The Hateful Eight (2015) Nefret Sekizlisi
| |
168 dk
Yönetmen:Quentin Tarantino
Senaryo:Quentin Tarantino
Ülke:ABD
Tür:Suç, Dram, Gizem
Vizyon Tarihi:08 Ocak 2016
(Türkiye)
Dil:İngilizce, İspanyolca
Müzik:Ennio Morricone
Nam-ı Diğer:The H8ful Eight
Oyuncular
Samuel L. Jackson
Kurt Russell
Jennifer Jason Leigh
Walton Goggins
Demián Bichir
Özet
Yönetmenliğini, Quentin
Tarantino'nun yapmış olduğu The Hateful Eight, Samuel L. Jackson, Kurt Russell,
Jennifer Jason Leigh, Walton Goggins, Tim Roth, Michael Madsen ve Bruce Dern
gibi ünlü oyuncuları bir araya getiriyor. Film, İç Savaş'ın bitmesinden altı,
sekiz ya da 12 yıl sonra, bir grup yabancının, tipiden kurtulmak için dağdaki
bir konaklama yerine sığınmasını ve gizli bağlılıkların hayatta kalmalarını
tehdit ettiğini anlamalarını konu ediyor.
The Hateful Eight'te bir posta
arabası, kış soğuğu yaşayan Wyoming'den geçer. Yolcular, cellat John Ruth (Kurt
Russell) ve yakaladığı kaçak Daisy Domergue (Jennifer Jason Leigh),
Domergue'nun adalete teslim edilmesi için Ruth'un "Cellat" olarak
bilindiği Red Rock kasabasına hızla yol alır. Yolda iki yabancıyla tanışırlar:
Biri, kötü şöhretli bir ödül avcısı olan, zenci bir eski federasyon askeri
Binbaşı Marquis Warren (Samuel L. Jackson) ve diğeri de kasabanın şerifi
olduğunu iddia eden güneyli haydut Chris Mannix (Walton Goggins). Tipide
yollarını kaybeden Ruth, Domergue, Warren ve Mannix, bir dağ geçidindeki
konaklama yeri olan Minnie's Haberdashery'ye sığınır. Minnie's'e vardıklarında
onları mekânın sahibi değil, dört yabancı karşılar: Minnie annesini ziyaret
ederken Minnie's'e göz kulak olan Bob (Demian Bichir), Red Rock celladı Oswaldo
Mobray (Tim Roth), Kovboy Joe Gage (Michael Madsen) ve Müttefik Sanford
Smithers (Bruce Dern). Fırtına, dağdaki konaklama yerini etkisi altına alırken,
sekiz gezginimiz, Red Rock'a hiç varamayabileceklerini öğrenir.
Altyazı
NEFRET SEKİZLİSİ
Birinci Bölüm
Birinci Bölüm Red Rock
Yolculuğunun Son Aşaması
Bir kişilik yeriniz var mı?
Sen de kimsin ve onlara ne oldu?
Adım Binbaşı Marquis Warren, eskiden Birleşik
Devletler ordusunda süvariydim.
Şu sıralar mahkemeye hizmet sunuyorum.
Birkaç işe yaramazı satmaya götürmek için
uğraşıyorum.
İlgili evraklar cebimde.
Onları Red Rock'a mı götürüyorsun?
Anladığım kadarıyla siz de oraya gidiyorsunuz,
doğru mu?
Evet.
Kahrolası kar fırtınası üç saattir ensemizde.
Ona yakalanmadan Red Rock'a varmamızın
mümkünatı yok.
Minnie'nin Tuhafiyesine yetişmeye
çalışıyorsunuz o hâlde.
Aynen öyle.
- Ben de binebilir miyim?
- Şey koyu derili bana kalsa binersin.
- Ama bana bağlı değil.
- Kime bağlı?
Arabadaki adama.
Arabadaki adam misafirden hazzetmiyor mu?
Arabadaki adam özel bir seyahat için para
ödedi.
Şunu söyleyeyim mahremiyet için iyi para ödedi.
Yani Minnie'nin oraya bizle gelmek istiyorsan onunla konuşman gerek.
- Şey o
zaman öyle yapayım.
Dur bakalım siyah dostum!
Yaklaşmadan önce iki silahını da çıkar ve oradaki kayanın
üzerine bırak.
Sonra da ellerini şapkanın üzerine kadar
kaldır.
Sonra yaklaş
usulca.
İnsanlara çok güveniyor sanırım.
Hiç de değil.
“Yere bırak.
“Bu tarafa gel.
“Şapkanın üzerine kadar kaldır dedim kahrolası!
“Şimdi buraya gel.
“O kadar yeter.
Vay canına yandığım, seni tanıyorum siyah
dostum.
Albay bilmem ne Warren, değil mi?
Binbaşı Marquis Warren.
Ben de seni tanıyorum.
Seninle Chattanooga'da biftek yemiştik.
Sen John Ruth'sun, Cellat.
Ta kendisi.
- Ne kadar oldu?
- Biftekten beri mi?
Sekiz ay.
Bana anlatsana Afrikalı bir mükâfat avcısı, karların
arasında Wyoming'in ortasında ne arıyor?
Birkaç avımı Red Rock'a götürmeye uğraşıyorum.
Hâlâ çalışıyorsun öyle mi?
Aynen öyle.
Atına ne oldu?
Şartlar bizi uzun yoldan dolaşmaya zorladı.
Atım dayanamadı.
Bu hatun hakkında bir şey bilmiyor musun yani?
Yok.
Adını bile mi?
Yok.
Demek bu arabaya öylesine rast geldin.
Umarım öyledir.
Binbaşı Marquis Warren, bunun adı Daisy
Domergue.
Domergue, bu da Binbaşı Warren.
N'aber zenci!
Ne suratsız kadın, değil mi?
Siyahîlerin artık kendilerine zenci
denmesinden hoşlanmadığını bilmiyor
musun be kızım?
Hakaret sayıyorlar.
- Bana daha kötüleri söylendi.
- Bak işte buna inanırım.
- Onu hiç duymuş muydun?
- Duymam mı gerekirdi?
Eh, John Wilkes Booth değil ama belki başına konan ödülü duymuşsundur.
- Ne kadar?
- On bin dolar.
Vay canına, ne yaptı, Lillie Langtree'yi mi
öldürdü?
Pek sayılmaz.
Şimdi bu on binlik benim cebimde sayılır.
Bu yüzden de kimseyi arabaya almaya hevesli
değilim.
Hele de çalışan profesyonelleri.
Şey bunu anlarım ama onunla ilgili bir niyetim
yok.
Şuradaki heriflerden biri dört bin biri üç bin, biri de bin dolar değerinde.
Bu bana yeter de artar bile.
Şey Evraklarını
göster bakayım.
Dediğim gibi, usulca.
Geri bas.
Bakın bölmek istemem ama kıçımızda sığınacak bir yere kaçmaya
çalıştığımız bir kar fırtınası var!
Farkındayım!
Çeneni kapatıp, atları tut da bir düşüneyim!
Tamam oğlum, bir deneyelim.
Ama silahlarını sürücünün yanına bırak.
Bu zenciyi sahiden buraya almayacaksın değil
mi?
Yani belki O.
B.
'nin yanında olur ama-- “Kafanda
zillerin çalması hoşuna gitti mi kaltak?
Çok güzel değil mi?
Bir daha o pis ağzını açarsan ön dişlerini
dökerim.
Anladın mı?
Evet.
“"Anladım.
" dediğini duyayım.
Anladım.
Bu herifleri tavana koymak için yardıma
ihtiyacım olacak.
Red Rock'a vardığımızda O.
B.
'ye 50 dolar verirsin, sana yardım
eder.
O.
B.
'ye katılıyorum, fırtına beni
endişelendiriyor.
Sen de yardım etsen işimiz çok daha çabuk
biter.
Hay lanet olsun, şimdiden pişman oldum.
Bileğim onunkine kelepçeliyken o herifleri tavana
bağlamana yardım edemem ve bileğim
onunkine kelepçeli kalacak ve onu
bizzat Red Rock'taki hücreye tıkana dek
yanımdan ayrılmayacak!
Beni anladın mı?
- Evet, anladım.
- Güzel.
Ee, atına ne oldu?
Yaşlandı.
Bir süredir bendeydi.
Hava kötüleştiğinde elinden geleni yaptı ama dayanamadı.
- Kötü olmuş.
- Evet.
Ben ve yaşlı Lash birlikte kilometrelerce yol
yapmıştık.
En iyi dostumdu diyebiliriz aptal hayvanları dost olarak görseydim tabii
ama görmüyorum.
Yine de onu özleyeceğim.
- Bu Daisy Domergue neyin nesidir?
- Lanet olası katil kaltağın teki.
Görüyorum ki bir kadını ipe götürmek canını
hiç sıkmıyor.
Kadın derken onu mu kast ediyorsun?
Hayır canımı hiç sıkmıyor.
Yani onu Red Rock'a asılması için mi
götürüyorsun?
- Emin olabilirsin.
- Bekleyip, izleyecek misin?
Aynen öyle.
Boynunun kırıldığını kendi kulaklarımla duymak
istiyorum.
Sen asılmalarını izlemeyi beklemez misin?
Benim avlarım asılmaz çünkü onları hiç diri
teslim etmem.
Hiç mi?
Hem de hiç.
Chattanooga'da bunu konuşmuştuk.
Çaresiz adamları diri teslim etmek kendini öldürtmek
için iyi bir yoldur.
Gözlerimi yummazsam beni uykuda yakalayamazlar.
Ben o kadar sıkı çalışmak istemiyorum.
Kimse bu işin kolay olacağını söylemedi.
Kimse o kadar zor olması gerektiğini de
söylemedi.
İşte bu, küçük hanım ona "Cellat" denmesinin sebebidir.
İlan "Ölü ya da Diri" diyorsa, bir
yere tüneyip seni sırtından vururuz eyerimizde
cesedini götürürüz.
Ama Cellat John Ruth seni yakalarsa sırtına kurşun yiyerek ölmezsin.
Cellat seni yakalarsa, asılırsın.
Onu abartıyorsun zenci.
Cesur adam olduğunu söylerim.
Ama iş beyne gelince sığ bir kuyuya yüksekten dalış yapmış biri
gibi.
Bak Daisy
seninle iletişim kurmamız için bazı işaretlere çalışalım istiyorum.
Suratına çok sert bir şekilde dirseği
geçirirsem bunu anlamı "Çeneni kapat"tır.
Anladın mı?
Anladım.
“# Selam küçük elma filizi “# Sorunun, öyle
anlaşılıyor ki “# Derdini anlattığın insanlar “# Sana hiç değer vermiyorlar “#
Gel anlat bana ne düşündüğünü “# Tam kayık batarken çünkü “# Küçük bir ışık göz
kırparken “# Gelip kurtarırım seni ben “# Çok kız göz yaşlarıyla ortalıkta
dolanır “# Ama sen değilsin böyle biri “# Arayıp duruyorsun yıllardır “#
Derdini anlatacak birini “# Gel otur, biraz konuşalım “# O güzel gülüşünü
göreyim “# Derdini tasanı ortaya dökelim “# Ben çözerim tüm sorunlarını Şey Seninle önceden kısa bir tanışıklığımız var,
biliyorum.
Bu samimiyetimizi kötüye kullanmış olmak
istemem ama Şey Hâlâ sende mi?
Ne hâlâ bende mi?
Lincoln mektubu.
Elbette.
Üzerinde mi?
- Nerede?
- İşte burada.
Çok titizlendiğini falan biliyorum.
Tahminimce habire zarfa sokup çıkartmak istemiyorsundur.
Ama sakıncası yoksa tekrar bakmayı çok isterim.
Haklısın.
Fazla zarfa sokup çıkarmayı sevmiyorum.
- Evet.
- Ama madem
ki hayatımı kurtardın sanırım tekrar
okumana izin verebilirim.
"Yaşlı Mary Todd çağırıyor, sanırım yatma
vakti geldi.
" Yaşlı Marry Todd.
Burası Burası
içimi titretiyor.
Benim de içimi titretiyor.
Bunun ne olduğunu biliyor musun sürtük?
Lincoln'den bir mektup.
Lincoln'den ona mektup.
Savaş sırasında birbirleriyle yazıştılar.
Mektup arkadaşıydılar.
Bu o mektuplardan sadece biri.
O ne be
O.
B.
!
Dur!
Hoo, yavaş!
Hay ben böyle işin Lanet olsun, kolum kopuyordu be!
Onun kıçını
bu dağa, sen kasabanın dışında boynunu kırasın diye sürüklemedim!
Lanet olasıca mektubu ona veren sendin.
Ona vermedim ki sana verdim!
Zenci çenemi kırdı.
Mektubunu mahvettiysen o zenci senin kıçını kesip seni öldürür.
O sırada ben de at arabasına oturup izlerim ve gülerim!
Ne durumda?
Yapacağını yaptı.
Ama bir şey olmamış.
Zenciler hanımlarına böyle mi davranır?
Sen bir hanım değilsin kahrolası!
“Bay Ruth?
Ne?
“Yaya gelen biri var, burada yolda!
Ne?
“Dedim ki, yaya gelen biri var, burada yolda!
Kar fırtınası olduğuna göre etrafta dolanan bir sürü adam olmalı, ne
dersin Binbaşı?
Ben de o adamlardan biri olduğuma göre bir
sürü öyle adam var gibi.
Bu işleri değiştirir oğlum.
Sekiz bin dolar bir zenci için büyük para.
Ama bir ortakla birlikte olunca 18 bin çok
daha büyük para.
Sahiden o adamla veya bu kadınla birlik
olduğumu mu düşünüyorsun?
- Tak şunları.
- Kelepçe falan takmam.
Ya hemen takarsın ya da bu konuyla ilgili tüm
dertlerin biter!
İkinci Bölüm
İkinci Bölüm Şerefsizin Evladı “Silahlarını
sürücüye ver.
Biraz gerginsin değil mi?
Şakayı kes de dediğimi yap.
- Madem öyle diyorsun.
- Öyle diyorum.
Tamam.
Verdim.
O.
B.
, aldın mı?
- Aldım.
- Tamam dostum.
Feneri o elinde tutmaya devam et diğer elini de görebileceğim bir yerde tut.
Şu tarafa yürü de sana iyice bakabileyim.
Hay yemlik köpeği olayım.
Sen misin Chris Mannix?
- Affedersin dostum, tanışıyor muyuz?
- Pek sayılmaz.
- Bu herifi tanıyor musun?
- Sadece nâmını duydum.
Dediğim gibi dostum beni biraz dezavantajlı konumda yakaladın.
Seni dezavantajlı konumda tutma avantajımı korumayı
düşünüyorum.
Her kimsen bayım dizine kadar kara batmış çaresiz bir adam
karşısında pek sert konuşuyorsun.
Belâ istemiyorum.
Sadece arabaya binmek istiyorum.
Ölümüne donuyorum.
Bu şaklaban da kim?
Erskine Mannix adındaki dönek asiyi duydun mu?
- Mannix Yağmacılarını mı?
- Aynen onlar.
Güney Carolina'nın baş belâları, Mannix
Yağmacıları.
Bu da Erskine'in küçük oğlu Chris.
Seni karşıma ne çıkardı Chris Mannix?
Şey Bay Surat
Red Rock'a doğru at sürüyordum ki atım karda sincap çukuruna bastı bacağının içine sıçıldı, onu vurmak zorunda
kaldım.
Red Rock'ta işin mi var?
- Evet, var.
- Neymiş?
Ben yeni şerifim.
- Palavra.
- Maalesef değil.
- Yıldızın nerede?
- Daha şerif olmadım.
Oraya gidince bana yemin ettirecekler ama daha
gidemedim.
Yıldızı o zaman alırsın.
Bu söylediklerini ispatlayacak bir şeyin var
mı?
Var.
Red Rock'a vardığımızda ispatlarım.
Şuradaki üç donmuş şerefsize bakılırsa sanırım siz de çalışan mükâfat avcılarısınız.
Ve sanırım o üç cesedi Red Rock'a paranızı
almaya götürüyorsunuz?
Üç ölü.
Bir diri.
- O kim?
- Daisy Domergue.
Daisy Domergue da kim amına koyayım?
Ben ve cellat hariç kimse için önemli biri
değil.
Cellat mı?
Hay kör kurşunlara geleyim.
- Sen Cellat Bob Ruth'sun.
- John.
Sen şuradaki
zenci kafası!
Binbaşı Marquis!
Tanrım, oradan bana bakan kafa gerçekten
Binbaşı Marquis'in kafası mı?
Evet gerçekten benim ve gerçekten bu kafa
benim.
Ne oluyor burada, mükâfat avcısı pikniği mi?
Boş verin, o üç cesedi ve kadını Red Rock'a paranızı
almaya götürüyorsunuz değil mi?
Evet.
Şey Red
Rock'ta size ödeme yapacak kişi benim.
Yeni şerif.
Paranızı almak istiyorsanız beni Red Rock'a
ulaştırmanız gerek.
Bir kasabanın seni ölmekten başka bir şey için
seçmesine inanmak bana zor geldiği için
kusura bakma.
Bir şeye inanmak sana zor geliyor diye soğuktan
ölmem mi gerekiyor?
Hayır, sanırım gerekmiyor.
Şunları tak da içeri gel.
Olmaz.
- O zaman donarsın.
- O zaman sen de asılırsın.
Nedenmiş?
Sürücü!
Aşağı inip bize katılır mısın?
Atları tutmam gerekiyor buradan da seni gayet
iyi işitiyorum.
Bu adama Red Rock'ın yeni şerifi olduğumu söylediğimi
işittin, doğru mu?
Evet.
Red Rock benim kasabam.
Kendi kasabama mükâfat avcısı kelepçesinde mi
gireyim?
Olmaz efendim!
Kusura bakmayın eşkıyalar ama Red Rock'a öyle
girecek değilim.
Red Rock'a vardığınızda söylediğim her lanet olası kelimenin doğru
olduğunu anlayacaksınız.
Senden de Red Rock halkına John Ruth'un yeni şeriflerini donmaya terk
ettiğini söylemeni bekliyorum O.
B.
.
Benim başıma konmuş bir ödül yok eşkıya.
Beni ölüme terk edersen bu cinayet olur.
Ellerini uzat.
O.
B.
Binbaşı'ya emanetini geri ver.
Bir şeyi çok iyi biliyorum zencilerden nefret eden bu şerefsizin evladı
senin ortağın falan değil.
Şimdi Ben
senin sekiz binini korumana yardım edeceğim
sen de benim onluğu korumama yardım edeceksin.
Anlaştık mı?
Aşka bak.
Kara uzanıp, birlikte kar meleği yapmak ister
misiniz?
- Bir şey diyeyim Bob-- - Adım John.
Red Rock'a varınca senle Binbaşı Marquis'e yemek
ve içki ısmarlayacağım.
Size böyle teşekkür ederim.
Asi hainlerle içki içmem ve onlarla ekmeğimi
de paylaşmam.
Bay Ruth
Dava'ya karşı kin güdüyormuş gibi konuşuyorsun.
Dava'ymış, dönek ordusuna mı?
İpini koparmış ezik sürüsüne mi?
Olduğundan emin olabilirsin.
Öldürme ve çalma bahanesi olarak kendinizi
isyan bayrağına sardınız.
Bu seni de ilgilendirir Warren, özgür kalmış
siyahları yani.
Tam benlik adama benziyor.
Anladığım kadarıyla Washington'da basılan gazeteleri
çok okumuşsun.
Her neyse, sadece size minnettar olduğumu anlatmaya
çalışıyordum.
Kurtarmasanız gidiciydim.
Ne kadar minnettar olduğunu göstermek
istiyorsan çeneni kapat!
Lanet olsun Daisy, bak geliyor ha.
Al, bu sonuncusu.
Eskiden senin
Eskiden senin ne kadar meşhur olduğunu biliyor mu?
Sanmıyorum.
Morarmış gözlü.
Onun kim olduğunu biliyor musun?
Konfederasyon'un Binbaşı Marquis'in başına otuz bin dolar ödül koyduğunu mu?
Evet.
Cahil köylüler zenci kelle avına çıktılar ama doğru zencinin kellesini alamadılar değil
mi?
Hayır, alamadılar.
Ama denediler.
O güneyli beyazlar evlerini ve ailelerini bırakıp,
bu karlı dağlara geldiler beni ve
serveti bulmaya geldiler.
Hiçbiri servet bulamadı.
Bir daha kendisinden haber almadıklarınız beni buldular.
Savaş boyunca 30 bin olarak kalmadı.
İnsanların iştahı azalınca, önce sekize sonra
beşe düştü.
Ama bahse varım beş binken bile seni aramaya
gelen köy çocukları olmuştur.
Aynen öyle.
Başına neden ödül koydular?
Konfederasyon onları öldürme kapasitem yüzünden
bir ayrıcalık yaptı.
Wellenbeck'ten kaçtıktan sonra Güney benim hâlâ hayatta olmamı kişisel
hakaretten saydı.
Bu yüzden Dava, başıma ödül koydu.
Neresi orası
şu Wellenbeck?
Wellenbeck Savaş Esiri Kampını hiç duymadın
mı, Batı Virginia'daki?
Hayır asi, orayı hiç duymadım!
Oradan kaçtın mı?
Binbaşı Marquis kaçmaktan çok daha fazlasını
yaptı.
Binbaşı Marquis'in parlak bir fikri vardı.
Öyle parlak ki daha önce kimsenin aklına nasıl gelmemiş,
insan merak ediyor.
John Ruth'a parlak fikrini anlatsana.
Kahrolası yer tamamen odundan yapılmıştı.
Ben de yaktım.
Kampta gece kalan bir acemi birliği vardı!
47 adam yanıp kül oldu!
Güneyli gençler, çiftçi çocukları kaymak tabakamız.
- Ben de "Yanın.
" dedim.
Asi askerleri öldürdüğüm için özür mü dilemem
gerekiyor?
Sen zencileri zincirli tutmak için savaşa
katıldın.
Bense savaşa Güneyli beyaz gürültücüleri öldürmek
için katıldım yani onları elimden gelen
her şekilde öldürmem gerekiyordu.
Vurarak, bıçaklayarak, boğarak, yakarak.
Kafalarını kocaman bir taşla ezerek.
Güneyli beyaz gürültücüleri toprağa sokmak
için ne gerekiyorsa yapmak için savaşa
katıldım ve öyle de yaptım.
Soruna cevap vermem gerekirse John Ruth Binbaşı Marquis, bir zencinin ağaçlara
kaçmasını sağlamak için 47 adamı diri
diri yakınca Güney de Binbaşı
Marquis'in başına ödül koydu.
O ağaçlara vardım Mannix.
Ve inan bana Kuzey sınırını geçene dek dönüp
ardıma bile bakmadım.
Ama Kuzey sınırında bir sürprizle karşılaştın
değil mi?
Wellenbeck'teki yanmış cesetleri çıkarmaya
başladıklarında o çocukların hepsinin asilerden
olmadığı anlaşıldı.
“Kendi çocuklarınızın da bir kısmını yaktın
değil mi Binbaşı?
“Sonuçta kaç tane yanmış mahkûm buldular?
Yanki ölü sayısı 37 falan mıydı en son?
Savaş böyle bir şeydir Mannix.
İnsanlar ölür.
"Savaş cehennemdir.
"e getirdin lafı yani.
İtiraf edeyim, itiraz etmesi zor bir iddia.
Ama hafızam beni yanıltmıyorsa.
.
sizin taraf olaya böyle bakmadı.
Sanırım, bir zenci için 37 beyaz adamın hiç kârlı bir iş olmadığını düşündüler.
Bence seni savaşa sırf beyazları öldürmek için
katılmış öldürme delisi bir zenci
olmakla ve Mavi olsun Gri olsun senin
için fark etmemesiyle suçladılar.
Bu yüzden seni korkaklıkla damgalayıp süvarilerden siyah kıçına tekmeyi vurdular.
Değil mi Binbaşı?
Palavra.
Bunları yapmış olsaydı süvariler onu vururdu.
Kanıtlayabildiklerini söylemedim.
Ama yüksek sesle dile getirdiler değil mi
Binbaşı?
Fakat Warren'ın savaş sicili çok parlak
olduğundan kıçını kurtardı.
Vaktiyle epey kızılderili öldürdün değil mi
Siyah Binbaşı?
Süvariler böyle şeylere iyi gözle bakarlar.
Süvarilerin iyi gözle bakmadığı bir şey
söyleyeyim.
Mannix Yağmacılarına.
Erskine Mannix'in küçük oğlunun birinin savaştaki hareketleri hakkında konuşmasına
kıçımla gülerim.
Sakın babamın adını ağzına alayım deme Benim babam
onuruyla yenilmek için ve kayıtsız şartsız teslim olmaya karşı savaştı!
Biz şehir duvarlarına dayanmış yabancı
barbarlar değildik!
Sizin kardeşinizdik!
Onurumuzla yenilmeyi hak ediyorduk.
Onurunuzla yenilmek için kaç tane zenci
kasabasını yağmaladınız?
Gereği kadarını Siyah Binbaşı.
Çünkü zenciler ne zaman korku içindeyse beyazlar
o zaman güvendedir.
Zencilere nefret lafları edeceksen yukarıda O.
B.
'nin yanında git.
Hayır, hayır, hayır beni siz siyasete soktunuz.
Ben konuşmak istemedim ki.
Dediğim gibi, yaşadığım için çok mutluyum.
Şey Ben
şöyle camdan dışarı bakayım bu güzel at
arabası sarsıntısı beni uyutur.
Rüyamda da ne kadar şanslı olduğumu görürüm.
Üçüncü Bölüm
Üçüncü Bölüm Minnie'nin
Tuhafiyesi Deh!
Deh!
Hoo, yavaş!
Ne oluyor yahu?
Bu gece başka araba beklemiyorduk.
Şurada bir tane daha olduğunu görüyorum.
Atları arabadan daha yeni ayırdım.
Bu normal güzergâh değil.
Ama kar fırtınasına yakalandık.
Yani mecbur burada kalacağız.
Minnie ve Tatlı Dave içeride mi?
Burada yoklar.
Onlar yokken burayı ben idare ediyorum.
Minnie ve Tatlı Dave nerede?
Yoklar diyor.
Onlar yokken buraya o bakıyormuş.
Sen kimsin?
Adım Bob.
Her kimsen, O.
B.
'ye atlar için yardım et.
Kar fırtınasına yakalanmadan onları bu
soğuktan kurtar.
İyi misin?
“Dur, Dur!
Bekle, Bekle!
Diğer atları daha yeni ayırdım.
Çabuk olmasını istiyorsanız yardım edeceksiniz.
En iyi iki adamım o işe bakar.
Adamı duydunuz beleşçiler, işe koyulun.
“Tamam, siz ipleri çözün!
Hadi gidelim!
Açın şunu!
“- Tekmeyle açman gerek!
- Tekmeyle açman gerek!
Ne?
Tekmeyle aç!
- Kapa kapıyı, dışarıda kar fırtınası var!
- Kapıyı kapatman gerek!
- Kapatmak için çivilemen gerek!
- Kapatmak için çivilemek gerekiyor!
- Kapalı tut!
- Kapının yanında çekiçle çivi var!
Kapatmak için çivilemek gerekiyor!
Kapının yanında çekiçle çivi var!
- Çekici ver.
- Tamam.
- İki parça tahta lâzım!
- İki parça tahta lâzım!
Bir tane yetmez!
- İki parça tahta!
- Soktuğumun kapısı kırık!
Bir tane tahtayla olmaz!
- Öbür tahtayı ver.
- Tamam, tamam.
- Çivi ver.
- Al.
Tanrım.
Ne baş belâsı kapıymış.
Hangi aptal bunu kırdı, o Meksikalı mı?
Ulu Tanrım!
Bir kadın!
Hem de bu beyaz cehennemin içinde.
Soğuktan donmuş olmalısın zavallıcık.
Anlaşılan Minnie mekânı doldurmuş.
Ne zaman geldiniz buraya?
Yaklaşık 40 dakika evvel.
Şu köşedeki kovboy, sürücün mü?
Hayır, o yolcu.
Sürücü tüydü.
Kar fırtınasını bir arkadaşıyla geçireceğini
söyledi.
Şanslı şeytan.
Yüce Tanrım, berbat bir şey bu!
Ulu Tanrım, ne yaptı o Meksikalı, çoraplarını
demliğe mi soktu?
Sanırım hepimiz aynı şeyi düşündük ancak bir
şey dememe nezaketini gösterdik.
- Onun böyle dertleri yok.
- Kuyu suyu nerede?
Şurada.
Ee, kar fırtınası sizi durdurduğunda üçünüz
Red Rock'a mı gidiyordunuz?
Evet, üçümüz de dışarıdaki at arabasındaydık.
Kahve?
Şurada.
Çek elini oradan.
Yeni Red Rock şerifi bizimle seyahat ediyor.
Red Rock şerifiymiş, işe bak.
O şerifse ben de bir maymunun dayısıyım.
İyi.
Ahırdaki zenci arkadaşınla muzlarınızı
paylaşırsınız.
Ee Red
Rock'ın yeni şerifi sizinle birlikte seyahat ediyor öyle mi?
Hayır, herif yalan söylüyor, şerif merif değil.
Güneyli bir hain.
Donarak ölmemek için bu dilleri döktü, hepsi o.
Ben sana konuşma demedim mi?
Bu insanların önünde ağzını kırarım senin hiç
sikimde olmaz!
Adınızı söylemediniz beyefendi.
John Ruth.
- Kanun adamı mısınız?
- Onu kanuna götürüyorum.
- Mükâfat avcısı mısınız?
- İyi bildin ahbap.
- Elinde mahkeme emri var mı?
- Elbette var.
Görebilir miyim?
Neden?
Talep edildiğinde göstermeniz gerekiyor.
Sizin kötü bir adam olmadığınızı ve bu kadını
elinizde bir mahkeme emri olmaksızın kaçırmadığınızı nereden bileyim?
Adın ne senin ahbap?
Şey Ahbap
olmadığı kesin.
Adım Oswaldo Mobray.
- Oswaldo mu?
- Evet.
Şey Mahkeme
emrim var Oswaldo.
- Sanırım siz Daisy Domergue'sunuz?
- Evet bu o.
- Burada "Ölü ya da Diri" yazıyor.
- Evet öyle yazıyor.
Onun gibi saldırgan ve çaresiz bir tutukluyu
götürmek zor bir işe benziyor.
Ölü olsa onu götürmek daha kolay olmaz mıydı?
Kimse işin kolay olacağını söylemedi.
Onun usülünce asılması sizin için neden bu
denli önemli?
Cellatı atlatmayı sevmem diyebiliriz.
Onun da ekmeğini kazanması gerek.
Bak bunu takdir ederim.
Müssade edin kendimi usülünce tanıtayım.
Adım Oswaldo Mobray buraların celladıyım.
- İşe bak.
- Değil mi?
- Görünüşe göre sana müşteri getirdim.
- Öyle görünüyor.
Daha önce müşterilerinden biriyle iki gece bir
yerde kapalı kaldın mı hiç?
Geçirdiğimi söyleyemem.
Tutuklumla konuşma.
Tutuklumla ancak ben konuşurum.
Anladın mı?
Anladım.
Âla.
Burada ısınmamıza yardım edecek kahveden başka
bir şey var mı?
Bar açık, beni izleyin.
İpi çekiyorum!
Pekâlâ.
Pekâlâ.
Yürü lanet olasıca üşüdüm!
Ben atlara yem ve su vereceğim.
Siz içeri girip sıcak birer kahve için.
Güveç yapıyorum.
Birazdan pişer.
Baksana, bu kar fırtınası ne kadar kötüye
gitse de bu atları beslememiz ve arada
bir tuvalete çıkmamız gerekecek.
En iyisi biz Chris'le ahırdan ön kapıya, ön kapıdan da tuvalete
bir ip çekelim.
Olur mu?
İyi fikir.
Gidelim Chris.
Ben sana yardım edeyim.
Yok, yok, sen içeri gir de ısın.
Lanet olası bir kar fırtınasının ortasında ahırda
iş yapıyorsun sana yardım teklif
ediyorum ve sen hayır mı diyorsun?
Aynen öyle amigo.
“Muchas gracias.
Tamam peşimden gel.
On adımda bir, bir tane dikeceğiz!
- Buradan kapıya kadar!
- Tamam!
- Tamam!
Şimdi, sen cinayetten aranıyorsun.
Akıl yürütmem açısından senin yaptığını farz
edelim.
John Ruth seni Red Rock'a cinayetten yargılanman
için götürmek istiyor.
Eğer suçlu bulunursan Red Rock halkı seni kasaba meydanında asacak.
Cellat olarak
idamı ben gerçekleştireceğim.
Eğer bunlar olursa medeni toplumun "adalet" dediği
şey yerini bulacak.
Ancak öldürdüğün
kişinin akrabaları ve sevenleri şu an
bu kapını dışında olsa kapıyı kırıp
seni bu karda dışarı sürükleseler ve
seni boynundan assalar buna başına
buyruk adalet denir.
Başına buyruk adaletin iyi yanı oldukça tatmin edici oluşudur.
Kötü yanı ise yanlışı doğruyla karıştırmaya meyilli
oluşudur.
Senin durumunda değil tabii.
Senin durumunda bunu hak ettin.
Ama diğerleri belki de hak etmemiştir.
Fakat nihayetinde ikisi arasındaki asıl fark
nedir?
Asıl fark benim, cellat.
Benim için ne yaptığının önemi yoktur.
Seni astığımda
ölümünden tatmin olmam.
Bu benim için bir iştir.
Seni Red Rock'ta asarım, başka bir kasabaya giderim,
orada da başkasını asarım.
Senin boynunu kıran kolu çeken adam serinkanlı bir adam olacak.
İşte bu serinkanlılık, adaletin özüdür.
Serinkanlılıkla yerine getirilmeyen adalet adalet olmama tehlikesi içindedir her daim.
İyi dedin.
Alınma kovboy arkadaş, sadece dikkatini çekmek
istedim.
İyi bakalım
çektin.
Ne yazıyorsun dostum?
- Yazabildiğim tek şeyi.
- Neymiş o?
Hayat hikâyem.
- Hayat hikâyeni mi yazıyorsun?
- Aynen öyle.
Ben de var mıyım?
Az önce girdin.
Madem hikâye yazmayı bu kadar seviyorsun bana buraya geliş hikâyeni de anlatmak ister
misin?
- Soran kim?
- Benim.
John Ruth.
Bunu Red Rock'a asılmaya götürüyorum.
Kim olduğunu bilmediğim biriyle aynı çatı
altında birkaç gece geçiremem ve senin
kim olduğunu bilmiyorum.
Kimsin sen?
- Joe Gage.
- Ne?
Adım bu, Joe Gage.
Tamam Joe Gage, Red Rock'a neden gidiyorsun?
- Red Rock'a gitmiyorum.
- Nereye gidiyorsun?
- Red Rock'ın 15 kilometre dışına.
- Ne var orada?
Annem.
Annen mi?
Dinle, ben basit bir sığır çobanıyım uzun bir yoldan yeni geldim Bu sefer yalnızca eyer üstündeki bir herif
değildim işe ortaktım.
Hayatımda ilk kez iyi para kazandım ve dedim ki evime dönüp annemle noelde biraz vakit
geçireyim.
Bak işte bu tuhaf.
Çünkü noelde evine dönecek tipte birine
benzemiyorsun.
Şey bilirsin,
görünüş aldatıcı olabilir.
Çünkü kesinlikle noelde evine dönüp annesiyle vakit geçirecek
tipte biriyim.
Annenle noel.
Yani harika
bir şey bu.
Bu kadarı sana yeter mi John Ruth?
Şimdilik.
Tutuklumdan uzak dur yeter.
Selam ihtiyar.
General.
General.
Bayım siz
bir çakalsınız.
Sizinle konuşmak istemiyorum.
Daha kötü laflar da duydum.
Pekâlâ General.
Rahatsız ettim kusura bakma.
- Tekmeyle açman gerek!
- Tekmeyle aç!
“- Ne?
- Ne?
- Tekmeyle açman gerek!
- Tekmeyle aç!
-Tekmeyle aç!
- Kapatın kapıyı!
- Ne?
- Kapatın şu soktuğumun kapısını!
- Lanet olsun!
“İçerisi zaten yeterince soğuk!
- Sürgüsü yok, tahta çakın.
- Kapatmak için çivilemen gerek!
- Kapının yanında çekiçle çivi var.
- Orada çekiçle çivi var!
Tanrım.
- Şunu bi' tutsana Chris.
- Ver, ver.
Çivilemeniz gerek!
İki parça tahta lâzım.
Bir tane daha çakmanız gerek.
“Bir tane yetmez!
Geri açılır.
- Hay lanet olsun!
- Çakmazsanız açılır!
- Kapa çeneni!
- Tamamdır!
Amına koyduğumun şeyi!
Ulu Tanrım, amma kahpe kapıymış!
Şimdi anladım, tuhafiye şakaymış.
Kahve nasıl?
Bana soracak olursan gayet güzel.
Sağ ol.
Oh be, Navajo!
Bil bakalım bu kim?
Bufalo Bill mi?
İlgisi bile yok.
- Adım Oswaldo Mobray, ben-- - Red Rock
celladı.
- Öyle mi?
- Evet öyle.
Vay, tanıştığımıza sevindim Bay - Mobray.
- Mobray, ben Chris Mannix Red Rock'ın yeni şerifi.
- Sahi mi?
Palavra!
- Ona aldırma.
- Palavra!
Sobanın yanında kendini demlikle ısıtan arkadaş
da O.
B.
adında müthiş bir sürücüdür.
Ağzından çıkan tek doğru laf bu.
Red Rock'a, Lance Lawson'ı asmaya mı
gidiyorsun?
Çok doğru.
- İnfaz emri üzerinde mi?
- Çantamda.
- Görebilir miyim?
- Bittabii.
Lance Lawson kim?
Bir aydır Red Rock'taki hücrede kalan bir
herif.
Benden önceki şerifi vuran herif olur.
Çok doğru.
Mükâfat avcısının zenci dostunun ahırda
olduğunu söylerken ne demek istedi.
Ahırda zenci bir mükâfat avcısı arkadaşı var.
Sırf bu kadını korumak maksadıyla mı tüm
bunlar?
Aslında böyle olmasını düşündüğünü sanmıyorum ama şu an durum bu.
- Kahvene biraz zehir ister misin?
- Evet.
Beş kişi misiniz?
Vay vay vay, anlaşılan Minnie'nin Tuhafiyesi önümüzdeki birkaç gün sıcak bir yer olacak.
Evet, olacak.
Lincoln mektubu olan arkadaş kim?
Lincoln neyi?
Abraham Lincoln'ün mektubu.
Başkan Abraham Lincoln mü?
- Mektup arkadaşı değil miydiniz?
- Başkanla mı?
Affedersin, aranızdan birinde Lincoln'den
gelen bir mektup olduğunu duydum, sen
olduğunu düşündüm.
O değil!
Ahırdaki siyah arkadaş.
Ahırdaki zencide Abraham Lincoln'den gelen bir
mektup mu var?
Evet.
Ahırdaki zencide Abraham Lincoln'den gelen bir
mektup mu var?
Adım ne demiştin?
- Bob.
- Warren.
Minnie ve Tatlı Dave içeride mi?
Minnie, Tatlı Dave'le birlikte dağın kuzey
tarafındaki annesini ziyarete gitti.
- Ne?
- Evet.
- Burada yoklar mı?
- Yoklar, annesini ziyarette.
- Annesini mi?
- Evet.
Minnie'nin annesi olduğunu bilmiyordum.
Herkesin annesi vardır.
Vardır herhalde.
- Burayı da sana mı bıraktı?
- Si.
Hiç Minnie'ye göre değil.
Bana yalancı mı diyorsun?
Henüz demiyorum.
- Yine de tuhaf geldi.
- Ne tuhaf geldi?
Öncelikle Minnie bana hiç duygusal biri gibi
gelmezdi.
İkincisi
Minnie kafasına tavayı geçirmeden, Tatlı Dave koca kıçını kaldırıp kuyu suyu bile getirmeyecek biridir.
Nerede kaldı ki kuzey tarafa yolculuğa çıksın.
Bana düpedüz yalancı diyormuşsun gibi geldi
"negro amigo".
Evet bayağı öyle geliyor değil mi?
Ama yine de henüz demedim.
Minnie hâlâ yemek servisi yapıyor mu?
- Güveci yemekten sayar mısın?
- Evet.
O zaman yemek servisi yapıyoruz.
Burayı Old Quail pipo tütünüyle kokutmaya
devam ediyor mu?
Minnie pipo içmez.
Sigara sarar.
Red Apple tütünü.
Ama negro amigo, sanırım bunu zaten biliyorsun.
Evet biliyorum Sinyor Bob.
Sen biliyor musun diye bakıyorum.
- Doldursana şunu O.
B.
- Olur.
Lanet olsun!
Sağ ol.
Bacaklarımı kesip bana bücür desinler e mi!
Bu gördüğüm, General Sanford Smithers mı?
Şıp diye tanıdın evlat.
Hay kör kurşunlara geleyim!
"Umurumda Değil" General Sandy
Smithers!
Yüzbaşı Chris Mannix, Mannix Yağmacıları.
- Erskine'in oğlu mu?
- Evet komutanım.
Oturabilir miyim komutanım?
Yankilere bakılırsa burası özgür bir ülke.
General Sandy Smithers.
Vay canına.
Vay canına.
Babam sizden o kadar çok bahsederdi ki.
Mavi Elbiselilere kök söktürdüğünüzü duydum.
Çocuklarla üstümüze düşeni yaptık.
Erskine ve onun çocuklar da üstlerine düşeni
yaptı.
Aynen, yaptık.
- Yankiler şerefsiz değil mi?
- Babanla hiç tanışmadım evlat.
Ama azmine hep saygı duydum.
Söylediğiniz için teşekkürler general.
Saygınız onu çok mutlu ederdi.
Size kahve getireyim mi?
- Çok iyi olurdu.
- Battaniye ister misiniz?
Bu daha da iyi olurdu.
Hatta benimkini alabilirsiniz.
Buyurun General.
Wyoming civarına neden geldiniz komutanım?
Sormamın sakıncası yoksa.
Oğlum.
Red Rock'ta oğlunuz mu var?
Oğlum Chester Charles Smithers birkaç yıl evvel burada öldü.
Affedersiniz komutanım.
Affedecek bir şey yok evlat.
Dediğim gibi birkaç yıl evveldi.
Vazifesi bittikten sonraydı.
Wyoming tepelerine geldi servet yapmak için.
Bir daha da ondan haber alamadık.
Ona sembolik bir mezar aldım.
Red Rock mezarlığında.
Mermerciye mezar taşını tarif etmek için geldim.
Öldüğü kesin mi?
Ormanda soğukta yaşıyor olamaz mı?
Zor bir yaşam biçimi ama yaşamayı öğrenebilir.
Buraya gelme maksadına ulaşabilmiş olsaydı eve
dönerdi.
Kapat şunu, kapat şunu!
Ben çivilerken kapalı tutman gerek!
Hangi aptal bu kahrolası kapıyı kırdı?
Sen şunu kapalı tut amına koyayım!
“Hay ağzına sıçayım!
Kapalı tut.
Tamam.
Tut şunu negro amigo.
İki parça tahta lâzım.
“Hay ağzına sıçayım!
Al sana ağzına sıçtığımın kapısı!
- Çok fazla şapka var Sinyor Bob?
- Ne?
Minnie'nin içeride şapka takılmaz kuralı vardı.
Yanlış hatırlamıyorsam değişmez bir kuraldı kendisi yokken bile bu kurala uyulmasını
isterdi.
Anlaşılan sen şapkalara pek karışmıyorsun.
Suçluyum.
Şapkalara karışmıyorum.
Dışarıda kar fırtınası olduğundan bugün bu
şapka meselesini unutsak yarın
"Şapka Takılmaz" günü yapsak nasıl olur?
“Kocaman siyah bir köpek.
“Labrador.
Babam var ya, dedim ki babam Davis'in cesur bir adam olduğunu söylerdi.
“Ama başkenti Richmond'a değil Montgomery'ye
kurmalıydı derdi.
“Evet komutanım.
Katılıyorum, Kuzey Virgina ordusu çok farklı
kullanılabilirdi.
“Dedim ki Kuzey Virgina ordusu çok farklı
kullanılabilirdi.
“Kapa çeneni!
O.
B.
!
Şu zenciyi tanıyor musunuz komutanım?
O zenciyi tanımıyorum.
Ama onun bir zenci olduğunu biliyorum.
O kadarını bilmek bana yeter.
O zenci sıradan bir zenci değil.
- O zenci-- - General Sanford Smithers?
Baton Rouge Muharebesi?
Şu Süvari subayı üniformalı zenciye söyle Baton Rogue'da emrimde bir Konfederasyon
tümeni vardı.
- Binbaşı Zenci, General Smithers ister ki - Onu duydum dağlı.
Bu yaşlı gürültücüye söyle ben de Baton
Rouge'daydım.
Karşı tarafta.
İşte bu ilginç.
General Smithers, dedi ki o da Baton
Rouge'daymış.
- Karşı taraf-- - Yüzbaşı Mannix, o zenciye
söyle Kuzeyli üniformasındaki zencileri
hesaba almam.
O gün koca bir siyah bölüğünü yakaladınız.
Ama bir tane bile siyah asker kampa varmadı
değil mi?
Ne vaktimiz ne yiyeceğimiz vardı.
Ne de Kuzeyli atlarına bakmaya hevesimiz hele hele Kuzeyli zencilere!
- Onları oracıkta vurduk!
- Beyler!
Beyler.
Amerikalıların kayıtsız şartsız teslim olma
gibi küçük bir şeyin iyi bir savaşa
engel olmasına izin vermeyeceklerini biliyorum.
Fakat kar fırtınası sırasında Baton Rouge
Muharebesini Minnie'nin Tuhafiyesinde
tekrar canlandırmamayı şiddetle salık veriyorum.
Afrikalı dostum tansiyonun yüksek olduğunun farkındayım ama
bunun üzerinden çok zaman geçti.
Bu silahsız ihtiyarı vurursan seni temin
ederim seni boynundan asıp öldürürüm.
Red Rock'a varır varmaz.
Bu konuda seni ben de temin ederim.
Evet Warren, yaşlılarla bu sorunu yaşarsın
işte.
Merdivenden aşağı itip kazaydı diyebilirsin ama onları vuramazsın.
Beyler burada mahsur kaldığımıza ve birkaç günlüğüne birbirimizle burada
kapalı kalacağımıza göre muhtemel bir çözüm
önerebilir miyim?
Minnie'nin mekânını ikiye bölelim.
Kuzey ve Güney tarafı olarak.
Yemek masası da tarafsız bölge vazifesi görsün.
Odanın şömineli tarafı sembolik olarak şeyi temsil etsin Georgia'yı.
Bar ise şeyi temsil edecek Philadelphia'yı.
Bar Philadelphia olduğuna göre ben kabul
ediyorum.
Arabada yaptığımız anlaşma hâlâ geçerli mi?
Ben senin sekiz bini korumana yardım edeceğim sen
benim on bini korumaya yardım edeceksin.
Evet, geçerli.
Bu heriflerden biri söylediği kişi değil.
Ya kim peki?
Bununla işbirliği yapıyor.
Bunlardan biri hatta belki ikisi, Domergue'yu
kurtarmaya gelmiş.
Bu amaca ulaşmak için de buradaki herkesi
öldürecekler.
Birkaç günleri var.
Yani tüm yapmaları gereken sabredip bir fırsat beklemek.
İşte o zaman saldıracaklar değil mi kaltak?
Madem öyle diyorsun John.
Paranoyaklık etmediğine emin misin?
En iyi şansımız bu sahtekârın bizim Daisy kadar
sakin bir müşteri olmaması.
Oturup, beklemek için gereken sağlam sabrı
olmayacak.
“Bir fırsat beklemek ve beklediği fırsatın geldiğini
anlamak o kadar kolay değildir.
“Bunu beceremezse, beklemekten vazgeçecek.
“Kendine fırsat yaratmaya çalışacak.
İşte o zaman Bay Gergin kendini belli edecek.
Sen ne diyorsun bu konuda?
Ben mi ne diyorum?
John Ruth'un sayıklamaları hakkında mı?
Sonuna kadar haklı.
Buradakilerden biriyle işbirliği içindeyim.
Herkesin uykuya dalmasını bekliyoruz.
O zaman hepinizi öldüreceğiz.
“Tamam millet
“ beni dinleyin.
Bunun adı Daisy Domergue.
Cinayetten ölü ya da diri aranıyor.
On bin dolar.
O para benimdir çocuklar.
“Paylaşmak istemiyorum.
“Kaybedecek de değilim.
Güneş doğduğunda bu kadını Red Rock'a asılmaya
götüreceğim.
Şimdi buradaki
herhangi birinin beni bunu yapmaktan
alıkoymaya niyeti var mı?
Sahi mi?
Kimsenin bununla bir sorunu yok mu?
Sanırım çok şanslıyım.
Ancak umarım hepiniz anlarsınız ki sizin lafınıza güvenmekle kalamam.
Şartlar beni
önlem almaya zorluyor.
Önlem derken
neden beni kastettiğini düşünüyorum?
Çünkü silahını alacağım evlat.
- Öyle mi?
- Evet, öyle.
- Kişisel bir şey değil.
- Sadece benimkini mi?
Celladın da silahı var.
Seninkini aldıktan sonra onunkini de alacağım.
Onsuz kendimi çıplak hissediyorum.
Benimki bende kalacak.
Ben seni korurum.
Piçlerin işi hiç bitmez değil mi John Ruth?
Doğru Joe Gage.
- Silahını ver şimdi.
- İstiyor musun?
Gelip alman-- Sakin ol.
Elini silahından çek.
Sakinsen göz kırp.
- Göz kırptı mı?
- Kırptı.
Sakin kalacaksan göz kırp.
- Kırptı.
- Tabancasını al.
Bunun için çok üzgünüm evlat.
Dediğim gibi, kişisel bir şey değil.
Sadece önlem.
Çok sessiz yaklaştın.
Korkarım aynı şey sizin için de geçerli Bay Mobray.
Önlem almak lâzım çünkü can kaybedilmeyecek
kadar tatlıdır.
Şu küçük kovayı versene.
O.
B.
Kenefe git.
Bu kovayı al ve bok deliğine dök.
Dışarı niye ben çıkıyormuşum?
Ceketin üstünde.
Bir de sana güveniyorum falan işte.
Önden buyur Binbaşı.
Tamam.
Yemek yerken seni çözeceğim.
Aklına bir şey gelmesin sana yumuşak
davrandığım falan yok.
Kıçını o tabureden bir santim bile kaldırırsan boğazına kurşunu sıkarım.
Gel bakayım.
Ee, Domergue
sanırım bu kar fırtınası senin için iyi şans gibidir.
- Şikayet ettiğimi duydun mu?
- Hayır, duymadım.
Ya sen Oswaldo?
Ne olmuş bana?
Bak para
için neler yaptığımı düşünürsek yargılamak bana düşmez.
Ama bir kadını asma konusunda azıcık bile olsa
kendini kötü hissetmiyor musun?
Kadınların çekemeyeceği tetik icat edilene
değin cellatsan, kadınları da asacaksın.
Vay canına Ozzy, hiç bu açıdan bakmamıştım
herhalde.
İş ortalıktaki bazı adi piçlere gelince işe
yarayan tek şey budur.
Tek yapman gereken adi piçleri asmak.
Ama adi piçleri, asman gerek.
Kahrolası orospu çocuğu!
Az daha dışarıda ölüyordum!
Bir daha asla dışarı mışarı çıkmam!
İyi misin O.
B.
?
İyiyim.
İyi olurum.
Isınmam lâzım.
Güveç ister misin O.
B.
?
Güveç?
Sonra.
“Bu iyi geldi.
Ee, sen nasılsın Siyah Binbaşı?
Hiç havamda değilim Chris Mannix.
Beni zırvalıklarına bulaştırma.
John Ruth'un dediğine göre sende Lincol'den
mektup varmış.
Sana git başka yerde kişne dedim eşek herif.
Ama öyle John.
- Öyle dedin değil mi?
- Evet, dedim.
Ee sende
Lincoln'den mektup mu var?
- Evet.
Abraham Lincoln?
Evet.
Birleşik Devletler Başkanı Abraham Lincoln.
Evet.
- Amerika Başkanı?
- Evet.
- Sana bizzat mektup mu yazdı?
- Evet.
- Bizzat?
"Sevgili Binbaşı Warren" diye?
- Hayır.
Bizzat "Sevgili Marquis" diye.
"Sevgili Marquis", Amerika Birleşik Devletler
Başkanı Abraham Lincoln?
Evet.
- Görebilir miyim?
- Hayır, göremezsin.
Ama John'ın anlattığına göre sen öylesine bir yığın mektup arasından seçilmiş sıradan
bir zenci asker değilmişsin.
John'ın anlattığına göre yazışmışsınız.
- Evet.
John'ın anlattığına göre mektup
arkadaşıymışsınız.
Evet.
Mektup arkadaşı da arkadaş sayılır.
John Ruth
sahiden korkak damgasıyla Süvarilerden atılmış bir zencinin Amerika Birleşik Devletler Başkanıyla arkadaş
olduğunu mu düşünüyorsun?
John Ruth, sana bunu söylemek istemezdim ama Minnie'nin
Tuhafiyesindeki hiç kimse Abraham
Lincoln'le yazışmadı hele de şu zenci.
Hepsi palavra mıydı?
Tabii ki öyleydi.
İyiydi Warren.
Söyle doğruları zenci.
Söyle doğruları.
Galiba sizin hakkınızda söylenenler doğruymuş.
Sizin söylediğiniz hiçbir şeye güven olmaz.
Ne oldu John Ruth?
Seni kırdım mı?
Aslına bakarsan kırdın.
Biliyorum
şimdiye dek sohbet ettiğin tek siyah herif benim, o yüzden sana bir şey
demeyeceğim.
Ama Amerika'nın bağrında bir siyah olmanın ne
demek olduğuna dair hiçbir fikrin yok.
Siyahların güvende olduğu tek zaman beyazların silahsız olduğu zamandır.
Bu mektupsa
beyazları silahsızlandırma etkisi gösteriyor.
Adını ne istersen koy.
Ben buna sikik, pis bir hile derim.
Böyle bir konuda neden yalan söylediğimi bilmek
ister misin beyaz adam?
Arabaya binmemi sağladı, değil mi?
Sana bir hakikati söyleyeyim “ Abraham Lincoln'den bir mektup beni aynı
şekilde etkilemezdi.
“- Bir orospuyu mektuba işetirdim.
- Ben üstüne tükürdüm.
“Aferin sana kızım.
Warren!
O yaşlı adamı rahat bırak kahrolası!
Otur yerine orospu çocuğu, bu adamla bir savaş
meydanı paylaştım ben.
Bunu yaptığımı da mı inkâr edeceksin?
Sanırım oradaydın.
Size katılabilir miyim?
Evet, katılabilirsin.
Lanet olsun.
Ee, savaştan sonra hayat nasıl?
İki bacağım da yerinde.
İki kolum da yerinde.
- Şikayet edemem.
- Karın var mı?
Ateşli hastalıktan öldü, geçen kış başlamıştı.
Adı neydi?
- Betsy.
- Georgialı mıydı?
Augusta.
Atlantalı oğlanla Augustalı kız.
Eskiden Kentucky atı yetiştirirdim.
Babası midillilerimin çoğunu aldığım hayvan
çiftliğinin sahibiydi.
Lanet olsun.
Karımı almakla iyi ettim.
Babasının verdiği hisseyle epey şeftali
bahçesi aldım.
Güzel bir hayat kurdum.
İşe yaramaz kardeşlerimden çok daha iyi bir
hayat kurduğum kesin.
Evet, oğlun buraya birkaç yıl önce geldi.
Annesini de sitayişle anardı.
Oğlumu tanıyor muydun?
Onu tanıyor muydum?
Evet.
Evet onu tanırdım.
Oğlumu tanımıyordun.
Sen bilirsin.
Oğlumu tanıyor muydun?
- Öldüğü günü biliyorum.
Sen biliyor musun?
- Hayır.
- Hangi gün olduğunu öğrenmek ister misin?
- Evet.
Benimle tanıştığı gün.
Buraya zenci kellesi avlamaya geldi.
O aralar ödül beş bin ve övünme hakkıydı.
Ama o aralar savaşta sertleşmiş asilere göre bir
zenci kellesi için beş bin dolar çok
iyi paraydı.
Johnnyler de servet kazanmak için bu dağa
tırmandılar.
Ama bulunacak bir servet yoktu.
Tek buldukları bendim.
O heriflerin hepsi buraya bir havalarla
geldiler ama kendilerini bir zencinin
silahının merhametine kalmış hâlde bulunca
"Unutalım gitsin.
Ben yoluma sen yoluna.
" - Oğlun Chester böyle dedi.
- Lanet olası yalancı!
"Evime, aileme dönmeme izin verirsen yemin
ederim bir daha asla Wyoming'e adımı
bile atmam.
" Hepsi böyle dedi.
Canı için yalvardı.
Oğlun bana tüm hayat hikâyesini anlattı.
Sen de o hikâyedeydin General.
“Elimde Baton Rouge'un “ Kahrolası Zenci Katili'nin oğlu olduğunu
anladığımda eğlence bulduğumu
anlamıştım.
- Kapat o yalancı zenci dudaklarını!
General Smithers, dinlemeyin şunu, oğlunuzu
tanımıyordu!
Duyduklarını anlatıyor, hepsi o!
Oğlunu öldürdüğüm gün hava soğuktu.
“Wyoming'in karlı dağlarının soğuğu da değil.
Ondan daha da soğuktu.
“O soğuk günde
“ oğlun silahımın namlusunun ucundayken
“ onu soyundurdum.
“Kıçı çıplak kalana kadar.
“Sonra da yürümesini söyledim.
“Soğuktan yığılana kadar çıplak kıçını iki
saat yürüttüm.
- Oğlumu tanımıyordun bile öyle mi?
- Hayır tanımıyordu!
Silaha uzanmanızı sağlamaya çalışan sinsi
zencinin teki!
“Sonra yine yalvarmaya başladı.
“Ama bu sefer evine dönmek için yalvarmıyordu.
Evini tekrar göremeyeceğini biliyordu.
Canı için de yalvarmıyordu.
Çünkü canını çoktan yitirdiğini biliyordu.
Tek istediği bir battaniyeydi.
Oğlunu acımasızca yargılama General.
Oğlunun o gün üşüdüğü kadar hiç üşümemişsindir.
“O kadar üşümüş birinin bir battaniye için “ neler yapacağını bilsen şaşarsın.
Oğlunun ne yaptığını bilmek ister misin?
Büyük, siyah, aletimi pantolonumdan çıkardım ve karların üzerinde aletime doğru dört ayak
üstünde yürüttüm.
“Sonra kafasındaki siyah saçlarından yakaladım ve büyük, siyah Johnson'ımı boğazına kadar soktum.
İçi kan dolu olduğu için sıcaktı.
Emin ol sıcacıktı.
Chester Charles Smithers o sıcak, siyah malafatı “ emebildiği kadar uzun süre emdi.
Zihninde canlanmaya başladı değil mi?
Oğlun ağzında
da siyah adamın malafatı.
Titriyordu, ağlıyordu.
Bense gülüyordum.
“O anlamıyordu.
Ama sen anlıyorsun değil mi Sandy?
Oğluna battaniye falan vermedim.
Yaptığı şeye rağmen üstelik ne istediysem yaptı.
Battaniye vermedim.
Battaniye, kalp kıran bir yalancının verdiği
sözdü.
İttifakın, senin hesaba almadığın siyah
askerlere söz verdiği o üniformalar
gibi.
Ne yapacaksın bakalım ihtiyar?
Önümüzdeki 2-3 gününü oğlunu öldüren zenciyi görmezden gelerek mi
geçireceksin?
“Ona nasıl eziyet ettiğimi görmezden mi
geleceksin?
Onu nasıl tutup Johnson'ımı yalattığımı görmezden mi
geleceksin?
Oğlunun yaptığı en ahmakça şey bana senin oğlun olduğunu söylemesiydi.
Dördüncü Bölüm
Dördüncü Bölüm Domergue'nun Sırrı
“Karakterlerimizi son görüşümüzün üzerinden yaklaşık on beş dakika geçti.
“Joe Gage, Smithers'ın cesedini dışarı
çıkarmaya gönüllü oldu.
“Ona yardım edecek kişiyi belirlemek için çöp
çekildi.
“O.
B.
kaybetti.
“Chris, John Ruth ve Oswaldo “ az evvel vuku bulan nefsi müdaafa
cinayetinin “ meşruluğu üzerine şiddetli
bir tartışmaya giriştiler.
“Vuku bulan olayın meşruluğundan oldukça emin
olan “ Marquis Warren onları görmezden
geldi.
“Tek başına masaya oturdu ve brendi içti.
“Yüzbaşı Chris Mannix, ölü Generalin paltosuna
kondu “.
.
ve Oswaldo'nun mumları ve
fenerleri yakmasına yardım etmeye gitti.
Ozzy, bak bu iyi fikir.
Burayı biraz aydınlatalım.
“John Ruth, Joe Gage ve O.
B.
'nin dönüşünü beklerken, kapıyı
kapalı tuttu.
“Bob ise bir Manzana Roja tüttürdü.
“Ancak Domergue “ John Ruth kelepçelerini çözdüğünden beri yemek
masasındaki yerinden hiç kımıldamadı.
John Ruth.
Ne var?
Şuradaki gitarı çalabilir miyim?
“Biraz geri dönelim.
Oğlun ağzında da siyah adamın malafatı.
“Onbeş dakika önce Binbaşı Warren, General
Smithers'ı herkesi önünde vurdu.
“Bundan 40 saniye önce ise “ aynı derecede önemli bir şey oldu ama bunu
kimse görmedi.
“Binbaşı Warren siyah sikler ve beyaz
ağızlarla “ herkesin dikkatini üzerinde
toplamışken “ birisi kahveyi zehirledi.
Üstelik istediğim her şeyi yaptı.
Battaniye vermedim.
“Bunu gören tek kişi “ Domergue'ydu.
“Bu yüzden bu bölümün adı “Domergue'nun Sırrı.
John Ruth.
Ne var?
Şuradaki gitarı çalabilir miyim?
Evet.
Elinde gitardan başka bir şey görecek olursam silahım şarkı söyler.
Domergue'nun ölüme yürüyüşü, anladın mı?
Evet, evet, anladım.
“Çocuklar durup dinleyin bir “Anlatayım
hikâyemi “Ta İngiltere kıyılarından “Denize açılmaya mahkûm edilişimi “Jüri
beni suçlu buldu efendim “Ve şöyle dedi hâkim “Ömür boyu Jim Jones seni “Fırtınalı
denizlere mahkûm ettim “Vakit yok orada haylazlığa Bu dediklerimi unutma “Botany
Körfezinde kaçak avlanmayı Gösterirler sana yoksa “Dalgalar yüksek denizde Rüzgârla
geliyor fırtına “Yeğlerdim acıyla boğulmayı Yeni Güney Galler'e gelmektense “Dalgalar
yüksek denizde Korsanlar çıkageldi “Ama mahkûm gemimizde Askerler tam elli
kişiydi “Ateş açtılar ve kovdular Korsan gemisini “Botany Körfezine gitmektense
Katılırdım korsan gemisine “Karanlık bir gecede Sessizken kasaba “Geberteceğim
piçler sizi Vuracağım kırbaççıyı silahla “Unutmayın lafımı Şaşkınlıktan
yutacaklar dillerini “Pişman olacaklar Jim Jones'u Botany Körfezine Zincirle
yolladıklarına
At arabasında söylediğin şarkı
bu, değil mi?
Evet.
Güzelmiş.
- Başka sözü var mı?
- Evet, var.
Hadi söyle.
Madem öyle diyorsun John.
“Gece gündüz demir şakırtıları Zavallı gemi
köleleri gibi “Didinip duruyoruz ama ölünce Hepimiz şerefsizce gömülmeli “Zamanla
kıracağım zincirleri Kaçacağım kırsala “Hemen ardımdan öleceksin John “Ben
varınca Mexico'ya Ver şu gitarı!
- Müzik zamanı bitti!
- Ne?
Arkanı dön.
- John!
Hayır, hayır, hayır.
- Evet, evet, evet.
Kapa çeneni!
Cehenneme gidince John onlara seni Daisy'nin yolladığını söyle.
Mannix, kahve!
Aman Tanrım!
Ver o lanet silahı.
Beni sınamaya kalkma kaltak.
Herkes şuraya geçip sırtını duvara dayasın!
Lanet olsun.
İster geç ister geçme Joe Gage.
Sana kalmış.
- Geçeyim.
- Geç o zaman.
Sen de Sinyor Bob.
Herkes arkasını dönsün ve ellerini duvara
dayasın.
Kar ayakkabılarını indirin.
Herkes ağzını kapatıp dediğimi yapsın.
Ağzını açan olursa kurşunu yer.
Ani bir hareket yapan olursa, tuhaf bir şey
yapan olursa, kurşunu yer.
Uyarmam, sorgu sual etmem, kurşunu sıkarım.
Anladınız mı?
- "Anladım.
" dediğinizi duyayım.
- Anladım.
- Anladım.
- Anladım.
Anladık.
Chris Mannix, bu tarafa gel.
Hadi.
Silahımı kılıfından çıkart.
Onlara doğrult.
Dediğim gibi herhangi bir şey yapan olursa, herhangi
bir şey diyorum.
Öldür.
Evet.
Nihayet Red Rock şerifiyim derken doğru
söylediğime karar verdin demek.
Onu hiç bilmiyorum.
Ama kahveyi zehirleyen katil sen değilsin çünkü
az kalsın sen de içecektin.
Onlardan biri yaptı.
Anahtarı ver.
Anahtarı ver!
Orospu çocuğu siyah piç!
Bu dağ başında öleceksin ben de karşına geçip
güleceğim!
Konuşmayın demedim mi ben?
Ciddiydim!
Bir şeyi anlaman gerek, az önce seni Red Rock'a diri götürmeye kararlı tek kişiyi öldürdün.
Aranızdan biri onunla birlikte çalışıyor.
Belki de ikiniz onunla birlikte çalışıyor.
Belki de hepiniz.
Ama kahveyi sadece biriniz zehirledi.
Bu kaltağın birini bu kadar yüreklendirip soğukkanlılıkla cinayet işletecek ne
özelliği var hiç bilmiyorum.
Ama John Ruth, kadınını asmaya çalışıyordu sen de onu öldürdün.
Tamam.
Belki.
Ama O.
B.
kimseyi asmayacaktı.
Kesinlikle asmayacaktı.
Ama yine de şu an orada ölü yatıyor değil mi?
Kesinlikle öyle orospu çocukları.
O kahveyi kim içse sonu bu olacaktı.
Mesela ben lanet olası.
Elini duvara dayamış olanlardan zehirle işi olmayanların bunu düşünmesi
gerek.
Yerde yatanın kendiniz olabileceğini düşünün.
Yanınızda duran adamın da bundan sorumlu olduğunu.
Kimin üzerine bahse gireceğimi biliyorum.
Aynen öyle Joe Gage, sana diyorum.
Ağır ol Chris.
Oraya da geleceğiz.
Biraz ağırdan alalım.
Bayağı bir ağırdan alalım.
Kahveyi kim yaptı?
O yaptı.
- Evet, o yaptı, değil mi?
- Evet, o yaptı, değil mi?
Ama beni asıl düşündüren güveç.
Minnie ne kadardır yok dedin?
Bir hafta mı?
“Si.
Annem bize güveç yapardı.
Et nasıl olursa olsun güvecin tadı hep aynı
olurdu.
Tarlada biri daha vardı, Charly Amca.
O da güveç yapardı, aynı anneminki gibi onun güvecini, çocukluktan kocaman adam olana kadar yedim.
Et nasıl olursa olsun tadı hep Charly Amca'nın
güveci gibiydi.
Minnie'nin güvecini altı aydır yemedim yani
uzmanı değilim ama bu kesinlikle
Minnie'nin güveci.
Yani Minnie bir haftadır kuzey tarafında
annesini ziyaret ediyorsa nasıl oluyor
da bu sabah güveç yapmış oluyor?
Ya bu?
Bu Tatlı Dave'in koltuğu.
Bu koltuğa oturduğumda buna inanamadım.
Hiç kimse Tatlı Dave'in koltuğuna oturmaz.
Burası Minnie'nin mekânı olabilir ama bu
kesinlikle Tatlı Dave'in koltuğu.
Eğer kuzey tarafa gitmiş olsa koltuğunu da yanında götürmüş olacağından
gayet eminim.
Koltukta ne var?
Tam düşündüğüm gibi.
Tatlı Dave'in kahrolası kanı.
Ee Beni
ciddi ciddi cinayetle mi suçluyorsun?
Bana göre Sinyor Bob onunla birlikte kim çalışıyorsa olduğunu söylediği kişi değil.
O kişi sensen
Minnie ve kocası, annesinde değiller demektir.
Dışarıda bir yerde cesetleri yatıyordur.
Veya sensen küçük İngiliz asıl Oswaldo Mobray bir çukurdadır.
Sen de onun evraklarını taşıyan bir
İngilizsindir.
Veya benim teorime uyarız; en çirkin adam bunu
yaptı.
O kişi sensin Joe Gage.
Anladığıma göre diyorsun ki kahve sen ihtiyarı öldürürken zehirlendi.
Evet.
Negro amigo, o olay sırasında ben odanın şu tarafında oturuyordum.
Piyanoda Silent Night çalıyordum.
Kahveyi senin zehirlediğini söylemedim.
Güveci senin yapmadığını söyledim.
Teorime göre
kahveyi zehirleyen adamla birlikte çalışıyorsun.
İkiniz bu sabah, Minnie'yi ve Tatlı Dave'i ve Minnie'nin Tuhafiyesine
gelmek için bu talihsiz günü seçen herkesi
öldürdünüz.
Niyetiniz de vakti gelince John Ruth'u harcayıp, Daisy'yi kurtarmaktı.
Ama kar fırtınasını ve ikimizi hesaba
katmadınız.
Buraya kadar geldim.
Nasıl gidiyorum?
Hayal gücü geniş bir zencisin, değil mi?
Bu zayıf, zenci teorine dayanarak beni
öldürecek misin?
İspatlayabilir misin yavşak?
Hiç de zayıf değil Sinyor Bob.
Üstelik söylediklerim teoriden de fazlası.
Minnie'nin mekânında ne zamandır çalışıyorum
demiştin?
Dört aydır.
Eğer iki buçuk yıl önce buraya gelmiş olsaydın barın üstünde asılı duran tabelayı bilirdin.
Minnie sana ondan bahsetmiş miydi?
Hayır.
O tabelada ne yazdığını bilmek ister misin
Sinyor Bob?
"Köpekler ve Meksikalılar giremez.
" Minnie, tuhafiyeyi açtığı
gün o tabelayı asmıştı.
İki yıl kadar önce o tabelayı indirene kadar
da barın üstünde asılı durdu.
Neden indirdiğini bilmek ister misin?
Köpekleri içeri almaya başladı.
Minnie hemen herkesi sever ama Meksikalılardan hiç hazzetmez.
Minnie kuzey tarafa, annesini ziyarete gitti
mi diyorsun?
Bunu hiç olası bulmuyorum ama tamam.
Belki.
Ama diyorsan ki Minnie Mink tuhafiyeyi bu dünyada en çok kıymet verdiği şeyi kahrolası bir Meksikalının ellerine bıraktı işte ahırda "Hiç Minnie'ye göre değil.
" derken tam bunu kastediyordum.
Şimdi sana yalancı diyorum Sinyor Bob.
Eğer yalan söylüyorsan, ki söylüyorsun demek ki Minnie'yi ve Tatlı Dave'i öldürdün.
Dört tane minicik kurşun ve Sinyor Bob gitti.
Ama bu bizi hanginizin kahveyi zehirlediğini bulmaya yaklaştırmadı.
- Değil mi Chris?
- Hiç yaklaştırmadı.
Aranızdan biri Daisy'yi kurtarmak için kahveyi
zehirledi.
Siz orospu çocuklarının birinden hemen, bir an önce itiraf duymazsam bir demlik kahveyi bu kaltağın kahrolası
boğazından aşağı dökeceğim.
Tamam vakit doldu.
Dur!
Tamam ben yaptım.
Bendim, kahveyi ben zehirledim.
Biliyordum amına koyayım!
Şimdi öleceksin katil piç.
Binbaşı Warren, lütfen izin ver bu çirkin orospu
çocuğunu cehenneme ben yollayayım.
“O.
B.
'yi öldürdün!
Senden on tane ederdi!
Warren, onu öldürebilir miyim?
Yumurtalarına adios de.
Binbaşı Warren?
Silahım yok şerif!
Beşinci Bölüm
Beşinci Bölüm Dört Yolcu “O Sabah
Erken Saatler - Charly, evladım nasılsın yahu?
- Selam Ed, selam Judy.
- Kaç tane getirdin?
- Ağzına kadar dolu dostum.
İçeride de bir tane bekliyor.
Daha beklemesi gerekecek çünkü hiç yerimiz yok.
Bunu Minnie'ye söyle.
Çünkü iki gündür burada ve Minnie artık
gitmesini istiyor.
Yerim yok ki onu oturtayım.
Dinle bak, yolcuları içeri götürüp Minnie'yle
tanıştır sen.
- Isının ve kahve için.
- Tamam.
İşte geldik millet, Minnie'nin Tuhafiyesi.
Arkadaşlarınla arabadan çıkıp biraz
bacaklarınızı açın.
Hazır olunca da içeri gelin ateşin başında ısınıp, kahve içersiniz.
Sizi Minnie'yle tanıştırırım.
Selam Minnie!
“Sana işini öğretmeye çalışmıyorum.
Ama bence kahve ilk yapman gereken şey.
- Gelin millet çekinmeyin.
- Şapkalar!
Millet, bu Minnie, burası onun mekânı.
Arkamdaki tavuk yolan da Gemma.
Gemma çok güzel güler.
Üniformalı olanı tanımıyorum ama birlikte
satranç oynadığı kişi Tatlı Dave.
- Selam Dave.
- Merhaba Judy.
Minnie, bunlar da yolcular.
Bu kadarı yeterli değil.
Şu çaputları çıkarın da yüzünüzü görüp,
adınızı duyalım.
Oswaldo Mobray madam.
Joe Gage.
Bob.
Ben de Jody.
Bu soğuk cehennemde böyle sıcak bir sığınak
bulmak çok hoş bir sürpriz.
Rahatınıza bakın.
Ateşin başında ısının.
Sobanın başında ısınacağız, sakıncası var mı?
Soba, şömine, nasıl isterseniz.
Isının da.
Judy dünyanın en iyi kahvesinden bahsetmişti.
Evet sanırım Judy dünyanın en iyi kahvesinden
bahsetmişti.
O kadarını bilmem.
Ama şu kadarını diyeyim.
Sıcak, sert ve iyidir.
Bu karda kıçınızı ısıtmaya yeter.
Satışını yapmana gerek yok Minnie, kahveyi yap
yeter.
Sen de kıçını kaldırıp dışarı git de Charly'nin valizleri taşımasına yardım et Ed'i
de buraya yolla.
- Peki hanımefendi ama kahve pişir.
- Şimdi seni pişireceğim.
Bilmem, ihtiyarın teki.
Ben ne yapayım anlamadım.
Sana söylememi istedi işte.
Her neyse beni Charly'ye yardım edeyim diye yolladı,
seninle konuşmak istiyor.
- Sen halleder misin evlat?
- Hallederim Ed.
Bayan Minnie?
Bana bir sigara sarar mısınız?
Tabii tatlım, Red Apple tütünü içiyorum ister
misin?
En sevdiğimdir.
Bana aldırmayın beyler, sadece izliyorum.
Oynar mısın?
Herhalde en az 12 kişi bana bu kahrolası oyunu
öğretmeye çalışmıştır.
Hamleleri aklımda bir türlü tutamıyorum.
Ama rahatsız etmeyeceksem izlemeyi severim.
Tabii ki etmezsin.
Bu moruğu seyircinin önünde benzetmek hoşuma
gider.
Bir bok benzettiğin yok.
"Merci beaucoup" Matmazel Minnie.
- Ne güzel, nece bu?
- Fransızca.
- Fransızca bilir misin?
- "Oui".
- "Oui" ne demek?
- "Evet" demek.
Oui.
Evet.
- Dave, bana kıçın büyük mü diye sorsana.
- Ne?
- Kıçım büyük mü diye sor.
- Büyük.
- Bana sor dedim!
- Niye?
- Sor işte!
- Kıçın büyük mü?
Oui.
Bana bakın, Fransızca konuşuyorum.
Buraların şekercisi siz misiniz?
Beş sente kaç tane naneli şeker çubuğu
alabilirim?
Beş.
Peki.
- Buyurun.
- Sağ ol şekerim.
Tamam.
Müsaade edin yardım edeyim madam.
Red Rock'a varmadan kıyafet değiştirmek isteyen
olursa diye valizlerinizi getirdim.
Naneli şeker çubuğu?
Teşekkürler.
Sana neden Altı Atlı Judy diyorlar?
Çünkü altı atlı araba sürebilen görüp
görebileceğin tek Judy benim.
Tabii ya.
Aptalca bir soruydu.
Şunu benim için tutabilir misiniz?
Hem de kaya gibi tutarım madam.
Kaya gibi.
Çok tatlı bir aksanın var, nerelisin,
İngiltere mi?
- Gücenirim ama ha!
- Yeni Zelanda.
- Dikkat edin madam.
Dikkatli olun.
- Eski Zelanda'ya yakın mı?
Auckland mı, o da nedir anasını satayım?
Ben oralıyım, en büyük şehrimiz orasıdır.
- Kahve hazır!
- Tam zamanında.
- Bu dağın en iyi kahvesi.
- Orasını bilmem.
Araba sürücüleri beğenir.
Yolcular pek beğenmez.
Bazıları biraz fazla sert bulur.
Bu dağda o kadar sert olamaz, teşekkür ederim.
Ne düşünüyorsun?
Ha siktir!
Siktir!
“Bu yaşlı piç çok iyi görünüyor.
“Bilmiyorum.
“İyi bir detay olur.
Çok otantik görünüyor.
“- Bu ihtiyar mı?
- Evet.
“Bu moruğa güvenemeyiz.
“Tabii ki güvenebiliriz.
Sadece onu bize güvenebileceğine ikna etmek
gerek.
“Bu iki şişko olmadan burası epey boş
görünecek.
Bir katkısı olur, fazla değil ama olur.
Sen ne dersin Pete?
İtiraf edeyim, sahneyi daha inandırıcı yapıyor.
“Tamam.
İhtiyarla ben konuşurum.
“Üçünüz cesetleri toplayıp, arkadaki kuyuya
atın.
“Sonra da atları arabadan ayırıp ahıra koyarız
ve onlara yem veririz.
“Dur bakalım, atları oraya götürmesi kolay.
“Ama bu şişkoları bu dağda oraya buraya taşımak
imkânsız dostum.
“Tamam.
Burası bir dükkan, burada bir yerde el arabası
vardır.
“Atları çözmeye başlayın.
Bu ihtiyarla işim biter bitmez “ ben de gelip yardım ederim, tamam mı?
“Pete, paltomu getirir misin?
“# Şimdi yalnızsın “# Kimsenin seni
istemediğini hissediyorsun “# Ellerini tutacak birini arıyorsun “# Seni
anlayacak birini “# Şimdi bir başınasın “# Tüm dünya üstüne geliyor gibi
hissediyorsun Burada çalışmaya daha yeni başladım.
Minnie sizi kızdıracak ne yaptıysa benim hiç ilgim yok.
Bak ihtiyar
eğer bir kedi olsaydın, az önce olanlar
dokuz canından birini götürmüş olurdu.
Zenci yığınına atılmaya ne kadar yakın olduğunun
farkında mısın?
- Evet.
- Evet.
Arkada yaptığımız zenci yığınına gelirsek seni oranın generali yapmak işten bile değil.
Biliyorsun değil mi?
- Ben de bunu yapmanızı bekliyorum.
- O kadar çabuk değil ihtiyar.
Bu işten yine de sıyrılabilirsin.
Bugün ilerleyen saatlerde buraya şerefsizin evladı pisliğin teki
gelecek.
Yanında kız kardeşim olacak ve adam onu zincire vurmuş olacak.
Adam onu Red Rock'a asılması için götürüyor.
- Sebebini biliyor musun?
- Hayır.
On bin dolar.
Sebebi bu.
Buraya geldiğinde o herifi öldürüp, kardeşimi kurtaracağım.
Kız kardeşimi ipten kurtarmamı engellemek için herhangi bir nedenin var mı?
- Yok.
- Yok.
- Hayır, yok.
- Olmadığına emin misin?
Yani az önce Minnie'yle Tatlı Dave'i öldürdük.
Tatlı Dave'le pek sıkı fıkı görünüyordunuz.
Onlarla daha yeni tanıştım.
Onlar da, sen de, kız kardeşin de hatta Wyoming'deki orospu çocukları da hiç
umurumda değil!
İyi cevap ihtiyar.
Buraya geldiklerinde koltuğunda otur.
Hiçbir şey yapma.
Hiçbir şey söyleme.
"Merhaba, sağ ol, iyi geceler" hepsi
o.
Belki adını da söylersin ama o kadar.
Merhaba, sağ ol, iyi geceler ve - Belki adın.
- Belki adım.
İhtiyar ol, bunak ol.
Git yat.
Sakın ama sakın kız kardeşimi getiren mükâfat avcısına bir şey söyleme.
- Anladın mı?
- Evet.
Doğru zaman gelince onu öldüreceğim kardeşimi kurtarıp, seni rahat bırakacağım.
Anlaştık mı?
Anlaştık, sağ ol.
“Birkaç saat boyunca, Jody ve adamları cesetleri
kuyuya taşıdı.
“Atları ahıra koydular.
“Minnie'nin mekânını temizlediler.
“Lâzım olur diye silah zulaladılar.
“Sonra da John Ruth ve Daisy'nin arabasının
gelişini beklediler.
“Geliyorlar!
Tamam çocuklar, geldiler.
Hazırlanın.
Unutmayın, dört veya kırk kişi olmamız önemli
değil.
Kardeşime zincirli ve silahını kardeşimin karnına
doğrultmuş John Ruth'la karşılacağız
yine de.
O benim kardeşimi öldürmeden o herifi öldürmek
kolay olmayacak.
Ama inanın bana tam olarak bunu yapacağız.
Şimdi oyunun adı sabır.
Burada 2-3 gün kapana kısılacak, er veya geç
gözlerini yumacak işte o zaman kafasının
tepesini uçuracağız.
Unutma ihtiyar, kardeşim bu dağdan sağ
çıkmazsa sen de çıkamazsın.
Elimden geleni yaparım.
Bol şans dostum.
“Ne oluyor yahu?
Bu gece başka araba beklemiyorduk.
“Şurada bir tane daha olduğunu görüyorum.
“Atları arabadan daha yeni ayırdım.
“Bu normal güzergâh değil.
Ama kar fırtınasına yakalandık.
“Yani mecbur burada kalacağız.
Bir tane daha çakabilirim.
“Minnie ve Tatlı Dave içeri de mi?
“Burada yoklar.
Onlar yokken burayı ben idare ediyorum.
“Minnie ve Tatlı Dave nerede?
“Yoklar diyor.
Onlar yokken buraya o bakıyormuş.
“Sen kimsin?
“Adım Bob.
“Her kimsen, O.
B.
'ye atlar için yardım et.
“Kar fırtınasına yakalanmadan onları bu
soğuktan kurtar.
“İyi misin?
“Dur, Dur!
Bekle, Bekle!
“Diğer atları daha yeni ayırdım.
“Çabuk olmasını istiyorsanız yardım
edeceksiniz.
“En iyi iki adamım o işe bakar.
“Adamı duydunuz beleşçiler, işe koyulun.
“Tamam, siz ipleri çözün!
“Hadi başlayalım!
“Açın şunu!
- Tekmeyle açman gerek!
- Tekmeyle açman gerek!
“Ne?
Tekmeyle aç!
Son Bölüm
Son Bölüm Siyah Adam, Beyaz
Cehennem Ne durumdasın ihtiyar delikanlı?
Taşaklarımı vurdu.
Donuyor
aynı zamanda yanıyor, deşilmiş domuz gibi kanıyorum.
Galiba öleceğim.
Bu orospu çocukları yaptı bunu.
Durum bu işte.
Sen ne durumdasın?
Bacağım çok fena ağrıyor.
Sanırım tüm ağırlığımı sağ bacağıma verirsem--
Dalga geçiyorum, bacağın sikimde değil.
Sen rahatına bak.
Sen benim rahatımı düşünme.
Siktir!
Kıçımı hissetmiyorum artık.
Sen bu öten baykuşları ve bodrumdaki taşak vuran eşkıyayı düşün.
Tamam!
Sen!
Bodrumdaki herif!
Ya üçe kadar saydığımda teslim olursun ya da Domergue'nun kafasına sıkarım.
Bir!
İki!
“Hayır, hayır, hayır!
Onu vurma!
Geliyorum!
Dur orada haya vurucu eşkıya.
Sadece kapağı aç, biz söyleyince yukarı
gelirsin!
Tabancanı at!
Yatağa doğru at!
Bir tabancası daha var.
Diğer tabancanı da at!
“Başka tabancam yok!
Kıçından bir tabanca daha çıkarsan iyi edersin
o zaman!
Çünkü iki saniye içinde buraya bir tabanca atmazsan
bu kaltağı öldürürüz!
Gördün mü?
Demiştim.
Şimdi Ellerini
görebileceğimiz bir yerde tut yavaşça
yukarı gel!
Nasılsın şapşal?
Çirkin suratını gördüm daha iyi oldum.
Al sana!
Eşkıya hadımcı!
Ne yapıyorsunuz, teslim oluyordu!
Çok uzun sürdü ben de bıktım.
Joe Gage!
Kıçını kaldırıp buraya gel de şu kapağı kapat.
Üzgünüm tatlım.
Sandalyeye oturabilir miyim?
Oturabilirsin.
“Ellerini masanın üstünde tut.
Sakın kımıldatma.
Mannix!
Zenci sevici olmak için çok yanlış zaman
seçtin.
Bu zenciyle John Ruth, seni tehlikenin tam
göbeğine getirdi görmüyor musun?
Minnie adındaki bir zencinin evinde az daha
öldürülüyordun ve nedenini bile
bilmiyorsun!
Tamam kaltak
sorayım.
Neden?
Bu üç adamla birlikte çalışıyorum ama bana âşık olduklarından değil.
Biz çete üyesiyiz, Jody Domingrey Çetesi.
Az önce öldürdüğünüz bodrumdaki adam Jody
Domingrey'di, kardeşim!
Jody Domingrey de kim ya?
Anlatmak ister misin mükâfat avcısı?
Büyük kötü kedi.
Elli bin değerinde.
Çetenin her üyesi de en az on bin eder.
Bu da senin neden on bin ettiğini açıklıyor.
Güneş batınca doğruca buraya gelecek olan
kardeşimin on beş adamı da öyle zenci!
Söyle onlara Grouch!
Jody'nin Red Rock'ta bekleyen 15 adamı var.
Burada John Ruth'u öldürüp, Daisy'yi
kurtaramazsak görevleri kasabayı
yağmalayıp, John Ruth'u öldürmek ve Daisy'yi kurtarmak.
Kardeşim öldüğüne göre artık çetenin idaresi
bende, değil mi çocuklar?
- Doğru Daisy.
- Aynen.
Chris, henüz affedemeyeceğimiz bir şey
yapmadın.
Yani anlaşalım
mı?
- Anlaşma falan yok kaltak!
O zencinin senin adına konuşmasına izin mi
vereceksin Chris?
Dur bakalım Warren.
Elinde satacak bir şey olmamasına rağmen nasıl bir pazarlama yapacak merak ediyorum.
Bırak eğleneyim.
Tamam kaltak.
Anlaşma nedir?
Basit.
Silahını doğrultup şu zenciyi vur.
Sonra iki gün burada rahat rahat oturalım.
Karlar eridiğinde biz Mexico'ya döneriz, sen de Red Rock'a gidip
göğsüne yıldızı takarsın.
“Pete!
Ona ne kadar ödeyebiliriz?
Şey ona
Marco'yu verebiliriz.
Bob'ın gerçek adı "Meksikalı Marco".
On iki bin dolar değerinde.
- Şu adam Meksikalı Marco mu?
- Ta kendisi.
Siktir.
Yüzünü dağıttığım için Marco bir peso bile
etmez.
Bir düşünelim.
Önümüzdeki iki gün içinde ölecek olursam ki
büyük ihtimal, beni alabilirsin.
"İngiliz Pete Hicox" adıyla başıma on
beş bin dolar federal ödül var.
- Hepsi senin Chris.
- Konuşmaya devam et Pete.
Konuşmaktan öleceksin.
Joe Gage, sen kimsin acaba?
Grouch Douglass.
Duymuş muydun?
Evet, Grouch Douglass'ı duydum.
On bin değerinde, aynı Daisy gibi.
Şunu söylesenize neden hepinizi öldürüp ödüllerinizi
almıyoruz?
Hepimizi öldürebilirsin ama mükâfatın tek
sentini bile harcayamazsın ve bu dağdan
sağ çıkamazsın.
Çünkü karlar eridiğinde, Red Rock'ta bekleyen
Jody'nin çetesinin on beş adamı buraya
gelecek.
Diyelim ki hepimizi vurdunuz Domingrey Çetesi'nin mükâfatını almayı
gerçekten istiyorsanız cesetlerimizi
Red Rock'a götürmeniz gerekecek.
Bu da hiç kolay olmayacak.
Çünkü dört atlı bir arabayı sürebileceğinizi
hiç sanmam.
Dışarıdaki araba ise iki at koşmak için fazlasıyla
ağır.
Yani Red Rock'a at kervanı yapmak zorunda
kalacaksınız.
Kar fırtınasından sonra bu derin karda at başına bir cesetten fazlasıyla gidemeyeceksiniz.
Dört atlık bir kervanı Red Rock'a götüreceksiniz o kadar atla, bu karın içinde tek başınıza, perişan olacaksınız.
Sonra da Domingrey Çetesi'nin kucağına
düşeceksiniz.
Crouch, kaç kişi olduklarını tekrar söyle.
- On beş katil.
- Bu on beş katil yanınızda bizim cesetlerimiz varken sizinle
karşılaştıklarında seni ve o zenciyi öldürmekle
kalmayacaklar!
Red Rock'a geri dönüp, o kasabadaki bütün
orospu çocuklarını öldürecekler!
Sen sahiden Red Rock şerifi misin?
Kasabayı kurtarmak ister misin?
O zaman şu zenciyi vur!
Yüce Tanrım!
Şimdi Tanrı'ya inanıyorsun öyle mi kaltak?
İyi çünkü onunla tanışmak üzeresin!
Başka anlaşma yapmak isteyen var mı?
Anlaşma hâlâ geçerli Chris.
Affedemeyeceğimiz bir şey yapmadın.
Sorun hâlâ o zenci.
Onu öldür, benim cesedimi al Daisy ve Grouch'la karın dinmesini-- Mannix!
Tabancamı ver!
Versene!
Ver hadi!
Ee Diyordun
ki, burada oturalım güzel güzel,
arkadaşça iki gün boyunca.
Sonra karlar eridiğinde sen gidip, çetenle buluşacaksın ve Mexico'ya
gideceksiniz.
Anlaşma böyle, değil mi?
Evet.
Oswaldo ve Joe Gage bana kalacak.
Evet.
Ama Jody elli bin değerinde, onun cesedine ne
olacak?
Bu kaltak cadıyla anlaşma mı yapacaksın?
Onunla anlaşma yapacağımı söylemedim, sadece
konuşuyoruz.
Sakin ol.
Jody'nin cesedi ve elli bin ne olacak?
Açgözlü oldun asi, anlaşma yok.
Jody'nin cesedini yanımızda götüreceğiz, çocukları
var.
Yani Warren'ı öldürürsem arkadaş mı olacağız?
Evet.
Anlaşma yok sürtük.
Chris, hayatının hatasını yapıyorsun!
Bizim çocuklar birkaç gün sonra buraya
geldiklerinde taşaklarını kesecekler!
O kasaba da yanıp kül olacak!
Sanırım şu an korkudan altıma etmeliyim öyle
mi?
Beynin olsa korkardın!
Bak ne diyeceğim sorun şu Daisy.
Senin tehditlerinden korkmam için Red Rock'ta bekleyen fazladan on beş çete
üyesi olduğuna inanmam gerek.
Gel gelelim, hiç inanmıyorum.
Ben şuna inanıyorum Joe Gage veya Grouch Douglass artık adı her
ne sikimse kahveyi zehirledi sen de bunu yaparken onu izledin.
Benim kahve aldığımı da gördün ve hiçbir şey
demedin.
Ben şuna inanıyorum sen baştan beri nasılsan yine öylesin Red Rock'ta bekleyen ipten kurtulmak için her şeyi yapacak, yalancı bir kaltaksın.
Tam ihtiyacın olduğu anda kıçından on beş çete
üyesi uydurmak da buna dâhil.
Ayrıca inanıyorum ki
Jody Do-min-grey Çetesi'nden geriye kimin kaldığına bakacak olursak sadece şu an, burada gördüğüm kadarlar.
Amına koyduğumun yerinde ölü yatıyorlar.
Sonuna kadar haklısın.
Bu dağda öleceksin Chris.
- Kardeşimin emrinde bir ordu adam-- - Palavra!
Babamın emrinde bir ordu vardı asi ordusuna komuta ederdi, davası baştan
kaybetmişti!
Babam savaştan sonra dört yüz adamı sırf adamların onun komutanlığına olan saygısıyla
bir arada tuttu!
Senin kardeşin katiller çetesine liderlik eden
bir baykuş sadece!
Kendimi hiç iyi hissetmiyorum.
Ha siktir.
Hâlâ hayatta mısın beyaz çocuk?
Mannix?
Siktir!
“Evlat!
“Ayağa kalk!
Chris Mannix!
Kıçın yere çivili değil!
Uyan amına koyayım!
Uyan beyaz çocuk!
Ben daha ölmedim siyah piç.
Chris Mannix, seni yanlış değerlendirdim
sanırım.
“Şimdi hikâyenin kafanı uçurduğum kısmına geldik.
- Hayır, hayır!
Onu vurma!
Neden vurmayacakmışım?
John Ruth.
John Ruth, çok ama çok sağlam bir herifti.
O herifin ölmeden önce yaptığı son şey senin hayatını kurtarmaktı.
Öleceğiz beyaz çocuk.
Bu konuda yapabileceğimiz bir şey yok.
Ama elimizden gelecek son bir şey var.
Bu kaltağı nasıl öldüreceğimiz.
“Vurmak onun için fazla iyi derim ben.
John Ruth, buraya gelirken istediği yerde, istediği
zaman onu vurabilirdi ama John Ruth,
Cellat'tı ve Cellat seni yakaladığında,
kurşunla ölmezsin.
Cellat seni yakaladığında asılırsın.
"Tek yapman gereken adi piçleri asmak.
" "Ama adi piçleri,
asman gerek.
" Red Rock şerifi olarak ilk
ve son fiilimi ifa ederek seni Domergue ölene dek boynundan asılmaya mahkûm ediyorum.
Asıl Daisy.
İzlemek istiyorum.
İşte bu güzel danstı.
Kesinlikle çok güzeldi.
Hey şu
Lincoln mektubunu görebilir miyim?
Sevgili Marquis Umarım bu mektup eline sağ salim ve bir an önce ulaşır.
Ben iyiyim
gerçi bir günde daha fazla saat olmasını dilerdim.
Yapacak öyle çok iş var ki zaman yavaş yavaş değişiyor ama değiştiği
kesin.
Senin gibi adamlar zamanı değiştirecekler.
Askeri başarın yalnızca sana değil ırkına da itibar getirecektir.
Ne zaman senden haber alsam bir hayli
gururlanıyorum.
Daha gidecek çok yolumuz var ama el ele verip oraya varacağımızı biliyorum.
Daima aklımda olduğunu bilmeni isterim.
Umarım gelecekte yollarımız kesişir.
O vakte değin hep dostunum.
Yaşlı Mary Todd çağırıyor sanırım yatma vakti geldi.
Saygılarımla.
Abraham Lincoln.
"Yaşlı Mary Todd" iyi detay olmuş.
Evet, sağ ol.
“Dinleyin hepiniz beni Çalışın anlamaya “Asker,
kadın, çocuk, Bir erkek veya “Ama dönmeyecek çok kişi yuvasına “Hayır,
dönmeyecek çok kişi yuvasına “Dönmeyecek çok kişi Yirmi kişiden onu belki “Ama
dönmeyecek çok kişi yuvasına “Yaşlılar hatırlar O karanlık ve kederli günde “Uygun
adım yürürken çocukları Yürekleri nasıl doldu gururla “O şan artık kalmadı Kaldılar
bir başlarına “Ve dönmeyecek çok kişi yuvasına “Hayır, dönmeyecek çok kişi
yuvasına “Dönmeyecek çok kişi Yirmiden beşi belki “Ama dönmeyecek çok kişi
yuvasına “Yakından bakın askere Geliyor işte sisin içinde “Kaçanın küçük
kardeşidir belki “Öldürmeden birini daha Kulak verin lafıma “Dönmeyecek çok
kişi yuvasına “Dönmeyecek çok kişi yuvasına “Dönmeyecek çok kişi Hatta kimse
dönmez belki “Ama dönmeyecek çok kişi yuvasına “Biri hariç hepsi geri dönse “Bir
ananın oğludur yine de “Ve dönmeyecek çok kişi yuvasına “Dönmeyecek çok kişi
yuvasına “Dönmeyecek çok kişi yuvasına “Dönmeyecek çok kişi yuvasına
Önceki Yazı
« Prev Post
« Prev Post
Sonraki Yazı
Next Post »
Next Post »