Melekler Şehri (1998) City of Angels
| |
114 dk
Yönetmen:Brad Silberling
Senaryo:Wim Wenders, Peter Handke, Richard Reitinger
Ülke:Almanya, ABD
Tür:Dram, Fantastik, Romantik
Vizyon Tarihi:04 Eylül 1998 (Türkiye)
Dil:İngilizce
Müzik:Gabriel Yared
Web Sitesi:Warner Bros.
Oyuncular
Nicolas Cage
Meg Ryan
Andre Braugher
Dennis Franz
Colm Feore
Özet
Hastalarından birini hiç sebep yokken ameliyat masasında
kaybeden kalp cerrahı Dr Riceın kendine güveni alt üst olmuştur. Los Angeles
üzerinde gezinen melek Seth o sırada her ne kadar ölen hastaya yardım için
orada bulunsada Maggieden etkilenir ve onun kendine olan güvenini tekrar
kazanmasında yardımcı olmaya karar verir. Bu arada ona aşık olur ve sonunda
bütün risklerine rağmen görünmez bir ruh olmaktan çıkar, şüpheli bir yabancı
haline gelir. Kadere inanmayan Maggie ise Sethe daha öncekilerle
kıyaslanmayacak derecede aşık olur. Bu arada Maggie ile beraber olmak için
göklerden ve meleklikten vazgeçen Seth, yeryüzündeki karmaşık hayatı yaşadıkça
umutsuzluğa kapılır. Acaba aşk, kişinin temel özelliklerinden vazgeçebileceği
kadar değerli midir?
Altyazı
Gerçekte pek dua etmem
ama kızım için bana yardımcı
olursan söz veriyorum 41
derece 41 derece
Oh, Tanrım!
Banyoya sok,
doktoru ara.
Önce onu banyoya sok.
Dr. Carter, 655
Orada değildir.
Derece nedir?
Cıva.
Nasıl çalışır?
Belki ona çağrıdan
ulaşabilirim.
Susan.
Susie.
Annem kalkmamı
istiyor.
- Soğuk.
- Biliyorum.
Bana tutun.
Soğuk!
Ateşin yüksek olduğu
için sana soğuk geliyor.
Susan, benimle kal.
Susan.
Susan!
Dengesi bozuldu mu?
Kafası karıştı mı?
Yatak odasında bir
adam gördüğünü söyledi.
Üşüyor umusun?
Tamam, açın şunu.
- Açılın.
- 2 numaralı oda
aydınlık mı?
Evet, aydınlık.
Kan basıncını ölç.
Oksijen verelim.
10 litre.
Hemen damara gir.
Nefesi nasıl?
Ne nabzı var ne de
ritmi.
Siz Tanrı mısınız?
Hayır.
Adım Seth.
Nereye gidiyoruz?
Eve.
Annem gelebilir mi?
Hayır.
O anlamayacak.
Anlayacak bir gün.
Sana bir şey
sorabilir miyim?
Evet.
En çok neyi severdin?
Pijamayı.
MELEKLER ŞEHRİ
Neyi sevdiğini
kesinlikle biliyordu.
- Pijama mı?
- Flanel, paçalı.
Pijama.
Harika bir seçim.
Başka?
Bradbury Building'in
asansöründe bir adam kazara bir kadının
tenine dokundu ama kadın dönüp öylesine
duyguyla baktı ki Aşk mıydı ?
Evet.
İyi bir gündü.
Nasıl bir şey
olduğunu hiç merak ediyor musun?
Dokunmanın.
Hayır.
Evet, merak
ediyorsun.
Bazen.
Evet.
Dokunmak.
Her gece demiyorum.
Yalnızca haftada iki
kez.
Mavi gözler.
Ondan asla ayrılmaz.
20 dakika.
20 dakika.
Bu lanet kentte her şey 20 dakikadır.
20 dakikada da asla
olmuyor.
Bütün gün kıçım
taburede.
Hep iyi sandalyeyi
bulur.
2 kilo 800 gram.
Kızımın kızı oldu.
%21 faizle 20000 $.
Onu %14 faizle, başka
bir kartla ödeyeceğim.
Ah, lanet olsun!
Federal 595, hemen
hızınızı öndeki uçağa göre yavaşlatın.
Tamam.
Tanrım, uyan!
Uyan!
Küçük kız, melek olabilir
miyim, diye sordu.
Hepsi de kanat
isterler.
Ne cevap vereceğimi
bilemiyorum.
Gerçeği söyle.
Melekler insan
değildir.
Biz asla insan
olmadık.
Acaba kağıttan
küçücük kanatlar yapabilir miyim?
Gerçeği söyle.
Söyledim.
Tavrı neydi?
Dedi ki,
"Rüzgarı yüzünde hissetmezsen, kanatlar neye yarar?
" L. A. Kentinde, 101'de sıkışıklık yok Kahretsin!
Tanrım!
Elimizdeki ne?
50 yaşında, erkek.
Kalp krizi.
Bu sabah.
Koşarken olmuş.
İlk yardım ekibi
kurtarmış, ama EKG'si kötü.
Tansiyonu yüksek.
Şu diyagonal tıkalı
görünüyor.
Ona kateri kim taktı?
Rosenberg.
- Hemen giriyorum.
- Hasta seni görmek
istiyor.
Uyumak üzere.
Doktor burada.
Bugün yalnızca 32'ye
soğutacağız.
Emici.
Jimi.
Damar.
Ufaklık yürümeye
başladı.
Tek başına üç adım.
- Videoya çektin mi?
- Orada bile
değildim.
Babalığa muvaffak
olamadın.
Bu nasıl bir duygu?
Pompalama başlasın.
HAYAT TEHLİKESİ Akış
hızını yarım azalt, sesini de kıs.
Yarısına kadar, ses
de kısıldı.
- Ayırmaya hazır
mısın?
- Hazırım.
Ayıralım.
İniyoruz.
Damarları bağladık ve
makineden ayrıldık.
Oh, kahretsin.
Ne kaybettin?
Bir sünger.
Berbat.
Buldum!
Herkese teşekkürler.
Presbyterian ikinci
hatta.
Ritmi hassas olacak.
- Giderek
ustalaşıyor, ha?
- Evet, böbürlenmeyi
de öğreniyor.
Öğreniyor mu?
Kahretsin!
V-tak!
Tanrım!
Paddles!
Müziği kes.
Onu geri çağır.
- 2'ye yükle.
- 200 yüklü.
Dr. Rice.
Açılın!
- Basınç yok.
- Lidokain verdiniz
mi?
100 ünite.
Şoku tekrarla, 300'e.
- Hala tepki yok.
- Kalp mesajına
başla.
Alarmı kes!
Dur.
İşe yaramıyor.
Açmam gerekecek.
Ne zaman hazır
olursun?
10 dakikamı alır.
Toparlan!
Tepki yok.
Bıçak.
İç şok.
20'ye yükle.
Hazır.
Haydi.
30'a yükselt.
Haydi.
Cevap yok.
Tom, bypass'ı
tekrarlayacağım.
Neredeyse hazır.
7 dakika daha
gerekli.
Kendine gel.
Yapma bunu.
Gidiyor.
Hiç bir yere
gitmiyor.
Haydi, yapma bunu!
Lanet olsun, haydi!
Tom!
Kendine gel!
Bayan Balford?
Doktor nerede?
- Doktor benim.
- Özür dilerim.
Eşinizin ameliyatını
ben yaptım.
Kendisi nasıl?
Kurtulamadı.
Ne?
Kalbin yeniden kan pompalamasını
sağladık ama yine aritmi başladı onu canlandıramadık.
Durun.
Affedersiniz, anlamıyorum Ne oldu?
Üzgünüm.
Affedersiniz.
Bağışlayın.
Ne dediniz?
Ne?
Oh, Tanrım!
Masada, masamda
kaldı.
Üzgünüm.
Üzgünüm.
Üzgünüm.
Nasıl oldu?
Nasıl oldu?
Eklenen damar mı
tıkandı?
Ne?
Kitaba uygundu.
Kitaba uygundu.
Üzgünüm.
Oda giderek büyüdü.
Ben küçüldüm.
Nasıl böylesine
küçülebildim?
Hemen makineye
bağlamalıydım.
Daha uzun süre
masaj yapmalıydım.
Tekrar denemeliydim.
Daha uzun masaj.
Onu yitirdim.
Onu yitirdim.
Seni hiç gören oldu
mu, Cassiel?
Bana bakıyorsun.
Hayır, ben değil, ölen
ya da deliren biri de değil.
Seni hiç gören oldu
mu tıpkı bir insanmışsın gibi?
Bir yemekte, kör bir
kadın birden bana doğru döndü ve
hardalı uzatmamı istedi.
- Ama o kördü.
- Ama orada olduğumu
biliyordu.
Ameliyathanedeki o
doktor dosdoğru bana baktı.
Seni görmedi, Seth.
Seni göremez.
İstemediğin sürece
kimse seni göremez.
Ya görmesini
istersem?
Neden görmesini
istersin?
Ona yardım etmek
için.
Aç şunu!
Hemen aç şunu!
Herkes yere!
Yatın!
Yatın!
Kahretsin!
Parayı ver gitsin.
Farları yanık mı
bıraktım?
Farları yanık
bıraktım.
Bakkal'a
gitmeliydim.
- Parayı ver!
- Sakin ol.
Veriyorum, tamam mı?
Grand Canyon'u hiç
görmedim.
Artık torunlarımı
görmeyeceğim.
Ne yapıyorum ben?
Sakin ol.
Sakin.
Sakin ol, delikanlı.
Sakin ol.
Vay canına.
Bizi görmelerine
gerek yok.
Erkencisin.
Neler oluyor?
Ferris seni arıyordu.
Mitral kapakçık
ameliyatım yok mu?
İptal ettiler.
Kim iptal etti?
Sheffield.
Neden sen
söylüyorsun?
Kendisi meşguldü.
Cesaret edemedi.
- Maggie, hastasın.
- Hasta değilim.
Hastasın.
Ameliyat yapamazsın.
Pazartesiye
ertelendi.
Önemli bir iş
değildi.
Profesyonelce değil
ve bu beni ekibime küçük düşürür.
Balford dosyasını
gördüm.
Komitedeydim.
İncelendi.
- Senin hatan değildi.
- Biliyorum.
Öyleyse sorun nedir?
Bilmiyorum.
Müthiş bir mücadele
verdin.
Burada insanların
yaşamı için savaşıyoruz, değil mi?
Kiminle
savaştığımızı merak etmiyor musun?
Yani delinin
biriyim, dengesizim.
Yorgunsun.
Herkesin başına gelebilir.
Beni neden aramadın?
Çünkü geceyi
bende geçirdiğinde uyuyamıyorum.
Kalsam da
kalmasam da uyuyamıyorsun.
İyi bir cerrahsın.
Bunu biliyorsun.
Pazartesi geri dön ve
dizginleri eline al.
Doktor?
Görüşürüz.
"Uzun kollu
gömleğimle gölün kayalık sahilinde yürürken " " Kuzeyde, eskiden bir ada olan Amazon
havzası " "Konu hakkındaki en
büyük gerçeklik söylenmedi ve herhalde söylenemez de.
Tek dediğimiz
sezgilerin uzak anısı " " eskiden
sahip olduğu bilinçten giderek uzaklaşıyor " "Arama başlıyor.
" Ruhumu
arıyorum.
Kartlar ne oldu?
Onlara
dokunabilirdin.
Yarım saatten beri bana
bakıyor.
Belki sakin
oturursam "Harika bir akşam, insan
böyle tüm bedeniyle hissederken " Ya
bağırsaydım?
Bir çığlık atsaydım?
"Bir kadın bir
erkekle yatmaya karar verdiğinde " "Hep
bir bahar olacağını biliyordun ve donmuş nehrin buzlarının çözülüp akmaya
başlayacağını.
Dondurucu
yağmurların baharı öldürmesi genç bir insanın nedensiz ölümü kadar acıdır.
" Devinimli Bir Şölen
ERNEST HEMINGWAY
Ameliyatı pazartesiye ertelediler.
Dün ne oldu?
Bir golf turnuvası
vardı.
Bu insanları kim
anlayabilir?
Günaydın, bay
Messinger.
"G"yi
yumuşak söyleyeceksiniz.
Dudağınızda ne var?
Ne?
Salyalarım mı akıyor?
- Onu nereden buldun?
- Neyim ben, bir
tutsak mı?
İyileşmek mi
istiyorsun, dondurma mı yemek?
Bu ameliyat çok
önemli.
Böyle yemeye devam
ederseniz vazgeçin daha iyi.
30 bin de size
kalsın.
Eğer ameliyatı
gerektiği gibi dün yapmış olsaydınız şu
anda kolumdaki borudan havuç emerdim.
Ne oldu?
Şartlar işlem için
uygun değildi.
Ben
"işlem" değilim.
Adım Nathan Messinger ve karşınızdayım.
Alo, Alo, alo Uçuyor, uçuyor.
Patlatma.
Patlatma!
Muffin Man'i
biliyor musun, Muffin Man, Muffin Man?
Merhaba, Anne.
Burada ne yapıyorsun?
Röntgen bölümüne
gidiyordum buraya uğramak iyi olur, diye
düşündüm gizlenmek.
Neyden gizlenmek?
Pediatriye
girmeliydim.
Oh, hayır.
Karşılaştığın
erkekler ya evli ya da jinekolog.
Benim hakkımda,
benden fazla bilen bir adamla yapamam.
Zavallı küçük adam.
Ağlaması hiç
durmuyor.
- Sorunu ne?
- Sigortası yok.
Pastacının
arkasındaki bir çöp bidonunda bulundu.
Her türlü testi
yaptık uyuşturucudan şekere kadar.
Bir şey bulamadık.
Bakabilir miyim?
Ültrason yapıldı mı?
- İyi soluk almıyor
mu?
- Bir mırıltı.
Tamam, bebeğim.
Sen neden
gizleniyorsun?
Hastamın karısından.
Kocasının
iyileşeceğini söylememi istiyor ve
bundan emin olmamı ama emin değilim.
Bunca zaman
sonra, bunca çalışmadan sonra birden
garip bir duyguya kapıldım sanki hiç
bir şey elimde değil.
Hiç bir şey.
Ve eğer elimde
değilse nasıl devam edebilirim?
Özür dilerim.
Ziyaretçi misiniz?
Evet.
Ziyaret saati
8:00'de sona erdi.
Neden böyle bir
kısıtlama var?
Ne?
Saatler.
Ziyaret hastanın
moralini düzeltmez mi?
Kime ziyarete
geldiniz?
Bay Messinger'e mi?
Şu anda mı?
Size.
Ziyaretçiye
ihtiyacım yok.
Hasta değil misiniz?
Hayır.
Ben doktorlardan
biriyim.
Umutsuz musunuz?
Bir hastamı yitirdim.
Elinizden
gelenleri yaptınız mı?
Öldüğünde kalbini
elimde tutuyordum.
Öyleyse yalnız
değildi.
Evet, değildi.
İnsanlar ölür.
Benim masamda
değil.
Bedenleri pes
edince ölürler.
Pes etmemesini
sağlamak görevim.
Yoksa burada işim
ne?
Senin hatan
değildi, Maggie.
Yaşamasını
istemiştim.
Yaşıyor.
Senin düşündüğün
biçimde değil.
Buna inanamıyorum.
Bazı şeyler
gerçektir, inansan da inanmasan da.
Adımı nasıl bildin?
Seninki ne?
Seth.
Artık gitsen iyi
olur, Seth yoksa
Güvenlik seni akıl hastası sanır.
M. RICE, DOKTOR
- Durum ne?
- Bir litre gitti.
Emici.
Band-Aid beni pek
çekiyor Çünkü Band-Aid'i pek çekiyorum Ölmenin
sırası değil, bay Messinger.
Bana Seth'in
telefonunu vermeden olmaz.
Band-Aid beni pek
çekiyor Çünkü Band-Aid'i pek çekiyorum O
gözler.
O bakışlar sanki ruhumu gördü.
Seth.
Ne biçim bir isim,
Seth?
3. 14 Devinimli Bir
Şölen Burada olacağını düşündüm.
Tuzlu.
Kalp naklim saat
2'de öldü.
Sen iyi misin?
Bunu geri teslim
edebilirsin.
Baharla ilgili bölüm?
"Hep bir bahar
olacağını biliyordun. "
Nereden bildin tam da ?
Ne?
O kitabı ben vermedim.
Sen vermedin mi?
Nereden buldun?
Merhaba.
Ben doktorum.
Sanırım bir hastam
unuttu.
- Kimin ödünç
aldığını söyler misiniz?
- İsim veremem.
Zamanını verebilirim.
Tamam, 5 dakika
gerekli.
"YİTİK
KUŞAK" Ernest Hemingway
Merhaba, Maggie.
Seni yeniden
görmek ne güzel.
Seni yeniden
görmek ne tuhaf.
Tuhaf şeyler
iyidir.
Hemingway'i sever
misin?
Evet, sevmeye
başlıyorum.
Okuyabilir miyim?
"Kekremsi
deniz tadındaki istiridyelerden yedim ve
madensi sularını kabuklarından ayırıp dili buran şarapla yıkayıp içtiğimde boşluk duygusundan kurtuldum ve mutlu olmaya başladım.
" Lezzetleri
tarif etmeyi asla unutmaz.
Hoşuma gidiyor.
Buraya sık sık
geliyor musun?
Burada yaşıyorum.
Ne yapıyorsun?
Okuyorum.
Hayır, mesleğini
sordum.
Haberciyim.
Nasıl haberci?
Bisikletlilerden mi?
Hayır, Tanrı'nın
habercisiyim.
Bana bir mesajın
var mı?
Sana mesajını
verdim.
Çağrıdan mı aradın?
Sinyalsiz mesajları
almam zor.
Sinyal kesinlikle
verildi sana.
- Messinger nasıl?
- İyi.
Ameliyat çok iyi
geçti.
- İyi bir gündü.
- İyiydi.
Evet, bugün kimseyi
öldürmedim.
- Sen harika bir doktorsun.
- Nereden biliyorsun?
Hissediyorum.
Zayıf bir kanıt.
Gözlerini kapat.
Yalnızca bir an
için.
Ne yapıyorum?
Bana dokunuyorsun.
Dokunmak.
Nasıl biliyorsun?
Çünkü
hissediyorum.
Hislerine
güvenmelisin.
Yeterince
güvenmiyorsun.
- Bir yere gidelim.
- Nereye?
Umurumda değil.
Ne yapmak
istersin?
Ne olursa.
Nasıl bir şey?
Tadı nasıl?
Tarif et,
Hemingway gibi.
Şey, tadı şey
gibi armut.
Armudun tadını
bilmiyor musun?
Senin aldığın
tadı bilmiyorum.
Tatlı sulu.
Dilimin üstünde
yumuşak.
Taneli ağzında eriyen taneli şeker gibi.
Nasıldı?
Harika.
Bir mikroskoba ilk
baktığımda, doktor olmak istediğimi anladım.
Tamam, elini ver
bana.
Ne için?
Kanına bir göz
atacağım.
Mümkün değil.
Erkekler.
Biliyorsundur, kadınların
acıya dayanma gücü erkeklerden 9 kat
yüksek.
Şuna bir bak.
Çok parlak.
Bu benim işte.
Tüm bu hücreler.
Hücrelerden
oluşuyorsun.
Ve aradaki
boşluklardan.
Eğer bunlarsan bu hücrelersen bir gün öldüklerinde, ölüyorsun.
Bilmiyorum.
Sanırım öyle.
Peki nasıl
açıklıyorsun?
Neyi?
Süregelen Cennet
efsanesini.
Her şeyi bildiğimi
sanırdım.
Bilmiyor musun?
Hayır.
Ameliyathanemde bir
şey oldu ve beni sarstı.
Başka bir şeyin varlığını hissettim başka bir yerde.
Benden büyük bir varlık, senden de
Sana çılgınca mı geliyor?
Hayır.
Hastamı kurtarmadım.
Her şeyi doğru
yaptım yine de kurtarmadım.
Bunun olmaması
gerekiyordu.
Ve ben Ağladın.
Evet.
- İnsanlar neden
ağlarlar?
- Ne demek istiyorsun?
Yani, fiziksel
açıklaması ne?
Gözyaşı kanallarının
görevi, gözleri temizleyip korumaktır.
Ama
duygulandığında, aşırı tepkilerle gözyaşları üretilir.
Neden aşırı bir
tepki gösterirler?
Bilmiyorum.
Belki de
duyguların öylesine yoğunlaşıyor ki vücudun
içine sığdıramıyor.
Bilincin ve
duyguların fazla yoğunlaşıyor.
Vücudun ağlıyor.
Gitmeliyim.
Gitmek zorundayım.
Burada kal.
Buradan ayrılma.
Burada kal.
- Tüpü çıkart.
- Nefes almıyor.
Tüp tıkanmış da
ondan.
Kendinizi nasıl
hissediyorsunuz?
Dalgalarda kulaç
atmaya hazır.
Korkarım sörf
günleriniz bitti.
Kolunuzdaki dövme
pek çekici.
Eşiniz ne diyor?
Eşimin kendisi.
15 dakikada bir
kontrol et.
Seni göremiyorum, ama
buradasın, biliyorum.
Git, onlara hazır olmadığımı
söyle.
Henüz değil.
Neredeydin?
Oh, kahretsin.
Yemeği tamamen
unuttum.
Yemek mi yedin?
Kiminle?
Tesadüfen
karşılaştığım biriyle.
Yemek yedik.
Çantamı mı
hazırladın?
Başka?
Konuştuk sonra beni aradılar ve ortadan yitiverdi.
Sırt çantamı neden
hazırladın?
Earl, ne yapıyorsun?
Tahoe'ya gideriz
demiştim, amcanın evine yürüyüş yaparız.
Ne o?
Tanrım.
Şey mi ?
Maggie, bir kene.
- Kibrit ver bana.
- Onu yakamayız,
Jordan.
Çıkartmalıyız.
Başı içeride
bırakmamalı.
- Yakarsak çıkar,
başı içeride kalmamalı.
- O zaman alkol
getir.
Alkol yok.
- Alkolün yok mu?
- Burada ameliyat
yapmıyorum.
Zeytin yağına ne
dersin?
Ne tür?
Jalapeno mu biberiye mi?
Biberiye.
Peki arkadaşın ve
sen Adı ne demiştin?
Seth.
Neyden konuştunuz?
Ölümden.
Her gün hayat ve
ölümle uğraşıyoruz.
Neden konuşmayalım?
Umarım
ameliyathanede dua eden cerrahlara benzemezsin.
Bir dakika
konuşabilir miyiz?
Kamp yaparken
konuşuruz.
Jordan, şimdi kamp
yapmaya gidemem.
Birlikte olmaya
ihtiyacımız var.
Bakalım, birlikte 5
dakika geçirebiliyor muyuz.
Bakalım, 5 dakika birlikte
olabiliyor muyuz.
Ne yapmak için?
Yalnızca burada
olmak.
Yol haritasını
alayım.
Hayır, ciddiyim.
Yalnızca ikimiz.
Ne yapmam
gerekiyor?
Bana bakman
yeterli.
Bunu yapamazsın.
Yapamazsın.
- Gözünü kaçırdın.
Yitirdin!
- Hile yapıyorsun.
Bu kara büyünün adı aşk.
Çok teşekkürler.
Tekrar hoş geldiniz.
KKK üyesi annelerle
söyleştik.
Bir şey izlemek
ister misin?
Ben de istemiyorum.
Burada olduğumu
nasıl bildin?
Biliyorum.
Tanrım, çok güzelsin.
Herkesin ne kadar
iyi göründüğünü unutmuşum.
30 yıllık
sessizlik.
Yüreklisin,
delikanlı, kendini böyle göstermekle.
Takdir ediyorum.
Durumu
kolaylaştıracak.
Söylemeliyim,
kendimi iyi hissediyorum.
Emirlerini gözden
geçir çünkü kendimi ölüyormuş gibi
hissetmiyorum.
Ölmüyorsun.
Güzel.
Öyleyse neden hep odamın çevresinde
dolaşıyorsun?
Burada kıçı açık
yatan bir tek benim.
Ya da burada olman
doktor için mi?
Elbette.
Doktor.
Güzel bir kadın.
Göğüsleri biraz
küçük ama yine de elini doldurur.
- Sen kimsin?
- Güzel.
Buna şey derler " rastlantı sonucu hoş keşif. " Sözlüğe
bakarsan, ikimizin resmini görürsün.
Teşekkürler.
Gerçeğe hazır mısın?
Çünkü ben,
sorularını cevaplayabilirim, dostum.
Bu akşam Fransız
tostları iyi mi?
Harika.
Biraz getirin.
Sanırım kendimi
tanıtmalıyım.
Haydi, elini ver
bana.
Benimkine koy.
İşte böyle.
Biraz daha sık.
Biraz daha.
İşte oldu.
Hayır, bu çok fazla.
Böyle yap.
İşte oldu.
Nathaniel
Messinger.
Boğazına düşkün,
zevk sahibi eski ilahi varlık, insan
ırkına yeni katılım.
Sana inanmıyorum.
Kanıt ister misin?
Kütüphaneye
gidersiniz.
Her dili
konuşabilirsiniz.
Düşünce gücüyle
yol alırsınız ve şu anda beynimi okuyorsun.
Yeter.
Okuyorsun işte.
Bu imkansız.
"Bazı şeyler
gerçektir, inansan da inanmasan da. " Nasıl?
- Kendin seçersin.
- Seçmek?
Dünyaya düşmeyi.
Dalarsın, düşersin, bir
pike yaparsın.
Bir köprüden
atlarsın.
Bir pencereden.
Kararını verirsin ve
onu gerçekleştirirsin.
Tepeden tırnağa
acılar ve kokular içinde uyanırsın ve
hiç olmadığın kadar açsındır ama sen ne
açlığı bilirsin, ne de öyle şeyleri gerçekten
huzursuz ve acı verici, ama güzel, çok güzel.
İnsan.
Dinle, evlat: O, bu
salaklara, evrenin en büyük hediyesini vermiş.
Bize vermez mi
sanıyorsun?
Ne hediyesi?
Özgür irade,
kardeşim.
Özgür irade.
İş bulamıyordum.
Geçmişim, eğitimim
yoktu.
Kimlik kartım.
Sonra bir gün, bir
şantiyeden geçiyordum.
Bir gökdelen.
Ve düşündüm:
"Bunu yapabilirim.
" Biliyorsun,
buradakilerin çoğu yükseklikten
korkarlar, dediğimi anlıyor musun?
Bu da beni kalifiye
eleman yaptı.
Üstelik,
yukarıdayken, biraz evimdeymişim gibi hissediyordum.
İşimi seviyorum.
Onda da başarılıyım.
Bunlar seni öldürür.
Başkaları var mı?
Senin gibi başkaları?
Evet, kalabalıktalar.
Onları görürsün,
ama çoğu zaman yanlarından geçersin.
Kimse eski yaşamı
düşünmek.
İstemez.
Feda ettikleri şeyleri.
Öyleyse neden yaptın?
Kızım, Ruth budala kocası, Frank ve torunlarım.
Petie 4'ünde, Hannah
6'sında.
Ve eşim, Teresa.
Hiç ona kim olduğunu söyledin mi?
Bir iki kez denedim.
Düşündüm: "Neden
bunu ona yapayım? " Neyi?
Onlar için çok fazla.
İnsanlar artık
bize inanmıyorlar.
Gün doğarken hala
toplanıyorlar mı?
Ve gün batımında,
evet.
Beni oraya
götürür müsün?
Duyabiliyor musun?
Hayır.
Duyamıyorum!
Ama sen de bunu
hissedemezsin!
Nathan!
Geri dönmelisin.
Büyük bir dalga yakalamadan olmaz.
Bekle.
Bekle.
Neyi bekleyeceğim?
Yüz!
Ve o zaman düşersin.
- Düşmek mi?
- Dalmak.
Kararını verir ve dalarsın.
Ve uyandığın zaman,
sen ?
Evet.
Havayı koklamak.
Suyu tatmak.
Gazete okumak.
Yalan söylemek.
Alabildiğine.
Köpeği beslemek.
Saçlarına dokunmak.
Neyi bekliyorsun?
Burada öyle büyük
bir güzellik var ki.
Evet.
İşte yine buradasın.
Yarın arkadaşın
Messinger'i taburcu ediyoruz.
Bu iyi.
Ailesi, bir tür
evine hoş geldin partisi veriyor.
Gidecek misin?
Gidecek misin?
Bu Earl.
Adını söyledi.
Başka ne söyledi
sana?
Hiç uyumadığın için
endişelendiğini.
Ve gülümsemene
bayıldığını.
Bazen beni tek
anlayanın o olduğunu düşünüyorum.
Ya erkek arkadaşın?
Ona aşık mısın?
Aşk?
Bilmiyorum.
Bunun anlamı ne?
Senin
açıklayacağını umuyordum.
Bir sözcük kimyasal bir reaksiyonu tanımlıyor Bir tür saçmalık.
Saçmalıyorum.
Bütün gün,
seninle bir dakika geçirmeyi umarak bekledim
üstelik seni tanımıyorum bile.
Ne öğrenmek
istiyorsun?
Neden hep aynı
giysiyi giyiyorsun?
Neden bana
telefon numaranı vermiyorsun?
Evli misin?
Hayır.
Sokakta mı
yaşıyorsun?
Hayır.
Davulcu musun?
Neden bana hiç
dokunmuyorsun?
Seni incitmek
istemiyorum.
Beni incitmezsin.
Bunu hissettin mi?
Keşke anlamanı
sağlayabilseydim Anlıyorum.
Görüşürüz.
Hey, Doktor!
Hayır, hepsini
isterim.
Buraya gel.
- Merhaba.
- Geldiğin için
teşekkürler.
Harika görünüyorsun.
Cennet değil mi?
Şuna bak.
Gel seni birileriyle
tanıştırayım.
Yemek ister misin?
Bir bira al, Seth.
Neredensin?
Yukarıdan.
Kuzey.
Kanada.
Dinle.
Duyabiliyor musun?
Büyüyorum.
Gülümse, Hannah.
Seth'i ne zamandır
tanıyorsun?
Çok uzun değil.
Ama eskiden beri
tanır gibiyim.
Tatlım, bu onun
canını yakar.
Büyük babam gibisin.
Gel.
Kurabiyeler olmuş mu
bakalım.
Sen de gel, Seth.
- Yardım edebilir
miyim?
- Evet, harika.
İkiniz nasıl
tanıştınız?
Benimle inşaatta
çalışıyor.
Yapı işi.
Onu haberci
sanıyordum.
Evet, çift işi olanlardan.
Hemen dönerim.
Şunu kesebilir misin?
Kanada'nın hangi bölgesinde
doğdun?
Kanada'da doğmadım.
Annenin babanın
isimleri ne?
Annem babam yok.
Ellerin inşaat
işçisinin ellerine benzemiyor.
İnşaat işçisi
değilim.
Çok solgun eller.
Bırak göreyim.
- Bunu neden yaptın?
- Bana elini göster.
Hayır.
Soyadın ne?
Soyadımı biliyorsun.
Bilmiyorum.
Plate.
Seth Plate?
Seni kestim.
Seni kestim.
Bıçakla kestim.
Etini kestim.
Sen de hissettin.
Senin gibi değil.
Ben nasıl
hissediyorum?
Ne demek bu?
Yani bir doktor gibi
mi?
Bir kadın gibi mi?
Ne?
Demek istediğim bir insan gibi.
Benim dokunma
hissim yok.
Bunu hissediyor
musun?
Korkmana gerek
yok.
Deli!
Yalancı!
Kimsin nesin sen?
Ben, bay Balford'u
almaya geldim ve seni gördüm.
Gözlerimi senden
ayıramadım.
Onun için mücadele
verdin.
Gözlerimin içine
baktın bir erkekmişim gibi.
- "Bay
Balford'u almaya mı"?
- Oradaydım.
- Hep orada oluruz,
her odada.
- Sen neden söz
ediyorsun?
Merdiven başında
yanındaydım hastan için ağladığında.
Ve sana dokundum.
Anımsıyor musun?
Bunu neden
yapıyorsun?
Çünkü sana aşık
oldum.
Sana inanmıyorum.
Hissedebiliyor
musun?
İnanmak
istemiyorsun.
Aklımın alması
mümkün değil!
Git buradan!
Çek git!
Doktor?
Doktor?
Merhaba?
Seth?
Burada mısın?
Seni görmek
istiyorum.
Kendini göster
bana.
Yanımda kal.
Yalnızca uyuyuncaya
dek.
7. 24 Oh, evet!
Teşekkür ederim.
Bebek uyuyamıyor.
Bu bebeği hiç uyurken
gören var mı?
Bilmiyorum.
Onu bir kontrol edeyim.
Burun kanalları
tıkalı.
Neredeyse hiç hava
geçirmiyor.
Nasıl anladın?
Yalnızca bildim işte!
Maggie?
Evet.
Yalnız mısın?
Evet.
Sezgilerinle
bebeğe teşhis koydun.
Öyle mi dersin?
Ben daha iyisini yapamazdım.
İşte bu büyük bir
iltifat.
Ne yapıyorsun?
Seninle vakit
geçiriyorum.
Benimle evlenir
misin?
Sonunda Tahoe'ya
gidebiliriz.
Nevada yakasında
evlenir balayını geçirir, işe döneriz.
Ne yapmamı
istiyorsun?
Diz mi çökeyim?
Ne söylememi
istiyorsun?
Biz birbirimize
aitiz.
Aynı türdeniz.
Kalp konularında
pek iyi değilim.
Demek istediğim duygusal konularda.
Lütfen karım ol.
Sadece düşün.
Nefes al.
Nefes.
İyiyim.
Birlikte
olamayacağımız halde bizi karşılaştıran Tanrı'yı anlayamıyorum.
Sana söylememiş.
Neyi söyleyecekti?
Belki de ona
sormalısın.
Hayır, sana
soruyorum.
Seth, korku acı açlığı
bilmez.
Güneşin doğuşunda
müzik duyar.
Ama tüm bunları
feda edebilir.
Seni öylesine çok
seviyor.
Anlamıyorum.
Düşebilir.
Varlığından
vazgeçebilir, bunu da biliyor.
Sonsuzluğu feda
edip bizler gibi olabilir.
Sana bağlı.
Nasıl oluyor da
biliyorsun?
Çünkü ben yaptım.
Seth, seninle
konuşmalıyım.
Seth, lütfen.
Lütfen burada ol.
Tanrım, yardım et
bana.
Öylesine güzelsin
ki.
Hep böyle
kalacaksın.
Jordan onunla
uzaklara gitmemi ve evlenmemi teklif
etti.
O beni tanıyor.
Mesleğimin
isteklerini biliyor.
Onu sevmiyorsun.
O ve ben aynıyız.
Benim istediğim
bu.
Ve dokunduğumda
elimi hissedecek birini istiyorum.
Ama beni
hissedebiliyorsun.
Beni hissettin.
Sana hoşcakal
demek istiyorum.
Seni bir daha görmek
istemiyorum.
Hey, ahbap.
Burada kalamazsın.
Beni görüyor musun?
Beni görüyor musun?
Beni görebiliyor
musun?
Seni görebiliyoruz.
Bu kan mı?
Kan!
Kırmızı mı?
Kırmızı?
Kırmızı mı?
Renk.
Aldığın uyuşturucu
ne renkti?
Kıçını kaldırsan iyi
olur.
Gidecek bir yerin
var mı?
Maggie.
Aşağı, aşağı ve
aşağı iniyorum
Dönüyor, dönüyor ve dönüyorum
Dönüyorum ve vızır vızır
Dönmeye bayılıyorum
Bu eski kara büyüye bayılıyorum onun
adı Aşk!
Merhaba!
Eyalet Hastahanesine
nasıl gideceğimi söyler misiniz?
Yardımcı olabilir
miyim, bayım?
Bir dakika nefesim
düzelsin.
Nefes alıyorum!
Maggie Rice.
Hastası mısınız?
Hayır.
Onu bulmam gerek, lütfen.
Bürosunu arayın.
Biri yardımcı
olabilir.
Nerede olduğunu
biliyor musunuz?
Hayır, bayım, nerede
bilmiyorum.
Bilgisayarınız var ve teknolojiniz.
Onu bulamaz mısınız?
Maggie nerede?
Demek Maggie'nin
arkadaşısınız?
Size böyle ne oldu?
Üzgünüm.
Tamam.
Düştüm.
Belli oluyor.
Trenden mi?
Aşka düştüm.
Lütfen bana yardım
edin.
Tahoe gölüne gitti.
Amcasının Nevada yakasında bir evi var.
Bekleyin!
YALNIZCA NAKİT PARA
Cassiel.
Burada mısın?
Merhaba.
Nereye gidiyorsun?
Tahoe!
Reno!
Tahoe!
Reno'ya gidiyorum.
Tahoe'ya gidiyorum.
Atla.
Oraya varınca anlatırım.
YÜKSEK UMUTLAR EVLENDİRME
KLİSESİ
Çok mu geç kaldım?
Geç mi kaldım?
Jordan?
Jordan'la evlenemedim.
Sana aşığım.
Ne oldu?
Özgür irade.
Seni hissediyorum.
Beni hissediyor
musun?
Evet.
Ya bunu?
Nasıl bir duygu?
Neler hissettiğini
anlat bana.
Yapamam.
Dene.
Sıcak.
Acı verici.
Tamam.
Birbirimize
uygunuz.
Biliyorum.
Birbirimize uygun
yaratılmışız.
Ölenlere, hep,
yaşamda en sevdikleri şeyi sorardım.
Cevaplarını kitaba
yazardım.
İşte bu.
Benim en sevdiğim
şey bu.
Daha yaşamaya
başlamadın bile.
Tüm hayatımızı
birlikte geçireceğiz.
Sen ve ben.
Bay ve bayan Plate.
- Yardım bulacağım.
- Buradasın.
- Kal.
- Yardım bulmalıyım.
Gitme.
Şoför yardım getirecek.
Lütfen kal.
Lütfen benimle kal.
Korkuyorum.
Her şeyi berbat
ettim.
Sana her şeyi
göstermek istemiştim.
Göstereceksin.
Uzaklardan benim
için geldin.
Üzgünüm.
Tanrım, hayır,
Maggie!
Sana dokunmak ve seni hissetmek.
Şu anda elini
tutabilmemin anlamını biliyor musun?
Seni ne kadar çok sevdiğimi
biliyor musun?
Bana bakmaya devam
et, tamam mı?
Gözlerimin içine bak.
Orada biri var.
Onlara bakma.
Lütfen onlara bakma!
Böyle mi oluyor?
Evet.
Böyle oluyor.
Korkmuyorum.
Bana sorduklarında en sevdiğim şeyi onlara diyeceğim ki sendin.
Tanrım!
Seni göremiyorum, ama
buradasın, biliyorum.
Üzgünüm.
Git buradan.
Sen miydin?
Onu sen mi götürdün?
Orada mıydın?
Hayır.
Bunu neden yaptı?
Bilmiyorum.
Sırası mı
gelmişti?
Ne söylememi
istiyorsun?
- Beni
cezalandırmak için miydi?
- Öyle olmadığını
biliyorsun.
Hayat böyle.
Artık yaşıyorsun.
Ve bir gün öleceksin.
Nasıl bir şey?
Ne?
Sıcaklık.
Muhteşem.
Böyle olup
biteceğini bilseydin yine de yapar
mıydın?
Her şeye değerdi saçını bir kez koklamayı bir tek öpücüğünü elinin tek bir dokunuşunu sonsuzluğa tercih ederim.
Tek birine bile.
||
« Prev Post
Next Post »