Print Friendly and PDF

Translate

Dehşetin Yankıları (1999)

|


Stir of Echoes 99 dk
Yönetmen:David Koepp
Senaryo:Richard Matheson, David Koepp
Ülke:ABD
Tür:Korku, Gizem, Gerilim
Vizyon Tarihi:28 Temmuz 1999 (Almanya)
Dil:İngilizce
Müzik:James Newton Howard
Oyuncular
Zachary David Cope
Kevin Bacon
Kathryn Erbe
Illeana Douglas
Kevin Dunn
Devam Filmleri
1999 - Dehşetin Yankıları(72,275)7.0
2007 - Stir of Echoes: The Homecoming(2,057)4.6

Özet

Öldürülmüş bir kadının ruhu mütevazı bir Chicago evinde dolaşmakta ve umutsuzca onu duyabilecek biriyle, herhangi biriyle temas kurmayı beklemektedir. Beklentisi karşısına 3 kişilik sıradan bir aile olarak çıkar. Ruhla ilk konuşan 6 yaşındaki Jake olur, fakat mantıklı ebeveynleri Tom ve Maggie oğullarının hayali arkadaş fikrine gülerler. Bir partideki hipnoz sonrasında tecavüz edilip öldürülen bir kadının korkunç ve vahşi görüntüleri Tom'un beynini istila eder. Günler geçtikçe Tom ruhani sesler ile geçmişten gelen görüntilerin işgaline uğrar. Kimdir bu kadın?.. Tom, bu kadına gerçekte ne olduğunu araştırmaya karar verir. Gömülmüş kemikler değil, aynı zamanda ölümcül bir teori de açığa çıkmak üzeredir...

Altyazı

Pekâlâ.
 Jackson oyun oynamaya geldi.
 Süper Kahramanlar!
 Ben Siyah Power Ranger oldum.
 O da Batman oldu.
 Jake, iyi misin, ahbap?
 İyiyim.
 Sana bir soru sorabilir miyim?
 Pekâlâ!
 Yatma zamanı geldi.
 - Önemli bir soru.
 - Gidiyoruz, koca adam.
 Haydi bakalım.
 - Böcekliyi giyebilir miyim?
 - Böcekli pijamalar.
 Onlar aşağı katta.
 Ama itfaiyeli olanlar burada.
 - Böcekli.
 - İtfaiyeli.
 - Böcekli.
 - İtfaiyeli.
 - Böcekli.
 - Peki, böcekli.
 Hemen dönerim.
 Ölü olmak canını yakıyor mu?
 - Hayvan.
 - Yine ne yaptım?
 - Ona söyleyebilir miyim?
 - Eğer ölmek istiyorsan.
 - Bozuk bira karışmış spermlerin hala işe yarıyor.
 - Lisa!
 - Kardeşimi yine hamile bırakmışsın.
 - Sürtük!
 - Söylememi istediğini sandım?
 - Neden, "Söyleme" dediğim için mi?
 Korkudan söyleyemiyorsun.
 Çocuk, o fark etmeden doğabilirdi.
 - Sen hamile değilsin.
 - Sanırım "Tebrikler" kelimesi daha uygun olur.
 - Demek bana söylemeden önce ona söyledin.
 - O bir cadı!
 Bir kere baktı ve tahmin etti.
 Bir şey söyle!
 Tam sırasıydı.
 Başka bir şey söyle!
 Pekâlâ 6 haftalık hamile olduğuna göre bebek Nisan, Mayıs   Temmuz.
 İkizler.
 Çok iyi.
 Einstein da ikizlerdi.
 - Garbage'ın İskoçyalı bayan vokalisti de öyle.
 - Jake'e pijamalarını giymesi için yardım eder misin?
 - Eğer o geç kalmışsa  - Lisa, yemin ederim   eğer yine Dionne Warwick zırvalarına başlarsan, seni bu kahrolası camdan aşağı fırlatırım.
 - O yüzden lütfen giyinmesi için ona yardım et.
 - Ben de seni seviyorum, Tom!
 Hey!
 Bu harika.
 Ciddiyim.
 Yeni bir çocuk sahibi olmanın zamanı gelmişti.
 Tam da bu konuyu tartışmayı düşünüyordum.
 - Sahi mi?
 - Kesinlikle!
 - Bu sefer kendine zaman ayırmalısın.
 - Lütfen!
 Buna durumumuz el vermez!
 - Yapabiliriz.
 Yine fazla mesai yaparım.
 - O kadar saati tekrar çalışmanı istemiyorum.
 Kendinden geçmiş bir şekilde eve geliyorsun.
 Benim için tamamen işe yaramaz oluyorsun.
 Bana bir şey olmaz, tamam mı?
 Gidip Teddy'e o iş için başka birini bulmasını söyleyeceğim.
 - Tanrım!
 Tom!
 - Ne?
 Özür dilerim.
 Tamamen unutmuşum.
 Üzülmeni istemezdim.
 Üzgün değilim.
 Yalnızca  Hayır, ben  Üzülmedim.
 Ben bir yetişkinim.
 Zaten boktan bir grupla takılmak pek iyi bir fikir değildi.
 Gidip üzerimi değiştireceğim.
 Bilirsin, güzel birşeyler giyeceğim.
 Seni seviyorum.
 Ben mutlu bir adamım.
 Sonsuza kadar telefoncu olarak kalmayacağım.
 Sana söz veriyorum.
 Ne demek istiyorsun?
 Kesiyorum Bütün gün tel kesiyorum.
 Bir maymun da bunu yapabilir.
 Evet ama bir yıla yakın bir süre sonra seni ofise alacaklar.
 Hayır, demek istediğim  İlk tanıştığımızda, sana ne olacağımla ilgili bir sürü şey söylemiştim.
 Yalnızca bilmeni istedim.
 Seni kandırmaya çalışmadım.
 Demek istediğim buydu.
 Seninle ünlü olacağını düşündügüm için evlenmedim.
 Yalnızca kıçının kot pantolondan görünüşüne tutuldum.
 Asla ünlü olmak istemedim.
 Ben  Olmayı da beklemedim  O yüzden  Ne?
 Bilmiyorum.
 Sıradan.
 Bekle!
 Dur!
 Umarım kızdır.
 Etraftaki toplar beni hasta ediyor.
 Seninkiler hariç, bebeğim.
 Eğitimli ve bekar bir adamın böyle şeylerle uğraşma olasılığı nedir?
 GED'yi kastetmiyorum!
 - Ereksiyon hapı almış olması farkeder mi?
 - Tanrı vergisi bir ereksiyon aramıyorum.
 Güzel!
 İşte bu çok güzel, Lisa!
 - Hey!
 Nasılsın?
 - Hey, Tom, Tommy!
 Nasılsın?
 Başıma gelenlere inanmayacaksın.
 - Bunu al.
 Ben başka alırım.
 - Sağ ol.
 - Harry.
 - Tom.
 Evime iyi bakıyor musun?
 Bütün döşemelerine delik açıyoruz.
 Umarım sakıncası yoktur.
 - Tom, eşim Sheila'yı tanıyorsun.
 - Selam, Sheila.
 - Bobby, Vanessa.
 - Davet ettiğiniz için teşekkürler.
 - İç!
 Mazotunu al.
 Tom, komşularınla aran nasıl?
 Ben Bridgeport'ta büyüdüm.
 O yüzden pek yabancılık çekmiyorum.
 Kesinlikle haklısın.
 Burası Chicago'daki en iyi semttir.
 Birbirimize göz kulak oluyoruz.
 2000 yılına yaklaşmışken bu çok şey ifade ediyor.
 - Belediye başkanlığına mı hazırlanıyorsun?
 - Hey, çocuklar şu   gürültücüleri gördünüz mü?
 - Lenny'nin burada ne işi var?
 Bobby, ona parti verdiğini mi söyledin?
 - Vanessa istedi.
 Herkesi davet ettik.
 - Bu sapığı özellikle mi çağırdın?
 Tamam, gül bakalım!
 Boğazı kesik ve ölü olarak uyandığın zaman, gelip bana ağlama!
 Çekici değil.
 Yeterince sarhoş değilim.
 Korkunç!
 Dokunma bana.
 Ben iyiyim  Hipnoz altında yönlendirilen insanlar hakkında hiçbir şey duymadınız mı?
 Evet, ama hiçbirine inanmıyorum.
 Hipnotize olduğunu söyleyen insanlar yalnızca rol yapıyorlar.
 - Haklı.
 - Öyle mi?
 O zaman nasıl oluyor da boğazlarına hiç kan akıtmadan bistüri saplayabiliyorlar?
 - Saçma!
 - Bunu görmüş olamazsın!
 - Bu saçmalık!
 - Başka bir kelime öğrenir misin?
 Tamam ama ya "dar görüşlülük" e ne demeli?
 Verdiğim eğitim sayesinde 5 santimlik iğneyi kolundan geçiren bir adam gördüm.
 - Üstelik hipnoz altındaydı.
 - Çok büyük saçmalık!
 Bu nasıldı, tatlım?
 Ertesi gün resmini gördüm.
 Yara izi vardı.
 Anlamıyorum.
 Nasıl oluyor da üniversite görmüş biri   bu batıl inanç saçmalıklarına inanabiliyor?
 - Bu batıl inanç değil!
 - Hadi canım!
 - Ben pratik olarak lisanslı bir hipnoterapistim.
 - 'Pratik' olarak lisanslı mı?
 Bu 'benim ehliyetim yok' demekle aynı şey değil mi?
 Ah!
 Kolum!
 Sana garip gelebilir, çünkü bütün hayatın boyunca aynı 6 blok arasında sürtüp durdun.
 Bu, dışarıda daha büyük bir dünya olmadığı anlamına gelmiyor, anladın mı?
 Daha önce hiç açmadığın kapılar, senin anlayışının dışında olan şeyler var.
 Kapılar Pekâlâ anlaşıldı, Kreskin.
 Kanıtla bakalım - Birini hipnotize et.
 - Evet!
 Beni hipnotize et.
 - Olmaz.
 - Neden?
 - İlk neden, samimi değilsin.
 Ben samimiyim!
 Sizce de samimi davranmıyor muyum?
 - Şey  Hayır.
 - Davet ettiğiniz için teşekkürler.
 Harika bir partiydi.
 Hayır, dur.
 Giderek eğlenceli olmaya başlıyor.
 Haydi, Lisa.
 Beni hipnotize et.
 Haydi!
 - Olmaz.
 Sen sarhoşsun.
 - Sarhoş değilim!
 Alkol almış birini telkin edemezsin!
 Telkin mi?
 Hayır!
 Dur!
 Lütfen!
 Sana yalvarıyorum.
 Vahşileri eğit.
 Böyle uzlaşmaz tavırlar sergilediğin sürece işe yaramaz.
 Yemin ediyorum, söylediğin her şeyi harfiyen uygulayacağım.
 Yine de işe yaramaz.
 Haydi ama!
 Ne kadar kötü olabilir ki?
 - Biri lambayı söndürsün.
 - Evet!
 Pekâlâ, şimdi gevşe ve kolunu aşağı indir.
 Rahat otur.
 Arkana yaslan.
 Yalnızca rahatla ve gevşe.
 Bana güven.
 Tamam mı?
 - Gözlerini kapa.
 - Elbette, Lisa.
 Şimdi bir süre dinle.
 Bulunduğun odadaki sesleri dinle.
 Neden bilmiyorum ama korkuyorum.
 Şimdi, bir salonda olduğunu varsaymanı istiyorum.
 Sinema salonu.
 Oradaki tek kişi sensin.
 Şu eski büyük sinema salonlarından birindesin.
 Çevrene baktığında çok büyük ve boş bir sinema salonu olduğunu görüyorsun.
 Salon duvarlarının siyaha boyandığını farkediyorsun.
 Koltuklar da siyahla kaplanıyorlar.
 Zifiri karanlık bir sinemanın içinde   görebildiğin yalnızca tek bir şey var; o da beyaz perde.
 Perdede harfler olduğunu farkediyorsun.
 Uzun, kalın ve siyah harfler.
 Ama harflere odaklanamıyorsun.
 O yüzden oturduğun yerden doğrularak, okumaya çalışıyorsun.
 Şu an çok rahatsın.
 Bu senin en sevdiğin koltuğun.
 Giderek yakınlaşıyorsun, harflere dikkatlice bakıyorsun.
 Artık çok gevşedin.
 Bacakların gevşedi.
 Kolların gevşedi ve ağırlaştı.
 Neredeyse harfleri okuyacak kadar yakınlaştın.
 Harfler, görüş alanına girmeye başladı.
 Harfler "UYU" diye okunuyor.
 UYU Hayır!
 Ne oldu bana?
 - Ne?
 Ne?
 Ne?
 - İyi misin?
 Rol yapıyor olmalısın.
 Bu hayatımda gördüğüm en lanet olasıca şeydi!
 Tebrikler, Tom!
 Yüzde sekize girebilen şanslı insanlardan birisin.
 - Yanaklarında hala gözyaşı var.
 - Bana ne yaptı böyle?
 - Tanrım, çok susadım.
 - Ne demek istiyorsun?
 Ne %8'i?
 Toplumun yalnızca %8'i tam anlamıyla hipnotize olabilir.
 Hemen hemen herkes biraz hipnotize olabilir   ama tam anlamıyla olmaz.
 - Yani az önce onun olduğu gibi anormal şekilde olmaz.
 - Elin nasıl?
 - Ne demek istiyorsun?
 Elinden bir çengelli iğne geçirdim ve senden yalnızca tek bir taraftan kan akıtmanı istedim.
 - İnanamıyorum ama başardın!
 - Çok uyumluydun.
 Senin daha önce hiç görmediğim bir tarafındı.
 - Gerçekten oldu mu?
 - Acımadığını söyledin.
 İğnenin canı cehenneme!
 Ben asıl Joey Luca hakkında daha çok şey öğrenmek istiyorum.
 Evet, kesinlikle!
 - Kim?
 - Joey Luca   seni 12 yaşındayken pataklayan çocuk.
 Bize her şeyi anlattın.
 Ağlıyordun ve kendinden geçmiştin.
 - Kapa çeneni!
 - Oldukça dokunaklıydı, Tom.
 Joey Luca!
 Ulu Tanrım.
 Onu daha önce düşünmemiştim.
 Eve gidebilir miyiz?
 Kendimi biraz tuhaf hissediyorum.
 Elbette!
 Gözlerini kapa.
 Sorun nedir?
 Sakın durma.
 - Sakın durma.
 - Tamam.
 Ulu Tanrım!
 Aman Allahım!
 - Ne oldu?
 - Ben  Ben  Bir şeyler görüyorum.
 Ne demek istiyorsun?
 Hayır, hayır!
 Dur, dur!
 Şimdi olmaz.
 O halde az önce çok iyi rol yapıyordun.
 Bekle.
 Dur, dur, dur!
 Çok tuhaftı.
 Hiç de tuhaf değildi, bebeğim.
 Sana tuhaf neymiş gösterebilirim.
 Kendimi saldırıya uğramış gibi hissettim.
 Sağ ol!
 Özür dilerim, öyle demek istemedim.
 Hemen dönerim.
 Bu ne be?
 - Hey, Jake.
 - Artık sen de uyandın, Baba.
 İyi misin?
 Evet.
 Evet, sanırım.
 Kendimi pek iyi hissetmiyorum.
 Ondan sakın korkma, baba.
 - Peki neydi, o zaman?
 Halüsinasyon mu?
 - Evet, hem de bir sürü.
 Sanki bütün o düşünceler gelmeye devam ediyor.
 İnanabiliyor musun?
 Yedi telefon gelmiş.
 Eğer bu daha önce hiç olmadıysa, o zaman hipnozun etkileri olmalı.
 Beynin sana oyun oynamış olmalı.
 Şu baş ağrısıyla uyandım ve cehennemdeymiş gibi susamıştım  Jake!
 Umarım yine o canavarlı filmi izlemiyorsundur!
 Kadın kimdi?
 Bilmiyorum.
 Bir kere karşılaştığım ve şimdi hatırladığım biri olabilir.
 Hiç tanıdık gelmedi.
 - Onu becerdin mi?
 - Dalga geçiyosun sanırım.
 Hayır.
 Belki eskiden çıktığın biridir diye söyledim.
 Halüsinasyonlarımı mı kıskanıyorsun?
 Kesinlikle hamilesin!
 - Lisa'yı aramalısın.
 - Olmaz, beynimin içine eden o zaten.
 - O zaman eski haline de o getirebilir.
 - Lanet olsun!
 Küfür etme!
 Bekle, bekle!
 İzin ver de kendime geleyim.
 Şu an vücut sistemimde zerre kafein yoktur, bilirsin.
 Tamam.
 Sana hipnoz sonrası geçerli olacak   bir mesaj verip vermediğimi soruyorsun.
 O sakar kıçınla beynimin içinde gezinirken oraya herhangi bir şey bırakmış olabilir misin?
 - Hiçbir şey!
 - Doğruyu söyle, Lisa.
 Tom!
 Lütfen, bu çok aşağılayıcı.
 Daha önce de yaptım, biliyorsun.
 Peki, güzel.
 Ben yalnızca emin olmak istedim.
 Yine de oldukça zararsız bir hipnozdu.
 - Ne?
 - Yoksa işe yaradı mı?
 - Ne dedin sen?
 - Söylemek istemiyorum.
 Dır dır edersin.
 Lisa, yemin ederim !
 Biraz daha açık görüşlü olman gerektiğini her zaman söylerdim, değil mi?
 - Evet.
 - Ben de öylesine söyledim.
 "Uyandıktan sonra, zihnin tamamen açılacak.
 Tıpkı açık bir kapı gibi.
 Çevrendeki her şeyi algılamanı sağlamak için açılmış bir kapı gibi.
" - Bundan nasıl bir anlam çıkarmalıyım?
 - Ben nereden bileyim!
 Daha önce hiç söylemedim ki.
 - Neden?
 Bir şey mi oldu?
 - Yüce Tanrım!
 Sakin ol!
 Ben yalnızca bir kapı açtım, hepsi bu.
 Terapistler her zaman bunu yapar.
 O yalnızca bastırılmış anıları, içine attığın her ne varsa serbest bırakır.
 - Senin durumun büyük ihtimal eski Mannixreruns olmalı.
 - Bak işimin başına dönmem gerekiyor.
 Peki.
 Tamam o zaman!
 Hayır!
 Lisa, başka arama istemiyor!
 Selam, Lisa.
 Benim.
 Uyandığın zaman beni ara.
 Cuma günü bakıcılık yapman mümkün mü?
 Yaptım!
 Ona söyledim!
 Adın nedir?
 Peki.
 Sonra büyükannesinden bütün bir ay boyunca onu dinlerim.
 Bu işi yapabilecek herkesi aradım ama kimse boş değil.
 - Vanessa'yı ara!
 - Ne?
 Vanessa'yı ara ve ona Debbie'yi sor dedim.
 Her neyse, sonra yine ara.
 Hoşçakal.
 Debbie mi?
 Onların bebeklerine bakan kız, o mu?
 Evet.
 Harika fikir.
 Dua et, boş olsun.
 - Sen Debbie'yi nereden tanıyorsun?
 - Samantha söyledi.
 Selam, Vanessa.
 Cuma gecesi dışarı çıkacak mısınız?
 Selam.
 Ben Debbie.
 Kozak?
  Tom Witzky.
 - Selam Debbie.
 Ben Maggie.
 - Selam.
 Geldiğin için teşekkürler.
 Jake henüz uyudu ve kolay kolay uyanmaz.
 Odasında müzik grubu çalsa duymaz.
 Sana hiç sorun çıkarmayacaktır.
 Odası üst katta, mutfak arka tarafta.
 Canın bir şey isterse hiç çekinme.
 Gel, otur.
 Bu bebek telsizi.
 Şu an açık, diğeri onun odasında, böylece her şeyi duyabilirsin.
 - Film izlemek ister misin?
 - Kitap getirdim.
 Eğer senin için de bir sakıncası yoksa, gece yarısına kadar burada oluruz.
 - Mükemmel.
 - Harika.
 O zaman ceketimi alayım.
 Merhaba!
 Hazır mısın?
 - Evet.
 Hemen hemen.
 - Tamam.
 O kızı nereden buldun?
 Numarasını Vanessa verdi.
 Herkes onu kullanıyor.
 Çok iyi.
 - Yine mi başağrısı?
 - Çok fazla kafeinden olmalı!
 Tamam, haydi gidelim.
 Hoşçakal.
 Sakın yanlış anlama.
 Bence Damon denen çocuk harika bir iş yapıyor   ve çocuğun harika bir kolu var ama lise futbolu   güce dayalıdır, futbolda her şey koşmaktır.
 Her zaman da öyle olmuştur.
 Sen lisede ne yaptın?
 - Piyano çaldım.
 - Tanrım!
 Üzüldüm.
 İster misin?
 Her neyse, Adam  Olaya tek taraflı yaklaştığımı kabul ediyorum ama   oğlum çok iyi bir sezon geçirmesine rağmen sanki kimse farkında bile değil.
 Eğer topu ona verirlerse bin yardı geçebilir.
 Hem de yalnızca 8 maçlık bir sezonda.
 Ulu Tanrım!
 Neden önünden geçerlerken şöyle bir yalayıvermedin?
 Frank, normal bir erkeğin günün iki saatini ereksiyon halinde geçirebildiğini söyler.
 - Onunki üç buçuk saat.
 - Artık gözümde canlandırabiliyorum.
 Günün birinde, 38'liğimi bulup beni kıçımdan vuracak.
 Bir tabak sıcak çorba bulsa şeyini onun içine bile sokar.
 Çek!
 Çek!
 - İyi misin?
 - Evet.
 Evet, iyiyim.
 Bin yarddan fazla koştu.
 Burada üniversite bursundan söz ediyoruz!
 Bu çocuk çok başarılı olabilir.
 Ayrıca bu herkese yarar sağlar.
 Bütün semt kazançlı çıkar.
 Benden çok daha fazla ileriye gidecektir.
 Şundaki şansa bak.
 Daha 14 yaşındayken beni bu bölüme geçirdi.
 Haydi ama!
 Henüz gençken girebilecek miyiz?
 Beni korkuttun!
 Sanırım aşağıda.
 Bilmiyorum  Onu henüz görmedim.
 Jake?
 - Sorun nedir?
 - Ters giden bir şeyler var.
 Ne?
 Sana bir sır vereceğim.
 Söz mü, söz mü?
 Samantha, yaşadığı yerin her zaman karanlık olduğunu söylüyor.
 Kim dedin?
 Samantha.
 Sen  Samantha ile mi konuştun?
 Evet!
 Ne zaman?
 Her zaman.
 - Nerede?
 - Burada.
 Evimde.
 Bu doğru olamaz.
 Yürü.
 Yürü!
 - Bu hiç hoş değil.
 Doğru olamaz.
 - Ben yalan söylemem!
 Samantha burada mıydı?
 Burada, senin evinde miydi?
 - Kolumu acıtıyorsun!
 - Burada mıydı?
 - Bırak beni!
 - Benimle geliyorsun.
 Gidiyoruz.
 Onu götürüyor.
 İndir beni!
 İndir  beni !
 - Neler oluyor?
 - Onu kaçırdı.
 - Ne?
 - Onu kaçırdı.
 Lanet olası bebek bakıcısı.
 Aman Tanrım!
 İçeride değil.
 - Nereye gidiyorsun?
 - Bilmiyorum!
 Orada.
 - Jake!
 - Baba!
 - Bu o!
 - Dur!
 Nereye gittiğini sanıyorsun?
 Sakin ol!
 Dur!
 Dur!
 Sakin ol.
 Sakin ol.
 - Çocuğumu ver.
 - Bana onun nerede olduğunu söyleyin!
 Hayır!
 Onun nerede olduğunu söyleyin!
 Onun nerede olduğunu söyleyin!
 - Çek elini!
 - Nerede olduğunu söyle!
 - Hey!
 Hey, hey!
 Herkes çenesini kapatsın!
 - İyi misin?
 - Bu kız oğlumuzu kaçırdı.
 - Bu sizin çocuğunuz mu?
 - Ona Samantha'yı sor.
 Size ait olmadığı âşikar çocuğu soruyorum!
 Açıklayabilirim.
 Seninle konuşmuyorum.
 Kızla konuşuyorum.
 - O senin çocuğun mu?
 - Hayır.
 Bize bebek bakıcılığı için geldi.
 Daha önce hiç onunla çalışmamıştık.
 Yaptığın şey çok ağır bir suç, genç bayan.
 Bunun için hapse girebilirsin!
 - Onu nereye götürüyordun?
 - Hiçbir yere götürmüyordum!
 - O zaman neden onu tren istasyonuna getirdin?
 - Ondan şikayetçiyim.
 Buraya benim için geldi, tamam mı?
 Burada çalışıyorum.
 Onun annesiyim.
 - Annesi mi?
 - Onlara ne zaman soru soracaksın?
 Samantha'yı ne zaman soracaksın?
 - Kim?
 - Samantha, benim büyük kızımdır.
 Altı ay önce evden kaçtı.
 Hayır, o evden kaçmadı, kaçırıldı ve bu küçük çocuk onu gördüğünü söyledi!
 Ondan uzun zamandır haber alamıyoruz.
 Soruşturma açması için polise başvurduk.
 - Ama kimse telefonlarımıza cevap vermedi.
 - Jake, onunla konuştuğunu ve gördüğünü söyledi.
 Samantha'nın onların evinde olduğunu söyledi.
 Bu o mu?
 - Ondan uzak dur, küçük kaltak.
 - Resme bak!
 - Bırak beni!
 - Lütfen resme bakar mısınız?
 - Bu çok saçma.
 Gerçekten yalan söylediğimizi mi düşünüyorsunuz?
 - Resme bakar mısınız, lütfen?
 - Onu daha önce hiç görmedim.
 - Peki ya siz?
 Hayır.
 Üzgünüm.
 Hiç görmedim.
 - Hayır, hayır!
 Yalan söylüyorlar!
 - Şikayetçi olacak mısınız?
 - Evet!
 - Hayır.
 - Ne?
 - Haydi.
 Unutalım gitsin.
 Haydi eve gidelim.
 Sen delirdin mi?
 Peki başka birine bakıcılığa gittiğinde ne olacak?
 - Oydu.
 - Kim?
 - Samantha.
 Resimdeki kız, kanepede gördüğüm kızla aynı.
 Neden o kızın bize bebek bakıcılığı yapması için Debbie'yi aradın?
 Neden o?
 Başka birini bulamadım.
 Telefondaydım ve Jake  Jake?
 Seninle mutfakta konuştuğumuz günü hatırlıyor musun?
 Bebek bakıcısı arıyordum, hatırladın mı?
 Samantha'nın sana Debbie'den söz ettiğini söylemiştin.
 Hatırladın mı?
 Annen sana soru sordu, ahbap.
 Samantha ara sıra seninle konuşuyor mu, Jake?
 - Sana ne söylediğini hatır?
  - Çocuğa daha fazla soru sormayın.
 - Benimle konuşun.
 - Ne dedin sen?
 - Ne?
 Jake.
 Az önce ne dedin?
 - Hiçbir şey.
 - Şu ses!
 Şu sesi bir daha duyayım.
 - Haydi, söyle.
 Tekrar yap.
 Tekrar kullan şu sesi.
 - Tom!
 Haydi, Jake.
 Haydi.
 Şu sesi tekrar yap.
 - Tom!
 - Tekrar yap şu sesi, Jake.
 Yapabileceğini biliyorum.
 - Tom, yapma!
 - Yine duymak istiyorum.
 - Derinden gelen o sesi nasıl yaptın?
 - Tom, lütfen!
 - Her şey yolunda!
 Tamam!
 - Pekâlâ!
 - Ne yapıyorsun?
 Hey!
 Hey!
 - Onunla konuşuyordum!
 - Senin sorunun ne?
 - Sence ne olabilir?
 Ben yalnızca oğlumla sohbet etmeye çalışıyordum.
 Evet, beş yaşında bir çocuk için kesinlikle normal bir sohbet!
 - Korkmana gerek yok.
 - Neden korkmayayım?
 Bilmiyorum.
 Bana öyle söyledi.
 Her şey burada oldu.
 Kızı burada gördüm.
 - Arkama yaslandım ve oradaydı.
 18 yaşlarındaydı.
 - Farklısın.
 Farklı hissediyorsun.
 Farklı görünüyorsun.
 - Uzun saçlar.
 Senin gördüğün de böyle miydi?
 - Şu an kendini görebilmeni dilerdim.
 - Maggie, lütfen!
 - Tanrım!
 Belki de onu görmüyorsun, yalnızca duyuyorsun.
 Yalnızca duyuyor ve göremiyor olabilir misin?
 - Tom, yeter artık!
 - Onu nasıl geri getireceğimi anlamaya çalışıyorum.
 - Eğer burada yeteri kadar uzun  - Seninle konuşuyorum!
  takılırsam belki geri gelir.
 Belki sen onunla konuşabilirsin.
 Bana yardım et, ahbap.
 - Hey, haydi!
 Hey!
 Sorun nedir?
 - Kes şunu!
 Bunun hakkında konuşmak istemiyorum.
 Çünkü annemi korkutuyor.
 - Sesini aç, adamım.
 - Ne?
 Sesini aç.
 Aç!
 Bugün Tom kendini biraz toparlamış görünüyor.
 Bana oldukça hoş bir hırıltıyla selam verdi.
 Bir çeşit tek-hücreliye dönüşüyor.
 Onun hiçbir sorunu yok.
 Hem de hiç.
 Birazcık lityumun tedavi edemeyeceği bir şey değil.
 Ben bir aptalım.
 Özür dilerim.
 İyi misin?
 Orada!
 Kapıda!
 Merkezde yaşıyor ve sıcak bir yuvan olsa bile   yani maaşın giderleri karşılasa bile.
 Yine de erken kalkmak zorundasın.
 Ama emekli olduğum zaman iki kişiye yetecek kadar maaşım olacak.
 Ve üniformayı çıkardığım zaman çoktan emlak sahibi olmuş olacağım.
 5 yıl sonra bu civarda üç tane evim olacak.
 - Selam Har.
 - N'aber?
 Samantha Kozak hakkında ne biliyorsun?
 Samantha Kozak, tanıdık geliyor.
 Bu adı neden bilmeliyim?
 Kahverengi saçlı, 16-17 yaşlarında.
 Eskiden burada yaşarmış.
 - Sanırım onu hatırlıyorum.
 - Haydi gidelim.
 Çok yoruldu.
 Hey, Kurt!
 Buraya gelsene.
 Belki o bir şeyler söyler.
 Buraya gel!
 Kozak denen kızı tanıyor musun?
 - Debbie.
 - Hayır, hayır, diğeri  Samantha.
 Gerizekalı olanı kastediyorsun.
 Evet, evden kaçmıştı.
 Evet, doğru.
 Kaçtığını hatırlıyorum.
 Ee, ne olmuş?
 Ben Ben yalnızca onu çok merak ediyorum.
 Neden?
 Kızkardeşi bize bakıcılığa geliyor.
 Bir haftadır evden ilk defa çıkıyor.
 İşe gitmiyor.
 Her gün 12 saat uyuyor.
 Bütün hasta izinlerini kullandı.
 Eğer pazartesi de işe gitmezse onu postalayacaklar.
 Ben  Onu kanepeden 1 metre bile uzaklaştıramıyorum.
 - Neden?
 - Orası kızın ona göründüğü yer.
 Başka bir kadın olmasına şaşırmadım.
 Hoş kızın ölü olduğu gerçeği beni bir an düşündürdü.
 Burada bir hayaletten söz ediyoruz, değil mi Maggie?
 Geçen martta ortadan kayboldu.
 Sanırım siyah bir herifle birlikte.
 Harry.
 Hiç bizim evde yaşadı mı?
 Hayır, hayır.
 Orayı yeni aldım.
 İlk kiracı sizsiniz.
 Tom ve Jake, kendi aralarında bir kulüp kurmuş gibiler.
 Oturma odasında oturuyorlar ve fısıldaşıyorlar, ben içeri girdiğimde ise hemen susuyorlar.
 Ne yapman gerektiğini biliyor musun?
 Gidip sana bu konuda yardım edebilecek o genç yakışıklı rahiplerden birini bulmalısın.
 Şaka yapıyorum, ama ciddiyim.
 Bak, Tom'a çok bok atarım, ama gerçek şu ki, siz yeryüzündeki en iyi çiftsiniz.
 Her şey sana kaldı, Maggie.
 Biraz yardım al.
 Olanların nedenini araştır.
 Bir nedeni olmalı.
 Kaçık bir aileyi bir arada tutmaya çalışan ilk kadın sen olmayacaksın.
 Tom kaçık değil.
 Evet öyle.
 Ama en azından ilginç biri olmaya başladı.
 Flaş haber!
 Flaş haber!
 Cuma gecesi, 211 yarda koştu.
 Bu tam olarak sezonun bitmesine iki maç kala 894 yarda ediyor.
 Bu çocuğun 106 yardaya daha ihtiyacı var.
 Maç başına 53 yarda kalıyor.
 Son iki maçta yürüse bile 1000'i geçebilir.
 - Frank, peki ya sen?
 Onu tanıyor musun?
 - Kimi?
 Tom, Baldwin'lerin komşusu Kozak'ların kızından söz ediyor.
 - Evden kaçan?
 Hatırladın mı?
 - Gerizekalı olan.
 Kapa çeneni, Lenny.
 O kelimeyi kullanma.
 - Yalnızca biraz yavaştı.
 - Ne?
 Gerizekalıyı mı?
 Lanet olsun, Lenny, neden şu lanet olası çeneni kapamıyorsun?
 - Hey, hey, hey!
 - Çekilin!
 - Ne yapıyorsun sen?
 - Hey, hey, hey!
 Nedense her zaman birileri içine eder.
 Asla düşünceli davranamazlar.
 Frank.
 Burada ne işin var?
 Seni öldürecekler, Tommy.
 Seni ve Magie'yi.
 Neden böyle konuşuyorsun, Frank?
 Burası çok güzel bir semt.
 Sen iyi misin?
 Sheila nerede?
 Evde mi?
 Gidip evde mi diye bakacağım.
 Tamam mı?
 Hemen eve!
 İkiniz de!
 Hemen!
 Girin!
 Selam.
 Annen evde mi, çünkü baban - Hey  Elimde ne olduğunu görmek ister misin?
 Elbette.
 Harika.
 Babanın mı?
 Bugünlük değil.
 Buraya gel.
 Neden silahı bir kenara koymuyorsun, Adam?
 - Haydi, ahbap.
 Buraya gel.
 - O şeyler beni biraz korkutur.
 - O zaman bu seni çok korkutacak.
 - Sakın, sakın!
 Sakın yapma.
 Yapma!
 Lütfen altında olma.
 Tanrım.
 Frank?
 Hemen eve!
 İkinizd e!
 Hemen!
 Adam!
 Adam!
 Kapıyı aç!
 Aman Tanrım!
 Yardım edin!
 Yardım edin!
 Ben uyanık mıyım  ya da uykuda mıyım?
 İmdat!
 Yüce Tanrım!
 Tanrım!
 Bebeğim!
 - Durun.
 Durun.
 - Bırakın  Bırakın beni!
 - Tanrım!
 Tanrım!
 - Yaşıyor mu?
 Yaşıyor mu?
 Tanrım!
 Tanrım!
 Adam!
 Adam!
 Onu gezintiye çıkaracağım.
 - Haydi, tatlım.
 Git ceketini al.
 - Nereye gidiyoruz?
 - Merhaba oradakiler!
 - Merhaba  oradakiler!
 Dinle!
 Müzik!
 Çok güzel!
 Jake, bekle!
 Burada olmamamız gerekiyor, tatlım.
 Haydi gidelim.
 Bu taraftan.
 Burası harika!
 Haydi, tatlım.
 Gidip biraz yemek yiyelim.
 Anne!
 Bu nedir?
 - Bilmem.
 İzin ver bakayım.
 - Bir çeşit taşa benziyor.
 - Taş olabilir ya da bir madalya.
 - Evet, bence de.
 - "Yapmış olduğu hizmetlerden " - Bak.
 Bayrak var.
 - Sorun mu vardı?
 - Sorun yok.
 Gayet iyi.
 Burada olmamamız mı gerekiyordu?
 Hayır.
 Önemli değil.
 Gerçekten.
 Pekâlâ.
 Görüşürüz.
 Çocuk gözlerini ondan almış, değil mi?
 X-ışını.
 Sende yok.
 Babası olabilir mi?
 Onlardan başkaları da var.
 Babasına bu gece geç saatte beni görmeye gelmesini söyle.
 Belki birkaç şey öğrenebilir.
 Hoşçakal, Jake.
 Güle güle, Neil.
 Onun adı Neil.
 Bunu dene, Baba.
 Bu şarkıyı nereden biliyorum?
 Filmden hemen sonra evde olacağım.
 Biliyorum.
 Biliyorum!
 Geç kalmam dedim.
 Pekalâ.
 Güle güle, anne.
 Güle güle, Maggie.
 Merhaba.
 Doğru yerde miyim bilmiyorum.
 Neil'i arıyorum.
 Affedersiniz?
 Ben  Üzgünüm ama  Kahretsin!
 Kahretsin!
 Kahretsin!
 Neil'i görmek istiyorum.
 Burada bekle.
 Onu tanımıyorum.
 Ne yapıyorsun?
 Sana çocuğun babası demiştim.
 Babası gelsin demiştim.
 O bunu asla yapmaz.
 Seninle bu konuyu konuştuğumu duysa beni öldürür.
 Çok paranoyaktır.
 Sorun nedir, adamım?
 Kapat şu kahrolası kapıyı!
 - Onlar da öyle.
 İçeri girmene izin veremem.
 - Kim onlar?
 Bak, ahbap.
 Burada bir ucube gösterisi yapmıyoruz.
 Kapat şu kahrolası kapıyı!
 Buradan gitsen iyi olur.
 Kocam aklını kaçırıyor.
 Neler olduğunu bilmiyorum ama senin bildiğini düşünüyorum.
 Bana bildiklerini anlatabilirsin, ama gitmemi söyleyemezsin.
 Çünkü hiçbir yere kıpırdamıyorum.
 - Ne zamandır böyle?
 - Yalnızca bir kaç gündür.
 - Ne oldu?
 Araba kazası mı?
 - Hayır.
 - Çocuğunuz mu öldü?
 - Hayır!
 - Birini mi öldürdü?
 - Hipnotize edildi.
 - Olayları başlatan şey bu mu?
 - Gelir ve gider.
 Bazı kişiler yalnızca bir kaç saniye yaşarlar.
 Bazıları ise tüm ömürleri boyunca.
 O artık bir elçi.
 Her şey ona geliyor.
 Bunu durduramaz ya da yavaşlatamaz.
 Hatta ne olduğunu bile anlayamaz.
 Bu, elinde bir fenerle tünele girmeye benzer, ama ışık yalnızca bir süre için yanar ve söner.
 Bir an için bir şey görüyor, ama ne olduğunu anlayacağı kadar uzun süreli değil.
 Yalnızca orada olduğunu bilmesi için yeterli.
 - Jake de.
 - Senin oğlun mu?
 Daha iyi bir el feneri var.
 - Henüz ne istediğini öğrenemedi mi?
 - Kimin ne istediğini?
 Hayalet gördü, değil mi?
 Hayalet ondan ne yapmasını istedi?
 - Kız hiçbir şey istemedi.
 - Belki de dinlemiyordu?
 Bir şey istedi ve şimdi bekliyor   ve kocan bir şey yapmadığı sürece daha da öfkelenecek.
 Eğer kocan, onun isteğini yapmazsa, asla gitmeyecektir.
 Öldür onu!
 Öldür onu!
 - Kesinlikle olmaz!
 - Lütfen, lütfen!
 - 5 dakika daha.
 5 dakika daha.
 - Sıfır dakika dahi olmaz.
 Çok güzel.
 - Yatmadan önce "Mumya" yı seyrettiğinde kabus gördüğünü biliyorsun.
 - Hiç adil değil!
 Biliyorum iğrencim!
 Duş alacağım.
 On dakika uslu durur musun?
 Mecburen!
 Bu şarkıyı nereden biliyorum?
 Biliyorum.
 Bu şarkıyı biliyorum.
 Biliyorum.
 Buz gibi!
 Silahlarınızı hazırlayın, millet!
 Saldırın!
 Şu anda konuşmak istemiyorum.
 Hayır, hayır  Tom?
 Sanırım su ısıtıcının ateşleyicisi yine söndü.
 Benim için yakar mısın?
 Merhaba?
 Ya da ben gider yakarım.
 Teşekkürler, albay.
 Hepinize teşekkürler.
 Hayır dedim!
 Tam sırasıydı!
 Hey!
 İşte bu en şaşırtıcı  Tom?
 Tom!
 Nefes al!
 Ne oldu?
 - Oradaydı.
 - Ne?
 Oradaydı.
 Ne?
 Tanrım!
 Beni tekrar hipnotize etmeni istiyorum.
 Bütün bu boktan şeylerin gitmesini istiyorum.
 - Durmasını istiyorum.
 Hemen şimdi!
 - İçeri gel, Tom.
 Clarita ile tanışmanı istiyorum.
 Selam.
 Üzgünüm.
 Üzgünüm, Ben  Şey acaba bize biraz?
  - Şey o?
  - Elbette  Clarita, özür dilerim.
 Ama kayınbiraderim biraz delidir.
 Bizi biraz yalnız bırakabilir misin?
 - Hemen mi?
 - Evet.
 Evet.
 Harika!
 Gece yarısı, pislik bir bölgede caddenin ortasında   tek başıma taksi aramak zorundayım.
 - Biliyorum.
 Ben  - Sağ ol.
 - Bir şey değil.
 Pekâlâ.
 Biraz sakin olmalısın, tamam mı?
 Önce bana karşı biraz sabırlı olmalısın çünkü itiraf etmem gereken bir şey var.
 Anladın mı?
 Biz, sen gelmeden az önce koca bir cigaralık çekiyorduk   o yüzden kafam biraz kaçmış olabilir.
 - Dinle beni!
 - Evet?
 - Beynimde açtığın kapı ya da her neyse   senden onu kapatmanı istiyorum.
 - Hemen!
 - Tamam.
 Yapacağım.
 Tamam.
 Yapabilirim.
 Gözlerini kapa.
 Pekâlâ.
 Geçen sefer yaptığın gibi konsantre olmanı ve odaklanmanı istiyorum.
 Odanın sesini dinle, nefes alışını dinle.
 Göz kapaklarının arkasından bak.
 Orada bir şey görüyor musun?
 - Artık başlayabilir miyiz, lütfen?
 - Peki, tamam.
 Yine sinema salonunda olduğunu varsaymanı istiyorum.
 Ortam çok karanlık   ve zifiri karanlık bir sinemanın içinde görebildiğin tek şey beyaz perde.
 Perdeye odaklanmaya çalıştıkça, oturduğun yerden öne doğru ilerlemeye başlıyorsun.
 Perdenin üzerinde harfler olduğunu farkediyorsun.
 Uzun, kalın, siyah harfler.
 Ama görüş alanının dışındalar, o yüzden onlara yakınlaşmaya başlıyorsun.
 - Burada biri var.
 - Hayır, orası boş.
 - Ama burada başka biri daha var.
 - Hayır, sinemada tek başınasın, Tom.
 - Hayır!
 Hayır, değilim.
 - Ayakların ve ayak bileklerin gevşiyor.
 - Hayır.
 Nefes alamıyorum.
 Ellerin gevşiyor ve ağırlaşıyor.
 Kolların  - Hava yok!
 Hava yok!
 - Tom, perdeye bakmanı istiyorum.
 Perdeye bak.
 Artık harfleri okuyabilirsin.
 Şu an tam önlerindesin.
 Tom!
 Perdeye bak.
 KAZ
Hayır!
 Ne  Ne oldu?
 İyi misin?
 Otursan iyi olur, Tom.
 Olanlar çok üst düzeydeydi.
 Yüzünün halini görmeliydin.
 Bira ister misin?
 Daha iyi misin?
 Ne oldu?
 Kazmam gerekiyor.
 Selam!
 Merhaba?
 Evde kimse var mı?
 Şu dağınıklığa bak!
 İlginç!
 Pekâlâ!
 Merhaba, tatlım.
 Ne yapıyorsun?
 Babam, kazmam gerektiği söyledi.
 Güzel!
 Tom.
 Tom!
 - Beni korkuttun.
 - Seni korkuttum mu?
 - Ne yapıyorsun?
 - Kazmam gerekiyor.
 - Ne demek istiyorsun?
 - Kazmam gerektiğini.
 Kim söyledi?
 Anlıyorum.
 Peki Jake ne yapıyor?
 Jake yardım ediyor.
 - Bunu neden yapıyorsunuz?
 - Su, toprağı yumuşatıyor.
 Hayır.
 Demek istediğim  Biraz durur musun?
 - Tom!
 Seninle konuşurken bana bakar mısın?
 - Tam olarak anlamadığın şey nedir?
 Kazmam gerekiyor.
 - Neden kazıyorsun?
 - Arıyorum.
 - Ne arıyorsun?
 - Soru 'Ne' değil.
 İkimiz de ne olduğunu çok iyi biliyoruz, fakat itiraf etmek istemiyoruz.
 Soru, Maggie, açık bir şekilde görebildiğin gibi, cevabını bulmakla meşgul olduğum   soru 'Nerede'.
 Merak etme, o iyi.
 - Orada değil.
 - Polisi arıyoruz.
 Onlara ne söyleyeceksin?
 Düşünsene.
 Kendini benim yerime koy.
 Dışarıdan nasıl göründüğünü görmek isterdim.
 Başka bir şey var mı?
 Tom, benimle içeri gelir misin?
 Seninle konuşmak istiyorum.
 Şu an kendinde değilsin.
 Son derece tipik!
 Ne yapmamı istiyorsun Maggie?
 Benden, içeri girip televizyonun önündeki kanepeye oturmamı   sızıncaya kadar bira içmemi ve aynı şeyleri ertesi gün de tekrarlamamı mı istiyorsun?
 - Ve sonraki gün ve sonraki gün!
 - Sessiz olun!
 - Dur biraz!
 - Ta ki  
Ta ki 
Ta ki  Ölüp, tabuta girene kadar mı?
 Bu benim başıma gelen en önemli şey.
 Demek istediğim  Bu   aptal hayatım boyunca yaptığım en önemli şey.
 Ve sen benden durmamı mı istiyorsun?
 Hayır!
 Hayır, durmayacağım!
 Durmayacağım!
 Durmayacağım!
 Seni sekiz yıldır tanıyorum.
 Bir kere bile benimle böyle konuşmamıştın.
 Bir kere bile.
 Eğer bunu bir daha yaparsan, yemin ederim  Bir şey daha!
 Ne zaman, ne kadar sıradan biri ve aptal bir hayatın olduğundan söz etsen   ki aslında bu "bizim hayatımız" oluyor; ben hiç de aptal olduğunu düşünmüyorum.
 Peki şimdi ben nasıl hissetmeliyim?
 Onu içecek misin?
 Özür dilerim!
 Peki, dilemiyorum.
 - Kimden?
 - Kardeşim Steve'den.
 - Büyükannemi yine hastaneye yatırmışlar.
 - Hayır, o  Ne?
 Ne var?
 Hiç.
 Ne demek oluyor bu?
 Merhaba?
 Özür dilerim.
 Çok meşguldük.
 Ben de şimdi  Ne?
 Sahi mi?
 Yapabiliyor muyum, baba?
 Harikasın, evlat.
 Harika  Çok üzgünüm, bebeğim.
 Biliyordun.
 Biliyordun, değil mi?
 Cenaze ne zaman?
 Pazar.
 En kısa zamanda yola çıkmalıyız.
 Seninle gelmemi mi istiyorsun?
 Ailen ve diğer şeyler 
Benimle gelmeni mi istiyormuşum  büyükannemin cenazesine?
 Beni o yetiştirdi sayılır!
 Tabiî ki senin de gelmeni istiyorum.
 Sen neden istemiyorsun?
 Ben  Benim burada biraz işim var.
 Ayda 800 dolar veriyoruz ama lanet suyu kullanamıyoruz.
 Lanet olsun!
 Aletler.
 Kahretsin!
 Bok çuvalı!
 Orası kiralık bir ev!
 - Merhaba?
 - Benim.
 - Hey, bebeğim, Nasılsın?
 - İyiyim.
 - Ailen nasıl?
 - Sarhoş ve birbirleriyle kavga ediyorlar.
 Dinle, Maggie, özür dilerim.
 Orada seninle birlikte olmalıydım.
 Ben salak herifin tekiyim.
 Evet, kendine göre nedenlerin var.
 - Kendini nasıl hissediyorsun?
 - İyi.
 Çok  Çok daha iyi.
 Burada her şey yolunda.
 Gerçekten.
 Şey  - Artık kazmak yok mu?
 - Hayır.
 Normale döndüm.
 Ben de özür dilerim.
 Keşke sana o kadar sinirlenmeseydim.
 Seni yalnız bırakmamalıydım.
 Bunu hak ettim.
 Neden buraya gelmiyorsun?
 Bir saat içinde burada olabilirsin.
 - Hayır, bunu yapamam.
 - Neden?
 Kamyonu, kişisel geziler için kullanamam.
 Seni alırım.
 Hemen çıkıyorum.
 Hayır, bebeğim.
 Sakın yapma.
 Bu delilik.
 Buraya gelme.
 Gitmek zorundayım.
 - Arabayı öne çeker ve kornaya basarım.
 Hoşçakal.
 - Hayır, hayır!
 Pekâlâ ahbap, gitmeye hazır mısın?
 Eve gitmeye korkuyorum.
 Steven Amca'nın evinde kalmak istiyorum.
 - Neden korkuyorsun?
 - Kuş tüyleri yüzünden!
 Hangi kuş tüyleri?
 Bilmiyorum.
 Kuş tüyleri görüyorum.
 Sorun değil.
 Ben ona bakarım.
 Peki.
 Uslu dur.
 Anne!
 Bekle!
 Bunu unuttun.
 Selam!
 Selam.
 Buraya gel.
 - Ne?
 - Yaklaş.
 Seni duyamıyorum.
 - Benimle mi konuşuyorsun?
 - Sana bir şey göstermek istiyorum.
 Bana bir şey mi göstermek istiyorsun?
 Evet.
 Çevrede senden başkasını göremiyorum.
 - Nedir?
 - Sürpriz.
 Gerçekten harika bir şey.
 Haydi!
 İnanamayacaksın.
 Haydi!
 Hava çok soğuk.
 Hey!
 Mutlu Aziz Patrick Günleri!
 - Sürpriz nedir?
 - Hala almadın mı?
 - Evet.
 Sürpriz!
 - Sürpriz.
 - Biraz daha içmelisin.
 - Hayır, başım dönüyor.
 İçsene, aşağılık herif.
 İç!
 - Sanırım sürpriz falan yok.
 - Evet var.
 Sürprizimiz şu; seninle arkadaş olmaya karar verdik.
 - Öyle mi?
 - Evet.
 - Neden şimdi arkadaşım olmak istiyorsunuz?
 - Dalga mı geçiyorsun?
 Kendine bir bak.
 Bak.
 Ceketini çıkarabilirsin.
 - İçmek ister misin?
 - İçmem yasak.
 Sana yasaklanan şeyleri yapmaz mısın?
 Ben yaparım.
 Evet.
 Çok güzelsin!
 Haydi, arkadaş olalım.
 Pekâlâ   istersen beni öpebilirsin.
 - Böyle olmaz, tamam mı?
 - Tamam.
 Tamam  - Eve gitmek istiyorum.
 - Hayır.
 Şimdi olmaz.
 Haydi!
 - Senin arkadaşın olacağım.
 - Ben de isterim, ama  Bana iyi davran.
 İyi bir kız ol.
 Sen iyi bir kızsın, değil mi?
 - Eve gitmek zorundayım.
 - Peki biraz baş yalamaya ne dersin?
 Eve gitmem gerekiyor!
 Hayır!
 Dur!
 Kapa çeneni!
 Kapa çeneni!
 Kapa !
 Kapa çeneni!
 Sustur onu!
 Bağırmasını engelle!
 Kes şunun sesini!
 Çeketini ya da başka bir şey getir!
 Yüzünü ört!
 Kapa çeneni!
 “Başıma bunun geleceğini önceden göremedim.
 Tanrım!
 Ne bok yemeye böyle yaptın ki?
 - Öldü mü?
 - Kesin öldü!
 Aman Tanrım!
 - Diline baksana.
 - Ben burada değilim.
 Daha önce hiç kimseyi ölürken görmemiştim.
 - Burada olamam.
 - Çok iğrenç.
 Bu gerçek değil.
 Yüzündeki lanet plastiğe bak.
 İyi düşündün, Adam!
 Şimdi ne yapacağız?
 Oğlun nasıl?
 Atlatabilir.
 Belki de atlatamaz.
 Sheila hastaneye gitti.
 Ben de gideceğim.
 Frank  Üzgünüm  Üzgünüm ama Adam'ın kendini neden vurduğunu biliyorum.
 Ve bunu polise bildireceğim.
 Onlardan duymanı istemem.
 Sheila'nın bunun gazeteden okumasını da istemiyorum.
 Bence herkesten önce duymaya hakkın var.
 Neden söz ediyorsun, Tom?
 Gel benimle.
 Biraz bekle.
 Önemli olsa iyi olur.
 Haydi!
 Haydi!
 Bunu nasıl buldun?
 Fark eder mi?
 Ama Kurt ve Adam'ın yaptığından emin değilsin.
 Evet, eminim.
 Ama elinde hiç  Aklını kaçırmış lanet bir deli gibi konuşuyorsun.
 Herkes böyle söyleyecek.
 Bu yalnızca bir ceset.
 Hiçbir şeyi kanıtlamaz.
 Elinde birinin saçı var.
 Polis saçın kime ait olduğunu bulabilir.
 Polisi aramak zorundayız.
 Ne yapsaydık?
 O bir kazaydı.
 Çocuklar bize geldi ama çoktan ölmüştü.
 Olan olmuştu.
 Kimse onu geri getiremezdi.
 Ama o çocukların önünde bir hayat vardı.
 Başka ne yapabilirdik, Tom?
 Onun yüzünden hayatlarının sonuna kadar çocuklarımızı hapse mi gönderseydik?
 Onunla kimi vurmayı düşünüyorsun?
 - Defol git buradan, Tom.
 - Haydi Frank yukarı çıkalım.
 Bu konuyu konuşabiliriz.
 6 aydır bununla yaşıyorum.
 Altı lanet ay!
 Söyleyeceğin herhangi bir şeyin benim için önemi olduğunu mu düşünüyorsun?
 - Defol buradan!
 - Ben gitmiyorum !
 Çık dışarı!
 Çık dışarı!
 - Selam.
 - Selam.
 - Deli gibi yağıyor, değil mi?
 - Evet, öyle görünüyor.
 Bir dakikan var mı?
 Hayır.
 Ben, şu an biraz meşgulüm.
 Önemli.
 Hiç konuşacak vaktim yok, Harry.
 Tanrı Aşkına!
 Yağmur?
 Harry, gerçekten çok meşgulüm.
 Kurt, ahırda doğmadığını biliyorum.
 Kapat şu kapıyı.
 İstersen seni sonra arayabilirim.
 Tom, bizim ciddi bir sorunumuz var.
 Ne gibi?
 Evimde ne haltlar karıştırıyorsun?
 Bütün o gürültüleri duydum.
 Gelip bakmaya karar verdim.
 Ama evimi harabeye çevirebileceğin hiç aklıma gelmemişti!
 Senin sorunun ne?
 Endişelenme.
 Ben gerekeni yaparım.
 Ana su borusunu onarmaya çalışıyordum.
 Bilirsin, akıtıyordu   ama evin altından boruya ulaşamadım.
 Yani boruya ulaşmak için evin altına giremedim demek istedim.
 Öyle mi?
 Hasar çok mu?
 Biraz.
 Etrafa göz atabilir miyim?
 Evet.
 Elbette.
 Keyfine bak.
 Belki sen göstersen daha iyi olur.
 Şey, daha sonra görebilirsiniz.
 Benim çıkmam gerekiyor.
 Neredeyse bakmaya korkacağım.
 İç.
 Çabuk ol.
 Ana su borusu evin altından geçmiyor.
 Öğrenmiş oldum.
 Lanet olsun, Tom.
 Halının üzerine getir.
 - Sakın ona bakma.
 Halıya sar.
 - Tamam.
 Haydi!
 Tamam   çekil önümden.
 Tom?
 Burada mısın?
 Lanet olsun!
 Çekil önümden, Kurt!
 Seni öldüreceklerdi, Tommy.
 Seni ve Maggie'yi.
 - İyi misin?
 - Evet.
 Soğuk kanlı cinayet.
 Bunun olmasına izin veremezdim.
 Burada olmaz.
 Burası çok iyi bir semt.
 “Eğer ışığın yine” 
“Üzerime doğru parladığını hissedebilirsem.”
 “Sana bunun ne kadar “
“Hoş olacağını söylememe gerek yok.
 “Işığı daha öncede hissettim.
 “Ama elimden kayıp gitmesine izin verdim.
 “Yalnızca bir gün bana geri döneceğine inanmaya devam ettim.
 “Sahne ışıkları gibi değildi “
 “Mum ışığı gibi değildi  “Sokak ışıkları gibi de değildi.
 “Yalnızca eski bir sokak rüyasıydı.
 “Ay ışığı olamazdı.
 “Hatta güneş ışığı bile.
 “Ama gözlerindeki parıltıyı gördüm ve ne demek istediğimi biliyorsun.”
 Jake  Jake  Jake 

Önceki Yazı
« Prev Post
Sonraki Yazı
Next Post »

Benzer Yazılar