Print Friendly and PDF

Translate

Şeytan Çıkmazı (1987) Angel Heart

|


113 dk
Yönetmen:Alan Parker
Senaryo:William Hjortsberg, Alan Parker
Ülke:İngiltere, K Kanada, ABD
Tür:Korku, Gizem, Gerilim
Vizyon Tarihi:01 Aralık 1987 (Türkiye)
Dil:İngilizce, Fransızca
Müzik:Trevor Jones
Oyuncular
Mickey Rourke
Robert De Niro
Lisa Bonet
Charlotte Rampling
Stocker Fontelieu

Özet

Louis Cypher adlı gizemli bir müşteri, özel dedektif Harry Angel'dan bir adamı bulmasını ister. Verilen ipuçlarını değerlendiren Angel, hedefine doğru ilerledikçe bir takım doğaüstü olaylarla karşılaşır. Dahası, aranan kişiye dair bilgi aldığı herkes vahşice öldürülmektedir. Polisin suçu kendi üzerine atmasından korkan Angel, her şeye rağmen görevini yerine getirmeye çalışır.

Altyazı

"ŞEYTAN ÇIKMAZI
" Nasılsın?
  Alo.
  Evet, ben Harold Angel.
  Evet, R.  Tıpkı telefon rehberindeki gibi.
  Nasıl?
  Winesap.
  Herman Winesap.
  Winesap ve Mackintosh mu?
  Bir dakika lütfen.
  Winesap, Winesap ve   Mackintosh'tan.
  Yazdım.
  Elbette vekilin ne anlama geldiğini biliyorum.
  Avukatla aynı şey.
  Sadece daha fazla para alır.
  Tabii, bekliyorum.
  Aşağılık herif.
  Alo, Bay Winesap.
  Harold Angel.
  Evet, vakit ayırabilirim.
  Büronuz için miydi?
  Tekrar edin lütfen.
  Louis.
  Nasıl yazılıyor?
  Cyphre, tamam.
  Yabancı bir isim mi?
  Müvekkiliniz yabancı mı?
  Bay Winesap, onun hakkında biraz daha bilgi verebilir misiniz?
  Orayı biliyorum.
  Uzak ama geleceğim.
  Tanrı'ya şükürler olsun!
  Tanrı'yı ne kadar sevdiğinizi gösterin.
  Sözlerinizle gösterin!
  Kalplerinizi ve cüzdanlarınızı açın!
  Keselerinizi açın!
  Ceplerinizi boşaltın!
  Çıkarın onları!
  Tanrı'ya şükürler olsun!
  Birisi Cadillac'la dolaştığımı söylemiş.
  Beni seviyorsanız ve bana vermek istiyorsanız   RollsRoyce'da olmalıyım!
  - Bay Angel.
  - Evet.
  Ben Herman Winesap.
  Benimle gelir misiniz?
  Papaz John'un sürüsünden   şanssız bir koca, kafasına sıkmış.
  Hiç hoş değil.
  - Bay Angel.
  - Buyurun.
  Müvekkilimi tanıtmama izin verin Bay Louis Cyphre.
  Merhaba, Harry Angel.
  Tanıştığımıza sevindim Bay Angel.
  Saygısızlık etmek istemem ama  -  kimliğinizi gösterebilir misiniz?
  - Tabii.
  Bu yeterli mi?
  SİLAH RUHSATI.
  Sizinle ilgisi yok.
  Sadece biraz dikkatliyim.
  -Nasıl olduğunu bilirsiniz.
  -Biliyorum.
  Beni nasıl buldunuz?
  Sanırım telefon defterine baktınız.
  Normal olarak öyle oluyor.
  Çünkü adım "Angel" ve "A"nın altındayım.
  İnsanlar tembel, ilk isme bakıyorlar ve  Johnny Favorite.
  Efendim?
  Johnny Favorite ismini hatırlıyor musunuz?
  Johnny.
  Hayır, sanmıyorum.
  -Hiç tanımadınız mı?
  -Tanımam mı gerekiyor?
  Savaştan önce romantik şarkıcıymış.
  Hatta oldukça da ünlü.
  Şunu söylemeliyim ki Bay Cyphire  Bay Cyphre.
  Özür dilerim.
  Bay Cyphre, genelde zor işleri almıyorum.
  Genellikle sigorta işleri, boşanmalar ve   buna benzer işleri alıyorum.
  Şansım varsa insanlarla da işim oluyor ama   romantik şarkıcıları ya da  - ünlüleri tanımam.
  -Gerçek adı Liebling'di.
  Liebling diye birini de tanımıyorum.
  Benden ne istiyorsunuz?
  - Size para borcu falan mı var?
  -Tam olarak öyle sayılmaz.
  Johnny'ye kariyerinin başında yardım ettim.
  Yani acentasıydınız, öyle mi?
  Hayır.
  O tip şeyler değil.
  Mösyö Cyphre'ın bir antlaşması var.
  Ölümünden sonra rehinden kurtarılacak bir şeyle ilgili.
  - Bir saniye, söz konusu olan bir ölü mü?
  - 1943'te orduya   Kuzey Afrika'da "Özel Eğlence Servisleri" ne alındı.
  Bir taarruzda kafasından ve yüzünden ağır yaralandı.
  - Onun   - Hafıza kaybı.
  Sanırım siz buna şey diyorsunuz.
  - Savaş nevrozu.
  - Evet.
  - Nasıl olduğunu bilirim.
  - Neden?
  Siz de mi askere gittiniz?
  - Evet ama kısa süreli.
  İşleri berbat ettim.
  Bağışlayın.
  Beni eve gönderdiler.
  Bütün kayda değer işleri kaçırdım.
  Savaşı, madalyaları, hepsini.
  Şansım varmış denilebilir.
  Johnny o kadar şanslı değildi.
  Zombi olarak geri döndü.
  Arkadaşları onu kuzeyde özel bir kliniğe götürdüler.
  Oraya, radikal bir psikiyatrik tedavi için götürüldü.
  Avukatlarının, yapılacaklar için vekaletleri vardı.
  Hesapları ödemek ve benzerleri için.
  Ama bunları bilirsiniz.
  -Enkazı kalmıştı ve antlaşma yerine getirilmedi.
    -Anlıyorum.
  Açgözlü görünmek istemem ama   şunu bilmek istiyorum: Hala yaşıyor mu, yoksa öldü mü?
  Her yıl büroma bir açıklama gelir ve   Johnny Liebling'in, yaşayanlar arasında olduğunu tasdikler.
  Ama geçen hafta sonu Mösyö Cyphre ve ben tesadüfen   Poughkeepsie'de, klinik yakınındaydık.
  İkna olmak istedik ama yanıltıcı bilgiler aldık.
  Mazeretler.
  Olay çıkartmak istemedim.
  Her tür heyecandan nefret ederim.
  Düşündüm ki siz belki   göze batmayacak bir şekilde  - Benim araştırmamı istiyorsunuz.
  - Araştırın.
  İçimde tanışıyoruz gibi bir his var.
  Bilmem, sanmıyorum.
  Johnny Favorite ismini hatırlıyor musunuz?
  Gerçek adı Liebling'di.
  Şunu bilmek istiyorum: Hala yaşıyor mu, yoksa öldü mü?
  - Yardım edebilir miyim?
  - Ben, Ulusal Sağlık Enstitüsü'nden   Harry Conroy.
  Belirli birini mi görmek istiyorsunuz Bay Conroy?
  Enstitü'nün tedavisiz travma olaylarıyla ilgili bir araştırması var.
  Burada bu tarife uyan bir hasta varmış.
  Randevusuz sizi içeri alamam.
  Anlıyorum ama en azından doğru yolda olup olmadığımı   anlamam için dosyalarınıza bakabilirsiniz.
  Gereksiz yere kimseyi rahatsız etmek istemem.
  Olur mu?
  Teşekkür ederim.
  - Hastanın ismi neydi?
  - Liebling, Jonathan Liebling.
  Bir dakika lütfen, bakayım.
  Geçen hafta sonu çalıştınız mı?
  -Hayır, izinliydim.
  -Güzel şeyler yaptınız mı?
  Kız kardeşim evlendi.
  Burada bir Bay Liebling varmış ama nakledilmiş.
  - Emin misiniz?
  -Burada öyle yazıyor.
  -Peki bu ne zaman olmuş?
  - Yıllar önce, Aralık 1943'te.
  Bakabilir miyim?
  Bu yeni mi?
  -Dosya eski.
  - Tükenmez kalem.
  1943'te tükenmez kalem yoktu.
  Bu tükenmez kalem mi?
  Vay canına.
  O zaman henüz yok muydu?
  Hayır.
  Bu   Doktor Fowler.
  - Hala burada mı çalışıyor?
  - Yalnızca ara sıra, artık yaşlandı.
  Teşekkür ederim.
  Akşam morfininin zamanı mı geldi?
  Sen kimsin?
  İçeri nasıl girdin?
  Mektup deliğinden.
  Özel dedektifim.
  Kim ya da ne olursanız olun  -  zorla girmek suçtur.
  - Öyleyse polisi arayın.
  Ama buzdolabındaki afyon deposu yüzünden   bunu yapamazsınız.
  Ben doktorum ve tıbbi ilaçları evde saklama hakkım var.
  Siz bunları külahıma anlatın.
  Söz konusu olan yara bandı ya da  - merhem değil.
  Ne zamandır bağımlısınız?
  - Benden ne istiyorsunuz?
  Johnny Liebling hakkında bilgi.
  Yıllar önce bu isimde bir hastam vardı.
  Şaka yapmıyorum.
  Ya hemen cevap verirsiniz ya da polisi kendim ararım.
  Yukarıdaki teferruatı gördüm.
  O iğneler çocuk felci için değil.
  Savaş sırasında bir şovmendi.
  Sinir hastasıydı.
  İyileşme ihtimali yoktu.
  Bu yüzden Albany'deki askeri hastaneye geldi.
  Size karşı kaba olmak istemem ama orayı araştırdım, orada değil.
  Belgeleri değiştirmişsiniz.
  Çünkü 12 yıldan sonra ilk ziyaretçisi geldi.
  Çok sevilen biri, değil mi?
  -Şimdi nerede?
  -Bilmiyorum.
  -Haydi ama!
  Onu bizde hastayken gördüm, sonra bir daha görmedim.
  Soğuk ter.
  Şu halinize bakın.
  Buzdolabına gidebilmek için gitmemi sabırsızlıkla bekliyorsunuz.
  Ne kadar çabuk konuşursanız o kadar çabuk uçarsınız.
  Size tekrar soruyorum.
  O nerede?
  Bilmiyorum.
  Yıllar önce bir gece birileri geldi.
  Onların arabasına bindi ve gitti.
  Arabaya mı bindi?
  Hani bir enkaz demiştiniz?
  Başlangıçta komadaydı ama kendini çabuk toparladı.
  Tek derdi hafıza kaybıydı.
  Arkadaşları.
  - Arkadaşlarının adları neydi?
  - Adamın adı Kelley'di, Edward Kelley.
  Bayanın ismini bilmiyorum, arabada kalmıştı.
  - Nereye gittiler?
  - Güneye.
  "Onu evine götürüyoruz.
 " dediler.
  - Ne kadar verdiler?
  - 25.
 000 dolar.
  - Ne için?
  - Hasta sanki hala klinikteymiş gibi göstereyim diye.
  - İdare bir şey farketmedi mi?
  -Nasıl etsin?
  Vizite kağıdını   yazmaya devam ettim.
  Ödenme yapılırsa gerisini kimse sormuyor.
  Bana Johnny Liebling'den bahsedin.
  -Nasıl biriydi?
  -Bilmiyorum.
  Yüzü tamamen parçalanmıştı.
  Ameliyat edilmişti ve buradan gittiğinde yüzü hala sargılıydı.
  Kelley hakkında ne söyleyebilirsiniz?
  Çok zaman geçti.
  Hayal meyal hatırlayabiliyorum.
  İyi giyimliydi ve güneyli aksanıyla konuşuyordu.
  -Gerçekten daha fazlasını bilmiyorum.
  - Pekala Doktor.
  Biraz uzanın.
  Bir Cheeseburger alıp geleyim.
  Belki birkaç saatlik mahrumiyet, hatırlamanıza yardım eder.
  Dikkat edin.
  Şimdi biraz kestirelim.
  Poponu yatağa koy.
  Böylece kafanızı toparlarsınız.
  Ben gidiyorum.
  Döndüğümde   belki buzdolabından size güzel bir şey veririm.
  Bilmek istediğimi söyleyin ve ömür boyu benden kurtulun.
  Döndüm Doktor.
  Size bir şey getirdim.
  Cheeseburger istemezsiniz diye düşündüm.
  Yaparım.
  Hoşça kal.
  - Merhaba Ellie.
  - Merhaba.
  Sevgilin miydi?
  - Arabası mı var?
  - Evet.
  Görüşürüz.
  -Onu gördünüz mü?
  -Hayır.
  - Neden?
  -Çünkü bu biraz zor olurdu.
  Neden mi?
  Çünkü orada değil.
  Johnny Favorite 12 yıl önce kliniği   en iyi elbisesi, sargılı yüzü ve baş ağrısıyla terketmiş.
  Kelley diye biri ve   bir kızla gitmiş.
  Bu Kelley'yi tanıyor musunuz?
  Yıllar boyunca, Fowler isimli ahlaksız bir doktora   Johnny'yi orada göstersin diye rüşvet vermiş.
  Görünüşe göre bizim Johnny  -  kaybolmak için mükemmel numaralar bulmuş.
  - Öyle görünüyor.
  Salyangozlar için ne derler, bilirsiniz.
  Hayır, ne derler?
  Arkalarında daima iz bırakırlar.
  - Onu bulacaksınız.
  -Hayır, bulmayacağım.
  Küçük bir detayı söylemedim.
  Doktor Fowler öldü.
  -Beyni dağıldı.
  - Fowler mı?
  - Evet, Fowler.
  - Siz mi öldürdünüz?
  -Hayır.
  Ama polisler öyle düşünebilir.
  İşim, günlük 125 dolara kayıp birini bulmaktı.
  Şimdi cinayet zannı altındayım.
  Benden bu kadar.
  Bu işte yokum.
  Bunlar mesleğin rizikoları Bay Angel.
  Eğer mesele ücretse  Mesele sizsiniz.
  Ölülere en yakın olduğum an   caddede bir cenaze arabası yanımdan geçtiği zamandır.
  Böylesi iyi.
  Korkuyor musunuz?
  Evet, korkuyorum.
  Avukatım size hemen 5. 000 dolarlık bir çek gönderecek.
  Eğer bu işi istemiyorsanız başka birini bulurum.
  5. 000 mi?
  Johnny'yi mutlaka istiyorsunuz, öyle mi?
  Ödenmemiş hesapları sevmem.
  Bazı dinler yumurtayı, ruhun sembolü olarak kabul eder, biliyor muydunuz?
  Hayır, bilmiyordum.
  Yumurta ister misiniz?
  Hayır, teşekkürler.
  Tavuklarla aram iyi değildir.
  -Saat 11'i geçiyor, geciktin.
  - Özür dilerim.
  - Buldun mu?
  -Eğer işimden kovulursam   senin sekreterin olacağım.
  "Times" gibi ödeme yapamam.
  Ayrıca onlar bunun farkına varmazlar.
  Merhaba Johnny.
  Hangi cehennemdesin?
  Gerçekten romantik bir şarkıcıymış.
  O kadar ünlü olduğunu bilmiyordum.
  "Örümcek Simpson Orkestrası" isimli bir gruptaymış.
  Hepsi ölmüş.
  - Sadece Örümcek bu şehirde oturuyor.
  -Nerede?
  -Hepsini yazdım.
  Arşivdeki lezbiyen şüpheleniyor.
  Patronum yıllardır hiçbir araştırma yapmadı.
  Önemli olan, belgeleri alman.
  Örümcek, 138.  Cadde'de yaşlılar evinde kalıyor.
  Harika, yine Harlem'e gitmem gerekiyor.
  Orada Johnny ve Toots Sweet'in, bir gitaristin resmi var.
  Yıllardır kimse ondan haber almamış.
  Johnny zengin biriyle nişanlıymış.
  Adı Margaret Krusemark.
  Louisiana'nın yarısı babasına ait.
  Veda partisinde tanışmışlar.
  Johnny onu terketmiş, o da babasına dönmüş.
  Onun büyülerinden çok söz ederler.
  Büyüler mi?
  Ne demek istiyorsun?
  Semender gözü  - kurbağa tırnağı gibi saçmalıklar mı?
  -Kafayı yemiş biri gibi.
  Sosyete partilerinde büyüler yapıp duruyor.
  Ivy League'in kuzularıyla arası pek iyi değilmiş.
  -Wellesley'in cadısı diye tanınıyor.
  -Wellesley cadısı.
  İşimi iyi yapmış mıyım?
  Mükemmel.
  Peki, şimdi elimde ne var?
  İşveren olarak dindar bir deli.
  Altın Ses Johnny'yi bulmalıyım.
  Nerede olduğunu bilmiyorum.
  Ve sanırım o da kim olduğunu bilmiyor.
  Harlem'de yurtta kalan eski orkestra şefi bir moruk.
  Toots Sweet isimli bir gitarist.
  Başka neyim var?
  Ereksiyon.
  İyi misin?
  3 Ocak 1995.
  İşveren: Louis Cyphre.
  Kopya: Winesap & Mackintosh   avukatlar.
  Bildirildiği gibi Johnny Favorite   son 12 yıl Poughkeepsie'deki Sarah Dodd Bakımevi'nde değilmiş.
  Edward Kelley isimli bir adam ve bir kız tarafından götürülmüş.
  Kızın kimliği bilinmiyor.
  Kelley, Doktor Fowler'a, raporları değiştirmesi ve   onu hala klinikteymiş gibi göstermesi için 25. 000 dolar vermiş.
  Doktor artık yaşamıyor.
  Johnny, kazadan önce mesleğinde ilerliyor gibi görünüyor.
  Ta ki etrafındakileri mahvedene dek.
  Johnny'nin eski orkestra şefi .
   Örümcek Simpson'ın izini buldum.
  Şu anda kaldığı yer   138.  Cadde'deki Lincoln Presbyterian Bakımevi.
  Johnny'nin bir de dostu var.
  Bir gitarist.
  İsmi Toots Sweet.
  Toots Cezayir'e geri dönmüş.
  Yalnız New Orleans'taki Cezayir'e.
  Belki Margaret de oraya dönmüştür.
  Hatta belki Johnny de.
  Evet.
  Örümcek'e göre Johnny'nin gizli bir sevgilisi varmış.
  Evangeline Proudfoot isimli bir zenci.
  Evangeline'nin, Harlem'de bir büyücü dükkanı varmış.
  İsmi "Mammy Carter's".
  Bunu bilmen gerekmiyor Cyphre.
  Bence   gizli aşklar, bir sır olarak kalmalı.
  Johnny'yi   düzenli olarak gören tek kişi   Coney lsland'daki Madam Zora isimli falcıymış.
  Izzy siz misiniz?
  Sanırım bunlar son güneş ışıkları.
  Karşıdaki pasajda biri bana yardım edebileceğinizi söyledi.
  -Madam Zora'yı arıyorum.
  -Tanıyorum, savaştan önce karımın arkadaşıydı.
  -Falcıymış, doğru mu?
  - Hem de nasıl bir falcı!
  Hokuspokuscu kadınları sevmem.
  Karımla iyi anlaşırlardı.
  Karım baptisttir.
  Buyurun.
  Burnunuzu korur.
  Haydi alın.
  Kıyıdaki güvertenin altında bir kasa dolusu buldum.
  Şimdilik pek güneş yok ama   yağmurdan da korur.
  Hiç Johnny Favorite diye birini duydunuz mu?
  -Şarkıcıyı mı?
  -Evet, Madam Zora'a sık gelirmiş.
  Onu duydum ama tanımam.
  Karıma sorun.
  Radyodaki aptal şarkıları söyler durur.
  Bunları bilir.
  -Suyu seviyor galiba.
  - Nefret eder.
  Durmadan şişmanlıyor.
  Bunun varislerine iyi geldiğini sanıyor.
  Pekala, teşekkkürler.
  Yazları burada ne yaparsınız?
  Farelerin kafalarını koparırım.
  -Peki ya kışları?
  -Aynısını.
  Affedersiniz.
  Az önce kocanızla konuştum.
  Ona Madam Zora diye birini sordum.
  Onu savaştan önce tanıdım.
  Madam Zora, değil mi?
  Evet, bir çingene falcısıymış.
  Evi karşımızdaydı ama çingene değildi.
  Ortaya yeni çıkmıştı ve   sadece çay yapraklarıyla uğraşmıyordu.
  -Hiç Johnny Favorite'i gördünüz mü?
  -Evet, tatlı biriydi.
  Ona vurgundu.
  Ona "Altın Ses" derlerdi.
  Bütün şarkılarını bilirim.
  Margaret Krusemark diye birini duydunuz mu?
  Benimle dalga mı geçiyorsun?
  Madam Zora, Margaret Krusemark'tı.
  Ona ne oldu?
  Eşyalarını topladı ve tekrar güneye, memleketine döndü.
  Johnny Favorite'i nerede bulabilirim, bir fikriniz var mı?
  Hayır, belki mezarlıkta.
  Size bir şarkısını söyleyeyim mi?
  Burunluk için teşekkürler.
  Şimdi ona ihtiyacım olabilir.
  -Brooklyn'de mi?
  - Louisiana'da.
  - Güzel.
  Nereye gitti?
  SADECE ZENCİLER İÇİN
Bay Angel.
  Beklettiğim için üzgünüm ama biraz erken geldiniz.
  Telefon bağlantısı kötüydü.
  4'mü, 4. 30'mu, bilmiyordum.
  -Olağanüstü bir eviniz var.
  -Evet, burada çok mutluyum.
  Hiç falcıya gitmedim.
  Uzun sürer mi?
  Şimdi ayrıntıları not ediyorum.
  Yıldız haritası için birkaç gün gerekiyor.
  Çay?
  Çay ister misiniz?
  Evet, teşekkürler.
  -Darjeeling, Jasmin veya Oolong?
  -Oolong.
  Onu çok az kişi sever.
  Piyano çalar mısınız?
  Pek sayılmaz.
  Peki şarkı?
  Melodileri biraz mırıldanırım ama hepsi o kadar.
  Fotoğraftaki tehlikeli görünen bu adam kim?
  Babam.
  Özür dilerim.
  Üzülmeyin, o da nefret ediyor.
  Eski korsan filmlerindeki tipler gibi görünüyor.
  Adı ne?
  - Ethan.
  - Ethan Krusemark.
  Ben hiç, bir Ethan filmi görmedim.
  Fransızca konuşur musunuz Bay Angel?
  Ben Brooklynliyim.
  -Sigara içmezseniz, sevinirdim.
  - Tabii, olur.
  Süt ya da şeker?
  Sade, teşekkürler.
  Doğum tarihinizi bilmem gerekiyor.
  Elbette.
  Doğum tarihim 14 Şubat   1918, sevgililer gününde.
  Garip.
  Aynı günde doğmuş olan birini tanıyordum.
  Öyle mi?
  Ama bütün askerler izindeyken, nasıldır, bilirsiniz.
  Neden arkadaşınızın yıldız haritasını almıyoruz?
  Zaman kazandırır.
  Sanmam.
  Her insan farklıdır.
  Ayrıca onun   yıldız haritasından hoşlanmazdınız.
  Doğum yeriniz?
  Brooklyn, New York.
  Arkadaşınız aptal falan mıydı?
  Öyle denilebilir.
  Birbirinizle anlaşamadınız galiba.
  Siz ve Johnny.
  Siz ve Johnny Favorite?
  - Siz kimsiniz?
  -Askerden eski bir arkadaşı.
  Düşünmüştüm ki siz ikiniz  Pekala, asker arkadaşı değilim, araştırmam için para alıyorum.
  Sevgililer gününde de doğmadım.
  Johnny'nin geleceğiyle ilgileniyorum.
  Johnny'nin geleceği yok, o öldü.
  12 yıl önce öldü.
  Gitseniz iyi olur Bay Angel.
  Burnunu her şeye sokan bu iğrenç herif kim diyorsunuz.
  -Meraklı görünmek istemem ama  - O öldü.
  Ölmediyse bile benim için öyle.
  Size çok acı çektirmiş olmalı.
  Hepimizin yara izleri vardır.
  Onun hakkında çok şey bilmiyorum ama sizi bıraktıysa aptal olmalı.
  Yalan söylemek ve gaddarlık bazılarına çok kolay geliyor.
  Hoşça kalın Bay Angel.
  Yazık.
  El falıma baktırmak isterdim.
  Böylelikle elinizi daha uzun süre tutabilirdim.
  Sanırım, gördüklerim hiç hoşunuza gitmezdi.
  Güzel bir kolye.
  Mammy Carter's Bitki Dükkanı.
  Sizde High John  - kökü var mı?
  - Tozu mu, kurusu mu?
  Emin değilim.
  Yağmura mı yakalandınız?
  İki kök, 1 dolar 20 sent.
  Bir sorum var.
  Harlem'de bir tanıdığım vardı.
  O da bu kökleri satardı.
  Adı Evangeline'di, tanır mısınız?
  Burada nerdeyse herkesin adı Evangeline.
  Şiirdeki gibi.
  Biliyor musunuz?
  Evet, biliyorum.
  Tanıdığımın Harlem'de dükkanı vardı.
  Adı da  - Carter'dı.
  -Herkes bu ismi kullanıyor.
  Howard Johnson gibi ama bu dükkan hakikisi.
  Soyadı Proudfoot.
  Evangeline Proudfoot mu?
  Onu tanıyordum.
  New York'ta otururken hep buraya gelirdi.
  -Şimdi nerede, biliyor musunuz?
  - Hastalandı ve öldü.
  Holy Shelter Bataklığı'na geri döndü ve Armandville'e gömüldü.
  - Adamın birini bekledi durdu.
  -Tıpkı şiirdeki gibi.
  -Evet.
  1 dolar 20 sent.
  - Bu adam kimdi?
  -Hiç söylemedi.
  Pekala, teşekkürler.
  - Bir hafta mı dediniz?
  - En fazla.
  Ne oldu?
  Neden ağlıyorsun?
  Anneanneye gidiyoruz.
  Orada kim yatıyor?
  Anneanne.
  Anneanne.
  Gidelim.
  Bana elini ver.
  Özür dilerim.
  Coney lsland'da bir adamdan aldım.
  Deli biriydi.
  Özür dilerim.
  Ağlamayı kes.
  Annenizle konuşabileceğimi ummuştum.
  Çok geç kaldınız.
  Onu tanır mıydınız?
  Hayır ama birkaç sorumu cevaplayabilir diye ummuştum.
  Polis misiniz?
  Hayır, ismim Harry Angel.
  Özel dedektifim.
  - İsmin  -Epiphany.
  Annen sana güzel bir isim bırakmış.
  Başka da hiçbir şey bırakmadı.
  Aslında ben annenin bir arkadaşını   Johnny Favorite isimli birini arıyorum.
  Arkadaşlarını tanıyordum.
  Favorite diye biri yoktu.
  Lanet olsun.
  Tavuklarla aram iyi değil.
  Bu Favorite savaştan önce New York'ta annenle arkadaşmış.
  Bana hiç anlatmadı.
  Çok arkadaşı vardı, erkeklerden hoşlanırdı.
  Peki, Toots Sweet isimli birini hatırlıyor musun?
  - Favorite'in bir arkadaşı.
  Onu tanıyor musun?
  - Hayır.
  - İyi bir gitaristmiş.
  Bu akşam onu dinlemek istiyorum.
  Burada, şehirdeki bir otelde kalacağım.
  Eğer aklına, bana yardımcı olacak   bir şey gelirse, belki beni arayabilirsin.
  Çok hoş bir kızsın Epiphany.
  İsmin sana yakışıyor.
  Lanet olası tavuklar.
  Neden Johnny Favorite'ın peşindesiniz?
  Peşinde değilim.
  Sadece onu bulmak için para alıyorum.
  -Toprak altında olabilir.
  -O zaman bir kürek satın almalıyım.
  Nasıl gidiyor tatlım?
  Söylediğiniz şarkı güzeldi  - Bay Sweet.
  - Toots, oğlum!
  Sağ ol.
  - İçki?
  Kokteyllerimi burası öder.
  İçinde neler var bilmem ama oldukça iyi.
  Sizi yıllar önce New York'ta dinlemiştim, biliyor musunuz?
  Savaştan önce eski Dickie Well's Bar'da.
  Johnny Favorite isimli biriyle oldukça başarılıydınız.
  -Hayal meyal hatılayabiliyorum.
  -Arkadaştınız, öyle değil mi?
  Hayır, o sadece bir şarkımı plağa kaydetti.
  Yazar mısın?
  Hayır.
  Gazeteciyim ve bir yazı yazıyorum.
  Johnny ve Örümcek Simpson Orkestrası üzerine.
  Örümcek, tıpkı çiftleşen tavşanlar gibi bateri çalardı.
  Gitmeliyim.
  İşeyip, tükürüp sonra tekrar iş başına.
  Two Sisters Cocktail'i bir deneyin.
  Fantezilerinizi kanatlandırır.
  Gazetecilerin fazlasına da ihtiyacı yok.
  Rahatça işemek bile yok.
  İstediğim sadece Johnny Favorite ve Evangeline Proudfoot hakkında konuşmak.
  Yatağın altına saklanmak için çok yaşlıyım.
  Bir şey bilmiyorum.
  Sadece kokteylimi istiyorum.
  Lanet olsun.
  -Burada neler oluyor?
  -Hiçbir şey.
  Sen kendi işine bak.
  İşemek istiyorum.
  Defol buradan!
  Yoksa anandan doğduğuna pişman olursun.
  Lütfen.
  Tavuklarla aram iyi değil.
  Kes şunu artık!
  Seni ve küçük Epiphany'yi   tavukla yaptığınız ateşli dansta gördüm.
  Dinle.
  Ben bu voodoo işlerinden anlamam.
  Ben Brooklynliyim.
  -Biz hepimiz baptistiz.
  -Peki ya Proudfoot'un kızı?
  O da tıpkı annesi gibi bir Mambo rahibesi.
  13 yaşından beri.
  Johnny Favorite en son ne zaman tavuk dansındaydı?
  -Anne Mambo'yla düşüp kalkıyormuş.
  -Onu son kez savaştan önce gördüm.
  -Ya tuvaletteki tavuk pençesi?
  -Belki benim koca ağzım için.
  Yeterince kocaman değil.
  Ya ağzındaki yıldız?
  Sana bir şey söyleyeyim.
  Sana otelin telefonunu veriyorum.
  Eğer bir şey duyarsan, beni arayacaksın.
  Eğer sana yine   tavuk pençesi gönderirlerse, haber ver.
  Yardıma ihtiyacın olabilir.
  Bana gelince, her ölü tavuk iyi tavuktur.
  Yalnız polisler ve kötü haberler kapıyı vurmazlar.
  Ve özel dedektifler geç yatar.
  -Her halde rüya görüyordun.
  -Yine Mandalay'e gidiyordum.
  Tavanda kocaman bir delik var.
  Bak.
  Bu senin ismin mi?
  Bu senin otelin mi?
  - İçindesin, öyle değil mi?
  -Senin yazın mı?
  Sanırım öyle.
  Öyleyse anlat bakalım, bu ölmüş bir   gitaristin elinde ne arıyor?
  Toots Sweet öldü mü?
  Yalnız hemen değil, biraz sürmüş.
  Nasıl ölmüş?
  Teknik terimle?
  Cinsel organın sebep olduğu Asfiksi.
  Ya daha az teknik terimle?
  Penisini kesip, ağzına tıkmışlar ve onu boğmuşlar.
  Daha sonra kanıyla da duvarları badana etmişler.
  -Onunla ne zaman konuştun Angel?
  - Dün 1'de.
  - Ne hakkında?
  Kayıp biri hakkında.
  Kim?
  12 yıl önce kaybolan biri.
  -Onun Toots'la bir fotoğrafı var.
  -Onu neden arıyorsun?
  Bunu söyleyemem.
  New York'lu bir avukata çalışıyorum.
  - İsmi?
  -Haydi ama dostum.
  Winesap!
  Telefon numarasını, adresini istiyor musunuz?
  Bunları şu Tess Truehart'a sorun, hepsi defterde var.
  -W'ye bak dahi.
  -Basketbolcu Ted Williams'ı tanıyorsunuz, değil mi?
  Pekala, hepsi bu mu çocuklar?
  Hepsi bu.
  Yemeğe gidebilirsiniz ama fazla uzaklaşmayın.
  Önce şu avukatınla konuşmalıyız.
  Mickey Fare Kulubü'nü izledin mi?
  Bugün günlerden ne, biliyor musun?
  Bugün Çarşamba.
  "Her şey olabilir" günü.
  Bir şarkı ister misiniz?
  Evet, çal bir tane.
  Selam çocuklar.
  Size de.
  Nedense karnım acıktı.
  Bunlardan birkaçını satar mısınız?
  - Torbası 10 sent.
  - Tamam, bir torba verin.
  Dinle.
  Margaret Krusemark'ın babası, evine dönmeni istiyor.
  Şu lanet şeyi benden uzak tutun!
  Eğer gitmezsen, köpek o pis suratını parçalar.
  Ne oldu sana?
  Köpek ısırdı.
  Peki ne istiyorsun?
  Şu anda bir çamaşırhaneye ihtiyacım var.
  -Bak Epipinny  -Epiphany.
  Sana sormak istediğim bir şey var.
  Geçen gün seni ve Toots Sweet'i ormanda kikiriki dansında gördüm.
  Çılgın bir partiye benziyordu.
  Sorun nedir?
  Burası özgür bir ülke.
  - Tavuklar için değil.
  - Elbette, onlarla aran iyi değildi, hatırladım.
  Bak, Toots  - Toots öldü.
  -Duydum.
  -Onu sen tuzağa düşürdün.
  -Hayır, ben yapmadım.
  Onunla buluşacağımı bilen tek kişi sendin.
  Tavuk pençesini de sen gönderdin, değil mi?
  Toots koca ağızlının biriydi.
  Doğru, polislerin, ağzında ne bulduklarını düşünürsek.
  -Hoş bir din.
  -Birini çarmıha germek de hoş değil.
  Yani tavuğu pişirmek için kesmek gerekiyor, değil mi?
  Biz kimseyi öldürmüyoruz, tamam mı?
  Johnny Favorite'a ne oldu?
  -Demek onu hatırlıyorsun.
  - O benim babamdı.
  -Çocuğu sonra alırım, olur mu?
  -Rahatı yerinde.
  Eğer söyleyecek başka bir şeyin varsa şimdi tam zamanı.
  Söyleyecek bir şeyim yok.
  Johnny savaştan geri dönmedi.
  Annem bekledi ve öldü.
  Üzücü ve basit.
  Ortada çok fazla ceset dolaşıyor.
  Hatta Louisiana için bile.
  Kocana söyle, sana dikkat etsin.
  -Bir kocan var, değil mi?
  -Hayır, yok.
  Hayır mı?
  Tanrım, gözlerin çok güzel Epiphany.
  Gerçekten öyle.
  İçinden geçenleri ele veren gözler.
  -Şu anda korkuyorsun.
  - Üstesinden geliyorum.
  - Bak  -Evet, bir şey duyarsam ararım.
  Bir şey duymazsan da ara.
  Tamam mı?
  Sizin için bir haber var.
  -Teşekkürler.
  -Bir şey değil.
  -Gelebildiğinize sevindim.
  -Buraya geldiğinizi bilmiyordum.
  Baton Rouge'da konuşmam var.
  İlerlemeler nasıl, sorayım dedim.
  Size şunu söyleyeyim   Hiç de iyi görünmüyor.
  Gerçi pek çok şey buldum ama şu ana dek Johnny Favorite yok.
  -Çok üzücü.
  -Elimdekiler sadece bir yığın hokuspokus ve  Üç ceset.
  Ölüler, Bay Cyphre.
  -Cinayetler.
  -Demek cinayetler.
  -Evet.
  Önce beynine sıkıp intihar eden Johnny'nin doktoru Fowler   sonra yaşlı büyücü Toots Sweet.
  O da işemeye yarayan organıyla boğuldu.
  Burası kilise Bay Angel.
  Bütün bu olaylar dinle ilgili.
  Bu çok garip.
  Bunu anlamıyorum, iğrenç bir şey.
  Dinin, insanların birbirlerinden nefret etmeleri için yeterli ama   birbirlerini sevmeleri için yetersiz olduğunu söylerler.
  Öyle mi derler?
  Size bir şey diyeyim.
  Johnny Favorite çok sevilen biri değilmiş.
  Şanssız biriymiş.
  Bu bana da bulaşmaya başladı.
  İki ölüm olayında zan altındaydım.
  Polis, adımı ve adresimi Toots Sweet'in elinde bulmuş.
  Biliyorum, Winesap bana söyledi.
  Dikkatli olmalısınız Bay Angel.
  Peki ya üçüncüsü?
  Üç ceset var dediniz.
  Johnny'nin yüksek sosyete arkadaşı Margaret Krusemark'ı araştırdım.
  -Onu tanıyor musunuz?
  -Hayal meyal.
  Hayal meyal mı?
  Bu kelimeden bıktım artık.
  Bu "hayal meyal" kelimesi beni öldürecek.
  Onu tanıdınız mı, yoksa tanımadınız mı?
  İsmini duydum ama kendisiyle hiç görüşmedim.
  Yıldız haritamı çıkarmaya başlamıştı.
  Ona Johnny'nin doğum tarihi 14 Şubat'ı verdim.
  Ama birisi gelmiş ve kendi Sevgililer Günü kartını bırakmış.
  Göğsünü yarmışlar ve kalbini çıkarmışlar.
  Demek ki kendi geleceğini görememiş.
  Gelecek de eskiden olduğu gibi değil.
  -Sonuç olarak ne çıkardınız?
  -Hiçbir şey.
  Bildiğim sadece, Johnny'nin ortada dolaşıp, tanıdıklarını doğradığı.
  Ve giderek ben de bunların yamanacağı kişi oluyorum.
  Tuzağa düşürülüyorum ve bu beni çok korkutuyor.
  Yani neden bana açıkça burada neler olduğunu söylemiyorsunuz?
  Söz konusu olan Johnny Favorite ve bana borçlu olduğu şey.
  Benim şerefle ilgili eski moda görüşlerim var.
  Göze göz ve bunun gibi şeyler.
  Lanet olsun, siz kimsiniz?
  Bu tip ifadeler kullanmayın.
  Kilise olup olmaması umurumda değil.
  - Zaten kiliseleri sevmem.
  - Ateist misiniz?
  Evet, Brooklynliyim.
  Ben 1, 2 gün şehirdeyim.
  Eğer bir şey öğrenirseniz ya da  - fazla paraya ihtiyacınız olursa
-Hayır, para sorun değil ama   eğer dikkat etmezsem sizin verdiğiniz 5000 dolarla   elektrikli sandalyede bir yer alacağım.
  Merhaba.
  Korkulu gözler asla yalan söylemez.
  Haydi.
  İçeri gel.
  -Çocuğun nerede?
  -Mincie'de.
  Sonra bana getirecek.
  Onun 14 tane var.
  Orada rahatı yerinde olur.
  Burada kalabilirsin.
  Sana bir oda ayarlayabilirim.
  Hayır, teşekkürler.
  Ben bir içki alıyorum.
  Sen de ister misin?
  Sen de bir tane alırsın.
  Düşündüm de   annen, Johnny Favorite gibi bir adamda ne buldu acaba?
  Bilmiyorum.
  Her ne bulduysa onun kalbini çalmış.
  Doğrusu bu adam aşağılık biriymiş.
  Yine de onu özlediği kesindi.
  Bir kadın, dolaşıp duran ve güvercinleri öldüren bir adamda ne bulur?
  Bilirsin, kızları deli edenler hep kötülerdir.
  Hiç ondan bahsetti mi?
  -Sadece iki şeyden.
  - Nelerden?
  Johnny Favorite'ın, kötülüğe istenmeyecek kadar yakın olduğundan.
  Başka?
  Harika bir sevgili olduğundan.
  Kaç yaşındasın Epiphany?
  17.  Annelik için biraz küçük değil mi?
  Yeterince yaşlı.
  - Babası nerede?
  -Onu hiç tanımadım.
  Özür dilerim.
  Bu odayı neden aldığımı bilmiyorum.
  Şuna bak.
  İnanılmaz.
  O bir Bambouche'ydi.
  Ruhlar bedenini ele geçirdiklerinde "chevalier" olur.
  Bunu biliyorum: "Chevrolet".
  -Chevalier.
  -Ben de öyle dedim: Chevrolet.
  -Tanrılarla birleşme.
  Yani seni tanrılar mı hamile bıraktı?
  Anlıyorum, üzgünüm.
  Ben değilim.
  Hayatımın en iyi sevişmesiydi.
  Dans eder misin?
  Burada mı?
  Evet, burada.
  Bu sabah beni köpek ısırdı, hareket edemiyorum.
  Farkına varmazsın.
  Pekala, seninle dans edeceğim.
  - Ama bana bir konuda söz vermelisin.
  -Hangi konuda?
  -Tavuk yok.
  - Tamam.
  - Gel bakalım.
  Tamam, geliyorum.
  Çalışından tanımam gerekirdi.
  En azından bu kez uzun uyumanın bir sebebi var.
  Burada siyahlara pek yaklaşmayız.
  Zenciler kendilerine saklarlar.
  -Ben buradan değilim.
  - Elini mi kestin?
  Köpek ısırdı.
  Margaret Krusemark diye birinin davanla ilgisi var mı?
  -Hayır, neden?
  - Ölmüş.
  Şu zenci gitarist   önemsizdi, voodoo işindeydi.
  Birbirlerini öldürür dururlar.
  Ama bu Krusemark, zengin, beyaz bir Louisiana Ailesi'nden.
  Bir haftada iki ölü, bağlantıları ne?
  Benzer şartlar.
  -Onun da mı penisini kesmişler?
  -Hayır.
  Birisi temiz bir şekilde kalbini kesip çıkarmış.
  Benim davamda söz konusu olan bir kayıp, cinayet değil.
  Ne istiyorsun?
  - İşvereninin ismini istiyorum.
  - New Yorklu avukatı ara.
  Aradım.
  O da senin gibi büyükşehir pislikleri anlattı.
  Ne demeliyim?
  Neden sen ve şu Effie Klinker def olup  - beni rahat bırak mıyorsunuz?
  -Seni aşağılık!
  Kanunlarımızı çiğnersen   büyükşehir ukalalıklarını New Yorklu kıçına sokarım.
  Bu Krusemark kara büyüyle ve benzeri şeylerle uğraşıyormuş.
  Bir polis için insanların, delilikleri yüzünden öldürülmesinden kötüsü yoktur.
  Dağınıklık için üzgünüm.
  Zencin toparlayabilir.
  Hangi şarkı bu?
  Johnny Favorite'ın şarkısı.
  Annem bunu bana söyler dururdu.
  İyi misin?
  Lanet olsun!
  Ne istiyorsunuz Bay Angel?
  -Bildiğinizi sanıyordum.
  -Nereden bileyim?
  Ahmaklarınızdan ikisi kendileri gibi bir köpekle günlerdir beni takip ediyor.
  Johnny Favorite'ı arıyorum.
  Bildiğim kadarıyla, bu orkestra şaklabanı öldü.
  Bu orkestra şaklabanı belki de kızınızı öldürdü.
  - İşvereniniz kim?
  -Söyleyemem.
  - Öderim.
  - Onlar da.
  12 yıl önce siz ve kızınız Favorite'ı tımarhaneden çıkarmışsınız.
  Morfinman bir doktora 25. 000 verip Johnny'yi hala klinikte göstertmişsiniz.
  O da bunu bir hafta önceye dek yapmış.
  Siz Edward Kelley ismini kullanmışsınız.
  İçeri geçelim.
  Orası daha sakin.
  Hem Gumbomuz'u denersiniz.
  Mide problemim var.
  Ayrıca Cajun yemekleri beni mahvediyor.
  Midenize üzüldüm.
  Gumbomuz hoşunuza giderdi.
  Edward Kelley bendim ve Fowler'a 25.
 000 verdim.
  - Favorite sizi tanıdı mı?
  -Hayır.
  Uyurgezer gibi pencereden bakıp ışıkları seyrediyordu.
  -Onu nereye götürüyordunuz?
  -Times Square'e, 1943 yeniyılıydı.
  Onu kalabalığa bıraktık ve o da dönmemek üzere kaybolup gitti.
  En azından biz öyle düşündük.
  25. 000'i onu kalabalıkta kaybetmek için mi ödediniz?
  Bunu kızım için yaptım.
  O ve Johnny hokuspokusla uğraşıyorlardı.
  Kızım müptelasıydı.
  Biliyorum, evinde mumyalanmış bir el buldum.
  Şöhretin eli.
  Her kilidi açarmış.
  Bir katilin sağ eliymiş.
  Kendisi ipte sallanırken kesmişler.
  En azından Margaret buna inanıyordu.
  - Kara büyü.
  - Kara, ak, ne farkı var?
  O her zaman  -Kötüydü.
  -Kötülük bir pislik yığınıdır Bay Angel.
  Herkes başkaları hakkında konuşur.
  Margaret kötü değildi.
  Sadece biraz garipti.
  Çocukluğunda daha okuyamazken Tarot kartlarına bakardı.
  -Bunları ona kim öğretti?
  -Bir hizmetçi, bir çocuk bakıcısı.
  Bana burada bir yığın palavra anlatıyorsunuz.
  Onu buna siz sürüklediniz!
  -Şeytana tapan sizsiniz!
  -Karanlıklar prensi güçlüleri korur.
  -Saçmalık!
  - İnanmıyorsanız, sizin probleminiz.
  Anlat pislik torbası, yoksa devleti bir idamdan kurtarırım!
  Johnny'yi kızımla ben bir araya getirdim.
  O çok güçlüydü.
  Odamda bir kez şeytana yemin etti.
  Benden daha ileri gitti.
  Şeytanla bir antlaşma yaptı.
  Ruhunu sattı.
  -Bunları yutacağımı mı sanıyorsunuz?
  - Nasıl isterseniz.
  Bunların hepsi bir yığın saçmalık!
  Yalan söylüyorsun adi herif!
  -Şöhret için ruhunu sattı.
  -Şöhret için mi?
  Şeytan, bütün haşmetiyle derinlerden yükseldi ama   o karanlıklar prensini aldatmak istedi.
  Başarıya ulaşınca antlaşmaya sadık kalmadı.
  Hepsi bir yığın saçmalık!
  Johnny eski yazıda bir ayin adeti bulmuş.
  Bir kurbana ihtiyacı vardı.
  -Kendi yaşında birine.
  -Neden?
  -Ruhunu çalmak için.
  Toots ve Johnny, genç bir askeri ele geçirdiler.
  - Kimi?
  - Bir askeri.
  New York'ta yeni yılı kutlayan birini.
  Onu Johnny'nin oteline ayinin yapılacağı yere götürdüler.
  Hangi ayin?
  Çıplak olarak bir lastik minderin üstüne bağlandı, vodoo duaları okundu.
  Göğsüne beş şualı bir yıldız dağlandı.
  Margaret Johnny'ye bakir bir bıçak verdi.
  O da gencin göğsünü yardı ve kalbini yedi.
  O yutarken, kalp hala çarpıyordu.
  Johnny bu askerin yerine geçmek istedi ama   bu daha gerçekleşmeden orduya çağrıldı   yaralandı ve evine gönderildi.
  Hem de kim olduğunu bilmeksizin.
  Bu genç kimdi?
  Sadece Johnny biliyordu.
  Margaret'e içinde kimlik markasıyla bir vazo verdi.
  Onu Times Square'de bırakmak Margaret'in fikriydi.
  Her şey olmadan önce onun hatıralarındaki son yer burasıydı.
  Bir kurbana ihtiyacı vardı.
  Kendi yaşında birine.
  Ruhunu çalmak için.
  Gencin göğsünü yardı ve kalbini yedi.
  Bu genç kimdi?
  Johnny bu askerin yerine geçmek istedi.
  Belki ruhuna sahip oldu ama hala Johnny gibi görünüyordu.
  Kim olduğumu biliyorum!
  Kim olduğumu biliyorum!
  Demek öyle.
  Bilgelik, eğer bilgeye faydası yoksa çok korkunç bir şeydir Johnny.
  Louis Cyphre.
  "Lucifer".
  İsmin bile ucuz bir şaka.
  "Mephistotheles" Manhattan'da destan gibi, uzun bir kelimedir.
  Şeytan olarak ortaya çıkışın   batıl inançlı yaşlı bir gitaristi   bir cadıyı ve yaşlı, deli bir adamı korkuttu diye   ben de mi korkacağım sanıyorsun?
  Korkmuyorum, kim olduğumu biliyorum.
  Onları sen öldürdün ve bunu bana yamamaya çalışıyorsun.
  Kim olduğumu biliyorum.
  At ayakları ve kuyrukla daha mı inandırıcı olurdum?
  Sen delisin.
  Kim olduğumu biliyorum.
  Beni kandırmak istiyorsun.
  Beni kandırmak istiyorsun.
  Kim olduğumu biliyorum.
  O sendin!
  Ben hiç kimseyi öldürmedim.
  Fowler'ı ben öldürmedim.
  Toots'u da ve   Margaret ya da Krusemark'ı da.
  Ben kimseyi öldürmedim.
  -Korkarım ki öldürdün Johnny.
  -Benim adım Johnny değil!
  Onları kendi ellerinle öldürdün.
  Tabii ki benim idarem altında.
  Gencin göğsünü yardığın an sonun gelmişti.
  12 yıl boyunca ödünç bir zaman ve bir başkasının hatıralarıyla yaşadın.
  -Winesap'e anlatırım, o biliyor!
  - O öldü.
  Kötü bir kaza!
  Merak etme, bir avukata kimse üzülmez.
  Ölüm, günümüzde her yerde.
  Ama insan hayatını değerli kılan nedir ki zaten?
  Biri sever, öteki nefret eder.
  İnsan bedeni ölümlüdür.
  Yalnız ruh ölümsüzdür.
  Ve seninki bana ait.
  Kim olduğumu biliyorum.
  Pekala Johnny, çok iyi bak.
  Aynaya ne kadar kaçamak bakarsan bak, aynadaki yansıman daima  - doğrudan gözlerinin içine bakar.
  -Kim olduğumu biliyorum!
  Kim olduğumu biliyorum!
  Neden geri geldin?
  Burada oturuyorum.
  Bu kim?
  Olamaz.
  Angel, Harold.
  O benim kızım.
  Saçmalama!
  Kim bu?
  Epiphany Proudfoot.
  O bir süredir buradaydı.
  Onu öldürecek kadar yeterli, değil mi?
  Oradaki silah sana ait, değil mi?
  Bunun için yanacaksın Angel.
  Biliyorum.
  Cehennemde.
 ||

Önceki Yazı
« Prev Post
Sonraki Yazı
Next Post »

Benzer Yazılar