Print Friendly and PDF

Translate

Ölümcül Sır (1998) Apt Pupil

|

 

 111 dk

 Yönetmen:

Bryan Singer  

Senaryo:

Stephen King, Brandon Boyce         

Ülke:

ABD , Fransa

Tür:

Suç, Dram, Gerilim

Vizyon Tarihi:

09 Eylül 1998 (İtalya)

Dil:

İngilizce, Almanca

Müzik:

John Ottman  

Bütçe:

$14,000,000 / Hasılat: $10,338,938

Çekim Yeri:

Alhambra, California, ABD

Nam-ı Diğer:

Golden Boy

 Oyuncular

 

    Brad  Renfro

    Ian   McKellen

    Joshua   Jackson

    Mickey   Cottrell

    Michael   Reid MacKay

 

Tüm Kadro     

Özet

16 yaşında çok başarılı bir lise son sınıf öğrencisi olan Todd Bowen(Brad Renfro),günün birinde yan komşusunun (Ian McKellen) Hitler Almanyas'ında 70 bin yahudinin öldürülmesinden sorumlu Kurt Dussander adındaki eski bir Nazi subayı olduğunu öğrenir.Bu konuya oldukça meraklı bir genç olan Todd,ihtiyar Kurt Dussander'la bir anlaşma yapar.Anlaşmaya göre Todd Bowen,adamın gerçek kimliğini kimseye açıklamayacak,Kurt'de gence ölüm kamplarında yaptığı korkunç katliamları ve ürkütücü anılarını anlatacaktır.Genç,Kurt Dussander'ın karanlık hikayelerini dinledikçe kabuslar görür,ders notları düşer ve psikolojisi de giderek bozulmaya başlar.Hatta Dussander yüzünden bir cinayet bile işleyecektir.

Altyazı

Bu soru hala cevap bekliyor: Olay ekonomik mi, sosyal mı , yoksa kültürel miydi?

 Yoksa insan doğası gereği miydi?

 Niçin bazıları birşeyler yaparken diğerleri hiçbir şey yapmıyorlardı?

 Tebrikler bay Bowden.

 Yüksek notlar gördüğüme sevindim.

 Bu, bay Bowden için de geçerli.

 YAHUDİLER, POLONYALlLAR   Böylece Büyük Felakete ayırdığımız haftayı tamamlamış bulunuyoruz.

 Konuya ilgi duyanlar, kütüphaneden yararlanabilirler.

 HİTLER'İN İŞBİRLİKÇİLERİ Becky Trask senden hoşlanıyor.

 BİR AY SONRA - Kim olduğunu biliyor musun?

 - Evet, biliyorum.

 - Birşeyler düşünürüz.

 - Düşünme, harekete geç.

 - Trigonometri notlarını verebilirmisin?

 - Bir şey isteyeceğini biliyordum.

 - Yarın getiririm.

 - Becky'le ilgilen.

 - Okul çıkışı ne yapıyorsun?

 - İşim var.

 BAĞlŞ TOPLAYANLAR VE SEYYAR SATlClLAR GİREMEZ Tamam, geliyorum.

 Tanrı aşkına.

 Evet?

 Ne istiyorsun?

 - Bir şey mi satıyorsun?

 - Gazetenizi getirdim.

 - Bir şey satmıyorum.

 - O halde ne istiyorsun?

 - Sadece konuşmak istiyorum.

 - Konuşmak mı?

 Seninle konuşacak birşeyim yok.

 İyi günler.

 Bergen-Belsen, Ocak-Haziran 1 943.

 Auschwitz, Haziran '43-Haziran '44.

 Sonra Patin'e gittiniz.

 Sonra da ortadan kayboldunuz.

 Ama 1 965'te Batı Berlin'de izinize rastlandı .

 Dinle evlat, bu oyuna zamanım yok.

 - Polis çağırmadan buradan git.

 - Çağırın.

 Eminim çok mutlu olacaklardır.

 - Kimsin sen?

 - Benim adım Todd Bowden.

 Sizinle konuşmak istiyorum.

 Lütfen içeri girmeme izin verin.

 Lütfen bay Dussander.

 Üzerimdeki pardesü ve elimdeki şemsiyeden yola çıktın, öyle mi?

 Çok kolay olmadı .

 Bu fotograflar 40 yıllık.

 Ama benim çektiklerimle uydular.

 - Fotograflarımı mı çektin?

 - Evet, ama pek emin değildim.

 Bana kanıt gerekliydi.

 Ben de posta kutunuzdan parmak izlerinizi aldım.

 Bu da kolay bir iş değil.

 Bir hayli malzeme gerektiriyor.

 - Siz sinemaya gitmiştiniz.

 - Posta kutumdan parmak izi aldın.

 Fotograflarımı çektin.

 Peki, başka ne yaptın?

 İsrail'lilerin arananlar listesinde parmak izi kopyalarınız vardı .

 Üniversitedeki bilgisayar kayıtlarını taradım.

 İyi misiniz?

 - Bir içki içer misin?

 - Süt var mı?

 - Bunları ailene de anlattın mı?

 - Beni deli mi sanıyorsunuz?

 Mahkemeye kabul edilmek için sekiz ''mukayese'' götürmek gerekiyor.

 Bir-iki tane bulmak zor değil, ama sekiz çok zor.

 Anlattıkların çok heyecan verici, ama korkarım boşuna çabalamışsın.

 Ben 1 4 mukayese buldum.

 Evlat, bu yaptığın   Sana bunu açıklamam gerekecek.

 - Senin bu yaptığın bir suçtur.

 - Dekompresyon denemeleri gibi mi?

 - Bu da bir suç.

 - Polis çağıracağım.

 Babandan çok fena dayak yiyeceksin.

 - Şiddetin çözüm olduğuna inanmaz.

 - Bence inanmaya başlamalı .

 Benim adım Denker.

 Arthur Denker.

 Amerika'lıyım.

 1 955 yılında vatandaşlığa geçtim.

 Oy veriyorum.

 Buraya gelip hakkımda ileri geri konuşmaya hakkın yok.

 Elimde parmak izleriniz var.

 Elimde fotograflarınız var.

 Bir şekilde bunları mutlaka doğru insanlara ulaştıracağım.

 İnanılır gibi değil.

 Ne istiyorsun?

 Söyle hadi.

 - Dinlemek istiyorum.

 - Neyi dinlemek istiyorsun?

 O hikayeleri.

 Herşeyi.

 Ne demek herşeyi?

 Okulda bize göstermekten korktukları herşeyi.

 Oradaydınız.

 Hepsini siz yaptınız.

 Kimse olanları sizden daha iyi anlatamaz.

 Tek istediğim bu.

 Sonra sizi rahat bırakacağım.

 Şunu da bilmelisiniz   Sizinle ilgili topladığım herşey, - - mukayeseler, aranıyor bültenleri, bütün fotograflar, - - emin bir yerde.

 Başıma bir şey gelirse onları bulacaklar.

 Konuşacağımı nereden çıkardın?

 Çünkü telefonu kapattınız.

 İlk sınav sonuçlarına bakarak diyebilirim ki, - - çoğunuz için birinci bölümü geçmekte aceleci davranmışız.

 Sosyoloji'nin ne olduğunu kaçınız bana söyleyebilir?

 Tam tahmin ettiğim gibi.

 Pekala, ikinci bölüme geçelim.

 BİR AY SONRA Odaya girdiklerinde, ne kadar sürüyordu?

 Bir dakika mı?

 Hayır, Prusik asitin erimesi 1 5 dakika kadar sürüyordu.

 Ama monoksit bir saat kadar süre alıyordu, belki daha da fazla.

 Onlara tam olarak   ne oluyordu?

 Berbat bir durumdu.

 Vücutlarını kontrol edemiyorlardı .

 Kusuyor, idrar ve gaita kaçırıyorlardı .

 Gaz, tavandaki havalandırma borularından veriliyordu, - - buna rağmen birbirlerinin - - üstüne çıkarak olmayan temiz havaya ulaşmaya çalışıyorlardı .

 - Bedenlerden bir dağ oluşuyordu.

 - Peki ya çocuklar?

 En altta kalıyorlardı .

 Hiç kurtulan oldu mu?

 Bir keresinde gaz işe yaramadı .

 Borularda bir kaçak olmuştu ve oksijen, monoksitle karışmıştı .

 Korkunç birşeydi.

 Bir saat sonra bile hala hareket ediyorlardı .

 Odanın içinde sarhoşlar gibi yalpalıyorlardı , gözleri buğuluydu.

 Ne yaptınız?

 Daha çok gaz vermelerini emrettim, borulardaki kaçağı bilmiyorduk.

 Çok geçmeden sendelemeye başladılar, dans eder gibiydiler.

 Bazıları diz üstü çökmüşlerdi ve kahkaha gibi çığlıklar atıyorlardı .

 Nöbetçiler bile korktu.

 Ölmüyorlardı .

 İki saat sonra içeri silahlı beş adam yolladım.

 Hava kararmak üzere.

 Annen seni merak eder.

 Olamaz!

 Gitmeliyim.

 Yarın hikayenin sonunu anlatmanı istiyorum.

 Sonunu mu?

 Sonunu.

 Todd, kalktın mı?

 Hadi.

 Joey dışarıda bekliyor.

 - Hemen geliyor de.

 - Yarım saat önce uyanmıştın.

 - Todd?

 - Tekrar uyumuş olmalıyım.

 Akşam bir müşteriyle görüşeceğim.

 Buzdolabında biraz tavuk var.

 - Bay Denker'larda yiyeceğim.

 - Sonra TV mi izleyeceksiniz?

 Ona kitap okuyorum.

 Endişelenmekten vazgeç.

 Onu buraya davet et.

 Onunla tanışmak istiyoruz.

 Polis bana şöyle dedi: ''Bay Denker, yolu görmüyorsanız araba kullanmamalısınız.

'' ''Kaç parmak görüyorsunuz?

'' Şöyle cevap verdim: ''Durun da tahmin edeyim.

'' ''Bir mi?

'' Sürücülük maceram böylece bitti.

 Artık otobüse biniyorum.

 Ben tekerlekli sandalyeye mahkumum.

 Gözlerim de pek iyi görmüyor.

 Ama şuradaki bir Ren Geyiği.

 - Eskiden Carolina'da yaşıyorduk.

 - Dick onu yedi yıl önce vurmuştu.

 Torununuz bana avcı bir aileden geldiğini hiç söylemedi.

 - Todd'un silahlarla ilgisi yoktur.

 - Başka şeylere ilgi duyar.

 - Todd, Baseball'dan hoşlanır.

 - Arthur, puro ister misin?

 Kendi sigaramdan içeceğim.

 Nereye koydum acaba?

 Dur da yardım edeyim.

 Beni zor durumda bırakıyorsunuz.

 Bu harika gece için teşekkürler.

 Arthur, sana özel bir soru sorabilir miyim?

 Savaş sırasında ne yaptın?

 Birçok genç gibi ben de yedek kuvvetlerdeydim Victor.

 Gözlerim iyi görmediği için beni cepheye göndermediler.

 Savaşın büyük bir bölümünde hastane çarşafları yıkadım.

 Bu akşam çok sessizsin.

 Özür dilerim, ama bu hikayeleri daha önce de dinlemiştim.

 - Todd!

 - Bu bir dürüstlük örneğidir.

 İnsanlar bazen bu meziyetlerini gözardı etmeliler.

 Bakın bu bana ne hatırlattı   Yanılmıyorsam üniversitedeki ilk yılımdı   Adamlarım onları sırayla vurdular, ama çok insan vardı.

 Her bir fırına üç ceset konuyordu.

 Çıktıklarında küle dönüyorlardı.

 Koca bir şehir yeryüzünden silinmişti.

 Ancak, bu bile Himmler'e yetmedi.

 Çok karanlık bir yıldı.

 Kiev'deki her Yahudi için Babi Jar ravine ziyareti emri verdi.

 Unutmayalım ki 20'li yıllar Almanya için çok umutsuz geçmişti.

 Versailles Antlaşması bizi adeta sakat bırakmıştı.

 Saklanıyorlardı.

 Onları buluyorduk.

 Köpeklerden belki, ama ateşten kaçamıyorlardı.

 Çevrelerini sarıyor ve hepsini geniş bir çukurda topluyorduk.

 Artık kurşuna dizmek öldürmekten sayılmıyordu.

 Öldürmek, ölümden sayılmıyordu.

 O geceki sesleri asla unutamam.

 Çok sayıda insan üst üsteydi.

 Birkaç saat sonra yerleşmeye başladılar.

 Birinin başı düşüyordu.

 Bir diğerinin kolu.

 Rüzgarda uçuşan yaprakların sesini andırıyordu.

 Neler hissediyordunuz?

 Bunların yapılması gerekiyordu.

 Bir kapı açılmıştı ve kapatılamıyordu.

 Sonu gelecekti   Bunu anlayamazsın.

 Bunu daha önce de yaptınız.

 Hadi bakalım!

 Pekala, bu kadar.

 Herkes duşlara.

 - Nerelerdeydin?

 - Ne demek bu?

 Sana haber bıraktım.

 Cumartesi akşamı bir parti var.

 - Hiç vaktim yoktu.

 - En iyi arkadaşına bile mi?

 - Bu aralar çok çalışıyorum.

 - Partiye gidecek misin?

 - Arabayı alamayabilirim.

 - Seni götürecek birini biliyorum.

 Sonunda kabul edildim!

 Ritzy Vista Country Kulübü.

 Hayatımın hedefiydi.

 Memur bey, hangi otobüs Ritzy Vista Kulübe gidiyor acaba?

 İşte bu.

 - Yolunuz kulüpten geçiyor mu?

 - Çok komik.

 - Uyanın.

 - Seni öldüreceğim!

 Öldüğünüzü sandım.

 Bugün Cumartesi.

 Cumartesi günleri buraya gelmezdin.

 Size bir şey getirdim.

 Açmayacak mısınız?

 Durun.

 Perdeleri kapatayım.

 - Neden?

 - Güvenlikte olmak için.

 - Canı cehenneme.

 Sen aç.

 - Sakin olun.

 Açın hadi.

 Yanılmıyorsam kendin paketlemişsin.

 - Mutlu Noeller.

 - Aman Tanrım!

 - Nereden buldun bunu?

 - Bu orijinal.

 ''E.

F.

 Montgomery Kostümleri, Tappan Zee, New Jersey.

'' - Bir deneyin.

 - Aklını mı kaçırdın sen?

 - Neden giyeyim bunu?

 - Hoşlanacağınızı düşünmüştüm.

 Hoşlanmak mı?

 Sandığımdan da aptalsın sen.

 İstersen bunu giyip alışverişe çıkayım, olur mu?

 Bu saçmalık yüzünden seni öldürebilirim.

 İsrail'liler bundan çok daha kötüsünü yapabilirler.

 Bunu ve hakkında bildiklerimi sakın aklından çıkarma.

 Herşey güzellikle olsun istiyordum, ama galiba sertleşmem gerekiyor.

 Bunu giyeceksin, çünkü böyle istiyorum.

 Hadi bakalım!

 - Beni terfi ettirmişsin.

 - Ellerinde sadece bu vardı .

 Ama tam oturmuş.

 - Fena halde sıkıyor.

 - Sus.

 - Şapkayı da giy.

 - Lütfen!

 Lütfen şapkayı da giy.

 Dikkat.

 Komik olan nedir?

 Yürü.

 Hadi.

 Çok ciddiyim.

 Bırak dalga geçmeyi de yürü!

 İşte böyle, yürü.

 Sağa dön.

 Yürü.

 Sağa dön.

 Yürü.

 Sağa dön.

 Yürü.

 Sağa dön.

 Yürü!

 Yürü!

 Bu kadar yeter.

 Dur.

 Dur dedim!

 Dikkatli ol.

 Ateşle oynuyorsun.

 Pekala, hazır olmadığın belli.

 Hayır, hazırım.

 Gerçekten.

 Sadece biraz zaman alıyor.

 Senden hoşlandım.

 Beni etkilemeye çalışmayan tek çocuk sensin.

 - Sana bir şey sorabilir miyim?

 - Elbette.

 İnsanlar yaptıkları şeyleri neden yaparlar, hiç düşündün mü?

 Bunu bir düşün.

 Çok ciddiyim.

 Düşünmemek daha iyi.

 Yaparsın gider.

 Kimsin sen kedicik?

 Hava iyice soğudu kedicik.

 - Özür dilerim.

 - Daha sonra tekrar deneriz.

 - Hiç böyle olmamıştı .

 - Önemli değil.

 Şunun dumanını başka tarafa üfle lütfen.

 - Galiba benden hoşlanmıyorsun.

 - Hayır, bununla bir ilgisi yok.

 - Senden hoşlanıyorum.

 - Galiba kızlardan hoşlanmıyorsun.

 Kedicik   Hoşçakal.

 Seni aşağılık!

 Beş dakikanız daha var.

 SlNAV : İKİNCİ NOT ORTALAMASl: D ''Sevgili Bay ve Bayan Bowden.

'' ''Todd'un ilk dönem notlarıyla ilgili bir görüşme yapmalıyız.

'' ''Daha önceki başarılı çalışmalarını dikkate alarak, - - acilen çözüm bulunması gereken bir sorunu olduğunu düşünüyorum.

'' ''Bir buluşma günü ayarlayalım.

 Saygılarımla, Edward French.

'' - Ne yapacaksın?

 - Hiçbir fikrim yok.

 - Ne?

 - Hiçbir fikrim yok dedim.

 - Bu aralar çok gerginsin.

 - Derse ihtiyacım yok.

 Beni bilirsin.

 Benim babam böyle bir şeye şaşırmazdı , ama seninki  - Kendi kendine konuşuyorsun.

 - İşler karıştı .

 Ama düzelecek.

 Öyle olsun.

 Becky'le aranda ne geçti?

 Becky Trask, sersem.

 Ne dedin sen bana?

 İyice aksileştin sen.

 Biraz çalışmalıyım.

 ''Kendi kendine konuşuyorsun.

'' ''İyice aksileştin.

'' ''Bir buluşma günü ayarlayalım.

'' ''Saygılarımla, Edward French.

'' Kim bu Edward French?

 Müdür mü?

 - Rehber öğretmen.

 - O da ne?

 Hem rehber hem de öğretmen.

 Mektubu okudun.

 Bu koku da ne?

 Yaptığım yemek olmalı .

 Ciddi bir sorunla karşı karşıyayız.

 - Sorunu olan ben değilim.

 - Bu kadar emin olma.

 Benimle ilgisi yok.

 Notlarının düşüşünü bana bağlayamazsın.

 Yanılıyorsun.

 Anlattıkların yüzünden geceleri uyuyamıyorum.

 Derslerde uyuya kalıyorum.

 Bana bir kalem lazım.

 Kalemin var mı?

 - Seninkiler ne yapacak acaba?

 - Bu mektubu görmeyecekler.

 Bu, sıradan bir durum değil.

 Dehşete düşeceklerdir.

 Ne olduğunu anlamaya çalışacaklardır.

 Anlıyor musun?

 - Galiba.

 - Anlasan iyi olur.

 Sonunda hapse girecek olan sensin, ben değil.

 Kalem istiyorum.

 Ucu açık olsun lütfen.

 Sağol.

 Şu Edward French, seninkileri yakından tanıyor mu?

 Bizimkiler onunla anlaşamazlar.

 Peki ya iş gereği hiç görüştüler mi?

 Hayır, buna hiç gerek olmadı .

 - Karbon kağıdını berbat ediyorsun.

 - Sen ne anlarsın bundan?

 Benim sahte belge düzenlediğim dönemde seninkiler bile doğmamıştı .

 - Todd.

 - Konu nedir, biliyor musunuz?

 Üzgünüm, bilmiyorum.

 Bu, benim oğlum.

 Hep sakız çiğner.

 Bütün dünyam odur.

 - Todd, otursana.

 - Merhaba.

 Hadi, oturabilirsin.

 Neler olduğundan bahsediyorduk.

 Sen de konuşmak ister misin?

 - Pek sayılmaz.

 - Utanmana gerek yok.

 Senin bir suçun yok.

 İkimiz de sana yardımcı olmak istiyoruz.

 İkiniz de mi?

 Richard'ın evindeki durumun pek içaçıcı olduğunu söyleyemem.

 Bence bir erkek evindeki tüm sorumlulukları üstlenmelidir.

 Bana gözyaşları içinde gelip yardımımı istediğin zaman, - - bunun hafife alınmayacak bir konu olduğunu kavradım.

 Bu toplantıyı bu yüzden istedim.

 Size gerçekten müteşekkiriz.

 Todd, kayıtlarını inceledim, notlarında ciddi bir düşüş var.

 En başarılı olduğun ders Tarih.

 Onda bile A'dan C-'ye düşmüşsün.

 Trigonometri D'ye gerilemiş.

 Bir ara sınıf birinciliğine gittiğini biliyor muydun?

 Büyükbabanla uzun uzun konuşma fırsatımız oldu.

 Babanın iş sıkıntısı ve annenin   içki sorunu, - - belki de evde istediğin gibi çalışmanı engelliyordur.

 Okul çıkışlarında onun evine gidip ders çalışmanı öneriyor.

 - Bence bu iyi bir fikir.

 - Öyle mi düşünüyorsunuz?

 Bir adım daha ileri gidebiliriz ama bu bir anlaşma gerektiriyor.

 Nasıl bir anlaşma?

 Bu dönemin final sınavlarına 311/22 hafta var.

 Bütün sınavlardan A alacağına - - söz verirsen öğretmenlerinle konuşup ara sınav sonuçlarını - - ortalamaya ilave ettirmeyiz.

 Ama B ve C görmek istemiyorum.

 Tüm finallerden A alırsan herkes kararlı olduğunu anlayacaktır.

 - Bunu yapabilir misiniz?

 - Evet.

 Ama önce bana karşı dürüst olmalısın.

 Sakın bir daha benim mektuplarıma babanın imzasını atmaya kalkma.

 Bunu evdekiler duymasın, sadece üçümüzün arasında kalsın.

 Beni bir daha kandırmaya kalkarsan sizinkilere giderim.

 Anlaşıldı mı?

 - Yardım öneriyor.

 - Üç haftada yapacak çok iş var.

 - Ya başaramazsam?

 - Bay Bowden, size müteşekkirim.

 Sakıncası yoksa Todd'la biraz yalnız konuşmak istiyorum.

 Hiçbir sakıncası yok.

 Zaten siz bunu istemeseydiniz, ben sigara içmeye dışarı çıkacaktım.

 İşler düzeldikten sonra bütün bunları Richard'a da anlatırım.

 Onun ve Monica'nın, oğullarına ne olduğunu bilmek haklarıdır.

 Seni okul çıkışında bekliyorum.

 - İkna gücü çok yüksek biri.

 - Ne demezsiniz.

 Dinle Todd, neler yaşadığını çok iyi anlayabiliyorum.

 Yakın geçmişte ben de karımdan ayrıldım.

 1 6 yaşında bir lise öğrencisinin bunları anlayabilmesi çok zordur.

 Büyükbaban bunu başarabileceğini düşünüyor, bense eminim.

 Bu durumda kendini yalnız hissetmeni istemiyorum.

 Aile sorunları , kız arkadaşın   Burada ev telefonum yazılı .

 Ne olursa olsun beni aramalısın.

 Beni arayacaksın.

 Anlaştık mı?

 İnan bana, bu küçük engeli de aştığın zaman, - - dünyanın kapılarının sana nasıl açıldığına inanamayacaksın.

 Hoşçakal.

 Çıldırdın mı sen?

 Büyükbaba!

 - Neden bu kadar heyecanlandın?

 - Doğrusu çok cesurmuşsun!

 - Rolünü çok iyi yaptın.

 - Seni orada ele verebilirdim.

 Evet, verebilirdin.

 Ama vermedin.

 Peki neden?

 Artık Edward French başını ağrıtamayacak.

 Bundan böyle ders çalışman gerektiği için bozuluyorsun.

 Yapılamayacak birşeyi yapabileceğimi ortaya attın.

 Yapılabilir ve yapılacak.

 Sadece çalışacaksın.

 Masallar bitti.

 - Mazeretlere gerek yok.

 - Ben senden emir almam.

 - Artık alacaksın.

 - Her an o telefonu kaldırabilirim.

 Ne yapacaksın?

 Ben batarsam seni de yanımda götüreceğimi biliyorsun, değil mi?

 Kendine olan güvenin o kadar fazla ki gerçekleri gözardı ediyorsun.

 Patin'de 90,000 kişi öldü.

 Dünya beni bir canavar olarak görüyor.

 Ve sen bunca zamandır benim kim olduğumu biliyordun.

 Yakalandığım zaman habercilerin mikrofonlarına senin adını - - söylemem yeterli olacaktır.

 Todd Bowden.

 Todd Bowden.

 Evet, adı buydu.

 Bir yıldır herşeyi biliyordu.

 Herşeyi bilmek istiyordu.

 Böyle istemişti.

 Herşeyi.

 - Sana asla inanmazlar.

 - Bu önemli değil.

 Kötü bir şöhretin olur evlat.

 Böyle bir skandal ne olur bilir misin?

 Her zaman hatırlanır.

 Senin ve ailenin adı lekelenir.

 Yargıçlara ve habercilere yalan söylemek o kadar kolay değildir.

 Çok akıllıca davranmalısın.

 Bunu yapabilir misin?

 Ben yaparım.

 Birkaç hafta içinde 6 aylık dersleri toparlamam imkansız.

 - Böyle birşey mümkün değil.

 - Tartışacak zamanımız yok.

 Bu sömestirin sonuna kadar ve tatil boyunca çalışacaksın.

 Hawthorne, döneminin en ilginç yazarlarından biriydi   Niçin bazıları birşeyler yaparken diğerleri hiç birşey yapmıyorlardı?

 Böylece, Büyük Felakete ayırdığımız haftayı tamamlamış bulunuyoruz.

 Sen bir canavarsın.

 - Şiddete yönelik şeyler yapmışsın.

 - Daha fazlasını bilmek istedim.

 Bir kapı açılmıştı   - İşler karıştı.

 - Bu, düşündüğün kadar kolay değil.

 Dikkatli ol.

 Ateşle oynuyorsun.

 Asla silemezsin.

 Sana göre değil.

 - Bir tosta ne dersin?

 - Olur.

 Bunca iyi gelişmeden sonra sevinç çığlıkları atmanı beklerdim.

 Ama çok sessizsin.

 Bugün sana biraz izin vermeyi düşünüyorum.

 Ne dersin?

 Bir hikaye anlatmama ne dersin?

 - Hala birkaç ilginç hikayem var.

 - Umurumda değil.

 Sana, yaptığımız özel sabundan bahsedebilirim.

 Berlin'den nasıl kaçtığımı ve sonra da nasıl geri - - döndüğümü anlatabilirim.

 Bu, çok büyük bir riskti.

 Hayır, istemiyorsun.

 Galiba pek havanda değilsin.

 Bugün, sana çok korkan yaşlı - - bir adamın hikayesini anlatayım.

 Yaşlı adam, biraz tuhaf da olsa aslında arkadaşı olan - - bir gençten çok korkuyordu.

 Bu genç, çok başarılı bir öğrenciydi.

 Ancak onun başarı anlayışı - - ailesinin ve öğretmenlerinin başarı anlayışından farklıydı .

 Başlarda, yaşlı adam bu gençten hiç hoşlanmadı .

 Ama sonraları , gencin varlığı hoşuna gitmeye başladı .

 Yine de hala aralarında ciddi bir güvensizlik sözkonusuydu.

 İkisi de birbirlerinin sırlarını biliyorlardı .

 Sonra yaşlı adam, genç üzerindeki - - etkisini kaybetmeye başladı .

 Günün birinde gencin ona ihtiyaç duymayacağını düşünmeye başladı .

 Uykusuz geçen bir gece, yaşlı adam yatağından kalkıp - - o gençle olan ilişkilerini kaleme almaya başladı .

 Hatırlayabildiği herşeyi yazıyordu.

 Hem de ilk günden başlayarak.

 Gencin evine nasıl zorla girdiğinden bahsetti.

 Yaşlı adamı , tuhaf fantazilerine nasıl alet ettiğini anlattı .

 Okuldaki başarısı bozulunca yaşlı adamı nasıl - - suçladığını ve onu büyükbabası gibi okula götürüşünü yazdı .

 Elleri, artrit acısıyla sızlıyordu ama - - haftalar sonra kendini ilk kez mutlu hissediyordu.

 Kendini güvenli hissetmişti.

 Ertesi sabah yaşlı adam en güzel takım elbisesini giydi.

 Yerel bankalardan birine girerek özel bir kasa kiraladı .

 Banka yetkilileri ona kasayı - - sadece kendinin açabileceğini söylediler.

 Tek istisnai hal vardı : Kiralık kasa sahibinin ölümü hali.

 - O zaman ne oluyor?

 - Kasayı banka yetkilileri açıyor.

 Mahkeme kararıyla kasadaki belgeler zabta geçiriliyor.

 Böyle bir durumda 1 2 sayfalık bir belge bulacaklar.

 Vergiden muaf ama ilginç bir belge.

 - Sana inanmıyorum.

 - Evlat   - Bunu yaptım bile.

 - Haline bir baksana!

 - Her an ölebilirsin.

 - Bu kadar dramatik olma.

 Benden 5 yaş büyük birini tanırım, İsrail'e gönderilmekten çok - - kalp krizi geçirmekten korkar.

 Yeterince yaşarsam, senin bildiklerinin hiçbir değeri - - kalmadığı günleri de görebileceğime inanıyorum.

 İşte, anca o zaman bu belgeyi ortadan kaldırırım.

 Başıma çok şey gelebilir.

 Kazalar, hastalıklar   - Duşta ayağın da kayabilir!

 - Que sera sera   ne olacaksa olacaktır gelecek bize ait değildir que sera sera   Neler düşündüğünü görebiliyorum.

 Gözlerinden okunuyor.

 Öldürmek.

 Bir bıçak darbesi.

 Merdivenlerden aşağı itmek.

 Ben yaşlıyım.

 Sense güçlü ve öfkeli.

 Öldürmek için yeterli gerekçeler, ama eksik olan bir şey var.

 Birilerini kontrol altına almak.

 Ona hayatta olduğunu hissettirmelisin çünkü - - henüz bunun aksi bir karar almadığını bildirmelisin.

 Böyle bir gücün var mı?

 Bunu kendi kendine sor.

 Bu, kolay bir soru değildir.

 Bunu bildiğini sanıyorum.

 Bunun, işimizin bittiği anlamına geldiğini biliyorsun, değil mi?

 Artık beni buralarda göremeyeceksin.

 Göreceğimi sanmıyorum.

 - Ne yapıyorsun?

 - Artık sona geldik.

 Al.

 İç.

 Birlikteliğimize.

 Başlangıca ve sona.

 - Canın cehenneme!

 - Sevgili oğlum   Anlamıyor musun?

 İkimizin de canı cehenneme.

 Dikkat et.

 Efendim?

 Afedersiniz   Bunları taşımanıza yardım edeyim.

 Benden korkmayın.

 - Yardımına ihtiyacım yok.

 - Ben kötü biri değilim.

 - Ben sadece   - Ne?

 Ne istiyorsun benden?

 Bakın, biz komşuyuz.

 Geceleri burada kalıyorum.

 Sizi caddede hep görüyorum.

 Yardım etmek istemiştim.

 - Bir komşu olarak.

 - Git başımdan.

 Kabalık etmeniz gerekmez.

 Hakkınızda bildiklerim var.

 Siz iyi bir insansınız.

 Ben de iyiyimdir.

 O çocuk gibi.

 Anlıyorum.

 Çekinmeden söylemeliyim ki bir içkiye ihtiyacım var.

 Ama sadaka kabul edemem.

 Eğer beni bir dost gibi davet ederseniz, birer içki içebiliriz.

 - Bir içki mi?

 - Evet, bir içki.

 - Heladan farksız kokuyorsun.

 - Duşunuzu da kullanabilirim.

 Ama önce bir içki.

 Sonra ne isterseniz yaparım.

 Sonunda adam etkisiz hale geldi.

 ama 3 - 4 dakika mücadele ettik.

 Bu, iyi bir süreydi.

 Arka koltuktaki köpeği görmemiştim.

 - Ne köpeği?

 - Havladığını duydum.

 Ama ortada köpek olmasa bile hep havlamalar duyarım ben.

 Ona çok önem vermedim.

 Ve DOT beni işe almadı .

 Her neyse   Bu konuyu açmayalım.

 Böylece   bağımsız kaldım.

 Her yere gidebiliyordum.

 Bence bir şişe daha açmalıyız.

 Madem ısrar ediyorsunuz.

 Hiç mesele değil.

 Benimkini de içer misin?

 Evet, dediğim gibi, artık bağımsız kalmıştım.

 DOT beni işe almamıştı .

 Şehrin her tarafına gidebiliyordum.

 - Merkez, kenar mahalleler   - Şişe açacağı nerede?

 Yo, sen kalkma.

 İşe devam ettim.

 Washington Heights çok iyiydi.

 Oradaki Dominikliler   Sonra o bölgede bir polise saldırdılar ve işler karıştı .

 Böyle durumlarda yer değiştirmezsen seni hemen avlarlar.

 İzin verir misin?

 Evet, elbette.

 Belki sabaha bana bir $1 0 verirsiniz.

 Evet, olabilir.

 - Belki de bir 20'lik.

 - Olabilir, bakarız.

 - Bunu daha önce de yapmıştım.

 - Sorun değil   - Ben de yapmıştım.

 - Önce tuvalete gitmeliyim.

 - İmzalamadan önce bakmış mıydın?

 - Evet, fatura Japoncaydı .

 - Rakamlar aynı .

 - Adam İngilizce bilmiyordu.

 - Ödemeden önce hesaba bakmalısın.

 - Ne dediğini anlamamıştım.

 Alo?

   Evet.

 - Belki Japon Yenidir.

 - Olabilir.

 Todd, bay Denker arıyor.

 Sesi bir tuhaf.

 - Neden aradı acaba?

 - Çabuk gel.

 - Kalp krizi geçiriyorum.

 - Ders çalışmalıyım.

 Rahat konuşamadığını biliyorum.

 Ambulans çağıracak durumda değilim.

 Yardıma ihtiyacım var.

 Senin için de durum aynı .

 - Bu, bir anlamda doğru.

 - Bana bir mektup geldiğini söyle.

 - Mektubu okuma bahanesiyle gel.

 - Tamam, hemen geliyorum.

 Nasıl biri olduğunu anlayacağız.

 Ne oldu?

 - Bir yerin mi kanıyor?

 - Bu, benim kanım değil.

 Kendimi savunuyordum.

 - Ne?

 - Kes sesini!

 Yapman gerekenler bitmeden buraya kimse gelmemeli.

 Şimdi aşağı in.

 - Ne yaptın?

 - Aşağı in.

 Bu taraftan.

 Çabuk çıkar beni buradan.

 Bana yardım etmek zorundasın.

 Kes şunu!

 Bırak artık liseli kızlar gibi davranmayı   Eğer hemen açmazsan kapını kırarım!

 Korkma evlat.

 - Ne yapıyorsun?

 - Kapıyı kıracağım.

 Ne yapıyorsun?

 Saçmalama.

 Neden yapıyorsun bunu?

 Bir ambulans çağır.

 Anahtar.

 Kiralık kasanın anahtarı .

 Söyle, nerede?

 Doktora ihtiyacım var.

 Hemen.

 Anahtarı ver.

 Ölüyorum.

 Biliyorum.

 Oh, hayır   böyle olmamalı .

 Lütfen.

 İyi bir iş yaptın evlat.

 Çok iyiydi.

 Aradığınız çok iyi olmuş.

 Hayatını kurtardınız.

 Baba, hastaneye gidip işlemlerini takip edelim.

 KEDİMİZ KAYBOLDU ÇOCUKLARlMlZ ÇOK ÜZGÜN Hiç gerek yoktu.

 Annemden.

 Ameliyat çok başarılı geçmiş.

 20 yıl daha yaşarmışım.

 Yeni bir hayat gibi.

 Herşeyi hallettim.

 Anahtar nerede?

 Öyle bir kiralık kasa yok.

 Hiç olmadı .

 Yalan söyledim.

 Kendimi senden korumalıydım.

 Anlıyor musun?

 Korkarım birbirimizi bir daha hiç görmeyeceğiz.

 - Hayır.

 - Dur.

 Sana bir şey soracağım.

 Ne?

 Neler hissettin?

 - Gitsem iyi olacak.

 - Dur.

 Belki seni kalmaya ikna edebilirim.

 Ben uyuyana kadar kal.

 İlaçlar beni sersem gibi yapıyor.

 Lütfen.

 Büyükbabanın başında beklediğine göre çok iyi bir genç olmalısın.

 - Sağolun.

 O sadece bir dost.

 - O halde sen gerçek bir dostsun.

 Durumu çok mu ağır?

 Pek fazla konuşmuyor.

 - Yakında taburcu olacak.

 - Buna sevindim.

 Aksanına bakılırsa Alman olmalı .

 - Güney Almanya'dan.

 - Bilmiyorum.

 Acaba savaşa katılmış mı?

 - Hiç bahsetmedi.

 - Bence çok da önemli değil.

 Savaş çok zaman önceydi.

 Belki de yakında savaşla - - yaşıt bir başkanımız olacak.

 Buna ne diyorsun?

 - Galiba haklısınız.

 - Bir dostu olduğu için çok şanslı .

 Bir düşünür şöyle demiş: ''Hiçbir insan tek başına yeterli olamaz.

'' John Donne.

 İyi geceler.

 - Bırak böyle konuşmayı.

 - Şöyle konuşmama ne dersin?

 Bu sadece bir uyarı.

 Florence'ın yaptığı yemekleri yiyeceksek işimiz zor.

 - Aramızdaki tek hamile Jenny.

 - Bize bir müjdeleri varmış.

 Yakında yeniden torun sahibi olacağız.

 Bunu hemen bizim çocuklara yetiştirmeliyim.

 Ne oldu?

 Uyan.

 - Bana mı söylüyorsunuz?

 - Evet, sana söylüyorum.

 Bay Kramer başka bir odaya alındı .

 - Kendine geldin mi Dussander?

 - Evet.

 Ama galiba beni başka biriyle karıştırıyorsunuz.

 Benim adım Denker.

 Yanlış odaya girmiş olmalısınız.

 Benim adım Weiskopf, seninki de Kurt Dussander.

 Böyle birini tanımıyorum.

 Hemşireyi çağırayım mı?

 Benjamin Kramer, 1 0 ay Patin'de tutuklu kalmış.

 Karısının ve kızlarının ölümünden sen sorumluymuşsun.

 Benim adım Arthur Denker.

 Ben Amerikalıyım.

 Boşuna çabalama.

 Belgelerin incelemeye alındı .

 Herşey elimizde.

 Adım Dan Richler, FBl.

 Detektif Getty de emniyetten.

 Beni tahmin edebilirsin.

 İyileşince başka bir yere alınacaksın.

 O zamana kadar bu kat özel olarak korunacak.

 Kendini yaz sonuna doğru Kudüs'te olmaya hazırla.

 - Nereye oturmamızı istersin?

 - Ön sıraya hariç nereye olursa.

 İşte Carla.

 - Merhaba Chelsea.

 - Tebrikler.

 - Merhaba Todd.

 - Bay French.

 Başardın işte.

 Bundan emindim.

 Seninle gurur duyuyorum.

 - Bunlar da annenle baban olmalı .

 - Dick Bowden.

 Oğlunuz büyük bir iş başardı .

 Onunla gurur duymalısınız.

 - Todd'un öğretmeni misiniz?

 - Ben onun rehber danışmanıyım.

 Büyükbabanı da görmeyi umuyordum.

 Charlotte çok uzakta.

 Zaten tekerlekli sandalyeye mahkum.

 Pek kasaba dışına çıkmazlar.

 Sadece Şükran Günlerinde.

 Afedersiniz   pek anlayamadım.

 - Sıranız geldi.

 - Evet, sıram geldi.

 Tanıştığımıza sevindim.

 Kendimi iyi hissetmiyorum.

 Biraz erken çıkalım.

 - İyi misin?

 - Heyecandan olmalı .

 Az sonra anlarız.

 Bütün önemli gelişmeler tatminsizlikten doğmuştur.

 Bir uygarlığı mükemmele götüren, - - daha derine inme ve daha iyi olanı yapma çabasıdır.

 Burada bulunan herkes İkarus'un hikayesini bilir.

 Bir genç, babasının yaptığı kanatları almıştır.

 Bu kanatlar ona okyanusu aşırıp özgürlüğü getirecektir.

 Ancak bu genç kanatları eğlenmek için kullanır.

 İkarus, kısa bir süre için de olsa bir Tanrı gibi olmayı hissetmiştir.

 Güneşe dokunmayı .

 Sıradan insanlar üzerinde olmayı .

 Ve bunun karşılığında bir bedel ödemiştir.

 Aşağı gelince göreceklerine inanamayacaksın.

 Tıpkı İkarus gibi, bizlere de bazı değerler verilmiştir: Bilgi, eğitim, deneyim.

 Bu değerlerin yanında bir de seçme sorumluluğu vardır.

 Yeteneklerin ne amaçla kullanılacağı kararı bize aittir.

 Bu, bizim kaderimizdir ve kaderimiz kendi avucumuzun içindedir.

 Polis, FBI ve Adalet Bakanlığının ortaklaşa yürüttüğü bir - - soruşturmada, eski bir Nazi Savaş Suçlusu olduğu sanılan Arthur - - Denker'in evinde bir ceset bulundu.

 Ölüm sebebi henüz açıklanmadı.

 Ceset üzerinde kimlik tespiti çalışmaları sürüyor.

 Dussander dosyası, belki de üç kıtada 40 yıldır süren bir - - takibin de sona ermesine yol açacak.

 Artık seninle ben ilgileneceğim.

 Sakin olmaya çalış.

 Ben, FBl'dan Dan Richler ve bu da Dr.

 Weiskopf.

 Dussander ile olan bağlantınızı öğrenmek istiyoruz.

 Siz onu Arthur Denker olarak biliyorsunuz.

 Nasıl biriydi?

 - Buna dayanabilecek misin?

 - Evet, sanırım.

 İlgilendiğim konu şu   Sen Denker'e bir mektup okurken kalp krizi geçirmiş.

 - İngilizce miydi, Almanca mı?

 - Almancaydı .

 - Almanca biliyor musun?

 - Hayır.

 - Ne okuduğunu bilmiyor muydun?

 - Hayır, ama o anlıyordu.

 Bu mektubu hala bulabilmiş değiliz Todd.

 - Nerede olduğunu biliyor musun?

 - Masanın üzerinde olmalı .

 O halde hala orada olmalı .

 Siz mektubu gördünüz mü bay Bowden?

 Hayır, beni ilgilendirmiyordu.

 Ben daha çok Todd için endişeliydim.

 - Belki de birileri almıştır.

 - Neden birileri o mektubu çalsın?

 Belki biri onu korumak istemiştir.

 Belki başka bir kaçak.

 Belki biraz Robert Ludlum hikayelerine benzeyecek ama - - belki de Dussander hastanedeyken birileri o mektubu yok etmiştir.

 - Bu pek mantıklı değil.

 - Neden?

 Buralarda eski bir Nazi arkadaşı olsaydı mektubu o okumaz mıydı?

 Belki de kör veya sakattır.

 Körler genellikle evlere girip mektup çalmazlar, değil mi?

 Geçmişinden hiç bahseder miydi?

 Hayır.

 - Siz ne doktorusunuz?

 - Ben öğretim görevlisiyim.

 Dr.

 Weiskopf Münih'teki Yahudi Enstitüsünde Profesördür.

 Belli konularda İsrail Hükümetine destek verir.

 Hey ufaklık, iyi misin?

 - Evet, iyiyim.

 - Emin misin?

 İnanılır gibi değil.

 Anlatılanlardan sonra.

 Annen ve ben sana sahip çıkamadığımızı düşündük.

 - Sizin bir suçunuz yok.

 - Gidip bir avukatla görüşeceğiz.

 Endişelenecek bir şey yok.

 Ama ben polise pek güvenmem.

 Bence bu iyi bir fikir.

 Baban konuyla ilgileniyor.

 Meseleyi halledeceğiz.

 Baba   - Bu konudan hiç haberim yoktu.

 - Bunu aklıma bile getirmedim.

 - Tamam.

 - Görüşürüz.

 - Çocukla tekrar konuşacak mısın?

 - Sanmam.

 Her nedense hiç   Sen küçük bir çocukken, eğlenmek için ne yapardın?

 Sinemaya giderdim.

 - Sen ne yapardın?

 - Kızları kovalardım.

 Artık koca adamları kovalıyorum.

 Hastane yöneticisi ve üst düzey yetkilileri.

 - Bir planımız var mı?

 - Bizim için bir çıkış ayarladılar.

 Bay French, ne arıyorsunuz burada?

 - Ailen evde mi?

 - Hayır.

 Konu nedir?

 - Bu onlarla benim aramda.

 - Neden ikimizin arasında değil?

 Bana neler döndüğünü anlatmak ister misin?

 Onu soluna çevirin.

 - Nereden başlayacağımı bilmiyorum.

 - Birşeyler söylemelisin.

 Aslında ikimiz de bu konuyu unutsak çok iyi olacak.

 Üzgünüm ama bunu yapamam.

 Annenle babana daha sonra uğrayacağımı söyle.

 Bay French   Sizinle bir anlaşma yapmıştık.

 ''Dünyaya açılacaksın'' demiştiniz.

 - Olanları unutmamı mı istiyorsun?

 - Hayatımı yaşamak istiyorum.

 Buraya gelmem bir hataydı .

 İşimi telefonla da halledebilirdim.

 Hey, Ed?

 Sana Ed diyebilir miyim?

 Artık okulda öğrenci değilim.

 Hiç işe yaradı mı?

 Yoksa ilk ben miyim?

 Eğer ilk bensem bu çok hoş, ama buna inanmıyorum.

 Notlarımda ayarlama yaptın.

 Sonra bana ev telefonunu verdin.

 Gerçekten çok cesursun!

 Karın seni bu yüzden mi terketti?

 Eminim bana dokunmak falan istemişsindir, öyle değil mi?

 İnsanlara seni taciz ettiğimi mi söyleyeceksin?

 Batarsam seni de batırırım.

 - Bu konularda daha iyiyimdir.

 - Sana yardım etmeye çalışıyorum.

 - Olanlara tepkisiz kalamam.

 - Kalmak zorundasın!

 Ortaya atacağım iddialardan asla kurtulamazsın.

 İşini düşün.

 Oğlunu düşün.

 Ne diyorsun Ed?

 Anlaştık mı?

 Bunu yapamazsın Todd.

 Neler yapabileceğimi bir bilsen.

||

Önceki Yazı
« Prev Post
Sonraki Yazı
Next Post »

Benzer Yazılar