Print Friendly and PDF

Translate

İtalyan İşi (2003) The Italian Job

|

 


111 dk

Yönetmen:F. Gary Gray

Senaryo:Troy Kennedy-Martin, Donna Powers, Wayne Powers

Ülke:ABD, Fransa İngiltere

Tür:Aksiyon, Suç, Gerilim

Vizyon Tarihi:10 Ekim 2003 (Türkiye)

Dil:İngilizce, Rusça, İtalyanca

Müzik:John Powell

Oyuncular

Mark Wahlberg

Charlize Theron

Donald Sutherland

Jason Statham

Seth Green

Özet

Azılı bir suçlu olan Charlie Croker'ın önderliğinde bir suçlu çetesi, detaylı bir hazırlık sürecinden sonra, Los Angeles'ın tarihindeki en kötü trafik sıkışıklığına sebep olurlar. Böylece, yapacakları mücevher hırsızlığı için zaman kazanacaklardır. Planları, soygunu gerçekleştirdikten sonra, yaya kaldırımlarında sürebilecek kadar küçük olan Mini Cooper'larını kullanarak, trafik açılmadan önce kaçabilmektir.

Altyazı

Alo.

 - Merhaba, tatlım.

 Baba.

 Sabahın körü.

 Biliyorum.

 Sana bir şey göndereceğimi haber vermek istedim.

 - Güzel kokulu bir şey mi?

 - Hayır, ama parıltılı.

 - Faturası var mı?

 - Dükkandan gönderiyorum.

 Bana uğrasana.

 Kahvaltı ederiz.

 Biraz zaman alabilir.

 Venedik'teyim.

 Şartlı tahliye memurun bundan haberdar mı?

 Kendisi severim ama Stella, pek anlaşamadık doğrusu.

 Sanırım bu seferki kendisiyle son görüşmemdi.

 Neyin peşindesin?

 Lütfen beni üzme.

 Artık bıraktığını söylemiştin.

 Bu işten sonra bırakacağım.

 Söz veriyorum.

 - Charlie orada mı?

 - Cep telefonundan arıyorum.

 Yarın normal hattan ararım.

 Seni seviyorum.

 İyi uykular.

 Hoşça kal.

 Baba?

 Ben de seni seviyorum.

 - Gönderdim.

 - İşi bitirmeden alışveriş yapmak yoktu.

 Çok iyimser hissediyorum.

 Sen nasılsın?

 - İyiyim.

 - İyi mi?

 - İyi ne anlama gelir, biliyor musun?

 - Maalesef.

 - Korkmuş  - Endişeli  - Sinirli  - Ve duygusal.

 - Arkandaki sütunları görüyor musun?

 - Ne olmuş onlara?

 Kendilerini iyi hisseden hırsızların sonu oralara asılmak oldu.

 Önden buyurun.

 - İşten sonra içersin.

 - Yakma fırsatım olur umarım.

 Çöpçülerden bir haber yok mu?

 Hayır.

 Ortaya çıkmazlarsa, emekliliğini boşuna ertelemiş olacaksın.

 Böylesi eğlenceli.

 Dizginler senin elinde.

 Ben olaya konuk olarak katılıyorum.

 Eğleniyor olmana sevindim, John.

 Polis teknesi yedi dakikada gelecektir, sihirini yapman için dört dakikan var.

 - On demiştin, benim de beş vardı.

 - Ne zaman dedim?

 Bırak benimle kafa bulmayı.

 - Benzetirim şimdi seni.

 - Öyle mi?

 Göster marifetini.

 Ne?

 Hadi, gidelim.

 Saat kaç?

 Da Vinci.

 Mimar, mühendis, ressam.

 - Çok etkileyici.

 - Şuna bak.

 ''Şiirin, sanatın, romantizmin ve seksin dilini öğrenin ''

 Benim senin gibi kitaba ihtiyacım yok.

 Artık gitsek?

 - Emredersiniz, efendim.

 - İşe yara.

 Şu halatı çöz.

 - Bugün.

 - Olur.

 Evet, Gilligan, zahmet olmazsa.

 Hazır mıyız?

 Evet.

 Gösterge cihazı, Kartezyen koordinatlarını, ve yükseklik açılarını saptayarak bizi aradığımız bebeğe ulaştıracak.

 - İtalya'dayız.

 İngilizce konuş.

 - Steve, durum nasıl?

 Baba, 8.

15'de tekneyle gitti, yani garaj boş.

 Anne, her zamanki gibi 8.

30'da kızını kreşe götürdü, böylece önümüzdeki 45 dakika için burası bize ait.

 Çöpçülerden hala haber yok mu?

 Budapeşte'deki arı yetiştiricileri kim bulmuştu?

 Bunlara da güvenebilirsin.

 Kaç kere daha söylemeliyim?

 Herkese güven, ama içlerindeki şeytana güvenme.

 İçerideyiz.

 Nereyi boyamam gerektiğini söyleyin.

 - Adamların hala yerlerinde değiller mi?

 - Olacaklar.

 Emin olamazsın.

 Operasyonu durdurmalıyız.

 Sanırım konuşma sırası Charlie'de.

 Bizim bebeği bu gece götürecekler.

 Bu son şansımız.

 - Charlie?

 - Devam edelim mi?

 - Sana kalmış, evlat.

 - Devam o zaman.

 Pekala, Steve.

 Batı duvarından 4 metre 20 santim ölç.

 - Tamamdır.

 - Kuzey duvarından 2 metre 72 santim.

 Bu, bebeğimizin kuzeybatı köşesi.

 - Tamamdır.

 - O zaman, tam tepende.

 Boyamaya başla.

 83 santim enine, 73 santim boyuna doğru.

 Pekala, Sol Kulak, sıra sende.

 Batı duvarından 4.5 metre.

 Çöpçüler yerlerini aldılar, John.

 Kasa teknelerinde!

 Yardım çağırdılar.

 Polis teknesi size doğru yaklaşıyor.

 Yedi dakika.

 Geri sayım başladı.

 Dört dakikamız kaldı.

 Gidelim.

 Hey, çocuklar.

 Buraya gelin.

 Kadeh kaldırmak istiyorum.

 Bize!

 Charlie'ye de kadeh kaldıralım.

 35 milyon dolarlık altını, silahlarımıza bile dokunmadan çaldık, çünkü o her şeyi dört dörtlük planladı.

 Bunu kimse başaramazdı.

 Charlie'ye!

 Herkes alışveriş listesini açıklasın.

 Kim ne alıyor?

 Saklamak yok.

 Yapmayın çocuklar.

 Bu yaşlı adamdan bir ders alın.

 Harcamayın.

 Yatırım yapın.

 - Ne yatırımı?

 - Altın.

 - Önce buradan gidelim.

 - Sen ne alacaksın, Rob?

 Bilmem.

 Alacak çok şey var.

 Aklımda çıplak kızlar ve deri koltuklar var.

 Aston Martin Vanquish alacağım.

 Pek az kız öyle bir arabaya hayır diyebilir.

 Ben NAD T7 70 dijital dekoder, 70-vat amfi ve Burr-Brown DACs alacağım.

 Dev bir müzik seti.

 Hoparlörleri öyle güçlü ki, kızların elbiselerini uçuruyor.

 35 milyon bu.

 Daha yaratıcı olamıyor musun?

 Ben İspanya'nın güneyine, Endülüs'e gidip büyük bir ev alacağım.

 Birinci baskı kitaplarla dolu bir kütüphanem ve ayakkabı odam olacak.

 - Ya sen, Steve?

 - Henüz karar vermedim.

 Karar vermedin mi?

 Dağ havası mı çarptı?

 Sizinkileri beğendim.

 Hepsinden birer tane de bana.

 O zaman, Steve'e hepsinden ikişer tane.

 Konuşma için sağol.

 Ama sen bu işi gözün kapalı yapardın.

 İnanılmazdın.

 Her şeyi göz önünde bulundurdun, hiçbir detayı kaçırmadın.

 Charlie, hayatta iki tür hırsız vardır.

 Hayatlarını zenginleştirmek için çalanlar ve hayatlarını belirlemek için çalanlar.

 Sakın ikincisi olma.

 Hayatta esas önemli olanlardan yoksun kalırsın.

 Neden bahsediyorsun?

 Hep iyi bir baba oldun.

 Hapishane hücrelerinde oturarak iyi baba olunmuyor.

 Çocuğum büyürken ben hapisteydim.

 Benim yaşıma bu şekilde gelme.

 Ömrünü birlikte geçirmek isteyeceğin birini bul.

 Ve sonsuza kadar bırakma.

 Hadi, gidelim.

 Kıçım donuyor.

 - Steve üşüyor.

 Ya sen?

 - Ben iyiyim.

 - Seni seviyorum, evlat.

 Harikaydın.

 - Sağol, John.

 Hadi gidelim.

 Rob tekneyi tıpkı Don Johnson gibi kullanıyordu!

 - Evet, Brixton'lı.

 - Sen Brixton'ı nereden bileceksin.

 Şu yolun ortasından gelen geri zekâlıya bak.

 Bu da ne?

 Bu herifler de kim?

 - Ellerini direksiyondan çek.

 - Steve.

 Çek dedim.

 Hayır, John.

 - Ne yaptığını sanıyorsun?

 - Kendim için birkaç plan yaptım.

 Kaçacak yerin yok, seni buluruz.

 Sanırım haklısın.

 Gidelim!

 Gidelim!

 Gitmek zorundayız, Charlie.

 BİR YIL SONRA - PHILADELPHIA

- Hep karanlıkta mı çalışırsın?

 - Yalnızmışım hissini veriyor.

 Fena değil, Stella.

 - Purley açamamıştı o kasayı.

 - Spears da.

 - İlk kimi arayacağınızı biliyorsun.

 - Pahalıya çalışıyorsun.

 Diğerleri yasal işlerde fiyat düşürüyor, bilirsin, iyi niyetten  Ben para için yapıyorum.

 Faturayı gönderirim.

 - İçine bakmayacak mısın?

 - Asla içine bakmam.

 İyi günler.

 Selam George.

 - Ne kadar sürdü?

 - 4 dakika, 43 saniye.

 - Senin üstüne yok.

 - Sırada ne var?

 Todd Millikan aradı.

 Test etmeni istediği prototip bir kilit varmış.

 Kilit mandalına fazladan iki bağlantı eklemiş.

 Birkaç saniye afallamış gibi yaparım.

 Bir de, Charlie Croker diye biri ofisinde.

 Birbirinizi tanıyormuşsunuz.

 - Charlie Croker.

 - Selam, Stella.

 Seni bir daha görmek istemediğimi söylemedim mi?

 Babamın, onu karıştırdığın son işte öldürüldüğünü bana söylediğin gün.

 Onu bulduk, Stella.

 Los Angeles'da.

 Bizden çaldığı külçelerin üzerinde, Balili dansçı damgası vardı.

 Adamım Sıska Pete, LA'de bir satıcının külçeleri aldığını söylüyor.

 - O olduğunu nereden biliyorsun?

 - Sıska Pete bunu gönderdi.

 Steve soyadını Frizelli olarak değiştirmiş.

 - Neden bana söylüyorsun?

 - Büyük kasa şirketlerine bir göz attım.

 Steve ofisine Worthington 1000 almış.

 Worthington 1000'in varsa, koruyacak büyük bir şeyin var demektir.

 Benim ekipten kimse yapamaz.

 Güvenebileceğim biri gerekli.

 Ben kasa teknisyeniyim.

 Hırsız değilim.

 Olayın altınla ilgisi yok, Stella.

 John, benim de babam sayılırdı.

 Üzgünüm, işleri yoluna koymadan hayatıma devam edemem.

 Ben ediyorum.

 Hadi, Charlie.

 Hadi.

 Altını gittiğinde yüzündeki ifadeyi görmek istiyorum.

 O benim babamı aldı, ben de bunu alacağım.

 - O da bizimle.

 - Bu iyi mi?

 Worthington 1000'i gözü kapalı açacaktır.

 Sivillerle çalışmak iyi bir fikir mi, emin değilim.

 - Hem yetenekli, hem de istekli.

 - Kesinlikle.

 Bu konuda duygusal.

 Öyle olunca ne olacağını biliyorsun.

 Kendini kandırma.

 Bu seferkinde hepimiz duygusalız.

 Hadi.

 - Hazır mısın?

 - Elbette.

 Hazır değilsin.

 - Ne çabuk geldik.

 - Neredeler?

 Biraz erken geldik.

 Bu kadar hızlı geleceğimizi düşünmemiştim.

 İşte.

 Bu Lyle.

 Kendisi bilgisayar dehası.

 Napster'ın gerçek yaratıcısı.

 En azından öyle söylüyor.

 Shawn Fanning kolejde oda arkadaşıymış ve fikrini çalmış.

 Sanırım, o motosikleti ilk kullanışı.

 - İyi misin?

 - Evet.

 Bu gelen de Sol Kulak.

 Yıkım ve patlayıcı uzmanı.

 On yaşındayken tuvalete biraz fazla çatapat koymuş.

 - Vay be!

 Nasıl yaptın?

 - Ne?

 - Nasıl yaptın bunu?

 - Ne?

 Ne?

 Sol kulağı duymuyor.

 O günden beri mesleği patlatmak.

 Yakışıklı Rob.

 Bir numara sürücü.

 Bir seferinde LA'den takip edilme rekoru kırmak üzere yola çıkmış.

 Onu haberlerde gören 110 kadından aşk mektubu almış.

 Ya sen?

 Senin nasıl başladığını bilmiyorum.

 Ben mi?

 Süt dişim çıktığından beri hırsızlık yaparım.

 - Tamam, ne yapacağınızı biliyorsunuz.

 - Sökül bakalım.

 Dikkat etsene, salak!

 Derdin ne senin?

 - Selam, Charlie.

 - Seni gördüğüme sevindim.

 Ben de sevindim.

 - Selam, Charlie.

 - İyi misin?

 Beyler, Stella Bridger.

 - Memnun oldum.

 - Telefonlar?

 Hazırlar, içlerinde çip var.

 Her gün değiştirin, hatlardan yakalanırız.

 Kimlikler?

 James Hymen mı?

 Bir sefer olsun bana düzgün isim ver.

 - 52 kilo mu?

 60 olsaydı bari.

 - Ağırlık kaldırmalısın.

 - Şunlardan başla.

 - Yarın yola çıkıyoruz, değil mi?

 - Şuna motosikletinde yardım et.

 - Knievel atlayışını yapsın.

 O kadar yerin içinde, saklanmak için Hollywood'u seçti.

 Herif serseri ama aptal değil.

 Bir şekilde Steve'in evinin planını çıkarmalıyız.

 - Telefonu dinlensin.

 - Bir şey denemek istiyorum.

 Telefon şirketini, hatta yasal bir kısıtlama var diye kandırıp aramaları bize yönlendireceğim.

 Yıllardır eski sevgilime yapıyorum.

 Ne zaman?

 Eski sevgiline yapışını sormuyorum.

 Ne zaman hazır olur?

 - Sabaha çalışıyor olur.

 - Üzgünüm, geç kaldım.

 Steve'i evden çıkarmalıyız.

 Ne kadar zamana ihtiyacın var?

 - Beş dakika yeter.

 - Ukalalığı bırak.

 Bu iş, polis için kasa açmaya benzemez.

 Parmakların terleyecek, kalbin hızla atacak.

 Apayrı bir oyun bu.

 Endişeni takdir ediyorum.

 Ben hallederim.

 Bu işin kolay kısmı.

 Kaçarken yakalanabiliriz.

 - Rota nedir?

 - Union İstasyonu'na gideceğiz.

 Araba da trende olacak.

 İstasyona ulaşmak ne kadar sürüyor, öğrenmeliyiz.

 UNION İSTASYONU 2.

5 KM - Harika.

 Carson güvenlik sistemi.

 - Ne kadar iyi?

 Carson yıllık yarışlar düzenler.

 Sistemi kırana 50000 dolar ödül var.

 Eski dolandırıcıların meydan savaşı.

 5 yıldır parayı kazanan olmadı.

 Durumu bildiriyorum.

 Tırmanılamaz demir kapı, sert elektro-kaplamalı çelikten.

 Nitromon ile boyamak zorundayım.

 - Ya güvenlik?

 - 9 mm'liği olan bir polis bozması.

 Güvenlik kulübesine kimyasal el bombası şart.

 Nitromon, kimyasal el bombası?

 Bunları bulmak zor.

 Öyle san, Lyle, karaborsa bu  Siktir!

 Herifin köpekleri var.

 Köpeklerle işim olmaz.

 Kötü bir tecrübem oldu.

 - Ne oldu?

 - Kötü tecrübe.

 Sağır olan ben miyim?

!

 SİGARA BU YIL 286.706 KİŞİYİ ÖLDÜRDÜ VE DEVAM EDİYOR AKTÖRLER ''KUYRUKTA'' YAPAR '

'Rozetini ve silahını geri ver '' Çatırt.

 ''Seni bu soruşturmada istemiyorum.

 '' rozetin ve silahın.

 ''Seni bu soruşturmada istemiyorum.

'' Hey!

 Yeşil yandı !

 Yeşil!

 İnanılır gibi değil.

 İşte orada.

 Hadi işimize bakalım.

 Trafik ya kötü, ya yoğun ya da intihara teşvik edici.

 İki ışık arasında beş kişi sigara içmekten öldü.

 Metroyu kullanmalısın.

 Bir ton altını taşımak için ideal bir yöntem.

 Tahminin nedir?

 Yaptığım 20 yolculuk sonunda sonuç, yaklaşık 32 ile 50 dakika arası.

 Yeşil ışıkta 14 dakikada yapılabilir.

 Ne yani, trafikle baş edemedin mi?

 Yol boyunca yeşil ışık yanarsa her şey mümkün.

 Halletmeye çalışırım.

 TOPTANCI KUYUMCU CASA DE EMPENO Tam vaktinde geldin.

 Halk birikimlerini bankalara, düşük kredilere, ortak fonlara yatırıyor.

 Ne sanıyorlar?

 İflas edince hükümete güvenebilecekler mi yani?

 - Hiç sanmıyorum.

 - Kayıt mı ediyorsun?

 Tabi ki hayır.

 Bunu sana asla yapmam.

 Kendin bak istersen.

 Hükümetler, kukladan başka bir şey değiller.

 NAFTA'nın Anayasa Mahkemesi'ne hükmettiği bir dünyada, kuzenim Mashkov'un da söylediği gibi, ''Tek sığınağımız bu.

'' Altın.

 Üzerindeki baskıya her bakışımda  Sanki kadın bir başka güzel.

 - Nereden bulduğunu söylemiştin?

 - Söylememiştim.

 Biraz ''koşuşturma'' parası.

 - Yeterince koşmamışım sanırım.

 - Bugün iki külçe alabilirim.

 - Böyle anlaşmamıştık.

 - Ben yalnızca aracıyım.

 - Diğer ikisini çarşamba günü alırım.

 - Vaktimi boşa harcama, Yevhen.

 35 milyonluk altını olan bir adam, geceleri ne yapar?

 Dev ekran televizyonunu seyreder.

 Bunu kullanacağız.

 Tanrım!

 - Nasıl içeri girdin?

 - Kapıya vurdum ama bakmadın.

 - Sen de girdin, öyle mi?

 - İyi misin diye kontrol ediyordum.

 Bakma.

 Tamam.

 Bir sürü aletin var.

 Baban eskilerdendi.

 - İşi dokunarak hallederdi.

 - O öyleydi.

 Ben böyleyim.

 Teknoloji, hız ve doğruluğun garantisidir.

 Bu işte hiçbir şeyin garantisi yoktur.

 Kulaklıklar niye?

 Antreman yapıyordum.

 Ortam sesleri için.

 Her ihtimale karşı.

 - Ne istiyorsun?

 - Steve'in kablolu yayınını keseceğiz.

 - Sonra da tamirci göndereceğiz.

 - Evin içini görüntülemek için mi?

 Evet.

 Tek sorun, Steve hepimizi öldü zannediyor.

 Ben hariç.

 Hallederim, Charlie.

 Bu işin içindeyim.

 Ne gerekiyorsa yaparım.

 - Pekala.

 Hazırlıkları yaparım.

 - Tamam.

 Odama geri dönmeden önce, bir içki içmek ister misin?

 Şunları halletmem gerekiyor.

 Bu gece bitmeli.

 - Peki.

 Korkuttuğum için üzgünüm.

 - Önemli değil.

 İyi geceler.

 Hoşça kal.

 Bir anda basının sevgilisi oldu, tüm manşetlerde o.

 Wired dergisinin kapağında ben olmalıydım.

 Adına Napster koymuş, çünkü bu takma adıymış, ama asıl sebebi, onun fikrimi çalarken, benim uyuyor olmamdı.

 - Mezun bile olamadı.

 - Geçmişi unutmanın vakti gelmedi mi?

 Napters'ı kapattılar.

 Keşke seni de kapatsalar.

 İşte kablocu piliç.

 Becky.

 Hoş isim.

 Ötekine ne isim koydu kim bilir.

 Neden kız arkadaşın yok bir türlü anlamıyorum.

 Tek ihtiyacımız, böyle bir servis aracı ve onunki gibi bir gömlek.

 - Sence Stella becerebilecek mi?

 - Şüpheliyim.

 Sen gel de Charlie'ye anlat bunu.

 Sence iş ile zevki birbirine mi karıştırıyor?

 Bilse iyi olur.

 O dediğini bir tek ben yapabilirim.

 Nereye gidiyorsun?

 Servis aracı ve gömlek lazım.

 Şaka yapıyor olmalısın.

 Bunu nasıl beceriyor?

 Nasıl?

 Ne diyor olabilir ki?

 ''Selam, nasılsın?

'' ''İyiyim.

'' ''Tanıştığımıza sevindim, ben Yakışıklı Rob, ya sen ?

'' ''Benim adım Becky.

 Gömleğimde yazıyor.

'' ''Gömleğine ve aracına ihtiyacım var.

'' ''Elbette.

 Bekaretimi de ister misin?

'' ''Menüde varsa neden olmasın.

'' ''Çok komiksin.

 Hadi benden faydalan.

'' ''Pek zeki değilsin, değil mi?

'' ''Hayır.

'' ''Harika.

'' - Evet, Bay Frizelli.

 - Kablo kesildi.

 TV, modem, hepsi gitti.

 Derhal buraya birini gönder.

 Netcom Cable.

 3320 East Skyway'den arıyorum, kablolu yayında sorun var.

 - Perşembe 9 ile 3 arası nasıl?

 - Gayet iyi.

 Teşekkürler.

 Koruması, kablolu yayın şirketini aradı.

 - Ne zaman gelecekler?

 - Perşembe 9 ile 3 arası.

 Netcom Cable'dan arıyorum.

 Perşembeye randevü ayarladınız, değil mi?

 Sizin bölgedeki teknisyenimizin işi erken bitti.

 - Bir saat sonra sizin için uygun mu?

 - Tabi.

 Teknisyenimiz orada olacak.

 İyi günler.

 İhtiyacın olacak kağıtlar burada.

 Tarih koyup imzalat yeter.

 Kamerayı kontrol edelim.

 Stella, vatansever günündesin.

 Yavaş yürümelisin, yoksa görüntü titrer.

 - Özür dilerim.

 - Önemli değil.

 Mezuniyet balomda, partnerimin çiçeğini de takamamıştım.

 - Baloda partnerin mi vardı.

 - Kuzeniydi.

 Mutfakta, oturma odasında, yatak odasında ve ofiste kablo var.

 Ofisteki kasanın yerini belirlemelisin.

 Oraya girmek cesaret işi.

 Kolay olmayacak.

 - Katılıyorum.

 - Endişelenmeyin, iyiyim.

 Ne var?

 İyinin anlamını biliyorsun, korkmuş   endişeli, sinirli ve duygusal.

 - İyi değil, harikasın.

 - Evet.

 Günaydın.

 Kimliğinizi görebilir miyim?

 - Çabuk geldiğiniz için teşekkürler.

 - İşimiz bu.

 Aston Martin Vanquish.

 Piç kurusu benim arabamı almış.

 Uyuz köpekler.

 Durun!

 Sakinleşin, lanet olası şeyler!

 İnebilirsin, artık bir şey yapmazlar.

 Hadi.

 Eve!

 Hadi dedim, uzayın buradan.

 İşim gereği hayvanlarla karşılaşmaya alıştım.

 - Arızayı göstermek ister misiniz?

 - Elbette.

 Bu taraftan.

 - Eviniz çok hoş.

 - 1922.

 Bütün karolar orijinal.

 Avludaki her taş, Seville'deki bir manastırdan.

 - Ne taktik ama.

 - Kalleş serseriler manastırı !

 Etkilenmedin mi?

 Bir yerden bir yere taş taşımak, bana pek de ilginç gelmiyor.

 - İlgi alanım değil.

 - Neler ilgi alanına girer?

 Televizyonlar.

 Dev bir televizyonum var.

 - Şu anda çalışmıyor  - Kablo modemini kontrol etmeliyim.

 Öyle mi?

 Pekala.

 Beni takip et.

 Kurması için serserinin tekine otuz bin dolar ödedim.

 Bozuldu işte.

 İdam ettireceğim onu.

 - İşte bu.

 - Bebeğimiz burada.

 - Tamamdır.

 - Artık elimizde.

 - Buradan kablo geçiyor mu?

 - Yok orada kablo.

 Burada mı?

 Şuna bak.

 Benim NAD T7 70'im.

 Benim müzik setim.

 Eminim insanlar, kablocu adamı beklerken karşılarına sen çıkınca şaşırıyorlardır.

 Kıza asılıyor!

 Burada arıza yok.

 Televizyonu kontrol etmeliyim.

 Ne yapacağım biliyor musun?

 Bu işi kökünden halledeceğim.

 - ABM işlemci.

 - En iyileri severim.

 Kutunun başına.

 Sistemi sıfırlayacağım.

 Bazen kilitlendikleri olur bu aletlerin, bilirsin.

 - Şimdi hallolur.

 - Tamir oldu mu?

 - Çalıştır.

 Göreceğiz.

 - Şimdi.

 Harika.

 Demek ismin Becky.

 Daha önce tanışmış mıydık?

 Hayır.

 Sanmıyorum.

 Şurayı imzalar mısınız?

 Yemeğe çıkalım desem, bunu diyen ilk müşterin ben mi olurum?

 Önceki kablocunuza da çıkma teklif ettiniz mi?

 Hayır, ama kendisi 110 kiloydu ve palabıyıklıydı.

 - Tipim değildi.

 - Kusura bakmayın, olmaz.

 - Kablolu yayın şirket prensibi mi bu?

 - Hayır, benim prensibim.

 Yabancılarla çıkmam.

 Daha beş dakika önce tanıştık.

 Birbirimizi tanıyana kadar kablolu yayınımı sabote etmek zorundayım.

 - İyi günler.

 - Tam bir beyefendi gibi davranacağım.

 Telefonunu bile istemeyeceğim.

 Bir yerde buluşuruz.

 Nerede istersen.

 Hadi, bir kere olsun prensibini boz.

 Alt tarafı yemek.

 Bu evet mi demek?

 İyi misin?

 Evet.

 Elime dokundu.

 Bana asıldı.

 En azından bir fırsat kapısı açmış oldum, değil mi?

 Cuma gecesi o çıktığı anda, biz içerideyiz.

 Onu ektiğini farkettiğinde, biz çoktan altınlarla tüymüş oluruz.

 Karıştır şu kartları, Sol Kulak.

 Lyle, giriş kapısı ile kasa arasındaki mesafe ne kadar?

 - Arkam dönük diye hile yapmayı bırak.

 - Paranoya yapıyorsun.

 Napster diye çağırmazsan, cevap vermiyor, Charlie.

 - Sana Napster demeyeceğim.

 - Ona Sol Kulak diyorsun.

 - Ona da Yakışıklı Rob.

 - Çünkü o Yakışıklı Rob.

 - O zaman, bana da Napster diyebilirsin?

 - Birlikte koleje gittiler.

 - Niye cesaret veriyorsun?

 - Kanıtlayabilirim.

 Oda arkadaşımdı.

 Fikirlerimi çaldı.

 Asıl Napster benim.

 Pekala, giriş kapısı ile kasa arasındaki mesafe ne kadar, Napster?

 - Taşıyabileceğinden daha uzak.

 - Altını arabaya nasıl götüreceğiz?

 Koridor ne kadar geniş Napster?

 2 metre kadar.

 Tamamdır, altınların hazır.

 Daha fazla arabaya ihtiyacımız var.

 İşçilikte yardıma ihtiyacım olacak.

 Tam adamını biliyorum.

 Kameraya LIDAR taktım, yüksek çözünürlükte dijital harita çıkartabiliriz.

 - Bu da kim?

 - Rob'un araba tamircisi arkadaşı.

 - Charlie, bu Söker.

 - Nasıl gidiyor?

 Rob yetenekli olduğunu söyledi.

 Biraz kaporta işi yapılması lazım.

 Bu Mini'lerde 1000'er kilo taşıyacağız.

 Takip edilme ihtimaline karşı yeterli süspansiyon ve beygir gücü gerek.

 - 1000 kilo ne?

 - Bir şey.

 - Bu gizemli işten bana ne düşüyor?

 - 10000.

 Anlaştık.

 SİSTEME GİRİŞ İZNİ YOK

Tanışma fırsatımız olmadı.

 Söker.

 - Salam ve peynir.

 - Çok soğuk bir davranış.

 GİRİŞ KODUNU GİRİN GEÇERSİZ ŞİFRE OTOMATİK TRAFİK GÖZETME VE KONTROL MERKEZİ

Hepsi yeşil mi olsun demiştin?

 Çünkü hallettim.

 LA Otomatik Trafik Gözetim ve Kontrol Merkezi'ne hoş geldiniz.

 Trafiğin durumunu belirlemek için, kavşaklardaki kameraları ve algoritmaları kullanıyorlar, böylece ışıklar kontrol ediliyor.

 İçeri sızabilmek için kendi algoritmamı yarattım ve böylece merkezi ele geçirmiş olduk.

 - Test sürüşüne ne dersin?

 - Hiç sormayacaksın sanıyordum.

 Kırmızı ışığa bak.

 Şimdi yeşil.

 - 34.

 karede ne oluyor?

 - Bakalım.

 Tüh!

 Ben mi ?

 Ama bu muhteşem.

 Sence de muhteşem değil mi?

 Düzeltebilir misin?

 lşıklarda sorun yok.

 Yalnızca bir kaza.

 Çok iyi.

 - Bunlar da ne?

 - Gereksiz parçalar.

 Egzos filtresini ve 75 kg'lik fazlalığı attım.

 Bu sürüşe bayılacaksın, Charlie.

 Ne düşünüyorum, biliyor musun?

 Steve'in yüzündeki ifadeyi.

 - Erkencisin.

 - Acelem var.

 Florida'daki oy karmaşası, CIA ve mafyanın işiydi.

 JFK'in seçimleri babasının yardımı ile kazanması gibi.

 - JFK'den bahsedince rahatsız mı oldun?

 - İki defa gelmeyi sevmem.

 Siz Amerikalılar, kahramanlarınıza taparsınız.

 Columbus'u anma günüymüş!

 Yanlış bir dönüş sonucu buraya vardı, yerli halkı katletti.

 - Aslında ne arıyordu, biliyor musun?

 - Neymiş?

 Altın, Kraliçe lsabella için.

 Mediciler'in de gözü altındaydı.

 İtalya sence niye altın ister?

 Uzun mesafeli köle ticareti için, merkezi Venedik olmak üzere.

 Venedik.

 Bu külçeleri oradan  - Bir şey mi diyordun?

 - Hayır.

 Durma.

 Merak ettim.

 Aklım karıştı.

 İngilizcem pek  Altınım hakkında ne biliyorsun?

 - Hiçbir şey 

- Yalan söylemeyi aklından bile geçirme.

 Venedik'teki bir soygun ile ilgili dedikodular duymuştum.

 35 milyonluk külçeler, üzerlerinde Balili dansçı baskısı.

 - Kime bahsettin?

 - Hiçkimseye, yemin ederim.

 - Yemin mi ediyorsun?

 - Çıldırmışsın.

 Kimseye bahsetmedim.

 O zaman, sanırım sana inanıyorum.

 Hafifçe vur.

 Hafifçe, hızlı değil.

 Çok iyi.

 Yapabilirsin.

 Bundan eminim.

 - Sıska Pete'i görmeye geldik.

 - İçeride.

 Sağol, ahbap.

 Sakın gözlerini dikme.

 Bundan nefret eder.

 Gözlerimi neye dikmeyeyim?

 Çok iyi.

 Bir daha dene.

 Bu seferki olacak.

 - Harikaydı.

 - Sıska Pete.

 - Selam, Charlie.

 - Nasılsın, adamım?

 Altın konusunda haklı mıydım?

 Geliş sebebim bu değil.

 Malzemeye ihtiyacımız var.

 Bebek, git biraz dinlen.

 Git dinlen!

 - Malzemeler.

 - Sorun nedir?

 Biraz Nitromon  - Biraz Nitromon fitili.

 - Sorun nedir?

 Yok bir şey.

 Ben iyiyim.

 Süperim.

 Bir büyük teneke   Nitromon fitili, patlatma kablosu, iki adet üç şarjörlü kimyasal el bombası ve fırlatıcı.

 - Evet, tıpkı dediğim gibi.

 - Tamam.

 - Beş bin dolara patlar.

 - Anlaştık.

 Teşekkürler.

 Kusura bakma.

 - Peki, ahbap.

 Kendine iyi bak.

 - Hadi.

 Çık dışarı.

 İlerle.

 Vance sana bir şey söyleyecek.

 Söyle bakalım.

 Bir kaç hafta önce   kuzeninin dükkanında çalışıyordum.

 Bir adam gelip üzerinde Balili dansçı olan külçeleri sordu.

 - Ne söyledin?

 - Külçeleri gördüğümü.

 - Özür dilerim.

 - Neye benziyordu bu adam?

 Uzun siyah saçları ve boynunda dövmesi vardı.

 En az 200 kiloydu.

 Kimden bahsettiğini biliyorum.

 Bebek, git biraz dinlen.

 - Kim olduğumu biliyor musun?

 - Mashkov'sun.

 Doğru.

 Üzerinde Balili dansçı olan altınları sormuşsun.

 Neden?

 Steve, saat sekize yemek rezervasyonu yaptırdı.

 - Gözden geçirelim.

 - Korumalara gaz ver.

 8.

15, kapılar açık.

 - Kasanın açılması, 8.

25.

 - Yükleme, 8.

35.

 Çıkış, 8.

45.

 Doğruca Union İstasyonu'na.

 Bize ışıklar yeşil, şehrin gerisi kırmızı.

 Polisler trafiğe yakalanacak.

 Tren 1 0'da kalkıyor.

 Arabalar 9.

30'da trende olmalı.

 Zamanlama çok önemli.

 - Hazırlanalım.

 - Hadi şu işi bitirelim.

 Vay be, ne araba ama.

 Üzgünüm, Rob.

 Giriş serbest çocuklar.

 İşte çocuklar.

 Hesaplaşma zamanı.

 Bu da nedir böyle?

 Kahretsin!

 Steve'in komşusu parti veriyor.

 - Bakerlar'ın partisi için mi buradasınız?

 - Hayır.

 Bu gece kapı uçurmayı unutun.

 Çok görgü tanığı var.

 - Stella.

 - Biliyorum  Randevüme geç kaldım.

 Çekici gözükmeye bak.

 Seni bir daha davet etmeli.

 Üzgünüm.

 Yoldan çekilelim.

 - Bu işi yaptığına inanamıyorum.

 - Ne demek istiyorsun?

 Maceracı birine benzemiyorsun, bilirsin ya işte.

 Kablocu üniforması seni yanıltmasın.

 Varsayım yapmıyordum.

 - Ben senin hakkında birkaç tane yaptım.

 - Öyle mi?

 Eee ?

 Duymak için beklemek zorundasın.

 Beklemek niye?

 Varsayımı bırakıp, benim eve gidelim.

 Bu gece olmaz.

 Geç oldu.

 Eve gitmeliyim.

 - Kablolu yayın şirket yasağı mı bu?

 - Hayır.

 Geçmişte canım çok yandı.

 Yavaştan almalıyız.

 Güzel yemek, muhteşem sohbet.

 Hala güvenmiyor musun?

 Ben herkese güvenirim.

 İçlerindeki şeytana güvenmem.

 İlginç bir söz.

 Nereden duydun?

 - Hatırlamıyorum.

 - Bunu söyleyen birini tanıyordum.

 - Gerçekten mi?

 - Evet.

 Daha önce bir tek ondan duydum.

 İsmi John Bridger'ı.

 - Canımı yakıyorsun.

 - Senin yaşlarında bir kızı vardı.

 Bırak bileğimi.

 Seni bir yerden gözümün ısırdırdığına emindim.

 Tıpkı baban gibisin.

 Onu da severdim.

 Onu vurduğum ana kadar hep sevdim.

 Kimin için çalışıyorsun?

 Bizimle.

 - Tüm çete burada demek.

 - Hırsızdan daha kötü olan tek şey   korkaktır.

 Babanın, hayatını bağışlamam için nasıl yalvardığını görecektin.

 - Buna değmez.

 - Kedinize tasma takın.

 Fena değil, Charlie.

 Şurada oturup da seni öldürmemek, ne kadar zor anlatamam.

 Bu işleri iyi bilirsin.

 Hislerini olaya karıştırmamalısın.

 John'u vurup bizi ölüme terketmene neden olan hislerin değil miydi?

 Hislerle ilgisi yoktu.

 Tek sebebi bir sürü altındı.

 Hakkettiğini sandığın hiçbir şeyi hakketmedin.

 Bana doğru ve yanlıştan bahsetme.

 Umrumda değil, tamam mı?

 Herkesin kartları kendine.

 Bir oyun oynadık ve ben kazandım.

 Yeniden oynamak istiyorsan, bana uyar.

 Oyun nedir burada, söylesene?

 Hadi, ne var aklında?

 Korumaları mı halledeceksin?

 Senin bilmediğin beş tane daha var.

 Lyle sisteme mi girecek?

 Yarın sabah değiştiririm.

 Son hamlen ne olacak?

 Bridger'in kızı kasamı mı açacak?

 Çok şiirsel gerçekten, ama kasanın yanına yanaşamaz.

 Her zamanki Steve.

 Daima savunma halindesin.

 Bu yüzden hep iki numaraydın.

 - Nedenmiş?

 - Hiç hayal gücün yok da ondan.

 Ne alacağına bile karar veremedin.

 Başkalarının istediklerini aldın.

 - Şunu dinle o zaman.

 Altın çoktan gitti.

 - Saçmalık.

 Her şey bitti, Charlie.

 Son iki külçe kaldı.

 İki külçe için mi peşime düşeceksin?

 Hiç durma.

 Ama başlangıcı kötü yaptın, çünkü şaşırtma taktiğini mahvettin.

 Şaşırdın mı?

 Ben bitti deyince her şey biter.

 İyi misiniz, efendim?

 Nasılsın?

 İyiyim.

 Tüm bunları çok az tanıdığım bir adam için yapıyorum.

 Beni yıllardır rahatsız eden neydi, biliyor musun?

 Ne zaman beni bir iş üzerindeyken arasa, senin onun yanıbaşında olduğunu bilirdim.

 Onu benden daha fazla tanıma fırsatın oldu.

 Bu seni düşünmediği anlamına gelmez.

 - Keşke bu doğru olsaydı.

 - Öyle.

 Daima, iyi bir baba olamadığı için pişmanlık duydu.

 - Nereden biliyorsun?

 - Çünkü bana öyle söyledi.

 Eline ne yaptın?

 - Steve'e yumruk attım.

 - Nasıl oluyorda yumruğu sen atıyorsun?

 Çünkü o eller çok değerli.

 İyi misin?

 Öyle silmeye devam edersen, elinden eser kalmayacak.

 Bay Frizelli'ye söyleyin, sekizde oradayız.

 - Kuş yuvadan uçuyor.

 - Ne zaman?

 Koruması saat 4'e helikopter ayarladı, ve saat 5'te zırhlı araç gelecek.

 Saat 8'de bir kargo uçağı LAX'ten Meksiko City'ye uçacak.

 Ya kasayı bizi yanıltmak için taşıyorsa?

 - Bir açacağız, altın başka yerde.

 - Steve onu gözünden ayırmaz.

 Altın kamyonette ve Steve de onu izlemek üzere helikopterde olacak.

 - Altını Meksika'ya mı götürüyor?

 - Kim bilir ?

 - Sakin ol.

 Bu iyi haber.

 - Nasıl yani?

 Kasa ayağımıza geliyor.

 Aktarma aşamasında ele geçireceğiz.

 Hava alanına hangi yoldan gideceğini bilemeyiz.

 Gündüz trafiğinde zırhlı bir kamyoneti soymamız imkansız.

 Zaten öyle planlamıştık.

 Bizim seçtiğimiz dışındaki her yolu kilitle.

 Kamyonet bizim istediğimiz yöne gitsin.

 İstediğimiz yön neresi?

 Silahlı çatışmada hiç şansımız yok.

 İtalyan İşi gibi yapacağız.

 - Bunu neden yaptınız?

 - Neyi?

 - Yevhen'i temizlemek zorunda değildiniz.

 - Kimseyi temizlemedik.

 Yevhen'in kuzeninin öyle bir izlenimi var.

 Neden?

 Çünkü altınları sordunuz.

 Ona söyledin mi?

 Şunu iyi bilirim, asla Tabiat Ana'yla, kaynanalarla ve anamın korkulu rüyası Ukraynalılar'la uğraşmayacaksın.

 Bana bir iyilik yap.

 Dün gece işler ters gitti.

 Yardıma ihtiyacım var.

 İlgilenir misin?

 Olabilir, ama geri planda olmayı sevmem.

 Olaya dahilsem, dahilim.

 - Pekala, dahilsin.

 - Anlaştık.

 - Ne düşünüyorsun?

 - İşe yarar.

 Gidelim.

 İnanılmazsın.

 Bu tam bir deha işi.

 - İyi misin?

 - Bana biraz zaman ver.

 - Şimdi mi?

 - Bu iğneyi patlayıcıya yerleştiriyorum.

 Pirinç kısım kenarlara değerse, en son birbirimizi görmüş oluruz.

 Bütün zamanlar senin olsun.

 - Hey, Charlie.

 - Ne?

 Seni seviyorum, adamım.

 Ben de seni seviyorum.

 59 numaralı New Orleans treninde olacak.

 Kaynağın güvenilir mi?

 Kesinlikle.

 UNION İSTAS YONU

 Yerlerinizde misiniz?

 Napster?

 Yerimdeyim.

 - Yakışıklı Rob?

 - Yerimdeyim.

 Her şey sakin, Charlie.

 Söker?

 Hazırım.

 Beklenmedik bir misafirimiz var.

 Kamyoneti motosiklet takip ediyor.

 İcabına bakarız.

 - Bunlar da kim?

 - Sorun nedir?

 İnanamayacaksın.

 Üç tane zırhlı kamyonet getirtmiş.

 Bul karayı, al parayı.

 Hangisini yönlendireceğimi nereden bileceğim?

 Steve'in helikopterle takip ettiğidir.

 Altını asla gözünden ayırmaz demiştin.

 Tabi bir oyun çevirmiyorsa, ama çeviriyor.

 Tamam, gidelim!

 İş başına!

 İşte.

 Yola çıkıyorlar.

 Napster, trafik kameralarına göz at.

 Önünden ilk geçtikleri kamera nerede?

 - Vine and Yucca'da.

 - Hangi aracın daha alçak olduğunu bul.

 Birincisi  İlk ikisi aynı, bu demek oluyor ki  Houston, kamyoneti bulduk.

 128 numaralı.

 Ayrılıyoruz.

 Three Kilo Bob'dan Two Fox Mike'a, hava alanına doğru ilerliyoruz.

 128 numaralı kamyonet sağa döndü, batıya doğru ilerliyor.

 Trafiği kilitleme zamanı.

 Sistem çöktü.

 Bu sistem çökmesi değil.

 - Bilgisayarlar çalışıyor.

 - Ama sisteme giremiyorum.

 Sıkışık bir yola girip, size doğru yönelecekler.

 Gerçek Napster'ı asla kapatamazsınız.

 GERÇEK NAPSTER'I ASLA KAPATAMAZSINIZ Derdin ne senin?

!

 - Kamyonet 128, durumun nedir?

 - Trafik tam bir karmaşa.

 Başka bir yol bulmalıyız.

 Polis frekanslarını dinle.

 Pekala, Highland caddesinde yer açıyorum  - Çıkar bizi buradan.

 - Elimden geleni yapıyorum.

 O da dönüyor.

 Trafik kontrol departmanında bilgisayarlar çökmüş.

 Çok hoş, Charlie.

 Yine ne planlar yaptın?

 Geri dön.

 Şimdi sola dönmeni emrediyorum.

 Hadi, sola dön.

 Evet, döndün.

 Döndün.

 Bize işaret ver.

 Metro şimdi istasyondan geçti.

 90 saniyeniz var.

 Başlayın.

 Hadi bakalım, Steve.

 30 saniye.

 15 saniye, giremezseniz trenin boyası haline gelirsiniz.

 Hadi, hadi!

 Takip edin.

 Kıl payı gireceğiz!

 - Yürü, yürü, yürü.

 - Sen tam orada duracaksın.

 - Pekala, çocuklar, yerine varmak üzere.

 - Sakin ol.

 On, dokuz   sekiz, yedi   altı, beş   dört  - Kamyoneti kaybetme.

 -  üç   iki, bir  Ne ?

!

 Vay be!

 Kamyonetim ne cehenneme gitti?

!

 - Caddenin altına göçtü.

 - Derhal oraya in.

 - Başka bir problemimiz daha var.

 - Nedir?

 - Bu Worthington 1000 değil.

 - Ne?

 Kasayı değiştirmiş.

 - Açabilir misin?

 - İsrail yapımı.

 Kilit sistemi camdan.

 Burada cam bir panel var.

 Mükemmel şekilde delemezsem, çelik çubuklar camı kırar ve açamayız.

 O zaman boku yeriz işte.

 Sanırım camı çatlattım.

 Kırıldığını sanmıyorum ama.

 Daha fazla delemem.

 Dokunarak yapmalıyım.

 Giremiyorum.

 Tren tüneli kapatmış.

 - Metro nerede yeryüzüne çıkıyor?

 - Eleventh and Fig'de.

 Eleventh and Figaro'da buluşun ve birlikte Hollywood and Highland'e gidin.

 22 numaralı trenin bagajlarını 4 numaralı banttan alabilirsiniz.

 Başaramayacağım.

 Matkap ya da delgiye ihtiyacım var.

 - Hadi, Charlie.

 - Başarabilirsin.

 Kaydırağı hazırlayın.

 - İçine bakmak istemiyor musun?

 - Kesinlikle.

 Napster, 13 tane tabanda, 4 sıra enine, 4 sıra boyuna.

 - 280 külçe yapar.

 - Kaç para yani?

 - 2.

7 milyon.

 - Ne?

!

 Hayır, 27 yapar.

 27 milyon dolar.

 27 milyon dolar değerinde altın.

 Kutsal Ruh adına.

 Siz de binmelisiniz bu trene, harika tren.

 - Sen ne düşünüyorsun, John?

 - 27 milyon.

 - Bir daha söyle.

 Peşimizde iki motosiklet var.

 Üç tane Mini doğuya, LA nehrine doğru ilerliyor.

 Caddeye çıkmalarına izin vermeden durdurun.

 Siktir!

 İşte şimdi.

 Kapını aç.

 Hadi çocuklar.

 Gidelim.

 Oradalar!

 Hadi.

 Alçal!

 Hadi!

 Nereye gidiyorsun?

 Steve'i alacağım.

 İstasyona gidin.

 Orada buluşuruz.

 Onu takip et.

 Lower Grand'de yolu açıyorum.

 Senin olduğunu biliyorum, Charlie.

 İlk sola dön.

 İyi hareket, Steve.

 Dışarı çık!

 Dışarı çık!

 Çık dışarı dedim!

 - İçeride Mini Cooperlar var, değil mi?

 - Dinle, ahbap  Onlar için endişelenme.

 Beni içeri sokarsan, 5 bin dolar veririm.

 Git ve kız arkadaşına güzel bir şeyler al.

 Yarısı şimdi, yarısı da boşaltmama yardım ettiğinde.

 İtiraf etmeliyim.

 Bu sefer kartlarını gayet akıllıca oynadın.

 Yem kamyonetler, kasaları değiştirmen, helikopterle takip.

 Oldukça iyiydi.

 Şimdi altın bende, sende ise hiçbir şey yok.

 Bende bu var, şimdi kes şu saçmalığı ve ver şu lanet olası altınlarımı !

 - Sen de kimsin?

 - Adım Mashkov.

 - Kuzenim Yevhen'i öldürdün.

 - Kendini garantiye almak şart.

 Ben gittiğimde ölmüştü.

 Yevhen hiç hoş olmayan adamlarla iş yapıyordu.

 - Bu adam sizi oyuna getirmeye çalışıyor.

 - Haklıydın.

 Hiç hayal gücü yok.

 Orada bir sürü altın var.

 Tek silahlı olan biziz.

 Anlaşabiliriz.

 Ben anlaşmamı çoktan yaptım.

 - Ne istiyorsun?

 - Altınla bir ilgisi yoktu, biliyorsun.

 Geceleri artık rahat uyursun, tatlım.

 Kaltak.

 Charlie, dinle, Charlie!

 Nefis hareket!

 Size ne verdiyse, benden iki katı, vurmayın beni.

 Endişelenme, vurmayağım zaten.

 Seni şantiyeme götüreceğim.

 Bazı makinalar ilgini çekecektir.

 Of, hadi ama.

 Millet, kadeh kaldırmak istiyorum.

 John Bridger'a.

 En büyük soygun planlayıcısı.

 Hem baba hem de dost.

 Stella haklıydı.

 Parayla ilgisi yoktu.

 Tabi ki, çocukların hoşuna gitmedi değil.

 Yakışıklı Rob, Aston Martin'ini aldı.

 Motoru açmak için turlamaya çıktı.

 Bir ikazla paçayı kurtardı.

 Sol Kulak İspanya'da rüyalarındaki evi aldı.

 Bir odası yalnızca ayakkabılar için.

 Lyle sonunda Wired dergisine kapak oldu.

 - Napster gerçekten sen misin?

 - Evet, benim.

 Ve istediği dev müzik setini de aldı.

 Bir şey dinlemeni rica edebilir miyim?

 Hoparlörleri öyle güçlüydü ki, kızların elbiselerini uçuruyordu.

 Bir dönsen.

 Ben mi?

 John Bridger'ın tavsiyesine uydum.

 Ömrünü birlikte geçirmek isteyeceğim birini buldum, ve sonsuza kadar bırakmayacağım.

||

Önceki Yazı
« Prev Post
Sonraki Yazı
Next Post »

Benzer Yazılar