Dehşetin Yankıları (1999)
| |
Stir of Echoes 99 dk
Yönetmen:David Koepp
Senaryo:Richard Matheson, David Koepp
Ülke:ABD
Tür:Korku, Gizem, Gerilim
Vizyon Tarihi:28 Temmuz 1999 (Almanya)
Dil:İngilizce
Müzik:James Newton Howard
Oyuncular
Zachary David Cope
Kevin Bacon
Kathryn Erbe
Illeana Douglas
Kevin Dunn
Devam Filmleri
1999 - Dehşetin Yankıları(72,275)7.0
2007 - Stir of Echoes: The Homecoming(2,057)4.6
Özet
Öldürülmüş bir kadının ruhu mütevazı bir Chicago evinde
dolaşmakta ve umutsuzca onu duyabilecek biriyle, herhangi biriyle temas kurmayı
beklemektedir. Beklentisi karşısına 3 kişilik sıradan bir aile olarak çıkar.
Ruhla ilk konuşan 6 yaşındaki Jake olur, fakat mantıklı ebeveynleri Tom ve
Maggie oğullarının hayali arkadaş fikrine gülerler. Bir partideki hipnoz sonrasında
tecavüz edilip öldürülen bir kadının korkunç ve vahşi görüntüleri Tom'un
beynini istila eder. Günler geçtikçe Tom ruhani sesler ile geçmişten gelen
görüntilerin işgaline uğrar. Kimdir bu kadın?.. Tom, bu kadına gerçekte ne
olduğunu araştırmaya karar verir. Gömülmüş kemikler değil, aynı zamanda ölümcül
bir teori de açığa çıkmak üzeredir...
Altyazı
Pekâlâ.
Jackson oyun oynamaya
geldi.
Süper Kahramanlar!
Ben Siyah Power
Ranger oldum.
O da Batman oldu.
Jake, iyi misin,
ahbap?
İyiyim.
Sana bir soru
sorabilir miyim?
Pekâlâ!
Yatma zamanı geldi.
- Önemli bir soru.
- Gidiyoruz, koca
adam.
Haydi bakalım.
- Böcekliyi giyebilir
miyim?
- Böcekli pijamalar.
Onlar aşağı katta.
Ama itfaiyeli olanlar
burada.
- Böcekli.
- İtfaiyeli.
- Böcekli.
- İtfaiyeli.
- Böcekli.
- Peki, böcekli.
Hemen dönerim.
Ölü olmak canını
yakıyor mu?
- Hayvan.
- Yine ne yaptım?
- Ona söyleyebilir
miyim?
- Eğer ölmek
istiyorsan.
- Bozuk bira karışmış
spermlerin hala işe yarıyor.
- Lisa!
- Kardeşimi yine
hamile bırakmışsın.
- Sürtük!
- Söylememi
istediğini sandım?
- Neden,
"Söyleme" dediğim için mi?
Korkudan
söyleyemiyorsun.
Çocuk, o fark etmeden
doğabilirdi.
- Sen hamile değilsin.
- Sanırım
"Tebrikler" kelimesi daha uygun olur.
- Demek bana
söylemeden önce ona söyledin.
- O bir cadı!
Bir kere baktı ve
tahmin etti.
Bir şey söyle!
Tam sırasıydı.
Başka bir şey söyle!
Pekâlâ 6 haftalık
hamile olduğuna göre bebek Nisan, Mayıs
Temmuz.
İkizler.
Çok iyi.
Einstein da ikizlerdi.
- Garbage'ın
İskoçyalı bayan vokalisti de öyle.
- Jake'e pijamalarını
giymesi için yardım eder misin?
- Eğer o geç kalmışsa - Lisa, yemin ederim eğer yine Dionne Warwick zırvalarına
başlarsan, seni bu kahrolası camdan aşağı fırlatırım.
- O yüzden lütfen
giyinmesi için ona yardım et.
- Ben de seni
seviyorum, Tom!
Hey!
Bu harika.
Ciddiyim.
Yeni bir çocuk sahibi
olmanın zamanı gelmişti.
Tam da bu konuyu
tartışmayı düşünüyordum.
- Sahi mi?
- Kesinlikle!
- Bu sefer kendine
zaman ayırmalısın.
- Lütfen!
Buna durumumuz el
vermez!
- Yapabiliriz.
Yine fazla mesai
yaparım.
- O kadar saati
tekrar çalışmanı istemiyorum.
Kendinden geçmiş bir
şekilde eve geliyorsun.
Benim için tamamen
işe yaramaz oluyorsun.
Bana bir şey olmaz,
tamam mı?
Gidip Teddy'e o iş
için başka birini bulmasını söyleyeceğim.
- Tanrım!
Tom!
- Ne?
Özür dilerim.
Tamamen unutmuşum.
Üzülmeni istemezdim.
Üzgün değilim.
Yalnızca Hayır, ben Üzülmedim.
Ben bir yetişkinim.
Zaten boktan bir grupla
takılmak pek iyi bir fikir değildi.
Gidip üzerimi değiştireceğim.
Bilirsin, güzel
birşeyler giyeceğim.
Seni seviyorum.
Ben mutlu bir adamım.
Sonsuza kadar
telefoncu olarak kalmayacağım.
Sana söz veriyorum.
Ne demek istiyorsun?
Kesiyorum Bütün gün
tel kesiyorum.
Bir maymun da bunu
yapabilir.
Evet ama bir yıla
yakın bir süre sonra seni ofise alacaklar.
Hayır, demek
istediğim İlk tanıştığımızda, sana ne
olacağımla ilgili bir sürü şey söylemiştim.
Yalnızca bilmeni
istedim.
Seni kandırmaya
çalışmadım.
Demek istediğim buydu.
Seninle ünlü
olacağını düşündügüm için evlenmedim.
Yalnızca kıçının kot
pantolondan görünüşüne tutuldum.
Asla ünlü olmak
istemedim.
Ben Olmayı da beklemedim O yüzden
Ne?
Bilmiyorum.
Sıradan.
Bekle!
Dur!
Umarım kızdır.
Etraftaki toplar beni
hasta ediyor.
Seninkiler hariç,
bebeğim.
Eğitimli ve bekar bir
adamın böyle şeylerle uğraşma olasılığı nedir?
GED'yi kastetmiyorum!
- Ereksiyon hapı
almış olması farkeder mi?
- Tanrı vergisi bir
ereksiyon aramıyorum.
Güzel!
İşte bu çok güzel,
Lisa!
- Hey!
Nasılsın?
- Hey, Tom, Tommy!
Nasılsın?
Başıma gelenlere
inanmayacaksın.
- Bunu al.
Ben başka alırım.
- Sağ ol.
- Harry.
- Tom.
Evime iyi bakıyor
musun?
Bütün döşemelerine
delik açıyoruz.
Umarım sakıncası
yoktur.
- Tom, eşim Sheila'yı
tanıyorsun.
- Selam, Sheila.
- Bobby, Vanessa.
- Davet ettiğiniz
için teşekkürler.
- İç!
Mazotunu al.
Tom, komşularınla
aran nasıl?
Ben Bridgeport'ta
büyüdüm.
O yüzden pek
yabancılık çekmiyorum.
Kesinlikle haklısın.
Burası Chicago'daki
en iyi semttir.
Birbirimize göz kulak
oluyoruz.
2000 yılına yaklaşmışken
bu çok şey ifade ediyor.
- Belediye
başkanlığına mı hazırlanıyorsun?
- Hey, çocuklar şu gürültücüleri gördünüz mü?
- Lenny'nin burada ne
işi var?
Bobby, ona parti
verdiğini mi söyledin?
- Vanessa istedi.
Herkesi davet ettik.
- Bu sapığı özellikle
mi çağırdın?
Tamam, gül bakalım!
Boğazı kesik ve ölü
olarak uyandığın zaman, gelip bana ağlama!
Çekici değil.
Yeterince sarhoş
değilim.
Korkunç!
Dokunma bana.
Ben iyiyim Hipnoz altında yönlendirilen insanlar hakkında
hiçbir şey duymadınız mı?
Evet, ama hiçbirine
inanmıyorum.
Hipnotize olduğunu
söyleyen insanlar yalnızca rol yapıyorlar.
- Haklı.
- Öyle mi?
O zaman nasıl oluyor
da boğazlarına hiç kan akıtmadan bistüri saplayabiliyorlar?
- Saçma!
- Bunu görmüş
olamazsın!
- Bu saçmalık!
- Başka bir kelime
öğrenir misin?
Tamam ama ya
"dar görüşlülük" e ne demeli?
Verdiğim eğitim
sayesinde 5 santimlik iğneyi kolundan geçiren bir adam gördüm.
- Üstelik hipnoz
altındaydı.
- Çok büyük saçmalık!
Bu nasıldı, tatlım?
Ertesi gün resmini
gördüm.
Yara izi vardı.
Anlamıyorum.
Nasıl oluyor da üniversite
görmüş biri bu batıl inanç
saçmalıklarına inanabiliyor?
- Bu batıl inanç
değil!
- Hadi canım!
- Ben pratik olarak
lisanslı bir hipnoterapistim.
- 'Pratik' olarak
lisanslı mı?
Bu 'benim ehliyetim
yok' demekle aynı şey değil mi?
Ah!
Kolum!
Sana garip gelebilir,
çünkü bütün hayatın boyunca aynı 6 blok arasında sürtüp durdun.
Bu, dışarıda daha
büyük bir dünya olmadığı anlamına gelmiyor, anladın mı?
Daha önce hiç
açmadığın kapılar, senin anlayışının dışında olan şeyler var.
Kapılar Pekâlâ
anlaşıldı, Kreskin.
Kanıtla bakalım -
Birini hipnotize et.
- Evet!
Beni hipnotize et.
- Olmaz.
- Neden?
- İlk neden, samimi
değilsin.
Ben samimiyim!
Sizce de samimi davranmıyor
muyum?
- Şey Hayır.
- Davet ettiğiniz
için teşekkürler.
Harika bir partiydi.
Hayır, dur.
Giderek eğlenceli
olmaya başlıyor.
Haydi, Lisa.
Beni hipnotize et.
Haydi!
- Olmaz.
Sen sarhoşsun.
- Sarhoş değilim!
Alkol almış birini
telkin edemezsin!
Telkin mi?
Hayır!
Dur!
Lütfen!
Sana yalvarıyorum.
Vahşileri eğit.
Böyle uzlaşmaz
tavırlar sergilediğin sürece işe yaramaz.
Yemin ediyorum,
söylediğin her şeyi harfiyen uygulayacağım.
Yine de işe yaramaz.
Haydi ama!
Ne kadar kötü olabilir
ki?
- Biri lambayı
söndürsün.
- Evet!
Pekâlâ, şimdi gevşe
ve kolunu aşağı indir.
Rahat otur.
Arkana yaslan.
Yalnızca rahatla ve
gevşe.
Bana güven.
Tamam mı?
- Gözlerini kapa.
- Elbette, Lisa.
Şimdi bir süre dinle.
Bulunduğun odadaki
sesleri dinle.
Neden bilmiyorum ama
korkuyorum.
Şimdi, bir salonda
olduğunu varsaymanı istiyorum.
Sinema salonu.
Oradaki tek kişi
sensin.
Şu eski büyük sinema salonlarından
birindesin.
Çevrene baktığında
çok büyük ve boş bir sinema salonu olduğunu görüyorsun.
Salon duvarlarının
siyaha boyandığını farkediyorsun.
Koltuklar da siyahla
kaplanıyorlar.
Zifiri karanlık bir
sinemanın içinde görebildiğin yalnızca
tek bir şey var; o da beyaz perde.
Perdede harfler
olduğunu farkediyorsun.
Uzun, kalın ve siyah
harfler.
Ama harflere
odaklanamıyorsun.
O yüzden oturduğun
yerden doğrularak, okumaya çalışıyorsun.
Şu an çok rahatsın.
Bu senin en sevdiğin
koltuğun.
Giderek
yakınlaşıyorsun, harflere dikkatlice bakıyorsun.
Artık çok gevşedin.
Bacakların gevşedi.
Kolların gevşedi ve
ağırlaştı.
Neredeyse harfleri
okuyacak kadar yakınlaştın.
Harfler, görüş
alanına girmeye başladı.
Harfler
"UYU" diye okunuyor.
UYU Hayır!
Ne oldu bana?
- Ne?
Ne?
Ne?
- İyi misin?
Rol yapıyor olmalısın.
Bu hayatımda gördüğüm
en lanet olasıca şeydi!
Tebrikler, Tom!
Yüzde sekize
girebilen şanslı insanlardan birisin.
- Yanaklarında hala
gözyaşı var.
- Bana ne yaptı böyle?
- Tanrım, çok susadım.
- Ne demek istiyorsun?
Ne %8'i?
Toplumun yalnızca
%8'i tam anlamıyla hipnotize olabilir.
Hemen hemen herkes
biraz hipnotize olabilir ama tam
anlamıyla olmaz.
- Yani az önce onun
olduğu gibi anormal şekilde olmaz.
- Elin nasıl?
- Ne demek istiyorsun?
Elinden bir çengelli
iğne geçirdim ve senden yalnızca tek bir taraftan kan akıtmanı istedim.
- İnanamıyorum ama
başardın!
- Çok uyumluydun.
Senin daha önce hiç
görmediğim bir tarafındı.
- Gerçekten oldu mu?
- Acımadığını
söyledin.
İğnenin canı
cehenneme!
Ben asıl Joey Luca hakkında
daha çok şey öğrenmek istiyorum.
Evet, kesinlikle!
- Kim?
- Joey Luca seni 12 yaşındayken pataklayan çocuk.
Bize her şeyi
anlattın.
Ağlıyordun ve
kendinden geçmiştin.
- Kapa çeneni!
- Oldukça
dokunaklıydı, Tom.
Joey Luca!
Ulu Tanrım.
Onu daha önce
düşünmemiştim.
Eve gidebilir miyiz?
Kendimi biraz tuhaf
hissediyorum.
Elbette!
Gözlerini kapa.
Sorun nedir?
Sakın durma.
- Sakın durma.
- Tamam.
Ulu Tanrım!
Aman Allahım!
- Ne oldu?
- Ben Ben Bir
şeyler görüyorum.
Ne demek istiyorsun?
Hayır, hayır!
Dur, dur!
Şimdi olmaz.
O halde az önce çok
iyi rol yapıyordun.
Bekle.
Dur, dur, dur!
Çok tuhaftı.
Hiç de tuhaf değildi,
bebeğim.
Sana tuhaf neymiş
gösterebilirim.
Kendimi saldırıya
uğramış gibi hissettim.
Sağ ol!
Özür dilerim, öyle
demek istemedim.
Hemen dönerim.
Bu ne be?
- Hey, Jake.
- Artık sen de
uyandın, Baba.
İyi misin?
Evet.
Evet, sanırım.
Kendimi pek iyi
hissetmiyorum.
Ondan sakın korkma,
baba.
- Peki neydi, o zaman?
Halüsinasyon mu?
- Evet, hem de bir
sürü.
Sanki bütün o
düşünceler gelmeye devam ediyor.
İnanabiliyor musun?
Yedi telefon gelmiş.
Eğer bu daha önce hiç
olmadıysa, o zaman hipnozun etkileri olmalı.
Beynin sana oyun
oynamış olmalı.
Şu baş ağrısıyla
uyandım ve cehennemdeymiş gibi susamıştım
Jake!
Umarım yine o
canavarlı filmi izlemiyorsundur!
Kadın kimdi?
Bilmiyorum.
Bir kere
karşılaştığım ve şimdi hatırladığım biri olabilir.
Hiç tanıdık gelmedi.
- Onu becerdin mi?
- Dalga geçiyosun
sanırım.
Hayır.
Belki eskiden
çıktığın biridir diye söyledim.
Halüsinasyonlarımı mı
kıskanıyorsun?
Kesinlikle hamilesin!
- Lisa'yı aramalısın.
- Olmaz, beynimin
içine eden o zaten.
- O zaman eski haline
de o getirebilir.
- Lanet olsun!
Küfür etme!
Bekle, bekle!
İzin ver de kendime
geleyim.
Şu an vücut
sistemimde zerre kafein yoktur, bilirsin.
Tamam.
Sana hipnoz sonrası
geçerli olacak bir mesaj verip
vermediğimi soruyorsun.
O sakar kıçınla
beynimin içinde gezinirken oraya herhangi bir şey bırakmış olabilir misin?
- Hiçbir şey!
- Doğruyu söyle, Lisa.
Tom!
Lütfen, bu çok
aşağılayıcı.
Daha önce de yaptım,
biliyorsun.
Peki, güzel.
Ben yalnızca emin
olmak istedim.
Yine de oldukça
zararsız bir hipnozdu.
- Ne?
- Yoksa işe yaradı mı?
- Ne dedin sen?
- Söylemek
istemiyorum.
Dır dır edersin.
Lisa, yemin ederim !
Biraz daha açık
görüşlü olman gerektiğini her zaman söylerdim, değil mi?
- Evet.
- Ben de öylesine
söyledim.
"Uyandıktan
sonra, zihnin tamamen açılacak.
Tıpkı açık bir kapı
gibi.
Çevrendeki her şeyi
algılamanı sağlamak için açılmış bir kapı gibi.
" - Bundan nasıl bir anlam çıkarmalıyım?
- Ben nereden bileyim!
Daha önce hiç
söylemedim ki.
- Neden?
Bir şey mi oldu?
- Yüce Tanrım!
Sakin ol!
Ben yalnızca bir kapı
açtım, hepsi bu.
Terapistler her zaman
bunu yapar.
O yalnızca
bastırılmış anıları, içine attığın her ne varsa serbest bırakır.
- Senin durumun büyük
ihtimal eski Mannixreruns olmalı.
- Bak işimin başına
dönmem gerekiyor.
Peki.
Tamam o zaman!
Hayır!
Lisa, başka arama
istemiyor!
Selam, Lisa.
Benim.
Uyandığın zaman beni
ara.
Cuma günü bakıcılık
yapman mümkün mü?
Yaptım!
Ona söyledim!
Adın nedir?
Peki.
Sonra büyükannesinden
bütün bir ay boyunca onu dinlerim.
Bu işi yapabilecek
herkesi aradım ama kimse boş değil.
- Vanessa'yı ara!
- Ne?
Vanessa'yı ara ve ona
Debbie'yi sor dedim.
Her neyse, sonra yine
ara.
Hoşçakal.
Debbie mi?
Onların bebeklerine
bakan kız, o mu?
Evet.
Harika fikir.
Dua et, boş olsun.
- Sen Debbie'yi
nereden tanıyorsun?
- Samantha söyledi.
Selam, Vanessa.
Cuma gecesi dışarı
çıkacak mısınız?
Selam.
Ben Debbie.
Kozak?
Tom Witzky.
- Selam Debbie.
Ben Maggie.
- Selam.
Geldiğin için
teşekkürler.
Jake henüz uyudu ve
kolay kolay uyanmaz.
Odasında müzik grubu
çalsa duymaz.
Sana hiç sorun
çıkarmayacaktır.
Odası üst katta,
mutfak arka tarafta.
Canın bir şey isterse
hiç çekinme.
Gel, otur.
Bu bebek telsizi.
Şu an açık, diğeri
onun odasında, böylece her şeyi duyabilirsin.
- Film izlemek ister
misin?
- Kitap getirdim.
Eğer senin için de
bir sakıncası yoksa, gece yarısına kadar burada oluruz.
- Mükemmel.
- Harika.
O zaman ceketimi
alayım.
Merhaba!
Hazır mısın?
- Evet.
Hemen hemen.
- Tamam.
O kızı nereden buldun?
Numarasını Vanessa
verdi.
Herkes onu kullanıyor.
Çok iyi.
- Yine mi başağrısı?
- Çok fazla kafeinden
olmalı!
Tamam, haydi gidelim.
Hoşçakal.
Sakın yanlış anlama.
Bence Damon denen
çocuk harika bir iş yapıyor ve çocuğun
harika bir kolu var ama lise futbolu güce
dayalıdır, futbolda her şey koşmaktır.
Her zaman da öyle
olmuştur.
Sen lisede ne yaptın?
- Piyano çaldım.
- Tanrım!
Üzüldüm.
İster misin?
Her neyse, Adam Olaya tek taraflı yaklaştığımı kabul ediyorum
ama oğlum çok iyi bir sezon geçirmesine
rağmen sanki kimse farkında bile değil.
Eğer topu ona
verirlerse bin yardı geçebilir.
Hem de yalnızca 8
maçlık bir sezonda.
Ulu Tanrım!
Neden önünden
geçerlerken şöyle bir yalayıvermedin?
Frank, normal bir
erkeğin günün iki saatini ereksiyon halinde geçirebildiğini söyler.
- Onunki üç buçuk
saat.
- Artık gözümde
canlandırabiliyorum.
Günün birinde,
38'liğimi bulup beni kıçımdan vuracak.
Bir tabak sıcak çorba
bulsa şeyini onun içine bile sokar.
Çek!
Çek!
- İyi misin?
- Evet.
Evet, iyiyim.
Bin yarddan fazla
koştu.
Burada üniversite
bursundan söz ediyoruz!
Bu çocuk çok başarılı
olabilir.
Ayrıca bu herkese
yarar sağlar.
Bütün semt kazançlı
çıkar.
Benden çok daha fazla
ileriye gidecektir.
Şundaki şansa bak.
Daha 14 yaşındayken
beni bu bölüme geçirdi.
Haydi ama!
Henüz gençken girebilecek
miyiz?
Beni korkuttun!
Sanırım aşağıda.
Bilmiyorum Onu henüz görmedim.
Jake?
- Sorun nedir?
- Ters giden bir
şeyler var.
Ne?
Sana bir sır
vereceğim.
Söz mü, söz mü?
Samantha, yaşadığı
yerin her zaman karanlık olduğunu söylüyor.
Kim dedin?
Samantha.
Sen Samantha ile mi konuştun?
Evet!
Ne zaman?
Her zaman.
- Nerede?
- Burada.
Evimde.
Bu doğru olamaz.
Yürü.
Yürü!
- Bu hiç hoş değil.
Doğru olamaz.
- Ben yalan söylemem!
Samantha burada mıydı?
Burada, senin evinde
miydi?
- Kolumu acıtıyorsun!
- Burada mıydı?
- Bırak beni!
- Benimle geliyorsun.
Gidiyoruz.
Onu götürüyor.
İndir beni!
İndir beni !
- Neler oluyor?
- Onu kaçırdı.
- Ne?
- Onu kaçırdı.
Lanet olası bebek
bakıcısı.
Aman Tanrım!
İçeride değil.
- Nereye gidiyorsun?
- Bilmiyorum!
Orada.
- Jake!
- Baba!
- Bu o!
- Dur!
Nereye gittiğini
sanıyorsun?
Sakin ol!
Dur!
Dur!
Sakin ol.
Sakin ol.
- Çocuğumu ver.
- Bana onun nerede
olduğunu söyleyin!
Hayır!
Onun nerede olduğunu
söyleyin!
Onun nerede olduğunu
söyleyin!
- Çek elini!
- Nerede olduğunu
söyle!
- Hey!
Hey, hey!
Herkes çenesini
kapatsın!
- İyi misin?
- Bu kız oğlumuzu
kaçırdı.
- Bu sizin çocuğunuz
mu?
- Ona Samantha'yı sor.
Size ait olmadığı
âşikar çocuğu soruyorum!
Açıklayabilirim.
Seninle konuşmuyorum.
Kızla konuşuyorum.
- O senin çocuğun mu?
- Hayır.
Bize bebek bakıcılığı
için geldi.
Daha önce hiç onunla
çalışmamıştık.
Yaptığın şey çok ağır
bir suç, genç bayan.
Bunun için hapse
girebilirsin!
- Onu nereye
götürüyordun?
- Hiçbir yere
götürmüyordum!
- O zaman neden onu
tren istasyonuna getirdin?
- Ondan şikayetçiyim.
Buraya benim için
geldi, tamam mı?
Burada çalışıyorum.
Onun annesiyim.
- Annesi mi?
- Onlara ne zaman
soru soracaksın?
Samantha'yı ne zaman
soracaksın?
- Kim?
- Samantha, benim büyük
kızımdır.
Altı ay önce evden
kaçtı.
Hayır, o evden
kaçmadı, kaçırıldı ve bu küçük çocuk onu gördüğünü söyledi!
Ondan uzun zamandır
haber alamıyoruz.
Soruşturma açması
için polise başvurduk.
- Ama kimse
telefonlarımıza cevap vermedi.
- Jake, onunla
konuştuğunu ve gördüğünü söyledi.
Samantha'nın onların
evinde olduğunu söyledi.
Bu o mu?
- Ondan uzak dur,
küçük kaltak.
- Resme bak!
- Bırak beni!
- Lütfen resme bakar
mısınız?
- Bu çok saçma.
Gerçekten yalan
söylediğimizi mi düşünüyorsunuz?
- Resme bakar
mısınız, lütfen?
- Onu daha önce hiç
görmedim.
- Peki ya siz?
Hayır.
Üzgünüm.
Hiç görmedim.
- Hayır, hayır!
Yalan söylüyorlar!
- Şikayetçi olacak
mısınız?
- Evet!
- Hayır.
- Ne?
- Haydi.
Unutalım gitsin.
Haydi eve gidelim.
Sen delirdin mi?
Peki başka birine bakıcılığa
gittiğinde ne olacak?
- Oydu.
- Kim?
- Samantha.
Resimdeki kız, kanepede
gördüğüm kızla aynı.
Neden o kızın bize
bebek bakıcılığı yapması için Debbie'yi aradın?
Neden o?
Başka birini
bulamadım.
Telefondaydım ve Jake Jake?
Seninle mutfakta
konuştuğumuz günü hatırlıyor musun?
Bebek bakıcısı
arıyordum, hatırladın mı?
Samantha'nın sana
Debbie'den söz ettiğini söylemiştin.
Hatırladın mı?
Annen sana soru
sordu, ahbap.
Samantha ara sıra seninle
konuşuyor mu, Jake?
- Sana ne söylediğini
hatır?
- Çocuğa daha fazla
soru sormayın.
- Benimle konuşun.
- Ne dedin sen?
- Ne?
Jake.
Az önce ne dedin?
- Hiçbir şey.
- Şu ses!
Şu sesi bir daha
duyayım.
- Haydi, söyle.
Tekrar yap.
Tekrar kullan şu sesi.
- Tom!
Haydi, Jake.
Haydi.
Şu sesi tekrar yap.
- Tom!
- Tekrar yap şu sesi,
Jake.
Yapabileceğini
biliyorum.
- Tom, yapma!
- Yine duymak
istiyorum.
- Derinden gelen o
sesi nasıl yaptın?
- Tom, lütfen!
- Her şey yolunda!
Tamam!
- Pekâlâ!
- Ne yapıyorsun?
Hey!
Hey!
- Onunla konuşuyordum!
- Senin sorunun ne?
- Sence ne olabilir?
Ben yalnızca oğlumla
sohbet etmeye çalışıyordum.
Evet, beş yaşında bir
çocuk için kesinlikle normal bir sohbet!
- Korkmana gerek yok.
- Neden korkmayayım?
Bilmiyorum.
Bana öyle söyledi.
Her şey burada oldu.
Kızı burada gördüm.
- Arkama yaslandım ve
oradaydı.
18 yaşlarındaydı.
- Farklısın.
Farklı hissediyorsun.
Farklı görünüyorsun.
- Uzun saçlar.
Senin gördüğün de
böyle miydi?
- Şu an kendini
görebilmeni dilerdim.
- Maggie, lütfen!
- Tanrım!
Belki de onu
görmüyorsun, yalnızca duyuyorsun.
Yalnızca duyuyor ve
göremiyor olabilir misin?
- Tom, yeter artık!
- Onu nasıl geri
getireceğimi anlamaya çalışıyorum.
- Eğer burada yeteri
kadar uzun - Seninle konuşuyorum!
takılırsam belki
geri gelir.
Belki sen onunla konuşabilirsin.
Bana yardım et, ahbap.
- Hey, haydi!
Hey!
Sorun nedir?
- Kes şunu!
Bunun hakkında
konuşmak istemiyorum.
Çünkü annemi
korkutuyor.
- Sesini aç, adamım.
- Ne?
Sesini aç.
Aç!
Bugün Tom kendini
biraz toparlamış görünüyor.
Bana oldukça hoş bir hırıltıyla
selam verdi.
Bir çeşit
tek-hücreliye dönüşüyor.
Onun hiçbir sorunu
yok.
Hem de hiç.
Birazcık lityumun
tedavi edemeyeceği bir şey değil.
Ben bir aptalım.
Özür dilerim.
İyi misin?
Orada!
Kapıda!
Merkezde yaşıyor ve sıcak
bir yuvan olsa bile yani maaşın giderleri karşılasa bile.
Yine de erken kalkmak
zorundasın.
Ama emekli olduğum
zaman iki kişiye yetecek kadar maaşım olacak.
Ve üniformayı
çıkardığım zaman çoktan emlak sahibi olmuş olacağım.
5 yıl sonra bu
civarda üç tane evim olacak.
- Selam Har.
- N'aber?
Samantha Kozak
hakkında ne biliyorsun?
Samantha Kozak,
tanıdık geliyor.
Bu adı neden
bilmeliyim?
Kahverengi saçlı,
16-17 yaşlarında.
Eskiden burada
yaşarmış.
- Sanırım onu
hatırlıyorum.
- Haydi gidelim.
Çok yoruldu.
Hey, Kurt!
Buraya gelsene.
Belki o bir şeyler
söyler.
Buraya gel!
Kozak denen kızı
tanıyor musun?
- Debbie.
- Hayır, hayır,
diğeri Samantha.
Gerizekalı olanı
kastediyorsun.
Evet, evden kaçmıştı.
Evet, doğru.
Kaçtığını
hatırlıyorum.
Ee, ne olmuş?
Ben Ben yalnızca onu
çok merak ediyorum.
Neden?
Kızkardeşi bize
bakıcılığa geliyor.
Bir haftadır evden
ilk defa çıkıyor.
İşe gitmiyor.
Her gün 12 saat
uyuyor.
Bütün hasta
izinlerini kullandı.
Eğer pazartesi de işe
gitmezse onu postalayacaklar.
Ben Onu kanepeden 1 metre bile uzaklaştıramıyorum.
- Neden?
- Orası kızın ona
göründüğü yer.
Başka bir kadın
olmasına şaşırmadım.
Hoş kızın ölü olduğu
gerçeği beni bir an düşündürdü.
Burada bir hayaletten
söz ediyoruz, değil mi Maggie?
Geçen martta ortadan
kayboldu.
Sanırım siyah bir
herifle birlikte.
Harry.
Hiç bizim evde yaşadı
mı?
Hayır, hayır.
Orayı yeni aldım.
İlk kiracı sizsiniz.
Tom ve Jake, kendi
aralarında bir kulüp kurmuş gibiler.
Oturma odasında
oturuyorlar ve fısıldaşıyorlar, ben içeri girdiğimde ise hemen susuyorlar.
Ne yapman gerektiğini
biliyor musun?
Gidip sana bu konuda
yardım edebilecek o genç yakışıklı rahiplerden birini bulmalısın.
Şaka yapıyorum, ama
ciddiyim.
Bak, Tom'a çok bok
atarım, ama gerçek şu ki, siz yeryüzündeki en iyi çiftsiniz.
Her şey sana kaldı,
Maggie.
Biraz yardım al.
Olanların nedenini
araştır.
Bir nedeni olmalı.
Kaçık bir aileyi bir
arada tutmaya çalışan ilk kadın sen olmayacaksın.
Tom kaçık değil.
Evet öyle.
Ama en azından ilginç
biri olmaya başladı.
Flaş haber!
Flaş haber!
Cuma gecesi, 211
yarda koştu.
Bu tam olarak sezonun
bitmesine iki maç kala 894 yarda ediyor.
Bu çocuğun 106
yardaya daha ihtiyacı var.
Maç başına 53 yarda
kalıyor.
Son iki maçta yürüse
bile 1000'i geçebilir.
- Frank, peki ya sen?
Onu tanıyor musun?
- Kimi?
Tom, Baldwin'lerin
komşusu Kozak'ların kızından söz ediyor.
- Evden kaçan?
Hatırladın mı?
- Gerizekalı olan.
Kapa çeneni, Lenny.
O kelimeyi kullanma.
- Yalnızca biraz
yavaştı.
- Ne?
Gerizekalıyı mı?
Lanet olsun, Lenny,
neden şu lanet olası çeneni kapamıyorsun?
- Hey, hey, hey!
- Çekilin!
- Ne yapıyorsun sen?
- Hey, hey, hey!
Nedense her zaman
birileri içine eder.
Asla düşünceli
davranamazlar.
Frank.
Burada ne işin var?
Seni öldürecekler,
Tommy.
Seni ve Magie'yi.
Neden böyle
konuşuyorsun, Frank?
Burası çok güzel bir
semt.
Sen iyi misin?
Sheila nerede?
Evde mi?
Gidip evde mi diye
bakacağım.
Tamam mı?
Hemen eve!
İkiniz de!
Hemen!
Girin!
Selam.
Annen evde mi, çünkü
baban - Hey Elimde ne olduğunu görmek
ister misin?
Elbette.
Harika.
Babanın mı?
Bugünlük değil.
Buraya gel.
Neden silahı bir
kenara koymuyorsun, Adam?
- Haydi, ahbap.
Buraya gel.
- O şeyler beni biraz
korkutur.
- O zaman bu seni çok
korkutacak.
- Sakın, sakın!
Sakın yapma.
Yapma!
Lütfen altında olma.
Tanrım.
Frank?
Hemen eve!
İkinizd e!
Hemen!
Adam!
Adam!
Kapıyı aç!
Aman Tanrım!
Yardım edin!
Yardım edin!
Ben uyanık mıyım ya da uykuda mıyım?
İmdat!
Yüce Tanrım!
Tanrım!
Bebeğim!
- Durun.
Durun.
- Bırakın Bırakın beni!
- Tanrım!
Tanrım!
- Yaşıyor mu?
Yaşıyor mu?
Tanrım!
Tanrım!
Adam!
Adam!
Onu gezintiye
çıkaracağım.
- Haydi, tatlım.
Git ceketini al.
- Nereye gidiyoruz?
- Merhaba oradakiler!
- Merhaba oradakiler!
Dinle!
Müzik!
Çok güzel!
Jake, bekle!
Burada olmamamız
gerekiyor, tatlım.
Haydi gidelim.
Bu taraftan.
Burası harika!
Haydi, tatlım.
Gidip biraz yemek
yiyelim.
Anne!
Bu nedir?
- Bilmem.
İzin ver bakayım.
- Bir çeşit taşa
benziyor.
- Taş olabilir ya da
bir madalya.
- Evet, bence de.
- "Yapmış olduğu
hizmetlerden " - Bak.
Bayrak var.
- Sorun mu vardı?
- Sorun yok.
Gayet iyi.
Burada olmamamız mı
gerekiyordu?
Hayır.
Önemli değil.
Gerçekten.
Pekâlâ.
Görüşürüz.
Çocuk gözlerini ondan
almış, değil mi?
X-ışını.
Sende yok.
Babası olabilir mi?
Onlardan başkaları da
var.
Babasına bu gece geç
saatte beni görmeye gelmesini söyle.
Belki birkaç şey
öğrenebilir.
Hoşçakal, Jake.
Güle güle, Neil.
Onun adı Neil.
Bunu dene, Baba.
Bu şarkıyı nereden
biliyorum?
Filmden hemen sonra
evde olacağım.
Biliyorum.
Biliyorum!
Geç kalmam dedim.
Pekalâ.
Güle güle, anne.
Güle güle, Maggie.
Merhaba.
Doğru yerde miyim
bilmiyorum.
Neil'i arıyorum.
Affedersiniz?
Ben Üzgünüm ama
Kahretsin!
Kahretsin!
Kahretsin!
Neil'i görmek
istiyorum.
Burada bekle.
Onu tanımıyorum.
Ne yapıyorsun?
Sana çocuğun babası
demiştim.
Babası gelsin
demiştim.
O bunu asla yapmaz.
Seninle bu konuyu konuştuğumu
duysa beni öldürür.
Çok paranoyaktır.
Sorun nedir, adamım?
Kapat şu kahrolası
kapıyı!
- Onlar da öyle.
İçeri girmene izin
veremem.
- Kim onlar?
Bak, ahbap.
Burada bir ucube
gösterisi yapmıyoruz.
Kapat şu kahrolası
kapıyı!
Buradan gitsen iyi
olur.
Kocam aklını
kaçırıyor.
Neler olduğunu
bilmiyorum ama senin bildiğini düşünüyorum.
Bana bildiklerini
anlatabilirsin, ama gitmemi söyleyemezsin.
Çünkü hiçbir yere
kıpırdamıyorum.
- Ne zamandır böyle?
- Yalnızca bir kaç
gündür.
- Ne oldu?
Araba kazası mı?
- Hayır.
- Çocuğunuz mu öldü?
- Hayır!
- Birini mi öldürdü?
- Hipnotize edildi.
- Olayları başlatan
şey bu mu?
- Gelir ve gider.
Bazı kişiler yalnızca
bir kaç saniye yaşarlar.
Bazıları ise tüm
ömürleri boyunca.
O artık bir elçi.
Her şey ona geliyor.
Bunu durduramaz ya
da yavaşlatamaz.
Hatta ne olduğunu
bile anlayamaz.
Bu, elinde bir
fenerle tünele girmeye benzer, ama ışık yalnızca bir süre için yanar ve söner.
Bir an için bir
şey görüyor, ama ne olduğunu anlayacağı kadar uzun süreli değil.
Yalnızca orada
olduğunu bilmesi için yeterli.
- Jake de.
- Senin oğlun mu?
Daha iyi bir el
feneri var.
- Henüz ne istediğini
öğrenemedi mi?
- Kimin ne istediğini?
Hayalet gördü, değil
mi?
Hayalet ondan ne
yapmasını istedi?
- Kız hiçbir şey
istemedi.
- Belki de
dinlemiyordu?
Bir şey istedi ve
şimdi bekliyor ve kocan bir şey
yapmadığı sürece daha da öfkelenecek.
Eğer kocan, onun
isteğini yapmazsa, asla gitmeyecektir.
Öldür onu!
Öldür onu!
- Kesinlikle olmaz!
- Lütfen, lütfen!
- 5 dakika daha.
5 dakika daha.
- Sıfır dakika dahi
olmaz.
Çok güzel.
- Yatmadan önce
"Mumya" yı seyrettiğinde kabus gördüğünü biliyorsun.
- Hiç adil değil!
Biliyorum iğrencim!
Duş alacağım.
On dakika uslu durur
musun?
Mecburen!
Bu şarkıyı nereden
biliyorum?
Biliyorum.
Bu şarkıyı biliyorum.
Biliyorum.
Buz gibi!
Silahlarınızı
hazırlayın, millet!
Saldırın!
Şu anda konuşmak
istemiyorum.
Hayır, hayır Tom?
Sanırım su ısıtıcının
ateşleyicisi yine söndü.
Benim için yakar
mısın?
Merhaba?
Ya da ben gider
yakarım.
Teşekkürler, albay.
Hepinize teşekkürler.
Hayır dedim!
Tam sırasıydı!
Hey!
İşte bu en şaşırtıcı Tom?
Tom!
Nefes al!
Ne oldu?
- Oradaydı.
- Ne?
Oradaydı.
Ne?
Tanrım!
Beni tekrar hipnotize
etmeni istiyorum.
Bütün bu boktan
şeylerin gitmesini istiyorum.
- Durmasını istiyorum.
Hemen şimdi!
- İçeri gel, Tom.
Clarita ile tanışmanı
istiyorum.
Selam.
Üzgünüm.
Üzgünüm, Ben Şey acaba bize biraz?
- Şey o?
- Elbette Clarita, özür dilerim.
Ama kayınbiraderim
biraz delidir.
Bizi biraz yalnız
bırakabilir misin?
- Hemen mi?
- Evet.
Evet.
Harika!
Gece yarısı, pislik bir
bölgede caddenin ortasında tek başıma
taksi aramak zorundayım.
- Biliyorum.
Ben - Sağ ol.
- Bir şey değil.
Pekâlâ.
Biraz sakin
olmalısın, tamam mı?
Önce bana karşı biraz
sabırlı olmalısın çünkü itiraf etmem gereken bir şey var.
Anladın mı?
Biz, sen gelmeden az
önce koca bir cigaralık çekiyorduk o
yüzden kafam biraz kaçmış olabilir.
- Dinle beni!
- Evet?
- Beynimde açtığın
kapı ya da her neyse senden onu
kapatmanı istiyorum.
- Hemen!
- Tamam.
Yapacağım.
Tamam.
Yapabilirim.
Gözlerini kapa.
Pekâlâ.
Geçen sefer yaptığın
gibi konsantre olmanı ve odaklanmanı istiyorum.
Odanın sesini dinle,
nefes alışını dinle.
Göz kapaklarının
arkasından bak.
Orada bir şey görüyor
musun?
- Artık başlayabilir
miyiz, lütfen?
- Peki, tamam.
Yine sinema salonunda
olduğunu varsaymanı istiyorum.
Ortam çok karanlık ve zifiri karanlık bir sinemanın içinde görebildiğin
tek şey beyaz perde.
Perdeye odaklanmaya
çalıştıkça, oturduğun yerden öne doğru ilerlemeye başlıyorsun.
Perdenin üzerinde
harfler olduğunu farkediyorsun.
Uzun, kalın, siyah
harfler.
Ama görüş alanının
dışındalar, o yüzden onlara yakınlaşmaya başlıyorsun.
- Burada biri var.
- Hayır, orası boş.
- Ama burada başka
biri daha var.
- Hayır, sinemada tek
başınasın, Tom.
- Hayır!
Hayır, değilim.
- Ayakların ve ayak
bileklerin gevşiyor.
- Hayır.
Nefes alamıyorum.
Ellerin gevşiyor ve
ağırlaşıyor.
Kolların - Hava yok!
Hava yok!
- Tom, perdeye
bakmanı istiyorum.
Perdeye bak.
Artık harfleri
okuyabilirsin.
Şu an tam önlerindesin.
Tom!
Perdeye bak.
KAZ
Hayır!
Ne Ne oldu?
İyi misin?
Otursan iyi olur, Tom.
Olanlar çok üst
düzeydeydi.
Yüzünün halini
görmeliydin.
Bira ister misin?
Daha iyi misin?
Ne oldu?
Kazmam gerekiyor.
Selam!
Merhaba?
Evde kimse var mı?
Şu dağınıklığa bak!
İlginç!
Pekâlâ!
Merhaba, tatlım.
Ne yapıyorsun?
Babam, kazmam
gerektiği söyledi.
Güzel!
Tom.
Tom!
- Beni korkuttun.
- Seni korkuttum mu?
- Ne yapıyorsun?
- Kazmam gerekiyor.
- Ne demek istiyorsun?
- Kazmam gerektiğini.
Kim söyledi?
Anlıyorum.
Peki Jake ne yapıyor?
Jake yardım ediyor.
- Bunu neden
yapıyorsunuz?
- Su, toprağı
yumuşatıyor.
Hayır.
Demek istediğim Biraz durur musun?
- Tom!
Seninle konuşurken
bana bakar mısın?
- Tam olarak
anlamadığın şey nedir?
Kazmam gerekiyor.
- Neden kazıyorsun?
- Arıyorum.
- Ne arıyorsun?
- Soru 'Ne' değil.
İkimiz de ne olduğunu
çok iyi biliyoruz, fakat itiraf etmek istemiyoruz.
Soru, Maggie, açık
bir şekilde görebildiğin gibi, cevabını bulmakla meşgul olduğum soru 'Nerede'.
Merak etme, o iyi.
- Orada değil.
- Polisi arıyoruz.
Onlara ne
söyleyeceksin?
Düşünsene.
Kendini benim yerime
koy.
Dışarıdan nasıl
göründüğünü görmek isterdim.
Başka bir şey var mı?
Tom, benimle içeri
gelir misin?
Seninle konuşmak
istiyorum.
Şu an kendinde
değilsin.
Son derece tipik!
Ne yapmamı istiyorsun
Maggie?
Benden, içeri girip
televizyonun önündeki kanepeye oturmamı
sızıncaya kadar bira içmemi ve aynı şeyleri ertesi gün de tekrarlamamı
mı istiyorsun?
- Ve sonraki gün ve
sonraki gün!
- Sessiz olun!
- Dur biraz!
- Ta ki
Ta ki
Ta ki Ölüp, tabuta
girene kadar mı?
Bu benim başıma gelen
en önemli şey.
Demek istediğim Bu aptal
hayatım boyunca yaptığım en önemli şey.
Ve sen benden durmamı
mı istiyorsun?
Hayır!
Hayır, durmayacağım!
Durmayacağım!
Durmayacağım!
Seni sekiz yıldır
tanıyorum.
Bir kere bile benimle
böyle konuşmamıştın.
Bir kere bile.
Eğer bunu bir daha
yaparsan, yemin ederim Bir şey daha!
Ne zaman, ne kadar
sıradan biri ve aptal bir hayatın olduğundan söz etsen ki aslında bu "bizim hayatımız"
oluyor; ben hiç de aptal olduğunu düşünmüyorum.
Peki şimdi ben nasıl
hissetmeliyim?
Onu içecek misin?
Özür dilerim!
Peki, dilemiyorum.
- Kimden?
- Kardeşim Steve'den.
- Büyükannemi yine
hastaneye yatırmışlar.
- Hayır, o Ne?
Ne var?
Hiç.
Ne demek oluyor bu?
Merhaba?
Özür dilerim.
Çok meşguldük.
Ben de şimdi Ne?
Sahi mi?
Yapabiliyor muyum,
baba?
Harikasın, evlat.
Harika Çok üzgünüm, bebeğim.
Biliyordun.
Biliyordun, değil mi?
Cenaze ne zaman?
Pazar.
En kısa zamanda yola
çıkmalıyız.
Seninle gelmemi mi
istiyorsun?
Ailen ve diğer şeyler
Benimle gelmeni mi istiyormuşum büyükannemin cenazesine?
Beni o yetiştirdi
sayılır!
Tabiî ki senin de gelmeni
istiyorum.
Sen neden
istemiyorsun?
Ben Benim burada biraz işim var.
Ayda 800 dolar
veriyoruz ama lanet suyu kullanamıyoruz.
Lanet olsun!
Aletler.
Kahretsin!
Bok çuvalı!
Orası kiralık bir ev!
- Merhaba?
- Benim.
- Hey, bebeğim,
Nasılsın?
- İyiyim.
- Ailen nasıl?
- Sarhoş ve
birbirleriyle kavga ediyorlar.
Dinle, Maggie, özür
dilerim.
Orada seninle birlikte
olmalıydım.
Ben salak herifin
tekiyim.
Evet, kendine göre
nedenlerin var.
- Kendini nasıl
hissediyorsun?
- İyi.
Çok Çok daha iyi.
Burada her şey
yolunda.
Gerçekten.
Şey - Artık kazmak yok mu?
- Hayır.
Normale döndüm.
Ben de özür dilerim.
Keşke sana o kadar sinirlenmeseydim.
Seni yalnız
bırakmamalıydım.
Bunu hak ettim.
Neden buraya
gelmiyorsun?
Bir saat içinde
burada olabilirsin.
- Hayır, bunu yapamam.
- Neden?
Kamyonu, kişisel
geziler için kullanamam.
Seni alırım.
Hemen çıkıyorum.
Hayır, bebeğim.
Sakın yapma.
Bu delilik.
Buraya gelme.
Gitmek zorundayım.
- Arabayı öne çeker
ve kornaya basarım.
Hoşçakal.
- Hayır, hayır!
Pekâlâ ahbap, gitmeye
hazır mısın?
Eve gitmeye korkuyorum.
Steven Amca'nın
evinde kalmak istiyorum.
- Neden korkuyorsun?
- Kuş tüyleri
yüzünden!
Hangi kuş tüyleri?
Bilmiyorum.
Kuş tüyleri görüyorum.
Sorun değil.
Ben ona bakarım.
Peki.
Uslu dur.
Anne!
Bekle!
Bunu unuttun.
Selam!
Selam.
Buraya gel.
- Ne?
- Yaklaş.
Seni duyamıyorum.
- Benimle mi
konuşuyorsun?
- Sana bir şey
göstermek istiyorum.
Bana bir şey mi
göstermek istiyorsun?
Evet.
Çevrede senden
başkasını göremiyorum.
- Nedir?
- Sürpriz.
Gerçekten harika bir
şey.
Haydi!
İnanamayacaksın.
Haydi!
Hava çok soğuk.
Hey!
Mutlu Aziz Patrick
Günleri!
- Sürpriz nedir?
- Hala almadın mı?
- Evet.
Sürpriz!
- Sürpriz.
- Biraz daha
içmelisin.
- Hayır, başım
dönüyor.
İçsene, aşağılık
herif.
İç!
- Sanırım sürpriz
falan yok.
- Evet var.
Sürprizimiz şu;
seninle arkadaş olmaya karar verdik.
- Öyle mi?
- Evet.
- Neden şimdi
arkadaşım olmak istiyorsunuz?
- Dalga mı geçiyorsun?
Kendine bir bak.
Bak.
Ceketini
çıkarabilirsin.
- İçmek ister misin?
- İçmem yasak.
Sana yasaklanan
şeyleri yapmaz mısın?
Ben yaparım.
Evet.
Çok güzelsin!
Haydi, arkadaş olalım.
Pekâlâ istersen beni öpebilirsin.
- Böyle olmaz, tamam
mı?
- Tamam.
Tamam - Eve gitmek istiyorum.
- Hayır.
Şimdi olmaz.
Haydi!
- Senin arkadaşın
olacağım.
- Ben de isterim, ama Bana iyi davran.
İyi bir kız ol.
Sen iyi bir kızsın,
değil mi?
- Eve gitmek
zorundayım.
- Peki biraz baş
yalamaya ne dersin?
Eve gitmem gerekiyor!
Hayır!
Dur!
Kapa çeneni!
Kapa çeneni!
Kapa !
Kapa çeneni!
Sustur onu!
Bağırmasını engelle!
Kes şunun sesini!
Çeketini ya da başka
bir şey getir!
Yüzünü ört!
Kapa çeneni!
“Başıma bunun
geleceğini önceden göremedim.
Tanrım!
Ne bok yemeye böyle
yaptın ki?
- Öldü mü?
- Kesin öldü!
Aman Tanrım!
- Diline baksana.
- Ben burada değilim.
Daha önce hiç kimseyi
ölürken görmemiştim.
- Burada olamam.
- Çok iğrenç.
Bu gerçek değil.
Yüzündeki lanet
plastiğe bak.
İyi düşündün, Adam!
Şimdi ne yapacağız?
Oğlun nasıl?
Atlatabilir.
Belki de atlatamaz.
Sheila hastaneye
gitti.
Ben de gideceğim.
Frank Üzgünüm
Üzgünüm ama Adam'ın kendini neden vurduğunu biliyorum.
Ve bunu polise
bildireceğim.
Onlardan duymanı
istemem.
Sheila'nın bunun
gazeteden okumasını da istemiyorum.
Bence herkesten önce duymaya
hakkın var.
Neden söz ediyorsun,
Tom?
Gel benimle.
Biraz bekle.
Önemli olsa iyi olur.
Haydi!
Haydi!
Bunu nasıl buldun?
Fark eder mi?
Ama Kurt ve Adam'ın yaptığından
emin değilsin.
Evet, eminim.
Ama elinde hiç Aklını kaçırmış lanet bir deli gibi konuşuyorsun.
Herkes böyle
söyleyecek.
Bu yalnızca bir ceset.
Hiçbir şeyi
kanıtlamaz.
Elinde birinin saçı
var.
Polis saçın kime ait
olduğunu bulabilir.
Polisi aramak
zorundayız.
Ne yapsaydık?
O bir kazaydı.
Çocuklar bize geldi ama
çoktan ölmüştü.
Olan olmuştu.
Kimse onu geri
getiremezdi.
Ama o çocukların
önünde bir hayat vardı.
Başka ne
yapabilirdik, Tom?
Onun yüzünden
hayatlarının sonuna kadar çocuklarımızı hapse mi gönderseydik?
Onunla kimi vurmayı
düşünüyorsun?
- Defol git buradan,
Tom.
- Haydi Frank yukarı
çıkalım.
Bu konuyu
konuşabiliriz.
6 aydır bununla
yaşıyorum.
Altı lanet ay!
Söyleyeceğin herhangi
bir şeyin benim için önemi olduğunu mu düşünüyorsun?
- Defol buradan!
- Ben gitmiyorum !
Çık dışarı!
Çık dışarı!
- Selam.
- Selam.
- Deli gibi yağıyor,
değil mi?
- Evet, öyle
görünüyor.
Bir dakikan var mı?
Hayır.
Ben, şu an biraz
meşgulüm.
Önemli.
Hiç konuşacak vaktim
yok, Harry.
Tanrı Aşkına!
Yağmur?
Harry, gerçekten çok
meşgulüm.
Kurt, ahırda
doğmadığını biliyorum.
Kapat şu kapıyı.
İstersen seni sonra
arayabilirim.
Tom, bizim ciddi bir
sorunumuz var.
Ne gibi?
Evimde ne haltlar
karıştırıyorsun?
Bütün o gürültüleri
duydum.
Gelip bakmaya karar
verdim.
Ama evimi harabeye
çevirebileceğin hiç aklıma gelmemişti!
Senin sorunun ne?
Endişelenme.
Ben gerekeni yaparım.
Ana su borusunu
onarmaya çalışıyordum.
Bilirsin, akıtıyordu ama evin altından boruya ulaşamadım.
Yani boruya ulaşmak
için evin altına giremedim demek istedim.
Öyle mi?
Hasar çok mu?
Biraz.
Etrafa göz atabilir
miyim?
Evet.
Elbette.
Keyfine bak.
Belki sen göstersen
daha iyi olur.
Şey, daha sonra
görebilirsiniz.
Benim çıkmam
gerekiyor.
Neredeyse bakmaya
korkacağım.
İç.
Çabuk ol.
Ana su borusu evin
altından geçmiyor.
Öğrenmiş oldum.
Lanet olsun, Tom.
Halının üzerine getir.
- Sakın ona bakma.
Halıya sar.
- Tamam.
Haydi!
Tamam çekil önümden.
Tom?
Burada mısın?
Lanet olsun!
Çekil önümden, Kurt!
Seni öldüreceklerdi,
Tommy.
Seni ve Maggie'yi.
- İyi misin?
- Evet.
Soğuk kanlı cinayet.
Bunun olmasına izin
veremezdim.
Burada olmaz.
Burası çok iyi bir
semt.
“Eğer ışığın yine”
“Üzerime doğru parladığını hissedebilirsem.”
“Sana bunun ne
kadar “
“Hoş olacağını söylememe gerek yok.
“Işığı daha öncede
hissettim.
“Ama elimden kayıp
gitmesine izin verdim.
“Yalnızca bir gün
bana geri döneceğine inanmaya devam ettim.
“Sahne ışıkları
gibi değildi “
“Mum ışığı gibi
değildi “Sokak ışıkları gibi de değildi.
“Yalnızca eski bir
sokak rüyasıydı.
“Ay ışığı olamazdı.
“Hatta güneş ışığı
bile.
“Ama gözlerindeki
parıltıyı gördüm ve ne demek istediğimi biliyorsun.”
Jake Jake Jake
Önceki Yazı
« Prev Post
« Prev Post
Sonraki Yazı
Next Post »
Next Post »