Print Friendly and PDF

Translate

Phantom Thread (2017)

|


130 dk

Yönetmen:Paul Thomas Anderson

Senaryo:Paul Thomas Anderson

Ülke:İngiltere, ABD 

Tür:Dram, Romantik

Vizyon Tarihi:13 Nisan 2018 (Türkiye)

Dil:İngilizce, Fransızca

Müzik:Jonny Greenwood

Nam-ı Diğer:El hilo fantasma

Oyuncular

Daniel Day-Lewis

Lesley Manville

Camilla Rutherford

Vicky Krieps

Richard Graham

Özet

Savaştan sonra 1950’lerin Londra’sındaki ünlü terzi Reynolds Woodcock (Daniel Day-Lewis) ve kızkardeşi Cyril (Lesley Manville), Woodcock Ailesi’nin farklı tarzıyla İngiliz modasının merkezinde yer almaktadır. Hayatına girip çıkan kadınlardan esinlenen Woodcock’un hayatı genç, güçlü iradeli bir kadın olan Alma (Vicky Krieps) ile karşılaşmasıyla değişir ve bu kadın onun ilham kaynağı ve sevgilisi olarak hayatında önemli bir yere gelir. Eskiden sıkı bir kontrol ve plan dahilinde olan Woodcock’ın hayatı bir anda bozulmuştur.

Paul Thomas Anderson, son filmiyle hem kendi yaratıcı yolculuğundaki bir sanatçının hem de onun dünyasını döndürmeye devam eden bir kadının portresini çiziyor. Phantom Thread, Paul Thomas Anderson’un sekizinci filmi ve Daniel Day-Lewis’le olan ikinci işbirliği.

 

Altyazı

  Reynolds hayallerimi gerçek kıldı.

  Ben de karşılığında ona en çok arzuladığı şeyi verdim.

  Nedir o?

  Her bir zerremi.

  Çok çetin bir adam, değil mi?

  Onunla olmak epey zor olmalı.

  Öyle.

  Ondan çetini yoktur belki de.

  Günaydın hanımlar.

  - Günaydın.

  - Günaydın Madam.

  Günaydın hanımlar.

  - Günaydın Biddy.

  - Günaydın Bay Woodcock.

  - Günaydın Nana.

  - Günaydın Bay Woodcock.

  - Pippa.

  - Günaydın efendim.

  Şunlardan yesene.

  Reynolds?

  Çok lezzetliler.

  Sana ne demiştim ben Johanna?

  Yapış yapış şeyler yemek yok artık.

  Haberim yoktu.

  Başka birine söylemiş olmalısın.

  Günaydın.

  Günaydın hemşirem.

  Nereye kayboldun Reynolds?

  Dikkatini tekrar üzerime çekmem için   ne söylesem fayda etmiyor.

  Değil mi?

  Günüme münakaşayla başlamak istemiyorum.

  Rica ediyorum.

  Elbiseyi bugün teslim edeceğim   ve bir münakaşaya vakit ayıramam.

  Kısacası münakaşalar için vaktim yok.

  Günaydın Kontes.

  Günaydın Cyril.

  Günaydın Peter.

  Bu güzel yabancı da kim?

  Seni çok daha sık görmek istiyorum Henrietta.

  Çok heyecanlıyım.

  Ben de öyle.

  Gel.

  Çok zarif.

  Nasıl?

  Biraz yürü böyle.

  Muazzam iş hanımlar.

  Çok teşekkür ediyorum.

  Çok güzel Reynolds.

  Çektiğimiz tüm meşakkate değdi.

  Bana cesaret verecekmiş gibi hissediyorum.

Bayanlar ve baylar, yerlerinize geçin lütfen.

  - Burada mı?

  - Evet efendim.

  Johanna konusunda ne yapmak istiyorsun?

  Latif biri ama zamanı geldi.

  Boş boş oturup ona tekrar âşık olmanı beklerken de kilo alıyor.

  Ona Ekim elbisesini veririm.

  Olur mu?

  İçimde huzursuz bir his var.

  Sebebini   bir türlü tanımlayamıyorum.

  İçim pır pır sadece.

  Son zamanlarda annem çok hatırıma gelmeye başladı.

  Rüyalarıma giriyor.

  Kokusunu alıyorum.

  Gerçekten de   yanımızdaymış gibi bir his.

  Bizimle temas kuruyor gibi.

  Keşke bu akşam o elbiseyi görebilseydi, değil mi?

  Evet.

  Ölülerin, yaşayanları gözlediğini düşünmek rahatlatıcı bir şey.

  Hiç ürkütücü bulmuyorum bunu.

  Bu akşam sayfiyeye gitsene.

  Ben de yarın peşinden gelirim.

  İyi fikir.

  Bu fikir çok hoşuma gitti.

  Hemşirem.

  Bay Hansford?

  Bay Hansford, merhaba.

  - Günaydın.

  - Günaydın.

  Depoyu doldurun lütfen.

  Yağına ve lastiklere de bakın.

  - Bu sabah çok don oldu.

  - Çok soğuk, değil mi?

  Kesiyor resmen.

  - Günaydın.

  - Günaydın.

  Siparişinizi alabilir miyim?

  Bir Welsh rarebit.

  Üstünde de poşe yumurta olsun lütfen.

  Çok sulu olmasın.

  Bir de beykın.

  Çörek.

  Yağ, kaymak.

  Reçel.

  Çilekli olmasın.

  Öyle mi?

  Ahududulu olur mu?

  Başka neler var?

  Kahve mi çay mı?

  Lapsang çayınız var mı?

  Bir demlik lapsang alayım lütfen.

  Güzel bir seçim.

  Biraz da sosis.

  Biraz da sosis.

  Bakayım.

  Aklında tutabilir misin?

  Evet.

  Bu bende kalsın.

  Başka bir isteğiniz?

  Benimle akşam yemeği yer misin?

  Evet.

 Aç adama.

  Adım Alma.

  - Geç mi kaldım?

  - Hayır.

  Nasıl buldun?

  Sosunu sevdim.

  Custard sosu.

  Bayağı güzelmiş.

  İzninle Alma.

  Konuştuğum kişiyi görmek isterim.

  Getir.

  İşte  Böyle daha iyi oldu.

  Annenin gözleri de mi kahverengi?

  Yeşil.

  Ona çok benzer misin?

  Bilmem, galiba.

  Bir fotoğrafı var mı?

  - Evet.

  - Bakabilir miyim?

  Yanımda değil, evde.

  Yanında taşı.

  Onu her zaman yanında taşı.

  Seninki nerede?

  Annen.

  Kanvasın içinde.

  Nasıl yani?

  Bir ceketin kanvasının içine neredeyse her şeyi dikebilirsin.

  Sırları.

  Bozuk paraları.

  Kelimeleri, ufak mesajları.

  Küçükken giysilerin astarlarının içine bir şeyler saklamaya başladım.

  Orada bulunduğunu sadece benim bildiğim şeyler.

  Göğsümün üstünde annemin bir tutam saçı var.

  Onu her zaman yakınımda tutmak için.

  Olağanüstü bir kadındı.

  Zanaatımı bana o öğretti.

  Ben de asla onsuz olmamaya çalışıyorum.

  Onu çok seviyor olmalısın.

  Merhaba.

  Bu Alma.

  Alma'ya selam ver bakalım.

  Merhaba.

  Gel hadi, gel.

  - Merhaba.

  - Evi koruyor kendisi.

  Bu elbiseyi 16 yaşımdayken onun için yapmıştım.

  Çok güzelmiş.

  İkinci kocasıyla düğünü için.

  Babam seneler öncesinde vefat etmişti.

  Cadı dadımız Bayan Blackwood  Kendisine "Veba" derdik.

  Batıl inancı sebebiyle gelinliği dikmeme yardım etmeyi reddetmişti.

  Ona uğursuzluk getireceğine inanırdı.

  Gelin olamazmış sonra.

  Sanki onu alan olurdu da!

  Bize aşırı yaşlı gelirdi.

  Gerçekte kaç yaşındaydı hiç bilmiyorum.

  Korkunç derecede de çirkindi.

  O yüzden   aylarca iki büklüm tek başıma çalıştım.

  Kan ter içinde dikiş yapıp durdum.

  Veba da hiç evlenmedi zaten.

  Bana yardım etseydi keşke.

  Nihayetinde ablam Cyril imdadıma yetişti.

  Gelinlik dikmek konusunda sayısız batıl inanç vardır.

  Genç kızlar bir gelinliğe dokunurlarsa asla evlenemeyeceklerinden korkuyor.

  Mankenler, gelinlik giyerlerse ancak kel adamlarla evleneceklerinden korkuyor.

  O elbise nerede şimdi peki?

  O elbiseye ne olduğunu hiç bilmiyorum.

  Hiç bilmiyorum.

  Muhtemelen şimdiye kül olmuştur.

  Paramparça olmuştur.

  Peki ya ablan?

  Ne olmuş ona?

  O hiç evlendi mi?

  Hayır.

  Şömineyi yakalım.

  Benimle bakışma yarışması yapmak niyetindeysen kaybedersin.

  Çok yakışıklı bir adamsın.

  Etrafında bir sürü güzel kadın olmalı.

  Değil mi?

  Neden evli değilsin peki?

  Elbise dikiyorum.

  Elbise dikince evlenilemiyor mu?

  Evlenmenin kaderimde olmadığına eminim.

  Müzmin bir bekârım ben.

  Devamsı yok bunun.

  Evlilik beni bir düzenbaza çevirirdi.

  Bunu da asla istemem.

  Çok emin konuşuyorsun.

  Bu konuda eminim.

  Bence zorluyu oynuyorsun sadece.

  Hayır, zorluyum zaten.

  Kim için?

  Benim için değildir umarım.

  Bence gönül yarasına sebep olan şey   başkalarının beklentileri ve varsayımları.

  Bir konuda yardım eder misin bana?

  - Olur.

  - Gel hadi.

  Güzel.

  Sandığın üzerine çık lütfen.

  Bence bunu   senin üzerine göre yapalım.

  Çok hoş.

  Bir dakika.

  Bunu başka bir zaman kullanırım.

  Pek güzel oldu.

  Çok ciddi oldu bu.

  Bu olsun.

  Beğendin mi?

  - Evet.

  - Çok hoş.

  Bu kadar.

  Üzerinden çıkaralım da   ölçülerini alayım.

  Olur mu?

  Bu evi böylesine güzel kokutan kişi de kim?

  Merhaba, ben Alma.

  Ben de Cyril.

  Sandal ağacı ve gül suyu.

  Şeri ve   limon suyu mu?

  Evet, yemekte balık yedik.

  Hemşirem  Not alır mısın?

  Bana doğru bir adım atar mısın?

  Hazır mısın?

  32.

  30.

  31.

  35,5.

  14,5.

  17.

  20.

  - Normal durur musun?

  - Tamam.

  - Normal duruyorum işte.

  - Önceki gibi.

  - Nasıl yani?

  - Dik.

  - Dik mi?

  - Aynen öyle.

  Tamam, öyle demedin ondan.

  16,5.

  8,5.

  Hiç göğsün yok.

  22.

  - Farkındayım.

  - 32,5.

  Kolunu indirebilirsin artık.

  - Üzgünüm.

  - Hayır, mükemmelsin.

  Benim işim, varmış gibi göstermek zaten.

  Tercih meselesi tabii.

  10.

  Dokuz.

  Altı buçuk.

  25.

  Ve 45.

  Bu kadar.

  Rica etsem bir şey daha dener misin?

  Olur.

  İdeal vücut yapısına sahipsin.

  Öyle mi?

  Ayva göbek sever.

 Kendimi hiçbir zaman beğenmemişimdir aslında.

 Omuzlarımı  çok geniş bulmuşumdur.

 Boynumu kuşlarınki gibi cılız.

 Göğüslerimi tahta gibi.

 Kalçalarımı gerekenden daha geniş bulurdum.

 Kollarımı da çok kalın.

  Sanki seni çok uzun zamandır arıyormuşum gibi hissediyorum.

  Buldun işte beni.

  Ne yaparsan yap   itinayla yap.

 Ama onun zanaatıyla kusursuz hâle geldim.

 Ve içim çok rahat.

 Belki de tüm kadınlar onun elbiselerinin içinde böyle hissediyordur.

  Güzel görünüyorsun.

  Gerçekten.

  Çok güzel.

  Karnımı feci acıktırdın.

  - Sana biftek tartar söyledim.

  - Harika, teşekkür ederim.

  Küçük etoburum benim.

  En gözde müşterinle telefondaydım biraz önce.

  Barbara Rose tekrar evleniyormuş.

  Ne güzel.

  O hâlde   şunlardan bir tane daha alayım en iyisi.

  Bu senin odan.

  Ben de hemen yan odadayım.

  İyi dinlen.

  Sabah erkenden başlayacağız.

  Ne kadar erken?

  Kaldırırım seni.

  İyi geceler.

  İyi geceler.

 Bazen gece yarısında uyumamıza rağmen  sabahın dördünde kalkarız.

 Tekrar başlamaya hazır olur hep.

  Ben de hiç durmadan ayakta dikilebilirim.

  Kimse benim durduğum kadar çok ayakta duramaz.

  Sorun ne Alma?

  Neden bu kadar bedbaht duruyorsun?

  Bilmiyorum, ben  Kumaşı pek beğenmedim sanırım.

  Tasarımlarımızı giyen kadınlar bu kumaşa hayranlar ama Alma.

  Bu elbise için dört dörtlük bir seçim.

  Cyril haklı.

  Cyril her zaman haklıdır.

  Cyril'in haklı olma sebebi, müşterilerimizin bu kumaşa hayran olması değil.

  Haklı olduğu için haklı.

  Çünkü çok güzel.

  Belki bir gün zevkin değişir Alma.

  Belki de değişmez.

  Belki de zevksizsindir.

  Belki de kendi zevkimden hoşlanıyorumdur.

  Evet, başını belaya sokmaya yetecek bir zevk.

  - Belki de bela arıyorumdur.

  - Kes!

  Affedersiniz Bay Woodcock.

  Efendim?

  Umarım bir gün elbiselerinizden birini giyerim diyecektim.

  Teşekkür ederim.

  Madem böyle bir dileğiniz var, umarım gerçekleşir.

  Ciddi söylüyor.

  Sizin diktiğiniz bir elbise içinde gömülmek istediğini söylemişti bana.

  - Sağ olun.

  - Nazik sözleriniz için teşekkürler hanımlar.

  İyi akşamlar.

  - Teşekkürler.

  - Teşekkürler.

  - İyi akşamlar.

  - İyi akşamlar.

  Çok teşekkür ederim.

  Onu mezarından çıkarıp elbiseyi tekrar satardın sen de, değil mi Nigel?

  Aksi hâlde elbise heba olurdu.

  Hayvanlar da işin içine girebilir sonuçta.

 Nigel, sözlerine dikkat eder misin?

  Ne oldu?

  Yeterince yemedin mi?

  Susamış gibisin.

  Günaydın Reynolds.

  Günaydın Cyril.

  Fazla hareket etme lütfen Alma.

  Ekmeğime yağ sürüyorum, fazla hareket etmiyorum.

  Çok hareket ediyorsun ama.

  Dikkatim dağılıyor, çok dikkat dağıtıcı bir şey bu.

  Belki de sen   fazla dikkatini veriyorsun.

  Görmezden gelmek çok zor ama.

  Odada ata biniyorsun sanki.

  Çok fazla hareket var.

  Kahvaltı için bu kadar hareket çok fazla.

  Kahvaltını ondan sonra yapsan daha iyi olur.

  Odanda da yapabilirsin.

  Bence müşkülpesentlik ediyor.

Müşkülpesent: Güçbeğenir. Güç beğenen, memnun edilmesi zor olan kimse

  Rutinine başladığı zaman hiç sarsılmaması gerekiyor.

  - Şey  - Şu an sessizlik vakti.

  Amacı dışında kullanılmamalı.

  Kahvaltı düzgün geçmezse   günün geri kalanında toparlanması çok zor oluyor.

  Bunu bilmiyordum.

  Elbette bilmiyordun.

  Ama artık biliyorsun.

  Yine de bence çok müşkülpesent.

  Öyle de olsa fark etmez.

  Bu   1600'lerden kalma Flaman karo danteli.

  Çok nadide, çok kıymetlidir.

 Savaş sırasında Antwerp'ten bulup getirmiştim.

 Bununla bir şey yapmak için  doğru anı bekliyordum.

  Kıpırdama.

  Çok hoş, çok güzel.

  - Çok hoş.

  - Fevkalade.

  Çok güzel.

  Pencereye doğru bakar mısın lütfen Alma?

  Amber, korseyi biraz   çekebilir misin?

  Düşüp duruyor.

  Düzgün şekilde oturtmamız lazım.

  Rezalet.

  - Düzelt şunu.

  - Tamam efendim.

  Bugüne hazır olması gerekiyordu açıkçası.

  Neden bilmiyorum ama  - Yere oturmayacağım.

  - Yere otur.

  Harika.

  Harika oldu.

  Yeter.

  Benim işim bitmedi mi daha?

  Tamam, yeter.

  Yapmam gereken işlerim var.

  Başlarım ama Efendim?

  Girebilir miyim?

 Çalışıyorum.

  Bir şeye ihtiyacın var mı?

  Omuzlarına koy şöyle.

  Elbiseyi gösterdikten sonra   tamamen giyersin.

  Güzel, güzel.

  Alma  Hazır mı?

  Bir saniye.

  Acele edin lütfen.

  Ingrid?

  Pelerin yanlış olmuş, ben yapayım.

  Ben yapayım.

  Ellie, hazır mısın?

  Bir bakayım sana.

  Şurada dur.

  Tamam.

  Gidebilirsin, sağ ol.

  Ingrid, hazır mısın?

  Bırak ben yaparım, bırak.

  Orada dikilmekle bana bir faydanız olmuyor.

  - Yardım edin de  - Özür dileriz efendim.

  Git hadi.

  Yürü, yürü!

  Affedersiniz.

  Arabayı ben kullanayım.

 Yaptığınız işi çok sevince  ve onun sunabildiği gibi şeyler sunabilince  tekrar gevşemeye  ihtiyaç duyuyorsunuz.

 Öyle olunca  bebek gibi oluyor.

  Şımarık, küçük bir bebek gibi.

  Öyle olduğu zaman   çok hassas  ve açık oluyor.

  Bu krizler ne kadar sürüyor?

  Birkaç gün sadece.

  Sonrasında yine düzeliyor.

  Hayır Alma, ne yapıyorsun?

  - Sana çay getirdim.

  - Tepsiyi masaya koyma lütfen.

  Götür gitsin.

  Çay istemedim ben.

  Evet ama  - Götür lütfen.

  - Tamam, götüreyim.

  - Biraz geç olmadı mı?

  - Götürüyorum ya işte.

  Evet ama biraz geç oldu, değil mi?

  - Götürüyorum ama.

  - Götürdüğün çay.

  İşimi bölmen ise burada benimle kalıyor.

  Altları sarı üstleri beyaz olunca peki?

  Zehirli olanların perdeleri olur.

  Mutfaktaki kitaba bak.

  Margarinle mi pişireceğiz?

  Hayır, tereyağıyla pişireceğiz.

  Ama çok olmayacak.

  Bay Woodcock tereyağının fazla olmasından tiksinir.

  Barbara Rose büyük ihtimalle düğününe iştirak etmeni isteyecek.

  Davet ederse ne yapmamı istersin?

  Davetini kabul et.

  Bunu kaldırabilirsin.

  Keşke bunu daha sonra söyleseydin Cyril.

  Çok huzursuz oldum.

  Neyse   metin ol.

  Bu evin masraflarını Barbara Rose karşılıyor.

  İyi misiniz?

  Günaydın Barbara.

  Günaydı Cal.

  Günaydın Tippy.

  Günaydın Bay Woodcock.

  Reynolds.

  Başlayalım.

  Bunu yukarı çekeceğim Barbara.

  Elinden gelenin en iyisini yaptığının farkındayım.

  Öyle yapma.

  - Elini çek lütfen.

  - Yine de çok çirkinim.

  Barbara, sana güzel bir elbise yapmaya çalışıyorum.

  Yardımına ihtiyacım var ama.

  Lütfen  Reynolds, gelecek misin?

  Kıpırdama lütfen.

  Benim yerim orası değil Barbara.

  Benim işim bu.

  Yerim de burası.

  Gelmen için ısrarcı olacağım ama.

 News of the World gazetesinden George Riley.

  Düğünde size kim refakat edecek?

  Oğlum Cal.

  Cal'ım.

  Oğlum muhteşemdir.

  Bu evliliği çok destekliyor.

  Daily Mail gazetesinden John Evans.

  Mal varlığınız ne olacak peki Bayan Rose?

  Dominik mülkiyetine mi geçecek?

  - Sanmıyorum.

  - İzninizle.

  Dominik kanunlarına göre evleneceğiz lakin   benim ülkemde onun parası onda, benim param da bende kalır.

  Hem onun parasına neden ihtiyaç duyayım ki?

  Yeterince param var zaten.

  Barbara hayatınıza ne kattı?

  Hayatına içtenlik kattım.

  - İçtenlik mi?

  - Öpüşseniz de görüntü alsak.

  Öpüşün de bir fotoğraf alalım Bayan Rose.

  O sorunun cevabı, içtenliktir.

  Öpüşelim de görüntü alsınlar.

  Rubio, savaş sırasında Yahudiler'e vize satma konusunda ne diyorsun?

 Yahudiler'e vize mi?

 Çok teşekkür ediyoruz.

 Yahudiler'e vize mi?

  O elbise buraya ait değil.

  - Ağlamaya başlama.

  - Ağlamıyorum.

  Öfkeliyim.

  - Zırıldamaya başlama Alma.

  - Zırıldamıyorum.

  Onu hak etmiyor.

  O elbise senin eserin.

  Kalk hadi.

  Tippy?

  - Bay Woodcock.

  Ne oldu?

  - Elbiseyi geri istiyorum.

  - Bayan Rose uyuyor.

  - Uyumasıyla elbisenin bir alakası yok.

  Gidip getirir misin lütfen?

  Uyuyor diyorum.

  Elbiseyle mi?

  Evet.

  Gidip o elbiseyi çıkar ve derhâl bana getir.

  Sanmıyorum.

  Sıçtığımın elbisesini Barbara'nın üzerinden çıkar ve bana getir yoksa ben yaparım bunu!

  Anlayamadım?

  Alma.

  Merhaba Bay Woodcock.

  Cal.

  Ben  Bayan Rose'un hayatında ne gibi kararlar aldığı bizi alakadar etmez.

  Fakat Woodcock Terzi Evi'nden alınmış bir elbisenin içinde bu şekilde davranamaz artık!

  Teşekkür ederim.

  Seni seviyorum.

  - Grili olan annemin tarzı.

  - Gracie?

  Böyle bir şey de giyebilir fakat  - Onu takdim edeceğim  - Anneler Günü sonuçta.

  - Evet, öyle.

  - Onun için bir şey yapmak istiyorum.

  - Elbette.

  - En son bundan bahsetmişti.

  - Öyle mi?

  Cidden mi?

  - Evet.

  Tamam.

  - Julie?

  - Evet efendim.

  - Yulaf lapası var mı?

  - Evet, var.

  - Krema var mı?

  - Var.

  - Az yağlı krema mı?

  - Evet.

  - Ondan istiyorum.

  - Yulaf lapası hazır.

  - Tuzunu unutma.

  - Unutmam, unutmam.

  Alma, bu sabah biraz yulaf lapası   ister misin?

  - Evet.

  - Biraz da Alma'ya getir.

  - Bittabi.

  - Beykınla yumurta da olsun.

  - Tamam efendim.

  Günaydın.

  Çok acıktım.

  Evde krema olmasına çok memnun oldum.

  - Evet.

  - Tüm farkı o yaratıyor.

  Yulaf lapasının olmazsa olmazı.

  Biraz zararlı gerçi tabii.

  Sevgili Reynolds.

  Prenses hazretleri.

  Müşerref oldum, hoş geldiniz.

  - Seni görmek ne güzel.

  - Kraliçe hazretleri.

  Cyril!

  Merhaba, sizi görmek ne hoş.

 Gelinliğinizi hayal ettiğinizde  nasıl bir şey hayal ediyorsunuz?

 Dünyanın en güzel gelinliği olduğunu hayal ediyorum.

  Hâliyle.

  Belki de dünyadaki tek gelinlik olduğunu.

  Evet.

  Hatta biraz daha ileri gidersek   bugüne kadar dikilmiş tek gelinlik olduğunu belki de.

  Evet.

  Prenses hazretleri altın renginden mi hoşlanır gümüş renginden mi?

  - Gümüş.

  - Güzel.

  Dantel mi inci mi?

  Dantel.

  - Çok güzel.

  - Teşekkürler.

  Düğününüz için   hayırlı olsun demek istedim.

  Teşekkür ederim.

  Benim adım Alma.

  Memnun oldum Alma.

  Burada yaşıyorum.

  Girin.

  Alma.

  Günaydın Cyril.

  Yardımını isteyecektim.

  Reynolds'a hazırlamak istediğim bir hediye konusunda.

  Ona sürpriz yapmak istiyorum.

  Perşembe günü yürüyüşe çıktığında   herkes evden gidebilirse   ona akşam yemeği yapacağım.

  Döndüğü zaman da benden başka kimse olmayacak.

  Onu bekliyor olacağım.

  Ona sürpriz yapacağım ve sadece ikimiz baş başa akşam yemeği yiyeceğiz.

  Fikrimi beğendin mi?

  Bana yardım eder misin?

  Doğum günü değil ki.

  Biliyorum.

  Bunu tavsiye etmem Alma.

  - Neden?

  - Sürprizlerden hoşlanmaz çünkü.

  - Hoşlanır.

  - Böylesinden hoşlanmayacaktır ama.

  Ona sürpriz yapmaya   ve istediğim şekilde onu sevmeye çalışıyorum.

  Hoş bir şey yapmak istiyorsan   başka bir şey düşünebilirsin bence.

  Bunu gerçekten de önermiyorum Alma.

  Yeni bir şey denemek için daha uygunsuz bir zaman olamazdı doğrusu.

  Ben böyle yapmak istiyorum.

  Bence çok da güzel olacak.

  Tavsiyene saygı duyuyorum Cyril ama   onu kendimce tanımam gerekiyor.

  Ben de onun için bunu yapmak istiyorum.

  İyi akşamlar.

  Kolay gelsin.

  Alma.

  Ne oluyor?

  Seni seviyorum Reynolds.

  Tamam ama ne oluyor?

  Sürpriz.

  Aç mısın?

  Cyril nerede?

  Herkesi evine gönderdim.

  Cyril nerede?

  - Gitti.

  - Kaçta gitti?

  Öğleden sonra.

  Bize yemek hazırladım.

  İzninle toparlanayım biraz.

  Bir duş alayım.

  Çok naziksin Alma.

  - Şampanya mı istersin martini mi?

  - Sağ ol, almayayım.

  Senin elbisen mi bu?

  Bitti mi?

  Gel de bir bakayım.

  Oldukça ilginç.

  Çok güzel olmuş.

  Duş alacağım.

  Cyril ne zaman dönecek?

  Bu akşam.

  Prensesle olan randevun nasıl geçti?

  Heykel gibi bir güzelliği var.

  Nikâh elbisesini yapacak mısın peki?

  Vaftiz elbisesini   ilk komünyon ve kiliseye kabul elbisesini ben yaptım.

  Saraydaki takdimi için olan elbisesini de ben yaptım.

  Hatta tüm cemiyete tanıtılma etkinliklerinin elbiselerini ben diktim.

  Gelinliğini dikmek de benim hakkım değil mi sence?

  Evet ama   demek istediğim bu değildi.

  Özür dilerim.

  Ne dediğimi bilmiyorum.

  Bunun güzel bir akşam olmasını istiyorum.

  Yemeğini koyayım.

  Beğendin mi?

  Beğendim.

  Hayır, beğenmedin.

  Hiç beğenmedin hem de.

  Genelde bana hep asıl düşündüğünü söylersin.

  Ne bu şimdi?

  Yalan söylüyorsun.

  Kuşkonmazı sıvı yağlı ve tuzlu tercih ettiğimi bildiğini sanıyorum Alma.

  Bunu bilmene rağmen kuşkonmazı tereyağıyla yapmışsın.

  Zannediyorum bazı durumlarda   beğenmiş gibi yapabildiğim için böyle oldu.

  Şu anda senin hazırladığın şekilde yediğim için   gösterdiğim nezakete hayranım doğrusu.

  Burada ne işim var bilmiyorum.

  Burada ne işim var bilmiyorum.

  Bir ahmak gibi oturup seni bekliyorum.

  Tuzak mıydı bu Alma?

  Maksadın ne?

  Öyle bir şey değil  Beklediğim gibi gitmediğinin farkındayım.

  Böyle sorunlar çıksın istememiştim.

  - Özür dilerim, güzel bir akşam olmasını istemiştim.

  - Ne bekliyordun ki?

  Seninle vakit geçirmek istedim.

  Seninle baş başa kalmak istedim.

  - Her zaman baş başayız zaten.

  - Hayır!

  - Neden bahsediyorsun sen?

  Değiliz!

  Ben  Yanımızda sürekli başkaları var.

  Kimse olmasa da aramızda bir şey var.

  - Aramızda bir şey mi var?

  - Evet.

  - Nedir?

  Bir  - Ne?

  - Mesafe!

  Ne zaman oldu bu?

  Ne oldu da böyle davranıyorsun?

  Sana ihtiyacım olmadığını düşündüğünden mi?

  - Evet.

  - İhtiyacım yok.

  Bunu demen hiç şaşırtmadı.

  Sert biri gibi davranmayı bırak, öyle olmadığını biliyorum.

  Doğru, çok doğru.

  Ben kendimi korumazsam   birileri gecenin bir yarısı gelip   odamın köşesine kurulur ve yaptıkları zıkkım kuşkonmazları sorar.

  Magandalık yapma, magandalık ediyorsun.

  Boş vakitlerimde yapmak istediğim başka şeyler var.

  Benim vaktim bu.

  - Senin boş vaktinde benim burada ne işim var peki?

  - Benim vaktim!

  Ne yapıyorum burada ben?

  Salak gibi dikilip seni bekliyorum.

  - Neyi bekliyorsun?

  - Seni bekliyorum.

  - Neyi bekliyorsun?

  Benden kurtulmanı bekliyorum.

  Bana gitmemi söylemeni.

  Söyle hadi.

  Ben de rezil bir budala gibi beklemem.

  - Sorun, yaptığın kuşkonmaz mı yani?

  - Hayır, kuşkonmazla alakası yok bunun.

  Bu ne o zaman be?

  Gecemi ve muhtemelen tüm hayatımı mahvetmek için gönderilmiş bir özel ajan mısın?

  Bana karşı neden bu kadar kabasın?

  Neden benimle böyle konuşuyorsun?

  - Burası benim evim mi?

  Burası benim evim, değil mi?

  - Evet, burası senin evin.

  - Benim evim mi?

  - Elbette senin evin!

  Yoksa biri beni düşman hatlarının gerisindeki yabancı topraklara mı attı?

  - Ne saçma bir soru!

  Beni buraya sen getirdin.

  - Dört bir yanım çevrilmiş de.

  - Beni buraya getiren sensin.

  - Ne zaman oldu bu be?

  Kimsin sen?

  Silahın var mı?

  Beni öldürmeye mi geldin buraya?

  - Silahın var mı?

  - Kes şunu!

  - Silahın nerede?

  - Çocukluğu bırak.

  - Silahın nerede?

  - Oyun oynamayı   kes.

  - Silahını göster bana.

  Bu oyunu bırak.

  - Oyun oynamıyorum ben.

  - Evet, ondan.

  Ne oyunu oynuyormuşum?

  Ne oyunuymuş?

  Tam olarak nasıl bir oyun oynuyormuşum?

  - Söyle bakalım.

  - Tüm bu  - Ne?

  - Tüm kuralların, duvarların   kapıların, ahbapların   paran, tüm bu elbiseler   ve her şey!

  Bu işte, bu!

  Bu oyun!

  Buradaki her şey!

  Tüm bu  Hiçbir şey doğal ya da normal değil.

  Her şey bir oyun.

  "Evet beyim, hayır hanımım.

  Evet bilmem neyim.

 " E   bu anlattıkların  - Yok bunu yemem, yok şunu içmem, yok   benim hayatımsa, bunu paylaşıp paylaşmamak tamamen senin tercihin.

  Her açıdan sana çok nahoş geldiği belli olan bu hayatı paylaşmak istemiyorsan   geldiğin yere siktir olup geri dön o zaman.

  Tamam.

  Bazen hızını biraz kesmesi   ona iyi geliyor.

  "Ön söz" "Yenilebilir Mantarlar" "Yenilebilir ve Zehirli Mantarlar" Alma'dan gitmesini isteyeyim mi?

  Hayır, neden?

  Ona hayalet gibi davranacaksan   buyur davran ama lütfen oturup seni beklemesine müsaade etme.

  Ondan çok hoşlanıyorum.

  Çok hoşlanıyorsun demek?

  Tamam o hâlde  Bana yüklenme.

  Senin sıkıntını çekemem hiç.

  - Kapa çeneni Cyril.

  - Asıl sen kapa çeneni.

  Benimle kavgaya girişme.

  Canlı çıkamayacağın kesin sonuçta.

  Sana öyle bir girişirim ki kendini yerde bulursun.

  Anlaşıldı mı?

  - Günaydın Pippa.

  - Günaydın efendim.

  - Kalem, kitap ve gözlük?

  - Evet, hepsi orada efendim.

  Günaydın hanımlar.

  - Günaydın efendim.

  - Günaydın efendim.

  Mükemmel bir iş çıkardınız hanımlar.

  Çok güzel değil ama, değil mi?

  Çirkin.

  İyi misiniz efendim?

  Reynolds?

  Reynolds, iyi misin?

  Bay Woodcock hasta gibi.

  - Kim hasta gibi?

  - Bay Woodcock düştü ve gelinliği bozdu.

  - Affedersin Biddy, kim düştü dedin?

  - Bay Woodcock.

  Düştü ve elbiseyi bozdu.

  Eteğin önünde lekeler oluştu.

  Dantelde ve korsede delik açıldı ve elbisenin önü de ayakkabı boyası oldu.

  Ayakkabı boyası nereden bulaştı?

  Ayakkabısından.

  İyiyim.

  Birden ne oldu anlamadım.

  Yediğim bir şey dokunmuş olmalı.

  - Biraz uzan.

  - Hayır, bir şeyim yok.

  Uzan lütfen.

  Ciddiyim, yaygara yapma lütfen Alma.

  - Ben  - Yaygara yapma yeter, neyse ne.

  Yaygara yaparsan şuracıkta ölürüm artık.

  Söz veriyorum yaygara yapmayacağım.

  - Bırak da ben yapayım lütfen.

  - Şunları çıkarmam gerek.

  Tamam, ben çıkarırım.

  Alma?

  Alma?

  Efendim?

  Birazdan aşağı ineceğimi söyler misin onlara?

  Evet, tabii.

  Merhaba Cyril.

  Sana da merhaba.

  Ne oldu?

  Bana birden ne oldu anlamadım hiç.

  Birazdan düzelirim.

  İyi görünmüyorsun ama.

  Neren acıyor?

  Geçti gitti.

  Daha önce hiç böyle olmamıştım.

  Miden mi kötü?

  Yediğin bir şey mi dokundu?

  Hayır, sanmıyorum.

  Yemin ederim, bu  Onlara birazdan geleceğimi söyler misin lütfen?

  Hayır, hiçbir yere gitmek yok.

  Burada kalıp dinlen.

  Benden bir şey istiyor musun?

  Sessizlik istiyorum.

  - Doktoru arayayım mı?

  - Hayır Cyril, sakın arama lütfen.

  Tamam.

  - Kendini harap ettin.

  - Sessizlik istiyorum sadece.

  - Yanıyorsun.

  - Gelinlikle ilgilenir misin lütfen?

  - Elbette ilgilenirim, sorun yok.

  - Ben sadece  Tamam  Gel hadi Alma.

  Yine kusacağım galiba.

  Bu gelinliği yarına hazır etmek için büyük emek vermemiz gerekecek, farkında mısınız?

  Gelinliğin önünü sökmemiz ve etek kısmını değiştirmemiz gerekiyor.

  Yeni bir panel saten kesmemiz gerekecek.

  Ayrıca organze parça da  Birazdan ilgileneceğim Biddy, teşekkürler.

  Pijamalarını değiştirmem gerek.

  Korkuyorum Alma.

  Korkman çok doğal.

  Hiç düzelecek miyim sence?

  Elbette.

  Ben sana bakacağım.

  Hanımefendi, telefonunuz var.

  Şu an sakinleşti, uyuyor.

  - Doktor geldi.

  - Ne doktoru?

  Gönderdiğim doktor.

  - Hayır ama o  - Muayene edilmesi gerek.

  - Olmaz.

  - Olur!

  - Hayır, ölmüyor ya.

  - Muayene edilmesi gerek.

  - Şu an uyuyor, ihtiyacı olan bu.

  - Belirsizliğe mahal veremem.

  Odadan çıkıp derhâl aşağıya gel.

  Peki.

  Alma, bu Doktor Hardy.

  Nasılsınız Bayan Woodcock?

  Siz nasılsınız?

  - Şu an nasıl?

  - Daha iyi, uyuyor.

  Yediği bir şeyi kusmadığı oldu mu hiç?

  Henüz bir şey yemedi.

  Ben de çorba yapacaktım.

  - Ateşi nasıl?

  - Düştü.

  Onu görmemi ister misiniz?

  - Evet.

  - Uygun mudur Bayan Woodcock?

  Evet, uygun!

  Reynolds, Leydi Baltimore seni görmesi için vaftiz oğlunu gönderdi.

  Doktor Hardy'yi.

  Merhaba Bay Woodcock.

  Sizi muayene edebilir miyim?

  Ellerini benden uzak tut.

  - Sadece ateşinize bakmak istiyorum.

  - Alma?

  Odada yabancı bir oğlan var.

  Çıkarır mısın lütfen?

  - Genç göründüğümün farkındayım  - Siktir git.

  Reynolds lütfen, bırak da seni muayene etsin.

  Siktir git hadi.

  Gayet net bence.

  Siktirip gitmenizi istiyor.

  Çok özür diliyorum Doktor.

 Çok özür dilerim.

  Dert etmeyin.

  Nasıl olduğuna bakmak için yarın sabah uğrarım.

  - Dokuz iyi mi?

  - Evet.

  - Evet.

  Gece ateşi yükselirse beni arayın olur mu?

  - Tabii Doktor.

  - Tabii Doktor.

  İyi akşamlar Bayan Woodcock.

  - İyi akşamlar Doktor.

  - İyi akşamlar Doktor.

  Benimle gel.

  Ne zaman hazır olur?

  Bilmiyorum.

  Başka şekilde söyleyeyim.

  Bu elbise sabah dokuzda hazır olacak çünkü o saatte Belçika'ya gönderilecek.

  Hanımlar, çok üzgünüm ama maalesef bu akşam geç saatlere kadar çalışmanız gerekecek.

  Bu elbisenin sabah dokuzda hazır olması gerekiyor.

  Belçika'ya gönderilecek çünkü.

  Epey bir burada olacağınız kesin yani.

  Telefonu kullanmanız gerekirse ofisimdeki telefonu kullanın lütfen.

  Nana ve Biddy, ben nasıl yardımcı olabilirim?

  Elbisenin eteğindeki kurdeleyi tutturur musun lütfen?

  Sağ ol.

  Hanımlar, çok üzgünüm ama maalesef bu akşam geç saatlere kadar çalışmanız gerekecek.

  Bu elbisenin sabah dokuzda hazır olması gerekiyor.

  Yapılacak çok iş olduğunun da farkındayım.

  Muhtemelen tüm gece burada olmayı göze alın yani.

  Telefonu kullanmanız gerekirse ofisimdeki telefonu kullanın.

  Teşekkürler.

  "Hiçbir talihsizlik yaşamayasın" Burada mısın?

  Hep burada mısın?

  Seni özledim.

  Sürekli seni düşünüyorum.

  Rüyalarımda ismimi söylediğini duyuyorum.

  Uyandığım zaman, gözyaşlarım akıyor.

  Seni özledim işte, bu kadar basit.

  Sana her şeyi anlatmak istiyorum.

  Ne söylediğini anlamıyorum.

  Sesini duyamıyorum.

  Ateşin düşmüş.

  Seni seviyorum Alma.

  Asla sensiz olmak istemiyorum.

  Ben de seni seviyorum.

  Yapmak istediğim şeyler var.

  Sayılı günüm kaldı sandım.

  Yaptığım hataları   tekrar yaptım.

  Bunlar göz ardı edilemez artık.

  Beni rahatsız eden şeyler var.

  Artık yapılması gereken şeyler.

  Sen olmadan yapamacağım şeyler.

  Buz kesmiş kalbimin   tıkanmasını engellemek için.

  Bir laneti bozmak için.

  Değişmeyen bir ev, ölü bir evdir.

  Alma, benimle evlenir misin?

  Benimle evlenir misin?

  Ne düşünüyorsun be?

  Benimle evlenir misin?

  Hayır mı?

  Evet.

  - Sen benimle evlenir misin?

  - Evet, evlenirim.

  Reynolds ve Alma   bu bağlayıcı vaatler içeren sözleri   birbirinize bakarak söyleyeceksiniz.

  Nihayetinde birbirinizle evleniyorsunuz, benimle değil.

  Reynolds   buradaki şahitlerin huzurunda  Buradaki şahitlerin huzurunda   ben, Reynolds Jeremiah Woodcock   ben, Reynolds Jeremiah Woodcock   Alma Elson'ı   Alma Elson'ı   nikâhlı karım olarak kabul ediyorum.

   nikâhlı karım olarak kabul ediyorum.

  Alma, buradaki şahitlerin huzurunda  Buradaki şahitlerin huzurunda  ben, Alma Elson  ben, Alma Elson  Reynolds Jeremiah Woodcock'ı  Reynolds Jeremiah Woodcock'ı  nikâhlı kocam olarak kabul ediyorum.

  nikâhlı kocam olarak kabul ediyorum.

 Bana da memnuniyetle şöyle söylemek düşer Tebrikler, artık karı koca oldunuz.

 Gelini öpebilirsin.

  Ce-e.

  - Sonra görüşürüz.

  - Görüşürüz.

  İyi eğlenceler.

  Sana da.

  Sana da iyi eğlenceler.

  Ben almayayım, teşekkürler.

  Doktor Hardy?

  - Doktor Hardy?

  - Merhaba.

  İzninizle.

  Reynolds, Doktor Hardy'yi hatırlıyor musun?

  İyi akşamlar Bay ve Bayan Woodcock.

  - Merhaba.

  - Nasılsınız Bay Woodcock?

  Nasıl hissediyorsunuz?

  Ben terler içindeyken tanışmıştık sanırım, değil mi?

  - Evet, doğrudur.

  - Size bir özür borçluyum galiba.

  - Size çemkirdiğimi hatırlıyorum sanki.

  - Lüzum yok.

  Çok daha kötüsünü de gördüm.

  - Sahi mi?

  - Çok sağlıklı görünüyorsunuz.

  Nasılsınız?

  Size "siktir git" dememiş miydim?

  Evet, dediniz.

  Yemek hazır arkadaşlar.

  Gel hadi.

  Sinsi bakışlı vaftiz oğlun bu demek?

  Sinsi bakışlı mı?

  Bakışları gayet normal.

  O hikâyeyi üstünkörü geçtim.

  - Sahi mi?

  - Çok teşekkür ederim.

  İlgimi kaybettim.

  Çok affedersiniz.

  Kimsenin söylemediği sırlar.

  Karında, ilk evlilikte görülen o enfes parıltıdan var.

  Vaftiz oğlum da o parıltıdan hoşlanmış gibi duruyor.

  Yılbaşı arifesi için planınız ne?

  Plan yapmadık.

  Chelsea Kulübü balosuna katılmalısınız mutlaka.

  Ne olduğunu bile bilmiyorum.

  Muhteşem vakit geçireceğinizi düşünmesem önermezdim.

  Görülmeye değer bir şey cidden.

  Kocama iletirim.

  Fakat bence evde kalırız.

  Fikrini değiştir.

  Onun da fikrini değiştiririz.

  Ne gerekiyorsa yaparız.

  Lütfen gelin.

  Hayatının en güzel zamanını geçireceğine söz veriyorum.

  Hayatımın nasıl geçtiğini nereden biliyorsun ki?

  Bilmiyorum.

  Haklısın.

  Gelmek istersen çok güzel vakit geçireceksin bence.

  Bu akşam sana nadiren baktı, değil mi?

  Bence artık iyice karışmıştır.

  Ne yapıyorsun yahu?

  Üç geldi.

  Dört tane ilerledin ama.

  - Eski yerine dön.

  - Pardon.

  Hile yapmaya başlama hiç Alma.

  Hile yapmıyorum.

  Hile yapmaya ihtiyacım yok.

  Güzel.

  Bir yandan da sayabilmen gerekiyor.

  Eşek marsı oldu bu arada.

  Skoru hesaplamakta zorlanıyorum   çünkü hiçbir pulunu taşıyamadın.

  Aptalca bir oyun zaten.

  Şu anda kaybediyor olduğun için sana aptalca gelmiş olabilir   fakat bence galip gelmiş olsaydın   farklı bir açıdan bakacağına eminim.

  Şimdi senin yerine sıradaki rakibim gelecek.

  Sıradaki.

  Ben lütfen.

  Ne?

  Neden böyle huysuzlandın?

  Sıradaki rakibinle iyi eğlenceler.

  Seninle eğlendiğimden çok daha fazla eğleneceğime eminim.

  İnanmıyorum  Çok kaba biri cidden, değil mi?

  Senin için üzülüyorum.

  Öyle mi?

  Küçük bir çocukla evlenmişsin.

  Irkçılık yapmak istemem ama  Onun ülkesinde gecenin bu saatinde bir gelenek falan mı var?

  - Ne yapıyor yani?

  - Ne demek istiyorsun?

  Bilmiyorum ki.

  Bir şeyler mi çalar, birilerine mi saldırır artık  Dansa gitmek istiyorum.

  Ne zaman?

  Hemen şimdi.

  Şaka yapıyorsun.

  Hayır, yapmıyorum.

  Yılbaşı arifesindeyiz.

  Dansa gitmem ben.

  Devonshire Hall'da yılbaşı kutlama partisi varmış.

  Ben de gitmek istiyorum.

  Dansa gitmeliyiz.

  Bu konuda ne yapacaksın peki?

  Burada kalıp çalışacağım.

  Şimdi bayanlar ve baylar!

  Olağanüstü ve uğurlu bir yeni yılı karşılamaya hazır mısınız?

  Hazır mısınız?

  Başlayalım bakalım!

  On, dokuz, sekiz, yedi, altı   beş, dört, üç, iki, bir!

  Mutlu yıllar!

  Nasıl oldu?

  Biraz büyük gibi.

  Belden biraz alsak mı?

  - Belden biraz alabiliriz.

  - Tamam.

  Böyle nasıl?

  Daha iyi gibi.

  Bana bir dakika izin verir misiniz Bayan Vaughan?

  Bence bu  Çok sıkı olmadı, değil mi?

  Hayır, gayet rahat.

  Henrietta Harding nerelerde?

  - Başka bir terziye gidiyormuş.

  - Hangisine?

  Neden bana söylemedin?

  Söylemek istemedim çünkü.

  Farkında olmadığım bir şey mi oldu?

  Çünkü hatırladığım kadarıyla   tek yaptığım şey onu çok güzel giydirmekti.

  Bazı insanlar için bunun önemi olduğunu sanmıyorum.

  Onların isteği modaya uygun ve şık olmak.

  Şık mı?

  O mendebur kelimeyi kullanmaya başlama sakın.

  Şık mı?

  O kelimeyi bulan kişi halkın önünde falakaya yatırılmalı.

  O kelimenin anlamını bile bilmiyorum.

  Ne bu kelime?

  Sıçtığımın şıkı!

  O sıçtığımın şıkını asıp boğup parçalara ayırsınlar!

  - Bu seni alakadar etmez.

  - Ama ediyor.

  Çok alakadar ediyor Cyril   çünkü beni rencide ediyor.

  Beni rencide ediyor.

  Bu sızlanmanın asıl sebebi nedir?

  Sızlanmıyorum ben.

  Benden yüz çevrilmesinden hoşlanmıyorum.

  Kimse hoşlanmaz.

  Ama bunu dinlemek istemiyorum, kulaklarımı acıtıyor.

  Hayatım konusunda korkunç bir hata yaptım Cyril.

  Korkunç bir hata yaptım.

  Yardımına ihtiyacım var.

  Ne yapmamı istiyorsun?

  Çalışamıyorum.

  Ben   konsantre olamıyorum.

  Kendime güvenim kalmadı.

  O bu eve uygun değil.

  Bu evi biz kurduk.

  İkimiz.

  Koca mekânı tepetakla ediyor.

  Beni altüst ediyor.

  Seninle beni birbirimize düşürüyor.

  Onun gelişi bize büyük bir gölge düşürdü Cyril.

  Bayan Vaughan elbiseden memnun kaldı.

  Bayan Vaughan'ın memnuniyeti kimsenin şeyinde değil!

  Teşekkürler Alma.

  Rica ederim.

  İkiniz tam bir nezaket örneğisiniz.

  Bu evde sessiz bir ölüm havası var.

  Kokusu da hiç hoşuma gitmiyor.

  Bir kadeh şarap alır mısın?

  Hayır, sağ ol.

  Sana martini yapayım mı?

  Bir şey almayacağım, sağ ol.

  Su?

  Senin   yataklara düşmeni   aciz   hassas   açık olmanı   ve sadece benim yardım edebilmemi istiyorum.

  Sonra tekrar güç bulmanı istiyorum.

  Ölmeyeceksin.

  Ölmeyi dileyeceksin belki ama ölmeyeceksin.

  Biraz yola gelmen gerekiyor sadece.

  Midem bulanmadan önce öp beni sevgilim.

  Her ihtimale karşı   senin şu doktor oğlanı arasan   iyi olur belki.

  Bana güvenmiyor musun?

  Hayır, sana güveniyorum ama  Nasıl istersen.

  Ama ben seni tekrar iyileştireceğim.

  İyileştireceğim.

  Seni seviyorum.

  Ben de seni seviyorum.

  Buradan çıksan iyi olur.

  - Kapıyı da ardından kapat.

  - Tamam.

  Hemen kapıda bekliyorum.

 Bunu atlatamasaydı  yarın aramızda olmasaydı  fark etmezdi.

  Çünkü ahirette beni bekleyeceğini biliyorum.

  Ya da güvenli, ilahî herhangi bir yerde.

  Bu hayatta   ve bir sonrakinde   ve ondan sonrakinde.

 Buradan sonraki yolda önüme ne çıkarsa çıksın  ona tekrar ulaşmam için  sadece sabrım gerekecek.

  Anlayacağın   ona âşık olmak hayatın muazzam gizemini ortadan kaldırıyor.

  - A deyin.

  - A.

  Çok iyi.

 Bazen birlikte olduğumuz hayatın ilerisine gidiyorum.

 Sona yaklaştığımız zamanı görüyorum.

 Geleceği öngörebiliyorum ve her şey yerli yerine oturmuş.

 Tüm âşıklarımız  çocuklarımız ve arkadaşlarımız dönüyor  ve hepsine kapımız açık.

 Herkesin güldüğü ve oyunlar oynadığı  büyük ziyafetler veriyoruz.

 Daha yaşlıyım ve her şeyi farklı görüyorum.

 Nihayet seni anlıyorum.

 Diktiğin elbiselerle ilgileniyorum.

 Onları tozdan  hayaletlerden ve zamandan koruyorum.

  Evet ama şu anda buradayız.

  Evet, buradayız tabii.

  Karnım da acıkmaya başladı.

  <b>Çeviri: nazo82||

Önceki Yazı
« Prev Post
Sonraki Yazı
Next Post »

Benzer Yazılar