Print Friendly and PDF

Translate

Kelebek Etkisi 2 (2006) The Butterfly Effect 2

|


92 dk
Yönetmen:John R. Leonetti
Senaryo:John Frankenheimer, Michael D. Weiss
Ülke:ABD
Tür:Korku, Bilim-Kurgu, Gerilim
Vizyon Tarihi:01 Ağustos 2006 (İsrail)
Dil:İngilizce
Müzik:Mike Suby
Çekim Yeri:Vancouver, Britanya Kolumbiyası, Kanada
Nam-ı Diğer:El efecto mariposa 2
Oyuncular:Eric Lively,Erica Durance, Dustin Milligan, Gina Holden
Devam Filmleri
2004 - Kelebek Etkisi(432,427)7.6
2006 - Kelebek Etkisi 2(33,372)4.5
2009 - Kelebek Etkisi 3(18,040)5.6

Özet

Nick bir yazılım firmasında pazarlamacı olarak çalışmaktadır. Mutlu bir şekilde giden ilişkisiye sahiptir. Kız arkadasının hamile olduğunu öğrendiği gün,kız arkadaşının ölmesiyle Nick'in hayatı adeta alt üst olmuştur. Yaşadığı hayattan bir tad alamayan Nick, iş dünyasında da korkunç baş ağrıları ve bayılmalarından dolayı başarısızdır. Bir gün bir fotograflara bakarak herşeyi değiştirebileceğini anlıyan Nick'in hayatı o andan itibaren çok değişecektir...

Alt yazı

Burası çok güzel.
  Evet, gerçekten.
  Siz şanslısınız.
  Benim büyüdüğüm yerde böyle bir yer yoktu.
  Ne diyorsun yahu?
  Senin büyüdüğün yer, buradan yarım saat mesafede.
  Olsun.
  Annemler beni pek dışarı salmazdı.
  Bizim için çok müthişti.
  Lisedeyken, gizlice kaçıp, hep buraya gelirdik.
  Doğru.
  Gece buluşmaları.
  Hatta   ilk şişe tekilamızı burada, tam bu noktada paylaşmıştık.
  Vay be.
  Bunu hatırlaman beni şaşırttı.
  "Bunu hatırlaman beni şaşırttı"
Peki o günlere döndüğünüzde, kendinizi hala aynı mı görüyorsunuz?
  Ben hiç değişmediğimin farkındayım.
  Büyünce tam olarak ne iş yapmak istediğimi hala bilmiyorum.
  Bir ara Foot Locker'de çalışıyordun.
  Ve eminim   oraya tekrar gidip çalışmak isteseydin, seni işe alırlardı.
  - Çok komik.
  - Peki ya sen, Nick?
  Sen çok değiştin mi?
  Yine de söylemeliyim ki; Trevor, daha yakışıklı olabilirdi.
  Bunun gerçek olduğunu biliyorsun dostum, tamam mı?
  Çenem şimdi daha geniş.
  Dikkat çekiyor.
  Haydi bakalım aşk çocuğu, kalk da   şu ateşe odun toplayalım.
  Dikkatli olun.
  Önümüzdeki iki ay çok iyi vakit geçireceğimizi hissediyorum.
  Sahi mi?
  Neden?
  Hesaplarımızdan bir iki tanesini kapatırsak   elimize ne kadar büyük para geçeceğinin farkında mısın?
  Evet, erkenden emekli olmak çok iyi olurdu.
  30 yaşında mı?
  S. ktir.
  Şuna bak.
  Çok iri ahbap.
  Gel buraya.
  Küçük bir yengeçten mi korkuyorsun?
  Çok iri!
  O şeyler midemi bulandırır!
  Yapma!
  - Gel.
  Haydi.
  - Hayır!
  Yapma!
  Yapma!
  S. ktiğimin salağı.
  Bu çok heyecan verici!
  Evet.
  Belki de yarına kadar beklemeliyim.
  Hayır, ona bu gece söylemelisin.
  Nerede kaldınız?
  Ne diyorsun sen?
  İşte, geliyor.
  Tamam.
  Hazır mısın?
  Güzel.
  Evet, hazırım.
  Mutlu yıllar!
  - Söndüler.
  Tekrar yak.
  - Dur, dur.
  - Tamamdır.
  - Tamam, şimdi bir dilek tut.
  Tutamam.
  Her şey mükemmel.
  - Haydi canım.
  - Hayatım.
  Boşver ahbap.
  Bir şeye ihtiyacın olursa diye, koca bir liste tuttum.
  - Bir milyon dolara ne dersin?
  - Üfle haydi.
  - Üflesene.
  - Tamam, Tamam!
  Hayır!
  - Haydi ama.
  Olmaz.
  Onu ben aldım.
  - O benim doğum günü pastam.
  - Fotoğrafını çekmek istiyorum.
  - Ne fotoğrafı?
  - İyi fikir.
  - Kabalaşma.
  - Herkes hazır olsun.
  - Çabuk ol, ben pasta istiyorum.
  Biliyorum, az daha bekle.
  - Mükemmel oldu.
  - Gettolarda satılan pastaya benziyor.
  - Yine güzel ama.
  - Benim en sevdiğim pastadır.
  Hazır mısın?
  Evet.
  - Herkes "çin çin" desin.
  - Çin çin.
  - Güzel oldu çocuklar.
  - Çin çin.
  Şuna bakın bayanlar baylar.
  Ben kendi özel doğum günü mumlarımı getirdim.
  Uyuşturucu!
  - Size iyi eğlenceler.
  - Bu müthiş oldu.
  - Yak bakalım.
  - Getir.
  - Nereye gidiyorsun?
  - Biraz dolaşacağım.
  - Sahi mi?
  - Seninle birlikte.
  - Peki.
  - Fotoğraf makinesini alayım.
  - Başüstüne efendim.
  - Giy bakalım şunu.
  - Tamamdır.
  - Heyecanlandım.
  - Şimdi gözlerini kapatacağım.
  - Öyle mi?
  - Benden faydalanacak mısın yoksa?
  - Olabilir.
  - Tut şunu.
  - Peki.
  Ve 
- Geri döneceğiz.
  - Sonra görüşürüz.
  Beni merak etmeyin.
  Aç.
  Buraya ilk gelişimizi hatırlıyor musun?
  Evet.
  Üç yıl önce miydi neydi?
  Evet.
  Sana söylemek istediğim bir şey var, Nick.
  Önce ben söyleyeyim.
  Doğum günün kutlu olsun.
  Nick!
  - Çok güzel.
  - Keşke elmas olsaydı, ama 
Bayıldım buna.
  Seni seviyorum.
  Taksana.
  Deli olmadığımı ve ustalaşmam gerekmediğini bir daha söyle.
  Hayır, ustalaşmalısın.
  Ustalaşmalı ve   fotoğraf yeteneğini geliştirmek için sanat okuluna para vermelisin.
  Oraya para vermek zorunda değilim.
  Burs paramı kendim kullanabilirim.
  Madem konuyu açtın.
  Asıl önemlisi; orası New York'ta, yani benden 5. 000 km uzakta.
  Biliyorum.
  İşlerim büyümek üzere.
  Söz veriyorum.
  Çok para kazanacağım ve böylece sana kendi galerini açabileceğiz.
  Tıpkı konuştuğumuz gibi   kendi fotoğraflarını çekebilirsin.
  - Senin istediğin de bu değil mi?
  - Elbette.
  Mükemmel bu.
  - Boşver, açma.
  - Nerede bu telefon?
  Sana bir şey söylemek istediğimi unutma.
  Biliyorum.
  Bir saniye izin ver.
  İş yerinden arıyorlar.
  Bekle biraz.
  Alo?
  Evet.
  Tamam.
  Tamam.
  Hayır, hayır  Sorun değil.
  Tamam.
  Güle güle.
  Arayan Bristol'du.
  İş yerine gitmem gerekiyor.
  Ama bugün doğum günüm.
  Ara onu   ve hasta olduğunu söyle.
  Hiçbir yere gidemezsin.
  Gitmeme izin verirsen   buraya önümüzdeki yıl yine geliriz   ve bütün hafta sonu kalırız.
  Sonra bir otel odası tutarız ve 
Bebeğim?
  Yardımcı ol bana, bu toplantıya mutlaka gitmem gerekiyor.
  Hayır, olmaz.
  Bir hafta istiyorum.
  - Bir hafta mı?
  - Evet.
  Sen ve ben; cep telefonu olmayacak.
  Gitmeden önce   bu şeyi bizzat parçalayabilirsin.
  Buna ne dersin?
  Peki.
  Neden bekleyelim ki?
  Bence   her ihtimale karşı bunu şimdi suya atalım.
  Hayır!
  Hiç sanmıyorum.
  S. ktir ya.
  Güneş gözlüğümü orada mı unuttun bebeğim?
  Ben olmasan ne yapardın ki?
  Bu aptallık!
  Bristol da amma öküzmüş.
  Evet, bu toplantıya katılmazsam   benim yerime terfi alacak bir öküz.
  - Pazar günümüzü bu yüzden mi mahfetti?
  - Ve Julie'nin doğum gününü.
  Onu yenmek istiyorsam, onlara katılmalıyım.
  - Hemen şimdi!
  - Sakın yapma.
  Her neyse.
  Hiçbir şeyi kafaya takmamalısın.
  Haklısın aslında.
  Bu işe o kadar da ihtiyacım yok.
  Harika bir fikir.
  Sen kovulunca, Trevor'un   iş yerinde sensiz iki haftadan fazla dayanamayacağına eminim.
  Bunu söylemek zorunda mıydın?
  Durun çocuklar.
  Kımıldamayın.
  Tamam.
  Güzel oldu.
  Bebeğim, sen de benimle birlikte New York'a taşınırsın   ve açlıktan ağzı kokan sanatçılar olabiliriz.
  Mükemmel olmaz mı?
  Sanki sen her işte başarılı oluyorsun da.
  Kahretsin!
  Sıkı tutunun!
  Tanrım!
  - Herkes iyi mi?
  - İyi misin?
  İyi misin?
  - Sanırım.
  - Emin misin?
  - Tanrım!
  - Kahretsin!
  Yürü, Nick!
  Nick.
  Nick.
  Geçti, Nick.
  9 numaralı oda, mavi kod durumu.
  Krize girdi.
  190 ve artıyor.
  Nick.
  Nick  Geçti artık.
  Bazen kabuslar görüyor.
  Hep görür.
  Nick.
  Nick!
  Julie nerede?
  Hayatım, o  - Neredeler?
  - Onlar  - Hayır.
  Hayır - Nick  Herkes hazır olsun.
  - Az daha bekle.
  - Çabuk ol.
  Hayır!
  Sensiz bir hayat düşünemiyorum.
  Diyorum ki, eğer   manzaranı falan değiştirmen gerekirse   benim evimde fazladan oda var.
  Ne için?
  Senin için.
  Benimle birlikte yaşamanı istiyorum.
  Nick; benim, annen.
  Nasılsın?
  Doktorla konuştum.
  Randevuyu yine iptal ettiğini söyledi.
  Kendine iyi bakmalısın, Nick.
  Baş ağrılarının daha da kötüleşmesini istemezsin.
  Ara beni lütfen.
  BİR YIL SONRA
 - Selam dostum.
  - N'aber?
  - Hasta olduğunu sanıyordum.
  - Hayır.
  Bristol seni arıyor.
  Haber vereyim dedim.
  Teşekkürler.
  - Telefonunu açmıyor musun?
  - Fotokopi odasındaydım.
  O tablolara ihtiyacım var.
  Dün akşam masana koymuştum.
  Ben 7'ye kadar buradaydım.
  Peki daha sonra, e-mail kutuna baktın mı?
  Sana, onları bulamıyorum diyorum.
  O yüzden   yeni bir rapor yazdır ve bana sıkıcı peri masalları anlatma.
  Bir saat sonra Rosemont Equities toplantısı var.
  Dur biraz.
  Sen neyden bahsediyorsun?
  Saat 11'de, satış sunumu  - 4'te olduğunu sanıyordum.
  - Saatini değiştirdim.
  Bunu bana şimdi mi söylüyorsun?
  Bak, Nick   ilk iki yılda, açılışlarımızın %80'i başarısız oldu.
  Bu ölüm kalım meselesi.
  İstisnasız, herkes üstüne düşeni yapmak zorunda.
  Tamam.
  Sorun değil.
  Ben tabloları hazırlarım.
  Beceremeyeceğini düşünüyorsan, onlara kendim anlatabilirim.
  Sorun değil dedim.
  Pekala.
  Kafana hakim ol.
  Tamam mı?
  Bir daha beyin arızası geçirip, bu işi rezil etmeni çekemem.
  Masanı da temizle.
  Pislik içinde.
  Bahsettiğimiz şey, el bilgisayarınızın, herhangi bir kablosuz teknolojiyi   kullanarak iletişim kurabilmesini sağlayan bir yazılım.
  Sahip olduğunuz bütün teknolojiye, buradan erişebildiğinizi hayal edin.
  Düşünün.
  Diyelim ki, toplantıya gitmek üzere bir taksiye bindiniz.
  E-maillerinize bakıyorsunuz, internette geziyorsunuz ve biri arıyor.
  Yeni müşteriniz, bir saat sonra yapacağınız sunumda   ürünün ek resimlerinin yer almasını istediğine karar vermiş.
  Hemen ilgili siteye giriyorsunuz   bir kaç resim alıyorsunuz ve toplantıya gidiyorsunuz.
  Ve beyler, işte size   cebinizden çıkan bir slayt gösterisi.
  Tamam   herkes el bilgisayarları için yeni nesil yazılımlar geliştiriyor   büyük şirketler de dahil.
  Neden sizinkine para yatıralım?
  Çünkü bizimki şu anda hazır.
  Strike Line'deki iş ortaklarımızla birlikte, bu yazılımı   yılın ilk çeyreğinde piyasaya sürebileceğimizi düşünüyoruz.
  - Nick.
  - Nöbet falan mı geçiriyor?
  Hayır, baş ağrısı geçiriyor.
  Nick!
  Nick!
  Çok özür dilerim.
  Güvenlik ve Ticaret Kurulu'ndan bir uyarı daha alırsam, yemin ederim ki   her şeyi yakıp, şirketi Cayman Adaları'na taşıyacağım.
  EVet, orada havalar güzel olur.
  Toplantı için üzgünüm efendim.
  Nick, ilk iki yılda açılışlarımızın %80'inin başarısız   olduğunu söylememe gerek yok.
  Yaptımız bir tek hata, her şeyi etkiler.
  Geri dönüp tekrar yapma şansımız yok.
  Kesinlikle haklısınız.
  Sizi temin ederim ki, bir daha olmayacak.
  Dave, son günlerde bazı sorunların olduğunu söyledi.
  Konsantre olmakla ve bazı şeyleri hatırlamakla ilgili.
  - İyi olduğuna emin misin?
  - Evet, iyiyim ben.
  Gerçekten.
  Öyle büyütecek bir şey değil.
  Evine gitmeni   haftanın geri kalanında dinlenmeni ve pillerini şarj etmeni istiyorum.
  - Ben çalışabilirim, Bay Callahan.
  - Nick  Çalışmam lazım.
  Konuşma bitmiştir.
  Evine git.
  Haftaya görüşürüz.
  S. ktir ya.
  Güneş gözlüğümü sen mi aldın bebeğim?
  Ben olmasam ne yapardın ki?
  Bu aptallık!
  Bristol da amma öküzmüş.
  Evet, bu toplantıya katılmazsam   benim yerime terfi alacak bir öküz.
  - Pazar günümüzü bu yüzden mi mahfetti?
  - Ve Julie'nin doğum gününü.
  Her neyse.
  Hiçbir şeyi kafaya takmamalısın.
  Haklısın aslında.
  Bu işe o kadar da ihtiyacım yok.
  Evet.
  Harika bir fikir.
  Sen kovulunca, Trevor'un iş yerinde sensiz iki haftadan  -  fazla dayanamayacağına eminim.
  - "İş yerinde sensiz iki hafta" - Bunu söylemek zorunda mıydın?
  - Ne?
  Öyle kalın çocuklar.
  Bunu çekmek istiyorum.
  Güzel oldu.
  Biliyor musun hayatım  Benimle birlikte New York'a taşınırsın   ve açlıktan ağzı kokan sanatçılar olabiliriz.
  - Mükemmel bir fikir, değil mi?
  - Emniyet kemerini tak.
  - Ne?
  - Tak şunu!
  Peki.
  Sanırım iyiyim.
  Tatlım.
  Ne giyeceğini ayarladın mı?
  Ne oluyor?
  İyi misin?
  Nick?
  Nick, iyi misin?
  Ne oldu?
  Sorun nedir?
  Kabus görüyordum galiba.
  Bebeğim!
  Geçti.
  Tamam mı?
  Geçti artık.
  Hepsi geçti.
  Tanrım!
  Tamam mı?
  Gidelim artık.
  Doğum günümü kutlayacağız.
  Çok eğleneceğiz.
  - Tamam.
  - Ben gidip hazırlanayım.
  Tamam.
  Ne kadar garip olduğunun farkındayım.
  Ama bu  Açıklayamam.
  Ben  Sensiz bir hayat sürdüğüm   bambaşka bir durum vardı.
  Senin ölmüş olduğuna inanarak   koskoca bir yıl geçirdim.
  Sonra  uyandım ve sen yanımdaydın.
  Sadece kötü bir rüya görmüşsün.
  Gerçek değildi.
  Buradayım işte.
  Haydi ama.
  Seni duyuyorum, tamam   ama buna inanamayacak kadar güç bir an yaşıyorum.
  İkimiz için de sarsıcı bir yıl oldu.
  - Ama başardık.
  - Konu o değil.
  Ben buradayım.
  Önemli olan da bu.
  Pekala.
  - Haklısın.
  - Biliyorum.
  Lanet olsun.
  Haklısın.
  Merhaba.
  Geciktiğimiz için özür dileriz.
  - Doğum günün kutlu olsun.
  - Teşekkür ederim.
  25.  yaş günün kutlu olsun ihtiyar bayan.
  Ne var ne yok dostum?
  İyiyim.
  Hem de çok iyiyim!
  Seni görmek çok güzel dostum!
  Evet, iyi.
  Güzel.
  İkiniz de harika görünüyorsunuz!
  Ne kadar içti?
  Uzun bir akşamdı.
  Laf açılmışken, neden  - Evet, yapalım.
  -  sen ve ben  - Tamam.
  - Peki.
   siz de  güzel.
  Tamamdır.
  N'aber dostum.
  İki Miller   bir buzlu Jack ve bir kırmızı şarap lütfen.
  Striptizcileri ayarladığını söyle lütfen.
  Ne striptizcisi la?  ;) Bekarlığa veda partim için.
  Bekarlığa veda partin mi?
  Çünkü  ikiniz evleniyorsunuz   ve ben de sağdıcınım.
  Yani striptizcileri ayarlamam gerekiyordu.
  Tabii ki ayarladım gerizekalı!
  - Ödümü patlattın dostum.
  - Ahbap, görebileceğin   en seksi on striptizciyi tuttum.
  On mu?
  Müthiş!
  Sağol.
  Teşekkür ederim.
  Ben  Sizin adınıza çok sevindim!
  Peki.
  Hala rüya gördüğünü mü sanıyorsun?
  Ne oldu bebeğim?
  Yok bir şey.
  - Seni seviyorum.
  - Seni seviyorum.
  Tanrım.
  "Yapılan araştırmalarda migrenin, felçle ilişkisi ortaya çıkmıştır.
  Sık aralıklarla migren krizine yakalanan hastalar   beyin felci riskine daha çok açıktırlar.
  Bu aşamalı beyin hastalığı, akut ve selektif   hafıza kaybına yol açabilir.
  Davranış değişiklikleri şunları içerebilir:   sanrılar, halüsinasyonlar, gaipten sesler duyma " "Şizofreni, duygu ve düşünce arasındaki ayrılmayı ifade eder.”
 "Yapılan çalışmalar, hastalığın genetikle ilişkili olduğunu   ve intiharla sonuçlanabileceğini göstermiştir.”
 Nasılsın?
  Basıldın işte.
  Yine porno sitelere bakıyorsun.
  - Evet.
  - Bu arada   dün gece sıçtın batırdın dostum.
  Evet, bir iki kadeh içki içtim.
  Tabii, bir iki tane.
  Ne oldu?
  Çocuklar, Bristol personel toplantısı yapacak.
  5 dakika sonra, konferans salonunda.
  Tanrım.
  Yine ne istiyor hıyarağası?
  Bilmiyorum ama önce seninle odasında görüşmek istiyor.
  Ne?
  Olamaz çocuklar.
  Galiba şimdiden götümde tekmesini hissedebiliyorum.
  Pekala millet, hemen konuya girelim.
  İş bağlayacağımız şirketlerin ortalamasıyla   ilgili sorunlar konusundaki uyarılarımı hepiniz duydunuz.
  Görüldüğü gibi, bu haftanın da sonuna geldik.
  Suya düşen beş tane anlaşmam oldu   RSB Finans da dahil.
  O   Trevor'un işiydi.
  Çantada keklik olduğunu söylemişti.
  Yanılmış.
  Ve ne yazık ki, Bay Callahan   bu konuyla ilgili bir mesaj vermek istedi.
  Trevor'u işten çıkarmak zorunda kaldık.
  Hepimizin, işimizin başına dönmesini öneririm.
  Bu biraz sert olmadı mı?
  Evet.
  - Gerçekte ne oldu?
  - Anlamadım?
  Madem Trevor   çantada keklik olduğunu düşünüyordu, neden anlaşma suya düştü?
  Haydi, Bristol.
  Bir defasında Trevor'un bir işini üstlenmiştin   ne kadar zor olduğunu biliyorsun.
  Evet, kıçım terleyene kadar çalıştım.
  Hata yapmadım   ve bunun için ödüllendirildim.
  Neden?
  Strike Line anlaşması   kucağına düştüğü için mi?
  RSB anlaşmasını senin bitirmen gerekiyordu, Trevor'un değil.
  Bizim bilmediğimiz bir şey bildiğini mi sanıyorsun?
  Benim bildiğim şey   Bay Callahan'ın, bana, hakkınızda yargıya varmam için maaş ödediğidir.
  Ve şu anda yargılarım, bana, senin artık bu ekiple birlikte   çalışmaktansa, arkadaşınla birlikte evde oturmuş   Oprah'ı izlemeyi tercih ettiğini söylüyor.
  Tebrikler, Nick.
  Sen de kovuldun.
  Başka kimse var mı?
  Seni seviyorum dostum, ama bu senin sorunun değildi.
  S. ktir et.
  Bizim için olmasaydı, Bristol o mevkiye terfi edemezdi.
  Ben emirleri ondan almıyorum.
  Bu şirket için çok çalıştın, Nick.
  Bu şirkete kanını verdin dostum.
  Evet, kanımı verdim ama terfi alan Bristol oldu.
  İş hayatı böyle, Nick.
  Bunu bana sen öğrettin.
  Şimdi, Bristol'un yanına git ve özür dile.
  Kazanın yan etkilerini hala yaşadığını söyle.
  Yaşadığım tek yan etki, hayatın bu işler için çok kısa olduğunu anlamak.
  Nedir bu?
  Erkeklere özgü bir şey mi?
  Trevor işten çıkarıldı diye, sen de onunla birlikte köprüden mi atladın?
  Bristol şefim olduğu sürece asla yükselemeyecektim zaten.
  Herif terfi aldığından beri   beni işte çıkarmak için mazeret arar oldu.
  - Ona mazeret vermek zorunda değildin.
  - Aslında, gerçek şu ki   o zayıf bir halka.
  Bütün şirketi mahfetti   ve bunu herkes biliyor.
  Ayrıca   onun altında çalışmaktan kurtulmam iyi oldu.
  Hayır, Nick.
  Bir işin olsa daha iyi olurdu.
  Söyledim ya, başka bir iş bulacağım.
  Daha iyi bir iş.
  O zaman daha düzgün olacak.
  New York'a gitmememi, öylesinin daha iyi olacağını da söylemiştin.
  Üzgünüm   ayrıca o kazada ne kaybettiğimizi de unutamadım.
  Hayatım?
  Düzelecek.
  Yalnızca biraz zaman alıyor.
  Bir yıl oldu, Nick.
  Günlerimi, asgari ücret karşılığında başkalarının   çektiği fotoğrafları kataloglayarak geçiriyorum.
  Yarım kalan bir portfolyom var ama bitirecek zamanım yok ve şimdi de   kiramızı ödeyebilmek için başka bir iş daha yapmak zorundayım.
  Müsaadenle.
  Bu büyük resimle ilgili.
  Artık görüyorum onu.
  Ve diğer her şey  önemsiz.
  Önemli olan tek şey   birbirimize sahip olmamız.
  Önemli olan tek şey bu.
  Sen hep pazarlamacısın, değil mi?
  Belki de teknik yazı işleri editörü olurum.
  Bristol değil mi bu?
  Vay kazma.
  Haydi.
  Nick?
  Nick.
  - Mükemmel bir poz.
  - Harika.
  - Teşekkür ederim.
  - Rica ederim.
  - Harika, değil mi?
  - Çok iyi çıkmışsın.
  Güzel.
  Sen ne diyorsun?
  Yüzük, hayatım.
  Güzel, değil mi?
  Bunu ben seçtim, inanabiliyor musun?
  Olağanüstü.
  Evet.
  Gerçekten güzel.
  Önümüzdeki Ekim diye düşünüyoruz.
  Kaç kişi davet edeceksiniz?
  50 olabilir.
  Sadece önemli kişiler.
  Doğru.
  - Dave Bristol.
  - Ne?
  İş yerinden mi?
  Evet, doğru.
  O herifi de davet etmek isterim.
  İçkim bitti.
  Başka isteyen var mı?
  Yok hayatım.
  Bristol, mutlu Noeller.
  Mutlu Noeller.
  Ne yaptın, Nick!
  - Ne yapıyorsun?
  - Bristol, üzgünüm dostum.
  Ne kadar dangalağım.
  İstersen  Güzel.
  Gerçekten çok güzel.
  Utanç verici.
  Çok utanç verici.
  Olamaz.
  TREVOR VE AMANDA'NIN DÜĞÜNÜ 
Merhaba, Nick.
  O tablolara ihtiyacın olduğunu biliyorum.
  Müşterilerden gelecek olan bazı sayıları bekliyorum.
  Has. ktir.
  Ben başkan yardımcısıyım.
  Evet, elbette.
  Mazeret bulmaya çalışmıyorum.
  Strike Line anlaşmasını ben bitirdim, sen değil.
  Üzgünüm.
  O işi ben takip etmiyorum.
  Trevor nerede?
  Müşteri toplantısındadır.
  Senin bildiğini söyledi.
  Tabii, doğru ya.
  Sağol.
  Bir de Bristol, masanı temizle.
  Pislik içinde.
  Güvenlik ve Ticaret Kurulu'ndan bir uyarı daha alırsam, yemin ederim ki   her şeyi yakıp, şirketi Cayman Adaları'na taşıyacağım.
  Orada havaların iyi olduğunu duydum.
  Öyle galiba.
  Sen nasılsın?
  Her zamankinden daha iyi.
  Potansiyel bir yatırımcıyla birlikte yemek yiyeceğim.
  Büyük bir balık.
  Ona ihtiyacımız var.
  Yeni müşteriler hakkında ne derler, bilirsin.
  Yanımda bulunması istiyorum.
  Dünya yansa kaçırmam bu fırsatı Bay Callahan.
  "Bay Callahan", çok sevimli.
  "Pasifik Bulvarı" Julie Miller Fotoğrafçılık'ı aradınız.
  Şu anda size yanıt veremiyorum, lütfen telefon numaranızı   ve randevu almak istediğiniz tarihi içeren bir mesaj bırakın.
  Teşekkür ederim.
  Merhaba, Julie Miller Fotoğrafçılık.
  Ben, Nick Larson   ve bu gece, çok uzun sürmesini istemediğim müşteri toplantısından   sonraya randevu almak istiyorum.
  Beni geri ara da   programına uyup uymadığını bildir.
  Tabii, önce evde görüşmezsek.
  Seni seviyorum bebeğim.
  Ben geldim hayatım!
  Hayır.
  Nasıl yani?
  Merhaba, Nick.
  Ben annen.
  Umarım iyisindir.
  İyiyim tabii ki.
  Ara beni.
  Haftalardır görmüyorum.
  Yoğun olduğunu biliyorum   ama nasıl olduğunu haber ver.
  Başarılı bir ortaklığın şerefine kadeh kaldıralım.
  - Şerefe.
  - Şerefe.
  Kızınız çok güzel ve etkileyici.
  Teşekkür ederim.
  Ya sen, Nick?
  Ailen burada mı?
  Sadece annem.
  Babam, ben küçükken başka bir yere taşınmış.
  Bunu duyduğuma çok üzüldüm.
  Ama şimdi iyi görünüyorsun.
  Patronunun üstünde çok büyük etki bırakmışsın.
  Nick'te insanları etkileme yeteneği vardır.
  Sadece işleri basitleştirmeye çalışıyorum.
  Ne istediğini anlayıp, onu gerçekleştirmeye çalışıyorum.
  Eğer bu işe yaramazsa, yanımda oturan adamdan   kazanacağını umduğum dosyayı araklarım.
  Biraz ciddi olalım, Nick   ve Bay Fuentes'e, yeni numaralarımızdan bahsedelim.
  Şimdi mi?
  Ama ne güzel vakit geçiriyoruz.
  Yeni numaralar, Nick.
  Bay Fuentes'ten büyük miktarda para istemek üzereyiz.
  Cebinden, cüzdanını almalı   ve masanın üstüne dans ettirmelisin.
  Olmaz Ron, o şeref sana ait.
  Bu iş senin çocuğun.
  Numaralar, Nick.
  Sözünü ettiğimiz şey   yeni nesil el bilgisayarı işletim sistemleri.
  Bizim yazılımımız, işlemler için ışık dalgası mimarisi   kullanan, optik internet protokolünden faydalanır.
  Böylece, çoklu dalga boyları üzerinden veri alış-verişi yapar.
  Sistemimiz altı ay içinde ticarileştirilebilir   ve çalışan bir beta ürünü ve şirketinizin desteğiyle   bir ya da iki anlaşma imzalayabileceğimizi umuyoruz.
  Daha sonra, Çin'deki bir esnek üreticiyle dış kaynak çalışması   yaparak, başlangıç masraflarımızı en aza indirebiliriz.
  Eğer haklı çıkarsak, ürün marjımız, şirketinizin   12 aylık brüt karına 500 puanlık bir ekleme yapar.
  Sonuç olarak, tahmin edilen satışın üçte birini yapmayı başarırsak   şirketinizin nakit akışını ikiye katlarız.
  Pekala.
  Merhaba.
  Nasıl gidiyor?
  Saçımı başımı yolmak üzereyim.
  Çok sıkıldım.
  Evet   teknolojik jargon kullandığım için özür dilerim.
  Aslında, beni azdıran kısmı da oydu.
  Grace?
  Tanrım.
  Ne yapıyorsun?
  Bir haftadır yapmıyoruz aşkım.
  Bunun için yalvarmamı mı istiyorsun?
  Dur, yapma.
  Restorandayız.
  Bu, seni daha önce ne zaman durdurdu ki?
  S. ktir.
  Dur.
  Baban dışarıda.
  Umrumda değil.
  O da önemsemez.
  Ayrıca, sana bir zam daha yapmasını söyleyeceğim.
  Nick!
  - Seni istiyorum, Nick.
  - Duyuyorum.
  Evet.
  Evet!
  Aman Tanrım.
  Ne yapıyorsun?
  Eğlenelim biraz.
  Gülümse bebeğim.
  - Sizi arayacağım.
  - Memnun oluruz.
  Harikaydın, Nick.
  Geldiğin için teşekkür ederim.
  Evet, Nick.
  Geldiğin için teşekkürler.
  - Tanrım!
  - Nerede kaldın?
  İki saattir seni bekliyorum.
  Trevor, sakin ol dostum.
  Callahan'la birlikte yemekteydim.
  Ne?
  Sana, konuşmamız gerektiğini söylemiştim.
  Tamam.
  Neler oluyor?
  Yatırımcılarımdan biriyle sorun yaşıyorum.
  - Kim?
  - Malcolm.
  - Malcolm mu?
  - Oyun mu oynuyorsun?
  Malcolm, kulüpten.
  Parasını aldık.
  Anlaşmayı sen bağladın.
  - Kafayı mı yedin sen?
  Haydi!
  - Malcolm, tabii ya.
  Evet.
  Ne oldu?
  Sorun nedir?
  Parayı geri istiyor.
  - Peki.
  Ne kadar?
  - Hepsini.
  - 250 bin.
  - 250 bin mi?
  - Bunu o mu yaptı?
  - Adamlarından biri, unutmamam için.
  Beni dinle, Nick.
  Bu işi sen halletmelisin dostum, tamam mı?
  Çünkü, ben bu adamla uğraşamam.
  Onu daha fazla bekletemiyorum.
  Trevor  Ron'la konuşurum.
  Hallederim.
  O kadar önemli değil.
  Oldu mu?
  - Evet.
  Evet, tamam.
  - Peki, tamam.
  - Hayatımı sana borçluyum dostum.
  - Hayır dostum.
  - Önemli değil.
  - Tamam.
  Bu aralar Julie'yle konuştun mu?
  Hayır.
  Bir süredir konuşmadım.
  Neden sordun?
  Ona ulaşmakta güçlük çekiyorum da.
  Ahbap.
  En son, onunla birlikte olduğunu söylememiş miydin?
  Sonra görüşürüz.
  Ron.
  Nasılsın dostum?
  Bombok.
  Fuentes vazgeçmiş.
  Ne?
  Şaka yapıyorsun.
  Dün geceden sonra onu bağladığımızı sanıyordum.
  Neyse, s. ktiret.
  Hataydı zaten.
  Tanrım!
  Sorunları katmerlemek istemem ama   galiba yatırımcılarımızdan biriyle sorun yaşıyoruz.
  - Sahi mi?
  - Evet.
  Trevor, geçen Temmuz bize 250 bin dolar kazandırmıştı ya.
  Neyse, diyor ki  adam o parayı geri istiyormuş.
  - O kadar mı?
  - Evet.
  O para bize cep harçlığı.
  Gidip, masamdaki çek defterine kendin yazsana.
  Ron, çok teşekkür ederim dostum.
  Anlayış göstereceğini biliyordum.
  Hazır gitmişken biraz fazla yaz.
  Köşedeki bakkaldan süt ve kurabiye almak için harcarsın.
  Parayı böyle savurmak istiyorsan tabii.
  Durum öyle değil dostum.
  Nick, insanlara nasıl ve ne zaman geri ödeme   yapacağımıza dair sözleşmelerimiz var.
  Biliyorum.
  Anlıyorum, ama bu bir seferlik.
  Bir sonraki anlaşmada telafi ederim.
  Anlayamadım.
  Dünkü konuşmamız sırasında uyuyor muydun?
  Hangi konuşma?
  Sana iflas ettiğimizi söylediğim konuşma.
  - Ne?
  - Para bitti, Nick.
  Ne kadar incelediğimizin önemi yok.
  Bitti işte.
  Sahip olduğumuzdan fazlasını harcadık.
  - Bu mümkün değil, Ron.
  - Sana öyle geliyor   ama bir şekilde batmayı başardık.
  Strike Line anlaşması ne oldu?
  Sen iyi bir pazarlamacısın, Nick.
  Şirketim için bir çok harika iş yaptın.
  Seni başkan yardımcısı yaptığım için memnunum   ama bu seferki işte çuvalladığını kabul et.
  Neyden bahsediyorsun?
  Noel boyunca onlara yanaştın.
  Hazır değildik.
  Nasıl baktığın önemli değil, Nick.
  Onları korkuttun.
  Gerçek bu.
  Strike Line anlaşmasını ben yapmadım.
  O anlaşmayı yapabilseydik, bu zırva yerine   belki de şu anda çalışan bir yazılımın sahibiydik.
  - Neler oldu?
  - Hala uğraşıyorum.
  Nick, haydi dostum.
  Bu akşam Malcolm'la toplantım var.
  İcabına bakacağım.
  Tamam.
  Julie.
  Merhaba, ben   yine ben, Nick.
  Dinle, aramızda bir sorun olduğunu biliyorum   ve anlaşılan beni aramayacaksın, ama  Seninle gerçekten konuşmam lazım.
  Geçmiş doğum günün kutlu olsun.
  Özledim seni.
  - Alo?
  - Nick.
  Nihayet.
  - Merhaba anne.
  - Nasılsın?
  İyiyim.
  Senden n'aber?
  Babanın doktoruyla konuştum.
  Seninle görüşmek istiyor.
  Onunla konuşur musun?
  Neden?
  Ne demek istiyorsun?
  Senin için endişeleniyorum.
  Gelip, seni görmek istiyorum.
  - Hayır.
  Hayır, anne.
  Ben iyiyim.
  - Bak, gerçekten  Kapatmam gerekiyor.
  Seni sonra ararım.
  - Nick  - Seni seviyorum.
  Hoşçakal.
  Bakayım.
  Düzelmiş.
  Julie.
  Merhaba.
  Vay be   seni zor tanıdım.
  Çok farklı görünüyorsun.
  Sağol.
  Hayır, güzel görünüyorsun demek istedim.
  Sana bir sürü mesaj bıraktım.
  Aldın mı?
  Evet, aldım.
  Pekala.
  Üzgünüm.
  Biliyorum  Bir süre uzak kaldım senden.
  Seninle konuşmak istedim.
  İşte karşındayım.
  Konuş.
  Ne yapıyorsun?
  - Çalışıyorum.
  - Bir kulüpte mi?
  Evet, bir kulüpte.
  Defile çekimi yapıyorum.
  Çok iyi.
  Kim ayarladı bu işi?
  Christopher.
  Beni bazı kişilerle tanıştırdı ve bu sayede başladı.
  Vay canına.
  Christopher kim?
  - Selam bebeğim.
  - Merhaba.
  - Beni sen mi aradın?
  - Ben aradım.
  - Bu kim?
  - Nick.
  Eski bir arkadaş.
  Laflıyorduk.
  Harika bir kadın, değil mi Nick?
  Bir yıldız olacak.
  Ben bir içki daha alacağım.
  - Sana da bir şeyler getireyim mi?
  - Olur.
  - Nick?
  - Hayır, ben almayayım.
  Peki.
  Julie.
  Julie.
  Beni dinle   kötü şeyler yaşadığımızı biliyorum   ama inan bana, bu şekilde sonuçlanmasını asla istemedim.
  Kes saçmalamayı, Nick.
  Her şeyi canının istediği gibi yaptın   şimdi de beni önemsiyormuş gibi yapma.
  Bak, sana söylüyorum; ne dediysem   ne yaptıysam, aramızda neler geçmişse   hepsini sil kafandan.
  Anlamıyor musun?
  Çoktan sildim bile.
  Kendi işin hakkında   benim kariyerim hakkında, geleceğimiz hakkında   söylediğin her şey, tam Nick'e yakışır bir konuşmaymış.
  Ben artık kendi işimin patronuyum   ve ilk defa, tam olarak yapmak istediğim şeyi yapıyorum.
  Hayır, yapmıyorsun.
  Ben, senin ne istediğini biliyorum ve istediğin şey bu değil.
  - Durumlar değişti.
  - Biz değişmedik.
  Baştan başlayabiliriz, Julie.
  Bana bir şans ver.
  - O arıyor, değil mi?
  - Kim?
  Grace.
  Hayır, Julie.
  Benim için, dünyadaki en önemli şey sensin.
  Bunu nasıl gözden kaçırdığımı bilmiyorum.
  Ama düzeltebilirim.
  Söz veriyorum, düzelteceğim.
  Sen, hep pazarlamacısın, değil mi?
  Nick.
  Tanrı'ya şükür.
  Size geleceğini söylemiştim.
  Gelebildiğine sevindim, Nick.
  - Malcolm galiba.
  - Evet.
  - Nihayet yüzyüze tanıştığımıza sevindim.
  - Ben de.
  Bu Wayne.
  Kulübün yarısının sahibidir.
  Wayne?
  Nick.
  İyi şanslar.
  Otursana.
  Pekala.
  Muhteşem bir mekanın var, Malcolm.
  Çok teşekkür ederim.
  Buyrun.
  Ginsengli ve mangolu   demli birer çay.
  Biz buna, "Çin roket yakıtı" diyoruz.
  Zihnen ve bedenen zinde tutar.
  Senin işine yaramış gibi görünüyor.
  Neden geldiğini biliyorum.
  Sözleşmeni tekrar görüşmek istiyorsun.
  Evet.
  Arkadaşın pek çok vaatlerde bulundu.
  Bir tür turbo şarjlı süper telefon yazılımıyla   paramı üçe katlayabileceğini söyledi.
  Ben uzman değilim ama aklıma oldukça yattı.
  Ama öyle, Malcolm.
  Hepsi gerçek.
  Mükemmel bir üründür.
  Yatırımının karşılığını fazlasıyla alacağına eminim.
  Ne aradığını bilmiyorum, Malcolm   ama sözleşmene bakarsan, bizim, iş süresine uyduğumuzu görürsün.
  Tamam, ama bazen   bir takım ilerlemeler olduğunu hissetmek istiyorum.
  Pekala.
  Bu şekilde hissetmeni nasıl sağlayabilirim?
  Bak, biz bir kuruluşun parçasıyız.
  Bir komuta zinciri var.
  İşler böyle halloluyor.
  Yani, insanlara nasıl ve ne zaman geri ödeme yapacağımızı   belirleyen sözleşmeleri bu yüzden imzalarız.
  Sen bir işadamısın.
  Bu işlerin nasıl yürüdüğünü bilirsin.
  Geleceği görebilmeyi diledin mi hiç?
  Çinliler, çay yapraklarının şekline bakarak, bunun mümkün olduğuna inanır.
  Sorun şu ki   sizin bana kazandıracağınız   paranın aktığı bir şelale mi göreceğim?
  Yoksa   size verdiğim her şeyi yakıp kül eden  -  küçük bir şenlik ateşi mi?
  - Öyle değil, Malcolm.
  Bunun aksini ispatlamanız için sabırsızlanıyorum.
  Sanırım yardımcı olabilirim.
  Trevor'la olan ilişkin ve bu ürün konusunda   bana duyduğun güven yüzünden   sana %10'luk bir şahsi çek yazdım.
  250 bin'in 25 bin'i mi?
  Yatırımının geri dönüşünü   görene kadar, yara bandı vazifesi görecek.
  Yaran bandı.
  Yara bantlarına bayılırım.
  Gördün mü?
  Söylemiştim sana.
  Top artık Nick'te.
  O, her şeyi halledecek.
  Hiç yoktan iyidir.
  Şimdiye kadar senden aldıklarıma göre yani.
  Artık aracıyı aradan çıkarma vakti gelmiş olsa gerek, değil mi?
  Hayır!
  Dışarı çıkar onu.
  Nick?
  - Hayır!
  - Ne oldu?
  Buradan ayrılma, tamam mı?
  Haydi, yürüyün!
  Çıkın!
  Kahretsin!
  Çıkın!
  Hemen!
  S. ktir!
  S. ktir!
  Julie?
  Julie?
  - Nick?
  - Hayır!
  Hayır, Julie!
  Lanet olsun!
  - Julie!
  Aman Tanrım!
  - Neler oluyor?
  Seni seviyorum bebeğim.
  Seni seviyorum.
  Yok bir şeyin.
  Oraya bakma.
  Buraya bak.
  Bana bak.
  Bana bak.
  Her şey yolunda.
  Bir şeyin yok.
  Nefes al.
  Haydi!
  Nefes al.
  Nefes al.
  Pekala.
  Tamam.
  Grace!
  Tanrım.
  Seni uyandıracak bir şey buldum.
  Ne oluyor?
  Sakin ol.
  Hoşuna gidiyor işte.
  Giysilerin yerde.
  İçecek bir şey ister misin?
  Kimsin sen?
  Buraya nasıl geldim?
  Çok tatlısın.
  - Soruma yanıt ver.
  - Çek ellerini üstümden.
  Beni hatırlamıyor musun?
  Kulüpte tanıştık.
  Malcolm ve ben ortağız.
  Her şeyde.
  Yani götünün yarısı benim.
  Bize 250.
 000 dolar borçlu olduğunu anlıyorum   ama terbiyeni takınsaydın   Malcolm'u, faturanda indirim yapmaya ikna edebilirdim   ama şimdi, o gelene kadar hiçbir yere gitmiyorsun.
  Anlamıyor musun?
  Eminim, kız arkadaşın ve Traver razı olurdu.
  S. ktir git.
  İşleri berbat ettim anne.
  Her şeyi düzeltmek için çok çalıştım; sadece   işleri yoluna koymak için.
  Ama hep daha kötü hale getirdim.
  Artık kendimi bile tanıyamaz oldum.
  Sus.  Böyle konuşunca, bana babanı hatırlatıyorsun.
  - Neden?
  - Her şeyi kontrol etmeye çalışıyorsun.
  Babamla konuşmak istiyorum anne.
  Hayır, konuşamazsın.
  Anlamıyorsun.
  Çok önemli.
  - Hayır, asıl sen anlamıyorsun.
  - Onu bulmama yardım etmelisin anne.
  O öldü, Nick.
  İntihar etti.
  Bunu neden benden sakladın?
  Bilmiyorum.
  Onu o şekilde hatırlamanı istemedim.
  Önemli olan, Nick, senin için endişeleniyorum.
  Bunu tek başına yapamazsın.
  Bir doktora görünmen lazım.
  Babanla aynı kaderi paylaşmak zorunda değilsin.
  Her şeyi kontrol edemezsin, Nick.
  Boşvermelisin.
  Bir içki daha lütfen.
  Sağol.
  Nick.
  Ne var ne yok?
  Aman Tanrım.
  Ne oldu sana?
  Getirdin mi?
  Trevor nerede?
  Sadece bir yıl önce olduğuna inanamıyorum.
  Ters giden bir şeyler olduğunu biliyorum.
  Önce, Trevor morarmış bir gözle eve geliyor.
  Sonra birlikte buluştuğunuzu söylüyor   ama eve hiç gelmiyor.
  Şimdi de sen, eski bir resim getirmemi istiyorsun.
  Çok korkuyorum, Nick.
  Biliyorum.
  Trevor için her şeyi yapacağımı biliyorsun, değil mi?
  Sizin için her şeyi yapacağımı.
  Evet.
  Buraya gel.
  Korktuğunu biliyorum.
  Bunu açıklayamam   ama Trevor'un iyi olduğuna seni temin ederim.
  Harika oldu çocuklar.
  Şuna bakın  Ben kendi özel doğum günü mumlarımı getirdim.
  - Evet!
  - Uyuşturucu!
  En sevdiğim şey.
  Yak bakalım!
  - Yaksana.
  - Tamam.
  Nereye gidiyorsun?
  - Biraz dolaşacağım.
  - Sahi mi?
  Seninle birlikte.
  Peki.
  Seninle yalnız konuşmam lazım.
  Giy şunu, üşüyebilirsin.
  Burası aynı, beni ilk getirdiğin zamanki gibi görünüyor.
  İnanamıyorum.
  Ne zaman gelmiştik?
  - Üç yıl önce.
  - Üç yıl önce.
  Vay be.
  Sensiz bir hayat düşünemiyorum.
  Sana bir şey söylemek istiyorum, Nick.
  Önce ben.
  Peki.
  New York'a gitmen gerek.
  - Ne?
  - Tuhaf geldiğini biliyorum   ama güven bana, en iyisi bu.
  Nerden çıktı bu şimdi?
  Bu, sanatını sürdürmek için bir şans   benim, bizim ya da işim hakkında endişelenmek   zorunda olmadığını anlaman için bir fırsat.
  Ve bütün her şey  - Ben serbest olmak istemiyorum.
  - Beni dinle.
  Bu, benim berbat edemeyeceğim   bir hayat yolu çizmek için   eline geçen son şans.  Ben kendi yolumu izlemek istemiyorum.
  Böyle söz vermemiştik.
  Bu işi birlikte yapacaktık   başaracaktık ve sen de yanımda olacağına söz vermiştin.
  İnan bana biliyorum bebeğim.
  Ama anladığını sanmıyorum.
  Julie   bir süre kendimle baş başa kalmaya ihtiyacım var.
  Üzgünüm.
  Benden ayrılıyor musun?
  - Buraya kadar mı?
  - Evet.
  Söylenecek bir şey kaldığını sanmıyorum.
  Hamileyim, Nick.
  Trevor.
  Julie nerede?
  - Ne oldu?
  - Koşarak geldi   anahtarlarını aldı ve arabana atlayıp gitti.
  Hayır!
  Tanrım!
  - İşte hazırız.
  - Oraya kadar gidip geri gelin.
  Ne yapıyorsun?
  O benim arabam!
  Yavaşla.
  Lütfen yavaşla.
  Tanrım.
  - Sırası mı şimdi?
  - Julie!
  - Tanrım!
  - Kenara çek, Julie.
  Lütfen!
  Lütfen kenara çek.
  Özür dilerim!
  Seni seviyorum.
  Bilmiyordum!
  Üzgünüm!
  Julie, durmalısın!
  Kenara çek!
  Anlamıyorsun!
  Lütfen!
  Aman Tanrım.
  Seni seviyorum.
  Sizin için her şeyi yaparım çocuklar.
  Bunu biliyorsunuz, değil mi?
  Nick.
  Uyanmışsın.
  Kalk bebeğim, bugün büyük gün.
  Yarım saat sonra dersim var.
  İşte böyle Nicky, evet!
  Annen yarım saat sonra derse girmek zorunda.
  Değil mi?
  Seni büyükanneye bırakayım mı?
  Evet!
 ||

Önceki Yazı
« Prev Post
Sonraki Yazı
Next Post »

Benzer Yazılar