Print Friendly and PDF

Translate

Haberciler (2007) The Messengers

|

 


90 dk

Yönetmen:Danny Pang, Oxide Pang Chun

Senaryo:Mark Wheaton, Todd Farmer

Ülke:ABD 

Tür:Korku, Gizem, Gerilim

Vizyon Tarihi:13 Nisan 2007 (Türkiye)

Dil:İngilizce

Müzik:Joseph LoDuca

Nam-ı Diğer:Scarecrow | The Untitled Pang Brothers Horror Project | Totem

Oyuncular

Kristen Stewart

Dylan McDermott

Penelope Ann Miller

John Corbett

Evan Turner

Devam Filmleri

2007 - Haberciler(38,216)5.4

2009 - Messengers 2: The Scarecrow(4,573)4.7

Özet

Yeni bir hayata başlamak için terkedilmiş bir çiftlik evine taşınan aile çok geçmeden evde garip şeylerin olmaya başladığını farkeder. Hong Kong korku sinemasının önde gelen yönetmenlerinden Pang Biraderlerin Amerika'da çektikleri ilk film olma özelliği taşıyan Scarecrow'un yapımcılığını "Grudge" ve "Boogeyman" filmleriyle dünyada büyük box office başarısı yakalamış olan Sam Raimi üstleniyor.

Altyazı

Tamam, tamam geçti tatlım.

  Annen yanında tamam mı? Korkma.

  Tamam.

  Büyük bir çocuk gibi davranmanı istiyorum, tamam mı? Yatağın altına gir.

  Yatağın altına gir.

  Hemen.

  Çabuk.

  Lütfen bizi rahat bırak! Ne? Annen nerede? Nerede? Michael koş! Hayır! Michael.

  Michael kaç! Pilini bitireceksin.

  Sanki burada çekiyormuş gibi.

  Neyse ki buradaki insanlar onlara ihtiyaç duymadan da iletişim kurabiliyor.

  Yok bir şey ufaklık.

  Kemerini çözmemeye dikkat et canım.

  Çözmem.

  İşte geldik.

  Buna ne dersin? Artık dönüşümüz yok.

  İstesek bile bunu karşılayamayız.

  Biraz dökük olduğunun farkındayım ama içeriyi görene kadar bekle.

  - Merhaba ufaklık.

  - Denise, şu su pompasına bak.

  Gelip yeni bahçemizi görmek ister misin? Evet.

  Kocaman.

  - Hala çalışıyor.

  - Evet, etkilendim.

  Endişelendiğini biliyorum ama bir kaç gün içinde herşeyi   yeniymiş gibi çalışır hale getireceğim.

  Söz veriyorum.

  Şunu da mı? Pekala, belki de bir hafta.

  Bunu yapabileceğimize hala inanıyor musun? İklim uygun.

  Toprak analizleri de harika.

  Bak, şehirde yapamadığımı biliyorum.

  Bu bildiğim iş.

  Jess.

  Jess, gel de çantalara yardım et.

  Ev hakkında ne düşünüyorsun? - Düzgün.

  - Taşımaya yardım et.

  Yatacak bir şey istiyorsak, işe koyulmalıyız.

  Tamam.

  Düzgünmüş.

  Jess, iyi olacak merak etme.

  En azından bizimle konuşuyor.

  Bu da bir şeydir, değil mi? Evet.

  Burayı sevdiğimi biliyorsun.

  Merhaba.

  - Merhaba.

  - Nasıl gidiyor? Burası çok sessiz.

  Evet.

  Alışmak zaman alacak.

  Seni buraya ceza olsun diye getirmedik Jessica.

  Bu hepimiz için zor olacak.

  Ve bunun işe yaraması için buraya bir şans vermeliyiz.

  Bunu "Haklısın baba.”

 Olarak algılıyorum.

  Haklısın.

  Sen hep haklısındır.

  Anlaştık mı? İyi geceler.

  - Biraz uyu.

  - Tamam.

  Pes etme tatlım! Endişelenme, halledeceğim.

  Haydi.

  Haydi.

  - Haydi.

  - Haydi.

  İşte bu.

  Haydi.

  Başardı.

  Çak haydi.

  Başardı! Roy Solomon.

  Colby Price.

  Belton Tasarruf'tan.

  Merhaba, tanıştığımıza sevindim.

  Demek babanız da ayçiçeği yetiştiriyordu.

  Evet Turek Country'de.

  - Buralara yakın büyüdüm.

  - Demek öyle.

  Bakın, yeni taşındığınızı biliyorum ama bankada ilgilenebileceğinizi   düşündüğüm bir fırsat var.

  Siz almadan önce burası senelerce boş kaldı.

  Ama şimdi başkası da çiftlikle ilgileniyor.

  Ayrıca iyi haber, sizin ödediğiniz paranın üstüne   %15 daha fazla veriyorlar.

  Buraya daha yeni geldik.

  Açıkcası ailemin   şu anda biraz istikrara ihtiyacı var.

  Detayları buradan görebilirsiniz.

  Görüşmek isterseniz, beni arayın.

  Teşekkür ederim, ararım.

  Merhaba Benny.

  Geliyorum.

  Tatlım, hazır mısın? Harika.

  Ben? Ben? Merhaba ufaklık.

  Uyuduğunu sanıyordum.

  Yataktan nasıl çıktın sen? Uyuduğunu sanıyor  Gel haydi, yatağa gidelim.

  Tamam, pekala Ben.

  Şimdi uyumaya çalış, tamam mı? Haydi uyu bakalım.

  Aferin oğlum.

  Baban seni seviyor.

  Ne? - Ne yapıyorsun? - Kasabaya gidiyorum.

  Hiç sanmıyorum, Jess.

  Anahtarı bana ver.

  İki saniye önce buradaydı.

  Teşekkür ederim Jess.

  Gitmeye hazır mısın? Jess? Ne? Ne oldu şimdi? Onun değil, benim hatam.

  Arabayı alacağını sandım.

  Kendini bu kadar üzme, olur mu? Bu arada, ufaklık dün gece karyolasından çıkmayı başarmıştı.

  Bu yeni işte.

  Evet.

  Sana yapacağım şeyler de öyle.

  Akşam tarladan dönünce göreceksin.

  - Yeni şeyler? - Evet.

  Çiftçi-sutra öğrendim.

  Görüşürüz.

  Al bakalım.

  Şimdi iyi günler.

  Sağol dostum.

  Siz yeni taşınanlarsınız, değil mi? - Evet, Roy Solomon.

  - Ne ekeceksin? - Ayçiçeği.

  - Pekala.

  Başlamana yardım edeyim.

  Ben biraz dolaşabilir miyim? Tamam.

  Çok uzaklaşma.

  Gel bakalım ufaklık.

  Nereye bakıyorsun öyle? Yemeğini de bitirmemişsin.

  Ve baban dün gece karyolana tırmandığını söyledi.

  Bunu tek başına mı yaptın? Bu harika! Tamam bu kadar yeter.

  Tamam geç onu.

  Zıpla, zıpla! Dostum, bu da neydi? Atabilir misin? Teşekkür ederim.

  - Bileğin duruşu önemli.

  - Tabii.

  - Ben Bobby.

  - Jess.

  Kuzey Dakota'ya hoşgeldin Jess.

  Chicago'dansın değil mi? Evet ama bunu nasıl bildin? Küçük kasaba.

  Herkes herşeyi bilir.

  Bunu unutmamalısın.

  Burada eğlenmek için ne yaparsınız? Şu an ona bakıyorsun.

  Güzel.

  Yarısı peşin, yarısı hasattan sonra.

  Bu yapabileceğimin en iyisi.

  Buna minnettarım.

  Ve eğer işçi istersen, ucuza ayarlayabilirim.

  Tamam mı? Bunu şu anda karşılayamam ama aklımda tutarım.

  Sağol Ed.

  Kıçımı tekmeledin.

  - Evet, bilek önemlidir.

  - Yapma.

  Chicago'da oynamıştın, değil mi? Oynamıştım.

  Küçükler liginde.

  Öyle mi? Ne oldu? Bilmiyorum.

  Belki de başka şeylere yöneldim.

  Öyle mi? Buradaki kızlar takımı işe yaramaz.

  Erkekler de aynı sanırım.

  İyi atış, dostum.

  Baksana eğer çiftlikte olmaktan sıkılırsan ben genelde   bu civardayım.

  Ve birlikte bir şey yapmak   için bir yere gidebiliriz.

  Tabii sen de istersen.

  Evet, belki.

  Ben gitmeliyim.

  - Görüşürüz.

  - Tabii.

  Tanıştığımıza sevindim.

  O çocuk kimdi? Sadece bir çocuk.

  Buralardan mı? Hayır.

  Basket oynamaya gelmiş.

  - Numarasını aldın mı? - Baba.

  Eğer bunu yapmaya utandıysan, geri dönüp ben alabilirim.

  Baba.

  Annen ve sen daha fazla konuşmalısınız.

  Bunu denemelisin.

  Biz bir aileyiz, Jess.

  Ben gidip anneme bakacağım.

  Tamam.

  Tabii.

  - Kasaba nasıldı? - Küçük.

  Bak Jess.

  Sabah için özür dilerim canım.

  Sorun değil.

  Yardıma ihtiyacın var mı? Koridordaki kutulardan bazılarını aşağı indirirsen sevinirim.

  Tabii.

  Nereye koyayım? Bodruma indirmen yeterli.

  Teşekkür ederim.

  Tanrım, buna bir son vermelisiniz.

  - Korkuttuğum için özür dilerim.

  - Ne istiyorsunuz? Alım teklifine bakma fırsatınız oldu mu acaba? Teklifi değerlendirmeyeceğiz.

  Kalıyoruz.

  İzin verirseniz, yapacak işlerim var.

  Tamam.

  Tabii.

  Çiftliklerde her zaman yapılacak çok iş vardır.

  Hoşçakalın.

  Lanet olsun! Defolun buradan! Kahretsin! Aman tanrım.

  Bu onları uzak tutabilecek tek şey.

  - Hep böyle midirler? - Hayır, sadece tohumları istiyorlar.

  - Roy Solomon.

  - John Burwell.

  Tanıştığımıza sevindim.

  Yardıma geldiğin için şanslıyım.

  - Buralarda mı yaşıyorsun? - Hayır, kasabaya gidiyordum.

  - İş neredeyse ben de oradayım.

  - Ne iş yapıyorsun? Herşeyden biraz.

  Neden? Yardıma mı ihtiyacın var? Silah sesi duydum.

  Neler oluyor? Her şey yolunda.

  Bu John Burwell.

  Part-time karga avcısı.

  Kargalar çıldırmış gibiydi.

  John yetişmeseydi   şimdi beni öldürmüş olabilirlerdi.

  - Yetişmesi iyi olmuş o halde.

  Tarlada bana yardım edecek biri gerekebilir.

  Ama hasata kadar sana ödeme yapamam.

  Yemek verebiliriz ve işçi barakasında kalırsın.

  Ne dersin? - Ayçiçeği? - Yiyemeyeceğin kadar.

  Kulağa hoş geliyor.

  Ben de yemek hazırlıyordum.

  Bize katılır mısın? - Tabii.

  Bana uyar.

  - Tamam.

  Onu dışarıda bırakabilir misin? Özür dilerim.

  Bir ailen var mı John? Hayır bayan.

  Sadece ben.

  Sence hasat iyi olacak mı? Evet arazi ekilmeyeli çok olmuş yani   evet.

  - Duymak istediğim de buydu.

  Şerefe.

  Jess, bana yardım eder misin? Tabii.

  Teşekkür ederim.

  Bunu mu istiyorsun? Durmayacaktır.

  Ama bu senden hoşlandı demek.

  - Ne arıyorsun? - Hiçbir şey.

  Roy? Sorun ne? Aman tanrım! İyi misin? Ne oldu? Önemli bir şey değil.

  İşte biraz önce traktörde elimi kestim.

  - Tatlım bunun dikilmesi gerek.

  - Hayır sadece bandaja ihtiyacım var.

  - Hayır.

  Seni hastaneye götürmeliyiz.

  - Onu götürebilirim.

  Askıya alınmış ehliyetle olmaz.

  Ben'in çantasını alayım.

  - Sen arabaya bin.

  - Ben Jess'le kalabilir.

  Roy bunun iyi bir fikir olduğunu sanmıyorum.

  Anahtarları al ve gidelim.

  Olur mu? Jess ve Ben iyi olacak.

  Bir şeye ihtiyacı olursa John dışarıda.

  Lanet olsun.

  Babanın durumu iyi mi? Evet.

  Muhtemelen dikilmesi gerekecek.

  Ne var orada? Çiftçi mi? Büyüyünce baban gibi çiftçi mi olacaksın? - Bir şey gerekirse haber ver, tamam mı? - Tamam, sağol.

  Bu kargaların nesi var böyle? Pekala Ben.

  Bu akşamki menümüzde fileminyo   parmesanlı fırında Alaska usulü tavuk   ve peynirli makarna var.

  Burada kal Ben tamam mı? John.

  Sen misin? Hey! Kim var orada? Sanırım evimde bir şey var.

  Ben! Ben! Ben? Ben, ne yapıyorsun? Ben, yardım et! Bırakın, hayır! - Ne oldu? - Yardım et.

  - Al onu.

  - Sorun ne? Ne oldu Jess? Ne oldu? Roy, umarım iyidirler.

  - Ne oldu? - Her şey yolunda bayan.

  Tanrım.

  Bütün odaları kontrol ettim.

  Burada kimse yok.

  Kızınız büyük bir hasardan bahsetmiş.

  Bunu hatalı çağrı olarak kabul ediyoruz.

  Kasıtlı yapılmamış sayacağız.

  Teşekkür ederiz.

  John ne diyor? Evde ilk yalnız gecelerinde insanların   korkması normal diyor.

  Ama evde olağandışı bir şey görmemiş.

  Anne lütfen bana inanın.

  Doğruyu söylüyorum.

  Jess, lütfen.

  Kes artık.

  Baba.

  Baba çok korkuyorum.

  Eve dönebilir miyiz? Jessica, evimiz burası.

  Buna alışmalısın.

  Deneyeceğin konusunda anlaştığımızı sanıyordum.

  Ne oldu sana böyle? Merhaba.

  Kapıyı kapatsana.

  Belki de Ben'i onunla bırakmamalıydık.

  Yüzünü gördün mü? Korkmuş görünüyordu.

  Onun için gerçekten endişeleniyorum.

  Sadece bu olanlara alışmaya çalışıyor, hepsi bu.

  Burada olmak ona iyi gelecektir.

  Bilemiyorum.

  - Belki de yanlış yapıyoruz Roy.

  - Bunu atlatacağız.

  Ona biraz zaman tanı.

  Düzelecektir.

  Sen de gördün değil mi? Gördüğünü biliyorum.

  Görmüş olmalısın.

  Sadece söyle.

  Keşke gördüklerini bana anlatabilsen.

  Haydi Ben.

  Ne zaman konuşmaya başlayacaksın? Sana bir şey olmasına asla izin vermeyeceğim.

  Söz veriyorum.

  Bunu sen de duydun, değil mi? Onları görebiliyor musun? Neredeler Ben? O  Çocuğu! Bunu duymamış ol.

  - Babam bunu istediğini söyledi.

  - Evet, teşekkür ederim.

  Neden aileme geçen gece bir şey görmediğini söyledin? Çünkü görmedim.

  Yani bak, korktuğunu biliyorum.

  Ve biliyorum ki insanlar, hatta aileler   bazen nasıl dinleyeceklerini bilmezler.

  Özellikle de benimkiler.

  Üzerlerinde senin anlayamayacağın bazı baskılar var.

  Yukarıda bir şey gördüğünden emin misin? Onu gördüm.

  Gerçekti.

  Belki aklın biraz karışıktır.

  Merhaba, Jess.

  - Merhaba.

  Geldiğin için teşekkür ederim.

  - Sorun değil.

  Ne oldu? Pek iyi görünmüyorsun.

  Bizim evde yaşayan aileyi tanıyor muydun? Pek sayılmaz.

  Orada Rollinsler yaşardı.

  Onlara ne oldu? Bundan 5-6 yıl önce birden gittiler.

  Kötü bir hasattı.

  Birçok insan bundan hoşlanmadı.

  Bizim evin lanetli olabileceğiyle ilgili herhangi bir şey duydun mu? Ciddiyim.

  Sadece aptal hikayeler.

  Uzun süredir boş duruyordu.

  - Nasıl hikayeler? - Önemli değil.

  Küçükken bodruma kim inmeye cesaret edecek diye iddiaya girerdik.

  Neden? Hiçbir şey gördünüz mü? Hayır, ben görmedim.

  Oraya hiç inmedim.

  Sen iyi misin? Bugün yine bir şey gördüm.

  Bir kız bodrumdaydı.

  Sanki   sanki ona bir şey oldu.

  Bir şeyden kaçmaya çalışıyordu.

  - Neden kaçıyordu? - Bilmiyorum.

  Ama o   ölesiye korkmuş görünüyordu.

  - Bundan ailene bahsettin mi? - Zaten deli olduğumu düşünüyorlar.

  Sence bu delilik mi? Yani öldükten sonra   ruhların etrafta dolaşmaları.

  Bu toprağa has bir şey var.

  İnsanı bırakmaz.

  Gitmesine izin vermez.

  Peki ya sen? Burada kendini yalnız hissetmiyor musun? Ailen olsun istemiyor musun? Hayır, siz beni yeterince meşgul ediyorsunuz.

  Teşekkür ederim.

  Beni Dinlediğin için.

  Her zaman.

  - Neredeyse olmuş.

  - Evet.

  Ben de bundan bahsediyordum.

  Burada olmayı seviyorum Roy.

  Siz benim için aile gibisiniz.

  Burada olman güzel John.

  Hasat ne kadar iyi olursa, kalman için o kadar param olur.

  Benim için endişelenme.

  Ailenle ilgilenmelisin.

  Merhaba? Benden ne istiyorsun? Hey.

  İyi misin? Beni duyabiliyor musun? Sorun ne? Durumu nasıl? Çizikler derinin hemen altında.

  Yani iyileşecek.

  Tanrım.

  Sormamın bir sakıncası yoksa, kendisine zarar vermesine yol açacak   herhangi bir ailevi sorununuz var mı? Buraya Chicago'dan daha yeni taşındık.

  Ve orada   Jess başını belaya soktu.

  Çok zor bir dönem geçirdi.

  Duygusal olarak oldukça yoğun bir dönem geçiriyor.

  Jessica, annen geldi.

  Merhaba.

  Baba o evi hemen terk etmeliyiz.

  Başka bir şey olmadan önce.

  Baba.

  Baba gerçekten korkuyorum.

  Son birkaç yılın ne kadar zor olduğunu unuttun mu? Benim işten ayrılmam, Ben'in hastane faturaları.

  Annenle olan tüm birikimimizi kaybettik.

  20 yıl.

  20 yıllık birikim sadece 2 senede gitti.

  Herşeyimiz bu hasata bağlı Jess, biliyorsun.

  Herşeyimiz.

  Sadece birkaç gün kaldı.

  Lütfen.

  - Anne o şeyler bana saldırdı.

  - Yeter! Doktor kesiklerinin kendin yapmışsın gibi göründüğünü söyledi.

  Söylediği bu.

  Bunu sen yaptın! Bunu gerçekten kendime yaptığımı mı düşünüyorsunuz? Neden bana inanmıyorsunuz? Nasıl inanalım Jess? Söyle bana! Bunları geride bıraktığını sanıyorduk.

  Neden her şey için beni suçluyorsunuz? Beni hiç dinlemiyorsunuz.

  Ve mutlu, büyük bir aileymişiz gibi mi yapmalıyım? Bunu yapamam.

  Jess! Bırak gitsin.

  Belki de buraya gelmek bir hataydı.

  Yine kendini suçlama Roy.

  Neden? Herkes öyle yapıyor.

  Bunun için bana saldırma.

  Satmalıydım.

  - Lanet olsun.

  - Ne? Buraya geldikten hemen sonra, bu çiftlik için bir teklif aldım.

  Paramızla birlikte º/º15 daha alacaktık.

  Ve bana bundan söz etmedin.

  Nasıl yapardım? Teklifi hemen kabul ederdin, biliyorum.

  Ve bana söylemeden mi karar verdin? Sen iş ararken bu aileyi 2 yıl ayakta tuttum.

  Ve sen çözümün bu olduğuna karar verdiğinde kalkıp buraya geldim.

  Başka bir seçeneğimiz vardı ve sen bunu bana söylemedin değil mi? Aileyi sen mi ayakta tuttun? O yüzden mi sen ve Jess aynı odada 5 dakikadan fazla kalamıyorsunuz? Kızın dağılmış olmasına şaşmamalı.

  Lanet olsun Denise.

  Denise özür dilerim.

  Lanet olsun.

  Lanet olsun? Her şey yolunda mı Roy? Yapacağım son şey de olsa bu aileyi birarada tutacağım.

  Merhaba.

  İyi misin? Gelmek ister misin? - Nereye gidiyorsun? - Yiyecek dükkanına.

  Neden? Bobby, sana bir şey söylemeliyim.

  Ve bana inanmalısın çünkü başka kimse inanmıyor.

  Tamam.

  Rollinslerin gittiğine inanmıyorum.

  Ne? Neden söz ediyorsun? Bence başlarına korkunç bir şey geldi.

  Bence öldüler.

  Onları gördüm.

  Hayalet mi gördün? Ailenle konuştun mu peki? Denedim ama beni dinlemediler.

  Neden? Çünkü Chicago'da çuvallamıştım.

  6 ay kadar önce, annem, babamı havaalanından almaya gitti.

  Uçuşu rötar yapmış ve beni arayıp   kardeşimi bakıcıdan almamı istemişti.

  Ona arkadaşlarımla içtiğimi söylemeliydim ama   kendimi kaybetmiş falan değildim.

  Kullanabilecek kadar iyi olduğumu sandım   ama kaza yaptık ve Ben'i hastaneye kaldırdılar.

  O zamandan beri konuşmuyor.

  Yani bunu hala atlatamadılar.

  Herkes hata yapar, Jess.

  Evet.

  Ablan düzelecek, tamam mı Benny? "Evet anne.”

 de.

  Bana ne gösteriyorsun Ben? Ne görüyorsun? Neye benziyor? Bu da ne böyle? Tamam tatlım.

  Uyku vakti geldi.

  İyi misin? Tamam.

  Bu saatteki kadını daha önce burada gördüm.

  İşte.

  Bu o.

  - Aman tanrım.

  - Ne oldu? Eve dönmeliyim.

  Haydi Ben.

  Ben tatlım buradan çıkmalıyız.

  Haydi canım.

  Haydi.

  Annen burada canım.

  Hemen geliyorum.

  Tamam orada dur.

  Tamam canım.

  Tamam annen geldi.

  Tanrım John.

  Nereye gidiyorsun? Nereye gidiyorsun Mary? Ne? Bu da ne? - Beni terk mi ediyorsun? - Ben  Kapa çeneni.

  Canım çıkana kadar çalıştım, her gün.

  Ama sana yetmiyor, değil mi? Beni terk etmene gerçekten izin verir miyim sanıyorsun? Michael.

  Aç kapıyı! Aç şu kapıyı Mary! Anne? Baba? Anne? Anne? Ben? Git.

  Git.

  Haydi devam et, koş.

  - Bobby, bekle! - Ne? - Kardeşim.

  - Burada değil.

  Haydi gidelim.

  Bobby, dikkat et! Aç şu kapıyı! Anne? Anne.

  Jess.

  Gördüğün şeyleri biliyorum.

  Ben de gördüm.

  Sana güvenmediğim için özür dilerim.

  Anne bir çıkış bulmam gerekiyor, tamam mı? Tamam.

  Mary, bu aileyi terk etmene izin vereceğimi mi sanıyorsun? Aç şu kapıyı! Aç şu kapıyı! Sessiz ol.

  Bobby! Bobby! Neredeler, Bobby? Neredeler? Jessica.

  - Baba.

  - Jess.

  Baba! Sen kötü bir kızsın, Lindsay.

  Hayır! Onu rahat bırak! Gel buraya.

  Neden hep benden kaçıyorsun, Lindsay? Senin sorunun ne? Aileni sevmiyor musun? Benim ailem hep birlikte kalacak.

  Biz senin ailen değiliz! Anne! Baba! Jess.

  Dayan.

  Merhaba tatlım.

  Her şey yoluna girecek.

  Bayan Solomon, birkaç sorum daha olacak.

  İyileşeceksin.

  Affedersiniz.

  Belki şimdi dinlenebiliriz Ben.

  - Merhaba.

  - Merhaba.

  - Susadın mı? - Evet, teşekkür ederim.

  Pekala nasıl gidiyor? Az kaldı.

  Orada ne var ufaklık? Yukarıda ne var? Bu.

  Bu.

  - Karga mı? - Evet, karga.

  O bir karga.

  Buna ne dersin?||

Önceki Yazı
« Prev Post
Sonraki Yazı
Next Post »

Benzer Yazılar