Delik (2001) The Hole
| |
102 dk
Yönetmen:Nick Hamm
Senaryo:Guy Burt, Ben Court, Caroline Ip
Ülke:İngiltere
Tür:Dram, Gizem, Gerilim
Vizyon Tarihi:29 Haziran 2001 (Türkiye)
Dil:İngilizce
Müzik:Clint Mansell
Oyuncular
Thora Birch
Desmond Harrington
Daniel Brocklebank
Laurence Fox
Keira Knightley
Özet
İngiliz özel okulunda okuyan dört genç, ormanda mühürlenmiş
bir yeraltı deliğini keşfeder ve derinliklerine inerler. Delik muhtemelen on
yıllar önce bir bomba sığınağı olarak inşaa edilmiştir...
Altyazı
Arkamda Brabourne lisesi var.
18 gündür kayıp olan
gençlerin bulunduğuna dair haberin geldiği yer.
Artık bekleyiş sona
erdi.
dört gencin okuduğu Brabourne
Lisesi'nin, yıllık ücreti 30,000 $'dan
fazla.
Doğrulanmayan
bilgilerde onların yerel bir hastaneye kaldırıldığı
ifade ediliyor.
aileleri orada tedirgin
bir bekleyiş içinde.
rock gitaristi
Stevie Steel'in oğlu Michael Steel de kaybolanlardan biri.
Liz.
- Liz!
- İçeride görüşürüz.
Bizi öldürecek!
- Hayır!
- Liz Hayır!
Dur!
Selam.
Ben Dr Horwood.
Sana yardım için
buradayım.
Teşekkürler
Bana Prozac ya da
lithium vermeyin Deli değilim.
Annemden dolayı,
dinlemez de.
Ben dinlerim.
Bugün konuşmak
zorunda mıyım?
Çok korkunçmuş
hissini veriyorsun.
Bana güvenir ve
benimle işbirliği yaparsan, Gerçekten de kendini daha iyi hissetmeni
sağlayabilirim.
Bunu senin istediğin
hızda yaparız, tamam mı?
Her an durabiliriz.
Sana yalan
söylemeyeceğim: bu zor olacak, ama
üstesinden gelecek kadar cesur olduğunu biliyorum.
Bir nefes alma
egzersizi yapalım.
Çok aptalca
gelebilir, ama bir deneyelim, tamam mı?
Derin bir nefes al.
Ciğerlerinin havayla
dolduğunu hisset.
Güzel.
Omuzlarını düşür.
ve nefesini
bırakınca, vücudundaki bütün kaslara relax olmalarını söyle.
ve ne zaman hazır
olursan, konuşmaya başla.
Tamam mı?
Brabourne'da işler
şöyle yürür.
Varolmak istiyorsan,
Güzel olmalısın.
İnce olmalısın.
Diğer herkes duvar
kağıdı gibidir.
Yıllarca ben hiç
kimseydim.
Dünyayı eşiklerden
izledim ve hayal kurmamayı öğrendim.
Oh, o mu?
En iyi arkadaşım,
Martin, takmazdı.
Felsefesi: "Onlardan
alabileceğin herşeyi al"dı.
Onların
ihtiraslarının onları kontrol etmeyi kolaylaştırdığını
söylerdi.
Bu onu güçlü yaptı.
Ama sonra dünya
değişti.
Hazır olun, kızlar.
Mike Steel yeniden
boşta.
Oh, Tanrım!
Mike Steel.
Amerikalı.
Bir rock yıldızının
oğlu.
Ruhumun eksik parçası.
Kalk!
Lütfen kalk.
Lütfen, lütfen iyi ol.
Kalk.
Üzgünüm, kardeş.
Bu adamların neden
zırh giydiklerini anlıyorum.
Homoerotik bir şey.
Buradaki tüm
saldırganlık, sonra duşlardaki o buhar
ve sabun.
İğrenç.
Siz ikiniz!
Dışarı!
Belki de Mike'ın yeni
gelini Geoff olacak.
Bilgin olsun, Martin;
Mike, Amber adında bir modelle çıkıyor.
Senin bilgin olsun,
çıkmıyor.
- Yalan söylüyorsun.
- Sen nerede
yaşıyorsun?
Aniden herkesin sarışın
ve kiraz dudaklı olduğunun farkına varmadın mı?
Etrafta Amber'in
klonlarının istilası var, Allah'tan seni es geçti.
Brabourne'da beyni
kalan son kadın sensin.
- Boşta mı?
- Yarım beyin mi?
Evet.
Oh, sen de mi?
Liz.
Lütfen sen de
kaybetme.
Bilmiyordum.
Ama o da benim gibi
bir erkek.
Onu tanısaydın o
kadar mükemmel olduğunu düşünmezdin.
O da bizler gibi
sıçıyor ve osuruyor.
Sadece çok daha az
ilginç!
Elimde değil.
Yumurta olayı.
Mike'a baktığımda, bir
meleğin yüzünü görüyorum ve bir şairin
ruhunu.
Ona ihtiyacım var.
Hayır, hayır, hayır.
Hayır, sen beni seviyorsun.
Bu bir Martin Taylor
gerçeği.
Son beş yılda
konuşmadığımız bir gün oldu mu?
Ama sen bir erkek
arkadaştan daha çok eşcinsel bir arkadaş gibisin.
- Ama ben eşcinsel
değilim!
- Evet, doğru.
Dönemin sonu, bana
şükran duyan aranacak bazı eski sevgililer var
ve en önemlisi, buradan çıkıyorum.
Merhaba, küçük bir
sorun var coğrafya arazi gezisi.
Mm.
Bentley, okul kapanır, cuma Los
Angeles'a.
Bye!
İyi eğlenceler.
Amma da üçkağıtçısın
ha.
Gitmezsen Stevie s. Ç.r.
Ona söyleyeceğimi mi sanıyorsun?
Birkaç gün bir otelde
kalacağım.
Asla bilmeyecek Yok kıçım.
Gazeteler de susacaktı
senin için.
Galler'de ıslak bir
hafta sonu geçireceksin sıcak su yok, balık
ezmesi sandviçler ve gitar dersleri,
beğen ya da beğenme.
Hm.
Korkunç umutsuz bir
durum, Geoffrey.
Kahretsin, Ben de
gitmek istemiyorum.
Kurtarmalıyız.
Ciddiyim.
Öldürür beni bu.
Frankie gitmiyor.
Malzeme listesinde yağmur
çizmelerini gördü.
ve neredeyse kriz geçiriyordu.
- Nasıl kurtuldu?
- Martin Taylor'a
gitmiş.
Frankie?
Frankie?
Seninle konuşmalıyım.
Gelsene.
Bu defa ne yaptı?
Saçım.
Tümden yanlış oldu.
berbat ettim.
Göreyim.
Ne oldu, cep
telefonun tümöre mi yol açtı?
Keser misin?
Ödevim kendi kendine
bitmez, anlarsınız.
- Bu nedir?
- Yoğun saç kremi.
20 dakikada
çıkarmalıydı.
- Ne kullandın?
- Peroxide.
- Nereden?
- Laboratuvardan.
Oh, Lizzie.
Düşündüm de Amber
gibi sarışın olursam Kaba olmak istemem,
ama kendine bu tarz şeyler yapmanın Mike'a
bir fark ifade edeceğini sanmıyorum.
Hayır, biliyorum.
Oh, endişelenme.
Güven bana, o, o
kadar da harika değil.
Frankie?
Teşekkürler.
Biliyorum bana karşı
iyi olmak zorunda değilsin.
Takma kafana.
Hayatımın hiçbir
anlamı yok.
Gel, otur.
Kendini evinde hisset.
Onu seviyorum ve
benim varolduğumu bile bilmiyor.
Seni böyle görmekten
nefret ediyorum.
Hey, seni
neşelendirebilirim.
Çikolatam var.
Martin, anlamıyorsun.
Sen hiç aşık olmadın.
Hiç acı çekmedin.
Tanrım, ölüyormuşum
gibi hissediyorum.
Sana yardım
edebilirim.
- Gerçekten mi?
- Gerçekten.
Büroma hoşgeldiniz.
Şimdi, bu bir
"bilinmesi gerekenler" operasyonu.
- Yapabilir misin
yapamaz mısın?
- Arazi gezisi yok, aileler yok, paparazziler yok?
Ben herşeyi yapabilirim.
Ve size bir tane daha ekliyorum.
Akrabalık ruhu.
Martin okulun ve
ailelerimizin birbirlerine inandıklarını biliyordu.
Ona kutsal olmayan
ittifak diyordu.
Eğer ailelerimiz
Galler'de olduğumuzu ve okul da evde olduğumuzu düşünürse, asla sorgulamazlardı.
Ay, ay, işte askerler
geliyor.
Tanrım, geciktin!
Kimse seni gördü mü?
Himalayalar'dan mı
dönüyorsun?
Liz.
Frankie'yi
tanıyorsun, Geoff'u da eminim duymuşsundur.
- Hiçbiri doğru değil.
- Tereyağla ilgili
olan hariç.
ve Mike.
Ahbap, beni budala
sanabilirsin, ama burada hiçbir şey yok.
Tüm haftasonumu bir
ağaç gövdesinde oturarak geçiremem.
- Ağaçlara bakmaktan
ormanı göremiyorsun.
- İşiyor mu?
İşiyor musun, Martin?
Boynunu böyle
kırabilirim ahbap.
Tam burada.
Göremiyor musun?
Biliyor musun?
İlginç olmak için 10
saniyen var Tam ayaklarınızın altında.
- Oh, eveet.
- Oh, hayıır.
Oh, eveet!
Martin!
Dikkat edin, bayanlar.
Whoa, ahbap!
Whoaa!
İyi misin?
Hey, aşağı geliyorum.
Bekle.
Oh, Tanrım, çok iyi.
Merhaba!
- Yeeehaaa!
Whooo!
Oh, adamım.
- Kahretsin, ne kadar
derin?
- Oh, Tanrım.
- Şu lanet şeye bak.
- Adamım, anahtarı
nereden buldun?
- Bilmek istemezsin.
- Nedir peki bu?
- Şuradaki eski savaş
sığınağını biliyor musun?
Bu onun çıkışı.
Acayip tuhafsın ahbap.
Kapatmak zorunda
mısın?
Cildimi temiz tutmak
için taze havaya ihtiyacım var.
- Oh, doğru.
Güzel görünüyor.
- Kes şunu.
- Bulunmak
istemiyorsunuz değil mi?
- Hayır, kesinlikle.
İyi iş.
Sonra görüşürüz.
- Oraya girecek misin?
- Tabii ki gireceğim!
İçeride görüşürüz.
- Işık solda.
- Tamam.
Oh, adamım.
Bu koku da ne?
Mezara benziyor.
- Yani?
- Yani girmeyeceğim.
Oh, sanki ne
düşündüğün umurumda da?
Uh Galler'den daha kötü olamaz, değil mi?
- Sıra bende!
- Uygundur, Frankie -
Şu kokuyu aldın mı?
Nedir o?
- Tanrım.
- İyi misin?
- Ne?
İyi misin?
Şuna dikkat et.
Oh, adamım.
Mikey, Şuna bak,
adamım.
Bir baksana!
Kocaman!
Şuna bak!
O da ne?
Whoa!
Bayanlar, aşağıyı
seveceksiniz!
Odana yollatacağım Frankie!
- Oh, kapa çeneni!
Sadece dikkat et ona.
- Buradan.
- Tanrım, çok
karanlık!
- Tamam, ilk ben
gidiyorum.
- İniyor musun?
- Evet.
- Merdiven bitiyor,
ahbap.
- Ne?
Ha, hayır, bir şey
yok.
Sadece Işığa ihtiyacın var mı?
- Evet.
Buraya tut.
- Bu koku da ne?
İğrenç!
Mike Steel
deneyiminin tadını çıkar.
Sence bana aşık olur
mu?
Sadece dikkatli ol.
- Liz, basamağa
dikkat et.
- Kardeş, deliğe bak!
Çantayı buraya
geçirsene.
Çıkıntıya dikkat et,
çok dar.
- Siz iyi misiniz?
- Evet, iyiyiz,
teşekkürler.
- Kapıyı kapa!
- Bye-bye, Martin!
Bye-bye!
Işıkları açın!
- Frankie, sakin ol!
- Işıkları açabilir
misin?
Hoşlanmadım!
Oh, Tanrım, ışık
düğmesini bulamaz mısınız?
Sakin ol!
- Yeeeehaaa!
- Whoooo!
- Şuna bakar mısınız?
- Işıklar!
Ne dersiniz kızlar?
Çok iyi!
Aaaaaaaaaah!
Seni sırtından altı
defa vurdum, ahbap!
Öldün!
Önümdesin!
Öl, pislik!
Yoldan çekil!
Çekil!
Kadının yolundan
çekil!
Kadının yolundan
çekil!
- Öldün!
- Öleceksin!
- Hayır, adamım!
- Bir tek sen
öleceksin!
Makarna için su
kaynatmamda sakınca var mı?
Hayır, tabii ki.
Önce sen yapmak ister
misin?
Evet.
Tabii ki.
Teşekkürler, ben Harika bir şey.
Ortasında delik var
ve böylece çabucak pişiyor.
Tenceren var mı?
- Al.
- Teşekkürler.
- Onda ne yapacaksın?
- Aa hiçbir şey.
Makarna ve hiçbir şey
yapamazsın.
- Güzel.
Çok güzel.
- Tuzum var.
İster misin?
Makarna ve tuz?
Hayır!
Teşekkürler, yine de.
- Sen ne yiyeceksin,
peki?
- Aç değilim.
- Bir şey yemelisin.
- Pek bir şey
getirmedim.
- Yiyecek getirmedin
mi?
- Yiyecek değil.
Biraz sakız.
Üç gün boyunca
sakızla nasıl yaşayacaksın seni budala?
Aklımdan kaçmış.
Böyle olmazdı.
- Tamam, demek ki
yiyecek aklından kaçmış.
- Bende yiyecek var.
Sosis, fasulye ve
eriştem var.
Herkese yetecek kadar.
İstediğin kadar alabilirsin.
Sende sosis mi var?
Domates sosun da var
mı?
- Biraz.
- Sen makarnanın
tadını çıkar, tamam mı?
Ben bu akşam Liz'le sosis yiyorum.
Frankie?
Hayır hayır, teşekkürler.
Diyetteyim.
Kendimi aç hissetmemi
engelleyecek haplarım var Hmm.
Tamam, sıra bende.
Arkadaşım kız
arkadaşını Ferrarisiyle gezdiriyormuş Sen
Ferrarisi olan kimi tanıyorsun ki?
Bob ve Sally.
Siz tanımazsınız.
Bob ve kim?
- Mike, yapma!
- S tir.
Harbiden, kendine gel.
Bob ve Sally arabayla
gitmişler, ama bir yerin ortasında benzinleri bitmiş.
Sonra Bob biraz
benzin bulmak için gitmiş.
Sally arabada yalnız kalmış.
Radyoyu açmış deli bir adamın başıboş ortada dolaştığını
söylemişler.
- Ama çok yorgunmuş,
bu yüzden - Kancalı adam.
- Arabanın tepesinde.
- Sopanın ucunda
Bob'un kafasıyla.
- Kancada!
- Hayır, bu gerçekten
oldu!
Oh, tabii, tabii,
tabii, Frankie Tamam, bende de bir tane var.
Donunuzu
ıslatacaksınız.
- Ne?
- Kapa çeneni.
Martin'e bir şey
oluyor.
Ve geri gelmiyor.
Demiştim.
Saçma.
Mümkün.
Aptal olma.
Geoff, bunu
dememelisin.
Ya yaptırırsan?
Ben burada
sizinleyken ona nasıl bir şey yaptırabilirim?
- Bizi
lanetleyeceksin.
- Nasıl?
- Bu kaderi zorlamak!
- Oh, haydi nasıl
oluyor bu?
- Lizzie?
- Ben bilim adamıyım.
Kadere inanmam.
- Mike?
- Ben
Scientologist'im.
Liz'leyim.
- Oh, evet!
- Pekala!
Ama Martin'e bir şey
olursa, bu Geoff'un suçu, tamam mı?
Eğer bu senin sesini
kesmeni sağlayacaksa, pekala.
- Pekala.
Pekala.
- Benim hikayem en
iyi miydi, değil miydi?
- Oley, oley oley
oley!
- Liz.
- Bingham, Bingham -
Liz.
- Üçüncü gün ne oldu?
- Ne yaptığımızı
bilmek istemiyor musun?
Martin sizi dışarı
bırakacaktı, değil mi?
Liz?
- Liz.
- Bilmiyorum!
- Neyi bilmiyorsun?
- Ne olduğunu
bilmiyorum.
Haydi, burada gayet
güvendesin.
Derin nefes al.
Bana bak.
Üçüncü gün.
Toplandınız ve
gitmeye hazırsınız.
Saat kaç?
İki dakika önce
sorduğunun aynısı.
İki dakika geçtiğine
göre aynı olamaz, öyle değil mi?
3.
32, o halde.
E peki nerede?
Gezidekiler 30 dakika
içinde dönerler.
Şoförüm bekliyor.
Bu çok Ya ona otobüs çarpmışsa, komadaysa ve kimseye
nerede olduğumuzu söyleyemiyorsa?
- Oh, lütfen.
- Oh, Tanrım.
Ya öldüyse?
O ölmedi!
Onu arayacağım.
Numarası nedir?
- Burada çalışmaz!
- Ver telefonunu.
Bir deneyeyim.
Bir şey oluyor mu?
Hayır, hiçbir şey.
Belki bir de kapının
orada dene.
- Çalışıyor mu?
- Hayır.
- Bizi lanetledin.
Biliyordum.
- Bu bir şaka.
Hayır, bu senin hatan!
O şeyleri asla
söylememeliydin!
Hey!
Millet!
Trafiğin yoğun olduğunu
düşündünüz mü?
İyi, endişelenmedim.
İmdat!
İmdat!
- Geoff!
Kapıyı aç!
- Herkes sakin olsun - Sadece yardım etmeye çalışıyor!
- Ne yapmaya
çalıştığımı sanıyorsun?
Lütfen!
Sesinizi kesin ve bırakın
da halledeyim!
- Kahrolası deli.
- Hey!
Hey.
- Olmuyor!
- Boruyla vur, o
zaman.
Sana bir şey
diyeceğim.
Neden sen
yapmıyorsun, sevgilim?
Haydi!
Tamam, demek ki
Galler'e hiç gitmediğimizi biliyorlar.
Onlara göre, Üç gün
önce başladığımıza göre, bu da demektir
ki okula 3 gün mesafedeki alanı düşünüyorlardır.
Bu da tüm dünyayı içine alır.
Peki ne yapacağız?
Martin öyle söyleyene
kadar fidye için kaçırıldık.
Hiçbir şey yapamayız.
Böyle deme!
Demek istediğim,
hasta olabilir.
Değil mi, Lizzie?
Bilmiyorum.
Bunu neden yapsın ki?
Bizler onun
arkadaşlarıyız!
Öyle miyiz?
O senin arkadaşın mı,
Frankie?
Benim değil.
Düşün.
Onun hakkında hiçbir
şey bilmiyorum.
Maneviyatı yok, etik
kuralları yok.
Onun için her şey bir
oyun.
Oh, yani bu bir oyun?
Oh, harika!
Lanet olsun harika.
Oh, Tanrım, bunun
için bir de para verdim.
Evet, ama dikkatli.
Hiçbir şey şansa
bırakılmamış.
Şu anda, tuzağa
düştük çünkü tuzağa düşmemizi istiyor.
Neden?
Sanırım bulacağız.
Liz.
Bana bak.
Geri gelmedi.
Martin geri gelmedi.
Çözdün!
Yapacağını biliyordum.
Çocuklara söyledim.
Böyle bir bağırtı
koptu.
Kahrolası bir okul
çocuğu, dedim.
Küçük Lord kahrolası
Fauntleroy!
- İyi işti, Doktor.
- Teşekkürler,
Detektif.
Brabourne'lu gençleri
kaçıran kişinin aranması bugün
beklenmedik bir hal aldı, polis
tarafından yapılan açıklamaya göre okuldan bir öğrenci tutuklandı.
Yasal nedenlerle ismi
açıklanmayan, erkek öğrenci Dominik
Cumhuriyeti'nde bulunuyordu, orada
ailesiyle tatilde olduğu sanılıyor.
Edindiğim bilgilere
dayanarak zor bir karakter taslağını bir
araya getirdim Çocuğa bakınca sosyopat bir kişilik ortaya çıkıyor.
Yaptığının yanlış
olduğuna inanmıyor.
Muhtemelen kendisinin
kanunun üzerinde olduğuna inanıyor.
Şu anda muhtemelen çok
güçlü bir aksi kanıt yaratmakta.
Bu hikayeyi ne kadar
uzun sürede yaratmak zorunda kalırsa, çözmek o kadar zor olacak.
Eğer bir itiraf
istiyorsanız, çabuk hareket etmelisiniz.
Peki, polis Martin'i tutuklayınca, onu bir hücreye
koyacaklar mı?
Sanırım.
İyi.
Umarım yaparlar.
Bakalım beğenecek mi?
- Tamam, başlayalım.
- Mm bekle.
Tamam, hazırım.
- Konuşabilir miyiz?
- Tabii ki.
Oraya geleyim mi?
Tamam.
Girebilir miyim?
Ne haber?
Uyuyamıyor musun?
Mar Martin hakkında.
Bence bizi izliyor.
Kapının oradan geçen bir gölge gördüm.
Hiçbir şey de
olabilir, ben yanılıyor da olabilirim ama sanırım bize bakmak için o gelmiş olmalı.
Muhtemelen odur.
Çok komik.
Biliyorsun, Stevie
beni buraya evdeki saçma işlerden korumak için yolladı.
Sanırım Martin'in ne
yaptığını biliyorum.
Devam et.
Martin seni
tanımadığım halde senden hoşlanmamın
aptalca olduğunu görmemi istiyor.
Senden nefret etmemi
istiyor.
Hala buradayız çünkü yanılıyordu.
Yanılmaktan nefret
eder, yani haklı çıkana kadar buraya
tıkıldık kaldık.
Dur.
Bunun olacağını biz
buraya gelmeden önce de biliyor muydun?
Tabii ki hayır.
Ama aklıma gelen tek
açıklama bu.
Ama ne farkeder ki?
Senden hoşlanıyor,
değil mi?
Evet.
11 yaşımızdan beri.
Şunlardan.
Evet.
Ama sen benden hoşlanıyorsun?
Evet.
Üzgünüm.
Takma kafana.
Ama benden nefret etmediğini nereden biliyor?
Yani ben Kapının
oradan bir saniyede bunu nasıl çıkarabilir?
Bilmiyorum.
O ne?
Ne?
- Düşündüğüm şey mi?
- Evet.
Başka var mı?
Voaa.
Şuradakini dene.
- Hangisini?
- Şunu.
Bütün yeri donatmış.
Tanrım!
- Ne oluyor?
O da ne?
- Liz, gecenin yarısı!
Ne?
FRANKIE HASTA- Onun
için gerçekten endişeleniyorum.
Bir doktora ihtiyacı
var.
Bu açık.
Akıllı olan sendin Bahse
girerim onu hasta eden o pis tuvalet suyu.
- Benim hatam değil!
- Evet, öyle!
- Bu rezalet!
Bu geçirdiğim en kötü
zaman!
Umarım sizi bir daha
asla görmem.
- O kadar da kötü
değil!
- Hayır!
Her şey çok kötü!
Yani, tuvalet
kokusunu alan bir tek ben miyim?
Kibar olmaya
çalışıyorum ama kocaman kütüğü kim bıraktı,
tuvaleti temizleyemiyoruz?
HERKES LIZ'İ SUÇLASIN
Mahvolduk, ve hepsi senin lanet hatan!
Neden ben?
- Çünkü o senin en
iyi arkadaşın!
- Evet!
Buraya asla
gelmemeliydim.
Seni görür görmez, seni, kahrolası sıkıcı küçük lanet sürtük, diğer tarafa dönmeliydim!
Benden uzak dur, seni
kahrolası kaybeden!
Sen de o kadar iyi
değilsin, biliyorsun.
B.
kun tekisin!
Sen nesin, zaten?
Sadece bir yüz ve saçlar!
Oh, kes sesini, sen kahrolası
torba!
Bekledik bekledik, ve
hiçbir şey olmadı.
Ama işe yaradı.
Ertesi sabah Mike
beni uyandırdı ve kapı açıktı.
Çok mutluyduk.
Dışardaydık.
Hepimiz birbirimize
sarıldık ve sadece ışıkta durduk.
Bitmişti.
Onu yenmiştik.
Kazanmıştık.
Martin'in farkına
varamadığı benim Mike'ı da kazandığımdı.
Koşabildiğimiz kadar
hızlı koştuk.
Mike beni kucakladı ve
"Bizi sen kurtardın" dedi.
- "Hepimizi sen
kurtardın".
- Hepimizi sen
kurtardın.
İşte böyle.
Pekala.
Güzel.
Sana üstesinden
geleceğini söylemiştim.
Nasıl hissediyorsun?
Daha hafif.
Hatta geçen gece
kapıyı tamamıyla kapadım ve paniklemedim.
Fevkalade.
Çok aşama kaydettin.
- Hala yapacak çok
işimiz var.
- Ya!
Evet, ama bitecek.
Gerçekten iyi.
Sonra görüşürüz.
Tamam mı?
Bye.
Bye.
Evet, ben Tom.
- Tom, ben Philippa.
- Senin için ne
yapabilirim?
Dinle, hafta sonunu kahrolası
Disneyland'da geçirdiğini sanıyor!
- Haydi ya?
- Özür dilerim.
Geldiğini görmedim.
Sorun değil,
Martin'in itirafını alacağım, problem değil.
yani, ne kadar hayali
olabilir ki?
Sanırım elinizde
parmak izleri vardır.
DNA?
etrafta dolanırken
çekilmiş bir güvenlik kamerası görüntüsü
ya da 20/20 şahitlik eden bir sürü tanık mı?
Nedeniniz bile var mı?
Ne kadar cezbedici
olsa da, bir yığın züppeyi kilitlemem ve anahtarı atmam için iyi bir lanet sebep?
- Dönemin son günü ne
yaptınız?
- Sağır mı?
Aptal mı bu?
Yani, saatlerce aynı
soruyu sormaya nasıl devam edebiliyorlar?
Lütfen.
Açık olalım.
Her zaman olduğu gibi
sabah saat 7'de kalktım.
Dişimi fırçaladım ve
tuvaletimi yaptım.
7.
20'de aşağıda kahvaltıdaydım, her zamanki gibi.
Hemşire beni listeden
çıkarttı, iki dilim sıcak tereyağlı
soğuk tost ve tatlı çay aldım, her zamanki gibi.
Çalışmama döndüm ve
saat 8'de çantalarımı okul minibüsüne taşıdım
8.
05'te minibüste oturuyordum.
Şoförün yanında
oturdum çünkü tek başıma oturmak istedim.
İstasyona 8.
30'da hareket ettik ve 8.
45'te vardık.
Bir telgraf ve Kit
Kat aldım ve sonra trenimi ikinci
perondan 9.
05'te yakaladım.
Charing Cross'a kadar
yalnızdım orada beni annem karşıladı, her
zamanki gibi arabayı yanlış yere park etmiş ve makbuz almıştı.
Martin.
Neden yaptığını, nasıl
yaptığını, bütün herşeyi biliyoruz.
Elizabeth bize
herşeyi anlattı.
Ya?
Kafayı yediğini
biliyordum, ama böyle gaddar olduğunu farketmemişim.
Biliyorsunuz Liz
benden nefret eder.
Biliyorsunuz, değil
mi?
Beni eve bıraktığınız
için teşekkürler.
Kendi yatağıma gitmek
için sabırsızlanıyorum.
Eski rutinine geri
dönünce daha iyi hissedeceksin.
Eğer bir şeye
ihtiyacın olursa, gündüz ya da gece, beni ara, tamam mı?
İstediğin zaman geri
dönebilirsin.
Gerçek hayata
dönmeliyim.
Sen de öyle söyledin.
Gerçekte hiçbir şey
bilmiyorsunuz, değil mi?
Liz ve Frankie en iyi
arkadaşlar!
Çok yakınlar
birbirlerine!
Emin misin?
Neredeyse aynı
kişiler!
Sıkıcı, boş, üzerinde
yürünecek kadar sığ.
Ama Liz kötü olandır.
Kaleminiz var mı?
Brabourne'da işler
şöyledir.
Varolmak için, ya bir
fahişe ya da tam bir sürtük olmak zorundasın.
Ne var?
Amber yarım saat önce
Mike'ı terketmiş.
Oh, lanet.
Haydi.
Bu beklediğin büyük
şans!
Oh, Tanrım, hasta
olacağım.
Hızlı hareket et
kızım, yoksa Londra'daki bütün sürtüklerle
seçmelere katılıyor olacaksın.
Onu sadece
istemiyorum.
Onu gerçekten
istiyorum, Frankie.
- Bir planım var.
- Duyalım.
Geçen seneki gibi
denize gidelim.
Ama bu defa dışarıda
kamp kuralım.
Mükemmel olur.
Deniz, hava,
yıldızlar Kumsallardan nefret ederim.
Bütün o kumlar ve
okyanustan başka işeyecek yer yok.
Ve yüzü kurutuyor.
10 dakika sonra 40
yaşında göstereceğim ve sen benim bir
haftalığına gitmemi mi istiyorsun?
Hatırlıyor musun
bulduğumuz bir yer vardı, parti için harika olurdu demiştik?
Martin'in seni
götürmeye çalıştığı S&M zindanı?
Aynen.
Orada yapsak?
Mike'ı kendi başına
birkaç gün tutabilirim ve hatta Geoff'a
da teklif edebiliriz senin için.
- Dördümüz mü?
- Evet.
Özel bir parti,
dönemin sonu.
Ben, sen, Mike ve
Geoff.
Oi, oi, Frankie!
Heyyy!
Bir bayan için
tehlikeli bir yer.
- Öyle diyorsan.
- Whooo!
- Dışarı.
Neil, dışarı!
O senin için burada
değil.
- Görüşürüz, Geoff.
Daha iyi bir zamanda
gelemezdin.
Hazırsan ben hazırım.
Hayatının en iyi özel
partisine gitmeye ne derdin?
- Sen gidiyor musun?
- Bu benim partim.
- Ne kadar özel?
- Sen, ben, Mike ve Liz.
- Mike bundan hiç söz
etmedi.
- Çünkü onu sen davet
ediyorsun.
- Bunu yapabilir
miyim bilemiyorum.
- 3 günlüğüne.
Kesinlikle gizli
saklı.
Ailen de bilmeyecek okul
da.
Yaptığımız bizi
ilgilendirecek.
Ama çok korkuyorsan, ben
de başkasına sorarım.
- İlgilenmediğimi
söylemedim.
- Var mısın yok musun
Geoff?
- Varım.
- Ama Mike'ı da
getirmelisin.
Majesteleriyle
konuşacağım.
Başka bir şey?
Aletini yerine koy.
Git.
- Yaptın mı?
- Evet.
Tamamdır.
Harika olacak.
Ah, lütfen.
Adamım, sana diyorum,
bu sefer farklı.
On üzerinden on.
Frankie ve Liz.
Gerçekten de on
üzerinden on.
Yani boş bir eve
gidip gene hizmetçiyi mi becereceksin?
Sen hizmetçiyi
görmedin.
Artı Amber nerede olduğunu bilmeyecek.
Seni bulamayacak.
Daha ünlü insanlarla,
daha heyecanlı vakit geçirdiğini düşünecek.
Bu onu delirtecek.
Tamam.
Varım.
Kendi üstünlüğüne
ikna olduktan sonra, benim gibi
ölümlülerin yardımına ihtiyacın kalmıyor.
Herşeyi kendi başına
halledebilirsin.
İşte böyle.
- Size teşekkür
ederim.
- Onları saat kaçta
deliğe kilitledin?
Çünkü senin yaptığını
biliyorum.
Ne cüretle bu kadar
yanlış ve domuz kafalı oluyorsunuz!
Annemi hangi cüretle
bu işin içine sokrasınız!
Ben olduğumu nereden
biliyorsunuz?
Bilmek için ölüyorum!
Haydi!
İkisinden biri yalan
söylüyor.
Onunla konuşmalıyım.
- Bilmem gerekeni
bana o söyleyebilir.
- Anlıyorum.
Bir şeyler istemeye
başlarsan, gene o taş gibi sessizlik saçmalığına
dönebilir.
Bu almam gereken bir
risk.
Martin'den bir şey
çıkaramadım.
12 saat sonra çıkacak.
Tom, ona bir kelime
edersen, seni öldürürüm!
Sadece bana bırak.
Ben cevapları
alacağım.
O yırtacak, değil mi?
Hayır.
Böyle düşünmemelisin.
Bir günlük, gazete ya
da böyle bir şey tutar mıydı?
Sanmıyorum.
Saklandığı gizli bir
yeri var mıydı?
Hayır, bilmiyorum.
Niçin?
Sorun ne?
Onu dışarı
bırakmayacaksınız, değil mi?
Korkarım ki bu benim
kararım değil.
- Benim peşime
düşecek!
- Hayır, Liz.
Tamamıyla güvendesin.
- Şu anda dışarıda mı?
- Hayır, ama birkaç
saat içinde olacak.
- Birkaç saat mi?
- Bu nedenle kalman
gerekiyor, hatırladığın başka şey var mı?
- Güvende olacağımı
söylemiştin.
- Güvendesin.
Sana güvendim!
Dost olduğumuzu
sanmıştım!
Sana herşeyi anlattım!
Bana hep numara
yaptın çünkü bunun için para alıyorsun!
- Bu doğru değil.
- Beni rahat bırak!
Sana yardım
edebilirim.
İyi iş.
Bulunmak
istemiyorsunuz, değil mi?
Şekerlemeler!
Geoff, yukarı geçir!
Buraya ver!
İstiyor musun, işte,
bebeğim!
We're watching you Selaam.
Ee ilk kimi istiyorsun?
Sen neden
bahsediyorsun, Mikey?
Ben dans ediyorum.
Yanlış yaklaşım,
dostum.
Frankie, Senin için
bir şeyim var.
Oh, defol, Geoffrey!
- Turist ayaklarına
yatma.
- Yatmıyorum.
- Tanrım.
- Seks var mı, yok mu?
Yok.
Ve özellikle seninle
yok.
Ve de özellikle
burada değil.
Ne kadar kirli
olduğunu görmedin mi?
Evet, gördüm.
Ve neden seks yapalım
ki?
Demek istediğim, sen
benim için ne yaptın ki?
Hayır, sanmıyorum.
Üzgünüm.
Bak, Frankie,
biliyorsun, çok beklentimiz oldu.
Dalga geçmenin bir
erkeğin aletini mahvettiği tıbbi olarak kanıtlanmıştır.
Defol, bunları daha
önce de duydum!
Yani, zorundasın.
Oh, lanet!
Merhaba!
İyi misin?
Biraz daha!
Hop, hop, hop!
Önce ben!
Haydi, çıkart.
Haydi!
Ooh, dikkat!
Pahalıdır!
Son dört senedir bunu
görmek istiyordum.
Frankie.
Ben görmüştüm.
İyidir.
Ne, yedi?
On üzerinden sekiz mi?
- Mm dört.
- Oh, teşekkürler -
Frankie!
- 13'ünde miydik?
Demek istediğim, bir
gecelik bir olaydı.
Pek de hatırlanacak
bir şey değil.
Uzun zaman önceydi ve
ben şimdi çok daha iyiyim.
- Ama hoşuna gitti.
- A-ha.
Ow!
Senin neyin var?
Seni kahrolası aptal!
Evet, oh, evet!
Lizzie!
Teşekkürler!
Tamam, artık bedava
elleme yok.
Şaka yapıyor
olmalısın.
Benim ihtiyarla ne
yapacağım?
Yala, büyük çocuk.
- Whoa!
On üzerinden on!
On üzerinden on.
- Ne?
Ne yaptı?
Oh, devam et, bir
kere göster, Franks.
- Ne yaptı?
- Hiçbir şey.
- Oh, haydi Frankie,
bir daha yap!
- Unut, bu bir parti.
Berbat bir parti, ama
gene de bir parti.
Sen hep herşeyi
görmeyi başarıyorsun.
Neden hep sen?
Ben hiç iyi şeyleri
görmeyi başaramıyorum.
- Işıkları açamaz
mıyız?
- Hayır!
Işıkta uyuyamam.
- Uyumak için çok
karanlık!
- Nasıl olur?
Gözlerini kapa.
Gözlerim açık ya da
kapalıyken söyleyemem, lanet olsun, çok karanlık!
- Oh, lanet!
- Shh!
Benim sadece.
- Asla korkma,
Geoff's burada.
- Ne?
- Biraz uyuyabilir
miyiz, lütfen!
- Sesini keser misin!
Ne yapıyorsun?
Mm Işığı kapa.
Kilidi bulmak için
günler geçirmiş olmalı, ama başardı.
Onu yendi ve ben de
onu yeneceğim.
Küçük lanet okul
çocuğu.
Onun "Kaos
Müritleri" adındaki internet sitesi
borsa işlemlerini, hava trafiği
kontrolünü, internetin kendisini bozmaya
çalışan anarşist bir saçmalık.
Onu çivileyeceğim.
Onun bunu yapacak
kadar kızgın olduğunu sanmıyorum.
Selam.
- Benimle
görüştüğünüz için teşekkür ederim.
- Sorun değil.
Hemen oraya gidelim
mi?
- Tabii.
- Uzak değil, tepede.
- Küçük yerlerle aram
iyi değildir.
- Benim de.
Dayanamam.
Ama oraya inince
endişelendiğinizin en azı olacak.
- Orada ne
yapıyorlardı?
- İyi vakit geçirmeye
çalışıyorlardı.
Bir sürü içki
almışlar, parti ışıkları kurmuşlar.
Baş şüpheli ceza
almadan bırakıldı.
Polis hala resmi bir
açıklama yapmadı ve anlaşıldığı
kadarıyla soruşturmalar başarıyla ilerliyor.
Aileler basının Tanrım.
Gidemezsin!
Gezidekilerin
dönmesine iki gün var!
- Dostum, yapacağını
söylemiştin.
- Geziyi s tir et.
Tamam, evet, bizim
için de herşeyi batır.
- Bir şey yap!
Kalmasını sağla!
- Ne yapacağımı
bilmiyorum!
Kimseye nerede
olduğunuzu söylemeyeceğim, tamam mı?
Lütfen gitme.
Herşeyi mahvedeceksin.
Bak, ben burada kalıp
birbirinizin kafasını s menizi dinlemeyeceğim.
Çabalıyorum.
- Ben de gidiyorum!
- Sen de mi?
Burada üçüncü kişi
olamam.
Burada kalmıyorum.
Doğruca eve mi
gidiyorsun?
İstasyonda durup
pizza yiyebiliriz.
Açlıktan ölüyorum.
- Hayır.
Sağol.
- Haydi, Londra'ya
sürekli tren var.
Evet, hayır.
Biliyorum.
Bak, düzeltebilir
miyiz diye Amber'e gideceğim, işler berbat oldu.
Amber mi?
Ama o seni küçük
düşürdü.
Sen bunun hakkında
nasıl olur da lanet bir şey bilebilirsin ki?
Keyfinize bakın.
Ben gidiyorum.
Hey, Mikey?
Traş makinen.
- Dostum, yapacağını
söylemiştin.
- Sen de eğlenceli
olacağını söylemiştin.
- Öyle!
- Sizin için öyle.
Harika bir hafta sonu
geçireceksiniz.
- Eğlenebiliriz.
Lütfen.
- Yatacaksın.
Tadını çıkar.
Haydi, Mike.
Lütfen.
Kal.
Bakın, çok iyi vakit
geçireceksiniz.
Tamamıyla kendi
başınıza olacaksınız.
Keyfini çıkarın,
tamam mı?
Ondan nefret ediyorum.
- Ne haber, Liz?
- Bir sorun var!
Kapıyı açamıyorum!
Yerinden oynatamıyor
musun?
Bunu izle.
Lanet!
Açılmayacak.
- İtsene, sersem.
- Kulp sıkışmış.
Tam bir eşeksin, dostum.
Liz!
Aşağı.
Bırak ben halledeyim.
- Öyle aptalsın ki.
- Bak, özürlü
değilim, tamam mı?
- Lanet kapı
açılmayacak!
- Çekil önümden!
- Aşağıya en son inen
kimdi?
- Geoff'tu.
- Ne kadar sert
kapadın Geoff?
- Ben değil, Liz'di!
- Ağır bir kapı!
Kendisi kapandı.
- Kapılar kendilerini
kilitlemezler.
Kimse var mı!
Üzgünüm!
Kapanıp kalacağımızı bilemezdim,
değil mi?
- Bu saçmalık!
- Üzgün müsün?
Bu harika.
Ne yapacağız?
Dal budak mı
salacağız?
Sanırım bulunmayı bekleyeceğiz.
İki gün sonra, ailem orada
beni bekliyor olacak.
Orada olmazsam, bir
ton yalan söylediğimi bilecekler ve ben
de k.
Çıma kadar b.
Ka batmış olacağım!
Bu doğru Liz.
Ailem ne yaptığımızı öğrenince
köpürecek!
İyi işti, sersem!
- Bulunmamız ne kadar
sürer?
- Bilmiyorum!
Kahretsin!
Başım büyük belada!
Mükemmel.
İmdat!
Birisi yardım etsin!
Birisi camı denesin.
Kapıyı açabilecek bir
şey yapmalıyız!
Peki, ne yapacağız?
Kahrolası sürtük!
Seni kahrolası sürtük!
İyi misiniz?
Oturalım mı?
Teşekkürler.
Kriminolojidekiler
için tam bir kabus oldu.
Hemen hiç işe yarar
bir iz toplayamadılar.
Topladığımız bütün
kıl ve lifleri ayıklamak 6 ayımızı alacak.
Peki ya dinleme
cihazları?
Çocuklar muhtemelen
küçük hava deliklerini mikrofon zannettiler.
Yemek ve su yokluğu
onları bütünüyle şaşkın ve paranoyak yapar.
Peki Martin Taylor'u
sahneye katacak herhangi bir şeyiniz var mı?
Henüz yok.
Ama bir yerde bir şey
bırakmış olacak.
Ve biz onu bulacağız.
Tamam.
Teşekkürler.
Kapıyı aç!
Seni sürtük!
Kapıyı aç!
Liz!
Liz!
Liz!
- Üzgünüm!
Üzgünüm!
Üzgünüm!
- Saçmalık!
- Saçmalık!
- Üzgünüm!
Bunu bana nasıl
yaparsın, Lizzie?
Lanet olsun, bana
ihanet ettin!
Hayır!
Seni bıraktılar!
Bırakacaklarını
biliyordum!
Telefonumu
dinlediler, Beni takip etmeye çalıştılar!
- Bütün herşeyi
benden biliyorlar!
- Bir şey ispat
edemezler!
- Yapabilseler,
şimdiye kadar yapmışlardı!
- Beni ele verdin,
seni sürtük!
Kimse var mı?
Kimse var mı?
Ne oldu?
Beni buradan
götürmelisin!
Lütfen.
Kendimi güvende
hissetmiyorum.
Yalnız olmak
istemiyorum.
Güvende hissetmiyorum.
- Tamam Tamam.
Liz - Lütfen.
Lütfen!
Liz, haydi.
Sakinleş.
Derin bir nefes al.
Haydi.
Sakinleş.
Dinle, sana yardım
edebilirim, ama oyun oynamayı bırakmalısın.
Oradaki insanların
neler olduğunu bilmesi gerekiyor.
Hikayenin ne denli
korkunç olduğu onların umurunda değil.
Onların tek derdi
gerçeği bilmek.
Ben de gerçeği bilmek
istiyorum!
Deliğe geri dönmek
istiyorum.
Kesinlikle hayır!
Asla.
Olanların görüntüleri
aklıma geliyor.
Bağcıklarımı bağlar
gibi bir şey yapıyorum dönüyorum ve Frankie'yi görüyorum.
Ama hatırlamaya
çalışınca, yapamıyorum.
Hiçbir şey yok.
Hiçbir şey.
Ve ne olduğunu
bilmiyorum.
Bilmek istiyorum, ama
hatırlayamıyorum.
Yeniden ifadenin
alınmasını ister misin?
Bunu halledebiliriz.
Hayır.
Deliğe geri
gitmeliyim.
Kaçış yok, Tom.
Bayan Dunn, kızgın ve
homurdanarak, gene aradı Dr Horwood's
çocukla gitmiş.
Onu bulmazsak basını,
şikayet komisyonunu arayacağını söyledi!
Pekala.
Bahse varım bir
yerlerde lanet bir pizza yiyorlardır.
- Devamını duymak
ister misin?
- Devam et.
Şaşırt beni.
Şaşırtacağım.
Martin Taylor
hakkında.
Haydi.
Haydi!
Farklı görünüyor.
Burada daha önce olmuşum
gibi bile hissetmiyorum.
Liz.
Liz.
Hey, Mikey?
Traş makinen, kardeş.
Aptalsın.
Ahbap, yatacaksın.
Harika olacak.
Tabii, tabii, tabii,
tabii, tabii!
Dışarıdan
kilitlenmemiştik.
Kahretsin!
Başım büyük belada!
Lanet olsun!
Kahretsin,
inanmıyorum!
Aptal Camı denedin mi?
Ne yapabilirdim?
Gitmesine izin
veremezdim.
Devam et.
- Millet, millet!
Su bitti.
- Emin misin?
- İçmeye gittim.
Su yok.
- Ne?
Ne?
Ne?
Ne oldu?
Susadığını hissetmeye
başlayınca, kendini sabırsız hissetmeye
başlıyorsun.
Hatta biraz da hasta.
Sonra nabzın
hızlanmaya başlıyor.
Sonra başağrıları, başdönmesi Kötüleşince, görmen bulanıklaşır, yürümek ve konuşmakta zorlanırsın.
Dilin şişer.
Derin pörsür.
Tik yapmaya başlarsın.
Sağır olursun.
Ve sonra ölürsün.
Bu ne kadar sürer?
Suyumuz bittiğinden
beri, 3 ya da 4 gün.
- Sen tüm bunları
nereden biliyorsun?
- Askeri eğitim.
Liz!
Lizzie!
Lizzie, güzel olacak!
İyi olacak, Liz!
Mutlaka kurtulacağız!
Bizi bulacaklar.
Haftaya barda gülüyor
olacağız.
Sana söz veriyorum.
Ben inanıyorum, tamam
mı?
İyi olacak.
Dışarı çıkacağız ve
bir sürü yeni şey alacağız.
ve bizi bekleyen bir
sürü heyecanlı sınav.
Olumlu yönden
bakabilir miyiz?
Hayır, o sınavlar
aletimi kaldırır.
Harikadırlar.
- Senin herşeye
aletin kalkar.
- Sana değil, kardeş.
İyiyim.
Birini bu kadar
çok sevdiğin zaman kendine ne olduğu
umurunda olur mu?
Onlarla olmak
zorundasındır.
Sana
baktıklarında, kalbin durur.
Teninde
nefeslerini hissettiğinde, ağrı duyarsın.
Birisi için hiç
artık varolmayacasına acı çektin mi?
Hayır.
Ben çektim.
Çocuklar!
Hey, çocuklar!
Liz!
Çocuklar!
Liz!
Frankie hasta.
Bakın, ciddiyim.
O çok, çok hasta.
Sürekli çıkarıyor.
Şimdi onu beceriyor
musun?
Gerçekte düşündüğüm
gibi öpmüyor.
Hep beni çok yumuşak
öpeceğini düşünürdüm, ama gerçekten çok
sert öpüyor.
Biliyorsun, bana sen
ve Mike hakkında konuşabilirdin.
Ama sanırım artık
farketmez.
Çok iyiyiz!
Asırlardır birlikte
gibiyiz.
Sanırım bana aşık
oluyor.
Öyle.
Evet, öyle,
Hissedebiliyorum.
Bu gece muhtemelen
beraber yatarız.
Bahse varım yarın
çıkarız.
Çıkacağımıza dair
kuvvetli bir his var içimde.
Birisi bizi bulacak,
tamam mı?
- O kadar
dayanabileceğini düşünüyor musun?
Frankie?
Franks?
Frankie?
Frankie!
- Frankie!
- Ondan uzak dur!
Frankie Frankie, uyan!
- Frankie, konuş
benimle!
- Oh, Tanrım!
Neyin var?
Oh, lanet!
Ona ne yaptın?
Frankie, sorun ne?
Uyan!
Neyin var?
- Frankie - Geoff.
Oh, Tanrım.
Kahretsin.
Onu öldürdün lanet
olası!
Ne yaptın?
Ne yaptın ona?
- Yapma
- Ne yaptı sana?
Geoff.
Geoff.
Geoff, bu korkunç.
Lütfen ona dokunmayı
kes.
Lütfen, Geoff.
O ölü!
Lanet olsun, dokunma
ona!
Çok üzgünüm, Frankie.
Frankie, çok üzgünüm.
Ne ne ne
oldu, ne yaptım?
Sen benim en iyi
arkadaşımdın.
Ben ne yapacağım?
Üzgünüm, Frankie Frankie
Bana öyle bakma!
İnsanların bana öyle
bakmasından nefret ederim.
Anlattıklarımdan
hoşlanmadıysan bu benim hatam değil.
Frances blumi
hastasıydı.
Bunu dişindeki mine
eksikliğinden anladık.
Aşırı kanama yemek
borusundaki bir yırtıktan geliyordu.
Kalp yetmezliğinden onuncu
günde öldü.
Devam et.
Sence o hortlar mı?
Sana hortlar.
Niçin bana?
Neden mi sen?
Neden mi sen?
Seni kahrolası sürtük!
Çünkü bu senin hatan!
Senin fikrin, senin
hatan!
Sen!
- Bir şeye yarar mı
Geoff?
Durum berbat zaten.
- Sen!
O üzgün!
Belli değil mi?
Bilerek yapmadı!
Bırak onu!
Sen Frankie'yi hiç
umursamadın!
Haklısın.
Frankie umurumda
değil.
Biz bir çift sersemiz.
Annesi ve babasını düşünüyorum öğrendiklerinde ne hissedeceklerini.
Hepinizi öldürdüm!
Hepinizi - Hayır, yapmadın.
- Yaptım, bu benim
hatam!
Üzgünüm!
Bak, tamam mı?
Senin hatan değil,
tamam mı?
Bu senin hatan değil.
Frankie'ye ne oldu
bilmiyorum, ama sen değildin, tamam mı?
- Gerçekten mi?
- Gerçekten.
Tamam mı?
Yapmamız gereken
güçlü kalmak için elimizden geleni yapmak.
Seni gerçekten
suçlamıyorum, Liz.
Yalnızca deliriyorum.
Ceset kokusu aldığımı
düşünüp duruyorum.
Sanırım kokmasını
duymaktansa yüzümü yırtmayı tercih
ederim.
Korkunç bir başağrım
var.
Her şey bulanık.
Bunun anlamını
biliyorum.
Tamam, Geoff.
Bunu düşünme.
Al.
Al.
Teşekkürler.
Sen iyi misin?
- Üzgünüm Mike -
Sen neden bahsediyorsun?
- Üzgünüm.
- İyi değilsin,
uzanmalısın.
Sana bir şey
söylemeliyim.
- Lizzie, su
kaybından.
- Hayır.
Mike Hayır, Mike.
Hayır.
Mike, dinle.
Kendine işkence
etmeyi bırak, tamam mı?
Lütfen.
Artık önemli değil,
tamam mı?
Senin hatan değil.
Hayır, sana bir şey
söylemeliyim.
Ne?
- Seni pislik!
- Hayır, Mikey!
Paylaşacaktım!
Hayır, dur!
Geoffrey Bingham.
Ciddi kafa
yaralanmaları.
Bu öldürülmüştü.
Oh, Tanrım.
Bak.
Beraber gidebiliriz.
Kahretsin, hayır.
Bunu yapamam artık.
Bu yemek bizi bir
süre daha idare eder.
Hala bulunabiliriz.
Bulunmayacağız.
Şimdiye kadar
bulurlardı bizi.
Bak.
Mike, çok çabuk
olacak, tamam mı?
- Yokolacağız ve
bitecek - Sen bundan daha güçlüsün!
Bu kadar geldik, dayanabiliriz.
Lütfen!
Buna değer.
Lizzie, bunu sensiz
yapamam.
Devam etmemi sen
sağladın.
Sen gidersen, hiçbir
şey olacağım.
Sana ihtiyacım var.
Seni seviyorum, Liz.
Seni seviyorum.
Bunu nasıl yaptın?
Anahtar.
Hep bendeydi.
Ama sana söyleyemedim.
Nasıl söyleyebilirdim
ki?
Ama hep senin içindi.
Benim için mi?
Çünkü seni seviyorum.
Hepsi senin içindi.
Benim için mi?
En iyi arkadaşımı
öldürdüm.
Öleceğimi düşünmeme
izin verdin, ve en iyi arkadaşımı öldürmemi izledin.
Onu lanet bir Cola
için öldürdüm!
Frankie'nin ölmesine
izin verdin!
Onun elini tuttun ve ölmesine izin verdin, seni kahrolası
sürtük!
Kahrolası fahişe!
- Hayır, Mike - Seni lanet sürtük!
Anlamıyorsun!
İstemezdim Mike, hayır!
Ne yapıyorsun?
Anlamıyorsun!
Ne yapıyorsun?
Dur!
Hayır, Mike!
Hayır!
O nefes alma
sebebimdi.
Orada kaldım, kalbimin ölmesini, ruhumun solmasını hissettim.
Onunla olmayı o kadar
çok istedim ki kendimin de yukarıya
yükseldiğini hissettim.
Sonra düşündüm de, en
azından bu şekilde, asla yaşlanmaz, asla
beni aldatmaz.
Asla terketmez.
Bu şekilde mükemmel kalır.
Bana söylediklerini
teybe de söylemen lazım.
bir avukat ve
ailenin huzurunda.
Neden?
İfadenin resmi olması
lazım.
- İfade vermiyorum ki.
- Zorundasın.
Bu ailelerin,
herkesin polisin beklediği bir şey.
Sana söyledim: anlamayacaklar.
Bak, sen bile
anlamıyorsun.
Neden ceza almam
gerektiğini anlamıyorum.
Bir kazaydı!
- Yine de sen
sorumlusun.
- Bunun için hayatımı
mahvetmem!
Senin elinde değil.
Martin bana anlattıklarını
doğrulayacaktır.
Herkes öldü ve sen
onlara sizi benim kilitlediğimi söyledin!
Ben uzaktaydım!
Çıkamayacağınız
hakkında hiç fikrim yoktu!
Çok geç.
Hayır!
- Philippa!
Ne yapıyorsun?
- İmdat!
İmdat!
- Tanrıya şükür.
Tanrıya şükür.
- Sorun nedir?
- İmdat!
İmdat!
- Tamam.
- Bana zarar
vereceğini sandım.
- Bitti.
Martin elimizde.
Başın büyük belada.
- Martin elinizde
değil mi?
- Evet.
İntihar etmiş.
Suçlu o.
Altyazı Ali BAYINDIR le_ali@hotmail.
Com||
« Prev Post
Next Post »