Print Friendly and PDF

Translate

İsmail'in Hayaletleri (2017) Les fantômes d'Ismaël

|


114 dk

Yönetmen:

Arnaud Desplechin    

Senaryo:

Arnaud Desplechin, Léa Mysius, Julie Peyr

Ülke:

Fransa Fransa

Tür:

Dram, Romantik, Gerilim

Vizyon Tarihi:

04 Ağustos 2017 (Türkiye)

Dil:

Fransızca

Müzik:

Grégoire Hetzel, Mike Kourtzer        

Çekim Yeri:

Roubaix, Nord, Fransa

 Nam-ı Diğer:

Ismael szellemei

 

Oyuncular

 

    Mathieu  Amalric

    Marion   Cotillard

    Charlotte   Gainsbourg

    Louis  Garrel

    Alba   Rohrwacher

           

Özet

Marion Cotillard, Mathieu Amalric ve Charlotte Gainsbourg gibi isimlerin başrolünde yer aldığı İsmail'in Hayaletleri, yeni senaryosunu bitirmeye çalışan İsmail ile birlikte yaşadığı Sylvia'nın hayatına Carlotta'nın girmesiyle yaşananları konu ediniyor.

 

Yeni filminin hazırlıklarıyla meşgul olan İsmail (Mathieu Amalric), hayatına kısa zaman önce giren Sylvia (Charlotte Gainsbourg) ile şehirden uzakta sakin bir hayat yaşamaktadır. Ancak çok vakit geçmeden sorunlar baş gösterir. Yazılarında tıkanmaya başlayan İsmail, daha sonra 20 yıl öncesinde bıraktığı bir hayaletin çıkagelmesiyle sarsılır. Yıllar önce habersizce çekip giden karısı Carlotta (Marion Cotillard), geri dönmüştür. İsmail iki kadının arasında gelgitler yaşarken, filmi de tamamlamanın yollarını aramaya başlar.

Altyazı

Ivan Dedalus  Ivan Dedalus  - Geçebilirsiniz.

  - İyi günler.

  DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI

 Teşekkür ederim.

  Günaydın.

  - Merhaba Jacques.

  - Merhaba.

  - Evet!

  - Evet  Artık Paris’te mi yaşıyorsun?

  Hayır  Geçici bir süre  Dedalus buralarda mı, biliyor musun?

  Dedalus en son Viyana’da görevdeydi.

  - Ama sonra ne yaptı bilmiyorum.

  - Ben onu bakanlıkta görmedim.

  Hala Dışişleri’nde olduğundan emin misin?

  Bilmiyorum.

  Ortalıktan kayboldu.

  Kayıp mı oldu?

  Nasıl kayboldu?

  Sen onu mu arıyorsun?

  Araştırma mı yapıyorsun?

  Ben buradan geçiyordum ve sorayım dedim  Ivan ortadan kayboldu, merak ediyorum  Sonra eve gidip karıma   üç yıllığına Vilnius’a gideceğimizi haber verdim.

  - Nereye?

  - O da öyle dedi.

  O Londra ya da Trinidad’ı istiyordu.

  15 gündür annesinde ve telefonlarıma cevap vermiyor.

  Yazık sana.

  Evet, üstelik ben Vilnius için fazla yaşlıyım   üşürüm ben, neyse ne, orası bana fazla.

  Ama yine de bavulumu topladım.

  Ve Litvanca öğrenmeye başladım.

  Sabah Prag’a varınca Ukrayna heyetiyle görüşmeye gittim.

  Ama ne sırlar!

  Ukraynalılar bize Ruslardan bahsetmeye başlayınca   elçilik müsteşarına dönüp dedim ki  Kimdi elçilik müsteşarı?

  Biraz tuhaf bir adamdı şey  Dedalus!

  Ah evet!

  Tabii ya!

  Aramızda en iyisi!

  Pasaportunuz lütfen.

  Dedalus kim?

  Ben de bugün onunla konuşmak istedim ama ortalarda yok  Ne de olsa uzmanlık alanı.

  Ne demek istiyorsun?

  Çok kulis döndü.

  Aranızda bir tek ben bilmiyorum herhalde, onun için ne diyorlardı  Bir melek.

  - Ya da bir casus.

  - Hayır!

  Evet.

  İçeriden bir casus mu?

  Neden içeriden olsun ki?

  Yoksa burada ne işi var?

  Otuz beş yaşında nereden geldiği belli değil, diploması yok   sınavda birinci oluyor.

  Bu kadarı da fazla artık  Bay Dedalus?

  Ivan’ı kim seviyordu biliyorsunuz.

  Onu işe alan.

  Danışmanı.

  - Claverie.

  - Hayır!

  Yok artık!

  - Vatan haini.

  - Vatan haini.

  Evet, Claverie.

  Otuz yıldır görevde.

  Gierek iktidardayken Varşova’daydı.

  Komünistlerin köstebeği olduğundan şüpheleniliyordu.

  Altı ay sonra da onu Amerikalılar göreve getirdi dendi.

  Asya’da yolsuzluk söylentileri çıkmıştı.

  Ama kanıtlanamadı.

  Ve sonunda emekli olmaya zorlandı.

  Bay Claverie sizi bekliyor.

  Beni izleyin.

  Hoş geldiniz.

  - Merhaba.

  - Merhaba.

  Oturayım mı?

  Oturun lütfen.

  Sizi bir göreve atamak üzere toplandık.

  Öyle mi?

  Giriş sınavı sonuçlarınız oldukça parlak, tebrik ederim.

  - Teşekkür ederim.

  - Tebrik ederim.

  Ben güvenlik, gizlilik ve benzeri konulardan mesulüm.

  Burada buna çok önem veririz.

  Paris’te kalacak yer buldunuz mu?

  Hayır, henüz değil.

  Daha bu sabah trenle geldim.

  Alışılmadık bir tarzınız var.

  Yanlış anlamayın, o kadar da genç sayılmazsınız.

  Ve geleneksel bir eğitim almamışsınız.

  Ne, ne anlamda?

  Siyasal bilimler fakültesi gibi  Öyle bir şansım olmadı.

  Fakat altı dil biliyorsunuz.

  Evet yani Arapça’yı biraz anlıyorum.

  Ana dilim diyemem.

 .

  Bu dilleri nerede öğrendiniz sorabilir miyim?

  Rube’de kendi kendime öğrendim.

  Kitaplardan.

  Bilime meraklı mısınızdır?

  Bilimi seviyorum ama hukuk eğitimi aldım.

  Mektuplaşarak.

  Oldukça tuhaf bir yol.

  Demek istediğim, meslek hayatına bu kadar geç atılmanız enteresan.

  Ben uzun bir süre babamla çalıştım.

  Evet, dosyanızda okudum.

  Kumaş boyamacısıymışsınız.

  Zanaatçıyım.

  Hukuk eğitiminizi orada almışsınız mektuplaşarak.

  Evet, babamın iflas borcunu ödemem gerekiyordu.

  Annemi çocukken kaybettim.

  Ve babam beni tek başına yetiştirdi.

  - Askere gitmediniz mi?

  - Hayır.

  Burada sağlık nedenlerinden dolayı muafiyet yazıyor.

  - Hasta mıydınız?

  - Evet.

  Sağlığınız yerine geldi mi?

  Evet, bana çok iyi baktılar.

  Merakımı bağışlayın ama sizi buraya ne getirdi?

  Gazetede resmi ilanınızı görmüştüm, ben de  Peki ama neden Dışişleri?

  Şey   ben aslında dünyaya karşı büyük bir merak besliyorum.

  Mükemmel!

  Umarım hayal kırıklığına uğramazsınız.

  Hoş geldiniz.

  Sınavı geçemeseydiniz ne yapacaktınız?

  Hiçbir şey.

  Yorulmuştum.

  Hiçbir şey  Yorulmuştum  Evet?

  - Benim.

  - Henri  - Rahatsız etmiyorum ya?

  - Sen beni rahatsız edemezsin.

  Orada saat kaç?

  Saat 3.

  Ama bir türlü uyku tutmadı.

  - Aklımı kaçırmak üzereyim.

  - Sakın panik yapma.

  - Bana yardım et.

  - Geliyorum.

  - Dayanamıyorum artık.

  - Yirmi dakikaya sendeyim.

  Lütfen bekleyin, iletiyorum.

  - Benim.

  Yukarı gel.

  Rüyamda Carlotta’nın öldüğünü gördüm.

  Dostum yapma  Gel haydi.

  İçeri gel  Tamam.

  Şu fotoğraflara bakıyordum.

  Derken karanlık düşünceler beni ele geçirdi.

  Bunlara geceleri bakmamalısın.

  İnsanı melankolikleştiriyor.

  Kızımı çok özledim.

  Her gece kızımın boğazını kesip bir çukura attıklarını görüyorum.

  Pis kağıtlarla dolu iğrenç bir yer.

  Ve de soğuk.

  Böyle söyleme.

  Carlotta ortadan kaybolunca senden nefret ettim.

  Biliyorum.

  Böylesine hayat dolu bir kızın kaybolup gitmesi için   ne yapmış olabilir dedim durdum.

  İyi ama ne yapmış olabilirim ki?

  Bilmiyorum.

  Aldatmışsındır?

  Henri, yapma.

  Kocan maymun iştahlı diye ortadan kaybolmazsın.

  Sağda solda yatan biri varsa o da Carlotta’ydı.

  Evet!

  O benim gibi güçlüydü.

  - Hayatı seviyordu.

  - Evet.

  Senden kaçıyordu üstelik.

  Hepimizden kaçmak istediği kesin.

  Haklısın.

  Carlotta o kadar da hayat dolu değildi.

  Yanlış!

  O dünyadaki en saf çocuktu.

  Hep gülerdi.

  Sense hep mutsuzluğu seçtin.

  Sen  güvenilmezsin.

  Beni hayatta hiçbir kadın terk etmedi.

  Evet ama daha çok gençtim.

  İyi bir koca olamadım.

  Filmlerimden başka bir şey düşünemiyordum.

  Lanet olası egosantrik.

  Ben ona kol kanat geremedim.

 .

  Ben ona bakmasını bildim.

  Ama kasvetli bir babaydın, çok kasvetliydin.

  Önce senin gölgendeydi, sonra da kendini benim gölgemde buldu.

  Senin gölgen benimkinin yanında hiç kalır.

  Bunun farkındayım üstadım.

  Berbat bir baba ve çok zayıf bir koca.

  Şu fotoğraflara bak.

  Baksana.

  Onun ölüm ilanını verdiğinden beri uyuyamıyorum.

  Ben ölüm ilanı vermedim, kayıp ilanı verdim.

  Tam on sekiz yıldır onu bekliyordun   ve artık dayanamıyorum diyordun.

  Sahildeki eve gideceğim, yalnız kalabilir misin?

  Evet.

  Hala o kadınla birlikte misin?

  - Adı Sylvia.

  - Evet.

  O kadın sana çok uygun.

  Bu gece gelmen yazık oldu.

  Haydi iyi geceler.

  İyi geceler.

  Bayım, telefonunuzu kullanabilir miyim?

  Paris’i arayacağım, ücretini veririm.

  Tabii, buyurun.

  - Alo?

  - Benim.

  Şimdi Henri’den çıktım.

  Uyandırdım mı?

  Evet.

  Yemek mi yediniz?

  Hayır, geç saatte aradı.

  - Sana gelebilir miyim?

  - Olur  Çok erken.

  Gel.

  Efendin ne istiyormuş?

  O yaşlı bir adam.

  Ağlıyordu.

  Neden?

  Kızını düşünüyormuş.

  - Sen de düşünüyor musun?

  - Yirmi yıl oldu hayatım.

  Bir hayaleti kıskanma.

  Uyumaya çalışacak mısın?

  Bilmiyorum.

  Uzanacağım.

  Öyle mi yatacaksın?

  Gel yanıma bakayım sen.

  Uyuman gerek ama!

  İki sene önce.

  İki sene önce İsmail’le ortak arkadaşlarımızın evinde tanıştık.

  Ben astrofizikçiyim; İsmail ise yönetmendi.

  Hem ıssız, hem de öfkeli bir hali vardı.

  Çok genç yaşta karısının öldüğünü duymuştum.

  Ondan korksam da yanında olmayı seviyordum.

  Masanın ucunda oturmuş onu seyrediyordum.

  Serseri bir havası vardı.

  Okuduğum kitaplarla dalga geçiyor, saflığımla alay ediyordu.

  Hafif çakırkeyif olmuştum.

  Gitmek için hazırlandım.

  Gidiyor musunuz?

  Sizi rahatsız mı ettim?

  Hayır, hayır, hiç de değil.

  Taksiyle gideceğim, sizi bırakayım mı?

  Bilmiyorum.

  Bir akşam İsmail beni eve bırakmayı teklif etti.

  Bir şeyler içelim mi?

  Sakın yanlış anlamayın, niyetim  Olur.

  Bildiğiniz bir bar var mı?

  Evet.

  Peki.

  Neden çocuğunuz yok?

  Evli erkekler.

  Nasıl?

  Evli erkekleri sevdim.

  Bu konuda uzmansınız?

  Evet, öyle de denebilir.

  Ben şu anda bekarım, fazla şansımız yok demektir.

  Hayır, hiç yok.

  Siz?

  Çocuğunuz var mı?

  Ben mi?

  Bir tane büyüttüm.

  Eskiden.

  Fena değil.

  Ama sonu kötü bitti.

  Üzüldüm.

  Yok, iyiyim.

  Peki evli sevgilinizle neden çocuk yapmadınız?

  Bu yaşta mı demek istiyorsunuz?

  Hayır  Hanımların yaşı sorulmaz.

  Hanımların!

  Evet.

  Ben küçük kardeşimin yasal vasisiyim.

  - Hasta mı?

  - Hayır.

  - Hapiste mi?

  Alkolik mi?

  - O da değil.

  O engelli.

  Bu yüzden çocuk yapmıyorsunuz.

  Öyle de denebilir.

  O benim hayatım.

  - Kardeşiniz mi?

  - Aslında hayır, tamamı değil.

  Şu evli adam da var.

  Adı ne?

  Engelli kardeşinizin?

  Piyer.

  Korktunuz galiba?

  Hayır.

  O benim velinimetim.

  Aslında tam olarak bekar sayılmazsınız.

  Öyle miymişim?

  Evet.

  Sizi daha önce çok genç bir kadınla birlikte gördüm.

  Evet ama onunla ilişkimiz bitti.

  - Uzun süre mi birlikteydiniz?

  - Evet, hayır.

  Çok kavga ediyorduk.

  Özellikle o beni terk etmek istiyordu.

  Ben de onu.

  Ama hiçbiri aynı zamanda olmadı.

  Öte yandan da işime geliyordu.

  Evde telefona bakacak biri vardı.

  Büyük rahatlık değil mi?

  İster misiniz?

  Hayır teşekkürler.

  Demek iki kadın arasında kaldınız.

  Evet öyle.

  Oyuncularınızla yatıyor musunuz?

  Tabii ki.

  Çok güzeller.

  Çok!

  Burası.

  Yukarı çıkmak isterdim.

  Hayır, geç oldu.

  Sadece beş dakika.

  Olmaz.

  Korkmayın bir bakıp hemen çıkarım.

  Neden çıkmak istiyorsunuz?

  Sadece yaşadığınız yeri görmek istedim o kadar!

  Ben de size hayır dedim!

  Evinizi görmek için size yalvarmam mı gerekiyor?

  İstiyorsanız diz çökeyim ama siz utanırsınız.

  Kesin şunu!

  Kesin!

  Ne kadar gerginsiniz.

  Gergin falan değilim.

  Utangacım.

  Bu doğru değil.

  Çok güzel bir ev.

  İyi akşamlar.

  Beni öpmeyecek misiniz?

  Hayır hayır, hayır hayır.

  Size dul olduğumu söylemediler mi?

  Evet.

  Ben üzgünüm.

  Hayatım!

  Sormaya bir türlü cesaret edemedim.

  Filminin konusu ne?

  Kardeşimin bir portresi.

  - Ivan’ın mı?

  - Evet Ivan’ın.

  Kardeşini neden hiç görmedim?

  Çünkü o dünyanın öbür ucunda.

  Ben daha evcilim.

  O mantıklı kardeşti, bense çılgın olan.

  Çılgın olduğunu kabul ediyorsun?

  Evet.

  O casus muydu?

  Evet, sanırım.

  Filminde bunu göstereceksin demek?

  Nereden uyduruyorsun bunları?

  Sana kör bir güven besliyorum.

  Ama beni tanımıyorsun.

  Herkesten daha iyi.

  Bugün yazmadın mı?

  Bence tanıyorum.

  Beni azarlama.

  Beni azarlama.

  Gündüzleri uyuyorsun, geceleri uyku tutmuyor.

  Çünkü korkuyorum.

  Korkmanı istemiyorum.

  Korkmanı istemiyorum aşkım.

  Kabussuz geçen tek gecem yok, bu yüzden korkuyorum.

  İki yıl önce Düşlerin Yorumu’nu okudum.

  İçinde kabuslarla ilgili en ufak bir açıklama yok   kitap tam anlamıyla bir işkence.

  Fazla hap alma, yarın sabah uyanamayacaksın.

  Kendimi uyutmak zorundayım   yoksa kabuslarım bana işkence eder.

 .

  İçme bu kadar.

  Kendini öldüreceksin.

  Hayır, asıl kabuslar beni öldürecek.

  Dostum.

  Gel buraya.

  Gel buraya.

  Gel.

  “Kendi aramızda Ivan’a bir profil çizmeye çalışırdık.

  Kendi aramızda Ivan’a bir profil çizmeye çalışırdık.

  Ama daha baştan kaybetmiş olmak aklımızı kurcalıyordu.

  Efsanevi uykuları olan adama!

  Bir keresinde Ivan’la kongreye gittik.

  Avrupa’da bir kongre.

  Dönüşte Bern Havalimanı’nda aktarmayı kaçırınca   bütün heyet Paris’e giden   bir sonraki uçağı beklemek zorunda kaldık.

  Stokholm’de üç uykusuz geceden sonra   bir beş saatimiz daha kalmıştı.

  Tabii hepimiz bebekler gibi uyuduk.

  Uyumuyor musunuz?

  Hayır, uyuyamıyorum.

  Hayatınızda tanıdığınız bütün diplomatları saysanız  Hastalığım uyumamı engelliyor.

  Elsinor Sendromu diye bir şey.

  Hamlet’teki şatonun ismi bu.

  Evet.

  Çok kötü kabuslar görüyorum.

  Ne tür kabuslar?

  - Bundan bahsetmeyi sevmiyorum.

  - Affedersiniz, burnumu soktum.

  Sorun değil, ofiste uyuyorum  Peki uyumamayı nasıl başarıyorsunuz?

  İlaç kullanıyorum.

  Siz Sylvia mısınız?

  İsmail’in sevgilisi  Evet?

  O nerede?

  O  odasında, yazıyor.

  Denize hala girmiyor mu?

  Bunu nereden biliyorsunuz?

  Ben onun karısıyım.

  Carlota.

  Öldüğünüzü sanıyordum.

  Sizi daha önce gördüm.

  Bir resimde.

  Nasıl?

  İsmail’in evinde tablonuz var.

  O mu?

  O zaman 16 yaşındaydım.

  Ben haber vereyim.

  - İyi çalıştın mı?

  - Yeterince değil.

  Neyin var?

  Sanırım Carlotta’yı gördüm  Kumsalda.

  Aklını kaçırmandan korkuyorum.

  Ya da çıldırmandan.

  Artık Carlotta’dan bahsetmek istemiyorum.

  O yaşıyor.

  Sen ne dedin?

  Oradaydı.

  Kumsalda.

  Bu imkansız hayatım.

  Birlikte geldik, seni aşağıda bekliyor.

  O olduğunu nereden biliyorsun?

  Çünkü öyle söyledi.

  Benim  Evet  Saçımı değiştirdim.

  Beğendin mi?

  Evet  Yaşlanmışsın.

  Ne kadar zaman oldu?

  21 yıl, sekiz ay, altı gün.

  Rahatsız ediyor muyum?

  Hayır  Ben yazıyordum.

  Hala film mi yapıyorsun?

  Evet, evet.

  Onları görmedim.

  Kardeşine söyleyecektim ama yok oldu.

  Fransa’dan ayrıldı mı?

  Onu severdim.

  Burada artık kimseyi tanımıyorum.

  Yaşayacak bir yerim de yok.

  Fransa’yı terk mi etmiştiniz?

  Evet.

  Peki şimdi?

  Paris’teyim.

  Yurtta kalıyorum.

  Bu akşam kalacak yeriniz var mı?

  Yok.

  O zaman burada kalabilirsiniz.

  Olur.

  Burayı hiç kullanmıyoruz.

  İhtiyacımız yok.

  Banyoya bir havlu bıraktım.

  Kötü mü kokuyorum?

  Evet biraz.

  Kıyafet ister misiniz?

  Gerek yok.

  Neden babanızı hiç sormadınız?

  O mu  Onu tanıyor musunuz?

  Hayır.

  Ölseydi bilirdim.

  Bütün bunlar yalan mıydı?

  - Ne yalan mıydı?

  - Sen ve ben.

  Sus.

  Böyle deme.

  Sakın böyle deme.

  Buna gücüm yok.

  Keşke ölseydi.

  Hayır.

  Hayır.

  Keşke hiç geri gelmeseydi.

  Evet keşke.

  Hayır!

  Bu o!

  - Hayır!

  - Haydi git.

  - Hayır!

  - Ona dokunursan seni öldürürüm.

  Hayır  Carlotta?

  Haydi uyan  Ben  Korkunç bir kabus gördüm.

  Ya ben?

  Ya ben!

  Benim hayatım bir kabus ve uyanamıyorum bile!

  Bağırma.

  Lütfen  Artık yaşlı bir kadınım.

  Ve senin yanına geldim.

  Bir gün öleceğim.

  Hayır ölmeyeceksin, sen benim için çoktan öldün!

  Pislik!

  Yirmi yıldır ne cehennemdeydin?

  Lanet olası 20 yıl!

  Cevap ver bana küçük pislik!

  Bilmiyorum.

  Yanlış, ben ne yaptığını biliyorum!

  Ben!

  Bin kere öldüğünü düşündüm, bin kere!

  Dul kaldım!

  Arkasından ağlayacak bir beden bile olmadan!

  Sen, hayatımın 21 senesini nasıl mahvettin bana anlatacaksın!

  Nereye gittin?

  Sen neredeydin?

  Neden?

  Ne zaman?

  Ne zaman?

  Kiminle?

  Tek başıma gittim.

  Nasıl tek başına?

  Evet.

  Neden bilmiyorum.

  Aklımı kaçıracaktım, 20 yaşındaydım.

  Bir gün sokakta yürüyordum, tren garına girdim, trene bindim.

  Ne kadarlığına gideceğimi bilmiyordum.

  Bir hafta mı?

  Bir sene mi?

  Bilmiyorum.

  Artık nefes alamıyordum.

  Lyon’da trenden indim, orası büyük bir şehir, tanımıyordum.

  Kendime dedim ki.

  orada kaybolmak kolaydır.

  Kimse beni aramaya gelmez.

  Bir süre sokakta kaldım ve misafirhanelerde.

  Uyuşturucu mu kullanıyordun?

  Evet.

  Hapse girdin mi?

  Hayır.

  Sonra çalıştım ve taşrada insanlarla yaşadım.

  Bu sanırım altı yıl sürdü.

  Altı yıl!

  Tanrı aşkına bana neden yaşadığına dair bir haber vermedin?

  Adres istemiyordum ben polis değilim   hayatta olduğunu bilsem bana yeterdi.

  Çünkü zaten ölü gibiydim.

  Ölü mü!

  Saçma!

  21 yıl!

  Ölüydün zaten!

  Bütün karakollara gittim, hastanelere, morglara!

  Babanla birlikte sersem dedektiflere gittik!

  Nereye gitsem garlarda hep senin yüzünü aradım.

  Elimde kalan üç tane fotoğrafınla!

  Ben sana ne yaptım?

  Yaşayamıyordum İsmail.

  Artık dayanamıyordum.

  Yok olmak, hayatımı yırtıp atmak istedim.

  Hayır!

  Hayır, hayır!

  Hayır!

  Sen benim hayatımı mahvettin!

  Babanınkini de!

  Gençken insanın kendinden başka kimse borcu olmadığını söylemiştin

  Bunların hepsi saçmalık.

  Biliyor musun?

  10 yıl sonra seni ölü ilan ediyorlar.

  Valiliğe gidip kağıtları imzalayan ben oldum.

  Ve bunu babana götürüp veren de bendim.

  Ağlayacak bir mezarımız bile yoktu.

  Sadece üstünde “Kayıp” yazan bir kağıt.

  Ve acısı hiç hafiflemedi.

  Arkamda 21 yıllık bir umutsuzluk kaldı.

  Peki sen mutlu muydun?

  Ben seni terk ettim.

  Peki ya babanı?

  İkinizi de terk ettim.

  Çok ağırdınız.

  Ya da ben öyleydim.

  Peki hafifledin mi?

  Evet.

  Yıllar sonra bir gün Hindistan’daydım   ve artık hafiflemiştim.

  Hindistan’ı boş versene  Sen Paris’te ağırdın, bir ton ağırlığındaydın.

  Ve ben seni taşıyordum.

  Hayatına kimse girdi mi?

  - Elbette.

  - Kaç kişi?

  Çok.

  Onlara ne anlatıyordun?

  Hiçbir şey.

  Soru sormak yoktu, sadece anı yaşıyorduk.

  Bu çok anlamsız.

  Sürekli yolculuk yaptım, her yere.

  Ve New Delhi’de biriyle tanıştım.

  Biz evlendik.

  Sonra o öldü.

  Ama  Ne zaman?

  Üç hafta önce.

  Geri gelmeye karar verdim.

  Nereye gideceğimi bilmiyordum.

  Artık kaçacak bir şeyim yoktu.

  Bir gün Bloom’un arkadaşı olan bir haham cenaze töreni yapmayı önerdi.

  Mezar kazılacaktı.

  Bloom bu teklifi reddetti.

  Ortada bir beden yoksa mezarı nasıl olur ki?

  Sonuç olarak onu hiç gömmedik.

  Gördün mü, haklıymışız  Hatırladım, bu taraftan.

  Buraya kimse gelmez.

  Kitap güzel mi?

  Evet.

  Ben kitap okumam, hiç okumadım.

  Babamın yüz karasıyım.

  Annem öldüğünde daha çok küçüktüm.

  Ve  yatılı okula gidiyordum, hafta sonları gelirdim.

  Akşamları uyumadan önce babam bana şiir okurdu.

  Sürekli tercüme ettiği Almanca bir şiir hatırlıyorum 

Bir gün seni kaybettiğimde 

Sen nasıl uykuya dalacaksın

 Artık üstünde hışırdamayacağım

 Tıpkı bir ıhlamur çiçeği gibi  Bloom 

Evet, o böyle bir adamdı.

  Senin dinin ne?

  Benim dinim yok.

  İsmail’e böyle mi söyledin?

  Ne?

  İsmail’in sana dinini sormadığını söyleme sakın.

  Sordu.

  Protestan’ım.

  Kurnaz!

  Onun için seninle çıktı.

  Bir Protestan’a dayanamamış demek.

  Evet belki de.

  Ya sen?

  Ben dönek bir Yahudi’yim.

  Babamın yüz karası.

  Hayır!

  - Kimsiniz siz?

 !

  - Durun, affedersiniz.

  Ben Ivan Dedalus, meslektaşız.

  Geri çekilin!

  Hayır ben öyle  Ben öyle, öyle biri değilim.

  Ben Dışişleri’ndeyim.

  Altı aydır burada çalışıyorum.

  Daha önce karşılaştık.

  Havalimanında  Hatırladım.

  Ne istiyorsunuz?

  Son zamanlarda sizi çok düşündüm ve dedim ki belki   belki benimle çıkmayı kabul edersiniz?

  Bir akşam veya bir Pazar günü  Sizinle mi?

  Evet.

  Siz acaba biraz kaçık mısınız?

  Evet, biraz öyle görünüyorum  Ama iş konusunda hiç öyle değilim.

  Sizden biraz korktuğum için  Asıl siz beni korkutuyorsunuz!

  Beni izlemişsiniz!

  Bakın çok üzgünüm.

  Ama eğer kabul ederseniz çok sevinirim.

  Müsait olduğunuz bir akşam  Şey  Belki.

  Belki derken, mümkün mü?

  Ne zaman?

  Neden şimdi olmasın?

  İşte buldum!

  İşte burada.

  Gördün mü  Bunlar deri.

  Seni yurt dışına mı gönderecekler?

  Şimdilik dosyalarla, fotokopilerle uğraşıyorum.

  Bunlar bana büyük.

  Otur bakayım, şimdi hallederiz.

  Şimdi bir dene.

  Mükemmel oldu.

  Sana çok yakıştı.

  Kadınlarla aran pek iyi değil galiba.

  Evet.

  Neden?

  Bilmiyorum.

  - Utangaçlık?

  - Ah evladım!

  Baba, ben sanırım  bir kadınla tanıştım.

  Ivan!

  Gelsene!

  Birazdan ay tutulması olacak.

  Al  Bu sana geldi.

  - Bu nedir?

  - Duşanbe ataşeliğine atanmışsın.

  İki hafta sonra gidiyorsun.

  Üç yıllığına.

  Üç sene mi?

  Benimle evlenmen yeterli.

  Arielle  kim olduğumu bilmiyorsun.

  O zaman ben de öğrenirim.

 .

  Tanrı bu çifti korusun  Arielle çocuk ruhluydu.

  Onun hayallerini Akhilleus ya da Patroklos gibi   bir kahraman süslüyordu.

  Ve o Ivan’ı seçmişti.

  Lanet olsun!

  Ivan’ın bir arkadaşı haberi duyduğunda şöyle demişti.

  Bu bir intihar.

  Ve bu Ivan’ın kulağına gelmişti.

  Birinin intiharı olmak kolay bir şey değil.

  Çok da farklı değilsin.

  Nasıl?

  Birbirimize benziyoruz.

  Senle ben aynıyız.

  Evet  Buraya ne yapmaya geldin?

  Bence biliyorsun.

  Hayır.

  Ben İsmail’i toparlarken kötü durumdaydı.

  Onu senden kopardım.

  Ve artık gerçek bir hayatı var.

  Niye omuz silkiyorsun?

  - İsmail kendini kandırıyor.

  - Hayır.

  O benim çocuğum.

  Yanılıyorsun.

  Onu tanımıyorsun.

  Beni mahvetmeye mi geldin?

  Hayır.

  Ben İsmail’i hep düşündüm.

  Hep aklımdaydı.

  Neden buradasın?

  “Bugün”?

  Neden iki yıl önce değil?

  Çünkü özgür değildim.

  Evliydim.

  Kocan nerede peki?

  Kocam öldü.

  - Sen çıldırmışsın!

  - Artık buradayım.

  Söylediğin her şey zehir.

  Buraya erkeğimi geri almaya geldim.

  Sen kötüsün.

  Söylediğin her şey kötü.

  Sen onsuz yaşayabilirsin.

  Mutsuz olmazsın.

  Ben olamam.

  İsmail olmadan  Kocanı sevseydin.

  Bu imkansızdı.

  Sen artık yoksun.

  Baban için bile yoksun.

  Ölü ilan edildin Carlotta.

  Artık kimse için yoksun.

  Aleksandır’la altı yıldır birlikteydik.

  New Delhi’ye sahte belgelerle girmiştim.

  Kendime Ester diyordum.

  Çok fakirdim.

  Nasıl yaşıyordum Tanrı bilir.

  Alex’le tanıştığımızda evliydi.

  Benden yaşlıydı, tipi çok hoşuma gidiyordu.

  Karısını terk etti, çocuklarıysa büyüktü.

  Taşrada saray gibi bir yer aldı.

  Ben de yanına taşındım.

  Aleks hep Hint müzikleri dinlerdi.

  Eve müzisyenler gelirdi, mutluyduk.

  Bir gün öldü.

  Kan kusuyordu, üstüme kustu.

  Kilisede cenazesinin olduğu gün bütün ailesi oradaydı.

  Bense yalnızdım.

  Oğlu gitmemi söyledi.

  Ama gitmedim, kaldım.

  Bana pislik muamelesi yaptı.

  Kabus gibiydi.

  Eve döndüğümde  İçeride adamlar vardı, bütün mobilyalar gitmişti.

  Kıyafetlerim bile yoktu.

  Her şeyi almışlardı.

  - O kimdi?

  - Sana bin kere söyledim.

  - Seviyor muydun?

  - Sana bin kere söyledim.

  Nasıl seviyordun?

  Savunmasız bir kızı sever gibi  Bocalıyordu, her şeyden inciniyordu   ben onun zırhıydım.

  Tanıştığımızda ben de savunmasız değil miydim?

  Evet.

  Başka türlü.

  Nasıl?

  Yalnızdın, çok yalnız.

  Rahibe gibi.

  Rahibe gibi mi sevişiyorum?

  Hayır.

  - Carlotta nasıl sevişiyordu?

  - Hatırlamıyorum.

  Yalan.

  Asla unutmazsın.

  O kendini kaybederdi.

  Nasıl?

  Çoğu zaman sevişirken ağlardı.

  Peki şimdi ben?

  Ağlıyorsun  Seni aldatır mıydı?

  Evet, sürekli.

  Karşısına kim çıkarsa.

  Ben de o adamlardan biriydim.

  Ben bilmiyorum.

  Seni aldatamam.

  Nasıl yapılır bilmiyorum

 Ben her şeyi sana borçluyum, ona değil.

  Aramızda borç olsun istemiyorum.

  Hayatını kurtardığım doğru.

  Carlotta’yı kıskandığım da.

  Ve bunu engelleyemiyorum.

  Beni yiyip bitiriyor.

  Carlotta’ya geri dönmeyeceğim.

  Mutlu olmanı istedim.

  Mantıklı olmanı değil.

  Bu yüzden kıskanıyorum.

  Seni çok geç tanıdım.

  Uyuyacak mısın?

  Ne yapıyorsun?

  Sana bir kez daha bakmak istedim.

  Neden?

  Hey, söylesene.

  Sus!

  Sus!

  Konuş benimle!

  Gitmek istiyorum.

  Seni tekrar görmek istediğimden emin değilim.

  Kendimi “Benimle gelin” diyecek kadar sevmiyorum.

  Bırakın gideyim size yalvarırım.

  Kalın.

  Asıl ben size yalvarırım.

  Sabah sabah şarap mı içiyorsun?

  Uyumadım.

  Babanın övgüsünü yazıyordum.

  - Sylvia denize mi gitti?

  - Hayır  O gitti.

  - Nereye?

  - Uzağa.

  Neden onunla gitmedin?

  Çünkü istemiyordu.

  Benim yüzümden mi?

  O astrofizikçi.

  Aklında yıldızlar var, sonsuzluğa inanıyor.

  Zeki bir kadın seçmişsin  Sylvia güzel ve zeki.

  Evet.

  Ben zeki değildim.

  Öyleydin.

  Ama fazla mutsuzdun.

  Ben değiştim dostum.

  Bunu yapamam Carlotta.

  Seninle yaşamak istemiyorum.

  Artık istemiyorum.

  Yarın yok olurum  İşte böyle.

  Ne yapıyorsun?

  İşlerine burnumu sokuyorum.

  Neden?

  Ah bir çocuğunuz var.

  Kim?

  Sylvia’yla bir çocuğunuz var.

  Hayır.

  Fotoğraftaki kim?

  Tanıdığım bir çocuk.

  - Çocuk yapalım.

  - Ne?

  - Senden hamile kalmak istiyorum.

  - Hayır olmaz 

Bir gün yine kaybolacaksın

 Lütfen.

  İstiyorum.

  Hintli’yle yapsaydın o zaman.

  O farklıydı.

  Ben seni gerçekten sevdim.

  Onu büyütmek zorunda değilsin.

  - Fazla yaşlıyım.

  - Yaşlı değilsin.

  Hayır.

  Soyumu devam ettirmek istemiyorum.

  Babana neden geri dönmedin?

  Onu bir daha görmeyeceğim.

  Artık çok geç.

  Ne?

  Geriye dönüş olmadığını kabul etmem gerekiyor.

  Öyle mi?

  Senin Carlotta olduğunu nereden bileyim?

  O olmaya çalışan birisin belki de.

  Annenin adı neydi ha?

  Ne zaman öldü?

  Nereye gömüldü söyle!

  Her şeyi bırakmak isterken seni götürdüğüm keman hocanın adı neydi?

  Neden Carlotta olmaya çalışıyorsun?

  Cevap verirsem daha çok acı çekersin.

  - Hayır.

  - Ne kadar acı çekmek istiyorsun?

  Hayır, Henri’yi görmekten korkuyorsun!

  Korkuyorsun!

  Babanı gör de huzur içinde ölsün!

  Ona yalan söylemeyeceğim ama   buradasın ve onu aramaya korkuyorum!

  Sen bir yalansın!

  Seninle ilgili her şey yalan!

  O benim babam, senin değil.

  Onunla evlen!

  Beni rahat bırak.

  Senden dolayı onu seviyorum!

  Sylvia’ya mı gidiyorsun?

  Bu seni ilgilendirmez.

  - Böyle yapma.

  - Bırak beni!

  Her şeyi yıkıyorsun.

  Yanında nefes alamıyorum.

  Asıl sen her şeyi yıkıyorsun.

  Sana baktığımda, dokunduğumda, sen ölüsün!

  Midemi bulandırıyorsun, defol!

  Seni yaralamaya çalıştım.

  Ne olur beni affet İsmail.

  Beni affet.

  Yalnız yaşayamam.

  Lütfen İsmail  Beni tekrar hayatına al ne olur.

  Sana ihtiyacım var!

  Benim sana ihtiyacım yok.

  Defol git.

  Beni bırakma  beni bırakma  Mutlu musun?

  Evet.

  Kaçıyor musun?

  Beni seviyorsan babana git.

  Yalvarırım onunla konuş.

  Benim buna gücüm yok.

  Sylvia keşke açsan.

  Telesekretere konuşmak istemiyorum.

  Ben şu an yoldayım, Paris’e geliyorum.

  Keşke doğru kelimeleri bulabilsem  Carlotta’yla her şey bitti, o eskide kaldı.

  Kendimi tekrar bulmak zorundayım.

  Bunu tek başıma yapamam.

  Sensiz olmaz  Sen kesin dağlardasın.

  Yıldızlara bakıp beni unutacaksın.

  Ben kayboldum  Bana yardım et.

  İki yıl önce  Affedersiniz, geç oldu.

  Biraz fazla içmişim.

  Şöyle geçin lütfen.

  Çok teşekkür ederim.

  Su ister misiniz?

  Kahveniz var mıydı?

  Üzgünüm, kahve içmiyorum.

  Peki viski?

  Tabii.

  Buyurun.

  Bakın beni reddederek bir şeyi kaçırıyorsunuz.

  Karar vermeniz lazım.

  Bin sene bekleyemeyeceğim.

  Doktorlar bazı testler yaptı bakın  Doktorlar ne dedi size?

  Konu ben değilim, iyi biri olmaya çalışıyorum sizin için.

  Affedersiniz ama çok ciddi birisiniz 

Hayır beni suçlamayın.

  Biliyorum daha yeni tanıştık   evli biriyle görüşüyorsunuz ve harika gidiyor 

Onu bırakın demiyorum ama  beni kaçırmayın.

  Yaprakları kesin iyice!

  Hayır, kollarınızı kaldıracaksınız.

  Herkes kaldırsın kolunu.

  Dikkatli olun!

  Hey sen!

  Aşağıya in!

  Saçmalama.

  Victor nerede?

  Buradayım.

  Victor!

  Herkes yerine geçsin!

  Kırk dakikamız kaldı!

  Ne okuyorsunuz?

  - Flannery O'Conner.

  - Güzel mi?

  - Dalga geçmeyin!

  - Sıkılıyor musunuz?

  Hayır hiç de değil.

  İlk defa mı çekime geliyorsunuz?

  Evet.

  Nasıl?

  Fena görünmüyor.

  Siz hep böyle sinirli misiniz?

  Duruma göre.

  Beni çok korkuttunuz.

  Ne yapıyor bütün bu insanlar?

  Çalışıyorlar.

  Beni bekleyecek misiniz, birazdan biter.

  Ben sizi evde bekleyeyim, anahtarlarınızı verin.

  Gidecek misiniz?

  Metreslerinizi mi saklıyorsunuz?

  - Birkaç tane!

  - Pek güzel.

  - Verin anahtarları.

  - Buyurun.

  Banyoda bir sürü şey var, kremler   diş fırçaları falan bir sürü şey aldım.

  Utandım.

  Tamam.

  Ben sizi burada beklerim.

  Tamam.

  Mantonuzu alayım.

  Tamam  Teşekkür ederim.

  Hala tam yerleşemedim.

  Biraz karanlık.

  Bir şey içer misiniz?

  - Olur, evet  - Sadece viskim var.

  Tamam olur.

  Buzum yok.

  Hiç önemli değil.

  Bu eşiniz mi?

  Evet, Carlotta  Teşekkürler.

  20 yaşında evlendik.

  Çok gençmişsiniz.

  - Sonra bir gün gitti.

  - Ne zaman?

  Üç yıl sonra.

  - Nereye?

  - Söylemedi.

  Gitti  Ben yalnız kaldım.

  Dul hayatı yaşadım.

  Sonra bir gün çok sarhoştum, öfkeliydim   bütün fotoğraflarını yaktım.

  Sabah elimde hiçbir şey kalmamıştı.

  Sonradan çatı katında bu tabloyu buldum.

  Carlotta 17 yaşındayken bunu kuzenim çizmişti, bana sattı.

  Ondan kalan tek hatıra bu.

  Onu kaldırmamı ister misin?

  Hayır, buna gerek yok.

  Neden benimle sevişiyorsun?

  Çünkü yaşlısın.

  Çünkü  serseri tiplisin.

  Çünkü gizemlisin ve gizemlerini çözmek istiyorum  Bu yeterli değil.

  Çünkü ben kayıp bir kızım.

  Ve sen beni asla terk etmezsin.

  Maskeni indireceğim ve senden bir prens yaratacağım.

  Merhaba.

  Merhaba.

  Selam.

  Selam, oyuncular geldi mi?

  Geldiler evet.

  - Nasıl gidiyor?

  - Merhaba.

  Merhaba.

  N'aber?

  İsmail yok mu?

  Hayır.

  Herkes onu bekliyor.

  - Yönetmen burada değil.

  -40 dakika oldu.

  - İlk defa.

  - Evinde değil miymiş?

  - Evde kalmamış.

  - Kimle sevişti?

  - Nasıl?

  - Setten kimle sevişti?

  - Bilmiyorum.

  - Aktrisle mi kimle?

  Gözünü aç böyle olmaz ki.

  Biriyle olmuş sonra da uyanamamış işte.

  - Faunia burada mı?

  - Makyajda.

  Faunia buradasın.

  Çıkın bakalım, çıkın!

  Kimse yok mu?

  Sadece ben varım.

  Faunia sana bir iyi bir de kötü haberim var.

  İyi haber, bugün metin değişikliği olmayacak.

  Kötü haberse  İsmail gelmedi.

  Sorduğum için beni bağışla ama İsmail nerede?

  Bilmiyorum.

  Sana inanmıyorum hayatım.

  Onu dün gece gördüm.

  - İçkili miydi?

  - Ben polis değilim.

  - Siz seviştiniz mi?

  - Zwy!

  Rica ederim  Tamam tamam  Kaçta çıktın?

  Gün doğmadan  Neden?

  Çünkü kayboldu.

  Dairesini kapıcıya açtırdım ama orada değildi.

  Kaçmış mı?

  Sylvia’nın yanında herhalde.

  Söylesene.

  Sylvia’yı nerede bulabilirim?

  Sylvia onu terk etti.

  Hayır!

  Doğumuma şahit olan şehre kaçtım.

  İşte sonunda evimdeyim.

  Ve sürgündeyim.

  Burada nehir yok ama kanal şehri ikiye bölüyor.

  Pis bir kanal, kokuyor.

  Sokakların altında bataklıklar 

Böyle bir toprak üstüne hiçbir şey kurulmamalıydı.

  Bin yıl sonra su yine kokuşmuş, boğuyor.

  Kötü kokular, nem, soğuk.

  Burada insanlar çirkin, yenik  Yüzüme aynada bakmayalı seneler oldu.

  Tekrar huzurluyum.

  İyi günler  Adım Carlotta Bloom, geri döndüm.

  Anlamadım?

  Geri döndüm.

  Adımı tekrar kayda alabilirsiniz.

  Üzgünüm ama anlamadım, adınızı hangi kayda alacağım?

  Bilmiyorum.

  Yaşayanlar için bir kaydınız yok mu?

  Ölüler için de kaydınız olmalı.

  Ben kayıp biriydim.

  Kayıp şahıslar için yandaki gişeye gitmeniz gerekiyor.

  Sağ olun.

  Birini mi kaybettiniz?

  Benimle konuşmayın.

  Karıma benziyorsunuz.

  Başka yere baksanıza!

  - Adınız nedir?

  - Carlotta Bloom.

  İki o’yla.

  Yönetmeninki gibi mi?

  Ben kızıyım.

  Ne zamandır kayıp görünüyorsunuz?

  Bilmiyorum.

  Dosyalarınızda yazmıyor mudur?

  Asliye Mahkemesi sekiz yıl önce sizi “kayıp” ilan etmiş.

  Kim tarafından?

  Sulh hakimi.

  Talep eden ise İsmail Vuillard, eşiniz.

  Ne yapmam gerekiyor?

  Diplomatik elçiye gidin, onlar kararı iptal edecektir.

  Böylece eski haklarınıza tekrar kavuşabilirsiniz.

  Kocama da kavuşabilir miyim?

  Maalesef.

  Kayıp kişinin evliliği geçersiz sayılıyor.

  Nabzım dakikada 160 atıyor.

  Kanımdaki oksijeni ölçtüm.

  Uyku apnesi gibi bir şey.

  Dolayısıyla hiç dinlenemiyorum.

  Alkolle bağlantılı olabilir mi?

  Hayır, hayır  Nadir görülen bir epilepsi türü de olabilir

 Evet, kabuslara neden olan bir gen olduğunu okudum.

  HLA, DQB1-05 gibi bir şey.

  Bende öyle bir şey olup olmadığına bakabilir miyiz?

  - Çok yorgunsunuz.

  - Hayır hayır  Size bir lorazepam ya da diazepam yazabilirim   böylece derin uyku uyursunuz.

  Uykunun ikinci ve üçüncü fazlarını baskılar ve sizi rahatlatır.

  Hayır hayır  Ben artık uyumak istemiyorum.

  Ya da beynimi iki ayırın.

  Pardon?

  Rüya görmek istemiyorum.

  Hipotalamusa müdahale edin.

  Öyle bir şey yapmayacağım.

  - Ameliyatı karşılarım.

  - Bu para meselesi değil.

  Yapabileceğim tek şey siz uykuya dalmadan önce   size dopamin enjekte etmek olabilir.

  İğneyi ben yaparım.

  Dopamin ne işe yarayacak?

  Kabuslara neden olan salgıyı besleyecek, rahatlayacaksınız.

  - Öyle mi?

  - Evet.

  Hastaneye yatmanız gerekiyor, kontrol altında olmalısınız.

  Hastaneye gitmem.

  - Ivan sizinle mi?

  - Hayır.

  Liseye birlikte gitmiştik.

  Kardeşiniz hala diplomat mı?

  Evet.

  Khodjent Hapishanesi, Tacikistan Nasıl, iyi geçti mi?

  Gayet iyi.

  Kimlerle tanıştın?

  Tutuklularla.

  Siyasi tutuklularla mı?

  Onlarla da.

  Ehliyet sınavına ne zaman gireceksin?

  Merhaba.

  Serseriye benziyorsun.

  Evet.

  İyi günler.

  Sakızını ver.

  Bay Dedalus?

  Yeni güvenlik şefi sizi odanızda bekliyor.

  Öyle mi?

  Merhaba  Merhaba.

  Sizden öncekinin düzenini aynen koruyorsunuz demek?

  Biraz değiştirdim.

  Yeni şifreyi ezberleyip çöpe atmanız gerekiyor.

  Buyurun!

  Affedersiniz, biraz utanıyorum ama kasayı açmışsınız.

  Dayanamadım.

  Ergenlikten beri ilaç kullanıyorum ama   alışkanlıklarımın işimi engellemesini istemem.

  Orası belli olmaz, ne kullanıyorsunuz?

  Ya ot falan.

  Yani hafta sonları da LSD alıyorum ama  Üstünüzde taşımayın.

  Hayır, üstünüzde yok değil mi?

  İşte bu ihmalkarlık.

  Kusura bakmayın ama yanımda taşımazsam nasıl olacak?

  Çok basit: Elçiliğe valizle gönderirsiniz, oradan da alırsınız.

  Hiç arkadaşınız yok mu?

  Evet var.

  Şu griden  Kahverengiden  Kimle tanıştım bilsen  Ne?

  Nereye?

  - Galiba dinleniyoruz.

  - Onlardan kurtulmalıyız.

  Canları sıkılır, durum daha da kötüleşir.

  - Kimin canı sıkılır?

  - Tacikistan polisi.

  Gözetlenmek işinin bir parçası aşkım.

  Arielle!

  Ne oldu?

  Arielle!

  Ne oldu?

  Bak!

  Evimize girmişler, bu korkunç.

  Bunlar Tacikistan malı değil.

  Amerika’da bir servet eder.

  Bu modeli hiç görmemiştim.

  Belki de Tacikler modernleşmiştir.

  Emin değilim.

  Evimize kim dinler ki?

  Bu hafta, Kocent hapishanesine gittiniz değil mi?

  Evet.

  Bu adamı gördünüz mü?

  Emin değilim.

  Fotoğraf eski.

  Bu İmam Faryas.

  Faryas kim?

  Dünyanın en çok aranan adamlarından biri.

  Birinci Afganistan Savaşı’nda tutuklanmıştı.

  25 yaşındaydı.

  Bütün gizli servisler peşindeydi.

  Bütün hapishanelere girip çıktı.

  O zamandan beri hiç haber yok.

  20 yıldır onunla konuşan ilk batılı sizsiniz.

  Neden bahsettiniz?

  Adam aklını kaçırmıştı.

  Soyadını bile hatırlamıyordu.

  Ivan.

  Kaç hayatınız oldu?

  Herkes gibi  Yani?

  İki.

  Ya da üç?

  Üç numaralı oda sizin.

  Teleskop saatlerim de dahil mi?

  Evet, bu geceden başlıyor.

  Görüşürüz.

  Maskeni indireceğim ve senden bir prens yaratacağım.

  Kapıyı çalmadın mı?

  - Açar mıydın?

  - Hayır.

  Eninde sonunda çıkarsın diye düşündüm.

  - Kahve ister misin?

  - Teşekkürler.

  Ailenin evi mi?

  Büyük teyzemin.

  - Beni nasıl buldun?

  - Faturalarından.

  Bankacına kart borcunu ödeyeceğimi söyledim.

  İyi misin?

  Yarıda kalan bir filmim var.

  Gelecek hafta sigorta ödemeleri gelecek.

  Prodüktör seni öldürmek istiyor.

  Saygınlığını korumak için de oyunculara yalan söyledim.

  - Adresimi vermedin mi?

  - Tabii ki hayır.

  Karını aramanı istiyorum.

  Ben omlet yapacağım.

  Bak.

  Tavuk aldım.

  Kümes kursam yeridir, değil mi?

  Hayır hayır.

  Filmini bitir.

  Sana ihtiyacım var.

  Keşke bana ihtiyacınız olsa.

  Filmin konusu değil mi?

  Ondan korkuyorsun.

  Zwy ben senelerdir film yapıyorum.

  Asistanlar bitirsin çekimi, umurumda değil, gelmeyeceğim.

  Nasıl istersen.

  Seni uyutup bagaja atarım ve Paris’e götürürüm.

  Kazanamayacağın kavgaya girme bence.

  Öyle olsun, ama son zamanlarda çok içtin.

  Silahım var.

  Herhalde ateş etmezsin  Beni seversin.

  Evet.

  Yaşlandın dostum.

  İkimiz de yaşlandık.

  Sadece film yapabiliyorsun ve öğrenmek için fazla yaşlısın.

  Öğretebilirim.

  Yazıyla.

  Bu halinle seni hiçbir lise kabul etmez.

  Sağlığım iyi değil, fazla yaşamam.

  Yanılıyorsun, daha vaktin var!

  Bak bana, senelerce seninle çalışmamaya yemin ettim ama   şu halime bak, kümesin ortasına düştüm yine lanet olsun!

  Yaklaş!

  Yaklaş  1437, 1434.

  Batı’da perspektifin keşfi.

  Kuzey ve güney.

  Ne yapmaya çalışıyorsun?

  Tek bir evrensel perspektif olduğuna inandılar   ama iki tane vardı.

  Hollanda’yla İtalya arasında olağanüstü bir kuvvet alanı var.

  Görülmemiş, yıkıcı bir nefret.

  Bak!

  Aynı perspektifler.

  Ben Yahudiliğime asla söz ettirmem.

  Dur, dur  Mantığını kavrasak nefreti ortadan kaldırabiliriz  İsmail  İsmail Paris’e geri dönmelisin.

  İyi günler Bay Bloom.

  Merhaba.

  İyiyim, siz?

  Bir tane de kırmızı biber.

  Sağolun.

  Teşekkürler Bay Bloom.

  Hayır!

  Git!

  Git buradan!

  Alo?

  Ben Henri Bloom.

  İsmail’le acilen görüşmem gerek.

  Alo, hanımefendi?

  İsmail yanımda değil Bay Bloom.

  Kızımı görüyorum.

  Pencereden, dışarıdan.

  O yaşıyor olamaz.

  Geri geldi.

  Onu gördüm, konuştum, bizde kaldı.

  Neden gelip beni görmedi beni?

  Bilmiyorum efendim.

  İsmail size bahsetmekten korktu.

  Hayır.

  Artık çok geç, ben çok yaşlıyım.

  O artık benim kızım değil.

  Ama siz hala onun babasısınız.

  Hanımefendi, ben öleceğim.

  Hayır ölmeyeceksiniz!

  Carlotta’nın sizinle konuşmaya korkmasını anlıyorum.

  Peki ama siz?

  Korkak mısınız?

  Ben yaşlı bir adamım hanımefendi.

  Carlotta’yı sevdim, ardından ağladım ve şimdi ben  Alo?

  Alo?

  Alo?

  Prodüktörler Çek sahnelerini izledi   ama hiçbir şey anlamadılar.

  Editörün diyalog yok diyor.

  Sesçi hiçbir şeyden anlamıyor.

  İstediğini kovabilirsin, umurumda değil.

  Her kafadan bir ses çıkıyor zaten.

  Bunlar dış sesli sahneler.

  Bir anlatıcı ekleyeceğiz.

  Ben kimseyi eklemem.

  İyi ama hikayeyi anlatan biri gerekiyor.

  Kim bu anlatıcı?

  Claverie.

  Ivan’ı işe alan adam işte hatırla!

  Yaşlı kaypak adam.

  Evet Claverie.

  Gierek zamanında Varşova’daydı   ve herkes onun köstebek olduğundan kuşkulanıyordu.

  - Komünist mi?

  - Ama bu doğru değildi.

  Ajans hiçbir şey bulamadı.

  Ve sonuç olarak Claverie yine protokolde kaldı.

  Duşanbe’den sonra da Ivan nereye atandı?

  Prag’a!

  Geldiğinde onu sahte gülüşüyle kim karşıladı dersin?

  Claverie!

  Yeniden büyükelçi olmuştu.

  Ivan memurluğa devam ediyordu ama işte onun dil yeteneği vardı.

  Rumence öğrenmek istedi.

  Bunun için de sokaktaki dilencilerle   serserilerle takılmaya başladı.

  O sahnede ne diyor?

  Annen bir pislik.

  Küfür tabii ama anlaşılmasa da olur.

  Güvenlikçi Ivan’ın cep telefonu olmadığı için ondan nefret ediyor.

  Size her an ulaşabilmeliyiz.

  Elçiliğe telefon kabininden de gayet ulaşabiliyorum.

  Hediye.

  Ve sonunda Ivan Prag’da o Rus’la tanışır.

  Jackson Pollock’un Prag’da bir sergisi vardır.

  Pollock’un bir Doğu ülkesindeki ilk sergisidir.

  Amerikalılar hava atmak için bütün elçileri davet ederler.

  Ivan da tek başına Lavender Mist’in önünde oturmaktadır.

  Yanına asık suraklı bir Rus oturur ve konuşmaya başlarlar - Ne konuşurlar?

  - Tablodan bahsederler.

  - Pollock’tan mı?

  - Evet, evet  Çok az görsel olduğundan  Baskı olduğundan

 Aynı olduğundan, ailesi, köpeği, annesi, nefret ettiği kardeşi 

Lavender Mist dokunamadığı bütün kadınlardır.

  Lee Krasner değil.

  Yumuşak, güzel kadınlar, dudaklar, omuzlar   30 nü tablonun birleşimidir.

  Avignonlu Kızların yorumudur.

  İki tip tablonun önünde konuşur.

  Rus her şeyi anlar.

  Ona biz kardeş gibiyiz der hatta.

  Moskova’da bir tez yazmıştır.

  Pollock kardeşlerin tabloları hakkında  Pollock’un erkek kardeşinin önünde   genç yaşta nasıl şiddete maruz kaldığı hakkında.

  - Bu iğrenç  - Evet, üzücü bir hayatı olmuş.

  Sonra bu müzede bu iki tip arkadaş olur.

  - Fransız mısınız?

  - Evet.

  Siz Çek değilsiniz.

  Hayır.

  Rus’um.

  Sonra damdaki sahne gelir.

  Prag’a, geceye, yıldızlara bakarlar.

  Rus’un karısına, terasta oynaya iki çocuğa  Sessiz olun!

  Lütfen!

  Bir dakikalığına!

  Ve Rus, Ivan’a hediye verir.

  Bir kahve makinesi ya da Arielle için bir ayıcık.

  Senin için!

  Bir Rus ayısı!

  Spasiba!

  Teşekkürler  Sonrasını kafamda çektim.

  Çocuklarınıza bayıldım!

  Sizi seviyorum!

  Sen aklını kaçırmışsın.

  O kadar içtim ki sanırım öleceğim.

  Seni ayyaş.

  Evet!

  Sev beni.

  Evet.

  Vanya.

  Sana minnettarım.

  Neden ki?

  Moskova’daki dergilerden birinde eleştirim yayınlandı.

  Jackson Pollock’la ilgili.

  Artık ülkemde meşhur biriyim, senin sayende.

  Konuştuklarımız sayesinde!

  Çok mutlu oldum.

  Parayı paylaşmamız lazım lütfen.

  Hangi parayı?

  Dergiden kazandığım parayı.

  Hayır hayır.

  Ben para istemiyorum Igor.

  Arkadaşım değil misin?

  Evet arkadaşınım.

  O zaman mutluluğumu paylaş.

  O Rus.

  Bana para verdi, çok para.

  Ne kadar?

  100 bin euro.

  - Sadece tablodan konuştuk.

  - Bunu önceden vermişti.

  Ayrıca, benim için plastik çiçekler, kahve makinesi   ve oyuncak ayı da var.

  Bunları ben istemedim.

  Bundan siz sorumlu değilsiniz.

  Bence şu anda Ivan size   gizli istihbarat servisinden birinin adını veriyor.

  Yani onu o keşfetti.

  O pisliği yakalayacağız.

  Casus ve Ivan Rus’u Prag sokaklarında takip eder  Tesadüfen karşılaştığınızı söyle.

  Slavia Kafe’ye götür onu, adamlarım sizi koruyacak.

  Igor!

  Igor!

  Gidelim.

  Ölmeni istemiyorum  Ölmeyeceğim hayatım  Uyan!

  Ölmeni istemiyorum.

  Uyan!

  Benimle evlendin, yaşayacaksın!

  Ne bu şimdi?

  Prag’ın ortasında bir Rus’u öldürüyorlar   ve kim yaptı bilmiyor muyuz?

  - Ruslardır belki.

  - Hayır.

  Moskova ensemde boza pişiriyor şu anda.

  Adam sütten çıkma ak kaşık değildi, casus olabilir  Hayır.

  Casus falan değildi.

  Normal bir çalışandı.

  100 bin euro.

  Ivan’a o kadar para verdi, sizce bu normal mi?

  Siz çok değerli birisiniz Ivan.

  Bana şimdi bu kadar parayı hak etmek için ne yaptınız anlatın.

  Bilmiyorum.

  Ne bildiğimi bilmiyorum.

  Ben de ona soracaktım ama Igor bana cevap vermeden öldürüldü.

  Kocam bir casus.

  Ne?

  Kocam bir casus.

  Hapishanede gördüğün o tip de öyle  Kim?

  Adı Fariyas’tı.

  Igor Fariyas’ı istiyordu.

  Kocamı kurtarmalısınız!

  Igor kim için çalışıyordu?

  Ha?

  Kime telefon ediyordu?

  Bilmiyorum dedim!

  - Hayır!

  - Igor kim için çalışıyordu?

  - Kim için çalışıyorsunuz?

  - Bilmiyorum!

  - Kimi istiyorsunuz?

  - Bilmiyorum!

  Kim için çalışıyorsunuz?

  Aman tanrım!

  Sakın bana dokunma!

  Seni yaraladım!

  Affedersin!

  Yaklaşma dedim sersem!

  Sakın arkamdan ağlama.

  Üç deyince acıyacak  Bir  iki  İşte böyle  Kurşunu çıkardım.

  Yara iyileşecek.

  O herifi herkesi öldürmeden durdurun!

  Evet evet  Sizi tebrik etmeyeceğim.

  - Özür dilerim.

  Kendimi kaybettim  - Kapa çeneni!

  Arkadaşınız iyileşecek.

  - Acıyor mu?

  - Evet!

  Yavaş yavaş açılıyorsunuz.

  Ne yapıyorsunuz?

  Kes şunu Zwy!

  Zwy!

  Bırak beni gideyim!

  Zwy!

  Boğulmayacağından emin misiniz?

  Evet.

  O alışkın, sağlam tiryakidir.

  Çünkü galiba ayaklarıyla vuruyor da  - O filmi bitireceksin!

  - Tamam bitirecek  Hey!

  Duydun mu!

  O filmi bitireceksin!

  Bitireceksin!

  - Daha iyi misin?

  - Evet, çok iyiyim sağol.

  Kurşun kasımı geçti   bir daha kolumu asla normal bir şekilde oynatamayabilirim.

  Çok utanıyorum.

  Utanabilirsin.

  - Karını aradım.

  - Hayır.

  - Evet.

  - Hayır.

  Çekim ertelendi.

  Sigorta iki haftalık arayı karşılıyor.

  Bu da sana yazman için vakit demek.

  Sylvia burada çalışmayı sevdiğini söyledi üstelik.

  Zwy bana çok kızgınsın biliyorum ama beni çözebilir misin acaba?

  Hayır.

  Zwy  Zwy  Beni bırakma!

  Birazdan gelecek.

  Beni bırakma!

  Zwy!

  Zwy!

  Affedersin!

  Ne yaptın sen, prodüktörüne ateş mi ettin?

  Evet  Beni hapsedecek misin?

  Evet!

  Aşkım!

  Aşkım!

  Aşkım.

  Bloom’un kızı burada.

  Ben karşılarım.

  Hasta tüm aile ziyaretlerini yasakladı.

  Evet ama çoktan girdi.

  Olamaz  Hanımefendi  Siz doktoru musunuz?

  Ziyarete izin verilmiyor.

  O nasıl?

  - Bilinci yerinde mi?

  - Uyandığında çok sakindi.

  Burası yeterince sıcak mı?

  Evet hanımefendi.

  Çıkmalısınız.

  Babanızın sakinliğe ihtiyacı var.

  Bekleyeceğim.

  Konuşmayacağım.

  Evinize dönün.

  Sizi arayıp haber veririz.

  Hayır.

  Uyandığında burada olmak istiyorum.

  Baba  beni tanıdın mı?

  Sen hayaletsin biliyorum.

  Ne zaman öldün?

  Ben ölmedim.

  Beni tanımadı.

  Uyanıyor, biraz bekleyin.

  Ellerim nerede?

  Ellerim nerede?

  Bırakın beni!

  Bırakın beni!

  On miligram valyum.

  Gece bağlı olacak.

  Beş dakikanız var, sonra gitmelisiniz.

  Baba  Alnımı hissediyor musun?

  Beni affetmeni istiyorum.

  Ben yaşlı bir adamım.

  Nerede olduğumu bilmiyorsam benimle dalga geçme.

  Hastanedesin  iyileşeceksin.

  Sanırım seni tanıyorum.

  Sen benim çocuğum musun?

  Evet benim.

  Ağlıyor musun?

  Ağlaman için bir sebep yok.

  Hayır  Hiç yok.

  Beni anlıyor musun?

  Duyuyor musun mu diyorsun?

  Evet seni duyuyorum.

  Beni anlıyor musun?

  Bazen kafam karışıyor.

  Evet gayet iyi anlıyorum baba.

  Neden sordun?

  Neden bütün bu doktorlar ve hemşireler   acil bir durum varmış gibi odamda koşuşup duruyorlar?

  Kalbine pil taktılar biliyorsun değil mi?

  Ben de onu diyorum.

  Ben kaç yaşındayım?

  83 yaşındasın.

  O zaman bu acele ne?

  Bu kadar yeter, bu normal.

  Eğer bir çocuk hastalanırsa bu acil bir durumdur.

  Ama 84 yaşında bir adam ölüyor diye   odamın içinde koşuşturmalarına hiç gerek yok.

  Bu şekilde davranmaları çok çirkin.

  Sadece işlerini yapıyorlar.

  Bugün kalp pili takmak çok basit bir operasyon.

  Yani seçim şansım yok mu?

  Bilmiyorum.

  Onlara durmalarını söyle.

  Bu benim işim değil.

  Nasıl bittiğini merak mı ediyorsunuz?

  Bloom öldü.

  Kızı gitti.

  İsmail uzun süre arkadaşı için ağladı.

  O Bloom’un yenilmez biri olduğunu düşünüyordu.

  Kendi gölgesinde yaşamayı severdi, tıpkı bir ağacın gölgesinde gibi  Ayrıca sık sık dünyayı gezerdi, filmlerini göstermek için.

  İsmail, bana Bloom’dan hiç bahsetmiyor   çünkü tekrar hıçkırmaya başlıyor.

  Bir gün, ilkbaharda adet görmemeye başladım.

  Ve dedim ki, büyük bir öfkeyle, artık yaşlandım.

  Ama çocuk bekliyormuşum İsmail mutluluktan uçuyor.

  Çocuğumuz 15 yaşına gelince   kendinin kaç yaşında olacağını hesaplayıp duruyor.

  Sürekli yaşlı ebeveynler olacağız diyor.

  Geçen hafta kardeşimin kaldığı kliniği ziyaret ettim.

  Ona haberi verdim, “Hamileyim” dedim.

  Piyer tuhaf bir şekilde yüzüme baktı.

  Sonra gülümsedi, çünkü yapacak bir şey olmadığını anladı.

  Elini aldım, karnıma koydum.

  Piyer’i şaşkınlıkla izliyordum.

  O karnıma bakıyordu.

  Bundan böyle benim çocuğum olamayacağını anlamıştı.

  Aynı anda hem bir anneyi, hem de bir eşi kaybediyordu.

  Bunu büyük bir öfkeyle karşıladı.

  Ama kardeşimin kalbi ve beni koruma isteği öyle büyük ki   duygularını sakladı.

  Ama ben, görüyordum.

  Ne kadar kıskandığını, ne kadar sinirlendiğini.

  Benim içimde hayat var, İsmail’den hamileyim.

  - Çalışıyor musun?

  - Evet, yine  - Yine  - Yine  - Yine  - Yine  - Yine  - Yine  - Yine  - Yine  Yine




 

 

Önceki Yazı
« Prev Post
Sonraki Yazı
Next Post »

Benzer Yazılar