Print Friendly and PDF

Translate

Sil Baştan (2004)Eternal Sunshine of the Spotless Mind

|

108 dk

Yönetmen:Michel Gondry

Senaryo:Charlie Kaufman, Michel Gondry, Pierre Bismuth

Ülke:ABD

Tür:Dram, Romantik, Bilim-Kurgu

Vizyon Tarihi:26 Mayıs 2006 (Türkiye)

Dil:İngilizce

Müzik:Jon Brion

Web Sitesi:Focus Features

Kelimeler:hatıra, aşk, ezmek, devamı...

Nam-ı Diğer:Eterno resplandor de una mente sin recuerdos

Oyuncular

Jim Carrey

Kate Winslet

Gerry Robert Byrne

Elijah Wood

Thomas Jay Ryan

Özet

Clementine(Kate Winslet) sevgilisi Joel Barish'i(Jim Carrey), bir şekilde hafızasından sildirmiştir. Bundan dolayı kalbi kırılmış olan Joel da aynı şeyi yapmaya karar verir. Clementine'nin yavaş yavaş anılarından kaybolduğunu gören Joel, halen onu çok sevdiğini fark eder. Belki de yaptığı hatayı düzeltmek için artık çok geçtir.

Altyazı

2004 sevgililer günü hakkında akla gelen fikirler.

  Bugün posta kartı şirketleri tarafından   insanlar kendilerini kötü hissetsinler diye bulunmuş bir gündür.

  Bugün işi astım.

  Trene atlayıp Montauk'a gittim.

  Neden bilmiyorum.

  Ben aklına eseni yapan biri değilim aslında.

  Bu sabah kötü kalktığım için herhalde.

  Arabamı tamir ettirmeliyim.

  Alo, Cindy?

  Ben Joel.

  Joel!

  Kendimi pek iyi hissetmiyorum.

  Hayır, gıda zehirlenmesi sanırım.

  Kumsalda hava çok soğuk.

  Şubatın ortasındayız.

  Unuttun mu, Joel?

  Bazı sayfalar yırtılmış.

  Böyle bir şey yaptığımı hatırlamıyorum.

  İki yıldır ilk kez bir şey yazıyorum.

  Kumu fazla abartıyorlar.

  Altı üstü küçücük taşlar işte.

  Keşke biriyle tanışsam.

  Bunun olma şansı çok düşük.

  Tanımadığım bir kadınla göz kontağına giremediğim düşünülürse.

  Belki de tekrar Naomi'yle çıkmaya başlamalıyım.

  Tatlı biriydi.

Nazikti.

  Beni seviyordu.

  Neden bana azıcık ilgi gösteren   her kadına âşık oluyorum?

  Selam.

  Pardon?

  - Sadece selam dedim.

  - Selam.

  Merhaba.

  Selam.

  Daha yakına otursam rahatsız olur musun?

  Ne tarafa gidiyorsun?

  Rockville Center'a.

  Hadi canım!

  Ben de!

  - Gerçekten mi?

  - Şansa bak?

  Seni bir yerden tanıyor muyum?

  Hiç Barnes and Noble'dan alışveriş yapar mısın?

  - Evet, elbette.

  - İşte bu!

  - Öyle mi?

  - Seni orada gördüm!

  Beş yıldır falan orada çalışıyorum.

  - Görseydim hatırlardım herhalde.

  - Tanrım!

  Beş yıl oldu mu?

  Saçım yüzünden olabilir.

  - Ne saçın yüzünden olabilir?

  - Rengini çok sık değiştiririm.

  Bu yüzden tanıyamamış olabilirsin.

  - Bu rengin adı mavi yıkıntı.

  - Öyle mi?

  - Şık bir isim, değil mi?

  - Beğendim.

  Evet.

  Böyle şık isimli boyalar üreten bir şirket var.

  Kızıl tehlike, sarı ateş, yeşil devrim.

  İşi bu isimleri bulmak olan, birileri olmalı.

  Sence böyle bir iş olabilir mi?

  Yani kaç tane saç rengi olabilir ki?

  Elli tane vardır, belki.

  Biri o işi kapmış.

  Turuncu Ajan!

  Bunu ben buldum.

  Bir boyaya karakterimi verdim.

  Bundan şüpheliyim.

  Sen beni tanımıyorsun   Dolayısıyla bunu bilemezsin, değil mi?

  Özür dilerim kibar davranmaya çalışıyordum.

  Peki, anladım.

  - Bu arada, adım Clementine.

  - Benimki de Joel.

  - Selam Joel.

  - Selam.

  Adım hakkında şaka istemem.

  Ama hayır, sen zaten yapmazsın.

  Kibar davranmaya çalışıyordun.

  Adınla ilgili şaka bilmiyorum.

  Akıllı Bıdık.

  Onun ne demek olduğunu bilmiyorum.

  Bilmiyor musun?

  Sen deli misin?

  Öyle olduğumu söyleyenler oldu.

  Hayır?

  Özür dilerim.

  Ben sadece  Ama güzel bir isim.

  Gerçekten çok hoş.

  Merhametli demek, değil mi?

  Clementine?

  Ama gerçeğe pek uymuyor.

  Ben kinci orospunun tekiyim.

  Ben öyle biri olduğunu sanmazdım.

  - Neden sanmazdın?

  - Şey  Bilmiyorum.

  Ben sadece  Bilemiyorum.

  Bence  Tatlı biri gibi görünüyordun.

  Şimdi de tatlı mı oldum?

  Tanrım!

  Hiç başka sıfat bilmez misin sen?

  Tatlıya ihtiyacım yok.

  Tatlı olmaya da, kimsenin bana   tatlı davranmasına da ihtiyacım yok.

  - Tamam.

  Joel?

  Adın Joel değil mi?

  Evet.

  Bağırdığım için özür dilerim.

  Bugün bir garibim.

  Şu anda utanarak kabul etmeliyim ki   kibar davranman hoşuma gidiyor.

  Ne zaman neden hoşlanacağım belli olmaz ama.

  Şu anda böyle davrandığın   için mutluyum.

  Şu anda yapmam gereken  - Özür dilerim.

  Tamam.

  - Bir şeyler yazıyordum.

  - Hayır, hayır, sadece  - Elbette.

  Önemli değil.

  - Sadece, bilirsin, bu  - Tamam.

  Kendine iyi bak.

  Tanrım!

  Selam.

  İstersen gideceğin yere bırakabilirim.

  Hava soğuk.

  - Evet, olur!

  Bana uyar.

  - Gerçekten mi?

  Biraz soğuk zaten.

  - Sen insanları takip eden bir sapık falan değilsin, değil mi?

  - Hayır değilim.

  Sen benimle konuştun, unuttun mu?

  Bu takipçilerin kitabındaki en eski numaradır.

  Gerçekten mi?

  Takipçi kitabı diye bir şey mi var?

  Tamam.

  Bu kitabı okumalıyım.

  Bak, kaçık gibi göründüysem özür dilerim.

  Aslında değilim.

  Sorun değil.

  Öyle olduğunu düşünmemiştim.

  Bir içki ister misin?

  Yukarda çok içkim var ve  Neyse boş ver.

  Aptalca davrandığım için özür dilerim.

  - Hayır, hayır.

  İyi geceler, Joel.

  İki Mavi Ay.

  Teşekkür ederim.

  İç, genç adam.

  içki baştan çıkarma bölümünün iğrençliğini azaltır.

  Şaka yapıyorum!

  Hadi ama.

  Pek konuşmayan bir tipsin, değil mi?

  Özür dilerim.

  Sadece, pek ilginç bir hayatım yok.

  İşe giderim, eve dönerim.

  Ne diyeceğimi bilemiyorum.

  Günlüğümü okumalısın.

  Bomboş denebilir.

  Gerçekten mi?

  Bu seni üzüyor mu?

  Ya da kaygılanıyor musun?

  Ben hep hayatımı tam olarak yaşayamadığımı düşünüp kaygılanırım, her imkanı değerlendirmek   hiç bir ânı boşa harcamak istemem.

  - Böyle düşünüyorum.

  - Gerçekten mi?

  Sen gerçekten çok tatlısın.

  Tanrım, böyle demeyi kesmeliyim.

  Seninle evleneceğim.

  Bundan eminim.

  Peki.

  Joel, bir ara benimle Charles nehrine gelmelisin.

  Bu mevsimde donmuş olur.

  - Kulağa korkutucu geliyor.

  - Kesinlikle.

  Bir piknik sepeti hazırlarım.

  Gece pikniği.

  Gece piknikleri farklı olur.

  Bir de biz  Güzel olur.

  Ama şimdi gitmeliyim.

  Kalmalısın.

  Hayır, gerçekten   Sabah erken kalkacağım.

  Beni aramanı isterim.

  Arar mısın?

  Hoşuma gider.

  Evet.

  Aradığında sevgililer günümü kutla!

  Bu çok hoş olur.

  Neden bu kadar geciktin?

  Eve daha yeni girdim.

  Beni özledin mi?

  Garip ama evet.

  Evet dedin.

  Galiba bu evlendiğimiz anlamına geliyor.

  Galiba.

  Yarın gece buzda balayı yapalım mı?

  Bu dönemde tamamen donmuş olur.

  Bilemiyorum.

  Hadi.

  Gel, gel!

  Gel, gel.

  Çok güzel.

  Değil mi?

  Fazla uzaklaşma.

  - İyi misin?

  - Kahretsin.

  Kıçım!

  - Artık dönsem iyi olacak.

  - Hadi gel!

  Ya kırılırsa?

  Kırılırsa mı?

  Gerçekten umurunda mı?

  Buraya gel.

  Lütfen.

  Hadi Gel.

  Kay hadi.

  - Keyifliymiş.

  - Buraya yatalım.

  Ne yapıyorsun?

  Hadi.

  Sanırım çatlama sesi geldi.

  Ne çatlayacak, ne de kırılacak.

  Çok kalın.

  Bana yıldız takımlarını göster.

  Bilmiyorum.

  Bildiklerini göster.

  Tamam.

  Tamam.

  Şuradaki Osidius.

  Nerede?

  Tam şurada.

  Gördün mü?

  Bir hilal ve sonra da haç.

  Küçük Osidius.

  - Atıyorsun, değil mi?

  - Hayır.

  Orada.

  Hilal ve haç şeklinde.

  Kapa çeneni!

  Clementine.

  Kalkma vakti.

  Uyandırayım dedim.

  Geldik Uyumak için   sana gelebilir miyim?

  Çok yorgunum.

  Peki  evet, olur.

  - Diş fırçamı alayım.

  - Tamam git.

  Sağ ol.

  Evet?

  - Yardımcı olabilir miyim?

  - Ne demek istiyorsunuz?

  Yardımcı olabileceğim bir şey var mı?

  Hayır.

  Burada ne yapıyorsunuz?

  Ne sorduğunuzu anlamadım.

  Teşekkürler.

  159'u arıyoruz.

  Şu numara kaç?

  Nerede olduğunu bilmiyorum.

  Tanrım, en azından numaraları ışıklandırabilirlerdi, ya da  - Bu o mu?

  - Sanırım.

  Tamam bu o.

  - Hey, Joel.

  - Frank.

  Kahretsin.

  Tanrım, aldığım tek sevgililer günü kartı annemden geliyor.

  Bundan daha zavallıca ne olabilir?

  Clementine olduğu için şanslısın adamım.

  Çok sıkı bir kız.

  Sevgililer günü için özel bir planınız var mı?

  Hayır.

  Bir gün kaldı.

  Rezervasyon yaptırmalısın.

  Nicky D.  'nin yerine kalmak istemezsiniz değil mi?

  Nick Romans!

  Patates de ister misiniz?

  Benim uyumam gerekiyor, Frank.

  Saat daha 8:30.

  Patrick, kes şunu.

  Tamam.

  Tamam, tamam.

  Tamam.

  Apollo'da gösteri başlıyor.

  Sessiz ol.

  Hey, Joel n'aber?

  Selam, Frank.

  Aldığım tek sevgililer günü kartı annemden geliyor.

  Bundan daha zavallıca ne olabilir?

  Clementine olduğu için şanslısın, Joel.

  Sevgililer günü için özel bir planınız var mı?

  Hayır.

  Bir gün kaldı.

  Rezervasyon yaptırsan iyi olur.

  Nicky D.

  'nin yerine kalmak istemezsiniz.

  Hayır!

  Sevgililer gününe üç gün vardı.

  Bu işin çözülmesini istiyordum.

  Çözen ben olmak istiyordum.

  Onu aradım ama numarasını değiştirmiş.

  Ben de Andy Garrick'e gittim.

  Ona bir hediye almak istiyordum.

  İş yerine gider hediyesini veririm diye düşünmüştüm.

  Buna inanamayacaksın.

  Yanında çok genç bir adam vardı.

  Ve sanki beni hiç tanımıyormuş gibi suratıma baktı.

  Pardon?

  Yardımcı olabilir miyim, efendim?

  Hey, tatlım.

  Patrick!

  Bebeğim.

  - Burada ne işin var bebeğim?

  - Sana sürpriz yapmaya geldim.

  Bir ihtiyacınız olursa lütfen bana haber verin efendim.

  - İyi görünüyorsun - Nasılsın?

  İyiyim.

  Biraz yorgun.

  - Cebindekinden acayip istiyorum.

  - Ne güzel.

  Neden?

  Bana neden bunu yaptı?

  Hey, ot isteyen var mı?

  Tanrım.

  Rob, biraz ara ver.

  Tanrım, beni cezalandırıyor.

  - Biliyorum.

  - Dürüst davrandığım için.

  - Bu korkunç  - Evine gitmeliyim.

  Hayır, hayır.

  Oraya gitme, adamım.

  Bu çok  - Haklısın.

  - Evet.

  Umutsuz görünmek istemem.

  Joel, bunu bir işaret olarak görsene.

  Yeni bir hayata başla?

  Değil mi?

  Joel, ahbap  - Rob!

    aslında durum şu.

  Rob, yapma, ne yapıyorsun?

  Teklifin ne, Carrie?

  Bulduğun zekice çözüm ne?

  Konu şimdi de bizim hakkımızda mı oldu?

  Bu bizimle ilgili değil.

  Katılıyorum.

  Joel'le ilgili.

  Bir yetişkin olan Joel'le ilgili.

  Carrie ananın çocuğu değil.

  - Ne yapıyorsun?

  - Sen nasıl yıkıyorsun, görelim!

  Harika.

  Çok güzel.

  Tamam.

  "Clementine Kruczynski, Joel Barish'i hafızasından sildirdi.

  Lütfen bu ilişkiyi ona bir daha hatırlatmayın" - Bu da ne böyle?

  - Bilmiyorum.

  Bilmiyorum.

  Bir şey yapan bir yer.

  Günaydın.

  Lacuna.

  Hayır, üzgünüm, o kampanya yılbaşında bitti.

  Evet, elbette   sizi beşinde alabiliriz.

  Çarşambaya geliyor.

  Tamam.

  Şifreleyebilir misiniz?

  Tamam.

  Bir de iş saatlerinde arayabileceğimiz bir numara gerekiyor.

  Harika.

  İyi günler.

  Görüşürüz.

  Yardımcı olabilir miyim?

  - Ben Joel Barish.

  - Pardon?

  Ben Joel Barish.

  Randevum vardı.

  Dr.

  Mierzwiak'la.

  - Şunu doldurun lütfen.

  - Sadece konuşmak istiyorum.

  - Yine de doldurmanız gerekiyor.

  - Öyle mi?

  - Teşekkürler.

  - Harika.

  Kalemim yok.

  Orada var.

  Günaydın.

  Lacuna.

  Evet, o kampanya yılbaşında bitti.

  Bay Barish?

  Bugün nasılsınız?

  Aslında pek iyi değilim.

  Tanrım!

  Stan!

  - Özür dilerim, ben sadece  - Çalışıyorum!

  Özür dilerim.

  - Buyurun, doktor.

  - Teşekkür ederim.

  Bunu görmemeliydiniz.

  Özür dilerim.

  Bu bir oyun değil mi?

  Yani Clem  - Sizi temin ederim, değil.

  - Hayır.

  Böyle bir şey olamaz.

  Dosyalarımız gizlidir, Bay Barish.

  Bu yüzden size kanıt gösteremem.

  Şu kadarını söyleyeyim ki Bayan Kruczynski mutlu değildi.

  Hayatına devam etmek istiyordu.

  Biz bu olanağı sağlarız.

  Kruczynski mutlu değildi.

  Hayatına devam etmek istiyordu.

  Biz bu olanağı sağlarız.

  Bu da ne demek?

  Ben çıktığı en iyi adamdım.

  Kahretsin!

  Rob, biraz ara ver!

  Önemli değil.

  Carrie, bir kuş yuvası yapıyorum.

  Ne diyebilirim, Joel?

  Clementine'ı bilirsin.

  O böyle biridir.

  Aklına eseni yapar.

  Bir anda seni silmeye karar verdi.

  Bir anda.

  Neden, neden, böyle bir şey yaptı?

  Hayır, durun!

  Durun.

  Özür dilerim, doktor İçeri dalıverdi.

  Yapılmasını istiyorum.

  Hemen.

  Ona sevgililer günü öncesinde çok meşgul olduğumuzu söyledim.

  - Tamam, önemli değil, Mary.

  - Ama dışarıda bekleyenler var.

  Bay Barish, içeri gelin lütfen.

  Mary, Bayan Woo ile ilgilenir misin?

  - Evet, elbette.

  - Güle güle, Bayan Woo.

  Şimdi, yapmanızı   istediğimiz ilk şey, Bay Barish   eve gidip   Clementine'la ilgili olan her şeyi toplamanız.

  her şeyi.

  Bu nesneleri beyninizde Clementine'ın haritasını çıkarmak için kullanacağız.

  Tamam mı?

  Resimlere, kıyafetlere hediyelere ihtiyacımız olacak.

  Size almış olabileceği kitaplara.

  Beraber almış olabileceğiniz Cd'lere.

  Günlük kayıtlarına.

  Clementine'ı evinizden   hayatınızdan çıkarmalısınız.

  Ve harita çıkarıldığında   teknisyenlerimiz bu gece silme işlemini evinizde gerçekleştirecek.

  Böylece sabah uyandığınızda   kendinizi yatağınızda, hiçbir şey olmamış gibi bulacaksınız.

  Sizi bekleyen yeni bir hayat olacak.

  Uyan dostum!

  Üzgünüm, Bayan Sobel   bu işlemi bir ayda üç kere yaptıramazsınız.

  Bu prensiplerimize aykırı.

  Nasılsınız, Bay Barish?

  Buradayım, dinliyorum.

  Acil bir durum olduğunu biliyorum.

  Elimizden geleni yapacağız.

  Sizi 1 Martta alabiliriz.

  Belki de doktorla konuşursanız.

  Peki, o halde randevu ayarlayalım.

  Hangi gün gelmek istersiniz?

  - Bay Barish.

  - Bu akşam çok meşgul ama.

  Belki yarın 12:50 gibi olabilir?

  Sevgililer günü nedeniyle Şubat ayında çok meşgul oluyoruz.

  Bu en yetenekli ve tecrübeli   teknisyenlerimizden Stan Fink.

  Bu gece sizinle o ilgilenecek.

  Tanıştığımıza memnun oldum, Bay Barish.

  Adım Joel Barish ve buraya   Clementine Kruczynski'yi silmeye geldim.

  Çok güzel, şimdi bana  Clementine'dan bahsedin.

  Bir kaç yıl önce   Naomi adında bir kızla   beraber yaşıyordum.

  Arkadaşlarım   Rob ve Carrie, bizi plajda bir partiye davet ettiler.

  Partileri sevmem.

  Naomi gidemedi ama ben gittim   Ve Clementine'la karşılaştım.

  Özür dilerim.

  En yakın tarihli hatıralarınızla   başlayıp geriye doğru gideceğiz.

  Her hatıramızın   duygusal bir özü vardır.

  Ve o özü yok ettiğinizde hatıra bozulmaya başlar.

  Yarın sabah uyandığınızda   hedef alınan tüm hatıralar yok olmuş olacak.

  Uyandığınızda yok olan bir rüya gibi.

  Beynin hasar görme riski var mı?

  Teknik olarak zaten bu işlem   beynin zarar görmesi demek.

  Ama çok içtiğiniz bir akşamkinden daha büyük bir zarar değil.

  Fark edebileceğiniz bir kaybınız yok.

  Rahat mısınız?

  Şu anda yaptığımız şey Bay Barish, beyninizin bir haritasını çıkarmak.

  Tamam, başlayalım.

  Bu işlemi bu akşam başlatmak istiyorsak   yapacağımız çok şey var.

  Bu nesnelere tepki vermenizi istiyorum, Bay Barish.

  Bunun iyi bir hikayesi var.

  Aslında nesneleri sözle tasvir etmezseniz   çok daha iyi duygusal çıktı alabiliriz.

  Lütfen hatıralara odaklanmaya çalışın.

  Özür dilerim.

  Monitörde sinyaller güçlü.

  Çok güzel.

  - Bir tane daha.

  - O öyle bir  Bir sonraki, Tamam.

  Patates Kafa.

  Sonraki.

  Tamam.

  Hatıralara odaklanın.

  Patrick bana bir iyilik yap.

  Patrick bana bir iyilik yapsana?

  Tamam.

  Voltaj regülatörüne bakar mısın?

  - Voltaj iyi görünüyor.

  - Gerçekten mi?

  İstediğim kadar iyi silemiyorum.

  Teknik olarak zaten bu işlem   beynin zarar görmesi demek.

  Bağlantıları kontrol et, lütfen.

  İşte buradasınız.

  Neredeyim?

  Neye baktığımı anlayamadım.

  Neden burada dikilirken  Aman Tanrım, dejavu.

  Dejavu.

  Bu çok  Hadi başlayalım.

  Bu işlemi bu akşam   başlatmak istiyorsak yapacağımız çok şey var.

  Kafamın içindeyiz, değil mi?

  Sanırım öyle diyebiliriz.

  İçerisi böyle görünürdü.

  Çok güzel.

  İşlem bitince bu nesneleri yok edeceğiz.

  Böylece onların evdeki açıklanamayan   varlıklarından rahatsız olmayacaksınız.

  İşte başlıyoruz.

  - Patrick?

  - Evet?

  patrick ?

  patrick Patrick?

  - Neden bu kadar çok kablo var?

  - Çok fazla cihaz.

  Oldu mu?

  Doğru kurduğuna emin misin?

  - Bu nasıl?

  - Bugün nasılsınız?

  - İşte burada.

  - Tamam, böyle daha iyi.

  - Bundan hoşlandığımı sanmıyorum.

  - Bir de bunu deneyelim.

  Oldu sayılır.

  Bu günlük çok işimize yarayacak.

  'Bu gece birisiyle tanıştım' 'Ne yapacağımı bilemiyorum.

  ' 'İsmi Clementine, ve harika biri.

  ' Tanrım!

  Dikkatli ol!

  - Ne var?

  - Geri çekil!

  Sakin ol.

  Sorun yok.

  Adamı kızartmayalım da.

  Tamam, bunu hallettik.

  Burası çöplük gibi, değil mi?

  Burası bir apartman dairesi Patrick.

  Patrick.

  Çöplük değil de, sıradan o zaman.

  Pek ilham verici bir yer değil.

  Çürük kokusu gibi bir koku var.

  Patrick, şu işi bitirebilir miyiz?

  Önümüzde çok uzun bir gece var.

  Tamam.

  Oldu.

  Bu seni son gördüğüm an.

  Saat üç.

  Bir şekilde denebilir ki, arabanı çarptım.

  Sarhoş mu araba kullanıyordun?

  Bu acınacak bir durum.

  Biraz çakır keyif oldum.

  Bana zavallı deme.

  Ama öyle!

  Bu çok sorumsuzca bir davranış.

  - Birini öldürebilirdin.

  - Tanrım.

  Belki de öldürmüşsündür bile.

  Haberlere bakalım mı?

  Ölü çocuk ya da hayvan var mı diye ızgaraya bakayım mı?

  Sadece kaporta biraz yamuldu.

  Yaşlı kadınlar gibisin.

  Ya sen neye benziyorsun?

  - Şarapçıya mı?

  - Şarapçı mı?

  Tanrım!

  Sen 50'lerden falan mı kaldın?

  Şarapçıymış?

  Kabul et, Joely.

  Sen olmadan gece dışarı çıktım diye çıldırdın.

  Ve o küçük solucan beyninle   bu gece kimseyle yattım mı diye merak ediyorsun?

  Bak, Clem.

  Bu gece biriyle yattığını varsayıyorum.

  İnsanlara kendini sevdirme yöntemin bu değil mi?

  Özür dilerim, tamam mı?

  Clem, öyle demek istemedim.

  Tamam mı?

  - Clem?

  - Anahtarların.

  - Artık onlara ihtiyacım yok.

  - Ben sadece   kızgındım, sinirliydim, ya da başka bir şey vardı, bilemiyorum.

  Clem?

  Yakaladım.

  Bu gece Mary geliyor.

  - Öyle mi?

  - Evet.

  Bilmek istersin diye düşündüm.

  Mary'i severim.

  Ama benden hoşlandığını sanmıyorum.

  Seni sever.

  Belki ben de kız arkadaşımı çağırmalıydım.

  Artık benim bir kız arkadaşım var.

  - Canının istediğini yap.

  - Sana söylemiştim.

  Tamam.

  Sana yeni kız arkadaşımla nasıl  İşimize odaklanmalıyız, Patrick.

  Sorun şu ki   durum çok garip.

  Kız arkadaşımla ilgili durum.

  Eminim öyledir.

  Dalga geçiyorsun.

  Clem, seni evine bırakayım.

  Git başımdan, ibne!

  Baksana, her şey yıkılıyor!

  Seni siliyorum ve mutluyum!

  Önce sen beni sildin!

  Bana bunu yaptığına inanmıyorum.

  Clem beni duyabiliyor musun?

  Yarın sabah hayatımda olmayacaksın!

  Bu lanet hikayeye mükemmel bir son!

  Bir kızın beni çekici bulması garip mi?

  - Bu bir sorun mu?

  - Hayır, bu komik.

  Sence kim daha yakışıklı?

  Ben mi, bu adam mı?

  Patrick, susar mısın.

  Geçen hafta yaptığımız kızı hatırlıyor musun?

  Patateslerle gelen kızı?

  - O kız mı?

  - O bu adamın sevgilisi.

  - Evet.

  - Evet.

  Sevgilisiydi.

  O işi hallettik.

  - Tanrım!

  - Şey   o gece ona aşık oldum.

  Ne?

  Seni küçük sapık.

  - Ne?

  - Bilinci yerinde değildi, adamım.

  Çok güzeldi.

  Bir külotunu da çaldım.

  - Tanrım!

  - Ne var?

  - Yani - Temizlerdi.

  Bana bunları anlatma!

  Bunları duymak istemiyorum.

  - Temizlerdi!

  - Anlatma!

  Dur!

  Yapacak işimiz var.

  - Evet, tamam!

  - Kağıtlarımı versene.

  Şey   dahası da var.

  Onun işini hallettikten sonra  çalıştığı yere gidip, çıkma teklif ettim.

  Ne yaptın?

  - Tanrım.

  - Tanrım, Patrick!

  bunun ne kadar   etik dışı olduğu hakkında bir fikrin  O kadar da kötü değil.

  Suratındaki bu ifadenin nedeni ne.

  Ne var?

  Patrick, bir kızın külotunu çaldın!

  Burada biri var.

  İç çamaşırlarını çalıyor.

  Ben kimseyi görmüyorum.

  Joel?

  Çizmelerim nerede?

  Delirmek üzereyim!

  Seni bit pazarında terk etmeliydim.

  Gidelim mi?

  Çocuk istiyorum.

  Bunu sonra konuşalım.

  Hayır, ben çocuk istiyorum.

  Bence buna hazır değiliz.

  Sen hazır değilsin.

  Clem, bir çocuğa bakabileceğine gerçekten inanıyor musun?

  Ne?

  Bu konuyu burada konuşmak istemiyorum.

  Seni duyamıyorum.

  Hiçbir zaman ne dediğini duyamıyorum.

  - Bundan bahsetmek istemiyorum dedim!

  - Vantrilok!

  - Bunu konuşacağız!

  - Konuşmak istemiyorum.

  Böyle bir şey diyemezsin.

  Ben konuşmak istiyorum!

  - Özür dilerim.

  - Ben çok iyi anne olurum!

  Çocukları seviyorum.

  Yaratıcıyım, ve benden harika bir anne olur!

  Tanrım!

  İstemeyen sensin!

  Buna cesaretin yok!

  Halen devam ediyor!

  Ne kadar şanslı olduğunun farkında bile değilsin!

  Belki de bu işi hemen bitirmeliyim.

  Seni bu bit pazarında terk etmeliyim.

  - Bu salak yapma mücevherler!

  - Bunlar işe yaramaz.

  - Ölmek için kendine bir sallanan sandalye bul!

  - Tüm acılar  - Selam, Patrick.

  - Selam, Mary.

  Nasıl gidiyor?

  - N'aber.

  - Dışarısı çok soğuk.

  - İyi görünüyor muyuz?

  - Evet.

  Ne Ateşli!

  Zavallı adam.

  İçecek gerçek bir şeyler var mı?

  Henüz bakmadık.

  - Patrick?

  - Evet.

  O şerefi bana bırakın.

  Mary benden nefret ediyor.

  Kadınlar konusunda hiç şanslı olmadım.

  Belki de külotlarını çalmaktan vazgeçmelisin.

  Stan.

  Stan.

  - Daha var.

  - Hayır!

  - Evet.

  - Hayır!

  Sen istemiyordun, değil mi Patrick?

  - Hayır, hayır.

  Sorun değil.

  - Bekle.

  'Unutkanlar şanslıdır çünkü hatalarının derdini çekmezler' Nietzsche.

  'İyi ve Kötünün Ötesine'.

  Bartlett's'da buldum.

  Bartlett's da ne?

  Bir özlü sözler kitabı, Patrick.

  Bence Howard da bir gün o kitaba girecek.

  Howard tam Bartlett's adamı.

  Tanrım!

  Uyanma ihtimali var mı?

  Hayır, uyandıramazsın.

  Bana hiçbir şey anlatmıyorsun, Joel.

  Ben kapağı açık bir kitap gibiyim.

  Sana her şeyi anlatıyorum.

  Her utanç verici ayrıntıyı.

  Bana güvenmiyorsun.

  Sürekli konuşmak iletişim kurmak demek değildir.

  Benim yaptığım bu değil.

  Seni tanımak istiyorum.

  Tanrım!

  Ben sürekli konuşmuyorum.

  İnsanlar bir şeyler paylaşmalı Joel.

  Yakınlık budur.

  Bana bunu söylediğin için çok kızgınım.

  Özür dilerim.

  Benim hayatım hiç de ilginç değil.

  Sürekli bir şeyler yazdığın   günlüklerini okumak istiyorum.

  Hiç fikrin, isteğin ya da   sevgin yoksa oraya ne yazıyorsun?

  19 Kasım 2003.

  Yine Kangs'de yemek yiyoruz.

  Biz de o restoranlarda   acıdığımız çiftlerden miyiz?

  Yemek yiyen ölüler miyiz?

  İnsanlar hakkında böyle düşündüğü çiftlerden olma fikrine katlanamıyorum.

  Bu hoşuma gitti.

  Tavuk nasıl?

  Güzel.

  - Daha?

  - Hayır, hayır.

  Sağ ol.

  Şimdi sarhoş ve aptal biri haline gelecek.

  Bana bir iyilik yapıp   duştan sonra sabundan kıllarını temizler misin?

  - Evet, tamam.

  - Çünkü  - İğrenç.

  - İğrenç.

  - Sorun şu ki  - Mide bulandırıcı.

  Mide bulandırıcı.

  Patrick, şu işi yapabilir miyiz artık?

  Patrick.

  Selam, Mandalinam.

  Patrick, sensin.

  Kendimi çok kötü hissediyorum.

  - Neden?

  Ne oldu?

  - Bilmiyorum.

  - Özür dilerim?

  - Kafam çok karışık!

  Yardımcı olabilir miyim efendim?

  Kafan mı karışık?

  Neden?

  Her şey yolunda Bebeğim gel buraya.

  Neden korkuyorsun?

  - Beni seviyor musun?

  - Tabi ki seviyorum.

  Kendi kendine yardım bölümü nerede?

  Sence ben çirkin miyim?

  Hayır sen çok güzelsin!

  - Belki de yanına gelsem iyi olur.

  - Hayır.

  Çok kötü haldeyim, Patrick.

  Bırak geleyim.

  Seni neşelendiririm.

  Peki.

  Stan, bir süre çıkabilir miyim?

  Kız arkadaşım kötü durumda.

  Patrick, bu adamın hafızasını silmeye  Bırak gitsin, Stan!

  Bırak onu.

  Ben yardım ederim.

  - Gördün mü?

  - Ne kadar zor olabilir ki?

  - Benden nefret ediyor.

  Gitmemi istiyor.

  - Git.

  Tamam.

  Hemen geliyorum, Mandalinam.

  Beğendin mi?

  Vay canına!

  Üstümdekine tam uyuyor.

  - Beğendim.

  - Beğendin mi?

  Mandalina gibi olmuşsun.

  - Mandalina Clementine.

  - Çok sulu!

  - Ve çekirdeksiz.

  - Bunu sevdim.

  Mandalinaya bayılırım!

  Ördek oldum, görüyor musun?

  - Mandalina.

  - Joel.

  Ördek.

  Vak-vak.

  - Sana mandalina demeyi nasıl biliyor?

  - Kim biliyor?

  - Aman Tanrım!

  Clem?

  - Bu çok eğlenceli.

  Kendilerine bu adı aldılar.

  The Clash, önemi olan tek grup.

  Bu adı almalarının bir nedeni var.

  İnanılmaz değil mi?

  Sosyal adalet.

  Tamamen inanılmaz.

  Howard'ın dünyaya sağladığı şey.

  Ya, evet.

  İnsanlara yeniden başlama şansı vermek.

  Bu çok güzel.

  Bir bebeğe baktığında o kadar saf, özgür ve temizdir ki.

  Büyüklerse böyle, bir üzüntü ve   korku yığını oluyorlar.

  Howard bunun yok olmasını sağlıyor.

  Aman Tanrım.

  - Neler oluyor, bebeğim?

  - Bilmiyorum.

  Bilmiyorum!

  Şaşkınım, korkuyorum ve kendimi   yok oluyormuş gibi hissediyorum.

  - Yok oluyormuş gibi mi?

  - Derim soyuluyor, yaşlanıyorum!

  - Her şey anlamsız geliyor!

  - Yaşlanmıyorsun.

  Her şey anlamsız geliyor.

  Her şey anlamsız geliyor.

  - Mandalinam benim.

  - Her şey anlamsız geliyor.

  - Her şey anlamsız geliyor, Patrick.

  - Her şey yolunda.

  Her şey yolunda.

  Hadi dansa gidelim, olur mu?

  Benimle Montauk'a gelmek ister misin?

  - Montauk mu?

  - Evet.

  - Hayır, Boston'a gel.

  - Tabii.

  Hafta sonu gideriz.

  Hayır, hayır.

  Hemen şimdi.

  Evet, hemen gitmeliyim.

  Hemen donmuş Charles'ı görmeliyim.

  Selam, ben Joel.

  Sinyal sesinden sonra mesaj bırakın.

  Sizi arayacağım.

  Telefonu aç.

  Telefonu aç!

  Hey, hey, dur biraz.

  Alo?

  Ne oldu?

  Kız arkadaşımla bir sorun çıktı.

  Bu geceyi tek başına halledebilir misin?

  Çok üzgünüm, adamım.

  Merak etme, her şey kontrolüm altında.

  Zaten şu anda otomatik pilotta sayılır.

  Sağ ol.

  Sana borçluyum.

  Kapatmam lazım, ahbap.

  Charles.

  Haydi, Charles.

  'Bak, sen ve ben Charles nehrindeyiz  Şu anda ölebilirim, Clem.

  ' 'Çok mutluyum.

  Daha önce hiç böyle hissetmedim.

  Şu anda tam olmak istediğim yerdeyim.

  ' - Çok heyecanlıyım.

  - Ben de öyle!

  - Harika.

  - Ben sana   Sana şunu aldım.

  - Ne?

  - Şu şeyi.

  Sevgililer günün şimdiden kutlu olsun.

  Nedir bu?

  Bilmiyorum.

  Açsana.

  Çok güzel!

  - Beğendin mi?

  - Evet, tam benim zevkime göre.

  Daha önce böyle bir şey alan kimseyle çıkmamıştım.

  Sağ ol.

  - Gel.

  - Peki.

  - Joely?

  - Evet, Mandalinam?

  Ben çirkin miyim?

  Çocukken çirkin olduğumu düşünürdüm.

  Daha şimdiden ağlamaya başladığıma inanamıyorum.

  Bence insanlar çocukların ne kadar yalnız olduğunu anlamıyorlar.

  Sanki hiçbir önemin yokmuş gibi.

  Sekiz yaşındayken   oyuncaklarım vardı   bebeklerim vardı.

  En sevdiğim bebek Clementine dediğim çirkin bir bebekti.

  Ona 'sen çirkin olamazsın   güzel ol' diye bağırırdım.

  Çok ilginç.

  Sanki onu değiştirebilirsem   ben de değişecekmişim gibi.

  Sen güzelsin.

  Joely, beni asla bırakma.

  Güzelsin.

  Güzelsin.

  Güzelsin.

  Mierzwiak ne olur bu hatıra kalsın.

  Sadece bu.

  Elini tutmak istemiyorum.

  Hadi.

  Kes şunu!

  Şu anda ölebilirim, Clem.

  Çok   mutluyum.

  Daha önce hiç böyle hissetmedim.

  Şu anda tam olmak   istediğim yerdeyim.

  Clem?

  İptal etmek istiyorum.

  Sana bir işaret göstereyim.

  İptal etmek istiyorum!

  Beni duyabiliyor musunuz?

  Artık istemiyorum!

  İptal etmek istiyorum!

  Kimse yok mu?

  - Clementine?

  - Joel?

  - Clement - Joely?

  - Clem!

  - Joel?

  Clem!

  - Ne?

  - Kaçmalıyız.

  - Ne?

  Nereye?

  - Bunu nasıl durdurabileceğimi biliyorum.

  Neyi durduracaksın?

  - Joely.

  - Koş, Clem.

  - Koltukaltımı kokla!

  - Hayır!

  Beni gıdıklama!

  - Bana kendini koklatma.

  - Koltukaltımı kokla!

  - Hayır.

  - Güzel.

  Konsantre ol, Clementine.

  Büroya dönmemiz gerek.

  Bir kasetçalar vardı.

  Hayır, resim olmaz.

  Resim olmaz.

  Nerede?

  Bu tarafa.

  Hadi!

  Hey, bana bak.

  Burada güzel görünüyorum.

  Dosyalarımız gizlidir, Bay Barish.

  Bu yüzden size kanıt gösteremem.

  Şu kadarını söyleyeyim ki Bayan Kruczynski   mutlu değildi.

  Hayatına devam etmek istiyordu.

  Şimdi bana Clementine hakkında her şeyi anlatın.

  Bana, hatırladığın her şeyi anlat.

  - Böyle dedi.

  Sonra  - O gün ne gördük biz?

  - Bir dakika.

  - Hey, bak!

  - Kahretsin!

  - Büyükanneme gidiyoruz.

  - Joel, neden  - Hayır, trene binmeyeceğiz.

  - Lütfen beni koşturma.

  - Hadi!

  Mierzwiak!

  - Hep koşmak zorunda mıyız?

  - Mierzwiak!

  Lütfen.

  Başlangıç olarak bana   bildiğiniz her şeyi anlatın.

  Mierzwiak!

  Uyandır beni!

  Üzgünüm, Bay Barish.

  Ne yaptığımızı anladığınızı sanmıştım.

  Bilmiyorum.

  Benden onu siliyorsunuz.

  Ondan beni siliyorsunuz  Bilmiyorum.

  Anladım.

  Yatağımdayım.

  Biliyorum.

  Beynimdeyim.

  Ben de senin hayal gücünün parçasıyım Joel.

  Buradan sana nasıl yardım edeyim?

  Ben de kafanın içindeyim.

  Ben senim.

  Özür dilerim.

  Bu kim?

  Bizimle çalışıyor.

  O Patrick, Bebek.

  Kimliğimi çalıyor.

  Eşyalarımı çaldı.

  Kız arkadaşımı benim sözlerim benim eşyalarımla baştan çıkarıyor.

  Onun iç çamaşırlarını çaldı.

  Tanrım!

  İç çamaşırlarını çaldı!

  Şu anda ölebilirim, Clem.

  Çok mutluyum.

  Daha önce hiç böyle hissetmedim.

  Şu anda tam olmak istediğim yerdeyim.

  Eve gitmek istiyorum.

  Hey.

  Ne var?

  Clem Bekle.

  Clem!

  Clem?

  Seni siliyorlar.

  Ben buradayım.

  Clem, odaklan.

  Onları ben tuttum, tamam mı?

  Üzgünüm.

  Çok aptalım.

  Tatlım, sakin ol.

  Manzaranın keyfini çıkar.

  Ben seni tanımıyor olarak uyanmadan onları durdurmalıyız.

  Tamam, şey, iptal et o zaman.

  Neden bahsediyorsun?

  İptal edemeyiz.

  Ben uyuyorum.

  Kendini uyandır!

  Peki.

  Uyanmamı mı istiyorsun?

  Harika.

  Tamam, işte başlıyoruz.

  - Denersem mutlu olacak mısın?

  - Evet.

  Deneyeceğim.

  Peki, başlıyorum.

  Harika bir fikirdi.

  Tamam.

  Acayip işe yarıyor.

  Yapma!

  Gıdıklanıyorum!

  Aman Tanrım.

  O da ne?

  Tanrım!

  Doğum izi!

  İşe yaradı.

  Bir saniyeliğine.

  Ama  - Gördün mü?

  - Ama kımıldayamadım.

  Bu da kendi söylediğini kanıtlayan kehanetlerinden mi?

  Benim hatalı olduğumu kanıtlamak daha mı önemli?

  Şu anda bu konuyu tartışmak istemiyorum, tamam mı?

  Tamam.

  Şimdi ne olacak?

  Seni dinliyorum.

  Bilmiyorum.

  Sen beni sildin.

  Bu yüzden buradayım.

  Zaten bu yüzden bunu yapıyorum.

  - Özür dilerim.

  - Sen!

  Beni tanıyorsun.

  Ben aklıma eseni yaparım.

  Senin bu yönünü seviyorum.

  Joel?

  Bir fikrim daha var.

  Bu benim hatıram, Kasıklarıma baktıktan sonra   kanepede seks yapmak istediğin an.

  - Ne?

  - Joel, siliciler buraya geliyor.

  Ya beni başka bir yere götürsen?

  Ait olmadığım bir yere.

  Sabaha kadar orada saklanırız.

  Sensiz hiçbir şeyi hatırlayamıyorum.

  Çok tatlısın ama dene, olur mu?

  Peki.

  İşe yaradı!

  Ben bir dâhiyim!

  Joel?

  Joel?

  Nereye kayboldun?

  Benim de gelmem gerekiyor!

  Ben gidip bir salata alacağım.

  Joel'e göz kulak olabilir misin?

  Hep yanımda olmak istiyor.

  - Kesinlikle!

  - Clem?

  İşe yaradı.

  Tanrım!

  Şuna bak!

  İşe yaradı!

  Şu elbiseye bak!

  Aman Tanrım!

  Şuna bak!

  Yanımda götürebilseydim.

  Kimim ben?

  - Bayan Hamlyn.

  - Tamam, Bayan Hamlin.

  Dört yaşında falan olmalıyım.

  Aman Tanrım.

  Salata tabağını buldum.

  Salata ve çalı fasulyesi koyuyorum.

  Masanın altında keyfi yerinde mi?

  İyi misin?

  Bütün gün temizlik yapabilirim.

  - Biraz çalı fasulyesi ayıklamanı istesem kızar mısın?

  - Hayır, sorun değil.

  Tanrım, bu mutfağa bayıldım.

  - Çok teşekkür ederim.

  - Bana bakmıyor.

  Meşgul.

  Bana bakmıyor.

  Kimse bana bakmıyor.

  Annemi istiyorum.

  Bebek Joel.

  Hey, Joely!

  Joely!

  - Masanın altında her şey yolunda mı?

  - Evet, iyi.

  İçecek bir şeyler var mı?

  içki alır mısın?

  Saat daha beş olmadı ama?

  - Bir votka için ölürüm.

  - Bekle, bir bakayım.

  Tamam, burada bekliyorum.

  Joel, hayır tatlım.

  Joely.

  Annen sana göz kulak olmamı istiyor.

  Masanın altına geçer misin.

  Dondurma.

  Hayır, yemeğini yemeden olmaz.

  Hadi, Joel!

  Büyü artık, Joel!

  Beni bırakma, Clem.

  Aman Tanrım, Clem.

  - Bu iş çok çarpık.

  - Çok korkuyorum.

  - Annemi istiyorum!

  - Ağlama, bebek Joel.

  Bebek Joel, her şey yolunda.

  Joel.

  Joely.

  Joel!

  Kes şunu!

  Bak, galiba işe yaradı.

  Bak, gizlendik.

  Tatlım, bak.

  Orada dur.

  Kasığım halâ burada, tıpkı senin hatırladığın gibi.

  Öğğk.

  Durdu.

  - Ne?

  - Silmeyi durdurdu.

  Kahretsin.

  Bu çok kötü.

  - Haritadan çıkmış.

  - Nerede?

  Bilmiyorum!

  Ne demek nerede?

  Bilmiyorum!

  Bu kötü.

  Çok çok kötü bir haber.

  Gözlüklerim nerede?

  Tamam.

  Kahretsin.

  Ne yapacağız?

  Ne yapacağım?

  - Ne yapacağız?

  - Bilmiyorum.

  - Ne yapacağız?

  - Kahretsin!

  Bilmiyorum!

  - Kahretsin!

  Bilmiyorum dedim ya.

  - Özür dilerim.

  Ne yapacağız?

  Bilmiyorum.

  Panik yapma.

  Beni de korkutuyorsun.

  Sakinleş.

  Bir şeyler yapmalıyız.

  Yarı pişmiş halde uyanacak.

  Tamam.

  Sessiz ol.

  Beni korkutma.

  Yarı pişmiş.

  Kulağa güzel geliyor.

  - Kahretsin!

  - Çok açım.

  Kahretsin.

  Ne?

  Ne?

  Ne?

  - Howard'ı aramalıyız.

  - Olmaz.

  Mümkün değil.

  Bu benim işim.

  Ben halledebilirim.

  - Howard'ı arayamam.

  - Adam kurabiyeye dönecek.

  Kaybedecek vaktimiz yok.

  Her şey kontrolüm altında.

  Sen neden bahsediyorsun?

  - Bırak sallanmayı!

  - Tamam, Howard'ı arayacağım.

  - Alo.

  - Alo, Howard?

  Ben Stan.

  Üstünde çalıştığımız adamı bir anlık kaybettik galiba.

  Ve geri getiremiyorum.

  Peki, kaybolmadan önce ne olduğunu anlat.

  Emin değilim, çünkü bir dakikalığına ekranının başından ayrılmıştım.

  Otomatik pilota almıştım çünkü   tuvalete gitmem gerekiyordu.

  - Patrick nerede?

  - Patrick hastalandı.

  Eve gitti.

  Tanrım.

  - Tamam, adres ne?

  - Biliyorum, çok üzgünüm.

  - Sorun değil.

  Hadi.

  - 159 Southvillage.

  - Evet.

  - Daire 1E.

  Rockville Center.

  - Mary?

  - Evet.

  - Geliyor.

  - Burada kalıyorum.

  - Eşyalarını topla, Mary.

  - Kalıyorum.

  - Bence gitsen iyi olur.

  - Hayır.

  Mary, kahretsin.

  - Kafam çok iyi.

  - Lütfen, Mary.

  - Gitmelisin.

  - Mary'nin kafası iyi.

  Beni kafam iyi görmesini istemiyorum.

  Mary başımızın nasıl bir belaya gireceğinin farkında değilsin.

  Rezil görünüyorum!

  Joely, Kes şunu!

  Joel!

  Bak!

  Hey, Joel!

  - Joel!

  - Beni kucağına almasını istiyorum.

  - Bu isteğin bu kadar güçlü olması çok garip.

  - Joel, bana bak.

  Sabah beni hatırlayacaksın, ve bana gelip anlatacaksın.

  Yeniden başlayacağız.

  Pat?

  Birer kokteyl içeriz diye düşünmüştüm.

  Şu Patrick denen adam beni taklit ediyor.

  Hangi adam?

  - O adam!

  - Ne?

  Şu anda dairemde.

  Silicilerden biri.

  Beni silerlerken senden hoşlandı.

  Sonra seni daha önce hiç görmemiş gibi seninle tanıştı.

  Şimdi de çıkıyorsunuz.

  Gerçekten mi?

  Yakışıklı mı?

  Clem senin bir sorunun yok.

  Sen tanıdığım en harika insansın.

  Naziksin, güzelsin   akıllısın, komiksin   tatlısın.

  Ne?

  Tamam, oldu.

  Kımılda, kımılda!

  Hadi!

  - Dikkatli ol.

  - Hadi gidelim.

  İyi.

  Tanrım, kafam çok iyi.

  Verdiğin damla bir işe yaramadı.

  Sakin ol.

  Sakin ol.

  - Mary.

  Burada ne işin var?

  - Selam, Howard.

  O bize yardım etmeye geldi.

  Yapılan işlemi mümkün olduğunca anlamak istedim.

  Bence görevim için yaptığımız şeyi   anlamam önemli.

  Ben yaptığımdan değil tabii, ama çalıştığım yerdeki   iş arkadaşlarımın işlerini bilmem önemli.

  Tamam, bakalım neler olduğunu   anlayabilecek miyiz?

  Evet.

  - Garip.

  - Ben o yöntemi denedim.

  - C kolundan geçmeyi denedin mi?

  - Evet, elbette.

  Yani, evet.

  Evet.

  Peki.

  - Bağlanmak istiyor musunuz?

  - Evet.

  Peki.

  Kurtarma programlarını çalıştırdım   ama bir şey bulamadım.

  Ben de tüm hatıraları basılı kayıtlarla karşılaştırdım.

  Al, Howard.

  Sandalye getirdim.

  - Teşekkürler.

  - İşte böyle.

  Bir şey değil!

  Tamam.

  Tüm hafızayı tarayacağım.

  Bakalım, bir şey çıkacak mı.

  Lavaboda yıkanmayı seviyorum.

  Güven duygusu veriyor.

  Seni hiç bu kadar mutlu görmemiştim, bebek Joel.

  İşte burada.

  Neden haritadan çıktığını anlamıyorum.

  Orada ne işi var?

  Gözleri açık.

  - Daha önce de oldu mu?

  - Hayır.

  Bu hiç iyi değil.

  Bu iğneyi  Bu iğneyi yapmak zorundayım.

  Görmüyor musun?

  Seni seviyorum Antoine?

  Tamam, geri döndük.

  Seyretmek çok keyifliydi, Howard.

  Cerrah ya da konser piyanisti gibiydin.

  Teşekkür ederim, Mary.

  Howard, biraz uyusan iyi olur.

  Artık idare edebilirim sanırım.

  Görmüyor musun?

  Seni seviyorum Antoine.

  Şanslıyım.

  Üstüme bahse girin.

  Bana Antoine deme.

  - Adım Wally.

  - Evet, biliyorum ama  adı Wally olan birini bir kadın nasıl sevebilir?

  Bu da neydi?

  Aman Tanrım.

  Kıçından insanlar çıkıyor.

  Öyle mi?

  - Yakaladım onu.

  - Mandalinam!

  - Joel ne yapıyorsun?

  - Gitmeliyiz.

  Koş lütfen.

  Hadi!

  Kaçabilirsin ama saklanamazsın.

  Clem, acele et!

  İşte oradayım Kahrolası kamyon.

  Doktor?

  Lütfen.

  Şimdi bana Clementine    hakkında her şeyi  Bu çok garip.

  Şu anda sildiğimiz bir hatırada.

  En azından nerede olduğunu biliyoruz.

  Artık doğru yolda, değil mi?

  Hadi Clem.

  İşleme direnç gösteriyor gibi.

  - Artık koşmak istemiyorum.

  - Kahretsin.

  Hadi.

  Beni daha derine sakla.

  - Nereye?

  - Beni utancına sakla.

  - Utancıma.

  - Hadi, bebecik!

  Özür dilerim, Seni eve bırakayım.

  Hayır!

  - İyi geceler, Howard.

  - Bekle, Howard.

  Yine kayboldu.

  - Tanrım.

  - Çok üzgünüm, Howard.

  Utanç.

  Utanç.

  - U t a  - Joel.

  Benim de hoşuma gitmiyor.

  Sadece saklanabilecek korkunç yerler bulmaya  Joel, sana bir sürpriz  Biliyor musun, tatlım?

  Sana yarın sorarım.

  İyi geceler, hayatım.

  - Joel.

  Üzgünüm, Joel.

  - Konuşma.

  Bak!

  Joel!

  - Joel, bak!

  - Ne?

  Bak, neredeyiz!

  Clem, bu hiç de iyi değil.

  O zaman beni en derinlerde bir yerde sakla.

  - Öldür onu!

  Öldür!

  - Yapamam!

  Eve gitmeliyim.

  Sonra öldürürüm!

  Korkuyor musun, süt çocuğu!

  Kız arkadaşı var!

  Dur!

  Ne yapıyorum ben?

  Biliyor musun, Freddy?

  Artık senden korkmuyorum!

  Joel!

  Joel, hadi kalk!

  Buna değmez.

  - Vur ona!

  Onlar buna değmez!

  L- la-la-la-la!

  Dinlemiyor!

  - Gel, Joel.

  - Aptallar!

  - Çok utanıyorum.

  - Önemli değil.

  - Sen küçük bir çocuktun.

  - Evet.

  Hadi.

  Burası bizim evimizdi.

  Keşke seninle çocukken tanışsaydık.

  Pembe şapkamı beğendin mi.

  Bu sefer beni öldürebilirsin.

  Gerçekten öleceksin ama.

  - Tamam.

  - Bir, iki üç.

  Öldün.

  - Annem.

  - Korkma.

  Oyun oynuyoruz, gerçek değil.

  - Merhaba, Joel'in annesi.

  - Gerçek değil.

  - Beni öldürüyor.

  - Tamam mı?

  Öldün mü?

  Öldün.

  Galiba yolunu buldum.

  Hala anlamıyorum ama hızlı buluyorum.

  Clem!

  Clem!

  Jo  Joely?

  İyi misin, Joel?

  Joel?

  Joel?

  Tanrım.

  Çok kötü bir şakaydı.

  - Tamam.

  - Üç saniye falandı.

  - Tamam.

  Bir kere daha.

  - Bir kere daha, sonra sıra bende.

  Tamam.

  - Şuna bak.

  - Harika!

  Harika.

  Dikkat!

  Dikkat!

  Kahretsin!

  Evimiz!

  - Hadi!

  - Hadi.

  - Gel Hadi.

  - Gitmeliyiz!

  Gitmeliyiz!

  Clem, gitmeliyiz Gitmeliyiz.

  Gitmeliyiz!

  - Hayır!

  - Buna vaktimiz yok!

  İn üzerimden, Tanrım!

  - Nereye gittiğimizi bile bilmiyorum.

  - Eğlenceli olacak.

  Hadi.

  - En iyi yer orası.

  Bu taraftan.

  - Hayır, bu taraftan.

  Hayır, bu taraftan.

  Hiç yardımcı olmuyorsun.

  Neyin var senin?

  Bırak beni Joel!

  Seni çalışırken seyretmeyi seviyorum, Howard.

  Kimsenin itirazı yoksa   ben çıkıp biraz hava alacağım.

  Kimsenin itirazı yoksa.

  Sen her şeye hakim görünüyorsun.

  Evet.

  Her şey yolunda.

  Alıntılardan hoşlanır mısın, Howard?

  Ne demek istiyorsun?

  Ünlü şairler mesela?

  Bence insana ilham veriyorlar, Ve senin de hoşlanabileceğini düşündüğüm bir şiire rastladım.

  Duymak isterim.

  Bir tanesi şöyle.

  'Unutkanlar şanslıdır   Çünkü hatalarının derdini çekmezler' - Nietzsche, değil mi?

  - Evet, öyle.

  Sana bilmediğin bir şeyi söyleyebileceğimi sanmıştım.

  Hayır, güzel bir alıntı.

  İkimizin de bilmesi hoşuma gitti.

  Evet.

  Sevdiğim başka bir tane daha var.

  Pope Alexander'ın.

  Şöyle  - Alexander Pope mu?

  - Evet.

  Evet.

  Kahretsin.

  Şimdi aklıma geldi.

  Kendime Pope Alexander deyip aptal gibi görünmemeyi tembihlemiştim, Sonra da kalıp öyle dedim.

  - O kadar da büyütme.

  - Çok tatlısın.

  Şöyle bir şeydi, 'Ne mutludur suçsuz bakirenin dostları.

  ' 'Unutulan dünyadan, dünya unuturken.

  ' 'Lekesiz zihnin sonsuz ışığını.

  ' 'Her dua kabul olunmuş ve her istek bırakılmış.

  ' Koskocaman bir fil olmak istiyorum  Onun gibi kocaman hortumu olan.

  Clem?

  Clementine?

  Bunu duymamıştım.

  Çok güzelmiş.

  Uygun olacağını düşünmüştüm.

  Yaptığın şeyi çok takdir ediyorum, Howard.

  - Bu kadar yakınınmış gibi konuşmak istemezdim ama.

  - Sorun değil, duymak beni mutlu  Özür dilerim.

  Seni çok uzun zamandır seviyorum.

  - Bunu söylememeliydim.

  - Mary hayır.

  Sen harika bir kızsın.

  Bir karım ve çocuklarım var.

  Karım ve çocuklarımın olduğunu biliyorsun.

  Mary.

  Mary, bunu yapamayız  Günaydın, Bayan Mierzwiak.

  - Ne oldu?

  - Aman Tanrım!

  Kim o?

  Teşekkürler, Stan.

  Çok teşekkür ederim.

  Hollis.

  Hollis!

  Hollis!

  Bekle.

  Bekle, Hollis.

  - Biliyordum.

  - Böyle başlamadı.

  Buraya iş için gelmiştim.

  Hollis, bu bir seferlik bir hata!

  Ben aptalca bir aşka tutulmuş aptal bir kızım!

  Yemin ederim onu ben zorladım!

  Hayvanlık etme, Howard.

  Söyle kıza.

  Neyi söyleyecek?

  Seni zavallı çocuk.

  Senin olsun.

  Daha önce de oldu.

  Ne?

  Seninle ilişkimiz oldu.

  Üzgünüm.

  Sildirmek istedin.

  Sen.

  Sen   yaptırmak istedin.

  Üstesinden gelebilmek için.

  Yapabilirsin, evet.

  İçerdeki işi bitirmeliyim.

  Neredeyse sabah oldu.

  Sonra konuşuruz.

  Tamam mı?

  Seni evine bırakayım.

  Lanet olsun.

  Kahretsin.

  - Selam.

  - Selam.

  Tekrar geleceğini tahmin etmemiştim.

  Çünkü kendini aşağılanmış hissettiğini düşündüm.

  Kaçıp gittin sonuçta.

  Sadece seni görmek istedim.

  Öyle mi?

  Seni yemeğe   falan çıkarmak istiyorum.

  Sen evlisin.

  Daha değil.

  Evli değilim.

  Hayır, evli değilim.

  Bak, sana başından söyleyeyim ben iyi bakım gerektiririm.

  Evlilik ya da her neyse.

  onun etrafında gezinemem.

  Benimle olmak istiyorsan, benimle olursun.

  Tamam.

  Birçok erkek benim bir kavram olduğumu, ya da onları bütünlediğimi ya da, onlara yaşadıklarını hissettireceğimi düşünürler.

  Ama ben huzur arayan kafası karışık bir kızım.

  - Kendi dertlerini bana yükleme.

  - Bu nutku çok iyi hatırlıyorum.

  - Seni tavladım, değil mi?

  - Tüm insan ırkını tavlamışsın.

  Muhtemelen.

  Yine de hayatımı kurtaracağını düşünmüştüm.

  Konuşmadan sonra bile.

  Biliyorum.

  Bu sefer farklı olacak.

  Bir kere daha deneyebilirsek.

  Beni hatırla.

  Elinden geleni yap.

  Belki de yapabiliriz.

  Tamam.

  Hatırladıklarını anlat.

  Oradan devam ederiz.

  Peki.

  Senden hemen hoşlanmıştım.

  Bana hiç sarkmadın.

  Bundan çok hoşlanmıştım.

  Önceleri yanındayken dilim tutuluyordu.

  Benim zeki biri olduğumu düşünmeni istiyordum.

  Her gün işe gelmek için sabırsızlanıyordum.

  Seninle evlenme ve çocuk yapma   hayalleri kuruyordum.

  Howie bunu yapamayacağım.

  Bunun herkesin iyiliğine olacağına karar vermiştik, Mary.

  Evet, biliyorum.

  Tanrım.

  - Ben alt tarafı alırım  - Hayır burası.

  - Bunu taşımamı mı istiyorsun?

  - Sen bunu al.

  - Sen buzluğu alır mısın?

  - Bu çok  Hafif mi?

  Onu ben taşıyayım.

  Hayır, hayır!

  - Hiçbir şey alma.

  - Uçağı alabilirim.

  Sen şu şeyi kapat.

  Kapıyı kapat.

  Bu karşılaştığımız gün.

  Dalgaların oradaydın.

  Seni uzaktan görebiliyordum.

  O zaman seni çekici bulmuştum.

  Ne garip, birinin sırtını çekici buluyorum diye düşünmüştüm.

  Sonradan çok seveceğim ve en sonunda da nefret edeceğim   montunu giymiştin.

  Aynı zamanda, 'Ne güzel!

  Turuncu bir mont' demiştim.

  Selam.

  Selam.

  Burada tek başına   oturduğunu gördüm.

  Tanrıya şükür, bu şeylerde   konuşamayan normal biri daha diye düşündüm.

  Evet.

  Ne diyeceğimi bilemiyorum.

  Adım Clementine.

  Tavuğundan bir parça alabilir miyim?

  Sonra da cevabımı beklemeden   bir parça alıverdin.

  Çok yakın davranıyordun.

  Sanki daha o zamandan sevgiliymişiz gibi.

  Adım Joel.

  Selam Joel.

  Adım hakkında şaka yapma.

  Yani  Akıllı Bıdık gibi mi?

  Evet, öyle şeyler.

  Şaka yok.

  Şaka yok.

  Çocukken en sevdiğim eşyam Akıllı Bıdık bebeğimdi.

  Bence büyülü bir adın var.

  Hepsi bu kadar, Joel.

  Yakında bitmiş olacak.

  Biliyorum.

  Ne yapacağız?

  Tadını çıkaracağız.

  - Evli misin?

  - Hayır.

  Bu mahalleye taşınalım!

  Ben biriyle yaşıyorum.

  - Erkek mi, kadın mı?

  - Ne?

  Kadın.

  Kadın.

  Neyse ki baltayı taşa vurmadım.

  - Evin sahiplerini tanıyor musun?

  - Elbette, hayır.

  Gel hadi.

  İçerde köpek olabilir.

  Köpek falan yok.

  Ne yapıyorsun?

  - Dışarısı çok soğuk.

  - Buna inanamıyorum.

  Clementine!

  Gel hadi.

  Burası gayet güzel.

  Bu gece gelen giden yok.

  İnan bana.

  Karanlık.

  Kız arkadaşının adı ne?

  Naomi ama biz aslında  Boş ver.

  Bu harika.

  Mum, kibrit ve   içki dolabını arayabilirim.

  - Tanrım.

  Bence gitmeliyiz.

  Telefon kesik.

  Ne?

  - Bence gitmeliyiz.

  - Neden?

  Burası bizim evimiz.

  Sadece bu gecelik.

  Biz David ve Ruth Laskin'iz.

  Hangisi olmak istiyorsun?

  Ben Ruth'u tercih ederim ama, esnek bir yapım vardır.

  Ne yapıyor  - Alkol!

  - Eyvah.

  Şarap uyar mı?

  - Bilemiyorum.

  - Sen şarabı seç.

  Ben de yatak odasını bulup biraz daha Ruth gibi giyineyim.

  - Şu anda acımasızım.

  - Gitsek iyi olur.

  Evet, yakalayın beni.

  Git o zaman.

  Gittim.

  Senin delinin teki olabileceğini düşündüm.

  Ama heyecanlıydın.

  Keşke kalsaydın.

  Şimdi keşke kalsaydım diyorum.

  Keşke birçok şeyi yapmış olsaydım.

  Tanrım, keşke.

  Keşke kalsaydım.

  Aşağı indiğimde gitmiştin.

  Gittim.

  Kapıdan çıkıp gittim.

  - Neden?

  - Bilmiyorum.

  Korkmuş küçük bir çocuk gibiydim.

  Bana fazla geldi.

  Bilemiyorum.

  Korkmuş muydun?

  Evet.

  Bunu bilmiyordun.

  Utancımı geçmeye çalışarak sahilde yaktıkları ateşe döndüm, sanırım.

  Söylediğim bir şey yüzünden miydi?

  Evet.

  Küçümseyerek öyleyse git, dedin.

  - Özür dilerim.

  - Önemli değil.

  Joely?

  Ya bu sefer kalırsan?

  Çıkıp gittim.

  Hiç hatıra kalmadı.

  En azından gel de bir veda yarat.

  Vedalaşmışız gibi yapalım.

  Elveda, Joel.

  Seni seviyorum.

  Benimle Montauk'ta buluş.

  Uçağı ben düşürmedim.

  Düştü.

  Ben düşürmedim.

  Uçağı uzaktan kumanda ile yönetiyordun ve düştü.

  - Çok rüzgarlıydı.

  - Ot içtin ve araba kullanıyorsun.

  Ot beni dengeliyor.

  Bu yüzden alkol alacağım zaman ot içiyorum.

  Bu tıbbi bir gerçek.

  Bilimsel bir şey.

  - Tatlım, gözlerini yoldan ayırma.

  - Bir şey göremiyorum.

  Hoş biriyle konuştuğunu gördüm.

  - Tatlı biriydi.

  - Evet adamım, kimdi o?

  Kızın biriydi işte.

  Tamam.

  Benim minibüsü bırakmam lazım.

  Sağ ol, Stan, sağ ol.

  Sonra konuşuruz.

  - Tüm eşyalarını almışsın.

  - Evet, eşyalarımı aldım.

  Yani bir daha gelmeyeceksin.

  Yerinde olsam ben de gelmezdim.

  - Bilmediğine yemin eder misin?

  - Yemin ederim.

  - Yani beni sen silmedin?

  - Elbette hayır.

  Tanrım, hayır.

  Peki, beraber olduğumuzdan hiç şüphelenmedin mi?

  Belki bir defa.

  Bir işten dönüyordum, sen onun arabasındaydın.

  İkinizi konuşurken gördüm.

  El salladım, sen güldün.

  Nasıl görünüyordum?

  Mutlu.

  Bir sırrı olan mutlu biri gibi.

  Ya sonra?

  Bir daha ikinizi öyle görmedim.

  Bu yüzden benim kuruntum diye düşündüm.

  - Montauk treni B peronundan kalkıyor.

  Senden gerçekten hoşlanıyorum, Mary Svevo.

  Bunu biliyorsun, değil mi?

  Sağ ol.

  Diş fırçamı alıp geliyorum.

  Evet, git.

  Neredesin, Clem?

  Merak ettim.

  Bana kızgın olduğunu hissediyorum.

  Ne yaptığımı bilmiyorum.

  Ne yaptım?

  Seni çok seviyorum.

  Seni mutlu etmek için bekliyorum.

  Ne yapmamı istediğini söyle, yapayım.

  Sabah iyi olduğundan emin olmak için uğrayacağım.

  Vámonos, senor.

  Dün gece çok hoş vakit geçirdim.

  Hoş mu?

  Şu lanet hayatımdaki en eğlenceli geceydi.

  Böylesi daha iyi.

  Garip.

  Doktor Mierzwiak'ın hastalarına.

  Adım Mary Svevo.

  'Tanıştık ama beni hatırlamıyorsunuz.

  ' 'Hafızanızın bir bölümünü silmesi için anlaştığınız şirkette çalışıyordum.

  ' - Bunun ikiyüzlülük olduğuna karar verdim - Bir çeşit reklam duyurusu.

  Bu hatayı düzeltmek için herkesin dosyalarını geri yolluyorum.

  Adım Clementine Kruczynski.

  Joel Barish'i silmek için geldim.

  - Bu da ne?

  - Bilmiyorum.

  Çok sıkıcı biri.

  Bu birini silmek için yeterli sebep değil mi?

  Bir süredir eskiden nasıldım şimdi nasılım diye düşünüyorum.

  Beni değiştirdi.

  Artık hep kötümserim.

  Kendimi sevmiyorum.

  Artık kendimi sevmiyorum.

  Yüzünü görmeye bile tahammülüm yok.

  Suratında hep yavru köpeklerin  -   özür dileyen zavallı gülümsemesi var.

  - Ne yapıyorsun?

  - Hiç bir şey.

  - Gülün çiçeği soldu.

  - Benimle dalga mı geçiyorsun?

  - Hayır.

  - Benimle dalga geçiyorsun.

  - Joel, hayır!

  - Açıkça geçiyorsun.

  - Bir dakika sakinleşelim ve  Patrick, Uzak dur benden.

  - Tatlım - Uzak dur benden!

  - Bunu konuşabilir miyiz?

  - Hayır!

  Defol git!

  Joel Barish.

  - Hey, Clementine.

  - Hey.

  Seni gördüğüme sevindim.

  Evet.

  Evet.

   ve pek de eğitimli  Bence zeki ama eğitimli değil.

  Onunla kitaplardan konuşamazsınız.

  Daha çok dergi okuyan bir kızdır.

  Sözcük haznesi daha iyi olabilirdi.

  Kütüphanedeki işi yüzünden  - Selam.

    toplum içinde kızarmıştım.

  - Küpüthane.

  - Selam.

  Küpüthane.

  Küpüthane.

  Bak, ne buldum.

  Bence Clementine'ın aslında baştan çıkaran yönü   kişiliğinin sizi sıradanlıktan kurtaracakmış gibi görünüyor olması.

  Cılız göstermişsin beni.

  Sizi heyecanlı şeylerin olacağı  bir dünyaya götürecek bir meteor gibi.

  Ama aslında öğrendiğiniz şey   bunun süslenmiş bir oyun olduğu.

  Sana bağırdığım için özür dilerim.

  - Önemli değil.

  - Bariz bir şekilde göze batan.

  - Ama ayrıca baştan çıkartan.

  - Joel, senden gerçekten hoşlanıyorum.

  Öyle şeyler söylediğim için çok üzgünüm.

  - Şunu kapatayım?

  - Hayır, bekle.

  Bunu hak ettim.

  Gerçek Clementine nerede?

  Tek sorunu saçıydı.

  Tamamen saçmalık.

  - Saçını gerçekten beğeniyorum.

  - Teşekkür ederim.

  - Saçını gerçekten beğeniyorum.

  - Teşekkür ederim.

  - Gerçekten.

  - Dünya dağılmış durumda.

  Bir isyan mı?

  Saç rengini değiştirmek mi?

  İçecek bir şey falan ister misin?

  Viski var mı?

  Sevişmesinin hevesli olduğunu sanmıyorum.

  Son akşamımızda açıkça gördüm.

  Seks değildi.

  Acıklıydı.

  Üzgünüm.

  Daha fazla var sanıyordum.

  Clem insanların onu sevmesinin tek yolunun   onlarla yatması olduğunu sanıyor.

  Ya da onlar bu ihtimalin farkında oluyorlar.

  Ve o kadar umutsuz ve güvensiz ki   eninde sonunda onu becerirsin ahbap.

  - Ben böyle yapmıyorum.

  - Yaptığını düşünmezdim.

  - Çünkü yapmam.

  - Biliyorum.

  Ama böyle demene çok üzüldüm çünkü böyle bir şey yapmıyorum.

  - Çok üzgünüm.

  - Ben çok üzgünüm.

  Eve gidiyorum.

  Kafam karıştı.

  Burada duramam.

  Hoşça kal.

  - Güle güle.

  - Onu çok iyi tanıdığımı sanmıştım.

  - Seninle tanışmak güzeldi.

  - Ama onu hiç tanımıyorum.

  Tamamen bir yabancı olduğunu fark edene kadar   birisiyle zaman geçirmek ne kadar da acı.

  Bekle.

  - Ne var?

  - Bilmiyorum.

  - Ne istiyorsun, Joel?

  - Sadece bekle.

  Sadece biraz beklemeni istiyorum.

  - Peki.

  - Gerçekten mi?

  Ben bir kavram değilim.

  Ben tamamen dağılmış bir kızım.

  Kendimce doğrularımı arıyorum.

  Ben mükemmel değilim.

  Sende hoşlanmadığım hiçbir şey göremiyorum.

  - Ama göreceksin.

  Göreceksin.

  - Göremiyorum.

  Bir şeyler bulacaksın.

  Ben de senden sıkılıp kendimi kapana kısılmış hissedeceğim.

  Çünkü bana hep böyle olur.

  Tamam.

  Tamam.

  - Tamam.

  - Tamam.

 


Önceki Yazı
« Prev Post
Sonraki Yazı
Next Post »

Benzer Yazılar