1408 (2007)
| |
104 dk
Yönetmen:Mikael Håfström
Senaryo:Matt Greenberg, Scott Alexander, Larry Karaszewski
Ülke:ABD
Tür:Dram, Korku
Vizyon Tarihi:28 Eylül 2007 (Türkiye)
Dil:İngilizce
Müzik:Gabriel Yared
Oyuncular
John Cusack
Paul Birchard
Margot Leicester
Walter Lewis
Eric Meyers
Özet
Mike Enslin buranın ve şimdinin dışında hiçbir gerçeklik
olmadığını ispatlamaya çalışan bir adam. Başka bir hayat yok.... Tanrı yok...
İkinci şanslar yok... Yoksa var mı?
Korku ustası Stephen King'in tüyler ürpertici kısa filminden
uyarlanmıştır.
Ünlü korku romanı yazarı Mike Enslin (John Cusack) sadece
kendi gözleriyle gördüğü şeylere inanır. Uyduruk perili evler ve mezarlıklarda
geçen doğan üstü olayları kötüleyen bir dizi çok satan kitap yazdıktan sonra
Enslin'in hayaletlerden uzak ve yalnız geceleri, yeni projesi için gittiği
kötülüğüyle ün salmış Dolphin Otel'in 1408 numaralı odasında kalmaya
başladığında değişmeye başlar.
Otel müdürünün (Samuel L. Jackson) uyarılarına karşı koyan
yazar, perili olduğu söylenen bu odada yıllardan beri kalan ilk kişidir. Yeni
bir liste başı kitabın eli kulağındadır, ama birçok diğer Stephen King
kahramanı gibi, öncelikle yaşayabilmek için şeytanlarıyla yüzleşmelidir.
Altyazı
Hayatın her bölümünde pervasız, günahkâr davranışlar var.
Tanrı bana Cehennem'in
açık kapılarının önümüzde ardına kadar
açıldığını söyledi.
Ebedi cezanın
alevleri ruhlarımızı sarmaya daima
hazır.
Tanrı'nın yolunu
biliyoruz.
Evet, Tanrı'ya
edilecek duaları biliyoruz.
Size Tanrı'nın
konuştuğunu söylüyorum.
Evet, Tanrı
benimle konuştu.
Merhaba.
Ben Mike Enslin.
Yer ayırtmıştım.
Tatlım!
Bay Enslin.
Artık gelmezsiniz
sanıyorduk.
Burada sizi ağırlamak
büyük onur.
Bu gece hava berbat.
Anahtarı verirseniz
odama yerleşeyim.
Sabah bol bol
konuşuruz.
Muhtemelen hayaletli
geçmişimiz hakkında her şeyi öğrenmek istersiniz.
Şu merdiven; rivayete
göre, 1860'da hizmetçinin kendini astığı yer.
Burada bir resmi var!
- Sabah devam etsek?
- Durun.
Broşürümüze de
basmıştık.
- Size bundan
göndermiş miydik?
- Muhtemelen.
- Onu pencerede
gördünüz mü?
- Evet, orada.
Bu, bir müşterinin
1986'da çektiği fotoğraf.
Mektubunuzda en çok
doğaüstü olayın gerçekleştiği odaların çatı
katında olduğundan bahsetmiştiniz.
O odalardan birini
alabilir miyim?
Doğru.
Çünkü çatı odaları üçüncü
katta ve orada eskiden hizmetçiler kalırmış.
Sylvia'nın bütün
çocuklarının orada tüberkülozdan öldüğü söyleniyor.
- Hepsi mi?
- Müşteriler tuhaf
sesler duyuyormuş.
Gecenin köründe bazen
garip sesler geliyor.
Size kapınızı
içeriden kilitlemenizi tavsiye ediyoruz.
Değil mi, tatlım?
Çok doğru.
Dikkatli olun kapınızı
içeriden kilitleyin.
Kilitlerim.
Siz anahtarımı verir
vermez.
Haklısınız.
Hemen veriyorum.
- 14 numara, çıkınca
görürsünüz.
- Uzun bir yolculuk
oldu da.
İyi şanslar.
Sağ olun.
Bakalım gece neler
getirecek.
Otelin sahibi Bayan
Clark, burayı satın aldığından beri doğru
düzgün uyuyamadığını söylüyor ve ona inanıyorum.
Hayır, hayır.
Ona acıyorum.
Ama her şeye rağmen, yumurtalar
leziz.
Ve önceden haber
verirseniz, Bayan Clark size ünlü unsuz
çikolatalı kekinden pişireceğini söylüyor.
Korkutma ölçeğindeyse Ağlayan Kumsal Oteli'ne altı kurukafa
veriyorum.
Ya da boş verin, beş
kurukafa.
- Selam.
- Selam.
Nasıl gidiyor?
Yardımcı olabilir
miyim?
Evet, büyük olay için
geldim.
Pekâlâ.
Güzel.
- Ben Mike Enslin.
- Anlamadım?
- Kitap imzalama.
- Ah evet.
Doğru ya sizsiniz.
Benzerliği
görebiliyorum.
- Güzel resimmiş.
- Sağ ol, dostum.
Tamam, bekleyin.
Dikkat, sevgili kitap
severler.
Ünlü kült yazar Michael Enslin, Yazarların Köşesi'nde bu
akşam sizlerle olacak.
Kendisi, en çok satan
hayalet rehberlerinin yazarı.
Kitaplarının
arasında, "10 Perili Otel" "10
Perili Mezarlık", "10 Perili Fener" gibi eserler var.
Bu akşam, 19:00'da.
Her neyse, yani
kitabı yazmaktan keyif duydum.
Kitabın hikâyesi
böyle işte.
Umarım kitabı
beğenirsiniz veya beğenmişsinizdir.
Her neyse.
Korkuyla kalın.
Sorusu olan?
Bulunduğunuz en
korkunç yer neresiydi?
Bulunduğum en korkunç
yer Bu soruyu daha önce hiç duymamıştım.
Şaka tabii.
Gittiğim yerlerin
hepsi çok renkli geçmişlere sahipti.
Birini seçmek zorunda
kalsaydım her halde "Bar Harbor" derdim.
Korkunç McTeig'in
düğün gecesi cinayetlerini işlediği mekân.
Heyecan verici bir
yer.
Veya belki St.
Cloud, Minnesota'da savaşta dul kalan çıldırmış kadının bebeğini
kuyuya attığı yer.
Hepsinde çok Nasıl desem?
Ağır bir hava var.
- Çok ağır.
- Peki ya kötü ruhlar?
Bakın, ben iyi bir
araştırmacıyım.
Her işe teçhizatımla
giderim.
Yanımda her zaman bir
EMF sayacı, uzun menzilli spektrometre kızılötesi
kamera vardır.
Bir doğaüstü olayı tecrübe edebilseydim ya da tünelin sonundaki
o tarifi zor ışığı bir an bile olsa
görebilseydim benden daha mutlusu olmazdı.
Yani hayalet diye bir
şey yoktur mu diyorsunuz?
Henüz bir tane bile görmedim
diyorum.
Ama eyaletler
arasında kalan bazı çaresiz oteller hayalet
hikayelerine başvurabiliyor.
Neyse lafı çok
uzattık.
Kalemi olan var mı?
- Benim var.
- Hangisi?
Cidden Mike, gerçek
bir hayalet görmek istersem en uygun
yer neresi olur?
- En garantili yer mi?
- Evet.
Orlando'daki perili
köşk.
Harika, teşekkürler.
- İyi korkmalar.
- Teşekkürler.
Hey, Ray, sen kapatır
mısın?
Bu gece grupla provam
var da.
Vay canına.
Bunu hangi taşın
altında buldun?
- E-Bay'de.
- E-Bay demek.
Ne kadar para verdin?
Fazla teklif veren
olmadı.
Olsa şaşardım.
- Vay be.
- Ama bu inanılmaz bir kitap.
Çok eşsiz ve ilham verici ve içten.
Teşekkürler.
Adın ne?
- Anna.
- Tamam, Anna.
Bunun gibi bir tane
daha yazacak mısınız?
Hayır, o adam değişti.
- Bir soru sorabilir
miyim?
- Elbette.
Kitaptaki baba-oğul
ilişkisi Muhtemelen çok özel olacak ama Çok otantik ve iyi kurgulanmış.
Gerçek mi?
Hayır.
Teşekkür ederim.
Gerçekten minnettarım.
- Benim için zevkti.
- Hoşça kalın.
Hey Greg, şuraya bak!
- Ne olduğunu gördün
mü?
- Evet.
İyi misin, ahbap?
Nefes alabiliyor
musun?
- Şaka yapıyorsun
hayır!
- Çok ciddiyim.
Kaç numara?
325.
Sanırım arka tarafta.
İşte burada.
Lütfen şurayı
imzalayın efendim.
Burayı mı?
- Size iyi günler
efendim.
- Teşekkürler.
- Nasılsın?
Epeydir yoktun?
- Selam Jackson,
nasılsın?
Bu arada, son
kitabını okudum.
"10 Perili
Köşk" kitabını.
Var ya, acayip
korkunçtu.
Süper.
Sonra görüşürüz.
- Merhaba.
- Merhaba, nasılsın?
- Merhaba.
- İyiyim, teşekkürler.
Müthişsin!
İyi ki doğdun.
Güzel bir gün geçir!
David.
Sakın 1408'e girme.
1+4+0+8= 13 Çok hoş.
İyi günler, Dolphin
Oteli.
Nasıl yardımcı
olabilirim?
Merhaba.
1408 no'lu oda için
aramıştım.
Bir dakika, efendim.
- Nasıl yardımcı olabilirim?
- 1408 numaralı odayı
tutmak istiyorum.
O oda müsait değil
efendim.
Hangi güne istediğimi
söylemedim.
- Cumartesi olur mu?
- Müsait değil.
- Önümüzdeki salı?
- Müsait değil.
- Gelecek ay?
- Müsait değil.
Gelecek yaz?
Fabrika sahibi kendini
otel penceresinden attı.
48.
caddedeki en iyi Çin
restoranı nerede?
Random House'daki salakla
yemek yiyeceğim.
Sam, Los Angeles'tan Mike
Enslin yine arıyor.
Tamam.
İçeriden konuşurum.
Mike Enslin için bir
dakikan var mı Clay?
Evet de.
- Evet.
- Harika.
Bak, bu adam biraz
somurtkandır.
Sakın çaktırma yoksa panikten
eli ayağına dolaşır.
- Mike!
- Selam, Sam.
Selam.
Dün gece ilk beş
bölümü okudum.
Çok ürkütücüydü.
Gözüme uyku girmedi.
Harika.
O şeyle ilgilendin mi?
İlgilendiğime emin
olabilirsin.
Şu an yanımda en iyi
avukatımız var.
- Mike, Clay.
Clay, Mike.
- Merhaba, Clay.
Çabuk konuş, tamam mı?
Bu adamın saati 400
dolar.
Tamam, Clay.
Dolphin konusu ne
oldu?
Evet, Dolphin.
Şu Lexington'daki lanet
harabe.
Reklâm için fazla sosyetik
değil mi orası?
Clay'in senin için
bulduklarına bayılacaksın.
Biraz araştırma yaptı
ve senin için Buna hazır ol.
Vatandaşlık hakları
kanunundan bir madde buldu.
Senin gibi iyi bir
beyaza ayrımcılık yapmışlar.
Ama kanun kanundur,
değil mi Clay?
Eğer odayı kimse
tutmamışsa sana vermek zorundalar.
Sahi mi?
Evet.
Dinle, müdürü sorun çıkaracaktır
ama kanunları bilir.
- İşini halledersin.
- Mike, odayı
tutucağız.
Karşı koyarlarsa, kılıçları
kuşanıp dava açacağız.
- Yani iş tamam mı?
- Teşekkürler, Clay.
Şimdi kaybol.
Güle güle Clay.
Mike, orada mısın?
Evet, bir şey daha
var.
Gelmek istediğine
emin misin?
Evet, tabii ki.
Çünkü kitaba sağlam
bir son gerekli.
Evet, işlerini nasıl yürüdüğünü
biliyorum.
Ama New York'tan
bahsediyoruz.
Onca şeyden sonra
bunu yapmak istediğine emin misin?
- Hızlı olacağım.
- Lily'yi arayacak
mısın?
Hayır.
Huzurunu kaçırmayayım.
Gelip döneceğim.
Kimse incinmeyecek.
Bu sadece bir iş.
İşte Dolphin burası.
Şehrin en ünlü
manzarasına sahip güzel bir oda.
İzninizle, bayanlar.
Çok teşekkür ederim.
Dolphin'e hoş
geldiniz efendim.
- Rezervasyonunuz var
mı?
- Mike Enslin.
Bir gece için.
Peki nasıl yazılıyor?
- N-S-L-l-N mı?
- N-S-L-l-N.
Evet.
Konuğa oda vermeden
önce yönetime haber verin.
Bir dakika izin verir
misiniz efendim?
Elbette.
Bay Dempsey, Mike
Enslin giriş yapmak istiyor.
- Nerede?
- Masamın önünde.
Tamam, Marie.
Ben ilgilenirim.
Tamam.
Bir dakika sürmez,
Bay Enslin.
İyi akşamlar, efendim.
Valizlerinizi alayım
mı?
- Hayır.
- Peki efendim.
Bay Enslin.
Ben Gerald Olin.
Dolphin Oteli'nin
müdürüyüm.
Burada bulunduğunuz
sürece herhangi bir şeye ihtiyacınız olursa
yemek rezervasyonu, sinema bileti, hatta Knicks maçı bileti.
Ne olursa.
Bana söylemeniz
yeterli.
Her zaman hizmetinizdeyim.
Sadece 1408'in
anahtarını alabilirsem sizi sıkıntıya sokmam.
Biz de sizi kral
dairesine yerleştirmeyi düşünüyorduk.
1408 lütfen.
Israrcıyız değil mi?
Ofisime kadar gelip, biraz
daha özel bir sohbette bana katılmanız
mümkün mü?
- Elbette.
- Mükemmel.
İçeri gelin.
Rahatınıza bakın.
1408 sigara içilen
bir oda mı?
Aslına bakarsanız
evet, öyle.
Güzel.
Gecenin ilerleyen
saatleri için bir endişem ortadan kalktı.
Puro alır mısınız?
Hayır, teşekkürler
sigara içmem.
Ha, bu mu?
Evet.
Nükleer savaş patlak verirse
diye taşıyorum.
Uzun süre önce
bıraktım.
Biraz alışkanlık
biraz da batıl inanç.
Bilirsiniz, yazar
alışkanlığı.
İçki içersiniz değil
mi?
Elbette içerim.
Yazarım dedim ya.
Le Cinquante Sept
Deces, 1939.
Üstün kalite.
Bulabilirseniz şişesi
800 dolardır.
Rüşvet için
teşekkürler ama o odada kalmaya niyetliyim.
- Ne kadar?
- Ne kadar mı?
- Genelde bir gece
kalırım.
- Anlıyorum.
Kimse bir saatten
fazla dayanamadı.
Tanrı aşkına.
Bu hayaletli ev
saçmalıklarını yutturmak istiyorsan kaşlarını
tıraş edip saçını sarıya boyamalısın.
Yoksa ancak çocukları
korkutursun.
Size elimden geldiği
kadar yardım etmeye çalışırken neden
benimle alay ediyorsunuz?
Hayır, sen oyun
oynuyorsun.
Esrarlı bir hikâye
uyduruyorsun.
Ama aslında ikimiz de o anahtarı bana vereceğini, benim o odaya
çıkacağımı hikâyemi yazacağımı ve oda fiyatlarınızın
%50 artacağını biliyoruz.
Ufak dostumun
konuşmamızı kaydetmesinde sakınca var mı?
Bunu "evet"
olarak kabul ediyorum.
Beyefendi, durumu
oldukça yanlış anlıyorsunuz.
Dolphin'in Plaza veya
Carlyle kadar prestijli olmadığının farkındayım.
Ama biz her zaman %90
kapasiteyle çalışırız.
Buradaki asıl endişem
otel için değil.
Endişem sizin için de
değil.
Samimiyetle ve
bencilce 1408'e yerleşmemenizi istiyorum.
Çünkü ortaya çıkacak
pisliği temizlemek istemiyorum.
Bütün oteller
tanıtımla ve zengin bedensel gereksinimlere önem verir.
Ben, müdür olarak
eğitildim morg doktoru olarak değil.
Benim müdürlüğümde o
odada 4 ölüm gerçekleşti.
4!
Sonuncusundan sonra
konukların bir daha 1408'e yerleşmesini
yasakladım.
Sonuncusu David Hide
adında manik-depresif bir ortodontistti.
Bileğini kesti, ufak bir
ameliyat yaparak kendisini hadım etti,
değil mi?
- Evet.
Demek ödevinize
çalıştınız.
- Ben de
profesyonelim.
Ne yazık ki, 95
yıllık tarihinde otel yedi atlamaya dört aşırı doz vakasına, beş asılmaya Üç organ kesilmesine, iki boğulma vakasına
tanıklık etti.
Genel Müdür Gerald
Olin, otelin trajik tarihindeki katliam listesini hesap defterinden bahseden bir muhasebeci
gibi soğukkanlılıkla ezberden okuyor.
Kendinizi zeki
sanıyorsunuz, değil mi?
Oyunu biliyorum.
Peki araştırmanızı yaparken
1408'de 22 doğal ölüm gerçekleştiğini
de fark ettiniz mi?
Doğal ölüm mü?
Bilmiyorsunuz çünkü
gazeteler onlarla ilgili hiçbir şey yazmadı.
1408'de toplam 56
ölüm gerçekleşti.
56 mı?
Dalga geçiyorsun.
Hiçbir şey
bilmiyorsunuz.
1408'deki ölüm
sebepleri çok çeşitlidir.
Kalp krizi, inme,
boğulma - Boğulma mı?
- Evet.
Bay Grady Miller
denen adam tavuk çorbasının içinde boğuldu.
Kolay bir şey değil.
Bunu nasıl becermiş?
Nasıl acaba?
Enteresan.
Hepsi burada.
Bunu almanıza ve
ofisimi kullanmanıza izin vereceğim.
Notlar çıkartıp kitabınıza
koyabilirsiniz.
Tek şartım var.
O odada kalmayacaksınız.
Hepsine bakmama izin
verecek misin?
Şu içkiyi hâlâ
alamadım.
- Bayağı iyiymiş.
- Alın, sizde kalsın.
Müessesenin ikramı.
- Yine de kalacağım.
- Lanet olsun!
Üzgünüm.
Pekâlâ al.
Al oku şu lanet şeyi.
Bunu okuduktan sonra
1408'de kalmak istemeyeceğine kalıbımı basarım.
İlk kurban: Bay Kevin
O'Malley.
Dikiş makinesi
satıcısı.
Otele, açıldığı hafta
yerleşmiş.
- 1912 Ekim'inde.
- Kendi gırtlağını
kesmiş, değil mi?
Ah, dehşet veren
kısmı bu değil.
Daha sonra, bir
delilik krizinde kan kaybından ölene kadar
eski bir dikiş iğnesiyle kendisini tekrar dikmeye çalışmış.
Sakin ol dostum.
Bakın, Bay Enslin.
1408'de kalmak
zorunda değilsiniz.
1404'ün
fotoğraflarını çekebilirsiniz.
Tamamen aynı
düzenlemeye sahiptir ve kimse aradaki farkı anlamaz.
- Okurlarım gerçeği
bekliyor.
- Okurlarınız mı?
Okurlarınız tuhaf
şeyler ve ucuz heyecanlar bekliyor.
"Bay Eugene
Rilsby'nin başsız hayaleti terk edilmiş
çiftlik evinde hâlâ dolanıyordu.
" "Hope Tepesi Mezarlığı'nın uluyan hayaleti.
" Aynen alıntı.
Nereden biliyorsun?
Kitaplarınızı bulmak
zor değil.
Karton kapaklı roman
satan her dükkanın ucuzluk raflarında var.
Yetenekli, akıllı ve
kendinden başka hiç kimseye veya hiçbir
şeye inanmayan biri tarafından yazılmış kuşku dolu kitaplar.
Suçlamayı kabul
ediyorum.
Dinle, bu görüşme
bitti.
Neden bana odayı
vermiyorsun?
Ah, lütfen.
Gücenmiş liseli
kızlar gibi davranma.
Aslında beni
şaşırttın.
Beklediğim gibi
asarım- keserim tiplerden değilsin.
Daha çok ilk kitabını
beğenmiştim.
Ciltli olanı.
Adı neydi?
"Uzun
Yürüyüş" mü?
"Uzaktaki
Ev".
"Uzaktaki
Ev".
Doğru.
Babanın tam bir
pislik olduğunu düşünmüştüm.
Evet, öyleydi.
Şey Dostum.
Hadi ver şu anahtarı.
- Bay Enslin - Ver şu anahtarı işte!
Dinle, ben
Bigsbyler'in Evi'nde kaldım.
Sör David Smith'in
tüm ailesini boğduğu küvetin yanı
başında dişlerimi fırçaladım.
Ve vampirlerden
korkmayı 12 yaşımda bıraktım.
Ürkütücü odanda neden
kalabilirim biliyor musun, Bay Olin?
Çünkü
gulyabanilerin, hayaletlerin ve dev
bacaklı böceklerin gerçek olmadıklarını biliyorum.
Olsalardı bile bizi onlardan koruyan bir Tanrı yok değil mi?
- Yani seni
vazgeçiremem öyle mi?
- Galiba bir noktada
uzlaşmaya vardık.
Pekâlâ.
Benimle gel.
Birçok otel manyetik sisteme
geçiş yaptı.
Gerçek bir anahtar.
Hoş bir ayrıntı.
Antika.
Manyetik kartlarımız
da var ama elektronik cihazlar 1408 no'lu odada çalışmıyor.
Umarım kalp piliniz
yoktur.
Genel müdür odadaki hayaletin
elektronik cihazlara -
"Hayalet" kelimesini hiç kullanmadım.
- Ah, özür dilerim.
Ruh?
Gulyabani?
Hayır, yanlış anladın.
1408'de olan öyle bir
şey değil.
O halde ne?
Orası kötülük dolu
bir oda.
Lütfen.
Bay Olin.
Otelin sahibi odayı
neden kapatmıyor?
Yasuko Şirketi,
bir sorun olmadığını varsayıyor.
Tıpkı 13. kat diye
bir şeyin olmadığını varsaydıkları gibi.
Oda, oldukça kirli
olmalı.
Sonuçta, çarşaflar 11
yıldır falan değişmiyor, değil mi?
Hayır, hayır.
Bizler oldukça
profesyoneliz.
1408, her ay bir kez
ışık görür.
Ben başlarında
dururum.
Hizmetçiler çiftler
halinde çalışır.
Odaya zehirli gazla
dolu bir yermiş gibi bakarız.
Sadece 10 dakika
kalırız ve ben kapının açık durmasında ısrar ederim.
Ama yine de Birkaç yıl önce, El Salvador'lu genç bir
hizmetçi banyoya kilitlendi.
İçeride yalnızca
birkaç dakika kaldı, ama onu dışarı çıkardığımızda
- Ölmüş müydü?
- Hayır, kördü.
Makası almış ve kendi gözlerini oymuştu.
Deli gibi gülüyordu.
- Of.
- Sizin kat.
Yollarımız burada
ayrılıyor.
Ayın o zamanı
gelmediği sürece 1408'e bundan daha fazla yaklaşmam.
- Yarın görüşürüz.
- Bay Enslin?
Lütfen Bunu yapmayın.
Sizi o Knicks
biletleri için ararım.
Kes şunu.
Kardeşim,
Connecticut Turnpike'ta kurtlar tarafından parçalandı.
Tamam, bir şey yok
tatlım.
Artık evimize geldik.
Bu mu yani?
Şaka filan herhalde.
İlk raundu etkili
saldırganlığıyla korkunç Bay Olin kazanıyor.
Kabul etmeliyim
ki, bir an için beni kandırmayı başarmıştı.
Peki ama tüyler
ürpertici dehşet nerede?
Hani kan nehirleri?
Burası sadece bir oda.
Bira fıstığı için 8
dolar.
Bu oda harbi kötülük
dolu.
Olin otellerin zengin
bedensel gereksinimlere önem verdiğini söylemişti.
Güzel bir söz.
Ama merak ediyorum.
Acaba gerçekte klişeleri
tekrarlamaya o yavan alışılmışlık
hissini vermeye mi özen gösteriyorlar?
Evet, burada daha
önce bulundum.
Güvenli.
Bir koltuk var.
Bir yazı masası,
antika bir dolap çiçekli duvar kâğıdı.
Bir leke dışında
sıradan bir halı ve üstünde de eskici
dükkanından fırlama denizde kaybolmuş bir yelkenli tablosu.
Bu eser Currier ve
lves'in tahmin edilebilir sıkıcılığıyla
benzerlikler taşıyor.
Whisker taklitlerine
benzeyen ikinci tabloda, akli dengesi bozuk
bir grup çocuğa uykudan önce hikayeler okuyan yaşlı bir kadın resmedilmiş.
Arka planda ise başka
bir kadın ve çocuğu onları seyrediyor.
Belli belirsiz
tehlikeli bir havası var.
Üçüncü ve acı verecek
denli sıkıcı olan sonuncusu ise her
daim popüler, "Av" tablosu.
Atlar, tazılar ve kabız
Britanya lordları.
Akıllının biri
kötülüğün banal olduğunu söylemiş.
Bu doğruysa cehennemin yedinci katındayız demektir.
Ama sihri de yok
değil.
Manzara bir New York
klasiği.
Hiçbir şey yok.
Her taraf sıkıcı, gri
binalarla dolu.
Aşağıda trafik
gürültüyle akıyor.
Tipik bir cenaze Lanet olsun.
Bravo, Olin.
Bu çok sinir bozucu.
Demek ki odada biri
var.
Kim o?
Kimsin?
Vay.
İşte bu garip.
Sonunda yazılacak bir
şeyler çıktı.
Temizlik hizmeti
sunan bir hayalet.
Pekâlâ.
Pekâlâ, şu herifle
dedektifçilik oynayalım bakalım.
Pencereden başladım müziği duyunca başımı çarptım.
Arkamı dönüp çikolata
için yatağa gittim.
Sonra dolaba baktım ve
sola arkam dönüktü.
Hudini içeri girip kâğıt numarasını yapacak zamanı buldu.
Ve şimdi oturma
odasında.
Çık dışarı!
Kimse var mı?
Daha fazlasını
yapmalısın pislik!
Orası rahat ve serin
mi bari?
Ben burada
kavruluyorum.
Hadi ama.
- Resepsiyon.
- Merhaba, ben Mike
Enslin.
- Tahmin edin hangi
oda.
- İyi akşamlar
efendim.
- İyi akşamlar.
- Çıkış yapmaya hazır
mısınız?
Çıkış yapmak mı?
Hayır, hayır, hayır.
Çıkış yapmakmış,
hayır.
Neden çıkış yapayım
ki?
Özellikle de bu
harika hizmetçi servisi varken salaklık olur.
Hayır, termostatı
tamir etmesi için birini göndermenizi istiyorum.
- Oda yanıyor.
- Elbette efendim.
Yukarıya hemen bir mühendis
göndereceğiz.
- Gerçekten mi?
- Kesinlikle.
- Teşekkür ederim.
- Rica ederim.
İnce duvarlar
arasında kaç kere birlikte oturduk eski dostum?
Kaç kez lahit
benzeri odalarda kaldık?
Ürkütücülük otel
odalarının ruhunda var.
Öyle değil mi?
O yatakta senden
önce kaç kişi yattı acaba?
Kaçı hastaydı?
Kaç tanesi aklını
kaçırdı?
Kaç tanesi öldü?
Buraya hikâyemizi
almaya geldik ve cesaretimiz kırılmayacak, değil mi?
Gördüğüm şeyin
gerçek olmadığını söylemiyorum.
Yalnızca göründüğü
kadar gerçek değil.
- Kim o?
- Sıcaklıkla ilgili
sorununuz mu var?
Evet.
Hadi ama.
Çok mu sıcak, yoksa
çok mu soğuk?
Sence neye benziyor?
İçeri gelsene.
Kutu burada.
27 civarında takılmış.
Kutu burada dedim.
Nerede olduğunu
biliyorum, ama bu odaya girmem.
Sadece altı-yedi adım
atacaksın.
Bu odaya girmem dedim.
Bu odada ne olduğunu
biliyor musun?
Evet, gayet iyi
biliyorum.
Bak, sana tarif
edeyim.
O şeyi bir aptal bile
tamir edebilir.
Sadece paneli çıkart.
Tamam, şimdi, şu
bobinin üzerinde civa dolu küçük bir
tüp var.
Onun anahtarı açması
gerekiyor.
Ama otel o kadar eski
ki, aletlerin yarısı çalışmıyor.
Sadece tüpe azıcık
tıkla.
Lânet şeye bir tıkla!
Tamam, işte oldu.
Bayım siz bir
dahisiniz.
Bir centilmen ve bir
bilge.
Teşekkür ederim.
Size bahşiş verseydim.
Bayım?
Kimse bir saatten fazla
dayanamaz.
Çok etkileyici.
Kahretsin!
Tanrım!
Senin ben Alo?
- Alo?
- Efendim, maalesef mutfakta bir karışıklık olmuş.
Sandviçinizin gelmesi
on dakika gecikecek.
Sandviç mi?
Ne sandviçi?
Sandviç falan sipariş
etmedim.
Neden bahsediyorsun?
Affedersiniz.
İsterseniz patates
kızartması yerine başka bir şey alabilirsiniz.
Süzme peynirimiz,
makarnalı salatamız, lahana salatamız Beni
dinleyin, siz kazandınız.
Çıkıyorum.
Yaralandım.
Anladınız mı?
Elim kesildi.
Anladım.
Eşyalarınızı kuru
temizlemeye sabah 10'da bırakırsanız saat
5'te ütüler ve geri yollarız.
Kahretsin, kaltak!
En yakın hastaneye
gitmek için bir taksi çağır.
Yaralıyım!
Dediğimi idrak
edemiyor musun?
Beyefendi, benimle bu
ses tonuyla konuşmanıza müsamaha edemem.
Geri zekalı!
Seni dava edeceğim!
Hakkımı yasayla
arayacağım!
Senin derdin ne?
Arzu ederseniz, sizi
müdürümüz Bay Olin'e bağlayabilirim.
İyi!
Güzel!
Bağla!
Bağla tabii.
O adi herife de fırça
atayım!
Olin'i bağla!
Çok güzel!
Hemen bağla!
Dolphin'de kalırken
New York'un en iyi yemeklerinin olduğu asma
katımızdaki efsanevi Sea Bream
restoranının keyfiniz çıkarın.
Kaslarınız mı gergin?
Mercan katında bulunan
lüks saunalarımıza gitmek için randevu
alın.
Tam bir masajla yüz
ve aromaterapi tesislerimizde rahatlamış
olarak ayrılacak ve canlanacaksınız.
Her isteğiniz bizim
için önemlidir.
Sürtük!
Kazandınız.
Pekâlâ!
Tamam.
Hadi, hadi!
Hadi, hadi!
İmdat!
İmdat!
İmdat!
İmdat!
Sesimi duyan yok mu?
İmdat!
Siz!
Bayım!
İmdat!
Evet!
Evet, siz!
İmdat!
İmdat!
İmdat!
Bayım!
İmdat!
Beni görüyor musunuz?
Evet!
Dolphin Oteli!
Polisi arayın!
İmdat!
İmdat!
Hey!
Dikkat et!
Ben aklımı
kaçırıyorum.
Seni görüyorum, baba.
Babacığım!
Babacığım, neredesin?
Seni bulacağım.
Sağım solum sobe.
İşte geliyorum.
İşte buradasın.
Seni görüyorum, baba.
Topla kendini.
Gerçeklikten
uzaklaşıyorsun.
Kalk!
Ayağa kalk!
Olaydan kopuyorsun.
Kendi bünyenden uzaklaşıyorsun!
Baba!
Beni bulsana.
Fizyokinetik
çırpınımlar.
Perili evlerin
telkin güçlerine maruz kalmış klasik yorgun beynin emareleri.
Gaz lâmbaları,
görünmez kilimler Şu Kansas'taki otel
gibi.
Her şeyin bir
sebebi vardır.
Sadece düşün.
O da ne?
Ne var orada?
Gizli kamera mı?
Kimsin sen?
Eğleniyor musun?
Otelin sadist sahibi
misin?
Yoksa Olin misin?
Bir dakika.
Bana içki verdi.
Bana içki verdi.
Kendi de içmiş miydi?
Hatırlayamıyorum.
Bana ilaç verdi.
Ya içkiyle ya da
çikolatayla.
"Asla
yabancılardan şeker alma.
" Pekâlâ, pekâlâ.
Sadece halüsinasyon
görüyorum.
Sadece halüsinasyon görüyorum.
Bunu vücudumdan
atmalıyım.
Üç-dört saat içinde
bunu vücudumdan atıp düzeleceğim.
Tamam.
Bunu yapabilirsin.
Yakalayacağım seni.
- Senin işin bitti!
- Buraya gel.
Buraya gel!
Baba!
Otursana!
Oturmamı mı
istiyorsunuz?
- Oturmamı mı
istiyorsunuz?
- Seni kurtaramaz.
- Evet!
- Tamam, durun.
Durun, iyi bir kare
yakalayayım.
Bayanlar ve baylar.
"Dünya'nın En
Çirkin İnsanı" yarışmasına hoş geldiniz.
Dördüncülük ve
beşincilik, Japon balıkları Boris ve Doris'e gidiyor.
Evet, bayanlar baylar.
Hadi, şunlara
yakından bakalım.
Boris ve Doris'e
yakından bakalım.
Şunlara bakın.
Cidden çok çirkinler.
O kadar çirkinler ki,
insandan kaçıyorlar.
- Üçüncü sırada Mike
Enslin var.
- Ne büyük sürpriz!
Ne kadar çirkin acaba?
İkinci sırada Lilian
var.
- Bu iyiydi.
- Ve korkunç.
Canavarla serseri
karışımı bir şey oldu.
Beğendim.
Ve birinci sırada
Katie Enslin var.
İşte bu korkunç.
Tanrım, sakın
suratını öyle yapma!
Bir daha asla
bakamayacağım!
Ne yaparsan yap ama
bu tarafa dönme.
Sakın arkana dönme.
Bayan beni
duyabiliyor musunuz?
Yardımınıza ihtiyacım
var bayan.
Lütfen bayan, beni
duyuyor musunuz?
Sessiz ol çocuk.
Lütfen bayan.
Sessiz ol!
Keşke Keşke ölseydim.
Bahçem nerede?
Hiç koku alamıyorum.
Buradan nefret
ediyorum.
Nasıl geldim buraya?
Baba.
Baba.
Benim Michael.
Bir zamanlar senin gibiydim.
Sen de benim gibi olacaksın.
Belki de ben
gerçek değilim.
Belki sadece kâbus
görüyorum.
İnanılmaz derecede
gerçek berrak bir kâbus.
Yatağa ne zaman
uzandım acaba?
Daha dün geldim.
Yoksa o bugün müydü?
Hatırlayamıyorum.
Hâlâ trende miyim?
Bir yerde uyandım.
Kahvaltı da yaptım.
Neresiydi?
Ne yemiştim?
Yine başlıyor.
Rüyada ölünmez
derler.
Acaba bu doğru mu?
Şok seni uyandırır.
O yüzden gerçekten
ölemezsin.
Pekâlâ, seçeneklerimiz
neler?
Koridor burada.
Her iki tarafta
odalar var.
Merdivenler, yangın
çıkışları.
En yakın pencere yan odanınki.
Orası kaç adım uzakta
acaba?
Bir üç dört,
beş altı, yedi, sekiz dokuz.
Dokuz, dokuz daha 18 adım kadar.
Tamam.
Bunu yapabilirim.
Bir şey olursa, kayıp
düşersem bunun bir kaza olduğunun bilinmesini
istiyorum.
Oda kazanamadı.
Tamam.
Tamam.
Bunu yapabilirim.
18 küçük adım.
Dört Aşağıya bakma.
Beş Devam et.
Çok güzel.
Tamam.
Tamam.
Dokuz adım daha sekiz
altı Nerede bu?
Nerede?
BENİ CANLl YAK
Topla kendini.
Gerçeklikten
uzaklaşıyorsun.
Ürkütücülük otel
odalarının ruhunda var.
Çok garip, yatak
odasında pencere yok.
Çok garip, yatak
odasında pencere yok.
Doktor Edwards,
onkolojiye.
Lütfen.
Hayır, hayır.
Doktorlar her şeyi
bilmez.
Başka birine
gidebilir, başka bir tedavi arayabiliriz.
- Bir sürü şey
duyuyoruz - Bana bak.
Mucize tedaviler
varmış.
Tanrım.
Lütfen, yardım et.
Ne tür bir Tanrı küçük
bir kıza bunu yapar?
Katie.
Baba, seni göremiyorum.
Baba, seni
bulamıyorum.
Baba, korkuyorum.
- Katie.
- Korkuyorum baba.
Yardım et.
Bana yardım et.
Baba, lütfen yardım
et.
Bakalım kablosuz
internet çalışacak mı?
Bana bir sinyal ver.
Bir sinyal ver.
İyi akşamlar, Mike.
Evet!
Mike?
Mike, sen misin?
- Seni çok az
görüyorum.
- Evet, evet.
- Hayalete bakıyor
gibiyim.
- Hayır.
Benim.
- Benim.
Ben Mike.
- Bu biraz tuhaf.
Yani, neredeyse bir
yıldır konuşmuyoruz.
Sonra birden
bilgisayarımdaki bir kutudan fırlayıveriyorsun.
Özür dilerim, Lily.
Beni dinlemelisin,
lütfen, acil.
Bak, şu an işteyim.
Neden akşam evden
aramıyorsun?
Hayır, hayır, dinle.
Bir odada kapalı
kaldım.
Her zaman garip
yerlerde kapalı kalıyorsun.
İşin bu.
Hayır, hayır, lütfen,
Lily.
Dinle beni, lütfen.
Lily Enslin.
Merhaba.
Evet, evet.
Onlar bende.
Hemen getiriyorum.
Hayır.
Lily!
Lütfen!
Polis çağır.
Onları Dolphin
Oteli'ne gönder.
Seni ararım.
- Şehirde misin?
- Evet!
- 2254 Lexington.
- New York'ta ne işin
var?
Sonra anlatırım.
Dolphin Oteli, 1408
numaralı oda.
- Lütfen.
- İşte bu harika.
Sen kafana göre çek
git.
Ortadan kaybol.
Ya ben?
Boşandık mı, ayrı
mıyız?
Hiçbir şey belli
değil.
- Birden bana ihtiyaç
mı duydun?
- Lily, gerçekten zor
durumdayım.
- Tehlikedeyim,
anlıyor musun?
- Tamam, Mike.
Sakinleş biraz.
Mantıklı
konuşmuyorsun.
Burada beni öldürmeye
çalışan bir şey var.
Hayır, Lily!
Hayır, hayır, hayır!
Bıçağım var!
Çıkış yolu bu.
Ya da bu taraf.
Ya da bu taraf.
Pekâlâ, çıkış yolu bu.
Bayan, beni içeri
alın!
- Yardım edin!
- Lütfen uyu artık.
Lütfen uyu.
- Bayan, içeri
geliyorum!
- Mike!
Mike, yardım eder
misin?
Nereye kayboldun?
Sigara almaya
gitmiştim.
Bir şey mi istiyorsun?
Aman Tanrım!
Gitmem lazım.
California'ya
gideceğim.
Mike, bunu yapamazsın.
Sana ihtiyacı var.
O da bir evlat
kaybetti.
Bilineni söylemekte
eşsiz bir yeteneğin var baba.
Bunu bilmediğimi mi
sanıyorsun?
Aklını başına
toplaman için konuşuyorum.
- Bana elini sürme
ihtiyar!
- Mike!
Konuşmak mı?
Bir ömürlük
alışkanlığı değiştirmek de nereden çıktı?
Yargılamakta
üstüne yok ama asla destek vermezsin.
Destek vermiyorum çünkü
sen berbat bir yazarsın!
Kahretsin!
Kimse yok mu?
Kevin O'Malley.
Olamaz.
Olamaz, hayır.
Sana yardım edemem.
Hayır!
Geri dönmek güzel.
Bu kadarı yeter.
Alkol.
Sadece odanın
beklentilerinizi karşılayıp karşılamadığını merak ettim.
Karşıladığını çok iyi
biliyorsun!
- Benden ne
istiyorsun?
- Hayır, hayır.
Siz ne istiyorsunuz?
Siz ne istiyorsunuz,
Bay Enslin?
- Odayı siz seçtiniz.
- Sadece işti.
Ben işimi yapıyordum.
- Anlayamadım?
- İşim!
Ben bir yazarım.
Tabii, doğru ya.
Siz hiçbir şeye
inanmazsınız.
İnsanların
umutlarını kırmayı seversiniz.
Bu saçmalık!
İnsanlar hayaletlere
neden inanır?
Eğlence için mi?
Hayır.
Ölümden sonra bir
şeyler olduğu ihtimali için.
Şimdiye kadar kaç
ruhu kırdınız?
O kadar acı çekti ki.
Eminim şu an bize
gülümsüyordur.
Benden ne istiyorsun
sen?
Benden ne istiyorsun?
Seni Adi herif.
Ne istiyorsun?
Ne?
Bana içkimi ver!
Sen kazandın.
Sen kazandın.
Anne?
İncil neden mor?
Neden mor olduğunu
bilmiyorum.
Düğün hediyesiydi.
Büyükannem onu
Macaristan'dan getirdi.
Bir gün senin olacak.
Gideceğim yerde
insanlar var mı?
Sen hiçbir yere
gitmiyorsun.
Burada bizimle
kalıyorsun.
Baba herkes bir gün ölür.
- Ama yaşlanınca
- Çok yaşlanınca Sonra
daha güzel bir yere giderler.
Çok güzel bir yerdir.
Tüm arkadaşların
oradadır.
Tanrı da orada mı?
Evet.
Buna gerçekten
inanıyor musun baba?
Evet.
Ne düşündüğümü
biliyorsun.
Daha fazlasını
yapmalıydık.
- Mike.
Elimizden geleni
yaptık.
- Hayır yapmadık.
- Direnmesine yardım
etmeliydik.
- Aman Tanrım.
Kafasını cennet
bulutlar, nirvana gibi saçmalıklarla doldurmak ne işe yaradı?
O hikâyeleri
seviyordu.
Ben sigara almaya gidiyorum,
tamam mı?
Durumu tartmalıyız.
Tango ışığında
yıkanmış Orpheum devresindeki Orpheus'u doğru olarak tanımlamaya çalışıyorum.
Bu öyle bir ışık
ki ölüleri mezarından çıkarıp tango
yaptırır.
Burası dokuzuncu kat.
Tüm ışık ve
sıcaklıktan arındırılmış cehennemin en
derin katı.
Bu altı.
Bu kahrolası beş.
Galiba mantığını
anlıyorum.
Evet mantığını
anlıyorum.
Mike beni duyabiliyor
musun?
Michael ne
cehennemdesin?
Michael beni
duyabiliyor musun?
Tanrım.
Şükürler olsun.
Sana ulaşmaya
çalışıyordum.
- Polisi aradın mı?
- Evet.
Oteldeler.
- Dolphin dememiş
miydin?
- Evet.
- Emin misin?
- Evet.
Evet 1408 numaralı
oda.
Mike şu an 1408'deler.
Oda boşmuş.
Michael.
Michael.
Beni duyabiliyor
musun?
Michael hangi
cehennemdesin?
Maalesef bu havada kendimi
ifade edemiyorum.
Sakinleş tamam mı?
Bir yolunu bulacağız.
- Paniğe kapılma.
- Burada ölmem
gerekiyor.
Michael kes şunu.
Sen ölmeyeceksin
tamam mı?
Bir yere ayrılma.
15 dakikaya orada
olabilirim.
15 dakika yeterli
değil.
- Çok geç olacak.
- Hayır, çok geç
olmayacak.
- Lily.
- Sakın 1408'ten Aslında 15 dakika mükemmel.
Mükemmel.
Hadi hemen çık gel.
- Güzel tamam.
- Sana ihtiyacım var.
Sen her zaman güvenebileceğim
biri oldun.
Katie öldüğünden beri
çok fazla konuşmadığımızı biliyorum.
- Ama sana ihtiyacım
var tatlım.
- Dur!
Nette açıklayamam.
Buraya gelip benimle
konuşman gerek.
Ben de seni özledim
ama Buraya geldiğinde kimseyle konuşma.
Doğrudan 14. kata çık.
- Kapıdan gir.
- Kapa çeneni!
Kapa çeneni!
- Ölüm kalım meselesi
tatlım.
- Sakın odaya gelme!
- Tamam.
- Sakın odaya gelme!
- Seninle Katie
hakkında konuşmalıyım.
- Sakın!
Kapa çeneni!
- Lily onu dinleme!
- Tamam.
Olur.
- Bu bir tuzak.
Buraya gelme!
- Hemen geliyorum.
Bebeğim.
Bebeğim.
Kayalıklara doğru
gidiyor.
Ölmek istemiyorum!
Affet bizi Tanrım!
Kaptanı kaybettik!
Yeter!
İyi misin, ahbap?
Nefes alabiliyor
musun?
Hadi.
Konuş benimle.
Millet, bana yardım
edin.
Doktor Edwards,
onkolojiye lütfen.
Selam.
Nasıl oldun?
- Çıktım mı?
- İyisin.
İyisin.
Yat, yat.
Yat.
Yat.
İyisin.
Hastanedesin.
Hangi hastanede?
New York'ta mı?
New York mu?
Hayır Los
Angeles'tesin.
Sörf tahtası kafana
çarpmış.
Hâlâ sörf yaptığına
inanamıyorum.
Buraya benim için mi
geldin?
Evet.
Aradıklarında çok
endişelendim.
Hala en yakın akraban
olarak görünüyorum.
Tamam.
New York'ta değilim.
- Çıkmışım.
- Neden sürekli bunu
söylüyorsun?
New York'taydım.
Bir odada kapalı
kalmıştım.
Orada ölmek üzereydim.
Kafkavari bir otelde.
Adı Dolphin.
45. caddeyle Lex'in
köşesinde.
- Oradan seninle
konuştum.
- 45 ve Lex mi?
- Seni aradım.
- Orayı hiç duymadım.
Yakında iyileşirsin.
Biraz dinlenmen gerek.
Kazanmışız.
600 papel.
İnanılmaz.
Neden burada
yaşadığını anlıyorum.
Neden gittin?
Çünkü sana her
baktığımda onun yüzünü görüyordum.
Bence gayet açık.
Rüyandaki oda
senin alt benliğin ve bir sürü anıyı yüzeye çıkarttı.
Bu senin için iyi.
Ama bu, tavşanın yuvasına
inmek gibiydi.
Sarsılmıştım.
Aklımı yitirecektim.
Yemekten sonra beni hastaneye
götürüp sinir hastalıkları bölümüne yatırsan
fena olmaz.
Harika görünüyorsun.
Burada seninle
oturduğuma inanamıyorum.
Bir de bana sor.
İstediğiniz başka bir
şey var mı efendim?
Bir kadeh şarap daha
alayım lütfen.
Aynısından.
Evet.
Bir tekila daha
alayım.
Soğuk, duble.
Hemen geliyor.
Katie de oradaydı.
Böyle bir şeyi
hissetmenin nasıl olduğunu hayal edebilir misin?
Yani onunla sanki iki
gün önce konuşmuş gibiyim.
Onunla konuştum, gördüm,
dokundum.
Evet.
Her gece gözlerimi
kapattığımda onu görüyorum.
Evet ama o kadar
gerçekti ki.
Canlı gibiydi.
- Bence bunu
yazmalısın.
- Katie'yi mi?
Hadi canım.
- Sen hep daha
güçlüydün zaten.
- Neden olmasın?
Ciddiyim.
Artık geçmişinle yüzleşmeye
hazır gibisin.
Kalır mısın?
Üzgünüm.
Tamam, bakalım.
148 numara.
148 buralarda bir
yerde olmalı.
İşte.
Şurayı imzalayın
lütfen.
Teşekkürler.
Merhaba dostum.
Epeydir yoktun.
Bu arada, son
kitabını okudum.
Neydi?
"10 Perili
Motel", değil mi?
Bayağı korkunçtu.
Görüşürüz.
Kartpostal düşürdüm
mü?
- Ne?
- Düşürdüm mü?
Kartpostal.
Hayır.
Düşürsen görürdüm.
Ama bulursam posta
kutuna koyarım.
Tamam mı?
Fabrika sahibi
kendini köprüden attı.
köprüden attı.
Odada yaşadıklarım
korkunçtu.
Çaresizlik ve
tedirginlikten oluşan bir döngüydü.
1408 tam bir kabustu fakat
uyandığımda kendimi bir şekilde yenilenmiş
hissettim.
Mikey mutlu gibisin.
- Beni korkutuyorsun.
- O kadar da değil ama işim benden fışkırıyor gibi diyebilirim.
Sanırım kendimi
yeniden keşfettim.
Bir tür kurgusal anı
şeklinde.
"Bir Kâbusun
Otobiyografisi" Truman Capote ve H.
R. Giger karışımı.
Ne dersin?
Bayıldım.
"Soğukkanlılık
ve Uzaylılar" Seksi bir başlık.
Bunu mezada koyup savaş çıkarmak istiyorum.
Ne zaman okuyabilirim?
Sakin ol.
Eli kulağında.
Bitirir bitirmez
okursun.
Tamam Mike.
Az laf, çok iş.
Kahvem nerede kaldı?
Ölüyorum burada.
Teşekkürler.
Merhaba baba.
Nasılsın ihtiyar?
Beni duyabiliyor
musun?
Sanmıyorum.
Birkaç aydır
gelmediğimin farkındayım.
Ama yine de bir uğrayıp durumunu görmek ve iyi olduğumu söylemek istedim.
Aslında fazla iyiyim.
Lily ile tekrar
görüşmeye başladım ve Senin de
seveceğini düşündüğüm yeni bir kitap
yazdım.
İster inan, ister
inanma.
Michael.
Baba.
Michael.
Evet.
Pekâlâ Hey, oraya park edemezsin!
Çek arabanı!
Acele postayla bir
paket göndereceğim.
Form bu mu?
Yarın sabah New
York'ta olması lazım.
Üzgünüm bayım.
Kapattık.
Peki efendim.
Çıkmıştım.
O Katie mi?
O Katie mi?
Çıkmıştım.
Çıkmıştım!
Çıkmıştım.
Lütfen, Tanrım.
Çıktığımı biliyorum.
Evet.
Kapıyı aç.
Tanrı bana Cehennem'in
açık kapılarının önümüzde ardına kadar açıldığını
söyledi.
Babacığım.
- Babacığım.
- Hayır.
- Sen Katie değilsin.
- Yardım et.
- Lütfen.
- Sen gerçek değilsin.
Üşüyorum.
- Sen Katie değilsin.
- Çok üşüyorum.
Seni seviyorum babacığım.
Artık beni sevmiyor
musun?
Elbette seviyorum,
canım.
Gel bakalım buraya.
Tuttum seni.
Tuttum seni, Katie.
- Tanrım.
- Kalmama izin
vermezler.
- Verirler.
- Kalmama izin
vermezler.
Hayır, hayır.
Bir daha seni kimse
götüremez.
Seni sıkıca
tutuyorum, Katie.
Tanrım.
- Asla bırakmam.
- Beni seviyor musun,
baba?
Elbette seviyorum.
Hem de her şeyden çok.
Keşke yine birlikte
olsak.
Sen, ben ve annem.
Olabiliriz.
Olabiliriz.
Kollarımdasın ya işte.
Burada yanımdasın,
bir tanem.
Her şey yolunda, hiç
merak etme.
Hayır.
Hayır.
Onu ikinci kez
alamazsın.
Alamazsın.
Yalvarırım, Tanrım.
Onu alma.
Lütfen.
Hayır!
Seni Alçak.
Seni küçük Neredesin?
Nerede?
Neden beni
öldürmüyorsunuz?
Çünkü bu otelin
tüm konukları özgür iradenin tadını çıkarır, Bay Enslin.
İsterseniz aynı saati
tekrar tekrar yaşayabilir ya da hızlı
çıkış sistemimizden faydalanmayı seçersiniz.
Bay Enslin?
Çıkış yapmaya hazır
mısınız Bay Enslin?
Hayır.
- Bu şekilde değil.
- Anlıyorum.
Bu arada az önce eşiniz
aradı, Bay Enslin.
5 dakikaya burada
olacakmış.
Onu doğruca yukarı
göndereceğiz.
Bununla ilgisi yok.
Onu alamazsınız.
Sizinle uğraşmaktan
sıkıldım.
Bu işi bitireceğim.
Beş.
Bu beş.
Siren'i boş ver.
Bu odadan ayrılsan
bile Bu odadan asla ayrılamazsın.
Sekiz.
Bu Sekiz.
Arkadaşlarını
öldürdük.
Tüm arkadaşların
artık ölü.
Hayatım boyunca
bencil biri oldum.
Ama bu şekilde
ölmeyeceğim.
Madem batıyorum, sizi
de yanımda götüreceğim.
Hiçbiri gerçek
olmayabilir.
Hatta ben de
olmayabilirim.
Ama bu ateş gerçek olmak zorunda.
Canın cehenneme!
Caddeye çıkın lütfen!
Herkes kapıları açıp caddeye
çıksın lütfen.
Sakin olun.
- Neler oluyor?
- Bilmiyorum,
hanımefendi.
Biraz zaman alabilir.
Bir şey oldu herhalde.
Teşekkürler.
Sessiz ol, pislik.
Lütfen, bana yardım
edin.
- Sakin olun.
- Kocam içeride.
Kocam içeride.
Ona yardım
etmelisiniz.
Ona yardım
etmelisiniz.
Yardım edin, lütfen!
- Kaçıncı kat?
- 14. kat, 1408.
Mike Enslin.
Lütfen, gelin.
Boşa kürek çekiyorsun.
Buraya hikâyemizi almaya
geldik ve cesaretimiz kırılmayacak, değil mi?
Dekor tamamen
mahvoldu ve personel öfkeli.
Ama korku ölçeğinde Dolphin'e tam 10 kurukafa veriyorum.
Asla yiyebileceğinden
büyük lokma yutma.
Baba, herkes bir
gün ölür.
Yüce Tanrım,
kardeşimizi sana emanet ediyor ve
bedenini toprağa veriyoruz.
Toprak toprağa
döner, küller küllere, toz toza.
Huzur içinde yatsın.
Amen.
Amen.
Artık birlikteler.
Gidelim.
Bayan Enslin?
Böyle hassas bir
zamanda rahatsız ettiğim için özür dilerim.
Eşinizi tanırdım.
Dolphin'de
çalışıyorum.
Temizlik yaparken,
eşinize ait bazı eşyalara rastladık.
Hayır, teşekkürler.
Bunlar kendisine ait
çok özel eşyalar, hanımefendi.
Belki siz Hayır, lütfen.
Onu bu şekilde hatırlamak
istemiyorum.
- Anlayacağınıza
eminim.
- Evet, elbette.
Anlıyorum.
Ama eşinizin çok
harika bir şey yaptığını bilmelisiniz.
O, boş yere ölmedi.
Neden bahsediyorsunuz?
Sayesinde oda bir
daha açılmayacak.
Anlaşıldı, yeter bu
kadar.
Bayanı boğma istersen.
Zaten yeterince üzgün
değil mi?
İlk raundu etkili
saldırganlığıyla korkunç Bay Olin kazanıyor.
Kabul etmeliyim ki
bir an için beni kandırmayı başarmıştı.
Topla kendini.
Gerçeklikten
uzaklaşıyorsun.
Babacığım.
Artık beni sevmiyor
musun?
Elbette seviyorum,
canım.
Hem de her şeyden
daha çok.
Artık yanımdasın.
Burada yanımdasın,
bir tanem.
Her şey yolunda.
Seni sıkıca tutuyorum.
Bir daha seni kimse
götüremez.
Babacığım?
Babacığım!
Babacığım!
Babacığım!
Babacığım!
Babacığım!
Babacığım!
Evet.
Elbette.
||
« Prev Post
Next Post »