İsmail'in Hayaletleri (2017) Les fantômes d'Ismaël
| |
114 dk
Yönetmen:
Arnaud Desplechin
Senaryo:
Arnaud Desplechin, Léa Mysius, Julie Peyr
Ülke:
Fransa Fransa
Tür:
Dram, Romantik, Gerilim
Vizyon Tarihi:
04 Ağustos 2017 (Türkiye)
Dil:
Fransızca
Müzik:
Grégoire Hetzel, Mike Kourtzer
Çekim Yeri:
Roubaix, Nord, Fransa
Nam-ı Diğer:
Ismael szellemei
Oyuncular
Mathieu Amalric
Marion Cotillard
Charlotte Gainsbourg
Louis Garrel
Alba Rohrwacher
Özet
Marion Cotillard, Mathieu Amalric ve Charlotte Gainsbourg
gibi isimlerin başrolünde yer aldığı İsmail'in Hayaletleri, yeni senaryosunu
bitirmeye çalışan İsmail ile birlikte yaşadığı Sylvia'nın hayatına Carlotta'nın
girmesiyle yaşananları konu ediniyor.
Yeni filminin hazırlıklarıyla meşgul olan İsmail (Mathieu
Amalric), hayatına kısa zaman önce giren Sylvia (Charlotte Gainsbourg) ile
şehirden uzakta sakin bir hayat yaşamaktadır. Ancak çok vakit geçmeden sorunlar
baş gösterir. Yazılarında tıkanmaya başlayan İsmail, daha sonra 20 yıl
öncesinde bıraktığı bir hayaletin çıkagelmesiyle sarsılır. Yıllar önce
habersizce çekip giden karısı Carlotta (Marion Cotillard), geri dönmüştür.
İsmail iki kadının arasında gelgitler yaşarken, filmi de tamamlamanın yollarını
aramaya başlar.
Altyazı
Ivan Dedalus Ivan
Dedalus - Geçebilirsiniz.
- İyi günler.
DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI
Teşekkür ederim.
Günaydın.
- Merhaba Jacques.
- Merhaba.
- Evet!
- Evet Artık Paris’te mi yaşıyorsun?
Hayır Geçici bir süre Dedalus buralarda mı, biliyor musun?
Dedalus en son Viyana’da
görevdeydi.
- Ama sonra ne yaptı
bilmiyorum.
- Ben onu bakanlıkta
görmedim.
Hala Dışişleri’nde olduğundan
emin misin?
Bilmiyorum.
Ortalıktan kayboldu.
Kayıp mı oldu?
Nasıl kayboldu?
Sen onu mu arıyorsun?
Araştırma mı
yapıyorsun?
Ben buradan
geçiyordum ve sorayım dedim Ivan ortadan
kayboldu, merak ediyorum Sonra eve gidip
karıma üç yıllığına Vilnius’a gideceğimizi
haber verdim.
- Nereye?
- O da öyle dedi.
O Londra ya da Trinidad’ı
istiyordu.
15 gündür annesinde
ve telefonlarıma cevap vermiyor.
Yazık sana.
Evet, üstelik ben
Vilnius için fazla yaşlıyım üşürüm ben,
neyse ne, orası bana fazla.
Ama yine de bavulumu
topladım.
Ve Litvanca
öğrenmeye başladım.
Sabah Prag’a varınca
Ukrayna heyetiyle görüşmeye gittim.
Ama ne sırlar!
Ukraynalılar bize Ruslardan bahsetmeye
başlayınca elçilik müsteşarına dönüp
dedim ki Kimdi elçilik müsteşarı?
Biraz tuhaf bir
adamdı şey Dedalus!
Ah evet!
Tabii ya!
Aramızda en iyisi!
Pasaportunuz lütfen.
Dedalus kim?
Ben de bugün onunla
konuşmak istedim ama ortalarda yok Ne de
olsa uzmanlık alanı.
Ne demek istiyorsun?
Çok kulis döndü.
Aranızda bir tek ben
bilmiyorum herhalde, onun için ne diyorlardı
Bir melek.
- Ya da bir casus.
- Hayır!
Evet.
İçeriden bir casus
mu?
Neden içeriden olsun
ki?
Yoksa burada ne işi
var?
Otuz beş yaşında
nereden geldiği belli değil, diploması yok
sınavda birinci oluyor.
Bu kadarı da fazla
artık Bay Dedalus?
Ivan’ı kim seviyordu
biliyorsunuz.
Onu işe alan.
Danışmanı.
- Claverie.
- Hayır!
Yok artık!
- Vatan haini.
- Vatan haini.
Evet, Claverie.
Otuz yıldır görevde.
Gierek iktidardayken
Varşova’daydı.
Komünistlerin
köstebeği olduğundan şüpheleniliyordu.
Altı ay sonra da onu
Amerikalılar göreve getirdi dendi.
Asya’da yolsuzluk söylentileri
çıkmıştı.
Ama kanıtlanamadı.
Ve sonunda emekli olmaya
zorlandı.
Bay Claverie sizi
bekliyor.
Beni izleyin.
Hoş geldiniz.
- Merhaba.
- Merhaba.
Oturayım mı?
Oturun lütfen.
Sizi bir göreve
atamak üzere toplandık.
Öyle mi?
Giriş sınavı
sonuçlarınız oldukça parlak, tebrik ederim.
- Teşekkür ederim.
- Tebrik ederim.
Ben güvenlik,
gizlilik ve benzeri konulardan mesulüm.
Burada buna çok önem
veririz.
Paris’te kalacak yer
buldunuz mu?
Hayır, henüz değil.
Daha bu sabah trenle
geldim.
Alışılmadık bir
tarzınız var.
Yanlış anlamayın, o
kadar da genç sayılmazsınız.
Ve geleneksel bir eğitim
almamışsınız.
Ne, ne anlamda?
Siyasal bilimler
fakültesi gibi Öyle bir şansım olmadı.
Fakat altı dil
biliyorsunuz.
Evet yani Arapça’yı
biraz anlıyorum.
Ana dilim diyemem.
.
Bu dilleri nerede öğrendiniz
sorabilir miyim?
Rube’de kendi
kendime öğrendim.
Kitaplardan.
Bilime meraklı
mısınızdır?
Bilimi seviyorum ama
hukuk eğitimi aldım.
Mektuplaşarak.
Oldukça tuhaf bir
yol.
Demek istediğim,
meslek hayatına bu kadar geç atılmanız enteresan.
Ben uzun bir süre
babamla çalıştım.
Evet, dosyanızda
okudum.
Kumaş
boyamacısıymışsınız.
Zanaatçıyım.
Hukuk eğitiminizi orada
almışsınız mektuplaşarak.
Evet, babamın iflas borcunu
ödemem gerekiyordu.
Annemi çocukken
kaybettim.
Ve babam beni tek başına
yetiştirdi.
- Askere gitmediniz
mi?
- Hayır.
Burada sağlık
nedenlerinden dolayı muafiyet yazıyor.
- Hasta mıydınız?
- Evet.
Sağlığınız yerine
geldi mi?
Evet, bana çok iyi
baktılar.
Merakımı bağışlayın
ama sizi buraya ne getirdi?
Gazetede resmi
ilanınızı görmüştüm, ben de Peki ama
neden Dışişleri?
Şey ben aslında dünyaya karşı büyük bir merak
besliyorum.
Mükemmel!
Umarım hayal
kırıklığına uğramazsınız.
Hoş geldiniz.
Sınavı
geçemeseydiniz ne yapacaktınız?
Hiçbir şey.
Yorulmuştum.
Hiçbir şey Yorulmuştum
Evet?
- Benim.
- Henri - Rahatsız etmiyorum ya?
- Sen beni rahatsız
edemezsin.
Orada saat kaç?
Saat 3.
Ama bir türlü uyku tutmadı.
- Aklımı kaçırmak
üzereyim.
- Sakın panik yapma.
- Bana yardım et.
- Geliyorum.
- Dayanamıyorum
artık.
- Yirmi dakikaya
sendeyim.
Lütfen bekleyin,
iletiyorum.
- Benim.
Yukarı gel.
Rüyamda Carlotta’nın
öldüğünü gördüm.
Dostum yapma Gel haydi.
İçeri gel Tamam.
Şu fotoğraflara
bakıyordum.
Derken karanlık
düşünceler beni ele geçirdi.
Bunlara geceleri
bakmamalısın.
İnsanı
melankolikleştiriyor.
Kızımı çok özledim.
Her gece kızımın
boğazını kesip bir çukura attıklarını görüyorum.
Pis kağıtlarla dolu
iğrenç bir yer.
Ve de soğuk.
Böyle söyleme.
Carlotta ortadan
kaybolunca senden nefret ettim.
Biliyorum.
Böylesine hayat dolu
bir kızın kaybolup gitmesi için ne
yapmış olabilir dedim durdum.
İyi ama ne yapmış
olabilirim ki?
Bilmiyorum.
Aldatmışsındır?
Henri, yapma.
Kocan maymun iştahlı
diye ortadan kaybolmazsın.
Sağda solda yatan
biri varsa o da Carlotta’ydı.
Evet!
O benim gibi güçlüydü.
- Hayatı seviyordu.
- Evet.
Senden kaçıyordu
üstelik.
Hepimizden kaçmak
istediği kesin.
Haklısın.
Carlotta o kadar da hayat
dolu değildi.
Yanlış!
O dünyadaki en saf
çocuktu.
Hep gülerdi.
Sense hep mutsuzluğu
seçtin.
Sen güvenilmezsin.
Beni hayatta hiçbir kadın
terk etmedi.
Evet ama daha çok
gençtim.
İyi bir koca
olamadım.
Filmlerimden başka bir
şey düşünemiyordum.
Lanet olası
egosantrik.
Ben ona kol kanat
geremedim.
.
Ben ona bakmasını
bildim.
Ama kasvetli bir
babaydın, çok kasvetliydin.
Önce senin
gölgendeydi, sonra da kendini benim gölgemde buldu.
Senin gölgen
benimkinin yanında hiç kalır.
Bunun farkındayım
üstadım.
Berbat bir baba ve
çok zayıf bir koca.
Şu fotoğraflara bak.
Baksana.
Onun ölüm ilanını
verdiğinden beri uyuyamıyorum.
Ben ölüm ilanı
vermedim, kayıp ilanı verdim.
Tam on sekiz yıldır onu
bekliyordun ve artık dayanamıyorum
diyordun.
Sahildeki eve
gideceğim, yalnız kalabilir misin?
Evet.
Hala o kadınla
birlikte misin?
- Adı Sylvia.
- Evet.
O kadın sana çok
uygun.
Bu gece gelmen yazık
oldu.
Haydi iyi geceler.
İyi geceler.
Bayım, telefonunuzu
kullanabilir miyim?
Paris’i arayacağım, ücretini
veririm.
Tabii, buyurun.
- Alo?
- Benim.
Şimdi Henri’den çıktım.
Uyandırdım mı?
Evet.
Yemek mi yediniz?
Hayır, geç saatte
aradı.
- Sana gelebilir
miyim?
- Olur Çok erken.
Gel.
Efendin ne
istiyormuş?
O yaşlı bir adam.
Ağlıyordu.
Neden?
Kızını düşünüyormuş.
- Sen de düşünüyor
musun?
- Yirmi yıl oldu
hayatım.
Bir hayaleti
kıskanma.
Uyumaya çalışacak
mısın?
Bilmiyorum.
Uzanacağım.
Öyle mi yatacaksın?
Gel yanıma bakayım
sen.
Uyuman gerek ama!
İki sene önce.
İki sene önce İsmail’le
ortak arkadaşlarımızın evinde tanıştık.
Ben astrofizikçiyim;
İsmail ise yönetmendi.
Hem ıssız, hem de öfkeli
bir hali vardı.
Çok genç yaşta
karısının öldüğünü duymuştum.
Ondan korksam da yanında
olmayı seviyordum.
Masanın ucunda
oturmuş onu seyrediyordum.
Serseri bir havası
vardı.
Okuduğum kitaplarla
dalga geçiyor, saflığımla alay ediyordu.
Hafif çakırkeyif
olmuştum.
Gitmek için
hazırlandım.
Gidiyor musunuz?
Sizi rahatsız mı
ettim?
Hayır, hayır, hiç de
değil.
Taksiyle gideceğim, sizi
bırakayım mı?
Bilmiyorum.
Bir akşam İsmail
beni eve bırakmayı teklif etti.
Bir şeyler içelim mi?
Sakın yanlış
anlamayın, niyetim Olur.
Bildiğiniz bir bar
var mı?
Evet.
Peki.
Neden çocuğunuz yok?
Evli erkekler.
Nasıl?
Evli erkekleri
sevdim.
Bu konuda uzmansınız?
Evet, öyle de
denebilir.
Ben şu anda bekarım,
fazla şansımız yok demektir.
Hayır, hiç yok.
Siz?
Çocuğunuz var mı?
Ben mi?
Bir tane büyüttüm.
Eskiden.
Fena değil.
Ama sonu kötü bitti.
Üzüldüm.
Yok, iyiyim.
Peki evli
sevgilinizle neden çocuk yapmadınız?
Bu yaşta mı demek
istiyorsunuz?
Hayır Hanımların yaşı sorulmaz.
Hanımların!
Evet.
Ben küçük kardeşimin
yasal vasisiyim.
- Hasta mı?
- Hayır.
- Hapiste mi?
Alkolik mi?
- O da değil.
O engelli.
Bu yüzden çocuk
yapmıyorsunuz.
Öyle de denebilir.
O benim hayatım.
- Kardeşiniz mi?
- Aslında hayır,
tamamı değil.
Şu evli adam da var.
Adı ne?
Engelli kardeşinizin?
Piyer.
Korktunuz galiba?
Hayır.
O benim velinimetim.
Aslında tam olarak bekar
sayılmazsınız.
Öyle miymişim?
Evet.
Sizi daha önce çok genç bir kadınla birlikte
gördüm.
Evet ama onunla
ilişkimiz bitti.
- Uzun süre mi
birlikteydiniz?
- Evet, hayır.
Çok kavga ediyorduk.
Özellikle o beni
terk etmek istiyordu.
Ben de onu.
Ama hiçbiri aynı
zamanda olmadı.
Öte yandan da işime
geliyordu.
Evde telefona
bakacak biri vardı.
Büyük rahatlık değil
mi?
İster misiniz?
Hayır teşekkürler.
Demek iki kadın
arasında kaldınız.
Evet öyle.
Oyuncularınızla
yatıyor musunuz?
Tabii ki.
Çok güzeller.
Çok!
Burası.
Yukarı çıkmak
isterdim.
Hayır, geç oldu.
Sadece beş dakika.
Olmaz.
Korkmayın bir bakıp
hemen çıkarım.
Neden çıkmak
istiyorsunuz?
Sadece yaşadığınız
yeri görmek istedim o kadar!
Ben de size hayır
dedim!
Evinizi görmek için
size yalvarmam mı gerekiyor?
İstiyorsanız diz
çökeyim ama siz utanırsınız.
Kesin şunu!
Kesin!
Ne kadar gerginsiniz.
Gergin falan değilim.
Utangacım.
Bu doğru değil.
Çok güzel bir ev.
İyi akşamlar.
Beni öpmeyecek
misiniz?
Hayır hayır, hayır hayır.
Size dul olduğumu
söylemediler mi?
Evet.
Ben üzgünüm.
Hayatım!
Sormaya bir türlü
cesaret edemedim.
Filminin konusu ne?
Kardeşimin bir
portresi.
- Ivan’ın mı?
- Evet Ivan’ın.
Kardeşini neden hiç
görmedim?
Çünkü o dünyanın
öbür ucunda.
Ben daha evcilim.
O mantıklı kardeşti, bense çılgın olan.
Çılgın olduğunu
kabul ediyorsun?
Evet.
O casus muydu?
Evet, sanırım.
Filminde bunu
göstereceksin demek?
Nereden uyduruyorsun
bunları?
Sana kör bir güven besliyorum.
Ama beni
tanımıyorsun.
Herkesten daha iyi.
Bugün yazmadın mı?
Bence tanıyorum.
Beni azarlama.
Beni azarlama.
Gündüzleri
uyuyorsun, geceleri uyku tutmuyor.
Çünkü korkuyorum.
Korkmanı istemiyorum.
Korkmanı istemiyorum
aşkım.
Kabussuz geçen tek gecem yok, bu yüzden
korkuyorum.
İki yıl önce
Düşlerin Yorumu’nu okudum.
İçinde kabuslarla
ilgili en ufak bir açıklama yok kitap
tam anlamıyla bir işkence.
Fazla hap alma,
yarın sabah uyanamayacaksın.
Kendimi uyutmak
zorundayım yoksa kabuslarım bana
işkence eder.
.
İçme bu kadar.
Kendini öldüreceksin.
Hayır, asıl kabuslar
beni öldürecek.
Dostum.
Gel buraya.
Gel buraya.
Gel.
“Kendi aramızda
Ivan’a bir profil çizmeye çalışırdık.
Kendi aramızda
Ivan’a bir profil çizmeye çalışırdık.
Ama daha baştan
kaybetmiş olmak aklımızı kurcalıyordu.
Efsanevi uykuları
olan adama!
Bir keresinde
Ivan’la kongreye gittik.
Avrupa’da bir kongre.
Dönüşte Bern
Havalimanı’nda aktarmayı kaçırınca bütün
heyet Paris’e giden bir sonraki uçağı beklemek zorunda kaldık.
Stokholm’de üç
uykusuz geceden sonra bir beş saatimiz
daha kalmıştı.
Tabii hepimiz bebekler
gibi uyuduk.
Uyumuyor musunuz?
Hayır, uyuyamıyorum.
Hayatınızda
tanıdığınız bütün diplomatları saysanız Hastalığım
uyumamı engelliyor.
Elsinor Sendromu
diye bir şey.
Hamlet’teki şatonun
ismi bu.
Evet.
Çok kötü kabuslar
görüyorum.
Ne tür kabuslar?
- Bundan bahsetmeyi
sevmiyorum.
- Affedersiniz,
burnumu soktum.
Sorun değil, ofiste
uyuyorum Peki uyumamayı nasıl
başarıyorsunuz?
İlaç kullanıyorum.
Siz Sylvia mısınız?
İsmail’in sevgilisi Evet?
O nerede?
O odasında, yazıyor.
Denize hala girmiyor
mu?
Bunu nereden
biliyorsunuz?
Ben onun karısıyım.
Carlota.
Öldüğünüzü
sanıyordum.
Sizi daha önce
gördüm.
Bir resimde.
Nasıl?
İsmail’in evinde
tablonuz var.
O mu?
O zaman 16
yaşındaydım.
Ben haber vereyim.
- İyi çalıştın mı?
- Yeterince değil.
Neyin var?
Sanırım Carlotta’yı
gördüm Kumsalda.
Aklını kaçırmandan
korkuyorum.
Ya da çıldırmandan.
Artık Carlotta’dan bahsetmek
istemiyorum.
O yaşıyor.
Sen ne dedin?
Oradaydı.
Kumsalda.
Bu imkansız hayatım.
Birlikte geldik, seni
aşağıda bekliyor.
O olduğunu nereden
biliyorsun?
Çünkü öyle söyledi.
Benim Evet Saçımı
değiştirdim.
Beğendin mi?
Evet Yaşlanmışsın.
Ne kadar zaman oldu?
21 yıl, sekiz ay,
altı gün.
Rahatsız ediyor
muyum?
Hayır Ben yazıyordum.
Hala film mi
yapıyorsun?
Evet, evet.
Onları görmedim.
Kardeşine
söyleyecektim ama yok oldu.
Fransa’dan ayrıldı
mı?
Onu severdim.
Burada artık kimseyi
tanımıyorum.
Yaşayacak bir yerim
de yok.
Fransa’yı terk mi
etmiştiniz?
Evet.
Peki şimdi?
Paris’teyim.
Yurtta kalıyorum.
Bu akşam kalacak
yeriniz var mı?
Yok.
O zaman burada
kalabilirsiniz.
Olur.
Burayı hiç
kullanmıyoruz.
İhtiyacımız yok.
Banyoya bir havlu
bıraktım.
Kötü mü kokuyorum?
Evet biraz.
Kıyafet ister
misiniz?
Gerek yok.
Neden babanızı hiç
sormadınız?
O mu Onu tanıyor musunuz?
Hayır.
Ölseydi bilirdim.
Bütün bunlar yalan
mıydı?
- Ne yalan mıydı?
- Sen ve ben.
Sus.
Böyle deme.
Sakın böyle deme.
Buna gücüm yok.
Keşke ölseydi.
Hayır.
Hayır.
Keşke hiç geri
gelmeseydi.
Evet keşke.
Hayır!
Bu o!
- Hayır!
- Haydi git.
- Hayır!
- Ona dokunursan
seni öldürürüm.
Hayır Carlotta?
Haydi uyan
Ben Korkunç bir kabus gördüm.
Ya ben?
Ya ben!
Benim hayatım bir
kabus ve uyanamıyorum bile!
Bağırma.
Lütfen Artık
yaşlı bir kadınım.
Ve senin yanına
geldim.
Bir gün öleceğim.
Hayır ölmeyeceksin, sen
benim için çoktan öldün!
Pislik!
Yirmi yıldır ne
cehennemdeydin?
Lanet olası 20 yıl!
Cevap ver bana küçük
pislik!
Bilmiyorum.
Yanlış, ben ne
yaptığını biliyorum!
Ben!
Bin kere öldüğünü düşündüm, bin kere!
Dul kaldım!
Arkasından ağlayacak
bir beden bile olmadan!
Sen, hayatımın 21
senesini nasıl mahvettin bana anlatacaksın!
Nereye gittin?
Sen neredeydin?
Neden?
Ne zaman?
Ne zaman?
Kiminle?
Tek başıma gittim.
Nasıl tek başına?
Evet.
Neden bilmiyorum.
Aklımı kaçıracaktım,
20 yaşındaydım.
Bir gün sokakta
yürüyordum, tren garına girdim, trene bindim.
Ne kadarlığına gideceğimi
bilmiyordum.
Bir hafta mı?
Bir sene mi?
Bilmiyorum.
Artık nefes
alamıyordum.
Lyon’da trenden
indim, orası büyük bir şehir, tanımıyordum.
Kendime dedim ki.
orada kaybolmak
kolaydır.
Kimse beni aramaya
gelmez.
Bir süre sokakta
kaldım ve misafirhanelerde.
Uyuşturucu mu
kullanıyordun?
Evet.
Hapse girdin mi?
Hayır.
Sonra çalıştım ve
taşrada insanlarla yaşadım.
Bu sanırım altı yıl
sürdü.
Altı yıl!
Tanrı aşkına bana neden yaşadığına dair bir
haber vermedin?
Adres istemiyordum ben
polis değilim hayatta olduğunu bilsem
bana yeterdi.
Çünkü zaten ölü
gibiydim.
Ölü mü!
Saçma!
21 yıl!
Ölüydün zaten!
Bütün karakollara
gittim, hastanelere, morglara!
Babanla birlikte
sersem dedektiflere gittik!
Nereye gitsem
garlarda hep senin yüzünü aradım.
Elimde kalan üç tane
fotoğrafınla!
Ben sana ne yaptım?
Yaşayamıyordum İsmail.
Artık dayanamıyordum.
Yok olmak, hayatımı yırtıp atmak istedim.
Hayır!
Hayır, hayır!
Hayır!
Sen benim hayatımı
mahvettin!
Babanınkini de!
Gençken insanın
kendinden başka kimse borcu olmadığını söylemiştin
Bunların hepsi
saçmalık.
Biliyor musun?
10 yıl sonra seni
ölü ilan ediyorlar.
Valiliğe gidip
kağıtları imzalayan ben oldum.
Ve bunu babana götürüp
veren de bendim.
Ağlayacak bir
mezarımız bile yoktu.
Sadece üstünde “Kayıp”
yazan bir kağıt.
Ve acısı hiç
hafiflemedi.
Arkamda 21 yıllık
bir umutsuzluk kaldı.
Peki sen mutlu
muydun?
Ben seni terk ettim.
Peki ya babanı?
İkinizi de terk
ettim.
Çok ağırdınız.
Ya da ben öyleydim.
Peki hafifledin mi?
Evet.
Yıllar sonra bir gün
Hindistan’daydım ve artık hafiflemiştim.
Hindistan’ı boş
versene Sen Paris’te ağırdın, bir ton
ağırlığındaydın.
Ve ben seni
taşıyordum.
Hayatına kimse girdi
mi?
- Elbette.
- Kaç kişi?
Çok.
Onlara ne
anlatıyordun?
Hiçbir şey.
Soru sormak yoktu, sadece
anı yaşıyorduk.
Bu çok anlamsız.
Sürekli yolculuk
yaptım, her yere.
Ve New Delhi’de
biriyle tanıştım.
Biz evlendik.
Sonra o öldü.
Ama Ne zaman?
Üç hafta önce.
Geri gelmeye karar
verdim.
Nereye gideceğimi
bilmiyordum.
Artık kaçacak bir
şeyim yoktu.
Bir gün Bloom’un
arkadaşı olan bir haham cenaze töreni yapmayı önerdi.
Mezar kazılacaktı.
Bloom bu teklifi
reddetti.
Ortada bir beden
yoksa mezarı nasıl olur ki?
Sonuç olarak onu hiç
gömmedik.
Gördün mü,
haklıymışız Hatırladım, bu taraftan.
Buraya kimse gelmez.
Kitap güzel mi?
Evet.
Ben kitap okumam,
hiç okumadım.
Babamın yüz
karasıyım.
Annem öldüğünde daha
çok küçüktüm.
Ve yatılı okula gidiyordum, hafta sonları
gelirdim.
Akşamları uyumadan önce
babam bana şiir okurdu.
Sürekli tercüme
ettiği Almanca bir şiir hatırlıyorum
Bir gün seni kaybettiğimde
Sen nasıl uykuya dalacaksın
Artık üstünde
hışırdamayacağım
Tıpkı bir ıhlamur
çiçeği gibi Bloom
Evet, o böyle bir adamdı.
Senin dinin ne?
Benim dinim yok.
İsmail’e böyle mi
söyledin?
Ne?
İsmail’in sana
dinini sormadığını söyleme sakın.
Sordu.
Protestan’ım.
Kurnaz!
Onun için seninle çıktı.
Bir Protestan’a
dayanamamış demek.
Evet belki de.
Ya sen?
Ben dönek bir
Yahudi’yim.
Babamın yüz karası.
Hayır!
- Kimsiniz siz?
!
- Durun,
affedersiniz.
Ben Ivan Dedalus,
meslektaşız.
Geri çekilin!
Hayır ben öyle Ben öyle, öyle biri değilim.
Ben Dışişleri’ndeyim.
Altı aydır burada
çalışıyorum.
Daha önce
karşılaştık.
Havalimanında Hatırladım.
Ne istiyorsunuz?
Son zamanlarda sizi
çok düşündüm ve dedim ki belki belki
benimle çıkmayı kabul edersiniz?
Bir akşam veya bir
Pazar günü Sizinle mi?
Evet.
Siz acaba biraz
kaçık mısınız?
Evet, biraz öyle
görünüyorum Ama iş konusunda hiç öyle
değilim.
Sizden biraz
korktuğum için Asıl siz beni
korkutuyorsunuz!
Beni izlemişsiniz!
Bakın çok üzgünüm.
Ama eğer kabul
ederseniz çok sevinirim.
Müsait olduğunuz bir
akşam Şey Belki.
Belki derken, mümkün
mü?
Ne zaman?
Neden şimdi olmasın?
İşte buldum!
İşte burada.
Gördün mü Bunlar deri.
Seni yurt dışına mı
gönderecekler?
Şimdilik dosyalarla,
fotokopilerle uğraşıyorum.
Bunlar bana büyük.
Otur bakayım, şimdi
hallederiz.
Şimdi bir dene.
Mükemmel oldu.
Sana çok yakıştı.
Kadınlarla aran pek
iyi değil galiba.
Evet.
Neden?
Bilmiyorum.
- Utangaçlık?
- Ah evladım!
Baba, ben sanırım bir kadınla tanıştım.
Ivan!
Gelsene!
Birazdan ay tutulması olacak.
Al Bu sana geldi.
- Bu nedir?
- Duşanbe
ataşeliğine atanmışsın.
İki hafta sonra
gidiyorsun.
Üç yıllığına.
Üç sene mi?
Benimle evlenmen
yeterli.
Arielle kim olduğumu bilmiyorsun.
O zaman ben de
öğrenirim.
.
Tanrı bu çifti
korusun Arielle çocuk ruhluydu.
Onun hayallerini
Akhilleus ya da Patroklos gibi bir
kahraman süslüyordu.
Ve o Ivan’ı seçmişti.
Lanet olsun!
Ivan’ın bir arkadaşı
haberi duyduğunda şöyle demişti.
Bu bir intihar.
Ve bu Ivan’ın
kulağına gelmişti.
Birinin intiharı
olmak kolay bir şey değil.
Çok da farklı
değilsin.
Nasıl?
Birbirimize
benziyoruz.
Senle ben aynıyız.
Evet Buraya ne yapmaya geldin?
Bence biliyorsun.
Hayır.
Ben İsmail’i
toparlarken kötü durumdaydı.
Onu senden kopardım.
Ve artık gerçek bir
hayatı var.
Niye omuz
silkiyorsun?
- İsmail kendini
kandırıyor.
- Hayır.
O benim çocuğum.
Yanılıyorsun.
Onu tanımıyorsun.
Beni mahvetmeye mi
geldin?
Hayır.
Ben İsmail’i hep düşündüm.
Hep aklımdaydı.
Neden buradasın?
“Bugün”?
Neden iki yıl önce değil?
Çünkü özgür değildim.
Evliydim.
Kocan nerede peki?
Kocam öldü.
- Sen çıldırmışsın!
- Artık buradayım.
Söylediğin her şey
zehir.
Buraya erkeğimi geri
almaya geldim.
Sen kötüsün.
Söylediğin her şey
kötü.
Sen onsuz
yaşayabilirsin.
Mutsuz olmazsın.
Ben olamam.
İsmail olmadan Kocanı sevseydin.
Bu imkansızdı.
Sen artık yoksun.
Baban için bile
yoksun.
Ölü ilan edildin
Carlotta.
Artık kimse için
yoksun.
Aleksandır’la altı
yıldır birlikteydik.
New Delhi’ye sahte belgelerle
girmiştim.
Kendime Ester diyordum.
Çok fakirdim.
Nasıl yaşıyordum Tanrı bilir.
Alex’le
tanıştığımızda evliydi.
Benden yaşlıydı, tipi
çok hoşuma gidiyordu.
Karısını terk etti, çocuklarıysa
büyüktü.
Taşrada saray gibi
bir yer aldı.
Ben de yanına
taşındım.
Aleks hep Hint müzikleri
dinlerdi.
Eve müzisyenler gelirdi,
mutluyduk.
Bir gün öldü.
Kan kusuyordu,
üstüme kustu.
Kilisede cenazesinin
olduğu gün bütün ailesi oradaydı.
Bense yalnızdım.
Oğlu gitmemi söyledi.
Ama gitmedim, kaldım.
Bana pislik
muamelesi yaptı.
Kabus gibiydi.
Eve döndüğümde İçeride adamlar vardı, bütün mobilyalar
gitmişti.
Kıyafetlerim bile
yoktu.
Her şeyi almışlardı.
- O kimdi?
- Sana bin kere
söyledim.
- Seviyor muydun?
- Sana bin kere
söyledim.
Nasıl seviyordun?
Savunmasız bir kızı
sever gibi Bocalıyordu, her şeyden
inciniyordu ben onun zırhıydım.
Tanıştığımızda ben
de savunmasız değil miydim?
Evet.
Başka türlü.
Nasıl?
Yalnızdın, çok
yalnız.
Rahibe gibi.
Rahibe gibi mi
sevişiyorum?
Hayır.
- Carlotta nasıl
sevişiyordu?
- Hatırlamıyorum.
Yalan.
Asla unutmazsın.
O kendini kaybederdi.
Nasıl?
Çoğu zaman
sevişirken ağlardı.
Peki şimdi ben?
Ağlıyorsun Seni aldatır mıydı?
Evet, sürekli.
Karşısına kim
çıkarsa.
Ben de o adamlardan
biriydim.
Ben bilmiyorum.
Seni aldatamam.
Nasıl yapılır
bilmiyorum
Ben her şeyi sana borçluyum,
ona değil.
Aramızda borç olsun
istemiyorum.
Hayatını kurtardığım
doğru.
Carlotta’yı
kıskandığım da.
Ve bunu
engelleyemiyorum.
Beni yiyip bitiriyor.
Carlotta’ya geri
dönmeyeceğim.
Mutlu olmanı istedim.
Mantıklı olmanı
değil.
Bu yüzden
kıskanıyorum.
Seni çok geç tanıdım.
Uyuyacak mısın?
Ne yapıyorsun?
Sana bir kez daha
bakmak istedim.
Neden?
Hey, söylesene.
Sus!
Sus!
Konuş benimle!
Gitmek istiyorum.
Seni tekrar görmek istediğimden
emin değilim.
Kendimi “Benimle
gelin” diyecek kadar sevmiyorum.
Bırakın gideyim size
yalvarırım.
Kalın.
Asıl ben size yalvarırım.
Sabah sabah şarap mı
içiyorsun?
Uyumadım.
Babanın övgüsünü
yazıyordum.
- Sylvia denize mi
gitti?
- Hayır O gitti.
- Nereye?
- Uzağa.
Neden onunla
gitmedin?
Çünkü istemiyordu.
Benim yüzümden mi?
O astrofizikçi.
Aklında yıldızlar var, sonsuzluğa inanıyor.
Zeki bir kadın
seçmişsin Sylvia güzel ve zeki.
Evet.
Ben zeki değildim.
Öyleydin.
Ama fazla mutsuzdun.
Ben değiştim dostum.
Bunu yapamam
Carlotta.
Seninle yaşamak
istemiyorum.
Artık istemiyorum.
Yarın yok olurum İşte böyle.
Ne yapıyorsun?
İşlerine burnumu
sokuyorum.
Neden?
Ah bir çocuğunuz var.
Kim?
Sylvia’yla bir
çocuğunuz var.
Hayır.
Fotoğraftaki kim?
Tanıdığım bir çocuk.
- Çocuk yapalım.
- Ne?
- Senden hamile
kalmak istiyorum.
- Hayır olmaz
Bir gün yine kaybolacaksın
Lütfen.
İstiyorum.
Hintli’yle yapsaydın
o zaman.
O farklıydı.
Ben seni gerçekten
sevdim.
Onu büyütmek zorunda
değilsin.
- Fazla yaşlıyım.
- Yaşlı değilsin.
Hayır.
Soyumu devam
ettirmek istemiyorum.
Babana neden geri
dönmedin?
Onu bir daha
görmeyeceğim.
Artık çok geç.
Ne?
Geriye dönüş
olmadığını kabul etmem gerekiyor.
Öyle mi?
Senin Carlotta olduğunu nereden bileyim?
O olmaya çalışan
birisin belki de.
Annenin adı neydi ha?
Ne zaman öldü?
Nereye gömüldü söyle!
Her şeyi bırakmak
isterken seni götürdüğüm keman hocanın adı neydi?
Neden Carlotta
olmaya çalışıyorsun?
Cevap verirsem daha
çok acı çekersin.
- Hayır.
- Ne kadar acı
çekmek istiyorsun?
Hayır, Henri’yi
görmekten korkuyorsun!
Korkuyorsun!
Babanı gör de huzur
içinde ölsün!
Ona yalan
söylemeyeceğim ama buradasın ve onu aramaya
korkuyorum!
Sen bir yalansın!
Seninle ilgili her
şey yalan!
O benim babam, senin
değil.
Onunla evlen!
Beni rahat bırak.
Senden dolayı onu
seviyorum!
Sylvia’ya mı
gidiyorsun?
Bu seni ilgilendirmez.
- Böyle yapma.
- Bırak beni!
Her şeyi yıkıyorsun.
Yanında nefes
alamıyorum.
Asıl sen her şeyi
yıkıyorsun.
Sana baktığımda, dokunduğumda,
sen ölüsün!
Midemi
bulandırıyorsun, defol!
Seni yaralamaya
çalıştım.
Ne olur beni affet İsmail.
Beni affet.
Yalnız yaşayamam.
Lütfen İsmail
Beni tekrar hayatına al ne olur.
Sana ihtiyacım var!
Benim sana ihtiyacım
yok.
Defol git.
Beni bırakma beni bırakma
Mutlu musun?
Evet.
Kaçıyor musun?
Beni seviyorsan
babana git.
Yalvarırım onunla
konuş.
Benim buna gücüm yok.
Sylvia keşke açsan.
Telesekretere
konuşmak istemiyorum.
Ben şu an yoldayım, Paris’e
geliyorum.
Keşke doğru
kelimeleri bulabilsem Carlotta’yla her
şey bitti, o eskide kaldı.
Kendimi tekrar
bulmak zorundayım.
Bunu tek başıma
yapamam.
Sensiz olmaz Sen kesin dağlardasın.
Yıldızlara bakıp
beni unutacaksın.
Ben kayboldum Bana yardım et.
İki yıl önce Affedersiniz, geç oldu.
Biraz fazla içmişim.
Şöyle geçin lütfen.
Çok teşekkür ederim.
Su ister misiniz?
Kahveniz var mıydı?
Üzgünüm, kahve
içmiyorum.
Peki viski?
Tabii.
Buyurun.
Bakın beni
reddederek bir şeyi kaçırıyorsunuz.
Karar vermeniz lazım.
Bin sene
bekleyemeyeceğim.
Doktorlar bazı
testler yaptı bakın Doktorlar ne dedi
size?
Konu ben değilim,
iyi biri olmaya çalışıyorum sizin için.
Affedersiniz ama çok
ciddi birisiniz
Hayır beni suçlamayın.
Biliyorum daha yeni
tanıştık evli biriyle görüşüyorsunuz ve
harika gidiyor
Onu bırakın demiyorum ama beni kaçırmayın.
Yaprakları kesin
iyice!
Hayır, kollarınızı kaldıracaksınız.
Herkes kaldırsın
kolunu.
Dikkatli olun!
Hey sen!
Aşağıya in!
Saçmalama.
Victor nerede?
Buradayım.
Victor!
Herkes yerine geçsin!
Kırk dakikamız kaldı!
Ne okuyorsunuz?
- Flannery O'Conner.
- Güzel mi?
- Dalga geçmeyin!
- Sıkılıyor musunuz?
Hayır hiç de değil.
İlk defa mı çekime
geliyorsunuz?
Evet.
Nasıl?
Fena görünmüyor.
Siz hep böyle
sinirli misiniz?
Duruma göre.
Beni çok korkuttunuz.
Ne yapıyor bütün bu
insanlar?
Çalışıyorlar.
Beni bekleyecek
misiniz, birazdan biter.
Ben sizi evde
bekleyeyim, anahtarlarınızı verin.
Gidecek misiniz?
Metreslerinizi mi
saklıyorsunuz?
- Birkaç tane!
- Pek güzel.
- Verin anahtarları.
- Buyurun.
Banyoda bir sürü şey
var, kremler diş fırçaları falan bir
sürü şey aldım.
Utandım.
Tamam.
Ben sizi burada beklerim.
Tamam.
Mantonuzu alayım.
Tamam Teşekkür ederim.
Hala tam
yerleşemedim.
Biraz karanlık.
Bir şey içer misiniz?
- Olur, evet - Sadece viskim var.
Tamam olur.
Buzum yok.
Hiç önemli değil.
Bu eşiniz mi?
Evet, Carlotta Teşekkürler.
20 yaşında evlendik.
Çok gençmişsiniz.
- Sonra bir gün
gitti.
- Ne zaman?
Üç yıl sonra.
- Nereye?
- Söylemedi.
Gitti Ben yalnız kaldım.
Dul hayatı yaşadım.
Sonra bir gün çok
sarhoştum, öfkeliydim bütün
fotoğraflarını yaktım.
Sabah elimde hiçbir
şey kalmamıştı.
Sonradan çatı
katında bu tabloyu buldum.
Carlotta 17
yaşındayken bunu kuzenim çizmişti, bana sattı.
Ondan kalan tek
hatıra bu.
Onu kaldırmamı ister
misin?
Hayır, buna gerek
yok.
Neden benimle
sevişiyorsun?
Çünkü yaşlısın.
Çünkü serseri tiplisin.
Çünkü gizemlisin ve gizemlerini
çözmek istiyorum Bu yeterli değil.
Çünkü ben kayıp bir
kızım.
Ve sen beni asla
terk etmezsin.
Maskeni indireceğim
ve senden bir prens yaratacağım.
Merhaba.
Merhaba.
Selam.
Selam, oyuncular
geldi mi?
Geldiler evet.
- Nasıl gidiyor?
- Merhaba.
Merhaba.
N'aber?
İsmail yok mu?
Hayır.
Herkes onu bekliyor.
- Yönetmen burada
değil.
-40 dakika oldu.
- İlk defa.
- Evinde değil
miymiş?
- Evde kalmamış.
- Kimle sevişti?
- Nasıl?
- Setten kimle
sevişti?
- Bilmiyorum.
- Aktrisle mi kimle?
Gözünü aç böyle
olmaz ki.
Biriyle olmuş sonra da
uyanamamış işte.
- Faunia burada mı?
- Makyajda.
Faunia buradasın.
Çıkın bakalım, çıkın!
Kimse yok mu?
Sadece ben varım.
Faunia sana bir iyi bir
de kötü haberim var.
İyi haber, bugün
metin değişikliği olmayacak.
Kötü haberse İsmail gelmedi.
Sorduğum için beni
bağışla ama İsmail nerede?
Bilmiyorum.
Sana inanmıyorum
hayatım.
Onu dün gece gördüm.
- İçkili miydi?
- Ben polis değilim.
- Siz seviştiniz mi?
- Zwy!
Rica ederim
Tamam tamam Kaçta çıktın?
Gün doğmadan Neden?
Çünkü kayboldu.
Dairesini kapıcıya
açtırdım ama orada değildi.
Kaçmış mı?
Sylvia’nın yanında
herhalde.
Söylesene.
Sylvia’yı nerede
bulabilirim?
Sylvia onu terk etti.
Hayır!
Doğumuma şahit olan
şehre kaçtım.
İşte sonunda
evimdeyim.
Ve sürgündeyim.
Burada nehir yok ama
kanal şehri ikiye bölüyor.
Pis bir kanal,
kokuyor.
Sokakların altında
bataklıklar
Böyle bir toprak üstüne hiçbir şey kurulmamalıydı.
Bin yıl sonra su
yine kokuşmuş, boğuyor.
Kötü kokular, nem,
soğuk.
Burada insanlar
çirkin, yenik Yüzüme aynada bakmayalı
seneler oldu.
Tekrar huzurluyum.
İyi günler Adım Carlotta Bloom, geri döndüm.
Anlamadım?
Geri döndüm.
Adımı tekrar kayda
alabilirsiniz.
Üzgünüm ama
anlamadım, adınızı hangi kayda alacağım?
Bilmiyorum.
Yaşayanlar için bir kaydınız
yok mu?
Ölüler için de
kaydınız olmalı.
Ben kayıp biriydim.
Kayıp şahıslar için
yandaki gişeye gitmeniz gerekiyor.
Sağ olun.
Birini mi
kaybettiniz?
Benimle konuşmayın.
Karıma benziyorsunuz.
Başka yere baksanıza!
- Adınız nedir?
- Carlotta Bloom.
İki o’yla.
Yönetmeninki gibi mi?
Ben kızıyım.
Ne zamandır kayıp
görünüyorsunuz?
Bilmiyorum.
Dosyalarınızda
yazmıyor mudur?
Asliye Mahkemesi
sekiz yıl önce sizi “kayıp” ilan etmiş.
Kim tarafından?
Sulh hakimi.
Talep eden ise İsmail
Vuillard, eşiniz.
Ne yapmam gerekiyor?
Diplomatik elçiye
gidin, onlar kararı iptal edecektir.
Böylece eski
haklarınıza tekrar kavuşabilirsiniz.
Kocama da
kavuşabilir miyim?
Maalesef.
Kayıp kişinin evliliği
geçersiz sayılıyor.
Nabzım dakikada 160
atıyor.
Kanımdaki oksijeni
ölçtüm.
Uyku apnesi gibi bir
şey.
Dolayısıyla hiç
dinlenemiyorum.
Alkolle bağlantılı
olabilir mi?
Hayır, hayır Nadir görülen bir epilepsi türü de olabilir
Evet, kabuslara neden
olan bir gen olduğunu okudum.
HLA, DQB1-05 gibi
bir şey.
Bende öyle bir şey
olup olmadığına bakabilir miyiz?
- Çok yorgunsunuz.
- Hayır hayır Size bir lorazepam ya da diazepam yazabilirim böylece derin uyku uyursunuz.
Uykunun ikinci ve üçüncü
fazlarını baskılar ve sizi rahatlatır.
Hayır hayır Ben artık uyumak istemiyorum.
Ya da beynimi iki
ayırın.
Pardon?
Rüya görmek
istemiyorum.
Hipotalamusa
müdahale edin.
Öyle bir şey
yapmayacağım.
- Ameliyatı
karşılarım.
- Bu para meselesi
değil.
Yapabileceğim tek
şey siz uykuya dalmadan önce size
dopamin enjekte etmek olabilir.
İğneyi ben yaparım.
Dopamin ne işe
yarayacak?
Kabuslara neden olan
salgıyı besleyecek, rahatlayacaksınız.
- Öyle mi?
- Evet.
Hastaneye yatmanız
gerekiyor, kontrol altında olmalısınız.
Hastaneye gitmem.
- Ivan sizinle mi?
- Hayır.
Liseye birlikte
gitmiştik.
Kardeşiniz hala
diplomat mı?
Evet.
Khodjent
Hapishanesi, Tacikistan Nasıl, iyi geçti mi?
Gayet iyi.
Kimlerle tanıştın?
Tutuklularla.
Siyasi tutuklularla
mı?
Onlarla da.
Ehliyet sınavına ne
zaman gireceksin?
Merhaba.
Serseriye
benziyorsun.
Evet.
İyi günler.
Sakızını ver.
Bay Dedalus?
Yeni güvenlik şefi sizi odanızda bekliyor.
Öyle mi?
Merhaba Merhaba.
Sizden öncekinin
düzenini aynen koruyorsunuz demek?
Biraz değiştirdim.
Yeni şifreyi
ezberleyip çöpe atmanız gerekiyor.
Buyurun!
Affedersiniz, biraz
utanıyorum ama kasayı açmışsınız.
Dayanamadım.
Ergenlikten beri
ilaç kullanıyorum ama alışkanlıklarımın
işimi engellemesini istemem.
Orası belli olmaz, ne
kullanıyorsunuz?
Ya ot falan.
Yani hafta sonları
da LSD alıyorum ama Üstünüzde taşımayın.
Hayır, üstünüzde yok
değil mi?
İşte bu ihmalkarlık.
Kusura bakmayın ama
yanımda taşımazsam nasıl olacak?
Çok basit: Elçiliğe
valizle gönderirsiniz, oradan da alırsınız.
Hiç arkadaşınız yok
mu?
Evet var.
Şu griden Kahverengiden
Kimle tanıştım bilsen Ne?
Nereye?
- Galiba
dinleniyoruz.
- Onlardan
kurtulmalıyız.
Canları sıkılır, durum
daha da kötüleşir.
- Kimin canı sıkılır?
- Tacikistan polisi.
Gözetlenmek işinin bir
parçası aşkım.
Arielle!
Ne oldu?
Arielle!
Ne oldu?
Bak!
Evimize girmişler, bu korkunç.
Bunlar Tacikistan
malı değil.
Amerika’da bir
servet eder.
Bu modeli hiç
görmemiştim.
Belki de Tacikler
modernleşmiştir.
Emin değilim.
Evimize kim dinler
ki?
Bu hafta, Kocent hapishanesine
gittiniz değil mi?
Evet.
Bu adamı gördünüz mü?
Emin değilim.
Fotoğraf eski.
Bu İmam Faryas.
Faryas kim?
Dünyanın en çok
aranan adamlarından biri.
Birinci Afganistan Savaşı’nda
tutuklanmıştı.
25 yaşındaydı.
Bütün gizli
servisler peşindeydi.
Bütün hapishanelere
girip çıktı.
O zamandan beri hiç
haber yok.
20 yıldır onunla
konuşan ilk batılı sizsiniz.
Neden bahsettiniz?
Adam aklını
kaçırmıştı.
Soyadını bile
hatırlamıyordu.
Ivan.
Kaç hayatınız oldu?
Herkes gibi Yani?
İki.
Ya da üç?
Üç numaralı oda
sizin.
Teleskop saatlerim
de dahil mi?
Evet, bu geceden
başlıyor.
Görüşürüz.
Maskeni indireceğim
ve senden bir prens yaratacağım.
Kapıyı çalmadın mı?
- Açar mıydın?
- Hayır.
Eninde sonunda
çıkarsın diye düşündüm.
- Kahve ister misin?
- Teşekkürler.
Ailenin evi mi?
Büyük teyzemin.
- Beni nasıl buldun?
- Faturalarından.
Bankacına kart
borcunu ödeyeceğimi söyledim.
İyi misin?
Yarıda kalan bir
filmim var.
Gelecek hafta
sigorta ödemeleri gelecek.
Prodüktör seni
öldürmek istiyor.
Saygınlığını korumak
için de oyunculara yalan söyledim.
- Adresimi vermedin
mi?
- Tabii ki hayır.
Karını aramanı
istiyorum.
Ben omlet yapacağım.
Bak.
Tavuk aldım.
Kümes kursam
yeridir, değil mi?
Hayır hayır.
Filmini bitir.
Sana ihtiyacım var.
Keşke bana
ihtiyacınız olsa.
Filmin konusu değil
mi?
Ondan korkuyorsun.
Zwy ben senelerdir
film yapıyorum.
Asistanlar bitirsin
çekimi, umurumda değil, gelmeyeceğim.
Nasıl istersen.
Seni uyutup bagaja
atarım ve Paris’e götürürüm.
Kazanamayacağın kavgaya
girme bence.
Öyle olsun, ama son zamanlarda
çok içtin.
Silahım var.
Herhalde ateş
etmezsin Beni seversin.
Evet.
Yaşlandın dostum.
İkimiz de yaşlandık.
Sadece film
yapabiliyorsun ve öğrenmek için fazla yaşlısın.
Öğretebilirim.
Yazıyla.
Bu halinle seni hiçbir
lise kabul etmez.
Sağlığım iyi değil,
fazla yaşamam.
Yanılıyorsun, daha
vaktin var!
Bak bana, senelerce
seninle çalışmamaya yemin ettim ama şu
halime bak, kümesin ortasına düştüm yine lanet olsun!
Yaklaş!
Yaklaş 1437,
1434.
Batı’da perspektifin
keşfi.
Kuzey ve güney.
Ne yapmaya
çalışıyorsun?
Tek bir evrensel
perspektif olduğuna inandılar ama iki
tane vardı.
Hollanda’yla İtalya
arasında olağanüstü bir kuvvet alanı var.
Görülmemiş, yıkıcı
bir nefret.
Bak!
Aynı perspektifler.
Ben Yahudiliğime asla
söz ettirmem.
Dur, dur Mantığını kavrasak nefreti ortadan
kaldırabiliriz İsmail İsmail Paris’e geri dönmelisin.
İyi günler Bay Bloom.
Merhaba.
İyiyim, siz?
Bir tane de kırmızı
biber.
Sağolun.
Teşekkürler Bay
Bloom.
Hayır!
Git!
Git buradan!
Alo?
Ben Henri Bloom.
İsmail’le acilen
görüşmem gerek.
Alo, hanımefendi?
İsmail yanımda değil
Bay Bloom.
Kızımı görüyorum.
Pencereden,
dışarıdan.
O yaşıyor olamaz.
Geri geldi.
Onu gördüm,
konuştum, bizde kaldı.
Neden gelip beni
görmedi beni?
Bilmiyorum efendim.
İsmail size
bahsetmekten korktu.
Hayır.
Artık çok geç, ben
çok yaşlıyım.
O artık benim kızım
değil.
Ama siz hala onun
babasısınız.
Hanımefendi, ben
öleceğim.
Hayır ölmeyeceksiniz!
Carlotta’nın sizinle
konuşmaya korkmasını anlıyorum.
Peki ama siz?
Korkak mısınız?
Ben yaşlı bir adamım
hanımefendi.
Carlotta’yı sevdim,
ardından ağladım ve şimdi ben Alo?
Alo?
Alo?
Prodüktörler Çek sahnelerini
izledi ama hiçbir şey anlamadılar.
Editörün diyalog yok
diyor.
Sesçi hiçbir şeyden
anlamıyor.
İstediğini
kovabilirsin, umurumda değil.
Her kafadan bir ses
çıkıyor zaten.
Bunlar dış sesli
sahneler.
Bir anlatıcı
ekleyeceğiz.
Ben kimseyi eklemem.
İyi ama hikayeyi anlatan
biri gerekiyor.
Kim bu anlatıcı?
Claverie.
Ivan’ı işe alan adam
işte hatırla!
Yaşlı kaypak adam.
Evet Claverie.
Gierek zamanında
Varşova’daydı ve herkes onun köstebek olduğundan
kuşkulanıyordu.
- Komünist mi?
- Ama bu doğru
değildi.
Ajans hiçbir şey
bulamadı.
Ve sonuç olarak
Claverie yine protokolde kaldı.
Duşanbe’den sonra da
Ivan nereye atandı?
Prag’a!
Geldiğinde onu sahte
gülüşüyle kim karşıladı dersin?
Claverie!
Yeniden büyükelçi
olmuştu.
Ivan memurluğa devam
ediyordu ama işte onun dil yeteneği vardı.
Rumence öğrenmek istedi.
Bunun için de
sokaktaki dilencilerle serserilerle
takılmaya başladı.
O sahnede ne diyor?
Annen bir pislik.
Küfür tabii ama anlaşılmasa
da olur.
Güvenlikçi Ivan’ın
cep telefonu olmadığı için ondan nefret ediyor.
Size her an
ulaşabilmeliyiz.
Elçiliğe telefon
kabininden de gayet ulaşabiliyorum.
Hediye.
Ve sonunda Ivan Prag’da
o Rus’la tanışır.
Jackson Pollock’un Prag’da
bir sergisi vardır.
Pollock’un bir Doğu ülkesindeki
ilk sergisidir.
Amerikalılar hava
atmak için bütün elçileri davet ederler.
Ivan da tek başına
Lavender Mist’in önünde oturmaktadır.
Yanına asık suraklı
bir Rus oturur ve konuşmaya başlarlar - Ne konuşurlar?
- Tablodan
bahsederler.
- Pollock’tan mı?
- Evet, evet Çok az görsel olduğundan Baskı olduğundan
Aynı olduğundan,
ailesi, köpeği, annesi, nefret ettiği kardeşi
Lavender Mist dokunamadığı bütün kadınlardır.
Lee Krasner değil.
Yumuşak, güzel
kadınlar, dudaklar, omuzlar 30 nü
tablonun birleşimidir.
Avignonlu Kızların
yorumudur.
İki tip tablonun
önünde konuşur.
Rus her şeyi anlar.
Ona biz kardeş
gibiyiz der hatta.
Moskova’da bir tez
yazmıştır.
Pollock kardeşlerin tabloları
hakkında Pollock’un erkek kardeşinin
önünde genç yaşta nasıl şiddete maruz
kaldığı hakkında.
- Bu iğrenç - Evet, üzücü bir hayatı olmuş.
Sonra bu müzede bu
iki tip arkadaş olur.
- Fransız mısınız?
- Evet.
Siz Çek değilsiniz.
Hayır.
Rus’um.
Sonra damdaki sahne
gelir.
Prag’a, geceye, yıldızlara
bakarlar.
Rus’un karısına, terasta
oynaya iki çocuğa Sessiz olun!
Lütfen!
Bir dakikalığına!
Ve Rus, Ivan’a
hediye verir.
Bir kahve makinesi ya
da Arielle için bir ayıcık.
Senin için!
Bir Rus ayısı!
Spasiba!
Teşekkürler
Sonrasını kafamda çektim.
Çocuklarınıza
bayıldım!
Sizi seviyorum!
Sen aklını
kaçırmışsın.
O kadar içtim ki
sanırım öleceğim.
Seni ayyaş.
Evet!
Sev beni.
Evet.
Vanya.
Sana minnettarım.
Neden ki?
Moskova’daki
dergilerden birinde eleştirim yayınlandı.
Jackson Pollock’la
ilgili.
Artık ülkemde meşhur
biriyim, senin sayende.
Konuştuklarımız
sayesinde!
Çok mutlu oldum.
Parayı paylaşmamız
lazım lütfen.
Hangi parayı?
Dergiden kazandığım
parayı.
Hayır hayır.
Ben para istemiyorum
Igor.
Arkadaşım değil
misin?
Evet arkadaşınım.
O zaman mutluluğumu
paylaş.
O Rus.
Bana para verdi, çok para.
Ne kadar?
100 bin euro.
- Sadece tablodan
konuştuk.
- Bunu önceden
vermişti.
Ayrıca, benim için
plastik çiçekler, kahve makinesi ve
oyuncak ayı da var.
Bunları ben istemedim.
Bundan siz sorumlu
değilsiniz.
Bence şu anda Ivan
size gizli istihbarat servisinden birinin
adını veriyor.
Yani onu o keşfetti.
O pisliği
yakalayacağız.
Casus ve Ivan Rus’u Prag
sokaklarında takip eder Tesadüfen
karşılaştığınızı söyle.
Slavia Kafe’ye götür onu, adamlarım sizi
koruyacak.
Igor!
Igor!
Gidelim.
Ölmeni istemiyorum Ölmeyeceğim hayatım Uyan!
Ölmeni istemiyorum.
Uyan!
Benimle evlendin, yaşayacaksın!
Ne bu şimdi?
Prag’ın ortasında bir Rus’u öldürüyorlar ve kim yaptı bilmiyor muyuz?
- Ruslardır belki.
- Hayır.
Moskova ensemde boza
pişiriyor şu anda.
Adam sütten çıkma ak
kaşık değildi, casus olabilir Hayır.
Casus falan değildi.
Normal bir çalışandı.
100 bin euro.
Ivan’a o kadar para verdi, sizce bu normal mi?
Siz çok değerli
birisiniz Ivan.
Bana şimdi bu kadar
parayı hak etmek için ne yaptınız anlatın.
Bilmiyorum.
Ne bildiğimi
bilmiyorum.
Ben de ona
soracaktım ama Igor bana cevap vermeden öldürüldü.
Kocam bir casus.
Ne?
Kocam bir casus.
Hapishanede gördüğün
o tip de öyle Kim?
Adı Fariyas’tı.
Igor Fariyas’ı
istiyordu.
Kocamı
kurtarmalısınız!
Igor kim için
çalışıyordu?
Ha?
Kime telefon ediyordu?
Bilmiyorum dedim!
- Hayır!
- Igor kim için
çalışıyordu?
- Kim için
çalışıyorsunuz?
- Bilmiyorum!
- Kimi istiyorsunuz?
- Bilmiyorum!
Kim için
çalışıyorsunuz?
Aman tanrım!
Sakın bana dokunma!
Seni yaraladım!
Affedersin!
Yaklaşma dedim
sersem!
Sakın arkamdan
ağlama.
Üç deyince acıyacak Bir iki İşte
böyle Kurşunu çıkardım.
Yara iyileşecek.
O herifi herkesi öldürmeden
durdurun!
Evet evet Sizi tebrik etmeyeceğim.
- Özür dilerim.
Kendimi kaybettim - Kapa çeneni!
Arkadaşınız
iyileşecek.
- Acıyor mu?
- Evet!
Yavaş yavaş
açılıyorsunuz.
Ne yapıyorsunuz?
Kes şunu Zwy!
Zwy!
Bırak beni gideyim!
Zwy!
Boğulmayacağından
emin misiniz?
Evet.
O alışkın, sağlam tiryakidir.
Çünkü galiba ayaklarıyla
vuruyor da - O filmi bitireceksin!
- Tamam bitirecek Hey!
Duydun mu!
O filmi bitireceksin!
Bitireceksin!
- Daha iyi misin?
- Evet, çok iyiyim
sağol.
Kurşun kasımı geçti bir daha kolumu asla normal bir şekilde
oynatamayabilirim.
Çok utanıyorum.
Utanabilirsin.
- Karını aradım.
- Hayır.
- Evet.
- Hayır.
Çekim ertelendi.
Sigorta iki haftalık
arayı karşılıyor.
Bu da sana yazman
için vakit demek.
Sylvia burada
çalışmayı sevdiğini söyledi üstelik.
Zwy bana çok
kızgınsın biliyorum ama beni çözebilir misin acaba?
Hayır.
Zwy Zwy Beni bırakma!
Birazdan gelecek.
Beni bırakma!
Zwy!
Zwy!
Affedersin!
Ne yaptın sen, prodüktörüne
ateş mi ettin?
Evet Beni hapsedecek misin?
Evet!
Aşkım!
Aşkım!
Aşkım.
Bloom’un kızı burada.
Ben karşılarım.
Hasta tüm aile ziyaretlerini yasakladı.
Evet ama çoktan
girdi.
Olamaz Hanımefendi
Siz doktoru musunuz?
Ziyarete izin
verilmiyor.
O nasıl?
- Bilinci yerinde mi?
- Uyandığında çok
sakindi.
Burası yeterince
sıcak mı?
Evet hanımefendi.
Çıkmalısınız.
Babanızın sakinliğe
ihtiyacı var.
Bekleyeceğim.
Konuşmayacağım.
Evinize dönün.
Sizi arayıp haber
veririz.
Hayır.
Uyandığında burada olmak istiyorum.
Baba beni tanıdın mı?
Sen hayaletsin
biliyorum.
Ne zaman öldün?
Ben ölmedim.
Beni tanımadı.
Uyanıyor, biraz
bekleyin.
Ellerim nerede?
Ellerim nerede?
Bırakın beni!
Bırakın beni!
On miligram valyum.
Gece bağlı olacak.
Beş dakikanız var, sonra gitmelisiniz.
Baba Alnımı hissediyor musun?
Beni affetmeni
istiyorum.
Ben yaşlı bir adamım.
Nerede olduğumu
bilmiyorsam benimle dalga geçme.
Hastanedesin iyileşeceksin.
Sanırım seni
tanıyorum.
Sen benim çocuğum
musun?
Evet benim.
Ağlıyor musun?
Ağlaman için bir
sebep yok.
Hayır Hiç yok.
Beni anlıyor musun?
Duyuyor musun mu
diyorsun?
Evet seni duyuyorum.
Beni anlıyor musun?
Bazen kafam
karışıyor.
Evet gayet iyi
anlıyorum baba.
Neden sordun?
Neden bütün bu
doktorlar ve hemşireler acil bir durum
varmış gibi odamda koşuşup duruyorlar?
Kalbine pil taktılar
biliyorsun değil mi?
Ben de onu diyorum.
Ben kaç yaşındayım?
83 yaşındasın.
O zaman bu acele ne?
Bu kadar yeter, bu
normal.
Eğer bir çocuk
hastalanırsa bu acil bir durumdur.
Ama 84 yaşında bir
adam ölüyor diye odamın içinde koşuşturmalarına
hiç gerek yok.
Bu şekilde
davranmaları çok çirkin.
Sadece işlerini
yapıyorlar.
Bugün kalp pili
takmak çok basit bir operasyon.
Yani seçim şansım
yok mu?
Bilmiyorum.
Onlara durmalarını
söyle.
Bu benim işim değil.
Nasıl bittiğini
merak mı ediyorsunuz?
Bloom öldü.
Kızı gitti.
İsmail uzun süre arkadaşı
için ağladı.
O Bloom’un yenilmez
biri olduğunu düşünüyordu.
Kendi gölgesinde
yaşamayı severdi, tıpkı bir ağacın gölgesinde gibi Ayrıca sık sık dünyayı gezerdi, filmlerini
göstermek için.
İsmail, bana Bloom’dan
hiç bahsetmiyor çünkü tekrar hıçkırmaya
başlıyor.
Bir gün, ilkbaharda
adet görmemeye başladım.
Ve dedim ki, büyük
bir öfkeyle, artık yaşlandım.
Ama çocuk
bekliyormuşum İsmail mutluluktan uçuyor.
Çocuğumuz 15 yaşına
gelince kendinin kaç yaşında olacağını
hesaplayıp duruyor.
Sürekli yaşlı
ebeveynler olacağız diyor.
Geçen hafta
kardeşimin kaldığı kliniği ziyaret ettim.
Ona haberi verdim, “Hamileyim”
dedim.
Piyer tuhaf bir
şekilde yüzüme baktı.
Sonra gülümsedi,
çünkü yapacak bir şey olmadığını anladı.
Elini aldım, karnıma
koydum.
Piyer’i şaşkınlıkla
izliyordum.
O karnıma bakıyordu.
Bundan böyle benim
çocuğum olamayacağını anlamıştı.
Aynı anda hem bir
anneyi, hem de bir eşi kaybediyordu.
Bunu büyük bir
öfkeyle karşıladı.
Ama kardeşimin kalbi
ve beni koruma isteği öyle büyük ki duygularını
sakladı.
Ama ben, görüyordum.
Ne kadar
kıskandığını, ne kadar sinirlendiğini.
Benim içimde hayat
var, İsmail’den hamileyim.
- Çalışıyor musun?
- Evet, yine - Yine
- Yine - Yine - Yine
- Yine - Yine - Yine
- Yine Yine
« Prev Post
Next Post »