Print Friendly and PDF

Translate

The Hateful Eight (2015) Nefret Sekizlisi

|


168 dk
Yönetmen:Quentin Tarantino
Senaryo:Quentin Tarantino
Ülke:ABD
Tür:Suç, Dram, Gizem
Vizyon Tarihi:08 Ocak 2016 (Türkiye)
Dil:İngilizce, İspanyolca
Müzik:Ennio Morricone
Nam-ı Diğer:The H8ful Eight

Oyuncular

Samuel L. Jackson
Kurt Russell
Jennifer Jason Leigh
Walton Goggins
Demián Bichir

Özet

Yönetmenliğini, Quentin Tarantino'nun yapmış olduğu The Hateful Eight, Samuel L. Jackson, Kurt Russell, Jennifer Jason Leigh, Walton Goggins, Tim Roth, Michael Madsen ve Bruce Dern gibi ünlü oyuncuları bir araya getiriyor. Film, İç Savaş'ın bitmesinden altı, sekiz ya da 12 yıl sonra, bir grup yabancının, tipiden kurtulmak için dağdaki bir konaklama yerine sığınmasını ve gizli bağlılıkların hayatta kalmalarını tehdit ettiğini anlamalarını konu ediyor.
The Hateful Eight'te bir posta arabası, kış soğuğu yaşayan Wyoming'den geçer. Yolcular, cellat John Ruth (Kurt Russell) ve yakaladığı kaçak Daisy Domergue (Jennifer Jason Leigh), Domergue'nun adalete teslim edilmesi için Ruth'un "Cellat" olarak bilindiği Red Rock kasabasına hızla yol alır. Yolda iki yabancıyla tanışırlar: Biri, kötü şöhretli bir ödül avcısı olan, zenci bir eski federasyon askeri Binbaşı Marquis Warren (Samuel L. Jackson) ve diğeri de kasabanın şerifi olduğunu iddia eden güneyli haydut Chris Mannix (Walton Goggins). Tipide yollarını kaybeden Ruth, Domergue, Warren ve Mannix, bir dağ geçidindeki konaklama yeri olan Minnie's Haberdashery'ye sığınır. Minnie's'e vardıklarında onları mekânın sahibi değil, dört yabancı karşılar: Minnie annesini ziyaret ederken Minnie's'e göz kulak olan Bob (Demian Bichir), Red Rock celladı Oswaldo Mobray (Tim Roth), Kovboy Joe Gage (Michael Madsen) ve Müttefik Sanford Smithers (Bruce Dern). Fırtına, dağdaki konaklama yerini etkisi altına alırken, sekiz gezginimiz, Red Rock'a hiç varamayabileceklerini öğrenir.

Altyazı

NEFRET SEKİZLİSİ
Birinci Bölüm
Birinci Bölüm Red Rock Yolculuğunun Son Aşaması
Bir kişilik yeriniz var mı?
 Sen de kimsin ve onlara ne oldu?
 Adım Binbaşı Marquis Warren, eskiden Birleşik Devletler ordusunda süvariydim.
 Şu sıralar mahkemeye hizmet sunuyorum.
 Birkaç işe yaramazı satmaya götürmek için uğraşıyorum.
 İlgili evraklar cebimde.
 Onları Red Rock'a mı götürüyorsun?
 Anladığım kadarıyla siz de oraya gidiyorsunuz, doğru mu?
 Evet.
 Kahrolası kar fırtınası üç saattir ensemizde.
 Ona yakalanmadan Red Rock'a varmamızın mümkünatı yok.
 Minnie'nin Tuhafiyesine yetişmeye çalışıyorsunuz o hâlde.
 Aynen öyle.
 - Ben de binebilir miyim?
 - Şey koyu derili   bana kalsa binersin.
 - Ama bana bağlı değil.
 - Kime bağlı?
 Arabadaki adama.
 Arabadaki adam misafirden hazzetmiyor mu?
 Arabadaki adam özel bir seyahat için para ödedi.
 Şunu söyleyeyim   mahremiyet için iyi para ödedi.
 Yani Minnie'nin oraya bizle gelmek istiyorsan   onunla konuşman gerek.
 - Şey   o zaman öyle yapayım.
 Dur bakalım siyah dostum!
 Yaklaşmadan önce   iki silahını da çıkar ve oradaki kayanın üzerine bırak.
 Sonra da ellerini şapkanın üzerine kadar kaldır.
 Sonra yaklaş   usulca.
 İnsanlara çok güveniyor sanırım.
 Hiç de değil.
 “Yere bırak.
 “Bu tarafa gel.
 “Şapkanın üzerine kadar kaldır dedim kahrolası!
 “Şimdi buraya gel.
 “O kadar yeter.
 Vay canına yandığım, seni tanıyorum siyah dostum.
 Albay bilmem ne Warren, değil mi?
 Binbaşı Marquis Warren.
 Ben de seni tanıyorum.
 Seninle Chattanooga'da biftek yemiştik.
 Sen John Ruth'sun, Cellat.
 Ta kendisi.
 - Ne kadar oldu?
 - Biftekten beri mi?
 Sekiz ay.
 Bana anlatsana   Afrikalı bir mükâfat avcısı, karların arasında   Wyoming'in ortasında ne arıyor?
 Birkaç avımı Red Rock'a götürmeye uğraşıyorum.
 Hâlâ çalışıyorsun öyle mi?
 Aynen öyle.
 Atına ne oldu?
 Şartlar bizi uzun yoldan dolaşmaya zorladı.
 Atım dayanamadı.
 Bu hatun hakkında bir şey bilmiyor musun yani?
 Yok.
 Adını bile mi?
 Yok.
 Demek bu arabaya öylesine rast geldin.
 Umarım öyledir.
 Binbaşı Marquis Warren, bunun adı Daisy Domergue.
 Domergue, bu da Binbaşı Warren.
 N'aber zenci!
 Ne suratsız kadın, değil mi?
 Siyahîlerin artık kendilerine zenci denmesinden   hoşlanmadığını bilmiyor musun be kızım?
 Hakaret sayıyorlar.
 - Bana daha kötüleri söylendi.
 - Bak işte buna inanırım.
 - Onu hiç duymuş muydun?
 - Duymam mı gerekirdi?
 Eh, John Wilkes Booth değil ama   belki başına konan ödülü duymuşsundur.
 - Ne kadar?
 - On bin dolar.
 Vay canına, ne yaptı, Lillie Langtree'yi mi öldürdü?
 Pek sayılmaz.
 Şimdi bu on binlik benim cebimde sayılır.
 Bu yüzden de kimseyi arabaya almaya hevesli değilim.
 Hele de çalışan profesyonelleri.
 Şey bunu anlarım ama onunla ilgili bir niyetim yok.
 Şuradaki heriflerden biri dört bin   biri üç bin, biri de bin dolar değerinde.
 Bu bana yeter de artar bile.
 Şey  Evraklarını göster bakayım.
 Dediğim gibi, usulca.
 Geri bas.
 Bakın bölmek istemem ama   kıçımızda sığınacak bir yere kaçmaya çalıştığımız   bir kar fırtınası var!
 Farkındayım!
 Çeneni kapatıp, atları tut da bir düşüneyim!
 Tamam oğlum, bir deneyelim.
 Ama silahlarını sürücünün yanına bırak.
 Bu zenciyi sahiden buraya almayacaksın değil mi?
 Yani belki O.
B.
'nin yanında olur ama-- “Kafanda zillerin çalması hoşuna gitti mi kaltak?
 Çok güzel değil mi?
 Bir daha o pis ağzını açarsan ön dişlerini dökerim.
 Anladın mı?
 Evet.
 “"Anladım.
" dediğini duyayım.
 Anladım.
 Bu herifleri tavana koymak için yardıma ihtiyacım olacak.
 Red Rock'a vardığımızda O.
B.
'ye 50 dolar verirsin, sana yardım eder.
 O.
B.
'ye katılıyorum, fırtına beni endişelendiriyor.
 Sen de yardım etsen işimiz çok daha çabuk biter.
 Hay lanet olsun, şimdiden pişman oldum.
 Bileğim onunkine kelepçeliyken o herifleri tavana bağlamana yardım edemem   ve bileğim onunkine kelepçeli kalacak   ve onu bizzat Red Rock'taki hücreye tıkana dek   yanımdan ayrılmayacak!
 Beni anladın mı?
 - Evet, anladım.
 - Güzel.
 Ee, atına ne oldu?
 Yaşlandı.
 Bir süredir bendeydi.
 Hava kötüleştiğinde   elinden geleni yaptı ama dayanamadı.
 - Kötü olmuş.
 - Evet.
 Ben ve yaşlı Lash birlikte kilometrelerce yol yapmıştık.
 En iyi dostumdu diyebiliriz   aptal hayvanları dost olarak görseydim tabii ama görmüyorum.
 Yine de onu özleyeceğim.
 - Bu Daisy Domergue neyin nesidir?
 - Lanet olası katil kaltağın teki.
 Görüyorum ki bir kadını ipe götürmek canını hiç sıkmıyor.
 Kadın derken onu mu kast ediyorsun?
 Hayır canımı hiç sıkmıyor.
 Yani onu Red Rock'a asılması için mi götürüyorsun?
 - Emin olabilirsin.
 - Bekleyip, izleyecek misin?
 Aynen öyle.
 Boynunun kırıldığını kendi kulaklarımla duymak istiyorum.
 Sen asılmalarını izlemeyi beklemez misin?
 Benim avlarım asılmaz çünkü onları hiç diri teslim etmem.
 Hiç mi?
 Hem de hiç.
 Chattanooga'da bunu konuşmuştuk.
 Çaresiz adamları diri teslim etmek kendini öldürtmek için iyi bir yoldur.
 Gözlerimi yummazsam beni uykuda yakalayamazlar.
 Ben o kadar sıkı çalışmak istemiyorum.
 Kimse bu işin kolay olacağını söylemedi.
 Kimse o kadar zor olması gerektiğini de söylemedi.
 İşte bu, küçük hanım   ona "Cellat" denmesinin sebebidir.
 İlan "Ölü ya da Diri" diyorsa, bir yere tüneyip seni sırtından vururuz   eyerimizde cesedini götürürüz.
 Ama Cellat John Ruth seni yakalarsa   sırtına kurşun yiyerek ölmezsin.
 Cellat seni yakalarsa, asılırsın.
 Onu abartıyorsun zenci.
 Cesur adam olduğunu söylerim.
 Ama iş beyne gelince   sığ bir kuyuya yüksekten dalış yapmış biri gibi.
 Bak Daisy   seninle iletişim kurmamız için bazı işaretlere çalışalım istiyorum.
 Suratına çok sert bir şekilde dirseği geçirirsem   bunu anlamı "Çeneni kapat"tır.
 Anladın mı?
 Anladım.
 “# Selam küçük elma filizi “# Sorunun, öyle anlaşılıyor ki “# Derdini anlattığın insanlar “# Sana hiç değer vermiyorlar “# Gel anlat bana ne düşündüğünü “# Tam kayık batarken çünkü “# Küçük bir ışık göz kırparken “# Gelip kurtarırım seni ben “# Çok kız göz yaşlarıyla ortalıkta dolanır “# Ama sen değilsin böyle biri “# Arayıp duruyorsun yıllardır “# Derdini anlatacak birini “# Gel otur, biraz konuşalım “# O güzel gülüşünü göreyim “# Derdini tasanı ortaya dökelim “# Ben çözerim tüm sorunlarını Şey  Seninle önceden kısa bir tanışıklığımız var, biliyorum.
 Bu samimiyetimizi kötüye kullanmış olmak istemem ama  Şey  Hâlâ sende mi?
 Ne hâlâ bende mi?
 Lincoln mektubu.
 Elbette.
 Üzerinde mi?
 - Nerede?
 - İşte burada.
 Çok titizlendiğini falan biliyorum.
 Tahminimce habire zarfa sokup çıkartmak istemiyorsundur.
 Ama sakıncası yoksa tekrar bakmayı çok isterim.
 Haklısın.
 Fazla zarfa sokup çıkarmayı sevmiyorum.
 - Evet.
 - Ama   madem ki hayatımı kurtardın   sanırım tekrar okumana izin verebilirim.
 "Yaşlı Mary Todd çağırıyor, sanırım yatma vakti geldi.
" Yaşlı Marry Todd.
 Burası  Burası içimi titretiyor.
 Benim de içimi titretiyor.
 Bunun ne olduğunu biliyor musun sürtük?
 Lincoln'den bir mektup.
 Lincoln'den ona mektup.
 Savaş sırasında birbirleriyle yazıştılar.
 Mektup arkadaşıydılar.
 Bu o mektuplardan sadece biri.
 O ne be  O.
B.
!
 Dur!
 Hoo, yavaş!
 Hay ben böyle işin  Lanet olsun, kolum kopuyordu be!
 Onun   kıçını bu dağa, sen kasabanın dışında boynunu kırasın diye sürüklemedim!
 Lanet olasıca mektubu ona veren sendin.
 Ona vermedim ki sana verdim!
 Zenci çenemi kırdı.
 Mektubunu mahvettiysen   o zenci senin kıçını kesip seni öldürür.
 O sırada ben de   at arabasına oturup izlerim ve gülerim!
 Ne durumda?
 Yapacağını yaptı.
 Ama bir şey olmamış.
 Zenciler hanımlarına böyle mi davranır?
 Sen bir hanım değilsin kahrolası!
 “Bay Ruth?
 Ne?
 “Yaya gelen biri var, burada yolda!
 Ne?
 “Dedim ki, yaya gelen biri var, burada yolda!
 Kar fırtınası olduğuna göre   etrafta dolanan bir sürü adam olmalı, ne dersin Binbaşı?
 Ben de o adamlardan biri olduğuma göre bir sürü öyle adam var gibi.
 Bu işleri değiştirir oğlum.
 Sekiz bin dolar bir zenci için büyük para.
 Ama bir ortakla birlikte olunca 18 bin çok daha büyük para.
 Sahiden o adamla veya bu kadınla birlik olduğumu mu düşünüyorsun?
 - Tak şunları.
 - Kelepçe falan takmam.
 Ya hemen takarsın ya da bu konuyla ilgili tüm dertlerin biter!

İkinci Bölüm
İkinci Bölüm Şerefsizin Evladı “Silahlarını sürücüye ver.
 Biraz gerginsin değil mi?
 Şakayı kes de dediğimi yap.
 - Madem öyle diyorsun.
 - Öyle diyorum.
 Tamam.
 Verdim.
 O.
B.
, aldın mı?
 - Aldım.
 - Tamam dostum.
 Feneri o elinde tutmaya devam et   diğer elini de görebileceğim bir yerde tut.
 Şu tarafa yürü de sana iyice bakabileyim.
 Hay yemlik köpeği olayım.
 Sen misin Chris Mannix?
 - Affedersin dostum, tanışıyor muyuz?
 - Pek sayılmaz.
 - Bu herifi tanıyor musun?
 - Sadece nâmını duydum.
 Dediğim gibi dostum   beni biraz dezavantajlı konumda yakaladın.
 Seni dezavantajlı konumda tutma avantajımı korumayı düşünüyorum.
 Her kimsen bayım   dizine kadar kara batmış çaresiz bir adam karşısında pek sert konuşuyorsun.
 Belâ istemiyorum.
 Sadece arabaya binmek istiyorum.
 Ölümüne donuyorum.
 Bu şaklaban da kim?
 Erskine Mannix adındaki dönek asiyi duydun mu?
 - Mannix Yağmacılarını mı?
 - Aynen onlar.
 Güney Carolina'nın baş belâları, Mannix Yağmacıları.
 Bu da Erskine'in küçük oğlu Chris.
 Seni karşıma ne çıkardı Chris Mannix?
 Şey Bay Surat   Red Rock'a doğru at sürüyordum ki atım karda sincap çukuruna bastı   bacağının içine sıçıldı, onu vurmak zorunda kaldım.
 Red Rock'ta işin mi var?
 - Evet, var.
 - Neymiş?
 Ben yeni şerifim.
 - Palavra.
 - Maalesef değil.
 - Yıldızın nerede?
 - Daha şerif olmadım.
 Oraya gidince bana yemin ettirecekler ama daha gidemedim.
 Yıldızı o zaman alırsın.
 Bu söylediklerini ispatlayacak bir şeyin var mı?
 Var.
 Red Rock'a vardığımızda ispatlarım.
 Şuradaki üç donmuş şerefsize bakılırsa   sanırım siz de çalışan mükâfat avcılarısınız.
 Ve sanırım o üç cesedi Red Rock'a paranızı almaya götürüyorsunuz?
 Üç ölü.
 Bir diri.
 - O kim?
 - Daisy Domergue.
 Daisy Domergue da kim amına koyayım?
 Ben ve cellat hariç kimse için önemli biri değil.
 Cellat mı?
 Hay kör kurşunlara geleyim.
 - Sen Cellat Bob Ruth'sun.
 - John.
 Sen   şuradaki zenci kafası!
 Binbaşı Marquis!
 Tanrım, oradan bana bakan kafa gerçekten Binbaşı Marquis'in kafası mı?
 Evet gerçekten benim ve gerçekten bu kafa benim.
 Ne oluyor burada, mükâfat avcısı pikniği mi?
 Boş verin, o üç cesedi ve kadını Red Rock'a paranızı almaya götürüyorsunuz değil mi?
 Evet.
 Şey  Red Rock'ta size ödeme yapacak kişi benim.
 Yeni şerif.
 Paranızı almak istiyorsanız beni Red Rock'a ulaştırmanız gerek.
 Bir kasabanın seni ölmekten başka bir şey için seçmesine   inanmak bana zor geldiği için kusura bakma.
 Bir şeye inanmak sana zor geliyor diye soğuktan ölmem mi gerekiyor?
 Hayır, sanırım gerekmiyor.
 Şunları tak da içeri gel.
 Olmaz.
 - O zaman donarsın.
 - O zaman sen de asılırsın.
 Nedenmiş?
 Sürücü!
 Aşağı inip bize katılır mısın?
 Atları tutmam gerekiyor buradan da seni gayet iyi işitiyorum.
 Bu adama Red Rock'ın yeni şerifi olduğumu söylediğimi işittin, doğru mu?
 Evet.
 Red Rock benim kasabam.
 Kendi kasabama mükâfat avcısı kelepçesinde mi gireyim?
 Olmaz efendim!
 Kusura bakmayın eşkıyalar ama Red Rock'a öyle girecek değilim.
 Red Rock'a vardığınızda   söylediğim her lanet olası kelimenin doğru olduğunu anlayacaksınız.
 Senden de Red Rock halkına   John Ruth'un yeni şeriflerini donmaya terk ettiğini söylemeni bekliyorum O.
B.
.
 Benim başıma konmuş bir ödül yok eşkıya.
 Beni ölüme terk edersen bu cinayet olur.
 Ellerini uzat.
 O.
B.
 Binbaşı'ya emanetini geri ver.
 Bir şeyi çok iyi biliyorum   zencilerden nefret eden bu şerefsizin evladı senin ortağın falan değil.
 Şimdi  Ben senin sekiz binini korumana yardım edeceğim   sen de benim onluğu korumama yardım edeceksin.
 Anlaştık mı?
 Aşka bak.
 Kara uzanıp, birlikte kar meleği yapmak ister misiniz?
 - Bir şey diyeyim Bob-- - Adım John.
 Red Rock'a varınca senle Binbaşı Marquis'e yemek ve içki ısmarlayacağım.
 Size böyle teşekkür ederim.
 Asi hainlerle içki içmem ve onlarla ekmeğimi de paylaşmam.
 Bay Ruth   Dava'ya karşı kin güdüyormuş gibi konuşuyorsun.
 Dava'ymış, dönek ordusuna mı?
 İpini koparmış ezik sürüsüne mi?
 Olduğundan emin olabilirsin.
 Öldürme ve çalma bahanesi olarak kendinizi isyan bayrağına sardınız.
 Bu seni de ilgilendirir Warren, özgür kalmış siyahları yani.
 Tam benlik adama benziyor.
 Anladığım kadarıyla Washington'da basılan gazeteleri çok okumuşsun.
 Her neyse, sadece size minnettar olduğumu anlatmaya çalışıyordum.
 Kurtarmasanız gidiciydim.
 Ne kadar minnettar olduğunu göstermek istiyorsan   çeneni kapat!
 Lanet olsun Daisy, bak geliyor ha.
 Al, bu sonuncusu.
 Eskiden senin  Eskiden senin ne kadar meşhur olduğunu biliyor mu?
 Sanmıyorum.
 Morarmış gözlü.
 Onun kim olduğunu biliyor musun?
 Konfederasyon'un Binbaşı Marquis'in başına   otuz bin dolar ödül koyduğunu mu?
 Evet.
 Cahil köylüler zenci kelle avına çıktılar   ama doğru zencinin kellesini alamadılar değil mi?
 Hayır, alamadılar.
 Ama denediler.
 O güneyli beyazlar evlerini ve ailelerini bırakıp, bu karlı dağlara geldiler   beni ve serveti bulmaya geldiler.
 Hiçbiri servet bulamadı.
 Bir daha kendisinden haber almadıklarınız   beni buldular.
 Savaş boyunca 30 bin olarak kalmadı.
 İnsanların iştahı azalınca, önce sekize sonra beşe düştü.
 Ama bahse varım beş binken bile seni aramaya gelen köy çocukları olmuştur.
 Aynen öyle.
 Başına neden ödül koydular?
 Konfederasyon onları öldürme kapasitem yüzünden bir ayrıcalık yaptı.
 Wellenbeck'ten kaçtıktan sonra   Güney benim hâlâ hayatta olmamı kişisel hakaretten saydı.
 Bu yüzden Dava, başıma ödül koydu.
 Neresi orası  şu Wellenbeck?
 Wellenbeck Savaş Esiri Kampını hiç duymadın mı, Batı Virginia'daki?
 Hayır asi, orayı hiç duymadım!
 Oradan kaçtın mı?
 Binbaşı Marquis kaçmaktan çok daha fazlasını yaptı.
 Binbaşı Marquis'in parlak bir fikri vardı.
 Öyle parlak ki   daha önce kimsenin aklına nasıl gelmemiş, insan merak ediyor.
 John Ruth'a parlak fikrini anlatsana.
 Kahrolası yer tamamen odundan yapılmıştı.
 Ben de yaktım.
 Kampta gece kalan bir acemi birliği vardı!
 47 adam yanıp kül oldu!
 Güneyli gençler, çiftçi çocukları   kaymak tabakamız.
 - Ben de "Yanın.
" dedim.
 Asi askerleri öldürdüğüm için özür mü dilemem gerekiyor?
 Sen zencileri zincirli tutmak için savaşa katıldın.
 Bense savaşa Güneyli beyaz gürültücüleri öldürmek için katıldım   yani onları elimden gelen her şekilde öldürmem gerekiyordu.
 Vurarak, bıçaklayarak, boğarak, yakarak.
 Kafalarını kocaman bir taşla ezerek.
 Güneyli beyaz gürültücüleri toprağa sokmak için   ne gerekiyorsa yapmak için savaşa katıldım ve öyle de yaptım.
 Soruna cevap vermem gerekirse John Ruth   Binbaşı Marquis, bir zencinin ağaçlara kaçmasını sağlamak için   47 adamı diri diri yakınca   Güney de Binbaşı Marquis'in başına ödül koydu.
 O ağaçlara vardım Mannix.
 Ve inan bana Kuzey sınırını geçene dek dönüp ardıma bile bakmadım.
 Ama Kuzey sınırında bir sürprizle karşılaştın değil mi?
 Wellenbeck'teki yanmış cesetleri çıkarmaya başladıklarında   o çocukların hepsinin asilerden olmadığı anlaşıldı.
 “Kendi çocuklarınızın da bir kısmını yaktın değil mi Binbaşı?
 “Sonuçta kaç tane yanmış mahkûm buldular?
 Yanki ölü sayısı 37 falan mıydı en son?
 Savaş böyle bir şeydir Mannix.
 İnsanlar ölür.
 "Savaş cehennemdir.
"e getirdin lafı yani.
 İtiraf edeyim, itiraz etmesi zor bir iddia.
 Ama hafızam beni yanıltmıyorsa.
.
  sizin taraf olaya böyle bakmadı.
 Sanırım, bir zenci için 37 beyaz adamın   hiç kârlı bir iş olmadığını düşündüler.
 Bence seni savaşa sırf beyazları öldürmek için katılmış   öldürme delisi bir zenci olmakla   ve Mavi olsun Gri olsun senin için fark etmemesiyle suçladılar.
 Bu yüzden seni korkaklıkla damgalayıp   süvarilerden siyah kıçına tekmeyi vurdular.
 Değil mi Binbaşı?
 Palavra.
 Bunları yapmış olsaydı süvariler onu vururdu.
 Kanıtlayabildiklerini söylemedim.
 Ama yüksek sesle dile getirdiler değil mi Binbaşı?
 Fakat Warren'ın savaş sicili çok parlak olduğundan kıçını kurtardı.
 Vaktiyle epey kızılderili öldürdün değil mi Siyah Binbaşı?
 Süvariler böyle şeylere iyi gözle bakarlar.
 Süvarilerin iyi gözle bakmadığı bir şey söyleyeyim.
 Mannix Yağmacılarına.
 Erskine Mannix'in küçük oğlunun   birinin savaştaki hareketleri hakkında konuşmasına kıçımla gülerim.
 Sakın babamın adını ağzına alayım deme  Benim babam   onuruyla yenilmek için ve kayıtsız şartsız teslim olmaya karşı savaştı!
 Biz şehir duvarlarına dayanmış yabancı barbarlar değildik!
 Sizin kardeşinizdik!
 Onurumuzla yenilmeyi hak ediyorduk.
 Onurunuzla yenilmek için kaç tane zenci kasabasını yağmaladınız?
 Gereği kadarını Siyah Binbaşı.
 Çünkü zenciler ne zaman korku içindeyse beyazlar o zaman güvendedir.
 Zencilere nefret lafları edeceksen yukarıda O.
B.
'nin yanında git.
 Hayır, hayır, hayır beni siz siyasete soktunuz.
 Ben konuşmak istemedim ki.
 Dediğim gibi, yaşadığım için çok mutluyum.
 Şey  Ben şöyle camdan dışarı bakayım   bu güzel at arabası sarsıntısı beni uyutur.
 Rüyamda da ne kadar şanslı olduğumu görürüm.

Üçüncü Bölüm
Üçüncü Bölüm Minnie'nin Tuhafiyesi Deh!
 Deh!
 Hoo, yavaş!
 Ne oluyor yahu?
 Bu gece başka araba beklemiyorduk.
 Şurada bir tane daha olduğunu görüyorum.
 Atları arabadan daha yeni ayırdım.
 Bu normal güzergâh değil.
 Ama kar fırtınasına yakalandık.
 Yani mecbur burada kalacağız.
 Minnie ve Tatlı Dave içeride mi?
 Burada yoklar.
 Onlar yokken burayı ben idare ediyorum.
 Minnie ve Tatlı Dave nerede?
 Yoklar diyor.
 Onlar yokken buraya o bakıyormuş.
 Sen kimsin?
 Adım Bob.
 Her kimsen, O.
B.
'ye atlar için yardım et.
 Kar fırtınasına yakalanmadan onları bu soğuktan kurtar.
 İyi misin?
 “Dur, Dur!
 Bekle, Bekle!
 Diğer atları daha yeni ayırdım.
 Çabuk olmasını istiyorsanız yardım edeceksiniz.
 En iyi iki adamım o işe bakar.
 Adamı duydunuz beleşçiler, işe koyulun.
 “Tamam, siz ipleri çözün!
 Hadi gidelim!
 Açın şunu!
 “- Tekmeyle açman gerek!
 - Tekmeyle açman gerek!
 Ne?
 Tekmeyle aç!
 - Kapa kapıyı, dışarıda kar fırtınası var!
 - Kapıyı kapatman gerek!
 - Kapatmak için çivilemen gerek!
 - Kapatmak için çivilemek gerekiyor!
 - Kapalı tut!
 - Kapının yanında çekiçle çivi var!
 Kapatmak için çivilemek gerekiyor!
 Kapının yanında çekiçle çivi var!
 - Çekici ver.
 - Tamam.
 - İki parça tahta lâzım!
 - İki parça tahta lâzım!
 Bir tane yetmez!
 - İki parça tahta!
 - Soktuğumun kapısı kırık!
 Bir tane tahtayla olmaz!
 - Öbür tahtayı ver.
 - Tamam, tamam.
 - Çivi ver.
 - Al.
 Tanrım.
 Ne baş belâsı kapıymış.
 Hangi aptal bunu kırdı, o Meksikalı mı?
 Ulu Tanrım!
 Bir kadın!
 Hem de bu beyaz cehennemin içinde.
 Soğuktan donmuş olmalısın zavallıcık.
 Anlaşılan Minnie mekânı doldurmuş.
 Ne zaman geldiniz buraya?
 Yaklaşık 40 dakika evvel.
 Şu köşedeki kovboy, sürücün mü?
 Hayır, o yolcu.
 Sürücü tüydü.
 Kar fırtınasını bir arkadaşıyla geçireceğini söyledi.
 Şanslı şeytan.
 Yüce Tanrım, berbat bir şey bu!
 Ulu Tanrım, ne yaptı o Meksikalı, çoraplarını demliğe mi soktu?
 Sanırım hepimiz aynı şeyi düşündük ancak bir şey dememe nezaketini gösterdik.
 - Onun böyle dertleri yok.
 - Kuyu suyu nerede?
 Şurada.
 Ee, kar fırtınası sizi durdurduğunda üçünüz Red Rock'a mı gidiyordunuz?
 Evet, üçümüz de dışarıdaki at arabasındaydık.
 Kahve?
 Şurada.
 Çek elini oradan.
 Yeni Red Rock şerifi bizimle seyahat ediyor.
 Red Rock şerifiymiş, işe bak.
 O şerifse ben de bir maymunun dayısıyım.
 İyi.
 Ahırdaki zenci arkadaşınla muzlarınızı paylaşırsınız.
 Ee   Red Rock'ın yeni şerifi sizinle birlikte seyahat ediyor öyle mi?
 Hayır, herif yalan söylüyor, şerif merif değil.
 Güneyli bir hain.
 Donarak ölmemek için bu dilleri döktü, hepsi o.
 Ben sana konuşma demedim mi?
 Bu insanların önünde ağzını kırarım senin hiç sikimde olmaz!
 Adınızı söylemediniz beyefendi.
 John Ruth.
 - Kanun adamı mısınız?
 - Onu kanuna götürüyorum.
 - Mükâfat avcısı mısınız?
 - İyi bildin ahbap.
 - Elinde mahkeme emri var mı?
 - Elbette var.
 Görebilir miyim?
 Neden?
 Talep edildiğinde göstermeniz gerekiyor.
 Sizin kötü bir adam olmadığınızı ve   bu kadını   elinizde bir mahkeme emri olmaksızın kaçırmadığınızı nereden bileyim?
 Adın ne senin ahbap?
 Şey  Ahbap olmadığı kesin.
 Adım Oswaldo Mobray.
 - Oswaldo mu?
 - Evet.
 Şey  Mahkeme emrim var Oswaldo.
 - Sanırım siz Daisy Domergue'sunuz?
 - Evet bu o.
 - Burada "Ölü ya da Diri" yazıyor.
 - Evet öyle yazıyor.
 Onun gibi saldırgan ve çaresiz bir tutukluyu götürmek   zor bir işe benziyor.
 Ölü olsa onu götürmek daha kolay olmaz mıydı?
 Kimse işin kolay olacağını söylemedi.
 Onun usülünce asılması sizin için neden bu denli önemli?
 Cellatı atlatmayı sevmem diyebiliriz.
 Onun da ekmeğini kazanması gerek.
 Bak bunu takdir ederim.
 Müssade edin kendimi usülünce tanıtayım.
 Adım Oswaldo Mobray   buraların celladıyım.
 - İşe bak.
 - Değil mi?
 - Görünüşe göre sana müşteri getirdim.
 - Öyle görünüyor.
 Daha önce müşterilerinden biriyle iki gece bir yerde kapalı kaldın mı hiç?
 Geçirdiğimi söyleyemem.
 Tutuklumla konuşma.
 Tutuklumla ancak ben konuşurum.
 Anladın mı?
 Anladım.
 Âla.
 Burada ısınmamıza yardım edecek kahveden başka bir şey var mı?
 Bar açık, beni izleyin.
 İpi çekiyorum!
 Pekâlâ.
 Pekâlâ.
 Yürü lanet olasıca üşüdüm!
 Ben atlara yem ve su vereceğim.
 Siz içeri girip sıcak birer kahve için.
 Güveç yapıyorum.
 Birazdan pişer.
 Baksana, bu kar fırtınası ne kadar kötüye gitse de   bu atları beslememiz ve arada bir tuvalete çıkmamız gerekecek.
 En iyisi biz Chris'le   ahırdan ön kapıya, ön kapıdan da tuvalete bir ip çekelim.
 Olur mu?
 İyi fikir.
 Gidelim Chris.
 Ben sana yardım edeyim.
 Yok, yok, sen içeri gir de ısın.
 Lanet olası bir kar fırtınasının ortasında ahırda iş yapıyorsun   sana yardım teklif ediyorum ve sen hayır mı diyorsun?
 Aynen öyle amigo.
 “Muchas gracias.
 Tamam peşimden gel.
 On adımda bir, bir tane dikeceğiz!
 - Buradan kapıya kadar!
 - Tamam!
 - Tamam!
 Şimdi, sen cinayetten aranıyorsun.
 Akıl yürütmem açısından senin yaptığını farz edelim.
 John Ruth seni Red Rock'a cinayetten yargılanman için götürmek istiyor.
 Eğer suçlu bulunursan   Red Rock halkı seni kasaba meydanında asacak.
 Cellat olarak   idamı ben gerçekleştireceğim.
 Eğer bunlar olursa   medeni toplumun "adalet" dediği şey yerini bulacak.
 Ancak   öldürdüğün kişinin akrabaları ve sevenleri   şu an bu kapını dışında olsa   kapıyı kırıp seni bu karda dışarı sürükleseler   ve seni boynundan assalar   buna başına buyruk adalet denir.
 Başına buyruk adaletin   iyi yanı oldukça tatmin edici oluşudur.
 Kötü yanı ise yanlışı doğruyla karıştırmaya meyilli oluşudur.
 Senin durumunda değil tabii.
 Senin durumunda bunu hak ettin.
 Ama diğerleri belki de hak etmemiştir.
 Fakat nihayetinde ikisi arasındaki asıl fark nedir?
 Asıl fark benim, cellat.
 Benim için ne yaptığının önemi yoktur.
 Seni astığımda   ölümünden tatmin olmam.
 Bu benim için bir iştir.
 Seni Red Rock'ta asarım, başka bir kasabaya giderim, orada da başkasını asarım.
 Senin boynunu kıran kolu çeken adam   serinkanlı bir adam olacak.
 İşte bu serinkanlılık, adaletin özüdür.
 Serinkanlılıkla yerine getirilmeyen adalet   adalet olmama tehlikesi içindedir her daim.
 İyi dedin.
 Alınma kovboy arkadaş, sadece dikkatini çekmek istedim.
 İyi bakalım   çektin.
 Ne yazıyorsun dostum?
 - Yazabildiğim tek şeyi.
 - Neymiş o?
 Hayat hikâyem.
 - Hayat hikâyeni mi yazıyorsun?
 - Aynen öyle.
 Ben de var mıyım?
 Az önce girdin.
 Madem hikâye yazmayı bu kadar seviyorsun   bana buraya geliş hikâyeni de anlatmak ister misin?
 - Soran kim?
 - Benim.
 John Ruth.
 Bunu Red Rock'a asılmaya götürüyorum.
 Kim olduğunu bilmediğim biriyle aynı çatı altında birkaç gece geçiremem   ve senin kim olduğunu bilmiyorum.
 Kimsin sen?
 - Joe Gage.
 - Ne?
 Adım bu, Joe Gage.
 Tamam Joe Gage, Red Rock'a neden gidiyorsun?
 - Red Rock'a gitmiyorum.
 - Nereye gidiyorsun?
 - Red Rock'ın 15 kilometre dışına.
 - Ne var orada?
 Annem.
 Annen mi?
 Dinle, ben basit bir sığır çobanıyım   uzun bir yoldan yeni geldim  Bu sefer yalnızca eyer üstündeki bir herif değildim   işe ortaktım.
 Hayatımda ilk kez   iyi para kazandım ve dedim ki   evime dönüp annemle noelde biraz vakit geçireyim.
 Bak işte bu tuhaf.
 Çünkü noelde evine dönecek tipte birine benzemiyorsun.
 Şey   bilirsin, görünüş aldatıcı olabilir.
 Çünkü kesinlikle   noelde evine dönüp annesiyle vakit geçirecek tipte biriyim.
 Annenle noel.
 Yani   harika bir şey bu.
 Bu kadarı sana yeter mi John Ruth?
 Şimdilik.
 Tutuklumdan uzak dur yeter.
 Selam ihtiyar.
 General.
 General.
 Bayım siz   bir çakalsınız.
 Sizinle konuşmak istemiyorum.
 Daha kötü laflar da duydum.
 Pekâlâ General.
 Rahatsız ettim kusura bakma.
 - Tekmeyle açman gerek!
 - Tekmeyle aç!
 “- Ne?
 - Ne?
 - Tekmeyle açman gerek!
 - Tekmeyle aç!
 -Tekmeyle aç!
 - Kapatın kapıyı!
 - Ne?
 - Kapatın şu soktuğumun kapısını!
 - Lanet olsun!
 “İçerisi zaten yeterince soğuk!
 - Sürgüsü yok, tahta çakın.
 - Kapatmak için çivilemen gerek!
 - Kapının yanında çekiçle çivi var.
 - Orada çekiçle çivi var!
 Tanrım.
 - Şunu bi' tutsana Chris.
 - Ver, ver.
 Çivilemeniz gerek!
 İki parça tahta lâzım.
 Bir tane daha çakmanız gerek.
 “Bir tane yetmez!
 Geri açılır.
 - Hay lanet olsun!
 - Çakmazsanız açılır!
 - Kapa çeneni!
 - Tamamdır!
 Amına koyduğumun şeyi!
 Ulu Tanrım, amma kahpe kapıymış!
 Şimdi anladım, tuhafiye   şakaymış.
 Kahve nasıl?
 Bana soracak olursan gayet güzel.
 Sağ ol.
 Oh be, Navajo!
 Bil bakalım bu kim?
 Bufalo Bill mi?
 İlgisi bile yok.
 - Adım Oswaldo Mobray, ben-- - Red Rock celladı.
 - Öyle mi?
 - Evet öyle.
 Vay, tanıştığımıza sevindim Bay  - Mobray.
 - Mobray, ben Chris Mannix   Red Rock'ın yeni şerifi.
 - Sahi mi?
 Palavra!
 - Ona aldırma.
 - Palavra!
 Sobanın yanında kendini demlikle ısıtan arkadaş da O.
B.
 adında müthiş bir sürücüdür.
 Ağzından çıkan tek doğru laf bu.
 Red Rock'a, Lance Lawson'ı asmaya mı gidiyorsun?
 Çok doğru.
 - İnfaz emri üzerinde mi?
 - Çantamda.
 - Görebilir miyim?
 - Bittabii.
 Lance Lawson kim?
 Bir aydır Red Rock'taki hücrede kalan bir herif.
 Benden önceki şerifi vuran herif olur.
 Çok doğru.
 Mükâfat avcısının zenci dostunun ahırda olduğunu söylerken ne demek istedi.
 Ahırda zenci bir mükâfat avcısı arkadaşı var.
 Sırf bu kadını korumak maksadıyla mı tüm bunlar?
 Aslında böyle olmasını düşündüğünü sanmıyorum   ama şu an durum bu.
 - Kahvene biraz zehir ister misin?
 - Evet.
 Beş kişi misiniz?
 Vay vay vay, anlaşılan Minnie'nin Tuhafiyesi   önümüzdeki birkaç gün sıcak bir yer olacak.
 Evet, olacak.
 Lincoln mektubu olan arkadaş kim?
 Lincoln neyi?
 Abraham Lincoln'ün mektubu.
 Başkan Abraham Lincoln mü?
 - Mektup arkadaşı değil miydiniz?
 - Başkanla mı?
 Affedersin, aranızdan birinde Lincoln'den gelen   bir mektup olduğunu duydum, sen olduğunu düşündüm.
 O değil!
 Ahırdaki siyah arkadaş.
 Ahırdaki zencide Abraham Lincoln'den gelen bir mektup mu var?
 Evet.
 Ahırdaki zencide Abraham Lincoln'den gelen bir mektup mu var?
 Adım ne demiştin?
 - Bob.
 - Warren.
 Minnie ve Tatlı Dave içeride mi?
 Minnie, Tatlı Dave'le birlikte dağın kuzey tarafındaki annesini ziyarete gitti.
 - Ne?
 - Evet.
 - Burada yoklar mı?
 - Yoklar, annesini ziyarette.
 - Annesini mi?
 - Evet.
 Minnie'nin annesi olduğunu bilmiyordum.
 Herkesin annesi vardır.
 Vardır herhalde.
 - Burayı da sana mı bıraktı?
 - Si.
 Hiç Minnie'ye göre değil.
 Bana yalancı mı diyorsun?
 Henüz demiyorum.
 - Yine de tuhaf geldi.
 - Ne tuhaf geldi?
 Öncelikle Minnie bana hiç duygusal biri gibi gelmezdi.
 İkincisi  Minnie kafasına tavayı geçirmeden, Tatlı Dave koca kıçını kaldırıp   kuyu suyu bile getirmeyecek biridir.
 Nerede kaldı ki kuzey tarafa yolculuğa çıksın.
 Bana düpedüz yalancı diyormuşsun gibi geldi "negro amigo".
 Evet bayağı öyle geliyor değil mi?
 Ama yine de henüz demedim.
 Minnie hâlâ yemek servisi yapıyor mu?
 - Güveci yemekten sayar mısın?
 - Evet.
 O zaman yemek servisi yapıyoruz.
 Burayı Old Quail pipo tütünüyle kokutmaya devam ediyor mu?
 Minnie pipo içmez.
 Sigara sarar.
 Red Apple tütünü.
 Ama negro amigo, sanırım bunu zaten biliyorsun.
 Evet biliyorum Sinyor Bob.
 Sen biliyor musun diye bakıyorum.
 - Doldursana şunu O.
B.
 - Olur.
 Lanet olsun!
 Sağ ol.
 Bacaklarımı kesip bana bücür desinler e mi!
 Bu gördüğüm, General Sanford Smithers mı?
 Şıp diye tanıdın evlat.
 Hay kör kurşunlara geleyim!
 "Umurumda Değil" General Sandy Smithers!
 Yüzbaşı Chris Mannix, Mannix Yağmacıları.
 - Erskine'in oğlu mu?
 - Evet komutanım.
 Oturabilir miyim komutanım?
 Yankilere bakılırsa burası özgür bir ülke.
 General Sandy Smithers.
 Vay canına.
 Vay canına.
 Babam sizden o kadar çok bahsederdi ki.
 Mavi Elbiselilere kök söktürdüğünüzü duydum.
 Çocuklarla üstümüze düşeni yaptık.
 Erskine ve onun çocuklar da üstlerine düşeni yaptı.
 Aynen, yaptık.
 - Yankiler şerefsiz değil mi?
 - Babanla hiç tanışmadım evlat.
 Ama azmine hep saygı duydum.
 Söylediğiniz için teşekkürler general.
 Saygınız onu çok mutlu ederdi.
 Size kahve getireyim mi?
 - Çok iyi olurdu.
 - Battaniye ister misiniz?
 Bu daha da iyi olurdu.
 Hatta benimkini alabilirsiniz.
 Buyurun General.
 Wyoming civarına neden geldiniz komutanım?
 Sormamın sakıncası yoksa.
 Oğlum.
 Red Rock'ta oğlunuz mu var?
 Oğlum Chester Charles Smithers   birkaç yıl evvel burada öldü.
 Affedersiniz komutanım.
 Affedecek bir şey yok evlat.
 Dediğim gibi birkaç yıl evveldi.
 Vazifesi bittikten sonraydı.
 Wyoming tepelerine geldi   servet yapmak için.
 Bir daha da ondan haber alamadık.
 Ona sembolik bir mezar aldım.
 Red Rock mezarlığında.
 Mermerciye mezar taşını tarif etmek için geldim.
 Öldüğü kesin mi?
 Ormanda soğukta yaşıyor olamaz mı?
 Zor bir yaşam biçimi ama yaşamayı öğrenebilir.
 Buraya gelme maksadına ulaşabilmiş olsaydı eve dönerdi.
 Kapat şunu, kapat şunu!
 Ben çivilerken kapalı tutman gerek!
 Hangi aptal bu kahrolası kapıyı kırdı?
 Sen şunu kapalı tut amına koyayım!
 “Hay ağzına sıçayım!
 Kapalı tut.
 Tamam.
 Tut şunu negro amigo.
 İki parça tahta lâzım.
 “Hay ağzına sıçayım!
 Al sana ağzına sıçtığımın kapısı!
 - Çok fazla şapka var Sinyor Bob?
 - Ne?
 Minnie'nin içeride şapka takılmaz kuralı vardı.
 Yanlış hatırlamıyorsam değişmez bir kuraldı   kendisi yokken bile bu kurala uyulmasını isterdi.
 Anlaşılan sen şapkalara pek karışmıyorsun.
 Suçluyum.
 Şapkalara karışmıyorum.
 Dışarıda kar fırtınası olduğundan bugün bu şapka meselesini unutsak   yarın "Şapka Takılmaz" günü yapsak nasıl olur?
 “Kocaman siyah bir köpek.
 “Labrador.
 Babam var ya, dedim ki babam   Davis'in cesur bir adam olduğunu söylerdi.
 “Ama başkenti Richmond'a değil Montgomery'ye kurmalıydı derdi.
 “Evet komutanım.
 Katılıyorum, Kuzey Virgina ordusu çok farklı kullanılabilirdi.
 “Dedim ki Kuzey Virgina ordusu çok farklı kullanılabilirdi.
 “Kapa çeneni!
 O.
B.
!
 Şu zenciyi tanıyor musunuz komutanım?
 O zenciyi tanımıyorum.
 Ama onun bir zenci olduğunu biliyorum.
 O kadarını bilmek bana yeter.
 O zenci sıradan bir zenci değil.
 - O zenci-- - General Sanford Smithers?
 Baton Rouge Muharebesi?
 Şu Süvari subayı üniformalı zenciye söyle   Baton Rogue'da emrimde bir Konfederasyon tümeni vardı.
 - Binbaşı Zenci, General Smithers ister ki  - Onu duydum dağlı.
 Bu yaşlı gürültücüye söyle ben de Baton Rouge'daydım.
 Karşı tarafta.
 İşte bu ilginç.
 General Smithers, dedi ki o da Baton Rouge'daymış.
 - Karşı taraf-- - Yüzbaşı Mannix, o zenciye söyle   Kuzeyli üniformasındaki zencileri hesaba almam.
 O gün koca bir siyah bölüğünü yakaladınız.
 Ama bir tane bile siyah asker kampa varmadı değil mi?
 Ne vaktimiz ne yiyeceğimiz vardı.
 Ne de Kuzeyli atlarına bakmaya hevesimiz   hele hele Kuzeyli zencilere!
 - Onları oracıkta vurduk!
 - Beyler!
 Beyler.
 Amerikalıların kayıtsız şartsız teslim olma gibi   küçük bir şeyin iyi bir savaşa engel olmasına izin vermeyeceklerini biliyorum.
 Fakat kar fırtınası sırasında Baton Rouge Muharebesini   Minnie'nin Tuhafiyesinde tekrar canlandırmamayı şiddetle salık veriyorum.
 Afrikalı dostum   tansiyonun yüksek olduğunun farkındayım ama bunun üzerinden çok zaman geçti.
 Bu silahsız ihtiyarı vurursan seni temin ederim   seni boynundan asıp öldürürüm.
 Red Rock'a varır varmaz.
 Bu konuda seni ben de temin ederim.
 Evet Warren, yaşlılarla bu sorunu yaşarsın işte.
 Merdivenden aşağı itip   kazaydı diyebilirsin ama onları vuramazsın.
 Beyler burada mahsur kaldığımıza   ve birkaç günlüğüne birbirimizle burada kapalı kalacağımıza göre   muhtemel bir çözüm önerebilir miyim?
 Minnie'nin mekânını ikiye bölelim.
 Kuzey ve Güney tarafı olarak.
 Yemek masası da   tarafsız bölge vazifesi görsün.
 Odanın şömineli tarafı   sembolik olarak şeyi temsil etsin   Georgia'yı.
 Bar ise şeyi temsil edecek   Philadelphia'yı.
 Bar Philadelphia olduğuna göre ben kabul ediyorum.
 Arabada yaptığımız anlaşma hâlâ geçerli mi?
 Ben senin sekiz bini korumana yardım edeceğim sen benim on bini korumaya yardım edeceksin.
 Evet, geçerli.
 Bu heriflerden biri söylediği kişi değil.
 Ya kim peki?
 Bununla işbirliği yapıyor.
 Bunlardan biri hatta belki ikisi, Domergue'yu kurtarmaya gelmiş.
 Bu amaca ulaşmak için de buradaki herkesi öldürecekler.
 Birkaç günleri var.
 Yani tüm yapmaları gereken   sabredip bir fırsat beklemek.
 İşte o zaman saldıracaklar   değil mi kaltak?
 Madem öyle diyorsun John.
 Paranoyaklık etmediğine emin misin?
 En iyi şansımız bu sahtekârın bizim Daisy kadar sakin bir müşteri olmaması.
 Oturup, beklemek için gereken sağlam sabrı olmayacak.
 “Bir fırsat beklemek ve beklediği fırsatın geldiğini anlamak o kadar kolay değildir.
 “Bunu beceremezse, beklemekten vazgeçecek.
 “Kendine fırsat yaratmaya çalışacak.
 İşte o zaman Bay Gergin kendini belli edecek.
 Sen ne diyorsun bu konuda?
 Ben mi ne diyorum?
 John Ruth'un sayıklamaları hakkında mı?
 Sonuna kadar haklı.
 Buradakilerden biriyle işbirliği içindeyim.
 Herkesin uykuya dalmasını bekliyoruz.
 O zaman hepinizi öldüreceğiz.
 “Tamam millet  “ beni dinleyin.
 Bunun adı Daisy Domergue.
 Cinayetten ölü ya da diri aranıyor.
 On bin dolar.
 O para benimdir çocuklar.
 “Paylaşmak istemiyorum.
 “Kaybedecek de değilim.
 Güneş doğduğunda bu kadını Red Rock'a asılmaya götüreceğim.
 Şimdi   buradaki herhangi birinin   beni bunu yapmaktan alıkoymaya   niyeti var mı?
 Sahi mi?
 Kimsenin bununla bir sorunu yok mu?
 Sanırım çok şanslıyım.
 Ancak umarım hepiniz anlarsınız ki   sizin lafınıza güvenmekle kalamam.
 Şartlar beni   önlem almaya zorluyor.
 Önlem derken   neden beni kastettiğini düşünüyorum?
 Çünkü silahını alacağım evlat.
 - Öyle mi?
 - Evet, öyle.
 - Kişisel bir şey değil.
 - Sadece benimkini mi?
 Celladın da silahı var.
 Seninkini aldıktan sonra onunkini de alacağım.
 Onsuz kendimi çıplak hissediyorum.
 Benimki bende kalacak.
 Ben seni korurum.
 Piçlerin işi hiç bitmez değil mi John Ruth?
 Doğru Joe Gage.
 - Silahını ver şimdi.
 - İstiyor musun?
 Gelip alman-- Sakin ol.
 Elini silahından çek.
 Sakinsen göz kırp.
 - Göz kırptı mı?
 - Kırptı.
 Sakin kalacaksan göz kırp.
 - Kırptı.
 - Tabancasını al.
 Bunun için çok üzgünüm evlat.
 Dediğim gibi, kişisel bir şey değil.
 Sadece önlem.
 Çok sessiz yaklaştın.
 Korkarım aynı şey sizin için de geçerli Bay  Mobray.
 Önlem almak lâzım çünkü can kaybedilmeyecek kadar tatlıdır.
 Şu küçük kovayı versene.
 O.
B.
 Kenefe git.
 Bu kovayı al ve bok deliğine dök.
 Dışarı niye ben çıkıyormuşum?
 Ceketin üstünde.
 Bir de sana güveniyorum falan işte.
 Önden buyur Binbaşı.
 Tamam.
 Yemek yerken seni çözeceğim.
 Aklına bir şey gelmesin sana yumuşak davrandığım falan yok.
 Kıçını o tabureden bir santim bile kaldırırsan   boğazına kurşunu sıkarım.
 Gel bakayım.
 Ee, Domergue   sanırım bu kar fırtınası senin için iyi şans gibidir.
 - Şikayet ettiğimi duydun mu?
 - Hayır, duymadım.
 Ya sen Oswaldo?
 Ne olmuş bana?
 Bak   para için neler yaptığımı düşünürsek yargılamak bana düşmez.
 Ama bir kadını asma konusunda azıcık bile olsa kendini kötü hissetmiyor musun?
 Kadınların çekemeyeceği tetik icat edilene değin   cellatsan, kadınları da asacaksın.
 Vay canına Ozzy, hiç bu açıdan bakmamıştım herhalde.
 İş ortalıktaki bazı adi piçlere gelince işe yarayan tek şey budur.
 Tek yapman gereken adi piçleri asmak.
 Ama adi piçleri, asman gerek.
 Kahrolası orospu çocuğu!
 Az daha dışarıda ölüyordum!
 Bir daha asla dışarı mışarı çıkmam!
 İyi misin O.
B.
?
 İyiyim.
 İyi olurum.
 Isınmam lâzım.
 Güveç ister misin O.
B.
?
 Güveç?
 Sonra.
 “Bu iyi geldi.
 Ee, sen nasılsın Siyah Binbaşı?
 Hiç havamda değilim Chris Mannix.
 Beni zırvalıklarına bulaştırma.
 John Ruth'un dediğine göre sende Lincol'den mektup varmış.
 Sana git başka yerde kişne dedim eşek herif.
 Ama öyle John.
 - Öyle dedin değil mi?
 - Evet, dedim.
 Ee   sende Lincoln'den mektup mu var?
 - Evet.
 Abraham Lincoln?
 Evet.
 Birleşik Devletler Başkanı Abraham Lincoln.
 Evet.
 - Amerika Başkanı?
 - Evet.
 - Sana bizzat mektup mu yazdı?
 - Evet.
 - Bizzat?
 "Sevgili Binbaşı Warren" diye?
 - Hayır.
 Bizzat "Sevgili Marquis" diye.
 "Sevgili Marquis", Amerika Birleşik Devletler Başkanı Abraham Lincoln?
 Evet.
 - Görebilir miyim?
 - Hayır, göremezsin.
 Ama John'ın anlattığına göre sen öylesine   bir yığın mektup arasından seçilmiş sıradan bir zenci asker değilmişsin.
 John'ın anlattığına göre   yazışmışsınız.
 - Evet.
 John'ın anlattığına göre mektup arkadaşıymışsınız.
 Evet.
 Mektup arkadaşı da   arkadaş sayılır.
 John Ruth   sahiden korkak damgasıyla Süvarilerden atılmış bir zencinin   Amerika Birleşik Devletler Başkanıyla arkadaş olduğunu mu düşünüyorsun?
 John Ruth, sana bunu söylemek istemezdim ama Minnie'nin Tuhafiyesindeki hiç kimse   Abraham Lincoln'le yazışmadı   hele de şu zenci.
 Hepsi palavra mıydı?
 Tabii ki öyleydi.
 İyiydi Warren.
 Söyle doğruları zenci.
 Söyle doğruları.
 Galiba sizin hakkınızda söylenenler doğruymuş.
 Sizin söylediğiniz hiçbir şeye güven olmaz.
 Ne oldu John Ruth?
 Seni kırdım mı?
 Aslına bakarsan kırdın.
 Biliyorum   şimdiye dek sohbet ettiğin tek siyah herif benim, o yüzden sana bir şey demeyeceğim.
 Ama Amerika'nın bağrında bir siyah olmanın ne demek olduğuna dair hiçbir fikrin yok.
 Siyahların güvende olduğu tek zaman   beyazların silahsız olduğu zamandır.
 Bu mektupsa   beyazları silahsızlandırma etkisi gösteriyor.
 Adını ne istersen koy.
 Ben buna sikik, pis bir hile derim.
 Böyle bir konuda neden yalan söylediğimi bilmek ister misin beyaz adam?
 Arabaya binmemi sağladı, değil mi?
 Sana bir hakikati söyleyeyim  “ Abraham Lincoln'den bir mektup beni aynı şekilde etkilemezdi.
 “- Bir orospuyu mektuba işetirdim.
 - Ben üstüne tükürdüm.
 “Aferin sana kızım.
 Warren!
 O yaşlı adamı rahat bırak kahrolası!
 Otur yerine orospu çocuğu, bu adamla bir savaş meydanı paylaştım ben.
 Bunu yaptığımı da mı inkâr edeceksin?
 Sanırım oradaydın.
 Size katılabilir miyim?
 Evet, katılabilirsin.
 Lanet olsun.
 Ee, savaştan sonra hayat nasıl?
 İki bacağım da yerinde.
 İki kolum da yerinde.
 - Şikayet edemem.
 - Karın var mı?
 Ateşli hastalıktan öldü, geçen kış başlamıştı.
 Adı neydi?
 - Betsy.
 - Georgialı mıydı?
 Augusta.
 Atlantalı oğlanla Augustalı kız.
 Eskiden Kentucky atı yetiştirirdim.
 Babası midillilerimin çoğunu aldığım hayvan çiftliğinin sahibiydi.
 Lanet olsun.
 Karımı almakla iyi ettim.
 Babasının verdiği hisseyle epey şeftali bahçesi aldım.
 Güzel bir hayat kurdum.
 İşe yaramaz kardeşlerimden çok daha iyi bir hayat kurduğum kesin.
 Evet, oğlun buraya birkaç yıl önce geldi.
 Annesini de sitayişle anardı.
 Oğlumu tanıyor muydun?
 Onu tanıyor muydum?
 Evet.
 Evet onu tanırdım.
 Oğlumu tanımıyordun.
 Sen bilirsin.
 Oğlumu tanıyor muydun?
 - Öldüğü günü biliyorum.
 Sen biliyor musun?
 - Hayır.
 - Hangi gün olduğunu öğrenmek ister misin?
 - Evet.
 Benimle tanıştığı gün.
 Buraya zenci kellesi avlamaya geldi.
 O aralar ödül beş bin ve övünme hakkıydı.
 Ama o aralar savaşta sertleşmiş asilere göre bir zenci kellesi için beş bin dolar   çok iyi paraydı.
 Johnnyler de servet kazanmak için bu dağa tırmandılar.
 Ama bulunacak bir servet yoktu.
 Tek buldukları bendim.
 O heriflerin hepsi buraya bir havalarla geldiler   ama kendilerini bir zencinin silahının merhametine kalmış hâlde bulunca   "Unutalım gitsin.
 Ben yoluma sen yoluna.
" - Oğlun Chester böyle dedi.
 - Lanet olası yalancı!
 "Evime, aileme dönmeme izin verirsen yemin ederim   bir daha asla Wyoming'e adımı bile atmam.
" Hepsi böyle dedi.
 Canı için yalvardı.
 Oğlun bana tüm hayat hikâyesini anlattı.
 Sen de o hikâyedeydin General.
 “Elimde Baton Rouge'un  “ Kahrolası Zenci Katili'nin oğlu olduğunu anladığımda   eğlence bulduğumu anlamıştım.
 - Kapat o yalancı zenci dudaklarını!
 General Smithers, dinlemeyin şunu, oğlunuzu tanımıyordu!
 Duyduklarını anlatıyor, hepsi o!
 Oğlunu öldürdüğüm gün hava soğuktu.
 “Wyoming'in karlı dağlarının soğuğu da değil.
 Ondan daha da soğuktu.
 “O soğuk günde  “ oğlun silahımın namlusunun ucundayken  “ onu soyundurdum.
 “Kıçı çıplak kalana kadar.
 “Sonra da yürümesini söyledim.
 “Soğuktan yığılana kadar çıplak kıçını iki saat yürüttüm.
 - Oğlumu tanımıyordun bile öyle mi?
 - Hayır tanımıyordu!
 Silaha uzanmanızı sağlamaya çalışan sinsi zencinin teki!
 “Sonra yine yalvarmaya başladı.
 “Ama bu sefer evine dönmek için yalvarmıyordu.
 Evini tekrar göremeyeceğini biliyordu.
 Canı için de yalvarmıyordu.
 Çünkü canını çoktan yitirdiğini biliyordu.
 Tek istediği bir battaniyeydi.
 Oğlunu acımasızca yargılama General.
 Oğlunun o gün üşüdüğü kadar hiç üşümemişsindir.
 “O kadar üşümüş birinin bir battaniye için  “ neler yapacağını bilsen şaşarsın.
 Oğlunun ne yaptığını bilmek ister misin?
 Büyük, siyah, aletimi pantolonumdan çıkardım   ve karların üzerinde aletime doğru dört ayak üstünde yürüttüm.
 “Sonra kafasındaki siyah saçlarından yakaladım   ve büyük, siyah Johnson'ımı   boğazına kadar soktum.
 İçi kan dolu olduğu için sıcaktı.
 Emin ol sıcacıktı.
 Chester Charles Smithers   o sıcak, siyah malafatı  “ emebildiği kadar uzun süre emdi.
 Zihninde canlanmaya başladı değil mi?
 Oğlun   ağzında da siyah adamın malafatı.
 Titriyordu, ağlıyordu.
 Bense gülüyordum.
 “O anlamıyordu.
 Ama sen anlıyorsun değil mi Sandy?
 Oğluna battaniye falan vermedim.
 Yaptığı şeye rağmen   üstelik ne istediysem yaptı.
 Battaniye vermedim.
 Battaniye, kalp kıran bir yalancının verdiği sözdü.
 İttifakın, senin hesaba almadığın siyah askerlere söz verdiği   o üniformalar gibi.
 Ne yapacaksın bakalım ihtiyar?
 Önümüzdeki 2-3 gününü   oğlunu öldüren zenciyi görmezden gelerek mi geçireceksin?
 “Ona nasıl eziyet ettiğimi görmezden mi geleceksin?
 Onu nasıl tutup   Johnson'ımı yalattığımı görmezden mi geleceksin?
 Oğlunun yaptığı en ahmakça şey   bana senin oğlun olduğunu söylemesiydi.

Dördüncü Bölüm
Dördüncü Bölüm Domergue'nun Sırrı “Karakterlerimizi son görüşümüzün üzerinden yaklaşık on beş dakika geçti.
 “Joe Gage, Smithers'ın cesedini dışarı çıkarmaya gönüllü oldu.
 “Ona yardım edecek kişiyi belirlemek için çöp çekildi.
 “O.
B.
 kaybetti.
 “Chris, John Ruth ve Oswaldo  “ az evvel vuku bulan nefsi müdaafa cinayetinin  “ meşruluğu üzerine şiddetli bir tartışmaya giriştiler.
 “Vuku bulan olayın meşruluğundan oldukça emin olan  “ Marquis Warren onları görmezden geldi.
 “Tek başına masaya oturdu ve brendi içti.
 “Yüzbaşı Chris Mannix, ölü Generalin paltosuna kondu  “.
.
ve Oswaldo'nun mumları ve fenerleri yakmasına yardım etmeye gitti.
 Ozzy, bak bu iyi fikir.
 Burayı biraz aydınlatalım.
 “John Ruth, Joe Gage ve O.
B.
'nin dönüşünü beklerken, kapıyı kapalı tuttu.
 “Bob ise bir Manzana Roja tüttürdü.
 “Ancak Domergue  “ John Ruth kelepçelerini çözdüğünden beri yemek masasındaki yerinden hiç kımıldamadı.
 John Ruth.
 Ne var?
 Şuradaki gitarı çalabilir miyim?
 “Biraz geri dönelim.
 Oğlun  ağzında da siyah adamın malafatı.
 “Onbeş dakika önce Binbaşı Warren, General Smithers'ı herkesi önünde vurdu.
 “Bundan 40 saniye önce ise  “ aynı derecede önemli bir şey oldu ama bunu kimse görmedi.
 “Binbaşı Warren siyah sikler ve beyaz ağızlarla  “ herkesin dikkatini üzerinde toplamışken  “ birisi kahveyi zehirledi.
 Üstelik istediğim her şeyi yaptı.
 Battaniye vermedim.
 “Bunu gören tek kişi  “ Domergue'ydu.
 “Bu yüzden bu bölümün adı  “Domergue'nun Sırrı.
 John Ruth.
 Ne var?
 Şuradaki gitarı çalabilir miyim?
 Evet.
 Elinde gitardan başka bir şey görecek olursam   silahım şarkı söyler.
 Domergue'nun ölüme yürüyüşü, anladın mı?
 Evet, evet, anladım.
 “Çocuklar durup dinleyin bir “Anlatayım hikâyemi “Ta İngiltere kıyılarından “Denize açılmaya mahkûm edilişimi “Jüri beni suçlu buldu efendim “Ve şöyle dedi hâkim “Ömür boyu Jim Jones seni “Fırtınalı denizlere mahkûm ettim “Vakit yok orada haylazlığa Bu dediklerimi unutma “Botany Körfezinde kaçak avlanmayı Gösterirler sana yoksa “Dalgalar yüksek denizde Rüzgârla geliyor fırtına “Yeğlerdim acıyla boğulmayı Yeni Güney Galler'e gelmektense “Dalgalar yüksek denizde Korsanlar çıkageldi “Ama mahkûm gemimizde Askerler tam elli kişiydi “Ateş açtılar ve kovdular Korsan gemisini “Botany Körfezine gitmektense Katılırdım korsan gemisine “Karanlık bir gecede Sessizken kasaba “Geberteceğim piçler sizi Vuracağım kırbaççıyı silahla “Unutmayın lafımı Şaşkınlıktan yutacaklar dillerini “Pişman olacaklar Jim Jones'u Botany Körfezine Zincirle yolladıklarına
At arabasında söylediğin şarkı bu, değil mi?
 Evet.
 Güzelmiş.
 - Başka sözü var mı?
 - Evet, var.
 Hadi söyle.
 Madem öyle diyorsun John.
 “Gece gündüz demir şakırtıları Zavallı gemi köleleri gibi “Didinip duruyoruz ama ölünce Hepimiz şerefsizce gömülmeli “Zamanla kıracağım zincirleri Kaçacağım kırsala “Hemen ardımdan öleceksin John “Ben varınca Mexico'ya Ver şu gitarı!
 - Müzik zamanı bitti!
 - Ne?
 Arkanı dön.
 - John!
 Hayır, hayır, hayır.
 - Evet, evet, evet.
 Kapa çeneni!
 Cehenneme gidince John   onlara seni Daisy'nin yolladığını söyle.
 Mannix, kahve!
 Aman Tanrım!
 Ver o lanet silahı.
 Beni sınamaya kalkma kaltak.
 Herkes şuraya geçip sırtını duvara dayasın!
 Lanet olsun.
 İster geç ister geçme Joe Gage.
 Sana kalmış.
 - Geçeyim.
 - Geç o zaman.
 Sen de Sinyor Bob.
 Herkes arkasını dönsün ve ellerini duvara dayasın.
 Kar ayakkabılarını indirin.
 Herkes ağzını kapatıp dediğimi yapsın.
 Ağzını açan olursa kurşunu yer.
 Ani bir hareket yapan olursa, tuhaf bir şey yapan olursa, kurşunu yer.
 Uyarmam, sorgu sual etmem, kurşunu sıkarım.
 Anladınız mı?
 - "Anladım.
" dediğinizi duyayım.
 - Anladım.
 - Anladım.
 - Anladım.
 Anladık.
 Chris Mannix, bu tarafa gel.
 Hadi.
 Silahımı kılıfından çıkart.
 Onlara doğrult.
 Dediğim gibi herhangi bir şey yapan olursa, herhangi bir şey diyorum.
 Öldür.
 Evet.
 Nihayet Red Rock şerifiyim derken doğru söylediğime karar verdin demek.
 Onu hiç bilmiyorum.
 Ama kahveyi zehirleyen katil sen değilsin çünkü az kalsın sen de içecektin.
 Onlardan biri yaptı.
 Anahtarı ver.
 Anahtarı ver!
 Orospu çocuğu siyah piç!
 Bu dağ başında öleceksin ben de karşına geçip güleceğim!
 Konuşmayın demedim mi ben?
 Ciddiydim!
 Bir şeyi anlaman gerek, az önce seni Red Rock'a   diri götürmeye kararlı tek kişiyi öldürdün.
 Aranızdan biri onunla birlikte çalışıyor.
 Belki de ikiniz onunla birlikte çalışıyor.
 Belki de hepiniz.
 Ama kahveyi sadece biriniz zehirledi.
 Bu kaltağın birini bu kadar yüreklendirip   soğukkanlılıkla cinayet işletecek ne özelliği var hiç bilmiyorum.
 Ama John Ruth, kadınını asmaya çalışıyordu   sen de onu öldürdün.
 Tamam.
 Belki.
 Ama O.
B.
 kimseyi asmayacaktı.
 Kesinlikle asmayacaktı.
 Ama yine de şu an orada ölü yatıyor değil mi?
 Kesinlikle öyle orospu çocukları.
 O kahveyi kim içse sonu bu olacaktı.
 Mesela ben lanet olası.
 Elini duvara dayamış olanlardan   zehirle işi olmayanların bunu düşünmesi gerek.
 Yerde yatanın kendiniz olabileceğini düşünün.
 Yanınızda duran adamın da bundan sorumlu olduğunu.
 Kimin üzerine bahse gireceğimi biliyorum.
 Aynen öyle Joe Gage, sana diyorum.
 Ağır ol Chris.
 Oraya da geleceğiz.
 Biraz ağırdan alalım.
 Bayağı bir ağırdan alalım.
 Kahveyi kim yaptı?
 O yaptı.
 - Evet, o yaptı, değil mi?
 - Evet, o yaptı, değil mi?
 Ama beni asıl düşündüren güveç.
 Minnie ne kadardır yok dedin?
 Bir hafta mı?
 “Si.
 Annem bize güveç yapardı.
 Et nasıl olursa olsun güvecin tadı hep aynı olurdu.
 Tarlada biri daha vardı, Charly Amca.
 O da güveç yapardı, aynı anneminki gibi   onun güvecini, çocukluktan   kocaman adam olana kadar yedim.
 Et nasıl olursa olsun tadı hep Charly Amca'nın güveci gibiydi.
 Minnie'nin güvecini altı aydır yemedim yani uzmanı değilim   ama bu kesinlikle Minnie'nin güveci.
 Yani Minnie bir haftadır kuzey tarafında annesini ziyaret ediyorsa   nasıl oluyor da bu sabah güveç yapmış oluyor?
 Ya bu?
 Bu Tatlı Dave'in koltuğu.
 Bu koltuğa oturduğumda buna inanamadım.
 Hiç kimse Tatlı Dave'in koltuğuna oturmaz.
 Burası Minnie'nin mekânı olabilir ama bu kesinlikle   Tatlı Dave'in koltuğu.
 Eğer kuzey tarafa gitmiş olsa   koltuğunu da yanında götürmüş olacağından gayet eminim.
 Koltukta ne var?
 Tam düşündüğüm gibi.
 Tatlı Dave'in kahrolası kanı.
 Ee  Beni ciddi ciddi cinayetle mi suçluyorsun?
 Bana göre Sinyor Bob   onunla birlikte kim çalışıyorsa   olduğunu söylediği kişi değil.
 O kişi sensen   Minnie ve kocası, annesinde değiller demektir.
 Dışarıda bir yerde cesetleri yatıyordur.
 Veya sensen küçük İngiliz   asıl Oswaldo Mobray bir çukurdadır.
 Sen de onun evraklarını taşıyan bir İngilizsindir.
 Veya benim teorime uyarız; en çirkin adam bunu yaptı.
 O kişi sensin Joe Gage.
 Anladığıma göre diyorsun ki   kahve sen ihtiyarı öldürürken zehirlendi.
 Evet.
 Negro amigo, o olay sırasında   ben odanın şu tarafında oturuyordum.
 Piyanoda Silent Night çalıyordum.
 Kahveyi senin zehirlediğini söylemedim.
 Güveci senin yapmadığını söyledim.
 Teorime göre   kahveyi zehirleyen adamla birlikte çalışıyorsun.
 İkiniz bu sabah, Minnie'yi   ve Tatlı Dave'i ve Minnie'nin Tuhafiyesine gelmek için   bu talihsiz günü seçen herkesi öldürdünüz.
 Niyetiniz de vakti gelince   John Ruth'u harcayıp, Daisy'yi kurtarmaktı.
 Ama kar fırtınasını ve ikimizi hesaba katmadınız.
 Buraya kadar geldim.
 Nasıl gidiyorum?
 Hayal gücü geniş bir zencisin, değil mi?
 Bu zayıf, zenci teorine dayanarak beni öldürecek misin?
 İspatlayabilir misin yavşak?
 Hiç de zayıf değil Sinyor Bob.
 Üstelik söylediklerim teoriden de fazlası.
 Minnie'nin mekânında ne zamandır çalışıyorum demiştin?
 Dört aydır.
 Eğer iki buçuk yıl önce buraya gelmiş olsaydın   barın üstünde asılı duran tabelayı bilirdin.
 Minnie sana ondan bahsetmiş miydi?
 Hayır.
 O tabelada ne yazdığını bilmek ister misin Sinyor Bob?
 "Köpekler ve Meksikalılar giremez.
" Minnie, tuhafiyeyi açtığı gün o tabelayı asmıştı.
 İki yıl kadar önce o tabelayı indirene kadar da barın üstünde asılı durdu.
 Neden indirdiğini bilmek ister misin?
 Köpekleri içeri almaya başladı.
 Minnie hemen herkesi sever   ama Meksikalılardan hiç hazzetmez.
 Minnie kuzey tarafa, annesini ziyarete gitti mi diyorsun?
 Bunu hiç olası bulmuyorum ama tamam.
 Belki.
 Ama diyorsan ki Minnie Mink tuhafiyeyi   bu dünyada en çok kıymet verdiği şeyi   kahrolası bir Meksikalının ellerine bıraktı   işte ahırda "Hiç Minnie'ye göre değil.
" derken tam bunu kastediyordum.
 Şimdi sana yalancı diyorum Sinyor Bob.
 Eğer yalan söylüyorsan, ki söylüyorsun   demek ki Minnie'yi ve Tatlı Dave'i öldürdün.
 Dört tane minicik kurşun ve Sinyor Bob gitti.
 Ama bu bizi hanginizin   kahveyi zehirlediğini bulmaya yaklaştırmadı.
 - Değil mi Chris?
 - Hiç yaklaştırmadı.
 Aranızdan biri Daisy'yi kurtarmak için kahveyi zehirledi.
 Siz orospu çocuklarının birinden   hemen, bir an önce itiraf duymazsam   bir demlik kahveyi bu kaltağın kahrolası boğazından aşağı dökeceğim.
 Tamam vakit doldu.
 Dur!
 Tamam ben yaptım.
 Bendim, kahveyi ben zehirledim.
 Biliyordum amına koyayım!
 Şimdi öleceksin katil piç.
 Binbaşı Warren, lütfen izin ver bu çirkin orospu çocuğunu cehenneme ben yollayayım.
 “O.
B.
'yi öldürdün!
 Senden on tane ederdi!
 Warren, onu öldürebilir miyim?
 Yumurtalarına adios de.
 Binbaşı Warren?
 Silahım yok şerif!

Beşinci Bölüm
Beşinci Bölüm Dört Yolcu “O Sabah Erken Saatler - Charly, evladım nasılsın yahu?
 - Selam Ed, selam Judy.
 - Kaç tane getirdin?
 - Ağzına kadar dolu dostum.
 İçeride de bir tane bekliyor.
 Daha beklemesi gerekecek çünkü hiç yerimiz yok.
 Bunu Minnie'ye söyle.
 Çünkü iki gündür burada ve Minnie artık gitmesini istiyor.
 Yerim yok ki onu oturtayım.
 Dinle bak, yolcuları içeri götürüp Minnie'yle tanıştır sen.
 - Isının ve kahve için.
 - Tamam.
 İşte geldik millet, Minnie'nin Tuhafiyesi.
 Arkadaşlarınla arabadan çıkıp biraz bacaklarınızı açın.
 Hazır olunca da içeri gelin   ateşin başında ısınıp, kahve içersiniz.
 Sizi Minnie'yle tanıştırırım.
 Selam Minnie!
 “Sana işini öğretmeye çalışmıyorum.
 Ama bence kahve ilk yapman gereken şey.
 - Gelin millet çekinmeyin.
 - Şapkalar!
 Millet, bu Minnie, burası onun mekânı.
 Arkamdaki tavuk yolan da Gemma.
 Gemma çok güzel güler.
 Üniformalı olanı tanımıyorum ama   birlikte satranç oynadığı kişi Tatlı Dave.
 - Selam Dave.
 - Merhaba Judy.
 Minnie, bunlar da yolcular.
 Bu kadarı yeterli değil.
 Şu çaputları çıkarın da yüzünüzü görüp, adınızı duyalım.
 Oswaldo Mobray madam.
 Joe Gage.
 Bob.
 Ben de Jody.
 Bu soğuk cehennemde böyle sıcak bir sığınak bulmak çok hoş bir sürpriz.
 Rahatınıza bakın.
 Ateşin başında ısının.
 Sobanın başında ısınacağız, sakıncası var mı?
 Soba, şömine, nasıl isterseniz.
 Isının da.
 Judy dünyanın en iyi kahvesinden bahsetmişti.
 Evet sanırım Judy dünyanın en iyi kahvesinden bahsetmişti.
 O kadarını bilmem.
 Ama şu kadarını diyeyim.
 Sıcak, sert ve iyidir.
 Bu karda kıçınızı ısıtmaya yeter.
 Satışını yapmana gerek yok Minnie, kahveyi yap yeter.
 Sen de kıçını kaldırıp dışarı git de   Charly'nin valizleri taşımasına yardım et Ed'i de buraya yolla.
 - Peki hanımefendi ama kahve pişir.
 - Şimdi seni pişireceğim.
 Bilmem, ihtiyarın teki.
 Ben ne yapayım anlamadım.
 Sana söylememi istedi işte.
 Her neyse beni Charly'ye yardım edeyim diye yolladı, seninle konuşmak istiyor.
 - Sen halleder misin evlat?
 - Hallederim Ed.
 Bayan Minnie?
 Bana bir sigara sarar mısınız?
 Tabii tatlım, Red Apple tütünü içiyorum ister misin?
 En sevdiğimdir.
 Bana aldırmayın beyler, sadece izliyorum.
 Oynar mısın?
 Herhalde en az 12 kişi bana bu kahrolası oyunu öğretmeye çalışmıştır.
 Hamleleri aklımda bir türlü tutamıyorum.
 Ama rahatsız etmeyeceksem izlemeyi severim.
 Tabii ki etmezsin.
 Bu moruğu seyircinin önünde benzetmek hoşuma gider.
 Bir bok benzettiğin yok.
 "Merci beaucoup" Matmazel Minnie.
 - Ne güzel, nece bu?
 - Fransızca.
 - Fransızca bilir misin?
 - "Oui".
 - "Oui" ne demek?
 - "Evet" demek.
 Oui.
 Evet.
 - Dave, bana kıçın büyük mü diye sorsana.
 - Ne?
 - Kıçım büyük mü diye sor.
 - Büyük.
 - Bana sor dedim!
 - Niye?
 - Sor işte!
 - Kıçın büyük mü?
 Oui.
 Bana bakın, Fransızca konuşuyorum.
 Buraların şekercisi siz misiniz?
 Beş sente kaç tane naneli şeker çubuğu alabilirim?
 Beş.
 Peki.
 - Buyurun.
 - Sağ ol şekerim.
 Tamam.
 Müsaade edin yardım edeyim madam.
 Red Rock'a varmadan kıyafet değiştirmek isteyen olursa diye valizlerinizi getirdim.
 Naneli şeker çubuğu?
 Teşekkürler.
 Sana neden Altı Atlı Judy diyorlar?
 Çünkü altı atlı araba sürebilen görüp görebileceğin tek Judy benim.
 Tabii ya.
 Aptalca bir soruydu.
 Şunu benim için tutabilir misiniz?
 Hem de kaya gibi tutarım madam.
 Kaya gibi.
 Çok tatlı bir aksanın var, nerelisin, İngiltere mi?
 - Gücenirim ama ha!
 - Yeni Zelanda.
 - Dikkat edin madam.
 Dikkatli olun.
 - Eski Zelanda'ya yakın mı?
 Auckland mı, o da nedir anasını satayım?
 Ben oralıyım, en büyük şehrimiz orasıdır.
 - Kahve hazır!
 - Tam zamanında.
 - Bu dağın en iyi kahvesi.
 - Orasını bilmem.
 Araba sürücüleri beğenir.
 Yolcular pek beğenmez.
 Bazıları biraz fazla sert bulur.
 Bu dağda o kadar sert olamaz, teşekkür ederim.
 Ne düşünüyorsun?
 Ha siktir!
 Siktir!
 “Bu yaşlı piç çok iyi görünüyor.
 “Bilmiyorum.
 “İyi bir detay olur.
 Çok otantik görünüyor.
 “- Bu ihtiyar mı?
 - Evet.
 “Bu moruğa güvenemeyiz.
 “Tabii ki güvenebiliriz.
 Sadece onu bize güvenebileceğine ikna etmek gerek.
 “Bu iki şişko olmadan burası epey boş görünecek.
 Bir katkısı olur, fazla değil ama olur.
 Sen ne dersin Pete?
 İtiraf edeyim, sahneyi daha inandırıcı yapıyor.
 “Tamam.
 İhtiyarla ben konuşurum.
 “Üçünüz cesetleri toplayıp, arkadaki kuyuya atın.
 “Sonra da atları arabadan ayırıp ahıra koyarız ve onlara yem veririz.
 “Dur bakalım, atları oraya götürmesi kolay.
 “Ama bu şişkoları bu dağda oraya buraya taşımak imkânsız dostum.
 “Tamam.
 Burası bir dükkan, burada bir yerde el arabası vardır.
 “Atları çözmeye başlayın.
 Bu ihtiyarla işim biter bitmez  “ ben de gelip yardım ederim, tamam mı?
 “Pete, paltomu getirir misin?
 “# Şimdi yalnızsın “# Kimsenin seni istemediğini hissediyorsun “# Ellerini tutacak birini arıyorsun “# Seni anlayacak birini “# Şimdi bir başınasın “# Tüm dünya üstüne geliyor gibi hissediyorsun Burada çalışmaya daha yeni başladım.
 Minnie sizi kızdıracak ne yaptıysa   benim hiç ilgim yok.
 Bak ihtiyar   eğer bir kedi olsaydın, az önce olanlar   dokuz canından birini götürmüş olurdu.
 Zenci yığınına atılmaya ne kadar yakın olduğunun farkında mısın?
 - Evet.
 - Evet.
 Arkada yaptığımız zenci yığınına gelirsek   seni oranın generali yapmak işten bile değil.
 Biliyorsun değil mi?
 - Ben de bunu yapmanızı bekliyorum.
 - O kadar çabuk değil ihtiyar.
 Bu işten yine de sıyrılabilirsin.
 Bugün ilerleyen saatlerde   buraya şerefsizin evladı pisliğin teki gelecek.
 Yanında kız kardeşim olacak   ve adam onu zincire vurmuş olacak.
 Adam onu Red Rock'a asılması için götürüyor.
 - Sebebini biliyor musun?
 - Hayır.
 On bin dolar.
 Sebebi bu.
 Buraya geldiğinde   o herifi öldürüp, kardeşimi kurtaracağım.
 Kız kardeşimi ipten kurtarmamı engellemek için   herhangi bir nedenin var mı?
 - Yok.
 - Yok.
 - Hayır, yok.
 - Olmadığına emin misin?
 Yani az önce Minnie'yle Tatlı Dave'i öldürdük.
 Tatlı Dave'le pek sıkı fıkı görünüyordunuz.
 Onlarla daha yeni tanıştım.
 Onlar da, sen de, kız kardeşin de   hatta Wyoming'deki orospu çocukları da hiç umurumda değil!
 İyi cevap ihtiyar.
 Buraya geldiklerinde   koltuğunda otur.
 Hiçbir şey yapma.
 Hiçbir şey söyleme.
 "Merhaba, sağ ol, iyi geceler" hepsi o.
 Belki adını da söylersin ama o kadar.
 Merhaba, sağ ol, iyi geceler ve  - Belki adın.
 - Belki adım.
 İhtiyar ol, bunak ol.
 Git yat.
 Sakın ama sakın kız kardeşimi getiren   mükâfat avcısına bir şey söyleme.
 - Anladın mı?
 - Evet.
 Doğru zaman gelince onu öldüreceğim   kardeşimi kurtarıp, seni rahat bırakacağım.
 Anlaştık mı?
 Anlaştık, sağ ol.
 “Birkaç saat boyunca, Jody ve adamları cesetleri kuyuya taşıdı.
 “Atları ahıra koydular.
 “Minnie'nin mekânını temizlediler.
 “Lâzım olur diye silah zulaladılar.
 “Sonra da John Ruth ve Daisy'nin arabasının gelişini beklediler.
 “Geliyorlar!
 Tamam çocuklar, geldiler.
 Hazırlanın.
 Unutmayın, dört veya kırk kişi olmamız önemli değil.
 Kardeşime zincirli ve silahını kardeşimin karnına doğrultmuş   John Ruth'la karşılacağız yine de.
 O benim kardeşimi öldürmeden o herifi öldürmek kolay olmayacak.
 Ama inanın bana tam olarak bunu yapacağız.
 Şimdi oyunun adı sabır.
 Burada 2-3 gün kapana kısılacak, er veya geç gözlerini yumacak   işte o zaman kafasının tepesini uçuracağız.
 Unutma ihtiyar, kardeşim bu dağdan sağ çıkmazsa sen de çıkamazsın.
 Elimden geleni yaparım.
 Bol şans dostum.
 “Ne oluyor yahu?
 Bu gece başka araba beklemiyorduk.
 “Şurada bir tane daha olduğunu görüyorum.
 “Atları arabadan daha yeni ayırdım.
 “Bu normal güzergâh değil.
 Ama kar fırtınasına yakalandık.
 “Yani mecbur burada kalacağız.
 Bir tane daha çakabilirim.
 “Minnie ve Tatlı Dave içeri de mi?
 “Burada yoklar.
 Onlar yokken burayı ben idare ediyorum.
 “Minnie ve Tatlı Dave nerede?
 “Yoklar diyor.
 Onlar yokken buraya o bakıyormuş.
 “Sen kimsin?
 “Adım Bob.
 “Her kimsen, O.
B.
'ye atlar için yardım et.
 “Kar fırtınasına yakalanmadan onları bu soğuktan kurtar.
 “İyi misin?
 “Dur, Dur!
 Bekle, Bekle!
 “Diğer atları daha yeni ayırdım.
 “Çabuk olmasını istiyorsanız yardım edeceksiniz.
 “En iyi iki adamım o işe bakar.
 “Adamı duydunuz beleşçiler, işe koyulun.
 “Tamam, siz ipleri çözün!
 “Hadi başlayalım!
 “Açın şunu!
 - Tekmeyle açman gerek!
 - Tekmeyle açman gerek!
 “Ne?
 Tekmeyle aç!

Son Bölüm
Son Bölüm Siyah Adam, Beyaz Cehennem Ne durumdasın ihtiyar delikanlı?
 Taşaklarımı vurdu.
 Donuyor   aynı zamanda yanıyor, deşilmiş domuz gibi kanıyorum.
 Galiba öleceğim.
 Bu orospu çocukları yaptı bunu.
 Durum bu işte.
 Sen ne durumdasın?
 Bacağım çok fena ağrıyor.
 Sanırım tüm ağırlığımı sağ bacağıma verirsem-- Dalga geçiyorum, bacağın sikimde değil.
 Sen rahatına bak.
 Sen benim rahatımı düşünme.
 Siktir!
 Kıçımı hissetmiyorum artık.
 Sen bu öten baykuşları   ve bodrumdaki taşak vuran eşkıyayı düşün.
 Tamam!
 Sen!
 Bodrumdaki herif!
 Ya üçe kadar saydığımda teslim olursun   ya da Domergue'nun kafasına sıkarım.
 Bir!
 İki!
 “Hayır, hayır, hayır!
 Onu vurma!
 Geliyorum!
 Dur orada haya vurucu eşkıya.
 Sadece kapağı aç, biz söyleyince yukarı gelirsin!
 Tabancanı at!
 Yatağa doğru at!
 Bir tabancası daha var.
 Diğer tabancanı da at!
 “Başka tabancam yok!
 Kıçından bir tabanca daha çıkarsan iyi edersin o zaman!
 Çünkü iki saniye içinde buraya bir tabanca atmazsan bu kaltağı öldürürüz!
 Gördün mü?
 Demiştim.
 Şimdi  Ellerini görebileceğimiz bir yerde tut   yavaşça yukarı gel!
 Nasılsın şapşal?
 Çirkin suratını gördüm daha iyi oldum.
 Al sana!
 Eşkıya hadımcı!
 Ne yapıyorsunuz, teslim oluyordu!
 Çok uzun sürdü ben de bıktım.
 Joe Gage!
 Kıçını kaldırıp buraya gel de şu kapağı kapat.
 Üzgünüm tatlım.
 Sandalyeye oturabilir miyim?
 Oturabilirsin.
 “Ellerini masanın üstünde tut.
 Sakın kımıldatma.
 Mannix!
 Zenci sevici olmak için çok yanlış zaman seçtin.
 Bu zenciyle John Ruth, seni tehlikenin tam göbeğine getirdi görmüyor musun?
 Minnie adındaki bir zencinin evinde az daha öldürülüyordun   ve nedenini bile bilmiyorsun!
 Tamam kaltak   sorayım.
 Neden?
 Bu üç adamla birlikte çalışıyorum   ama bana âşık olduklarından değil.
 Biz çete üyesiyiz, Jody Domingrey Çetesi.
 Az önce öldürdüğünüz bodrumdaki adam Jody Domingrey'di, kardeşim!
 Jody Domingrey de kim ya?
 Anlatmak ister misin mükâfat avcısı?
 Büyük kötü kedi.
 Elli bin değerinde.
 Çetenin her üyesi de en az on bin eder.
 Bu da senin neden on bin ettiğini açıklıyor.
 Güneş batınca doğruca buraya gelecek olan kardeşimin on beş adamı da öyle zenci!
 Söyle onlara Grouch!
 Jody'nin Red Rock'ta bekleyen 15 adamı var.
 Burada John Ruth'u öldürüp, Daisy'yi kurtaramazsak   görevleri kasabayı yağmalayıp, John Ruth'u öldürmek ve Daisy'yi kurtarmak.
 Kardeşim öldüğüne göre artık çetenin idaresi bende, değil mi çocuklar?
 - Doğru Daisy.
 - Aynen.
 Chris, henüz affedemeyeceğimiz bir şey yapmadın.
 Yani   anlaşalım mı?
 - Anlaşma falan yok kaltak!
 O zencinin senin adına konuşmasına izin mi vereceksin Chris?
 Dur bakalım Warren.
 Elinde satacak bir şey olmamasına rağmen   nasıl bir pazarlama yapacak merak ediyorum.
 Bırak eğleneyim.
 Tamam kaltak.
 Anlaşma nedir?
 Basit.
 Silahını doğrultup şu zenciyi vur.
 Sonra iki gün burada rahat rahat oturalım.
 Karlar eridiğinde   biz Mexico'ya döneriz, sen de Red Rock'a gidip göğsüne yıldızı takarsın.
 “Pete!
 Ona ne kadar ödeyebiliriz?
 Şey  ona Marco'yu verebiliriz.
 Bob'ın gerçek adı "Meksikalı Marco".
 On iki bin dolar değerinde.
 - Şu adam Meksikalı Marco mu?
 - Ta kendisi.
 Siktir.
 Yüzünü dağıttığım için Marco bir peso bile etmez.
 Bir düşünelim.
 Önümüzdeki iki gün içinde ölecek olursam ki büyük ihtimal, beni alabilirsin.
 "İngiliz Pete Hicox" adıyla başıma on beş bin dolar federal ödül var.
 - Hepsi senin Chris.
 - Konuşmaya devam et Pete.
 Konuşmaktan öleceksin.
 Joe Gage, sen kimsin acaba?
 Grouch Douglass.
 Duymuş muydun?
 Evet, Grouch Douglass'ı duydum.
 On bin değerinde, aynı Daisy gibi.
 Şunu söylesenize   neden hepinizi öldürüp ödüllerinizi almıyoruz?
 Hepimizi öldürebilirsin ama mükâfatın tek sentini bile harcayamazsın   ve bu dağdan sağ çıkamazsın.
 Çünkü karlar eridiğinde, Red Rock'ta bekleyen Jody'nin çetesinin   on beş adamı buraya gelecek.
 Diyelim ki hepimizi vurdunuz   Domingrey Çetesi'nin mükâfatını almayı gerçekten istiyorsanız   cesetlerimizi Red Rock'a götürmeniz gerekecek.
 Bu da hiç kolay olmayacak.
 Çünkü dört atlı bir arabayı sürebileceğinizi hiç sanmam.
 Dışarıdaki araba ise iki at koşmak için fazlasıyla ağır.
 Yani Red Rock'a at kervanı yapmak zorunda kalacaksınız.
 Kar fırtınasından sonra bu derin karda   at başına bir cesetten fazlasıyla gidemeyeceksiniz.
 Dört atlık bir kervanı Red Rock'a götüreceksiniz   o kadar atla, bu karın içinde   tek başınıza, perişan olacaksınız.
 Sonra da Domingrey Çetesi'nin kucağına düşeceksiniz.
 Crouch, kaç kişi olduklarını tekrar söyle.
 - On beş katil.
 - Bu on beş katil   yanınızda bizim cesetlerimiz varken sizinle karşılaştıklarında   seni ve o zenciyi öldürmekle kalmayacaklar!
 Red Rock'a geri dönüp, o kasabadaki bütün orospu çocuklarını öldürecekler!
 Sen sahiden Red Rock şerifi misin?
 Kasabayı kurtarmak ister misin?
 O zaman şu zenciyi vur!
 Yüce Tanrım!
 Şimdi Tanrı'ya inanıyorsun öyle mi kaltak?
 İyi çünkü onunla tanışmak üzeresin!
 Başka anlaşma yapmak isteyen var mı?
 Anlaşma hâlâ geçerli Chris.
 Affedemeyeceğimiz bir şey yapmadın.
 Sorun hâlâ o zenci.
 Onu öldür, benim cesedimi al   Daisy ve Grouch'la karın dinmesini-- Mannix!
 Tabancamı ver!
 Versene!
 Ver hadi!
 Ee  Diyordun ki, burada oturalım   güzel güzel, arkadaşça   iki gün boyunca.
 Sonra karlar eridiğinde   sen gidip, çetenle buluşacaksın ve Mexico'ya gideceksiniz.
 Anlaşma böyle, değil mi?
 Evet.
 Oswaldo ve Joe Gage bana kalacak.
 Evet.
 Ama Jody elli bin değerinde, onun cesedine ne olacak?
 Bu kaltak cadıyla   anlaşma mı yapacaksın?
 Onunla anlaşma yapacağımı söylemedim, sadece konuşuyoruz.
 Sakin ol.
 Jody'nin cesedi ve elli bin ne olacak?
 Açgözlü oldun asi, anlaşma yok.
 Jody'nin cesedini yanımızda götüreceğiz, çocukları var.
 Yani Warren'ı öldürürsem arkadaş mı olacağız?
 Evet.
 Anlaşma yok sürtük.
 Chris, hayatının hatasını yapıyorsun!
 Bizim çocuklar birkaç gün sonra buraya geldiklerinde taşaklarını kesecekler!
 O kasaba da yanıp kül olacak!
 Sanırım şu an korkudan altıma etmeliyim öyle mi?
 Beynin olsa korkardın!
 Bak ne diyeceğim   sorun şu Daisy.
 Senin tehditlerinden korkmam için   Red Rock'ta bekleyen fazladan on beş çete üyesi olduğuna inanmam gerek.
 Gel gelelim, hiç inanmıyorum.
 Ben şuna inanıyorum   Joe Gage veya Grouch Douglass artık adı her ne sikimse   kahveyi zehirledi   sen de bunu yaparken onu izledin.
 Benim kahve aldığımı da gördün ve hiçbir şey demedin.
 Ben şuna inanıyorum   sen baştan beri nasılsan yine öylesin   Red Rock'ta bekleyen ipten kurtulmak için   her şeyi yapacak, yalancı bir kaltaksın.
 Tam ihtiyacın olduğu anda kıçından on beş çete üyesi   uydurmak da buna dâhil.
 Ayrıca   inanıyorum ki   Jody Do-min-grey Çetesi'nden geriye kimin kaldığına bakacak olursak   sadece şu an, burada gördüğüm kadarlar.
 Amına koyduğumun yerinde ölü yatıyorlar.
 Sonuna kadar haklısın.
 Bu dağda öleceksin Chris.
 - Kardeşimin emrinde bir ordu adam-- - Palavra!
 Babamın emrinde bir ordu vardı   asi ordusuna komuta ederdi, davası baştan kaybetmişti!
 Babam savaştan sonra dört yüz adamı   sırf adamların onun komutanlığına olan saygısıyla bir arada tuttu!
 Senin kardeşin katiller çetesine liderlik eden bir baykuş sadece!
 Kendimi hiç iyi hissetmiyorum.
 Ha siktir.
 Hâlâ hayatta mısın beyaz çocuk?
 Mannix?
 Siktir!
 “Evlat!
 “Ayağa kalk!
 Chris Mannix!
 Kıçın yere çivili değil!
 Uyan amına koyayım!
 Uyan beyaz çocuk!
 Ben daha ölmedim siyah piç.
 Chris Mannix, seni yanlış değerlendirdim sanırım.
 “Şimdi hikâyenin   kafanı uçurduğum kısmına geldik.
 - Hayır, hayır!
 Onu vurma!
 Neden vurmayacakmışım?
 John Ruth.
 John Ruth, çok ama çok sağlam bir herifti.
 O herifin ölmeden önce   yaptığı son şey   senin hayatını kurtarmaktı.
 Öleceğiz beyaz çocuk.
 Bu konuda yapabileceğimiz bir şey yok.
 Ama elimizden gelecek son bir şey var.
 Bu kaltağı nasıl öldüreceğimiz.
 “Vurmak onun için fazla iyi derim ben.
 John Ruth, buraya gelirken istediği yerde, istediği zaman onu vurabilirdi   ama John Ruth, Cellat'tı   ve Cellat seni yakaladığında, kurşunla ölmezsin.
 Cellat seni yakaladığında   asılırsın.
 "Tek yapman gereken adi piçleri asmak.
" "Ama adi piçleri, asman gerek.
" Red Rock şerifi olarak ilk ve son fiilimi ifa ederek   seni Domergue   ölene dek boynundan asılmaya mahkûm ediyorum.
 Asıl Daisy.
 İzlemek istiyorum.
 İşte bu güzel danstı.
 Kesinlikle çok güzeldi.
 Hey   şu Lincoln mektubunu görebilir miyim?
 Sevgili Marquis  Umarım bu mektup eline   sağ salim ve bir an önce ulaşır.
 Ben iyiyim   gerçi bir günde daha fazla saat olmasını dilerdim.
 Yapacak öyle çok iş var ki   zaman yavaş yavaş değişiyor ama değiştiği kesin.
 Senin gibi adamlar zamanı değiştirecekler.
 Askeri başarın yalnızca sana değil   ırkına da itibar getirecektir.
 Ne zaman senden haber alsam bir hayli gururlanıyorum.
 Daha gidecek çok yolumuz var ama el ele verip   oraya varacağımızı biliyorum.
 Daima aklımda olduğunu bilmeni isterim.
 Umarım gelecekte yollarımız kesişir.
 O vakte değin hep dostunum.
 Yaşlı Mary Todd çağırıyor   sanırım yatma vakti geldi.
 Saygılarımla.
 Abraham Lincoln.
 "Yaşlı Mary Todd" iyi detay olmuş.
 Evet, sağ ol.
 “Dinleyin hepiniz beni Çalışın anlamaya “Asker, kadın, çocuk, Bir erkek veya “Ama dönmeyecek çok kişi yuvasına “Hayır, dönmeyecek çok kişi yuvasına “Dönmeyecek çok kişi Yirmi kişiden onu belki “Ama dönmeyecek çok kişi yuvasına “Yaşlılar hatırlar O karanlık ve kederli günde “Uygun adım yürürken çocukları Yürekleri nasıl doldu gururla “O şan artık kalmadı Kaldılar bir başlarına “Ve dönmeyecek çok kişi yuvasına “Hayır, dönmeyecek çok kişi yuvasına “Dönmeyecek çok kişi Yirmiden beşi belki “Ama dönmeyecek çok kişi yuvasına “Yakından bakın askere Geliyor işte sisin içinde “Kaçanın küçük kardeşidir belki “Öldürmeden birini daha Kulak verin lafıma “Dönmeyecek çok kişi yuvasına “Dönmeyecek çok kişi yuvasına “Dönmeyecek çok kişi Hatta kimse dönmez belki “Ama dönmeyecek çok kişi yuvasına “Biri hariç hepsi geri dönse “Bir ananın oğludur yine de “Ve dönmeyecek çok kişi yuvasına “Dönmeyecek çok kişi yuvasına “Dönmeyecek çok kişi yuvasına “Dönmeyecek çok kişi yuvasına


Önceki Yazı
« Prev Post
Sonraki Yazı
Next Post »

Benzer Yazılar