Şeytan Çıkmazı (1987) Angel Heart
| |
113 dk
Yönetmen:Alan Parker
Senaryo:William Hjortsberg, Alan Parker
Ülke:İngiltere, K Kanada, ABD
Tür:Korku, Gizem, Gerilim
Vizyon Tarihi:01 Aralık 1987 (Türkiye)
Dil:İngilizce, Fransızca
Müzik:Trevor Jones
Oyuncular
Mickey Rourke
Robert De Niro
Lisa Bonet
Charlotte Rampling
Stocker Fontelieu
Özet
Louis Cypher adlı gizemli bir müşteri, özel dedektif Harry
Angel'dan bir adamı bulmasını ister. Verilen ipuçlarını değerlendiren Angel,
hedefine doğru ilerledikçe bir takım doğaüstü olaylarla karşılaşır. Dahası,
aranan kişiye dair bilgi aldığı herkes vahşice öldürülmektedir. Polisin suçu
kendi üzerine atmasından korkan Angel, her şeye rağmen görevini yerine
getirmeye çalışır.
Altyazı
"ŞEYTAN ÇIKMAZI
" Nasılsın?
Alo.
Evet, ben Harold
Angel.
Evet, R. Tıpkı telefon rehberindeki gibi.
Nasıl?
Winesap.
Herman Winesap.
Winesap ve
Mackintosh mu?
Bir dakika lütfen.
Winesap, Winesap ve Mackintosh'tan.
Yazdım.
Elbette vekilin ne
anlama geldiğini biliyorum.
Avukatla aynı şey.
Sadece daha fazla
para alır.
Tabii, bekliyorum.
Aşağılık herif.
Alo, Bay Winesap.
Harold Angel.
Evet, vakit
ayırabilirim.
Büronuz için miydi?
Tekrar edin lütfen.
Louis.
Nasıl yazılıyor?
Cyphre, tamam.
Yabancı bir isim mi?
Müvekkiliniz yabancı
mı?
Bay Winesap, onun
hakkında biraz daha bilgi verebilir misiniz?
Orayı biliyorum.
Uzak ama geleceğim.
Tanrı'ya şükürler
olsun!
Tanrı'yı ne kadar
sevdiğinizi gösterin.
Sözlerinizle
gösterin!
Kalplerinizi ve
cüzdanlarınızı açın!
Keselerinizi açın!
Ceplerinizi boşaltın!
Çıkarın onları!
Tanrı'ya şükürler olsun!
Birisi Cadillac'la
dolaştığımı söylemiş.
Beni seviyorsanız ve
bana vermek istiyorsanız RollsRoyce'da
olmalıyım!
- Bay Angel.
- Evet.
Ben Herman Winesap.
Benimle gelir
misiniz?
Papaz John'un
sürüsünden şanssız bir koca, kafasına
sıkmış.
Hiç hoş değil.
- Bay Angel.
- Buyurun.
Müvekkilimi
tanıtmama izin verin Bay Louis Cyphre.
Merhaba, Harry Angel.
Tanıştığımıza
sevindim Bay Angel.
Saygısızlık etmek
istemem ama - kimliğinizi gösterebilir misiniz?
- Tabii.
Bu yeterli mi?
SİLAH RUHSATI.
Sizinle ilgisi yok.
Sadece biraz
dikkatliyim.
-Nasıl olduğunu
bilirsiniz.
-Biliyorum.
Beni nasıl buldunuz?
Sanırım telefon
defterine baktınız.
Normal olarak öyle
oluyor.
Çünkü adım
"Angel" ve "A"nın altındayım.
İnsanlar tembel, ilk
isme bakıyorlar ve Johnny Favorite.
Efendim?
Johnny Favorite
ismini hatırlıyor musunuz?
Johnny.
Hayır, sanmıyorum.
-Hiç tanımadınız mı?
-Tanımam mı
gerekiyor?
Savaştan önce
romantik şarkıcıymış.
Hatta oldukça da
ünlü.
Şunu söylemeliyim ki
Bay Cyphire Bay Cyphre.
Özür dilerim.
Bay Cyphre, genelde
zor işleri almıyorum.
Genellikle sigorta
işleri, boşanmalar ve buna benzer işleri
alıyorum.
Şansım varsa insanlarla
da işim oluyor ama romantik şarkıcıları
ya da - ünlüleri tanımam.
-Gerçek adı
Liebling'di.
Liebling diye birini
de tanımıyorum.
Benden ne
istiyorsunuz?
- Size para borcu
falan mı var?
-Tam olarak öyle sayılmaz.
Johnny'ye
kariyerinin başında yardım ettim.
Yani acentasıydınız,
öyle mi?
Hayır.
O tip şeyler değil.
Mösyö Cyphre'ın bir
antlaşması var.
Ölümünden sonra
rehinden kurtarılacak bir şeyle ilgili.
- Bir saniye, söz
konusu olan bir ölü mü?
- 1943'te orduya Kuzey Afrika'da "Özel Eğlence
Servisleri" ne alındı.
Bir taarruzda
kafasından ve yüzünden ağır yaralandı.
- Onun - Hafıza kaybı.
Sanırım siz buna şey
diyorsunuz.
- Savaş nevrozu.
- Evet.
- Nasıl olduğunu bilirim.
- Neden?
Siz de mi askere gittiniz?
- Evet ama kısa
süreli.
İşleri berbat ettim.
Bağışlayın.
Beni eve gönderdiler.
Bütün kayda değer
işleri kaçırdım.
Savaşı, madalyaları,
hepsini.
Şansım varmış
denilebilir.
Johnny o kadar
şanslı değildi.
Zombi olarak geri
döndü.
Arkadaşları onu
kuzeyde özel bir kliniğe götürdüler.
Oraya, radikal bir psikiyatrik
tedavi için götürüldü.
Avukatlarının,
yapılacaklar için vekaletleri vardı.
Hesapları ödemek ve
benzerleri için.
Ama bunları
bilirsiniz.
-Enkazı kalmıştı ve
antlaşma yerine getirilmedi.
-Anlıyorum.
Açgözlü görünmek
istemem ama şunu bilmek istiyorum: Hala
yaşıyor mu, yoksa öldü mü?
Her yıl büroma bir
açıklama gelir ve Johnny Liebling'in,
yaşayanlar arasında olduğunu tasdikler.
Ama geçen hafta sonu
Mösyö Cyphre ve ben tesadüfen Poughkeepsie'de,
klinik yakınındaydık.
İkna olmak istedik
ama yanıltıcı bilgiler aldık.
Mazeretler.
Olay çıkartmak
istemedim.
Her tür heyecandan
nefret ederim.
Düşündüm ki siz
belki göze batmayacak bir şekilde - Benim araştırmamı istiyorsunuz.
- Araştırın.
İçimde tanışıyoruz
gibi bir his var.
Bilmem, sanmıyorum.
Johnny Favorite
ismini hatırlıyor musunuz?
Gerçek adı
Liebling'di.
Şunu bilmek
istiyorum: Hala yaşıyor mu, yoksa öldü mü?
- Yardım edebilir
miyim?
- Ben, Ulusal Sağlık
Enstitüsü'nden Harry Conroy.
Belirli birini mi
görmek istiyorsunuz Bay Conroy?
Enstitü'nün
tedavisiz travma olaylarıyla ilgili bir araştırması var.
Burada bu tarife
uyan bir hasta varmış.
Randevusuz sizi
içeri alamam.
Anlıyorum ama en
azından doğru yolda olup olmadığımı anlamam
için dosyalarınıza bakabilirsiniz.
Gereksiz yere kimseyi
rahatsız etmek istemem.
Olur mu?
Teşekkür ederim.
- Hastanın ismi
neydi?
- Liebling, Jonathan
Liebling.
Bir dakika lütfen,
bakayım.
Geçen hafta sonu
çalıştınız mı?
-Hayır, izinliydim.
-Güzel şeyler
yaptınız mı?
Kız kardeşim evlendi.
Burada bir Bay
Liebling varmış ama nakledilmiş.
- Emin misiniz?
-Burada öyle yazıyor.
-Peki bu ne zaman
olmuş?
- Yıllar önce,
Aralık 1943'te.
Bakabilir miyim?
Bu yeni mi?
-Dosya eski.
- Tükenmez kalem.
1943'te tükenmez
kalem yoktu.
Bu tükenmez kalem
mi?
Vay canına.
O zaman henüz yok
muydu?
Hayır.
Bu Doktor Fowler.
- Hala burada mı
çalışıyor?
- Yalnızca ara sıra,
artık yaşlandı.
Teşekkür ederim.
Akşam morfininin
zamanı mı geldi?
Sen kimsin?
İçeri nasıl girdin?
Mektup deliğinden.
Özel dedektifim.
Kim ya da ne
olursanız olun - zorla girmek suçtur.
- Öyleyse polisi
arayın.
Ama
buzdolabındaki afyon deposu yüzünden bunu
yapamazsınız.
Ben doktorum ve
tıbbi ilaçları evde saklama hakkım var.
Siz bunları külahıma
anlatın.
Söz konusu olan yara
bandı ya da - merhem değil.
Ne zamandır bağımlısınız?
- Benden ne istiyorsunuz?
Johnny Liebling
hakkında bilgi.
Yıllar önce bu
isimde bir hastam vardı.
Şaka yapmıyorum.
Ya hemen cevap
verirsiniz ya da polisi kendim ararım.
Yukarıdaki
teferruatı gördüm.
O iğneler çocuk
felci için değil.
Savaş sırasında bir
şovmendi.
Sinir hastasıydı.
İyileşme ihtimali
yoktu.
Bu yüzden Albany'deki askeri hastaneye geldi.
Size karşı kaba
olmak istemem ama orayı araştırdım, orada değil.
Belgeleri
değiştirmişsiniz.
Çünkü 12 yıldan
sonra ilk ziyaretçisi geldi.
Çok sevilen biri,
değil mi?
-Şimdi nerede?
-Bilmiyorum.
-Haydi ama!
Onu bizde hastayken
gördüm, sonra bir daha görmedim.
Soğuk ter.
Şu halinize bakın.
Buzdolabına
gidebilmek için gitmemi sabırsızlıkla bekliyorsunuz.
Ne kadar çabuk
konuşursanız o kadar çabuk uçarsınız.
Size tekrar
soruyorum.
O nerede?
Bilmiyorum.
Yıllar önce bir gece
birileri geldi.
Onların arabasına
bindi ve gitti.
Arabaya mı bindi?
Hani bir enkaz
demiştiniz?
Başlangıçta
komadaydı ama kendini çabuk toparladı.
Tek derdi hafıza
kaybıydı.
Arkadaşları.
- Arkadaşlarının
adları neydi?
- Adamın adı
Kelley'di, Edward Kelley.
Bayanın ismini
bilmiyorum, arabada kalmıştı.
- Nereye gittiler?
- Güneye.
"Onu evine
götürüyoruz.
" dediler.
- Ne kadar verdiler?
- 25.
000 dolar.
- Ne için?
- Hasta sanki hala klinikteymiş gibi
göstereyim diye.
- İdare bir şey
farketmedi mi?
-Nasıl etsin?
Vizite kağıdını yazmaya devam ettim.
Ödenme yapılırsa gerisini kimse sormuyor.
Bana Johnny
Liebling'den bahsedin.
-Nasıl biriydi?
-Bilmiyorum.
Yüzü tamamen parçalanmıştı.
Ameliyat edilmişti
ve buradan gittiğinde yüzü hala sargılıydı.
Kelley hakkında ne
söyleyebilirsiniz?
Çok zaman geçti.
Hayal meyal
hatırlayabiliyorum.
İyi giyimliydi ve güneyli
aksanıyla konuşuyordu.
-Gerçekten daha
fazlasını bilmiyorum.
- Pekala Doktor.
Biraz uzanın.
Bir Cheeseburger
alıp geleyim.
Belki birkaç saatlik
mahrumiyet, hatırlamanıza yardım eder.
Dikkat edin.
Şimdi biraz
kestirelim.
Poponu yatağa koy.
Böylece kafanızı
toparlarsınız.
Ben gidiyorum.
Döndüğümde
belki buzdolabından size güzel bir şey veririm.
Bilmek istediğimi
söyleyin ve ömür boyu benden kurtulun.
Döndüm Doktor.
Size bir şey
getirdim.
Cheeseburger
istemezsiniz diye düşündüm.
Yaparım.
Hoşça kal.
- Merhaba Ellie.
- Merhaba.
Sevgilin miydi?
- Arabası mı var?
- Evet.
Görüşürüz.
-Onu gördünüz mü?
-Hayır.
- Neden?
-Çünkü bu biraz zor
olurdu.
Neden mi?
Çünkü orada değil.
Johnny Favorite 12
yıl önce kliniği en iyi elbisesi,
sargılı yüzü ve baş ağrısıyla terketmiş.
Kelley diye biri ve bir kızla gitmiş.
Bu Kelley'yi tanıyor
musunuz?
Yıllar boyunca, Fowler
isimli ahlaksız bir doktora Johnny'yi
orada göstersin diye rüşvet vermiş.
Görünüşe göre bizim
Johnny - kaybolmak için mükemmel numaralar bulmuş.
- Öyle görünüyor.
Salyangozlar için
ne derler, bilirsiniz.
Hayır, ne derler?
Arkalarında daima
iz bırakırlar.
- Onu bulacaksınız.
-Hayır, bulmayacağım.
Küçük bir detayı
söylemedim.
Doktor Fowler öldü.
-Beyni dağıldı.
- Fowler mı?
- Evet, Fowler.
- Siz mi öldürdünüz?
-Hayır.
Ama polisler öyle
düşünebilir.
İşim, günlük 125
dolara kayıp birini bulmaktı.
Şimdi cinayet zannı
altındayım.
Benden bu kadar.
Bu işte yokum.
Bunlar mesleğin
rizikoları Bay Angel.
Eğer mesele ücretse Mesele sizsiniz.
Ölülere en yakın
olduğum an caddede bir cenaze arabası yanımdan
geçtiği zamandır.
Böylesi iyi.
Korkuyor musunuz?
Evet, korkuyorum.
Avukatım size hemen 5.
000 dolarlık bir çek gönderecek.
Eğer bu işi
istemiyorsanız başka birini bulurum.
5. 000 mi?
Johnny'yi mutlaka
istiyorsunuz, öyle mi?
Ödenmemiş hesapları
sevmem.
Bazı dinler
yumurtayı, ruhun sembolü olarak kabul eder, biliyor muydunuz?
Hayır, bilmiyordum.
Yumurta ister
misiniz?
Hayır, teşekkürler.
Tavuklarla aram iyi
değildir.
-Saat 11'i geçiyor,
geciktin.
- Özür dilerim.
- Buldun mu?
-Eğer işimden
kovulursam senin sekreterin olacağım.
"Times"
gibi ödeme yapamam.
Ayrıca onlar bunun
farkına varmazlar.
Merhaba Johnny.
Hangi cehennemdesin?
Gerçekten romantik
bir şarkıcıymış.
O kadar ünlü
olduğunu bilmiyordum.
"Örümcek
Simpson Orkestrası" isimli bir gruptaymış.
Hepsi ölmüş.
- Sadece Örümcek bu
şehirde oturuyor.
-Nerede?
-Hepsini yazdım.
Arşivdeki lezbiyen
şüpheleniyor.
Patronum yıllardır hiçbir
araştırma yapmadı.
Önemli olan,
belgeleri alman.
Örümcek, 138. Cadde'de yaşlılar evinde kalıyor.
Harika, yine
Harlem'e gitmem gerekiyor.
Orada Johnny ve
Toots Sweet'in, bir gitaristin resmi var.
Yıllardır kimse
ondan haber almamış.
Johnny zengin
biriyle nişanlıymış.
Adı Margaret
Krusemark.
Louisiana'nın yarısı
babasına ait.
Veda partisinde
tanışmışlar.
Johnny onu terketmiş, o da babasına dönmüş.
Onun büyülerinden çok
söz ederler.
Büyüler mi?
Ne demek istiyorsun?
Semender gözü - kurbağa tırnağı gibi saçmalıklar mı?
-Kafayı yemiş biri
gibi.
Sosyete partilerinde
büyüler yapıp duruyor.
Ivy League'in
kuzularıyla arası pek iyi değilmiş.
-Wellesley'in cadısı
diye tanınıyor.
-Wellesley cadısı.
İşimi iyi yapmış
mıyım?
Mükemmel.
Peki, şimdi elimde ne var?
İşveren olarak
dindar bir deli.
Altın Ses Johnny'yi
bulmalıyım.
Nerede olduğunu
bilmiyorum.
Ve sanırım o da kim
olduğunu bilmiyor.
Harlem'de yurtta
kalan eski orkestra şefi bir moruk.
Toots Sweet isimli
bir gitarist.
Başka neyim var?
Ereksiyon.
İyi misin?
3 Ocak 1995.
İşveren: Louis
Cyphre.
Kopya: Winesap &
Mackintosh avukatlar.
Bildirildiği gibi
Johnny Favorite son 12 yıl Poughkeepsie'deki
Sarah Dodd Bakımevi'nde değilmiş.
Edward Kelley isimli
bir adam ve bir kız tarafından götürülmüş.
Kızın kimliği
bilinmiyor.
Kelley, Doktor
Fowler'a, raporları değiştirmesi ve onu
hala klinikteymiş gibi göstermesi için 25. 000 dolar vermiş.
Doktor artık
yaşamıyor.
Johnny, kazadan önce
mesleğinde ilerliyor gibi görünüyor.
Ta ki
etrafındakileri mahvedene dek.
Johnny'nin eski
orkestra şefi .
Örümcek Simpson'ın
izini buldum.
Şu anda kaldığı yer 138. Cadde'deki Lincoln Presbyterian Bakımevi.
Johnny'nin bir de
dostu var.
Bir gitarist.
İsmi Toots Sweet.
Toots Cezayir'e geri
dönmüş.
Yalnız New
Orleans'taki Cezayir'e.
Belki Margaret de
oraya dönmüştür.
Hatta belki Johnny
de.
Evet.
Örümcek'e göre Johnny'nin gizli bir sevgilisi
varmış.
Evangeline Proudfoot
isimli bir zenci.
Evangeline'nin,
Harlem'de bir büyücü dükkanı varmış.
İsmi "Mammy
Carter's".
Bunu bilmen
gerekmiyor Cyphre.
Bence gizli aşklar, bir sır olarak kalmalı.
Johnny'yi düzenli olarak gören tek kişi Coney lsland'daki Madam Zora isimli
falcıymış.
Izzy siz misiniz?
Sanırım bunlar son
güneş ışıkları.
Karşıdaki pasajda
biri bana yardım edebileceğinizi söyledi.
-Madam Zora'yı
arıyorum.
-Tanıyorum, savaştan önce karımın arkadaşıydı.
-Falcıymış, doğru mu?
- Hem de nasıl bir
falcı!
Hokuspokuscu
kadınları sevmem.
Karımla iyi
anlaşırlardı.
Karım baptisttir.
Buyurun.
Burnunuzu korur.
Haydi alın.
Kıyıdaki güvertenin altında bir kasa dolusu
buldum.
Şimdilik pek güneş yok
ama yağmurdan da korur.
Hiç Johnny Favorite
diye birini duydunuz mu?
-Şarkıcıyı mı?
-Evet, Madam Zora'a
sık gelirmiş.
Onu duydum ama
tanımam.
Karıma sorun.
Radyodaki aptal
şarkıları söyler durur.
Bunları bilir.
-Suyu seviyor galiba.
- Nefret eder.
Durmadan şişmanlıyor.
Bunun varislerine iyi geldiğini sanıyor.
Pekala, teşekkkürler.
Yazları burada ne
yaparsınız?
Farelerin kafalarını
koparırım.
-Peki ya kışları?
-Aynısını.
Affedersiniz.
Az önce kocanızla
konuştum.
Ona Madam Zora diye
birini sordum.
Onu savaştan önce
tanıdım.
Madam Zora, değil mi?
Evet, bir çingene
falcısıymış.
Evi karşımızdaydı
ama çingene değildi.
Ortaya yeni çıkmıştı ve sadece çay yapraklarıyla uğraşmıyordu.
-Hiç Johnny
Favorite'i gördünüz mü?
-Evet, tatlı biriydi.
Ona vurgundu.
Ona "Altın Ses" derlerdi.
Bütün şarkılarını bilirim.
Margaret Krusemark
diye birini duydunuz mu?
Benimle dalga mı
geçiyorsun?
Madam Zora, Margaret
Krusemark'tı.
Ona ne oldu?
Eşyalarını topladı ve
tekrar güneye, memleketine döndü.
Johnny Favorite'i
nerede bulabilirim, bir fikriniz var mı?
Hayır, belki
mezarlıkta.
Size bir şarkısını
söyleyeyim mi?
Burunluk için
teşekkürler.
Şimdi ona ihtiyacım
olabilir.
-Brooklyn'de mi?
- Louisiana'da.
- Güzel.
Nereye gitti?
SADECE ZENCİLER İÇİN
Bay Angel.
Beklettiğim için üzgünüm ama biraz erken
geldiniz.
Telefon bağlantısı
kötüydü.
4'mü, 4. 30'mu,
bilmiyordum.
-Olağanüstü bir
eviniz var.
-Evet, burada çok
mutluyum.
Hiç falcıya gitmedim.
Uzun sürer mi?
Şimdi ayrıntıları
not ediyorum.
Yıldız haritası için birkaç gün gerekiyor.
Çay?
Çay ister misiniz?
Evet, teşekkürler.
-Darjeeling, Jasmin
veya Oolong?
-Oolong.
Onu çok az kişi
sever.
Piyano çalar mısınız?
Pek sayılmaz.
Peki şarkı?
Melodileri biraz
mırıldanırım ama hepsi o kadar.
Fotoğraftaki
tehlikeli görünen bu adam kim?
Babam.
Özür dilerim.
Üzülmeyin, o da
nefret ediyor.
Eski korsan
filmlerindeki tipler gibi görünüyor.
Adı ne?
- Ethan.
- Ethan Krusemark.
Ben hiç, bir Ethan
filmi görmedim.
Fransızca konuşur
musunuz Bay Angel?
Ben Brooklynliyim.
-Sigara içmezseniz,
sevinirdim.
- Tabii, olur.
Süt ya da şeker?
Sade, teşekkürler.
Doğum tarihinizi
bilmem gerekiyor.
Elbette.
Doğum tarihim 14
Şubat 1918, sevgililer gününde.
Garip.
Aynı günde doğmuş olan birini tanıyordum.
Öyle mi?
Ama bütün askerler izindeyken, nasıldır,
bilirsiniz.
Neden arkadaşınızın
yıldız haritasını almıyoruz?
Zaman kazandırır.
Sanmam.
Her insan farklıdır.
Ayrıca onun yıldız haritasından hoşlanmazdınız.
Doğum yeriniz?
Brooklyn, New York.
Arkadaşınız aptal
falan mıydı?
Öyle denilebilir.
Birbirinizle
anlaşamadınız galiba.
Siz ve Johnny.
Siz ve Johnny
Favorite?
- Siz kimsiniz?
-Askerden eski bir arkadaşı.
Düşünmüştüm ki siz
ikiniz Pekala, asker arkadaşı değilim, araştırmam
için para alıyorum.
Sevgililer gününde
de doğmadım.
Johnny'nin
geleceğiyle ilgileniyorum.
Johnny'nin geleceği
yok, o öldü.
12 yıl önce öldü.
Gitseniz iyi olur
Bay Angel.
Burnunu her şeye
sokan bu iğrenç herif kim diyorsunuz.
-Meraklı görünmek
istemem ama - O öldü.
Ölmediyse bile
benim için öyle.
Size çok acı
çektirmiş olmalı.
Hepimizin yara
izleri vardır.
Onun hakkında çok
şey bilmiyorum ama sizi bıraktıysa aptal olmalı.
Yalan söylemek ve
gaddarlık bazılarına çok kolay geliyor.
Hoşça kalın Bay Angel.
Yazık.
El falıma baktırmak
isterdim.
Böylelikle elinizi daha
uzun süre tutabilirdim.
Sanırım, gördüklerim
hiç hoşunuza gitmezdi.
Güzel bir kolye.
Mammy Carter's Bitki
Dükkanı.
Sizde High John - kökü var mı?
- Tozu mu, kurusu mu?
Emin değilim.
Yağmura mı
yakalandınız?
İki kök, 1 dolar 20
sent.
Bir sorum var.
Harlem'de bir
tanıdığım vardı.
O da bu kökleri satardı.
Adı Evangeline'di,
tanır mısınız?
Burada nerdeyse
herkesin adı Evangeline.
Şiirdeki gibi.
Biliyor musunuz?
Evet, biliyorum.
Tanıdığımın
Harlem'de dükkanı vardı.
Adı da - Carter'dı.
-Herkes bu ismi
kullanıyor.
Howard Johnson gibi
ama bu dükkan hakikisi.
Soyadı Proudfoot.
Evangeline Proudfoot
mu?
Onu tanıyordum.
New York'ta otururken hep buraya gelirdi.
-Şimdi nerede,
biliyor musunuz?
- Hastalandı ve öldü.
Holy Shelter
Bataklığı'na geri döndü ve Armandville'e gömüldü.
- Adamın birini
bekledi durdu.
-Tıpkı şiirdeki
gibi.
-Evet.
1 dolar 20 sent.
- Bu adam kimdi?
-Hiç söylemedi.
Pekala, teşekkürler.
- Bir hafta mı
dediniz?
- En fazla.
Ne oldu?
Neden ağlıyorsun?
Anneanneye gidiyoruz.
Orada kim yatıyor?
Anneanne.
Anneanne.
Gidelim.
Bana elini ver.
Özür dilerim.
Coney lsland'da bir
adamdan aldım.
Deli biriydi.
Özür dilerim.
Ağlamayı kes.
Annenizle
konuşabileceğimi ummuştum.
Çok geç kaldınız.
Onu tanır mıydınız?
Hayır ama birkaç
sorumu cevaplayabilir diye ummuştum.
Polis misiniz?
Hayır, ismim Harry
Angel.
Özel dedektifim.
- İsmin -Epiphany.
Annen sana güzel bir
isim bırakmış.
Başka da hiçbir şey
bırakmadı.
Aslında ben annenin
bir arkadaşını Johnny Favorite isimli
birini arıyorum.
Arkadaşlarını
tanıyordum.
Favorite diye biri
yoktu.
Lanet olsun.
Tavuklarla aram iyi
değil.
Bu Favorite savaştan
önce New York'ta annenle arkadaşmış.
Bana hiç anlatmadı.
Çok arkadaşı vardı, erkeklerden hoşlanırdı.
Peki, Toots Sweet
isimli birini hatırlıyor musun?
- Favorite'in bir
arkadaşı.
Onu tanıyor musun?
- Hayır.
- İyi bir gitaristmiş.
Bu akşam onu
dinlemek istiyorum.
Burada, şehirdeki
bir otelde kalacağım.
Eğer aklına, bana
yardımcı olacak bir şey gelirse, belki
beni arayabilirsin.
Çok hoş bir kızsın
Epiphany.
İsmin sana yakışıyor.
Lanet olası tavuklar.
Neden Johnny
Favorite'ın peşindesiniz?
Peşinde değilim.
Sadece onu bulmak
için para alıyorum.
-Toprak altında
olabilir.
-O zaman bir kürek
satın almalıyım.
Nasıl gidiyor tatlım?
Söylediğiniz şarkı
güzeldi - Bay Sweet.
- Toots, oğlum!
Sağ ol.
- İçki?
Kokteyllerimi burası
öder.
İçinde neler var bilmem ama oldukça iyi.
Sizi yıllar önce New
York'ta dinlemiştim, biliyor musunuz?
Savaştan önce eski
Dickie Well's Bar'da.
Johnny Favorite
isimli biriyle oldukça başarılıydınız.
-Hayal meyal
hatılayabiliyorum.
-Arkadaştınız, öyle
değil mi?
Hayır, o sadece bir
şarkımı plağa kaydetti.
Yazar mısın?
Hayır.
Gazeteciyim ve bir
yazı yazıyorum.
Johnny ve Örümcek
Simpson Orkestrası üzerine.
Örümcek, tıpkı
çiftleşen tavşanlar gibi bateri çalardı.
Gitmeliyim.
İşeyip, tükürüp sonra tekrar iş başına.
Two Sisters
Cocktail'i bir deneyin.
Fantezilerinizi
kanatlandırır.
Gazetecilerin
fazlasına da ihtiyacı yok.
Rahatça işemek bile
yok.
İstediğim sadece
Johnny Favorite ve Evangeline Proudfoot hakkında konuşmak.
Yatağın altına
saklanmak için çok yaşlıyım.
Bir şey bilmiyorum.
Sadece kokteylimi
istiyorum.
Lanet olsun.
-Burada neler oluyor?
-Hiçbir şey.
Sen kendi işine bak.
İşemek istiyorum.
Defol buradan!
Yoksa anandan doğduğuna
pişman olursun.
Lütfen.
Tavuklarla aram iyi
değil.
Kes şunu artık!
Seni ve küçük
Epiphany'yi tavukla yaptığınız ateşli dansta
gördüm.
Dinle.
Ben bu voodoo
işlerinden anlamam.
Ben Brooklynliyim.
-Biz hepimiz
baptistiz.
-Peki ya
Proudfoot'un kızı?
O da tıpkı annesi
gibi bir Mambo rahibesi.
13 yaşından beri.
Johnny Favorite en
son ne zaman tavuk dansındaydı?
-Anne Mambo'yla düşüp kalkıyormuş.
-Onu son kez
savaştan önce gördüm.
-Ya tuvaletteki
tavuk pençesi?
-Belki benim koca
ağzım için.
Yeterince kocaman
değil.
Ya ağzındaki yıldız?
Sana bir şey
söyleyeyim.
Sana otelin
telefonunu veriyorum.
Eğer bir şey
duyarsan, beni arayacaksın.
Eğer sana yine tavuk pençesi gönderirlerse, haber ver.
Yardıma ihtiyacın olabilir.
Bana gelince, her
ölü tavuk iyi tavuktur.
Yalnız polisler ve kötü
haberler kapıyı vurmazlar.
Ve özel dedektifler
geç yatar.
-Her halde rüya
görüyordun.
-Yine Mandalay'e
gidiyordum.
Tavanda kocaman bir
delik var.
Bak.
Bu senin ismin mi?
Bu senin otelin mi?
- İçindesin, öyle
değil mi?
-Senin yazın mı?
Sanırım öyle.
Öyleyse anlat
bakalım, bu ölmüş bir gitaristin elinde
ne arıyor?
Toots Sweet öldü mü?
Yalnız hemen değil,
biraz sürmüş.
Nasıl ölmüş?
Teknik terimle?
Cinsel organın sebep
olduğu Asfiksi.
Ya daha az teknik
terimle?
Penisini kesip,
ağzına tıkmışlar ve onu boğmuşlar.
Daha sonra kanıyla
da duvarları badana etmişler.
-Onunla ne zaman
konuştun Angel?
- Dün 1'de.
- Ne hakkında?
Kayıp biri hakkında.
Kim?
12 yıl önce kaybolan
biri.
-Onun Toots'la bir
fotoğrafı var.
-Onu neden arıyorsun?
Bunu söyleyemem.
New York'lu bir avukata
çalışıyorum.
- İsmi?
-Haydi ama dostum.
Winesap!
Telefon numarasını, adresini istiyor musunuz?
Bunları şu Tess
Truehart'a sorun, hepsi defterde var.
-W'ye bak dahi.
-Basketbolcu Ted Williams'ı tanıyorsunuz,
değil mi?
Pekala, hepsi bu mu
çocuklar?
Hepsi bu.
Yemeğe
gidebilirsiniz ama fazla uzaklaşmayın.
Önce şu avukatınla
konuşmalıyız.
Mickey Fare
Kulubü'nü izledin mi?
Bugün günlerden ne, biliyor
musun?
Bugün Çarşamba.
"Her şey
olabilir" günü.
Bir şarkı ister
misiniz?
Evet, çal bir tane.
Selam çocuklar.
Size de.
Nedense karnım
acıktı.
Bunlardan birkaçını
satar mısınız?
- Torbası 10 sent.
- Tamam, bir torba
verin.
Dinle.
Margaret Krusemark'ın babası, evine dönmeni
istiyor.
Şu lanet şeyi benden
uzak tutun!
Eğer gitmezsen, köpek
o pis suratını parçalar.
Ne oldu sana?
Köpek ısırdı.
Peki ne istiyorsun?
Şu anda bir
çamaşırhaneye ihtiyacım var.
-Bak Epipinny -Epiphany.
Sana sormak
istediğim bir şey var.
Geçen gün seni ve
Toots Sweet'i ormanda kikiriki dansında gördüm.
Çılgın bir partiye
benziyordu.
Sorun nedir?
Burası özgür bir
ülke.
- Tavuklar için
değil.
- Elbette, onlarla aran iyi değildi,
hatırladım.
Bak, Toots - Toots öldü.
-Duydum.
-Onu sen tuzağa
düşürdün.
-Hayır, ben yapmadım.
Onunla buluşacağımı
bilen tek kişi sendin.
Tavuk pençesini de
sen gönderdin, değil mi?
Toots koca ağızlının
biriydi.
Doğru, polislerin,
ağzında ne bulduklarını düşünürsek.
-Hoş bir din.
-Birini çarmıha
germek de hoş değil.
Yani tavuğu pişirmek
için kesmek gerekiyor, değil mi?
Biz kimseyi
öldürmüyoruz, tamam mı?
Johnny Favorite'a ne
oldu?
-Demek onu
hatırlıyorsun.
- O benim babamdı.
-Çocuğu sonra
alırım, olur mu?
-Rahatı yerinde.
Eğer söyleyecek
başka bir şeyin varsa şimdi tam zamanı.
Söyleyecek bir şeyim
yok.
Johnny savaştan geri
dönmedi.
Annem bekledi ve
öldü.
Üzücü ve basit.
Ortada çok fazla
ceset dolaşıyor.
Hatta Louisiana için
bile.
Kocana söyle, sana
dikkat etsin.
-Bir kocan var,
değil mi?
-Hayır, yok.
Hayır mı?
Tanrım, gözlerin çok
güzel Epiphany.
Gerçekten öyle.
İçinden geçenleri
ele veren gözler.
-Şu anda korkuyorsun.
- Üstesinden
geliyorum.
- Bak -Evet, bir şey duyarsam ararım.
Bir şey duymazsan da
ara.
Tamam mı?
Sizin için bir haber
var.
-Teşekkürler.
-Bir şey değil.
-Gelebildiğinize
sevindim.
-Buraya geldiğinizi
bilmiyordum.
Baton Rouge'da
konuşmam var.
İlerlemeler nasıl,
sorayım dedim.
Size şunu söyleyeyim Hiç de iyi görünmüyor.
Gerçi pek çok şey
buldum ama şu ana dek Johnny Favorite yok.
-Çok üzücü.
-Elimdekiler sadece bir yığın hokuspokus ve Üç ceset.
Ölüler, Bay Cyphre.
-Cinayetler.
-Demek cinayetler.
-Evet.
Önce beynine sıkıp
intihar eden Johnny'nin doktoru Fowler sonra
yaşlı büyücü Toots Sweet.
O da işemeye yarayan
organıyla boğuldu.
Burası kilise Bay
Angel.
Bütün bu olaylar
dinle ilgili.
Bu çok garip.
Bunu anlamıyorum,
iğrenç bir şey.
Dinin, insanların
birbirlerinden nefret etmeleri için yeterli ama birbirlerini sevmeleri için yetersiz
olduğunu söylerler.
Öyle mi derler?
Size bir şey diyeyim.
Johnny Favorite çok sevilen biri değilmiş.
Şanssız biriymiş.
Bu bana da bulaşmaya
başladı.
İki ölüm olayında
zan altındaydım.
Polis, adımı ve
adresimi Toots Sweet'in elinde bulmuş.
Biliyorum, Winesap
bana söyledi.
Dikkatli olmalısınız
Bay Angel.
Peki ya üçüncüsü?
Üç ceset var dediniz.
Johnny'nin yüksek
sosyete arkadaşı Margaret Krusemark'ı araştırdım.
-Onu tanıyor musunuz?
-Hayal meyal.
Hayal meyal mı?
Bu kelimeden bıktım
artık.
Bu "hayal
meyal" kelimesi beni öldürecek.
Onu tanıdınız mı, yoksa
tanımadınız mı?
İsmini duydum ama kendisiyle
hiç görüşmedim.
Yıldız haritamı
çıkarmaya başlamıştı.
Ona Johnny'nin doğum
tarihi 14 Şubat'ı verdim.
Ama birisi gelmiş
ve kendi Sevgililer Günü kartını bırakmış.
Göğsünü yarmışlar
ve kalbini çıkarmışlar.
Demek ki kendi
geleceğini görememiş.
Gelecek de eskiden
olduğu gibi değil.
-Sonuç olarak ne
çıkardınız?
-Hiçbir şey.
Bildiğim sadece,
Johnny'nin ortada dolaşıp, tanıdıklarını doğradığı.
Ve giderek ben de bunların
yamanacağı kişi oluyorum.
Tuzağa düşürülüyorum
ve bu beni çok korkutuyor.
Yani neden bana
açıkça burada neler olduğunu söylemiyorsunuz?
Söz konusu olan
Johnny Favorite ve bana borçlu olduğu şey.
Benim şerefle ilgili
eski moda görüşlerim var.
Göze göz ve bunun
gibi şeyler.
Lanet olsun, siz
kimsiniz?
Bu tip ifadeler
kullanmayın.
Kilise olup olmaması
umurumda değil.
- Zaten kiliseleri
sevmem.
- Ateist misiniz?
Evet, Brooklynliyim.
Ben 1, 2 gün
şehirdeyim.
Eğer bir şey
öğrenirseniz ya da - fazla paraya
ihtiyacınız olursa
-Hayır, para sorun değil ama eğer dikkat etmezsem sizin verdiğiniz 5000
dolarla elektrikli sandalyede bir yer alacağım.
Merhaba.
Korkulu gözler
asla yalan söylemez.
Haydi.
İçeri gel.
-Çocuğun nerede?
-Mincie'de.
Sonra bana getirecek.
Onun 14 tane var.
Orada rahatı yerinde
olur.
Burada kalabilirsin.
Sana bir oda
ayarlayabilirim.
Hayır, teşekkürler.
Ben bir içki
alıyorum.
Sen de ister misin?
Sen de bir tane
alırsın.
Düşündüm de annen, Johnny Favorite gibi bir adamda ne
buldu acaba?
Bilmiyorum.
Her ne bulduysa onun kalbini çalmış.
Doğrusu bu adam
aşağılık biriymiş.
Yine de onu özlediği
kesindi.
Bir kadın, dolaşıp
duran ve güvercinleri öldüren bir adamda ne bulur?
Bilirsin, kızları
deli edenler hep kötülerdir.
Hiç ondan bahsetti
mi?
-Sadece iki şeyden.
- Nelerden?
Johnny Favorite'ın,
kötülüğe istenmeyecek kadar yakın olduğundan.
Başka?
Harika bir sevgili
olduğundan.
Kaç yaşındasın
Epiphany?
17. Annelik için biraz küçük değil mi?
Yeterince yaşlı.
- Babası nerede?
-Onu hiç tanımadım.
Özür dilerim.
Bu odayı neden
aldığımı bilmiyorum.
Şuna bak.
İnanılmaz.
O bir Bambouche'ydi.
Ruhlar bedenini ele geçirdiklerinde
"chevalier" olur.
Bunu biliyorum:
"Chevrolet".
-Chevalier.
-Ben de öyle dedim: Chevrolet.
-Tanrılarla
birleşme.
Yani seni
tanrılar mı hamile bıraktı?
Anlıyorum,
üzgünüm.
Ben değilim.
Hayatımın en iyi
sevişmesiydi.
Dans eder misin?
Burada mı?
Evet, burada.
Bu sabah beni köpek
ısırdı, hareket edemiyorum.
Farkına varmazsın.
Pekala, seninle dans
edeceğim.
- Ama bana bir
konuda söz vermelisin.
-Hangi konuda?
-Tavuk yok.
- Tamam.
- Gel bakalım.
Tamam, geliyorum.
Çalışından tanımam
gerekirdi.
En azından bu kez uzun
uyumanın bir sebebi var.
Burada siyahlara pek
yaklaşmayız.
Zenciler kendilerine
saklarlar.
-Ben buradan değilim.
- Elini mi kestin?
Köpek ısırdı.
Margaret Krusemark diye
birinin davanla ilgisi var mı?
-Hayır, neden?
- Ölmüş.
Şu zenci gitarist önemsizdi, voodoo işindeydi.
Birbirlerini öldürür
dururlar.
Ama bu Krusemark,
zengin, beyaz bir Louisiana Ailesi'nden.
Bir haftada iki ölü,
bağlantıları ne?
Benzer şartlar.
-Onun da mı penisini
kesmişler?
-Hayır.
Birisi temiz bir
şekilde kalbini kesip çıkarmış.
Benim davamda söz
konusu olan bir kayıp, cinayet değil.
Ne istiyorsun?
- İşvereninin ismini
istiyorum.
- New Yorklu avukatı
ara.
Aradım.
O da senin gibi büyükşehir pislikleri anlattı.
Ne demeliyim?
Neden sen ve şu Effie Klinker def olup - beni rahat bırak mıyorsunuz?
-Seni aşağılık!
Kanunlarımızı
çiğnersen büyükşehir ukalalıklarını New
Yorklu kıçına sokarım.
Bu Krusemark kara büyüyle
ve benzeri şeylerle uğraşıyormuş.
Bir polis için
insanların, delilikleri yüzünden öldürülmesinden kötüsü yoktur.
Dağınıklık için
üzgünüm.
Zencin
toparlayabilir.
Hangi şarkı bu?
Johnny Favorite'ın
şarkısı.
Annem bunu bana
söyler dururdu.
İyi misin?
Lanet olsun!
Ne istiyorsunuz Bay
Angel?
-Bildiğinizi
sanıyordum.
-Nereden bileyim?
Ahmaklarınızdan
ikisi kendileri gibi bir köpekle günlerdir beni takip ediyor.
Johnny Favorite'ı
arıyorum.
Bildiğim kadarıyla, bu
orkestra şaklabanı öldü.
Bu orkestra
şaklabanı belki de kızınızı öldürdü.
- İşvereniniz kim?
-Söyleyemem.
- Öderim.
- Onlar da.
12 yıl önce siz ve
kızınız Favorite'ı tımarhaneden çıkarmışsınız.
Morfinman bir
doktora 25. 000 verip Johnny'yi hala klinikte göstertmişsiniz.
O da bunu bir hafta
önceye dek yapmış.
Siz Edward Kelley
ismini kullanmışsınız.
İçeri geçelim.
Orası daha sakin.
Hem Gumbomuz'u
denersiniz.
Mide problemim var.
Ayrıca Cajun yemekleri beni mahvediyor.
Midenize üzüldüm.
Gumbomuz hoşunuza
giderdi.
Edward Kelley bendim
ve Fowler'a 25.
000 verdim.
- Favorite sizi
tanıdı mı?
-Hayır.
Uyurgezer gibi
pencereden bakıp ışıkları seyrediyordu.
-Onu nereye
götürüyordunuz?
-Times Square'e,
1943 yeniyılıydı.
Onu kalabalığa bıraktık
ve o da dönmemek üzere kaybolup gitti.
En azından biz öyle
düşündük.
25. 000'i onu
kalabalıkta kaybetmek için mi ödediniz?
Bunu kızım için
yaptım.
O ve Johnny
hokuspokusla uğraşıyorlardı.
Kızım müptelasıydı.
Biliyorum, evinde
mumyalanmış bir el buldum.
Şöhretin eli.
Her kilidi açarmış.
Bir katilin sağ
eliymiş.
Kendisi ipte
sallanırken kesmişler.
En azından Margaret
buna inanıyordu.
- Kara büyü.
- Kara, ak, ne farkı var?
O her zaman
-Kötüydü.
-Kötülük bir pislik
yığınıdır Bay Angel.
Herkes başkaları
hakkında konuşur.
Margaret kötü
değildi.
Sadece biraz garipti.
Çocukluğunda daha okuyamazken Tarot kartlarına
bakardı.
-Bunları ona kim
öğretti?
-Bir hizmetçi, bir
çocuk bakıcısı.
Bana burada bir
yığın palavra anlatıyorsunuz.
Onu buna siz
sürüklediniz!
-Şeytana tapan
sizsiniz!
-Karanlıklar prensi
güçlüleri korur.
-Saçmalık!
- İnanmıyorsanız,
sizin probleminiz.
Anlat pislik
torbası, yoksa devleti bir idamdan kurtarırım!
Johnny'yi kızımla
ben bir araya getirdim.
O çok güçlüydü.
Odamda bir kez
şeytana yemin etti.
Benden daha ileri
gitti.
Şeytanla bir
antlaşma yaptı.
Ruhunu sattı.
-Bunları yutacağımı
mı sanıyorsunuz?
- Nasıl isterseniz.
Bunların hepsi bir
yığın saçmalık!
Yalan söylüyorsun adi
herif!
-Şöhret için ruhunu
sattı.
-Şöhret için mi?
Şeytan, bütün
haşmetiyle derinlerden yükseldi ama o
karanlıklar prensini aldatmak istedi.
Başarıya ulaşınca antlaşmaya
sadık kalmadı.
Hepsi bir yığın
saçmalık!
Johnny eski yazıda
bir ayin adeti bulmuş.
Bir kurbana ihtiyacı vardı.
-Kendi yaşında
birine.
-Neden?
-Ruhunu çalmak için.
Toots ve Johnny, genç
bir askeri ele geçirdiler.
- Kimi?
- Bir askeri.
New York'ta yeni
yılı kutlayan birini.
Onu Johnny'nin
oteline ayinin yapılacağı yere götürdüler.
Hangi ayin?
Çıplak olarak bir
lastik minderin üstüne bağlandı, vodoo duaları okundu.
Göğsüne beş şualı
bir yıldız dağlandı.
Margaret Johnny'ye
bakir bir bıçak verdi.
O da gencin göğsünü
yardı ve kalbini yedi.
O yutarken, kalp
hala çarpıyordu.
Johnny bu askerin
yerine geçmek istedi ama bu daha
gerçekleşmeden orduya çağrıldı yaralandı
ve evine gönderildi.
Hem de kim olduğunu
bilmeksizin.
Bu genç kimdi?
Sadece Johnny
biliyordu.
Margaret'e içinde kimlik markasıyla bir vazo
verdi.
Onu Times Square'de
bırakmak Margaret'in fikriydi.
Her şey olmadan önce
onun hatıralarındaki son yer burasıydı.
Bir kurbana ihtiyacı
vardı.
Kendi yaşında birine.
Ruhunu çalmak için.
Gencin göğsünü yardı
ve kalbini yedi.
Bu genç kimdi?
Johnny bu askerin
yerine geçmek istedi.
Belki ruhuna sahip
oldu ama hala Johnny gibi görünüyordu.
Kim olduğumu
biliyorum!
Kim olduğumu
biliyorum!
Demek öyle.
Bilgelik, eğer
bilgeye faydası yoksa çok korkunç bir şeydir Johnny.
Louis Cyphre.
"Lucifer".
İsmin bile ucuz
bir şaka.
"Mephistotheles"
Manhattan'da destan gibi, uzun bir kelimedir.
Şeytan olarak ortaya
çıkışın batıl inançlı yaşlı bir
gitaristi bir cadıyı ve yaşlı, deli bir
adamı korkuttu diye ben de mi korkacağım
sanıyorsun?
Korkmuyorum, kim
olduğumu biliyorum.
Onları sen öldürdün
ve bunu bana yamamaya çalışıyorsun.
Kim olduğumu
biliyorum.
At ayakları ve
kuyrukla daha mı inandırıcı olurdum?
Sen delisin.
Kim olduğumu
biliyorum.
Beni kandırmak
istiyorsun.
Beni kandırmak
istiyorsun.
Kim olduğumu
biliyorum.
O sendin!
Ben hiç kimseyi
öldürmedim.
Fowler'ı ben
öldürmedim.
Toots'u da ve Margaret ya da Krusemark'ı da.
Ben kimseyi
öldürmedim.
-Korkarım ki
öldürdün Johnny.
-Benim adım Johnny
değil!
Onları kendi
ellerinle öldürdün.
Tabii ki benim
idarem altında.
Gencin göğsünü
yardığın an sonun gelmişti.
12 yıl boyunca ödünç
bir zaman ve bir başkasının hatıralarıyla yaşadın.
-Winesap'e
anlatırım, o biliyor!
- O öldü.
Kötü bir kaza!
Merak etme, bir
avukata kimse üzülmez.
Ölüm, günümüzde her
yerde.
Ama insan hayatını
değerli kılan nedir ki zaten?
Biri sever, öteki
nefret eder.
İnsan bedeni
ölümlüdür.
Yalnız ruh
ölümsüzdür.
Ve seninki bana ait.
Kim olduğumu
biliyorum.
Pekala Johnny, çok
iyi bak.
Aynaya ne kadar
kaçamak bakarsan bak, aynadaki yansıman daima
- doğrudan gözlerinin içine bakar.
-Kim olduğumu
biliyorum!
Kim olduğumu
biliyorum!
Neden geri geldin?
Burada oturuyorum.
Bu kim?
Olamaz.
Angel, Harold.
O benim kızım.
Saçmalama!
Kim bu?
Epiphany Proudfoot.
O bir süredir
buradaydı.
Onu öldürecek kadar
yeterli, değil mi?
Oradaki silah sana
ait, değil mi?
Bunun için
yanacaksın Angel.
Biliyorum.
Cehennemde.
||
Önceki Yazı
« Prev Post
« Prev Post
Sonraki Yazı
Next Post »
Next Post »