Kibarca Öldürmek (2012) Killing Them Softly
| |
97 dk
Yönetmen:Andrew Dominik
Senaryo:Andrew Dominik, George V. Higgins
Ülke:ABD
Tür:Suç, Gerilim
Vizyon Tarihi:21 Aralık 2012 (Türkiye)
Dil:İngilizce
Çekim Yeri:New Orleans, Louisiana, ABD
Nam-ı Diğer:Cogan's Trade
Oyuncular
Brad Pitt
Scoot McNairy
Ben Mendelsohn
James Gandolfini
Richard Jenkins
Özet
Andrew Dominik tarafından yönetilen suç türündeki filmde
başrollerini Brad Pitt, Richard Jenkins, James Gandolfini ve Ray Liotta
paylaşıyor.
Yerel bir çetenin yönettiği , büyük paraların döndüğü bir
poker oyununda soygun yapılır. Bunun üzerine çete tarafından düzenlenen poker
oyunları sırasında gerçekleştirilen soygunlarla ilgili araştırma yaparak
faillerini bulmakla görevli acımasız Jackie Cogan işe koyulur
Altyazı
Amerika Amerikan halkına sesleniyorum.
Şu an bizim için bir fırsattır.
Artık yeter
Hayatlarımızı
istediğimiz gibi şekillendirebiliriz.
Bu bizi ileriye
sürükler.
Amerikan rüyası
sürmekte.
Bu ülkeyi farklı
kılan bir rüyadır bu.
Bu öyle bir
rüyadır ki her birimiz hayatımızı istediğimiz
gibi şekillendirmekte özgürüz.
Geciktin!
Tam 3 saat geciktin!
Üzerime gelme!
Başkasını bulamadın
mı?
Bu kalas herif bok
gibi görünüyor ve davranışlarını hiç beğenmedim.
Böyle bir adama
katlanamam.
Benden birini
bulmamı istemiştin.
Bizim Russel
ukalanın tekidir.
Ama ona
katlanabilirsen iyi çocuktur.
Senin gibi işini
yaptırmak isteyen adamlarda kendi
işlerini yapacak cesaretleri yoktur.
Bence biraz daha
gayret göstermelisin.
Bu herifi hiç
sevmedim.
Çok cıvık bir tip.
Russel, çeneni
kapatıp adamın canını sıkmasana.
- Bize bir iyilik
yapmaya çalışıyor.
- Bize iyilik mi
yapmaya çalışıyor?
Evet, bize bir
iyilik yapmaya çalışıyor.
Bizim ona iyilik
yapmamızı istediğini sanıyordum.
Mevzu bu mu Squirrel?
Bana iyilik mi
yapıyorsun?
Defolun gidin!
Dostum, neden
benimle böyle konuşuyorsun?
Hadi ama.
Kuru temizlemecilik
yapıp üstüne bir de böyle mi konuşuyorsun?
Beni dinleyin, bu iş
için tuttuğum iki adam 30'a yaparız
demişti.
30 binmiş meğerse.
Ve onun gibi
Avustralyalılar, Frankie Onun gibi
Avustralyalılar, 80 sente bir düzine alırım onlardan.
Bir tanesini de
beleşe verirler.
Yani şöyle
yapacaksın Frankie Bana başkasını bul çünkü bu denyoya katlanamam ben.
John, sorun çıkmayacak
tamam mı?
Güven bana.
Arkadaşım, bir
keresinde yanlış adamı seçmiştin.
Hatırladın mı?
Doktoru hatırladın
mı?
Ve onun yanlış bir
seçim olduğunu biliyordum.
Ben ne yapayım?
Yine de onu aldım.
John, bana para
lazım.
Benim vaktimi böyle
şeylerle çalma.
7 yıl hapisten sonra
çocuklarım büyüyorken ve işlerim iyi
gitmiyorken olanları geri alamam.
Yani şu andan
itibaren işimi aceleye getirmiyorum, benden bu kadar.
Son sıçışımı yaptım
artık.
Perşembe günü ara
beni.
Cevabımı bildiririm.
Ülke ekonomisine yeni
bir yön kazandırmalıyım.
Hadi gel kızım.
Hadi kızım.
Geldin demek.
Gidiyor muyuz?
- Duruma göre.
- Benimle alakası
yok.
Perşembe günündeyiz.
Şimdi benimle geliyor musun, gelmiyor musun?
Dostum, s.ktir et o
herifi.
İbnenin teki.
Beni isteyip
istemediğini bile bilmiyor.
Ona ihtiyacım yok
dostum.
Benim tıkırında
giden işim var zaten dostum.
Kenny ve ben işte.
Köpekleri
araklıyoruz.
Cins hayvanlar ve
bunları Florida'ya satıyoruz.
Her seferinde 5 bini
cebe indiriyorum.
7 bini
cukkaladığımda gidip parayı ota yatırıyorum.
Ve ben de bir
dağıtıcı olacağım.
Hem bu öğleden sonra bir kız buldum ve onu s.kebilirim.
Öyle işte.
Yani bu zor bir
seçim.
Gidip kızı s.keyim
mi yoksa gidip Squirrel'la mı görüşelim?
Kızı s.kmek,
Squirrel'la görüşmek.
Squirrel'ı s.ktir et.
Ben gidip kızı s.keyim.
O kızı görmek
isterim.
S.kiştikten sonra
gazetede ilanı çıkan tiplerden mi?
Çok güzel.
Büyük ihtimalle bir sürü kırık bardak da
bulursun orada.
Öyle kızlardan,
görürsün Muhtemelen tecavüz etmek
istemezsin ama bir kereliğine gideri
var.
Yani gelmiyorsun.
Sen git de bak
bakalım ne diyor.
Sen beğenirsen ben
de varım.
Aksi halde, beni
istemezse yokum.
Ama öğleden sonramı onunla
ziyan edemem.
Beni bekleme.
- Bu kadar.
- Tamam, s.ktir et.
Bilemiyorum.
Etrafta onu
soruşturdum Yani çok kişiye sormadım.
Kimsenin aklımda bir
şey olduğunu düşünmesini istemedim ve
kimse onu tanımıyor.
Maalesef aramıza
almak istediğimiz tipteki adamlardan biri değil.
Bu adamlar bankaya
para yatıran tiplerden değiller.
Belki günün birinde
adamın teki gelir de içeri girip onları soyar diye bekleyenlerden.
Çünkü bu onların
parası değil.
Onlar bu tip
adamlardan değiller.
İçeri birinin girdiğini
gördüklerinde bu hiç hoş bir durum olmaz
ve hemen ne yaptığını sorarlar adama
bunlar eğilimli tiplerdir, bazıları ayağa kalkar ve bela çıkarmaya başlarlar.
Birilerini vurmaya
başlarlar ve ben böyle bir şey istemem.
Bunun için hiçbir
sebep yok.
Artık para da
alamazsın.
Mantıksız bir durum
olur.
Öyle bir niyetim yok
zaten.
En azından bir
fikrin vardır.
Aklın halen kuru
temizlemede mi?
Evet.
Ne yaptım biliyor musun?
Şartlı tahliyemi
yakıyorum resmen.
Sanki bana yardım
edeceklerine inanıyormuş gibiyim.
"Sana bir iş
bulduk.”
"Halbrook'da
fabrika işçisi lazım.”
"Haftada 130
dolar, 4. 00-12. 00 arası.
Düzenli bir iş.”
"Başını beladan
uzak tutar.”
Çok güzel.
Somerville'de
oturuyorum.
Öğlen vakti
Halbrook'a nasıl gideyim ben?
Hepsini geçtim, gece
yarısında eve nasıl giderim?
"Araba al.
Neyle alayım.
Hiç param yok.”
"Arabayı neyle
alayım?
" Zaten neden
işe girmem gerektiğini düşünüyorlar ki?
İbne herifler.
Sonra da Russel'ı
gördüm işte.
Doğruca bana geliyordu.
Birkaç haftalığına
kendine bir otel odası tutmuştur.
- Köpeklerle olmaz.
- İş olarak yapıyor.
Kendine mal almak
için yapıyor.
Yeterince kazanınca
bırakacak.
Elbet yakayı ele
verecek.
Eczaneye gidip yeni
bir diş fırçası almalı çünkü ona ihtiyacı olacak.
John, sen geniş
görüşlü bir adamsın.
Aklından geçeni
söyle bana.
Bizim köpek dostu
eleman bir kart oyunu işini becerebilir mi?
Ha s.ktir, o
işlerden mi?
Kart oyunları iyi
korunur.
Sağlam salaklardan
değilsen böyle bir işe bulaşılmaz.
Etrafındaki herkes
senin peşine düşer.
Yapabileceğin tek iş
var.
John, en az 10 iş
var.
En azından 10 iş
olduğunu biliyorum.
O işe girersem
ardından en az 8 tane psikopat manyak peşime düşer.
Hayır, bu işte olmaz.
Çünkü bu işi bitirdiğin
an kimin yaptığını anında bilecekler.
John, bu mevzu
kendimi rahat hissettirmedi.
Hayır, bizden
bilmezler.
Bizim yaptığımız akıllarına bile gelmez.
Doğruca birini
seçecekler tepesine binecekler ve olayı
kapatacaklar.
İkimiz hiç terlemeden
40-50 bin dolar civarında cebe atarız.
Onu nasıl bu tuzağa düşüreceğimi
bilmiyorum.
Onu tuzağa
düşürmüyorsun.
Tuzağa kendisi
düşüyor.
Oyunun başında
Markie Trattman var.
Bu Markie'nin ikinci
oyunu.
Birincisi devrildi ve bunu yapan Markie'ydi.
Dört yıl önce Markie
oyunun başındaydı.
Salonda uçuşan
paraları görüyormuş ve "İki adam
maske takıp ellerinde tüfekle buraya gelse
çok temiz iş olur. " diye düşünmüş.
"Ne olmuş yani!
" diye düşündü ve
işe girişti.
Ellerinizi ve
paralarınızı masanın üstüne koyun!
Mike, tamam, tamam.
Ver parayı Mike!
Hadi Mike!
Şu anda bütün
oyunlar kapalı.
Çok kötü bir durum.
Ekonominin çöküşü
oldu resmen.
Herkes sinirlenip
homurdandı.
Kimse para alamadı.
Herkes çok kızgındı.
A.ına koyayım.
Markie!
Bunu yapanı
bulmaları için Dillon'ı gönderdiler.
Ne bakıyorsun oğlum?
Markie!
Ne var!
Ve Dillon, Markie'yi
sorguya çekti.
Hey!
Ne oluyor?
Oyun salonunu mu
kapattın?
Yüce Tanrım!
Ne oluyoruz?
Dillon!
Ve Markie sorguya çekildi.
Dillon, ne oluyoruz?
Bu da neyin nesi?
Dillon kimin
yaptığını bulamadı, onların da "Ne
olmuş yani?
Olur böyle şeyler
demek geldi.
Hadi gidip bira
içelim.
Ne oluyoruz yahu?
Kes ağlamayı.
Sonunda oyunlar
tekrar başladı.
Her şey yeniden
normale döndü.
Herkes yine para
kaldırmaya başladı.
Ve herkes mutluydu.
Bir gece hepsi
toplanıp oturmuş "Tüm oyunların
kapandığı ve herkesin ayak seslerinin
duyulduğu günleri hatırlıyor musunuz?
" diye
konuşuyorlarmış.
Evet, evet, çok kötüydü.
Ve Markie gülmeye
başladı.
Kendini tutamıyordu.
Bakın ne diyorum.
Kendi oyununu
soyduğunu söylüyordu.
- Ben yaptım!
- Herkese komik
gelmişti.
- Ben neredeydim?
- Kime ne, çalınan
para onların değildi ki ve herkes
Markie'yi sevdiği için bu seferlik görmezden geldi.
Ama bir daha olursa Markie'nin oyunu soyulursa Markie'nin yaptığını bileceklerdi ve hesap Markie'ye kesilecekti.
Tamam, s.ktir et.
Peki ya Russel?
S.kimde bile değil.
Oraya girin Tarzan ve benekli kemerle girin isterseniz,
tek umursadığım işi yapmanız.
Ama bu iş yürümeli,
tamam mı?
Bana her türlü uyar.
Acilen para kazanmam
lazım.
Yakın zamanda para
kazanmaya başlamazsam hapse dönüp
"Beni geri alın.”
demem gerekecek.
Havaların soğumaya
başlamasından başka bir şey düşünemez oldum.
Piyasadaki yeni
çocukların bunu düşünmeye başlayıp bu
işlere girişmeleri ve parasız kalmamız artık an meselesi.
Dünyadaki tek akıllı
biz değiliz.
Araban çok iyiymiş.
Dinlenme odası gibi
ama iyi araba yani dostum.
Keşke sen de böyle
bir araba alabilsen.
Bunu elinde tut.
Tabii ya, tek
ihtiyacım olan şey güzel bir araba zaten.
Karı kız düşüremedin
değil mi?
Sen bi' s.ktir git.
Yarın gece mala
vuruyorum.
Her şey yolunda
giderse rahip gibi geçen son gecemdir bu.
Kendi işimi kendim
hallederim.
Kendi işini görmekte
bolca alıştırma yapmışsındır kesin.
Muhabbete bak ya.
Okul çantası taşıyan
dallamanın dediklerine bak sen.
Ağzından bal
damlıyor resmen.
Hapishanedeyiz yahu.
Kural bir: kendine tatlı,
temiz bir moruk bul.
Morukların temiz
olduğunu kim söyledi sana?
Kural iki: kendine
tatlı, temiz bir moruk bulamazsan, kirli olanını seç.
Hasta ruhlusun sen.
Sana harbiden bir
keçi bulsak daha iyi olur.
Hapishaneye de
sokarız sen de keçiyi s.kersin.
Tanıdığım bazı
gardiyanlar var.
Zavallı köpekler.
Köpeklere
sulanmadığından emin misin?
Hiç işim olmaz,
köpekler ısırıyor yahu.
Benden sana tavsiye
olsun dostum.
Köpeklere bulaşma.
Dişliyorlarmış ve
duyduğum kadarıyla çok acıtıyorlarmış, öyle
duydum yani.
Kadınlarla takılsan
daha iyi olur dostum.
Tabii kendine kadın
bulabiliyorsan.
Belki de bulamıyorum.
Etrafta çok karı var.
Onlar da bizim
gibiler dostum.
Bizim kadar kafayı
yemişler.
Mesela şu; çok güzel
bildiğin çatlak.
Çatlağın teki.
Beni dinle bak.
Geçen gün eve gittim.
Asılmaya başlamıştım.
Kapıyı açtı ve amına
koyayım karı anadan üryandı be kanka.
Birden çok fena
gerildim kanka, uzun zamandır yapmamıştım ya.
"Gelip beni s.kecek
misin yoksa mal gibi orada dikilecek
misin?
" dedi.
Ben de onu içeri
alıp s.ktim.
Sahiden bak, beni
dinle sanki karı hindi gezegeninden
gelmiş manyak bir uzaylı gibi s.kişiyordu.
Hindi gibi sesler
çıkarmaya başladı.
Bildiğin kayışı
kopardı.
Yarak içine girdiği
gibi başladı.
İşi bitirdik ve
muhteşemdi.
Ağzından çıkan
sonraki cümle "İntihar edeceğim.”
oldu.
Hepsi öyle söyler.
Çoğunun akıllarına
gelen ilk şey bu.
Anlamsızca
konuşurlar işte.
Evet.
Geldik işte kanka.
Tanrım, bulaşık
eldiveni almışsın.
Bulduğunla idare et
işte.
Çok ince bu
eldivenler.
Ellerinde bu varmış.
Hastanedekilerden
falan deri eldivenler olsaymış bari.
Sen yaparsın.
Hadi bakalım.
Tanrım, bu da ne?
Neye benziyor?
Kısa namlulu pompalı
tüfek.
Almamı istediğin şey
işte.
Bunu isteyen sendin
kanka.
Bununla birini
vuracak olursak odadaki herkesi
gebertiriz.
Derdini onlara anlat.
İçeri girdiğimizde
iki tane amatör gibi görüneceğiz.
Derin bir nefes al.
Yapmaya hazır mısın?
- Daha eldivenlerini
bile giymemişsin.
- Giydim işte.
- Kes sesini.
- Asıl sen kes
sesini.
İçeri el bombasıyla ve elimde kondomla giriyorum.
Pekala, eller,
eller, eller yukarı!
Ellerinizi kaldırın!
Tamam.
Umarım ne
yaptığınızı biliyorsunuzdur.
Paraları getireyim
mi?
Sakin ol bakalım.
Eller, eller!
Bana bakmayı kes!
Bana bakmayı kes!
Ellerini havaya
kaldır!
Sizi öldüreceklerini
biliyorsun.
Biliyorsun değil mi?
Bunun olmasına gerek
yok.
Senin ölmene gerek
yok.
Silahını indir arkanı dön ve ön kapıdan çık.
Ben arkadaşınla
ilgilenirim.
Bir kez daha
söylemem, bana bakmayı kes!
Sen onu merak etme.
Senin için onunla
ilgilenirim.
Orada ne oluyor?
Hadi artık!
Eller dedim!
Ellerini yukarı
kaldır!
Ne oluyor orada?
Konuş benimle!
Ne oluyor orada?
Bunu yapmak
istediğinden emin misin?
Çantaları masaya koy.
Oturmamı ister misin?
Güzel.
Seni orospu çocuğu, onu
masaya koy!
Paraları aldın.
Onları rahat bırak.
Cebine koyduğun şeyi
çıkarıp masaya koy.
Bırakın zavallı
adamı!
Bütün parayı aldınız!
Kapa çeneni!
- Bırakın zavallı
adamı!
- Kapa çeneni dedim
sana!
Seni ibne orospu
çocuğu!
Cebindeki paraları
çıkarıp masaya koy bakalım!
Yavaşça yap şu işi!
Aynen öyle ibne
herif.
Hadi bakalım sen de
paraları masaya koy.
Yavaşça yap şu işi!
Bana bakma!
Ellerini yukarı
kaldır!
Sen değil daha!
Ellerini yukarı
kaldır!
Ellerini cebinden
çıkart!
Bu işi iki yolla
yapabiliriz.
Kolay yolu ve zor
yolu var.
Kolay yolu, bu iki
adamın yaptığını yapmanız.
Zor yolu, triplere
girmeniz ve bu elemanın tepesini
attırmanız.
Şimdi yerinizde
oturun ve çorabınızda bir şey yokmuş
gibi davranın.
Yoksa bir
hareketinizde beni ve asabi arkadaşımı tepenizde
bulursunuz!
Hiçbiriniz bir şey
hatırlamayın diye hepinizin tüm dişleri
söker elinize veririm.
Buna ne dersiniz?
Güzel.
Ben de böyle
düşünmüştüm.
Ne kadar az kişi
zarar görürse o kadar iyi.
Sakın triplere
girmeyin.
Sakince oturup
paraları verin ve kimse zarar görmesin.
Tek istediğimiz para.
İyi akşamlar.
Amerikan ekonomisinde
sıra dışı bir dönemdeyiz.
Geçtiğimiz birkaç
haftada, birçok Amerikalı finansal
durumları ve gelecekleri hakkında endişeye kapıldı.
Kaygılarını ve
sıkıntılarını anlayabiliyorum.
Borsada 3 haneli
değişimler gördük.
- Tamamdır, hadi.
- Büyük finans
kuruluşları iflasın eşiğine geldiler ve
bazıları battı.
Belirsizlik durumu
büyüdükçe birçok banka kredi vermeyi
sınırladı kredi piyasası hareketsizleşti bununla birlikte aileler ve şirketler daha
zor borç bulmaya başladılar.
Ciddi bir finansal
krizin ortasındayız ve federal hükümet
bu duruma kesin adımlar atarak yanıt veriyor.
Karşılıklı yatırım
yapan şirketlerin varlığı para piyasasında güven tazeledi.
Bu gece birçok
Amerikalının kafasında soru işaretleri olduğunu biliyorum.
Ekonomimiz ne oldu da
bu hale geldi?
Nasıl bir çözüm
önereceğim?
Ve finansal
geleceğiniz için bu ne anlama geliyor?
Bunlar güzel sorular
ve güzel cevapları hak ediyorlar.
Öncelikle şunu
söyleyebilirim ki Hadi, hadi, bas gaza.
Bana söylenene göre,
Dillon müsait olmazsa gönderilen adamla
konuşmam gerekiyordu.
O adam sen misin?
Burada seninle
buluşmaya gelen başkasını görmüyorum.
Ya sen?
Şu amelelerin
arasından gidelim.
Sağa dön ve birkaç
blok ilerle.
Bildiğimiz
Cumhuriyetçilerin çoğunun bu faturadan
ve Başkan Bush'tan hoşlanmadıklarını biliyoruz
kamuoyunu yönlendirmek ve buna destek bulmak için şu anda doğru bir konumda.
Durumun gün geçtikçe istikrarsız
bir hal almasıyla yüzleşeceğim tercih hükümetin dramatik adımlar atması ya da geri çekilip, bazılarının finansal
güvenliği sarsacak atılan adımlarından sorumluluk
kabul etmemesi olacak.
- Çok büyük bir güven
kaybı var.
- Sola.
Ve Amerika'nın
finansal sistemindeki büyük sektörlerde iflas riskleri var.
Hükümetin en önemli
ekonomi uzmanları Meclis acilen bir adım
atmaz ise Amerika'nın finansal bir
panikle karşılaşacağı konusunda uyarı yapıyorlar.
Durumu onlara
anlattığımda oldukça endişelilerdi.
Dillon'ı aradım, o
da seninle görüşmemi söyledi.
Çok endişelilerdi.
Adam ne durumda?
İyi değil.
Dün gördüm.
Birisi göğsüne bıçak
saplamış gibi hissettiğini söylemişti.
Bir süreliğine
çalışamaz durumda olur.
Şu anda
çalışamayacağına eminim.
Şahsi görüşüm, adam
çok kötü durumda.
Köprünün altına çek
ve orada park et.
Birkaç gece önce Mark
Trattman'ın oyunu basılmış.
- Duymuştum.
- İki çocuk.
- Öyle mi?
Dillon veya sen iki
çocuk hakkında bir şeyler duydunuz mu?
Çok şey duyduk.
Maske takıyorlarmış.
- Doğru.
- Belki de çocuk
değillerdir.
Çocuk gibi işçi
tulumu falan giyiyorlarmış.
Trattman'ın dediğine
göre hayvan gibi kokuyorlarmış.
Trattman öyle
söyledi demek.
Trattman'ın dediğine
göre birinin sesi çocuk gibi çıkıyormuş.
Trattman öyle
söyledi demek.
Bildiğim kadarıyla Trattman'ın koku almasıyla veya duymasıyla
ilgili bir sorunu yok.
Yok, ben de aksini
duymadım zaten.
Buradan hangi sonucu
çıkarıyoruz?
Ne düşünüyorsun?
Trattman yaptırmış
olabilir.
Tekrardan yaptırmaya
niyetlenmiş olabilir.
Kimse onun aynı
salaklığı iki defa yapacağına ihtimal vermez.
Ama Markie'yi
tanırım.
O kadar da salak
değildir.
Yani, bazı zeki
adamlar onun daha önce böyle bir şey yaptığını biliyormuş.
Şu an için hiçbir
önemi yok ama.
Yok mu?
Trattman'la
başlıyoruz.
Olaya başından
başlıyoruz.
- Dur bir dakika.
- İstersen bir hafta
da beklerim.
Hayır, anlamıyorum.
Ona inandığını
sanıyordum.
Arkadaşım,
inanıyorum ama oyunlar kapandı, doğru
mu?
Grant Mezarı.
- İnsanlar para
kaybediyorlar.
- Makul bir sonuç.
Bu adamlar para
kaybetmeyi sevmez.
Trattman'ı
sorgulayıp her şeyi başından alalım.
Bu adamların oyun
salonlarını yeniden açtıralım.
Önce onun yapıp
yapmadığını bilmek isterler.
Trattman kendi ya da
birileri ona bunu yapmış olsa bile en
ufak bir farklılık bile olmaz.
Millet onun
yaptığını düşünüyorsa ve o halen
ortalıkta dolaşıyorsa oyun salonlarına
çökmek için sırada bekleyen çocuklar olacak.
Tek istedikleri
onunla konuşmak.
Onunla konuşmak mı?
Ne demek yani?
Trattman'la konuşup
bir de ondan dinlemek istiyorlar.
- Onunla konuşmak mı?
- Sadece
konuşacaklar.
Döverek mi?
Ne kadar çok dövmek
istiyorlar?
Biraz itip kakmak
istiyorlar.
Fazla
incitmeyecekler çünkü zarar görmesini istemiyorlar.
Tabii ki
istiyorsunuz.
Siz hep bunu
yaparsınız.
Pekala.
Bana palavra atma,
tamam mı?
- Tamam.
- Palavrayı kes.
Tamam, kestim.
Ama neden?
Ne yapacak, sorguda
ötecek mi?
Öterse onu
öldürecekler.
Ötmezse geçen
seferki gibi yalan söylediğini düşünüp yine de onu öldürecekler.
İki türlü de Markie
geberip gider.
Öyleyse niye zavallı
adamı dövecekler ki?
Zaman kaybı Markie'nin yaşayacağı oldukça nahoş deneyimden
bahsetmiyorum bile.
Öldürün gitsin o
zavallı adamı.
Sorun nedir?
Cinayet olur ve bunu
pek sevmezler.
Yok artık!
Patron kim?
Aklına bile gelmez.
Bir karar mercii yok.
Onların ellerinden
tutup onlarla yürüyüp zekâ özürlü
çocuklarmış gibi davranmalıyım.
Nedir ki komite mi?
Şirket zihniyeti.
Yüce Tanrım.
Bu memleket s.ki
tutmuş.
Felaket geliyor.
Bugün ABD ekonomisini
korumak için bazı önemli adımlar attık.
Bu adımları atmak
zorunda kaldığımız için pişmanız.
Atılan bu adımlar yapmak
istediğimiz şeyler değildir ama finansal
sistemimizin güvenilirliğini yeniden sağlamak için bu adımları atmak mecburiyetindeydik.
Bugün, Maliye
Bakanlığının ortaklık paylarını satın
alacağını duyuruyorum.
Şurada, soldaki gri
ev onunki.
Burada mı oturuyor?
Evet.
- Jackie, ibne herif.
- Jackie iyidir.
Ama birazcık ibnelik
var.
Ama onunla değil,
Markie'nin duygu sömürüsüyle uğraşmaya geldik.
Markie iyi olacak.
Bizi çok zorlayacak.
Hayır, yapmaz.
Evet, yapar.
Siktir.
Doğru düzgün bir
görüşme yapmadan veya üzerine hiç
tartışmadan, hiç değişiklik yapmadan finansal
gücün acilen kullanılması yönünde kanun çıkması için ısrar etti.
Goldman Sachs'ın eski
başkanı Bay Paulson'ın planı bu.
Hazine Bakanı gibi
görünen bu Wall Street yöneticisine
kanmayalım.
Bu sizlere bir şey
hatırlattı mı?
Birkaç yıl önceki
seçim arifesinde Irak'a alelacele saldırışımız gibi?
Bunların hepsi çok
tanıdık geliyor.
Bazı sonuçlar
alınacak ve bazı önemli değişiklikler olacak
Bin arabaya Markie.
Neden?
Neden mi?
Bin şu arabaya
Markie.
Steve, ben bir şey
yapmadım.
Bin şu arabaya.
Arabaya bineceğini
biliyorsun, öyleyse bin şu arabaya!
- Barry, aç şu
kapıyı!
- Vur beni!
- Vururum bak!
- Hadi, vur beni!
- Amına koyarım
Markie!
- Bin ulan şu
arabaya!
- Bin şu arabaya
dedim sana!
- Bin hadi şu
arabaya!
Dalyarak herif!
İn arabadan Markie.
Lütfen Steve, şu
konuyu konuşalım.
Hemen in arabadan
Markie.
Ben bir şey yapmadım.
Demiştim sana bak!
Bizi zorlayacak
demiştim sana.
Neden böyle
yapıyorsun Markie?
Yani bu bizim için
de zor zaten.
Neden bizim işimizi
de zorlaştırıyorsun?
Çünkü ben hiçbir şey
yapmadım!
Hadi Markie.
Seni adi ibne, in şu
arabadan.
- İn şu arabadan!
Hadi!
- İnsene ulan
arabadan!
Adam Çince
konuşmuyor ya!
Hadi Trattman.
Gidelim.
Kapat şu kapıyı.
Şuraya yürü.
Şuraya doğru yürü.
Kapıya doğru.
S.keyim böyle işi.
Annem kanser oldu.
Bu işle hiçbir ilgim
yok.
Onlara bunu
söyleyemez misiniz?
Nasıl göründüğünü
biliyorum.
Anlıyorum.
Yemin ederim ki ben
yapmadım.
Amına koyayım senin
Barry.
Kanı her yerime
bulaştı.
O çocuklar kimdi
Markie?
Bilmiyorum.
Yapma.
Bilmiyorum.
Bu işi bizim için de
zorlaştırıyorsun dostum.
Hadi bakalım.
Tamam.
- Hayır, yapma.
- Ellerini tut.
- Markie, ellerine
vurmak istemiyorum.
- Vur gitsin işte!
- Döndür şunu.
- Vur şuna artık!
Öyle dur.
Ellerini tut Steven.
Adamım, iyi misin
Markie?
Markie, iyi misin?
Ona bir şans verelim.
Markie, şu çocuklar
var ya, onları tanımadığından emin misin?
Gerçekten emin misin?
Eminim.
Eminim Steve.
Ben de emin
olmalıyım.
Ben de emin
olmalıyım Markie.
Beni bütün gece
burada emin olmak için bekletme.
Hiç hoşuma gitmez.
Senin için çok kötü bir
gece olacak Markie.
Pislik herif.
Orospu çocuğu!
- Ne diyorsun Steve?
- Kes sesini!
Hadi gidelim buradan.
S.ktir!
- Steven!
- Ne var?
Bin arabaya.
Seni pislik köpek
herif.
Hey, göt herif!
- Şu haline bak!
- Kendine bak!
- N'abersin?
- Şebek gibi
olmuşsun.
- Şu saça bak!
- Bi' s.ktir git.
- Ne diyorsun sen?
- Kafana ne spreyi
sıktın öyle?
Sprey falan sıkmadım.
Nonoş muyum oğlum
ben?
- Saçıma jöle sürdüm
lan ibne.
- Sprey değil yani?
- Tabii ki.
- İbne misin oğlum
sen?
- Saç kesimimden
öyle görünüyor.
Şu haline bak.
Yeni araba.
Bu ne lan böyle?
Köpek boku.
Hadi gidelim.
Hadi gidelim.
Eve gitmem lazım.
Russel, bok gibi kokuyorsun.
Bu halde arabama
almam seni.
Sen de bok gibi
kokuyorsun, hem de gey boku gibi.
Şuraya bak.
Her şey yolunda.
Kapa çeneni.
Çok güzeldi.
Gecenin yarısında
ayrıldık.
Florida'ya giden yol
boyunca yağmur fırtınasına tutulduk.
Köpekler işediler,
osurdular, sıçtılar ama biz camları
bile açamadık.
Boğulmak istemedik.
Kapat şu camı!
Mal mısın oğlum sen?
Söndür şu sigarayı!
Korkunç bir
yolculuktu.
Bok arabasına biner
gibiydik.
Orlando'ya
gittiğimizde arabayı yakacaktık.
Kenny benzin
deposuna bir bez sokuşturdu ve bezi yaktı.
Değnek falan kullan
bari.
Elinle yapma kanka.
Yapma böyle ama Russel, tırsağın tekisin.
Milyon defa yaptım
bunu.
Oldu işte.
Şenlik ateşi gibi yanacak.
Çok hoşuma gidiyor.
Görüyor musun?
Ha s.ktir!
Kenny'de kaş maş
kalmadı fazla saçı da kalmadı espri anlayışı da yandı gitti.
Köpeklerden kolayca para
kazanırız sanmıştım.
Tam haklı değilmişim.
Boğazınıza kadar
boka batmışsınız.
Evet.
Asıl şunu dinle, bir
haftadır kafam güzel ve bu iş bitene
kadar da böyleyim.
Ne, malı saklamadın
mı?
Ne saklaması?
Hayır.
Başlamadım bile.
Adamın birine dobra
dobra söyledim.
15, 16'dan fazla
alamayacaktım.
İşi biraz büyüttüm.
İki adama 25'ten
ayarlayabiliyorum.
Russel, bu aptallık.
Bildiğin aptallık
işte.
Yılda bin dolar eder.
Sen de benim kadar
salaksın.
Belki diğer işlerde
zekice davrandığımızı zannediyorsun ama
onlarda da salaktık.
O işler çok iyi
gitti.
Tabii ya, peynirli
kek.
Aramızda anlaşma
yaptık.
Ama evet, çok güzel.
Ne sayıklıyorsun sen?
Ne saçmalıyorsun?
Russel?
Russel?
Hey.
Ne sayıklıyorsun sen?
Anlaşma yaptık ya.
Sen, ben, Squirrel.
Burada takılmaya
devam edersem ben de sizin gibi ölürüm.
Montreal'e gidiyorum.
Ne için?
Hey.
Ne için?
Ne için?
Trattman oyunundaki
payım için.
Derdin ne senin?
Russel, Trattman
artık ölü sayılır.
Öldüresiye dövmüşler.
Bunu bilmiyordun
değil mi?
Tabii ki biliyordum.
Kenny söylemişti.
Kenny mi?
Kenny Gill'den mi
bahsediyoruz yoksa?
Russel, Kenny
Gill'den mi bahsediyoruz yoksa?
Russel, uyan!
Ne dedin?
Kenny Gill'den mi
bahsediyoruz yoksa?
Evet.
Russel.
Kenny Gill, Dillon
için çalışıyor.
Kenny Gill, Dillon
için çalışıyor.
Yani?
Yanisi, senin gidip
konuştuğun adam Kahrolası adam, Dillon
için çalışıyor.
Ne olmuş yani?
Ona başka ne
anlattın?
Kenny tüm hikayeyi
öğrenmeden önce sen ona ne anlattın?
Bir şey anlatmadım.
Squirrel'ın dışında elimizde iki çocuk var.
Birisinin çenesi
düşük.
Kenny'yle Florida'ya
gitmiş.
Kenny Gill, bizim
Kenny.
Adam onun Dillon
için çalıştığını biliyor ve çok sağlam
iş yaptığıyla övünmeye başlıyor bu
adamın oyunundan 100 bin dolar indirdiğinden bahsediyor.
- Ciddi misin?
- Bu adamların derdi
ne anlamıyorum.
Ağızlarını sıkı
tutamıyorlar.
Ve Kenny, angutun
önde gideni.
Onu bulduğumda eleman parasını ota yatırıyordu Kenny'nin onunla gelmesini istiyordu.
Kenny bana gelip
onun hakkında ne düşündüğümü öğrenmek istiyordu.
Galiba bu elemanlar
hapse girmek istiyor.
Orayı evleri gibi
benimsemişlerdir.
Harekete geçmek mi
istiyorsun yoksa beklemek mi?
Dillon'la konuştum.
Harekete geçiyoruz.
- Tamam.
- Trattman'ı
pataklamak oyunları başlattı.
Trattman bu işe
nasıl girdi?
Bana anlattığın şey Squirrel denen adam ve onun iki arkadaşı.
Öyle zaten, ayrıca
Trattman'ı konuşturmam gerekti.
Eminim.
Emin olman lazım da
zaten.
Seninkiler biraz
aşırıya kaçmış.
- Adamı
öldürüyorlarmış neredeyse.
- Benim fikrim
değildi ki.
Zaman kaybı demiştim.
Para kaybı da
demiştim.
Markie'yi neden
bulaştırıyoruz da demiştim.
Adam beni aramış.
Başının belada
olduğunu anladım.
Onu geri arayarak
belaya bulaştım çünkü önce sekreterimi
aramış.
Benimki onu
anlayamamış, numarasını bırakmış.
Çenesi kırılmış.
- Duydum.
- Kaburgaları
kırılmış burnu kırılmış, üç veya dört
tane de dişi kırılmış.
Dediğine göre,
dalağında sorun olabilirmiş.
Onunla konuştuğumda hastanedeydi.
Anladığım kadarıyla
artık taburcu olmuş.
Dalağında sorun yok
demek ki.
Ama mutlu da değil
yani.
Bunu duyduğuma
üzüldüm.
Amacımız mutlu etmek.
Onlara böyle mi
söyleyeyim?
Ne istersen söyle.
Sonuçta bir fark
olmayacak.
Trattman'ın
hırpalanması lazımdı ve onlar da bunu biliyorlardı.
Bak şimdi Bu işi
Bu işi hiç anlamıyorum.
İki defa mı
açıklamalıyım?
Sokaktaki adamlar ne
düşünür sence?
Hiçbir fikrim yok.
Trattman'ın
yaptığını sanıyorlar.
Daha önce de
yapmıştı ve şimdi de yaptı, üstüne bir de adam akıllı dayak yedi.
Ama işin aslı o
hiçbir şey yapmadı.
Bu onun
sorumluluğunda.
Daha önce yapmıştı
ve şimdi yine oldu.
Bu yüzden herkes
onun yaptığını düşünüyor.
Sokakta kime sorsan
Trattman diyor.
Trattman, başkası
değil.
Bak, bunun ikinci
bir yolu yok, danışman.
Trattman'ın ölmesi
gerek.
Bir hata yaptı.
Dur bir dakika.
Sanırım anlıyorum.
Ne demek istediğini
anlıyorum.
Kamuoyunun tepkisi
ve diğer şeyler.
Tamam.
Tamam.
Tamam, diyelim
seninle aynı görüşteler Trattman'ı
öldürebilir misin?
Elbette.
Şu Squirrel denen
herif ne olacak?
Bana bir numaralı
aday gibi duruyor.
Büyük ihtimal öyle
değil.
Bunun için Mickey'ye
ihtiyacım var.
Mickey mi?
New Yorklu Mickey?
Sen halledemez misin?
Çünkü Squirrel beni
tanıyor.
Bunu sana zaten
söylemedim mi?
Bir keresinde işi
düşmüştü, Dillon yapamadı.
O yüzden ben yaptım,
yani beni tanıyor.
Başkasına hizmet
ederse anlar.
Bana ya da Dillon'a.
Ne olmuş yani?
Hiç adam öldürdün mü?
Hayır.
İnsan
duygusallaşıyor.
Duygusallaşmak mı?
Duygular, bir sürü
tantana, hiç komik değil.
Ağlarlar, sızlarlar,
yalvarırlar.
Donlarına işerler,
annelerini isterler.
Utanç verici hale
geliyor.
Onları, duygularına
dokunmadan bir şey hissetmeden biraz
uzaktan kibarca öldürmek istiyorum.
Hislerden nefret
ederim.
Onları düşünmek
istemiyorum.
Sana Mickey lazım.
Sorun ne?
Mickey pahalı.
Şu anda değil.
Onu tutmak için bir
10'luk yeter mi?
- 15'e yapar, değil
mi?
- 15, pislik herif.
Bence bu ekonomide
iki günlük için temiz 16 binlik Mickey'nin
kanını kaynatacaktır.
Ona bir parti
satacağız.
Uçağa bin, adamın
kellesi uçur, geri gel, anında 15 binlik.
Turist gibi.
Amerika'nın finans
sistemi çapraşık ve karmaşıktır.
Ama tüm bu teknik
terminolojinin arkasında son derece
önemli insan faktörü vardır.
Güven.
Finans
sistemlerimizdeki güven ekonomimizin
sorunsuz işlemesi için önemlidir ve son
günlerde bu güven sarsılmış durumda.
Bu krizi çözmek için
hepimize sorumluluk düşüyor.
Çünkü bu durum, her
Amerikalının finansal istikrarını etkiliyor.
Temsilciler Meclisi
pazartesi günü yasayı onaylayamadı.
Borsada son yirmi
yılda tek seanstaki en hızlı düşüşü gördük.
Ama günün sonunda Wall
Street ve Main Street arasında gerçek bir ayrım söz konusu değil.
Amerikalılar olarak
gittiğimiz tek bir yol var ve bu
yolculukta tek bir ulus, tek bir millet olarak
ya düşeceğiz ya kalkacağız.
Buraya gel.
Bunlar için nereye
gitmen lazım?
Efendim?
Dedim ki bunlar için
nereye gitmen lazım?
Binanın dışına,
değil mi?
Çıkıp birkaç blok
yürüdükten sonra taksiye falan mı bineceksin, ne yani?
Hayır, bayım.
Bugün çalışan sadece bir elemanımız var, o da
çok meşgul.
İçecekler iyi mi?
Hayır, işin aslı
buraya gelene kadar çoktan buhar oldular.
Mickey.
Evet, içecekler fena
değil.
Bir tane daha getir.
Elbette bayım.
Lurch'ın
havaalanından buraya gelmesini
beklerken şu birayı içsem sorun olur mu?
Seni şişmanlatır
dediğini sanmıştım.
Evet.
Beni Maryland'ten
yaka paça alıp şu silah olayına bulaştırdılar.
Ne silahı?
Avlanmaya gidiyordum.
Ben ve şu adam,
Topper.
Topper'ı tanıyor
musun?
- Hayır.
- İyi biridir.
Maryland kıyılarında kaz avlamaya gidecektik.
Oraya gitmiştik birden birkaç yüz polis her yeri sardı ben de bagajdan pompalıyı aldım.
Çok güzeldi.
Pompalı.
Daha yeni almıştım.
Daha önce hiç
kullanmamıştım.
Pompalı bulundurmak
suç olduğundan tutukluyum bu yüzden
lanet olası bir pompalı yüzünden hapsi boylayabilirim.
Amına kodumun
kazlarını vurmak için bir dükkandan almıştım.
Tanrım.
Ona bira getirdin mi?
Hayır bayım.
O bir tane istedi
sanıyordum.
Ne?
Sadece bir bira
istediğini sandım.
Birasını içiyorum.
Adamın birasını
içiyorum.
- Ona bir bira getir.
- Başka bir tane
istemiyorum.
Pekala.
Pekala, başka
istemiyorum.
- Evet, Topper - Bu zıkkımı çok içiyorsun Mickey.
Bir şey olmaz.
Topper, evet Topper Kendini sorumlu hissediyor, yaşlı bir adam.
30 yıldır hiç
tutuklanmadı.
Pompalıların onun
olduğunu sanıyoruz.
Ben yaşlı adama
sadece iyilik yapıyorum, onu oraya götürüyorum, hepsi bu.
Evet, onlar içeride
yatmazsa ben yatarım.
Pompalılar ona ait
değilse, içeride yatarım.
Bu kadar basit.
Daha önce yaptım.
Yine yapabilirim.
Eşin için zor olmalı.
Evet.
Geçen sefer,
gerçekten evrakları getirdi.
Onu suçlamadım.
Bunu daha önce iki
kez yaptı.
Evraklar geldi,
onları imzalayacaktım istediği neyse
vermeye hazırdım.
Kız bana hiçbir şey
borçlu değil.
Ama gelmesini
istedim.
Ben dedim,
"Margie, bunu benim için yap.
Yap ama.
Geçen seferki gibi
yap, dışarı çıkınca karar veririz.”
Bana baktı.
Dedi ki, "Bana
o zaman söz vermiştin " Dedi ki," O zaman bıraktığını söylemiştin ama yine buradayım ve beş yıl daha bekleyeceğim ve beş yıl daha yaşlanacağım ve yine çıkacaksın ve başka bir şey
yapacaksın.”
Ben de şöyle dedim,
"Margie, ne söyleyebilirim?
Haklısın.
Haklısın, ama senden
tek istediğim tekrar dışarı çıkana
kadar beklemen.”
Çünkü adamın kim
olduğunu bilmiyorum.
Ama biliyordum.
Biliyordum.
Biriyle görüştüğünü
biliyordum.
Onunla ilk kez buluştuktan
iki gün sonra bunu öğrendim ve bunu
öğrenmek bana hiç iyi hissettirmedi doğrusu.
Ama onu suçlamadım.
Neyse, ben de dedim
ki, "Margie bunu benim için
yapmalısın.
Ben de onun gibi
ortalıkta olmalıyım çünkü sen ve ben
her zaman iyi anlaşıyoruz.”
Sonra ağlamaya ve
başını sallamaya başladı ve Ben de şey
diye düşündüm Ama yapmadı.
Sorun değildi.
Artık bunlarla işin
olmayacak.
Yaparsan kıçının
üstüne düşeceksin.
Sen daha anandan
doğmadan önce ben içiyordum.
Bana ne yapacağımı
söyleme.
Bir dahaki sefere,
evrakları getirince sadece
imzalayacağım artık bünyem kaldırmıyor.
Hesap.
Başından çok boktan
işler geçmiş.
Ne yapacaksın?
Elinden gelenin en
iyisini yap.
Ne yani, bir asker
kaçağı gibi ülkeden kaçıp gideyim mi?
S.ktir.
Üstelik bunların
hiçbirinin önemi yok artık.
Hepsi saçmalık.
Şimdi ne yapıyoruz?
İki adam var.
Aslında, dört tane
var.
Ama burada onay
almak çok zaman alıyor.
Bu yüzden kesin
olarak iki kişi var.
İçlerinden biri beni
tanıyor bu yüzden buradasın.
Ne yani, iki işi de halletmemi
mi istiyorsun?
İki işi de almak
istiyorsan sorun değil.
İhtiyacın var mı?
Bak, bu işte önerini
kabul ederim ama burada olmamam gerek.
Benim bölgem New
York ve Maryland ile sınırlı.
Bir yere gitmem lazım,
onlara sormam gerek.
Onlara sormadım.
Bu yüzden mecbur
kalmadıkça artık burada olmamam gerek.
Üstelik, iki kat
riskli.
Tek işi alıyorum.
Tamam.
Dinle şimdi, olay şu.
Beni tanıyan adam
işi senin.
Diğer adamı ben
halledeceğim.
Her şey yolunda
giderse bu gece işini bitiririm.
Lanet olsun.
Ne yapacağız Jackie?
Ne yapacağımı
düşünmekle kafanı yorma.
Asıl sen ne
yapacaksın onu düşün.
Biraz para
kazanacağım, tamam mı?
500, her zamanki
gibi.
500, sakın bir şeyi
mahvetme.
Daha önce sana ne
zaman yamuk yaptım?
Kenny, işleri bok
etmeyen insanlarla dolu ve sonra bir
kez çuvalladıklarında hapsi boyluyorlar.
Bu yüzden bu gece
seninleyken çuvallamayacaksın.
Ben daha önce hiçbir
şeyi mahvetmedim.
Nerede bu araba?
- Köşede.
Öyle demiştin.
- Ne söylediğimi
şimdi boşver sen.
- Koca kıçını kaldır.
Eve gidiyor.
- Anlamıyorum.
Ya bu gece olacak ya
da hiçbir zaman.
Yapma Allah aşkına.
Kırk yılda bir eve
erken gitmek istiyorum.
Parayı geri bırak.
Koy hadi, lanet olsun.
Amerika dünyadaki en
yetenekli, üretken ve girişimci işçilere sahip.
Sakince yaklaş,
güzel ve yavaşça.
Yanına yanaş, Kenny ve biraz daha öne.
Beni tam yanına
getir.
İlki fena değildi.
Fena değildi ama iyi
de değildi.
İdare ederdi işte.
Sanki tabakhaneye
bok yetiştiriyor gibi acelesi vardı.
Bebişim, fermuarımı
çeker misin?
Hayır.
Şaka yapıyorsun
sandım.
Hayır.
Kendin yapmaya çalış.
S.kişmek gibisi yok.
Artık kimse güzel
muamele yapamıyor.
Birini iş yapsın
diye tutarsın ona seve seve ödeme
yapacağını söylersin onlar da yapacağım
der ve yapmak zorundadırlar.
Üç gün falan düzenli
olarak parti veren bir adam için çirkefleşmek
ve sızlanmak normaldir.
Bunun için para
ödüyorum.
İstediğim zaman
çirkefleşirim.
Şu Polly kevaşesini
görüyor musun?
Bebeğim?
Şurada, komidinin
üzerinde.
Cüzdan komidinin
üzerinde.
Evet, Polly'yi
herkes tanır.
Evet, gönderdiğin
ilk kevaşe aynen böyle demişti.
Orada 283 dolar var,
anladın mı?
Kalktığımda 183
dolar görmek istiyorum, anlaşıldı mı?
Tamam.
Bahşiş yok mu?
Bahşiş yok.
Çok hoş birisin.
Becer onu.
Bahşiş mi istiyorsun
tatlım?
Sana bahşiş vereyim.
Prezervatifi ağzınla
koydun kıçının ulusal bir hazineymiş
gibi davranmaktan vazgeçtin.
Lanet olası bir fahişesin.
Canın cehenneme.
Sana bir şey
söyleyeyim canım.
Bir gün, yolduğun
yaşlı bir moruk aynen böyle konuşarak
seni deşecek.
Buna ne dersin?
Bilmiyorum.
Geleceğimi mi
düşünüyorsun?
Eğer gelebilirsen ya
da gelirsen.
Ama sanmıyorum.
Canın cehenneme.
Buraya gelmeden önce
aklımdan tam da bunlar geçiyordu.
Florida'dan bu yana iyi
bir mala çakamadım bir türlü.
- Sunny.
- Sunny.
Evet.
Ben çıktıktan sonra ona
da çaktın, değil mi?
Mickey.
Ben ve Dillon oraya
gittiğinde seninle birlikteydi.
Biz çıktığımızda o
hala seninleydi.
Kaç hafta kaldın?
Üç hafta.
Orada beş gün kaldım.
Bunu nasıl yapacağım
be?
Bilmiyorum.
Yine boşaldı.
Bana katılmamak
konusunda emin misin?
Daha o kadar geç
olmadı.
Sammy onu becerdi.
Kendini bi' bok
sanan şu Detroitli götten bacak ibne mi?
O lanet olası bir
Yahudi.
Onu o kadardır
tanıyorum.
Yine de yaptı bok
çuvalı.
Orospu çocuğu.
Bunu neden kafaya
takıyorum anlamıyorum.
Yani bildiğin gibi,
ne zaman Oradayken, oradayken, benimle
birlikte ben gidince ve sen gelince seninle oluyor.
Benimle değildi.
Seni kastetmiyorum.
Herhangi biri işte.
Evet, umurumda değil.
Onu sevdiğimden
falan değil.
Onunlayken
istediğini veriyorum.
Sammy götü.
Mickey.
O iyi, Sunny.
İyi bir kız.
Seni kaldıramıyorsa muhtemelen ölmüşsündür.
Sana bir şey
söyleyeyim bu dünyada götün her
türlüsünü gördüm.
Evet, bu hafta
gördün ya.
Kaç gündür
buradasın, üç falan mı?
Duyduklarıma göre
kasabadaki götlerin çoğu elinden geçmiş.
Hoşuma gidiyor,
benim için sanki bir hobi.
Üç gün boyunca böyle
s.kişemezdim.
Hepsinin götüne
koyayım.
Göt mü istiyorsun?
Bu dünyada fahişelik
yapan genç bir Yahudi kızının götü gibi
göt yoktur.
Bunu unutmam.
Bunu aklının bir
köşesine yaz.
Sunny'yle ilk
karşılaştığımda odaya girdi ve benimki mermer
gibi sertleşti.
Bendeki o aletle beş
kişiyle sidik yarıştırabilirdim.
Öylesine sertti ki gözlerimin
altındaki deri benimki daha da büyüsün
diye adeta aşağıya kadar indi.
Mickey.
Sevişmemiz sonra onu öyle bir s.kmek istedim ki!
Manyak güzeldi.
Mickey.
- Gerçek bir adam
gibi hissettim.
- Mick!
Beni uçurdu resmen.
Ne?
Yarın gece, ya da
sonraki gün her şey yoluna girecek.
Ben iyiyim zaten.
Ne yani?
Bana karışma.
Bak, biraz sonra bir
adamla buluşmamız gerek, tamam mı?
Seni alacak bir adam
ayarladım.
Dışarı çıkamam.
Sen ne saçmalıyorsun?
Olmaz, dışarı
çıkamam.
Buraya bir iş yapmak
için geldi, unuttun mu?
Bunun için.
Pekala, git getir
şunu.
Git getir şu adamı
da işleri ayarlayalım.
Hemen git getir!
Şu işi ayarlayalım!
Git getir şunu!
Sana ne yapacağını
söyleyeyim.
Gidip biraz
uyuyacaksın.
Şu an saat 2. 30.
Seni 7. 30 gibi
ararım.
Eğer seni
uyandırmazsam Tanıdığım birkaç polise üç
beş bir şey verir ve olman gereken yer
neresiyse seni oraya postalarım.
- Yaparım!
- Ya?
S.kişmek yok.
İçki yok.
Yok artık Duş al ve
yat uyu.
Seni uyandıracağım
ve nerede olman gerektiğini söyleyeceğim.
Senin gibi
pisliklerden emir almam ben!
7. 30.
Git biraz uyu.
Üç gündür burada.
Am bulamadığında da
içkiye devam etti.
Onu bıraktığımda zil
zurnaydı.
Öğleden sonra saat 2.
00 ve yine sarhoş.
Ona fırçayı
kaydığımda hizmetçilerle kırıştırdı ve
işini görüyor.
Çenesi hiç boş
durmuyor.
Onu sen istedin.
Sen yapamayacağını
söyledin biz de sana istediğini getirdik.
Birkaç yıl önce
Mickey'ye o kadar ihtiyacım olurdu ki.
Şimdi işe yaramazın
teki.
Dillon'la bu
meseleyi konuştun mu hiç?
Yani biriyle
konuşabilecek durumda mı?
Dillon benim
düşündüğümü biliyor.
Bu adamın dün
şehirden gitmesi lazımdı.
Onu buraya sen
çağırdın.
Geri gönder.
Gitmez.
Para ister.
Onunla bugün
irtibata geçemem.
O şekilde olmuyor.
Aklımda olan şey onu
enselettirmeyi düşünüyorum.
Konuşmayacak mı?
Benim yaptırdığımı
düşünürse konuşabilir.
Diyelim ki bir-iki
gün içinde fahişe dalaşmalarını
sevmeyen bir otelde bir fahişeyle dalaşacak.
Bunun için onu
tutuklarlar.
Kefaletini iptal
ederler ve geri döner.
Bu ona biraz ağır
gelecek.
Aslında bu onun için
en iyisi.
Hapishanede onu
öldürtmek için yeterince adamımız yok.
Hapishaneye girmezse
bizi öldürür.
Peki kız kaça
patlayacak?
- $500, belki bir
binlik.
- Tanrım!
- Binlik bu.
- Evet, evet demeye
mecburum.
Her seferinde son
dakika kötü haberle onlara gidince kabahat
benim başıma patlıyor.
Küçük bir sorunumuz
var.
Küçük sorun
istemiyorum, hiç sorun istemiyorum.
Lütfen arabamda
sigara içme, lütfen.
Sana diyorum.
Pekala, öyle
görünüyor ki bizimki sonunda başardı.
Evet, şimdi elimde.
Binaya girmek üzere.
Tüm birimler, burası
üçüncü birim.
Batı taraftaki
dolaplara yöneldi.
Sessiz kalma hakkına
sahipsin.
Üzerinde elime
gelecek herhangi bir silah bıçak ya da
başka bir şey var mı bilmek istiyorum.
Bilmiyorum, belki.
- Ne?
- Evet.
- Evet mi hayır mı?
- Sol cep, ceketin
sol cebi.
Seni sorgulamadan
önce avukatına danışma hakkına sahipsin.
- Elini kımıldatma.
- Avukat tutacak
paran yoksa mahkeme sana bir avukat
tayin edecektir.
- Elini kımıldatma.
Size okuduğum şeyi
anlıyor musunuz, bayım?
Zavallı piç kurusu.
Bunun olacağını
biliyordum.
Ona söylemiştim.
Ne mal olduğunu
söyledim.
Elemanı severdim.
Bana karşı her zaman
çok iyiydi.
Şimdi ben ona yardım
edemiyor muyum?
O şansını denedi.
Elbette John.
Sen de şansını
deniyorsun ve ben de şansımı deniyorum.
Er ya da geç bizi
enseleyecekler.
O zaman kimi
arayacağım, seni mi?
Hiç arkadaşım yok.
Bak işte.
Sen, ben ve Russell
aynı durumdayız.
Tek fark o şimdi
içeride biz ise henüz girmedik.
Frankie, sakinleşmen
gerek.
Trattman gibi.
Tam da söylediğin
gibi çıktı.
Olmadığında Russell bana her şeyi söylemişti.
Olmayacağından ödüm
koptu.
Benim başıma gelir
sanıyordum.
Yani bunun anlamı şu
değil yani onun başına geldi diye
seviniyorum ama yine de keşke bunlar başına
gelmeseydi diyorum.
Böyle olması
gerekmiyordu.
Çok boktan bir şey.
Dünya tam bir boktan
yer.
Hepimiz kendi
başınayız.
Ne oluyor be, ne
yapacaksın ulan?
Mekanımdan s.ktir
git!
Burası benim mekanım!
Bu lanet olası yeri ben
işletiyorum!
Mekanımdan s.ktir
git!
Ne yapacaksın lan?
Ne yapacaksın?
Bu gösteriyi ben
yönetiyorum!
Bu gösteriyi ben
yönetiyorum!
Ne yapacaksın, homo?
Bas git buradan!
Mekanımdan s.ktir
git!
Gözümüz artık
sorumluluğun parlak ışığını saçmak için geleceğe
bakıyor.
Sana bir Bud
ısmarlayayım mı?
Evet.
Şişede mi bardakta
mı?
Fark etmez.
Bunu hep yapıyorlar.
Baş belası.
Buraya gelmezsin ama
buna katlanmak zorundayım.
Geliyorum işte.
Bunu nasıl yapıyor
hiç bilmiyorum.
Şehirdeki en güzel
vücutlu hatunlar onun için çalışıyor olmalı.
Buraya her gün
gelirim.
Biliyorum.
Seni daha önce
burada hiç görmedim.
Bak, seni
tanımıyorum.
Beni çok az insan
tanır.
Hayatımda buraya
daha önce hiç gelmedim.
Seni arıyordum.
Adamın biri günün bu
saatinde buraya sık sık geldiğini söyledi
ben de bu yüzden geldim.
Kim o adam?
Adam mı?
Bir arkadaş.
Aslında senin bir
arkadaşın.
Kim o arkadaş?
Bir arkadaş.
Dostların seni merak
ediyor Frankie.
İşleri çekip
çeviren, sana akıl veren ve kıçını
nasıl kurtaracağını öğretecek birine
ihtiyacın olduğunu düşünüyorlar.
- Öyle mi?
- Evet.
Yaptığın çok fazla
bir şey yok.
Bu adamlar böyle
düşünüyorlar.
Senin de dikkat
etmen gereken şey bu.
Bu olduğunda da bir şey yapmak için hazır olmalısın.
Evet.
Peki yarın gece
nerede olacak?
Kim?
Johnny Amato.
Yarın gece nerede
olacak?
Bilmiyorum.
Frank.
Sana söylediğimi
aklından çıkarma.
Dostların seni merak
ediyorlar.
Arkadaşların senin
ikinci bir şansı değerlendirmeni istiyorlar.
Ne demek istediğimi
anlıyor musun?
Squirrel'ın nerede
olacağını bilmek isteyen de arkadaşların.
Evet, şey, kim
olduğunu bilmiyorum.
Çok az insan biliyor.
Belki Dillon.
Evet, Dillon beni
tanır.
Evet.
Senin için Dillon'ı
aramamı ve sana kim olduğumu söylemesini
ister misin?
Hayır.
Pekala o zaman.
Nerede olacak?
Hiçbir fikrim yok.
Tamam o zaman.
Görüşürüz Frankie,
dostum.
Hayır, hayır.
Baksana, dur bir
dakika.
S.ktir git, beklemek
için para almıyorum.
Bana tanımadığını
söyledin, anladım.
Kabul ediyorum.
Ama yapmam gereken
bir şey var.
Tanıyan birini
bulmam lazım.
John yarın gece
nerede olacak?
Evet.
Başka bir şey daha
var.
Mesela sonraki gün senin
nerede olacağın gibi.
Kaldı ki sen çok az
kişinin olduğu bir durumdasın.
Bu konuda bir şey
yapabilirsin.
Seçenekler mevcut.
Böyle bir durumda
çok az insan tanıyorum.
Bak dostum, umarım
seni kandırmaya çalıştığımı düşünmüyorsundur.
Bu şekilde davranmanı
görmekten nefret ediyorum.
Hiçbir şey
yapmıyorsun.
Tanrım, bak, bunu
yapamam.
Dur sana bir şey
sorayım.
Bunu bir düşün.
Wollaston'a onu
görmeye gideceğimi ve "Squirrel, ya
sen ya da Frankie, hanginiz olacak?
" diyeceğimi mi sanıyorsun?
Sence bunu iki defa
düşünür mü?
Sence düşünür mü?
Bilmiyorum.
Pislik.
Lanet olası pislik.
- İçeride yattığına
şaşmamak gerek.
- Dinle, ben Dinlemek zorunda değilim.
Ne olduğunu
biliyorum.
Yapmam gerekeni
biliyorum.
Doğru adamı bulmalıyım.
Şimdi seçimini yap
evlat, hemen şimdi.
Sana bir iyilik
yapacağım.
Sana bir iyilik
yapmayacağım.
- Benim için önemi
yok.
- Dur da bir
düşüneyim.
Düşünmek yok.
Evet ya da hayır.
Gitmem lazım.
Lanet olsun.
Bak, bunu yapabilir miyim bilmiyorum.
Diğer şeyi yapabilir
misin?
Hayır.
Pekala.
Sanırım biliyorsun.
Seçim bu olsa gerek.
Pekala, ne yapmam
gerekiyor?
Johnny'nin nerede
olacağını öğrenmen lazım.
Zaten biliyorum.
Öyle mi?
Bir kızla birlikte.
Bunu daha önce
söylemişti.
Pekala, sen nerede
olacaksın?
Ona evde olacağımı
söyledim.
Evde olacağım.
- Hayır olmayacaksın.
- Olmayacak mıyım?
- Hayır.
- Nerede olacağım
peki?
Yanımda olacaksın ve
biz de onun olduğu yerde olacağız.
Tanrım, bunu yapamam.
Beni görürse, her
şey biter.
Ters giden bir şey
olduğunu öğrenecek.
Bunu yapamam.
Sana söyleyeyim Tamam, tamam.
Sanırım başka bir
seçim yaptın.
Bunu gerçekten
yapmak zorunda mıyım?
Her şeyi?
Orada olmam falan da
şart mı?
Frank, bir hata
yaptın ve bir hata yaptığını anlamak
zorunda ve işleri yoluna koymak
zorundasın.
Aksi halde başka
birinden başka bir şey yapmasını isteyecekler.
Trattman'da olduğu
gibi.
Doğru olanı asla
yapmadın.
Jack, o kötü biri
değil.
Yani kötü biri
sayılmaz.
Hiçbiri evlat.
Hepsi iyi adamlardır.
Bana hiçbir zaman
yamuk yapmadı.
Tabii ya, kodeste
altı yıl geçirmene sebep oldu.
Onun hatası değildi.
Biri bir şey
yaptığında ve biri bunun için hapsi
boylarsa bu onun suçudur.
Kural budur.
Bunun olmasını
istemedi.
Onun bununla hiçbir
ilgisi yok.
Bunlar onlar mı?
Hayır, John'un bir
Cadillac'ı var.
Neyi olduğunu
biliyorum.
Bilmek istediğim
onlar mı?
Hayır.
Onlar olsa söylerdim.
Bence onu yanlış
anladın.
Şu hapishane olayı O benden daha çok çekti.
Ailesi ve sahip
olduğu her şey.
Bir daha bunu asla
yapmak zorunda kalmayacak.
Bu o.
Emin değilim.
Evet, öylesin.
Bu ne kadar sürecek?
Bilmiyorum.
Pekala, sana kibarca
sordum.
Onu burada mı
beceriyor yoksa başka bir yerde mi beceriyor?
Bir oda arkadaşı var.
Haverhill'de moteli
olan bir adam tanıyor.
Pekala, şu işi
dostça halledelim.
Hemen toz olmak için
ben arabayı çalışır durumda bırakayım.
Muhtemelen çok fazla
ses çıkacak Çok insan tanıdım, çok ses
duydum iyi başlangıçlar gördüm, parmakları
kıçlarında çok kişiyi mal gibi ortada
bıraktım.
Lanet olsun!
Çalıştır şu arabayı.
Çok hızlı gidiyorsun.
Ne kadar polis varsa
buraya çekeceksin.
Öyle, ama bir tanesi
seni yakalayacak.
Yavaşla.
Çocuk.
Çocuk yavaşla biraz.
Yapamam.
Yavaşlamak
zorundasın.
Yavaşla amına
koyayım.
Arabam Primrose'da.
Gidecek çok yolumuz
var.
Yavaşla biraz.
Kullanmak mı
istiyorsun?
Ne yapman gerekiyor
biliyorsun, değil mi?
Elbette.
Arabamın olduğu yere
gideceğim.
Bunu bırakacağım ve
eve gideceğim.
Sadece bırakacak
mısın?
Tanrım, parmak
izlerini sileceğim.
Senin için sorun
olmayacak ya?
Evet, sen beni
düşünme.
Arabanı nereye park
ettim demiştin?
Brownwood'da bir
araba parkında.
Tamam, sadece emin
olmak istedim.
İnsan bazen unutuyor.
Anladım.
Her şey aklında,
değil mi?
Anladım, anladım.
Arabayı bırakacağım çok hızlı gitmeyeceğim ve emniyet kemerimi
bağlayacağım.
Bu, genç ve yaşlı zengin ve fakir, Demokrat ve Cumhuriyetçi siyahi, beyaz, Hispanik Asyalı, Amerikalı gey, normal engelli ya da sağlıklı insanların verdiği bir
cevap.
Evet, hepimiz
aynıyız.
Hepimiz eşitiz.
Bu cevap o ki biz
asla ayrı ayrı bireyler ya da sadece
Cumhuriyetçiler veya Demokratlar olmadık.
Her zaman Amerika
Birleşik Devletleriyiz ve de öyle kalacağız.
Sonra da bize bir
bütün, tek bir toplum olduğumuzu söyleyecek.
Bu ülkede bir ulus
olarak bir millet olarak düşeriz ya da
kalkarız.
Kendine iyi bir
parti verdin.
Yapabileceğimin en
iyisini yapıyorum.
Bira.
Artık her şeyin
kontrol altında olduğunu varsayıyorum.
Birine bir konuda yardımcı
olmaya çalışıyorum Anlaşması zor birisin.
İstesem seni ayağıma
kadar getirttirirdim.
Buraya gelmek
zorunda değildim.
Sana nazik olmaya
çalışıyorum.
Bana nazik olmaya mı
çalışıyorsun?
Elbette, ben iyi
biriyim.
İnsanların işlerini kolaylaştırmayı severim.
Onlara arada bir
iyilikte bulunurum.
Bana iyilik yap,
bana iyilik yapma.
Nasıl çalıştığını
görüyorum.
Bak sana ne
diyeceğim?
Parayı ver sen.
Affedersin.
Sayacak mısın?
İşemem lazım.
Beni yalnız bırak,
olur mu?
Zencefilli bir bira
daha al.
Kıyılarımız,
parlamentomuz ve saraylarımızın ötesinde
dünyanın unutulmuş köşelerinde radyolarının
başına toplananlar hikayemiz tektir ama kaderimiz ortaktır.
Bu gece bir kez daha
gösterdik ki ulusumuzun gerçek gücü kollarımızdaki kuvvetten ya da
zenginliğimizin derecesinden değil
fikirlerimizin, demokrasi, özgürlük fırsat
ve değişmez umudumuzun süre gelen gücünden geliyor.
Evet, başarabiliriz!
Evet, başarabiliriz!
Evet, başarabiliriz!
Evet, başarabiliriz!
Evet, başarabiliriz!
Evet, başarabiliriz!
Daha iyisin ya?
Hayır.
Sadece 30 bin var.
Üç adam.
Evet, çocuk için de
sana ödeme yapmalıyım diye onlara sordum.
Ama yapmam
gerektiğini söylediler.
Haklılardı da.
Kelle başı 10 bin.
Doğru.
Ücret 15 bin.
Dillon 10 bin
çekiyor.
Durgunluk fiyatı.
Sana bunu da
söylememi istediler.
15 bine Mickey ile
bir anlaşma yaptım.
Evet, evet ama bunu
alma Mickey bir fahişeyle kavgaya tutuşmuş,
lanet olası şey onu hapse atmışlar sen
de Dillon'ın yerini dolduruyorsun.
Dillon ne alıyorsa
sen de onu alacaksın, fazla değil.
Dillon'la konuş.
Anlaş onunla.
Dillon öldü.
Dillon bu sabah öldü.
Bunu duyduklarında
çok üzülecekler.
Elbette, elbette
üzülecekler.
Onlara daha pahalıya
patlayacak bu.
Bu işin bir çıkar
ilişkisi olduğunu biliyorsun.
Evet, Markie'yi
herkes severdi.
Küstah bir orospu
çocuğusun, bunu biliyor musun?
Amerikan rüyasını
geri kazanmak ve dürüstlüğümüzü tekrar
doğrulamak için bir olmalıyız.
Bu cümleyi duydun mu?
Sana gelsin.
Beni güldürme.
Biz tek bir milletiz.
Thomas Jefferson'un götünden
uydurduğu bir mit.
Şimdi de Jefferson'a
mı taş atıyorsun?
Dostum, Jefferson
bir Amerikan azizidir.
Çünkü şu sözleri
kaleme aldı: "Tüm insanlar eşit yaratılmıştır.”
Kendi çocuklarının
kölelik içinde yaşamasına müsaade
ederek bu sözlere inanmadığını açıkça göstermiş oldu.
İngilizlere vergi
ödemekten bıkan zengin bir şarap
züppesiydi.
Evet, birkaç güzel
cümle yazdı ve halkı galeyana getirdi.
Onlar da bu
cümlelerin peşinden gittiler ve sonunda geberdiler.
O ise bu sırada
sırtını yaslamış şarabını içiyor ve
kölesini s.kiyordu.
Bu herif bana bir
toplumda yaşadığımızı söylüyor.
Beni güldürme.
Ben Amerika'da
yaşıyorum ve Amerika'da kendi başınasın.
Amerika bir ülke
değildir.
Sadece bir iştir.
Şimdi sökül paraları.
« Prev Post
Next Post »