Print Friendly and PDF

Translate

Göz (2013) Oculus

|

 


104 dk

Yönetmen:Mike Flanagan

Senaryo:Mike Flanagan, Jeffrey Howard, Jeff Seidman

Ülke:ABD 

Tür:Korku, Gizem

Vizyon Tarihi:04 Temmuz 2014 (Türkiye)

Dil:İngilizce

Müzik:The Newton Brothers

Oyuncular

Karen Gillan

Brenton Thwaites

Katee Sackhoff

Rory Cochrane

Annalise Basso

Özet

Çocukluğunda büyük bir travma yaşayan Katlie, yıllarca erkek kardeşi Tim'in ailesini öldürdüğü iddiasıyla karşı karşıya kalmıştır. Fakat Katlie'ye göre ailesini katleden, erkek kardeşi Tim değil, doğaüstü bir varlıktır. Katlie hem cinayetin sebebiyle yüzleşmek hem de erkek kardeşinin adını temize çıkarabilmek için kendisini tehlikenin göbeğine atar.

Altyazı

  Kaylie!

  Ve ateş ettim.

  Bu rüyayı daha önce gördüğüm sürelerde   hiç ben olmamıştım.

  Silahı tutan.

  Biliyorum.

  Bu çok iyi.

  Gerçek, derince yerleşmiş bir sorumluluk kabulüne işaret ediyor.

  Ve bu bana, senin sanrılarının, sadece bilinçli zihninde değil, aynı zamanda   bilinçsiz zihninde de yendiğini söylüyor.

  Benim düşünceme göre, Tim artık kendisine veya   başka birine tehdit oluşturmayan sağlıklı bir yetişkindir.

  Ve yönetimin de isteği üzerine, salıverilmesi taraftarıyım…  21.  doğum gününde.

  Beyefendiye satıldı.

  Tebrikler, efendim.

  Pekâlâ, bir sonraki mal ise   Levesque Konağı'ndan alınan harika, antik bir ayna.

  Lasser Glass çok gezmiş bir camdır.

  Birkaç sezon Balmoral Şatosunun duvarlarını süsledi   Royal Ailesi'nin İskoç evini.

  Bu orijinal cam ve orijinal çerçeve.

  Aynanın hatırı sayılır bir kusuru var, sağ aşağı köşede   ince çizgili bir kırık var.

  Çerçeve, Bavyeralı Kara Sedir'in parçalarından birinden yapıldı.

  Ve biz de başlayacağız ve açık artırmayı   10 bin dolardan başlatacağız.

  10 veren var mı?

  Tam önümde.

  Sağ olun efendim.

  Ablan alacak seni o zaman?

  Mesajında bana bir iş bulmamda yardım edeceği falan da yazıyordu.

  Bu, dönüşümün için harika olurdu.

  Senin gelmemi istemediğine emin misin?

  - Manevi destek olurum?

  - Hayır, ama sağ ol.

  Bu kısmı kendim yapsam iyi olur.

  - Bizi bekle.

  - Tabii.

  Ne konuştuğumuzu unutma.

  Senin bir destek sistemin vardı, manda altındaki bir destek sistemin   seni iyileştirmek için.

  Kaylie'nin tek başına iyileşmesi gerekti.

  Ablanla yeniden iletişim kurman çok önemli.

  Ama kendini kurtarman bu hususta çok daha önemli.

  - 16 bin dolar.

  - Skype'da 16 bin dolar var.

  16 geldi, satıyorum.

  16 geldi.

  Sattım.

  Lütfen tebriklerimizi kabul edin.

  - Gece görüşürüz.

  - Tamam.

  Evlat, vızıldadığında kapıyı çekmen yeterli.

  Merhaba küçük kardeşim.

  Verasetin yarısı.

  Apartmanlar.

  Bütün çalışmalar senin çok da büyük olması gerekmeyen bir yerde dönüşümünü   gerçekleştirmeni söyledi, ben de stüdyolar için bir liste bastırdım.

  Ama bir tanesini seçene kadar   bizimle kalmandan çok mutlu oluruz.

  Kaylie, nasıl teşekkür edeceğimi bilmiyorum.

  Şey, seninle bunları çok daha erken konuşmak istemiştim.

  Ama aniden seni görmeme izin vermemeye başladılar.

  Ondan değildi  Beni görmene izin vermeyenler onlar değildi.

  Kendim için ortaya çıkarmam gereken bazı şeyler vardı.

  Anlıyorum.

  Ben, senin ailenim.

  Önemli olan tek şey de şu an burada olman.

  Buldum.

  - Ne demek istiyorsun?

  - Biliyorsun.

  Kolay olmadı.

  İkincil teklifçiler üzerinden aramaya devam ettim, müzayedelerde kaybeden insanlardan.

  Bir depodaydı, Bremen'de bir konak koleksiyonundaydı.

  Onu kendi depomuza getirmek 1,5 yılımı aldı   ve bir haftadan daha az kaldı.

  Yeni bir alıcıya verilmek üzere gidecek, yani sadece birkaç günümüz var   ama o süre yeterli olmalı.

  Ne için yeterli olmalı, Kaylie?

  Sözümüzü tutmak için.

  Ve onu öldürmek için.

  Pekâlâ beyler, kanepe oraya gidebilir.

  Ve o kutular da mutfağa.

  Tim, nakliyatçıları vuramayız.

  Ve dosyalarımı düzenler düzenlemez alacaksınız onları.

  Evet.

  Sizi sonra arayabilir miyim?

  Jeff, çok üzgünüm sana geri dönemedim.

  Az önce biri fena sövdü de.

  Elinde elemanın olduğu zaman çok daha kolay oluyor.

  - Kaylie tutuklandı.

  - Kaylie burada değil dostum.

  Sinsi atak!

  Öldün sen!

  Tatlım?

  Bu nereye gidiyor?

  Duvarın önüne.

  Pervazlara dikkat edin.

  Sağ olun, çok narindir.

  - Çocuklar!

  Dışarıda oynayın.

  - Ama anne  Diğer alternatif kutuları taşıma.

  Hadi, hadi.

  Sonra konuşuruz, tamam.

  Sağ olun beyler.

  Ben hemen geleceğim.

  Mobilya siparişini büyüttün mü?

  Bu masayı burada sevdim mi bilmiyorum.

  Şimdi söyleyecek misin yoksa Visa faturasını görene kadar bekleyecek miyim?

  Bekle.

  Bunun üzerini üç parça gösteriş setiyle kapatmayı umuyordum   burada olması gereken  Burada değil mi?

  Anladım, tamam.

  Ofisini nasıl istersen öyle yap.

  Sağ ol.

  Biraz gösterişli, değil mi?

  Kafam karıştı şimdi, antikleri sen istemiştin.

  Ve benim de IKEA'larla sorunum olmadığını söylemiştim.

  Evet, kaliteyi artırmak için birkaç parça almak istedim, galeri yapmak için değil.

  Dinle, yeni bir evimiz, yeni bir şirketimiz var   ve yeni mobilyalar alıyoruz.

  Mantıklı.

  Ama yine yaşlı karı, değil mi?

  IKEA'larla sorunum olmadığını söylemiştim.

  - Şaka yapıyorum.

  - Ben IKEA değilim.

  Bunu tercih ettiğine emin misin?

  Misafir odamız bile bundan daha iyi.

  Evet, sanırım en iyisi bu.

  Kendi evim.

  Bana, neler yaşandığını asla unutmayacağına dair söz verdin.

  Söz verdin.

  10 yaşımdaydım.

  Pekâlâ   bunu yarın gece yapıyorum.

  Ve  Yardımın da çok işime yarayabilirdi.

  İyi geceler, Tim.

  10 yıl öncesine göre yara izim sanki daha gözle görülür hale geldi.

  Bir bakayım, ben bir profesyonelim.

  Ne yarası?

  Daha hiçbir yer bitmedi.

  Ne olmuş?

  Sen yalnızca yatağı topladın.

  Kolay olmadı.

  Hayır!

  Hayır!

  Hayır!

  Hayır!

  Hayır!

  Sorun yok, sorun yok.

  Sorun yok, geçti.

  Kâbus gördün sadece, sorun yok  Yazıcıdan resimlerini geri istedim, paylaşmana gerek yok artık.

  - Seni ağın dışına alıyoruz.

  - Pekâlâ.

  Çünkü sanırım satış raporlarını bastıran   ve senin bilgisayarından çok çizgisel   olay yeri fotoğrafları bulan insanlardan   şikayet var.

  Lasser Glass için bir transfer emri çıkardığını gördüm.

  Evet, onarım için.

  Warren onarma falan olmayacak dedi sanıyordum.

  Fikrini değiştirdi.

  Dürüst olmak gerekirse, hâlâ ceset çıktılarının bir açıklamasını bekliyorum.

  Bazı zamanlar olayların garipleştiğini biliyorum.

  Ve bazı karanlık güçlerle   Tim'in olmadığı ailesel sorunlarla uğraştığımı biliyorsun.

  Hayatımın o kısmını anlamanı senden asla beklemeyeceğim.

  Yalnızca, beni bir veya iki gün daha idare et.

  İşler yoluna girecek.

  Söz veririm.

  Genelde üçüncü parti onarım evleri için transfer emirleri almam.

  Evet, alıcı gemiye bindirilmeden önce adamının bir bakmasını istiyor.

  - Ama ikimiz de onu daha iyi yaptığını biliyoruz.

  - O konuda tartışma yok.

  Oraya kendim götüreceğim, her adımında bebek gibi bakacağım ona.

  Eğer onu götüreceksek biraz mobilya pedi iyi olur.

  Yeniden merhaba.

  Aç olmalısın Umarım hâlâ acıyordur.

  Hazırdır.

  Sen iyi misin?

  Harikayım.

  Çocuklar onu birazdan saracak.

  Sağ ol, Warren.

  Evde görüşürüz.

  Arabam yükleme bölümünde.

  - Alo.

  - Alo.

  - Bir telefon aldım.

  - Güzel.

  Sadece, anlaşmayı imzalamanız gerek.

  Geçen gece yarım bıraktığımız konu hakkında içim rahat değil.

  Bir yerde oturup konuşabilir miyiz?

  Tabii, eve gelebilir misin?

  Tabi, evinin adresi ne?

  O ev değil, "O ev".

  Evet, önümde duruyor.

  Bilmiyorum, yarım saat falan sürer.

  Öyle olur mu?

  Pekâlâ.

  Görüşürüz.

  Lanet olsun.

  Yakalayacağım seni!

  Cevap hâlâ hayır.

  Tanrım, Ally'nin de var, Maddie'nin de var.

  Sınıfımda telefonu olmayan bir ben varım.

  Bu çok korkunç.

  Hiçbir şey için teşekkürler, Marie.

  Hemen koşup sana bir tane alacağım kızım   hayatımın aşkı, filetomun meyvesi.

  Keşke ananas olsaydım.

  Çocuklar, bana bir iyilik yapın ve sakın babanız gibi tırnaklarınızı yemeyin.

  - İğrenç bir şey.

  - Baba?

  İşe bak  O baba, ben Marie.

  Bugün ofisindeki kadın kimdi?

  Evet, baba, bugün ofisindeki kadın kimdi?

  Hangi kadın?

  Bilmem, bir kadındı işte.

  Bilmiyorum.

  Çok küçük görünüyor.

  - Hadi, Köpek.

  - Köpeğine "Köpek" ismini mi verdin?

  Hayır, bir adı yok.

  Sen iyi misin?

  Tabii.

  Şeyden sonra buraya hiç  Neden etrafa bakmıyorsun?

  Ben evlatlık sistemindeyken ev satışa konuldu.

  18 olduğumda da bana verildi.

  Okula başladığımda birinci sınıflar arasında evi olan tek bendim.

  Satmalıyız diye düşünüyorum.

  Biliyorsun, sonra.

  Gitmeden önce bana bir şeyde yardım edecek misin?

  Bu şeyi buraya tek başına getirmeyi nasıl düşünüyordun acaba?

  Dürüst olmak gerekirse, düşünmedim.

  Hep birlikte oluruz diye düşündüm.

  Şimdilik şuraya koy.

  Pekâlâ.

  Bu da ne?

  Yat çapası.

  Açıl anahtarı.

  Pekâlâ  Eğer kalmak istemezsen anlarım.

  Bunu kabul ederim ama benim başlamam gerek.

  Biraz otururum.

  Pardon.

  Merhaba, benim adım Kaylie Ann Russell.

  23 yaşımdayım.

  Yanımda kardeşim var, Timothy Alan Russell.

  Alan, babasından sonra geldi tabii.

  Kendisi  21 yaşında.

  Bugün 13 Ekim, saat 16:45   ve 2705 Hawthorne Yolu'ndayız.

  Camı yerleştirip açmadan önce önlemlerimin detaylarını vermek istiyorum.

  Üç kamera ve her birinin kendine ait bağımsız güç devresi var   yani eğer bir anormallik olursa, bir açıklık, objektif bir kayıt olabilir.

  Bugünün deneyi için cep telefonumla birlikte özel sabit hattım da var.

  Şimdi kardeşimden onun telefonunu da isteyeceğim   böylece tüm elektronik cihazları kontrol edebileceğim.

  Bunu yeni aldım ama.

  Sağ ol, Timbo.

  Bu alarm, her 45 dakikada bir kameradaki kasetleri değiştirmem için çalmakla ayarlı.

  Bu alarm, bize bir şeyler yememizi hatırlatmak amacıyla her saat başı çalacak.

  Ve dehidrasyondan korunmak için pek çok suyumuz var.

  Şimdi, evin kendisi içinse   her odanın kendine ait termostatı var   bu termostatlar, hastanelerdeki sıcaklık dalgalanmalarını   izleyip kaydederek toplayan yazılım tarafından dizayn edildi.

  5 dereceden fazla şekilde sıcaklık değişirse alarm çalacak.

  Burada üçüncül bir önlem daha var   ama onu birkaç dakika sonra göstereceğim.

  Pekâlâ  Bugünkü deneyin amacı   arkamdaki objenin, Lasser Glass'ın   gözle görülür, tahmin edilebilir bir doğaüstü güç olduğunu kanıtlamaktır.

  "Lanetli" kelimesi için bilimsel alanda eşdeğer bir kelime yoktur   bu yüzden sadece, bu objenin 400 yıl boyunca 45 ölümden   sorumlu olduğunu söylemek  Bir saniye durur musun lütfen?

  Sakın kapatma kamerayı.

  Üzgünüm.

  Lasser Glass'ın kökeni hâlâ bilinmiyor   bu yüzden size tam bir tarih sunamıyorum   ama izler 1754'de Londra'da başlıyor.

  Philip Lasser, Leicester'in 17.

  Kontu   aynayı ele geçirdi ve onu şöminesinin üstüne astı, ve  Bir önlem daha.

  Merhaba, tatlım.

  Nasılsın?

  Kontrol ediyordum sadece, istediğin gibi.

  - Sen iyi misin?

  - Her şey yolunda.

  Bunu istemek aptalca biliyorum ama, bir saat sonra aramayı deneyebilir misin?

  7 dakika geçti bile.

  - Tabi  - 53 dakika sonra görüşürüz.

  Seni seviyorum.

  Nişanlım Michael Dumont'tan düzenli aramalar bekliyorum.

  Yakın zamanda salınmış kardeşimle zaman geçirmekten endişe duyduğumu söyledim ona  …talimatlarla birlikte, eğer telefona cevap vermezsem   yetkilileri harekete geçirmesi için.

  - Odada.

  - Kişisel bir şey yok.

  Neyse, 1755'te, Philip Lasser büyük şöminelerinin içinde bulundu.

  Tanınmaz hale gelene kadar yandı.

  Mirası parçalanıp, kuzey İngiltere'ye   dağıtılırken   ailenin kâhyalarından biri, Philip'in aynada belirdiğini gördüğünü iddia etti.

  Bir iddia, bir Kiliseyi evi soruşturmaya yollayacak kadar   ciddiye alındı demek ki.

  Ayna, Lasser Glass adıyla da bilinen ayna   1758'de halk müzayedesinde satıldı.

  Bilinen sonraki sahibi Amerikan demiryolu kodamanı   Robert Clancy'di, 1864.

  Görünüşe göre Clancy, 136 kilo kaldırmış.

  Aslında, Connecticut'ta üniversiteye giderken   aynı zamanda Kuzey Windham Balinası olarak da bilinirmiş.

  Aynayı, Atlanta'daki dans salonuna astı.

  O yılın ilerleye günlerinde, Robert Clancy yerel bir gazete tarafından fotoğraflandı  Şey, birkaç kiloyu düşürdü.

  Ölüm ilanı birkaç hafta sonra basıldı.

  Ölüm nedeni de yoktu.

  Ne yazık ki, kendisi, mirası ve ayna   galiba Sherman'ın 1865'teki okyanus gezisinde yok edildi.

  Ve ondan sonra, ayna kayboldu.

  Yeni yüzyılın başlangıcındaki Yeni İngiltere'de ortaya çıkana kadar.

  Notların bir sonrasında Mary O'Connor var, 1904.

  Aynayı, kendi özel banyosuna astı.

  İki hafta, yeğeni Beatrice, Mary'i küvette ölü olarak buldu.

  Şimdi, resmi adli tabip raporu ise ölüm nedeninde şunu gösteriyor  Dehidrasyon.

  Kadın, tamamen dolu küvette üç gün boyunca yıkanırken susuzluktan öldü.

  Öbür kahramanımızsa Wisconsin, Geneva Gölü'nden Alice Carden, 1943.

  Komşular evden çığlık seslerini ve şiddetli darbe sesleri geldiğini söylemiş.

  Polis, çocukları bir su tankında boğulmuş halde buldu.

  Alice bir hemşireydi   ve iki bacağı da tamamen parçalara ayrılmıştı.

  Sol kolu dört yerinden kırılmış, ve kemiklerinin altısı da ezilmişti.

  Sağ elindeyse, kendi kemiklerini kırmak için tuttuğu büyük bir çekiç vardı.

  Tam kafatasını parçalamak üzereyken buldular onu.

  Sağ kolunda hiç yara yoktu tabii.

  Çünkü sağ koluna ihtiyacı vardı, çekici tutmak için.

  Alice sonralarda, çocukları su tankına bırakırken   çocukları yatağına sokmaya çalıştığını söyledi.

  Yaraları iyileşmedi.

  Ve, ailenin çiftlikte birkaç tane köpeği vardı   içinde çocuklar için bir Avusturya çoban köpeği de vardı.

  Yemek yiyelim.

  Tam olarak kime sesleniyorsun?

  O kasetlerde?

  Göz dikilmiş, hedef alınmış kişilere.

  Okullarda sürekli ortaya çıkan çocuklara.

  Sanırım, babasına katil diyen herkese sesleniyorum.

  Sana katil diyen.

  Kaylie, sadece çocuktuk daha.

  Bir hikaye uydurduk, ve böylece babamızın katil olmadığına inandık.

  Ama katildi.

  Annemize işkence edip onu öldüren hasta bir  İstersen bana deli diyebilirsin.

  Ama onun hakkında bu şekilde konuşamazsın.

  Tobin Capp, 1955.

  Yatak odasında açlıktan öldü.

  Ayna, şifonyerinin üstünde asılıydı.

  Evcil Dalmaçyalısı vardı.

  1965, California.

  Ayna, San Diego'daki Hill Trust Bankası'nın lobisinde asılı.

  10 yıllık veznedar, Marcia Wicker, kendi patronunu banka kasasına kilitledi   ve canlı akım kablosuyla onu ezdi.

  - 1975, Marisol Chavez  - Kaylie   düşük yapmaya bağlı olarak iç kanamadan kendi odasında ölüyor.

  Komodininde, ufak bir plastik çantanın içinde tüm dişlerini ve   iki tane de kanlı kerpeten buldular.

  - 2002  - Sebep ve nispet arasında büyük bir fark var.

  Farkı biliyorum, sağ ol.

  Pekâlâ.

  2001 yılında, annem ve babam o yeni kanepeyi aldı.

  Aynı yıl, büyükbabamız kalp krizi geçirdi, Robbie Schultz'a da bir araba çarptı.

  Ve kedimiz kaçtı.

  Kanepenin ne suçu var şimdi?

  Geri dönebilir miyim şuna?

  Tabii, ama asıl konuya dönelim Kaylie.

  Gerçekten neden burada olduğumuzu konuşalım.

  Konuşalım.

  2002.

  Lasser Glass, Alan Russell'in ev ofisini süslüyor.

  Yazılım tasarımcısı.

  Marie'nin kocası.

  Timothy ve Kaylie'nin babası.

  Gelişinin ilk 2 haftası   Marie yoğun derecede bir psikolojik çökme yaşadı   ve aile evinde işkence edilerek öldürüldü.

  Kim tarafından?

  Kocası tarafından.

  Polis raporlarına göre.

  Ve kocası da, oğlu tarafından vurularak öldürüldü.

  Kızının gözü önünde.

  Az önce tanıttığım insanların hiçbirinin, başlarına gelenden   sorumlu olmadıklarını kanıtlamak niyetindeydim.

  Alan Russell bir katil değildi, bir kurbandı.

  Pek çoğu gibi, döndü.

  Doğaüstü gücün kurbanları o aynanın içinde duruyor.

  O halde neden bunu şimdi bitirip lanet olasıca şeyi kırmıyoruz?

  Cidden hatırlamıyorsun, değil mi?

  Neyi?

  Lütfen, kırsana bi.

  Pekâlâ.

  Bilirsin, korkunç bir şeyi atlatamadıklarında insanlara neler   olduğu hakkında çok şey öğrendim.

  Üstesinden gelebilmek için, zihin her türlü korumayı yaratıyor.

  Ve bu inanış iyice yerleştiğinde   zihin rastgele bilgiler alıyor ve anlatıyı desteklemek için zorluyor.

  Sırf davanı destekleyecek 12-13 tane şey bulmak için   kaç bin tane kayda baktın?

  Tabureyi neden bıraktın?

  Çünkü seninle konuşmaya çalışıyorum.

  Belgelediğim insanlardan biri aynayı kırmaya çalıştı.

  Oliver Jeffries.

  1971.  Aynanın merkez konferans salonunda   asılı olduğu Manhattan Duhame Akademisi'nde bir öğretmen.

  Bir sabah aynaya doğru elinde bir ocak demiri ile koştuğu söyleniyor   yok edilmesinin ne kadar gerekli olduğu konusunda bağırıyormuş   ama hiç vurmamış.

  Öğrencilere göre   koridordan geçip yola gitmeden önce   orada yaklaşık bir dakika boyunca sessizce durmuş.

  Kendini koruyabiliyor olduğu ortada, ve  Seni de silahsızlandırdı.

  Aynaya neden vurmadım biliyor musun, Kaylie?

  Malı yok etmekten dolayı kovulmandan veya dava edilmenden başka?

  Kırmak bana düşmez.

  Kimse senin sanrılarını senin için kıramaz.

  Bunu kendin yapmalısın.

  Bu da beni son önlemime götürüyor.

  9 kiloluk bir Danfort çapasına bakıyorsunuz.

  Halterler ile bir 9 kilo daha eklendi, bir denge rayına bağlı ve   ve bir yaylı kilit de, mekanik bir mutfak zamanlayıcısına bağlı.

  Elektrik yok, ki bu önemli, ve 10 saniye falan var.

  Eğer zamanlayıcı her 30 dakikada bir manuel olarak yeniden başlatılmazsa   bu, eğer durduracak kimse olmazsa  Ayna oraya gidiyor.

  Ve bunun tekrar gerçekleşmesini engelleyen   tek şey bizim devam eden kurtuluşumuz.

  Neden sadece dışarı çıkmasını bekleyip oynamıyoruz ki?

  Çünkü kafasına doğrultulmuş dolu bir silahımız var.

  Ve kendini korumakta istekli olmasını bekliyorum.

  Çocuklar?

  Ofisime gelin lütfen.

  Etraftı dağıtmamanız konusunda oldukça açık konuşmuştum.

  Dağıtmıyoruz ki.

  Onu burada sevmiyorum.

  Pekâlâ, nedir bu o zaman?

  Biz yapmadık.

  Pekâlâ.

  Gece, sizi burada dolaşırken duyabiliyorum.

  Ben de çocuktum, anlıyorum.

  Taşınmak zor gelir, biliyorum.

  Bu bir daha olmasın.

  Tamam mı?

  Ve eğer annenizin bitkilerinin yanında dolaşıyorsanız   bunu yapmayı da bırakın.

  Ölü bitkiler bana neyin kanıtı biliyor musun?

  Su teminiyle ilgili bir sıkıntı veya kötü bir su tankı.

  Bir Brita filtresinden su içtiğimi hatırlar gibiyim.

  Oliver Jeffries, sınıfta ölü bitkiler.

  Tobin Capp, yatak odasında ölü bitkiler.

  Hill Trust Bankası'ndaki bahçe servisi, her yerde bitkilerin olmasını anlayamadı.

  Yaşayan bitkiler.

  Oturma odasında canlı bitkiler.

  Yaşayan bitkiler, hayatı olan bitkiler.

  - Bu arada, bunlar senin kuralların.

  - Zaman ver biraz.

  Hep kolay hedefle başlar.

  Beslenen tek şey bitkiler değildi.

  Bir değişken daha vardı.

  Köpek!

  Üzgünüm, Köpek.

  Su.

  - Hadi, oğlum.

  - Hadi, Mason.

  Git getir.

  - Hadi, Mason.

  - Git getir.

  Odunu yakala, odunu yakala.

  Hadi, git.

  Bu şeyi almamın tek sebebi, güvende olmadığımız için kafayı yemendi.

  Aşağıda birini gördüğünü söyledin.

  Evet, ama bu bana kendimi daha güvende hissettirmiyor ki.

  Tam aksini hissettiriyor.

  Pekâlâ, boşaltırım, aciliyet anında hemen ele   geleceğinden emin olduğum bir yere saklarım.

  Korkak tavuk.

  Sen az önce ne dedin bana?

  Ben bir şey söylemedim.

  Tanrım!

  Alan!

  Çalışıyorum.

  Kiminle konuşuyorsun?

  Şu köpeğin havlamasıyla ilgili bir şeyler yapacak mıydın?

  Köpekte bir sorun var, Alan.

  Beni ısırdı.

  Sen iyi misin?

  Evet.

  Burada kendi dünyanda kayboldun resmen ya.

  Kendi dünyamda kaybolduğum falan yok, çalışıyorum!

  Biliyorum.

  Bunu destekledim de.

  Ama bu, senin sıkı çalışan halin değil.

  Kendi işine başladığın zaman sen yaparsın.

  - Bunu biliyorum, Alan!

  - Bunu yapmam gerek!

  Çocuklar.

  Dinleyin, bugün bana özel bir iyilik yapmanız gerekiyor.

  Bir müşteriyle golf oynayacağım.

  Ve ofisimden uzak durmanızı istiyorum, tamam mı?

  Tamam, baba.

  Pekâlâ, sizi seviyorum çocuklar.

  Pekâlâ.

  Girmek istiyorsan gir.

  Git patronunun kilimine sıç.

  Lanet olsun.

  Neden onu dışarı çıkaramıyoruz?

  Annem, Mason'un cezalı olduğunu söylüyor.

  Selam bücürler.

  Siz neden  Bu lanet köpek hakkında bir şeyler yapmalıyız.

  Bir merhaba çok iyi olurdu.

  Bütün gün yıkı güllesi gibi dolaştı orada.

  Senin ofisine kilitlemek zorunda kaldım.

  Bağlasaydın keşke.

  Nerede o?

  Bir sorun var, sen yanlış hatırlıyorsun.

  Yemin ederim.

  Yanlış hatırlamıyorum.

  - Sen de oradaydın, Mason  - Alice Carden'in Avusturyalı çoban köpeği   Tobin Capp'in Dalmaçyalısı, evcil hayvanlar bulunamadı.

  Hiçbiri.

  Mason'un sonunun geldiğini hatırlıyor musun?

  Kusuyordu, evin her yerini dağıtıyordu.

  Terapistim bana Parvo virüsünü araştırttı.

  - Tanrım.

  - Ölümcül bir köpek hastalığı   bulantı, saldırganlık, enfekte olmuş idrar ve dışkı bunun belirtileri   ve tesadüfen, bitkileri öldürebilir.

  Mason hastaydı.

  Pekâlâ, yarın onu veterinere götürürüm.

  Haberler kötü.

  Eve birlikte dönebileceğimizi sanmıyorum.

  Anne, Mason nerede?

  Cezalı.

  Öyle olduğunu mu söylüyorsun?

  - Gerçekten böyle mi hatırlıyorsun?

  - Neden olmasın?

  Yanılıyorsun.

  Annemin Mason'u ofise kilitlediğini gördüm   bütün gün kapının önünde oturdum, giren çıkan olmadı.

  İnsan psikolojisinin bulanık iz teorisini duydun mu hiç?

  Hayır, ama sanırım sen duydun.

  Bu konu hakkında yazılan psikiyatrik bir makalenin kahramanı benim.

  Beyinlerimiz gerçekte bilgileri bulanık olarak kodlar.

  Tam olarak kayıttan ziyade, genel bir anlam gibi.

  - Saçmalık, Tim.

  - Yetişkinlerin bu izleri yanlış hatıralara dönüştürmesi mümkün.

  Annemin köpeği defalarca ofise soktuğunu gördün.

  Tanrım, sana ne yaptılar?

  Ondan da önce, babam ofisine giriş çıkışları yasakladı.

  Bu izler, senin o günle ilgili olan anılarını karıştırıyor.

  - Senin için üzülüyorum.

  - Pekâlâ, sence hangisi?

  11 yıl önce olanları yanlış mı anımsıyorsun, yoksa ayna köpekleri mi yiyor?

  Bak!

  Bu Köpek!

  Acele etme.

  Biraz sabır.

  Burada bir şey olmuyor, kadın!

  Gerçekten kendini kaybediyorsun!

  Biriyle konuştuğunu duyabiliyorum ve sesi kadına benziyor.

  - Sen delisin ya!

  - Ben deli falan değilim!

  Biriyle konuştuğunu duyabiliyorum.

  Yani, kendine kulak versene bi!

  "Seni kapıdan duyabiliyorum.”

 Bunu neden uydurayım ki?

  Ben deli değilim!

  Sular zehirli mi?

  Evimizde bir hırsız mı var?

  Aklını kaçırıyorsun.

  Sizi uyandırdığımız için üzgünüm.

  Babam ve sen, ofisteki kadın yüzünden mi kavga ediyordunuz?

  O kadını hatırlamalısın.

  Onu sen de gördün.

  Birçok şey gördüğüm konusunda kendimi ikna ettim.

  Ama gerçekte ne gördük?

  Babam gecenin bir yarısı anneme bağırıyordu.

  Annem sesler duyduğunu söyledi ama muhtemelen babam telefonla konuşuyordu.

  Pencereden gördüğüm kadını açıklamıyor.

  Ne zaman gördün onu?

  İlk mi?

  Bahçede oynarken.

  Annem evde miydi?

  Annem hep evdeydi.

  Bundan emin misin?

  Çünkü ben değilim.

  - Lanet olsun.

  - Lanet olsun.

  Git, git.

  Bir ilişki yaşıyordu, kötü bir evlilikti.

  Bak nasıl bitti.

  - Hayır.

  - Babamız annemizi anlattı ve annemizi deliye çevirdi.

  - Kes şunu.

  Annemizi delirtti ve öldürdü.

  Aynısını bize de yapacaktı.

  Evet, kötü bir evlilik.

  Bu zaten annemin öldüğü zaman dişsiz, saçsız, delirmiş   bir vaziyette olduğunu açıklıyor.

  Evet, kötü bir evlilik.

  O gece evde gördüğümüz diğer insanları açıklıyor.

  Çekingendi, ağzı sıkıydı.

  Aldatmanın tüm belirtileri vardı.

  Annemin ve babamın bütün eşyalarına ulaştım.

  Senin beynin yıkanırken ben onlara baktım.

  Bir kredi kartı makbuzu, telefon görüşmesi, çiçek siparişi  Bir ilişkiyi destekleyecek hiçbir şey yoktu.

  Bir iz bırakmayacak kadar zekiydi.

  Sus!

  Arkadaşlarıyla ve meslektaşlarıyla konuştum.

  Başka bir kadın varsa, o kadın hayalettir.

  Evet, katılıyorum, çekingendi, sır tutardı, şüpheciydi, tamam.

  İlişkinin bütün işaretleri var, tamam.

  Onun baştan çıkarılmadığını söylemiyorum ki.

  Asıl konu, babamı neyin baştan çıkarttığı.

  Ve biz burada tartışırken olaylar gerçekleşiyor.

  Buradaki sıcaklığın üç derece arttığını biliyor musun?

  - Üç derece.

  - Küçük bir yerde iki insanız   ışıklar yanıyor, elektriksel ekipmanlar var  Telefon hatları şimdiye kadar çoktan düşmüştür.

  Neden kontrol etmiyorsun?

  Pekâlâ, bakalım.

  Çevir sesi.

  Statik mi?

  Bak, Kaylie.

  Bunun üstesinden gelebilirsin, ben geldim.

  Soyadımızı mı kurtarmak istiyorsun?

  Bunu anne ve babamız için yapmana gerek yok.

  Bunu sadece kendin için yapmalısın.

  Seni orada bayağı eğittiler, değil mi?

  Seni içeri kapattıklarında tamamen normaldin.

  Dışarı çıkmak için delilikten vazgeçmen lazımdı.

  Mason, zırıldamayı bırak!

  Biliyor musun?

  Ben bittim, bu kadar.

  Senin bundan kendin bir kurtuluş yolu bulacağını beklemem gerektiğini biliyorum.

  Ama burada durup bir köpeğe işkence etmene izin veremem.

  - Sen ne yapıyorsun?

  - Dinlesene şunu!

  Dur!

  Dur.

  Hayır!

  Hayır!

  Bekle!

  Ne oldu?

  - Bunu yapmana gerek yoktu.

  - Evet, vardı Kaylie.

  Hastasın sen.

  Gerçekleşmeyeceğini söylediğin her şey gerçekleşti.

  Bitkiler hâlâ hayatta, ayna sadece bir ayna.

  Bu köpeği tehdit eden tek şey sendin!

  Ve bu senin hatan değil.

  Benim hatam olmadığı gibi.

  Ben yardım aldım, ama sen yalnızdın.

  Böyle sorunların üstünden gelmek zordur.

  Utanılacak bir şey yok bunda.

  Bunlar genlerimizde var.

  Kaylie, özür dilerim.

  Bak  Hadi buradan gidelim.

  Başka bir yere gidip, hayatımıza nasıl devam edeceğimizi konuşalım.

  Nereye gidebiliriz?

  Kaylie  Nereye?

  Gidip şu kameraları kapatalım, çapayı etkisiz hale getirelim   ve nereye istersen gidelim.

  Gidip nişanlınla konuşabiliriz.

  Yardım etmek isteyecektir, isteyeceğini biliyorsun.

  Kaylie?

  İşte orada.

  İşte orada.

  Evet.

  Evet!

  Evet.

  Evet, evet.

  Evet, evet!

  Şimdi son birkaç dakikanın kasetini izliyorum.

  Bir ilişki yaşıyordu, kötü bir evlilikti.

  Bak nasıl bitti.

  Babamız annemizi anlattı ve annemizi deliye çevirdi.

  - Kes şunu.

  - Annemizi delirtti ve öldürdü.

  Aynısını bize de yapacaktı.

  Evet, kötü bir evlilik.

  Bu zaten annemin öldüğü zaman dişsiz, saçsız, delirmiş   bir vaziyette olduğunu açıklıyor.

  Evet, kötü bir evlilik.

  O gece evde gördüğümüz diğer insanları açıklıyor.

  Bunu yaptığımı hatırlamıyorum.

  Sen hatırlıyor musun?

  Sen de hatırlamıyorsun.

  Odadaki sıcaklık 2 derece daha arttı   78 Fahrenheit oldu  -  ama alarmlar çalmadı  - Telefonum.

  Kauçuğu ve çiçek açan bitkileri kaybettik.

  - Telefonum.

  - Bu da bana köpeğin   en az bir köpekbalığını yemleyecek kadar aldığını söylüyor.

  Doktoru arasam iyi olur.

  Tim, eğer bir görüşme yapacaksan, dışarı çıkman gerek, dışarısı etki yarıçapı.

  Aksi taktirde kimle konuştuğunu bilmene imkan yok.

  Alo?

  Alo, evet.

  Şu an her şey yolunda.

  Öncesi için üzgünüm.

  Bir saat içinde konuşuruz.

  Yarı yarıya oydu herhalde.

  Bir süreliğine bu odadan çıkmalıyız.

  Köpekten, tahmin ettiğimden daha fazlasını almış olmalı.

  30 adımda belirecek   yani hâlâ mutfağa   çamaşırhaneye, garaja, ebeveyn yatak odasına   ve ön ve arka bahçeye gidebiliriz.

  Ama ne kadar süreyle gidebiliriz şüpheliyim.

  Tim?

  Tim!

  Lütfen numarayı kontrol edin ve tekrar arayın.

  Lütfen numarayı kontrol edin ve tekrar arayın.

  Tim.

  Tim.

  Ben buraya nasıl geri geldim?

  Nasıl yani?

  Buraya geldin ve oturdun.

  - Dışarıdaydım.

  - Hayır, değildin.

  Dışarıda olduğunu mu sandın?

  Kameraya da söylesen olur mu?

  Kazanacağımızı bildiğim için hâlâ buradasın.

  Beni duyuyor musun?

  Anlıyor musun?

  - Babam ne zaman gelecek?

  - Bilmiyorum.

  - Babam ne zaman gelecek bilmiyor musun?

  - Nerede olduğunu bilmiyorum.

  Nereyi söylediyse orada biliyorum.

  Kaylie.

  Bana şu ofisteki kadını anlatsana.

  Ben görmedim onu.

  Ben gördüm.

  Ne zaman?

  Geçen gece.

  Ofiste değildi.

  Merdivenlerdeydi.

  - Ne yapıyordu?

  - Bakmadım.

  Korkmuştum.

  Ama sanırım ofise geri döndü.

  Orada yaşıyor herhalde.

  Siz yukarı gidip oynayın.

  Anne?

  Anne!

  Tim!

  Anne!

  Koş!

  Koş, Tim!

  Anne, dur!

  Lütfen dur, anne!

  Marie?

  Bebeğim?

  Tatlım, kanaman var.

  Bebeğim?

  Tatlım, odana dönmelisin.

  Ama, annem  Annen iyi.

  Annene bir şey olmayacak.

  Lütfen, içeri git.

  Kapıyı kapat tamam mı, bebeğim?

  Lanet olsun.

  Evet, karımla ilgili acil bir durum var.

  Her şey yolunda.

  - Annem iyi mi?

  - Yatağa dön.

  Tim?

  Tim.

  Kes şunu!

  Burada mısın?

  Burada benimle misin?

  Tim?

  Çocuklar, anneniz çok ama çok hasta.

  Ve, bir süre yatakta yatacak, dinlenmek için.

  Böylece daha iyi hale gelebilecek.

  Ama onu rahatsız etmemenizi istiyoruz.

  Biz mi?

  Yani şampiyon, prenses   o odadan uzak durmalıyız.

  Anlaşıldı mı?

  Annemin hastalığı ne?

  Şimdi   burada takılıp   oyun oynamakta özgürsünüz.

  Burada oynamamızın yasak olduğunu söylemiştin ama.

  Ye.

  Hadi, yardımın lazım.

  Tim!

  Tim, kes şunu!

  Tim!

  Bu annem için mi?

  Tim?

  Güzel.

  Kaylie?

  Belki de birlikte kalmalıyız.

  Hâlâ seviyor beni!

  Açım, Kaylie.

  Alışveriş yapman lazım, baba.

  Sorun ne, prenses?

  - Yemek.

  - Listemde var.

  Televizyon çalışmıyor.

  Sorun ne, prenses?

  Annemize bir doktor çağırmalıyız.

  O da listemde.

  Bu çok aptalca.

  Ona yemeğimizin bittiğini söyleyeceğim.

  - Ama babam dedi ki  - Ne dediği umurumda değil.

  Anne?

  Ona bir doktor lazım!

  Bana hasta olduğunu söyledin, ama annem  Senin sorunun ne biliyor musun?

  Laf dinlemiyorsun!

  Sana o odaya gitme dedim, değil mi?

  Sen ne yaptın?

  Bana itaatsizlik ettin.

  Neden?

  Bana itaatsizlik ettin, ve şimdi cezalısın.

  Sen ve o burnu havada küçük kardeşin bu evden dışarı adam atmayacaksınız.

  Şimdi çıkın buradan.

  Pekâlâ, teşekkürler.

  Güle güle.

  Doktor ne dedi?

  Babamızın araması gerektiğini söyledi.

  Öteki gibi.

  Aynen öteki gibi.

  Aynı sesti.

  Merhaba, Bob.

  Duyduğuma çok üzüldüm, umarım yakında iyileşir.

  Sağ ol Bob.

  Biliyor musun, seni buraya kadar çağırdığı için çok özür dilerim.

  Yani, kızım  bilirsin, annesinin hastalığını yaramazlık için kullanıyor.

  Bir de araba kullanmayı öğrensin de gör.

  Bu daha hiçbir şey.

  Rahatsız ettiğim için üzgünüm.

  Umarım Marie yakında ayağa kalkar.

  Sağ ol.

  Neyse, beni gelecek hafta ara da, Arrowhead'ın karşısında oynayalım.

  Harika, ararım.

  - Görüşürüz.

  - İyi bak kendine.

  Timbo.

  Çok ama çok cesur olmalıyız.

  Çok zekice.

  Tim!

  Kaylie?

  Ve elektrik gitti.

  Beklendiği gibi.

  Ölü bir bitki.

  Gerçek değil.

  Baba?

  Işıklara bir bakabilir misin?

  Güzel numaralar.

  Kaylie  Tanrım.

  Onu gördün mü?

  Alo?

  Kontrol ediyordum sadece, her şey yolunda mı diye.

  Ben iyiyim.

  Pekâlâ, sanırım bir saat sonra arayacağım seni, tadını çıkar konuşmanın.

  Bu bir numara.

  Onu öldürmedim, öldüremem.

  Tabak, gerçek değildi.

  Onu öldürmedim çünkü tabak gerçek değildi!

  Michael.

  Ne yaptım ben?

  Ne yaptım ben?

  Hadi, gidiyoruz buradan.

  Hadi, gidelim.

  Alo?

  2705 Hawthorne'a polis ve ambulans lazım.

  Tamam.

  Yardım yolda, geliyorlar, her şey yoluna girecek.

  Kaylie, iyiyiz, bir şeyimiz yok.

  Michael, Michael, Michael.

  Mutfak zamanlayıcısını en son ne zaman yeniden başlattın?

  - Bilmiyorum.

  - Planın çok iyiydi.

  Bir şey yapmamıza gerek yok.

  Tek yapmamız gereken oturup beklemek.

  Yarım saatten fazla sürmez.

  Senin açıl anahtarın!

  - Yardım mı çağırdın?

  - Evet.

  Bitti artık.

  Burada durup o şeyin ölümünü izleyeceğiz.

  Bu bizi içeri geri sokmak için bir tuzak.

  Ya bu, bizi burada tutmak için bir tuzaksa?

  - Yardım çağırdım.

  - Tekrar ara.

  - 911, acil durum nedir?

  - Az önce 2705 Hawthorne için çağrı yapmıştım.

  Babanın araması gerek.

  Doktor yarın orada olacak.

  Timbo  Hayır!

  Ne yapacağız?

  Hiçbir şey yapamayız, bekleyeceğiz sadece.

  Ve öldürülme  Çok ama çok cesur olmalıyız.

  Aynaya baktı ve bir silah çıkardı.

  Aynayı kırmalıyız.

  Bu gerçek değil.

  Burada oynamamanızı söylediğimi sanıyordum.

  Bu gerçek değil.

  Kaylie?

  Gitti mi?

  Hiç burada değildi ki.

  Bizi yukarı getirtti.

  Dışarıda doğru kararı vermek.

  Bizi evden uzak tutmaya çalışıyor.

  Daha da fazla deneyecek.

  Çapa düşmeden önce  -  aşağı inmeliyiz.

  - İlk onun gittiğinden emin olmalısın.

  Gitti, yemin ederim.

  Bak, gördün mü  Aşağı inmeliyiz.

  O gitmedi ama.

  - Kapıyı açacağım.

  - Hayır!

  Kapıyı açacağım.

  Eğer gitmemişse… Doğruca aşağı koşmanı istiyorum.

  - Sen ne yapacaksın?

  - Endişelenme sen, sadece koş.

  Hazır mısın?

  Ben kapıyı açacağım, doğruca aşağı koşacaksın.

  Bana güveniyorsun, değil mi?

  Sana güveniyorum.

  Bir  Seni seviyorum.

  İki  direk merdivenlere.

  Üç.

  Bu gerçek değil.

  Bir numara sadece.

  Beni tutuklayacak mısın, Timbo?

  Timbo?

  Tim!

  Tim?

  Anne, lütfen, hayır.

  Kaylie?

  Kaylie?

  Anne!

  Hadi, Tim!

  Bize izin vermeyecek.

  Burada oynamamanızı söylediğimi sanıyordum.

  Hayır.

  Bu sen değilsin.

  Benim.

  Şeytanlarımla tanıştım, ve onlardan çok var.

  Ve gördüm  Şeytanı gördüm  Ve o   o benim.

  Baba!

  Bırak onu!

  Kaç.

  Hayır!

  Hayır!

  Baba!

  Hadi.

  Bu gerçek değil!

  Bu gerçek değil!

  Bu gerçek değil!

  Kaylie!

  Kaylie!

  Kaylie.

  Anne?

  Tim.

  Tim bana bak.

  Büyüdüğümüzde ve güçlü olduğumuzda bu işi düzelteceğimize dair   bana söz vermeni istiyorum.

  O şeyi öldürmeliyiz.

  Anne ve babamız için.

  Söz veriyorum.

  Kaylie?

  Kaylie?

  Kaylie!

  Kaylie!

  Kaylie!

  Kaylie!

  Kaylie!

  Kaylie!

  O mu aramış?

  Evet, 911'i aramış ve sonra da bunu yapmış.

  Beni nereye götürüyorsunuz?

  Benim hatam değildi!

  - Ayna yaptı!

  - Tim!

  Durun!

  Bekleyin, ben değildim!

  Ben değildim, aynaydı!

  Aynaydı!

  Lütfen, lütfen!

  Bana inanmalısınız.

  Ayna yaptı!

  Ayna yaptı!

  Lütfen!

  Unutma!

  Sözümüzü unutma!

  Unutma.

 ||

Önceki Yazı
« Prev Post
Sonraki Yazı
Next Post »

Benzer Yazılar