Print Friendly and PDF

Translate

El Royale'de Zor Zamanlar (2018) Bad Times at the El Royale

|

 


 141 dk

Yönetmen:Drew Goddard

Senaryo:Drew Goddard

Ülke:ABD 

Tür:Suç, Dram, Gizem, Gerilim

Vizyon Tarihi:12 Ekim 2018 (Türkiye)

Dil:İngilizce

Müzik:Michael Giacchino

 Oyuncular

Jeff   Bridges

Cynthia   Erivo

Dakota   Johnson

Jon  Hamm

Chris   Hemsworth

Özet

El Royale’de Zor Zamanlar, yıkık bir otelde bir araya gelen yedi gizemli insanın hikayesini konu ediyor. Karanlık geçmişleri olan 7 yabancı farklı yerlerden, farklı hikayelerle yola çıkmışlardır. Sonunda hepsi Tahoe Gölü’ndeki yıkık bir otel olan El Royale otelinde bir araya gelirler. Hepsinin birbirinden sakladıkları ve geçmişe gömmeye çalıştıkları önemli sırları vardır. Bu gece her şeyin sonudur ve onların geçmişleriyle yüzleşip kendilerini kurtarabilmeleri için son bir şansları vardır. Geçmişin acı verici yaralarına rağmen bunu yapabilecekler midir?

Altyazı

  El Royale'de Zor Zamanlar  

On Yıl Sonra

Seyirler Kayıp mı oldunuz Peder?

 Anlayamadım?

 - Kayıp mı oldunuz?

 - Hayır.

 Sanmıyorum.

 Buna göre, Nevada'dayım.

 - Daha önce hiç Nevada'da bulunmadım.

 Nasıl bir şey?

 - Hiç fena değil.

 Yağmur yağacak gibi görünüyor.

 Bugünlerde Kaliforniya nasıl?

 Hâlâ güneşli.

 - Yardım edebilir miyim?

 - Çok naziksiniz.

 Sağ olun.

 Buyurun.

 - Şu ana kadar Nevada'dan ne kadar keyif aldın?

 - Şimdilik fena değil.

 Onlar benim eşyalarım.

 Şu resepsiyonun oradakiler.

 Benim valizim, benim çantam, benim şapka kutum   ve iş odaları paylaşmaya geldiğinde, hakkıma saygı göstermenizi rica ediyorum.

 Ne var ki bu ne zaman olur belli değil.

 Şu lanet zili çala çala elim yoruldu.

 Kulaklarım ağrıyor ve bünyemin kahveye ihtiyacı var.

 O yüzden umutla arka tarafta çırpınıp duruyordum.

 Biraz buldum ama kaliteye kefil olamam.

 Laramie Seymour Sullivan.

 Calhoun Elektrikli Aletler, Satış Müdürü.

 İsmim künyede yer almıyor olabilir ama bu aile işi olmadığı anlamına gelmez.

 - Hanımefendi.

 - Merhaba.

 - Size nasıl hitap edebilirim Peder?

 - Daniel Flynn.

 Tanıştığımıza sevindim.

 Peder Flynn.

 Hatırda kalması kolay.

 Aliterasyonlu vesaire.

 Cemaatiniz nerede?

 Indiana, Bloomington'daki Meryem'in Masum Yüreği.

 Açık söyleyeyim, şahsımın ve Doğu Biloxi Baptist cemaatinin iyi insanlarının   papanızla farklılıkları olabilir   fakat inanıyorum ki, İsa Mesih'in kutsiyetini hepimiz yüreğimizde taşıyoruz   ki bu da bana göre hepimizi kardeş yapar.

 Dilerseniz, buyurun şu zili bir de siz deneyin.

 Şansınız benden daha yaver gidebilir.

 Peki ya sen tatlım?

 - Konaklama sektöründe misin?

 - Konaklama sektöründe çalışmıyorum, hayır.

 Yine de sana kartımı vereyim.

 Elektrikli süpürgeye ihtiyacı olabilecek bazı hanımlar tanıyorsundur eminim.

 El Royale'a ilk gelişiniz mi?

 Her zaman böyle değildi.

 Check-in esnasında bir resepsiyonist bulabilirdiniz demek istemiyorum tabii.

 Hayır, hayır, hayır.

 Burası bir zamanlar harala gürele bir yerdi.

 Tahoe'nun saklı hazinesiydi!

 Yani her zaman biraz orijinalliği vardı, orası muhakkak ama   eyalet fuarlarındaki o orijinallik vardı, sonra da eski moda bir orijinallik çöktü.

 Bence eski moda orijinalliği olan şeylere sebatla bağlıyız.

 Evet bayım!

 1966'da buranın bir ritmi vardı!

 Lanet olsun!

 Deneseydim bile ana binada bir oda bulabileceğimi sanmıyorum.

 Tahoe'nun kodamanları için sığınaktı biliyor musunuz?

 İhtiyar Dean Martin buna dair şarkı bile söylemiş.

 "Judy ile Kaliforniya'nın Yarısı.

" Değil mi?

 En iyilerinden biri değildi.

 Kahve?

 - Hayır, teşekkür ederim.

 - Hadi kızım.

 Bir demlik dolusu yaptım.

 Heba olursa yazık olur.

 Buyur bakalım.

 Aferin.

 Olur da bir daha ortaya çıkarsa, bırakayım resepsiyonist tüm o konuşmayı size de yapsın.

 Ne var ki hep atlatıkları nokta   buranın bir yıl kadar önce kumar ruhsatını kaybettiği.

 Heyet ya da onun gibi bir şey yüzünden.

 Böylece tüm o kodamanlar işlerini başka yere taşıdı.

 Artık ana bina açık olan tek şey.

 Havuz ördeklerle dolu.

 Gerçekten sakince rica ederseniz size bir saatliğine bile oda kiralarlar.

 - Buyurun Peder.

 - Sağ ol.

 Gerçi dürüst olmak gerekirse bir rahibin, süpürge satıcısının ve bir zencinin   muhtemelen burada bulunmasının tek nedeni buradaki ücreti karşılabilecek olması.

 Yalnızca şaka yapıyorum.

 Doğruyu söylemek gerekirse   bulunduğum Calhoun Elektrikli Aletler yüzünden oda seçimi benim için çok önemli   ve bu yüzden nezaket gereği eşyalarıma saygı göstermenizi rica ediyorum.

 Müsrif olma niyetindeyim şahsen.

 Her ne kadar şu an balayında değilsem de, hep balayı süitinde kalmak istemişimdir.

 Hanımefendinin bizden daha sert bir eli var Peder.

 Beklettiğim için çok özür dilerim.

 Lanet olsun evlat, neredeydin?

 Bu lobide o kadar çok bekledim ki, tıraş bile olabilirdim.

 - Neyin var senin?

 - Çok üzgünüm.

 Burada ne işiniz var Peder?

 Seni tanıyor muyum evlat?

 Hayır ama  Demek istediğim burası rahiplere göre bir yer değil Peder.

 Burada olmamanız gerek.

 Satış konuşman üzerinde çalışmamız gerebilir evlat.

 - "El Royale!

 Bir rahibe göre değil.

" - Başka oteller de var Peder.

 Belki Tahoe'ya daha yakın bir otel bulmanıza yardım edebilirim.

 - Orada daha mutlu olursunuz eminim.

 - Miles değil mi?

 Burası bir rahibe göre değilse, Miles   demek ki Tanrı'nın olmamı istediği yer tam olarak burası.

 Tanrı'nın sizi balayı süitinde istemeğine dair yemin edebilirim.

 Miles!

 Şuradakiler benim eşyalarım ve böyle bir hak talep ediyorum.

 Ancak devam edip önce onların kaydını alabilirsin.

 İtiraz etmem.

 Sorun değil evlat.

 Hadi evlat.

 Tüm konuşmanı yap.

 El Royale ve falan filan.

 El Royale iki eyaletli bir kuruluştur.

 Ya muhteşem Kaliforniya eyaletinde ya da muhteşem Nevada eyaletinde   kalmak gibi iki seçeneğe sahipsiniz.

 Batıdaki heyecan ve neşe   ya da doğudaki umut ve şans.

 - Hangisini tercih edersiniz?

 - Farkı ne?

 - Kaliforniya ve Nevada arasında mı?

 - Odalar arasında.

 Öncelikle, Kaliforniya'daki odalar bir dolar daha pahalıya mal olur.

 Sahi mi?

 Ne zaman oldu bu?

 - Odaları bir dolar daha iyi yapan ne?

 - Kaliforniyadalar.

 - Bir dolara değer mi bari?

 - Bazıları öyle düşünüyor.

 Elinde o insanlardan birinin telefon numarası var mı?

 Neden dersen, bu elektirikli süpürgelerden birini onlara satmak isterim.

 Yeri gelmişken, oteldeki konuk ağırlama işini kim idare ediyor?

 Şu an o da benim.

 Kahretsin.

 Bunun için daha sonra endişelenmeliyiz.

 Otelin haritasını görebilir miyim lütfen?

 Sezon dışında yalnızca ana bina müsait.

 Nevada'da kalmayı tercih ederseniz   yine de Kaliforniya'nın imkânlarını kullanabilirsiniz.

 Kaliforniya'nın imkânı tam olarak nedir?

 Mesela Nevada'da içki satma iznimiz yok.

 Peki içmek istersek odanın o tarafında mı yapmız gerek?

 Doğru efendim.

 Ayrıca kahvenin bardağı 25 sent.

 Dur da tahmin edeyim.

 Barmen de sensin!

 - Bu da doğru efendim.

 - Pekâlâ.

 Karar vermeniz gerekiyorsa bunu çevirmekten çekinmeyin Peder.

 Burada beklemek bana paraya mal olmaya başladı.

 Dört!

 Oda dördü alıyorum.

 Bir gece için peşin ödeme gerek.

 Sekiz dolar ve kahve için de yirmi beş sent.

 Lütfen defteri imzalayın.

 Sırada kim var?

 Nevada'da bir oda alabilir miyim lütfen Miles?

 Oda beş.

 Mümkün olduğunca daha uzakta müsait başka bir oda var mı?

 - O odalar temizlemiş ve uygun değil.

 - Temizliğe de o bakıyor unuttunuz mu?

 Kaliforniya'da müsait odalar var hanımefendi.

 Miles, kız rahibe yakın olmak istemiyor.

 Kolunun altındaki dürülü yatağıyla burada gezindiğini görmeye benzemez.

 Seni yargıladığım falan yok tatlım.

 Belki burada Mecdelli Meryem ve bağışlanma falan gibi konularda pederle konuşabilirsin.

 Oda beş iyi olur.

 Lütfen defteri imzalayın ve kahve için de yirmi beş sent.

 Tamam  Elbette.

 Teşekkür ederim.

 - Odana kadar sana yardım edebilir miyim?

 - Hayır.

 Affedersiniz Peder, çok naziksiniz ama bundan sonrasını kendim hâlledebilirim.

 Hanımefendi.

 Tünaydın.

 - Sırada kim var?

 - Lütfen rahatınıza bakın.

 Bir oda istiyorum.

 El Royale iki eyaletli bir kuruluştur.

 - Ya muhteşem Kaliforniya eyaletinde ya da  - Bunu alıyorum.

 Sakın söyleyeyim deme!

 - Oda biri alayım.

 - Oda biri alamazsınız.

 Ayaklarınızın dibinde duran çantamı görmüyor musunuz?

 Kahrolası bir hippiye hak talebi kavramını gerçekten açıklamak zorunda mıyım?

 O hâlde bu duvar tarafında bir şey verin.

 O duvarın tarafındaki müsait odalar henüz temizlenmedi ve  - Umurumda değil.

 Ne kadar?

 - Sekiz dolar.

 Lütfen defteri imzalayın.

 Gününüz güzel geçsin hanımefendi.

 Hoş.

 S.. tir.

 Oda biri alayım.

ODA

BİR Merhaba canım.

 Çok üzgünüm.

 Biliyorum.

 Kayıt beklenenden biraz daha uzun sürdü.

 Hâlâ ayakta mı?

 Güzel.

 Merhaba minik tavşancık.

 Evet.

 Saat doğru ama baba yanlış.

 Üzgünüm, geciktim.

 Hazırım.

 Evet, dizlerimin üzerindeyim.

 Yatıyorum şimdi uykuya   korusun diye ruhumu dua ediyorum Tanrı'ya.

 Uyanmadan ölürsem olur da  O kısmı artık söylemiyor muyuz?

 "Marazi" kelimesini nereden duydun?

 Annen ne söylememizi istiyor?

 "Ve uyanınca sabah ışığında" mı?

 Pekâlâ.

 Ve uyanınca  Başından mı?

 Pekâlâ.

 Yatıyorum şimdi uykuya   korusun diye ruhumu dua ediyorum Tanrı'ya.

 Ve uyanınca sabah ışığında   öğret doğru olanı yapmayı bana.

 Amin.

 Pekâlâ minik tavşancık.

 Baba gitmek zorunda.

 Annene onu sevdiğimi söyler misin?

 Seni de seviyorum.

 İyi uykular.

  birlikte barış davasına hizmet edebiliriz.

 Sayın Başkan, Viet Kong Vietnam topraklarını işgal ettiği sürece   Vietnam'da ateşkesin mümkün olabileceğini düşünüyor musunuz?

 Vietnam'ı tartışırken ateşkes gibi kelimeleri kullanmanın faydasız olduğu kanısındayım   çünkü ateşkes gerilla savaşıyla   gerçekten hiç alakası olmayan bir ustalık ifadesidir.

 Geleneksel bir savaştan bahsettiğinizde   her iki tarafça karar verilen ateşkes atışın tamamen durması demektir.

 Ancak bir tarafın kontrol altında dahi tutulamadığı bir gerilla savaşındayken   bölgedeki şiddetten sorumlu olanların çoğu için   ateşkes anlam ifade etmeyebilir.

 Kanal 7 Özel Haber Bülteni.

 Polis, Malibu İlçesi'nden ünlü çocuk doktoru   Bernard Webber ve karısı Etheline'in korkunç cinayetlerindeki şüphelileri arıyor.

 Çift, bu sabah erken saatlerde sahildeki evlerinde bıçaklanarak öldürülmüş bulundu.

 Müdürün ofisi.

 Dava 246673.

 Müdür Hoover, Özel Ajan Broadbeck ben.

 Şu an El Royale'da buluyorum.

 Efendim, bir sorunumuz var.

 <b>ODA BEŞ Günaydın herkese.

 Dinleyelim bakalım, tamam mı?

 Kes.

 Kes!

 Kes şunu.

 Pekâlâ!

 Biraz ara verelim millet.

 Olur mu?

 Darlene bir konuşalım lütfen.

 Darlene  vaktim ne kadar ediyor biliyor musun?

 Hayır, efendim şey  Bay Sunday.

 Columbia Records biliyor.

 Columbia Records şu an vaktim için   saatte 200 dolar değer biçiyor.

 İki, dört, altı yüz dolar teklif edildiğinde   reddetmeyi göze alabilecek konumda mısın şu an?

 Hayır, değilim.

 Vaktimden altı yüz dolar ve yine de ne kalmak istemiştin, neydi o?

 "Canlı!

" Belli ki bu da introda bemol, armonide diyez demek oluyor.

 - Gelecek defa doğru yapacağım Bay Sunday.

 Söz veriyorum.

 - Tabii.

 Senin vaktin ne kadar ediyor biliyor musun Darlene?

 - Oturum başına on iki dolar.

 - Oturum ne kadar sürerse sürsün.

 Bu da demek oluyor ki, seni kadar uzun süre tutarsam vaktin o kadar değer kaybeder.

 Doğru mu?

 Darlene  Bir seçeneğin olduğunu düşünüyorum.

 Bana bir yılını verirsen, seni yıldız yapabilirim.

 Riviera afişinde solist olarak sen olursun.

 Ya da   vaktimi tek kullanımlık geçirmeye devam edebilirsin.

 Tükeninceye kadar on iki dolara konser vokalisti olarak devam edersin.

 Bundan beş yıl sonra uyanacaksın ve kendini boktan otellerin arasında mekik dokuyup   Reno'daki krep gecesinde şarkı söylemene izin vermeleri için yalvarırken bulacaksın.

 Darlene.

 Anlıyor muyuz?

 Güzel.

 Tamam o zaman.

 Evet?

 Merhaba Darlene.

 Bugün tanıştık, Peder Flynn ben.

 Çok özür dilerim.

 Çok gürültü yapıyordum, değil mi?

 Hayır!

 Hayır, hiç değil.

 Prova yapmam gerek, sessiz olmaya çalışıyordum ama  - Özür dilerim.

 Rahatsız etmek istemezdim.

 - Hayır, rahatsız etmedin.

 - Tam tersi aslında.

 Çok hoş.

 - Teşekkür ederim.

 Söylediğin şarkıyı sen mi yazdın?

 - Hayır, Isley Kardeşler tarafından yazıldı.

 - Kardeşlerin mi yazdı?

 Hayır, ünlü bir şarkı bu.

 Radyoda çalınıyor.

 Bugünlerde radyo hakkında pek bir şey bilmiyorum.

 Gidip lobide yiyecek bir şeyler bulacaktım   ve bana katılıp katılamayacağına bakayım diye düşündüm.

 - Bu yerde birlikten kuvvet doğar muhtemelen.

 - Hayır, sorun değil.

 Emin misin?

 Bendensin.

 Ödenmiş bil.

 Şarkı söylerken dinlememe izin verdiğin için.

 Söylenebilecek en hoş şey bu.

 - Neden zil var ki?

 - Sanırım kendi başımızayız.

 - Yemeği ben halledeyim, sen de eğlenceyi hallet.

 - Anlaştık.

 Söylendiğine göre   karı-koca birden çok bıçak darbesine maruz kalmışlar ve polisler geldiğinde ölmüşler.

 Bernard Webber, Malibu cemiyetinde iyi tanınan   çoğunlukla evsiz çocuklarla ilgili yerel hayırseverlik faaliyetlerinde aktif biriydi.

 Gerçekten Isley Kardeşler'i hiç duymadın mı?

 O hâlde yapmamız gereken işler var.

 Burada işler nasıl gidiyor?

 İşinde kesinlikle benden daha iyisin.

 Bu gece ne kadar şanslı hissediyorsun?

 Kesinlike "o sandviçi ye" şansına sahip değil.

 - Turta?

 - Turta iyi olur.

 Bizim çok iyi  Hayır.

 Şarkı söyleyişini duydum, Meryem'in Yüreği kilisesinde oldukça iyi bir koromuz var.

 Aslında ben de öyle başladım.

 Kilise korosunda.

 Decatur'daki Aziz Paul Protestan Kilisesi.

 Lüteriyen ama bu konuya girmek zorunda değiliz.

 Bağışlandın.

 Eminim aynı ilahilerden bazılarını söylemiş olmalıyız.

 "Tanrım sana daha yakın" var biliyor musun?

 İsa için söylenen "Haleluya".

 Peki ya "Beni kollarına al, yükseklere çıkar"?

 İlk solomdu.

 Devamı  Hatırladın mı?

 Dürüt olmak gerekirse hafızam   tam olarak eskisi gibi değil.

 - Peki.

 Sanırım sıcak bir içki alacağım.

 İlgini çeker mi?

 - Hayır, böyle iyiyim.

 - Öyle mi?

 İstemez misin?

 - Soğuk bir gecede sıcak viski gibisi yoktur.

 - Böyle iyiyim, teşekkür ederim.

 Peki, burada ne işin var?

 Şu an Bakersfield'da yaşıyorum ama yarın Reno'da bir şarkı söyleme işim var.

 Çok heyecan verici.

 Kumarhane lobisinde 6'daki işi ifade etmekte kullanacağım bir kelime değil kesinlikle.

 - Fakat bu bir iş.

 - Niye burada kalıyorsun?

 İyi bir iş değil.

 Hiçbir şey ödemiyorlar   ama Reno'da sürekli kalsam zor duruma düşerim.

 - Kenar mahalleler daha ucuz.

 - Bunu niye yapıyorsun?

 Bazen bunu ben de kendime soruyorum biliyor musun.

 Şarkı söylemek şarkı söylemektir.

 Peki ya sen?

 Yolun El Royale'a nasıl düştü?

 Oakland'daki kardeşimi ziyaret ediyordum ve gece çökmeden önce yoldan çıkmak zorundaydım.

 Gözlerim gece pek iyi değil.

 Hem Ritz-Carlton da rezerve edilmişti, o yüzden işte buradayız.

 Sanırım kilise kumarhane lobisine yetecek kadar ödüyor.

 - O civarda, evet.

 - Peki ya kardeşin?

 - Birbirinize yakın mısınız?

 - Eskiden öyleydi.

 Eskiden, evet.

 Darlene  sana bir şey itiraf edebilir miyim?

 Hafızam tam olarak eskisi gibi değil dediğimde   sanırım bazı şeyleri biraz hafife almış olabilirim.

 Son birkaç yıldır hafızam   hafızamla ilgili sorunlar yaşıyorum   ve sebebin yalnızca yaşım olduğunu sanmıyorum.

 Eminim sorun yalnızca yaşım değil.

 Bazı günler uyanıyorum   ve kim olduğumu anımsayamıyorum.

 Zamanı kaybettiğim anlar var.

 Bugün erken saatte beni park alanında görüdüğünde   aslında nerede olduğumu, ne yaptığımı tamamen unutmuş durumdaydım.

 Çok tuhaf bir his.

 Etrafına bakıyorsun ve başka birisisin   ve onun kim olduğundan bihabersin.

 - Bir şey söyleyebilir miyim Peder?

 - Lütfen.

 Bence bir doktora görünmelisin.

 Evet, göründüm ve bunun sırf yaştan olmadığı fikrime katılıyor.

 - Üzüldüm.

 - "Merlamet" beklemiyorum.

 Merhamet.

 Biraz perişan göründüğüm için bilmeni istiyorum yalnızca.

 - Alınmanı istemem hanımefendi.

 - Hayır, hiç alınmadım.

 En iyisi de olabilir.

 Hayatımın anımsamaya değmeyecek kısımları var.

 Benim de var.

 Bir tane daha alabilirim.

 Seni ayartamayacağıma emin misin?

 - Hayır, iyiyim ben.

 - Emin misin?

 Kusurlu bir hafızam olabilir   ama yaşlı bir rahibin tek başına içmesine izin vermenin günah olduğunu anımsıyorum.

 - Pekâlâ, yalnızca bir tane.

 - Muhteşem!

 Belki de   daha sonra bir şarkıyla beni tekrar onurlandırman için seni ayartabilirim.

 Şansını fazla zorlama Peder.

 Yarın Reno'da olursan, saat 6'da sahne alıyorum.

 Çok isterdim.

 Çok isterdim   ama o zamana kadar  Ekipmanlarımızı alırken   diğer birkaç mikrofonla birlikte başka bir dinleme cihazı daha buldum.

 - Ekipmanı tanıdın mı?

 - Bizimkilerden olduğunu sanmıyorum efendim.

 İlaveten, otel odasında çift yönlü bir ayna olduğunu keşfettim.

 Ayrıca bir gözlem koridoru boyunca dizilmiş   aynı tertibat ve kamera sistemine sahip birkaç otel odası daha buldum.

 - Film buldun mu?

 - Hayır, kamerayı bulur bulmaz aradım.

 Operasyonumuzun tehlikeye düştüğünü varsaymak zorundayız.

 Bulduğunuz ve mevcut tüm gözetleme materyalleri elinize geçene kadar   oradan kimse ayrılmasın Ajan Broadbeck.

 - Anlaşıldı efendim.

 Efendim, başka bir şey daha var.

 Gözlem koridorunu araştırırken   adam kaçırma gibi görünen bir olaya şahit oldum.

 Beyaz genç bir kadın, yine beyaz başka bir kadını rehin almış gibi görünüyordu.

 Öncelik gözetleme materyallerinde Ajan Broadbeck.

 - Periferik meseleler bizim sorunumuz değil.

 - Efendim  Kendimi tekrar etme gibi bir alışkanlığım yok Ajan Broadbeck   hiçbir karışıklığa mahal vermemek için söylenen neyse onu yapacağım.

 <b>MÜDAHALE ETME!

 Merhaba!

 Selam.

 Çizmelerini beğendim.

 Babamın çizmeleriydi.

 Artık babana ait değillermiş gibi duruyor.

 O yüzden mi bu kadar üzgünsün?

 Buralarda çizmeyle dolaşan pek fazla kız göremeyiz.

 Doğruca istasyondan gelmiş olmalısın.

 Sorun yok Çizmeli.

 Bir şey söylemek zorunda değilsin.

 Bak şimdi, üç tahminde olayı çözeceğim.

 Tennessee.

 Hayır, bu çok kolay.

 Teksaslı değilsin.

 Bunu kesinkes biliyorum.

 Batı Virginia.

 Hayır, elbette değil.

 Kızı küçük düşürme Billy Lee.

 Sana takılıyorum yalnızca.

 Kumsalda çizme izlerini gördüğüm an anladım.

 Alabama kızısın.

 Gördün mü?

 Üç tahminde olayı çözerim demiştim.

 Şimdi gelip benimle yüzmek zorundasın.

 Anlaşma yoktu.

 Tabii ki vardı.

 Oynamaya başladığımız an oyunu fark ettin.

 Hadi Çizmeli.

 Artık ağlamak için sebebin yok.

 Şu an Kaliforniya'dasın.

 Rose.

 Rosie.

 Rose her şey yolunda.

 Her şey yolunda.

 Güvendesin, yanımdasın.

 Sorun yok, sorun yok.

 Seni çözemem Rosie.

 Kes şunu.

 Bana çok kızgın olduğunun farkındayım.

 Bir ölçüde haklı olabilirsin ama   şu durumun sona ermesini bekleyeceğiz.

 Seni kurtaracağım, ardından meseleyi tartışabiliriz.

 Ondan mümkün olduğu kadar uzaklaşmalıyız.

 Onda her türlü kötülük var.

 Ne yaptığın önemli değil Rose.

 Seni kurtaracağım   ve ardından her şeye yeniden başlayacağız.

 Hanımefendi.

 Merhaba.

 Rahatsızlık verdiğim için çok özür dilerim.

 Ne istiyorsunuz?

 Şey, hanımefendi.

 Ben Laramie Sullivan.

 Az önce otelin lobisinde tanışmıştık.

 Kapıyı açabilir misiniz?

 Hayır, açamam.

 Bunu elbette anlıyorum, evet.

 Temkinli olmak iyidir.

 İsterseniz kapıdan konuşabiliriz.

 Ne istiyorsun?

 Fırtına, oteli mahvetti hanımefendi.

 İnsanlar elektrik kesintilerinden falan şikâyet ediyor.

 Bu yüzden lobideki çocuk bana gelerek   hanımları kontrol edip güvende olmalarını sağlamamı söyledi.

 Ben iyiyim.

 Bunu duymak güzel.

 Bunu duymak güzel.

 Bakın sakıncası yoksa  Bas git!

 Sizi korkuttuğum için çok üzgünüm hanımefendi.

 Tehlikesiz bir gece geçirin.

 Bana bak!

 Her şey yoluna girecek.

 Her şey yolunda.

 Tamam mı?

 Her şey yolunda.

 Artık güvendesin.

 Dur da seni çözelim.

 Sakın dokunma.

 Bırak kanasın.

 Olur da bir daha ukalalık yapmak istersen   şu kan aklına gelsin ve yeniden düşün.

 Rosie nerede?

 Rosie, Rosie.

 Sakın çıkma tamam mı?

 Ne duyarsan duy, yerinden kımıldama.

 Rosie nerede?

 Ne duyarsan duy sesini çıkarma.

 Tamam, dinle beni.

 Artık korkmana gerek yok.

 - Tamam, güzel.

 - Rosie.

 Kenara çekil.

 Dinle.

 Peder Flynn.

 Peder.

 Peder Flynn.

 Peder Flynn.

 Sakın hareket etmeye çalışmayın Peder.

 Ben senin baban değilim.

 Acele etmeyin.

 Yavaş, yavaş.

 Neler oldu?

 Bu hangi şarkı?

 Nerede olduğunuzu biliyor musunuz Peder?

 Ne oldu?

 Ben de bunu soruyorum.

 Sizi yerde yatarken buldum.

 Başınızda cam kırıkları var.

 Nerede  Yalnız mıydım?

 Evet.

 Niye?

 Yanınızda birileri mi vardı?

 Hayır.

 Hayır.

 - Evlat, adım ne demiştin?

 - Miles.

 Miles içkiye ihtiyacım var.

 Bana bir içki ayarla.

 Bunun iyi bir fikir olduğuna emin değilim.

 Düzgünce düşünebilmem için bir kadeh içki lazım.

 Kendim de alırdım ama bak neler oluyor?

 Miles düştüm.

 İhtiyarım ben.

 Olur böyle şeyler.

 Viski getir.

 Peder  Sizden yardım   sizden yardım rica edebileceğimi umuyordum.

 Bir süredir   bir süredir kiliseden uzağım.

 Fakat hayatım boyunca dindar biriydim.

 Vaftiz edildim, kiliseye kabul edildim.

 Indiana'dan ayrıldığım güne kadar tek bir pazar ayinini kaçırmadım.

 Indiana'da doğdum ben.

 Ya öyle mi?

 Nerede?

 Tamam.

 Peder umuyordum ki  Günah çıkartmamı gerektirecek şeyler yaptım.

 - Şimdi sırası değil evlat.

 - Peki Peder, haklısınız.

 Elbette.

 Sadece  Pişmanım Peder.

 Tanrı şahidim olsun ki pişmanım.

 Ve ruhum için korkuyorum.

 Korkunç şeyler yaptım.

 Herkes kötü şeyler yapar.

 Dert etme.

 Sende odaların anahtarı var mı?

 Anahtarınız odanızda mı kaldı?

 Dediğim gibi evlat, ihtiyarım ben.

 İhtiyarım.

 Burada olmalıydı.

 - Peder  - Anahtar nerede?

 Miles.

 Buranın iyi bir yer olmadığını size söylemiştim Peder.

 Beni mi gözetledin?

 Neler gördün?

 Hiçbir şey görmedim!

 Görmedim, görmedim.

 Yalnızca onların izle dedikleri kişiyi izlerim.

 - Onlar kim?

 - Müdüriyet.

 Bir telefon alırım   falanca otele giriş yapacak, kamerayı hazırla derler.

 Seçimden bu yana pek telefon gelmedi.

 Çoğunlukla istedikleri şey insanların seks kaydı oluyor.

 Filmleri ne yapıyorsun?

 Filmi arkadaki bölmelerin birinde banyo edip   müdüriyete postalıyorum.

 Pennsylvania'daki posta kutusuna.

 Filmlerden herhangi birini hiç sakladın mı?

 Herhangi birini hiç sakladın mı?

 Miles.

 Geçen sene büyük kutlama zamanında   bir adam burada kaldı.

 Kodamanlardan biriydi, onu tanırsın.

 Müdüriyet filmini istedi.

 Onu gerçekten istediler.

 Ama adam bana karşı kibardı.

 Bana kimse kibar davranmaz   bu yüzden onlara odasında kadın yoktu dedim.

 Peki filmi sakladın mı?

 Peder günah çıkarmak istediğim mesele bu değil.

 Bundan çok daha kötü şeyler yaptım.

 Bu kim?

 Tanrım!

 Her şey yolunda.

 Her şey yolunda.

 Güvendesin.

 Yanımdasın.

 Kıza yardım etmek zorundayız.

 Kıza yardım etmek zorundayız Peder.

 Bir şeyler yapmalıyız.

 Ona yardım etmek zorundayız.

 Miles dinle beni.

 Miles!

 Dinle beni.

 Tanrı filmin nerede olduğunu bana söylemeni istiyor.

 Onda her türlü kötülük var.

 Peder Flynn.

 Hanımefendi.

 Merhaba.

 Rahatsızlık verdiğim için çok özür dilerim.

 Ne istiyorsunuz?

 Hanımefendi, ben Laramie Sullivan.

 Peder Flynn!

 Peder Flynn!

 Peder Flynn buraya gelin!

 Süpürge satıcısı az önce kapıyı kırdı ve   diğer kızı yere serdi.

 Ayrıca silahı var!

 Pencereden uzaklaş!

 Evlat!

 Yardım edin.

 Yardım edin.

 Bu da ne?

 Yüce Tanrım!

 Şansınızı zorlamayın Peder.

 Yarın Reno'da olursan, saat 6'da sahne alıyorum.

 Çok isterdim   ama o zamana kadar  Hadi.

 Hadi!

 Hadi!

 Tanrım  Tanrım  Yol göstermene muhtacım.

 Karanlıktayım ve ışığına muhtacım.

 Rose kenara çekil.

 Yüce Tanrım!

 Rosie   burada kal.

 - Lütfen öldürme  - Hadi.

 O lanet ellerini görebileceğim yerde tut.

 Ne yapıyorsun?

 Selam, benim.

 Bilmem ki.

 Yanımda Em var.

 Elimi kolumu iple bağladı.

 Sanırım bir polis öldürdü.

 Bir oteldeyiz.

 Bilmiyorum.

 Öyle mi?

 Tamam.

 Dur bakayım.

 El Royale yazıyor.

 Rosie!

 Rosie buraya gel.

 Kapatmalıyım.

 Tamam.

 Yakında yine görüşürüz.

 Rosie!

 Hadi ama!

 Hadi!

 Hayır, hayır, hayır!

 Tanrım!

 Sadece konuşmak istiyorum.

 Pencereyi aç.

 Sadece konuşmak istiyorum.

 Arabaya binebilir miyim?

 Seni alnının ortasından vururum.

 İnan bana.

 Sana inanıyorum.

 Burada başımız biraz belada.

 Lobide seni ilaçla bayıltmaya çalıştığım için özür dilerim.

 Niyetim seninle beraber olmak falan değildi   yalnızca odana girmem gerekiyordu.

 Sana zarar vermek de istemedim.

 Yani olması gerekenden fazla.

 Diyorum ki kafamda şişe kırdığın için sana kızgın değilim.

 Şu kızların polis gibi birini öldürdüklerine eminim.

 Öldürdüler.

 Gördün mü?

 Evet.

 Bu onun silahı mı?

 Bizim için kötü oldu.

 Ben gerçek bir peder değilim.

 Ya, cidden mi?

 <b>ODA 4 - Öldüler mi?

 - Hayır, yaşayacaklar.

 Ehliyeti nereden aldın sen?

 Aniden şerit değiştirdiler.

 Evet, arabayla onları sıkıştırınca bunu yapma eğiliminde olurlar.

 Tamponundan ayrılma, korkmasını istiyorum dedin.

 Korkut dedim, komaya sok demedim.

 - İşte başlıyoruz.

 - Öldüler mi?

 Tamam.

 Ehliyeti nereden aldın sen?

 Bu konuyu konuştuk zaten!

 Çenenizi kapayın!

 Parayı alın!

 - Ölmediler.

 - Tanrıya şükürler olsun.

 - Arabayı burada bırakamayız.

 - Evet.

 - Yolda gider mi?

 - Evet diyelim.

 Sence yeni çocuk deli mi yoksa sadece aptal mı?

 Aptal diyeceğim ama ikna edilmeye açığım.

 Ne yapacağız Dock?

 Arabadan in.

 Arabadan in Felix.

 Al bunu.

 Çocuğu al ve Rocklin'de Chevy'i terk edip ayrılın.

 Onları güneye çekeceğim.

 Peşimdekilerden kurtulduğumda arabayı yakacağım.

 El Royale'de buluşuruz, tamam mı?

 Felix.

 O piçlerle çok da uğraşma tamam mı?

 Bundan emin misin Dock?

 Bu iş bizim için çocuk oyuncağı Felix.

 Her şey kontrolüm altında.

 Herkes ayağa kalksın.

 Donald O'Kelly hırsızlık ve hırsızlık suçunu işleme kastından suçlu bulundun.

 Seni federal hapishanede 15 yıla mahkûm ediyorum.

 Ne?

 Neredeyim?

 - Dock.

 - Neredeyim?

 Dock.

 Tamam.

 Ne?

 Neredeyim?

 Son on senedir yattığın lanet yerdesin.

 İyi olacaksın dostum.

 Tanrım!

 Bu konuda bir şey yapmalıyız Dock.

 Ne düşünüyorsun?

 Öncelikle zencilerle kavga etmeyi kesmen gerektiğini düşünüyorum.

 - Meski  Meski  - Meksikalılar.

 Evet, bu defa onlardı.

 Ben hiçbir şey yapmadım da.

 Bir şey yaptığında olanları görmekten nefret ediyorum.

 Şey  Bana koridorun sonunda kalan ve bir daha yürüyemeyecek olan oğlanı anlatsana.

 - Üzerime atladı.

 - Mutlaka öyledir.

 - Sebep kavga değil.

 - Evet.

 Sebep kavga değil.

 Bana ailenden bahseder misin?

 Aile geçmişinizde bunama ya da alzaymır hastası olan var mı?

 Annem.

 Annemin babası.

 Ne kadar zamanım var?

 - Şartlı tahliyene ne kadar var?

 - Altı ay.

 O zamana kadar yaşarsın.

 Felix yani kardeşim ve ben Stockton'un dışında bir zırhlı araç soyduk.

 İş kötü gitti ve sanırım aramızda köstebek vardı.

 Felix burada, El Royale'de yani buluşma yerinde öldürüldü.

 İşlerin kötü gitme ihtimaline karşı bir plan yapmıştık.

 Parayı odanın tabanına gömecekti.

 Hangi oda demiştik anımsamıyorum.

 Ya dörttü ya da beş.

 İçeride sana anlattıklarım doğru.

 Hafızam eskisi gibi değil.

 Yanlış tahminde bulundum.

 Bu yüzden odanda bir çanta paranın gömülü olduğunu sanıyorum Darlene   ve almak için yardımına ihtiyacım var.

 - Tüm bunlara inanmamı mı bekliyorsun?

 - Gerçek olan bu.

 Tuhaf ama gerçek olan bu.

 Ama anlıyorum.

 Güvenilmez biri olduğumu yüzüme bakar bakmaz nasıl anladın?

 Hayatın insanlardan darbe yemekle geçmişse madrabazı gözünden tanımayı öğreniyorsun.

 - Bu cümle bir şarkıda mı geçiyor?

 - Hayır.

 Yanılıyor olsaydın   bir rahibi yüzünü yok yere haşat edecektin.

 Kendimi affetmenin bir yolunu bulurdum.

 Evet, sanırım yerinde olsam ben de aynı şeyi yapardım.

 Ya şimdi?

 Benim yerimde olsan ne yaparsın?

 İlk tepkim ihtiyarı alnının ortasından vurmak ve Dodge'u terk etmek olurdu.

 Çok haklısın.

 Ancak aklıma şu da gelirdi.

 Hiçbir araba çalışmıyor.

 Fırtına da duracak gibi değil.

 Çok yakında şu ölü polisi aramaya gelen insanlar olacak.

 O insanlar geldiğinde gecenin bir yarısı   elinde silahla ormanda dolaşan siyahi kadın olmak istemezdim.

 Bu yüzden diğer seçeneklerime kafa yormaya başlardım.

 Tahminen içeri döner ve şu kızlarla şansımı denerdim.

 Bunu düşünmediğimi sana söyleyebilirim.

 Bu durumda aklıma üçüncü bir seçenek gelir.

 Belki ihtiyara kulak veririm, belki gerçeği söylüyordur.

 Belki odamda gerçekten para gömülüdür.

 Belki de ihtiyarın   fazla ömrü kalmamıştır ve   odanın tabanından ne bulursak fifti fifti bölüşmeye razıdır.

 Yanılıyorsam onu daha sonra yine vurabilirim değil mi?

 Ancak haklıysam   bu gece hayatta kalabilirim.

 Haklıysam   buradan giderken cebimde hayatımı sonsuza dek değiştirecek kadar para olur.

 Tam olarak ne kadar paradan bahsediyoruz?

 Pekâlâ  Burası bir tür sapık oteli mi?

 Hayır.

 Evet, bilmiyorum.

 Beni yüzümden vurdun.

 Şimdi açık konuşalım.

 Vurulmayı hak eden birini vurdum.

 Sense arkada sinsice beklerken   yüzünü kendi ellerinle saçma tarlasına çevirttin.

 Dur bir dakika.

 Kafanda cam kırıkları var.

 Nasıl görünüyor?

 Dürüst olmak gerekirse daha önce nasıl göründüğünü anımsamıyorum   ama bazı şeylerin değiştiği gerçeğini kabullenmelisin.

 Beni öldürecek misin?

 Şahit olduğun şeyden sonra seni nasıl sağ bırakabilirim?

 Daha kötülerine şahit oldum   ve tek kelime etmedim.

 Tüfekle öldürülen bir adamdan daha kötüsüne mi şahit oldun?

 Her türlü kötülüğü gördüm.

 Bir defasında   senatörün teki bir fahişeyi öyle dövdü ki   kadın eskiden dişlerinin olduğu yere kanama dursun diye çoraplarını tıktı.

 Bir defasında   bir esrarkeş duvara kendi pisliğiyle "özür dilerim" yazdı.

 Ki bu durum da   soğumuş cesedini temizlerken işimi kolaylaştırdı.

 Bir defasında herifin tekini kurtla yatarken gördüm.

 Adam boynuna tasma taktığı   yetişkin bir vahşi kurdu odaya sürükleyerek   yatağına bağlayıp   tüm kıyafetlerini çıkarttı.

 Yatağa, kurdun yanına uzanıp ona sarıldı.

 Tüm gece boyunca.

 Cinsel bir şey değildi   ama cinsellik değildi de diyemem.

 Adam gözyaşları içinde kurda sarılmış yatakta yatarken yardım et diyordu.

 Tüm gece boyunca.

 Bunları hiç kimseye anlatmadım.

 Keşke bunları bana anlatmasaydın.

 Beni öldürmek zorunda değilsin.

 Zaten sizin hakkınızda ne anlatabilirim ki?

 İki kız onları vurmak isteyen birini mi öldürdü diyeceğim?

 İsimlerinizi bile bilmiyorum.

 Adım Rose.

 Söyleme.

 - Rose Summerspring.

 - O ise kardeşim Emily.

 Senin adın ne?

 Miles.

 Miles Miller.

 Tanıştığımıza memnun oldum Miles.

 Diğerleri nerede?

 Rose.

 Adın bu değil mi?

 Lütfen Rose.

 Lütfen beni öldürme.

 Bu tamamen bana bağlı değil.

 Onunla konuşabilirsin.

 O senin kardeşin, sözünü dinler.

 Bu ona da bağlı değil.

 Öyleyse kime bağlı?

 Peder nerede?

 Miles  Bilmiyorum.

 Ancak bir şeyler biliyorsun değil mi?

 Bu senin mi?

 İster misin?

 Peder nerede?

 Bilmiyorum.

 Yemin ederim   onu ben de bulmak istiyorum.

 Lütfen.

 Ne istersen yaparım.

 Yalnızca pederi bulduğun zaman onunla konuşmama izin ver.

 Beni öldürmeden önce onunla konuşmama müsaade et.

 Onu öldürmek zorunda kalmayabileceğimizi ona anlatmaya çalışıyorum.

 Ama bu durum bize bağlı değil.

 Kime bağlı Rose?

 Rose ne yaptın?

 Selamlar!

 Yanımızda ne kadar kalmayı düşünüyorsun?

 Sanırım kardeşim ne kadar kalırsa.

 Sırf akrabasın diye ailenin bir parçası olman gerekmiyor.

 Niye burada olmak istiyorsun?

 Rosie ona oldukça iyi davrandığını söylüyor.

 Bunun için minnettarım.

 Tanrı nedir?

 Size göre Tanrı nedir?

 Gök kubbedeki biri midir?

 Geceleri ona dua mı edersiniz?

 Ondan sizi korumasını mı istersiniz?

 Şu an bizimle mi?

 Belki Tanrı yoktur.

 Belki tüm bunlar yalandır.

 Bakın her şeyi anladığımı söylemiyorum.

 Anlamadım ama oyunu fark ettim.

 Doğru ve yanlış onlar tarafından belirlenir, sonra da size bir seçim yaptırırlar.

 İşte böylece her şey basit bir seçimle başlar   hangi taraftasınız?

 Yukarı mı aşağı mı?

 İyilik mi kötülük mü?

 Doğru mu, yanlış mı?

 Tanrı var mı, yok mu?

 Çok kolay, seçin birini.

 Çizmeli hemen seç.

 Sen iyilerden misin yoksa kötülerden mi?

 İkisi de değilim.

 Hile yapıyor çünkü aradığım cevabı biliyor.

 Çizmeli burada insanların önünde konuşma yapıyorum.

 İşimi bozma lütfen.

 Sana seçim yaptıracaklar.

 İzle.

 Hemen şimdi yapacağım, hemen şimdi   en gözde öğrencimle yapacağım.

 Çizmeli buraya gelip bana yardım eder misin?

 Bir de   Millie gelip sen de bize katılır mısın?

 Hadi.

 Bu akşam bir kavga izleyeceğiz.

 Kavga izlemeyeli uzun zaman oldu değil mi?

 Ama durun biraz.

 Rosie kavga etmek istemiyor.

 Oyunu oynamaması gerektiğini bilecek kadar akıllı değil mi?

 Fakat onu şöyle ikna edeceğim.

 Onu gerçekten istediği bir şeyle kandıracağım.

 İkiniz bu akşam adamakıllı şekilde kavga ederseniz   kazanan   kazanan kişi bu geceyi büyük evde benimle geçirecek.

 Ne dersiniz?

 Gördünüz mü?

 Şimdi dedikleri gibi işin içine çıkar karıştı.

 Ne diyorsun Çizmeli?

 Oynamak ister misin?

 Evet.

 Öyleyse bir taraf seç.

 Doğru mu yoksa yanlış mı?

 Doğru olmak istiyorum.

 Doğru olmak istiyor.

 Bu durum da sanırım sen yanlış oluyorsun Millie.

 Öyleyse piyesimiz başlasın.

 Hadi başlayın.

 Sakin ol Emily.

 Büyük bir kız o.

 Başının çaresine bakabilir.

 En önemli kısım ise şu   onlar kavga ederken ben ne yapıyorum?

 Kavgaya karışmadığıma eminim.

 Ne yapıyorum?

 Onları izliyorum.

 Bundan zevk alıyorum.

 Ardından buraya yaklaşıyor ve   sahip oldukları şeyi alıyorum.

 Farkına varmıyorlar bile   çünkü oyunumu oynamakla çok meşguller.

 Tamam, tamam.

 Rosie, Rosie.

 Gel.

 Tamam, tamam.

 Tamam, tamam.

 Kavga sona erdi, tamam mı?

 Tamam, kavga sona erdi.

 Rosie, Rosie.

 Kavga sona erdi.

 Kucaklaşın.

 Tamam, tamam.

 İyi iş çıkardınız.

 İkiniz de iyi iş çıkardı.

 Peki ne öğrendik?

 Belki oyunlarını artık oynamayız.

 Belki yalanlarına kulak vermeyiz.

 Belki bu dünyadaki tek hakikat tam buradadır.

 Burada.

 Şurada   orada, orada ve oradadır.

 Biz   belki bu gecenin şerefine kendi tanrımız oluruz.

 Peder Flynn.

 İşlediğim günahlar için beni bağışlayın Peder.

 Lütfen Peder  Çeneni kapamazsan çocuk, ağzını bağlamak zorunda kalacağım.

 Peder işlediğim günahlar için beni bağışlayın lütfen.

 Lütfen Peder  Hayır, hayır.

 Sanırım sen Peder Flynn oluyorsun.

 Bu durumda ölü herifin adı Laramie Seymour Sullivan.

 Sizin adınız ise hanımefendi, Darlene Sweet.

 S.. tir yazan kişiyse   içimden bir ses bunu Emily'm yazmıştır diyor.

 Otelde kalan başka kimse var mı?

 Wade, Annabell   şunların arkasında durup   sandalyelerden kurtulmaya çalışırlarsa başlarının arkasından vurun.

 Flicker, Roman buraya gelin.

 Yedi numaralı odaya gidip ölü adamı alın.

 Herifin tüm eşyasını ve cesedi arabanın bagajına yerleştirin.

 Ardından oda oda gezin.

 Başka birileri daha var mı diye bakın.

 Bulabilirseniz buraya getirin.

 Onlara ne olacak?

 Önce cevaplanması gereken bazı sorular soracağım.

 Fakat bagajda biraz yer bırakın.

 Merhaba Em.

 Billy Lee.

 Vedalaşmadan   gittiğinin farkında mısın?

 Bu beni üzmez mi sandın?

 Hayır, üzüleceğin aklıma geldi.

 Ancak üzüldüğünde hazır olacağım.

 Hazır görünmüyorsun.

 Beni uygun olmayan bir akşamda yakaladın.

 Ne şans değil mi?

 Yaptıklarını onlara anlattın mı?

 Onun yaptıklarını anlattın mı?

 Ne yapmışım?

 Şey, evet.

 Hepsi için üzgünüm.

 Üzgün.

 Sorun yok Çizmeli.

 Kaliforniya'ya döndüğümüzde bu sorunu hallederiz.

 Şu an elimizde bir Nevada sorunu var.

 Miles  Buranın olayı ne?

 Bir tür sapık oteli mi?

 Çocuk sana cevap veremez.

 Ağzını bağladın.

 Öyleyse sana sorayım.

 Otelden bir çanta dolusu parayla ayrılan pedere sorayım.

 Tamam.

 Evet, tahminimce burası bir tür sapık oteli.

 Çocuğun bana söylediğine göre insanları iş tutarken kaydediyor ve   filmi patronlarına yolluyor.

 Patronları kim?

 Otelin sahipleri.

 Bilmiyorum.

 Bu gerçekten önemli mi?

 Belki.

 Öyleyse bu bilgiyi sana kendi rızasıyla mı verdi?

 Sanırım günah çıkarmaya çalışıyordu.

 Sanırım bunun yükü altında eziliyor.

 Sanırım şu an günah çıkarmaya çalışıyor   çünkü bu işin nereye gideceğini biliyor ve   ruhu için korkuyor.

 Dostum   bak, ruhun için o kadar endişeliysen   en başta tüm bu kötülükleri yapmamalıydın belki de.

 Bu düşündüğüm kişi mi?

 Bakmak istiyorum.

 Bir dakika.

 Peki senin gibi bir rahibin üzerinde bu filmin işi ne?

 İnsanlar sevişiyor işte.

 Hayır, daha yakından bak Rose.

 Bir dakika, onu tanıyorum.

 Adam öldü.

 Evet, öyle.

 Evet, öyle.

 Pekâlâ.

 - Para nereden geliyor?

 - O para 

Şu an sana soru sormuyorum Peder.

 Bayan Darlene Sweet para nereden geliyor?

 - Para benim.

 - Senin mi?

 Öyle mi?

 Senin gibi bir kadın bu kadar parayı nasıl elde eder?

 Şarkı söyleyerek kazandım.

 - Öyleyse harika bir şarkıcı olmalısın.

 - Öyleyim.

 Peki sıra sana geldi.

 - Para nereden geliyor?

 - Sana doğruyu söylüyor.

 Para onun, şarkı söyleyerek kazanmış.

 Evet, sen de rahipsin öyle mi?

 - Öyleyim.

 - Bahsetmeyi unuttum.

 Rahiplerden nefret ederim.

 Hikâyeni değiştirmek ister misin?

 - Hayır.

 - Tamam o zaman.

 Çizmeli müzik kutusundan bizim için niye bir şarkı seçmiyorsun?

 Sizce de burası çok sessiz değil mi?

 Canımı sıkıyor.

 Kimin şarkısı bu?

 Deep Purple sanırım.

 Hiç tarzım değil.

 İkinizin biraz sonra gerçekleşecek olan şeye tüm dikkatinizi vermenizi istiyorum tamam mı?

 Sorularıma samimi yanıtlar ararken   neler olabileceğini aklınızdan sakın çıkarmayın.

 Tamam.

 Emily.

 Bir renk seç.

 - Kırmızı ya da siyah.

 - Hayır.

 Hayır mı?

 Bu hiç hoş bir cevap değil.

 Hemen hemen bir aile olduğumuz için sana bir fırsat sunuyorum.

 Ayrıca bunu düşünmem bile düpedüz bir iyilik.

 Çizmeli kardeşin ne diyor duyuyor musun?

 Em, Billy Lee sana fırsat sunuyorsa kabul etmen gerektiğini düşünüyorum.

 Benim olanı aldığında peşine düşmem mi sandın?

 - O sana ait değil.

 - Rosie sen benim misin?

 - Tabii ki.

 - Tabii ki.

 Sen gelene kadar zorbalık yoktu.

 Evet, belki öyle.

 Belki de değil.

 Ancak şimdi var değil mi?

 Bir renk seç Em.

 Tekrar sormayacağım.

 Renk seç.

 Renk seç.

 Kırmızı.

 - Bu durumda sana siyah kalıyor evlat.

 - Ne?

 Hayır, hayır.

 Gel buraya.

 Dua edeceksen şimdi tam vakti.

 İşlediğim günahlar için beni bağışlayın Peder.

 - Sandığınızdan çok daha kötü şeyler yaptım.

 - Evlat  İşlediğim günahlar için pişmanım Peder Flynn.

 Beni bağışlayın Peder.

 Günah işledim ve ben  Lütfen Peder Flynn!

 Ona sen mi söylersin yoksa benim mi söylememi istersin?

 İşlediğim günahlar için pişmanım Peder Flynn.

 - Miles  - Lütfen!

 - Beni bağışlayın Peder!

 - Adam peder değil evlat!

 Görünüşe göre Tanrı henüz senden vazgeçmemiş.

 Hayır!

 Peki bir sonraki oyunda kim yer almak ister?

 Wade, Annabell gözünüzü şuradan ayırmayın.

 İnsanlar kendilerini bekleyen şeyleri görünce önceden kestirilemeyen şeyler yapabilir.

 Daha açık sözlü olacak mısınız?

 Elbette.

 Şu viskiden biraz alabilir miyim?

 Tabii.

 Neden olmasın?

 Pedere bir bardak viski verebilir misin Çizmeli?

 Bunu daha fazla yapamam.

 - Yapamam.

 - Evlat   çeneni kapamazsan oyunu seninle bir daha oynarım.

 Hadi yeniden deneyelim.

 Para nereden geliyor?

 Parayı yaklaşık on yıl önce çalıp   buraya sakladım.

 Bir süre hapis yattım ve   birkaç gün önce çıktım.

 Parayı geri almak için bu akşam buraya geldim.

 O zaman niye rahip gibi giyindin?

 Çok soru sorulsun istemedim.

 İnsanlar üzerinde din adamı kıyafeti olanlara göz yummak eğiliminde olur.

 - Ya sen?

 - Yalnızca bir şarkıcıyım.

 Para benim odamda saklıymış.

 Geri alması için ona yardım edersem yarı yarıya bölüşebileceğimizi söyledi.

 Tabii ki söyler.

 Tabii ki.

 Evet   çünkü asıl bununla turnayı gözünden vuracaktın değil mi Peder?

 Bunu sen buldun.

 Bahse girerim sana bundan bahsetmemiştir bile.

 - Filmin kime ait olduğunu bilmek ister misin?

 - Hayır.

 Umurumda değil.

 Öyleyse tatlım bu filmde ne olduğunu anlamazsın.

 Dur tahmin edeyim.

 Çok konuşan bir adam   filmin kahramanı.

 Adam o kadar çok konuşuyor ki bir şeylere inandığını sanıyor.

 Aslında s.. mek istediğini s.. en herifin teki.

 Buna yeterince şahit oldum.

 Artık bu konu beni öfkelendirmiyor bile.

 Bıktım.

 Sizin gibi adamlardan usandım.

 Gerçekte nasıl biri olduğunu göremediğimi mi sanıyorsun?

 Zayıf ve kaybolmuş kişileri avlayan   çıtkırıldım bir adamcağız.

 - Evet, şayet ben  - Duydum.

 Umurumda değil.

 Şurada oturup yağmuru dinlemeyi tercih ederim.

 Dinle bakalım.

 Filmi alır almaz niye gitmedin?

 Film bir çanta dolusu paradan çok daha değerli.

 O para için hapis yattım.

 Kardeşim o para için canını verdi.

 O para benim.

 - O para bizim.

 - O para bizim.

 Film niye bu kadar değerli?

 Adam ölü, kim umursar?

 Bazen Çizmeli, bir adamın hatırası kendisinden çok daha fazla önem taşır.

 Değil mi Peder?

 Evet, sen öyle diyorsan.

 Paralarının peşine kimler düşecek?

 - Hiç kimse.

 - Birileri her zaman paranın peşindedir!

 Hayır, ben hariç hepsi öldü.

 Sen tam olarak kimsin?

 Şu hikâyeyi gözden geçirmek istiyorum diyelim.

 Gerçek adınız nedir Peder?

 Şey  Sana gerçek adımı söylemiş miydim?

 - Hayır, hiç söylemedin.

 - Öyle mi?

 Yeniden oyun mu oynamak istersiniz?

 Anımsayamıyor.

 Hafızası iyi değil.

 - Sana bunu mu söyledi?

 - Evet.

 Bu moruğun söylediği her şeye inanır mısın?

 Evet, buna inanıyorum.

 Pekâlâ.

 Bakalım hafızasını yerine getirebilecek miyiz Darlene?

 Renk seç.

 Ortalık yine sessizleşti.

 - Bu hoşuma gitmedi.

 - Evet, benim de hoşuma gitmedi.

 Sen şarkıcı değil misin?

 Niye bizim için bir şey mırıldanmıyorsun Darlene?

 - Hayır, istemem.

 - Bak ne diyeceğim.

 Bize şarkı söylersen ve dediğin kadar iyi bir şarkıcıysan   seni oyuna bir daha dahil etmem.

 - Sakın yapma.

 Aklına koyduğunu yapacak ama seni şarkı söylerken duymayı hak etmiyor.

 - Keyfiniz bilir!

 - Dur  Daha iyilerini duydum.

 Hayır!

 Billy Lee'yi vuracaksın!

 Hayır, bunu yapamam.

 Bunu daha fazla yapamam.

 - Yapamam.

 Bunu yapamam.

 - Miles.

 - Daha fazla insan öldüremem.

 - Miles!

 Bize yardım et.

 Daha fazla insan öldüremem.

 Kaç kişiyi öldürdün Miles?

 123.BAKIM ODASI

Tanrım Ginger!

 Bak şu çocuğun yaptıklarına.

 Miller!

 Ateş etmeyi neden kestin lan?

 Miles.

 Bunu yapamam.

 Daha fazla insan öldüremem.

 Miles   sorun değil.

 Daha fazla insan öldürmek zorunda değilsin.

 ...punun evladı!

 Bakalım bunu hatırlayabilecek misin?

 Sakin ol evlat.

 Silahı al.

 Üzgünüm.

 Çok üzgünüm.

 Hayır!

 Ona yardım et.

 Yapamam.

 - Hayır Tanrım.

 Tanrım lütfen.

 - Ona yardım et.

 Lütfen Tanrım.

 Böyle ölmeyi iste  Günah çıkar.

 Günah çıkar oğlum.

 Sen bir peder   sen peder değilsin.

 - Tabii ki pederim.

 Miles Miller, benim adım Peder Daniel Flynn   ve günahlarını bağışlamak için buradayım.

 - İşlediğim günahlar için beni affedin Peder.

 - Tabii ki.

 Günah işledim.

 İşlediğim günahların sayısını unuttum.

 Öldürdüm.

 O kadar çok insan öldürdüm ki.

 Çok üzgünüm Peder.

 - Sorun yok.

 - Hayır, var.

 Çok kötülük yaptım.

 Yalan söyledim, çaldım.

 İnsanları incittim.

 Hepsini yanlış olduğunu bile bile yaptım.

 Çok üzgünüm Peder.

 Günahlarının bağışlanması diliyor musun?

 Evet, diliyorum.

 - Kendini Tanrı'nın merhametli kollarına bırakıyor musun?

 - Evet.

 Kalan zamanını Tanrı'ya adayacak mısın?

 - Çok geç kaldım.

 - Hayır, asla çok geç değildir.

 Evet, çabalayacağım.

 Daha iyi olmaya çabalayacağım.

 Daha iyi bir insan olmaya çabalayacağım.

 Pişmanım.

 - Pişmanım Peder Flynn.

 - Bağışlandın.

 Miles Miller   baba, oğul ve kutsal ruh adına   seni bağışlıyorum.

 Şeytanınız bol olsun millet.

 Ve 47. Bu akşam sizin için özel bir sürprizimiz var.

 Güzel Kaliforniya, Los Angeles'tan ta buraya   Reno'ya gelen Darlene Sweet'e koca bir alkış hanımlar, beyler.

 Bu akşam beni dinlemeye geldiğiniz için hepinize teşekkür ederim.

 Benim için anlamı büyük.

EL ROYALE'DE ZOR ZAMANLAR

Teşekkürler, çok teşekkürler.

 Çok kibarsınız.

 Teşekkürler.

 Tanrım, lütfen içeri girin.

 Herkese yetecek kadar yer var.

 Lütfen gelin.

 Sorun olmazsa sizin için birkaç şarkı daha söylemek isteriz.

 

Önceki Yazı
« Prev Post
Sonraki Yazı
Next Post »

Benzer Yazılar