Print Friendly and PDF

Translate

Unknown: Cave of Bones (2023)

|

 


93 dk  

Yönetmen:

Mark Mannucci         

Ülke:

ABD

Tür:

Belgesel

Rating:

6.0

Vizyon Tarihi:

17 Temmuz 2023

Dil:

İngilizce

Özet

Yer altındaki 250.000 yıllık ipuçlarını inceleyen bilim insanları, ilk akrabalarımız ve insan olmanın aslında ne demek olduğu hakkındaki sorulara yanıt arıyor.

Altyazı

 İlk haftadan beri tuhaf bir şeyler olduğunu biliyorduk.

  Bir kemik parçası ya da diş bulmak büyük bir olaydır, değil mi?

  Şu an ise en az 15 bireyin kalıntılarını bulduk.

  1. 500 farklı kemik parçası.

  Her yerdeler.

  Muhteşem.

  Ve insan değiller.

  Bizden değiller.

  Bu kemikler tehlikeli mağara ortamlarında bulunuyor.

  Zorlu ve yorucu koşullar.

  "İnsan burada nasıl geçer? “

dedirtiyor.

  Gördüğümü görüyor musun?

  Tanrım.

  Neden bütün bu kemikler burada?

  Neden tek bir tür?

  Neden başka kemik yok?

  Tüm bu dişler ve kemik parçaları aynı anda pek çok farklı bilgi veriyor.

  Dünyada daha önce hiç böyle bir şey olmadı.

  Bu, insanlık tarihinin en önemli anlarından biri.

  BİLİNMEYENLER KEMİK MAĞARASI İNSANLIĞIN BEŞİĞİ TEMMUZ 2022 İşim ölü insanları çıkarmak.

  Hayatım boyunca bunun üstüne çalıştım.

  Aslında çıkardığım ölüler insan değil.

  İşim aslında bu.

  2013 yılında, Güney Afrika'daki Rising Star mağara sisteminde yeni bir tür keşfettik.

  Bu tür her açıdan ilkel.

  Çok küçük bir beyni var, şempanze beyninden birazcık daha büyük.

  İlk keşif sırasında insanla akraba olan tüm diğer türlere kıyasla daha fazla sayıda bireyin keşfini gerçekleştirdik.

  İnsanlarla aynı cinste,  yani Homo cinsinde yer alan bu türe Homo naledi adını verdik.

 Homo naledi ve Rising Star tüm dünyanın ilgisini çekti.

  Ve sonra inanılmaz bir şey keşfettik.

  Yönetim merkezinde Lee'yle otururken Dinaledi Odası'nın monitörlerini izliyorduk ve sanırım biri kazara ışığını yere tuttu.

  Toprağın örüntüsünde belirgin bir fark görünebiliyordu.

  O an "Bir dakika, burada neler oluyor? " diye düşündük.

  Omuzlarının üstünden bakıyorduk, onların bakamayacağı bir açıdan, çünkü orada ayakta durmak mümkün değil.

  O çukurun kenarları çok net bir şekilde görünüyordu.

  Yok artık  Oval bir deliğin içinde bir ceset vardı.

  O deliğin içinde bir zamanlar bir ceset vardı, şimdi ise bozunmuş bir iskelet vardı.

  Bu bir mezardı.

  O ana dek tarih boyunca bunu sadece insanların yaptığını sanıyorduk.

  Cenaze bir ritüeldir.

 Bu Homo naledi'nin din, tinsellik ve ahiret konularına kafa yorduğu anlamına gelir mi?

  Ölüm konusunda düzenlediğimiz ritüellerin içeriklerini düşününce  Bilemiyorum.

  Şu anda bu yargıya varamam.

 Homo naledi, arkeoloji ve paleoantropolojinin en büyük gizemlerinden biridir.

  250-300 bin yıl önce, sadece insanların bulunduğunu düşündüğümüz bir yerde, Güney Afrika'da yaşamışlar.

  Bizimle akrabalar mı?

  Değiller mi?

  Evet, elimizde çok kalıntıları var.

  Ama nasıl yaşadıkları hakkında hiçbir şey bilmiyoruz.

  Bu gizemi çözmek için devasa bir ekip gerekecek, her biri dedektiflik yapıp yapbozun bir parçasını getirecek ve cevaba ulaşacağız.

 Naledi uzun bir süre üstüne düşüneceğimiz bir bulmaca bence.

  Kendimizi incelememize  ve nasıl modern insan, yani Homo Sapiens olduğumuzu anlamamıza yardımcı olacak.

  Hoş geldiniz.

  Burada, yeraltında çalışmayalı dört yıl oldu.

 Homo naledi'nin ölülerini götürdüğü muhtemel yere doğru gideceğiz.

  Bunun amacı, yüzeyin altında ne olduğunu görmek.

  Ya daha fazla mezar varsa?

  Ya başka ritüeller varsa?

  Ya hemen altımızdaki bir şeyi kaçırıyorsak?

  Rising Star mağara sistemi söz konusu olunca insanı sevindiren şeyler de oluyor zorlayan şeyler de.

  Fiziksel olarak zorlayıcı.

  Zihinsel olarak da zor.

  Birçok insan arkeolojiyi düşündüğünde, aklına Lara Croft ve Indiana Jones geliyor.

  Rising Star insana bunu veriyor.

  Rising Star'a hoş geldiniz.

  Burası mağaranın ana girişi.

  AGUSTIN FUENTES EVRİMSEL ANTROPOLOG Kafanıza dikkat edin.

  Tavan alçak.

  Bu, mağaraya ilk gelişim.

  Bir bilim insanı için garip olabilir ama aklıma gelen ilk kelime "duygusal.

 " Bunu yapabilmek  Önümde bilgisayar da olsa buralara dokunabilmek  Çeyrek milyon yıllık bir şeye dokunuyorsun.

  Bizimle, insanlarla ilgili her şey ilgimi çekiyor.

  Nereden geliyoruz?

  Nereye gidiyoruz?

  Neden böyleyiz?

 Naledi, ölülerini insanlardan 150-200 bin yıl önce kasten gömüyorduysa bu her şeyi değiştirir.

  Bu bize "İnsan olmak ne demek?

 " sorusunu sordurur.

  Tamam.

  Şu anda Yönetim Merkezi'ndeyiz.

  Rising Star'ın girişi.

  Burası madenciler tarafından kireç taşı aramak için 1900'lerin başlarında açılmış yapay bir giriş.

 Homo naledi'nin kullandığını düşündüğümüz giriş buradan on metre uzakta ama çökmüş.

 Madenciler eskiden naledi'lerin yaşadığı yerlere geçitler açmışlar.

  Kilometrelerce uzanan bir yer altı mağara ağı.

  Bunun kapsamlı bir haritasını çıkardık.

  YÖNETİM MERKEZİ Bugün Ejderha Sırtı Odası'na gideceğiz.

  Burası daha önce kazılmamış.

  Baca burada.

  Bu baca yaklaşık 18 santim genişliğinde ve 12 metre derine iniyor.

  Akrabalarının cesetlerini yanlarına alıp o bacanın içinde inanılmaz ve korkunç bir yolculuğa çıkıyorlarmış.

  Burası da Dinaledi Odası.

 İçine Homo naledi cesetleri gömülen bir sürü delik bulduğumuz yer burası.

  Dinaledi Odası'nda hiç bulunmadım ve bulunamayacağım da.

  Mümkün değil.

  Baca'nın dibinde ve oraya sığmam mümkün değil.

  Kameralar çalışıyor.

  Çift yönlü sesi kaybettim.

  - Öyle mi?

  - Evet.

  - Görüntü kalitesi çok iyi.

  - Evet.

 Sanırım hepsi bu odaya girdi bile.

  İkinci ekibi gönderebilirim.

 Tamamdır.

  Ejderha Sırtı'na ulaşmak zor.

  Bence Ring Star'ın her yerine ulaşmak zor.

  Her yerde adımına dikkat etmelisin.

  - Seni korkuttum mu?

  - Hayır.

  Herkes nerede?

  ve ekranı izliyorum.

 - İkinci Ekip, sesiniz geliyor, tamam mı?

  - Tamam.

  EJDERHA SIRTI ODASI Ejderha Sırtı'na hoş geldiniz.

 Burası Homo naledi'nin ölülerini götürdüğü yerin girişi.

  EJDERHA SIRTI YAMACI Krallar Vadisi'ne açılan kapıları düşün.

  Dinaledi Odası'nın girişinin önünde neler oluyordu?

  Burada mı yaşıyorlardı?

  Burada ateş mi yakıyorlardı?

  Buraya hayvan mı getiriyorlardı?

  Ölülerini oraya götürmeden önce burada durup ne yaptıklarını mı düşünüyorlardı?

  Bilmiyorum.

  Bunu öğreneceğiz.

  Alet çantası var mı?

  Bunu başkasına verebilirsin.

  29,3 santimetre.

  Dokuz yıl öncesine kadar var olduğunu bilmediğimiz bir canlının hayatını canlandırmaya çalışıyoruz.

  Bu yüzden her ipucu önemli.

  Janika, senin alanında çalışacağız o köşede ilginç şeyler var.

  Toprak kırmızı.

  Koyu kahverengi, siyah gibi.

  Kesinlikle diğerlerinden çok farklı görünüyor.

  Gerçekten orada bir ateş yakılmış olabilir.

  Sence neden orası?

  Çünkü kararmış bir bölge var.

  - Cidden öyle görünüyor.

  - Gerçekten öyle duruyor.

  - Umutsuz bir durum.

  - Evet.

  İyi korunmuş ateş kalıntıları bulmak imkânsız gibi bir şey.

  Ama bu mağarada - her şey olabiliyor gibi.

  - Evet.

  Bunu belgeleyebilirsek müthiş bir  Evet.

  - Evet.

  - Doğru.

  Tüm bu detayları topluyoruz, bazen inanılmaz çaba sarf ediyoruz, günün sonunda bunların hepsi bir adli olgu için.

  Bu ipuçlarının her biri bir davranış kalıbının parçası.

  Yapmaya çalıştığımız şey, örüntüyü anlamak için bu küçük ipuçlarını bir araya getirmek.

  Her insan toplumunun bir tür cenaze töreni vardır.

  Bazıları cesetleri açıkta bırakıp akbabaların yemesine izin verir, kimi ise cesetleri çok özel yerlere gömerler.

 Naledi'nin böyle bir ritüeli var mıydı?

  Selam Kene.

  Küçük bir kemik buldum.

  Yani  - Şey gibi  - Küçük bir kaval kemiği.

  - Sıçan kemiği gibi.

  - Poşetleyelim.

  Tamam.

  Bunu not edelim.

  Yedi yaşımdan beri arkeolojiyle ilgili her konuya kafayı taktım.

  Bir alanı kazdığınız sırada o yerin yıllar önce terk edildiği andaki bir fotoğrafına bakarsınız.

  Doktora eğitimim travma analizi ve Apartheid dönemindeki gaddarlıklar ve şiddet üstüneydi.

  Araştırma odağım modern insanlardan insan atalarımıza kaydı.

  - Evet?

  - S2E0.

  S2E0.

  Hata olmasın.

  Otuz beş.

  Doğrulamak için soruyorum, ölçüler milimetreyle mi?

  Milimetre olarak, evet.

  - Kazı birimi santimetreyle mi?

  - Hay  Santimetreyi milimetreye nasıl çevireceğiz?

  Neden hayatımı zorlaştırıyorsun?

  Rising Star takımına 2018 yılında Yeraltı Astronotları stajyeri olarak katıldım.

  "Yeraltı Astronotları" terimi Lee Berger tarafından icat edildi.

  Aslında biz arkeoloji ve paleoantropoloji eğitimi almış bir grup araştırmacı ve bilim insanıyız.

  Kazı yapmak için çok tehlikeli mağara ortamlarına giriyoruz.

  Ama bizde bir miktar delilik de var.

  Şu anda durum biraz farklı çünkü artık asistan arkeolog değilim.

  Kıdemliyim, işleyişi biliyor olmalıyım.

  Nerede, nasıl kazacağımıza ben karar veririm.

  Tüm stajyer Yeraltı Astronotları'nın çalışma alanlarında rahat etmesini sağlamalıyım.

  Elindeki kemiklerin 50 ya da 100 bin yıl öncesine ait olması fark etmez, gereken beceri aynı.

  Kemikleri okumayı biliyorsan o kişinin hikâyesini anlatabilirsin.

  Rising Star'da ilk kemikleri bulduktan sonra, tek bir iskelete değil de çok sayıda iskelete baktığımızı fark ettiğimiz zaman bu bizde neler olduğunu anlama ihtiyacı yarattı.

  Neden bütün bu kemikler burada?

  Buna adli olguların doruğu demek cidden abes kaçmıyor.

  250. 000 yıldır çözülememiş bir dava.

  İlk sorumuz şuydu, "Bunların bir kısmını mağaraya etoburlar mı getirdi?

 " Böyle olmadığını söyleyebiliriz, diş izleri yok.

  Kemiklerin üzerlerinde küçük böcek izleri var, bu da mağarada bulundukları sırada üzerlerinde et olduğunu gösteriyor.

  Tamamen sağlam bir ayak bileğimiz var.

  Kemikler iskelet yapısına uygun bir şekilde korunmuş.

  Et olmadan mağaraya götürülseler bu şekilde kalmazlar.

  Bu kemikleri uzun süre inceledik ve şöyle dedik, "Şöyle bir hipotez var.

 " "Naledi, cesetleri Baca yoluyla bu odalara atıyordu.

 " İlk tezlerimizde bu fikri öne sürdük, "ölülerin bir ritüel yoluyla ortadan kaldırılması.

 " Bu kanıtı öne sürdük, güçlü bir kanıttı.

  Ama diğer bilim insanları, "Bu imkânsız, beyin çok küçük.

 " dedi.

  Bazı eleştirmenler,  insanların ritüel yoluyla Naledi'leri oraya attığını iddia etti, bir evcil hayvan mezarlığı gibi.

  Ama yine de bir endişe vardı.

  Ölülerin ritüel yoluyla ortadan kaldırıldığını öne sürdüğümüz test edilemeyecek bir hipotez sunarak hata mı yaptık, bilmiyorum.

  Ya bulacağımız tek şey bu devasa kemik yığınıysa?

  Ya başka bir şey bulamazsak?

  EYLÜL 2018 2018'de kazı yapmak için Dinaledi Odası'na geri döndük.

  İşte o zaman çukurları bulduk.

  Hepimiz birbirimize baktık ve dedik ki, "Bu bir çukur mezara benziyor.

 " Ve birden her şey mantıklı gelmeye başladı.

  Aslında hepsinin mezar olduğunu anladık.

  Kemik yığını değillerdi.

  Bunlar mağaradaki mezarlardı.

  Bu konuda üstü kapalı biçimde uzun süre konuştuk ve bunun üstüne kafa yorduk, "Şunu anlamak gerek, defin çok net bir şeydir.

 " "Bir çukur kazmalı, bedeni içine koymalı ve kapamalısın.

 " "Karşımızda bu olmayabilir.

 " Fakat şurası kesin, insan eliyle kazılmış gibi görünen bir çukur vardı, içine bir ceset konulmuştu ve üstü kapanmıştı, bu işleri netleştirdi.

  "Evet, tabii.

 " dedik.

  "Bu bir defin işlemi ve defin yapan diğer insan toplumlarıyla benzerlikler taşıdığı kesin.

 " En eski modern insan definleri İsrail'dedir.

  100.

 000, 120.

 000 yıllıklar.

  100.

 000 YIL ÖNCE  Naledi mezarları 236.

 000 ila 335.

 000 yaşında.

  Bizden biraz önce değil.

  İnsan definlerinin ilk kanıtlarından yüz binlerce yıl önce.

  Bu müthiş bir fark.

  Ama bence bu insan olmayan bir tür tarafından yapıldığı için yeterince önem görmüyor.

  Mesele bu.

  JOHANNESBURG GÜNEY AFRİKA WITWATERSRAND ÜNİVERSİTESİ EVRİMSEL ARAŞTIRMALAR ENSTİTÜSÜ  Paleoantropologlar, İnsanlığın Beşiği'nde Homo naledi dışında yüzlerce fosil buldu.

  Ama çoğu parça parça.

  Birkaç diş ya da bir çene kemiği parçası.

 Naledi'lerde olduğu gibi farklı yaşlarda farklı bireylerden çok sayıda iskelet yoktu.

  Yapmadığımız bir şey yapmak istiyorum.

  Tüm kanıtlarımızı toplayıp bir yetişkin iskeleti oluşturmaya çalışalım.

  Tamam, sanırım bu  Nasıl koştuğunu, nasıl tırmandığını, bu sırada parmaklarını nasıl kullandığını, ayaklarını nasıl kullandığını öğrenmek istiyoruz.

  Bütün bir iskelet bağlamında bunları çözmemiz gerek.

  Tamam.

  - Tuttun mu?

  - Evet.

  Tamam.

  Pekâlâ  Kafatasının tepesi ve kaş çıkıntısı burada.

  Bunu şöyle koyalım.

  Tamam.

  Şimdi oksipital gerekiyor, değil mi?

  Tamam.

  Dişlerindeki lekelenmeye bir bak, bu  - Harika, değil mi?

  - Buna daha çok odaklanmalıyız.

  Dik durması için kafatasını şu yumuşak malzemeye oturtsam ve her şeyi biraz geri çeksem nasıl olur?

  Bence yapma.

  - Yapmayayım mı?

  - Bence yapma.

  Kafatasının dik duracağını sanmam.

  Öyle mi?

  Gözleri görmek istiyorum sadece.

  Ben en iyisi kendimi sayılara vereyim.

  Yüze daha çok benzedi.

  Şimdi gözlerine bakabilirsin.

  Tamam.

  İnsan olmadığı anlaşılmaya başladı.

  İnsan omurları bunun iki katı.

  - Tamam, işte böyle.

  - Pekâlâ.

  Bu çok güzel.

  Bu, burası.

  İşte böyle.

  Çok güzel.

  Bazı insanlar "Bunlar sadece maymun. " diye düşünüyor.

  Neden maymun olmadığını göstereyim.

  Bu yüzden.

  Hangisi daha yakın?

  Boğum yürüyüşüyle hareket eden ve ağaçlara tırmanmak için evrim geçirmiş bir maymunun devasa parmakları mı?

  Başparmak yok.

  Kavrayabilen bir başparmak yok.

  Şimdi şu ele bakın.

  Bir de benimkine.

  Bize hem çok benziyorlar hem de hiç benzemiyorlar.

  İskeletin bazı özellikleri modern insanın yapısına şaşırtıcı derecede benzerdi.

  Başka özellikleri erken homininilerinkine benziyordu.

  Kemik üstüne kemik, her biri bize farklı bir şey söylüyordu.

  Başta şöyle düşündük, "Burada iki farklı şey mi var?

 " "Üç farklı şey mi?

 " Çünkü birlikte olmalarını beklemediğimiz özellikler bir aradaydı.

  Daha fazla kemik buldukça durumu anladık.

  Hepsi tutarlıydı ama görmediğimiz bir örüntüydü.

  Onu yeni bir tür olarak adlandırmamıza neden olan şey bu.

  Antik homininileri yeniden yapılandırırken kuşkuyla yaklaşmak gerekir.

  Zaman makinesi olmadan neye benzediklerini bilemeyiz.

  Kıllılar mıydı, koyu renk miydiler yoksa açık mı?

  Bunları bilmenin bir yolu yok çünkü iskelet bunları göstermez.

  Fakat iskeletler konusunda verimiz bol.

  Vücutlarının görünüşünü biliyoruz ve kasları nasıl ekleyebileceğimizi tahmin edebiliriz, üstüne biraz deri ve kıl da ekleyebiliriz.

 Bir naledi bu odaya girse iki ayak üstünde yürürdü, değil mi?

  Bir insan gibi yürürdü ama farkları da olurdu.

  Yürüyüşü ve hareketleri farklı olurdu, uzun kolları farklı bir şekilde sallanırdı.

  Üstlerine ışık vurduğunda muhtemelen korkunç görünürlerdi.

  Çıkıntılı bir burunları yok.

  Burunları yüzlerine oldukça yapışık bir formda.

  Düz bir burun, maymunlarınki gibi.

  Dişleri bizimkilere çok benzerdi fakat çıkık çeneleri vardı.

  İki gözü de kapatan bir kaş çıkıntıları vardı.

  Uzaylı gibi görünürdü.

  Bunu en iyi anlatan kelime bu.

  Bize baktığında gözlerinde bir şey bile görebiliriz.

  Bize insan gibi gelir ama sen ya da ben gibi değil.

  Epey kısaydılar.

  Ben kısayım.

  Benim boyum civarı olabilir.

  148 ila 158 cm arası.

  Çok zayıflar.

  Bacakları ince, kolları ince.

  Ayakları ve bacakları uzun mesafeler katedip geniş arazileri aşmaya çok uygun görünüyordu.

  Vücutları tırmanmaya bizden daha uygundu.

  Ağaçlara, kayalara ya da her ikisine günümüz insanından daha sık tırmandıklarını düşünüyoruz, bu hayatlarının önemli bir parçasıydı.

 Naledi'lerin bir dili var mıydı, bilmiyoruz.

  Konuştuklarını var saymak uzak bir tahmin olur.

  İletişim kurmaya son derece uygun bir bilişsel kapasiteleri olduğunu düşünmek sağlam bir varsayım olur.

  Unutmayın ki çağdaş ve modern insanlar olarak ben ve siz iletişim kurarken bu iletişimin büyük kısmını kelimelerle kurmuyoruz.

  Gösteririz.

  Şu anda ellerimi oynatmam gibi.

  Gözlerimiz aydınlanır, kaşlarımız yükselir.

  İnsanların ilgi çekici yanlarından biri çok küçük köpek dişlerinin olması.

  Şu dişler.

  Benimkiler biraz büyük ama gorillere, şempanzelere ya da diğer primatlara baktığınızda çok uzun köpek dişleri görürsünüz.

  Köpek dişlerini gösterdiğin zaman tehdit edici olursun, değil mi?

  İletişimde bunları kullanıyorlardı, tehditleri böyle anlatıyorlardı.

  İnsanlar bunu gülümsemek için kullanıyor.

 Naledi'lerin güzel ve küçük köpek dişleri vardı.

 Naledi'ler gülümserdi.

  Bu neredeyse kesin.

 Homo naledi, Homo cinsinin üyesiydi.

  Son 2,5 milyon yıl boyunca  Homo cinsinin pek çok üyesi oldu.

  NEANDERTALLER  Buna biz de dâhiliz.

  Homo sapiens.

 Homo cinsi bir taşa bakıp, taşı eline alıp, tekrar taşa bakıp bunu bir şeye dönüştürmeyi düşünen bu gezegendeki tek türdü.

  Taştan bir alete.

  Bunu buna dönüştüren müthiş bir faydalanma becerisi.

 Homo naledi ile alet kullanımı arasında doğrudan bağlantı kuracak bir delilimiz bulunmuyor.

 Ama Homo naledi'nin bu kapasitede olduğunu biliyoruz  çünkü Homo cinsinin son iki milyonda yaşamış her üyesinin bir şeyleri hayal edip onları gerçeğe dönüştürme kapasitesi olmuştur.

  Ve bunu başkalarına öğretme becerisi.

 Homo naledi; karmaşık ve ekolojik hayatlar yaşayan, bitki ve et ile beslenen, çevrelerindeki dünyayı şekillendiren ve bir bireyin diğerine değer verdiği  Homo cinsinin bir parçasıdır.

 Homo naledi söz konusu olduğunda hangi açıdan bakarsak bakalım görünen o ki bir defin davranışı sergiliyorlar.

 Bu farklı zihin, naledi zihni, ölülerini gömme yoluyla insanlığımızın bir yetisini paylaşıyor,  bunu naledi gibi bir atada bulmayı beklemiyorduk ama bulduk.

  Bu, dev beyin boyutumuza bakıldığında sıra dışı bir durum oluşturuyor.

  Sürekli büyüyen beyin boyutuyla ilgili güzel bir öykümüz var.

  Küçük beynin kaçınılmaz olarak büyük beyne dönüşümü.

  İnsanlarla ilişkilendirdiğimiz bu karmaşık davranışları gerçekleştirmemizi sağlayan şey işte bu büyük beyin.

 Homo naledi tüm bunları yerle bir ediyor.

 Naledi beyninin tuhaf yanı küçük olması.

 Naledi'lerin beyni bir portakal boyutunda, bizimkinin üçte biri kadar.

  Bunu duyunca "Belki de aptallardı.

 " diye düşünebilirsiniz.

  Çünkü beyni bu boydaydı.

  Ama bu doğru değil, değil mi?

  Mesele beynin büyüklüğü değil.

  Önemli olan neler yapabildiği.

  2022 KEŞİF GEZİSİ İKİNCİ GÜN Bugün büyük mağara turuna çıkıyoruz.

  Ejderha Sırtı'na çıkmayı planlıyoruz, Augustin'e Baca'yı göstereceğiz.

  Yakın dur, Agustin.

  - Kaybolma.

  - Uzaklara bakıyordum da.

  Adımına dikkat et Agustin.

  - Burası kaygan.

  - Tamam.

  Basamakları kullan.

  - Ben geçene dek bekle, haber vereceğim.

  - Tamam.

  İnsanları mesafeli tutmayı tercih ediyoruz, olur da  - Evet.

  -  çökerse diye.

  Çökmemeli ama çökebilir.

  SÜPERMEN SÜRÜNMESİ Buraya gel.

  - Gelmeye devam et.

  İki taraf da olur.

  - Tamam.

  Ayağa kalkabilirsin.

 Artık naledi'lerin ayak bastığı bölgedesin.

  - Kayarsan  - Tamam.

  - Kaval kemiğini görüyor musun?

  - Evet.

  - Ne kadar uzun ve ince, bak.

  - Evet.

 Bu ancak bir naledi'nin kaval kemiği olabilir.

  - Evet.

  - Işığı kapat ve şuna bir bak.

  - Şu kalın kortekse bak.

  - Tanrım.

  Evet.

  Evet.

  - Vay canına.

  - Gördün mü?

  Evet.

  Dostum!

  Dostum!

  Bu müthiş.

  Burası Ejderha Sırtı.

  Peki John, renk bozulması olduğunu düşündüğünüz, bana göstereceğiniz yer neresi?

  - Tam altta  - Tam şuranın altında.

  Evet.

  Vay canına!

  - Aman tanrım!

  - Oley!

  - Bu  - Aman tanrım.

  - Bu şey gibi  - Bu boyutta, küçük bir ateş.

  - Evet.

  - Değil mi?

  - Evet.

  - Kesinlikle.

  Az önce buldunuz.

  Kesinlikle.

  Çok etkileyici.

  Kesinlikle ateş.

  Ateş olduğu yüzde yüz kesin.

  Biri ateş yakmış ve yemek pişirmiş.

  Şurada, yerde.

 Bence Homo naledi.

  Dinaledi Odası'nda bulduğumuz kemiklerle benzer derinlikte.

  Muhtemelen benzer yaştadır.

  250.

 000 yıllık bir şey.

  - Kömürleşmiş bir kemik.

  - Kömürleşmiş kemik.

  - Bu uzun  - Müthiş.

  Bu  Bu küçük bir şey kemiği gibi  Küçük bir antilop kemiği.

  - Ön bacağından falan mı?

  - Bir ön ayak.

  Evet.

  Keseli ceylan büyüklüğünde bir şey.

 - Naledi diyeti!

  - Vay canına!

  Bu inanılmaz.

  Bazı arkeologlar şöyle dedi:  "Homo naledi'nin ateş yakmış olması imkânsız.

 " Artık elimizde olası bir kanıt var.

  Bu çok önemli.

  Bravo.

  Son derece tehlikeli yerlere ateş olmadan gittiklerini hayal etmek zor.

  Bildiğimiz her şey buranın Dinaledi'ye giden yol olduğunu gösteriyor, değil mi?

  Başka yol yok mu?

  Dinaledi Odası'na giden başka bir giriş olduğuna dair hiçbir delilimiz yok.

  - Evet.

  - Tek rota bu.

  BACA Düşersen ya da kayarsan durduğun yerde kal.

  Yanına geliriz, tamam mı?

  Ya gelip yardım ederiz ya da ruh hâline göre sana uzaktan talimat veririz, anlaştık mı?

  Klipslerin sadece biri açık olmalı, diğer klipsi ondan sonra aç.

  Biri her zaman ipe bağlı olmalı.

  Yeterince ışığın var mı?

  Pekâlâ  - Agustin?

  - Evet.

  İplerin arkasındaki düz kısmı görüyor musun?

  Burası mı?

  Evet, oraya çık.

  Peki.

  Tamam.

  - Bu çıkıntı, değil mi?

  - Bu çıkıntı zor kısmı.

  Tamam.

  Bunu karanlıkta yapamazsın.

  Tabii ki.

  Dalga mı geçiyorsun?

  Ayağımı basabileceğim favori bir yerin var mı?

  - Ben dizimi dayıyorum.

  - Tamam.

  Sonra ipi kullanarak kendini yukarı çek.

  Aslında sadece üst vücudumu kullansam daha kolay olur.

  İşte böyle.

  İşte böyle.

  Evet.

  Şunu bir düşün Agustin.

  Benim bu tarafa bir bak.

  - O zamanlar burayı aşmaları gerekiyordu.

  - Evet.

  - Biz üstünden atlıyorduk.

  - Evet.

  - Ceset taşıdığını düşün.

  - Şaka mı?

  Hayır, oradan buraya atlıyorduk.

  - Düşünsene  - Evet.

  Tek kişi buradan ceset geçiremez.

  - İmkânı yok.

  - Düşer çünkü.

  Evet.

  - Düşünüyorum da  - O geçiş Bence aşağısı Homo naledi aramak için harika bir yer.

  Arada düşenler için.

  Baca'yı görmeye hazır mısın?

  Evet.

  - Pekâlâ  - Tamam.

  Şu an Baca'nın üstündesin.

  - Baca bu mu?

  - Evet, burası.

  Tanrım!

  Dinaledi Odası'na ulaşana dek 12 metrelik dik bir iniş var.

  İçeri girmenin tek yolu bu.

  İstediğin kadar ölçü birimi kullanabilirsin, yine de idrak etmek çok zor.

  Oraya bir ceset gömmek için şuradan geçmen gerekiyorsa  - O yüzden buraya çıkmanı istedim.

  - Evet.

  Evet, haklısın.

  Başka yolu yok.

  Yolculuğun başlangıcını görmeni istedim.

  Buraya ilk tırmanışımı hatırlıyorum, 15 yaşındaki oğlum Matthew yanımdaydı.

  O fotoğrafları çekmesi için onu o deliğe gönderdim ve resmen yılın babası oldum.

  - Gördüklerimin gerçekliğine zor inandım.

  - Evet.

  45 dakika, tek başıma, burada, karanlıkta oturdum.

  Bir süre ışıklarını kapat.

  Işık olmadan bu yolculuğa çıktığını düşün.

  - Evet.

  - Evet, ateşleri olmalı.

 Ben ateşi taşıyan Homo naledi olacağım, sen de aile üyem olacaksın.

  Biraz çıra toplamışız.

  Tehlikeli bir yerde, karanlığa doğru bir yolculuğa çıkacağız.

  Ve bunu bu bölgeye girmek için kullanacağım.

  Şimdi burada küçük bir ateş yakacağım.

  Bu mağaraların derinliklerine inmek istediğinizde  naledi olsanız ve bu konuda çok becerikli olsanız bile zor bir iş.

  Ne yaparsın?

  İçeri girerken aileni de alır, bir ateş yakarsın.

  Ateşi getirecek bir aile üyesi lazım mı?

  Hayır.

  Oldu mu?

  İşte böyle.

  Ateş dünyayı algılama, hissetme ve deneyimleme şeklini değiştirir.

  Farklı görürsün.

  Farklı duyarsın.

  Bu mağaralarda beynin ve bedenin farklıdır.

  Ama berabersindir.

  250.

 000-300.

 000 yıl önce sırtlarında ölen topluluk üyeleriyle Ejderha Sırtı'na tırmanan  o Homo naledi'lerin zihinlerinden geçenleri, bedenlerinin yaşadığı zorlukları düşünüyorum.

  O bedenleri ölümden sonrasına taşımak için göğüs gerdikleri şeyleri hayal ediyorum.

  Kültürleri sanırım o an bunu yapmalarını söylüyordu.

  O bedeni yerde sürüklüyorlardı, iki, üç, dört, beş kişi taşıyorlardı.

  Bu zifiri karanlık mağaraya geliyorlardı.

  Sonra yanlarında o bedenle sürünmeleri gerekiyordu.

 Beden gevşek bir hâlde miydi?

  Rigor mortis hâlinde miydi?

  İçe doğru kıvrılmış mıydı?

  Bağlıyorlar mıydı?

  Ve sonra, Baca'dan aşağı bakıyorlardı.

  O çok zorlu bacadan.

  Aşağı iniyorlardı.

  Yaralanıyor, canlarını ve uzuvlarını riske ediyorlardı, hepsi ölü yoldaşlarını ait oldukları yere götürebilmek içindi.

  Sonra Dinaledi Odası'na varıyorlardı.

  Bir çukur kazıyorlardı.

  Muhtemelen beraber kazıyorlardı.

  Belki birbirlerine öğretiyorlardı.

  Bilmiyorum ama bu bir grup etkinliği olmalı.

 Naledi'lerin yaptıklarına bakınca, toplumumuzda biri öldüğünde ne oluyor diye düşünüyorum.

  Görevi bu durumu idare etmek olan uzmanlarımız var.

  Rahipler, cenazeciler, şamanlar.

  Bir kişi öldüğünde sosyal bir toplaşma olur ve birileri bir ritüel yönetir.

  İlahi okuyorlar mıydı?

  Şarkı söylüyorlar mıydı?

  Cesedi gömdükten sonra oturup el ele tutuşuyorlar mıydı?

  Bu ölü bedenleri alıp başka bir yere götürme zahmetine katlanmanın sebebi ne olabilir?

 Hele ki naledi'lerin seçtiği gibi özel ve farklı bir yere.

  Bence buna cevap vermek kolay.

  Sevgi güçlü bir teşviktir.

  "Vücudunun parçalanışını izlemeye katlanamam.

 " diyebilirsin.

  "Bedeninin çürüdüğünü görürsem yaşayacağım duyguları kaldıramam.

 " Bu alanlara geri dönüp ölülerini tekrar tekrar gömdüler.

  Bu  Belli ki onlara değer veriyorlardı.

  Onları yaşam ve ölüm arasındaki bu geçişe götürüyorlardı.

  Sonra kendilerini zorlayıp sürünerek mağaradan çıkıyorlardı.

  Keşke saatler boyunca canlarını ve uzuvlarını riske ettikleri bu müthiş stresli, duygulu ve travmatik yolculuktan sonra mağaradan çıktıkları ve güneşe adım attıkları anda yanlarında olabilseydim.

  O anda ne yapıyorlardı?

  Sarılıyorlar mıydı?

  Kendi yollarına mı gidiyorlardı?

  İnsan tüm gün maymunları izleyebilir.

  En azından ben izlerim.

  Ufaklığa bırakıyorlar.

  Onu kovalayacak.

  Birbirlerini tanıyorlar, birlikte büyümüşler ve sosyal etkileşimleri var.

  Sosyal bağlar, buluşmalar, birbirini gözlemlemek  Bunlar primatlar için tipik olan sosyal davranışlar.

  Bu maymunlar bir kayıp yaşadığında  Çocukları, anneleri ya da en yakın dostları öldüğünde   bunu bizim hissettiğimiz yokluk duygusu gibi derinden ve yoğun bir şekilde hissederler.

  Çevresinde toplanıp dokunabilir, yanında bekleyebilirler.

  Eğer ölen bir yavruysa anne onu bir süre taşıyabilir bile.

  Fakat grup olarak tepki vermezler.

  Sistematik bir davranış olmaz.

 Naledi'de gördüğümüz, bizde gördüğümüz şey şu, bir birey öldüğünde, topluluğun bir üyesi öldüğünde bir araya gelip o birey ve topluluk için doğru olanı, yapılması gerekeni yaparız.

 Homo naledi, ölüleri konusunda başka hiçbir hayvanın yapmadığı şeyler yaptı, insanlar hariç.

  Bunu kendimize sormalıyız.

  "Onlar bizden mi?

 " Başkalarına duyduğumuz sevgi ve ilgi yoluyla birbirimize bağlı mıyız?

  Bağlılık duygusu.

  Kulağa çılgınca gelse de insan olmak bu mu demektir?

  EYLÜL 2017'de ekibim Baca'nın dibinde kazı yapıyordu.

  Ben de yönetim merkezindeydim.

  Oradaki bilim insanları ve kâşifler dikkatimi çekmek için kameraya el sallamaya başladı.

  Oraya baktım ve yerden çıkan ufak parmaklar gördüm.

  Parmak kemikleri ve eklemler görünüyordu.

  Etrafında başka kemikler de vardı.

  El kemikleri, bilek kemikleri  Küçük bir bireyin kemiklerine benziyorlardı.

  Belki de bir çocuğun iskeletiydi.

  Olağanüstüydü.

  Tarih öncesi zamanlarda yaşamış bir çocuğun kemiklerini saymak  Bunu muhtemelen tek elle sayabilirsiniz.

  Bu yüzbinlerce yıl önce yaşamış insan olmayan bir türün yavrusu olabilir.

  Kim bilir o kayanın içinde ne var?

  Yemek partikülleri olabilir, DNA olabilir, proteinler olabilir.

  Bunlardan birini bulacağımız ilk keşif olabilir.

  Ama çok kırılgan.

  O şeyi kazmak istemedim.

  Ve düşündük ki "Bunu mağaradan çıkarıp nasıl laboratuvara getiririz?

 " Alçıyla kapladık.

  Sahada dinozor fosillerine yaptığımız gibi alçı ceket yöntemini kullandık ve o şeyi komple mağaradan çıkardık.

  Bu çok zor bir süreçti.

  Kocaman bir alçı parçasıydı ve onu 20 santim genişliğindeki ufacık bir bacadan geçirmemiz gerekti.

  Onu eşimin çalıştığı Charlotte Maxeke Hastanesi'ndeki bir tomografi cihazına götürdüm.

  Eşim bir radyolog.

  Karşımızda bir çocuğun bedeni vardı.

  Cenin pozisyonuna benzer bir pozisyondaydı.

  Çok şaşırtıcıydı, içinde biri olduğu kesinleşmişti.

  Sonra inanılmaz bir şey gördük.

  Farklı bir yoğunluktaydı.

  Bir taş.

  Taşı ilk başta görmezden geldik.

  Açıkçası aradığımız şey taşlar değildi.

  Sonuçta kemik arıyordum.

  O odada taşlar çok nadir.

  Onları neredeyse hiç görmüyoruz ve genelde çatıdan düşüyorlardı.

  Fakat bu taş sıradan bir taşa benzemiyordu.

  Bir alete benziyordu.

  Buna "alet şeklindeki taş" adını verdik.

  Daha da dikkat çekici olanı tam elinde olmasıydı.

 Taş aletler Homo cinsinin temelindedir.

  Fakat bir eksiğimiz vardı.

 Homo cinsinin bir üyesinin bir aleti elinde tutup "Bu benim aletim.

 " dediği bir fosil.

  Tek eksiğimiz buydu.

  Şu ana dek.

  Bu alet benzeri taş gerçekten bir aletse elde tutulan bir aletin ilk örneği olur.

  Üstelik bu bir mezarın içindeydi.

  Ölülerin yanına önemli objeler koyuluyorsa bu size ne anlatır?

  Bu, cenaze davranışlarının bir sonraki aşaması.

  Bu  Dilediğimiz her şeyin gerçek olması gibi bir şey.

  Ölülerini alıp, onları belli bir yere götürüp onları oraya yerleştirmen ve kullandığın aletlerden birini dolaşımdan çıkarıp ölünün yanında bırakman senin için önemliyse yaşam, ölüm ve belki de ahiret üzerine düşünüyorsun demektir.

  Kullanacağını düşünmüyorsan neden bir ölüye bir alet veresin?

  Bu alet şeklindeki taş kesinlikle bir aletse o çocuk arkeoloji tarihinde keşfedilmiş en önemli kişilerden biri olur.

  Fakat elimizdeki görsellere bakınca bunun bir alet olduğunu net olarak söyleyemiyoruz.

  Daha iyi görseller gerek.

  Bize yüksek çözünürlüklü bir tarayıcı lazım.

  GRENOBLE FRANSA Tıbbi tomografi yeterli değildi.

  İnsanlara bir şey kanıtlaması mümkün değildi, o yüzden buradayız.

  AVRUPA SİNKROTRON RADYASONU TESİSİ NAKİL HÂLİNDE FOSİL GİRİLMEZ Buraya geldim, bu inanılmaz, devasa makineye çünkü alçı ceketteki bu çocuğu milyonda bir metresine kadar detaylı bir şekilde tarayıp  Elimi altında tutacağım.

   bize onun, alet şeklindeki taşın ve taşın en ince detaylarının  45 derecelik olmalı.

   bir görüntüsünü sunabilecek tek makine buydu.

  Böylece bunun bir alet mi yoksa alet şeklinde bir taş mı olduğunu anlamamız mümkün olacaktı.

  - Bir test yapalım.

  - Tamam.

  Tamam.

  Burada kimse yok.

  Prensip olarak hastane röntgenine çok benziyor, fakat biraz daha güçlü.

  KAFES KİLİTLENDİ Biraz güçlü derken 10 üzeri 14 kat güçlü demek istiyorum, yani bir, sıfır ve sonra 14 sıfır daha.

  Göğüs röntgeni çektirirken tercih etmeyeceğiniz türden bir röntgen çünkü röntgenden önce sağlıklıydıysanız sonrasında öleceğiniz kesin.

  Diyelim ki bir şarküterideyiz.

  Bir sosis alıp dilimlediğinizi düşünün.

  Yaptığımız şey bu.

  Bu fosil dev bir sosis ve biz sosiste kesikler açıyoruz.

  Fakat bunun için bir bıçak kullanmıyoruz ve aslında kesmiyoruz.

  Sanal kesikler atıyoruz.

  Sosisi tamamen dilimledikten sonra tüm dilimleri bir araya getiriyoruz ve elimizde üç boyutlu bir sosis oluyor.

  20 mikron civarında tarama yapıyoruz.

  Bu miktarda veriyi bu kadar hassas bir şekilde elde etmek yavaş bir süreç.

  Durum ne?

  İlk sonuçları görmek ister misin?

  Evet.

  Çok isterim.

  Üç boyutluya geçelim.

  Çok güzel.

  Vay canına.

  Şu kenarı yakınlaştırabilir misin?

  Şu üst kenarı.

  - Bu mu?

  - Evet.

  Yani bu aslında  Şu kenardaki şey pullanma olabilir.

  Bu keskin bir kenar, değil mi?

  Evet.

  - Oldukça keskin görünüyor.

  - Evet.

  Bıçağa benziyor, değil mi?

  Kıvrımlı, çok keskin bir ağız var.

  Odun kazımak ya da oduna şekil vermek için yapılmış gibi duruyor.

  Ağızdaki mikro pullanmaya bakınca da bu kenarın elle yapılmış olabileceği akla yatkın geliyor.

  Bence gerçekten de bir alete benziyor.

  Bence uzun süre kullanılmış bir alet.

  Bence bunun bir alet olma ihtimali yüksek.

  Ve bu, insanlar olarak dünya hakkındaki düşüncelerimizi çok değiştirecek.

  Ve  Bu hem heyecan verici hem de biraz korkutucu.

  Ama daha çok heyecan verici.

  Daha önce büyük keşiflerde yer almıştım ama  Eğer bu bir aletse, bu şimdiye dek içinde bulunduğum en büyük keşif.

  Kesinlikle.

  Karşınızda insanlardan daha önce ahireti düşünmüş olabilecek bir canlı türü duruyor.

  Tinsellik gibi şeylerden bahsetmek beni genelde rahatsız eder çünkü bu bilim değildir.

  Fakat Agustin ve ekibi kutsal ve özel mekânlar fikrine daha açık görüşlü bir şekilde bakmama sebep oldu.

  Tüm verilere hâkim birisinin Dinaledi Odası'na girip orayı görmesi, tecrübe etmesi ve video üzerinden cevaplandırılamayacak soruları cevaplaması gerekiyor.

  Pekâlâ millet, her gün olduğu gibi hazırlanıp brifing yapacağız.

  Diğer günlerden farklı olarak bugün Dinaledi'ye ben ineceğim.

  Maropeng'in gülüşüne bak.

  Dünyaya asla orada olamayacağımı söyledim ama daha zinde ve zayıf hissediyorum, o yüzden ineceğim.

  Sırıtmayı kes Maropeng.

  Bunu ilk duyduğumda "Uzun bir gün olacak.

 " dedim.

  O odaya hiç girmedim ve gireceğimi hiç sanmazdım.

  57 yaşıma giriyorum.

  O mağara sistemine girmek için fazla zamanım kalmamıştı.

  Gerginim çünkü orası çok zorlu bir bölge.

  Artık formda.

  Bize hiç söylemeden spor yapıyormuş.

  - İyi hissediyorum.

  - İyi mi?

  Güle güle.

  - Bana şans dileyin!

  - Tamamdır.

  EJDERHA SIRTI YAMACI - Sorun yok Maropeng.

  - Tamam.

  Harika.

  Tamam.

 Homo naledi'nin cesetlerini gömmeye giderken kullandığını düşündüğümüz rotayı kullanacağım.

  Ejderha Sırtı'na tırmanma kısmını birkaç kez beraber yapmıştık.

  Fakat Baca'dan aşağı inmek çok ayrı bir hikâye.

  Başlayabilir miyim?

  Evet.

  - O zaman  - Maropeng geçti.

  Evet.

  Bu taraftan gideceğim.

  Sonra da böyle mi?

  - Evet, tutunurken  - Tamam.

  Tamam, şu ayağımı atayım.

  - Evet.

  - İşte böyle.

  Evet.

  Ne  Tamam.

  Aşağı inebilirsin.

  Tamam.

  - Böyle mi?

  - İki bacak da aşağı.

  Bacaklar serbest mi?

  İki bacak da serbest, evet.

  Eyvah.

  Takılı kaldım.

  Ne?

  Evet.

  Güzel.

  - Evet.

  - Tamam.

  Evet.

  Güzel.

  Evet.

  - Böyle mi?

  - Evet, tüm vücudunu indir.

  - Böyle mi?

  - Evet.

  Evet.

  Dikitin oraya kadar kolay mıydı?

  Orası değil.

  Tamam mı?

  Şimdi nereye?

  - Tamam mı?

  - Tamam.

  Tamam.

  Evet.

  Burada biraz sıkıştım.

  Biraz daha yukarı çıkmalısın.

  Buraya takılı kaldım  Vay canına.

  Pekâlâ.

  Tamam.

  Göğsüm sıkışıyor.

  Burası ufacık.

  Evet.

  Çekicin var mı?

  Tamam.

  Tamam, geçtim.

  İndin.

  Bu kadardı.

  - Vay canına.

  - Ayağını indir.

  Şimdi  Çekileyim mi?

   bunu bir idrak edeyim.

  - Tanrım.

  - Evet, başardın!

  - Bu  - Kaç yıl geçti?

  Sekizden fazla yıl.

  Vay canına.

  Bravo.

  Evet.

  - Burada olduğuma inanamıyorum.

  - Evet.

  Tanrım.

  - Buraya hiç giremeyeceğimi sanıyordum.

  - Evet.

  Tanrım.

  Tamam, Lee indi.

  Tanrım.

  - Artık  - Tepe Antresi'ndeyim.

  Monitörde görmüştüm.

  Artık buradasın.

  İnanamıyorum.

  Evet.

  Hoş geldin.

  Vay be.

  Evet!

  Bravo!

  Tanrım!

  Tamam, şimdi koridordan ilerleyip Dinaledi'ye gitmek istiyorum.

  DINALEDI ODASI Tanrım.

  Şu duvarda gördüklerime bakın.

  Bunlar kesinlikle çizikler.

  Bunlar piktogramlar.

  Bu inanılmaz.

  Giriş alanının bu köşesinin tamamında çizikler var.

  Amaç geçişi işaretlemekse tam olarak olmaları gereken yerdeler.

  "Geri dön.

 " diyor.

  "Dinaledi'ye geri dön.

 " diyor.

  - Bu doğal bir oluşum olabilir mi  - Bence doğal değil.

  Bu nasıl doğal oluşum olsun?

  Şu çizik nasıl doğal olsun?

  Bu nasıl olabilir?

  Bak, burada yok.

  Bu tarafa bakınca görünmüyorlar.

  Bence bu da onlardan biri.

  Ama bunları görüyor musun?

  Sence de oyulmuş değil mi?

  Bak.

  Oyulmuş olmalı.

  Vay canına.

  Semboloji ve kaya sanatı konusunda araştırma yaptım ama bu küçük beyinli canlıların yaptığı bir şey değildi.

 Yani, eğer bu naledi'yse  Bu müthiş bir gelişme.

  Yok artık.

  Tamam, şimdi geçitten geçip Dinaledi'ye gireceğiz.

  Şimdi siyah ışığımı kapatacağım ve ilk kez baş ışığımı yakacağım.

  Dinaledi Odası'ndayım.

  DINALEDI ODASI Tamam.

  Vay canına.

  Burada olacağımı hiç düşünmemiştim.

  Yukarı baktığımda muhteşem bir tavan görüyorum.

  Şu anda ilk defa Birinci Unsur adını verdiğimiz defin alanını görüyorum.

  Tanrım.

  Bu  Keşke herkes bunu gerçek hayatta görebilse çünkü buradan bakınca hiç şüphe yok ki bu gerçekten bir mezar.

  Vay canına.

  Bu mezarın nerede başlayıp nerede bittiği çok belli oluyor.

  Ve bu harika.

  İnsan buralara gelip bunları görmeli çünkü çok sakin.

  Sessiz ve bir mezarlık gibi.

  İnsan neden buraya geldiklerini anlıyor.

  Sekiz yıl boyunca oturup bunu izledim ve buraya gelebileceğimi gerçekten hiç düşünmemiştim.

  Bu benim için çok duygusal.

  Hayatımın önemli bir kısmını buraya adadım ve başka insanları buraya gelirken izledim.

  Burada insanların hayatlarını riske attım ve  Burası kesinlikle nefes kesici.

  Teşekkürler.

  Buranın gerçek manzarasını bilmeden göçüp gidecektim.

  Bunu göremeyecektim.

  Şu tarafa kay.

  Evet.

  Evet!

  Panikliyorum.

  Kesinlikle panikliyorum çünkü orada değilim ve neler olduğunu bilmiyorum.

  Evet, Baca.

  Ne kadar zor olduğunu biliyorum ve orada oturup beklemek  İnsan "Tanrım, bir sorun mu var?

 " diyor.

  "Biri mi sıkıştı?

 " İşte bizim Berg-Berg.

  Bu harika.

  - Merhaba.

  - Hoş geldin.

  Geri döndüm.

  Bu hayatımda yaptığım en çılgınca, en berbat, en harika şey.

  Kesinlikle.

  Tanrım.

  Bu inanılmaz.

  Ve bunlar  Oraya gömülü düzinelerce ceset olmalı.

  Duvarda oymalar olduğunu düşünüyorum.

  Oymalar mı?

  - Yardım ister misin?

  - Evet.

  Evet, geçene dek sarılalım.

  Şu an herkese sarılabilirim.

  Tanrım.

  Pekâlâ.

  Bu delilik.

  Resmen hiç gücüm kalmadı.

  Sekiz buçuk yıl önce buraya asla inemeyeceğimi söylemiştim.

  - Ve bugün başardın.

  - Biliyorum, inanamıyorum.

  - Yarın mı dönüyorsun?

  - Hayır.

  Bana ne olduğunu anlamıyorum.

  Oradan gerçekten farklı bir insan olarak çıktım.

  DÖRT AY SONRA O Dinaledi gezisinin içimde hâlâ ayrı bir yeri var.

  Bunu gördüğümde  Bir halüsinasyon gördüm.

  Filmlerde görmüşsünüzdür, bir matematikçi ya da fizikçinin kafasının etrafında parlayan sayılar dönmeye başlar ya?

  Orada bunu yaşadım.

  Benim gibi birinin başına gelmemesi gereken bir şeydi ama oldu.

  Oradan dışarı çıkıp size oymalar gördüğümü söylediğim anı hiç unutmayacağım.

  - Size göstermemiştim.

  - Evet.

  Sonra telefonumda olduğunu hatırladım.

  Resmi buldum ve size doğru çevirdim.

  Agustin ayağa fırladı ve John bir anda telefonunu kurcalamaya başladı.

  İkiniz de dönüp bana bunu gösterdiniz.

  Bu Neandertaller tarafından, 60. 000 yıl önce Cebelitarık, Güney İspanya'da çizilen bir kare işareti.

  Sağda, soldakiyle neredeyse aynı olan bir işaret var.

 Homo naledi tarafından yapılmış ve neredeyse aynı görünüyor.

 Size ilk Homo sapiens tarafından yapılmış bir görsel göstereceğim.

  Burası Blombos,  Homo sapiens tarafından yapılmış en eski sanat eseri.

 Homo naledi.

  Bence belirgin bir şekilde aynı örüntüyü çizen üç farklı tür görüyoruz.

 Aklımı başımdan alıyor.

 Bizi karmaşık insanlar yapan şeyi yeniden tanımlıyor.

 Göründüğümüz kadar karmaşık ve özel değiliz çünkü  bunu başkasından öğrenmiş olabiliriz.

  O kadar da özel değiliz.

  Bunlar doğduğumuz andan itibaren zihnimizde bulunan ve paylaşılan şekiller değilse başka ne olabilir ki?

  Bu genetik bir şey.

  Bunun zihnimizde olmaması, zihinlerdeki bir Rosetta Taşı olmaması, hepimizin ortak zihninde yer alan bir dil ve sembol grubu olmaması mümkün mü?

  Bu oymaların hemen altına gömülmüş o alet şeklindeki taş.

  Bu Blombos'tan.

  İkisini bir araya getireyim.

  HOMO SAPIENS - 80. 000 YIL ÖNCE BLOMBOS MAĞARASI, GÜNEY AFRİKA Kene bayılmak üzere.

  Ve  Bu cidden inanılır gibi değil.

  O akmataşı kadar sert bir şeyi oyacak olsaydım elime iyice sığan, ucu sivri, bir şeyleri oymama yardım edecek bir şey yapardım.

 Homo naledi'nin aleti belki de  Şunun güçlü bir ihtimal olduğunu söyleyebilirim,  bu, bir Homo üyesi tarafından resim çizme amacıyla yapılmış bir aletin en eski kanıtı olabilir.

  Senin fikrin ne Kene?

  Alet mi, değil mi?

 Bakın, bence bu bir kalem.

  Kalem şeklindeki taş.

  Kalem şeklindeki taş.

  Biraz komik.

  Bunu üstü kapalı şekilde konuşuyoruz çünkü düşündüğümüzü söylersek gelecek tepkilerden korkuyoruz:  Homo naledi o mağarada sanat yapmış.

  - Aynen.

  - Yaptıkları bu.

  - Bu amaç için tasarlanmış bir aletle.

  - Değil mi?

  O aleti alıp, yanında götürebilsin diye bir ölünün yanına bırakmak  Neden cesetleri gömüyoruz?

  Çoğu insanın düşüncesi şu olur, ölüleri gömüyoruz çünkü bundan sonra başka bir hayat olduğuna inanıyoruz ve ölüleri toprağın altına yerleştirmek bir geçişin parçası, öbür dünyaya bağlanma sürecinin bir parçası.

  Naledi, ölümün bir geçiş olduğunu, başka bir dünyaya giden bir köprü olduğunu mu hayal ediyordu?

 Naledi, ölüleri gömmek için gerçek anlamda bir yerden başka bir yere geçerken bu fikre karşı çıkmak zor.

  İnsanlar inanılmaz anlam taşıyan yerler inşa ediyor.

  İnsanlar, başkalarının ruhen küçük hissetmeleri için yüksek ve geniş yerler inşa ediyor.

  Dinaledi Odası'na gidin, kendinizi çok küçük hissedeceksiniz.

  Tüm bu görsellerin, ışığın, ateşin, yol boyunca tecrübe ettiğiniz yoldaşlığın, tüm bu değişimlerin, o duvarların, ölülerle etkileşime girmenin bir anlam ifade ettiğini düşünmeden  naledi'lerin yaptığını yapamazsınız.

  İnanç ve inanç sistemlerinden bahsettiğimizde 250-300. 000 yıl önceki bu zaman dilimine bakıp şunu söyleyebilirsiniz: "Modern insanın önce dindarlık sonra da din için iyisiyle kötüsüyle gelişen ve büyüyen kapasitesinin bir çıkış noktası, bir başlangıcı ve sağlam bir kanıtı var.

 " Bu davranışları insanlarda görsem adına "tinsellik" der miydim?  Evet.

  Ama insan değiller.

  Yıllar süren çalışmalardan sonra bile  naledi olmanın ne demek olduğunu bildiğimi söyleyemem.

  Kemikleri yoluyla hayatlarına bakamam.

  Rising Star sistemi şimdiye kadar keşfedilen en zengin insansı bölgesi.

  Fakat yine de elimizde olmayan pek çok şey var.

  Kim olduklarını anlama yolunda tamamen yetersiz olan küçücük bir pencereden bakmak zorunda kaldığımız bir noktaya geldiğimizi düşünüyordum.

  Fakat o son keşif gezisinde, komik bir şekilde de olsa, Ejderha Sırtı'nda o küçük ocağı bulduk ve bir anda denkleme ateş eklendi.

  Sonra semboller geldi.

  Sonra yiyecek buldun Kene.

  Birinin ne yediğini bilirsen ruhunu bilirsin.

  Ne yaptıklarını bilirsin.

  Sonra bir anda başka bir türün kültürünü gördük.

  Yani, bunlar   insan davranışları kadar karmaşık ve bu davranışları gösteren bu tür saygı görmeyi hak ediyor.

  Bu, tüm insanlığın saygısını hak ediyor.

 

Önceki Yazı
« Prev Post
Sonraki Yazı
Next Post »

Benzer Yazılar