Print Friendly and PDF

Translate

Tuhaf Thomas (2013) Odd Thomas

|


97 dk,

6.5/10 puan 197 kullanıcı oyladı

Yönetmen:Stephen Sommers

Senaryo:Stephen Sommers, Dean R. Koontz

Ülke:ABD

Tür:Komedi, Fantastik, Korku

Vizyon Tarihi:06 Nisan 2013 (ABD)

Dil:İngilizce

Müzik:John Swihart

Oyuncular

Anton Yelchin

Ashley Sommers

Leonor Varela

Matthew Page

Casey Messer

Özet

Hikayenin merkezinde, “Odd Thomas (Tuhaf Thomas)” isimli eli çabuk bir aşçı yer alıyor; kendisi ölülerle iletişim kurabilmektedir fakat bu sırrını sadece kız arkadaşı (Addison Timlin) ve yerel polis şefi (Dafoe) bilmektedir. Genç adam, aynı zamanda “bodachs” adı verilen acıyla beslenen ve yaklaşan ölümlerin işaretçisi sayılan kötü varlıkları da tespit edebilmektedir. Ne zaman Odd, bu yaratıkların bir yabancının etrafında fazlasıyla toplandıklarını görse kendisini bir felaketi önlemek için zamanla yarış halinde bulmaktadır.

Altyazı

PICO MUNDO'YA HOŞGELDİNİZ 

Adım Odd Thomas.

 Günümüzde sadece ünlülerin dikkate alındığını düşünürsek  umurunuzda olacağını sanmam.

 Ünlü değilim.

  Ünlü birinin çocuğu değilim.

 Ünlüyle evlenmedim, ünlüden şiddet görmedim, ünlüye böbrek vermedim.

 Ama hayatım az ilginç sayılmaz.

  Penny Kalisto.

 Adım gerçekten Odd.

 Annemin dediğine göre nüfusa kaydolurken bir hata olmuş.

 Bana Litvanyalı amcamın ismi olan Todd'u vereceklermiş.

 Babamsa adımın hep Odd olduğunu iddia eder.

 Ve amcalarımın Bulgar olduğunu.

 Babam, annemin deli olduğunu söyler.

 Tabii annem, aynı fikirde değil.

  Benim yeteneklerim Tanrı vergisi!

 O tartışmayı babam kazandı.

 Annemi kilit altına aldıklarında 12 yaşındaydım.

 Annemin bazı yeteneklerinin bende de olduğuna inanıyorum.

 Ama ben de kilit altına alınmak istemediğim için, onları gizli tuttum.

  Odd Thomas.

  Selam, Harlo.

  Görüşmüyoruz hiç.

  Dur dostum, dokunmak yok.

  -Özür dilerim, bu arabayı çok seviyorum.

  -Biliyorum.

  Arabanın da seni sevemiyor olması ne kötü.

  Neyin var?

  Yapabileceğim bir şey var mı?

  Hayır, yapacağını yaptın zaten.

  Dostum, el şakası yok!

  -Anahtarı ver.

  -Kanı cebinde.

  Çoğu kişiye bu garip gelir.

  Ama sana değil.

  Değil mi Harlo?

  O gece  Yanına beyaz bir parça keçe aldın.

  Ve Penny'yi öldürdükten sonra, kanının birazını yanına aldın.

  Şimdi kuru sert ve kraker gibi kırılgan.

  Ve hâlâ cebinde.

 Böyle zamanlarda acıma duygusu üzerime geliyor.

 Ve Harlo Landerson gibi insanları avlamak için bir delilik hissediyorum.

 Onun gibilere en ufak acımam yok.

  Pardon, Bayan Curtees!

  Pardon, Saleen!

  Ne yapıyorsun sen?

  Anne, ne oluyor?

  Stevie, koş tatlım!

  Gel buraya!

 Hayatım Harlo Landerson gibi insanlarla dolu.

 Ve yüzümü bu hâliyle sevdiğimden  korunmayı öğrendim.

 Ölü insanlar görüyor olabilirim.

  Ama en azından onlar için uğraşıyorum.

  Vitesini küçült dostum!

  Yavaş!

  Özür dilerim efendim ama düşük vitesim yoktur.

  Birine görünsen iyi olur.

  Memur Eckles, polis olmak size insanları dövme hakkı veriyor mu?

  Hayır, Memur Varner.

  Ama işin güzelliği bu.

 Yüce bir güce ve ölümden sonrasına inanırım.

  Bana garip diyebilirsin.

  Diğerleri de diyor.

  Çok garip biri.

  Merak etme, Penny.

  Gittiğin yer ruhlar için bir ev.

  Nezaket ve harikalarla dolu.

  Üzgünüm, Penny.

  Hayatın kısa sürdüğü için üzgünüm.

 Ölüler konuşmaz.

 Sebebini bilmem.

  Yine baş başayız.

  Her yer kırık mobilya ve cam dolu.

  Çoğu benim hatam değildi.

  Pandalı lamba ve palyaçolu ayna dışında.

  -Onlar benden.

  -Niye ilk bana gelmedin?

  Harlo'nun kendini tuzağa düşürmesini bekleyebilirdik.

  O şekilde daha etkili ve daha az zararlı bir yol izliyoruz.

  Biliyorum ama durdurulmazsa yine öldürecekti.

  Penny bana bunu anlatmak için burada kalmıştı.

  Oğlum, hayatımı o kadar karmaşıklaştırıyorsun ki  Dinle.

  Kanı dışında, Harlo'nun cebinden Penny'nin ölü fotoğrafları da çıktı.

  Harlo'yu nasıl yakaladığını sorarlarsa, "Borcunu ödemek için cüzdanını açıp dünkü Dodger's maçı için beş dolar verirken fotoğrafları gördüm" de.

  O kaçtı, ben de hâliyle kovaladım.

  Doğal olarak.

  Beni kurtar!

  Bizi kurtar!

  -Bizi kurtar!

  -Bizi kurtar!

  Kimden kurtarayım sizi?

  Kim o?

  Kim o?

 Kötülük geliyor.

 Silahı kimin tuttuğunu bulmak da bana kaldı.

  Günaydın, Elvis.

 Hayatımın çoğu kontrolümde değil.

 Hayatımı basitleştirmemiş olsam çoktan delirirdim.

 Yani, ehliyetim yok, evim yok, sigortam yok, büyük hırslarım yok.

  Hanımlar!

  Yumurta!

  Parçala!

  Uzat!

  Parçala çırpılmış demek.

  Uzat da ekstra yumurta.

  Kalp krizi ve mücver!

  Kalp krizi, bol tereyağlı kızarmış ekmek demek.

  Mücver de   mücver demek.

  Her kelime jargonlu olacak değil.

 Her sıcak aşçının da ölüler için gizli dedektif olmayacağı gibi.

  Eğilin.

 Bu da Stormy Lewellyn.

 Stormy ile kaderimize sonsuza dek beraber olmak yazılmış.

  "Kaderinize sonsuza dek beraber olmak yazılmış.

 " Şef!

  Karın Gıdıklayan geliyor.

  Dün yaptıklarından hâlâ hoşnut değilim.

  Kendini öldürtebilirdin.

  Ölümden korkmuyorum.

  Tabii onunla yemeğe çıkmam da.

  -Benim için uçurumdan atlar mıydın?

  -Tabii ki.

  Limon sulu ve jilet dolu bir nehre peki?

  Kesinlikle.

  Tabii arkasındaki sebebi de bilmek isterim.

  Fakat ne şanslıyım ki her yerin zekâ ve dürüstlük kokuyor.

  Senin de şeftalili şampuan.

  Tam sevdiğim gibi.

  -Şef.

  -Günaydın, Stormy.

  Fare yakalamış kedi sırıtışı neden?

  Bu gece randevum var.

  Bu gece şansın yaver gidebilir yani?

  -Öyle demezdim tam.

  -Stormy Menüsü.

  -Kızım.

  -Selam dostum.

 Bunlara Bodachlar diyorum.

  -Yüzlerine değil tabii.

  -Onları görebilen biriyle tanışmadım.

  -Ben de.

  -Herkes, bunların hepsi kafanda diyor.

  -Herkese anlatmamalısın.

  -Annemlere anlatmaya çalıştım.

  -Ben olsam piyangoyu gördüğümü söylerdim.

  -Piyangoyu görebiliyor musun?

  -Hayır.

  Göremiyorum.

  Konuda kal.

  -Doğru.

  Dün, sonunda bir tanesine hareket çektim, dostum.

  Haberin yok mu?

  Onları görebildiğini fark ederlerse seni öldürürler.

  Seni öldürürler.

  -Tavsiye vereyim mi?

  -Evet?

  Karla çiçek yerine çikolata ister.

  Mum da alsan iyi edersin.

  Mum mu?

  Sağ ol.

  İyi fikir.

  Ucuz kurtardın.

  Biraz garip olacaktı.

  Siz bir acayipsiniz.

  Bilmiyorum ama öylesiniz.

  Garip ve karman çormanız ama iyiyiz.

  Bilmiyorum.

  Sen  Harikasın.

  Yani garip değil, karman çormansın mı diyorsun?

  Haklısın, sorunu anladım.

  Gariplik güzeldir.

  Eğlencelidir.

  Karman çormanlık, pek o kadar değil.

  Sen de oldukça garipsin.

  -Özrün kabul edildi.

  -Ben kaçıyorum.

  Uslu durun.

  Düşünmen gereken ben değilim.

  Bilmem mi?

  Ben de işe gitmeliyim, Oddie.

  -Tamam.

  -Görüşürüz aşkım.

  Stormy!

  Seni şimdiden özledim.

  -Adı gibi çocuk.

  -Hem de ne.

  Görüşürüz.

 Çoğu zaman aylarca bir Bodach bile görmediğim olur.

 Fakat geldiklerinde kan döküleceğinden emin olabilirsiniz.

 Sebep olmazlar.

  Bundan beslenirler.

 Ne kadar Bodach gelirse, ziyafet o kadar büyük olur.

 Çiçek arı için neyse, kötülük onlar için odur.

 Ölüm vaktini bilir, izlemek isterler.

 Sıradan bir ölüm için de gelmezler.

 Aşırı şiddetli ve korkunç bir ölüm isterler.

 Penny Kalisto'nun ölümü bir tanesini bile getirecek kadar şiddet içermedi.

  Bu kasabanın başı büyük dertte.

  -Hoşça kal, Oddie.

  -Görüşürüz.

  Nicolina!

  Levanna!

  Odd, annelik işini beceremiyor muyum ben?

  Öncekisinin sen daha 18 yaşındayken onları sana bırakan bir keş olduğunu düşünürsek bence sen gayet iyi gidiyorsun, Vi.

  Sonra görüşürüz.

  Ben de o tarafa gidiyorum.

  İnci Anne'ye gidip fal baktıracağım.

  Zihin, el, çay yaprağı okuyan kişilere inanmıyorum.

  Ve güven bana, çay yaprağı lavabo tıkamaktan başka işe yaramaz.

  Dün çok acayip bir rüya gördüm.

  Anlatsam inanmazsın.

  En yüksek seviyede bir katliam olmadığı sürece başa çıkabilirim.

  Daha önce rüyamda kendi yüzümü görmemiştim.

  Kendi yüzünü mü gördün?

  Ben ve yanımda bir adam, paramparça ölü yatıyorduk.

  Vurulup, parçalara ayrılmış gibiydik.

  Ben olsam çok endişelenmem, Vi.

  Rüyaların hiç gerçek oldu mu?

  Hayır.

  Çoğu kişi senin biraz garip olduğunu söylüyor, Odd.

  Stormy hariç.

  Kıçında melekler görüyor.

  Ama dahası var bence.

  Bir sırrın var.

  Kâhinsin medyumsun, ya da falcı gibi bir şeysin.

  Ya da yüce bir gücü kontrol ediyorsun.

  Bilmem gerekiyor, bana doğruyu söyle, Odd.

  Bende ölüm görüyor musun?

  Hayır, tek gördüğüm kendi odunluğum.

  Ve senin için, uzun, mutlu bir hayat.

  Vi, şu rüyandaki ölü adam ne giyiyordu?

  Ne mi giyiyordu?

  Bilmem ki.

  Bekle bir dakika.

  Üstünde kara bowling topları olan kırmızı ve siyah bir gömlek.

 Garip yeteneklerimden biri de, birini bulmam gerekiyorsa  mesela restorandaki şu garip adam gibi;  etrafta öylece gezinip, aradığım kişiyle karşılaşırım.

 İsim bulmadığım bir yetenek bu.

 Stormy buna medyum mıknatısı diyor.

  LASTİK DÜNYASI

 Bu Tom Jedd.

  Küçükler ligi koçumdu.

 Yıllardır Lastik Dünyası'nda takılır.

  Hatalı lastik yüzünden de ölmedi hâlbuki.

 Öyle güzel bir kız ki!

 Komiklik yapan ölüler beni biraz rahatsız eder.

 Belki de ölüyken bile sevilmek gibi  zavallı bir ihtiyacımız olduğundan olabilir.

 Sürekli kendimizi küçük düşürmeye çalışmamızdan da olabilir.

  Neredesin?

  Neredesin?

  MÜDÜR Stormy Kendi dükkanımı açtığımda üniformaları atacağım.

  Bence çok tatlı görünüyorsun.

  Tatlı mı?

  Sahi mi?

  Yavru köpekler tatlıdır.

  Niye erkencisin?

  Özledin mi?

  Her zaman.

  Ama birini aramaya geldim bu sefer.

  Ürkütücü birini.

  Başka türlü birini arasan şaşardım.

  Medyum mıknatısım beni buraya sürükledi.

  -Şu adam mı?

  -O adam.

  Tazıdan daha iyisin.

  Kafasındaki o şey de ne?

  -Saçı.

  -Sarı bir takkeye benziyor.

  Hayır, saçı o.

  Yanında Bodach var mı?

  Daha önce görmediğim kadar.

  Dondurmadan titremiyorsun, değil mi?

  Bakalım ne peşindeymiş.

  -Stormy, bekle.

  -Sen otur.

  Balıklar iş mi çeviriyor?

  Balıkların tek yaptığı aynı suda yiyip, içip, sevişmek.

  İğrenç yaratıklar.

  Hiç böyle düşünmemiştim.

  Ürkütücü arkadaşın iki kutu yaz tadı alıyor.

  Sence tatları önemli mi?

  O senin işin.

  Ben sadece rapor verdim.

  -Vişne çikolatalı hindistan cevizi?

  -Hindistan cevizli vişne çikolata.

  Dondurma işinde dilbilgisinin katılığını kavrayamamışım.

  Artık biliyorsun.

  Bu durum, iş için iyi değil.

  Niye?

  Benden başka gören yok.

  Gezinen kötü ruhlar ve mantar kafalı bir adam iş için neden iyi olsun ki?

  Mantar Adam korkunç.

  Unutsan olmaz mı?

  Bu yeteneğimi kullanmayacak olsam bana verilmezdi.

  -Belki öyle değildir.

  -Öyle.

  İçinde geldiği kutu hâlâ bende.

  Anahtarımı al.

  Ve yemeğe canlı gel.

  Çünkü ben ölüleri göremiyorum.

 Birileri çok fazla şiddete sebep olacaksa,  özellikle şu anki durumun işaret ettiği boyutlarda,  Bodachlar son damla kan akana kadar onu rahat bırakmayacaktır.

 Ama Mantar Adam'a ilgilerini kaybettiler.

  Winston, Camel, Marlboro.

  Mantar Adam'ın arkadaşları olsa gerek.

  Tam kaçma vakti şimdi.

  Bodachlar.

  Anlat bakalım.

  Üç buçuk atmakta yeni bir rekora imza atmış olabilirim.

  Korkaklık etme.

  Cehennemin kapısını buldum.

 Şimdi oraya geri dönüyorum.

  Çoğu insan ondan kaçmak isterdi.

 -Ben çoğu insan değilim.

  -Bilmem mi?

  Şimdi gitti.

  Veya saklandı.

  Mantar Bob insan mı yoksa kasabaya yeni bir tür mü geldi?

  Bilmiyorum.

  Burası bir çeşit türbe gibi.

  Kadın memesinden kemer yapan adamlar için bir türbe.

  Ne?

  Kim bu adam?

  Gerçek adı Robert Robertson.

  Merhaba, Mantar Bob.

  Buzdolabına baktın mı?

  Kesik kafa var mı?

 Hayır, dolabını açmadım.

  Başka nerede kesik kafa olacak ki?

  Kesik kafa aramıyordum.

  Stormy, biri geldi.

  Kapatmam gerek.

  Adamın planını öğrenemedik daha.

  Söyleyeyim işim bitene kadar beklesin.

  Hissettim onu.

  Bir dakika.

  Bugün ayın kaçı?

  14 Ağustos.

  Ayın 15'ini takviminden yırtmış.

  Yarın yani.

  Yarın ne olacak?

  -Bir dakika.

  -Çık oradan, Oddie.

  Belki kendi dosyası da vardır.

  Çözülmemiş cinayetler.

  Şefle onu yakalamanın yolunu bulabiliriz.

  Neymiş?

  Seri katil miymiş?

  Hayır.

  Ama sanırım olmak istiyor.

  Bob!

  Robert, nerelerdesin?

  Silahımı geri istiyorum.

  Siktir!

  Lanet köpekler.

  Kapayın çenenizi!

  Susun, lanet köpekler.

  Sonunda kurşunu yiyeceksiniz!

  Wyatt güzelim biftekleri yakıyor.

  Sağ ol Karla.

  Şef.

  Odd, umarım akşamımı berbat etmeye gelmedin.

  Ben de öyle, efendim.

  -Ölülerle mi takıldın?

  -Konu ölüler değil.

  Ölecek olanlar konu.

  Ona Mantar Bob adını taktık.

  Sabah restoranda gördüm ama pek şüpheli biri gibi gelmedi.

  Biraz talihsiz birine benziyordu.

  Siz hayranlarını görmediniz, efendim.

  Emin olun, Pico Mundo'da cehennemin kapıları açılacak.

  Bazen tehlikeli şekilde ince bir ipte yürümemi bekliyorsun.

  Çünkü dengenize saygım sonsuz, efendim.

  Saçmaladığından şüpheleniyorum.

  Evet, biraz saçmalık var.

  Ama çoğu içten duygularımdır.

  Odd, bu yeni memurlarımızdan.

  -Bern Eckles.

  -Selam, dün tanışmıştık.

  Harlo olayında iyiydin.

  O sapıkla çıktığıma inanamıyorum.

  Lysette'i tanıyorsun.

  Bern, Odd'un bahsettiği bir adamı kontrol etmeni istiyorum.

  Sanırım Memur Eckles sana yürüyeceğimden korkuyor.

  Karla ve şef aramızı yapmaya çalışıyor.

  Polis ya hani.

  Tadı şekerli cam sil gibi.

  Aklıma gelmişken, baban nasıl?

  İnternette aydan tatil için arazi satıyor.

  -Yasal mı bu?

  -Hava kalitesine garantisi yok.

  Bronwen ile nasıl gidiyor?

  Stormy'yi tercih ediyor.

  Kim etmez ki?

  Piyano çalar mıydın?

  Evet, yıllarca.

  Nereden bildin?

  Çünkü ellerin çok güzel.

  Rüya gibisindir.

  Odd, gerçekten garip birisin.

  Evet, bundan hemfikiriz.

  Biraz uçuk kaçık.

  Lise boyunca lakabım buydu.

  Ama çekici yanların da var.

  Stormy de öyle diyor.

  Ben bu konuda şüpheliyim.

  Yemek dersi vermeye karar verirsen, bana da haber ver.

  Eminim çırpmaktan iyi anlıyorsundur.

  Tabii, iyi omlet yaparım fakat krepleri iyi çevirmek lazım.

  Ama genelde sadece kızartma yapıyorum.

  Odd.

  Konuşmamız gerek.

  Robertson buraya beş ay önce taşınmış.

  Ondan önce annesiyle yaşıyormuş.

  Geçen sene annesi ölünce büyük mirasa konmuş.

  Sicili temiz.

  Trafik cezası bile yok.

  Annesi nasıl ölmüş?

  Memur Eckles ona bakıyor.

  Fakat Mantar Bob'da tek leke yok.

  Onu yakalayamam.

  Ama garip ve şüpheli biri olduğunda hemfikiriz, değil mi?

  Garip ve şüpheli olduğu için hapse atsaydık seni de çoktan tıkardık.

  -Gözün üstünde olur, değil mi?

  -Yanılmazsın sen.

  Peşine adam takıp evini izleteceğim.

  Sen git de Stormy'yle yemeğini ye.

  -Hayatımın kadını.

  -Nabza göre şerbeti iyi veriyorsun.

  Bunu duymaya bayılıyor olmalı.

  Ben de söylemeye.

  Umarım motoruma ölüleri almıyorsun.

  -Ölüler motora binmez.

  -Olsun.

  Saatlerce sele temizlemem.

  Kaplamasını zedeler.

  Bakıyorum hormonlarının tıpası açılmış.

  Kapasan iyi olur, kilise burası.

  Ne olduğunu biliyorum.

  Bir beynim var.

  -Sana niye ayıcık diyorum sence?

  -Sarılmalığım diye?

  Beynin elyaf dolu da, ondan.

  Beni dinle, garip şey.

  O ürkünç yere dönmeni istemiyorum.

  Artık yok say orayı.

  Geri gelir diye, gidip bakma.

  -Aklımdan bile geçmedi.

  -Evet, geçti.

  -Evet, geçti.

  -O bir cehennem kapısı ve bir daha onunla oynaman yasaklandı.

  Ölülere yardım eden bir adamla yaşamak cehennem olmadan da yeterince zor.

  -Biz beraber mi yaşıyoruz ki?

  -Yaşayacağız.

  Sonra konuşuruz, evet demekmiş yani.

  Kulağından fazlasıyla dinlemeyi öğren.

  Stormy, neremle dinlemem gerekiyor?

  Tabii, kalbimle dinlemeliyim.

  Kalbimle.

  Ciddiysen, mali durumumuzu iyileştirmek için çok çalışmam gerek.

  -Lastikçilik mi?

  -Daha büyük.

  Lastikçilikten büyük ne var?

  Ayakkabı.

  Evet, düşünsene bir.

  Beş kişilik bir aile iki araba alır, ama on ayakları var.

  Farklı ayakkabılar da lazım olur.

  Elbiselik, yüksek paça, alçak paça  Ama sende aynı ayakkabıdan beş çift var.

  -Dediğim gibi  -Sen farklısın.

  Hem de hiç.

  Peynire kraker ister misin?

  -Bir sorunumuz var.

  -Kraker sorun değil, seçimdir.

  -Haydi!

  Mantar Bob geldi!

  -Ne?

  Beni takip etmiş.

  Siktir!

  Gel!

  - O mu?

  Emin misin?

  -Evet.

  İkimiz onu dövemez miyiz?

  Bu adam olmaz.

  Kutsal odaya!

  Arka kapıya, hadi!

  Bekle!

  Gel.

  Tehlikeye koşuyoruz.

  Hissedebiliyorum.

  Her yerde gibi.

  Önümüzde, arkamızda.

  -Geldiğimiz yerden gidelim.

  -Polisi arayalım.

  Vakit yok.

  Daha iyi planım var.

  Sen bekle.

  Koşup kapıyı açacağım.

  İçeri dalmazsa, sen şu tarafa koş.

  Dalarsa da bu tarafa koş.

  Seni takip etmeye çalışacağım.

  Çok iyi planmış.

  Elimden gelen bu.

  Elyaf dolu kafa.

  Devam et mi dedin, sana girsin mi?

  İnanılmazsın.

  Tamam.

  Hadi, gel!

  Şef, ben Stormy.

  Geceni bozmak istemem ama Odd'u veriyorum.

  St.  Bart'a acilen ekip gönderirseniz Robertson'ı bütün kiliseyi dağıtırken yakalayabilirsiniz.

  Kilisede işi neymiş?

 Benle Stormy'yi çanda yakalamak istedi.

  Stormy'yle çanda ne işiniz vardı?

  Piknik yapıyorduk, efendim.

  Eminim sana göre mantıklıdır.

  Adamım, Robert'ın henüz eve gelmediğini söyledi.

  Evet çünkü beni takip etmekle meşgulmüş.

  Bir saniye.

  -Nereye gidiyorsun?

  -Yiyecek almaya.

  Nasıl yemek düşünebiliyorsun?

  Çünkü çok açım.

  Dinle, Odd.

  Vandalizm büyütülecek şey değil.

  Bu adamın kıyamet getireceğini söylemedin mi sen?

  Evet, efendim, ayın 15'inde.

  Üç saatten az kaldı.

  Bana güvenin, Pico Mundo bu günü unutmayacak.

  Lyle!

  Selam Odd.

  Selam Stormy.

  -Selam Ozzie.

  -Selam Oz.

  Odd.

  Hemen dönerim.

  -Çevrem geniştir bilirsin.

  -Bilirim.

  Siparişlerimi karıştırmaya devam ederseniz ben de sizi karıştırırım.

  -Anladım.

  -İyi.

  Oz, tansiyonuna dikkat et.

  Tansiyonum  Odd, kanımda lokum büyüklüğünde kolesterol molekülleri var.

  Arada bir böyle öfke nöbetleri yaşamazsam damarlarım tamamen kapanacak.

  Benden istediğin hediyeyi bitirdim.

  Mükemmel.

  Oz, bu tam olarak nedir?

  15 santim çapında çelik kalp.

  Aynı dediğin gibi.

  Hayır, ben 15 santim çapında, kalp üzerine koymalık çelik parçası dedim.

  Biraz süsledim işte.

  O an böyle hissettim.

  Stormy neden öyle bir şey takmak istesin ki?

  Stormy için değil.

  Kalbe saplanan bir   kurşun görüyorum sürekli.

  Mükemmel olmuş, sağ ol.

  Selam Şef.

 -Burayı mahvetmişler.

  -Evet, Bob Robertson, efendim.

  Eminim haklısındır.

  Ama çoktan tabanları yağlamış.

  İz de bırakmamış.

  Kaseler bile tertemiz.

  Garip değil mi?

  Medyum mıknatısıma bir şans daha vereyim.

  Belki onu bulabilirim.

  Önce Stormy'yi eve bırak.

 -Hiç de bile!

  -Duydum onu.

  Duymuş seni.

  Şef, Oddie'yi ne kadar sevdiğimi bilirsin.

 Aşkımı kanıtlayacak olsa elimi bile keserim.

  -Onu öldürmek isteyen biri var.

  -Öyle biri yok, Stormy.

  Sana asılıyor mu o zaman?

  Bu hayatımın en saçma konuşması oldu.

  Odd sen saçma konuşmaların pınarısın.

  Gayzeri.

 Zaman, üzerimize çöküp bizi içine almak isteyen kara bir dalga gibi.

 Daha hızlı koşmalıyım.

  Neden buraya geldim?

  Aman Tanrım.

  Oddie, kabusun.

  Bowling salonu katliamı.

  Bu gece mi olacak?

  -Şimdi mi?

  -Hayır.

  Buraya baktım.

  -Çalışanlar yeşil ve altın rengi giyiyor.

  -Yani?

  Rüyamda kurbanlar kara bowling topu desenli kırmızı-siyah gömlekler giyiyordu.

  Mantar Bob'un arabasını da göremiyorum.

  Sence Mantar Bob ve bowling salonu katliamı ilişkili mi?

  Evet.

  Öyle olduğunu biliyorum.

  Yeni üniformaları var.

  Sakın ha.

  Wyatt.

  Ne olacaksa, yarından önce olmayacak demiştin.

 -Evet, ama  -Daha bir saat var.

  Biliyorum, ama haberdar etmek istedim.

  Bob Robertson'ın bu gece Green Moon salonuna gelmesi muhtemel.

  Top oynamaktan fazlası için.

  Belki bir adam göndermek istersiniz buraya.

  Bodarklardan var mı etrafta?

  Bodachlar.

  Hayır efendim, o gelince onlar da gelir.

  Tamam, birini gönderirim.

  İçimde kötü bir his var.

  Bir şey yanlış.

  Deli misin?

  Her şey yanlış.

  Bir katliam olacak, büyük ihtimalle de burada.

  Tek bildiğimiz üniformaları giyen insanların ölecek olması.

  Ama yarın, herhangi bir yerde olabilirler.

  Bulmacanın bir parçası eksik gibi hissediyorum.

  Viola'yı görmem gerek.

  İyi akşamlar.

  -Odd Thomas, değil mi?

  -Evet.

  Bayan Lewellyn.

  Beni şef gönderdi.

  Bu adamı tanıyorsun, değil mi?

  Bir iki kez gördüm, ama onu tanımıyorum.

  Şef, elini cebine attığını görürseniz muhtemelen şeker çıkarmaz dedi.

  -Bilge bir adamdan, bilge sözler.

  -Evet.

  Bu adamı şüpheli ve tehlikeli yapan nedir?

  Bugün öğlen yemeğine restorana geldi.

  O kadar mı?

  Ona yemek mi verdin?

  -Garipti.

  -Nasıl garipti?

  -Dostları garipti.

  -Dost?

  -Garip kişiler.

  -Nasıl?

  Çok garip.

  Bir iki saat önce de bana saldırdı.

  Bir dakika.

  Bir iki saat önce bu adam, Bob Robertson, sana mı saldırdı?

  Garip adam bana yürüdü.

  Odd ona geri bas dedi.

  Adam da iyice garipleşti.

  Garipmiş.

  Simon, şu dövmenin anlamını merak ediyorum.

  Anlatır mısın?

  Stormy gençken hâlim fenaydı.

  Polis akademisi ve yüce Tanrım olmasa  Bu dövme anlamını söylemek istemediğim bir günah sembolü.

  Beyefendiymişsin.

  İyi geceler, Simon.

  İyi geceler.

  Bana da böyle yapıyor musun?

  Sana bunu her gün yapıyorum.

  -Öyle mi?

  -Tabii.

  Nazikçe ve şefkatle.

  Hoşuna da gidiyor.

  Demek öyle?

  O kadar tatlısın ki.

  -Tatlı falan değilim.

  -Yapma  Yavru köpekler tatlıdır.

  Sen ve yavru köpekler çok tatlısınız.

  Görüşeceğimizi hissettim.

  -Rüyamla mı ilgili?

  -Vurulduğunu söyledin.

  Kafam yarılmıştı, gözlerim şişmişti.

  Rüyaların gelecekle bir alakası yoktur.

  Bunları konuşmuştuk ama bak buradayız.

  Rüyanda neredesin?

  Belirli bir yer değil.

  Rüya mekanı.

  Bulanık.

  Bowlinge gidecek misin?

  Bowling mi?

  Kafanı mı çarptın sen?

  Yarın ne yapacaksın?

  Pazar Levanna'nın doğum günü.

  Ama pazar bahşiş iyi.

  O yüzden doğum gününü yarın kutlamayı planlamıştım.

  Rüyanda çok insan öldü, öyle mi Odd?

  Evet, öyle oldu.

  Gerçek olurlar mı?

  Bazen.

  Öyle düşünmüştüm.

  Gözlerini kapat.

  Rüyanda ne görüyorsun?

  -Ne duyuyorsun?

  -Pekâlâ.

  Koşuyorum.

  Aniden çakan ışıklar var.

  Çocuk müziği çalıyor.

  Sonra kalabalıktan bir ses duyuyorum.

  Gümbürtü gibi.

  Büyük bir stadyum sanki.

  Sonra akan su sesi duyuyorum.

  Nasıl ölüyorsun?

  Biri hızlıca, kafama beyzbol sopasıyla vuruyor.

  Çığlık atıp dizlerimin üzerine düşüyorum.

  Ellerim kayıyor.

  Kaygan.

  Neden kayıyor?

  Tanrım, kan bu.

  Her yerde kan var.

  Kanın altında ne var?

  Ellerinin altında?

  Yer, çim, beton?

  Ölü adama bakıyorum.

  Onu tanıyor musun?

  Tanrım, o kadar çok ölü var ki  Odd, buna engel olman gerek.

  Odd, bunu engellemenin bir yolu var mı?

  -Oddie'yi dinlersen her şey yoluna girer.

  -Hayır.

  Kader düz bir çizgi değildir.

  Yolu çok çatallanır.

  Seçmek istediğin yolda özgürsün ama bazen yol dönüp dolaşıp sizi aynı inatçı yola çıkarabilir.

  Kızlara bir bakayım.

  Çok güzeller, Viola.

  -Çok iyi kızlar.

  -Sana sahip oldukları için şanslılar.

  Herkes öyle diyor.

  Odd?

  -Bir sorun mu var?

  -Hayır.

  Hayır.

  Güvende olduklarından emin olmak istedim sadece.

  Penceredeki demirler  Acil durum kolunu kullanmayı öğrettim.

  Burada her şey yolunda görünüyor.

  İlk olarak, burada kalmayın.

  -Büyükanneme giderim.

  -Geldiğini söyleme.

  Kızlara da söyleme.

  Kimse duymasın.

  -Kim duyacak?

  -Herhangi biri.

  Ya da herhangi bir şey.

  Yap sadece.

  İkinci olarak, sakın bowlinge gitme.

  O korkunç şeyleri kızların odasında bıraktığımıza inanamıyorum.

  Sadece ölmeden önce onları koklamak istiyorlar.

  Tanrım.

  Stormy, Bodachlar hakkında elimden bir şey gelmez.

  Hele şimdi elimden gelse de yapmam.

  Tehlikeyi göstersinler ki olacakları durdurayım.

  Onları gördüğünü fark ederlerse?

  Burayı terk edecek misin?

  Umarım Tom Jedd gibi Lastik Dünyası'nda sonsuza tek takılmam.

  Yani hâlâ yaşıyorken.

  Stormy.

  Bana bak.

  Bak Stormy, gitmemizi istiyorsan, gideriz.

  Sadece o değil.

  Senin için korkuyorum, Oddie.

  Mantar Bob'u gördüğümüzden beri çok korkuyorum.

  Üzgünüm ama  Seni o kadar seviyorum ki  Benim ayıcığım.

  Sana söz, bugün geçtikten sonra da bütün elyafım içimde olacak.

  Sana olmalı.

  Aman Tanrım!

  Çığlıkları duydum, koşup geldim.

  Köpekleri kovalarken gördüm, silahımı aldım.

  Köpekleri vurdum.

  Başlıyoruz.

  Pekâlâ, bildiklerimiz şunlar.

  Lysette barbekümden Memur Eckles ile 19.

 45 civarı ayrıldı.

  Saat 20. 00'de onu evine bıraktı.

  Arama geldiğinde masasında oturuyordu.

  Yani saat 20. 00 ve gece yarısı arasında Lysette'in gözüne vuruldu, bağlandı ağzı kapatıldı, buraya kadar getirildi ve üstüne iki Rottweiler salındı.

  Şef, köpekleri vuran adamın olayı nedir?

  Adı, Kevin Goss.

  18. 00 ile 20:00 arası ders veriyormuş.

  Sonra gece kapanana kadar Starbucks'ta oturmuş.

  Eve iki dakika geç gelmiş.

  Efendim, ben bu Rottweiler'ları daha önce gördüm.

  Bob Robertson'a aitler.

  Pekâlâ!

  Bu adamın adına hemen arama emri çıkarın!

  Onu bulun!

  Simon, sen Robertson'ın evine dönüyorsun.

  Sabah mahkeme açılır açılmaz arama emri çıkartacağız.

  Efendim, ben günümü evin önünde gözetleme yaparak geçirdim.

  Sonra bowling salonunda kapanana kadar bekledim.

  Olan bir şey yok.

  Kimse gelmedi.

  Tamamen vakit kaybıydı.

  Efendim, bu Robertson'ı boşa kovalamadığımıza emin miyiz?

  Sen 20.

 00 ile 22.

 00 arası neredeydin?

  -Benimleydi.

  -Sakin ol.

  Evi tekrar kontrol et ve köpekleri soruştur.

  Emredersiniz.

  Siz ikiniz.

  Eve.

  Gidin, hadi!

  Bunu taksan iyi olur.

  Gülmemeye çalış.

  Önleyemediğin her ölümden sen sorumlu olamazsın.

  Sonuçta öldü.

  Mantar Bob yaptıysa, ya yavaşım ya aptalım demektir.

  Silahını seç.

  Mantar Bob Lysette'i neden öldürsün?

  Mantıklı değil.

  Mantıklı olmasına gerek yok.

  Hastalıklı güdülerini tatmin ediyor.

  Belki ısınıyordur.

  Sanırım şef seni korumak için dedektif gönderdi.

  Korunmaya ihtiyacım yok.

  Gözetlemek için gelmiş de olabilirler.

  Mantar Bob beni kiliseye kadar takip etti.

  Şef beni yeme atıyor olabilir.

  Şef seni yem olarak kullanıyorsa kıçına iğne isteyip istemediğini sorması gerek.

 Dostum, odağımı yitirmemem gerek.

  İyi.

  Siz kızıma göz kulak olun.

 15 Ağustos başladı.

 Vakit daralıyor.

  Selam Bob.

  Kalkmaya niyetin yok değil mi?

  Öldüysen Pico Mundo katliamını kim yapacak?

 Yerde silah, küvetimde ölü adam.

 Tuzak görünce anlarım.

 Polisi ararsam, şefin beni tutuklaması gerekecek.

 Bu şekilde katliamı durduramam.

  Aman Tanrım!

  Ödümü patlatıyorsun.

  Buz gibisin Bob.

  Kaskatı kesilmişsin.

  Şef parmak izi bırakmadığını söylemişti.

  Tek parmak izi bırakmamış.

  Stormy de seni hiç görmedi.

  -Haydi!

  -Ne?

  Çünkü zaten ölüydün.

  Kilisede tepesi atmış bir hayalet olarak geziyordun.

 Sanırım Mantar Bob'u son canlı görüşüm  ben evine girmeden önce, evinden çıktığı zamandı.

 O zamandan beri ölümünden beni suçlu tuttuğu için peşimde.

 Neden beni suçluyor, onu kim öldürdü, orası biraz bulanık.

  Yakalanırsam ya cinayetten ya da dünyanın en büyük cigarasını sarmaktan tutuklanacağım.

  Benim, Rosalia!

  Kahretsin!

  Yapma yahu!

  Yine ben, Rosalia.

  Arabanı tekrar alıyorum, tamam mı?

 Bana tuzak kurulduysa  neden polis gelip beni tutuklamadı?

 Veya katil beni öldürmeye gelmedi bilmem.

  Pekâlâ Bob, biri seni bulup korkudan İsa'ya sarılmadan önce seni sessizce çürümen için nereye koyabilirim?

 İlginç hikayedir Bob.

 Hükümet bu hapishaneyi boşalttıktan sonra  çok el değiştirdi.

 Derler ki Von Zipper'ın patates kızartmaları nefismiş.

 Doldurulabilir bardaklara saygıları sonsuzmuş.

  Yine de bu güzel restoran ailecek yemeğe çıkan müşterileri hiç çekemedi.

  Bu her restoran için çok önemlidir.

  Gaz odasına hoş geldin.

  Burada çok kişi öldü Bob.

  Evinde hisset.

 Stormy hep Las Vegas'a kaçıp evlenmek hakkında şaka yapar.

 Vegas ölüler ve kötü adamlarla doludur derim  ama kendimi sürekli kötülükle savaşırken bulurum.

 Onu dinlemeliydim.

  Çok fazla.

  Çok fazla.

  Şef.

  Şefe ihtiyacım var.

  Tanrım.

  Odd yine sensen, bu sefer ağzımı bozacağım!

  Aman Tanrım!

  Alınma Odd Thomas ama gelip beni germeyecek kimseyi tanımıyorum.

  -Ateş açanı tanıyor muydu?

  -Tanıyor olmalı.

  Benim de tanıdığım biri olmalı.

  -Durumu kötü mü?

  -Kötü.

  -İyi savaşır.

  -Öyle olsa, iyi olur.

  -Selam Bern.

  -Efendim.

  Oddie.

  Gazetecileri dışarıda tutun.

  Sen, kapıya.

  Hayatını kurtardın, Oddie.

  Bu kurşun nereye gitti?

  İçinden çıkarmaya çalışıyorlar.

 Vakit doldu.

 Pico Mundo sadece benim önleyebileceğim bir felakete sürükleniyor.

  Lysette ve Mantar Bob öldü.

  Şef yoğun bakımda.

  Kasabanın her yeri Bodach kaynıyor.

  Gelen her ne ise, büyük olacak.

  Korkuyorum, hâlbuki korkusuz olmam gerek.

  -Bugün evde kal deme.

  -Lütfen bugün evde kal.

  -Sen de kalırsan.

  -Bunu konuştuk.

  Durdurmak için her şeyi yapmalıyım.

  Viola vurulup, ölecek mi?

  Emin olamadığımı biliyorsun.

  Hayatı zaten zor.

  Bir de buna ihtiyacı yok.

  Vurulmak mı?

  Kimin ihtiyacı olur ki?

  Neden seninle tartışıyorum ki?

  Hep kaybediyorum.

  Aksiyon adamısın, garip şey.

  Münazaracı olmana gerek yok.

  Ayrıca, kendin söyledin, seçtiğim herhangi bir yol, beni aynı yere çıkarabilir.

  Yani hangisi?

  Özgür iradem var mı?

  Tanrı'ya mı kaldım?

  Yoksa ikisi de mi?

  Sorunlu olduğunu söyledim mi hiç?

  Kadınım ben.

  Biz öyleyiz.

  Bizi ilginç, erkekleri de ilgili kılan şey bu.

  Öyle mi?

  Bizi deli edip, genç yaşta öldüren şey bu.

  Beni seviyor musun?

  Hayattan bile fazla.

  Gördün mü?

  İşe yarıyor.

  Arkana bakma.

  Ona güç ver.

 Bob bilgisayarda ipucu bırakmıştır umarım.

 Beni ortağına yönlendirecek bir şey.

 Yüzlerce, belki binlerce insan öldürmeyi planlayan kişiye.

  -Selam.

  -Durum güncelle.

  Neredesin?

  Buzdolabına yürüyorum.

 Senin mi, benim mi, Mantar Bob'un mu?

  Bana hı hı deme.

  Cehennem kapısında oynamaya iznin yok demiştim.

  Sıradaki!

  Tanrım!

  Hamam böcekleri!

  Hep hamam böceği olur.

 -Odd Thomas, beni duydun mu?

  -Hangi kısmını?

 Döndüğüne inanamıyorum.

 Beni ne zaman dinlemesen, başın belaya giriyor.

 -Keşke seni dinlesem.

  -Hemen çık oradan.

  Tamam, çıkıyorum.

  Seni hiç böyle duymamıştım.

  Her şey yolunda mı?

 -Evet.

  -Neye bakıyorsun?

  Parmaklar.

  Birinin eline bağlı olduklarını söyle.

  Üzgünüm.

  Çık oradan, Oddie.

 Birileri çok fazla Burke and Bailey's almış.

  Dondurmamızı alan kimse ona söyle, en iyisi olsa da, yine de cehennemde erir.

 -Polisi arıyorum.

  -Hayır.

  Hayır, bekle.

  Buradan çıkıp ben ararım.

  -Dikkatli ol.

  -Merak etme.

  Selam Bob.

  Sanırım ipliğini pazara çıkarmaya başlayınca ortağına ayak bağı oldun ve o da seni öldürmeye karar verdi.

  Özür dilerim.

  Ölüler hakkında, ölülerden daha çok şey biliyor olmam çok komik.

  Burası bizim gerçekliğimiz, Bob.

  Kimseye fiziksel zarar veremezsin.

  Tabii bir de o var.

 Numara eksik veya yanlış  Gaz.

 Yorgunum, kayboldum ve bir yerlerde  olayı çözmemi sağlayacak önemli bir ipucunu atladım.

 Kalpten geçen kurşun.

 Konu Şef'le ilgili değildi.

  Tanrım.

  Yeter Bob.

  Lütfen.

  En sevmediğim üç kelime.

  Birleştirme   gerekli olabilir.

 Simon, dövmenin anlamını öğrenmek isterim.

  Günah sembolü diyelim.

  Varner'mış.

 Bu şeytana tapanlarla karşılaşmıştım.

 Bilmem gerekirdi.

 POD.

  Prince Of Darkness.

 Mantar Bob'un bana saldırdığını söyleyince  Varner'ın şüphelenmesine şaşırmamalı.

  Bob Robertson sana saldırdı mı?

 Bob'u beş altı saat önce öldürmüştü.

 Ve Stormy'yi koruyan polis minibüsü  beni takip etmek için bekleyen Varner olmalı.

 Mantar Bob'un cinayetini bana yıkacaktı.

 Veya tutuklamaya karşı gelirken vuracaktı.

 Varner'ın etrafında Bodach yoktu.

 Ama yine de ona ve katliamın olacağı yere doğru  çekildiğimi hissediyorum.

  GREEN MOON ALIŞVERİŞ MERKEZİ Süper Yaz İndirimi Bugüne Özel!

 Hindistan cevizi, vişne, çikolata parçaları Tanrım, olamaz.

  Nell, sorunu anladım.

  -Stormy.

  -Aynı anda hem yiyor, hem okuyorsun.

  Ben yiyeyim, sen oku, olur mu?

  Olmaz mı?

  Pekâlâ o zaman.

 Varner, neredesin?

 Mantar Bob'un tek katil dostu yokmuş.

 İki taneymiş.

 Bari bir kişi daha alıp indirimli sigorta yapıp müzik grubu kursunlar.

  Memur Eckles o işe bakıyor.

  Odd Thomas'ın ne bildiğini bilmiyorum.

  Ama Robertson aptal ve dikkatsiz.

  -Bir şey yapmazsak biri yakalanacak.

  -Sakin.

 Robertson AVM'de kaybettiği fotoğrafları buldu mu?

  Sakin ol dedim.

  Ben hallederim.

  AVM'yi mi gözetliyorsun, Bern?

  Geri zekâlı Robertson.

  Kaza süsü vermeliyiz.

  Merak etme kaza gibi olacak.

  Robertson'ı bulur bulmaz öldüreceğim.

  Hallettim ben o işi.

 Meğer planları alışveriş merkezindeki katliama son anda varıp  kahraman polisler olmakmış.

 Ama Eckles'ın çevresinde de Bodach görmedim.

 Bodachlar beni Mantar Bob'a yöneltti.

 Ama diğer iki ortağına değil.

  Neredeyse sanki  bilerek yapılmış gibi.

 Bodachlar farkında olduğumu ve onları görebildiğimi biliyormuş gibi  Bodachlar beni manipüle ediyormuş.

  Seni bitireceğim, ihtiyar.

  Dört.

  Harikaymış.

  Bu benim de en sevdiğim kitaptır.

 Oz Büyücüsü.

 Memur Varner, Prince Of Darkness.

  Viola.

  -Viola!

  Burada ne işin var?

  -Ödümü pat  -Ne işin var burada?

  Levanna'ya hediye bakmalıyız.

  Nicolina da ablasına kart almak istedi.

  Dinle, rüyan, şu an gerçekleşiyor.

  Stadyum, bowling salonu falan olur sanmıştım.

  Kızlar, Viola'yı buradan götürün, tamam mı?

  Haydi.

  "Dorothy o kadar sinirlendi ki yanındaki su kovasını aldı ve lanetli cadıyı onunla ıslattı.

  Sonra cadı dedi ki 'Eriyorum!

 '  Bir anda ışıklar çakmaya başladı.

  Çocuk müziği duyuluyordu.

  Sonra bir kalabalık duydum.

  Bir de akan su sesi vardı.

  Hoşça kal, Nell.

  Güle güle, Stormy.

  Affedersiniz.

  Çekilin.

  Pardon.

  Silahı var!

 Stormy ile kaderimiz sonsuza kadar beraber çizilmiş.

  Çingene Anne bize bir çeyrekliğe bunun yazılı olduğu bir kart verdi.

  Başkaları bunu asla satın alamazdı.

   Hayır!

  Çekilin!

  Selam.

  Henüz bitmedi.

  Henüz bitmedi.

  Bitmedi.

  Şef, köpekleri vuran adamın olayı ne?

  Adı Kevin Goss.

  Sonunda sizi vuracağım.

  Duydunuz mu beni?

  Silahı var!

  -Senin mi?

  -Matkap lazım!

  Matkap var mı?

  Açmalıyım!

  -Kimsin sen yahu?

  -Polis!

  Bak!

  Şu kadına bak!

  Manyağın teki ateş açtı.

  Ya yardım et, ya toz ol!

  Spiralim var.

  Aman Tanrım!

  Herkes dışarı!

  Hemen!

  Kahretsin!

  Kendi işini kendin bitirdin, pislik!

  Çöl soğuk.

 Elyafım biraz saçılmış olabilir.

  Kendine geldi!

 Ama tekrar dikilemeyecek kadar kötü değil.

  Karla Şef'in iyileştiğini söyledi.

 Ve Mantar Bob'un cesediyle ilginç bir hikaye uydurup  sırrımı saklamayı başarmış.

  Televizyona bir FBI uzmanı dedi ki patlayıcıları oradan uzaklaştırmasan en az 500, 600 kişi ölürmüş.

 Green Moon olaylarının her yerde manşetlere çıktığını söylediler.

 Fakat ben görmek istemedim.

  Eckles'a göre, Varner'la gençken satanist bir kült kurmuşlar.

  Bir gece birini öldürmüşler ve hoşlarına gitmiş.

  Devam edip, daha iyi gizlenmek için polis olmuşlar.

  Robertson ve Goss'la tanışıp bir kasabaya sızma ve yavaşça yok etme planı yapmışlar.

  Selam dur!

  ODD KURTARDI EVLEN BENİMLE ODD ODD'A GÜVENİYORUZ

Seninleyken hayaletler veya krepler için endişe etmeme gerek yok.

  Seninleyken, kaderimleyim.

  Yaşadığın yerde, ben serpilirim.

 Sağlıksız şeyler yedik.

 Çok içtik.

 Çok uyuduk.

 Ama asla yeterince öpüşemedik.

 Her şey tam istediğim gibiydi.

   -Evet?

  -Odd, biziz.

  Kapıyı aç.

  -Selamlar.

  -Seni arayıp durduk.

  Telefonun kablosunu çektim.

  Gazeteciler bizi rahat bırakmıyor.

  -Evlat  -Ne alırsınız?

  Yeterince kaldın.

  Artık yeter.

  Tatlım, adli tabip onu serbest bıraktı.

 Bir yanım biliyordu.

 Onu dondurma tezgahının arkasında gördüğümden beri.

 Ama gerçek canımı acıtıyordu.

  O gün bir de onun ölümünü kaldıramazdım.

  Ve bu hayattan vazgeçerdim.

   O da burada, değil mi?

  Onu bırakman gerek.

  Sonraki hayatına geçmek onun da hakkı.

  Evlat   vakti geldi.

  Seni seviyorum.

  Söz, tekrar görüşeceğiz.

  Tamam mı?

  PICO MUNDO'DAN ÇIKIYORSUNUZ YİNE BEKLERİZ 

Stormy, hayatın ne kadar hızlı koştuğunla ve kaçıncı bitirdiğinle alakası yok derdi.

 Hayatın bir kamp olduğunu ve sonraki hayatımızı kazanmak için bütün engellere  ve zorluklara dayanmamız gerektiğini söylerdi.

 Tekrar onunla olmak için buldok azmine ihtiyacım var.

 Ama bazen bana öyle geliyor ki  bu antrenman gereksiz şekilde acı verici.

 Normal bir hayatım olursa 60 yıl daha Stormy'yi göremeyeceğim.

 Uzun bir bekleyiş olacak.

 Ama sabırlı bir adamımdır.

Ve yapacak çok işim var.

 ||


Önceki Yazı
« Prev Post
Sonraki Yazı
Next Post »

Benzer Yazılar