İz Bırakmadan (2010) Sans laisser de traces
| |
95 dk
Yönetmen:
Grégoire Vigneron
Senaryo:
Laurent Tirard, Grégoire Vigneron
Ülke:
Fransa Belçika
Tür:
Suç, Dram, Gerilim
Vizyon Tarihi:
10 Mart 2010 (Fransa)
Dil:
Fransızca
Müzik:
Christophe Lapinta
Nam-ı Diğer:
Traceless
Oyuncular
Benoît Magimel
François-Xavier Demaison
Julie Gayet
Léa Seydoux
Jean-Marie Winling
Özet
Temizlik malzemeleri üreten küçük bir firmada laborant
kimyager olarak çalışırken, deneyimli bir kimyagerin iş başvurusunda göndermiş
olduğu formülü kendi formülüymüş gibi şirket yönetimine sunarken, formül
sahibine biz bu formül ile yüzlerce araştırma yapıyoruz bu nedenle formülünüz
bir işe yaramaz diyerek vicdan azabı içerisinde
başarı uğruna bu korkunç hataya düşen adamın yalanlarla ve
sonu cinayetler ve şantaj ile süren gerilim dolu bir film.
Altyazı
Hayatta başarılı olmak için, üç şey gereklidir
Yetenek.
Çok çalışma.
Ve şans.
Çok
yeteneklisindir ve it gibi çalışıyorsundur belki ama şans doğru zamanda yüzüne gülmezse çabaların boşunadır.
İZ BIRAKMADAN
İstediğiniz dosyalar.
Gerçeğe yakın
denetleme sonuçları bunlar.
Durum nasıl?
23 Milyon Euro kar: geçen
üç yıla göre yüzde 9 artış.
Bu, Amerikan
dostlarımızın güvenini tazeler.
Neden "gerçeğe
yakın"?
Bina maliyetleri
konusunda karar kılamadık.
Eğer gelecek yıla
ertelersek kar 28 milyon oluyor, yüzde
11 artışla.
Fena değil.
Tarihi bir sonuç!
Daha önce hiç yüzde
10'u aşamamıştık.
Eğer başarırsak, zaferle
emekli olacağım.
Ama ertelenen
maliyetler gelecek yılın sonuçlarını etkileyecektir.
Yeni yönetim için bir
sorun teşkil edecektir.
Maliyeti yayabiliriz: bu yıl yarısı, gelecek yıl diğer yarısı.
Yeni yönetim, bu
küçük sorunla başa çıkabilir.
- Maliyetleri
ertelemeyi öneriyorum.
- Harika.
Raporu Boston'a
gönderin.
Hepsi bu kadar,
beyler.
Maurice
Göreve başlamamla ilgili konuşmanı gördüm.
- Çok iyiydi.
- Teşekkürler.
Sadece tek bir şey beni
rahatsız etti.
Öyle mi?
Nedir?
Büyütülecek bir şey
değil.
Şirketin
geleceğinden bahsederken "süreklilik"
kelimesini kullandın.
Oysa ki
hazırladığım konuşmanın temelini "yenilenme" üzerine kurmuştum kendimizi yeniden yaratma ihtiyacımızı
anlatmıştım.
Dünyayı
değiştiremezsin, Etienne.
Elbette
değiştiremem.
Ama bence
tutarlılık çok önemlidir.
Cümleyi
değiştirmeni rica edeceğim.
Lütfen.
Nasıl istersen.
Teşekkürler.
Bay Meunier,
Greenpark Oteli'nden bir oda ayırtayım mı?
Evet, harika olur.
- Klinikten çıkıyorum.
- Tamam, geliyorum.
Acele et.
Bekle.
Affedersin
Bunun yardımı
olduğunu söylüyorlar.
Doktorun mu söyledi?
İşe yarayacak.
Gerçekten inanıyor
musun buna?
İnanmalısın.
Beaumont?
Ben Etienne Meunier.
Yeni Bay Leke
kampanyası ne zaman için belirlenmişti?
Ajansı ara.
Yeni bir şeyler
bulmalarını istiyorum.
Bilmiyorum, canlı bir
şeyler.
Reklamlarımızdan
bıktım.
Orijinal bir fikir
istiyorum.
Maurice'in ne
düşündüğünü biliyorum.
Ama o gidiyor ve ben
kalıyorum.
Bitti mi?
Tanrım, acele et
biraz.
Reklam kampanyasının içeriğinde,
nasıl desem Ben olmak istiyorum.
- Bir sorun mu var?
- Etienne?
Patrick Chambon.
Liseden, hatırladın
mı?
Seni sonra ararım.
Çok özür dilerim.
- Şey gibi görünmüş
olmalıyım
- Pisliğin teki.
Büyük bir pislik.
Böyle düşünmüştüm.
Bakma öyle.
Seni gördüğüme çok
sevindim.
Ne kadar oldu?
Neredeyse yirmi yıl.
- Mangin'in mezuniyet
partisi.
- Mangin - O ne durumda?
- Hiç bilmiyorum.
Ve açıkçası, umurumda
değil.
Evet, şerefsizin
tekiydi.
Sen de mi aşağılık
birisi olmayı öğrendin?
Gelişme kaydettim.
Seni görmek ne garip.
Evet, biraz yaşlandım
galiba.
Hayır.
Fazla değişmemişsin.
Sen ne durumdasın?
Özetleme konusunda pek
iyi değilim.
Geçen yirmi yıl şöyle
dursun daha geçen haftayı bile hatırlayamam.
Ama artık sıradan bir
insanım.
Artık komik şeyler
yok.
Artık öyle şeyler
için çok yaşlıyım.
Projelerim var.
Kendi şirketimi
kuruyorum.
Sürdürülebilir enerji.
Sen hangi alandasın?
Bir şirketi
yönetiyorum.
Ev ürünleri yapıyoruz.
- Büyük bir şirket mi?
- 15,000 çalışanımız
var.
Sen de patron musun?
Evet.
Sayılırım.
İşler iyi giderse, üç
haftaya patronum.
Vay be, başarmışsın!
Tepede senin gibi bir
adamın olması güzel.
Dışarıda bir sürü şerefsiz
yönetici var.
Sen iyi bir adamsın.
Safsın.
Seni görmek güzeldi.
Evet, yine görüşelim.
Belki yirmi yıl sonra!
Fazla uzatmadan, kürsüye
yeni CEO'nuzu çağırmak istiyorum Etienne
Meunier.
Teşekkürler, Maurice.
Konuşmam daha iyi
olmayabilir ama daha kısa olacak.
Bugün bana
güvendiğiniz için ne kadar gururlu
olduğumu nasıl onurlandığımı söyleyerek başlamak istiyorum.
Beni bu göreve uygun
gördünüz Beni bu göreve uygun gördünüz ve size yemin ederim ki sizi hayal
kırıklığına uğratmayacağım <i>Kimsiniz?
Seni uyarıyorum, çıldırmış
olabilirim.
Anneme borcumuz var, kredi
kartlarımı unutmuşum.
Görmek istemiyor
musun?
Demek yine sıkı
dostlar olduk?
Hiç unutmadım.
Neyi unutmadın?
Brunet'in ailesinin köy
evini Tek bilen sendin.
Hiç unutmadım.
Sen düz bir adamsın,
Etienne.
Hep öyleydin.
Konu bu değil.
Ne demek istiyorsun?
Hadi, söyle işte.
On beş yıl önce, mühendisliğe
başladığımda tek ümidim, laboratuar lideri
olmaktı.
Sonra bir gün, birisi
bize buluşunu gönderdi.
Leke çıkarıcı için
bir formül.
Anında potansiyeli
gördüm.
Gönderen önemsiz
birisiydi, bilinmeyen bir kimyacı.
Formülün patenti dahi
alınmamıştı.
Ona mektup yazdım ve
dedim ki: "Üzgünüm biz de benzer
projeler üzerinde çalışıyoruz.
" Sonra da
formülün bana ait olduğunu iddia ettim.
En önemli projemiz
haline geldi dünya çapında satılan bir
leke çıkarıcı.
Büyük bir Amerikan
grubu bizi küçük bir servet karşılığında satın aldı ve müdürlüğe yükseltildim.
İşte.
Başarımın sırrı bu.
Ne düşündüğümü
biliyor musun?
Bence delirmişsin.
Kimse, senin olduğun
yere arka bahçesine birkaç ceset gömmeden ulaşamaz.
Sende sadece bu
olduğuna şaşırdım.
Bu hiçbir şey,
Etienne.
İki tane daha, lütfen.
Ama içim içimi yiyor.
Ne yapacağımı
bilmiyorum.
Kimseye anlattın mı
bunu?
Hayır.
Karına bile mi
anlatmadın?
- Arada bir onu
arıyorum.
- Kimi?
Kimyacıyı.
François Michelet.
Numarasını sakladım.
- Ne diyorsun ona?
- Hiçbir şey.
Cevap verir vermez,
kapatıyorum.
Kendini bu şekilde hırpalamayı
kesmelisin.
Kariyerin dönüm
noktasında.
Korkuyorsun, baskı
altındasın.
Pekala.
Nerede yaşıyor bu
adam?
- Kim?
- Kimyacı, nerede
yaşıyor?
Güney banliyölerinde.
Gidelim.
Hadi.
Ona hikayeni anlat ve
seni affetmesini iste.
Sen de bunu
istiyorsun, değil mi?
- Ama - Ama ne?
Harekete geçme vakti
geldi.
Neden korkuyorsun?
Sonuçlardan mı?
Ne olacağını biliyor
musun?
Adamın elinde bir
ipucu olmayacak.
Hepsini sen hayal
ediyorsun.
Adamın birini gece
yarısı öylesine uyandıracaksın.
Aptal gibi
görüneceksin, hepsi bu.
Ama rahatlayacaksın.
Burada değil.
Bay Michelet?
Sizinle konuşmak
istiyoruz.
- Bu saatte mi?
- Önemli bir konu.
Bunu bana neden
anlatıyorsun?
Formülünüzün ne kadar
değerli olduğunu öğrenmenizi istedim.
Harika bir iş
çıkartmışsınız.
Hep biliyordum.
Kazıklandığımı hep
biliyordum.
Ama biliyor musun?
Bunun yardımı
dokunmuyor.
Beni çıldırtıyor.
Çünkü artık
ızdırabımın adını biliyorum.
Adını ve suratını.
Yaptıklarını
hazmedemeyen bir ibnenin suratı.
- Beni affetmenizi
istiyorum.
- Affetmek mi?
Ne kadar dokunaklı.
Ne kazanacağım bundan?
Telafi edeceğim.
Nasıl telafi
edeceksin?
- Finansal olarak.
- Neyi esas alarak?
Patentiniz için
ödememiz gereken parayı hesapladım ve
parayı ayarladım.
15,000 Euro civarında.
İki katını vereceğim.
İki katı mı?
Neden üç değil?
Tamam.
45,000 Euro.
- Ne kadar sattın?
- Neyi?
Her yıl leke
çıkarıcımdan ne kadar sattın?
Beş ila altı yüz ton
arası.
Ne kadar kar ettiniz?
Bilmiyorum.
Büyük patron bilmiyor
demek?
Altı milyon Euro
civarında.
15 yıl, altı milyon
Euro 90 milyon yapar.
İşte bu kadar
istiyorum.
90 Milyon Euro.
Şaka yapıyorum.
90 milyon Euro'yla ne
yapayım ben?
Ya da 45,000 Euro'yla.
Bana hayatımı geri
vermeyecek.
Bu çöplükte
çürüttüğüm on beş yılımı silmeyecek.
Bana yardımcı olacak
tek şey, senin süründüğünü görmek olur.
Bedelini ödemeni
istiyorum, acı çektiğini görmek istiyorum.
Sen önemsiz bir
çöküntüye dönüşene kadar hayatının mahvolmasını istiyorum.
Durum tersine dönsün istiyorum.
- Yeter!
- Seni dava edeceğim.
Mektubunu hatırlıyor
musun?
"Sevgili
beyefendi, projeniz ilgimizi çekmiyor.
" Mektubu
sakladım.
Mahkemeye vereceğim!
Mektup hiçbir şeyi
kanıtlamaz.
Senede 200 proje
geliştiriyoruz, onu da öylece bulmuş olabiliriz.
Belki öyle.
Ama mektup ve çek, birlikte
hikayeyi tamamlıyorlar.
Bırak beni!
Kahretsin.
Ölmüş.
Kaçmalıyız.
Etienne, gidelim!
Kazaydı.
Açıklayabiliriz.
Neden burada
olduğumuzu da açıklamak ister misin?
İşte Hadi, gidelim buradan.
Benim.
Ne istiyorsun?
- Arabadan
kurtulmalıyız.
- Ne?
Birileri evin önüne
park ettiğini görmüş olabilir.
Saat gecenin 11'iydi.
Sokaklar bomboştu.
Risk almak ister
misin?
Ne öneriyorsun?
Arabanın nerede olduğunu
söyle, gidip çalayım.
Nasıl yapacaksın bunu?
Orasını bana bırak.
Nerede?
Evimin önünde.
27 Avenue Moliére.
Ne yapıyorsun?
Kiminle konuşuyordun?
Önemli bir şey değil.
Sen yatağa dön.
"Önemli bir şey
değil" de ne demek oluyor?
Araba çalındı.
Tamam mı?
Polisi aradın mı?
Ben de öyle
yapıyordum işte.
Nasıl oldu?
Ne?
Hırsızlık.
Evin önündeydi.
Çok yorgunum.
Eğer izin verirsen,
yatacağım.
Yarın konuşuruz.
- Merhaba, efendim.
- Merhaba, Laurence.
Gece arabam çalındı.
Lütfen polise bildir.
Tamam, ben hallederim.
Detayları sana daha
sonra veririm.
Reklamcılar
ofisinizde bekliyorlar.
Tamam, teşekkürler.
Bay Leke'nin imajını
yenilemek istediğinizi duyunca heyecanlandık.
Çok çalışmalıyız.
Bu en önemli projemiz Dinliyorum.
- Güle güle.
- Yakında görüşürüz.
Durum nasıl?
Araba?
Halledildi.
Polis bir şey söyledi
mi?
Dürüst olmak
gerekirse, pek takmadılar.
Evet, elbette.
Unutmuşum Maurice, mimarla birlikte şantiyede.
Onlara katılmanızı
söyledi.
- Teşekkürler.
- Ritchie Brown onların
yanında.
Ritchie Brown mı?
İşte geldi - Étienne, dostum, seni gördüğüme sevindim.
- Ben de.
Kimse bana geleceğini
söylememişti.
Bir, son dakika
kararıydı.
İş için mi yoksa gezi
için mi geldin?
İkisi için de sayılır.
Gelecekteki
ofislerimize bakıyordum.
Beğendim.
Bayağı beğendim.
Çok güzel olacak.
- Ne halt ediyor o
burada?
- Bilmiyorum.
Annesi söylemedi mi?
Dorothy Brown bana
oğlunun planlarını anlatmıyor.
Zamanlaması oldukça
şüpheli.
Ne demek istiyorsun?
Onlara gelmiş geçmiş
en iyi raporu gönderdik ve patronun
oğlu çıkageldi.
Bunu biraz tuhaf
bulmadın mı?
Nereye varmaya
çalışıyorsun?
Ritchie buraya
mevkiimi çalmaya gelmiş.
Korkarım ki gitmem
gerekiyor.
- Bir ara öğle
yemeğine gitmeye ne dersin?
- Olur.
Gidelim artık.
Ritchie'nin şirkete
hiç ilgisi olmadı.
Belki de aldığımız
son sonuçlar göze cazip gelmemizi sağlamıştır.
Sırf seni mutlu etmek
istediğimiz için!
- Niye kabul ettin o
zaman?
- Neden istedin?
Eğer yönetimi eline
alırsa, üç yılda batarız.
Santoro'yu iflas ettirdi
ve ilaç sektörü çok daha zorludur.
Biliyorum.
Herkes biliyor.
Kurul asla
Ritchie'nin yönetimi devralmasına izin vermez.
Kurul, Dorothy Brown
ne derse onu yapar.
Yapma, kadın bir
profesyonel.
Konu oğlu olduğunda
hiçbir kadın profesyonel olmaz.
Ara onu.
Ne demek için?
Rakamların yanlış
olduğunu, Parker & Butterfield'ın battığını.
- Onlarla 30 yıldır
çalışıyoruz.
- Siktir et onları!
Bence sakin kafayla
düşünmelisin.
Bir başkandan da bu
beklenir.
Dorothy Brown'ı ara.
Yapamam.
Neden, Maurice?
Çünkü Boston'da saat
sabahın 5'i.
Evet, doğru.
Bay Patrick Chambon size
ulaşmaya çalışıyordu.
Üst katta.
"Hayır, ödevim
var " derdi.
- Neden ki, yavaş mı
öğrenirdi?
- Hiç de bile.
Kitaptaki bütün
problemleri çözmüştü.
Öyle birisidir.
Bir mükemmeliyetçi.
İşte geldi.
Merhaba.
- Bana söyleseydin - Üzgünüm, unutmuşum.
Bize içecek bir
şeyler getirebilir misin?
Elbette.
Ne istersin?
Fark etmez.
Şarap olur mu?
Yemekte de bitiririz.
Kalacak mısın?
Bu kadar hoş
sorarsan, gidemem zaten.
Ne yapıyorsun burada?
Telefonlarıma cevap
vermedin.
Biliyorum, meşguldüm.
Neler oluyor?
Şey hakkında mı Ne?
Hayır.
Hiç alakası yok.
Bunun için geldim.
Sürdürülebilir enerji
projem.
- İyi bir fikir
olduğunu söylemiştin.
Hatırladın mı?
- Evet.
Buraya, ortaklık
önermek için geldim.
Affedersin?
50-50, her ne kadar benim
fikrim olsa da.
Her şeyi bölüşeceğiz.
Rekabet yok.
Eski şişelerden
birini kapıp getirdim.
"Château Angelus
1995, Saint Emilion Grand Cru.
" İş projesi
başka şeylere benzemez, seni heyecanlandırmalıdır.
Ne düşünüyorsun?
Evet, evet Biliyorum, finansal tarafı biraz kuru.
Sen ne düşünüyorsun?
Ne hakkında?
Proje.
Sen ne düşünüyorsun?
Evet, belki.
Bilmiyorum.
Ne demek, bilmiyorum?
- Patrick açık açık
anlattı.
- Açık açık mı?
Çok çalışmış.
Bir şeyler söyle.
Peki, tamam.
Görüşümü duymak mı
istiyorsun?
Söyleyeyim.
Dönüştürülebilir
enerji sektörü doygun durumda ve çok
büyük yatırım gerektiriyor.
Benim rüzgar
türbinlerim farklı, geri dönüştürülebilir maddeden yapıldı.
Madem biliyordun,
neden devam etmesine izin verdin?
- Çok kibirlisin.
- Kibirli falan
değilim.
- Evet, öylesin.
- Clemence, sakinleş.
Diğer herkes gereksiz.
Tek önemli olan
sensin.
Sinirlisin.
Sinirli.
- Sinirli değilim.
- Evet, öylesin.
Anlaman için, çocuk
yapmaya çalıştığımızı bilmelisin.
Ve olmuyor.
Bu bir kadının öz
saygısı için çok hassas bir konu.
Clemence kısır değil,
ama çok da doğurgan değil.
Bir de katil hormon
tedavisi Bu yüzden sinirli.
Şerefsiz.
Bence birbirimizi görmeyi
kesmeliyiz.
Şu ağız kavgası
yüzünden mi?
Artık seni görmek
istemiyorum.
Geçen geceyi unutmak zorundasın.
Hiçbir şey olmadı.
Anladın mı?
Hiçbir şey olmadı.
Sadece bir rüyaydı.
İşler böyle yürümüyor.
Sen birini öldürdün.
Dur bakalım.
İşin içinde ikimiz de
varız.
Oraya senin için
gittik!
Ona senin için vurdum!
Biliyorum, biliyorum.
Dinle, düşünüyordum
da belki de ülkeyi terk etmelisindir.
Bekle, yerinden
oynama.
İşte.
Bu, başka bir yerde
hayata başlaman için sana yardımcı olur.
Sen işleri böyle mi hallediyorsun?
- Nasıl?
- İnsanlardan kurtulmak
için para vererek.
30,000 Euro var
burada.
Paranı alacağım.
Neden biliyor musun?
Son reddeden adam öldü
de ondan.
Özür dilerim, tatlım.
Lütfen beni affet.
Her şeyi mahvettim.
Puştun teki gibi davrandım.
Senin de verimlilik
oranın pek yüksek değil.
Biliyorum.
Söylediklerim boş ve
dürüst değildi.
Ve bilimsel olarak
yanlıştı.
Eğer bu işe
yaramazsa, bir donör arayacağım.
Şu
Gevrey-Chambertin'den bir kadeh daha doldur.
Fena değil, değil mi?
Hiç fena değil.
Nasıl böyle şişeler
bulabiliyorsun?
Asla söylemem.
O zaman bana
ihtiyacın kalmaz.
Ne saçma bir söz!
Eğer aile bile senin için
bir şey ifade etmiyorsa - Espri
anlayışına ne oldu, tatlım?
- İnce esprileri
seviyorum ama kabalıktan nefret ediyorum.
Jamina, peyniri
bekliyoruz!
Çocuklar, dünya
küçümseyici bir yere dönüşüyor.
Torunlarımız pek
huzurlu olmayacaklar.
Aklıma gelmişken,
durum nedir?
- Seni hiç
ilgilendirmez!
- Torun istiyorum.
Sabır, baba.
Doktor işe
yarayacağını söyledi.
Detaylar beni
ilgilendirmiyor.
- Torun bir detay mı?
- Aptal olma.
Sorun ne?
Hormon tedavim mi?
Nasıl olursa olsun, baba
olacağım.
Maurice, bir şey
söyle, lütfen.
İşte peynir geldi.
- Ben Francois
Michelet'in kızıyım.
- Bir saniye.
Affedersiniz.
- Dinliyorum.
- Sizinle buluşmak
istiyorum.
Neden?
Babamla konuşan son
insan sizdiniz.
Merhaba.
Merhaba.
- Ne istiyorsunuz?
- Kahve sipariş ettim.
Siz ne istiyorsunuz?
Hiçbir şey,
teşekkürler.
Acil bir durum yoktu,
başka bir zaman da buluşabilirdik.
Önemli bir şey
yapmıyordum.
Bana ne anlatmak
istemiştiniz?
Babam Çarşamba akşamı
öldü.
Biliyor muydunuz?
Evet.
Onu aradınız, değil
mi?
Affedersiniz?
Telefonda kayıtlı
olan son arama sizinkiydi.
- Siz değil miydiniz?
- Evet, doğru, bendim.
Sizi önemsiz bir şey için
rahatsız ettiğimi sandım.
Bana onu anlatmanızı
istiyorum.
- Babanızı anlatmamı
mı istiyorsunuz?
- Evet.
Ailem, ben beş
yaşındayken boşandı.
Annemin yanında
büyüdüm.
O yüzden babamı fazla
göremedim.
Kolay bir adam
değildi.
- Onu neredeyse hiç
tanıyamadım.
- Ben de öyle.
Gerçekten mi?
Peki ya onu aramanız?
Profesyonel amaçlı
bir aramaydı.
Profesyonel mi?
Evet.
Babanız bana özgeçmişini
göndermişti.
İlginç olduğunu
düşünmüştüm.
Buluşma için onu
aradım.
Babam size özgeçmişini
mi gönderdi?
İş mi arıyordu?
Görünüşe göre öyle.
Her şeye hazırdım ama
bu Neden?
Çok içine kapanık
birisiydi.
Hiçbir şeyi
umursamadığını sanırdım.
Umudunu kaybettiğini
sanmıştım.
Düşündüğümden daha da
az tanıyormuşum onu.
Sizi rahatsız ettiysem
özür dilerim.
Zararı yok.
Hayır, teşekkürler.
Benden olsun.
Israr ediyorum.
Peki.
Teşekkürler.
Ne iş yapıyorsun?
Felsefe öğrencisiyim.
Biliyorum, iş imkanı
fazla değil.
Bırakacağım.
Neden?
Param yok.
Durumumuz zaten zordu
ama cenaze masraflarıyla - Demek eve
geldin?
- Babam bıraktı.
Acil durum neymiş?
Sorun ne?
Seninle bir şey
hakkında konuşmak istiyorum.
Neler oluyor?
Ciddi bir durum mu?
Sana daha önce
anlatmalıydım.
Tek başıma
halledebilirim sanmıştım.
Ne söyleyeceksin?
Beni endişelendiriyorsun.
Ritchie Brown şehirde.
Sanırım işimi elimden
alacak.
Babama anlattın mı?
Paranoyaklaştığımı
düşünüyor.
Ama Ritchie'nin bir
şeyler sakladığını biliyorum.
Ne yapacaksın?
Daha bilmiyorum.
Neden benden her şeyi
saklıyorsun?
Bilmiyorum.
Affet beni.
Özür dilerim.
Çok yorgunum.
Merhaba.
Geleceğinizi
bilmiyordum.
Burada olmak istedim.
Küçük bir şeyler
organize ettim.
Bir içki için kalır
mısınız?
Olur.
Bir saniye.
Parasını ödemem
gerekiyor.
Ben icabına baktım o
işin.
Ne demek istiyorsunuz?
Tek başınasınız.
İzninizi almadan
faturayı ödedim.
Evet, lütfen.
Israr ediyorum.
Ama neden?
Çünkü, bilmiyorum Lütfen bana bir iyilik yapın ve kabul edin.
Peki.
Teşekkür ederim.
- Nerede içeceğiz?
- Babamın evinde.
Sizi tanıştırmamıştım.
Dedektif Kazinski "Kazinski", değil mi?
Babamın ölümünün
soruşturmasından görevli.
Etienne Meunier.
Babam onunla çalışmak
istemiş.
- Memnun oldum.
- Ben de.
- Fleur - Affedersiniz.
Nasıl gidiyor?
Ne?
Soruşturma.
Bir ipucu
bulabildiniz mi?
Bilmiyorum Bir gerekçe
ya da bir şüpheli?
Herhangi bir şey?
Hayır.
Şimdilik bir şey yok.
Aslında, bir şey var.
Nedir?
Beni izleyin.
Hadi.
İşte.
Kurban darbeyi
aldığında buradaymış.
Darbe arkadan gelmiş.
O yüzden saldırgan burada
duruyordu muhtemelen.
Anlayabildiniz mi?
Bilmiyorum.
Arkanı birisine dönüp
duvara bakarak öylece beklemezsin.
- Yani?
- Yani iki
kişiymişler.
Otur şuraya.
Bence Michelet orada
oturan kişiyle konuşuyormuş.
Bir noktada, ayağa
kalkmışlar.
Belki de tartışıyorlardı,
kim bilir.
Sonra da diğer adam ona
arkadan vurmuş.
Onları bulma şansınız
nedir?
Bilmiyorum.
Bu garip bir cinayet.
Bariz bir gerekçe yok.
Hiçbir şey çalınmamış.
Cinayet de tamamen
alakasız ya da çok alakalı.
Ben ikinciyi tercih
ederim.
Neden?
Çünkü eğer
alakalıysa, insanların yalanı ortaya çıkar.
Saygısızlık etmek
istemiyorum ama gitmem gerekiyor.
Okul senin için
bayağı uzak.
Trenle 45 dakika.
Grev yoksa tabii.
Okulu bırakacak mısın?
Bu bir utanç.
Felsefe diplomasının neresi
iyi?
- Diplomanın bir
önemi yok.
- Öyle mi?
O zaman önemli olan
ne?
Düşünmeyi
öğreniyorsun.
Benim işimde, güzel
sanatlar okuyanlar ön plandadır.
Zihinsel yapı ve
genel kültür meselesidir.
Ve çok önemlidir.
Sen güzel sanatlar okudun
mu?
Hayır.
Görüşürüz.
Tekrar teşekkürler.
Görüşürüz.
Neden televizyonu
buraya koydun, anne?
Biz burada
seyrediyoruz.
Telefonda Plaza
Oteli'nin müdürü var.
- Plaza Oteli mi?
- Önemli olduğunu
söylüyor.
Faturanın bir kısmını
önceden ödedi.
Ama bu sabah kalanı ödeyemeyeceğini söyledi.
Burada dur, tamam mı?
Bırak gideyim!
Bırak!
Dur dedim!
İçeri gelin.
Paramı çaldı.
Burada 10,000 Euro
vardı ama şimdi yok.
Güvenlik müdürümüz, kasanın
zorla açılmadığını söyledi.
Dinlemiyorlar!
O çaldı!
Ben banyo yaparken içeri
birilerini aldı.
O bir yalancı.
Telefonumu çalmak bu!
Hayır, hayır, hayır.
Önce para.
Sanırım genç bayan
gitmek istiyor.
Mafya arkadaşlarını
aramak için mi?
Önce para nerede, onu
söylesin.
- Mafya sen!
Mafya sen!
- Kapa çeneni!
Kapa o koca ağzını!
- Onu zorla mı burada
tutuyorsunuz?
- Hayır!
Sadece gitmesini
engelliyorum.
Ben enayi değilim.
Polisi aramak
zorundayız.
Olur, polisi arayın.
Ben hiçbir şey
yapmadım.
O yaptı.
- Bekle biraz.
- Devam et, ara.
- Ara!
Umurumda değil.
- Sorun yok.
Sorun yok.
Ne kadar borcu var?
Sana kaybet diye mi 30,000
Euro verdim!
Süslü bir otelde
orospunun tekine parayı kaptırdın!
Hemen teslim
olmamalıydın.
Bu insanları tanırım.
Polisi arayacakmış,
hadi oradan!
Oteli orospu kaynıyor!
Bay Harika Ayakkabı muhtemelen
yüzde alıyordur.
Bunların hepsi
dolandırıcı.
Servis de hiç iyi
değildi.
Yani ödediğin parayı
düşünürsen.
Hepsi beni deli
ediyor.
- Gitmen gerekiyordu,
Patrick.
- Biliyorum.
Ama projemin işe
yaramaz olduğunu söyledin.
Haklıydın.
Sorun ne?
Hayalet gibi bembeyaz
kesildin.
Pekala dinle.
Ne yapacağımızı
biliyorum.
Gelin.
Gauthier Patrick Chambon.
Gauthier, İnsan
Kaynakları Müdürümüz.
Merhaba.
- Bay Chambon'u işe
alıyorum.
- Anlıyorum.
Singapur'da bir şube
açıyoruz.
Bay Chambon orayı
yönetecek.
Ne tür bir şube?
Market geliştirme ve
birleştirme.
Kaç kişi çalışacak?
Sadece Bay Chambon
ile başlıyoruz.
Aylık 12,000 Euro'da
anlaştık ayrıca ek ödemeler de olacak.
Hemen bir sözleşme hazırlanmasını
istiyorum.
Olağan prosedür böyle
değil.
Biliyorum, Gauthier.
Ama belki de bir
kereliğine, işleri basitleştirebiliriz.
- Sözleşme hazırlamak
uzun sürer.
- Yardım al.
48 saatin var.
Bir dakika dahi
gecikmesin.
Pek heyecanlanmış
gibi değildi.
Uydurma işler, şirket
politikasına uygun değil.
Ama dediğimi yapacak.
Patron benim.
- Neredeyse patron.
- Pekala, Patrick.
Bu sefer şu uçağa
binsen iyi edersin.
Söz veriyorum.
Asya bana uygun.
12,000 Euro da yaşayabilmek
için yeterli.
Gerçek bir dostsun
sen.
Burada neler oluyor, anlatır
mısın?
Hiçbir şey.
Bay Brown bazı
bilgilere ihtiyaç duymuş.
Ne tür bir bilgi?
Burası yönetici katı.
Benim iznim olmadan buradan
bilgi çıkarılamaz.
- Ama Bay Meunier - Kim için çalışıyorsun sen?
Ritchie Brown mı
yoksa benim için mi?
Şu dosyayı göster
bana.
Bir harita.
Bir sokağı arıyordu.
Anlıyorum.
Bu durumda, olay
farklı.
- Alışverişe mi
gidecekmiş?
- Hayır.
Bir daire bakacakmış.
Sanırım buraya
taşınmak istiyor.
<i>- Merhaba,
Dorothy.
Nasılsın?
- İyiyim.
Aslında harikayım <i>Houston'dan yeni döndüm.
Ve rakamları gördüm.
<i>- Evet.
Ben de bu yüzden
aradım.
- Tahmin
edebiliyorum, Maurice.
<i>Bekleyemedin,
değil mi?
Seni tanıyorum,
Maurice.
<i>- Şey - Maurice, rakamlardan çok etkilendim.
<i>Gitmeden
önce bana verebileceğin en güzel hediyeydi.
Seni çok <i>- özleyeceğim, Maurice.
Hem de çok.
- Teşekkürler,
Dorothy.
<i>Ben teşekkür
ederim.
Gelip seninle bir şarap
içmek için sabırsızlanıyorum.
<i>- Ben de.
- Kapatmam gerek.
Başka konuşmak
istediğin bir konu var mı?
<i>- Yok.
- Bütün çalışanları
benim için kutla.
Harika bir iş
çıkartmışlar.
Görüşürüz.
Üzgünüm, Etienne, bunu
yapamam.
Kazandıklarım için
çok çalıştım!
Laurence?
Bu sabahki
programımda ne var?
Pagés ile randevu,
sonra da reklam ajansı yeni resimli taslağı getirecekler.
- Ara onları ve yeni
randevu ayarla.
- Peki.
Merhaba.
Öğle yemeği için boş
musun?
Evet.
İçeri gel.
Merhaba.
Merhaba.
Öylesine bir
uğramıştım.
Sizi rahatsız
etmeyeyim.
Hayır, sorun değil.
Rahatsız etmedin.
Nasıl olsa bitirmiştik,
değil mi?
Yeni bir şey olursa
beni haberdar edeceksiniz, değil mi?
Evet.
Elbette.
Görüşürüz.
Şimdilik hoşça kal.
Görüşürüz.
- Gitmeye hazır mısın?
- Evet.
Beni uyarman
gerekirdi Elbisemi değiştirirdim.
Ne isteyeceğine karar
verdin mi?
- Karar veremiyorum.
- Istakozu seç.
Bayağı pahalı.
Bankacım bana bir
kredi verir.
O halde, ıstakoz
olsun.
Seni düşünüyordum.
Okulu bırakmanı
istemiyorum.
Korkarım ki,
bıraktığın için pişman olacaksın.
Benim için mi
endişeleniyorsun?
Boşa giden yeteneklerden
nefret ederim.
Tamam ama Senin için bir teklifim var.
Şehir merkezinde bir dairem
var.
Boş duruyor.
Okulunu bitirene kadar
orada kalabilirsin.
Kira ödemeyeceksin ve
okula sadece 10 dakika uzaklıkta.
Ne dersin?
Burası çok sessiz.
Anahtarı buraya
koyacağım.
Ne yapıyorsun?
- Blender nerede
biliyor musun?
- Hayır.
Bu delilik, ihtiyacın
olanı asla bulamıyorsun.
Blenderı ne
yapacaksın?
- Çorba yapacağım.
- Çorba mı?
Evet, sebze çorbası.
Artık sağlıklı
beslenmek istiyorum.
Sen ne istersen ye.
Ama ben abur cuburdan
bıktım!
Aklını mı kaçırdın
sen?
Hamileyim.
Tatlım İyi kız.
Başaracağını
biliyordum.
Biraz yardım aldım.
Merhaba, Maurice.
Tecrübelerime göre en
zor zamanlar daha gelmedi.
- Merhaba, anne.
- Merhaba, Micheline.
İçeri gelin, içeri
gelin.
- Ritchie geceledi.
- Çocuk tam bir zevk
kaynağı.
Bu benim beşiğim!
Tavan arasından
indirdim.
Hoşlanırsın diye
düşündüm.
Teşekkür ederim.
Tekrar boyanması
gerek.
Bu sefer, bu benim
işim değil.
Çarşafları bile
saklamıştım.
Mısır pamuğu.
Sonsuza dek dayanır.
- Merhaba.
- Başka oyun yok,
Ritchie.
Burada ne aradığını
bilmek istiyorum.
Hiçbir şey.
Benimle dalga geçme.
Neden daire arıyorsun?
Sakın yatırım için
olduğunu söyleme.
Etienne, lütfen
anneme söyleme.
Öğrenirse beni
öldürür.
- Anlamıyorum.
- Etienne, ben aşık
oldum.
- Affedersin?
- Adı Garelle.
Bir oyuncu.
Başrol oyuncusu.
Çok yetenekli.
Ona evlenme teklif
ettim.
En yakın zamanda evleneceğiz.
Belki de gelecek
hafta.
Bu yüzden buradasın
yani.
Maurice bilmiyor.
Kimse bilmiyor.
- Neden?
- Annemi tanıyorsun.
Para onun için çok
önemlidir.
Öğrenirse, sosyal
düzeyimizden birisiyle evlenmemi ister.
Ne yapacağımı
bilmiyorum.
- Kaç yaşındasın
Ritchie?
- 34.
Cevabı kendin
vermedin mi şimdi?
Haklısın.
Hem de çok haklısın.
Sağol dostum.
Sana borçlandım.
Etienne?
Doğru mu, Patrick'i
işe mi aldın?
Evet, Patrick'i işe
aldım.
Tanıştığım Patrick mi?
- Anlamıyorum.
- Zamanı değil şimdi.
Babama söylemedin mi?
Gauthier, sinir
krizinin eşiğinde Singapur'da bir ofis hakkında beni aradı.
Bunu Pazartesi
konuşsak?
Böyle kararları tek
başına veremezsin, bunu biliyorsun.
Evet, elbette
biliyorum.
Hem bu Patrick
Chambon da kim?
Onunla tanışabilir
miyim?
- Hayır - Neden?
- Singapur'a gitti.
Henüz başkan değilsin,
Etienne.
Bunu unutmuş gibisin.
Ama sen benim canıma
okumayı hiç unutmuyorsun, değil mi?
- Bu ne cesaret!
Micheline - Micheline çenesini kapamayı öğrenmeli.
Delirdin mi sen?
Affedersiniz.
Ben Bardon, hukuk
danışmanınız.
Patrick Chambon tutuklandı.
- Ne olacak?
- Elinde ne kadar
olduğuna bağlı.
Eğer satmak için
olduğunu düşünürlerse, hapse girebilir.
- Sicilinde bir şey
var mı?
- Hayır.
Bir ya da iki yıl.
Yargıca bağlı.
Kişisel kullanım için
olduğunu söyleyeceğiz.
Belki ucuz kurtulabilir.
Aptal olduğumu
düşünmüyor musun?
Sahip olduğumu
bilmiyordum.
Yıllar önceden
cebimde kalmış bir parça esrar.
Ne kadarlık bir parça?
Bilmiyorum.
Fazla değil.
- Avukat tuttun mu?
- Evet, hukuk
danışmanımız.
Para önemli değil, bana
bir profesyonel gerekiyor.
O bir profesyonel.
Sicilin temiz, değil
mi?
Evet, hepsi bu.
Kanunlara göre de mi?
Çocuk kadar safım.
İşler düzeliyor.
Çok istekli bir polis
değil.
Bir saat içinde
buradan çıkarız.
Başka bir şey var mı?
Hayır.
Gidelim.
Pekala durum şöyle; Sicili temiz kaçakçılık amacı yok.
Onu bırakacağız.
Ama onunla birisinin
iyice konuşması gerekiyor.
İnanın bana, onunla ciddi
bir konuşma yapacağız.
Onu kovmayacak
mısınız?
Sakinleştikten sonra
her şeyi baştan düşünmem gerekecek.
Gümrük cezası olacak.
Ödeyebilecek mi?
Biz hallederiz.
Tamam.
Yine de bir rapor
yazmam gerekecek.
Kişisel dosyalar için diyebiliriz.
Anlıyorum.
Pekala, bu durumda - Patron?
- Ne oldu?
Patrick Chambon'un
parmak izleri Geçen hafta banliyöde
gerçekleşen bir cinayetin olay mahallindekiyle eşleşiyor.
Clemence?
Dinle Biliyorum ailene kötü davrandım.
Özür dilerim.
Bir garsoniyerin mi
var?
Komşular şikayetçi.
Metresin çok
gürültücüymüş.
Buralara gelebilmek
için çok mücadele ettik.
Sonunda hamile kaldım ve sen beni aldatıyorsun.
O kelimeden nefret
ediyorum, çok modası geçmiş bir kelime.
Ona aşık mısın?
O sadece yardım
etmeye uğraştığım fakir bir kız.
Bu olasılığı düşündüm
aslında.
Belki de sadece ona
yardım etmek istiyordur dedim.
Sonra da niye bana
anlatmadı diye düşündüm?
Onun orada kalmasına
izin vereceğini söyleyebilirdin.
Ben sana anlatırdım,
Etienne.
Haklısın,
anlatmalıydım.
Her şey çok hızlı
gelişti.
Babası Babası mı?
Geçen hafta öldü.
Bizim şirkette
çalışmıştı.
Tek bir kuruş parası
yoktu kızın, bu yüzden ona yardım etmek istedim.
Adı neydi?
Michelet.
Nerede çalışmıştı?
Laboratuarda.
Kimi arıyorsun?
Babamı.
Eğer çalışmışsa, babam
onu hatırlar.
15,000 çalışanımız
var.
Hepsini tanıyamaz ki.
Laboratuardakileri
hatırlar.
Babanı bununla
rahatsız etme.
Alo?
Peki, tamam.
Şirkette çalışmamıştı.
Ama söylediklerimin
kalanı doğruydu.
Telefonumu geri ver.
Yemin ederim, o kıza elimi
sürmedim.
Onu gördüm.
Nasıl birisi olduğunu
merak ettim.
Onun daha bir çocuk
olduğunu fark etmedin mi?
Yarın dairemden
çıkmasını istiyorum.
- Onu görebilir miyim?
- Sanmıyorum.
Sana ve Micheline'e
kötü davrandığımı biliyorum Ama konu bu
değil.
Suratına bir tane
geçirmeden arabana binip buradan defol.
Merhaba, nasılsın?
Seninle bir dakika konuşabilir
miyiz?
Elbette.
Neler oluyor burada?
Birkaç arkadaşımı
davet ettim.
- Komşular şikayetçi.
- Kim?
Yandaki yaşlı kadın
mı?
O balataları sıyırmış.
Buraya okulunu bitir
diye seni getirdim, parti yap diye değil.
Bu yüzden mi geldin?
Beni azarlamak için
mi?
Bir anlaşmamız vardı.
Ne anlaşması?
Ben hiçbir şey
istemedim ki.
Elinde paranla
karşıma gelen sendin.
Ne istiyorsun?
Hadi, söyle.
Ne istiyorsun?
İyi misin, Fleur?
Dokunma bana!
- Onu yalnız bırak,
tamam mı?
- Dinle, çocuk Bay Meunier?
Ben Dedektif Kazinski.
Beş dakikalığına
karakola uğrayabilir misiniz?
Ne için?
Geçen gün benden
neden uzak durdunuz?
- Ne zaman?
- Havalimanında.
Sizden uzak durmadım.
Beni gördünüz ama selam
vermediniz.
Siz de selam
vermediniz.
Patrick Chambon'u
tanıdığınızı bilmiyordum.
Havalimanında
konuşabilirdik.
Zamanım yoktu.
Peki ya şimdi?
Söylenecek pek bir
şey yok.
Chambon çocukluk
arkadaşım.
İş arıyordu, ben de ona
iş teklif ettim.
Size tuhaf gelen bir
şey yok mu?
Ne demek istiyorsunuz?
İşe almak üzere
olduğunuz bir adam, Michelet dostunuz
tarafından öldürüldü, bir hafta sonra işe aldığınız bir dost?
Michelet'i işe almak
üzere olduğumu söylememiştim özgeçmişinin
ilgimizi çektiğini söylemiştim.
Öldüğü gün onu
aradınız.
Sakladınız mı?
Neyi?
Özgeçmişini.
Bilmiyorum.
Sekreterime sormam
gerekiyor, atmış olabilir.
Chambon'un işi Michelet'in istediği iş miydi?
Hayır, hiç alakası
yok.
Nereye varmaya
çalıştığınızı anladım.
Nereye varmaya
çalışıyormuşum?
- İş yüzünden değildi.
- Ne yüzündendi o
zaman?
Hiçbir fikrim yok.
Kurban ve katille
olan bağlarınız çok ilginç.
Kızdan bahsetmiyorum
bile.
Ne kızı?
Michelet'in kızı.
Babasının katilini
bulduğumuzdan beri ona ulaşamıyorum.
Onu misafir mi
ediyorsunuz?
Dairemde kalmasına
izin veriyorum.
Şimdiye kadar.
Kızla cinsel ilişkiye
giriyor musunuz?
Affedersiniz?
Kızla cinsel ilişkiye
giriyor musunuz?
Sizi ilgilendirmez.
Öyle mi?
Beni
ilgilendirmediğini söylüyor.
Sanırım konuşmamız
bitti.
Bir dahaki sefere, avukatım
da yanımda olacak.
Belki öyle yaparız.
Endişelenmiyorum.
Chambon konuşacak.
An meselesi.
Beni buradan
çıkarmalısın.
Sen olduğunu
biliyorlar.
Hüküm giyeceksin.
Kahretsin!
Polisler beni izliyor.
Birbirimizi bir daha
göremeyiz.
Beni dinle.
Kurban sert birisi
olarak biliniyor, ikiniz de sarhoştunuz
ve kasıt yoktu.
- Paçayı sıyıracaksın.
- Ben başka şekilde
duydum.
Ne?
Avukatın, diğer
adamın adını vermemi söyledi.
- Bunu yapamazsın.
- Nedenmiş?
Gerçek bu.
- Bunu yapamazsın.
- Düşün.
Onu öldürmedin, sen
sadece oradaydın.
Bir kazaydı.
Neden risk alıyorsun?
Neden mi risk
alıyorum?
Ben her şeyi riske
attım.
Eğer orada olduğumu
söylersem, neden orada olduğumu da söylemem gerekir.
Bunu yaparsam biterim.
Ya ben, ben bitmez
miyim?
Bu ilk hükmün.
Avukatım yüzde yüz
emin: En fazla beş yıl alacak ve şartlı tahliye edilebileceksin.
İçeride iki yıl
geçireceksin.
Patrick, dinle,
hapiste geçirdiğin zamanın parasını öderim.
Ne kadar istediğini
söyle.
Eğer beni ihbar
edersen parmaklıkların ardında bir yıl
kalır ve fakir olarak dışarı çıkarsın.
Eğer anlaşmamı kabul
edersen, iki yıl kalıp zengin olursun.
Hangisini tercih
edersin?
Bir milyon Euro
istiyorum.
Yıl başına.
Bekle Evet mi hayır mı?
Tamam.
- Ve şimdi istiyorum.
- Bu imkansız.
Sana güvenmediğimden
değil, Etienne ama parayı hapse
girmeden önce istiyorum.
Üç günün var.
Yapamam.
Bir yolunu bul.
Beni mi görmek
istediniz?
Hisselerimi satmak
istiyorum.
Ne kadarını?
Hepsini.
Avenue Moliére'de 185
metrekare Bilmiyorum, piyasa değeri ne
kadar?
Ne demek "ne
zaman"?
Hemen!
Leroy hakkında
aramıştım.
Eylül'de almıştım Evet, hasarsız.
Ne kadar verirsiniz?
Le Corbusier
şezlongu, sertifikasıyla beraber.
Geçen yaz, birinin tekneyi
almak istediğini söylemiştin.
Kimdi o?
İsimlerini bulabilir
misin?
Genç bir hanım bunu
bıraktı.
Teşekkürler.
<i>PUŞT Cannes'daki
villa için Rus bir alıcı buldum.
Ödeyebilir mi?
Evet.
Onu tanıyorum.
Ama sert bir iş
adamıdır.
- Nasıl yani?
- 500,000 teklif
ediyor.
Olmaz!
Dört katından fazla
değeri var!
Finansal olarak
zorlukta olduğunu biliyor.
Bunu sonuna kadar
kullanacaktır.
Ne düşünüyorsun?
800,000'e
çıkarabiliriz.
Daha fazlası olmaz.
Acelesi olan sensin, o
değil.
Düşüneceğim.
Hazır bahsetmişken, ev
sadece senin üzerine mi?
Hayır.
Karım da ortak.
Bu durumda, imzası
gerekecek.
Evet, elbette.
Peki, teşekkürler.
Size geri döneceğim.
Benim.
<i>- Parayı
topladım sayılır.
- Boş ver o işi.
<i>- Ne?
- Burada kalırsam
öleceğim.
Telefonun dakikası 50
Euro, yani kısa keselim.
Dikkatlice dinle, buradan
kaçacağım.
Ne?
<i>Yarın saat
11:00'de yargıcın karşısında olacağım.
Ofisi üçüncü katta.
Bir pikap kirala ve
karton kutularla doldur.
<i>- Pencerenin
altına park et.
- Bu saçmalık.
Söylediklerimi yap
yoksa seni ihbar ederim!
Yarın saat 11:00'de.
Yargıcın penceresinin
altında ol.
- Beni çabucak kabul
ettiğiniz için teşekkürler.
- Bay Chambon'la mı
ilgili?
Evet.
Sayılır.
Yarın yargıcın
karşısına çıkacak.
Biliyorum.
Suç ortağının adını
vermeye karar vermiş mi?
Ben de sizi bu yüzden
görmek istiyordum.
Devam edin.
Suç ortağı Yani o gece yanındaki kişi Onun durumu ne olur?
Rolüne bağlı.
Diyelim ki oradaydı ama
hiçbir şey yapmadı.
Bu durumda sessiz kaldığı için ceza alır.
Bir yıl diyebilirim.
Kendisi teslim
olursa, bunun bir yardımı dokunur mu?
Evet.
Suçlu taraf iyi niyet
gösterirse, yargıçlar genelde fazla yüklenmezler.
Ama ona hızlı
davranmasını tavsiye ederim.
Patrick Chambon onu
ihbar etmeden önce.
- Clemence ile
konuşmak istiyorum.
- Git buradan.
Geçen gün, senden
neden her şeyi sakladığımı sormuştun ya
hani?
Bunu düşündüm.
Problem, beni aslında
hiç seçmemiş olman.
- Affedersin?
- Hala onların küçük
kızısın.
Asla benim karım
olmadın.
Beni seçmedin.
Ben seni seçtim.
Patronun kızıyla
evlenmek zorunda değildim.
Başarılı olmak için buna
ihtiyacım yoktu.
Ama seni görür görmez
aşık oldum.
Komiktin, zariftin,
kibardın Bana "efendim"
diyordun.
Daha önce senin gibi
birisiyle hiç tanışmamıştım.
Ve demiştim ki: "Hayatımı
birlikte geçirmek istediğim kadın işte bu.
" Sen sadece
bunu kabul ettin.
Bu yüzden asla sana güvenemedim.
Oysa ki beni seçmiş
olsaydın belki bir çift olabilirdik.
Gerçek bir çift.
Yeterince dinledim.
Baba, otur.
Sessiz ol ve otur.
Neler olduğundan emin
değilim.
Ne istiyorsun?
Hiçbir şey.
Hiçbir şey istemiyorum.
Ama bir süre birbirimizi
göremeyebiliriz.
Gidiyor musun?
Evet Biraz karışık aslında.
Konuştuğumuza
sevindim, Clemence.
Nereye gidiyorsun?
"Sevgili Fleur,
bu şimdiye dek yazmakta en çok zorlandığım mektup.
"Ama sanırım
gerçeği sana borçluyum.
"Bütün
gerçekleri " Dedektif Kazinski?
Etienne Meunier.
Konuşmalıyız.
45 dakika içinde
görüşebilir miyiz?
Harika.
Yoldayım.
İyi misiniz, efendim?
Bay Kazinski geliyor.
Bay Meunier, sizi rahatsız
ediyor muyum?
Biraz.
Dinliyorum.
Sizin için kötü
haberlerim var.
- Dinliyorum.
- Patrick Chambon
ölmüş.
Beş dakika önce olmuş.
Yargıcın ofisinde Camdan atlayarak kaçmaya çalışmış.
Çok üzgünüm.
Yapabileceğimiz
hiçbir şey yoktu.
Merhaba.
İçeri gel.
Gelmene sevindim.
Seni aramaya cesaret
edemezdim muhtemelen.
İyiliklere pek
alışkın değilim.
- Aptal gibi
davrandım.
- Hayır, benim
hatamdı.
Sana rağmen seni kurtarma
arzuma yenik düştüm.
- Sen iyi bir
adamsın, Etienne.
- Hayır, ben öyle
düşünmüyorum.
Bana babamı hatırlatıyorsun.
Öyle mi?
Evet, bazen.
Huysuzlaştığında.
Sana sormam gereken
bir şey var.
Evet.
Hayır diyebilirsin.
Tamam.
Okulu bitirmeye karar
verdim.
Öğrenci kredisi
çıkartmak istiyorum ve bir kefil
gerekiyor.
Maddi durumu iyi
birisi.
Cevabım evet.
Kefil olmak zorunda
değilsin.
Cevabım evet.
- Söz, ödemelerimi
zamanında yapacağım.
- Yapsan iyi edersin.
Üzgünüm ama ders
çalışmam gerekiyor.
- Sonra görüşürüz.
- Görüşürüz.
Nihayetinde, sanırım
hepsi bir şans sorusu.
Bir problemi her
açıdan çözümleyebilirsin istediğin
bütün tahminleri yapabilirsin Ama günün
sonunda bütün kararlar "yazı
turaya" kalır.
O zaman asıl soru şu:
"Şansın hayatınıza katılmasına izin verecek misiniz?
"||
« Prev Post
Next Post »