Kelebek Etkisi 2 (2006) The Butterfly Effect 2
| |
92 dk
Yönetmen:John R. Leonetti
Senaryo:John Frankenheimer, Michael D. Weiss
Ülke:ABD
Tür:Korku, Bilim-Kurgu, Gerilim
Vizyon Tarihi:01 Ağustos 2006 (İsrail)
Dil:İngilizce
Müzik:Mike Suby
Çekim Yeri:Vancouver, Britanya Kolumbiyası, Kanada
Nam-ı Diğer:El efecto mariposa 2
Oyuncular:Eric Lively,Erica Durance, Dustin Milligan, Gina
Holden
Devam Filmleri
2004 - Kelebek Etkisi(432,427)7.6
2006 - Kelebek Etkisi 2(33,372)4.5
2009 - Kelebek Etkisi 3(18,040)5.6
Özet
Nick bir yazılım firmasında pazarlamacı olarak
çalışmaktadır. Mutlu bir şekilde giden ilişkisiye sahiptir. Kız arkadasının
hamile olduğunu öğrendiği gün,kız arkadaşının ölmesiyle Nick'in hayatı adeta
alt üst olmuştur. Yaşadığı hayattan bir tad alamayan Nick, iş dünyasında da
korkunç baş ağrıları ve bayılmalarından dolayı başarısızdır. Bir gün bir
fotograflara bakarak herşeyi değiştirebileceğini anlıyan Nick'in hayatı o andan
itibaren çok değişecektir...
Alt yazı
Burası çok güzel.
Evet, gerçekten.
Siz şanslısınız.
Benim büyüdüğüm yerde böyle bir yer yoktu.
Ne diyorsun yahu?
Senin büyüdüğün yer, buradan yarım saat
mesafede.
Olsun.
Annemler beni pek dışarı salmazdı.
Bizim için çok
müthişti.
Lisedeyken, gizlice kaçıp,
hep buraya gelirdik.
Doğru.
Gece buluşmaları.
Hatta ilk
şişe tekilamızı burada, tam bu noktada paylaşmıştık.
Vay be.
Bunu hatırlaman beni şaşırttı.
"Bunu
hatırlaman beni şaşırttı"
Peki o günlere döndüğünüzde, kendinizi hala aynı mı
görüyorsunuz?
Ben hiç değişmediğimin
farkındayım.
Büyünce tam olarak
ne iş yapmak istediğimi hala bilmiyorum.
Bir ara Foot
Locker'de çalışıyordun.
Ve eminim
oraya tekrar gidip çalışmak isteseydin, seni işe alırlardı.
- Çok komik.
- Peki ya sen, Nick?
Sen çok değiştin mi?
Yine de söylemeliyim
ki; Trevor, daha yakışıklı olabilirdi.
Bunun gerçek
olduğunu biliyorsun dostum, tamam mı?
Çenem şimdi daha
geniş.
Dikkat çekiyor.
Haydi bakalım aşk
çocuğu, kalk da şu ateşe odun
toplayalım.
Dikkatli olun.
Önümüzdeki iki ay
çok iyi vakit geçireceğimizi hissediyorum.
Sahi mi?
Neden?
Hesaplarımızdan bir iki
tanesini kapatırsak elimize ne kadar
büyük para geçeceğinin farkında mısın?
Evet, erkenden
emekli olmak çok iyi olurdu.
30 yaşında mı?
S. ktir.
Şuna bak.
Çok iri ahbap.
Gel buraya.
Küçük bir yengeçten mi korkuyorsun?
Çok iri!
O şeyler midemi bulandırır!
Yapma!
- Gel.
Haydi.
- Hayır!
Yapma!
Yapma!
S. ktiğimin salağı.
Bu çok heyecan
verici!
Evet.
Belki de yarına kadar beklemeliyim.
Hayır, ona bu gece
söylemelisin.
Nerede kaldınız?
Ne diyorsun sen?
İşte, geliyor.
Tamam.
Hazır mısın?
Güzel.
Evet, hazırım.
Mutlu yıllar!
- Söndüler.
Tekrar yak.
- Dur, dur.
- Tamamdır.
- Tamam, şimdi bir
dilek tut.
Tutamam.
Her şey mükemmel.
- Haydi canım.
- Hayatım.
Boşver ahbap.
Bir şeye ihtiyacın
olursa diye, koca bir liste tuttum.
- Bir milyon dolara
ne dersin?
- Üfle haydi.
- Üflesene.
- Tamam, Tamam!
Hayır!
- Haydi ama.
Olmaz.
Onu ben aldım.
- O benim doğum günü
pastam.
- Fotoğrafını çekmek
istiyorum.
- Ne fotoğrafı?
- İyi fikir.
- Kabalaşma.
- Herkes hazır olsun.
- Çabuk ol, ben
pasta istiyorum.
Biliyorum, az daha
bekle.
- Mükemmel oldu.
- Gettolarda satılan
pastaya benziyor.
- Yine güzel ama.
- Benim en sevdiğim
pastadır.
Hazır mısın?
Evet.
- Herkes "çin
çin" desin.
- Çin çin.
- Güzel oldu
çocuklar.
- Çin çin.
Şuna bakın bayanlar
baylar.
Ben kendi özel doğum
günü mumlarımı getirdim.
Uyuşturucu!
- Size iyi
eğlenceler.
- Bu müthiş oldu.
- Yak bakalım.
- Getir.
- Nereye gidiyorsun?
- Biraz dolaşacağım.
- Sahi mi?
- Seninle birlikte.
- Peki.
- Fotoğraf
makinesini alayım.
- Başüstüne efendim.
- Giy bakalım şunu.
- Tamamdır.
- Heyecanlandım.
- Şimdi gözlerini
kapatacağım.
- Öyle mi?
- Benden
faydalanacak mısın yoksa?
- Olabilir.
- Tut şunu.
- Peki.
Ve
- Geri döneceğiz.
- Sonra görüşürüz.
Beni merak etmeyin.
Aç.
Buraya ilk
gelişimizi hatırlıyor musun?
Evet.
Üç yıl önce miydi neydi?
Evet.
Sana söylemek
istediğim bir şey var, Nick.
Önce ben söyleyeyim.
Doğum günün kutlu
olsun.
Nick!
- Çok güzel.
- Keşke elmas
olsaydı, ama
Bayıldım buna.
Seni seviyorum.
Taksana.
Deli olmadığımı ve
ustalaşmam gerekmediğini bir daha söyle.
Hayır,
ustalaşmalısın.
Ustalaşmalı
ve fotoğraf yeteneğini geliştirmek için
sanat okuluna para vermelisin.
Oraya para vermek
zorunda değilim.
Burs paramı kendim
kullanabilirim.
Madem konuyu açtın.
Asıl önemlisi; orası
New York'ta, yani benden 5. 000 km uzakta.
Biliyorum.
İşlerim büyümek
üzere.
Söz veriyorum.
Çok para kazanacağım
ve böylece sana kendi galerini açabileceğiz.
Tıpkı konuştuğumuz
gibi kendi fotoğraflarını çekebilirsin.
- Senin istediğin de
bu değil mi?
- Elbette.
Mükemmel bu.
- Boşver, açma.
- Nerede bu telefon?
Sana bir şey
söylemek istediğimi unutma.
Biliyorum.
Bir saniye izin ver.
İş yerinden
arıyorlar.
Bekle biraz.
Alo?
Evet.
Tamam.
Tamam.
Hayır, hayır
Sorun değil.
Tamam.
Güle güle.
Arayan Bristol'du.
İş yerine gitmem
gerekiyor.
Ama bugün doğum
günüm.
Ara onu
ve hasta olduğunu söyle.
Hiçbir yere
gidemezsin.
Gitmeme izin
verirsen buraya önümüzdeki yıl yine
geliriz ve bütün hafta sonu kalırız.
Sonra bir otel odası
tutarız ve
Bebeğim?
Yardımcı ol bana, bu
toplantıya mutlaka gitmem gerekiyor.
Hayır, olmaz.
Bir hafta istiyorum.
- Bir hafta mı?
- Evet.
Sen ve ben; cep
telefonu olmayacak.
Gitmeden önce bu şeyi bizzat parçalayabilirsin.
Buna ne dersin?
Peki.
Neden bekleyelim ki?
Bence her
ihtimale karşı bunu şimdi suya atalım.
Hayır!
Hiç sanmıyorum.
S. ktir ya.
Güneş gözlüğümü orada mı unuttun bebeğim?
Ben olmasan ne
yapardın ki?
Bu aptallık!
Bristol da amma öküzmüş.
Evet, bu toplantıya
katılmazsam benim yerime terfi alacak
bir öküz.
- Pazar günümüzü bu
yüzden mi mahfetti?
- Ve Julie'nin doğum
gününü.
Onu yenmek
istiyorsam, onlara katılmalıyım.
- Hemen şimdi!
- Sakın yapma.
Her neyse.
Hiçbir şeyi kafaya takmamalısın.
Haklısın aslında.
Bu işe o kadar da ihtiyacım yok.
Harika bir fikir.
Sen kovulunca, Trevor'un iş yerinde sensiz iki haftadan fazla
dayanamayacağına eminim.
Bunu söylemek
zorunda mıydın?
Durun çocuklar.
Kımıldamayın.
Tamam.
Güzel oldu.
Bebeğim, sen de
benimle birlikte New York'a taşınırsın ve
açlıktan ağzı kokan sanatçılar olabiliriz.
Mükemmel olmaz mı?
Sanki sen her işte
başarılı oluyorsun da.
Kahretsin!
Sıkı tutunun!
Tanrım!
- Herkes iyi mi?
- İyi misin?
İyi misin?
- Sanırım.
- Emin misin?
- Tanrım!
- Kahretsin!
Yürü, Nick!
Nick.
Nick.
Geçti, Nick.
9 numaralı oda, mavi
kod durumu.
Krize girdi.
190 ve artıyor.
Nick.
Nick Geçti artık.
Bazen kabuslar
görüyor.
Hep görür.
Nick.
Nick!
Julie nerede?
Hayatım, o - Neredeler?
- Onlar - Hayır.
Hayır - Nick
Herkes hazır olsun.
- Az daha bekle.
- Çabuk ol.
Hayır!
Sensiz bir hayat
düşünemiyorum.
Diyorum ki, eğer manzaranı falan değiştirmen gerekirse benim evimde fazladan oda var.
Ne için?
Senin için.
Benimle birlikte
yaşamanı istiyorum.
Nick; benim, annen.
Nasılsın?
Doktorla konuştum.
Randevuyu yine iptal
ettiğini söyledi.
Kendine iyi
bakmalısın, Nick.
Baş ağrılarının daha
da kötüleşmesini istemezsin.
Ara beni lütfen.
BİR YIL SONRA
- Selam dostum.
- N'aber?
- Hasta olduğunu
sanıyordum.
- Hayır.
Bristol seni arıyor.
Haber vereyim dedim.
Teşekkürler.
- Telefonunu açmıyor
musun?
- Fotokopi
odasındaydım.
O tablolara
ihtiyacım var.
Dün akşam masana
koymuştum.
Ben 7'ye kadar
buradaydım.
Peki daha sonra,
e-mail kutuna baktın mı?
Sana, onları
bulamıyorum diyorum.
O yüzden
yeni bir rapor yazdır ve bana sıkıcı peri masalları anlatma.
Bir saat sonra
Rosemont Equities toplantısı var.
Dur biraz.
Sen neyden bahsediyorsun?
Saat 11'de, satış
sunumu - 4'te olduğunu sanıyordum.
- Saatini
değiştirdim.
Bunu bana şimdi mi
söylüyorsun?
Bak, Nick ilk iki yılda, açılışlarımızın %80'i başarısız
oldu.
Bu ölüm kalım meselesi.
İstisnasız, herkes
üstüne düşeni yapmak zorunda.
Tamam.
Sorun değil.
Ben tabloları hazırlarım.
Beceremeyeceğini
düşünüyorsan, onlara kendim anlatabilirim.
Sorun değil dedim.
Pekala.
Kafana hakim ol.
Tamam mı?
Bir daha beyin arızası geçirip, bu işi rezil
etmeni çekemem.
Masanı da temizle.
Pislik içinde.
Bahsettiğimiz şey,
el bilgisayarınızın, herhangi bir kablosuz teknolojiyi kullanarak iletişim kurabilmesini sağlayan
bir yazılım.
Sahip olduğunuz
bütün teknolojiye, buradan erişebildiğinizi hayal edin.
Düşünün.
Diyelim ki, toplantıya gitmek üzere bir
taksiye bindiniz.
E-maillerinize
bakıyorsunuz, internette geziyorsunuz ve biri arıyor.
Yeni müşteriniz, bir
saat sonra yapacağınız sunumda ürünün
ek resimlerinin yer almasını istediğine karar vermiş.
Hemen ilgili siteye giriyorsunuz bir kaç resim alıyorsunuz ve toplantıya
gidiyorsunuz.
Ve beyler, işte size cebinizden çıkan bir slayt gösterisi.
Tamam herkes el bilgisayarları için yeni nesil
yazılımlar geliştiriyor büyük şirketler
de dahil.
Neden sizinkine para
yatıralım?
Çünkü bizimki şu
anda hazır.
Strike Line'deki iş
ortaklarımızla birlikte, bu yazılımı yılın
ilk çeyreğinde piyasaya sürebileceğimizi düşünüyoruz.
- Nick.
- Nöbet falan mı
geçiriyor?
Hayır, baş ağrısı
geçiriyor.
Nick!
Nick!
Çok özür dilerim.
Güvenlik ve Ticaret
Kurulu'ndan bir uyarı daha alırsam, yemin ederim ki her şeyi yakıp, şirketi Cayman Adaları'na
taşıyacağım.
EVet, orada havalar
güzel olur.
Toplantı için
üzgünüm efendim.
Nick, ilk iki yılda
açılışlarımızın %80'inin başarısız olduğunu
söylememe gerek yok.
Yaptımız bir tek
hata, her şeyi etkiler.
Geri dönüp tekrar
yapma şansımız yok.
Kesinlikle
haklısınız.
Sizi temin ederim
ki, bir daha olmayacak.
Dave, son günlerde
bazı sorunların olduğunu söyledi.
Konsantre olmakla ve
bazı şeyleri hatırlamakla ilgili.
- İyi olduğuna emin
misin?
- Evet, iyiyim ben.
Gerçekten.
Öyle büyütecek bir şey değil.
Evine gitmeni haftanın geri kalanında dinlenmeni ve
pillerini şarj etmeni istiyorum.
- Ben çalışabilirim,
Bay Callahan.
- Nick Çalışmam lazım.
Konuşma bitmiştir.
Evine git.
Haftaya görüşürüz.
S. ktir ya.
Güneş gözlüğümü sen mi aldın bebeğim?
Ben olmasam ne
yapardın ki?
Bu aptallık!
Bristol da amma öküzmüş.
Evet, bu toplantıya
katılmazsam benim yerime terfi alacak
bir öküz.
- Pazar günümüzü bu
yüzden mi mahfetti?
- Ve Julie'nin doğum
gününü.
Her neyse.
Hiçbir şeyi kafaya takmamalısın.
Haklısın aslında.
Bu işe o kadar da ihtiyacım yok.
Evet.
Harika bir fikir.
Sen kovulunca,
Trevor'un iş yerinde sensiz iki haftadan
- fazla dayanamayacağına eminim.
- "İş yerinde
sensiz iki hafta" - Bunu söylemek zorunda mıydın?
- Ne?
Öyle kalın çocuklar.
Bunu çekmek
istiyorum.
Güzel oldu.
Biliyor musun hayatım Benimle birlikte New York'a taşınırsın ve açlıktan ağzı kokan sanatçılar olabiliriz.
- Mükemmel bir
fikir, değil mi?
- Emniyet kemerini
tak.
- Ne?
- Tak şunu!
Peki.
Sanırım iyiyim.
Tatlım.
Ne giyeceğini ayarladın mı?
Ne oluyor?
İyi misin?
Nick?
Nick, iyi misin?
Ne oldu?
Sorun nedir?
Kabus görüyordum
galiba.
Bebeğim!
Geçti.
Tamam mı?
Geçti artık.
Hepsi geçti.
Tanrım!
Tamam mı?
Gidelim artık.
Doğum günümü
kutlayacağız.
Çok eğleneceğiz.
- Tamam.
- Ben gidip
hazırlanayım.
Tamam.
Ne kadar garip
olduğunun farkındayım.
Ama bu Açıklayamam.
Ben Sensiz
bir hayat sürdüğüm bambaşka bir durum
vardı.
Senin ölmüş olduğuna
inanarak koskoca bir yıl geçirdim.
Sonra uyandım ve sen yanımdaydın.
Sadece kötü bir rüya
görmüşsün.
Gerçek değildi.
Buradayım işte.
Haydi ama.
Seni duyuyorum, tamam ama buna inanamayacak kadar güç bir an
yaşıyorum.
İkimiz için de
sarsıcı bir yıl oldu.
- Ama başardık.
- Konu o değil.
Ben buradayım.
Önemli olan da bu.
Pekala.
- Haklısın.
- Biliyorum.
Lanet olsun.
Haklısın.
Merhaba.
Geciktiğimiz için özür dileriz.
- Doğum günün kutlu
olsun.
- Teşekkür ederim.
25. yaş günün kutlu olsun ihtiyar bayan.
Ne var ne yok dostum?
İyiyim.
Hem de çok iyiyim!
Seni görmek çok
güzel dostum!
Evet, iyi.
Güzel.
İkiniz de harika görünüyorsunuz!
Ne kadar içti?
Uzun bir akşamdı.
Laf açılmışken,
neden - Evet, yapalım.
- sen ve ben
- Tamam.
- Peki.
siz de güzel.
Tamamdır.
N'aber dostum.
İki Miller
bir buzlu Jack ve bir kırmızı şarap lütfen.
Striptizcileri ayarladığını
söyle lütfen.
Ne striptizcisi la? ;) Bekarlığa veda partim için.
Bekarlığa veda
partin mi?
Çünkü ikiniz evleniyorsunuz ve ben de sağdıcınım.
Yani striptizcileri ayarlamam
gerekiyordu.
Tabii ki ayarladım
gerizekalı!
- Ödümü patlattın
dostum.
- Ahbap,
görebileceğin en seksi on striptizciyi
tuttum.
On mu?
Müthiş!
Sağol.
Teşekkür ederim.
Ben Sizin adınıza çok sevindim!
Peki.
Hala rüya gördüğünü
mü sanıyorsun?
Ne oldu bebeğim?
Yok bir şey.
- Seni seviyorum.
- Seni seviyorum.
Tanrım.
"Yapılan
araştırmalarda migrenin, felçle ilişkisi ortaya çıkmıştır.
Sık aralıklarla
migren krizine yakalanan hastalar beyin
felci riskine daha çok açıktırlar.
Bu aşamalı beyin
hastalığı, akut ve selektif hafıza
kaybına yol açabilir.
Davranış
değişiklikleri şunları içerebilir:
sanrılar, halüsinasyonlar, gaipten sesler duyma " "Şizofreni,
duygu ve düşünce arasındaki ayrılmayı ifade eder.”
"Yapılan
çalışmalar, hastalığın genetikle ilişkili olduğunu ve intiharla sonuçlanabileceğini
göstermiştir.”
Nasılsın?
Basıldın işte.
Yine porno sitelere bakıyorsun.
- Evet.
- Bu arada dün gece sıçtın batırdın dostum.
Evet, bir iki kadeh
içki içtim.
Tabii, bir iki tane.
Ne oldu?
Çocuklar, Bristol
personel toplantısı yapacak.
5 dakika sonra,
konferans salonunda.
Tanrım.
Yine ne istiyor hıyarağası?
Bilmiyorum ama önce
seninle odasında görüşmek istiyor.
Ne?
Olamaz çocuklar.
Galiba şimdiden
götümde tekmesini hissedebiliyorum.
Pekala millet, hemen
konuya girelim.
İş bağlayacağımız
şirketlerin ortalamasıyla ilgili
sorunlar konusundaki uyarılarımı hepiniz duydunuz.
Görüldüğü gibi, bu haftanın
da sonuna geldik.
Suya düşen beş tane
anlaşmam oldu RSB Finans da dahil.
O Trevor'un işiydi.
Çantada keklik olduğunu söylemişti.
Yanılmış.
Ve ne yazık ki, Bay
Callahan bu konuyla ilgili bir mesaj
vermek istedi.
Trevor'u işten
çıkarmak zorunda kaldık.
Hepimizin, işimizin
başına dönmesini öneririm.
Bu biraz sert olmadı
mı?
Evet.
- Gerçekte ne oldu?
- Anlamadım?
Madem Trevor çantada keklik olduğunu düşünüyordu, neden
anlaşma suya düştü?
Haydi, Bristol.
Bir defasında
Trevor'un bir işini üstlenmiştin ne
kadar zor olduğunu biliyorsun.
Evet, kıçım
terleyene kadar çalıştım.
Hata yapmadım
ve bunun için ödüllendirildim.
Neden?
Strike Line anlaşması kucağına düştüğü için mi?
RSB anlaşmasını
senin bitirmen gerekiyordu, Trevor'un değil.
Bizim bilmediğimiz
bir şey bildiğini mi sanıyorsun?
Benim bildiğim şey Bay Callahan'ın, bana, hakkınızda yargıya
varmam için maaş ödediğidir.
Ve şu anda
yargılarım, bana, senin artık bu ekiple birlikte çalışmaktansa, arkadaşınla birlikte evde
oturmuş Oprah'ı izlemeyi tercih ettiğini
söylüyor.
Tebrikler, Nick.
Sen de kovuldun.
Başka kimse var mı?
Seni seviyorum
dostum, ama bu senin sorunun değildi.
S. ktir et.
Bizim için
olmasaydı, Bristol o mevkiye terfi edemezdi.
Ben emirleri ondan
almıyorum.
Bu şirket için çok çalıştın,
Nick.
Bu şirkete kanını
verdin dostum.
Evet, kanımı verdim
ama terfi alan Bristol oldu.
İş hayatı böyle,
Nick.
Bunu bana sen
öğrettin.
Şimdi, Bristol'un
yanına git ve özür dile.
Kazanın yan
etkilerini hala yaşadığını söyle.
Yaşadığım tek yan
etki, hayatın bu işler için çok kısa olduğunu anlamak.
Nedir bu?
Erkeklere özgü bir şey mi?
Trevor işten
çıkarıldı diye, sen de onunla birlikte köprüden mi atladın?
Bristol şefim olduğu
sürece asla yükselemeyecektim zaten.
Herif terfi
aldığından beri beni işte çıkarmak için
mazeret arar oldu.
- Ona mazeret vermek
zorunda değildin.
- Aslında, gerçek şu
ki o zayıf bir halka.
Bütün şirketi
mahfetti ve bunu herkes biliyor.
Ayrıca
onun altında çalışmaktan kurtulmam iyi oldu.
Hayır, Nick.
Bir işin olsa daha iyi olurdu.
Söyledim ya, başka bir
iş bulacağım.
Daha iyi bir iş.
O zaman daha düzgün
olacak.
New York'a
gitmememi, öylesinin daha iyi olacağını da söylemiştin.
Üzgünüm ayrıca o kazada ne kaybettiğimizi de
unutamadım.
Hayatım?
Düzelecek.
Yalnızca biraz zaman
alıyor.
Bir yıl oldu, Nick.
Günlerimi, asgari
ücret karşılığında başkalarının çektiği
fotoğrafları kataloglayarak geçiriyorum.
Yarım kalan bir
portfolyom var ama bitirecek zamanım yok ve şimdi de kiramızı ödeyebilmek için başka bir iş daha
yapmak zorundayım.
Müsaadenle.
Bu büyük resimle
ilgili.
Artık görüyorum onu.
Ve diğer her şey önemsiz.
Önemli olan tek şey birbirimize sahip olmamız.
Önemli olan tek şey
bu.
Sen hep
pazarlamacısın, değil mi?
Belki de teknik yazı
işleri editörü olurum.
Bristol değil mi bu?
Vay kazma.
Haydi.
Nick?
Nick.
- Mükemmel bir poz.
- Harika.
- Teşekkür ederim.
- Rica ederim.
- Harika, değil mi?
- Çok iyi çıkmışsın.
Güzel.
Sen ne diyorsun?
Yüzük, hayatım.
Güzel, değil mi?
Bunu ben seçtim, inanabiliyor
musun?
Olağanüstü.
Evet.
Gerçekten güzel.
Önümüzdeki Ekim diye
düşünüyoruz.
Kaç kişi davet
edeceksiniz?
50 olabilir.
Sadece önemli kişiler.
Doğru.
- Dave Bristol.
- Ne?
İş yerinden mi?
Evet, doğru.
O herifi de davet etmek isterim.
İçkim bitti.
Başka isteyen var mı?
Yok hayatım.
Bristol, mutlu
Noeller.
Mutlu Noeller.
Ne yaptın, Nick!
- Ne yapıyorsun?
- Bristol, üzgünüm
dostum.
Ne kadar dangalağım.
İstersen
Güzel.
Gerçekten çok güzel.
Utanç verici.
Çok utanç verici.
Olamaz.
TREVOR VE AMANDA'NIN
DÜĞÜNÜ
Merhaba, Nick.
O tablolara
ihtiyacın olduğunu biliyorum.
Müşterilerden
gelecek olan bazı sayıları bekliyorum.
Has. ktir.
Ben başkan
yardımcısıyım.
Evet, elbette.
Mazeret bulmaya çalışmıyorum.
Strike Line
anlaşmasını ben bitirdim, sen değil.
Üzgünüm.
O işi ben takip etmiyorum.
Trevor nerede?
Müşteri
toplantısındadır.
Senin bildiğini
söyledi.
Tabii, doğru ya.
Sağol.
Bir de Bristol, masanı
temizle.
Pislik içinde.
Güvenlik ve Ticaret
Kurulu'ndan bir uyarı daha alırsam, yemin ederim ki her şeyi yakıp, şirketi Cayman Adaları'na
taşıyacağım.
Orada havaların iyi
olduğunu duydum.
Öyle galiba.
Sen nasılsın?
Her zamankinden daha
iyi.
Potansiyel bir
yatırımcıyla birlikte yemek yiyeceğim.
Büyük bir balık.
Ona ihtiyacımız var.
Yeni müşteriler
hakkında ne derler, bilirsin.
Yanımda bulunması
istiyorum.
Dünya yansa kaçırmam
bu fırsatı Bay Callahan.
"Bay
Callahan", çok sevimli.
"Pasifik
Bulvarı" Julie Miller Fotoğrafçılık'ı aradınız.
Şu anda size yanıt
veremiyorum, lütfen telefon numaranızı ve
randevu almak istediğiniz tarihi içeren bir mesaj bırakın.
Teşekkür ederim.
Merhaba, Julie Miller
Fotoğrafçılık.
Ben, Nick Larson ve bu gece, çok uzun sürmesini istemediğim
müşteri toplantısından sonraya randevu
almak istiyorum.
Beni geri ara da programına uyup uymadığını bildir.
Tabii, önce evde
görüşmezsek.
Seni seviyorum
bebeğim.
Ben geldim hayatım!
Hayır.
Nasıl yani?
Merhaba, Nick.
Ben annen.
Umarım iyisindir.
İyiyim tabii ki.
Ara beni.
Haftalardır görmüyorum.
Yoğun olduğunu
biliyorum ama nasıl olduğunu haber ver.
Başarılı bir
ortaklığın şerefine kadeh kaldıralım.
- Şerefe.
- Şerefe.
Kızınız çok güzel ve
etkileyici.
Teşekkür ederim.
Ya sen, Nick?
Ailen burada mı?
Sadece annem.
Babam, ben küçükken
başka bir yere taşınmış.
Bunu duyduğuma çok
üzüldüm.
Ama şimdi iyi
görünüyorsun.
Patronunun üstünde
çok büyük etki bırakmışsın.
Nick'te insanları
etkileme yeteneği vardır.
Sadece işleri
basitleştirmeye çalışıyorum.
Ne istediğini
anlayıp, onu gerçekleştirmeye çalışıyorum.
Eğer bu işe
yaramazsa, yanımda oturan adamdan kazanacağını
umduğum dosyayı araklarım.
Biraz ciddi olalım,
Nick ve Bay Fuentes'e, yeni numaralarımızdan
bahsedelim.
Şimdi mi?
Ama ne güzel vakit geçiriyoruz.
Yeni numaralar, Nick.
Bay Fuentes'ten
büyük miktarda para istemek üzereyiz.
Cebinden, cüzdanını
almalı ve masanın üstüne dans
ettirmelisin.
Olmaz Ron, o şeref
sana ait.
Bu iş senin çocuğun.
Numaralar, Nick.
Sözünü ettiğimiz şey yeni nesil el bilgisayarı işletim sistemleri.
Bizim yazılımımız,
işlemler için ışık dalgası mimarisi kullanan,
optik internet protokolünden faydalanır.
Böylece, çoklu dalga
boyları üzerinden veri alış-verişi yapar.
Sistemimiz altı ay içinde
ticarileştirilebilir ve çalışan bir
beta ürünü ve şirketinizin desteğiyle bir
ya da iki anlaşma imzalayabileceğimizi umuyoruz.
Daha sonra, Çin'deki
bir esnek üreticiyle dış kaynak çalışması
yaparak, başlangıç masraflarımızı en aza indirebiliriz.
Eğer haklı çıkarsak,
ürün marjımız, şirketinizin 12 aylık
brüt karına 500 puanlık bir ekleme yapar.
Sonuç olarak, tahmin
edilen satışın üçte birini yapmayı başarırsak
şirketinizin nakit akışını ikiye katlarız.
Pekala.
Merhaba.
Nasıl gidiyor?
Saçımı başımı yolmak
üzereyim.
Çok sıkıldım.
Evet teknolojik jargon kullandığım için özür
dilerim.
Aslında, beni
azdıran kısmı da oydu.
Grace?
Tanrım.
Ne yapıyorsun?
Bir haftadır
yapmıyoruz aşkım.
Bunun için
yalvarmamı mı istiyorsun?
Dur, yapma.
Restorandayız.
Bu, seni daha önce
ne zaman durdurdu ki?
S. ktir.
Dur.
Baban dışarıda.
Umrumda değil.
O da önemsemez.
Ayrıca, sana bir zam
daha yapmasını söyleyeceğim.
Nick!
- Seni istiyorum,
Nick.
- Duyuyorum.
Evet.
Evet!
Aman Tanrım.
Ne yapıyorsun?
Eğlenelim biraz.
Gülümse bebeğim.
- Sizi arayacağım.
- Memnun oluruz.
Harikaydın, Nick.
Geldiğin için teşekkür ederim.
Evet, Nick.
Geldiğin için teşekkürler.
- Tanrım!
- Nerede kaldın?
İki saattir seni
bekliyorum.
Trevor, sakin ol
dostum.
Callahan'la birlikte
yemekteydim.
Ne?
Sana, konuşmamız gerektiğini söylemiştim.
Tamam.
Neler oluyor?
Yatırımcılarımdan
biriyle sorun yaşıyorum.
- Kim?
- Malcolm.
- Malcolm mu?
- Oyun mu oynuyorsun?
Malcolm, kulüpten.
Parasını aldık.
Anlaşmayı sen bağladın.
- Kafayı mı yedin
sen?
Haydi!
- Malcolm, tabii ya.
Evet.
Ne oldu?
Sorun nedir?
Parayı geri istiyor.
- Peki.
Ne kadar?
- Hepsini.
- 250 bin.
- 250 bin mi?
- Bunu o mu yaptı?
- Adamlarından biri,
unutmamam için.
Beni dinle, Nick.
Bu işi sen
halletmelisin dostum, tamam mı?
Çünkü, ben bu adamla
uğraşamam.
Onu daha fazla
bekletemiyorum.
Trevor Ron'la konuşurum.
Hallederim.
O kadar önemli değil.
Oldu mu?
- Evet.
Evet, tamam.
- Peki, tamam.
- Hayatımı sana
borçluyum dostum.
- Hayır dostum.
- Önemli değil.
- Tamam.
Bu aralar Julie'yle
konuştun mu?
Hayır.
Bir süredir konuşmadım.
Neden sordun?
Ona ulaşmakta güçlük
çekiyorum da.
Ahbap.
En son, onunla
birlikte olduğunu söylememiş miydin?
Sonra görüşürüz.
Ron.
Nasılsın dostum?
Bombok.
Fuentes vazgeçmiş.
Ne?
Şaka yapıyorsun.
Dün geceden sonra
onu bağladığımızı sanıyordum.
Neyse, s. ktiret.
Hataydı zaten.
Tanrım!
Sorunları
katmerlemek istemem ama galiba
yatırımcılarımızdan biriyle sorun yaşıyoruz.
- Sahi mi?
- Evet.
Trevor, geçen Temmuz
bize 250 bin dolar kazandırmıştı ya.
Neyse, diyor ki adam o parayı geri istiyormuş.
- O kadar mı?
- Evet.
O para bize cep
harçlığı.
Gidip, masamdaki çek
defterine kendin yazsana.
Ron, çok teşekkür
ederim dostum.
Anlayış göstereceğini
biliyordum.
Hazır gitmişken
biraz fazla yaz.
Köşedeki bakkaldan
süt ve kurabiye almak için harcarsın.
Parayı böyle
savurmak istiyorsan tabii.
Durum öyle değil
dostum.
Nick, insanlara
nasıl ve ne zaman geri ödeme yapacağımıza
dair sözleşmelerimiz var.
Biliyorum.
Anlıyorum, ama bu bir seferlik.
Bir sonraki
anlaşmada telafi ederim.
Anlayamadım.
Dünkü konuşmamız sırasında uyuyor muydun?
Hangi konuşma?
Sana iflas
ettiğimizi söylediğim konuşma.
- Ne?
- Para bitti, Nick.
Ne kadar
incelediğimizin önemi yok.
Bitti işte.
Sahip olduğumuzdan fazlasını
harcadık.
- Bu mümkün değil,
Ron.
- Sana öyle geliyor ama bir şekilde batmayı başardık.
Strike Line
anlaşması ne oldu?
Sen iyi bir
pazarlamacısın, Nick.
Şirketim için bir
çok harika iş yaptın.
Seni başkan
yardımcısı yaptığım için memnunum ama
bu seferki işte çuvalladığını kabul et.
Neyden bahsediyorsun?
Noel boyunca onlara
yanaştın.
Hazır değildik.
Nasıl baktığın
önemli değil, Nick.
Onları korkuttun.
Gerçek bu.
Strike Line
anlaşmasını ben yapmadım.
O anlaşmayı
yapabilseydik, bu zırva yerine belki de
şu anda çalışan bir yazılımın sahibiydik.
- Neler oldu?
- Hala uğraşıyorum.
Nick, haydi dostum.
Bu akşam Malcolm'la toplantım var.
İcabına bakacağım.
Tamam.
Julie.
Merhaba, ben
yine ben, Nick.
Dinle, aramızda bir
sorun olduğunu biliyorum ve anlaşılan
beni aramayacaksın, ama Seninle
gerçekten konuşmam lazım.
Geçmiş doğum günün
kutlu olsun.
Özledim seni.
- Alo?
- Nick.
Nihayet.
- Merhaba anne.
- Nasılsın?
İyiyim.
Senden n'aber?
Babanın doktoruyla
konuştum.
Seninle görüşmek
istiyor.
Onunla konuşur musun?
Neden?
Ne demek istiyorsun?
Senin için
endişeleniyorum.
Gelip, seni görmek
istiyorum.
- Hayır.
Hayır, anne.
Ben iyiyim.
- Bak, gerçekten Kapatmam gerekiyor.
Seni sonra ararım.
- Nick - Seni seviyorum.
Hoşçakal.
Bakayım.
Düzelmiş.
Julie.
Merhaba.
Vay be seni zor tanıdım.
Çok farklı
görünüyorsun.
Sağol.
Hayır, güzel
görünüyorsun demek istedim.
Sana bir sürü mesaj bıraktım.
Aldın mı?
Evet, aldım.
Pekala.
Üzgünüm.
Biliyorum
Bir süre uzak kaldım senden.
Seninle konuşmak
istedim.
İşte karşındayım.
Konuş.
Ne yapıyorsun?
- Çalışıyorum.
- Bir kulüpte mi?
Evet, bir kulüpte.
Defile çekimi
yapıyorum.
Çok iyi.
Kim ayarladı bu işi?
Christopher.
Beni bazı kişilerle tanıştırdı ve bu sayede
başladı.
Vay canına.
Christopher kim?
- Selam bebeğim.
- Merhaba.
- Beni sen mi aradın?
- Ben aradım.
- Bu kim?
- Nick.
Eski bir arkadaş.
Laflıyorduk.
Harika bir kadın,
değil mi Nick?
Bir yıldız olacak.
Ben bir içki daha
alacağım.
- Sana da bir şeyler
getireyim mi?
- Olur.
- Nick?
- Hayır, ben
almayayım.
Peki.
Julie.
Julie.
Beni dinle kötü şeyler yaşadığımızı biliyorum ama inan bana, bu şekilde sonuçlanmasını
asla istemedim.
Kes saçmalamayı,
Nick.
Her şeyi canının istediği
gibi yaptın şimdi de beni önemsiyormuş gibi
yapma.
Bak, sana
söylüyorum; ne dediysem ne yaptıysam,
aramızda neler geçmişse hepsini sil
kafandan.
Anlamıyor musun?
Çoktan sildim bile.
Kendi işin hakkında benim kariyerim hakkında, geleceğimiz
hakkında söylediğin her şey, tam Nick'e
yakışır bir konuşmaymış.
Ben artık kendi
işimin patronuyum ve ilk defa, tam
olarak yapmak istediğim şeyi yapıyorum.
Hayır, yapmıyorsun.
Ben, senin ne
istediğini biliyorum ve istediğin şey bu değil.
- Durumlar değişti.
- Biz değişmedik.
Baştan
başlayabiliriz, Julie.
Bana bir şans ver.
- O arıyor, değil mi?
- Kim?
Grace.
Hayır, Julie.
Benim için,
dünyadaki en önemli şey sensin.
Bunu nasıl gözden kaçırdığımı
bilmiyorum.
Ama düzeltebilirim.
Söz veriyorum,
düzelteceğim.
Sen, hep
pazarlamacısın, değil mi?
Nick.
Tanrı'ya şükür.
Size geleceğini
söylemiştim.
Gelebildiğine
sevindim, Nick.
- Malcolm galiba.
- Evet.
- Nihayet yüzyüze
tanıştığımıza sevindim.
- Ben de.
Bu Wayne.
Kulübün yarısının sahibidir.
Wayne?
Nick.
İyi şanslar.
Otursana.
Pekala.
Muhteşem bir mekanın
var, Malcolm.
Çok teşekkür ederim.
Buyrun.
Ginsengli ve mangolu demli birer çay.
Biz buna, "Çin
roket yakıtı" diyoruz.
Zihnen ve bedenen
zinde tutar.
Senin işine yaramış
gibi görünüyor.
Neden geldiğini biliyorum.
Sözleşmeni tekrar görüşmek
istiyorsun.
Evet.
Arkadaşın pek çok vaatlerde
bulundu.
Bir tür turbo şarjlı
süper telefon yazılımıyla paramı üçe
katlayabileceğini söyledi.
Ben uzman değilim
ama aklıma oldukça yattı.
Ama öyle, Malcolm.
Hepsi gerçek.
Mükemmel bir üründür.
Yatırımının karşılığını fazlasıyla alacağına
eminim.
Ne aradığını
bilmiyorum, Malcolm ama sözleşmene
bakarsan, bizim, iş süresine uyduğumuzu görürsün.
Tamam, ama bazen bir takım ilerlemeler olduğunu hissetmek
istiyorum.
Pekala.
Bu şekilde hissetmeni nasıl sağlayabilirim?
Bak, biz bir
kuruluşun parçasıyız.
Bir komuta zinciri
var.
İşler böyle
halloluyor.
Yani, insanlara
nasıl ve ne zaman geri ödeme yapacağımızı
belirleyen sözleşmeleri bu yüzden imzalarız.
Sen bir işadamısın.
Bu işlerin nasıl yürüdüğünü bilirsin.
Geleceği görebilmeyi
diledin mi hiç?
Çinliler, çay
yapraklarının şekline bakarak, bunun mümkün olduğuna inanır.
Sorun şu ki sizin bana kazandıracağınız paranın aktığı bir şelale mi göreceğim?
Yoksa size verdiğim her şeyi yakıp kül eden - küçük
bir şenlik ateşi mi?
- Öyle değil,
Malcolm.
Bunun aksini
ispatlamanız için sabırsızlanıyorum.
Sanırım yardımcı
olabilirim.
Trevor'la olan
ilişkin ve bu ürün konusunda bana
duyduğun güven yüzünden sana %10'luk
bir şahsi çek yazdım.
250 bin'in 25 bin'i
mi?
Yatırımının geri
dönüşünü görene kadar, yara bandı
vazifesi görecek.
Yaran bandı.
Yara bantlarına bayılırım.
Gördün mü?
Söylemiştim sana.
Top artık Nick'te.
O, her şeyi halledecek.
Hiç yoktan iyidir.
Şimdiye kadar senden
aldıklarıma göre yani.
Artık aracıyı aradan
çıkarma vakti gelmiş olsa gerek, değil mi?
Hayır!
Dışarı çıkar onu.
Nick?
- Hayır!
- Ne oldu?
Buradan ayrılma,
tamam mı?
Haydi, yürüyün!
Çıkın!
Kahretsin!
Çıkın!
Hemen!
S. ktir!
S. ktir!
Julie?
Julie?
- Nick?
- Hayır!
Hayır, Julie!
Lanet olsun!
- Julie!
Aman Tanrım!
- Neler oluyor?
Seni seviyorum
bebeğim.
Seni seviyorum.
Yok bir şeyin.
Oraya bakma.
Buraya bak.
Bana bak.
Bana bak.
Her şey yolunda.
Bir şeyin yok.
Nefes al.
Haydi!
Nefes al.
Nefes al.
Pekala.
Tamam.
Grace!
Tanrım.
Seni uyandıracak bir
şey buldum.
Ne oluyor?
Sakin ol.
Hoşuna gidiyor işte.
Giysilerin yerde.
İçecek bir şey ister
misin?
Kimsin sen?
Buraya nasıl geldim?
Çok tatlısın.
- Soruma yanıt ver.
- Çek ellerini
üstümden.
Beni hatırlamıyor
musun?
Kulüpte tanıştık.
Malcolm ve ben
ortağız.
Her şeyde.
Yani götünün yarısı benim.
Bize 250.
000 dolar borçlu olduğunu
anlıyorum ama terbiyeni takınsaydın Malcolm'u, faturanda indirim yapmaya ikna
edebilirdim ama şimdi, o gelene kadar hiçbir
yere gitmiyorsun.
Anlamıyor musun?
Eminim, kız
arkadaşın ve Traver razı olurdu.
S. ktir git.
İşleri berbat ettim
anne.
Her şeyi düzeltmek
için çok çalıştım; sadece işleri yoluna
koymak için.
Ama hep daha kötü
hale getirdim.
Artık kendimi bile tanıyamaz
oldum.
Sus. Böyle konuşunca, bana babanı hatırlatıyorsun.
- Neden?
- Her şeyi kontrol
etmeye çalışıyorsun.
Babamla konuşmak
istiyorum anne.
Hayır, konuşamazsın.
Anlamıyorsun.
Çok önemli.
- Hayır, asıl sen
anlamıyorsun.
- Onu bulmama yardım
etmelisin anne.
O öldü, Nick.
İntihar etti.
Bunu neden benden
sakladın?
Bilmiyorum.
Onu o şekilde
hatırlamanı istemedim.
Önemli olan, Nick,
senin için endişeleniyorum.
Bunu tek başına
yapamazsın.
Bir doktora görünmen
lazım.
Babanla aynı kaderi paylaşmak
zorunda değilsin.
Her şeyi kontrol
edemezsin, Nick.
Boşvermelisin.
Bir içki daha lütfen.
Sağol.
Nick.
Ne var ne yok?
Aman Tanrım.
Ne oldu sana?
Getirdin mi?
Trevor nerede?
Sadece bir yıl önce olduğuna
inanamıyorum.
Ters giden bir
şeyler olduğunu biliyorum.
Önce, Trevor
morarmış bir gözle eve geliyor.
Sonra birlikte
buluştuğunuzu söylüyor ama eve hiç
gelmiyor.
Şimdi de sen, eski
bir resim getirmemi istiyorsun.
Çok korkuyorum, Nick.
Biliyorum.
Trevor için her şeyi
yapacağımı biliyorsun, değil mi?
Sizin için her şeyi
yapacağımı.
Evet.
Buraya gel.
Korktuğunu biliyorum.
Bunu açıklayamam ama Trevor'un iyi olduğuna seni temin ederim.
Harika oldu çocuklar.
Şuna bakın Ben kendi özel doğum günü mumlarımı getirdim.
- Evet!
- Uyuşturucu!
En sevdiğim şey.
Yak bakalım!
- Yaksana.
- Tamam.
Nereye gidiyorsun?
- Biraz dolaşacağım.
- Sahi mi?
Seninle birlikte.
Peki.
Seninle yalnız
konuşmam lazım.
Giy şunu,
üşüyebilirsin.
Burası aynı, beni
ilk getirdiğin zamanki gibi görünüyor.
İnanamıyorum.
Ne zaman gelmiştik?
- Üç yıl önce.
- Üç yıl önce.
Vay be.
Sensiz bir hayat
düşünemiyorum.
Sana bir şey
söylemek istiyorum, Nick.
Önce ben.
Peki.
New York'a gitmen
gerek.
- Ne?
- Tuhaf geldiğini
biliyorum ama güven bana, en iyisi bu.
Nerden çıktı bu
şimdi?
Bu, sanatını
sürdürmek için bir şans benim, bizim ya
da işim hakkında endişelenmek zorunda
olmadığını anlaman için bir fırsat.
Ve bütün her şey - Ben serbest olmak istemiyorum.
- Beni dinle.
Bu, benim berbat
edemeyeceğim bir hayat yolu çizmek için eline geçen son şans. Ben kendi yolumu izlemek istemiyorum.
Böyle söz vermemiştik.
Bu işi birlikte
yapacaktık başaracaktık ve sen de yanımda
olacağına söz vermiştin.
İnan bana biliyorum
bebeğim.
Ama anladığını
sanmıyorum.
Julie bir süre kendimle baş başa kalmaya ihtiyacım
var.
Üzgünüm.
Benden ayrılıyor
musun?
- Buraya kadar mı?
- Evet.
Söylenecek bir şey kaldığını
sanmıyorum.
Hamileyim, Nick.
Trevor.
Julie nerede?
- Ne oldu?
- Koşarak geldi anahtarlarını aldı ve arabana atlayıp gitti.
Hayır!
Tanrım!
- İşte hazırız.
- Oraya kadar gidip
geri gelin.
Ne yapıyorsun?
O benim arabam!
Yavaşla.
Lütfen yavaşla.
Tanrım.
- Sırası mı şimdi?
- Julie!
- Tanrım!
- Kenara çek, Julie.
Lütfen!
Lütfen kenara çek.
Özür dilerim!
Seni seviyorum.
Bilmiyordum!
Üzgünüm!
Julie, durmalısın!
Kenara çek!
Anlamıyorsun!
Lütfen!
Aman Tanrım.
Seni seviyorum.
Sizin için her şeyi yaparım
çocuklar.
Bunu biliyorsunuz,
değil mi?
Nick.
Uyanmışsın.
Kalk bebeğim, bugün
büyük gün.
Yarım saat sonra
dersim var.
İşte böyle Nicky,
evet!
Annen yarım saat
sonra derse girmek zorunda.
Değil mi?
Seni büyükanneye bırakayım
mı?
Evet!
||
Önceki Yazı
« Prev Post
« Prev Post
Sonraki Yazı
Next Post »
Next Post »