sana el sallıyor. Yolculuğu korkunç geçmiş. Keşke bana geleceğini
haber verseydin. Hazırlık yapardım. Her neyse. Umarım iyisindir. Müsait olunca
beni ara. Hoşça kal. Hâlâ uyuyor herhalde. Yemeği hazırlamaya devam etmeliyim. Sen
rahatına bak. Misafirlerim birazdan gelir. - İyi misin?
- İyiyim. - Banyo
nerede acaba?
- Şu tarafta, gel. Koridorun
sonunda, soldan ikinci kapı. - Teşekkür ederim. - Rica ederim. Neyin var?
Topallıyorsun. Ayağımı
burktum. Yeni yeni iyileşiyor. Ayak burkulması iyi değil John. Sarhoş musun
yoksa John?
Hadi itiraf et. Geldiğinden
beri kırmızı şarabı elinden bırakmadım. Ben genelde beyazı tercih ederim. Kırmızı
bünyeme ağır geliyor. Biraz fazla kaba. Hem dişlerde de leke yapıyor. Romanya'ya hiç gittin mi?
Çok fazla kırmızı şarap içiyorlar ve hepsinin
dişleri kıpkırmızı. Belki de çok fazla kırmızı et yiyorlardır bilemiyorum ama
dişleri kıpkırmızı. Romanyalılar işte. Fevkalade. Kimler geliyor?
Birkaç eski dost. Ne
iş yapıyorlar?
Biri sanatçı, biri
gazeteci, biri de avukat. Avukat mı?
Evet. Roman. Çok
zekidir. Ona sürekli kendi işini kurmasını söyleyip duruyorum daha çok para kazanır, ama o yapmıyor. İlkeleri
var. Vergi avukatı falan mı?
Tanrım, hayır.
Kendisi savcı. Bölge savcısının ofisinde çalışıyor. Çok yetenekli. Yemek için
çok iyi hazırlanmışsın. Bitap haldeyim. Gitsem iyi olacak sanırım. Çok yorgunum.
Kuzenim muhtemelen eve dönmüştür. Hayır, hayır, saçmalama. Seni böyle sokakta
bırakamam. Hiç sorun değil, yemeğini mahvetmek istemiyorum. Çok yorgunum, hem
misafirlerinin de ilgisini çekeceğimi sanmıyorum. Hayır, otur lütfen. Bu resmi
bir davet değil. Biraz şarap, biraz sohbet. Bir şey yapmak zorunda değilsin. Misafirlerim
çok eğlencelidir. Güven bana. Büyüleneceksin. Cidden. Her şey ne zaman
başlayacak?
Sekiz gibi
kararlaştırmıştık ama gecikmeler olacaktır. söz
konusu soygunda 300.000 dolar Dakik
olmak zor olmamalı aslında. kimliği bilinmeyen bir kadın Saatini ayarlarsın, bir liste yaparsın. O
kadar da zor olmamalı. Bir saniyeliğine susar mısın lütfen?
Her şey planlamayla
ilgili. Planlı ve düzenli. - Zaman
yönetimi. - Sanat galerisindeki Kes lan
sesini!
Anlayamadım?
Julia'nın arkadaşı
olabilirsin ama benimle bu şekilde konuşamazsın
Gitsen iyi olur bence. Al sana Julia. bu
öğlen meydana gelen soygunla alakalı adam
bankanın çalışanlarından biri L.A.'da yaşayan
John Taylor'ı teşhis etti Taylor, First National Bankasının banliyödeki
bir şubesine girerek vezne
memurunu silahla tehdit ederek 300.000 dolara yakın bir parayı alarak ayrıldı. Taylor'ın daha önceden de saldırı ve silahlı
soygun suçundan sabıkası bulunuyor. En
son Silver Lake taraflarındaki bir dükkanda görüldü Polis
Taylor'un çok tehlikeli olduğunu ve yanına yaklaşılmaması gerektiğini söylüyor.
Bir diğer haberimiz, komisyon üyesinin
rüşvetle ilgili Otur. Otur şuraya!
Sigara içmezsen
memnun olurum. Sigara içmemi istemiyor musun?
Beni öldüremezsin,
parti veriyorum. Boğazını kesip, seni küvete koyar, tüm o hazırladıklarını yer ve yatağında uyurum. Beni anladın mı?
Telefonu almanı ve o
naçiz arkadaşlarını arayıp gelmelerini istemediğini söyle. Tamam. Rupert benim,
geciktiğinin farkındayım. Ama sorun değil, yemeği iptal ettim. Migrenim tuttu. Diğerlerini
de arayıp özürlerimi iletir misin lütfen?
Sağ ol. Hayır, hayır
sorun değil. Yarın görüşürüz. Hoşça kal. Aferin. Aman Tanrım. Kanaman Kanaman var. Yardım edebilirim Bırak yardım edeyim. Su getireyim. Şimdi daha
iyi. Ne bok yiyorsun be?
Pisliğini
temizliyorum. Ben oyun oynamıyorum burada, anladın mı beni?
- Anladın mı beni?
- Evet. - Gelişme
var mı?
- Evet. Harap olmuş
olmalısın. Evet ama atlatırım. - Çok acımasızmış. - Seneye beş maç daha var. Bahse
girmemişsindir umarım. Bu yasal olmazdı. Doğru. - Nedir o?
- Tanık ifadeleri. Şimdiden
bir tanığımız mı var?
Evet, vezne memuru. Taylor'ın
kimliğini saptayan oydu. Taylor'ın birkaç kez daha geldiğini söyledi. Gerçekten
mi?
Taylor'ın bir hesabı
yokmuş, ama kadından hoşlanıyormuş. Onu üç kere yemeğe davet etmiş kadın telefonunu almış ama hiç aramamış. Sonra
da John gelmeyi kesmiş. Bugüne kadar. Bu onun ev telefonu. Benim düşüncem, ya
salak ya da romantik yakınlaşma soygunu
örtbas etmek içindi. Her hâlükârda salak bence
Birine telefon numaranı verip sonra da onu soymazsın. Peruk ve güneş
gözlüğü takmış. İşte bu akıllıca. Neden yaptın?
Neyi?
Soygunu. Neden namusunla
kazanmadın?
Bir önemi olduğundan
değil, sadece merak ettim. Parayı kazanmak için çok çabaladın. N'olmuş?
Sen bundan ne
anlarsın ki?
Sadece söylüyorum. Çalmak
bir çözüm değildir. Pekâlâ, şöyle yapacağız. Seni öldüreceğim sonunda bu karara vardım. Akıllıysan şayet, fikrimi
değiştirebilirsin. İlk olarak o gereksiz fikirlerini kendine sakla. Çünkü
hakkımda bi' sikim bilmiyorsun. Söylediklerimi harfiyen yapar ve yarın sabaha
kadar işime karışmazsan sana zarar
vermem. Tamam mı?
Bu akşamlık bana
eşlik edeceksin o kadar. Tamam mı?
Anladın mı?
Onlara ördek
hazırlayacağımı söylemiştim. Bu gecenin özel olacağını biliyorlardı. Burada
olmalılar. Hiçbirine güvenilmez. Ben her zaman vaktinde gitmişimdir. Çok
dakiğimdir. Bir sürü telefon gelir sonra. "Warwick, geç kalacağız."
der hepsi. "Çok üzgünüz Warwick, çok yorgunuz, gelemeyeceğiz." Çok
lezizdi, değil mi?
Rupert ile onu iki
kere gördük. DVD'sini sabırsızlıkla bekliyorum. Sen neden gitmedin?
Cidden, görmelisin. Çok
güzeldi Rupert, iyi taklit ettin. John. - Affedersin. - Ben görmemiştim Monica, her şey yolunda mı?
İzninle Rupert. Bunun
için üzgünüm. Herkes dinlesin. Sizi yeni arkadaşım John'la tanıştırayım. John'a
merhaba deyin. Merhaba John. Bir anlığına içi geçti de. - İyi misin?
- Senin için
endişelendik. Evet aynen. - Aynen ne?
- Senin için
endişelendik. Çek o ellerini üzerimden seni ucube. Siktir!
Terbiyeli ol. Açmışsın
Rupert. Götür bakalım domuzcuk. Ee Roman
Son zamanlarda ilginç bir dava var mı?
Eminim hukuki konular
John'un ilgisini çekecektir. Bu konularda konuşamam Warwick, biliyorsun. Etik
olmaz. Hadi ama biz bizeyiz. Bu duvarlardan dışarı çıkmaz. Aslında bu çok
sıkıcı Roman. Buna karşın, bu masada gerçek bir suçlumuz var. Los Angeles'da
yeni misin John?
Evet, Sydney,
Avustralya'dan yeni geldi. - Harikaymış dostum. - Chelsea lütfen. Kendine hakim
ol lütfen. Monica ile Caravaggio sergisine gittik. Geçen hafta mıydı?
Öyle mi, nasıldı?
Muhteşemdi. Ellerinde
birkaç parça vardı, ama her bir parça için iki farklı aydınlatma yapmışlardı. Birinin
rengi soluktu, diğeriyse Evet.
Aydınlatılmış tablolar gerçek gibidir. Detaylar çok sarsıcı. Caravaggio'yu
bildiğimi sanmıyorum. Şaka yapıyorsun. - Ne zamanlar ressammış?
- 1600'lü yıllarda. Aslına
bakarsanız oldukça enteresan bir karakter. Hem sapık hem de katilmiş. - Öyle mi?
- Evet ama bir
etkileyici özelliği de Pek çok gününü
işlediği suçlardan utanarak geçiriyormuş. Ürkütücü görünüyor. Onunla ilgili bir
kitabım olacaktı. Bekleyin. Bakalım bulabilecek miyim. Bu çok hoşuma giderdi. İşte
buradaymış. Tanrım, Chelsea. Tamam. Buraya gel. İşte böyle. John. John!
Evet, biliyorum
zavallı şey. Chelsea'den özür dileyecek misin?
Anlayamadım?
Onu yere düşürdün ve
ezdin. Ee?
Özür dilerim. Seni
görmedim. Anlat bakalım John, yeni, ilginç nelerin var?
Yeni olan ne mi?
Burada manyağın biriyle oturuyorum. İşte bu
yeni. Pek ilginç bir yanı yok gerçi. Bundan daha kötü şeyler gördüm Warwick. Şuna
bak. Bayılacaksın. Bu, gece yarısı. Sanırım artık zevkini anlamaya başlıyorum
Roman. Ve sonuncusu. Meraklanma, her bir sayfada yerin olacak. Bunun başlangıcı
ne zaman?
- Nasıl yani?
- Bütün ayı içeren
bir kaset var mı?
Ne istiyorsan alt
katta var. Tamam. Aşağıyı ara ve geldiğimizi söyle. Bir Suçlunun Aklı Şimdiye kadar gördüğüm en
muhteşem güzellikteki yaratıksın. Nefissin. Eminim bütün kızlara aynı şeyi
söylüyorsundur. Çok çapkınsın. Senleyken farklı. Sen özelsin. Buna nasıl
inanayım?
Bu doğru. Warwick'le
bir şeyler paylaşan kadınlar ilginç
şeylerle karşılaşır. Paylaştığım sevgi yüzünden suçlanamam sanırım. Biliyorum
ama ya Julia?
- O Avustralya'da. -
Ama sen onunlasın, o O O gelip geçici birisi, evrendeki sevgiye muhtaç
insanlarda sadece biri. Ama kalbim seninleyken çok daha hızlı çarpıyor. Dizginleri
bırakma zamanı. Warwick'ine gel. Warwick. Bu gerçekten de çok sıkıcı Warwick. Burada
başka insanlar da var. Kendimden geçmişim. Kimse eğlenmiyor mu?
Herkes adına
konuşamam ama ben harika vakit geçiriyorum. Warwick, son partiyi Super 8'de
yapmadık mı zaten?
Haklısın. Öyle. Sana
göstereyim. Roman, bana John için yardım et. Hazır mısın?
1, 2, 3. Keşke o
zaman sen de olsaydın. Harika bir partiydi. Saçımı ve makyajımı kendim yaptım. Çok
güzel. Çok ama çok güzel. Coş bakalım Roman. Parti zamanı!
Merhabalar. Herkesler
burada. Herkesler burada. Rupert, bu insanları oyala yoksa ben seni oyalarım. Merhaba
Chelsea. Ne kadar harika, değil mi?
Güzel olmayacak
sanıyordum ama resmen yıkılıyor. İyi vakit geçiriyor musun?
Rahatla John, bu bir
parti. Pek memnun görünmüyor gibi. Parti havasına girmesi lazım da ondan. Chelsea,
Rupert, buraya gelin. Hazır mısınız?
1, 2, 3. Şampanya!
Hey, John. Evet. Zaman
neredeyse gelmiş. Umarım fotojenik hissediyorsundur. Warwick, ben de conga
zincirine katılabilir miyim?
Ne?
Conga zincirine katılabilir
miyim acaba diyorum. Sanırım birkaç dakikamız daha var. Ama ellerini çözmemi istiyorsan
kokteyl içmen gerek. - İçinde ne var?
- İstiyor musun
istemiyor musun?
İstediğine karar
ver, ben de fotoğraf için hazırlık yapayım. İçeceğim. Rupert, John için bir
kokteyl hazırla. Bana artık hazırsın gibi geldi John. Conga!
John, şu yaptığına
bir bak. Millet birbirine girdi. En kötüsü, neredeyse ölebilirdim. Hey,
geldiğini görmedim bile. Harikayım. Ne?
Evet seni seviyorum. Evet seviyorum!
Tekrar söyle!
Teşekkürler. Ben de seni bekliyordum. Salla. Hadi
salla. Hadi göreyim. Ne kadar içtin sen?
Uzak dur benden.
Seni aşüfte. Hey, nasıl gidiyor bakalım?
Evet. Hayır,
beklediğimden de iyi oldu. Gerçekten. Oldukça iyi. Hayır harikaydı. Harika bir
parti. Evet, evet. Millet, millet!
- Eğleniyor musun?
- Evet. Teri ve Adam
için kusura bakma. Her zaman yanlarında çiçek getirirler. Sorun değil. - Bu
akşam burada mı kalacağım?
- Bunu yaparsın diye
düşünmüştüm. Öyle mi?
Benden hâlâ
sıkılmadın mı?
- Hayır. Daha değil.
- Güzel. Bu bana şeyi hatırlattı Sorun
yok. Her şey yolunda. Sorun yok. Merhaba?
Merhaba?
Merhaba?
Evet. Merhaba Bay
Wilson. Özür dilerim, burada olduğunuzdan emin değildim. Arkadaşınız İyi misiniz?
İyi iyi. Biraz
sarhoş sadece. Tüm gece boyunca bu karakterdeydi. - Karakter demekle ne demek
istediniz?
- Kostümlü bir
partiden yeni geldik. Ah Tanrım. Havuza atlayan bir karakteri canlandırmakta
ısrar etti. Görüdüğünüz üzere epey yorucu olabiliyor. Ben de çıkardığı sesler yüzünden
acı çekiyor falan sandım. Ona içkileri karıştırmaması gerektiğini söylemiştim. Sizi
rahatsız ettiysek çok özür dilerim. Ama artık yatacağız, o yüzden gürültü falan
duymayacaksınız. - Siz her şey yolunda diyorsanız. - Evet, teşekkürler. Tekrar
özür dilerim. - İzninizi isteyeceğim. - Tamam siz gidin. Kendinize dikkat edin.
- Sorun yok, sadece çok fazla içmişsiniz. - Affedersiniz, başka bir şey mi
vardı?
İyi olduğuna emin
misiniz?
Sanki kafasındaki maskeyi
çıkarmaya çalışıyor. Nihayet!
Bütün gece boyunca bunu yapsın diye uğraştım. Çok
sarhoş. Sanırım yatma vakti geldi. Benim de geldi. Başka bir şey yoksa eğer - Sanırım yok. - Tamam. - İyi geceler. - İyi
geceler. İyi geceler. İyi geceler. Doğru yatağa John. Ya gidip polisi ararsa?
O zaman ne
yapacaksın?
Warwick muhtemelen
pes edecektir. Dünyanın en güçlü adamı değil ne de olsa. Kes sesini!
- Oturup bunu
düşünmeliyiz - Polis gelirse eğer Kesin sesinizi!
Endişelenmen gereken
çok önemli bir konu var Warwick. Şu ayak meselesi. Bence bu konuyla
ilgilenmelisin. İlgilenmek. Evet. O ezilmiş ayağının kanayarak zeminimi kirletmesine
bir son vermenin zamanı geldi. Karşılamıyor. Sana bunu çoktan söylemiştim. -
Aciliyet gerektiren bir ameliyat mı?
- Bebeğim, her şey
iyi olacak. İyi falan olmayacak. Şaka gibi resmen. - Yarın işe gidebilecek
misin?
- Evet, bir şeyim
kalmaz. Onları almaya devam edemezsin. O ağrı kesicileri almaya devam edersen
ciğerlerin iflas edecek. Peki doktor. Bu berbat bir durum. Para bulmalıyız. Olmaz.
Buraya gel. Lütfen bebeğim buraya gel. Para falan çalmayacaksın. Böyle bir şey
olmayacak. Daha önce de yaptım. O yüzden hapse girdin. Tekrar girmeyeceğim. Her
şey düzelecek. İkisi de çok iyi. Karar veremiyorum. Hangisi sence?
Sonra karar veririm.
Bana ne yapacaksın?
Güzel hamle Roman. -
Warwick. Warwick lütfen dinle beni. - Dinliyorum. Lütfen bunu yapma Warwick. Tamam
mı?
Bırak gideyim. Warwick
ne istersen yaparım. - Warwick. - Ben olsam yapmazdım Roman. Her hareketin bir
getirisi ve götürüsü vardır John. Ne?
Buna fizik denir. Doğanın
kanunudur. Ah hayatım. Ağlama. Daha iyi hissetmen için ne yapabilirim?
Bırak gideyim. Lütfen
beni öldürme. Sen benim misafirimsin ve burada olmana çok memnunum. Ama
suçlayacağın tek kişi sensin. Şimdi nerede?
Kim?
Julia. Bangkok’ta. Belki
Hanoi'ye gidecek, henüz karar vermedi. Kim karar vermedi?
Julia. O kim?
Avustralya'dayken tanıştığın
kız, seni şapşal. Avustralya'ya hiç gitmedim Warwick. Yalan mı söyledin yani?
Evet. Yalan söyledim.
Hiç de senden beklenmeyecek bir davranış. Julia sensin Warwick. Ne?
Sen Julia'sın. Roman,
Rupert, Monica. Hepsi sensin. Bu gerçekten de etkileyici John ama eşlik etmem
gereken başkaları da var. İhmalkâr bir ev sahibi olamam. Son bir kokteyl daha
isteyen var mı?
Monica?
Az kalsın unutuyordum, tatlı şarap alır mıydın?
Kahve?
Nasıl istersen. Rupert?
Roman için de ayırın.
Şimdi ne olacak?
Şimdi sessizlik
zamanı John düşünmek, sakin olmak
zamanı. Tamam mı?
Pek eğlenceli
görünmüyor. Ben senin misafirinim sonuçta, değil mi?
Elbette öylesin. O
zaman Aklından neler geçiyor?
Dur Sen kazanırsan, seni özgür bırakacağım. Peki
kaybedersen kazancım ne olacak?
Hayatım ellerinde,
bu yetmiyor mu?
- Bundan daha iyisi
olabilirsin Warwick. - Evet bu doğru. Ama buna zaten sahibim. Daha önce hiç
satranç oynadın mı?
- Evet, bir iki kez.
- Tamam o zaman. Hamle yapmak istediğinde bana harfi ve sayıyı söyleyeceksin. Mesela
fil ile hamle yapacaksan fil K-3'e
diyeceğim. Kaleyi H-7'ye getirdim. Pekâlâ en iyi strateji hangisi?
Düşmanının
hamlelerini değil, kendininkileri kontrol edebilirsin. Ama düşmanını tanır ve zayıf
noktasını bilirsen ve doğru hareket
edersen, düşmanının davranışlarını etkileyebilirsin. Anlıyorum. Eğer seni
dinlersem ve etkilenmişim gibi yaparsam
bana satranç oynamayı öğretecek, sonra da benimle sevişecek misin?
Evet, iyi denemeydi
ama bunu alamayacaksın. İlgini çekiyormuş gibi davranmana gerek yok. Benim için
ne yapabilirsin acaba?
Ne yapabilirsin?
Kazanmanın getirdiği
tatmin, senin gibi bir adam için yeterli olacaktır. Hayır. "Kazanan her
şeyi alır." olayına hayır diyorum. - Beni nasıl şımartacaksın John?
- Bilmem Warwick, ne
yapmamı istersin?
Dur bir düşüneyim. -
Şah. - Evet. Buna karşın tüm oyun şah etrafında döner. Oyunun en güçlü
taşıdır. Hareketleri sınırlıdır. Şuraya gidebilir ve tek bir hareket yapabilir.
Bazen piyon en önemli taş olabilir. Oyunun en sıradan taşıdır fonksiyonu gayet basittir. Ama doğru bir
şekilde kullanılırsa yıkıcı sonuçlar
doğurabilir. Olaylar sen kazanıyormuşsun gibi görünebilir ama eğer dikkatli davranmazsan, düşmanın
seni tek bir hareketle şaşırtabilir. Oyunun
güzelliği de buradadır. - Kaybedersen bana ne yapacağını buldum. - Öyle mi?
- Evet. - Benim
sıram, değil mi?
- Evet, ama sorun
değil. - Vezir G-6'ya. - Pekâlâ, ben kazanırsam
- Şah mat. Ne?
Şah mat. Nasıl oldu?
Bunu yapmayı nasıl
başardın?
- Hadi Warwick, çöz
beni. - Ama harika bir ödülüm vardı. Kazanırsam beni çözeceğini söylemiştin
Warwick. Hadi. Bunu daha önce oynamışsın. Düzenbaz. Yalancının tekisin Warwick.
Pek çok şey olabilirim John, ama asla bir yalancı değilim. Gitmekte özgürsün. Değersiz
herifin tekisin değil mi John?
Ne bir karşı koyma,
ne bir mücadele. Sana ne istersem yapmamı sağladın. Ben de aynen bunları yaptım.
Aslına bakarsan bundan hoşlandığını bile söyleyebilirim. Bir hiçsin. Sen
kullanılıp atılacak, unutulacak yardımcı oyuncudan başka bir şey değilsin. Hiçsin.
Sanki hiç var olmamışsın gibi. Nereye gidiyorsun John?
Ne yapıyorsun?
John, bırak onu yere.
John yapma lütfen. Bana hayvan muamelesi yaptın. Beni o acınası dünyana dahil
ettin. Şerefimi iki paralık ettin. Sonra da kalkmış bana bir hiç olduğumu mu
söylüyorsun?
Ama bu doğru. Selam
John. Şu göte bir göz at. Sev beni!
Sev beni!
Warwick, onlardan
iki tane alman gerekiyor biliyorsun. Hayır gerekmiyor. - Ne yaptığını biliyor. -
Öyle mi?
Bunu sevdiğini
biliyorum, böylece gitmen gerekmiyor Monica. Ama işteyken çalışabilir durumda
olması lazım. Morton, ne arıyorsun burada?
- Teğmenim sizi
uyandırdım mı?
- Hayır uyanıktım. -
Erkencisin. - Evet, farkındayım. Özür dilerim. Bunu görmek isteyebilirsiniz. Pekâlâ,
gel bakalım. Gel otur, birazdan geliyorum. Artık eminim. John Taylor yardım
almış. Banka çalışanlarından biri işe dahil olduğunu itiraf etmiş. Gerçekten mi?
- Televizyonunu
kullanabilir miyim?
- Maalesef yok. Unutmuşum.
Pekâlâ. Bu, soygundan üç hafta önce. Taylor geliyor, banka cüzdanını dolduruyor.
Bankayı kolaçan ediyor. İşte bu. Bunun Taylor olduğunu nereden biliyorsun?
Dövmeden. Bu o. Vezne
memuru Simone De Marchi'ye göre şu
kadın yani Simone'a göre, John gelip
ona çıkma teklif etmiş ama gördüğün
üzere, kadının yakınına bile yaklaşmamış. Bu da soygunun olduğu gün. John
sırada bekliyor veznedeki kişi
gelmesini söylüyor, ama o gitmiyor. Diğer kadının arkasına geçiyor. - Bekliyor.
Neden böyle yapıyor ki?
- Simone'un
çağırmasını bekliyor. Aynen öyle. Alarmı harekete geçirmiyor Paketi izleyebilirdi daha fazla fatura verebilirdi bunları yapabilir ya da birilerinin bunu
öğrenmesini sağlayabilirdi. Yapabileceği pek çok şey varken, hiçbirini yapmıyor.
Bu da bir ay önce 2 haftalık rezervasyon yaptırdığını gösteren belge. - Bil
bakalım ne zaman başlıyor?
- Bugün. Bugün. John'un
onunla ilgilendiği konusunda yalan söyledi
böylece onun hakkında bize ifade verebilmesi için bir sebebi olacaktı. Bu
işi birlikte yapıyorlar. Ya da yapıyorlardı. Parayı kadın alıyor. Adam da
yakalanıyor. Akıllı kız. Taylor'dan bir haber var mı?
Eğer Simone'u takip
edersek, Taylor'ı bulabiliriz. - Sence peşinden mi gidecek?
- Ona yaptıklarını
öğrendiğinde gider bence. Kadın gözetim altında mı?
Evet, Valdez evinin
dışında bekliyor. bankanın çalışanlarından biri L.A.'da yaşayan
John Taylor'ı teşhis etti Rezervasyonumu
kontrol etmek istiyorum. Karımla 9'da buluşacaktık. Herhangi bir sorun var mı yok
mu öğrenmek istiyorum. - Adı?
- Simone Pryer. Evet
saat 9 için bir adet Ford Sedan ayarlanmış. Teşekkür ederim. İyi günler. Eğer
seni dinlersem ve etkilenmişim gibi yaparsam
İlgini çekiyormuş gibi davranmana gerek yok. Bu sabah için yapılmış bir
rezervasyonu onaylayacaktım. Evet, Los Angeles. Adı Simone. Yok mu?
Tamam. Teşekkürler. Simone
Pryer. Yok mu?
Peki, teşekkürler. Öyle
mi?
Yeri nerede acaba?
Saat 9'da gelecek
değil mi?
8 de mi?
Her şey düzelecek. -
Neler oluyor?
- Hiçbir şey efendim.
20 dakika önce içeri biri girdi sadece. Bu bir şey. - Beni hâlâ şaşırtıyorlar. -
Neymiş şaşırtan?
Bu insanlar.
Bundan paçayı kurtarmalarının bir yolu olmadığını bilmeleri gerek. Bir yolu
varsa deneyeceklerdir. İnsan doğası işte. Sanmam. Bunların kafalarının basmadığı
bir şeyler var. Neden kafalarını toplayamıyorlar ki?
Öyle yapsalardı,
bir işin olmazdı. Polislik yapmak bir işten daha fazlasıdır dedektif. İşte
geliyor. Asıl sorun ne biliyor musun?
Caydırıcılık diye
bir şey yok. Asya'nın güneydoğusuna bak Singapur'da
yere tükürürsen seni içeri atıyorlar. Uyuşturucuyla yakalanırsanız, idam
edilirsiniz. Bu biraz uç bir örnek olmadı mı?
Öyle mi oldu?
Singapur'daki suç
oranlarına bir bak istersen. İnsanların hükümeti ciddiye almaları gerekiyor. Amerika
liberal bir ülke, haksız mıyım?
Dönüyor. Hadi ama!
- Çek şu arabanı!
- Kes sesini!
Çek şunu be!
Her yerde olabilir. Aramaya
devam edecek miyiz?
Sen üst kata bak. Ben
de alt katları kontrol edeceğim. Tamam. Telsizleriniz açık olsun. Beni
beklemiyor muydun?
Bebeğim, senin için
çok endişelendim. - Yapma. - Yüzüne ne oldu?
Beni nasıl buldun
bilmiyorum ortalarda yoktun, deliye
döndüm, aklımı kaçırıyordum neredeyse çılgına
döndüm. Polis her yerde seni arıyor. Ne yapacağımı bilemedim. Arabaları değiştirdim.
Seni almaya gelecektim. Bebeğim seni gördüğüme çok sevindim Daha iyi görünüyorsun. Bu sabah ağrın yok mu?
- Hayır, ben - Yapma. Tamam mı Simone?
Bunu neden yaptın?
Çünkü bunu
yapardın. Neyi yapardım?
Banka soygununu. Seni
ikna etmem gerekmedi bile. Ne sandın ki?
Düşmanının
hamlelerini değil, kendininkileri kontrol edebilirsin. Ama düşmanını tanır ve zayıf
noktasını bilirsen ve doğru hareket
edersen, düşmanının davranışlarını etkileyebilirsin. Sana güvenmek istedim. Bunu hâlâ yapabiliriz
belki. Artık gerçeği de biliyorsun. Bir fark yok. ama yaptıkları şey her bir takıma aslında ona biraz para yatırdım Bana ihtiyacın var. Sınırı ben olmadan
geçemezsin. bu işte benimle ortak
olacaksan, daha iyi skorlar elde edebilirim
Sen de katılabilirsin, ama o takıma para yatırmak Merhaba?
Buradan çıkman için
bu yeterli değil. Anahtarları ver. Morton, durum nedir?
Teğmenim, Simone elimizde. Arabasını kontrol
ettik, para onda değil. Taylor'dan iz
yok. - Anlaşıldı. - Kadını merkeze götürüyoruz. Sen Taylor'ı gördün mü?
Henüz değil. Çatıya
sonra da merdivenlere bakın. Sonra gidebilirsiniz. Sizinle orada buluşuruz.
Burada ilgilenmem gereken yerel bir durum söz konusu. - Ama buna izniniz yok
efendim. - Dediğim gibi, yerel bir durum. İhtiyacım olursa sizi ararım. Tamam. Bundan paçayı kurtaracağını gerçekten
düşünmedin değil mi?
Yakalanırsam, yemin
ederim ki seni de beraberimde götürürüm. Evini en ince ayrıntısına kadar
tarif edebilirim. Ben bir polis memuruyum. Sana inanacaklarını mı
sanıyorsun?
Evet. Sende bir
cazibe var. Sana bunu sağladım. İçki kadehini nasıl tutacağını bile bilmiyordun.
Şimdi ne olacak Warwick?
Paranın sende
olduğunu düşünürsek, bence bir anlaşmaya varabiliriz. Ya da sen kaçmaya çalışırken
seni vurabilirim. Ama sen hayatında kimseyi vurmadın, değil mi?
Öyle mi acaba?
Sana kalmış. Dedektifler her an buraya
gelebilir. Kostümlerin özenli olması gerek. Sınırdayken bu işine yarar. Sağ ol.
Bana teşekkür etmene gerek yok John. Her şeyi eğlenceli hâle getirdin. İyi
yolculuklar. Dikkat et!
John Taylor'ı
düşünüyordum. Öyle mi?
N'olmuş ona?
Otoparktayken Sen de oradaydın. Senden nasıl kurtuldu
anlamadım. Evet. Sanırım artık yaşlanıyorum. Nereye gittiğini merak ediyorum
doğrusu. Birkaç ay oldu, muhtemelen ülkenin öbür ucundadır. Ya da ülkenin
dışına çıkmıştır. Olabilir. Bu konuda kendini kötü hissetme. Dışarıda Taylor'dan
daha kötü adamlar da geziyor. Hem ayrıca Simone De Marchi'nin mahkemesi de
yaklaşıyor. Oradayken gayet iyi bir iş başardın. - Onunla daha önceden
karşılaşmadın değil mi?
- Taylor'la mı?
Hayır. Hiç mi?
Hayır tabii ki. Neden?
Belki yollarınız
kesişmiştir diye düşündüm. Ne bileyim, bir suçlamada ya da merkezde falan görmüşsündür. Özel
hayatında da karşılaşmadın öyle mi?
Pek de arkadaş çevreme
göre biri değil dedektif. O zaman Bu
biraz şaşırtıcı olabilir. Tanrım. Epey rahatsız edici, değil mi?
Teknoloji artık
çığırından çıkıyor. - Ne?
- Taylor gibi bir
adam böylesine profesyonelce bir iş
yapabiliyorsa Dur dur. Bunu Taylor'ın mı
yaptığını söylüyorsun?
Elbette. Bu Polaroid
ama. Direkt çekildiği için üzerinde Photoshop ile oynama yapılamaz. Öyle olmalı.
Başka bir açıklaması olabilir mi?
Görünenin haricinde
mi?
Ben, beni ne
kadardır tanıyorsun, 10 yıl mı?
- Altı. - Altı
yıldır. Sence bu adamla bir bağım olabilir mi?
Bunu göz ardı edemem.
Üzgünüm Warwick, ama bunu analiz için vermem gerekiyor. Güzel. Nasıl yaptığını ben
de merak ediyorum doğrusu. - Diğer bir konu da
- Evet?
Bir tanık ortaya
çıktı. Soygundan sonra evine zorla girmeye çalıştığına dair ifade verdi. Ertesi
sabah da komşusunun evinin orada onu tekrar gördüğünü söyledi. Evin senin
olduğunu söyledi. Arka evimde yaşayan bayan mı?
Evet. Morton, o
kadının merkezi kaç defa aradığından haberin var mı senin?
O kadın tam bir deli.
Evet. Haberim var. O yüzden sözlerini dikkate almadım. Ta ki bunu görene dek. Senin
evinde çekilmişe benziyor. Beyaz bir kanepe yahu. Neden sen peki?
Madem bu sahte, neden fotoğrafa seni eklemiş?
Bizimle kafa buluyor.
Senin fotoğrafını nereden buldu peki?
Gazeteden, geçen
seneki Noel partisinden, ne bileyim. Onun dosyasını bana gösteren sendin, değil
mi?
Muhtemelen yarın
ikinizin birlikte küvette çekilmiş fotoğrafını da görürüz. Evet. Yalnız Yalnız ne Ben?
Bunu doğru bir
biçimde araştırmazsam, kurallara karşı gelmiş olurum. O zaman yapmalısın. Sen
iyi bir dedektifsin. Şimdi müsaadenle. Evine bir göz atmam gerekiyor. Tamam. Tamam
o zaman. Ben, çabanı takdir ediyorum, buraya gelip benimle konuşman epey zor
olmalı. Ama gerçekten de polisleri evime arama için getirecek misin?
- Bunu göz ardı etmek
bir çözüm değil. - Katılıyorum. O halde?
Aklındaki ne?
Akşam yemeğine ne
dersin?
Ne zaman?
Bu akşam gel. Zaten
yemeğe gelecek arkadaşlarım var. Ben pişireceğim. Eğlenceli olacak. Etrafı da
keşfedersin hem. Ben daha resmi bir şeyler düşünüyorum. Görev dışında olacağım
Ben. Bunu yapmana gerek yok. Arkadaşlığımızı sürdürmek istiyorum. Pekâlâ. -
Akşam yemeği kulağa güzel geliyor. - Harika. - Saat sekiz iyi mi?
- Olur. Ayrıca Ben Kırmızı mı yoksa beyaz şarap mı içersin?
Kırmızı. Fevkalade.
« Prev Post
Next Post »