Print Friendly and PDF

Translate

Leprechaun Returns (2018)

|

 


92 dk

Yönetmen:

Steven Kostanski

Senaryo:

Suzanne Keilly

Ülke:

ABD Kanada, Güney Afrika

Tür:

Komedi, Fantastik, Korku

Vizyon Tarihi:

11 Aralık 2018 (ABD)

Dil:

İngilizce

Müzik:

Andries Smit

Nam-ı Diğer:

Leprechaun 8

Oyuncular

 

    Taylor  Spreitler

    Pepi   Sonuga

    Sai  Bennett

    Linden   Porco

    Mark  Holton

 

Özet

Yirmi beş yıl önce Kuzey Dakota’da, genç bir kadın ve arkadaşları, şeytani Leprechaun’u, ağzına dört yapraklı yonca sokarak etkisiz hale getirmiş ve onun eriyen bedeninin kuyuya düşüşüne şahit olmuştur. Ancak onun altın küpüne ne olduğu kimse tarafından bilinmemektedir. Aradan seneler geçmiştir ve arazide olup bitenler tamamen unutulmuştur. Geçen yılların ardından, bir grup doğa bilimleri üniversite öğrencisi genç kadın, yaz tatilinde kaldıkları yeri yeşillendirmeye karar verir. Bölgeyi yeşillendirerek güzel bir yaşam alanı yaratmaya çalışan gençlerin bu zorlu görevi, bu sırada farkında olmadan Leprechaun’u canlandırmalarıyla daha da zorlaşır. Geri dönen şeytani cüce, altın küpünü geri almayı ve kızlara da cinayet üzerine esaslı bir ders vermeyi planlar. Ancak karşısındakiler onun şeytani planlarına kolay kolay boyun eğmeyeceklerdir. Cücenin dişli rakipleri olan kadınlar da Leprechaun’un altınını almaya ve onu sonsuza kadar yok etmeye karar verir. Fantastik diyarlardan gelen bu cüce mi yoksa ona karşı birlik olan genç kadınlar mı galip gelecektir?

2016 yılında “The Void” ile beğeni toplayan Steven Kostanski’nin yönetmenliğini üstlendiği filmin oyuncu kadrosunda şeytani cüce rolünde Mark Holton, Taylor Spreitler, Pepi Sonuga, Linden Porco, Sai Bennett ve Emily Reid yer alıyor

Altyazı

Altınlarım nerede?

  Dünyayı kurtarmaya gidiyorum.

Bir sonraki durak, Devil's Lake.

  OTOGAR

Merhaba Katie.

  Ben Lila Jenkins.

  Beni almaya geleceğini söylediğinden eminim.

  Otobüs durağındayım.

  Yani  Sanırım beklemeye devam edeceğim.

  Ne olur bu tarafa gelme.

  Araç lazım mı?

  Ah, hayır.

  Yok, birini bekliyorum.

  Sen şu eski evin tamiratı için   ta kampüsten gelen   kızlardan birisin herhalde.

  Nereden biliyorsun?

  Burası küçük yer.

  Ne döndüğünü bilmemek imkânsız.

  Bilmeye çalıştığımdan değil de.

  İşte  bir şekilde haberim oluyor.

  Peki.

  Ben arkadaşımı bekleyeyim.

  Sen bilirsin.

  O tarafa çok sık gitmiyorum zaten.

  Ama   sen tanıdığım birine benziyorsun.

  Oldu.

  Devil's Lake taksi.

  ARIYOR Ozzie'nin Taksisi.

  Bana araç lazım.

  Güzel.

  -İrlandalı mısın?

  -Hayır.

  Ah, kültürlerini seviyorsun o zaman?

  Alakası yok.

  Ben  Seni daha önce görmedim.

  İnsanları hatırlamada iyiyimdir.

  Ben  Ah, doğru ya.

  Bu benim ilk senem.

  Okula yeni başlamadım, Larimore'deki ilk senem.

  Yeni nakil oldum.

  Çok mu konuşuyorum?

  Kusura bakma.

  Biraz gerginim.

  Ben hep gerginim.

  LARIMORE ÜNİVERSİTESİ Hep buraya gelmek istemişimdir.

  Annem eskiden burada yaşarmış.

  -Devil's Lake'de?

  -Evet.

  Hatta gideceğimiz evde yaşıyormuş.

  O evi ona babası, yani büyükbabam almış.

  Ama şimdi üniversiteye ait.

  Sen Tory Redings'in kızı mısın?

  Evet.

  Onun kızıyım.

  Annemi tanıyor musun?

  -Evet.

  -Beni ona mı benzettin?

  Evet.

  Annen nasıl?

  Geçen sene vefat etti.

  Başın sağ olsun.

  Annen   bana karşı nazikti.

  Onunla ilgili hikayelerin varsa dinlemek isterim.

  Sana gideceğimiz yer hakkında   hiçbir şey anlatmadı mı?

  Hayır.

  Muhtemelen şu an her şey yolunda olduğundan anlatmamıştır.

  Anlatmadığı nedir?

  Hiç.

  Evin kampüsten bu kadar uzak olduğunu bilmiyordum.

  O ev   her yerden uzak.

  Teşekkür ederim.

  -Her şey yolunda mı?

  -Ah  evet.

  Her şey yolunda.

  Biz hallettik.

  Bir şeyler ters giderse   bodruma bak.

  Bir saniye, ne?

  Merhaba?

  Merhaba.

  Merhaba.

 Merhaba.

  -Lila sen misin?

  -Evet.

  Ne arıyorsun burada?

  Otobüsün dörtte gelmeyecek miydi?

  Evet.

  -Saat dört mü?

  -Beş buçuk.

  Ay, yani Tuhaf Ozzie'yle bir saat aynı araçta mahsur kaldın.

  Ama galiba daha iyi olmuş.

  Meredith hala dönmedi.

  Kim bilir nereye gitti.

  Uyarmadı deme.

  -Rose, Bear Grylls’e dönüştü.

  -Kime?

  Boş ver.

  Yonca suyuna sakinleştirici hap katmayı düşünüyorum.

  -Yonca suyuna bayılırım.

  -Aynen.

  Kara lahanadan bıktım.

  Bir süre önce etrafta bir yonca tarlasına rastladık.

  Bahçemize ekelim dedik.

  Eşyaları aldın mı?

  Daha almadım!

  Lila geldi.

  Daha gelmeyecek sanıyordum  -Evet.

  -Aa!

  İyi ki geldin, Lila.

  -Yardımın lazım.

  -Ne?

  Kız daha yeni geldi, Rosie.

  Lila, bu hafta içeride mi dışarıda mı işemek istersin?

  İçeride?

  O zaman işe koyulalım.

  Şu teli al.

  Evet Lila, borular takılana kadar bu hortum su hattımız olacak.

  Sonra kendi kendine yeten bir su kaynağımız olacak.

  Sistemden çıkışın ilk adımı.

  Siz daha önce kuyuyu kullanmadınız mı?

  Hayır, yıllar önce kullanmayı bırakmışlar çünkü su kirliymiş.

  Ama ben bizzat tadına baktım ve bir sorun yok.

  Mükemmeldi.

  Bu işi daha önce halletmiş olmalıydık ama daha uzun sürdü çünkü birisi   internet kullanabilmek için güneş panellerini baştan savma takıverdi.

  Kanka, üç gündür internetimiz yok.

  Nasıl, internet yok mu?

  Lanet güneş panellerini takana kadar internet de yok, elektrik de yok, telefon da çekmiyor.

  Tamam.

  Bu şarj olunca suyumuz olacak.

  -Meredith de geldi mi tamam.

  -Bir saniye.

  Meredith kim?

  Meredith  grubun hıyarıdır.

  Evet ama grupta yerli bitkiler peyzaj mimarlığı okuyan tek kişi de o.

  O bize lazım.

  Evet, yerli bitkileri pek sever.

  Of  Düşün, Ozzie.

  Otobüs durağında telefonun elindeydi.

  Araçtayken de vardı.

  Eve giderken de.

  Ama şimdi yok.

  Tory'nin evinde kaldı.

  Hay lanet olsun.

  Odaklandığı ve ayık olduğu müddetçe Meredith harika biri.

  İçecek getirdim.

  -Bira da aldım.

  -Katie.

  Meredith geleceğini söylememişti.

  Söylememiş miydim?

  Selam, ben Matt.

  Andy'nin arkadaşı.

  Tanıştığımıza memnun oldum.

  Hayır, Meredith.

  Hayır, hayır, hayır.

  Bunun için burada toplanmadık.

  Dört haftalık bir parti değil bu.

  Ciddi bir mesele.

  O zaman bu da elinde birasıyla ciddi olan ben.

  Hem, eli işe yatkın insan istedin.

  Al işte, Matt ve Andy.

  Kulağa tuhaf geldi.

  Neyse, saat altı oldu.

  Hem sosyal sorumluluk taşıyıp hem de kafayı bulabiliriz.

  İkisi bir arada olabilir.

  Aslında güneş saat yediye kadar batmıyor.

  O yüzden bir süre daha çalışabiliriz.

  -Bu oyunbozan da kim?

  -Merhaba.

  -Ben  -Bu Lila, Meredith.

  Yeni Alfa Epsilon kardeşimiz.

  Pizza da aldım ama istemiyorsanız  Tamam!

  Ama sırf aç olduğum için!

  Yarın erkenden başlayacağız!

  Çok erken başlayacağız.

  Yarın.

  Evet.

  Tabii ki Andy'yi çağıracaktı.

  İlla bir sorun çıkaracak.

  Andy benim eski çıktığım.

  Bu gece kesinlikle onunla yatmayacağım.

  Bu sadece tesadüf.

  Sadece tesadüf.

  Aman Tanrım, olamaz!

  Rahat bırak beni!

  Hayır!

  Baba?

  Biz  Biz seni öldürmüştük   25 yıl önce.

  Sen ölüsün!

  25 yıl.

  Biraz yıpranmış görünüyorsun, evladım.

  Vücuduna bakmazsan   o da sana bakmaz.

  Bir oğlan varmış, herkes öldü sanmış.

  Bütün etleri dökülüvermiş vücudundan.

  Ama kuyudan kaçmış, canlı ve sağlammış.

  Şimdi de bir sürü adam öldürecekmiş.

  25 yıl olmuş demek.

  Arayı kapatmak için öldürecek çok insan var.

  Amma da yakışıklı olmuşum.

  Sistemin dışına çıkıyorsunuz demek.

  Yazın sonuna kadar elektriğimizi güneş panelinden, suyumuzu da kuyudan alıyor olacağız.

  Kirli suyumuzu ayrıştıracağız.

  Süt ve toprak havalandırması için miyotonik keçi yetiştireceğiz çünkü nitrojen sebebiyle  Kıçınız tavana değecek.

  Yalnız, seninki çok güzel.

  Alınmayın ama kampüsteki en inek kız birliği ödülü sizin olabilir.

  Rose, yeni bir birlik kurmak için dilekçe verdiğinden tek kız veya erkek birliği biziz, Maddie.

  Başarılı bir kariyerin anahtarı ilişki kurmaktır.

  Eğer bir birliğe katılırsan bir iş başvurusu yaptığında bağlantıların olur.

  Hey, Rose.

  Bu nedir?

  Altın kürek mi?

  Kumaş tiftiğinden baraka yaptığım için kazandım.

  Sadece beş dakikalığına işten konuşmayı kesebilir miyiz?

  Yeni arkadaşımız Lila hakkında daha çok şey bilmek istiyorum.

  Evet.

  Senin için zordur, eminim.

  Bir grup yabancıyla karanlıkta takılmak için tüm arkadaşlarını ve okulunu bırakmışsın.

  Aslında ben okula evden gidip geliyordum.

  O yüzden pek insan tanımıyorum.

  Ama arkadaşın vardır.

  Yok.

  Zamanımın çoğu anneme bakmakla geçiyordu.

  Annenin nesi vardı?

  Belki bunu konuşmak istemiyordur.

  Sorun değil.

  Bu normal bir şey.

 Annemin psikolojik sorunları vardı.

 Peşinde canavarlar olduğunu düşünürdü.

 O yüzden evden hiç çıkmazdı.

  Sonra da kanser oldu.

  Kusura bakmayın, çok detaylı oldu.

  Sanırım ben bir bira daha alacağım.

  -Bir şey isteyen?

  -Yardım edeyim.

  Ben hallederim.

  Yine de geleyim.

  Onunla yatmayacakmış gibi davranmasına da hastayım.

  Kızlar, galiba ben sizin odada kalıyorum.

  Sabah altıda kalktıkları sürece ne yaptıkları umurumda değil.

  Lila, yarın yağmur suyu kuyusunda sen çalışacaksın.

  -Peki.

  -Ben sana yardım ederim.

  Teşekkür ederim.

  Dikkat et, Matt.

  Baksana, Lila'nın annesi deliymiş.

  Böyle şeyler genetiktir.

  Annem deli değil   sadece  Bu hiç hoş değildi.

  Ben yatıyorum.

  -Şakaydı, Lila.

  -Yok, cidden.

  Sorun yok.

  Sadece yorgunum.

  İyi geceler.

  Sence de kız biraz tuhaf değil mi?

  Lanet olsun.

  Temizlik hiç bu kadar seksi olmamıştı.

  Kes şunu.

  Temizlik yapmaya çalışıyorum.

  Akıllı olmayla bir yere varamazsın.

  Merhaba.

  Olamaz.

  Kahretsin!

  Aman tanrım!

  Kahretsin!

  Yarım günlük iş boşa gitti.

  Hayır, hayır.

  Sorun yok.

  Sanırım anladım.

  Ne fark eder?

  Şu suya bak!

  Peki  Birkaç saatliğine su pompasını bana verirsen, suyu tahliye etmek için kullanabilirim.

  -Gerçekten mi?

  -Evet, gerçekten.

  -Teşekkür ederim.

  -Tabii, ne demek.

  Annemle o kadar çok zaman geçirdim ki sorun çözmede bayağı başarılıyım.

  Belli oluyor.

  Ama sana dostça bir öneri: Annenden çok bahsetmesen mi?

  Bunlar ne?

  Meredith, bahçedeki meyve ve sebzelerin suyunu sıkmayı seviyor.

  Vay be.

  Sağlığına bu kadar düşkün olduğunu bilmiyordum.

  Yok canım.

  Suları votkasına karıştırıyor.

  Sabah sabah altın kokusuna bayılırım.

  Aşağı doğru dik şekilde delmelisin.

  Yoksa zamanla gevşer.

  Böyle de oluyor.

  Bunu daha önce de yaptım.

  Ben de.

  O yüzden diyorum ki  Tekrar sevişirsek tuhaflaşacağını biliyordum.

  Hop!

  hop!

  Öncelikle, sen bana asıldın.

  Unuttun mu?

  İkincisi, bunun onunla alakası yok.

  Yanlış monte ediyorsun, o kadar.

  Ya da   sen tuhaflaştın.

  Bak yine batırdın.

  Bir daha seks yapmayacağız.

  Tanrım.

  Böö!

  -Mer?

  -Efendim?

  İyi misin?

  Evet.

  Şahaneyim.

  Hâlâ pijamalı mısın?

  Evet.

  Tanrım, Mer.

  Bize katılmayacaksan, burada olmanın anlamı ne?

  Burada yaptıklarımız umurunda mı senin?

  Evet, umurumda.

  Buradaki götleklerin hepsinden çok bu bitkileri umursuyorum.

  -Öyle mi?

  -Bitkilerin tek bir görevi vardır, Rose.

  Onu da hakkıyla yaparlar.

  Doğru yerde doğru bitkiyi ekersen o sadece kendini değil, etrafındaki dünyayı da güzelleştirir.

  Bu dediğin tatlıydı.

  Ayrıca, hemen hemen her bitkiyi fermente edip alkol elde edebilirsin.

  Merhaba?

  Ha ha, çok komik.

  Yeni kıza şaka yaptınız.

  Affedersin.

  Yardım lazım mı diye bakmaya geldim.

  Tabii.

  Teşekkür ederim.

  Sarnıca sen mi vuruyordun?

  O nedir bilmiyorum bile.

  -Sar  -Kusura bakma.

  Bu zımbırtı.

  Su tankı işte.

  Hayır.

  Dur, bir fikrim var.

  25 yıl altınsız geçti.

  Yeteneğimi kaybetmişim.

  Ama zamanla ve yeni bir cinayetle yeteneğim geri gelir!

  Hiç becerikli değilimdir.

  Kamerayla aram iyidir ama benden tesisat işi isteme.

  Sorun yok, kendi lavabomu kendim tamir ederim.

  O yüzden mi kameraman olmak istiyorsun?

  Şey, film yapımcısı.

  Farklı şeyler ama   bu zamanda Cassevetez veya Rodriguez gibi   her şeyden anlamak gerek.

  Belki sonra belgesel için seninle bir röportaj yaparız.

  Yok, söyleyecek başka ilgi çekici şeyim kalmadı.

  Dün gece neredeyse hepsini duydun.

  Konu nazikçe kapandı.

  Annem aslında  Sen niye buradasın?

  Affedersin, röportaj yapmak zorunda  Hayır, pardon.

  Taksiciyi gördüm sandım.

  Ama ölü halde.

  Bunu neden söyledim ki?

  Sorun yok.

  Çok karanlık olmadan, birkaç kare daha çeksem iyi olur.

  Aferin, Lila.

  -Oldu mu?

  -Oldu!

  -Elektrik geldi!

  -O zaman kutlama vakti.

  Evet!

  Katie, hadi gel!

  Tamam.

  Miyav!

  Miyav!

  Miyav!

  Yardım edin!

  Yardım edin!

  Kimse yok mu?

  KIRILIR Ne kar ne yağmur ne sıcak, ne de gecenin karanlığı bir leprikonu öldürmekten alıkoyabilir.

  Bu nedir?

  Tertemiz.

  Öldürmek beni sağlığıma kavuşturur ve zenginliğe ulaştırır.

  Ah, bu berbat bir şey!

  Berbat!

  İyi misin?

  Evet, iyiyim.

  Sıcak su gitti.

  Rose'ye söyleme, kafayı yer.

  Snapchat için!

  İnternet olması çok güzel!

  Görsel olarak David Lean tarzını yakalamaya çalıştım.

  Çevreyi başkahraman hâline getirdim.

  Her neyse.

  Sürekli hareket etmesi midemi bulandırdı.

  Yavrum, bence attığın shot'lar mideni bulandırıyor.

  Andy, arka bahçeye işeyen sen misin?

  Ne var?

  Tuvalet çalışmıyor sandım.

  Salaksın.

  -Vay canına, Matt.

  Çekimler harika.

  -Teşekkür ederim.

  İlginç.

  O ne öyle, tavşan mı?

  Tanrım.

  Tavşanlar bahçeyi bir saatte talan eder.

  Şu anda olabilecek en kötü şey bu.

  Bu ne?

  Çalma listemde bu şarkı yoktu.

  Bahçeye geçici çit koymam lazım.

  -Matt, biz yatakları şişirelim.

  -Tabii, dostum.

  Bilemiyorum.

  Şalterlerle uyumlu sigorta yok.

  Bir seferde o kadar elektriği kaldıramaz.

  Seninle bir daha yatmamı istiyorsan bahane uydurmana gerek yok.

  Tamam mı?

  Söyle, yeter.

  Tanrım, senden nefret ediyorum.

  Beni istiyor.

  Bende kablosuz hoparlörler var, telefonu ona bağlarız.

  Sorun yok.

  İnsanların bir şeye aşırı kasmasından nefret ediyorum.

 Şimdi bütün gece Wicked müziklerini dinler dururuz.

  Pekala  Soyu tükenmekte olan tek canlı senin ayın değil, hayatım.

  Bu gerçek olamaz.

  Sana hayal ürünü gibi mi gözüküyorum?

  Meyvemsi ve etli.

  Annenin aroması da var.

  Sen, annemin gerçek olduğunu söylediği yaratıksın.

  Annem deli değilmiş.

  Benden kurtulabileceğini sanması delilikti.

  Annen ve arkadaşları denediler.

  Ben erirken onlar izledi ve çürümem için beni kuyuya attılar!

  Ama  leprikonun bir parçası zarar görmemişse, onu öldürememişsin demektir.

  Hayır.

  Ve arkadaşımın bağırsağından aldığım bu altın sayesinde   tekrar istediğim şekilde   vücuda geldim.

  Şimdi kalan hazineyi istiyorum.

  Altınlarımı ver.

  Ben altın falan bilmiyorum.

  O zaman o güzel boynunda asılı olan nedir?

  Bu nasıl bir büyü?

  Büyü falan değil.

  Bunu annem verdi.

  Beni koruyacağını söyledi.

  Benim altınıma benziyor.

  Altınlarıma ne yaptın?

 Andy!

  Katie bana söylenip duracak.

  Sana bunun olacağını söyledim.

  -Dediğin sigortaları aldım.

  -Ama ben  Biliyor musun?

  Umurumda değil.

  İğrenç bir parti bu.

  Aferin sana be.

  Sen gidip yıldızları çeksene, Scorsese.

 İyi akşamlar hanımlar, beyler.

 Hoş geldiniz Lila!

  Sana geldim genç kız.

  Yoksa burada mıyım?

 -Lila, sen iyi misin?

  -Matt!

  Bırak o herifi.

  Seni duşta gördüm.

  Dolu dolu göğüslerin  Yani, bir dolu yeteneğin var.

  En iyi açılarını ben çekerim.

  İğrençsin.

  Seksi bir iğrençlik, değil mi?

  Mide bulandırıcı.

  Sağlam sakso çekiyorsun.

 Lila?

  İyi misin?

  Hemen geliyorum, Matty.

  Dur, hayır!

  -İyi misin?

  -Evet.

  Dur bir saniye.

  Gördün mü?

  Bir şey yanımdan geçti ve beni düşürdü.

  Hayvan mıydı neydi.

  -Kameraya çektim.

  -Hayvan değildi, tamam mı?

  O bir  Bu evden gitmemiz gerek.

  Sabaha tuzak kurarız.

  -Dünyanın sonu değil ya  -Evet, dünyanın sonu, tamam mı?

  Gerçekten gitmemiz gerek!

  Bak, ben deli değilim.

  Tamam mı?

  Ama nereden bileceksin ki?

  Beni tanımıyorsun.

  Hiçbiriniz tanımıyorsunuz.

  Tabii deli olduğumu düşünürsünüz.

  Aynı herkesin annemin deli olduğunu düşündüğü gibi Rose, bana annem hakkında çok konuşmamamı söyledi.

  Hepimiz ayvayı yedik.

  Herkes nerede?

  Bilmiyorum.

  Onları bulmamız lazım.

  Tanrım.

  Ne göt herif.

  -Surata bak.

  -Tanrım!

  Niye hep böyle itlik yapmak zorundasın?

  Sorun ne?

  Ahırda bir kutu daha sigorta olması lazım.

  Her şeyi bir anda çalıştırmazsak ışıkları tekrar yakabiliriz.

  Sen ne akıllısın öyle?

  Dur.

  Akıllı değilim.

  Bunu bir daha yapmayacağım.

  Bir zamanlar üniversiteli bir genç kız varmış.

  Bilginin özünü araştırırmış.

  Yükseklere çıkmak için şeytanla koyun koyuna yatarmış Ama kimse ona hakkaniyetli davranmamış.

  Altın duş.

  Başkaları senin için ne derse desin.

  Sen evlenilecek kızsın.

  -Ne diyorlarmış?

  -Biliyorsun işte  Kendim gibi ayyaşı gözünden tanırım.

  Alkol yüzünden halüsinasyon görüyorum galiba.

  Kendini ucuzdan satma.

  Ucuz mu?

  Walkman ile kamera bir arada.

  Etkileyici.

  Walkman nedir?

  Boş ver.

  Bir şey arıyorum ve bana nerede olduğunu söylersen seni parçalara ayırmam.

  Ne arıyorsun?

  Biraz yaklaş da   söyleyeyim.

  Katie?

  Ah, Rose.

  Bir şey daha ters gitti deme.

  Bir hayvanı kameraya aldım.

  Evin içinde mi?

  Herkes çıktıktan sonra kapıyı kapatmalı.

  O bir hayvan değil.

  O bir leprikon.

  Hayvan yok mu yani?

  Bunu olabildiğince sakin anlatmaya çalışacağım ki ikiniz de gerçek olduğunu anlayasınız.

  Hoparlörleri almaya gittim.

  Leprikon, kafasına oyuncak ayımın kafasını geçirmişti.

  Bana saldırdı, elektrikler kesilince de kaçtı.

  Çok şükür.

  Senin için değil, ev için.

  Ay, bu da kötü oldu.

  Akıl hastalığı çok talihsiz bir durum.

  Belki kafasını vurmuştur.

  Mutfakta, parayla kafayı bozmuş -manyak bir cüce var!

  -Ne?

  Bana bir şey yapamadan kaçtım.

  Bakın.

  Bu o.

  Dedim size.

  Kötü mal kullanmış bir kokainman da olabilir.

  -Leprikon o!

  -Leprikon o!

  Bunu nasıl çektin?

  Çocuklar, annemin hep hasta olduğunu düşünürdüm.

  Öyle tuhaf şeyler söylerdi ki.

  Leprikonun altın için öldüreceğini  Belki de bir delinin zırvalıklarına bu kadar itimat etmemeliyiz.

  Annem deli değildi.

  Tamam mı?

  Ben de öyle düşünüyordum ama  - deli değilmiş.

  -Katie ve Andy arka tarafta.

  Onları bırakamayız.

  Çocuklar, bu iyi bir fikir değil  İşemem lazım.

  Hayır.

  Lateks o.

  Doğada çözünmez  Yanlış seçimler yapıyorum.

  Yapma, Katie.

  Şu anda konuşmak istemiyorum, tamam mı?

  Aynen ben de.

  Hanımlar hep anı mahvetmek ister.

  O yüzden dillerini sökmek çok hoşuma gider.

  Nesin ulan sen?

  Ben bir leprikonum ve altınlarımı almaya geldim.

  Nerede olduklarını biliyor musun?

  Dostum.

  Poz versene.

  Sana bir şey verdim.

  Şimdi de benden çalınanı istiyorum.

  Ne dediğin hakkında hiçbir fikrim yok.

  Anlayacağın şekilde anlatayım.

  Öyle başa  böyle tarak!

  Beni yakaladı!

  Ay pardon, ayağıma saman değmiş  Lanet olsun.

  Ne oluyor?

  Bu o.

  Düşündüğümden kısaymış.

  Elinden gelen bu mu, minik sapık?

  İtiraf etmeliyim, altınım olmadan tam formumda değilim.

  Ama senin aksine hâlâ işi götürebilirim.

  -Kıçına tekmeyi basacağım!

  -Andy, bırak!

  Gel buraya!

  Kes sesini Katie, ben işimi bilirim!

  Andy'e bir puan.

  Aslında bana bir puan, iki tane de  Anahtarım yok!

  Odamda olmalı!

  -Emin misin?

  -Evet, eminim!

  Sizce Andy öldü mü?

  Yani, tam ortadan dikine ayrılmadı bence ama  -Aman Tanrım, Andy öldü!

  Aman Tanrım!

  -Niye kaçmıyoruz?

  Mümkün olduğunca uzağa gideriz.

  Durun, Rose nerede?

  Merhaba?

  Tam olarak bunu kastetmemiştim.

  -İğrenç trol!

  -Trol mü?

  Kırıcı oluyorsun.

  Niye böyle bir şey yaptı ki?

  İyi durumdaki ayakkabıları öyle umarsızca etrafa fırlatamazsın!

  Belki de onu yemiştir.

  Hayır.

  Yamyam olduğunu sanmıyorum.

  Yani, yamyam olabilir.

  Şey  Umurumuzda değil, Matt!

  Hayır, zarif bir havası da vardı.

  Şık bir şapka takıyordu!

  Rose için geri dönmeliyiz!

  -Ne?

  -Tamam.

  Tatlım sinirlenme.

  Tamam mı?

  Yapılacak doğru şey bu.

  Sadece, senden gelmesi biraz şaşırtıcı oldu.

  Yani öylece  bir şey olmamış gibi içeri mi gireceğiz?

  Bakın.

  Bir grup akıllı kadınız.

  Matt, sen de akıllı duruyorsun.

  Bunu yapabiliriz.

  Bu işi çözebiliriz, değil mi?

  Değil mi?

  Bunu öldürerek moda için bir iyilik yapmış olurum.

  Anahtarlar masamdaydı.

  Gitmiş.

  Gelin.

  Rose'u görüyor musun?

  Tamam.

  Bunu niye yaptın?

  Sessizce dikkatini çekmeye çalışıyordum!

  Görev başarısız!

  Hem, burada ne yapıyorsun sen?

  Bir şey lazım oldu.

  Bahçe cücesi nerede?

  -Onu atlattık.

  Arabaya gitmeliyiz.

  -Ev ne olacak?

  Yaptığım  Yaptığımız her şeyi öylece bırakamayız!

  Akıllı seçimler yapma zamanı geldi, Rose!

  Ölürsen dünyayı kurtaramazsın.

  Tamam mı?

  Hadi, arabaya gidelim.

  Meredith ve Lila anahtarları alıyor.

  Lanet olsun!

  -Arka taraftan geliyor.

  -Ne?

  -Olamaz.

  Emin misin?

  -Evet, bak.

  Çok yakın.

  Görünmeden çıkmamız imkânsız.

  Bodruma saklanalım, gidene kadar bekleyip arabaya koşalım.

  Ne?

  Olmaz.

  Meredith, bence bu çok kötü bir fikir.

  Tamam mı?

  Yani, orada sıkışıp kalabiliriz.

  Bana güvenir misin?

  Birlik kardeşiyiz biz.

  Ve arkadaşız.

  Hayır, hayır.

  Meredith?

  Meredith!

  Hadi, ne yapıyorsun?

  Çıkar beni buradan!

  Leprikon altınını istiyor, Lila.

  İstediğini verirsen sıkıntı olmaz.

  Hayır, Meredith.

  İş öyle yürümüyor, tamam mı?

  Andy'ye ne yaptığını sen de gördün, değil mi?

  Ona güvenemezsin.

  Hadi ama onu tanımıyorsun.

  Seni de tanımıyorum.

  Hiçbirimiz tanımıyoruz.

  Hayır!

  Yapma!

  Meredith, yapma!

  Çıkar beni!

  -Hey, hey, Lila nerede?

  -Kurtulamadı.

  -Ne demek bu?

  -Öldü işte.

  Onu öldürdü.

  -Ne?

  -Gitmemiz lazım!

  Buradan gitmeliyiz.

  Bize yaklaşmış olmalı.

  Geleceğin arabası bu mu?

  Üzücü.

  Hayır, benden uzak dur!

  Neler oluyor yahu?

  Bana zarar verecek misin?

  Pekâlâ, bir tahminde bulunacağım.

  Bence sen ölüsün.

  Bunu leprikon mu yaptı?

  Üzgünüm.

  Sen zombi misin?

  Hayalet misin?

  Bunun biraz faydası olur.

  Annemi leprikon sayesinde mi tanıyorsun?

  Onu beraber mi durdurdunuz?

  Hiçbir şey anlamadım.

  Eğer altınlarının yerini biliyorsan, bana çok büyük faydan olur.

  Bu kutulardan birinde mi?

  Burada hiçbir şey yok.

  Tory, Nathan, Alex, Ozzie.

  Altın define haritası.

  Ozzie, bu harika bir şey!

  Vay canına.

  Süper güç, telekinezi, müthiş taklit yeteneği.

  David Blaine'nin kötüsü bu sanki.

  Ya da direkt David Blaine.

  Dur, onu yoncayla durdurabilir miyiz?

  Tamam.

  Buradan çıkış yolunu bulmalıyız.

  Hayalet Ozzie, ben onu yapamam.

  Ozzie?

  Hayalet Ozzie, biraz yardım lazım.

  Pekâlâ, altına hücum zamanı.

  Bu daha iyi bir seçenek olurdu.

  Pekâlâ.

  Affedersiniz!

  Acayip sarhoşum.

  Kurtulabildik mi?

  -Kurtulduk mu?

  -Onu hiçbir yerde görmüyorum.

  -Kurtulduk!

  -Ama Lila için çok üzülüyorum.

  Hak ettiğini buluyor.

  Buluyor derken?

  Hâlâ yaşıyor mu?

  Yalan mı söyledin?

  Ne?

  Bunların başımıza gelmesinin sebebi o zaten.

  Leprikon, Lila'yı ona verirsem bizi rahat bırakacağını söyledi.

  -Bizi mi?

  -Tamam, beni.

  Biz birlik kardeşiyiz!

  Birbirimizi destekleyeceğiz!

  Sence ben birliğe girmek istiyor muydum?

  Hayır.

  -Lila için geri dönmeliyiz.

  -Biz gerçek bir birlik bile değiliz.

  Bir ay önce kurdun bu birliği!

  Hop!

  Hop, hop, hop.

  Daha hızlı!

  Daha hızlı!

  Zaten son hızdayım, daha hızlı gidemem!

  Burası!

  Sağa dön!

  Sağa dön!

  Sanırım onu öldürdün.

  -Dur!

  -Olamaz!

  Yürü!

  Anahtarı gördün mü?

  Hayır.

  Ozzie?

  Katie, anahtarlara bak.

  Aman Tanrım.

  Sanırım çıkmaz yola girdin.

  Katie!

  Aman Tanrım.

  Altınım yakında olmalı çünkü yine eskisi gibi hissetmeye başladım.

  Birkaç kişiyi daha öldürürsem tamam.

  Benden istediğini yaptım.

  Lila'yı sana bıraktım.

  Bana elini sürmeyeceğini söylemiştin.

  Sanırım söyledim.

  Bir leprikon her zaman sözünde durur.

  Ne yapıyorsun sen?

  Meredith!

  Onunla bir anlaşma yaptım.

  Kendi anlaşmanızı yapmak istiyorsanız, buyurun.

  Ben buradan defolup gidiyorum.

  Gidelim.

  Sana elimi sürmeyeceğim.

  -Gerçekten mi?

  -Arkadaşız biz.

  Meredith bir.

  Siz götlekler sıfır.

  Söz vermiştin!

  Bunu niye yapıyorsun?

  Sana elimi sürmeyeceğim diye söz verdim.

  Seni öldürmeyeceğim demedim.

  Şimdi doğayla iç içe oldu.

  Küller küle döndü!

  Kan ve iç organlar!

  Sizce iyi midir?

  Hayır.

  Her şey yolunda mı?

  Evet, sanırım telefonumla bunu çalıştırabilirim.

  Siz devam edin.

  Belki onu yavaşlatırım.

  Lila'yı bulun, elektriği düzeltin ve polisi arayın.

  Emin misin?

  Pek değilim.

  Ama iyi bir film yapımcısı geminin kaptanı gibidir.

  Werner Herzog yapabiliyorsa, ben de yapabilirim.

  Werner Hertzcock seninle gurur duyardı.

  Teşekkür ederim.

  -Werner Hertzcock kim?

  -Ben nereden bileyim?

  Pekâlâ.

  Kendine mukayyet ol, Lila.

  Bunu takip et pislik.

 Seni görüyorum küçük kuş.

  Neredeyiz biz?

  -Sen biliyorsundur diye umuyordum.

  -Yok.

  Pekâlâ.

  Pekâlâ.

  Ne yapıyorsun?

  Yıldız izleme uygulamasından Kutup Yıldızı'nı arıyorum.

  Gördün mü?

  Bak.

  Gördün mü?

  İşte o.

  Kuzeye mi gitmeliyiz?

  Teknik olarak birlik evi güney doğuda kalıyor ama  Bilmiyorum.

  Doğru koordinatlar olmadan nerede olduğumuzu bilemiyorum.

  Hiçbir fikrin yok yani?

  Yok.

  -Bu o.

  Öldük biz.

  -Sessiz ol!

  -Ölmemişsin!

  Aferin sana!

  -Teşekkür ederim.

  Burada ne yapıyorsunuz?

  Leprikonun altınını arıyorum.

  Yerini bilmediğini söylemiştin.

  Bilmiyordum.

  Ama artık biliyorum.

  -Kısmen.

  -Pekâlâ.

  -Tamam.

  -Tamam.

  KUMANDA HATASI Lanet olsun.

  Işıklar, kamera, kelle uçtu.

  Çalış lan!

  Duruşun neden sancılı?

  Seyirciler sever kanlısını.

  İmdat!

  Aklın başından uçmasın da.

  Seni uyarmaya çalıştım.

  Ama artık ölüsün.

  Annem ve arkadaşları hazineyi saklamış.

  Sanırım hiçbir şey istememişler ama o gelirse diye buraya saklamışlar.

  Ki geldi de.

  -Haritayı nereden buldun?

  -Oz.

  Peki ya altın burada değilse?

  Burada olmalı.

  Bakın.

  Burası.

  Yeterince büyük bir işaret, değil mi?

  Evet.

  Tamam.

  Pekâlâ.

  -Bakın, bulduk!

  -Evet!

  Ah.

  Ne?

  Bizi bunun için mi öldürmeye çalışıyor?

  Bütün heyecanımı yitirdim.

  Evet ama istediği buysa -bunu ona vermek zorundayız.

  -Hayır.

  Bunları ona veremezsin.

  Hepsi o kadar değil.

  Sen nereden biliyorsun?

  Çünkü aylar önce altınları buldum.

  Kimin olduğunu bilmiyordum.

  Burada duruyordu, burada  saklı duruyordu.

  Altınları çaldın mı yani?

  Ev projesi için ihtiyacım olduğu kadarını aldım.

  Muhasebesini tuttum ama.

  Böylece gücüm yettiği zaman yerine koyabilecektim.

  Herkes benim   bizim eve yaptıklarımızı gördükten sonra.

  Kardeşlik kanunları buraya kadarmış.

  Bunu bize daha önce söyleyecektin, Rose!

  Aman Tanrım, bittik biz!

  Kurtulabiliriz sanıyordum.

  Anlamıyorum.

  Başarılı bir GoFundMe sayfan var sanıyordum.

  Yapma.

  Çevreyi korumak kimsenin umurunda değil.

  Para verenler, yaşadığı suçluluk yüzünden üvey annem, bir de çıplak fotoğrafımı gönderirsem 20 dolar vereceğini söyleyen Albuquerque'li bir herifti.

  Hatta fotoğrafı da gönderdim.

  Yani sermaye benimdi.

  Sadece ihtiyacım kadarını aldım.

  Hepsini bozdurduğum altın dükkanından geri satın almayı planlıyordum.

  Pekâlâ.

  İlk bulduğunda ne kadar altın vardı?

  Çok yoktu.

  Defterde ne kadar yazıyor?

  Sanırım  -Aman Tanrım.

  -Dolup taşıyordu yani?

  Bakın, bunları oraya götürüp -altınları geri alabiliriz.

  -Ta Bismarck'ta.

  Tanrım!

  Ne yaptın sen, Rose?

  Şimdi ona sunacak hiçbir şeyimiz yok!

  Aman Tanrım, hepimizi öldürecek.

  Hayır.

  Pekâlâ.

  Eğer ona altınını veremiyorsak  geriye yapılacak tek şey kalıyor.

  -Sonsuza dek kaçalım?

  -Hayır.

  Kendi gücünü ona karşı kullanacağız.

  Ve onu öldüreceğiz.

  Nereye gidiyorsun?

  Aslına bakarsan bilmiyorum.

  Doğru hissettirdi sadece ama önce plan yapsak iyi olur.

  Evet.

  Evet, leprikonun güçlerini biliyoruz.

  Bu da bir şeydir.

  Evet ama zayıf noktalarını bilmiyoruz.

  Google'a "Leprikon nasıl öldürülür?

 " yazacak hâlimiz yok.

  Yoksa yazabilir miyiz?

  Elektrik olsa yazardık.

  İnterneti kurar, polisi arardık.

  Bir saniye  elektriği geri getirmenin yolu var mı?

  Sadece sigortayı değiştirmem lazım.

  Lila, neden boynundaki parayı almadı?

  Denedi ama dokunduğunda elleri yandı.

  Bir bakayım.

  Sanırım bu sahte altın.

  Nereden anladın?

  Andy, doğum günümde bana aldığı bileziği altın diye yutturmaya çalışmıştı.

  Altın değildi.

  Lila, sahte altın demir piritinden yapılır.

  Demir.

  Bu olur, değil mi?

  Ona karşı kullanabiliriz.

  Evet.

  Ve dört yapraklı yonca.

  -Nereden biliyorsun?

  -Biliyorum.

  O kadar demiri nereden bulacağız?

  Bir fikrim var.

  -Biz bu işi beceremeyeceğiz.

  -Yapabiliriz.

  -Yapabiliriz.

  -Evet.

  Bunu ona vermeliyiz.

  Sana söylemesi kolay, boynunda koruman var.

  Birbirimizi destekleyecektik hani?

  Destekledik de ne oldu?

  Hâlimize bak!

  Bunu ona verirsek öldük demektir.

  -Sen ne dediğini bilmiyorsun.

  -Sen de bilmiyorsun Lila.

  Annen bu işi kıvırdı diye sen de kıvıracaksın diye bir şey yok.

  Hepimizi öldürteceksin.

  İyi.

  Ben kendim veririm o zaman.

  -İyi.

  -İyi.

  İyi.

  Cıvıldayan bir avuç kuş, amma da kolay av.

  Bir bakışta, iki güzel şey gördüm.

  Altınım ve kaderi henüz çizilmemiş bir kız.

  İstiyor musun?

  Al, senin.

  Arkadaşların senin planına uymamış sanırım.

  Bunu sana vermemi istemediler.

  Ama vermeseydim, bizi öldürürdün.

  Tamam, altınlar senin, al şunları ve git.

  Çok akıllısın.

  Bir  iki   üç  Öyle kaçamazsın, güzel kız.

  Altınım çok olunca, gücüm de çok.

  Otur bakalım.

  Altınlarımı sayarken beni rahatsız edersen, eski zamanlardaki gibi, olursun kellenden.

  Ya da birkaç saat önceki gibi.

  Meğer Matt'in en büyük başarısı snuff filmi çekmekmiş.

  Canavarsın sen.

  Dört   beş   altı  Herhâlde aybaşı oldun.

  Altınımı istiyorum.

  Şimdi!

  Bismarck'ta bulursun altınlarını, pislik!

  Hadi, gidin!

  Ne yaptın sen?

  Demir bu.

  Kurtar beni!

  Tamam, hadi bakalım.

  Pekâlâ Ayrıldık biz!

  Bırak peşimi!

  Çok iğrenç!

  Pekâlâ.

  Tamam.

  YONCA Beni bırakırsan, sana bir dilek hakkı veririm.

  Ne istersen gerçek olur.

  Senden hiçbir şey istemiyorum.

  Emin misin?

  Ne diyorsa onu yap, canım.

  Anne?

  Sana bunların gerçek olduğunu söylemiştim.

  Sana bir şey söylediğimde bana inanmalısın.

  Onu serbest bırakırsan, beni geri almayı dileyebilirsin.

  Bu insanlar senin arkadaşın değil.

  Onlara ihtiyacın yok.

  Ben varken ihtiyacın yok.

  Seni seviyorum, Lila.

  Gerçekten annemi geri alabilir miyim?

  Beni serbest bırak.

  Halloldu bil.

  Dileğim  Dileğim, senin ölmen.

  Yonca şırası geliyor.

  Keşke biri bunu duysaydı.

  Hey.

  İşe yaradı mı?

  Evet.

  Sanırım oldu.

  Peki  şimdi ne olacak?

  Kalan parçalarını yakmamız lazım çünkü "Leprikonun bir parçası zarar görmemişse, onu öldürememişsindir.

 " demişti.

  Yani  her bir zerresinden kurtulmamız lazım.

  Ölü yakma töreni gibi mi?

  Evet, sanırım.

  Ön bahçede ateş yakabiliriz çünkü bu pislik cüceyi bir daha görmek istemiyorum.

  Hayır, Rose.

  Dumanın havayı kirlettiğini duymak istemiyoruz, -tamam mı?

  -Tamam.

  -İyi.

  Ben kalıntıları süpüreyim.

  -Bir şey olursa, bağır.

  Daha ne olabilir ki?

  Bu, hayatımın en tuhaf günüydü.

  Evet.

  Annemle yaşadıklarımdan sonra daha tuhaf bir gün yaşamam diye düşünüyordum.

  Ama asla arkadaşım olmayacak diye de düşünüyordum.

  Arkadaşlarını tutmakta zorlanıyorsun ama.

  Üstün  Olmaz mı?

  Salak leprikon.

  Dalga mı geçiyorsun?

  Artık ICF'te işe de giremem.

  Bir yeri atlamışsın.

  Olamaz!

  Kendi ayağınla geldin.

  Hiç hoş değil.

  Dur, dans zamanı!

  Siz bunaklara dansı göstereceğim ben.

  Burnunu her şeye sokma.

  Rose!

  Geçen yazı Kosta Rika'da kaplumbağaları kaçak avcılardan koruyarak geçirdim.

  Sizin gibi cep cücelerinden korkacak değilim!

  Rose?

  Olamaz!

  Çok kürek çekti ama bu beladan kurtulamadı.

  Hayır.

  Ne?

  Çevreye ne iyi gelir, biliyor musunuz?

  Nüfus kontrolü.

  Ne olur, buna bir çözümün olduğunu söyle.

  Altın  Altın iletkendir, değil mi?

  Evet ama bunlar  Evet, öyle!

  Kendimi toparladım sanırım.

  Şimdi bana   altınımı ver.

  Altınına sahip çıkamayan sensin.

  Bütçeni daha iyi kontrol etmelisin.

  Belki de senin   birikimini eritmen gerek!

  İş işten geçti.

  Artık umudunuz   acılı bir son.

  Hey, küçük canavar.

  Altını bozdurma vakti geldi.

  Lanet olsun!

  Verimli enerji nasıl oluyormuş?

  Yardım et.

  Gitmemiz lazım!

  Hadi!

  Nasıl çıkacağız?

  Kafa mı buluyorsun?

  Çevre dostu fiberglas!

  Bir de küresel ısınma yok diyorlar.

  Dur!

  En iyi fikrin bodrumda ölmek mi?

  Katie, ölmeyeceğiz!

  Umarım!

  Pekâlâ, hadi.

  Lütfen beni bırakma, Lila.

  Sana şiir yazdım.

  Sikimi ye, Göt Baggins.

  Hadi!

  Aman Tanrım.

  Ay, sanırım trapeziusumu deldi.

  Ne?

  -Yok bir şey.

  İyileşirim.

  -Tamam.

  Hadi.

  Gitmeliyiz.

  Neden öyle yaptın?

  Ne?

  Görmüyor musun?

  Neyi görmüyorum?

  Neyi?

  Yok bir şey.

  Ben de hiçbir şey görmüyorum.

  Teşekkür ederim.

  LARIMORE ÜNİVERSİTESİ Burada ne oldu?

  Siz iyi misiniz?

  Evet.

  Öğrendik ki bazen doğaya en az zarar için   bazı şeyleri yok etmeli.

  Bize araba lazım çünkü çok kan kaybediyorum.

  Yani  Tabii, evet.

  BISMARCK YA DA DEFOL

Arkası müsait.

Önceki Yazı
« Prev Post
Sonraki Yazı
Next Post »

Benzer Yazılar