Print Friendly and PDF

Translate

Rob Roy (1995)

|

 


139 dk

Yönetmen:Michael Caton-Jones

Senaryo:Alan Sharp

Ülke:ABD İngiltere

Tür:Macera, Biyografi, Tarihi

Vizyon Tarihi:16 Haziran 1995 (Türkiye)

Dil:İngilizce

Müzik:Carter Burwell

Web Sitesi:MGM

Çekim Yeri:Highland, Scotland, Birleşik Krallık

Oyuncular

Liam Neeson

Jessica Lange

John Hurt

Tim Roth

Eric Stoltz

Özet

1700lerin İskoçyasında, sürüye inek alabilmek için asillerden borç alan Rob Roy, küçük kasabasını daha iyi bir geleceğe taşımayı planlamaktadır. Fakat borç aldığı para çalınınca, Rob Roy, ailesini ve onurunu korumak için 'Robin Hood' tarzı bir hayat tarzını benimsemek zorunda kalır...

Altyazı

1. 700'lü yılların başlarında, kıtlık, hastalık ve asilzadelerin açgözlülüğü İskoçya'yı ebediyen değiştirecekti.

 Bir çok kişinin Amerika'ya göçmesiyle yüzyılların Klan sistemi yavaş yavaş yok oluyordu.

 Bu öykü, bir insanın bütün bunlara karşı koyuşunu ve yenilgide bile onurunu ve saygınlığını korumasını simgelemektedir.

 Kuzey İskoçya, 1713

 Kaç günlük?

 Bir gün.

 Ya da iki.

 Gitmişlerdir Rob, sürüyü de satmışlardır.

 Ben Duh'sün arka tarafında küçük bir tepe var.

 O hırsızların yerinde olsam orada dinlenip karnımı doyururdum.

 -Hava kararmadan oraya varamayız.

 -Asıl burada durursak varamayız.

 Kokuları etin kokusundan bile daha keskin.

 Kokuları kadar güçlü dövüşüyorlarsa, başımız dertte demektir.

 Haklı çıktın, buradaymışlar Rob.

 -Onlara uyurken saldırabiliriz.

 -Onlar 10, biz 6 kişiyiz.

 -9.

 Bir tanesi kadın.

 -Yarısı uyanmadan ölmüş olacak.

 Nasıl saldıracağız, Rob?

 Sabah gidip onlarla konuşacağım.

 Ben biraz üşüdüm.

 Başkalarının sürüsünü kovalayıp dağlarda üşümek için yaşlandım artık.

 Benimle Amerika'ya gel.

 Virginia'da iyi topraklar olduğunu söylüyorlar.

 Öyle mi?

 Muhtemelen burası gibi üstünde uyunmayacak kadar serttir.

 -Niye gidip onlarla konuşacaksın?

 -İçlerinden birini tanıyorum.

 Kalkın!

 Kalkın çabuk, aşağılık, adi sürü hırsızları!

 Adım Robert Roy MacGregor, efendileri Montrose Markisi James Graham'den çaldığınız 32 sığırı almaya geldim.

 Tom Sibbald, hâlâ hırsızlık yapıyorsun.

 Kılıçlarınızı atarsanız hayatlarınızı bağışlarım.

 Biriniz hariç.

 Lider olmanın bir bedeli vardır, Tam.

 Tanrım MacGregor, burada biri ölecekse, önce sen ölürsün.

 Sen kendini ne sanıyorsun?

 Büyük adam gibi davranıyorsun ama hepimizden daha büyük bir hırsız olduğunu biliyorum.

 Peki.

 Ama ben efendilerinin sürüsünü çalsaydım, sen beni bu kadar kolay bulamazdın, Tam.

 Gregorlar'ı çağırıp, hepinizi öldürebilirim ya da bunu ikimiz arasında halledebiliriz.

 Bir düşün dostum.

 Miden çalıntı etle dolu ve tatmin olmuşken bu sabah mı ölmeyi tercih edersin?

 Yoksa seni Montrose'a geri götürmemi ve bir ay içinde korkudan ölmeyi mi?

 Kılıçlarınızı atın!

 Hemen!

 Başka kimsenin ölmeyeceğine söz veriyorum.

 Gelin arkadaşlar!

 Elinde kılıç olanları acımadan doğrayın.

 Siz erkek misiniz?

 Ne biçim insansınız?

 O Tam'u öldürdü ama siz hiçbir şey yapmıyorsunuz!

 O da, bizler gibi bir haydut!

 İçinizde bir tek erkek yok!

 Analarınızın sütü helâl olmasın!

 Korkaklar!

 Mısır koçanları!

 Beni iyi dinleyin ve şunu unutmayın.

 Çünkü ben sizi unutmayacağım.

 Her birinizi hatırlayacağım.

 Bir daha sürü çalmaya kalkıştığınızda benim himayemde olmamalarına dikkat edin.

 Benim himayemde ise,  sürüyü sahibinden değil benden çalmış olursunuz.

 Robert Roy MacGregor'dan!

 Benden sığır çalan bir şey kazanamaz.

 Şüpheniz varsa, Tam Sibbald'a sorun!

 Kadını ne yapacaksın?

 Yoluna git ve adamlarına kimseye zarar vermeyeceğimizi söyle.

 Hadi yürü.

 -Montrose geldi, efendim.

 -Tamam, tamam.

 Devam edin!

 Montrose, horoz dövüşünden çıkıp buraya geldin demek.

 Archibald Cunningham'i takdim edebilir miyim?

 Majesteleri, Argyll Dükü.

 -Majestelerinin emrindeyim.

 Sorumsuz delikanlılarından biri mi?

 Annesi bana Archibald'u, soğuk iklimimizin kanındaki ateşi söndürmesi umuduyla gönderdi majesteleri.

 Peki Bay Cunnigham, annenizi bu kadar üzen günahlarınız neydi?

 Kumar?

 İçki?

 Yoksa oğlanlara mı düşkünsünüz?

 Bir oğlanı taciz etmeyeli yıllar oldu, majesteleri.

 İtiraf etmeliyim ki, girdiğim anda bile onu kız zannediyordum.

 Ne dersin Guthrie, Archie anüsle vajinayı birbirinden ayıramamış.

 Pek çok İngiliz'in aynı zorluğu yaşadığını duymuştum.

 Dövüştüğün kadar iyi konuşuyormuşsun.

 Guthrie'yi dövüşürken izlediniz mi, Bay Cunningham?

 Kılıcı çok iyi kullandığını itiraf etmeliyim.

 İskoç kılıçlarını pek beğenmiyorsunuz yani.

 Bir öküz öldürecek olsam, ilk tercihim İskoç kılıcı olurdu.

 Bence siz tüfek kullanın.

 Hayvan acı çekmeden ölür hiç olmazsa.

 Seni öldürmek için tüfeğe ihtiyacım yok, Guthrie.

 Mükemmel!

 Guthrie'ye ve satırına istediğiniz para birimiyle yüz koyuyorum.

 Yüz az.

 Yapma James, çok kurnazsın.

 Sen söyle?

 -300.

 -İki.

 -İngiliz sterlini.

 -Bence para birimi gine olsun.

 -Gine olsun.

 -Harika, harika!

 Bana ve Lord Montrose'a bir kadeh Ren şarabı.

 Bay Cunningham'e de kılıçları gösterin.

 Bana hizmet ederek beni onurlandırıyorsunuz, efendim.

 James, seni görene kadar benden ne kadar nefret ettiğini unutmuştum.

 Evet, saraydan ne haber?

 Döl kaybından başka bir şey yok.

 Zavallı kraliçemiz huzur içinde ölecek zaman bulamıyor maalesef.

 Mesele hallolmadan ölmesinden korkuyorum efendim.

 En azından bir çocuğu yaşayıp krallığın başına geçmeli.

 Evet, bu kadar düzenli ekilen bir tarlanın, hiç olmazsa bir tanecik tohum vermesi beklenir değil mi?

 Doğrusu o kadının dölyatağından daha sağlıklı mezarlar gördüm.

 Gel bakalım!

 Bana sürekli olarak Majestelerinin hangi tarafta olacağı soruluyor.

 Argyll'ın gittiği yol kesin ve tutarlı olmalı tabii ki.

 Şimdi herkes hangi tarafı seçeceğini kestirmeye çalışıyor.

 İnsanlar James'in çiş duasını almadan tuvalete bile gidemez oldu biliyorsun.

 Bu duruma karşı kararsız olduğumu itiraf etmeliyim.

 Majesteleri gibilerinin bir yol göstermesini bekliyorum.

 Seçtiğiniz yolun, en kazançlı yol olacağını büyük bir dürüstlükle söyleyebilirim.

 Lanet olsun, çok fazla konuşuyorsun!

 Dikkatini bahsine versene!

 Argyll, bahsi kazandım bile!

 Lanet olsun, Guthrie!

 Yenildiğin yetmezmiş gibi bir de sırtından mı bıçaklayacaksın?

 Muhasebecim, majestelerinin muhasebecisini arayacak.

 Yürü!

 Hadi!

 -Aferin sana Rob.

 İyi iş başardın.

 -Sığırları hırsızlardan almış.

 Sürüden bir sığır ayır.

 Hırsızlar bir değil iki tanesini yemiş olur.

 Montrose öğrenirse başın yanar.

 Burada aç çocuklar ve hasta yaşlılar var.

 Bunu düzeltmek için bir sığır yetmez, Rob.

 Nasıl olsa sen Amerika'ya gidip keyif çatacaksın.

 Senin için sorun olmaz.

 -Çorba içer misin Rob?

 -Hayır Coll, eve gidiyorum.

 Tanrı seni korusun, Rob.

 Sonra Rob onlara doğru yürüdü, kılıcı hâlâ kınındaydı.

 Ve şöyle dedi, ''Kalkın aşağılık adi hırsızlar''.

 Merhaba, Rob.

 -Merhaba Rob.

 ''Kalkın aşağılık sürü hırsızları.

 '' Ona doğru yürüyüp şöyle dedi

 ''Adamlarına kılıçlarını atmalarını söyle, sadece seni öldüreceğim.

 Kılıçlarını atmazlarsa adamlarımı çağırırım.

 '' Biz de hazır bekliyorduk!

 Kalk bakalım.

 Hadi.

 Koş, yakala!

 Rüyamda bir hayaletin geldiğini gördüm.

 Peki o hayalet rüyanda sana ne yaptı?

 Rüyanın en güzel yerinde uyandırdın.

 Ama eminim beni çok mutlu edecekti.

 Uyandığını nereden biliyorsun, karıcığım?

 Bay Killearn!

 Gidiyorum, efendim.

 -Dur.

 Hemen gitme canım.

 -Bırakın beni, Bay Killearn.

 Onu uyandıracaksınız.

 Yapmayın, Bay Killearn.

 Genç efendinin seni güzelce yağladığından eminim.

 Doğru mu?

 Yapma Betty, girdiğimi anlamayacaksın.

 Size güzel bir kadın kokusu, Bay Cunningham.

 Ayılmanızı sağlayacak tek şey.

 Bay Cunningham, umarım rahatsız etmiyorum.

 Tabii ki rahatsız ediyorsun!

 Gözümü açtığımda pis kokulu bir İskoçyalı'nın bana bakması hoşuma gider mi sanıyorsun?

 Burada ne işin var?

 Bölge tüccarlarının sizin üstünüze bahis oynamak için baskı yaptığını söylemek istedim.

 -Bunu söylemek için mi uyandırdın?

 Çok özür dilerim.

 Ama tüccarlar majestelerine yazmışlar bile.

 Lanet olsun.

 Majestelerine 200 gine kazandırdım zaten.

 Birkaç tüccarın isteğinden bana ne?

 Bu ülkeye uyum sağlayamıyorum.

 Bu kahrolası yerden gitmek için sabırsızlanıyorum.

 Bunu birçoğumuz istiyoruz, efendim.

 Lazımlığınızı çıkartmamı ister misiniz?

 Soğuk bir sabahta bundan hoşlanacak bir sürü İskoçyalı tanıyorum.

 Neredeyse saf alkol.

 Ama çişinizi yargılayamam tabii.

 Buraya gel!

 Gel buraya!

 Dün sabah Tam Sibbald'ı öldürdüm.

 Bir zamanlar Creif'te top oynardık.

 Hatırlıyorum da gol attığında ''Harikasın Tam'' diye bağırırdım.

 Ama dün hançerimin ucunda bir et parçası gibiydi.

 Ama anlaşılan gerekliymiş.

 Evet öyleydi.

 Daha kötüsünden kaçınmak için öldürmeliydim.

 Ama o hırsızların hepsi kimsesiz değil, Mary.

 Bazılarının akrabaları, klanları vardı.

 İçlerinden birinin bizden çıkmasından korkuyordum.

 MacGregor'lar hırsız değildir.

 Ama zorlu geçen bir iki kış yüzünden bazılarımız çalmıştı.

 Canını sıkan ne Robert?

 Montrose'dan borç istemeye karar verdim.

 Creif'tan sığır alıp, Carlisle'da satacağım.

 -Ne kadar alacaksın?

 -Bin sterlin.

 İnan Mary, çok kârlı olacak.

 Creif'ten 6 sterline aldığımı Carlisle'da 12'ye satacağım.

 Hayvanlardan anlarım.

 Sürüyü herkesten daha hızlı sürüp, daha iyi besleyebilirim.

 Peki Montrose Markisi neden bir MakGregor'a bin sterlin borç versin?

 Kâr için, neden olacak!

 Bu borç olduğu kadar, bir yatırım sayılır.

 Demek sen ve Marki iş ortağı olacaksınız.

 Benimle böyle konuşma.

 Düşüncemi eleştirmen için açmadım sana!

 Seni çok sevdiğimi biliyorsun Robert MacGregor.

 Ama her şeyi ciddiye alıyorsun, bu imkânsız bir şey.

 İmkânsız olmamalı.

 Pekâlâ.

 Ama bugün değil.

 Yakaladım sizi.

 Yakaladım.

 Baba, MacGregor'lar bir daha kral olabilir mi?

 Onurlu olan herkes kraldır.

 Ama bütün krallar onurlu değildir.

 Onur ne peki?

 Onur oğlum kimsenin sana veremeyeceği ve hiç kimsenin alamayacağı bir şeydir.

 Onur bir insanın kendine olan lütfudur.

 -Kadınlarda da var mıdır?

 -Kadınlar onur timsalidir.

 Bu yüzden onları korur ve severiz.

 Hiçbir kadına kötü davranmamalı, kin duymamalısın.

 Kimsenin bunu yapmasına da izin vermemelisin.

 -Onurun olduğunu nasıl anlarsın?

 -Nasıl sahip olacağını düşünme.

 Onur içinde büyür ve seninle konuşur.

 Tek yapman gereken, dinlemektir.

 Tamam çocuklar, bu kadar felsefe yeter.

 Hayvanları dolaştırıp sulamanız gerekiyor, hadi gidin.

 Annenizle ben de birazdan geliriz.

 Sepeti alın.

 Hadi gel, çabuk.

 Biliyor musun bana karşı çok iyisin, Mary MacGregor.

 Çok iyisin.

 Çocukları bunun için mi gönderdin?

 Ne kadar iyi olduğumu söylemek için mi?

 Yoksa yine domuz kulaklarından ipek çanta mı yapmak istedin?

 Ne ahlâksız bir kadınla evlenmişim.

 Yaşlı kadınlar dik kayalar için ne dermiş biliyor musun?

 Hayır.

 Yaşlı kadınlar ne dermiş, yaşlı kadın?

 Gel buraya!

 Ne derlermiş?

 Ee?

 Ne derlermiş?

 Kayalar erkekleri sertleştirir, kadınları doğurgan yaparmış.

 Senin ve benim bunlara ihtiyacımız yok.

 Bana karşı ne kadar iyisin, biliyor musun Robert MacGregor?

 Şu, Glasgow'daki, 87 sterlin borçlu olduğun terzi borcun vadesini benim konuğum olduğun için mi uzattı?

 Yoksa senin kibar tabirinle, hizmetkârlarımdan biri olduğun için mi?

 -Sizi temin ederim majesteleri borcumu ödememek gibi bir niyetim yok.

 Şimdi de Killearn bana, kadın hizmetkârlarımdan biriyle yattığını söylüyor.

 Lanet olsun, annen seni bana masum kızları baştan çıkartasın diye göndermedi!

 Majestelerini sinirlendirdiğim için üzgünüm.

 İzin verirseniz, çekileyim, efendim.

 Peki nereye, sorabilir miyim?

 Beş parasızsın.

 Atın yok.

 Hiç kimseyi tanımıyorsun.

 Nereye gitmeyi düşünüyorsun?

 Argyll Dükü'nün kapısına gidip ona yalvarmayı, yeni şampiyonu olarak onun emrine girmeyi mi düşünüyorsun yoksa?

 Majesteleri ne emrederse onu yaparım.

 Yerinizi asla unutmayın.

 Kim olsan aynı şeyi söylerdim.

 Sırada ne var?

 -MacGregor, Lordum.

 Gidebilirsin, Archibald.

 Silah taşımıyor musun?

 Kılıç çekerek talepte bulunmayı hiç düşünmedim.

 Craigrostan'lı Robert MacGregor, Lordum.

 Evet MacGregor, babanı tanırdım.

 Akıllı olmasa bile yetenekliydi.

 Onun adını yaşatıyor musun?

 -Elimden geldiğince, Lordum.

 -Peki kaç insanın efendisisin?

 Kimsenin efendisi değilim ama Craigrostan civarında yaşayan iki yüz insan benim himayem altındadır.

 Onları koruyor ve kolluyorsun öyle değil mi?

 Evet ama yaptıklarımın majestelerinin yaptıkları yanında hiçbir önemi yok.

 Hayatta bir insanın yerini bilmesi kadar iyi bir şey yoktur.

 Evet, faizi ne Killearn?

 -Beşte bir lordum.

 -Beşte bir mi dedin?

 Bu adam senin akraban mı ki şartları bu kadar kolaylaştırıyorsun?

 Karşılığında hiçbir güvence olmadan mı borç vereceğim?

 MacGregor'ın Craigrostan'da 1,5 kilometrekare arazisi var lordum.

 Demek malı olan bir adam daha da zenginleşmeyi amaçlıyor.

 Evet, tahminimden daha çok ortak yanımız varmış.

 Üç aylığına 1. 000 sterlin ve güvence olarak da arazini mi gösteriyorsun?

 -Ve sözümü.

 -Evet.

 Killearn, benim sürümü bulup, hırsızları yakaladığını ve sonuç olarak bazılarını öldürmek zorunda kaldığını söylemişti.

 Killearn'ın bu anlattıkları doğru mu, söyler misin?

 Zamanında ben de sığır çaldım ama hiçbiri himayemde değildi.

 Bir MacGregor'ın onurdan anladığı bu mu yani?

 Benim onurdan anladığım, lordumun anladığıyla aynı şeydir.

 Ben bir söz verdiğimde, sözümü tutarım.

 Asilliği bu kadar ucuza satın aldığın için seni kutlamak gerekir.

 Killearn kağıtları hazırlar.

 Anlaşma şartlarına uymanı bekliyorum.

 Teşekkür ederim, Lordum.

 Gerçekten güzel bir imzan varmış.

 Sadece imzan bile bu paraya değer.

 -Rob Roy MacGregor siz misiniz?

 -Evet, benim.

 Senin adın ne?

 -Davie Anderson.

 -Merhaba, Davie Anderson.

 -Merhaba.

 -Hizmetkârlar bile seni tanıyor.

 Daha ölmeden ünlü bir hırsız ve kurtarıcı oldun.

 -İşe ve kazanca.

 -Yumuşak bir kışa.

 -Sen, Rob Roy MacGregor mısın?

 -Evet.

 Adım Will Guthrie.

 Adımı hiç duydun mu?

 -Hayır, duymadım.

 -Ama ben seni duydum.

 Sahi mi?

 Peki ne duydunuz?

 Tam Sibbald'ı sırtından vurduğunu duydum.

 -Tam'un akrabası mısın?

 -Öyle sayılır.

 Kız kardeşiyle yatmıştım.

 -Tam da yatmış zaten.

 Bağırsaklarının hava almasını mı istiyorsun?

 -Benden istediğin ne, Guthrie?

 -Bu işi dışarıda halledelim.

 -Dövüşmeyeceğiz.

 -Zaten buna gerek yok.

 -İlk yaralayan mı?

 -Evet.

 Sen kazandın.

 Başka bir zaman.

 İkimiz de ayıkken.

 Tam Sibbald hayattayken bu kadar etkili değildi.

 Ben eve gidiyorum.

 At sende kalsın.

 Anlaşmayı alana kadar burada bekle.

 Craigrostan'da görüşürüz.

 Tamam.

 Anlaşma imzalanana kadar burada bekleyeceğim.

 Peki.

 Biz sözümüze sadığız.

 Anlaşmayı imzalayıp vereceğiz.

 Söylesene McDonald, neden senin gibi akıllı bir delikanlı böyle hırsızlarla takılıyor?

 Bence efendim Montrose Markisi'ne hizmet etmek daha yakışık alır.

 -Robert MacGregor'a hizmet etmiyorum, Killearn.

 Onun dostuyum.

 Ve dostu olduğum için kendimi çok şanslı görüyorum.

 Aman Tanrım, siz dağlılar ne tuhaf insanlarsınız!

 Onurdan şereften söz edip, bin sterlin almak için yalvarırsınız.

 Çoğunuz koyunları düzersiniz.

 Annem, babamın üç kişiden biri olabileceğini söylerdi.

 Rutland Kontu, fahişelerle yatmakla ün yapmıştır.

 İspanyol Büyükelçisi'nin Yardımcısı.

 Adının Ferdinand olduğunu tahmin ediyor.

 Ve maskeli baloda eteğini kaldıran ama yüzünü görmediği genç bir aygır.

 Annene tecavüz mü etmiş?

  Bu o kadar şaşırılacak bir şey değil!

 Archie, beni de yanında götür.

 Nereye gidersen, ne yaparsan beni de yanında götür.

 -Bir yere gitmiyorum, Betty.

 Buraya demir attım, Tanrı yardımcım olsun.

 Güzel konuştuğum, ipek giydiğim için beni beyefendi mi sanıyorsun?

 Ülkesinden uzakta olan bir piçim.

 Sadece servetimin ve asillerin iyilikleri peşindeyim.

 Annem kadar aşağılık olan asilzadelerin peşindeyim.

 Senden hamile kaldım, Archie.

 İyi.

 Babasının adını sorduğunda, hiç olmazsa ona söyleyebileceksin.

 Bay Cunningham, benim, Killearn.

 Konuşmamız gerekiyor.

 Beni burada görmesin.

 Sen bu ülkenin en aşağılık yaratığısın, Killearn.

 Bir daha Lord'a aleyhimde bir şey söylersen seni ellerimle gebertirim, haberin olsun.

 Tanrım, Archie.

 Ne kadar öfkeli bir adamsın.

 Bana adımla hitap etme izni vermedim.

 Bedelini ödeyebilir miyim?

 İyi bir fiyatla?

 -Ne zırvalıyorsun?

 -Para Archie, para.

 Başka ne olabilir?

 -Ne kadar para?

 Bunu içeride konuşalım.

 Bir şey içerek.

 Burası çok soğuk.

 Ne söyleyeceksen söyle.

 İçeride biraz işim var.

 -Betty yatakta olmalı.

 -Ne kadar para?

 -Tam bin sterlin.

 -Bin sterlin mi dedin?

 Bin sterlin ne kadar para ediyor?

 Atlarımızı taşımaya yetecek mi?

 Para olarak değil.

 Majestelerinin imzaladığı bir sözleşme.

 -Faizi ne kadar?

 -Beşte bir.

 Majesteleri üç ay için 200 sterlin mi alacak yani?

 Evet.

 Paranın bedeli bu.

 Nasıl kullanacağımızı son kuruşuna kadar düşünmeliyiz.

 Alan döndüğünde, üç kişiyi alacak birlikte Creiff'e gideceksiniz.

 Çobanlarla pazarlık edip ben oraya gelene kadar sürüyü toplamış olacaksınız.

 -Kaç tane, Rob?

 Sürü büyük mü?

 -300 baş.

 Belki daha fazla.

 Belki yolda da birkaç tane toplarız.

 -Bir düzine kadar toplayabiliriz.

 -Onları ordu gibi Carlisle'a süreceğiz.

 -Evet, birlikte çalışacağız.

 Ne olursa olsun, bu kışı sıcak geçireceğiz.

 Kutlamak için de herkesi toplayıp başarımızın şerefıne içeceğiz!

 Yaşasın!

 Tamam McKinness, hâlâ iki şilin borçlusun.

 Sıradaki!

 Ne getirdin, tavşan mı?

 -Evet, tavşan.

 -Hâlâ bir hafta geridesin.

 -Biliyorum.

 Anlaşmayı bütün gün bekleyecek miyim, Killearn?

 Sabret MacGregor'ın adamı.

 Sıranı bekle.

 Şu keçiyi ağıla götür.

 -Peki.

 -Gel küçük Davie.

 Ne getirdin?

 -Bir tavşan.

 Bir tavşan daha.

 Kimsede para yok mu?

 Yok efendim, tavşanımız var.

 Yeni Dünya'nın hayalini mi kuruyorsun?

 Duyduğuma göre Yeni Dünya'da, yüzleri boyalı, sırtlarında hayvan derisi olan çok soylu, ancak oldukça vahşi kabileler varmış.

 Onların arasında yabancılık çekmeyeceksin.

 Bu kadar saçmalık yeter.

 Sözleşme hazır mı?

 Majesteleri bir mahkeme için Edinburg'a gitti.

 Oradan Londra'ya geçecek.

 Sarayda önemli şeyler oluyor.

 Sözleşmeyi imzalayamadan gitti.

 Tek yapabileceğim para olarak vermek.

 Anlaşma böyle değildi.

 Böyle olsun ya da olmasın burada 1. 000 sterlin var.

 Al ya da alma.

 Benim için fark etmez.

 Lordum için de.

 İnsan bu kadar çok parayı görünce hayret ediyor, değil mi?

 MacGregor sana güvendiği için veriyorum,  yoksa parayı sana teslim etmezdim.

 Bu büyük bir başarı, kutlarım Rob.

 Teşekkür ederim.

 Tanrım, Alasdair Roy hiç yorulmak bilmiyor.

 Seni son kez bu kadar keyifli gördüğümde, sırtüstü yatıyordun.

 İnsanların yanında beni kızdırma!

 Calvinistler ayakta düzüşmeye niye karşıymış biliyor musun?

 Hayır Coll, bilmiyorum.

 Sonunda dans etmekten korkuyorlarmış.

 Yaklaşma!

 Yoksa yemin ederim seni vururum.

 Bir an için yanındaki 1.

 000 sterlinle Greenock yoluna sapacağını düşündüm.

 Öldürmek göründüğü kadar kolay değildir.

 Gördün mü?

 Bütün gün orada oturup, bunun üstünde düşündü.

 -Ona para vermişsin.

 -Çok ısrar etti.

 Majestelerinin anlaşmayı imzalamadığını söylediğimde parayı alması gerektiğini yoksa hayvanların iyi bir fıyata alınamayacağını söyledi.

 -Geri ödeyemeyeceğini bildiğin bir adamın eline o kadar para teslim ettiğine inanamıyorum!

 Senin adamındı.

 Anlaşmayı imzaladığında yanındaydı.

 Beklemesini sen emretmiştin.

 -Anlaşmayı bekleyecekti bir kese gineyi değil!

 Paranın hepsi gine değildi.

 Çiftçiler küçük paralar öder, inan bana.

 -Para kesesi için imza attı mı?

 -Evet, attı.

 İşte.

 Senin imzan kadar açık bir imza.

 Umarım bu işte bir numara yoktur Killearn.

 Çünkü Alan McDonald himayem altındadır.

 Bu rahatlatıcı bir durum.

 Söz konusu olan bin sterlin.

 Dinleyin.

 Alan'ı aramalıyız.

 Burada başına bir şey gelmiş olabilir.

 Bence onu Greenock'ta arayalım Rob.

 Hemen bizi soyduğu sonucuna mı vardın Alasdair?

 Amerika'dan çok sık söz ediyordu.

 -Ne yani, atını eve gönderip Buchlyvie'den Greenock'a kadar yürüdü mü?

 Yanındaki bin sterlinle on tane at alabilir.

 Alan McDonald bana ihanet etmez.

 Hadi dağılın, onun izini bulun.

 Hadi, arayın!

 Madem en kötüsünü düşünüyorsun, o halde Greenock'a git.

 Ama kardeşim, sen öyle düşünmesen de kötü bir durum olabilir.

 Ne haber?

 Gemi benden bir gün önce yola çıkmış.

 Ama geminin yolcu listesinde McDonald'ın adı yoktu.

 Tabii, bin sterlinle kaçarken kendi adını kullanması tuhaf olurdu.

 Lordum, Argyll Dükü bu tarafa geliyor.

 John, çok sıkı oynamaya hazırlanmış gibisin.

 Yerinizi bilip ona göre hitap edin bayım!

 Ben sizden rütbeliyim!

 Majesteleri.

 Sarayda benden James taraftarı gibi söz ettiğinizi duydum.

 Krallık iddiasında olan Stuart taraftarları burada toplanır.

 Sizin gibi büyük insanlar, pisliklerin sinekleri çektiği gibi dedikoduları üstüne çeker.

 -Pislik olan sensin, Montrose.

 Çektiğin sinekler de yanında!

 Kendini çiçek bahçesi gibi göstermeye çalışsan da burnum pis kokunu tanır.

 Pisliklerine adımı karıştırma, yoksa yemin ederim seni kurumuş ağaçların gibi budarım.

 Yanındaki bu soytarı hiçbir şekilde aramıza girmeyecek!

 Hangi cüretle, benimle herkesin içinde böyle konuşabiliyor?

 Onuruna lanet olsun!

 Bağışlayın.

 Majestelerinin onuruna lanet olsun!

 McDonald'ın eline verilen o parayı alıp ortadan yok olmuş olabileceğine inanman neden bu kadar zor?

 Yanında kimse yoktu, yanında ömrünün sonuna kadar yetecek para vardı.

 -Çünkü onu tanıyorum.

 Onu yıllardır tanıyorum.

 Peki daha önce sana bin sterlin getirmiş miydi?

 Yüz kat fazlasını verdi.

 Ona hep güvendim.

 O da karşılığını verdi.

 Niye bana inanmıyorsun?

 Pekâlâ, Rob.

 Parayı senden çalmadı.

 Ama gitti, para da onunla gitti ve senin neye inandığın Montrose'u hiç ilgilendirmeyecektir.

 -Bu ayrı bir mesele.

 -Hayır, şu anda en önemli mesele bu.

 Robert, hepimizin iyiliği için gururunu bir yana bırakıp elinden geleni yapmalısın.

 Yoksa evimizi kaybeder ve Lord'un köleleri oluruz.

 İşte cesur dağlı geliyor.

 Hiçbir şeyi yok ama başını eğmeyecek kadar gururlu biri.

 Suçu hizmetkârına atmaya çalışacak kuşkusuz.

 Duyduğuma göre adamdan haber yokmuş.

 Duyduğuma göre terzine borcunu ödemişsin Archibald.

 Çok sevinmiş olmalı.

 Evet MacGregor, nasılsın bakalım?

 -Her zamanki gibi, Lordum.

 Hâlâ ne McDonald'dan ne de paranızdan bir haber yok.

 Peki ne yapacağız?

 Lordum benimle bir anlaşma daha yaparsa, parayı işletip tüm borcumu ödeyebilirim.

 -Zaten bin sterlin kaybettim bir 1. 000 sterlin daha mı istiyorsun?

 Lordum, bu para hem benden hem sizden çalındı.

 Beceriksizliğinin sorumlusu ben değilim, MacGregor.

 Anlaşmayı sen imzaladın.

 -Ve sözümde duracağım.

 Sözün benim için yeterli değil.

 Meseleyi basitleştirelim.

 Bana borcun var.

 Bu konuda hemfıkir miyiz?

 -Hemfıkiriz lordum.

 -Argyll Dükü'nü tanıyor musun?

 Yalnızca ismen.

 Bana Argyll'ın James taraftarı olduğu bildirildi.

 Ve tahtta hak iddia etmesi için James, Stuart'ı destekleyecekmiş.

 -Bu konularda hiçbir bilgim yok.

 -Ama şimdi bilgin oldu.

 Lordum'un ne demek istediğini anlayamadım.

 Lanet olsun, adam!

 Sen ve Klanın James taraftarısınız.

 En küçükten en büyüğüne.

 Argyll senin için bir şey ifade etmiyor.

 Onun aleyhinde konuşacağına söz ver.

 Bunu yaparsan bana olan borcunu düşünürüm.

 Lordum'un Argyll Dükü'yle olan meselesine yardım edemem.

 -Ama bana borçlusun.

 -Para borçluyum başka bir şey değil.

 Benden istediğiniz beni aşar.

 Lordum'u ise küçük düşürür.

 Asıl kendini küçük düşürüyorsun.

 Düşmanlarına karşı benden yardım istemekle Montrose Markisi kendini küçük düşürüyor.

 Hançeriniz yerinde kalsın bayım!

 Bu sizin meseleniz değil!

 Beni iyi dinlememişsin MacGregor.

 Yardım eder misin demedim rica da etmedim.

 Borcuna karşılık güvence olarak arazini gösterdin.

 Bu mesele hallolana kadar seni Tolbooth'ta hapsedeceğim.

 Onu göz altına al Archibald.

 Hadi, sana yetki veriyorum!

 Babam sizin gibi asillerin isteği üzerine hiç neden yokken iki yıl o hapishanede kaldı.

 Beni oraya hapsedemeyeceksiniz.

 Muhafızları çağırsana, kahrolası!

 Kimseyi çağırmayın!

 yoksa gırtlağını keserim!

 Seni lanetliyorum, MacGregor!

 Cehenneme kadar peşindeyim!

 Zahmet etmeyin, Lordum.

 Şeytana da biraz iş bırakın.

 Siz yeterince uğraştınız.

 -Ne duruyorsun, muhafızları çağır!

 -Baş üstüne.

 Muhafızları çağırın!

 Duydunuz mu?

 Muhafızları çağırın!

 Son rahat uykunu dün gece uyudun.

 Sen ve klanın.

 Argyll Dükü John Campbell bizim neyimiz ki onu Montrose'a karşı savundun Robert?

 Ben onu savunmadım.

 Onun aleyhinde yalan söylemeyi reddettim.

 Gregor, geçitlere adam gönder, yolları gözlesinler.

 -Ya kıyıya?

 -Kıyıdan geleceklerini zannetmem.

 Ama her tarafı gözleyin.

 Dinleyin çocuklar, bir süre dağlarda olacağım.

 Annenizin yanından ayrılmayın ve ona yardımcı olun.

 Argyll senin, onun için cezalandırıldığını bilmeli.

 Ben kimse için değil, kendim için cezalandırıldım Mary.

 Ne yani?

 Montrose için vicdanımı bir yana bırakıp yalan mı söyleseydim?

 Hayır.

 Benim Duncan ve Ranald'ın iyiliği için.

 Tilki gibi dağlarda gezinmek yerine karın ve çocuklarınla evde yaşamak için!

 Dışarı!

 Çıkın!

 Hadi, çıkın, çıkın!

 Birazdan yanınızda olacak!

 Çocukları alıp Morag'e git.

 Orada kalabilirsiniz.

 Montrose'un askerleri evimi dağıtsın diye mi?

 Size bir zarar gelmez.

 Montrose'un kavgası benimle.

 Ve bu kavgadan keyif alıyorsun.

 Büyük adam, onlara karşı!

 Herhalde, canın çektiğinde de unutmaya çalışacaksın.

 Yoksa kendini rahatlatmak için bir koyun mu bulacaksın?

 Evet, hiç olmazsa bulduğum koyun bu kadar sivri dilli olmaz.

 Onların sizinle bir sorunu yok.

 Onlara koz vermeyin.

 Bu benimle Montrose arasında.

 Herhalde bir süre sonra yatışıp, peşimi bırakacaktır.

 Alasdair'e göz kulak ol, birine zarar veremeyeceği bir yere yerleştir.

 McDonald'ı aramaya devam edin.

 -Rob, o çoktan gitti.

 Ama deniz aşırı bir yerde mi, denizin altında mı?

 Coll, Morag'e Mary'nin yanına gitmesini söyle.

 Bu olay yüzünden bana kızgın.

 Montrose huysuz bir adam.

 Tanrı bizi onun gibilerden korusun.

 Kral bir daha ortaya çıkarsa, asılmasını sağlayacağız.

 Lordum bu konuyu bana bıraktığına pişman olmayacak.

 Asilerin nasıl dize geleceğini iyi bilirim.

 Acıt ama öldürme, Archibald.

 Tek istediğim bu.

 Acıt ama öldürme.

 Kulağa hoş geliyor.

 Sağlığınıza!

 Gidiyoruz!

 Güle güle.

 Onları gözlemek yerine, plan yapıp geçitlere girdikleri anda hepsini öldürmeliyiz.

 Evet, bir tek Montrose'a savaş açmamız eksik.

 Dinle Alasdair Roy, gözetlemeye devam et.

 Yerinden ayrılma, bir şey gördüğünde uyar.

 Yoksa bana hesap verirsin.

 Bu başımıza o kahrolası McDonald yüzünden geldi.

 Ona hiç güvenmemiştim.

 Hep köpek gibi Rob'un peşindeydi.

 Morag onu rüyasında görmüş.

 Boğulduğunu görmüş.

 Belki gemisi batıp, çaldıklarıyla birlikte taş gibi dibi boylamıştır.

 Sus!

 Sus!

 Çocuklar, kalkın!

 Çabuk, çabuk, hadi!

 Gregorlar'ı çağırın!

 Burada bekleyin!

 Kaçak Robert MacGregor için geldim.

 Yatağında yatıp seni bekleyeceğini düşündüysen göründüğünden daha aptalmışsın.

 Ağılları arayın, sonra yakın.

 Hayvanları öldürün.

 Evet, kenarda dursanız iyi olur, Bayan MacGregor.

 Fahişeye rica etme, mecbur et!

 Sen de yapmak ister misin, Killearn?

 Onu senin için yumuşattım.

 Kendini bir kın olarak düşün, beni de kılıç.

 Bayan MacGregor kılıcım tam kınına göreydi.

 Kocam seni gebertene kadar yaşayan bir ölü olduğunu düşüneceğim.

 öyle ki, aklımdan bir an olsun çıkmayacak.

 Aslında Evet.

 Kocan gibi birinin onuru okşanmadan önce kılıcında kan görmesi gerekir.

 Archibald Cunningham'in onun emrinde olduğunu söyle.

 Ne bakıyorsun?

 Daha önce hiç savaşmadın mı?

 Sen bir savaşçısın Archie, hiç kuşkum yok.

 Kadın dışarı çıkmazsa Archie, başın derde girer.

 Onu becermek ayrı şey, yakmak ayrı şey.

 Çıkacaktır.

 Nefret dolu bir kadın.

 İşte çıktı.

 Sandallara!

 Herkes sandala!

 Gidiyoruz!

 Eğer zevk duymazsan günah sayılmaz derler.

 Ben Alasdair Roy MacGregor'ım!

 Buraya gelin!

 Geri dönün!

 Elinden daha iyisi gelmiyor mu?

 Sizi aşağılık adi herifler!

 Gelin buraya!

 Buraya gelin!

 Geri dönün!

 Korkaklar!

 Mary, yaralı mısın?

 Seni yaraladılar mı?

 Mary.

 Ne yaptılar sana?

 İntikamını alacağız.

 Rob hepsini tek tek öldürecek!

 O bunu bilmeyecek.

 Rob bunu bilmeyecek.

 -Mary, Rob bunu bilmeli.

 Yoksa-- -Hayır, bilmeyecek!

 Bilmeyecek!

 Ben ona bunu söylemeyeceğim, sen de söylemeyeceksin!

 -Anladın mı, Alasdair MacGregor?

 -Ama Mary, Rob-- Onların istediği bu!

 İngilizler bilmesini istiyor!

 -Montrose'un planı bu!

 -Ama Mary-- -Bana yemin et.

 Yemin et!

 -Edemem.

 Hayır Mary, edemem!

 Yemin et!

 Yemin edeceksin!

 Edebilirsin!

 Ben yapılmasına dayanabiliyorsam, sen de söylememeye dayanabilirsin!

 Hadi, bana yemin et!

 Yemin et!

 Yemin et!

 Yemin ederim.

 Yemin ederim.

 Sakın yemininden döneyim deme.

 Seni uyarıyorum.

 Ama MacGregor'dan hâlâ bir haber yok.

 Çok yakında elimizde olacaktır.

 Onun o dağlı onurunu sarsacak öyle bir şey yaptım ki hesap sormaya gelecektir.

 Pekâlâ.

 Beni aldatmasına izin verme.

 Bu arada Lomondside'daki arazisine bana olan borcuna karşılık el koyduğumu bildir.

 MacGregor'ın adamından hâlâ bir haber yok mu?

 -Paraları alan adamdan?

 -Hayır, Lordum.

 Hiç haber yok.

 Olmayacak da.

 Bu MacGregor'ın planıydı, parayı alıp başkasını suçladı.

 Adamı saklanacak, bu arada lordumun parası harcanacak.

 Bundan eminim.

 Hainlerin nasıl düşündüğünü çok iyi biliyorsun, Archibald.

 Bu çok ilginç doğrusu.

 Her şeyi anladı, Archie.

 Onu ve imalarını iyi bilirim.

 Sence anlasa bile bunu bize karşı kullanır mı?

 Ekecek biçecek bir kilometrekare toprağı daha oldu.

 Karşılığında sadece değersiz bin İskoç sterlini ödedi.

 Bana sorarsan bu çok iyi bir fıyat.

 Archie, efendim, sizinle konuşmalıyım.

 Durumumdan ötürü işten atıldım, efendim.

 Durumun ne, güzel Betty?

 Çocuğuna hamile olduğumu biliyorsun.

 Ve durumumu o ihbar etti.

 Betty, benim ihbarıma gerek yok.

 Karnın her şeyi ortaya koyuyor.

 -Archie.

 ne yapacağım?

 -Aldır gitsin.

 Killearn çocuğu alacak yaşlı bir cadı tanıyordur mutlaka.

 Aldıracak zamanı çok geçti.

 O halde İskoçya'da doğacak - ilk piç olmayacak.

 -Archie, seni seviyorum!

 Aşk gübre yığınıdır, ben de ötmek için gübreyi gagalayan bir horozum.

 Hayır!

 -Bunu ödemeli, Rob.

 -Yoksa onurumuz ne olur?

 Bize yaptıkları çok üzücü.

 Mary'ye ve bana.

 Bu kadarını beklemiyordum.

 Karşımdaki Montrose bile olsa.

 Evet, ödeyecek.

 Yaptıklarının hesabını verecek.

 Ama iyi düşünün.

 Çok iyi düşünün.

 Tüm MacGregorlar'ı toplasak bile,  Montrose'la açık bir savaş yürütemeyiz.

 Yürütmemeliyiz.

 Sayıları bizden on, yirmi kat fazla.

 Hem arkasında sarayın desteği var.

 Onurumuz söz konusu!

 Sana yanlış yaptılar.

 -Mary'nin onuruyla oynadılar.

 -Onurumuzu koruyacağız.

 Beni iyi tanırsınız.

 Ama şunu da düşünün bir ev yandı, hayvanlar öldü ama kimse ölmedi!

 Kimse yaralanmadı.

 Rob haklı.

 Bizim gibi insanlar Montrose gibilerine hiçbir zarar veremez!

 Hayır!

 Yapabileceğimiz bir şey vardır mutlaka!

 Susun.

 Beni dinleyin.

 Susun!

 Ben onun canını yakacağım.

 Marki'nin hassas olduğu tek şey var; o da cüzdanı.

 Onu zayıf noktasından vuracağız!

 Sürüsünü çalacağız.

 Kiralarını çalacağız.

 Kirasını ve hayvanlarını!

 Kasası tamtakır olana dek!

 Durun!

 Durun!

 Susun!

 Konuş Moreg.

 Mary'yi hiç dinlemedik.

 İşin aslı, aramızda en büyük acıyı o çekti.

 Rob haklı.

 Elimizden bir şey gelmiyorsa dayanmalıyız.

 Güneş parladığında daha güzel görünecek.

 Değil mi evlat?

 Evet.

 İçine yatağımızı koyduğumuzda ve üstüne yattığımızda eve benzeyecek.

 Tamam.

 Sonra oyun oynarsınız, çok işimiz var.

 Duncan.

 Yanında olmalıydım Mary.

 Dağlara çıkmam doğru değildi.

 -Çıkmasan şimdi ölü olurdun.

 -Hayır beni Tolbooth'a götürürlerdi.

 -Hayır, bence ölmüş olurdun.

 Hepsini duyamadım ama Killearn parayı Archie'nin alabileceğinden söz ediyordu.

 -Şu Archie dediğin Cunningham mı?

 Acımasızdır.

 Ama öyle şey yapmaz.

 Killearn yapar.

 Archie'nin içindeki şeytan o.

 Şu paradan söz et.

 Miktardan söz ettiler mi?

 Archie, bunun kazanacağı en kolay 1.

 000 sterlin olduğunu söyledi.

 Sadece İngiliz değil İskoç sterlini olduğuna üzüldüğünü söyledi.

 Bu bin sterlini nasıl kazanmayı düşünüyordu?

 Bunu bilmiyorum.

 Yalnız Killearn, ipucu bırakmamasını söyledi.

 Kocam bu haber için sana minnettar kalacak.

 Şimdi bir şeyler atıştır ve dinlen.

 Hasta ve bitkin görünüyorsun.

 Ben bunu fazlasıyla hak ettim Bayan MacGregor.

 Karnımda bir piçin piçini taşıyorum ve doğduğunda bir evi olmayacak.

 Öyleyse karnını doyur yoksa onu besleyemezsin.

 Hayır, yapma.

 Güçlü olmak zorundasın.

 Senin için çocuğun, çocuğun için sen olacaksın.

 Ama Archie yanımda olmayacak.

 Bayan MacGregor, onu seviyorum.

 Bana yaptıklarına rağmen.

 Bu her şeyden daha büyük bir günah değil mi?

 Hayır Betty.

 Aşk asla günah değildir.

 Aşkın günahı yoktur.

 Biliyordum!

 Bize tuzak kurduklarını biliyordum.

 Lanet olsun, istediklerini yaptılar.

 Onları mahkemeye çıkartacağım.

 Killearn ve Cunningham'i.

 Eğer Montrose işin içindeyse, onu da!

 O adamların bunu kabul edeceğini mi sanıyorsun?

 Karnı burnunda olan Betty Sturrock'un bize anlattıklarına inanırlar mı?

 Karnının bununla ne ilgisi var?

 O İngiliz'in çocuğunu taşıyor.

 ''Fahişe intikam almak istiyor'' derler.

 İstediklerini söyleyebilirler ama kız doğruyu söylüyor.

 Robert, bu adamlar için doğru, ortaya çıkmamış yalanlardır.

 Adalet yerini bulacak!

 Alan McDonald öldü!

 Öyleyse bu olayı Argyll Dükü'ne anlat.

 Montrose'u hiç sevmediği biliniyor.

 Farklı gölgeleri olan kurtlara güveniyorsun.

 Bunların hepsi aynı.

 Her şeyi kendi bildiğin gibi mi yapacaksın!

 Mahkeme Betty'nin sözüne inanarak Killearn ve Cunningham'i cezalandırmaz!

 Evet.

 Ama onları cezalandıracak birini biliyorum.

 Onları onun önüne atmazsam, bana da Robert MacGregor demesinler!

 O İngiliz onu asla bulamaz.

 MacGregor dağları iyi biliyor ve askerlerin atından daha hızlı ilerleyebilir.

 Bak, bütün yolları ve saklanacak delikleri bilen biri olarak beni Majesteleriyle görüştür.

 Ben onu bulurum.

 Yemin ediyorum.

 Ayağa kalk, Killearn.

 Seninle küçük bir işimiz var.

 Fırsat bu fırsat, Guthrie.

 Lord buna çok memnun olacaktır.

 Bu senin kavgan değil, Guthrie.

 Ya kavgam olarak görüyorsam?

 O halde gördüğünde Tam Sibbald'a selam söylersin.

 Öldür onu Will, majesteleri Lord'un sevgisini kazanırsın.

 Söz veriyorum.

 Lütfen, lütfen, beni öldürme, ben yapmadım.

 Dışarı!

 Kadın Cunningham'den intikam almak istiyor.

 Ona çok kötü davrandığına ben de şahidim.

 Bana zarar verirsen, Lordum seni bulur, bunu biliyorsun.

 Umurumda bile değil Killearn.

 Feneri al.

 Geri dön.

 Betty'yi getir, sabah olmadan tekrar deneyeceğiz.

 Hemen.

 İçeri gir.

 -Mary!

 -Kim o?

 Benim, Alasdair.

 Killearn, Rob'un elinde.

 Hemen Betty'yi görmek istiyor.

 Gidip uyandırayım.

 Ona iyi davran.

 Dayanacak gücü kalmamış.

 Babam nerede?

 -Askerler mi geliyor?

 -İkiniz de uyuyun artık.

 Burada kalın!

 Bıçağımı al.

 -Mary, kız nerede?

 -Betty ağılımızda kendini astı.

 -Beni onu getirmeye zorladı.

 -Beni getirmesini ben istedim çünkü Killearn'la bir işim var.

 Benim, Betty Sturrock'un ve Betty Sturrock'un çocuğunun, üçümüzün onunla bir hesabı var.

 Bu onu ilgilendiren bir şey değil.

 Bu bizim aramızda.

 Ve karın olarak Robert, ben bu işi bildiğim gibi halledeceğim.

 Betty!

 Sen misin?

 Betty öldü.

 Bu gece kendini öldürdü, doğmamış çocuğunu da yanında götürdü.

 Bayan MacGregor?

 Demek zavallı kızcağız öldü.

 Bana ikiyüzlülük yapmaya kalkma, Killearn.

 Ölmesinin bir nedeni de sensin.

 Sen ve o İngiliz!

 Benim çocuğuyla bir ilgim yok.

 Craigrostan'da olanlarla bir ilgim olmadığı gibi.

 Orada öylece durup baktın.

 Gözlerinle yaptın sayılır.

 Kocana söylemedin mi?

 Beni aptal mı sanıyorsun?

 Başıma gelenleri söyleyip kocamı o iğrenç adamların kucağına mı atsaydım?

 Bana bir teklifte bulunacaksın.

 Belli oluyor.

 Alan McDanald'ı nasıl katlettiğini, kocamın parasını nasıl çaldığını evimizi nasıl yaktığını anlattığın bir ifadenin altına bir hakimin önünde imzanı atacaksın.

 Tolbooth'ta beni asmalarına izin mi vereyim?

 Bu hiç iyi bir teklif değil Bayan MacGregor.

 İmzaladıktan sonra istediğin yere gidebilirsin.

 Gidebileceğin kadar uzağa.

 Seni en son gördüğüm anı, Mary, asla unutamayacağım.

 Yanan evden nasıl başın dimdik çıktığını.

 Bir kraliçe gibi.

 -İmzalayacaksın, yoksa-- -Yoksa ne?

 Rob'a Cunningham'in seni nasıl kullandığını mı söylersin?

 Hatırladığım bir şey daha var.

 O halin pek asil değildi.

 Lomond denizinde durmuş, bacaklarının arasını yıkıyordun.

 O sabahtan sonra sık sık düşündüm, Archie'yi içinden atabildin mi yoksa hâlâ karnında bir bebek olarak mı büyüyor?

 Evet!

 Benim de size bir teklifım var!

 Kocanı, adamını Cunningham'in tek başına öldürdüğüne ve parayı aldığına ikna et.

 Ben de, senin karnında büyüyen bebekten kimseye söz etmeyeyim.

 Rob o piçi sevmek zorunda kalacak.

 Değil mi?

 Ama ne derler bilirsin, "Akıllı baba kendi çocuğunu tanır.

 " Sen bir şey söylemezsen ben de söylemem.

 Söylemeyeceğime söz veriyorum.

 Beni kesti.

 Muhafızlar!

 Aşağılık kadın kesti beni!

 Mary!

 Yaralandın mı?

 Yaralı mısın?

 Ne yaptın sen?

 Çok kötü kesti.

 Çok kötü kesti!

 Benim için yeterince kötü değil!

 Aman Tanrım, neden böyle bir şey yaptın?

 Ben de en az senin kadar işin içindeyim.

 Fazlasıyla.

 -Ona itiraf ettirmeliydik.

 -Asla itiraf etmeyecekti.

 Betty haklıymış.

 O şeytanın ta kendisi.

 Şeytan olsun olmasın, benim esirimdi.

 Anlamıyor musun?

 Robert, bilmen gereken şeyler var.

 Sana söylemem gereken şeyler.

 Evet, söyle.

 O gün-- -Evet?

 -Öldü, Rob.

 Bir şey yapamazdım.

 -Robert, lütfen dinle beni.

 -Konuşacak zamanımız yok.

 Alasdair, onu batırabilir misin?

 -Evet.

 Öldüğünden emin ol, beline bir taş bağla, derin bir yere götür.

 Montrose'un peşimize düşeceği kesin.

 O gelmeden seni ve çocukları güvenli bir yere götürmeliyiz.

 Derine, unutma!

 Seni bulması için gönderdiğim adam tarafından atlatıldım.

 Baskınlar devam edecek olursa aynı zamanda iflas edeceğim.

 Şimdi de muhasebecim gündüz vakti kaçırılıyor?

 !

 Adam çıldırdı.

 Anlamıyorum.

 -Ama Lordum-- -Hayır!

 Sakın bir daha sözümü kesme!

 Ancak göremediğim bir şey daha varmış.

 Killearn ve sen benden habersiz bir şeyler çevirdiniz anlaşılan.

 Görüyorum ki artık çok paran var, beş kuruşun olmadığını biliyordum.

 Kumar oynadım, Lordum.

 Talih benden yanaydı.

 Siz beni o kadar aptal mı zannediyorsunuz?

 !

 Senin ve o aşağılık domuzun neler çevirdiği umurumda bile değil.

 Ama bana karşı olan bu başkaldırıya son verin.

 Ben, Montrose Markisi James Graham'im.

 Aldatılmaya tahammül edemem!

 Anladın mı?

 Yakın.

 Her şeyi yakın!

 Evini yakıp gitmelerine izin veremeyiz.

 Onlara saldırmalıyız, Rob.

 Cunningham da orada.

 Craigrostan'ı yakan da oydu.

 -Kim olduğunu biliyorum.

 Mary'nin intikamını almayı düşünmüyor musun?

 Otuzdan fazla asker var.

 Bizi koyun gibi öldürürler.

 -Alasdair MacGregor koyun değil!

 -Call haklı.

 Hiçbir şey yapamayız.

 Geçin şöyle.

 Sıraya geçin!

 Kahrolası sersem!

 Dağılın!

 Hemen uzaklaşın!

 İşte oradalar!

 Peşlerine düşün!

 MacGregor'ı canlı istiyorum!

 Ateş edin salaklar!

 Birini vurdum.

 Bu bize pahalıya mal olacak, kalın kafalı!

 Bunu yaptığın için Tanrı seni lanetleyecek!

 MacGregor'ı istiyorum!

 Savaşmak için fazla mı yaşlandın, Rob?

 Ateş!

 Ateş edin sersemler!

 Ateş edin!

 -İndir beni.

 Koşabilirim.

 -Kapa çeneni!

 Koş Rob, koş!

 Hadi Rob, koş canını kurtar!

 MacGregor'ı istiyorum!

 MacGregor'ı istiyorum!

 Bulun onu!

 Sessiz ol.

 Kıpırdama.

 Soluksuz kaldım Rob.

 Bacaklarımı hissetmiyorum.

 Bacaklarım yerinde mi?

 Evet.

 Bacaklarında bir şey yok.

 Bağışla beni Rob.

 Ben kendimi bağışlamayacağım.

 Gücünü harcama evlat.

 Onu kurtaramazdım, Rob.

 Ben oraya gitmeden Mary'yi halletmişlerdi.

 Sana söylememem için yemin ettirdi.

 Çok üzgünüm.

 Mary'ye ne yaptılar?

 Ne yaptılar?

 Bana, ''dayanabiliyorsam sen de '' -Mary'ye ne yaptılar?

 -Rob, göremiyorum.

 Buradayım.

 Mary'ye ne oldu?

 Ne yaptılar?

 Onu kirlettiler, Rob.

 Alasdair, bunu kim yaptı?

 Sis dağılıyor.

 Hazır olun.

 Bu da ölmüş.

 Ölmüş.

 Hainleri aramaya hazır olun!

 Oradalar!

 Oradalar!

 Yakalayın.

 Vuruldu!

 Düştü!

 Şu işe bakın.

 .

 Büyük MacGregor sonunda elimize düştü.

 Bu gece gözüne nasıl görünüyor?

 Tanrı'nın bizim için planladıkları hoşuna gitti mi?

 Lordum ''Acıt ama öldürme'' demişti.

 Sen üstüne düşeni yaparsan, ben de yaparım ve Glen Orchy'den önce ölmezsin.

 Söylesene, Killearn denen pislik torbasını ne yaptın?

 Beni kızdırma MacGregor yoksa seni yine sürüklerim.

 Ben sözümün eriyimdir.

 Sen bir hırsız, bir katil ve ırz düşmanısın.

 Bu yüzden bana çok daha önce gelmeni bekliyordum.

 Daha önce bilseydim çoktan ölmüş olurdun.

 Ölmeden önce sana bir şey söyleyeceğim.

 Karın zorlanmasına rağmen istekli olanlardan çok daha tatlıydı.

 Ve doğrusunu istersen, bence pek de karşı koymadı.

 Bu mesele için bana geldiğinize minnettarım Bayan MacGregor ama bildiğim kadarıyla kocanız geri ödeyemeyeceği bir borç aldığı için Montrose Markisi'nin düşmanlığını kazandı.

 Şantaj olarak da hayvanlarını çaldı.

 Meselenin farklı boyutları var majesteleri.

 Bundan eminim.

 Ama bu meseleye karışmam uygun olmaz.

 Durumunuzun hassasiyetini anlıyorum tabii.

 Zor bir durum ama erkekler kavga eder, cefasını kadınlar ve çocuklar çeker.

 -Majesteleri Robert sizden yana olduğu için bu duruma düştü efendim.

 Benden yana mı?

 Bunu hangi nedenle yaptı ve nasıl oldu?

 Marki ondan, sizin James taraftarı olduğunuzu söylemesini istediğinde aleyhinizde yalan söylemeyi reddettiği ve sarayda adınızı küçük düşürmek istemediği için oldu.

 Montrose kocanızdan bunu mu istedi?

 Borcuna karşılık olarak.

 Ama Robert reddetti.

 Kocanızın beni bu kadar desteklediğini bilmiyordum.

 Doğrusu, sizi diğer soylulardan pek farklı tutmuyor.

 ''Onların hepsi aynıdır'' tabirini kullanmıştı.

 Bunu sizin için değil, benden, oğullarından Klanından ve hatta akrabalarından üstün tuttuğu onuru için yaptı.

 Bu yüzden onu çok üzdüm.

 Ama kocam böyle bir insandır.

 Başka türlü olsaydı Robert Roy MacGregor olamazdı.

 O sizin yanınıza gelmezdi, onun yerine benim gelmemi de istemezdi.

 Ama başka seçeneğim yoktu.

 Ya size gelecek ya da onu düşmanlarına bırakacaktım.

 Onuruna saygı duyuyorum.

 Ama bu ona duyduğum sevgiye engel olamaz.

 Tanrı üstüne yemin ederim, karnımda çocuğunu taşıyorum ve onu babasız büyütmek istemiyorum.

 Kocanın onuruna saygısızlık etmiyorsun Mary.

 İnancını yitirme.

 O Tanrı'nın şanslı kullarından biri.

 MacGregor'ı yakalamışlar, Lordum.

 Süvariler, kıta dur!

 Acıttım ama öldürmedim.

 Benden istediğiniz gibi, Lordum.

 Ağzını çözün.

 Evet MacGregor.

 Kendin için ne diyeceksin?

 Ben, siz lordum, ve hizmetkarlarınız tarafından tuzağa düşürüldüm.

 Sen mi tuzağa düşürüldün?

 Sen mi?

 Yanılmıyorsam bin sterlinden olan, sürüleri çalınan ve muhasebecisi ortadan yok edilen benim, sen değilsin.

 Öyleyse şurada duran şeye paranızın nerede olduğunu sorun.

 Alan McDonald'ı öldürdükten sonra nerede suya attığını da!

 Aynı suçlamaları bana da yaptı.

 Çaresiz bir adamın saçmalıkları!

 Bu söylediklerinin delili var mı?

 Onurum üstüne yemin ederim.

 Bence bundan fazlası gerekecek.

 O halde bu adamın karakterini düşünün.

 Lordum, gerçekle yalan arasındaki farkı anlayamıyorsa maalesef pek doğru kararlar veremez.

 Köprüden sallandırın!

 MacGregor!

 İpi kesin hemen!

 Onu buraya getirin!

 MacGregor'ı istiyorum!

 Her tarafı arayın!

 Ne iğrenç!

 Leş gibi kokuyor!

 Kurtlanmış bu!

 Hemen gidelim buradan!

 Burada mı kalacağız anne?

 Evet, majestelerinin lütfu, onun himayesindeyiz.

 -Babam buraya mı gelecek?

 -Gelebilirse.

 Robert!

 Tanrım, Robert!

 Ne yaptılar sana böyle?

 Bana söylemeliydin, Mary.

 Robert, söylemeliydim ama söyleyemedim.

 Bağışla beni sevgilim, hata ettim.

 Yaptığım yanlıştı.

 Hayır.

 Hata eden bendim.

 Hep kendi bildiğimi yaptığımı söylerken haklıydın.

 Bu yüzden başımıza bunlar geldi.

 Gururumu bir kenara bırakıp Montrose'un istediğini yapmalıydım.

 -Hayır, Robert.

 -Başımıza neler geldi sen neler çektin.

 -Hayır.

 Craigrostan bizim olabilirdi, Alasdair ölmezdi.

 Coll yaşayabilirdi.

 -O zaman sen yanlış yapmış olurdun.

 -Peki ama ya sana yapılan?

 Bu dayanılmaz bir şey.

 -Hayır, dayanılmaz değil.

 Dayanılmaz bir şey değil.

 Robert'ım ve onuru yanımdaysa dayanılmaz değil.

 Bundan farklı bir şey yapsaydın sen adam olmaktan çıkardın.

 Onur insanı insan yapan şeydir, çocuklarımıza öyle demiştin.

 Seni Robert MacGregor yapan şeyden vazgeçebilir miydin söyle?

 Güzel Mary'm bana karşı ne kadar iyisin.

 Sen de bana karşı.

 Robert, bir şey daha var.

 Ne var?

 Karnımda bir çocuk var ve babasının kim olduğunu bilmiyorum.

 Onu öldüremedim, kocacığım.

 Öldürülmesi gereken o çocuk değil.

 Bu onur savaşı seni ölüme götürebilir beyefendi.

 Nasıl dövüştüğünü gördüm, kılıcı çok iyi kullanıyor.

 Dövüşmemi sağlayabilirseniz kendisine şimdikinden daha da minnettar kalırım.

 Pekala.

 Bir şeyler yapmaya çalışacağım.

 MacGregor.

 -Efendim?

 Seni öldürecek, MacGregor.

 Onun üstüne oynamazsam para kaybederim.

 Majesteleri istediği şekilde kâr edebilir.

 Majesteleri Argyll Dükü'nden bana bir haber ulaştı.

 Anlaşılan MacGregor onun yanına sığınmış.

 Bir düello teklif ediyor.

 Sen ve o Dağlı.

 Argyll kaybettiği bahisten sonra kazanmayı umuyor.

 -Kabul et.

 -Konuştun, Archibald!

 Nefretin iyileştirici gücü asla küçümsenmemeli.

 -Ne kadar kalacaksın baba?

 -Sadece kısa bir süre.

 -Dük'le bir işin mi var?

 -Evet, işim var.

 Çocuklar, ailemize birinin daha katılacağını biliyor musunuz?

 Saklandığı yeri göster, Mary.

 Senin içinde mi?

 Ne zaman aramıza katılacak?

 Anlaşılan sabırsızlanıyorlar.

 Robert, ya bize-- Hayır, susamam.

 Ya bize-- Susamam.

 Ya bize geri dönemezsen?

 Erkek olursa, adını Robert koy.

 Kız olursa aşkımın adını ver.

 Mary MacGregor.

 Hizmetkarım Guthrie, Cunningham'in kılıcı karşısında mezbahadaki öküz gibiydi.

 Zavallı Will'den daha hızlı olmalısın.

 Söyle MacGregor, şu onur meselesi karınla mı ilgili?

 Benimle ilgili majesteleri.

 Bay Cunningham'le çözmemiz gereken şeyler var.

 Karın onu dul bıraktığın için teşekkür etmeyecektir.

 Belki onun iyiliği için de para koymak istersiniz.

 Daha huzurlu ölmeni sağlayacaksa, karına yirmi gine veririm.

 -Elli daha uygun olur.

 -Ulu Tanrım, inanılmaz birisin.

 Hoşuma gitti.

 Kabul.

 Ee?

 Bu karşılaşmada nesine majesteleri?

 Yine gine mi?

 Bahis oynamak istemiyorum.

 Bu şampiyonluk maçı değil.

 Bu adamlar birbirlerinden nefret ediyor.

 Evet.

 Birbirlerini pek sevmezler.

 MacGregor'a aleyhimde olması halinde borçlarını unutmayı teklif etmişsin.

 Demek himayenize girmek için sizi böyle kandırdı.

 Hayır, ben kimin doğru söylediğini anlarım!

 Ben de bunu sadece Tanrı'nın becerebildiğini sanıyordum.

 Bu hayatta tüm günahların cezasız kalacağını düşünme, Montrose.

 İyi.

 Anlaşılan birazdan biri bedelini ödeyecek.

 Bahse girmeyecek misin, Argyll?

 Cunningham'e beş veriyorum.

 Bir tek anlaşma yapacağım.

 MacGregor hayatta kalırsa sana olan borcunu bağışlayacaksın.

 -Peki ya kaybederse?

 -Borcunu ben ödeyeceğim.

 Muhasebecim, muhasebecinizi arayacak majesteleri.

 Bir onur meselesi için buradasınız.

 İkinizden de onurlu dövüşmenizi rica ediyorum.

 Arkadan vurma olmayacak.

 Kılıçlarınızı fırlatmayacak, kılıçtan başka silah kullanmayacaksınız.

 Merhamet dileyecek olursanız-- -Merhamet dilenmeyecek.

 Ve gösterilmeyecek!

 Kılıçlarınızı alın.

 İşaretimle düelloya başlayacaksınız.

 Merhamet dilenmeyecek ve gösterilmeyecek!

 Anlaşmamıza sadık kalmanı bekliyorum.

 Yaralarına bakılması gerekir.

 Majestelerinin izni olursa en iyi bakılacak yere gideceğim.

 Nasıl istersen.

 Bir daha kimin üstüne oynayacağımı biliyorum.

 Dilerim Majesteleri'nin ömrü o kadar uzun olur.

 Anne, bak!


Önceki Yazı
« Prev Post
Sonraki Yazı
Next Post »

Benzer Yazılar