Print Friendly and PDF

Translate

Acı ve Zafer (2019) Dolor y gloria

|

 


113 dk

Yönetmen:

Pedro Almodóvar     

Senaryo:

Pedro Almodóvar     

Ülke:

İspanya Fransa

Tür:

Dram

Rating:

7.5

Vizyon Tarihi:

11 Ekim 2019 (Türkiye)

Dil:

İspanyolca

Müzik:

Alberto Iglesias         

Web Sitesi:

Resmi site

Çekim Yeri:

Valencia, Comunidad Valenciana, İspanya

Nam-ı Diğer:

Pain & Glory, Douleur et gloire

 

Oyuncular

    Antonio Banderas

    Asier  Etxeandia

    Leonardo  Sbaraglia

    Nora  Navas

    Julieta  Serrano

Özet

Hem İspanya’nın en özgün sinemacısı Almodóvar’ın hem de fetiş oyuncusu Banderas’ın muhteşem dönüşünü müjdeleyen Acı ve Zafer, Cannes’da eleştirmenlerin yıldız tablosunda en tepeye yerleşti ve izleyicilerin de olağanüstü övgüsüyle karşılandı;. aile bağlarının anlamıyla aşkın derinliğini işleyen sıcacık hikâyesiyle de gönüllerin Altın Palmiye’sini kazandı. Pedro Almodóvar’ın kendi yaşamından esinlenerek senaryosunu yazıp yönettiği Acı ve Zafer, yaşlandıkça eski şaşaalı günlerinin özlemini daha sık çeken dünyaca ünlü bir yönetmenin 1960’lardan günümüze yaşam öyküsünü çok duygusal ve çok kişisel bir bakış açısıyla anlatıyor.

Altyazı

  Başında * olan kelimelerin açıklamalarına notlardan bakabilirsiniz.

 İyi seyirler  Keşke erkek olsaydım, nehirde çıplak yüzerdim.

 Cesarete bak be!

 Ağzından çıkanı kulağın duysun Rosita!

 Haklı ama.

 Suyun bedeninin üzerinden aktığını hissedersin, ne de hoştur!

 Aynen öyle.

 Suya atlamadan önce şu çocuğu üstümden alsan ya, belimi kırdı.

 Hadi bakalım Salvador, buraya gel.

 Bir bakalım  Al  Sana oynayacak bir çubuk.

 Hadi.

 - Mari, çarşafları asmama yardım et.

 - Geldim.

 Sabun yüzüyor!

 Bak!

 Yakala onu!

 Sabun yüzüyor!

 - Bir şey mırıldansana, Rosita.

 - Çok tatlı.

 Ah gerçeğim.

 Ne sevimli.

 Ah gerçeğim, tek gerçek sensin.

 Tek gerçeğim sensin küçüğüm, ben aşktan ölünceye dek  Gözlerine bakmasa, kapını çalmasa, Salvita, sen burada dur.

 gece sokağının taşlarına   tek bir adım atmasa da  Tek gerçeğim, her zaman gerçek sensin.

 Daima gerçeğim sensin küçüğüm, ben aşktan ölünceye dek  Bak neler söylüyorlar; öğleden sonra   evinden kavak korusuna   gittiğini ve döndüğünü, yollarına baka baka.

 İşte böyle başladı, körlüğüm  Salva!

 Ben Zulema!

 - Bu ne tesadüf!

 - Zulema!

 Çok sevindim!

 Benimle bir kahve içebilir misin, yoksa acelen mi var?

 Yazmazsan ya da çekmezsen, ne yapacaksın?

 Yaşayacağım, sanırım.

 Ben oyunculuk yapmadan yaşamam.

 Git gide zorlaşıyor ama teklif edilen her işi kabul ediyorum.

 Alberto'yu görüyor musun?

 - Sanırım Arjantin'deydi  - Yok, hayır, Meksika'daydı.

 Pembe dizilerde çalışıyordu ama çoktan döndü.

 Onunla Riviera Maya'daki bir Latin filmleri festivalinde karşılaştım.

 Çok yakışıklıydı.

 Epey zaman oldu ama çok  Çok hoş bir rastlantıydı.

 - Onu gördün mü?

 - Yok, hayır.

 *Lezzet'in galasından beri hiç görmedim.

 Ama bu  30 yıl önce değil miydi?

 32.

 Biliyor musun?

 O filmi geçen hafta tekrar izledim.

 Daha önce tekrar izlemedin mi?

 Hayır, galadan sonra izlemedim.

 Bunu söylemek yanlış ama  Beni etkiledi.

 O filmi her zaman sevmişimdir.

 Sinematek kaydı restore etti ve birkaç gösterim yapacaklar.

 Benim sunmamı istiyorlar.

 Alberto'yla beraber yapsak iyi olur diye düşündüm.

 Artık kin tutmadığına sevindim.

 O piç asla yazdığım karakteri oynamadı.

 Bu yüzden onu öldürmek istedim.

 Fakat  Ona karşı gerçekten kin beslemiyorum.

 Filmi tekrar izleyince, oyunculuğu 30 yıl öncekinden daha iyi göründü.

 Değişen senin gözlerin, tatlım.

 Film hâlâ aynı.

 Onu nerede bulabilirim?

 El Escorial'de yaşıyor.

 Birinin evinde.

 Dönemsel çalışıyor ama durumu fena değil.

 Feragât etmeden  Sen beni anlıyorsun zaten  Senin çalışmamana şaşırdım.

 Emekli olmayacağını sanırdım hep.

 Ben de.

 - Numaran aynı mı?

 - Evet, evet, aynı.

 Sana numarasanı gönderirim.

 Olur da sıkılıp sadece benim oynayabileceğim   bir şey yazarsan beni de arayabilirsin.

 İşte geldik.

 Sizi Peder José Maria ile bırakıyorum.

 Günaydın çocuklar.

 Yapacağımız ilk şey koronun kimlerden oluşacağını seçmek.

 Daha önce bir koroda şarkı söyleyen varsa elini kaldırsın.

 Peki, bir test yapalım.

 Sen, buraya gel.

 - Adın ne?

 - Rodolfo.

 Bakalım, nasıl söylüyorsun Rodolfo?

 Benimle beraber tekrar et.

 Cu, cu, cu, cu, cu  Cu, cu, cu, cu, cu  Bir bakalım  La, la, la, la, la, la  Tarararara  Sen, yanındaki, adın ne?

 Salvador.

 Güzel bir isim.

 Şarkı söylemeyi sever misin?

 Eh  Bilmem ki.

 - Ama müziği seviyorsun, değil mi?

 - Evet, Beatles'ı ve filmleri seviyorum.

 Burada zevkinizi geliştirip dini konulara yönlendireceğiz.

 Bir ses testi yapalım.

 La, la, la, la, la  La, la, la, la, la  Ri, i, i, i, i  Ri, i, i, i, i  La, la, la, la, la  La, la, la, la, la  La, lalala, la, la, la  La, lalala, la, la, la  Sesinizi ısındıracağız.

 Koroda solist oluşum böyle gerçekleşti.

 Papaz; coğrafya, tarih, bilim ya da sanat tarihi derslerine katılmamama karar verdi.

 *Bakaloryanın ilk üç yılı boyunca, zamanımı prova yaparak geçirdim.

 O da bunu hep destekledi.

 Benden, sınavlara girmeden dersleri geçen bir kara cahil yarattılar.

 Bundan çok sonra, bir yönetmen oldum ve yönettiğim filmleri geliştirmek için   seyahat ederek İspanyol coğrafyasını öğrenmeye başladım.

 Başarılıydım, çünkü geziyordum.

 Coğrafya bilgim, bir film yapımcısı olarak gelişmemi sağladı.

 Acı ve hastalıklarla bedenimi tanımaya başladım.

 Otuz yılımı bilinçsizce yaşadım.

 Ama yakın zamanda kafamı ve içindekini keşfettim.

 Zevk ve bilgi kaynağı olduğu gibi, sonsuz acı olanaklarını da yanında taşıyordu.

 *İnsomnia, kronik farenjit, kulak iltihabı, reflü, ülser   ve astım hastalıklarına sahip olduğumu öğrendim.

 Genel olarak sinirlerde, özellikle de *siyatikte sorun vardı.

 Ayrıca her türden kas ağrısı; belde, sırtta, tendonlarda, dizlerde ve omuzlarda  Bu kulak çınlaması.

 O da bende var.

 Hırıltılar ve vınlamalar  Bunlardan da çekiyorum.

 Bir de uzmanı olduğum baş ağrıları var.

 Migren, gerilim ağrıları ya da küme ağrıları  Ayrıca sırt ağrısı.

 Omurga ameliyatı, sırtımın yarısından fazlasını hareketsiz hale getirdi.

 Hayatımın, omurgamın etrafında dönebileceğini keşfettim.

 Omurların her birinin, organizmamızın mitolojisini oluşturan   kasların ve bağların değerinin ve onlarla tek ilişki şeklimizin   tıpkı Yunan tanrılarındaki gibi fedakârlığa dayandığının, farkına vardım.

 Ama her şey o kadar fiziksel ve somut değildir.

 Soyut acılar da çekiyordum.

 Panik ve kaygı gibi ruhsal sancılar, hayatıma ızdırap ve dehşet kattı.

 Ve tabii, depresyonla geçen yıllar birbirini izledi.

 Pek çok acıya denk gelen geceler  Böyle gecelerde tanrıya inanıp, ona dua ediyorum.

 Sadece tek türden acı çektiğim günlerdeyse  Bir ateistim.

 Burası, burası.

 Tamamdır.

 - Üstü kalsın.

 - Teşekkür ederim.

 - Görüşürüz, sağ ol.

 - İyi günler.

 - Kim o?

 - Alberto, ben Salvador.

 - Hangi Salvador?

 - Salvador Mallo.

 Burada ne işin var?

 - Seninle konuşmam gerek.

 - Ne konuda?

 "Lezzet" konusunda.

 Beni içeri davet edecek misin?

 Bir şeyler içmek ister misin?

 - Senin içtiğinden alayım.

 - Çay yapıyordum.

 Tamam, olur.

 Şuna bak.

 Burada bir "Lezzet"inin olmasını sevdim.

 Neden geldin?

 Bu filmle barışmam otuz iki yılıma mal oldu.

 Otuz iki yıl  Çok hoş!

 Bu ağaçlar ne, köknar mı?

 Çam.

 Otuz iki yıl sonra neden böyle boktan bir zamanda beni görmeye geldiğini açıklayacak mısın?

 Sinematek "Lezzet"i restore etti.

 Bir klasik olduğuna karar verdiler.

 Madrid'de bir gösterim planladılar.

 Beni arayıp bunu beraber sunmamızı istediler.

 Çekimlerden beri konuşmadığımızı bilmiyorlar mı?

 Biliyorsalar bile bana söylemediler.

 Alberto, dedikodular da eskir, tıpkı insanlar gibi.

 - Oturmamın sakıncası var mı?

 - Yok, yok, otur.

 Teşekkürler.

 Fakat neden şimdi beraber sunmamızı istiyorlar?

 - Galada kendini göstermediğin için.

 - Beni sen engelledin, ibne!

 Ondan, ikinciyi Sinematek'te beraber sunmamızın adil olduğunu düşünüyorum.

 Adresimi kim verdi sana?

 Zulema.

 Onunla tesadüfen karşılaştık ve senin hakkında konuştuk.

 Biraz eroin içeceğim.

 Rahatsız olursan gidebilirsin.

 Sinematek olayı için araşırız.

 Bana yok mu?

 Seni tanıyamıyorum, Salvador.

 - Yoksa bu ilk mi?

 - Evet.

 Neden şimdi eroin denemek istiyorsun ki?

 Meraktan.

 Kesin bir şey için araştırma yapıyorsun.

 Azar azar, azar azar  Salvador!

 Salva!

 Salva!

 Gel de yardım et!

 - Anne bir kitap buldum.

 - İyi, şuraya koy.

 Tut.

 Burada bayram olduğunu nereden bilebilirdim ki?

 - Bizim kasabada yok!

 - Ben de duymadım.

 Neyse, gece bizi bekliyor, oğlum.

 Ne utanç verici.

 Çikolatayı aç, Salvador.

 Tamam.

 Anne, iki tane kart çıktı.

 Bırak şimdi onları oğlum.

 Hadi yiyelim.

 Liz Taylor ve Robert Taylor.

 Sence kardeşler mi?

 Öyledir herhâlde.

 Al.

 Ne yazık oğlum.

 Çingeneler gibi atıldık buraya.

 Ben sevdim.

 Sen hayalperestsin.

 Kime çektin bilmiyorum.

 Kendine dikkat et, üşütme.

 Tanrım, ne utanç verici!

 Bunu görmemiştim.

 Getir, dikeyim.

 Bak, yumurtayla yapıyorum.

 Şuraya geç.

 Uyumaya geldin.

 Babanın dikişi, tamiri ve ütüyü askerde öğrendiğini biliyor musun?

 Çok becerikliydi.

 Sence ben de askere gidecek miyim?

 Şey, bence buna mecbursun, oğlum.

 - Ben gitmek istemiyorum.

 - Bence de gereksiz bir şey.

 - Anne  - Efendim?

 Sence Liz Taylor, Robert Taylor'ın çoraplarını diker mi?

 Bilmem  Fotoğrafta bunu pek de severmiş gibi görünmüyor.

 İyi misin?

 - Nefes almayı unutma, tamam mı?

 - Unutmam.

 Tanrım, ne kadar uzun bir geceydi!

 Asla varamayacağımızı sandım.

 Sana yerleşene kadar birkaç gün bekle dedim.

 - Annen zaten bizden bıkmıştı.

 - Böyle konuşma.

 Öyle mi?

 Üç gün önce ne dedi biliyor musun?

 Ne dedi?

 "Bu ay ekmek fiyatı nasıl fırladı, bir bilseniz!

" - İnanabiliyor musun?

 - Boş ver, önemseme.

 Onu bilirsin.

 Kimseye yük olmayacağım.

 Aynı gün bavullarımı topladım ve işte buradayız.

 Salva!

 Salva, buraya gel.

 Yoksa yalnız kalmak mı istersin?

 Jacinta, bana bunları anlatma.

 Birkaç gün bekleyebilirdin diyorum.

 - Daha çok var mı?

 - Yok.

 - Geldik bile.

 - Evimiz burada mı?

 Tam üstündeyiz.

 Nasıl yani?

 İşte üstündeyiz.

 - Bir mağara mı?

!

 - Bulabildiğim en iyi ev buydu.

 - Tanrım, ama bu bir mağara, Venancio!

 - Salva, hadi gidelim.

 Ama bir mağarada nasıl yaşayacağız?

!

 Burada üç yüzden fazla aile mağarada yaşıyor.

 Bu kasaba için olağan.

 Utanılacak bir şey değil.

 - Bizim ev bu mu, baba?

 - Evet oğlum, bu.

 Geç.

 Bir mağara!

 Tanrım  Kasabadan ayrılıp buraya gelmek senin fikrindi.

 Akrabalar bizi görürse ne der?

 Badana yapmaya fırsatım olmadı.

 Bu yüzden biraz beklemeni istedim.

 Her şey karman çorman.

 Gerisini sen halledersin.

 Anne, gökyüzüne bak!

 Bak.

 - Elimden geldiğince temizledim.

 - Peki gelmemize sevindin mi?

 Jacinta, böyle olsun istemezdim.

 Seni bir mağaraya getirmekten mutluluk duyduğumu mu sanıyorsun?

 - Ama daha iyisi yoktu.

 - Mesele değil  Çekidüzen veririm, eve benzer.

 Ama o annen yok mu?

 Çocuğun önünde bana ekmekten bahsediyor.

 Bak, o sevdi gibi.

 Hadi ama, bu kadar ciddi olma, sana hiç yakışmıyor.

 Baba, süpürebilir miyim?

 Bana bir taksi lazım.

 Bir dakika.

 - Adres neydi?

 - Pontoon Sokak, 89.

 Şey  Pontoon Sokak, 89, San Lorenzo de El Escorial.

 Gideceğim yer Paseo del Pintor Rosales, 108.

 Bu kadar.

 Evet, tabii Madrid'de, tabii.

 Anladım  On beş dakika  Tamam, teşekkürler.

 Sinematek konusunda anlaştık, değil mi?

 - Evet.

 - 18'inde, üç hafta sonra.

 Şimdiden ne giyeceğimi düşünüyorum.

 Ama daha önce konuşacağız, değil mi?

 Pekâlâ.

 Ne yapıyorsun?

 Yaşlı kadın arkadaşlar gibi birbirimizi öpmeyecek miyiz?

 Barış çubuğu bile içtik.

 Hadi, tamam.

 Tamamdır.

 Mercedes Hanım aradı, müsait olunca ona dönmenizi rica etti.

 - Alo?

 - Benim.

 Salvador, Sinematek olayı doğru mu?

 Evet, evet.

 Bana haber versene.

 Çok ihmal ediyorsun.

 Sana söylemeyi düşünüyordum.

 "Lezzet"i göstermeyi seviyorum ama   seyircilerle söyleşi yapmak istediğine emin misin?

 - Salon tıka basa dolu olacak.

 - Hayır, söyleşi istediğimden değil.

 Film geçen 30 yıla dayanmış mı, onu merak ediyorum.

 Bundan şüphen olmasın.

 Ama gelmemeye karar verirsen bana söyle, olur mu?

 Şimdi iptal etmen son anda yapmandan iyidir.

 Tamamdır, görüşürüz.

 - Ben çıkıyorum, bir şey lazım mı?

 - Yok, sağ ol Maya.

 - Yarın görüşürüz.

 - Görüşürüz.

 Ölümün gördüğü en yalnız adamdım.

 Johannes'in olduğu odaya girdim.

 Etrafında dönerek kıvrıldı, bana yer kalmamıştı.

 Kendime bir boşluk açmaya çalışırken uyandım ve seviştim.

 Fakat yalnızlık hissi hâlâ içimdeydi, kalbimden atamadım.

 İki insanın olabileceği kadar yakındık ama herkes kendi dünyasındaydı.

 Selam.

 Açmayı düşünmüyor muydun?

 Kimseyi beklemiyordum, başım da ağrıyor.

 - İstiyorsan gideyim.

 - Yok, yok, gir.

 Madem geldin.

 Böyle karanlıkta mı yaşıyorsun?

 - Başım ağrıdığında, evet.

 - Yazık!

 Ama en azından müthiş bir evin var, babalık.

 - Bir şey içer misin?

 - Herhangi bir içki.

 Muhteşem  Ne oldu?

 Neyin var?

 Burundan nefes al.

 Burundan nefes al.

 Burundan.

 - Dur, bekle  - Su.

 Sakin ol, dur  Bekle.

 Nefes al.

 Dikkatli, sakin  Yavaşça, yavaşça  Yavaş.

 Siktir, az daha boğuluyordum!

 Beni korkuttun!

 Boğuldun sandım.

 İyiyim.

 Zaman zaman başıma geliyor, berbat bir şey.

 "SİRENLER, FAZLACA DEĞİŞİM, HAYATIN GARİP FORMU   BAĞIMLILIK.

" Sinema imgem her zaman yaz gecelerinin esintisiyle bağlantılıydı.

 Sadece yazları film izlerdik.

 Filmler; kocaman, badanalı bir duvara yansıtılırdı.

 Özellikle içinde su olan filmleri hatırlıyorum: Şelaleler, sahiller, deniz dipleri, nehirler ya da pınarlar  Sadece suyun sesini dinlemek, çocuklarda acayip bir işeme isteği yaratırdı.

 Hemen o anda, buraya, ekranın iki tarafına işerdik.

 Çocukluğumun filmleri hep sidik kokar.

 Ve yasemin  Ve yaz esintisi  Orada ne yapıyorsun?

 Yazdıklarını okuyorum.

 - Sadece "Bağımlılık"ı okudum.

 - Yapmamalısın.

 Sıkılmıştım.

 Sen uyuyordun.

 Müsaade var mı?

 Tabii, buyur.

 Güzelmiş!

 Hikâye beni mahvetti dostum.

 - O bir hikâye değil.

 - Peki, neyse işte.

 Olduğu gibi sahneye aktarılabilir.

 Teşekkürler ama bu bir tiyatro metni değil.

 Fark etmez.

 Ben yorumlayabilirim.

 - Ne anlattığını çok iyi kavradım.

 - Sen mi?

 Sen bu metnin karşı tarafındasın.

 Bir oyuncu olduğumu ve acı çektiğimi unutuyorsun.

 Salvador, yeniden oynamam gerek.

 Epeydir sahneden inmiştim, ha?

 Bak, Mirador Tiyatrosu'yla temastayım.

 Çok küçük bir salon olduğunu biliyorum.

 Cocteau'nun "Güzel ve Çirkin"ini başkalarıyla beraber sahnelemek için   yeterli değil.

 Bir anlamı olmaz.

 Doğruyu söylemek gerekirse, senin metnini tercih ederim.

 Mirador’dakiler için bana bir kopyasını ver.

 Alberto, yeter!

 Anlamıyorum, o zaman niye yazdın?

 İçindekileri unutmak için yazdım ancak bunun hakkında konuşmak istemiyorum.

 Gazete kâğıdında kalanları bana verebilir misin?

 Ben torbacı değilim dostum.

 Al, bunu sana veriyorum.

 Fakat tedbirli kullan, sonradan görmelik en kötüsüdür; epey hızlı gidiyorsun.

 - Mirador'la ilgili söylediklerimi düşün.

 - Tabii, düşünürüm.

 - Baş ağrını geçirdi mi?

 - Tamamen.

 - Gördün mü?

 - Budur.

 #Como pudiste hacerme esto a mi - Alaska y Dinarama# - Gelecek mi?

 - Bilmem.

 Bu senin görevindi.

 Yoo, sadece filmin yenilenmiş hâlini gösterdim, o da beğendi.

 - Lavabo bu tarafta mı?

 - Solda.

 Teşekkürler.

 Neden onu aramıyorsun?

 - Pardon, söyleşi olacak mı?

 - Evet, evet.

 Yönetmen yolda.

 Ne demezsin.

 Sinematek.

 Tamam, getir.

 İnanamıyorum, dostum!

 Bütün bu işleri ayarla, sonra da gitme!

 Bu ceketi ödünç alana kadar neler çektim!

 - Görüşürüz.

 - Ne?

 - Ama nasıl yalnız gideyim?

!

 - Beni böyle görmelerini istemiyorum!

 Nasıl görmelerini?

 Güzellik yarışmasına gitmiyoruz, lanet olası bir söyleşi işte!

 Beni kafam güzelken görmelerini istemiyorum.

 Sahneye çıkınca kendine gelirsin.

 - Demin harikaydın.

 - O eroin almadan önceydi.

 Salvador, neredesin?

 Evde.

 Hâlâ mı?

 Film bitti, seyirci seni bekliyor.

 Öyle mi?

 Salvador Mallo telefonda.

 Eh  İkimiz de gelmeyi düşündük.

 Alberto Crespo yanımda.

 Ve başrol Alberto Crespo.

 Onların da duyması için deminki alkışınızı tekrarlayabilir misiniz?

 Bakalım bu onları canlandıracak mı?

 Herkes beni mi dinliyor?

 Evet, Salvador.

 Eh  Pekâlâ  Seyircilerden özür dilemek istiyorum.

 Son anda  Pek iyi hissetmiyordum.

 Alberto Crespo'yla beraberim.

 Refakat etmek için benimle kaldı.

 Salvador pardon, el kaldıran biri var, sanırım sana soru sormak istiyor.

 Sorum yönetmene.

 Bay Mallo, Alberto Crespo'nun filmdeki yorumu hakkında ne düşünüyorsunuz?

 Sizin bundan hoşnut olmadığınızı ve bu yüzden   ikinizin arasının açıldığını söyleyen insanlar var.

 - Salvador, soruyu duydun mu?

 - Evet, evet, duydum.

 Filmin galasından sonra tartışıp, bir daha görüşmediklerini okumuştum.

 Bak  Zaman gizemli bir şeydir.

 Bir ay önce filmi tekrar izledim ve   Alberto'nun yorumu, galadan beri çok anlam kazanmış gibi göründü bana.

 Öyleyse beğenmediğiniz neydi?

 Ağırlığı.

 Ölümcül ritmi.

 Kokain bağımlısı, komik ve dinamik bir karakter tasarladım.

 Alberto'da istediğim hafiflik yoktu.

 Yeteneksizliğinden değil, uyuşturucuyu karakterin karşısına aldığı için.

 Eroin kullandı.

 Yorumunun ritmi daha ciddiydi, metnin mizahı kayboldu.

 Ama adil olmak zorundayım.

 Şimdi, o ciddiyetin karaktere iyi geldiğini düşünüyorum; ona ağırlık kattı.

 Bu ne cüret?

 Söylemeyi düşünmüyordum, ağzımdan kaçtı.

 Bana baksana sen.

 Beni tekrar aşağılamana izin vermem!

 - Sen kim olduğunu sanıyorsun?

 - Sadece gerçeği söyledim.

 Çekimden önce, sette içmeyeceğine dair söz vermiştin.

 Sana bu şartla izin verdim ama beni kandırdın.

 Götünün keyfine göre davrandın.

 Bir gün sana anlatmak zorundaydım.

 Keçi gibisin!

 Ona bütün mesajlarınızı iletiyorum.

 Son zamanlarda benden kaçıyor.

 - İyi olduğundan emin misin?

 - Az yiyor, çok tıkanıyor.

 Yemekleri püre hâlinde hazırla.

 - Yürüyüşe çıkıyor mu?

 - Çıktığını görmüyorum.

 - Ama evin içinde, koridorda dolaşıyor.

 - Onu gördüm.

 Girişte birkaç mokasen ayakkabı var, hiç de sevmem.

 Onları giyiyor.

 Hâlbuki binlerce güzel spor ayakkabısı var.

 Maya, ona ayakkabılarını giydirmenin senin için sorun olmayacağını söyle.

 Bağcıklarını bağlamak ona zor geliyor olmalı.

 Yazık.

 Tabii söylerim Mercedes Hanım ama istemiyor.

 Sanırım utanıyor, çok üzgünüm.

 Ne yapacağımı bilmiyorum.

 Güler yüzlü ol ve her şeyle güzelce ilgilen.

 Garip bir şey görürsen, beni ara.

 Mercedes Hanım, burada her şey garip zaten.

 - Sana nasıl yardım edebilirim?

 - Bilmem.

 - Ne arıyorsun?

 - İki *mikron.

 10 Avro.

 - 10 Avro mu?

 - Evet.

 Ama bana kötü mal getirme.

 İyi olursa yine gelirim.

 - Parayı ver.

 - Hayır, hayır, olmaz.

 Malı getirince.

 Para, şimdi.

 Burada bekle.

 Hadi!

 Hadi!

 Gelsene!

 Götün yemiyor mu?

 Hadi!

 İbne!

 Hadi!

 Hadi, seni öldüreceğim!

 - Ah!

 - Sakin, babalık.

 Buraya gel!

 Buraya gel!

 Tanrım!

 Maricon, gel buraya, gelsene!

 Şu çocuğa bak!

 Ufaklık nasıl da okuyor.

 - Baksana!

 Yazmayı da biliyor musun?

 - Evet.

 Peki, Bilbao'daki teyzeme bir mektup yazmak için bizden ne kadar istersin?

 Bilmem.

 N'oluyor?

 Oğlunuzdan bize bir mektup yazmasını istedik.

 Erkek arkadaşım okuryazar değil de.

 Bütün gün çalışırken nasıl öğrenecektim ki?

 Zamanını çizime harcamasaydın  - Duvar ustası mısın?

 - Boya da yapıyorum.

 Böyle yakışıklı olup da okuma yazma bilmemek ne yazık.

 Salva'm sana okuma yazma öğretebilir, değil mi?

 Geceleri, işin bitince.

 Sana uygun olan zamanlarda.

 Dört işlemi de öğretebilir misin?

 - Evet.

 - Tabii.

 Dört işlem sayesinde kimse seni kandıramaz.

 Eğer bu dünyada yaşıyorsak, okuryazar olmamak geri kalmışlıktır.

 Mektup yazmak için gidip kâğıt kalem alayım, tamam mı?

 - Ne kadar öderiz?

 - Hiç, hanımefendi!

 Hiç!

 Bak, bir duvar ustası olarak, mutfağı bitirip duvarları boyamama biraz yardım edebilir misin, ha?

 Size ne zaman uyarsa.

 - Pazar günleri olabilir  - Pazar, çok iyi!

 Karşılığında Salva sana, okuma, yazma ve dört işlem öğretir.

 - Ve bugünkü mektup da bedava.

 - Teşekkürler.

 "A, B, C, CH, D " Eduardo, lavaboyu ne zaman takacaksın?

 Kovalardaki her şeyi yıkamam lazım.

 Önce şu duvarı bitirmek istedim.

 Hayır, lavabo daha acil.

 Duvarların bu hâline alışığız.

 Ama Salvador bir sürü ödev verdi, zamanım yok.

 Salvador  Okuma yazma öğrenmek istiyorsan, alfabeyi ezbere bilmelisin.

 Hadi, Eduardo, baştan başla.

 A, B, C, CH, F, - J  - Hayır, Eduardo.

 Şöyle: "F, G, H, I, J, K" Demin doğru söylemiştin.

 - Çok fazla harf var.

 - Şikâyet edip durma.

 Neyse o işte.

 Hayır, Eduardo, öyle değil.

 Kalemi bana ver.

 Bak, böyle.

 Anladın mı?

 Şimdi sen dene.

 - Böyle mi?

 - Evet.

 Hayır, Eduardo, o kadar bastırman gerekmiyor.

 Elini gevşet, bana bırak.

 "U, U " - Biraz gerildim.

 - Bir şey yok.

 Daha iyi oldu.

 - Resim çizmeyi seviyor musun?

 - Çok.

 O zaman yazmayı çok hızlı öğrenirsin, çünkü yazmak da kelimelerle resim çizmek gibidir.

 Şimdi kendin yap, hadi.

 "U, U " Bu kadar.

 Cümleyi oku.

 Bir  Aziz  Katolik  Apos   tolik.

 *Apostolik bir Katolik azizi.

 - Kim ki bu?

 - İspanya canım!

 Kim olacak?

 Gerisini de yaz.

 Çok iyi Eduardo, eskisinden daha az duraksıyorsun.

 Bir sürü davet var.

 Bazılarına gitsen fena olmaz.

 - Cecil Beaton  - İstediğin yere eşlik ederim.

 - Keşke  - Dans sezonu başladı.

 Dimitris Papaioannou ve Jan Fabre, Kanal Tiyatroları'na geliyor.

 Devlet tiyatrolarının koltukları benim için   hiç rahat değil, ortasında çıkmak da istemem.

 - Hiç Doktor Galindo'ya göründün mü?

 - Hayır.

 Doktorlardan bıktım.

 Nasıl *Oksikodon alıyorsun?

 Bir arkadaşım var, annesi eczacı.

 Bu kitap sana geldi.

 "Karşı Kültüre Nasıl Son Verilir?

" Ben ne bileyim  Guggenheim Müzesi, Pérez Villalta'nın iki eserini istiyor.

 - Bir sergi açacaklarmış.

 - Hayır, olmaz, kabul etme.

 O resimler benim tek yoldaşım.

 Onlarla yaşıyorum, Mercedes.

 Affedersin.

 Alo.

 Anlat bakalım.

 Evet.

 Evet, evet, duyuyorum seni.

 Kapatmam gerek.

 Hayır  Şimdi konuşamam.

 Nerede olduğumdan sana ne?

 - Bir sorun mu var?

 - Yok.

 - Luis'den ayrılıyorum.

 - Geçinemediğinizi bilmiyordum.

 Canını sıkmak istemedim.

 Eski bir mesele ve  Ve artık evde çok zaman geçirmek zorundaydım, kendimi kandırmaya devam edemedim.

 Üzüldüm.

 Eğer sakıncası yoksa, postanla ilgilenmeye devam etmek istiyorum.

 - İnsanlar cevaplanmayı sever.

 - Ama her zaman değil.

 Pekâlâ, bir şeyler yapmalısın.

 Boş kaldığın için hastalıklarını takıyorsun.

 Kafanı eğlenceli şeylere ver.

 Ben de daha fazla şey yapmak isterdim Mercedes ama  Yazabilirsin.

 Geliştirilecek fikirlerle dolu bir sürü dosyan var.

 - Sana bir liste yaparım.

 - Filme çekemeyeceksem yazmak istemiyorum.

 Bu şartlarda, bir çekimi göze alamayacağımı da herkesten iyi biliyorsun.

 Film çekmeden hayatımın bir anlamı yok.

 Ama durum bu.

 Ara beni, tamam mı?

 Neye ihtiyacın olursa.

 Tamam.

 Jacinta, güzel bir mağarada kalıyorsun.

 Şu gün ışığı, tanrım, ne harika.

 - Bazen de yağmur yağıyor.

 - Jacinta, bu kadar bencil olma kızım.

 Yağmur gereklidir.

 Köyleri, çiftçileri düşünsene  - Evet, çok doğru.

 - Öyle.

 Peki, Salvador.

 Bir bakalım  Annen, daha dokuz yaşında öğretmenliğe başladığını anlatınca   dedim ki: "Bu çocuk tanrı yolunda olmalı.

" Her zaman yaşından önde gitti o.

 - Öğretmeyi seviyor musun, Salvador?

 - Evet.

 - Peki okumak ister misin?

 - Hem de çok.

 Neden?

 Daha çok şey öğrenmek ve öğretebilmek için.

 Çok güzel.

 Çok iyi.

 İşte bu benim işim.

 Peder José Maria ile konuşacağım, her şeyle ilgilenecek.

 Teşekkürler.

 Salvador, seneye bakaloryada yatılı okula başlayacaksın.

 Bakalım nasıl davranacaksın?

 Herkese öğrenim bursu verilmez.

 - Peki bu burs kesin olur mu?

 - Evet, merak etme.

 Sen de rahat ol, evi terk etme konusunda.

 Seçilmişlerden biri olduğunu düşün.

 Neyse, ben kalkayım, yapacak bir ziyaretim daha var.

 - Biraz daha meyve suyu istemez miydiniz?

 - Hayır, çok teşekkür ederim.

 Harikaydı.

 Görüşürüz, Salvador.

 Duvarların badanası ne güzel, Jacinta.

 Bu kıymetli bir şey.

 Daha iyiler, evet.

 - Açıkçası seni çok kıskanıyorum.

 - Beni mi?

 Eski Hristiyanlar gibi bir yer altı mezarında yaşıyorsun.

 Evet, öyle yaşıyoruz.

 Pazar günü dikiş yapacak mıyım?

 Evet, pazar günü seni eve bekliyorum, kızım.

 - Teşekkürler.

 - Rica ederim.

 Anne.

 - Ne var Aşkım?

 - Yatılı okul rahip olunan bir yer mi?

 Evet.

 Sevdiğin patatesli omletten yapayım mı?

 Yakışıklı!

 Ben rahip olmak istemiyorum!

 Olmak zorunda değilsin.

 Öyleyse neden gitmemi istiyorsun?

 Çünkü fakirler için okumanın başka yolu yok!

 Bu yüzden.

 Ne yapmamı istiyorsun?

 Salvador!

 Salvador!

 Salvador!

 Şu çocuğa da bak!

 Salvador!

 İn oradan!

 Aşağı gel!

 Yatılı okula gitmek istemiyorum!

 Bakaloryayı bitirince bırakırsın.

 Meslek sahibi olmanın bir yolunu düşüneceğiz şimdiden.

 Babana benzeme  Okula gitmek istemiyorum!

 Burada kalmak istiyorum!

 Peki burada ne yapacaksın oğlum?

 Hey?

 Ne yapacaksın burada diyorum?

 Tarlada çalışarak kendini mi mahvedeceksin?

 - İstediğin bu mu?

 - Rahip olmak istemiyorum.

 Hayat, işe yaramaz bir ilaç gibi midemi bulandırıyor.

 Böyle zamanlarda, onu uzaklaştırmayı isteyen   küçük bir güce sahip olsam, sıkıntımdan kurtulmanın ne kadar   kolay olacağını net bir şekilde hissediyorum.

 - Kim o?

 - Benim.

 Defol!

 - Gitmezsen polisi arayacağım.

 - Alberto anlaşmaya geldim.

 "Bağımlılık"ın yorum haklarını sana vereceğim.

 İnanmıyorum.

 - Git başımdan, işim var.

 - Ciddiyim.

 Metnin bir kopyasını getirdim.

 Aç lütfen.

 Bu bir tuzaksa, şimdikinden daha beter olursun.

 Ne o?

 Açlık grevinde misin?

 Hâlâ her şeyi Mirador Tiyatrosu'nda yapmayı mı düşünüyorsun?

 Evet ama çok şüphem var.

 Metin çok güzel olmasına rağmen antika kalmış.

 Eğer "Bağımlılık"ı bana verirsen, canla başla oynarım.

 Mirador'dakilere de haber vermem gerekecek tabii.

 İşte.

 Neden fikrini değiştirdin?

 Dediğin gibi, metne bir göz attım ve  Bana bir çay verirsen anlatırım.

 Elbette.

 Başka?

 Adımın geçmesini istemiyorum.

 Benim olduğumu söyleme.

 Hiçbir yerde görünmek istemiyorum.

 Pekâlâ.

 Yönetmenliği üstlenecek misin?

 - Yok, hayır.

 - Dostum, bu çok yardımcı olurdu.

 Olmaz.

 Onu tiyatroya ver.

 Bırak okusunlar, bak bakalım ilgilenecekler mi.

 Ama adımı söyleme.

 - O zaman yazar kim?

 - Sen.

 - Ya da takma isim uyduralım.

 - Hayır, hayır!

 Ben yazar olurum.

 - Ama seni anlamıyorum.

 - Bu bir günah çıkarma.

 - Kimsenin beni tanımasını istemiyorum.

 - Tamam.

 Sahneleme konusuna gelince, dekor kullanmamanı öneririm.

 Bir ekran, bir sandalye.

 Ellerim ve kollarımla ne yapacağım dersen  Ne yapacağımı çok iyi biliyorum.

 Kabul ediyorum ki, düzeltmelerden sonra melodram gücü azaldı.

 Endişelenme, ben melodramı da hallederim.

 Meksika yıllarım yardımcı olur.

 Bu yüzden söylüyorum.

 Duygusallıktan kaçınmalısın.

 Hislerini kontrol altına al.

 Ağlama, oyuncular ağlamak için her türlü bahaneden faydalanır.

 İyi oyuncu ağlayan değil, gözyaşını tutmak için çabalayandır.

 Gel de seni bir öpeyim ibne.

 Sakıncası yoksa hemen çalışmaya başlayayım.

 Kalmak istersen ev senin.

 Bu arada, 80'lerden bir sürü dergim var.

 Bazılarında sen de boy gösteriyorsun.

 Kadın gibi giyinmişsin.

 O günleri ne çabuk unuttun.

 Beni boş ver de şu torbacının adresini ver.

 Ona, malı almaya kendi gelecekmiş, de.

 Ne gerek var canım.

 Şimdi pizza gibi ayağına gelir.

 Çakmak.

 Alsana.

 - Hayır, henüz değil.

 - İçmiyor musun?

 Dozu azaltıyorum, çalışacak kadar.

 Bunu yapabilir misin?

 Sence buraya nasıl geldim?

 İçeri gir, çık.

 Bu bir esaret.

 Fakat bu iş benim için hayati.

 Elimden geldiğince kusursuz yapmalıyım.

 Bu sayfalara koyduğun duyguların zerresini kaybetmek istemiyorum.

 - Beni izlemeye gelecek misin?

 - Bilmiyorum.

 Hayır, sanmam.

 Bu sefer ne Shakespeare, ne Çehov, ne de Lorca oynuyorum.

 Seni oynuyorum.

 Yanlış yaparsan kendimi kötü hissederim.

 Ama doğru yaparsan daha da kötü hissederim.

 "Çocukluğumun sinemaları hep sidik kokar.

" Ve yasemin  Ve yaz esintisi  Marcelo ile kalabalık bir tuvalette karşılaştım.

 Onu ilk görüşüm değildi.

 Ama o gece, yanlışlıkla sürtüşünce o çocuktan hoşlandığımı anladım.

 Tüm hafta sonunu yatakta geçirdik.

 Bir yıl, hiç fark etmeden uçtu gitti.

 Artık birbirimiz olmadan yaşayamazdık.

 1981’deydik.

 Madrid de bizimdi.

 Bir gün Marcelo'yu bir hayli solgun buldum.

 Son zamanlarda çok kilo kaybetmişti.

 Göz altlarında da mor halkalar oluşmuştu.

 İyi olup olmadığını sordum.

 Eroine başladığını itiraf etti.

 Şaşırdım çünkü asla kullanmamıştım.

 Herkes gibi içki içer ve kokain çekerdim.

 Ama eroin asla.

 Hiç hoşuma gitmeyen, kötü bir hisse kapıldım.

 Bir girdabın ortasındaydım.

 Gece hayatı hakkında yazı yazdım, müzik programlarına katıldım, gülünç bir punk grubunda şarkı söyledim.

 İlk filmimi hazırlıyordum.

 Çektim, piyasaya çıktı, başarılı oldu.

 İkincisini yazdım, çektim.

 Binlerce şey yaptım, uyumadım, Marcelo evde kanepede cansız yatarken ya da banyoda kilitliyken.

 Veya evden uzakta, bilmediğim bir yerde.

 Geceleri, pencereyle yatak arasında mekik dokuyarak geçirirdim, kapının sesini duymayı bekleyerek.

 BAĞIMLILIK - Biletler.

 - Teşekkür ederim.

 Madrid zor bir meydana dönüşmüştü, boğa güreşçilerinin dediği gibi.

 Bu yüzden sürekli seyahat ettik.

 Madrid'den kaçmak için her şeyi yapardık.

 En kötüsü ilk günlerdi.

 Marcelo toparlanırken, ben onunla ilgilenip yazdım.

 Nasıl bilmiyorum ama yazdım.

 Marcelo çok gençti, ihtirası kısa sürdü.

 Üç, dört gün  Sonra kendimizi çocuklar gibi sokağa atıp oyun oynadık.

 Fildişi Sahili'ni hatırlıyorum.

 Bir sürü kaslı çıplak çocuk, araba lastikleriyle nehirde çamaşır yıkıyor.

 Havana'nın *Malecon'u, gece ve gündüz  *Eski Havana'da çalgıların ritmi durmadan tatlı tatlı yükseliyor.

 Meksika'yı hatırlıyorum.

 Marcelo ve ben sarhoşuz.

 Chavela Vargas'dan "La noche de mi amor" çalıyor.

 İstiyorum  Geri dönen bir teknenin mutluluğunu  Binlerce zafer çanı çalsın  Tek sebebi Madrid'den ve eroinden kaçmak olan bu yolculuklar, benim en iyi okulum oldular.

 Bu yolculuklardan ilham aldım.

 Yıllar sonra anlatılacak hikâyeler ve onları aydınlatan renkler  Ancak hayatımızı seyahat ederek geçirmedik.

 Er ya da geç Madrid'e dönmek zorundaydık.

 Madrid ise bir mayın tarlası, bir çıkmaz sokaktı.

 Çaresizdim, ne yapacağımı bilemedim.

 Kendimi tekrar etmek dışında.

 İkimiz, üç uzun yıl boyunca hep kendimizi tekrar ettik.

 Aşkımın gücünün bağımlılığını yeneceğine inanıyordum ama öyle olmadı.

 Aşk yetmiyor.

 Aşk, dağları yerinden oynatabilir.

 Ama sevdiğin kişiyi kurtarmaya yetmez.

 Çocukluğumun filmlerinin oynadığı badanalı duvarın altında, kahramanlara bir şey olmasın diye dua ederdim.

 Fakat buna muktedir olamadım.

 Ne *Natalie Wood ne de Marilyn için.

 Sonra Marcelo'yla kendimi kurtarmaya çalıştım.

 Marcelo kendini kurtaracaksa, bu benden uzakta olacaktı.

 Bana gelince, Madrid'de kaldım.

 Beni sinema kurtardı.

 Gir.

 Merhaba.

 İyi geceler.

 İyi geceler.

 Gel.

 - Tanışıyor muyuz?

 - Evet.

 Hatırlayamadım.

 Uzun zaman önce, Salvador Mallo'yla beraber Lezzet'i hazırlamıştık.

 - Üzgünüm hatırlamıyorum.

 - İki üç kez görüştük.

 Ben Federico, monoloğunuzun Marcelo'su.

 - Beğendin mi?

 - Bilmem.

 Beğenmek ne kelime.

 Beni çok etkiledi.

 - Ağlayan sendin, değil mi?

 - Sanırım.

 Otursana.

 Galiba bazı soruların var.

 Salvador yaşıyor mu?

 - Bugünkü temsil nasıldı?

 - Çok iyi.

 Kapalı gişeydi.

 - Tiyatronun küçük olması çok kötü.

 - İyi işte, daha samimi bir ortam.

 Bugün çok samimi bir izleyici de geldi.

 Kim?

 Beni izlemeye geleceğine söz verirsen söylerim.

 Kim bu samimi izleyici?

 Federico.

 - Hangi Federico?

 - Federico Delgado.

 Senin Marcelo.

 Beni görmeye kulise geldi.

 - Metni tanıdı mı?

 - Her kelimesini.

 Telefon numaranı ve adresini istedi.

 - Ona başka bir şey söyledin mi?

 - Hayır.

 Müptela olduğunu söylemedim.

 Teşekkürler.

 Bir ara seni izlemeye geleceğim.

 Görüşürüz.

 - Salvador?

 - Evet.

 Sen misin?

 Tanıyamadım.

 Ben Federico.

 - Federico  - Madrid’deyim.

 Burada ne yapıyorsun?

 Miras için bazı avukatları görmeye geldim.

 Yarın akşam gidiyorum.

 Seni görmek isterim.

 Ben de isterim ama yatıyordum.

 Yarın görüşsek?

 Öğlen iyi mi?

 Öğleden sonra avukatla görüşeceğim.

 Mükemmel.

 Nasıl olduğunu merak ettim.

 Yaşlandım.

 Benden beş yıl yaşlısın, fazla değil.

 Sen nasılsın?

 Şimdi daha iyiyim.

 Tiyatrodan perişan hâlde çıkmıştım.

 "Bağımlılık"ı izlemeye gittim.

 - Temsil olduğunu nasıl bildin?

 - Şans eseri.

 Bizim sokağı görmek için Embajadores'te dolanıyordum.

 Bir baktım ki binanın önündeyim.

 Tabii, tiyatro sokağın üstündedir.

 Filmden Alberto Crespo'yu hatırladığımdan, biraz zaman öldürürüz diye içeri girdim.

 Ve birden kendini buldun  Evet, birden.

 Nasıl özür dileyeceğimi bilmiyorum.

 Nasıl hissettiğini, neler çektiğini bilmiyordum.

 - İyi bir ders oldu.

 - Nasıl?

 Özür dilemek zorunda değilsin.

 İstemediğim hiçbir şeyi yapmadım, Federico.

 Elimden geldiğince sana yardım etmeye çalıştım.

 Teşekkür ederim ve sana karşılığını vermek isterim.

 Bak, artık uyuyabileceğimi sanmıyorum.

 Bana yirmi dakika verir misin?

 Duş alıp giyineyim de evde görüşelim.

 Peki, tamam.

 Efendim?

 - Ben Federico.

 Açar mısın?

 - Gel.

 - Kaç yıl oldu ibne!

 Gel buraya.

 - Doğru.

 Yıllar geçti.

 Beni sokakta görsen tanır mıydın?

 Dikkatli bakmam gerekirdi ama tanırdım.

 Gözler hep aynı.

 - Seni kaldırdığım için özür dilerim.

 - Olur mu canım, geç.

 Bir müzeye benziyor.

 Kazandığım her şeyi bu eve ve tablolara yatırdım.

 - Bir ara seni gezdiririm.

 - İyi olur.

 - Ne içersin?

 - Ne olursa.

 Tekila?

 - Tabii tekila.

 - Chavela'in şerefine.

 Monoloğunda geçince, gözyaşlarımı tutamadım.

 Hadi bakalım.

 Chavela için tekila, buluşmamızı kutlamak için.

 Evet.

 Evini sevdim.

 Sen nerede yaşıyorsun?

 - Buenos Aires'te.

 - Orada bir amcan mı vardı?

 Evet.

 85'te oraya gittim.

 O kadar erken mi?

 Evet.

 Şimdi mi anlatayım, kadeh kaldırdıktan sonra mı?

 - Sağlığına.

 - Sağlığına.

 Anlat bakalım.

 Ayrıldıktan sonra bir yıl boyunca ailemle birlikte kaldım.

 O sıralar eroin rotası Arjantin'den geçmiyordu.

 Ben de amcamın yanına taşınıp restoranında çalışmaya başladım.

 Eroin alamadım çünkü yoktu, onu bırakmanın en iyi yoluydu.

 Lucrecia ile tanıştım, eşim, evlendik.

 Şimdi iki yetişkin çocuğum ve kendi restoranım var.

 Tüm bu yıllar içinde sadece ailemi görmek için Galiçya'ya döndüm.

 Bu Madrid'e ilk gelişim.

 Monoluğunda dediğin gibi, Madrid zor bir meydan, bir mayın tarlası oldu.

 Burada yaşaman çok kötü.

 Madrid’e ihtiyacım vardı.

 Ayrıca sana da ihtiyacım vardı ama bu şekilde değil.

 "Aşk, sevdiğin kişiyi kurtarmaya yetmiyor.

" Monoloğunda böyle söylüyorsun.

 Monoloğu konuşmayalım.

 Çok üzücü bir metin.

 Benimle ilgilenirken bir yazar ve film yapımcısı olarak   gelişmeye devam ettiğini söylediğinde içim rahatladı.

 Gerçekten böyle mi hissettin?

 Sen hiçbir şeye mâni olmadın, Federico.

 Tam aksi.

 Hayatımı, şimdiye dek hiçbir şeyin, hiç kimsenin dolduramadığı kadar doldurdun.

 Demek o zamandan beri Madrid'e dönmedin?

 Hayır.

 Ama yaptığın her şeyi takip ediyordum.

 Ve çok mutluydum.

 Bize ilham veren bir sahneyi tanıdığım an mesela.

 Her bir filmin hayatımdaki bir olaydı.

 Dünya çapında başarılı olduğun için gurur duydum.

 Ailemin tanıdığı tek İspanyol yönetmen sensin.

 Yeni ailen.

 Evet.

 Başka bir şey biliyorlar mı?

 Bizim hakkımızda mı?

 Lucrecia, eşim  Yani eski eşim, ayrılıyoruz.

 Ona söyledim.

 Sen olduğunu değil ama Madrid'de bir adamla üç yıl yaşadığımı biliyor.

 Cesaretlendirmek için oğullarımdan birine de söyledim.

 Ona, zamanı gelince sen olduğunu söyleyeceğim.

 Tam bir sinefil, söylemezsem beni asla affetmez.

 Şu an biri var mı?

 Var.

 Senin?

 Yok.

 Erkek mi kadın mı?

 Kadın.

 Erkeklerle olan tecrübem seninle bitti.

 - Ne diyeceğimi bilmiyorum.

 - Bunu iltifat olarak kabul et.

 Mauro, en küçüğü.

 Ve bu da Federico.

 22 yaşında.

 - Sana çok benziyor.

 - Evet, bizi anlattığım oğlum bu.

 İkisi de çok yakışıklı.

 Buenos Aires'e gelmelisin.

 Şehri seveceksin, sana kesinlikle ilham verecek.

 Ailemle tanışmanı istiyorum, restoranda yemek yeriz, birlikte sarhoş oluruz.

 Eski günlerin hatırına.

 Bu gece kalmamı ister misin?

 Elbette ama hikâyeyi tanrının dilediği gibi bitirelim.

 Tanrı'yı hiç umursamadık ki.

 Hikâyeyi yarın sabah da bitirebiliriz.

 Her hâlükârda, görüştüğümüze sevindim.

 Benimleyken hâlâ heyecanlandığını görmek  Aynen.

 Sen de heyecanlandın.

 Evet git.

 Hadi.

 - Çabuk.

 - Gideyim.

 Haklısın, her zamanki gibi.

 Unutma, Buenos Aires’e ziyaretime geleceğine söz verdin.

 İyi yolculuklar.

 Geldiğin için teşekkürler.

 Sahiden.

 Hatırlaman için arayacağım.

 - Evet Salvador?

 - Mercedes, uyuyor muydun?

 Yok söyle, ne oldu?

 En kısa zamanda Doktor Galindo'ya gitmek istiyorum.

 - Ne aldın?

 - Hiçbir şey.

 Basit bir *anksiyolitik, iki saat önce, az da tekila.

 Gidip yasal dozumu alacağım, yoğurtla beraber.

 Sindirim bozukluğu için randevu almamı ister misin?

 - Evet, en kısa sürede.

 - Tamam.

 - Hoşça kal.

 - Güle güle.

 Öptüm.

 - Salvador Mallo?

 - Evet.

 Buraya gelin lütfen.

 - Teşekkürler.

 - Rica ederim.

 - Günaydın doktor.

 - Günaydın, buyurun.

 Bize vakit ayırdığınız için çok teşekkür ederim.

 Rica ederim.

 Dinliyorum Salvador.

 Sırt ağrıları beni öldürüyor.

 Oksikodon fayda etmiyor.

 Ağrı kesicini değiştirmek gerek.

 Neden daha önce gelmedin?

 - Moralim çok bozuktu.

 - Evet.

 Çok kötü depresyona girdi.

 Ağrıyı azaltmak için ne yaptın?

 Eroin kullanmaya başladım.

 - Devam etmeyi düşünüyor musun?

 - Hayır.

 O yüzden buradayım.

 Ne sıklıkla içiyordun?

 Her iki, üç günde bir.

 Bir gün içiyor diğer gün ot çekiyordum.

 - En son ne zaman aldın?

 - Önceki gece.

 Yoksunluk semptomları olacak mı?

 Biraz.

 Ama şefkatli ve kontrollü bir *detoksifikasyonla acı çekmeyeceksin.

 - "Şefkatli ve kontrollü mü?

" - Evet, böyle deriz.

 - Sana yardım edecek biri var mı?

 - Evet, ben varım.

 Eroin almadığın bir buçuk günü nasıl idare ettin?

 Anksiyolitik ve sağlam bir irade ile.

 Sağlam iradene ihtiyaç duymaya devam edeceksin.

 Çünkü zihnin eroinin etkisiyle tanıştı ve bu unutabileceği bir şey değil.

 Başın için hâlâ Paxtibi mi kullanıyorsun?

 Evet, diğer her şey için de.

 Astım, gerginlik, uykusuzluk  Her şeyden önce sırt ağrılarım için yardım istiyorum.

 Ve kullandığım her ilaçtan biraz daha almak.

 Ayrıca migren için de.

 Sırt ve baş ağrıları  Beni tamamen felç ediyor.

 Anladım.

 Bir projen var mı, Salvador?

 Evet, yaşam kalitemi artırmak.

 Yani işten bahsediyorum.

 Meşgul olmak iyi gelir.

 Özlemiyor musun?

 Düşünmediğim tek bir gün bile yok.

 Mesele özleyip özlememek değil.

 Sinema bayağı fiziksel bir iştir.

 Ve maalesef benim buna gücüm yok.

 Aslında bu en büyük problem.

 Senden daha kötü durumda olup başarı sağlayan insanlar var.

 Evet, biliyorum.

 Fakat yapamıyorum.

 Annemi dört yıl önce kaybettim.

 İki yıl sonra sırtımdan ameliyat oldum.

 Sanırım ne ilkini ne de ikincisini atlatabildim.

 Yardıma ihtiyacım var doktor.

 Tamam.

 Oksikodon'u başka bir ilaçla değiştireceğim.

 Zihninde eroin fikri sürekli gezinecek.

 Dikkatli olmalısın.

 Şimdi reçeteyi yazıp kullanımları açıklayacağım.

 Çıkıp biraz yürümemin bir sakıncası var mı?

 Yok, gidebilirsin.

 - Doktor, çok teşekkür ederim.

 - Rica ederim.

 - Şimdi bakalım  - Bir şey daha var doktor.

 Nedir?

 Salvador sık sık nefes darlığı yaşıyor.

 Bir saat önce, hastaneye gelirken, biraz su içtiği için boğulacağını sandı.

 *Gastroenterolog bir endoskopi yaptı   ve yemek borusunu sıkıştıran bir şişlik fark etti.

 Bu yüzden hemen tıkanıyor ve o şişkinliğin ne olduğunu bilmiyoruz.

 - Onun haberi var mı?

 - Yok.

 Doktor emin olmak için bilgisayarlı tomografi istedi.

 Ama gastroenterolog tümör hakkında kesin hüküm vermedi.

 Ne yapmalıyım?

 Anlatayım mı?

 Hayır, hayır, en az iki gün kaygıdan uzak tutun.

 Tomografi sonuçları gelince lütfen beni arayın.

 Tamam.

 Mercedes, şu kutuyu bana uzatır mısın?

 Sağ ol.

 Salvador, beni annenin odasına yerleştirmen çok anlamlı.

 Atıştırmalıklar geldi.

 O yanmış kekler mi?

 Boş versene.

 Kepekli undan.

 Bir gün bir tabak yonca getir, kalbe faydalıymış.

 Süt içmeyecek misin?

 Denemelisin.

 Sonra.

 Otur.

 N'apıyorsun?

 Bu tespihleri çözmeye çalışıyorum.

 Ver yardım edeyim.

 Hayır, sen anlamazsın.

 Beni nasıl kefene saracağını hatırlıyor musun?

 Evet, anne, evet.

 Köyde olursak Petra'yı ara, o alışkın.

 Burada ölürsem, ki hiç istemiyorum, kendi yatağımda can vermek istiyorum, ama ola ki öldüm, Maya ve Mercedes sana yardım edecek.

 - Bunu şimdi konuşmak zorunda mıyız?

 - Evet.

 Kafamda  Yarım şal.

 Çünkü ben bir dulum.

 Dur yardım edeyim.

 İşte.

 Evet.

 *Jesus de Medinaceli geleneği, kordonla beraber  Kordonla  Ellerimin arasında bir tespih olacak.

 Bu, eski olan.

 Yenisini saklamanı istiyorum.

 - Yenisini istemez misin?

 - Hayır.

 Yalın ayak gitmek istiyorum.

 Gömmek için ayaklarımı bağlarlarsa, beni çöz ve bunu istemediğimi söyle.

 Nereye gidersem gideyim, hafif olmak istiyorum.

 Bu kalemi hatırlıyor musun?

 - Hatırlıyorum.

 - Baban vermişti.

 Onunla flörtleşirken tüm mektuplarımı bu kalemle yazdım.

 Şu ahşap yumurta ne anne?

 Bununla ne kadar yama yaptım kim bilir.

 Buradaki en değersiz şey bu.

 Öyleyse bana ver.

 Al, sana miras bırakıyorum.

 Son zamanlarda onu çok düşünüyorum.

 Annenin ölümüyle ilgili bir şey söylediğini ilk defa duyuyorum.

 Çocukluğum hakkında da çok düşünüyorum.

 Çoğu zaman yatakta dönüp dururken.

 Çocukken hep annemi düşünürken uyuyakalırdım.

 Ama filmlerinde ondan ve çocukluğundan hiç bahsetmedin.

 - Annem bundan hoşlanmazdı.

 - Gerçekten mi?

 Son hastanede kalışında söyledi.

 Bacakların ne kadar pürüzsüz anne.

 Atalarımdan miras.

 Ailemde varisli damarı olan yoktur.

 Ah oğlum  Ne oldu?

 Yaşlılığın iyi geçmeyecek.

 Niye?

 Baba tarafına çektin.

 Öyle sözler ediyorsun ki anne  Anlat bakalım geceyi nasıl geçirdin?

 Şöyle böyle.

 Bütün gece komşum Lola'yla beraberdim.

 - Burada, odada mı?

 - Hayır oğlum, rüyamda.

 Gece boyu rüyamda onu gördüm.

 Kasabaya yeni gelmişim.

 Lola'nın kapıyı çaldığını duyuyorum.

 Madrid'den döndüğümü öğrendiği her seferdeki gibi.

 Bir rüya olmasına rağmen, Lola'nın öldüğünü hatırladım.

 Kapıyı açıyorum.

 Karşımda duruyor.

 Her zamanki gibi, yarı şeffaf.

 Ama korkmayıp diyorum ki: "Lola, sanırım iyi değilsin ve   senin için bir şey yapmamı istiyorsun.

 Ne olduğunu söylemelisin, yapacağıma söz veriyorum.

" “Hayır Jacinta, ben iyiyim.

” diye cevaplıyor.

 “Ama nasıl iyi olacaksın ki?

” diyorum.

 “Öyle olsa, ortaya çıkmazdın.

” "Sana görünüyorum.

 Çünkü kızlarım çok korkuyor.

" "Bu soğukta nasıl geldin peki?

" “Artık ne üşüyor ne de sıcaklanıyorum.

” Ve diyor ki: "Hiçbir yer ev gibi değil.

" “Çok haklısın dostum.

” diyorum.

 Sonra?

 Şu hikâyeci suratını yapmasan olmaz, değil mi?

 Hayır, olmaz, bunların hiçbirini filmlerine koymanı istemiyorum.

 Komşularımın filmlerinde yer almasını istemiyorum, otobiyografik kurgu sevmiyorum.

 Sen otobiyografik kurgudan ne anlarsın?

 Bir röportajda açıkladığını duydum.

 Komşularım onları göstermenden hoşlanmıyor.

 Onlara köylü muamelesi yaptığını düşünüyorlar.

 Anne, ne diyorsun?

 Onlara daha ne kadar saygı ve bağlılık duyabilirim?

 Her fırsatta, terbiyemi senden ve komşularından aldığımından bahsediyorum.

 Her şeyi size borçluyum.

 Onlar bunu sevmiyor.

 Bugün hiç hareket etmedik, biraz yürüyüş yapalım.

 Hareket etmedim çünkü gidecek bir yerim yok.

 - Artık gidecek bir yerin var.

 - Neresi?

 Koridor.

 İşte böyle.

 İyi bir evlat olmadın, oğlum.

 - Olmadım mı?

 - Olmadın.

 Seni Paterna rahibesine önerdiğim için beni hiç affetmedin ve bunun intikamını aldın.

 Papaz okuluna gitmeni ben de istemedim ama çok fakirdik.

 Doğru, gitmek istemedim.

 Ama bu yüzden senden intikam almak mı?

 Bunu nasıl düşünebilirsin?

 Mezun olunca, Madrid'e gitmek için bekleyemedin.

 Baban öldüğünde   seninle beraber yaşamamı ister misin diye sormuştum.

 Geçiştirdin, benimle paylaşmanın mümkün olmadığı bir hayat sürdüğünü söyledin.

 Bu doğruydu ama anladığın şekilde değil.

 Ben çok iyi anladım.

 Yaşlanmış olabilirim ama kafam hala dinç.

 Seyahat etmediğim zamanlar film çekiyordum.

 Madrid’de tenha bir daireye tahammül edemezdin.

 Sana göre bir hayat değildi.

 Seninle ilgilenirdim, bakardım.

 Pek çok şeye alıştığım gibi buna da alışırdım.

 Ama istemedin.

 Ve bu kalbimi kırdı.

 Annecim  Üzgünüm, istediğin gibi bir evlat olamadım.

 "Bu çocuk kime çekmiş?

" dediğinde, bunu pek de gururla söylememiştin.

 Farkındaydım.

 Olduğum gibi davrandığım için mi seni hayal kırıklığına uğrattım?

 Çok üzgünüm.

 Beni San Antonio'ya götür.

 Al.

 Bu gece senin için dua edeceğim.

 Sağ ol.

 - Salvador.

 - Evet?

 Seni bu dünyaya getirdim.

 Ve iyi yetiştirmek için her şeyi yaptım.

 Biliyorum anne.

 Beni köye götür.

 Senden son dileğim bu.

 Pekâlâ.

 Köye beraber gideceğiz.

 Maya da yardım için etrafta olacak.

 Gece gündüz seninle ilgileneceğim.

 Bu sefer seni hayal kırıklığına uğratmayacağım anne.

 Ama sözümü tutamadım.

 Ertesi gün onu tekrar hastaneye götürmem gerekti.

 Elinden geleni yaptın.

 Evet.

 Ama o evde ölmek istedi   ve götüreceğime söz vermiştim.

 Zavallı, yoğun bakımda öldü  Tek başına  Seni İzlanda'da bir konferansa davet ediyorlar.

 Ücret iyi.

 İzlanda'da nasıl bu kadar sevildiğimi anlamıyorum.

 Ben de.

 Bu da küçük bir galeriden geliyor ama atmadım.

 Çizim bana çok hoş göründü.

 Salvador Mallo?

 - Evet.

 - Geçebilirsiniz.

 Buraya yavaşça otur.

 Şimdi bacaklarını kaldırıyorum, sen vücudunu çevirip uzan.

 Teşekkür ederim.

 - Annen ne zaman gelecek?

 - Öğle yemeğinde.

 Rahibe evine dikişe gittiğinde, bütün sabah orada kalır.

 Bakalım.

 Bir bakalım Salvador, kımıldama.

 Öyle kal.

 Kitabı iki elinle tutar mısın?

 Evet.

 Şimdi, kafanı kaldır.

 - Nasıl?

 - Çok güzel.

 Daha işi var.

 Eve götürüyorum orada bitiririm.

 Peki.

 Biraz yıkansam sorun olur mu?

 Berbat görünüyorum.

 Tabii, ben sabun getireyim.

 - Al.

 - Sağ ol.

 Salvador!

 Bana bir havlu getirir misin?

 Getiriyorum Eduardo.

 Yanıyorsun.

 Güneş çarpmış olmalı.

 - Salvador!

 Ne oldu?

 - Güneş çarpmış.

 - Kitap okuyordum.

 - Güneş çarptığını anlamadın mı?

 Nasıl da yanıyorsun.

 - Fark etmedim.

 - Ya sen?

 Fayansları yerleştiriyordum.

 Bayılınca onu buraya getirdim.

 - Neden bayıldın?

 - Biraz başım döndü.

 Tanrım  Burada kal, sirkeli bez getireyim.

 - Peki ya baban, barda mı?

 - Evet.

 Bana evde kalacağını söylemişti!

 Bu kova burada ne arıyor?

 Biraz yıkandım.

 Evine gitmek için biraz bekleyebilirsin, değil mi?

 Suyu buraya nasıl taşıyorum biliyor musun?

 Çok kirliydim.

 Bir kova getirip yeri kurularım.

 Hayır, sen suyu getir.

 Ben silerim.

 Fayanslar güzel olmuş mu?

 Evet, çok güzel.

 Teşekkür ederim.

 Ben suya gidiyorum.

 İlk olarak, güzel haberi vereyim.

 Tümör yok.

 Emin olabilirsiniz.

 Ama bana püre bile yerken bir şey oluyor, boğuluyorum gibi  Evet, yutma zorluğu, *Forestier sendromundan kaynaklanıyor.

 Burada daha net göreceksiniz.

 Omurun yanındaki şu beyaz kısmı görüyor musunuz?

 Bir kemik uru, taşlaşma olmuş.

 Burada taşlaşmayla maruz kalan yemek borusunu görebilirsiniz.

 Neredeyse yiyecek, hatta sıvı için bile hiç yer yok.

 Bu yüzden boğuluyorsun.

 Bu kemik neden bu kadar büyüdü?

 Forestier sendromu nadir görülen bir hastalıktır.

 Sebepleri bilinmemektedir.

 Tendonları, bağları ve eklem kapsüllerini etkilediğini biliyoruz.

 Onun dışında sebepsiz yere katılaşma oluyor.

 Senin durumunda, *servikal omurganın ön çapraz bağında kireçlenme var.

 - Bir şeyler yapılabilir mi?

 - Ameliyat.

 Bu kireçlenmeyi en kısa sürede kaldırmamız gerekir.

 Ama endişelenme, riskli bir işlem değil.

 Gastroenterolog ve cerrah tarafından daha iyi bilgilendirileceksin.

 - Çok iyi.

 - Teşekkür ederiz.

 Merhaba.

 Sulu boya ile ilgileniyor musunuz?

 Evet, almak istiyorum.

 Sahibi kim?

 Anonim, neredeyse bütün eserler imzasız.

 - Buraya nasıl geldi?

 - Barcelona’daki *Els Encants’dan aldım.

 Bu benim en sevdiğim eserlerden biri.

 Yani sanatçının kim olduğu hakkında bir fikrin yok mu?

 Arkasında yazılı bir şey var.

 Ama hepsi anonim sanatçılar.

 Muhtemelen sanatçı olduklarını bile bilmiyorlar.

 "Sevgili Salvador; Çizimi evine gönderiyorum çünkü okulun adresini bilmiyorum.

 Sana yazabildiğim için mutluyum.

 Yazmayı senden öğrendim ve bunun için sana minnettarım.

 Şu an Conchita'nın amcasının dükkânında çalışıyorum ve sayılar konusunda iyiyim.

 Senin sayende.

 Burada yaşam iyi ama mağara hayatını da özlüyorum.

 Ve özellikle seni  Ne zaman yazsam, elinle parmaklarımı yönlendirdiğini düşünüyorum.

 Okulda çok şey öğrendiğine eminim, bir sürü kitap okudun ve birçok film izledin.

 Bilbao'daki adresimi veriyorum, böylece bana yazıp nasıl olduğunu anlatabilirsin.

Öğrencin, Eduardo.

" Salvador, yarım saat içinde giyinmelisin.

 Biraz sonra hatırlat.

 "İlk Arzu" Sence çizime ne oldu?

 Eduardo onu Paterna'ya göndermiştir, annem almıştır.

 Ben papaz okulundaydım, bana ne ulaştırdı ne de anlattı.

 Onu bulmaya çalışacak mısın?

 Eduardo'yu mu?

 Artık Google ile her şey daha kolay.

 Ya da Paterna'ya gidip soruşturursun.

 50 yıl sonra mı?

 Bir hikâye için iyi bir konu, belki yazabilirim.

 Ama onu aramak delilik olurdu.

 Çizim, Barselona'daki bit pazarına nasıl gitti acaba?

 Fikrim yok, şans eseri.

 Önemli olan alıcısına ulaşması.

 Salvador, naber?

 Yatağı yavaşça değiştireceğiz.

 Yavaşça, tamam, baş buraya.

 Tamam.

 Bunu biraz geri almam gerek, tamam mı?

 - Tamam.

 - Göğsüne yapışkanlar takacağım.

 Nasılsın Salvador?

 Merhaba doktor.

 Kemiği gördün, yutamaman normal.

 Ama rahat ol, onu kolayca alacağız.

 - Doktor?

 - Söyle.

 - Tekrar yazmaya başladım.

 - Öyle mi?

 Ne güzel bir haber.

 Çok sevindim Salvador.

 Bu seferki ne, dram mı, komedi mi?

 Bilmem, belli olmaz.

 - Anne?

 - Hmm?

 Paterna'da sinema var mıdır sence?

 Bir ev bana yeter de artar oğlum.

 - Kes.

 - Kestik.

 38-5-1.

 Son çekim.

 NOTLAR

 

    0-Sabor/Taste/Lezzet: Hikayeye göre, Salvador Mallo karakterinin çektiği filmin ismi.

 

    1-Bakalorya: Uluslararası Bakalorya Örgütü tarafından dünyanın birçok

ülkesinde uygulanan bir eğitim sistemidir. Amacı; dünyada kabul edilen en yetkin,

en akılcı, en işlevsel eğitim programı olmaktır. (Kaynak: bilimsenligi.com)

 

    2-İnsomnia: Uyuyamama hastalığı.

 

    3-Siyatik: Sırtın alt kısmından itibaren kalça ve her iki bacaktan

aşağı inen sinirlerin adı.

 

    4-Mikron: Bir metrenin milyonda biri, milimetrenin binde biri, mikrometre. (TDK)

 

    5-Apostolik: İsa'nın on iki havarisi ile ilişkili anlamına gelir.

Örneğin apostolik kilise bizzat havariler tarafından kurulmuş kilise demektir. (Ekşi Sözlük)

 

    6-Oksikodon: Çok güçlü bir ağrı kesici olup genellikle ameliyat sonrası için verilir.

Kırmızı reçete ile satılır. Bağımlılık yapabilir ve baş dönmesi gibi yan etkileri vardır. (Vikipedi)

 

    7-Malecon: Havana'nın ünlü deniz kıyısı.

 

    8-Eski Havana: Havana'nın tarihi merkez mahallesi.

 

    9-Natalie Wood: Rus asıllı ünlü Amerikalı oyuncu. West Side Story,

Rebel Without a Cause, The Searchers gibi ünlü filmlerde oynamıştır.

 

    10-Anksiyolitik: Antianksiyete (kaygı) ilacı. Xanax, Valium vb.

 

    11-Detoksifikasyon: Vücutta bulunan ve toksik olarak nitelendirilebilinecek her türlü

toksinden arındırma eylemi.

 

    12-Gastroenterolog: Sindirim bilimi uzmanı.

 

    13-Forestier Sendromu [Diffüz İdiyopatik İskelet Hiperostozu (DISH)]: 50 yaştan sonra erkeklerde daha fazla görülen,

etiyolojisi bilinmeyen, omurgada ağrı ve sertlik ve hareket kısıtlılığı ile karakterize bir hastalıktır.

 

    14-Servikal: Boyunsal, boyna ait.

 

    15-Els Encants: Barcelona'da ikinci el eşya alımı ve satımı yapılan yer.

 

    16-Jesus de Medinaceli: Madrid'in merkezinde bulunan bir Roma Katolik kilisesi.

Önceki Yazı
« Prev Post
Sonraki Yazı
Next Post »

Benzer Yazılar