Print Friendly and PDF

Translate

Freud's Last Session (2023)

|


108 dk

 

Yönetmen:

Matt Brown    

Senaryo:

Mark St. Germain      

Ülke:

İngiltere   ABD

Tür:

Dram

Rating:

6.3

Vizyon Tarihi:

29 Şubat 2024

Dil:

İngilizce

Müzik:

Coby Brown   

 

Oyuncular

 

    Matthew  Goode

    Anthony   Hopkins

    Jodi   Balfour

    Orla   Brady

    Stephen  Campbell Moore

 

Özet

Hitler'in Polonya'yı işgal etmesinden günler sonra ve Alman bombaları tehdidi İngiltere'yi sarsarken, Sigmund Freud dünyanın çılgına dönmesini izler. Anavatanını işgal eden Nazi güçlerinden kaçan Freud, ailesini Viyana'dan Londra'ya getirir ve burada yazar C.S. Lewis tarafından ziyaret edilir. Britanya İkinci Dünya Savaşı'na girerken iki kişi, gün boyu süren renkli, bazen çekişmeli bir tartışma aracılığıyla Tanrı'nın varlığına hakkında diğerinin bakış açısını görmeye çalışır.

Altyazı

"Vahşi doğada gezinirken bir hayvan inine rastladım ve orada yatıp uyudum.

 Uyurken bir rüya gördüm.

 "  John Bunyan Yaratan Tanrı Bir kehanette daha bulunayım.

 Avrupa'daki ve Avrupa dışındaki  uluslararası Yahudi finans çevreleri  dünya halklarını  bir kez daha savaşa sürüklerse  sonuç dünyanın Bolşevikleşmesi olmayacak.

 Yahudiler kazanamayacak.

 Tam aksine, Yahudi ırkı Avrupa'dan silinip gidecek.

LONDRA, 3 EYLÜL 1939 ALMAN KUVVETLERİNİN POLONYA'YI İŞGALİNDEN İKİ GÜN SONRA "Doktor hayatta.

 " Ja.

 Ara işte.

 Gelemeyeceğini söyle.

 Londra karışıktır.

 O kimseyi dinlemez ki.

 Ama bugün tehlikeli.

 Burada kal, haberleri bekleyelim.

 Kötü haber olsa şimdiye çoktan gelirdi.

 Gitme Jack.

 Bir savaştan sağ çıktık Janie.

 Bundan da çıkarız.

 Evet, ben çıkıyorum.

 Çocukların tahliyesi için ayrılan tren  birinci perondan kalkmak üzere.

 Lütfen yerlerinizi alın.

 Burası Londra radyosu.

 Tüm birliklerin geri çekilmesi için  Başbakan'ın verdiği ültimatoma  henüz resmî bir cevap verilmedi.

 Slovak birliklerinin de  Alman işgaline katıldıkları az önce teyit edildi.

 Yeni haberler gelene kadar  BBC Senfoni Orkestrası'na dönüyoruz.

 İşe gitmiyorum.

 Enstitü'yü aradım.

 Öğrencilerin seni bekler.

 Ders boş geçecek diye sevinirler.

 En çok böyle bir günde rutine ihtiyaçları var.

 Kendim idare ederim.

 Dr.  Schur bir saate kadar morfini getirir.

 Gerçi dün müydü o?

 Ja.

 Bir de Oxford'dan bir öğretim üyesi geliyor.

 Dakik olmayı öğrenememiş.

 Kim?

 -Oxford'dan gelecek olan.

 Kim o?

 -Profesör Lewis.

 C. S. Lewis.

 -Hristiyan savunucusu mu?

 -Ja.

 Savunması gereken çok şey var.

 Baba, Dorothy'yi tekrar yanıma almak istiyorum.

 Böyle bir günde kimse yalnız olmamalı.

 Yalnız olmayacağız.

 Eminim Dorothy de kendi evinde daha rahattır.

 Belki haftaya olabilir.

 Belki haftaya olabilir.

 Haftaya, haftaya.

 Daha kaç kere soracağım?

 Profesör Einstein'ın ziyaretini hatırlar mısın?

 -Tabii ki.

 -Ja.

 Ne demişti?

 Deliliğin en büyük göstergesi aynı şeyleri tekrar tekrar yapıp farklı sonuçlar beklemektir.

 Akıllı olmanın en büyük göstergesi de fikrini değiştirebilmek oluyor o zaman.

 Ja.

 ALT GEÇİT FINCHLEY YOLU Profesör Lewis?

 Evet?

 Anna Freud ben.

 -Memnun oldum.

 -Ben de.

 Bol şans.

 MORFİN Jofi, biri kapıyı çalıyor, duyuyor musun?

 Jofi?

 -Dr.  Freud.

 -Profesör Lewis.

 Kayboldun ya da öldün sanmıştım.

 Ne köpeği bu?

 Chow cinsi.

 Çok zekidir.

 Adı Jofi, kendisi benim asistanım olur.

 -Gerçekten mi?

 -Evet, gerçekten.

 Ja.

 Hiçbir seansta yanımdan ayrılmıyor.

 Ayrıca benim duygu barometrem.

 Nasıl yani?

 Gelen hasta sakinse Jofi ayaklarımın dibine kıvrılır.

 Ama hasta tedirginse Jofi yanımda dikilir ve gözünü hastadan ayırmaz.

 Beni görünce kaçması ne anlama geliyor?

 Beni görünce kaçması ne anlama geliyor?

 Dakikliğe o da çok önem verir.

 İçeri buyur.

 Maalesef eşim kuzeniyle birlikte seyahatte, ben de hizmetçimiz Paula'yı gönderdim.

 Paula!

 Gitmiş.

 Konserve yiyecek almaya gönderdim.

 Ya da sizin deyiminizle hazır yiyecek.

 Çünkü her zaman en kötüsüne hazırlıklı olmak gerekir.

 Evet, tabii.

 Geciktiğim için çok özür dilerim.

 Kırsala tahliye edilen çocuklar tüm trenleri doldurmuştu.

 Tanrı korusun.

 Ja.

 Radyoyu dinliyorsunuzdur.

 Ja, ja.

 Radyoyu sürekli dinlerim.

 Başıma bomba atılacaksa ya da vurulacaksam önceden haberimin olması iyi olur.

 Bugün birkaç tane randevum var, görüşmemiz kısa olacak.

 Erteleyebiliriz isterseniz.

 Erteleyebiliriz isterseniz.

 Ertelemek mi?

 Ne zamana?

 Yarına mı?

 Yarına çıkacağına dair garantin var mı?

 Benim yok da.

 -Tabii.

 -Tabii.

 Ja.

 İngilizler hep "Tabii eski dostum.

 " diyor.

 Neden acaba?

 Anlamı ne?

 Bilmiyorum.

 Alışkanlıktan olmalı.

 Ja.

 İlginç.

 Alışkanlık.

 Ja.

 Eviniz çok güzelmiş.

 Teşekkürler.

 Ne zamandır buradasınız?

 Bir yıl, dört ay oldu.

 Kızım Anna, Viyana'daki evimize benzetmek için çok uğraştı.

 Sen de aslen buralı değilsin, değil mi?

 Belfast doğumluyum.

 Ama dokuz yaşında yatılı okula geldiğimden beri buradayım.

 Ja.

 Geçmişimizi ve çocukluk hatıralarımızı geride bırakmak için elimizden geleni yapıyoruz, değil mi?

 Ama bizi rahat bırakmıyorlar.

 Ama bizi rahat bırakmıyorlar.

 Ja.

 Dünyanın acıları böyledir.

 Evet Maalesef burası memleketimin yerini tutamaz.

 Hayır.

 Viyana'nın yerini tutamaz.

 Bu adamın çalışmaları sayesinde bilinmeyen bir alan olan insan zihnini nihayet keşfettik.

 Verdiği eserler ve yaptığı araştırmalarla Avusturya'nın bilim dünyasında tanınmasını sağladı.

 Goethe Ödülü'nü Goethe Ödülü'nü Dr.  Sigmund Freud'a sunmaktan kıvanç duyuyorum.

 Goethe Ödülü'nü alan ilk psikanalist sizsiniz.

 Almanya'da psikanalist yoktu da ondan.

 En büyük ödülüm de buradaymış.

 Güzel Ja.

 Dr.  Freud, iyi misiniz?

 En büyük ödülüm de buradaymış.

 En sevdiğim çiçek.

 Açelya.

 Bir saniye bekle.

 Ja.

 Ja!

 -Das ist gut.

 -Teşekkürler.

 Zamanımız kısıtlı, sana yazdığım mektubu konuşalım.

 Evet, kitabım Pilgrim's Regress hakkında yazmışsınız.

 Evet, kitabım Pilgrim's Regress hakkında yazmışsınız.

 Evet.

 The Pilgrim's Progress'i hicveden bir kitap, değil mi?

 Kimdi yazarı?

 Söyleme.

 -John Bunyan, değil mi?

 -Evet.

 Ja.

 John Bunyan.

 Gerçek bir dâhiydi.

 Ja.

 Senin hiciv kitabın da çok başarılı olabilirdi.

 Ama John Bunyan okuyan kalmadı ki.

 Anladığım kadarıyla yazdıklarımdan alınmışsınız.

 Neyinden alınmışım?

 Sigmund karakteriyle sizi hicvetmemden.

 "Gösteriş budalası, kibirli, cahil.

 " Biraz abartmış olabilirim.

 Kişisel algıladıysanız özür dilerim.

 Ama benimkiyle taban tabana zıt olan dünya görüşünüzü eleştirmem özür dilememi gerektirmez.

 Dünya görüşün neymiş?

 Tanrı'nın var olduğu.

 Tanrı'ya inananlar akılsız değildir.

 Ayrıca benim gibi inananlar, takıntılı nevrozdan mustarip değildir.

 Gerçekten mi?

 Peki İlginç.

 Güzel.

 İlginç.

 Kitabını okumamıştım aslında.

 "Vahşi doğada gezinirken bir hayvan inine rastladım ve orada yatıp uyudum.

 Uyurken bir rüya gördüm.

 " John Bunyan.

 Ja.

 Profesör Lewis, kusura bakma ama sormam lazım.

 Görüşlerimiz taban tabana zıtsa niye zahmet edip buraya kadar geldin?

 Her konuda öyle değil.

 Öğrenciyken sapık duygularımızı öğrenmek için her kitabınızı satır satır okurduk.

 Pilgrim's Progress'ten "deha ürünü" diye bahsettiğinizi okuyunca çok şaşırmıştım.

 Olacak iş mi?

 Tanrı ile şeytanın savaşı.

 Ama hangisini tuttuğumu söylemedim, değil mi?

 Tanrı kavramının Tanrı kavramının saçma olduğunu söylerdiniz.

 -Evet.

 -İnanmamanız hakkında ne düşündüğüm niye umurunuzda?

 Neden çağırdınız?

 Neden mi?

 Meraktan.

 Senin gibi üstün zekâlı biri durup dururken gerçeği bırakıp sonra da  saçma bir hayali, apaçık bir yalanı neden benimser?

 Ya yalan değilse?

 Yanıldığınızı fark etseniz ne kadar korkunç olurdu, hiç düşündünüz mü?

 Sen yanıldığını fark etsen daha da korkunç olurdu.

 Hayır.

 Dünya görüşümü eleştirdiğini söylemiştin.

 İnançsızlığa inancımı eleştiriyorsun.

 -Değil mi?

 -Öyle, evet.

 Güzel.

 Wunderbar.

 İnime hoş geldin.

 Bir saniye.

 Alo?

 Anna?

 Profesör korkup kaçtı mı?

 Henüz değil.

 Fazla sürmez.

 Sen dersine geri dön.

 -Das ist gut.

 -Peki.

 İyi günler.

 Kızı mı?

 Onu dinlemek için harç ödemedim ki ben.

 Doktorası bile yok.

 Onun dersini dinleyip niye vaktimi ziyan edeyim?

 Doğru diyorsunuz Bay Hensell.

 Bir şey öğrenmezsiniz.

 Ergen narsisizmi hakkında bilmediğiniz şey yoktur.

 Bu akşam için babanla konuştun mu?

 Savaşa girmek üzereyiz, farkında mısın?

 O alışıktır.

 Onun kadar agresif insan yoktur.

 -Eskiden onu sevimli bulurdun.

 -Öyle mi?

 Hiç hatırlamıyorum.

 Dorothy, makul davran.

 İngiltere'deyim sonuçta, değil mi?

 Yanındayım.

 İngiltere'deyim sonuçta, değil mi?

 Yanındayım.

 "Makul" olması için en azından aynı evde olmamız lazım.

 Viyana'daki gibi.

 Çocuklar da anlamıyor.

 Babanın bu kadar hassas olduğunu bilmiyordum.

 Dersim var.

 Sonra görüşelim.

 Her zamanki gibi.

 -Günaydın beyler.

 -Günaydın.

 Başlayalım mı?

 Otur lütfen.

 Oraya değil.

 Orası dönüşüm koltuğu.

 -Dikkatli ol.

 -Tabii.

 Meslektaşım Erik Larson bu sabah arayıp meslektaşın Bay Tolkien'i tanıdığını söyledi.

 Evet.

 Yakın arkadaşız.

 John Tolkien'le mi?

 Çok zeki bir adam.

 Dâhi.

 The Inklings tam olarak ne?

 Oxford'daki edebiyat kulübümüz.

 Birbirimizin eserlerini konuşuyoruz.

 Çoğu fantastik eser mi?

 Genelde öyle.

 Genelde öyle.

 Ben ömrümü fantezileri incelemeye adadım, rüyaların anlamını çözmeye çalıştım.

 Ama bu yaşta Ne düşüneceğimi bilmiyorum.

 Bu tuhaf evde kalan günlerimin sayılı olduğu dikkate alınırsa belki de artık gerçekleri anlamaya çalışmalıyım.

 Artık ne demekse.

 Belki de her şey bir rüyadır.

 Tuhaf olurdu.

 İçki alır mısın?

 Hayır.

 Teşekkürler.

 Ben alacağım çünkü ihtiyacım var.

 Ja.

 Emin misin?

 Viski.

 Viski o zaman.

 Viski, ja.

 -Teşekkürler.

 -Ja.

 "Gördüğümüz her şey rüya içinde rüya.

 " Edgar Allan Poe böyle yazmış.

 Sonra da delirdi, dikkatli olmak lazım.

 Ja.

 Sakin.

 Söylesene, bu iman masalını sana ebeveynlerin mi empoze etti?

 Hayır.

 İmanım çocukluğumla birlikte sona erdi.

 Annemle birlikte gömdüm.

 Ben küçükken ölmüştü.

 Peki, devam et.

 Babam yas içindeydi,  baş edemiyordu.

 Bizim de yas tuttuğumuzu fark etmedi.

 Bulabildiği tek çare, bizi İngiltere'ye  yatılı okula göndermek oldu.

 Hayatımın belki de en büyük travmasıydı.

 Savaştan bile büyük.

 Artık her yer deniz ve adalardı.

 Koca bir kıta  Atlantis gibi batmıştı.

 Jack, bak sana ne yaptım.

 Ama sonraki doğum günümde abim Warren  bana dünyanın en güzel hediyesini verdi.

 Yeni bir dünya.

 Bisküvi kutusunun içinde minyatür orman.

 Hayatımda gördüğüm en güzel şeydi.

 Yosunlar, dallar, minik taşlar, çiçekler.

 Onu gördüğüm anda  içimde daha önce hissetmediğim  bir arzu belirdi.

 O duygu, neşeydi.

 Hâlâ öyle düşünürüm.

 Ja.

 O arzu, içimizde var olan yaratıcı arayışı mı yani?

 -Evet.

 -Ja.

 Bisküvi kutusu sana o neşeyi yaşatmış, öyle diyorsun.

 Ya da bisküvi paketi.

 Değil mi?

 Teşekkürler.

 -Ja.

 -Yes.

 İlginç.

 Prost.

 Evet, en derin arzularımız hiç tatmin olmuyor, değil mi?

 Tespit bile edilemiyor.

 Almancada buna "Sehnsucht" denir.

 "Özlem" demek.

 O arzuyu, o özlemi küçükken ben de yaşadım.

 Ormanda yürümeyi çok istiyordum.

 Sigmund!

 Sigmund, stoppen!

 Sigmund!

 Hiç korkmamıştım.

 Babam gözden kayboldu diye hiç üzülmemiştim  çünkü nihayet karanlık ormanda bir başımaydım.

 Karanlık ormanlar  bana hep cazip gelmiştir.

 Kendimi en huzurlu hissettiğim yer orasıydı.

 Kendimi en huzurlu hissettiğim yer orasıydı.

 Ja.

 Keşke ben de babamla ormanda yürüyebilseydim.

 O yüzden kutsal bir baba figürü arıyorsun.

 Tam tersi.

 Baba figürlerinden kaçınıyorum.

 Normal bir baba oğul ilişkisi.

 Erkek çocuğun babasına yönelik sevgisi ve hayranlığı zamanla babanın kusurlarının fark edilmesine evriliyor, sonra da o moruğu öldürüp yerine geçme arzusuna dönüşüyor.

 Değil mi?

 Sizin babanızla ilişkiniz nasıldı?

 En hafif tabirle büyük bir hayal kırıklığıydı.

 Bir şey yapmıyor diye Tanrı'ya kızmanız bu yüzden işte.

 Tanrı'nın var olmaması arzusu varlığı olan inanç kadar güçlü olabilir.

 varlığı olan inanç kadar güçlü olabilir.

 Güzel.

 Gaz maskesi.

 -Bununla nefes alamıyorum.

 -Hadi!

 -Devam edemeyeceğim.

 -Sizi burada bırakmam.

 -Aptallık etme.

 -Kolunuza gireyim.

 Bırak kolumu.

 Kendim giderim.

 -Hadi.

 -Kendim giderim!

 Giderim.

 Bodruma inin lütfen.

 Bodrum bu tarafta.

 Devam edin.

 Devam edin.

 Bodruma inin.

 Teşekkürler.

 Hadi.

 Profesör Lewis?

 İyi misin?

 Savaşa katılmıştın, ja?

 -Piyadeydim.

 -Nefes al.

 Derin bir nefes al.

 Bana odaklan.

 Bana odaklan.

 İşte böyle.

 Nefes al.

 Nefes ver.

 Nefes al.

 Nefes ver.

 Güzel.

 Yanlış alarmmış.

 Tehlike geçti.

 Pek rahat görünüyorsunuz.

 Sanat eserlerini inceliyorum.

 Benim gözümde mağara resimlerini incelemek gibi bu da.

 Bu ne?

 Tanrı, Yuşa'ya Eriha'yı kurtardığını bildiriyor, daha gerçekleşmeden.

 Ja?

 Yardımsever kişinin hikâyesi.

 Bu?

 Aziz Roch ve bacağı.

 Bir de köpeği.

 Peki bu?

 Maalesef onu bilmiyorum.

 Azize Brigid.

 Hemşirelerin azizesi.

 -Hayır, Azize Brigid değil.

 -Kim o zaman?

 Azize Dymphna.

 Bilmen gerekirdi.

 Sağ olun Peder.

 Evlerinize dönün.

 Yanlış alarm.

 Özür dileriz.

 Bombardıman yok.

 Ne?

 Anlamadım.

 "Özür dileriz.

 Bombardıman yok.

 "  Ja?

 Olsaydı ne yapacaklardı?

 Taziye kartı mı göndereceklerdi?

 Ja.

 Böyle unutuyoruz işte.

 Savunma mekanizmamız mizah.

 -Mizah hakkında bir kitap yazmıştım.

 -Evet, okudum.

 Biz İngilizler mizaha çok önem veririz.

 İngiliz mizahı bana yabancı dil gibi geliyor.

 yabancı dil gibi geliyor.

 -Evet, katılıyorum.

 -Ja.

 Örnekleriniz biraz soğuktu.

 Espriler kurbağa cesedi gibi sabitlenip parçalara ayrılmıştı.

 Yöntemim yanlış mıydı yani?

 Hayır.

 Espriler yanlıştı.

 Komik değillerdi.

 Ama klasik çizimlerden aldım onları.

 Bir düşüneyim.

 Evet.

 -Banyonun önünde iki Yahudi.

 -Ja.

 Bir Yahudi diğerine "Duş aldın mı?

 " diyor.

 Diğeri de Şey diyor Şey Ne diyordu?

 "Neden sordun?

 Kayıp mı olmuş?

 " Evet!

 Ja.

 Yani duş almak, yıkanmak "Duş aldın mı?

 " deyince "Çaldın mı?

 " demiş gibi oluyor.

 Ja, mimesis örneği.

 Çatışma yani.

 Düşüncelerimizle eylemlerimizin çatışması.

 İdam etmek kadar komik.

 Ne?

 Hadi.

 Hakaret mi ettin?

 Mizah duygum yok mu yani?

 Alo?

 Max?

 Ne kadar gecikir?

 Çok geç olacak.

 Ja, ağrılarım çok kötü.

 Acı çekiyorum.

 İlaca ihtiyacım var.

 Max?

 Ma Yapabileceğim bir şey var mı?

 Hayır, teşekkürler.

 Polonya'nın tüm uçakları Almanlar tarafından  imha edildi.

 Asker ve sivil kayıpların  toplamda şimdiden 20. 000'i aştığı tahmin ediliyor.

 Müzik yayınımıza geri dönüyoruz.

 Şunu kapatsana.

 İki günde 20. 000 kişi ölüyor.

 İnsanın aklı almıyor, değil mi?

 Tanrı'nın hikmetinden sual olunmaz ya.

 Sizin kulüptekiler buna ne derdi acaba?

 Sizin kulüptekiler buna ne derdi acaba?

 Saçmalama Weldon.

 Öyle bir şey yok.

 Fiziksel bir rahatsızlık.

 İçeri girince hissediyorum.

 Kütüphaneye mi?

 Daha neler.

 Başka böyle hisseden yok mu?

 Kütüphaneye giriyorsunuz, okunmamış kitapların çokluğundan dehşete düşüyorsunuz.

 -Hayır.

 Tam tersi.

 -Devam edelim.

 -Kim okuyor?

 -Ben yeni bir bölüm yazdım.

 Tolkien o zaman.

 48'inci bölüm.

 Öncesinde birer içki daha söyleyelim.

 Olacak iş değil.

 Kardeşim ısmarlıyor.

 Warnie.

 -Beyler, aynısından mı?

 -Evet lütfen.

 Tolkien, yine abimin beynini mi yıkıyorsun?

 Ben mi?

 Olur mu öyle şey?

 Peki ya Weldon?

 -O öteden beri ateistti.

 -Hem de en radikalinden.

 Nasıl olur da Nasıl olur da İncil'e kelimesi kelimesine inanır?

 Mit ve efsanelerden oluşan bir kurgu kitabı.

 Jack, dünyaya gelip kendilerini feda eden Jack, dünyaya gelip kendilerini feda eden tanrılarla ilgili hikâyeleri İncil'den başka nerede okusan etkilenirsin.

 Saçmalık.

 Sen de biliyorsun.

 Tanrı kendini Pagan mitleri yoluyla da ifade etmiş.

 Ama Mesih miti, Tanrı'nın kendini doğrudan ifade etmesi demek.

 Ama sadece bir mitten ibaret değil.

 Çünkü Mesih gerçekten aramızda yaşadı.

 Ölmesi, miti gerçeğe dönüştürdü.

 Ona inananların hayatlarını da dönüştürdü.

 John, sen bir bilim adamısın.

 Gerçeklere sadık kalman gerekmez mi?

 Evet.

 Sen de öyle.

 Araştırmanı yap.

 Delilleri incele.

 Ben de öyle yaptım.

 Günümüzün akademik kitaplarından  1600 yıl öncesinin kitaplarına kadar her türlü kitabı inceledim.

 Yeni Ahit'in günümüze kadar kalan en eski nüshası olan  "Codex Sinaiticus"tan itibaren hepsini.

 "Matta, M.

 S.

 400.

 " Jack?

 Yatma vakti.

 Sana iyi geceler.

 Okuduğun şey o kadar ilginç mi?

 -İncil mi?

 -Evet.

 Okumuş muydun?

 Alıntılarını çok dinledim.

 Silah gibi kullanılıyor.

 Yaratılış.

 Adem ile Havva mı?

 Öyle şeylere inanmıyorsun, değil mi?

 Gerçek olduklarına yani.

 Benim ne düşündüğümün bir önemi yok ki.

 İyi bari.

 Eminim orada bir yerlerde "İnsan yalnız olmamalı.

 " da yazıyordur.

 Gelsene.

 Kitabın emrini yerine getir.

 Beni korkutuyorsun Jack.

 Korkacak bir şey yok.

 Sadece ödevimi yapıyorum.

 İncil'de anlatılanların ne olduğunu bilmiyorum ama mit değiller.

 Yeterince sanatsal değiller.

 Biraz kaba sabalar.

 Yazarların ürettiği efsanelerden ibaretse İsa'nın hayatının büyük kısmı neden yok?

 Öyle şey olmaz.

 Hikâye tekniği kötü diye Mesih'in varlığına ikna mı oldun?

 Mesih'in varlığı tartışmalı değil ki, kim olduğu tartışmalı.

 Mesih'in varlığı tartışmalı değil ki, kim olduğu tartışmalı.

 Aynı dönemde yaşayanlar ve tarihçiler adamdan bahsediyor.

 Benden daha şüpheci olan H. G. Wells bile adamın varlığını kabul ediyor.

 Hikâyenin o kısmı kesinlikle uydurma değil.

 Ja, Mesih diye biri vardı, ben de kabul ediyorum.

 Muhammed gibi, Buda gibi.

 Pardon.

 Ne dediniz?

 Diyorum ki Mesih diye biri tabii ki vardı, Hz. Muhammed [salla'llâhü aleyhi ve sellem] gibi, Buda gibi.

 Onlar kurtarıcıyız demedi.

 Tanrım.

 Günahları bağışlayacağını bile söylemiş.

 Absürt, değil mi?

 Profesör Lewis, yardım eder misin?

 -İyi misiniz?

 -Evet.

 Hiç daha iyi olmamıştım.

 Danke.

 Profesör Lewis, aklıma takılan bir şey var, sana sorayım.

 Uzun zamandır aklıma takılan, kafamı karıştıran bir şey.

 Tabii ki.

 Hastalarımın arasında Mesih olduklarını iddia edenler var.

 Hastalarımın arasında Mesih olduklarını iddia edenler var.

 Mesih de Tanrı olduğunu iddia ediyor.

 İkisinin ne farkı var?

 Beni aydınlatırsan sevinirim çünkü benim görüşüme göre o zavallı hastalarımın hepsi bildiğin zırdeliydi.

 Benim bundan çıkardığım sonuç şu.

 Sen, arkadaşların, Nasıralı marangoz, hepiniz biraz Bu sadece benim mütevazı bilimsel görüşüm tabii.

 Ben ne bilirim ki?

 Peki, cevap vereyim.

 İddiaları hariç, o hastalardan gerçeklikle bağı kopmamış olan var mıydı?

 Yoktu.

 Alo?

 Anna?

 Ja.

 Teşekkür ederim.

 Chamberlain.

 Polonya'daki askerlerini  derhâl geri çekeceklerine dair  saat 11.

 00'e kadar bir açıklama yapmazlarsa  bunu savaş ilanı sayacağımızı  daha önce açıkça belirtmiştim.

 Şimdi ise şunu söylemem gerekiyor.

 Böyle bir açıklama yapılmadı.

 Sonuç olarak  şu anda Almanya ile savaş durumundayız.

 şu anda Almanya ile savaş durumundayız.

 Başlıyor.

 Yine.

 Her türlü kötülükle savaşıyor olacağız.

 -Kaba güçle, kötü niyetle -Müzakerelerden sonuç çıkmamış.

 haksızlıkla, baskıyla ve zulümle.

 Haklı olan tarafın muzaffer olacağına inanıyorum.

 Başbakan'ın açıklaması bu kadar.

 Anna?

 İyi misin?

 Viyana'dan çıkınca kurtulduk sanmıştım.

 Hitler'in nasıl tepki vereceğini bilmiyoruz.

 Ülkeden hemen ayrılın.

 Hemen yarın.

 Vakit varken size yardımcı olayım.

 Lütfen.

 -Nereye gideceğim ki?

 -Benimle Londra'ya gelin.

 Bilemiyorum.

 Anna'yı da düşünmem lazım.

 Viyana'dan asla ayrılmaz.

 Sen de ondan ayrılmazsın.

 Peki ya sen?

 Maalesef zamanı geldi.

 Çocuklar için.

 Ama itiraf edeyim, ben de babana katılıyorum.

 New York benim de işime gelmez.

 Seni Madison Avenue'de görmek için neler vermezdim.

 Londra'ya gelir misin?

 İyi akşamlar.

 Sigmund Freud?

 Yapma.

 Adım Dr.  Ernest Jones.

 İngiliz vatandaşıyım.

 Şansölye von Schuschnigg beni iyi tanır.

 -Çekilin.

 -Sigmund Freud benim.

 -Hayır.

 -Anna!

 -Ne?

 -Babam çok hasta.

 -Ne yapıyorsun?

 -Beni alın!

 Her işini biliyorum.

 Daha faydalı olurum.

 -Peki o zaman.

 -Dur.

 Ses çıkarma.

 Seni alırlarsa hiçbirimiz kurtulamayız.

 Al.

 Mecbur kalırsan.

 Bayan Freud, gidelim mi?

 Hanımlar.

 Beyler.

 Görüşmek üzere.

 Ateş!

 Ja, 12 saat bekledik.

 -Neden bıraktılar acaba?

 -Bilmiyorum.

 Belki de Gestapo "İşimize yaramaz" diye düşünmüştür.

 Kızım çok masum biri.

 Serbest bırakılınca gereken yerlere rüşvet verip ülkeden hemen ayrıldım.

 "Hemen" derken gerçekten hemen "Hemen" derken gerçekten hemen çünkü bir aile trajedisi yaşamaya o kadar yaklaşmıştım ki sonunda uyandım.

 Uyandığımda aniden karşımda vahşi bir hayvanın olduğunu fark ettim.

 Canavarı gördüm.

 Tarih canavarlarla doludur.

 Katılıyorum.

 Ayrıca her birimizin içinde de mutlu mesut yaşayan canavarlar var.

 Öyle değil mi?

 Kötü ruhlar.

 Karanlıkta saklanan canavarlar.

 Öcüler.

 Dikkat.

 Öcü geliyor.

 Fazla yaklaşmamak lazım.

 Yaklaşanı kapar.

 Ama artık çok geç.

 Çünkü kıymetli hayatlarımızı yanan kitapların boğucu dumanıyla ve bir türlü sönmeyen nefretimizle yaşamayı seçtik.

 Hayır.

 Canavardan kurtulmak mümkün değil.

 Çünkü emin olduğumuz ahlaki yargılarımız canavarın ta kendisi.

 Çünkü emin olduğumuz ahlaki yargılarımız canavarın ta kendisi.

 Veba biziz.

 Açlık ve ölüm biziz.

 Kıyamet biziz.

 Ja.

 Yaşım artık ilerledi.

 Bir Adolf Hitler daha görecek kadar yaşamayacağım için memnunum.

 Tanrı'ya şükür.

 Pardon.

 Ne dedin?

 Beni koyu bir Katolik olan dadım büyüttü.

 Her pazar beni kiliseye götürürdü.

 Azize Dymphna.

 Bana annelik etti.

 Babam da bir o kadar inançlı biriydi.

 Bu ne?

 Bırakın!

 Bırakın!

 Baban için dua et ki o da cennete gidebilsin.

 Cennet falan yok.

 -Sizin için yok.

 -Defol!

 Hemen!

 Benim için sakın dua etme Sigmund!

 Ja.

 Herkesin kutsal kitabı farklı.

 "Komşularımızı da kendimiz kadar sevelim.

 " Elimde Şansölye Hitler'in imzaladığı bir belge var.

 Az önce radyoda dinledik.

 Biricik başbakanınız Bay Chamberlain.

 Ja.

 Geçen yıl, Münih krizinden sonra da aynı şeyi söylemişti.

 Hatırlıyor musun?

 Endişeye mahal yok, rahatınıza bakın, demişti.

 Evet.

 Teşekkür ederiz.

 "Bizim devrimiz barış devri olacak.

 " Teşekkürler.

 Evet.

 Komşularımızı da kendimiz kadar sevelim.

 Komşularımızı da kendimiz kadar sevelim.

 Bunu mümkün sanmak ahmakça, embesilce bir şey.

 Kesinlikle katılmıyorum.

 Tabii ki katılmayacaksın.

 Elin mahkûm.

 Yoksa o çocukça inancının temelleri sarsılır, çöküp paramparça olur.

 Tıpkı Avrupa'nın çöküp parçalanmak üzere olması gibi.

 Ne yapacağız şimdi?

 Diğer yanağımızı mı çevireceğiz?

 Polonyalılar da tankları çiçeklerle karşılasın.

 Bir yandan Alman uçakları evlerini bombalayıp çocuklarını katlederken.

 Evet, neden olmasın?

 Diğer yanağını çevirmekmiş.

 Lütfen.

 Tesadüf mü bilmiyorum ama bana öyle geliyor ki İsa'nın kendisi Evet, Nasıralı marangozumuz şöyle demiş Kutsal kitapta yazıyor, İncil'de.

 Matta, 18'inci bölüm.

 "Size doğrusunu söyleyeyim, küçük çocuklar gibi olmazsanız göklerin egemenliğine giremezsiniz.

 " göklerin egemenliğine giremezsiniz.

 " Harika.

 "Bırakın, çocuklar bana gelsin.

 " Bana öyle geliyor ki karanlıkta yalnız kalma korkusuyla yüzleşecek kadar olgunlaşmayı hiç beceremedik.

 Ama din, kısa bir anlığına da olsa dünyayı çocuk odasına, oyun parkına çevirmeyi başardı.

 İnsanlığa tek bir sözüm var.

 Büyüyün.

 Lanet ağız ameliyatı.

 Protezi beceremediler.

 Hapşırırken dişlerim dökülecek korkusuyla yaşıyorum.

 Bana ilaç lazım.

 Bana ilaç lazım.

 Hep bu protez yüzünden.

 Anna buna "Canavar" diyor.

 Ama Temizlemem lazım, sonra da düzeltmesi için onu çağırmam lazım.

 Eşiniz ne zaman dönüyor?

 Anna'dan başkasına dokundurtmuyorum.

 -Doktorlarınıza bile mi?

 -Hayır.

 Doktorlar olmaz.

 Hiç olmaz.

 Baba.

 Sigmund.

 Yardım edin!

 O adam olmasa kesin ölürdüm.

 Ja.

 Bir yandan komik aslında.

 Oral takıntısı olan Dr.  Sigmund Freud'un sonunda dili tutuldu.

 Güzel espri.

 Daha iyisi olabilir mi?

 Zor.

 Ama bu bir espriyse kim yaptı bu espriyi?

 Sen de espri yaptın.

 İlk kez.

 Alo?

 Dr.  Schur.

 Neredesin?

 Çocuklar savaştan korkmayabilir.

 Kaçmak yerine heyecan duygusuyla yaklaşmak isteyebilirler.

 Asıl tehlike çocuğun şok geçirmesi değildir.

 Asıl tehlike, dünyadaki şiddetin çocuğun içindeki şiddetle birleşmesidir.

 Babanız.

 Teşekkürler.

 Dr.  Schur gelmiyor.

 Trafikten dolayı diyor.

 Şehre giremiyormuş.

 Bir eczacıyı arayıp reçetemi söyleyecekmiş.

 Eve gelmemi mi istiyorsun?

 Tabii ki.

 Tabii ki gelmeni istiyorum.

 O yüzden aradım.

 Ama Sabah şey dememiştin Ağrım çok fena.

 İlaca ihtiyacım var.

 Baba Hep o kadını değil, beni de düşün.

 Acil bir durum var.

 Dersin bittiğini söyler misiniz?

 Son iki haftada beş dersten ikisini iptal ettiniz, bugün de birini yarım bırakıyorsunuz.

 Elimde değil.

 Babam acı çekiyor ve bana ihtiyacı var.

 Bizim de var!

 Bakıcı tutamaz mısınız?

 Onu istemiyor.

 Yanlış anlamayın ama babanızın her istediği oluyor mu?

 Doktor, babamın çalışmalarının önemini herkes kadar siz de biliyorsunuz.

 İkimiz de işimizi ona borçluyuz.

 Evet, her istediği oluyor.

 -Bir sorununuz varsa -Sizin bir sorununuz var.

 Adı da bağlanma bozukluğu.

 Anne babanın geçmişteki ergenliğini idolleştirmek erdem değil.

 Bu bir saplantı.

 Peki Analiz için teşekkürler.

 Kızınız ders mi veriyor?

 Evet.

 Ayrıca çocuklara psikanaliz de yapıyordu.

 Önceleri Anna'nın benim izimden giderek orijinal çalışmalar yapamayacağından korkuyordum.

 Bu da benim kendi narsist korkumdur, diye umuyordum.

 Kandırmaya çalışırken ördüğümüz karman çorman ağlar.

 Evet, Anna bilime kendini adamış durumda.

 Aynı zamanda size de.

 Eşinizin fotoğrafı var mı?

 Tabii ki.

 Ama burada değil.

 -Neden?

 Sen evli misin?

 -Hayır.

 Birlikte yaşadığın biri var mı?

 Kadın ya da erkek?

 Anlamadım?

 Birlikte yaşadığın kadın ya da erkek var mı?

 Birlikte yaşadığın kadın ya da erkek var mı?

 Homoseksüellikten rahatsız mı oluyorsun?

 Oluyorsan neden?

 Homoseksüellik ahlaksızlık demek değil.

 Neden?

 Erkeklerin ahlak duygusu korkudan ileri gelir, o korkunun kaynağı da kastrasyon kompleksidir.

 -Kadınların korkacak bir şeyi yok mu?

 -Yok.

 O korku olmadan dürtüler kontrol edilemez.

 Nasıl kontrol ediliyorlar peki?

 Babalarla ve kocalarla olan geleneksel ilişkileri sayesinde.

 Her sözünüz tezat içeriyor.

 İnsanım sonuçta.

 Doğuştan kusurluyum.

 Ayrıca hasarlıyım.

 Başkalarına zarar verdiğim de kesin.

 Anna?

 İyi misin?

 Evet.

 Önemli bir şey değil.

 Söylesene.

 Babam için endişeleniyorum.

 Bir eczacı bulmam lazım.

 Bir eczacı bulmam lazım.

 -Annen -Uzaklarda.

 Babam yalnız.

 -Kimse yok mu?

 -Ben varım.

 Eczacılar da diğerleri gibi erken kapatıyor.

 -Önden arayalım, öyle git.

 -Eve giderken bulurum.

 O zaman birlikte gidelim.

 Kesinlikle olmaz.

 Bernbridge haklı.

 Senin hastalarının böyle bir bağımlılığı olsa bağlanma bozukluğu teşhisi koyardın.

 Bu benim vazifem.

 Anlamıyor musun?

 Hizmetçi gibi her dediğini yapmak vazifen değil.

 Dorothy, o benim babam.

 Evet.

 Başka?

 Sigara ağzını kötü yapmıyor mu?

 Yapıyor.

 Her şeyi daha kötü yapıyor.

 Ölüyorum çünkü.

 Çürüyorum.

 Hepimiz ölüyoruz, çürüyoruz.

 çürüyoruz.

 Ama elimde kalan son cinsel zevkin tadını çıkarmaya kararlıyım.

 Fallik ve anal döneme elveda diyorum, artık her ne ise oral döneme geri dönüyorum.

 İnanılmaz.

 Bunca zamandır konuşuyoruz, seksten hiç bahsetmemiştik.

 Bravo.

 İyi gözlem.

 Evet.

 Ama bence Bence senin tanımın çok dar çünkü ben "cinsel" kavramını zevk veren her şeye  uyguluyorum, ja?

 Bebeğin annesinden süt emmesi.

 Büyük Sigmund Freud'un puro içmesi.

 Ja.

 Cinsellik her türlü mutluluğun alfabesidir.

 Mutluluk bundan ibaret değil ki.

 Seks, Tanrı'nın bahşettiği birçok zevkten yalnıza biri.

 Hem açıkçası çok da kalıcı değil.

 Sekse Tanrı'yı dâhil etmen bir dakika sürmedi.

 Çok ilginç.

 Ama kilisenin propagandasına rağmen bastırdığımız hisleri açığa çıkarma bastırdığımız hisleri açığa çıkarma ve aşma konusunda çok ilerleme kaydettik.

 İlerleme mi?

 Eskiden seksi hiç konuşmazken şimdi başka bir şey konuşmaz olduk.

 Sanki biz icat etmişiz.

 Belki de etmişizdir.

 Ja.

 Evet, psikanalizin özünde cinsellik vardır.

 Evet.

 Çocuksu özellikler atfedip hangi koşullarda olursa olsun seksin normal ve sağlıklı olduğu yalanını söylüyoruz.

 Tevrat'ta ve İncil'de seksle ilgili kural aynı.

 Birbirine adanmış iki insan arasında gerçekleşmeli.

 Aferin.

 Güzel.

 İncil bence tam bir seks kitabı.

 Ja.

 Hatta ansiklopedisi.

 Önlüğü bağlamama yardım eder misin?

 Ja, ansiklopedi.

 Ja.

 Purom nerede?

 Bir yere bırakmıştım.

 İlginçtir, siz hep İlginçtir, siz hep kendi erdemli ön yargılarınızı destekleyen İncil ayetlerini cımbızla seçip alıyorsunuz.

 Öyle değil mi?

 "Evlenmeden seks olmaz" gibi mesela.

 Saçmalık.

 Sadece naif değil, aynı zamanda düşüncesiz, sadistçe bir işkence.

 Büyük bir orkestra eşliğinde ilk konçertosuna giden genç bir adam var ama flütünü sadece odasında yalnızken çalmış.

 Ja.

 Şunları lavaboya koy.

 Kendi kendilerini yıkayacak hâlleri yok.

 Kadınlar erkeklere muhtaç olmaktansa seksten tamamen vazgeçmez miydi?

 Özellikle de homoseksüellik ahlaksızlık değilse.

 Belki lezbiyenlik farklıdır.

 Nasıl?

 Bilmiyorum.

 Belki kontrol altında tutulmazsa istikrarsız hâle geliyordur.

 Erkeklerde farklı mı?

 Evet.

 Erkeklerde eş cinselliğin sebebi farklı.

 Anlamıyorum.

 Lezbiyenliğin kaynağı ne?

 Kadının babası.

 Peki ya senin baban?

 Peki ya senin baban?

 Artık geri dönemezsin, çok geç.

 Babam ve ben İlginç bir hikâye anlatayım.

 Babam ve ben onun ölümünden önce barıştık.

 O İyi bir adamdı.

 Ja?

 Duygusal açıdan veremediklerini maddi olarak telafi etti.

 Çalışmalarımı finanse etti.

 Evet.

 Şimdi de abim Warren'la birlikte kalıyoruz.

 Warnie diyoruz.

 Sadece abin mi?

 Karmaşık.

 Genelde öyledir, değil mi?

 -Savaşa katıldığımı söylemiştim.

 -Hayır, söylemedin.

 Savaşa katıldığını gösterdin.

 Her şey savaşla bağlantılı, değil mi?

 Her şey savaşla bağlantılı, değil mi?

 Bilmiyorum.

 Ja.

 Jack, iyi misin?

 Devam.

 Telsiz bozuldu.

 İlerlememiz lazım.

 Belki de bir aktrisin resmini taşısam daha iyiydi.

 Annem.

 Annem hayatta olsa ben de öyle yapardım.

 Akşam yemeğimiz.

 Lewis Bana bir söz ver.

 Başıma bir şey gelirse  anneme sen bak.

 Senin başına bir şey gelirse ben de babana bakarım.

 Bu bir emirdir.

 O günün ne kadarını hatırlıyorsun?

 Çok azını.

 Ben Başından itibaren kaotikti.

 Kum torbalarının üzerinde son kalışımdı.

 Kum torbalarının üzerinde son kalışımdı.

 Jack, iyi misin?

 Hadi!

 Paddy ile ara bölgeye gelebildik.

 Jack!

 Jack!

 Jack, burada kalamayız!

 İmdat İmdat!

 İmdat!

 Yardım edin!

 İmdat!

 Yardım edin!

 -Lewis?

 -Evet.

 Şu tarafta.

 Seni dansa götürecektim.

 Onun yerine burada piknik yapacağız anlaşılan.

 Bayan Moore?

 Çok özür dilerim.

 Evet.

 Evet.

 Ziyaretinize çok sevindim.

 Paddy'nin ölümünden sonra yazdığın mektuplarla teselli buldum.

 Bunu yanında taşırdı.

 Onu öldüren şarapnelin bir parçası hâlâ göğsümde.

 Kalbe çok yakın, çıkaramıyorlar.

 Jack, ciddi bir şey konuşmamız lazım.

 ciddi bir şey konuşmamız lazım.

 Paddy ile birbirinize verdiğiniz sözden bahsetmiştin.

 Çok düşünceli bir hareket ama kimsenin koruyucu meleğim olmasına ihtiyacım yok.

 Yaşlı görünebilirim ama Hayır Tam aksine.

 Doğru cevap.

 Meleklere de inanmam zaten.

 Başkalarına bel bağlamaya da.

 Korumak olarak düşünmeyelim o zaman.

 Arkadaşlık diyelim.

 Anlaştık.

 Arkadaşlık.

 Arkadaşının annesi.

 Söz vermiştim.

 Bu ilişki ne kadar sürdü?

 İlişki denmez ki.

 İki kişi arasındaki her bağ ilişkidir.

 İki kişi arasındaki her bağ ilişkidir.

 Kaç yaşında?

 Kırklı yaşlarının başındaydı.

 Bayan Moore'un adı neydi?

 Janie.

 Janie.

 Janie'yi çekici bir kadın olarak -görüyor muydun?

 -Arkadaşımın annesiydi.

 Çekici gelmesi normal o zaman.

 Küçük yaşta annelerini kaybeden erkekler genelde olgun kadınlardan hoşlanırlar.

 İmanızdan rahatsız oldum.

 Ayrıca benim kişisel hayatım sizi ilgilendirmez.

 Gerçekten mi?

 Ama yaşadığın dönüşüm ilginç.

 Çok ilginç.

 Ja.

 Ateist olduğun zamanlarda Janie ile yaşamışsın.

 Yaşadığın dönüşüm ya da savaş travman seni yeniden bakir mi yaptı?

 Artık konuşmayacağım.

 Benim Özel hayatım bana özel.

 Evet.

 Özel hayatım bana özel.

 Evet.

 Nasıl istersen.

 İnsanların bana anlattıkları şeyleri değil, anlatmadıklarını çok daha ilginç bulurum.

 Aman ne güzel.

 Ben bakayım.

 Yardımcı olayım.

 Maalesef bugün kimse yardımcı olamaz.

 Bayan Freud evde mi?

 Hayır, maalesef değil.

 Kim o?

 Ben Ernest, Sigmund.

 Merhaba Ernest.

 Dr.  Ernest Jones.

 Jack Lewis.

 Memnun oldum.

 Sizi doktorunuzla bırakayım.

 Benim doktorum değil.

 Ben biraz dolaşıp hava alayım.

 İyi olur.

 Jofi'yi de yanına al.

 Buyur.

 Evet.

 Karanlık olmadan bahçeye geçelim.

 Sonbahar akşamları başladı.

 Sonbahar akşamları başladı.

 Evet.

 Teşekkürler.

 Hadi bakalım.

 Evet Ernest, bu ziyareti neye borçluyum?

 Bury adında bir kasabada birinci sınıf bir psikanaliz merkezi kurulacağını haber aldım.

 Manchester yakınlarında.

 Eğitim hastanesi olacak.

 Bu hâlde seyahat etmemi beklemiyorsundur.

 Hayır.

 Anna'yı düşünüyordum.

 Ja?

 Çok memnun olurlar.

 -Orada daha güvende olur.

 -Ja.

 Bir konu bu.

 Diğeri ne?

 Beni de kadroya davet ettiler.

 Ja?

 Ana ile profesyonel bir ilişkin mi olsun istiyorsun, Ana ile profesyonel bir ilişkin mi olsun istiyorsun, kişisel mi?

 O Anna'nın bileceği iş, öyle değil mi?

 Sence?

 Lütfen Babam çok zor durumda.

 Acil yardım gerekiyor.

 Üzgünüm, eczacı çıktı.

 Tekrar çağırsanız?

 Babam Dr.  Sigmund Freud.

 Seks doktoru mu?

 Size bol şans.

 Kusura bakmayın.

 Anna bir şey söyledi mi?

 İlişki yaşamak istiyor muymuş?

 Hayır.

 Sosyal ortamlarda çok az vakit geçirdik.

 -Ja?

 -Bence yeni meslektaşlar ve arkadaşlar edinmesi kendisi için çok faydalı olur.

 Benim dışımda mı?

 Hayır Bir şey ima etmedim Tabii ki hayır.

 Siz biraz düşünün, sonra tekrar konuşalım isterseniz.

 Gerek yok.

 Onunla konuşabilir miyim?

 Hayır.

 -Nedenini sorsam?

 -Tabii.

 Anna ile bir anlaşma yaptık, ikimiz de uygun olduğunu düşünmedikçe hiçbir ilişkiye başlamayacak.

 Sen Anna'da 20 yaş büyüksün, o daha genç kız.

 Cinsel duygular hissedecek yaşta değil.

 Sebebi bu.

 Sigmund.

 Ne?

 Ne diyorsun?

 Ne Ne diyorsun Sigmund?

 Anna bir rahatsızlığından dolayı yıllarca tedavi gördü.

 Normal cinsel davranış sergileyebildiğini kanıtlayan bir rahatsızlık.

 Konuşmak istemiyorum.

 Bu rahatsızlığın nedeni de genelde babayla kurulan bağın sağlıksız olması.

 Konuşmak istemiyorum!

 Hiçbir şey konuşmak istemiyorum!

 Hiçbir şey konuşmak istemiyorum!

 Git!

 Yirmi yıl önceydi.

 Lütfen bekleyin.

 Dr.  Schur.

 Dr.  Schur.

 Benim, Anna Freud.

 Yardımınız gerekiyor.

 -Anna.

 -Tüm eczacılar kapalı.

 Her yere baktım.

 İlaç lazım.

 İçeri gel.

 Teşekkürler.

 Dorothy.

 Belki haftaya.

 Sağ olun Dr.  Freud.

 Bir şey deme.

 Ne sorabilirim ki?

 Terapi seanslarım bana ait.

 Kendi terapistini bul.

 Yüzün kızarmış.

 Ne konuştuğunuzu merak ettim.

 Terapistinin üst katında yaşamak iyi bir şey herhâlde.

 Benim sana bu kadar yakın olmam da öyle.

 Çok iyi bir şey.

 Ama ne konuştunuz da böyle fiziksel bir tepki verdin?

 Seninle ilgili ama önemli bir şey değil.

 Biliyor yani.

 Biliyor.

 Sophi, bak nasıl yürüyor.

 Sophie, şunun yürüyüşüne bak.

 Seni yakalayacak.

 Bir kere daha deneyelim.

 Evet, uçabiliyor onlar.

 Evet.

 SIGMUND FREUD ERTELENDİ

Bu adam da her yerde.

 Bu adam da her yerde.

 Bu taraftan Jofi.

 Jofi seni gezdirmeyi bitirdi mi?

 Evet.

 Konuşmanla ilgili afişi gördük.

 Süresiz olarak ertelendi.

 Hadi.

 Komm zu Papa.

 Jofi.

 Pardon.

 Şey sandım Hayır, ağzımdan dolayı.

 Ağız kanserim var, çürüme kokusu güzel bir şey değil.

 Ja.

 Hayır, senden kaçmadı.

 Benden kaçtı.

 Ölümün kokusundan kaçtı.

 Maalesef artık en iyi dostu değilim.

 Hayat böyledir.

 Ja.

 Hey!

 Sana bir şey göstereceğim!

 Yardım et.

 Sağ ol.

 Sana Momus'u göstereceğim.

 Ja.

 Sana Momus'u göstereceğim.

 Ja.

 -Momus'u biliyor musun?

 -Momus mu?

 Hayır.

 Momus bir tanrı.

 Olimpus'taki diğer tanrıları azarlayan bir Yunan tanrısı.

 İnsanları yaratarak aptallık ettikleri için onlarla dalga geçer, gülermiş.

 O yüzden kovulmuş.

 İnsanların arasına gönderilmiş.

 Bizimle yaşamaya.

 -Ja.

 -Tanıdık bir tema.

 Ja.

 Üzgün tanrı olmuş.

 Satir ve ironi tanrısı.

 Bunun gibi mi?

 Şuna bak.

 Israrla inançsız olduğunu söyleyen ama odasını tanrı ve tanrıçalarla dolduran -birine ne denir?

 -Koleksiyoncu.

 Ben buyum.

 Koleksiyoncuyum.

 Hayatımın ironisi.

 İnanç ve ibadete kafayı takmış tutkulu bir inançsızım.

 Eski inançlara ve ibadetlere, seninki de dâhil.

 Kavramları benzer.

 Doğru ile yanlış, iyi ile kötü, tercih yapmak.

 -Ja.

 -Evet.

 -Ja.

 -Evet.

 Ja.

 Mendil lazım.

 İyi misin?

 Evet Ne diyorduk?

 Evet, iyiyi seçmek gerekir.

 İyiyi taratan tanrın, ya da kim yarattıysa artık, kötüyü de yaratmış olmalı.

 Ja?

 Şeytanın yaşamasına, güçlenmesine izin verdi.

 Ama mantıken onu yok etmesi gerekirdi.

 Öyle değil mi?

 Bir düşün.

 Tanrı, şeytana özgür irade verdi, özgür irade olmadan iyi olmaktan söz edilemez.

 Özgür irademiz olmasa hepimiz makine olurduk.

 Hapishaneleri, köleliği, bombaları icat edenler insanlar.

 Tanrı değil.

 Acı çekmemiz kendi suçumuz.

 Ne?

 Acı çekmemiz kendi suçumuz!

 Acı çekmemiz kendi suçumuz!

 Duyuyorum, sağır değilim.

 Çekilen acıları böyle mi açıklıyorsun?

 Kanserime ben mi neden oldum?

 Yoksa inanmadığım için Tanrı benden öç mü alıyor?

 -Söylesene.

 -Bilmiyorum.

 Bilmiyor musun?

 Profesör Lewis, şoke oldum.

 Bilmiyorum, biliyormuş gibi de yapmıyorum.

 Dünyanın en zor sorusu bu, değil mi?

 Tanrı iyiyse tüm yarattıklarını mutlu etmesi gerekirdi.

 Ama mutlu değiliz.

 Demek ki Tanrı Yeterince iyi değil.

 Ya da güçlü değil.

 Ya da ikisi birden.

 Bilmiyorum.

 Bilmiyorsun.

 Nihayet.

 İlerleme kaydetmeye başladık.

 Belki acı çekerek olgunlaşmamızı istiyordur.

 O zaman fark edeceğiz ki mutluluk, gerçek mutluluk, ebedî mutluluk sadece onunla mümkün.

 sadece onunla mümkün.

 Zevk Tanrı'nın fısıldayarak anlatmasıysa acı da megafonla anlatması gibi.

 Ja.

 Evet.

 Eminim her pazar sabahı kiliseye giden masum yavru Adolf Hitler de  sana katılırdı.

 Ja.

 Hem de kesinlikle, tamamen.

 Ama ben aynı fikirde değilim.

 Farklı diller konuşuyoruz.

 Sen vahye inanıyorsun.

 Peki.

 Bense bilime ve aklın otoritesine inanıyorum.

 Ortak noktamız yok.

 Gururun diktatörlüğü de var.

 Din, bilimi dışlamazken bilim neden dini dışlıyor?

 Lütfen.

 Üzüyorsun beni.

 Galileo, Papa'ya Güneş'in Dünya etrafında değil, Dünya'nın Güneş etrafında döndüğünü söylemedi mi?

 Kiliseyi yönetenlerin aptallığı kendi sorunları.

 Ben de onu diyorum!

 Cehaletin arkasına saklanıyorlar.

 Sen de öyle yapıyorsun!

 Ben de yapıyorum!

 Sen de öyle yapıyorsun!

 Ben de yapıyorum!

 Herkes yapar.

 Çünkü insanız.

 Kendimize güvenimiz yoksa, korkuyorsak öyle yaparız.

 Hep öyle demiyor muyuz?

 "Tanrı gizemli bir varlıktır.

 Biz küçüğüz, o çok güçlü.

 Tanrı böyle yazmış.

 Tanrı'nın planı böyleymiş.

 "  Ja, sana bir şey göstereyim.

 Tanrı'nın planı.

 Bu benim kızımdı.

 Sophie.

 Göz bebeğimdi.

 Yirmi yedi yaşındayken İspanyol gribinden öldü.

 Anneydi.

 Evliydi.

 Küçük torunum da Elimizden alındı.

 Beş yaşında veremden öldü.

 Beş yaşında.

 Ja.

 Küçücük çocuğu öldüren Tanrı  ne güzel plan yapmış.

 Sana bir şey diyeyim.

 Keşke bu kanser yanağımda ve çenemde olacağına beynimde olsaydı da Tanrı var sanıp ondan intikamımı alsaydım.

 İkiyüzlüler.

 Dünyada çok fazla acı var.

 Tanrı'nın planı bu mu?

 Her seferinde aynı fanteziyi kuruyorum.

 At sırtındayız.

 Ailesi benimkini sevmiyor.

 Onlardan intikam alıyor.

 Kaçamıyorum.

 Şövalye yaklaşıyor.

 Yaklaşıyor.

 Sonra beni öpüyor.

 Kanayan her yerimi öpüyor.

 Yüzünü yüzüme dayıyor.

 Dudakları dudaklarıma yaklaşıyor.

 Kırmızı, kan damlıyor.

 Fısıldıyor "Bana aile sırlarını anlat.

 " Kanser ne kadar ilerledi?

 Ameliyat yapılamıyor.

 Zamanım kısıtlı.

 Ne kadar zamanın var?

 Ona ben karar vereceğim.

 Dr.  Schur'la bir anlaşma yaptık.

 Bana öyle bakma Profesör Lewis.

 Siz intiharın yanlış olduğunu, günah olduğunu düşünüyorsunuz, biliyorum.

 -Öyle ama.

 -Ja.

 Şuraya bak.

 Ben cehennemdeyim zaten.

 -Eşinize söylediniz mi?

 -Hayır.

 Senin gibi batıl inançları var.

 Anna'ya peki?

 Anna mı?

 Anna öleceğimi biliyor, ja.

 İntihar edeceğinizi biliyor mu?

 Hayır.

 Ona niye acı çektireyim?

 Onu mu koruyorsunuz, sizi vazgeçirir diye korkuyor musunuz?

 Çok ısrarcısın, biliyor musun?

 Dine sonradan dönenler de alkolü bırakanlar gibi oluyor.

 Başka sorun var mı?

 Yoruldum çünkü.

 Evet, var aslında.

 Sorun değil.

 -Anna evli mi?

 -Hayır.

 Şaşırdım.

 Doğru eşi seçmek ikimiz için de kolay değil.

 Anna için diyecektiniz sanırım.

 Bir şey mi soracaksın Profesör Lewis?

 Gündüz gelen Dr.  Jones Dr.  Ernest Jones mu?

 Evet.

 Anna'yı görmeye gelmişti.

 Öyle mi?

 Evet.

 Burada hiç canı sıkılmaz ki, eş bulup da ne yapsın?

 -Bana bir şey soracak mısın?

 -Evet, görüştüğü biri var mı?

 Kadın, erkek, ikisi de?

 Özümüzde biseksüeliz ya hani.

 Dersler ve hastalar derken ilişki yaşamaya ayıracak vakti yok.

 Ama size vakit ayırıyor.

 Evet, çok şanslısınız.

 Ağzınıza dokunmasına izin verdiğiniz tek kişinin o olduğu dikkate alınınca.

 O bir profesyonel.

 O bir profesyonel.

 Hekim mi?

 Psikanaliz Derneği'nin üyesi dedim ya.

 Üyelerin hepsi doktor değil mi?

 Bazı istisnalar mevcut.

 Elimi tutuyor, vücuduna dokunduruyor.

 Buraya Ve buraya.

 Anna, çok güzel eleştiriler alan bir makale sunumu yapmıştı.

 Eminim öyledir.

 Konu neydi?

 Sadomazoşist fanteziler.

 Kaçıyorum ama şövalye çok güçlü.

 Beni yakalıyor.

 Beni cezalandır, diyorum.

 Ama bu sefer delikanlı olmuşum.

 Bu fanteziler Anna'nın hastalarının anlattıklarına mı dayanıyor?

 Kendi analizine dayanıyor.

 Analisti kimdi peki?

 Analisti kimdi, dedim.

 Bendim.

 Şövalye, delikanlıyı kollarına alıyor.

 Hayır.

 Lütfen.

 Şövalye anlatma artık.

 Sen kız ya da erkek değilsin.

 Benim kızımsın.

 Kızım.

 Anlıyor musun?

 -Neden?

 -Buna devam edemeyiz.

 İkimiz de çok acı çekiyoruz.

 Sana yardımcı olamam.

 Başkasına mı gideyim?

 -Hayır, sana yardım edemem.

 -Baba, sana ihtiyacım var.

 -Hayır, sana yardım edemem.

 -Baba, sana ihtiyacım var.

 -Sakin ol.

 Hayır.

 -Sana ihtiyacım var!

 Anna, bana ihtiyacın yok.

 -Dinle -Lütfen.

 -Sana ihtiyacım var!

 -Lütfen.

 Sana ihtiyacım var.

 Sana ihtiyacım var.

 Lütfen.

 Evet, her şey yolunda.

 İşte böyle.

 Güzel.

 Aferin.

 Güzel.

 Bana yardım et.

 Her şey yolunda.

 Başka sorun var mı?

 Evet.

 Ama sormaya yeltenmeyeceğim.

 Sadece önceki sözlerinizi hatırlatacağım.

 Sadece önceki sözlerinizi hatırlatacağım.

 Psikanaliz özünde cinselliğe dayalıdır.

 İnsanların söylemedikleri, söylediklerinden daha önemlidir.

 Hep böyle yapıyorsunuz.

 Haber yayınını bekliyorum.

 Sesini kısın.

 Niye kapatıyorsunuz?

 Çünkü manipüle edilmeyi reddediyorum.

 Tüm müzikler bana kilise müziği gibi geliyor.

 O yüzden.

 Benim kilise müziğine olan itirazım, duygularımı basite indirgemesi.

 Sizse duygu hissetmekten korkuyorsunuz.

 Son teşhisin bu mu?

 İlginç.

 Devamı da var.

 Ayrıca son derece bencilsiniz.

 Kendi acınız, sevenlerinizin acısından önce geliyor.

 Yalan olsa da, dünyayı ve kızınızı kontrol ettiğiniz gibi ölümü de kontrol edebileceğinizi sanıyorsunuz.

 ölümü de kontrol edebileceğinizi sanıyorsunuz.

 Sanıyorsunuz ki Tanrılarla dolu ofisinizde masanın arkasına saklanıp düşünerek korkuyu yenebileceğinizi sanıyorsunuz.

 Ama  açıkçası ödünüz kopuyor.

 Anlaşılır bir şey.

 Ama yine de ödünüz kopuyor.

 Ja.

 Hepimiz çok korkuyoruz.

 Ja.

 Sen Gündüz hava saldırısı uyarısı yapıldığında sirenin sesini hatırlıyor musun?

 Bu korkunç dünyadaki son günlerinin keyfini çıkarıyormuş gibi bir hâlin yoktu.

 Ja, inancına ne oldu?

 Sevdiğin yaratıcına kavuşacağın için sevinmen gerekmez miydi?

 Öyle olmadı.

 Neden?

 Çünkü savunma amaçlı ön yargılarını ve o masalları Çünkü savunma amaçlı ön yargılarını ve o masalları bir kenara bırakırsan Tanrı'nın olmadığını biliyorsun.

 Ja.

 Şüphelerinin üzerini örtüyorsun.

 Savaş hatıralarının üzerini örtüyorsun.

 Ama özünde  korkak bir insansın.

 Ölüm söz konusu olunca hepimiz korkağız.

 Tanrım -Tanrım.

 -Doktor arıyorum.

 Hayır.

 Hastane olmaz.

 Doktor olmaz.

 -Bir havlu getir.

 -Havlu mu?

 Tamam.

 Şu lanet şeyi çıkar.

 Şurada.

 Protez.

 Çıkar şunu.

 -Sadece -Ben -Parmağını sok.

 Ja.

 -Ben -Ja.

 -Gelmiyor.

 Asıl.

 Bu Oldu.

 -Tanrım.

 Su getir.

 -Tamam.

 Şuna bak.

 -Uzanmak ister misin?

 -Ja, danke.

 Ja.

 Canavar neredeyse kazanıyordu.

 Şerefsiz.

 Canı cehenneme.

 Ne yapabilirim?

 Sen git.

 Hayır.

 Biri gelene kadar bekleyeyim.

 Gitmeni istiyorum.

 -Konuşmayın.

 -Hoşuna giderdi, değil mi?

 Artık konuşmasak.

 Tanrım.

 Bombardıman uçakları.

 Nakliye uçaklarıymış.

 Bizimkiler.

 Korkmuştum.

 Ben de.

 Ne yaptığımızı sanıyorduk?

 Tüm zamanların en büyük gizemini çözebileceğimizi sanmak delilik.

 Hiç düşünmemek daha büyük delilik.

 Sana taksi çağırayım.

 Sana taksi çağırayım.

 Hayır, lütfen.

 İstasyona yürüyerek gitmek istiyorum.

 Hava almış olurum.

 Kilisede gördüğümüz heykel değil mi bu?

 Ja.

 Rafınızda Katolik azizesi var.

 Evet.

 İrlandalı Azize Dymphna.

 Delilerin ve kaybolanların azizesi.

 Mantıklı.

 Bir saat sonra Oxford treni kalkıyor.

 Güzel.

 Evet.

 Hayal kırıklığına uğrattığım için özür dilerim.

 Hayır.

 Alındıysan suç bende.

 Alınmadım, sizi hayal kırıklığına uğrattım.

 Benim Tanrı anlayışım sürekli değişiyor.

 Tekrar tekrar parçalanıyor.

 Ama yine de her yerde onun varlığını hissediyorum.

 Ama yine de her yerde onun varlığını hissediyorum.

 Görmesek de her yerde.

 Onu gizleyen örtüleri aşmak çok zor.

 Önemli olan, denemeye devam etmek.

 Uyanmaya çalışmak.

 Uyanık kalmak.

 Birimiz fena yanılıyoruz.

 Sen haklıysan sonra bana söylersin.

 Ama ben haklıysam kimsenin haberi olmaz.

 Kalkmama yardım et.

 Tabii.

 Ja.

 Ölüm de hayat kadar adaletsiz.

 Güle güle Profesör Lewis.

 Belki tekrar karşılaşırız.

 Tanrı isterse.

 Gitmeden sana bir şey vereyim.

 Bir kitap.

 Teşekkürler.

 Teşekkürler.

 Evet.

 Noel'den önce açma.

 Güzel.

 Peki dostum, auf Wiedersehen.

 Hoşça kal.

 Güle güle.

 Majesteleri Kral George  Buckingham Sarayı'ndan konuştu.

 Şimdi BBC Senfoni Orkestrası'na dönüyoruz.

 Profesör!

 -Bayan Freud?

 -Geldim.

 -İyi misiniz?

 -İlacını buldum.

 Sizi bekliyor ama bir şeyi yok.

 Merak etmeyin.

 İyi ki yanındaydınız.

 Ziyaretten sağ çıkmışsınız.

 "Şartlardan dolayı ne korktum ne de ağladım.

 Kaderin darbeleri altında başım kanadı ama eğilmedi.

 " "Öfke ve gözyaşının ötesinde sadece karanlığın dehşeti var.

 Ama yıllar gelip geçse de ne korktum ne de korkacağım.

 " İkimize de aferin.

 Gitmem gerek.

 Beni bekliyordur.

 Anna.

 Özür dilerim.

 Gerçekten yapacak mıyız?

 Doğruları hata yapa yapa buluruz.

 Sigmund Freud 23 Eylül 1939'da Dr.  Schur'un yardımıyla hayatına son verdi.

 hayatına son verdi.

 Kurduğu psikanaliz ve insan davranışıyla ilgili etkili teorileri psikoloji ve Batı kültürünü değiştirdi.

 C. S. Lewis, II. Dünya Savaşı sırasında BBC'deki Hristiyanlık konuşmalarıyla meşhur oldu.

 Tahliye edilen çocuklara evini açtı.

 Narnia Günlükleri'nde çocuklardan esinlendi.

 Anna ve Dorothy Burlingham Freud'un Londra'daki evinde 40 yıl yaşadı ve psikiyatri alanında çalıştı.

 Çocuk psikanalizini Anna'nın kurduğu kabul ediliyor.

 Freud'un ölümünden kısa süre önce adı bilinmeyen genç bir Oxford hocasıyla görüştüğü söylenir.

 O kişi C. S. Lewis miydi, bilemeyiz.

 


Önceki Yazı
« Prev Post
Sonraki Yazı
Next Post »

Benzer Yazılar