Print Friendly and PDF

Translate

The King (2019)

|

 


140 dk

  Yönetmen:

David Michôd

Senaryo:

Joel Edgerton, David Michôd

Ülke:

İngiltere , Macaristan, Avustralya 

Tür:

Biyografi, Dram, Tarihi, Romantik, Savaş

Vizyon Tarihi:

01 Kasım 2019 (Almanya)

Dil:

İngilizce, Fransızca

Müzik:

Nicholas Britell

 Nam-ı Diğer:

Le roi

 

Oyuncular

 

    Tom   Glynn-Whitehead

    Gábor   Czap

    Tom   Fisher

    Edward   Ashley

    Steven   Elder

 

 

Özet

İngiltere tahtının gönülsüz veliahdı olan dikbaşlı prens Hal (Timothée Chalamet), kraliyet yaşantısına sırtını dönerek halkın içinde yaşamaya başlamıştır. Ancak despot babasının ölümünün ardından Hal, V. Henry olarak taç giyer ve kaçmaya çalıştığı hayatı kabullenmek zorunda kalır. Şimdi genç kral hem babasının ona miras bıraktığı saray siyaseti, kaos ve savaş içinde ilerlemek hem de geçmiş yaşantısındaki duygusal ilişkilerde yolunu bulmak zorundadır. Buna en yakın arkadaşı ve akıl hocası olan, yaşlanan alkolik şövalye John Falstaff (Joel Edgerton) ile olan ilişkisi de dâhildir

Altyazı

15. YÜZYIL BAŞLARI

Nereye gidiyorsun dostum?

 Yanlış yöne sürünüyorsun.

 Teninde hissettiğin rüzgâr, İngiltere'den esiyor.

 İskoçya şu tarafta.

 Lordlarım.

 Beklettiğim için çok üzgünüm.

 Çok uzaklardan zorlu yolculuklar yaptınız.

 Umarım biliyorsunuzdur, bu iç karışıklıklar gece gündüz demeden beni tüketiyor.

 Anladığım kadarıyla, asi İskoçlarla girdiğimiz muharebe çetin geçmiş.

 Evet Kralım.

 300 askerimizi kaybettik.

 Kıymetli Hotspur, taarruzun önderi sendin.

 Kıymetli esirler alabildik mi?

 Çok sayıda.

 -Yoldalar mı?

 -Hayır.

 Neden?

 Niye doğrudan bana getirilmediler?

 Kuzen Mortimer'ın fidyesini neden ödemiyorsunuz?

 Daha sesli konuşmalısın evlat.

 Yaşlı bir adamım ben.

 Kulaklarımın her yerinde tüy bitiyor.

 Kuzen Mortimer, Galli asilerin elinde.

 Neden fidyesini ödemiyorsunuz?

 Fidyeyi ödemiyorum çünkü esir olduğuna inanmıyorum.

 Benim gözümde o bir hain.

 Galli asilere katıldı.

 İngiltere'ye ihanet etti ve artık benim düşmanım.

 Dolayısıyla senin de düşmanın.

 Hemfikir miyiz genç Hotspur?

 -Hayır.

 -Oğlum  Bunlar deli bir bunağın saçmalıkları.

 Harry, lütfen yapma.

 Hayır, konuşsun.

 Dinlemek istiyorum.

 -Kralım  -Artık doğruyu yanlışı ayırt edemeyen, dev şatosunun ötesini göremeyen, gözünü şer ve şüphe bürümüş bir ihtiyarın ipe sapa gelmez sözleri bunlar.

 Ailem size hizmet etti.

 Tahta çıkışınıza yardım etti.

 Hâlâ sizin için savaşıyoruz.

 Mortimer da savaştı.

 Ama siz tavuk ziyafeti çekerken o, batıda bir kodeste tir tir titreyerek Galli cadıların işkencesini bekliyor.

 Kralım, oğlumun kusuruna bakmayın.

 Yorgun da.

 Yalnızca Mortimer'ın özgür kalması için yardımınızı istemeye geldik.

 Biz her şeyi İngiltere için yaptık.

 Ama topraklarımız hiç olmadığı kadar savaşın pençesinde.

 İskoçlar daha bitmedi, Galliler de yeni başladı.

 Peki niçin?

 Bunlar sence neden oluyor ihtiyar?

 Sence bunun suçlusu kim olabilir?

 Tavuklar uçamaz.

 Bir defasında, atik bir tavuğun bir çiti aştığını görmüştüm.

 Artık özgürdü.

 Ama tilkiler de özgürdür.

 Haklısın genç Percy.

 Sana çok şey borçluyum.

 Ailene daha da çok.

 Ama esir aldığın İskoç hainler mümkün olduğunca tez şekilde bana getirilmezse seni gözümü kırpmadan asarım velet.

 Anlaşıldı mı genç Percy?

 Majesteleri, lütfen bizi bağışlayın.

 Ne nefret dolu bir çocuk.

 Bana ihanet edeceğinden hiç şüphem yok.

 Keşke benim oğlum olsaydı.

 Hal.

 Hal?

 Hal.

 -Ne var?

 -Falstaff yaralandı.

 Evet.

 Bak.

 -İçeri nasıl girdiniz?

 -Kapı aralıktı.

 Değildi.

 -Aralıktı.

 -Aralık değildi.

 Olmasa nasıl girelim?

 Beni gizli gizli anahtar yaptırmakla mı suçluyorsun?

 -Evet.

 -Falstaff yaralı Hal.

 -Yarasıyla ilgilenir misin?

 -Hayır.

 Eyvah.

 Majesteleri  Sana güzelinden bir sikke vereceğim.

 Sikken sende kalsın.

 Buradan Megido'ya, tüm topraklarda mutlak sadakatini isterim.

 Ona zaten sahipsin.

 Pek pazarlık yapamıyorsun.

 Dur!

 Güzelim şarabı ziyan etme.

 -Yaranı temizleyeceğim.

 -Ver şunu.

 Epey sıcak görünüyor.

 Bas.

 Prens Henry.

 Sen kimsin?

 Saraydan geliyoruz.

 Özel konuşmak istiyoruz.

 -Mesele ne?

 -Lütfen efendim.

 Özel.

 Eastcheap'in ortasında o iş nasıl olacak?

 Millete söyleyeyim de kulaklarını tıkasınlar bari.

 Lütfen efendim.

 -Ne oldu?

 -Babanız, Majesteleri Kral  Babanız, Majesteleri Kral Henry hasta.

 Sizi istiyor.

 Doğruca saraya dönüp isteğinin umursanmadığını söyle.

 Çağrısını en acil şekilde size iletmem söylendi.

 Durumun aciliyetinin de umursanmadığını söyleyebilirsin.

 Leydim.

 Leydim, gitmeniz gerek.

 Neden?

 Gün ağardı.

 Bakın.

 Dışarı bakın.

 Gün çoktan başladı.

 Kaçırmayın.

 Kalkın.

 Gitmeniz gerek, önemli.

 Hah şöyle.

 Kollarınızı kaldırın.

 Çok güzel.

 Kapını tamir ettirmen lazım.

 Ne var?

 Babanı ziyaret et.

 Git başımdan.

 Baban gerçekten de seni çağıracak kadar ağır hastaysa gitmek zorundasın.

 Sonradan pişman olma ihtimaline karşın gitmen en iyisi.

 Baban hastaysa ona karşı hislerin ne olursa olsun, ziyaretine gitmelisin.

 Ama   bunu kralımızın iyiliği için değil, daha ziyade ziyaretine gitmezsen ve aranızdaki meseleyi kapatmadan ölecek olursa dönüşeceğin ayyaştan korktuğum için söylüyorum.

 Beni bile utandıracak kadar içersin muhtemelen.

 Git.

 En azından benim hatırıma.

 Hazinenin çektiği sıkıntıları görmekle beraber, kilisenin, kendi yol açmadığı sıkıntıları hafifletmek adına vergiye bağlanması teklifinin ardında yozlaşmış Lollardcıların olduğundan şüphe ediyorum.

 Majesteleri, Galler Prensi Henry geldiler.

 Oğlum, gel.

 Hayatımın sonuna yaklaştığımı hissediyorum ancak ben bile senden sağlam görünüyorum.

 Artık vakti geldi.

 Vârisimi   konuşmalıyız.

 Kral olmayacaksın.

 En büyük oğlum olsan da buradaki herkesin açıkça görebildiği ve koklayabildiği sebeplerden ötürü bu taht sana miras kalmayacak.

 Böyle bir arzum yoktu zaten.

 Bu ayrıcalık ve sorumluluk, senin yerine kardeşin Thomas'ın olacak.

 Yumuşak kalpli olsa da çok hevesli.

 İsyankâr Harry Percy'ye karşı ordularımı o yönetecek.

 Eminim bu haber senin için şaşırtıcı ya da üzücü olmamıştır.

 Ama kralın ve baban olarak bunu yüzüne söylemek, benim vazifem.

 Muharebe ne zaman?

 Yarın yola çıkacağım.

 -Hafta bitiminde savaşacağız.

 -Mecbur değilsin.

 Bu kavgaları sahiplenmen gerekmiyor.

 Dinlemen gerekeni dinledin.

 Artık gidebilirsin.

 -Majesteleri.

 -Dur.

 -Majesteleri.

 -Dur.

 Lord Dorset.

 Askerlerin güne hazır mı?

 -Hazır efendim.

 -Çok güzel.

 Ne hazırlıklar yaptınız, anlat.

 Lordum.

 Sen niye geldin?

 Bu kıyımın yaşanmasına izin vermiyorum.

 Durdurmaya geldim.

 Bu benim savaşım.

 Becerebilirsem savaş falan olmayacak.

 -Sen, buraya gel.

 -Buyurun Lordum.

 Burada sana yer yok!

 Asi kampına git, Percy Hotspur'a mesajımı ilet.

 Prince Henry'nin savaş yerine düello teklif ettiğini söyle.

 Teke tek.

 Ordularımızın yerine biz savaşalım.

 Emredersiniz.

 Kendini ne sanıyorsun?

 Senin hiçbir şeyin değilim.

 Düelloyu kabul edip onu alt edeceğim.

 Yapabileceğinden şüphem yok oğlum.

 Ama olmaz.

 Prens, babasının adına konuşamaz.

 Savaşmaya isteklisin oğlum.

 Savaşacaksın da.

 Biz de yanında savaşacağız.

 Onları mahvedeceğiz.

 Henry'nin hükümdarlığını yerle bir edeceğiz.

 -Burada yerin yok.

 -Sen savaşı bilmezsin Thomas.

 -Bilirim.

 -Bilmezsin.

 Babamızın deliliği yüzünden gereksiz savaşlar için silah altına alındın.

 Bu adamlar düşmanımız değil.

 Onları bize düşman eden, babamız.

 Niye geldin madem?

 Davamıza bu kadar karşısın ama yine de gelip beni hiçe saymadan edemedin.

 Seni gölgede bırakmak için değil, hayatını kurtarmak için yapıyorum.

 Bölüyorum efendim.

 Ulağımız asi kampından döndü.

 Prens Henry'nin teklifini reddettiler.

 Savaşmak istiyorlar.

 Henry nerede?

 Ordularımız adına düello yapacağız.

 Hayır.

 Teklifi reddedildi.

 Tekrar değerlendirildi.

 Hayır dedim!

 Ufak it niye havlıyor?

 Büyük it nerede?

 Yapalım.

 İşte fahişe düşkünü karşımda.

 Buna mecbur değiliz Percy.

 Babam yakında ölünce sorunlarınız da bitecek.

 Ufak dövüşümüzden korkma genç Hal.

 Söz, çabuk bitireceğim.

 Baban, İngiltere'nin felaketi oldu.

 Gel bakalım büyük it.

 Bir gün bu senin kellen olacak.

 Başka bir ağabey, onu kardeşinin önüne atacak.

 Benimle gel Thomas, lütfen.

 Terk et bu meydanı.

 En kıymetli kelleyi sen aldıktan sonra mı?

 Yarın sadece bu konuşulacak.

 Bu meydan benimdi.

 Egemenliğimin sembolü olacaktı.

 Artık tek önemli olan, bu kelle.

 Bu sikik kelle.

 Çekilin.

 John.

 -John.

 -Defol.

 Sadece ayıkken itibarlı olan arkadaşınla ilgilenmen lazım.

 Acınası bir hâlde.

 Beale.

 Hal yine kusmuş.

 Merhaba dostum.

 Bu hâle düşen çok adam gördüm.

 Kendim de defalarca düştüm.

 Cesaret ve yiğitliği ne kadar övsek de ruhu en kalıcı şekilde kirleten şey, birini öldürmektir.

 Kendimi hiçbir zaman savaş kazandığımda hissettiğim kadar aşağılık hissetmedim.

 Zaferin coşkusu hemen yitip gidiyor.

 Sonrasında üzerine yapışan şeyse her zaman tatsız oluyor.

 -Bir daha asla yapmam.

 -Sus ihtiyar, lütfen.

 Lütfen sus.

 Asla susmayacağım Hal.

 Asla.

 Katiyen.

 Çıkın.

 Lordum.

 -Ne oldu?

 -Çok acil bir mesele.

 Acele et madem.

 Lütfen efendim.

 Babanız   ölüyor.

 Artık o oltaya gelmem.

 Dışarıda bekle.

 Şüphesiz ki babanız, krallığın başına büyük belalar açtı.

 Yokluğunda meydana gelebilecek kargaşa beni ürkütüyor.

 İngiltere'nin bir krala ihtiyacı var ve sizi ondan uzaklaştıran duygularınız, bana göre bu toprakların idaresi için tam ihtiyacımız olan şey.

 Kral siz olmalısınız.

 Niye bana bunları söylüyorsun?

 Thomas'la konuş.

 Yeni kralınız o olmayacak mı?

 Ne yazık ki bu mümkün değil.

 Kardeşiniz, Galler'de öldürüldü.

 Siz Percy Hotspur'u alt ettikten sonra, genç Thomas batıdaki arazilere yöneldi.

 Hayatı orada son buldu.

 Mertçe savaştığını söylüyorlar.

 Nerede?

 Nerede o canavar?

 Nerede o canavar?

 -Git.

 Odadan çık.

 -Kral'ın dinlenmesi gerek.

 -Yakında uzun uzun dinlenir.

 -Ölüyor.

 Git dedim.

 Soğuğu hissediyor musun   alçak herif?

 Hal  Tahta çıkmalısın Hal.

 Lütfen.

 Tahta çıkmalısın Hal.

 Ne yaptığımı bilmiyordum.

 Bilerek yapmadım  Başınıza ne gelecek, bilmiyorsunuz.

 Size sunacağım şey   hem kutsal bir af   hem de korkunç bir ızdırap.

 Bana, nefret ettiğiniz asi oğula hizmet ederek küçük düşeceksiniz.

 Ama bilin ki artık bambaşka bir kralın hükmünde olacaksınız.

 Ne oluyor?

 Sen kimsin?

 Ben, benim.

 -Sen kimsin?

 -Neden buradasın?

 Uyumak için buradaydım, sen kaldırdın.

 Derhâl kalk o yataktan.

 Kimsin sen?

 Hal nerede?

 Odalar ve içlerindeki her şey İngiltere Kralı'nın malı.

 Kanunları çiğniyorsun.

 Burayı derhâl terk etmeni emrediyorum.

 Hangi İngiltere kralı?

 Âmin.

 Kral Henry'ye selam durun.

 Kral Henry!

 Bohemya Kralı Wenceslaus'tan, İngiltere Kralı Henry'ye bir armağan.

 Uzun, sağlıklı bir hayat dileğiyle.

 Çok güzel.

 Eminim biliyorsunuzdur, kız kardeşim Danimarka Kraliçesi Philippa da bizlerle.

 Ona ve kocası, iyi yürekli Kral Eric'e zahmet edip geldikleri için müteşekkirim.

 Bu vazoyu sana vermek istiyorum canım.

 Güzelliği, İngiltere'nin güzelliğini yansıtan -güzel yüzünü temsil etsin.

 -Teşekkür ederim Lordum.

 Ekselansları Venedik Cumhuriyeti Dükü'nün sizlere armağanı Kralım.

 Konstantinopol'den gelen bir kuşmuş.

 Kuş mu?

 Ölü bir kuş olsa gerek.

 Bakabilir miyim Kralım?

 Hristiyan dünyasının hudutlarından doğaüstü bir mekanik kuş.

 Hayret verici.

 Bu, kuzenim Cambridge'in olacak.

 Bu masada en uzun süredir tanıdığım kişi sensin.

 Evet, seni kız kardeşimi tanıdığımdan daha uzun süredir tanıyorum.

 Birlikte büyüdük.

 Ağabeyim sayılırsın.

 Bu sihirli kuşu senin alman en doğrusu olur.

 Umalım da sihri karanlık ve kötü olmasın.

 Ekselansları Fransa Kralı Charles'ın oğlu, Veliaht Prens'ten bir armağan.

 Bir top.

 -Veliaht Prens bir şey söylememiş mi?

 -Hayır Kralım.

 Bu armağan bende kalacak.

 Özel olarak bana gönderilmiş.

 Eskiden olduğum oğlan çocuğuna.

 Bu top, size ve krallığınıza bir hakaret.

 Karşılık vermelisiniz.

 Prensken boş gezdiğimi, günlerimin nasıl geçtiğini hatırlarsın.

 Hatırı sayılır bir yokluk içinde geçirdiniz.

 İçki içip serserilik yaptım.

 Yani bu hareketinde haklılık payı yok mu?

 Prens benden sert bir cevap istiyorsa bunu ona niye vereyim?

 Böyle bir hakarete sert tepki vermeniz kötü mizaçlı biri olduğunuz anlamını taşımaz ki.

 Güç göstermiş olursunuz.

 Buna alınman hoş bir şey ama ben gücümü, lanet bir mekanik kuş gibi en ufak şeyde çırpınarak göstermeyeceğim.

 Önce bunu çözelim.

 Acil olan bu.

 İç çekişmeler bizi tüketti.

 En büyük masraf kalemimiz, savaş.

 Bu kavga bitmeli.

 Bitecek de.

 Uzlaşma yoluyla.

 Düşmanlarımızı affetmeli, Mortimer'ın fidyesini ödeyip Galler'den dönüşünü sağlamalıyız.

 Af bildirgelerini bizzat yazacağım.

 Benim için şahsi bir mesele olduğu bilinsin.

 Onlara, benim değil, babamın düşmanı olduklarını söylemeliyiz.

 Elbette Kralım.

 Nasıl bir strateji sence?

 En büyük reformlar, rejim değişikliğiyle yapılır.

 Yapmak istediğiniz buysa evet Kralım, şu anda tam vakti.

 Vefatından önce babamızla barıştın mı?

 Barışılacak bir durum yoktu.

 Bu krallığa tarifsiz zararlar verdi.

 Ölümü topraklara huzur getirecek.

 Krallık için sormuyorum.

 Ya sen?

 Bu çalkantı bitsin istiyorum.

 Dün o masada oturanları düşününce, orada oturan adamların yüzlerini düşününce, bahsettiğin huzuru hissedebiliyorum.

 Arkanda olduklarına inanıyorum.

 Ama içten içe kendi krallıklarına sahip olduklarını da görüyorum.

 Dediğimi anlıyor musun?

 Yıllardır yoktum, şimdi yine Danimarka'ya döneceğim.

 Ama o sarayda geçirdiğim vakitte dalaverelerine aşina oldum.

 Defalarca gördüm ki kimse asla doğruları söylemiyor.

 Adımlarını dikkatli at sevgili ağabeyim.

 Fransa Kralı Charles'ın, topraklarının meşru hükümdarı olduğu savını konuşacağım.

 Salyan yasaları uyarınca, Fransız tahtı bir kadına kalacak olursa hanedanın taht üzerinde hakkı kalmıyor.

 Yani, hanedanın hüküm yetkisi, taht sahibi kadından çocuklarına geçemez.

 Salyan yasaları Frank Krallığı'na aittir ve bu krallığın topraklarında geçerlidir.

 Bu sebepten ötürü, sadece Elbe ve Saale nehirleri arasındaki Frank toprakları için bağlayıcı olup Fransa topraklarını bağlamamaktadır.

 Böylelikle, Salyan yasalarına uyularak Fransız egemenliğinin gerçek hanedanından çaldığını, kanıtlarıyla birlikte öne sürüyorum.

 Gördüğüm kadarıyla Fransızlar daha önce üç kez Salyan yasaları ile -kraliçelerin çocuklarını engellemiş  -Saygıyla bölüyorum.

 Buyurun Kralım.

 Bu hikâyeyi takip etmekte çok zorlanıyorum.

 Kralım, sözde Fransa Kralı'nın, oturduğu tahtın üzerindeki hakkının meşruiyetini sorguluyorum.

 Öyle mi?

 Şimdi kafamı karıştıran, bu hikâyeyi neden anlattığın.

 Amacım, yakında bu hususta güç kullanmanız gerekmesi hâlinde -hak iddianızı desteklemek.

 -Böyle bir şeye gerek olacak mı sence?

 Şey  Kralım  Bence hazırlıklı olmakta her zaman  Hazırlıklı olmak mı?

 Fransa'yla savaşacak olursak bunun sebebi eski, anlaşılmaz bir masal olmayacak.

 Fransa, uzun süredir babanızın arzusuydu.

 İç karışıklıklarla uğraşıyor olmasaydı kesinlikle o topraklar için savaşırdı.

 Sonra da Kudüs'e yürürdü.

 Kudüs mü?

 Kutsal Topraklar'a dek gidiyoruz, öyle mi?

 Yol üzerindeki tüm Hristiyan topraklarını yağmalarız artık.

 Ben babam değilim Başpiskopos.

 Bunun anlaşıldığını düşünmüştüm.

 Başpiskopos'un kusuruna bakmayın.

 Yetenekli bir konuşmacı olmadığı aşikâr.

 Tuhaf, hitabet yeteneği bu konumun gerekliliklerinden biri olmalı.

 Başpiskopos niye bana Fransa'yla savaştan bahsediyor?

 Büyük bir karmaşaya tanıklık ediyoruz, buna karşı temkinli olmalıyız.

 Sakinliğiniz için tebrik ederim.

 Yıllarca süren çatışmalardan sonra, babanızın oğlundan öte biri olduğunuzu açıkça kanıtlıyorsunuz.

 Halkın kralı olmak istiyorsunuz.

 Ancak tam da bunun için, halkın fikrinden bihaber olmadığınızdan emin olmamız gerekiyor.

 Neymiş fikirleri?

 Fransa'nın bizi kışkırttığını düşünüyorlar.

 Sen de böyle mi düşünüyorsun?

 Bu fikir bir fanteziden ibaret.

 Ama uyandırdığı hisler yine de gerçek.

 Nereye gidiyorsun?

 İğrenç.

 -Hayır, Hooper'a gidemeyiz.

 -Gideriz.

 -Almaz seni.

 -Alır.

 -Hayır!

 -Evet.

 -Hayır.

 -Evet!

 Burada sana yer yok.

 -Borcunu ödemeye geldiysen başka.

 -Ödedim zaten.

 Borcunun binde birini anca ödedin.

 Onu da çaldıklarınla ödemişsindir.

 Yalan.

 Yani hırsızlıkta da pek iyi değilmişsin.

 Yalan.

 Ne cüretle beni böyle yaftalarsın?

 Seni leş kokulu köhne mekânından kurtaracak olan adama niye bu kadar kaba davranıyorsun?

 Unuttun galiba.

 Artık krallığın en üst seviyelerinde tanıdıklarım var.

 Bu küstahlığı bizzat Kral'a yapmışsın gibi düşünebiliriz.

 -Bunu bir düşün.

 -Hal'den mi bahsediyorsun?

 Nerede o?

 Hal nerede?

 Kralımız nerede?

 Haftalardır ortada yok.

 Nerede?

 Bana sorarsan seni unuttu.

 Krallığın üst seviyelerine olan yakınlığın kustuğu kovaya olan yakınlığın kadardı ve artık bitti bence.

 Bir prensin kusmuk muhafızından pek de öte değilmişsin.

 Susun.

 Sen de bunu düşün.

 Nell, Sör John şanssız gününde.

 Değilim.

 Borcunu ödeyecek birini bul.

 Ama o kişi ben değilim.

 Dikkat.

 Sen kimsin?

 Anlattıkları karşılığında sığınma talep ediyor.

 Ayarlanabilir elbette.

 Ayarlanır mı, ayarlanmaz mı?

 Siz kral değil misiniz?

 Ayarlanabilir.

 Fransa Kralı beni sizi öldürmem için gönderdi.

 Bizzat Charles mı gönderdi?

 Emin misin?

 Emrin kaynağını biliyorum, evet.

 Kral'ın emriydi.

 Emir neydi?

 İngiltere Kralı'nı öldürmek.

 -Ne şekilde?

 -Nasıl olursa.

 Adam öldürmenin birçok yolu var.

 Bu benim yeteneğim.

 Öldürülmeyi beklemeyen adamları öldürmek.

 Ülke taze ve huzurlu bir nefes alsın diye uğraştığım şu günlerde başka ülkelerle düşman olmak niyetinde değilim.

 Bu bir savaş sebebi.

 Biz de barışa hasretiz Kralım.

 Ancak böylesine cüretkâr bir saldırıyı görmezden gelmeniz, zayıflık olarak algılanacaktır.

 Top değil bu.

 Suikasttan bahsediyoruz.

 Sence zayıf mıyım Başyargıç?

 Hayır.

 Krallık mensuplarını kastetmiştim.

 Krallığın algısını.

 Krallığın algısı.

 Krallığın bu haine dair algısı ne olacak peki?

 Fransa'nın size beslediği kin, suikastçı gönderecek kadar büyükse bu, iki ülkenin de sokaklarında hissedilecektir.

 Fark edilecektir.

 Endişelerinizde haklısınız ama günümüzde barış için yalnızca uyum yetmiyor.

 Güç ve öz güven gerektiriyor.

 Bunlar bizzat sizin sergilemeniz gereken nitelikler.

 Kral'ın.

 Kralımızın.

 Söylediklerimi yaz.

 Fransa Kralı Charles'a.

 Gönderdiğiniz suikastçı, çocukça bir savaş bahanesinden öte görülmemiştir.

 Eğer niyetiniz buysa bunu açıkça bilin ve sürdürmekte olduğunuz korkaklıktan, sinsilikten derhâl vazgeçin.

 Eğer savaş istiyorsanız tüm ordularınızı gönderin.

 Çünkü yalnız, korkak bir suikastçı, çok küçümsediğiniz İngiltere Kralı V.

 Henry'yi devirmeye yetmeyecektir.

 İçine gülle taşları koyup Fransa'ya gönderin.

 -Kim geldi?

 -Bir Fransız efendim.

 Sizinle özel konuşmak istiyormuş.

 -Ne konuda?

 -Söylemiyor efendim.

 Sordum ama söylemedi.

 Kralım beni güvenebileceği insanlara ulaşmakla görevlendirdi.

 Hassas bir konunun konuşulması gerektiğini düşünüyor.

 Hangi konu?

 İngiltere'nin yeni kralıyla ilgili.

 Bana ve Lord Grey'e geldiler.

 Konu hakkında kime gideceğimizi bilemedik.

 Hepimiz mevcut sorunun farkındayız.

 Kralımız itibarsız.

 Fransız Kralı'ndan bunu mu öğrendiniz?

 Genç Henry'nin, provokasyonuna verdiği hafif karşılık için minnettar değil mi?

 Suikastçıdan haberi olmadığına yemin ediyor.

 -Bu suçu reddediyor.

 -Komplosu ifşa oldu.

 Tabii ki kendini aklamak isteyecek.

 Sebebi ne olursa olsun, kralımızın aklıselim olmadığına dair büyük endişeleri olduğunu söylediler.

 Bu ulak güvenilir biri, değil mi Cambridge?

 Öyle düşünüyorum.

 Charles, kralımızı tahttan indirmek istiyor.

 Mesele Fransa değil.

 Genel akılsızlığına dair bir hatırlatma sadece.

 Birkaç hafta öncesine dek Eastcheap lağımlarında sürten ayyaş hödüğün teki, İngiltere tahtında.

 Sonumuz ne olacak?

 İç isyanlar, ufak kabahatler gibi affedildiğinde başımıza ne gelecek?

 -Hainler  -Evet Lord Grey, sizin  Endişelerinizde haklısınız.

 Endişe edilecek çok şey var.

 Bir şey yapılmalı.

 Bir şey yapılacak.

 Beni yalnız bırakın.

 Kralların taşıdığı yük budur.

 Krallar, sıradan insanların almak istemediği ve alamayacağı kararlar almalıdır.

 Aynı şekilde krallar, sıradan insanların hayatları boyunca hiç karşılaşmayacağı ikilemlerle yüzleşir.

 Keşke böyle olmasaydı.

 Ama sorunlar  Tecrübeme dayanarak söylüyorum, üzerine düşülmeyen sorunlar, krize dönüşmeye meyillidir.

 Ülkeyi birleştirme fırsatın var Hal.

 Gerçek manada.

 Vaatlerinle güven tazeledin.

 Ama vaatlerini gerçekleştirmelisin.

 Vaatler tek başına asla çözüm getirmez.

 Bugün itibarıyla Fransa ile savaştayız.

 İki defa onlara iyi niyet gösterdim.

 Bu üçüncü hakaret, karşılıksız kalmayacak.

 Fransız sıçanlarını yuvalarından çıkarmak için savaşta olduğumuzu kendilerine ileteceğiz.

 Lord Grey.

 Cambridge.

 Bu bildirinin alıcısına olan yakınlığınızı düşünerek onu sizin iletmenizi isterdim   ama ne yazık ki sabah başka bir şeyle meşgul olacaksınız.

 Ne gibi Kralım?

 Yarın kelleleriniz uçurulacak.

 Hayır  İkinizi, yakında yanınıza gelecek olan çok sayıdaki Fransız'ın öncüsü olarak cehenneme yolluyorum.

 Bir zamanlar dosttuk.

 Hâlâ öyleyiz   kuzenim.

 Herkes çıksın.

 Derhâl.

 Sen.

 Sen kal.

 Sen.

 Sen git.

 Burası benim mekânım.

 Sahibi kalabilir.

 Sana selam durmayacağım.

 Bir daha yürümemeye yemin ettiğim bu yola da bir daha girmeyeceğim.

 Seni ihmal ettim, haklısın John.

 Hayatımın bir safhası son bulamadan diğeri başladı.

 Bu dertler sadece ve sadece bana ait.

 Ama bunları ilk kez kendimden başka biriyle konuşuyor olmamın anlamı büyük.

 Kendimi üstünde bulduğum tahtta çektiğim yalnızlığın emaresi.

 Yolumuzu çizmek için sadakatini her an sorguladığım adamların tavsiyelerine bel bağlamak zorundayım.

 Her an sorguluyorum.

 Çevremde güvenebileceğim birileri olmalı.

 Buradayım çünkü sen benim dostumsun.

 Kralların dostu olmaz.

 Kralların sadece yandaşları ve hasımları olur.

 Ziyaretim bu kadar efkâr uyandırdığı için özür dilerim.

 Hal.

 Seninle geleceğim.

 Karşılığında tek bir şey istiyorum.

 Şu lanet cadıya olan borcumu öde.

 Şuna.

 Olur mu?

Aramıza yeni katılanlar, hoş geldiniz.

 Hep birlikte, tek ve üstün bir akıl olarak hareket edelim.

 Birlikte, Fransa'yı alt edeceğiz.

 Birlikte, ona diz çöktüreceğiz.

 Komutanlarım, bu amaç için, seferberliğimize yeni katılan komutanımızla tanışın.

 Sör John Falstaff.

 Sör John'un savaş deneyimlerini anlatmaya lüzum yok.

 Onu tanırsınız.

 Kimileriniz yanında savaşma şerefine nail oldu.

 Diğerleri de başarılarını duymuştur.

 Ancak Sör John'u bu sefere dâhil etmemin hayati bir sebebi var, savaşa saygı duyması.

 Bunu yalnızca en korkunç savaşları görmüş biri yapabilir.

 Savaş âşığı değil ancak sizin ve adamlarınızın beklediği katı ciddiyete sahip.

 Hoş geldiniz ve teşekkürler kıymetli efendiler.

 Memnun oldum.

 Çok güzel.

 Bizi bekleyen şeye hazır mısın?

 Bizi bekleyen şeye hazır olmak mümkün değil.

 Deh!

 Sör John komutanlık için yeterince sağlıklı ve iyi mi sizce?

 John iyi bir adam.

 Denizde ya da karaya çıktığımızda gelecekler.

 Yakında öğreniriz.

 Siz dinlenin.

 John.

 Teşekkür ederim.

 Ne için?

 Geldiğin için.

 Benimle.

 Kahrolası Hooper denen kadından kurtulmak için seve seve ödediğim bir bedeldi.

 Siz de dinlenin Kralım.

 Hızlıca çıkacağız!

 Her binaya bakın.

 Kimse yok!

 Dikkat edin.

 -Burası boş!

 -Kimse yok.

 Hadi, daha hızlı.

 Yak.

 Çek!

 Çek!

 Kaleye saldırmalıyız.

 Kanlı olacak.

 Mutlaka kayıplar vereceğiz.

 Savaş böyledir.

 Kanlı ve ruhsuz.

 Surların arkasında ne hazırlık yaptıklarını bilemeyiz.

 Kuşatma aylar sürebilir ve korkarım ki bizim aylarımız yok.

 Bu kadar adam burada sabit kalınca açlıktan, hastalıktan telef olacak.

 Sör John?

 Savaş, kanlı ve ruhsuzdur.

 Evet.

 Başpiskopos geldi.

 Boş boş bekleyip çıkmalarını ummayacaksınız herhâlde?

 Kuşatmanın tanımı bu zaten.

 Bu ne kadar sürer?

 Bilmeniz imkânsız.

 Bu da kuşatmaların özelliklerinden.

 -Askerlerimi o tepeye göndermem.

 -Ama neden?

 Askerlerimi göz göre göre, tahminlere bel bağlayarak feda etmem.

 Neden etrafından dolanmıyorsunuz?

 Kalede saklanmakta kararlılarsa etrafından dolanın madem.

 Tam bir savaş üstadı.

 Kasabayı almak zorundayız Başpiskopos.

 İngiltere'den yapacağımız tedarikler için burayı karargâh hâline getirmeliyiz.

 Bu seferde benim de payım olduğunu unutmayın.

 Buradan çıkarım var.

 Beni ciddiye alacaksınız.

 Bugün değil Başpiskopos.

 Kralım.

 Teslim oldular.

 Az önce boşuna tartıştık, desene.

 Başpiskopos da boşuna zırvalamış oldu.

 Zafer sizindir.

 Tek talebimiz, kadın ve çocukları bırakmanız.

 Çoğu aç, yaralı ve hasta.

 Kalenin tamamen teslimi hâlinde talebinizi reddetmeyeceğim.

 Bu gece kadın ve çocukları tahliye edin, erkekleri esir alınmak üzere bir araya toplayın.

 Gelin.

 Niyeti bizi oyalamak.

 Kimin?

 Veliaht Prens'in buraya geldiğini öğrendik.

 Majesteleri ile görüşmek istiyor.

 Niyetini biliyor muyuz?

 Sadece görüşmek istediğini biliyoruz.

 Umarım niyeti de babasının boyun eğdiğini iletmektir.

 Bu habere göre hareket etmeyip hazırlanmamızı öneriyorum.

 Yaşadıkları kargaşadan faydalanalım.

 Sör John, sen ne önerirsin?

 Bahsettiğiniz Fransız Prens ile hiç görüşmedim.

 Ne istediğini bilemem.

 Kralım.

 Geldi.

 Majesteleri!

 Minik zaferinin şerefine.

 Neden geldiğimi merak ediyorsundur.

 Ediyor musun?

 Eğer teslim olmak istediğimizi söylememi umuyorsan öyle bir şey için gelmedim.

 Sana bazı şeyleri tasvir etmeye geldim.

 Gelmekte olan sonunu, ağır ağır ölen askerlerinin attığı çığlıkları.

 İngiltere Kralı, Fransa'yı mesken tutmaya kararlı gibisin.

 Söylemedi deme.

 Vücudundaki tüm kanı çekip seni bir ağacın altına gömeceğim.

 Minik bir Fransız ağacının altına.

 Çok genç, ufak bir ağacın.

 Zira muhtemelen bunu yapan akla tam da bu yakışır.

 O ufak akla.

 Belki de  Taşaklısın herhâlde, değil mi?

 Hem de ne taşaklı.

 Taşaklar dev gibi ama yarak minnacık.

 Karılarınızın, çocuklarınızın ağlayışları geceleri bana ninni olacak.

 Beni anladın mı?

 Evet.

 Çok çarpıcıydı.

 Sör John, biz artık gidelim.

 İyi geceler.

 Askerleri hazırla.

 Hiç oyalanma.

 Kaç!

 Sus bakayım.

 Merhaba ufaklık.

 Korkma.

 Kralına bir hediye götürmeni istiyorum.

 Olur mu?

 Aferin sana.

 Olamaz!

 Gece boyu kamp çevresinde iki kat nöbetçi olsun.

 Nöbetler üçer saat.

 Zinde ve dikkatli olsunlar.

 Uyuyan olursa gözleri oyulsun.

 Konuşan olursa dilleri kesilsin.

 Elimizdeki tüm Fransız esirleri de idam edeceğiz.

 Cesetlerini kazığa oturtup nehir kıyısına bırakın.

 İlk komutuna uyarım.

 İkincisiyse  Bahsettiğin toplu infazı kendin yapman gerekecek.

 Ne dedin sen bana?

 Sen öyle bir adam değilsin.

 -Ne cüretle karşı gelirsin?

 -Duygularını burada, bana dök.

 -Ama burada kalsın.

 -Bu ne cüret?

 Kralınım ben.

 Sayısız hikâyesini duyduğum korkunç savaşçı Falstaff nerede?

 Denizi aştığımızdan beri çıtın çıkmıyor.

 Taktisyen de komutan da danışman da benim resmen.

 Nerede şu korkunç savaşçı Falstaff?

 Ben sadece gerektiğinde konuşurum.

 Asker adamların işgüzarlık yaptığını çok gördüm.

 Beyhude bir şan uğruna askerlerin katledildiğini.

 Ben öyle biri değilim.

 Şu anda kendi açtığın savaşın içindeyiz.

 Bağırsaklarını şuracıkta yere dökerim senin.

 Sen de öyle biri değilsin.

 -İyi akşamlar efendim.

 -Beyler.

 Lord Dorset, en hızlı binicini çağır.

 Emredersiniz.

 Dartmouth!

 Buyurun efendim.

 Tepenin arkasında ne var, öğren.

 Doğruca buraya dön.

 Hem sayıca hem de konum olarak dezavantajlıyız.

 Aşağıda olmamız onlara yarıyor.

 İlerleme ihtiyacımız da bir dezavantaj.

 Bekledikçe güçlenecekler, daha da dezavantajlı olacağız.

 Lordum, olağanüstü okçuların var.

 Fransız arbaletleri, İngiliz yaylarıyla aşık atamaz.

 İlk taarruzda sırf okçularla bile ordularını eritebiliriz.

 Ortadaki bölüklerin karşısında dört sıra atlı var.

 Okçularımız yarısını indirebilir ama  Ama sekiz sırayı indiremezler.

 Hele ki dokuz, on  Haklısınız Kralım, bekledikçe daha da dezavantajlı olacağız.

 Ama dezavantajımız şimdiden aşılamaz boyutta olabilir.

 Hâlihazırda çok sayıda askerimiz çok hasta ve açlıktan bitap hâlde.

 O hâlde ne öneriyorsun Lordum?

 Bence çekilmeyi düşünmeliyiz Kralım.

 İstediğimiz sonuç bu değil, farkındayım ama ordumuzun telef olmasını da istemeyiz.

 Diğerleri adına konuşmak istemem ama eminim onlar da böyle düşünüyor.

 Kimler Lord Dorset ile hemfikir?

 Bu muharebe kazanılabilir.

 -Öyle mi Sör John?

 -Evet.

 Tam olarak nasıl Sör John?

 Atsız, zırhsız savaşarak.

 Yüce Tanrım, kurtar bizi bu adamdan.

 Ön savunma hatları, atlılardan oluşuyor.

 Ağırlar, kalabalıklar.

 Hepsi şövalye.

 Hepsi atlı, hepsi ağır zırhlı.

 Zemin ise çok gevşek, zaten epey ıslak.

 Bu gece yağmur yağdığında, ki yağacak, tamamen bataklığa dönüşecek.

 Onca at ve zırhla, kıpırdayamayacaklar, düşecekler, ters dönmüş böcek gibi çırpınacaklar.

 -Tıpkı bizim gibi.

 -Hafif olursak öyle olmaz.

 Atsız, zırhsız.

 Avantajımız, hız ve manevra kabiliyeti olacak.

 Peki Sör John, yağmur yağacağından nasıl bu kadar eminsiniz?

 Sağ dizim ağrıyor.

 Sadece yağmur yağacakken ağrır.

 Lütfen bu saçmalığa son verin Kralım.

 Zırhlı ön hatların çamurda üzerimize gelmesi gerekir.

 Bunu nasıl sağlayacağız?

 Küçük bir zırhlı takımla saldırarak.

 Sahte taarruz.

 Karşılık verirler.

 Ağır ve güçlü askerlerimizi yandan hızlı bir saldırı için saklarız.

 Bu kadar kolay kandıramayız.

 Sahte bir hamleye karşılık vermezler.

 Verecekler.

 Harekete geçtiğimizde çamurda bize gelecekler.

 Sayıca az durumdayız.

 Bunun farkındalar.

 Bozguna uğratma umuduyla var güçleriyle saldıracaklar, ilk saldırımız ne kadar ufak olursa olsun.

 Şanlı yaylarımızın yağdırdığı oklar ordularını kaosa sürükleyecek.

 İşte bu kaos, avantajımız olacak.

 Kralım, istirham ediyorum, bu deli saçması lafları dinlemeyelim.

 Bu adamın gerçek bir deneyimi var mı?

 Yıllar önce bir kez Richard için savaşmış.

 O günden beri paralı asker, yaptığı yegâne şeyler de soygun ve işkence.

 Asla soyulmayı hak etmeyen birini soymadım.

 Bu gece yağmur yağarsa yarın savaşacağız.

 Bu planı iyice düşünmeden, tahminlerine dayanarak sırf bana yaranmak için uydurduysan lütfen söyle.

 Tüm planlar tahminlere dayanır.

 Söylediğim gibi, ben yalnızca inandığımı konuşurum.

 Bunu da iliklerimde hissediyorum.

 Tam olarak dizimin iliğinde.

 Savaşın arifesine gelmişiz, bense  Bense burada oluş sebebimizi düşünmekten, anlamaktan   imtina ediyorum.

 Güzel bir sebep düşünsen iyi edersin.

 Askerlerin bunu hak ediyor.

 Senin için canlarını feda ediyorlar.

 Hangi güçlerin kumpaslarıyla buraya getirildin, bilemem ama sana ihtiyaçları var, senin onlara olduğu gibi.

 Seni öz güvenli görmeyi hak ediyorlar.

 Eğer bunu sunamayacaksan en azından muhteşem bir yalan uydur.

 Sen bunu mümkün görmesen de gerçekten benim dostumsun.

 İyi geceler Hal.

 İyi uykular.

 Rüzgâr kuzeyden geliyor.

 Yağmuru İngiltere göndermiş.

 Niye giyiniyorsun?

 Zırhsız savaşacaktık.

 Onları çekenler arasında olacağım.

 Sen gidemezsin.

 Fikir benden çıktı.

 Yuttuklarından emin olmak için birisi saldırıya önderlik etmeli.

 Askerlerim hazır.

 Ben elimi çamura bulamadan benim tahminlerime dayanan bu planı uygulamalarına vicdanım elvermez.

 Ben de geliyorum.

 Çok asilce bir teklif ama olmaz, biliyorsun.

 Ben bunun için doğmuşum.

 Ya burada öleceğim ya da Eastcheap'te içerken.

 Bence bunun hikâyesi çok daha güzel olur.

 Hem senin yapacağın çok şey var.

 Sen de katılacaksın elbette.

 Ama bana söz ver, gereğinden erken katılmayacaksın.

 Ne görürsen gör, önemli değil.

 Önce onları çekmeliyiz.

 Hepsini.

 Söz ver Hal.

 Muzaffer ol dostum.

 Belki sonrasında keyiflenirsin de oturup içeriz, ne dersin?

 Veliaht Prens nerede?

 Beni kabul ettiğiniz için minnettarım Lordum.

 Lütfen.

 Lütfen İngilizce konuş.

 İngilizce konuşmayı seviyorum.

 Basit ve çirkin bir dil.

 Bütün gece ve sabah boyunca teslim olmanı bekledim.

 Daha erken olsaydın bu kadar huzurum kaçmamış olurdu.

 Babanız adına konuşmadığınızı biliyorum.

 Onun adına konuşuyorum.

 Onun adına konuşmuyorsunuz, o yüzden doğrudan size geldim.

 Teslim olmaya değil.

 Bugün bu meydanda çok Hristiyan kanı akacak.

 Teklifim şöyle.

 İkimiz bir düello yapalım.

 Ordularımızın yerine.

 Kaybedersem askerlerim burayı derhâl sonsuza dek terk eder.

 Kellemi alırsınız.

 Kazanırsam babanızın ölümünden sonra krallığın tahtı benim olacak.

 Ne dersiniz?

 Korkuyor musun genç Henry?

 Kararınız nedir?

 Bu muharebeden korkuyor musun?

 Utanılacak bir şey yok.

 Askerlerinizi kurtarın.

 Sen kendi askerlerini kurtar.

 Buraya gelen sensin.

 Ayağıma!

 Bana boyun eğ!

 Maalesef yapamam.

 O zaman velet, şu meydanı meşhur edelim o hâlde.

 Ufak Agincourt köyü, kendini toyca rezil ettiğin yerin ebedî simgesi olacak.

 Konuşma mı bekliyorsunuz?

 Konuşacaklarım belli.

 Savaş meydanında olmasak da aynı konuşmayı yapardım.

 Şans eseri sokakta karşılaşsak da aynı şeyleri söylerdim!

 Bugüne dek tek bir şey istedim!

 Bu krallığın, İngiliz hükmünde birleşmesi!

 Herkes ölmek için doğar, biliyoruz.

 Bu yükü daima taşırız.

 Son gününüz bugünse varsın olsun!

 Benimki de yarın olur!

 Belki benimki bugün, sizinki yarın olur.

 Önemi yok.

 Önemli olan şunu yürekten bilmeniz.

 Sizler bugün bu krallığın birleşmiş hâlisiniz.

 Siz, İngiltere'siniz.

 Her biriniz.

 İngiltere sizsiniz.

 İngiltere, aranızda kalan boşluktur.

 Kendiniz için değil, o boşluk için savaşın.

 Doldurun o boşluğu!

 Dokuyun onu, ağırlık verin ona!

 Onu geçilmez kılın!

 Ona sahip olun!

 Onu İngiltere yapın!

 O boşluğu İngiltere yapın!

 Muhteşem adamlar burada.

 Komutanlar, lordlar!

 Muhteşem adamlar!

 Kral ve Aziz George uğruna!

 Embesiller.

 Okçular.

 Okçular!

 Okçular!

 Okçular!

 Yaylar!

 Hazır ol!

 Ateş!

 Durun!

 Hazır!

 Ateş!

 Benimle birlikte!

 Gel bakalım   İngiltere Kralı.

 Kral'a selam durun.

 Kral'a selam durun.

 Kral'a selam durun.

 Kralım.

 -Tanrı Kral'ı korusun.

 -Kral'a selam durun.

 Kral'a selam durun.

 -Kral'a selam durun.

 -Tanrı Kral'ı korusun.

 -Kral'a selam durun.

 -Kral Henry'ye selam durun.

 Kralım, esirler çok kalabalık.

 Orduları tekrar toplanırsa sahip çıkamayabiliriz.

 Hepsini öldürün.

 Majesteleri, İngiltere Kralı Henry.

 Majesteleri, buyurun, oturalım.

 Buyurun.

 Güneşi severim ama çok da değil.

 Fazlası ziyadesiyle tehlikeli.

 Yapmak üzere olduğumuz konuşma, kibirli ya da aklıselim adamlar tarafından defalarca yapıldı ve yüzyıllar boyunca da yapılmaya devam edecek.

 Umarım ikimiz, aklıselim adamlarızdır.

 Elbette buraya seyahat sebebim, size boyun eğmek.

 Karşılığında bir şey istiyor musunuz?

 Hayır.

 Ancak size bir teklif sunmak istiyorum.

 Kızım Catherine ile   evlenin.

 En tarihî gelişmelerin, sık sık aile gibi ufak bir ayrıntıdan filizlenmesi oldukça şaşırtıcı.

 Şu anda burada bahsetmeye çekinsem de benim oğlumla olan ilişkim, sizinse babanızla olan ilişkiniz, bizi bugün bulunduğumuz noktaya getiren unsurlar oldu.

 Topraklara ve insanlara hükmediyoruz ancak bizi yerimizden eden, aile oluyor.

 Ailelerimiz bizi tüketiyor.

 Dostunuz Sör John'u kaybettiniz, başınız sağ olsun.

 Kaybının sizi derinden yaraladığı şüphesiz.

 Sağ ol William.

 Sadakatin teselli oluyor.

 Tahtını fazlasıyla hak eden bir kral olduğunuzu gösterdiniz.

 Hatta bana soracak olursanız İngiltere'nin şanlı krallarından biri oldunuz.

 Majesteleri, halk toplandı.

 Demek öyle.

 Lütfen buyurun Majesteleri.

 Çok güzelsiniz.

 Mersi.

 Artık Fransızca konuşmayacağım.

 İngilizce konuşmalıyız.

 İngilizce bilmiyorum.

 Öğrenirsiniz.

 O hâlde, öğrenene dek birlikteliğimiz nasıl ilerleyecek acaba?

 Çok merak ettiğim sayısız şey var.

 Hiç tanımadığın bir kadınla evlenmeyi düşündüğüne göre gerçekten de öyle olmalı.

 Sana itaat etmeyeceğim.

 Saygımı hak etmek zorundasın.

 Anlıyorum.

 -Öyle mi?

 -Evet.

 Bir başarmışlık hissediyor musun?

 -Ne bakımdan?

 -Herhangi bir bakımdan.

 Babamın asla başaramadığı şeyi başardım.

 Krallığı ortak paydada birleştirdim.

 Sadece bir anlığına rahat bir nefes aldırdın.

 Yalan iddialarla kurulan bir birlik, asla kalıcı olamaz.

 Acaba yaptıklarımın hangi kısmı yalanlara dayanıyordu?

 Neden Fransa'ya savaş açtın?

 Baban kendisi arandı.

 Nasıl?

 Nasıl arandı?

 -Bana suikast düzenletti.

 -Suikast falan yoktu.

 Sizi öldürme planı yoktu.

 Nereden biliyorsun?

 Çünkü taarruza geçtiğini öğrendiğinde babamın yanındaydım.

 Tepkisinde samimi olduğunu anlayacak kadar tanırım onu.

 Tepkisi nasıldı?

 Güldü.

 Çok güldü.

 "Herhâlde sarhoş." dedi.

 Baban delinin teki.

 Deli olabilir ama dürüst.

 Deliliği onu dürüst kılıyor.

 Sadece inandıklarını söyler.

 O yüzden çok seviliyor.

 Ağabeyin düzenletti o zaman.

 Ağabeyim böyle bir plan kuramayacak kadar aptaldı.

 Gerçek sebebin neydi?

 Gönderdiği toptan haberin var mı?

 Bana gönderdiği toptan?

 Top mu?

 Sana top mu gönderdi?

 Niyetimi sen mi sorguluyorsun?

 Babanın hükümdarlığı meşru değil.

 Taht üzerinde hakkı yoktu.

 Hiçbir monarşi meşru değildir.

 Kendi baban da tahtı zorla almıştı.

 Görünüşe göre yaptıkların için bir açıklaman yok.

 Sayısız Hristiyan'ın kanını döktün ama   karşımda tek gördüğüm mağrur, ahmak, genç bir adam.

 Kolayca galeyana getirilebilen   kolayca aldatılabilen.

 Artık gitmem gerek.

 Yavaş.

 Bugünün keyfini çıkarmalıyız sevgili dostum.

 Zaferimizin şerefine büyük bir kalabalık toplandı.

 Krallar asıl böyle anlar için yaşıyor olsa gerek.

 Meşguliyetimden ötürü aileni sormayı ihmal ettim.

 Sonuçta cüzi bir şeyle meşgul sayılmazsınız  İki oğlun var.

 Evet.

 Ve  Yokluğunda mülklerinle karın ilgileniyor.

 Evet.

 Senin mülkün koyun.

 Yüncüsün.

 Tıpkı babam gibi.

 Kaç tane?

 Son sayımlara göre yaklaşık 4.000.

 Çoğu Dorset Horn cinsi.

 Ne kadar toprağın var?

 Açık konuşmak gerekirse tam olarak emin değilim.

 Ama yüzlerce dönümlük güzeller güzeli arazilerim var.

 Fransa'nın nerelerini sahiplendin?

 Dur.

 Fransa artık bizim.

 Topraklarının ne kadarını sahiplendin?

 Şey  O henüz belli değil.

 Daha yeni fethettiniz.

 -Neden böyle bir soru  -Orada kal.

 Orada kal.

 Suikastçım sana nasıl geldi?

 Hatırlayamadım.

 Hatırla.

 Sonraki aylarda çok şey yaşandı.

 Bu kadar kritik bir an, eminim diğer onca şey arasından sivrilmeyi başarıyordur.

 Haksız mıyım?

 Haklısınız.

 Bir düşüneyim.

 Dışarıda mı oldu?

 Sana dışarıda mı yanaştı?

 Evet.

 Evet, sokaktaydım.

 Bana çok tuhaf bir biçimde yaklaştı.

 Kralım, lütfen endişenizin sebebini söyleyin.

 Orada kal.

 Orada kal.

 Adını biliyor muydu?

 Sanırım hayır.

 O hâlde sana gelmesi gerektiğini nereden biliyordu?

 Şimdi hatırladım.

 Saray muhafızlarına teslim oldu.

 Onlar da bana iletti, beni yanına götürdüler.

 Yani dışarıda değildin.

 Hayır.

 Hayır, değildim.

 Kusuruma bakmayın.

 Beni hücresine götürdüler.

 Bir sorun mu var   Hal?

 Evet.

 Bir sorun var.

 Şu anda tam önümde, aptal taburesinin üstünde -güç bela ayakta duruyor.

 -Anlayamadım.

 -Lütfen oyun oynamayı bırak.

 -Cidden anlamıyorum.

 Kes ulan oyun oynamayı!

 Kes!

 Sana istediğini verdim çocuk!

 Vermedim mi?

 Barış istedin.

 İstemedin mi?

 Barışa böyle ulaşılır.

 Zaferle.

 Dinle 

İşte bu barışın sesi.

 Senin sağladığın barışın sesi.

 Senin yüceliğinin sesi.

 Senden tek bir şey istiyorum.

 Bana her zaman doğruları açık açık söyleyeceksin.

 Her zaman.

 Bana yalnızca bunun sözünü ver.

 Söz.

 Kral Henry!

 Kral Henry!

 

Önceki Yazı
« Prev Post
Sonraki Yazı
Next Post »

Benzer Yazılar