Ters Yüz (2015) Inside Out
| |
95 dk
Yönetmen:
Pete Docter, Ronnie Del Carmen
Senaryo:
Pete Docter, Ronnie Del Carmen, Meg
LeFauve
Ülke:
ABD
Tür:
Animasyon, Macera, Komedi
Vizyon
Tarihi:
19 Haziran 2015 (Türkiye)
Dil:
İngilizce
Müzik:
Michael Giacchino
Çekim
Yeri:
Emeryville, California, ABD
Kelimeler:
üzüntü, sevinç, hatıra, devamı...
Nam-ı Diğer:
The Untitled Pixar Movie That Takes You
Inside the Mind
Oyuncular
Amy Poehler
Phyllis Smith
Richard Kind
Bill Hader
Lewis Black
Özet
Bulutların üzerinde macera dolu bir balon
yolculuğundan canavarlarla dolu bir şehre varış.
Babası San Francisco’da yeni bir işe
başlayınca Orta-Batı’daki hayatından kopmak zorunda kalan Riley de hepimiz gibi
duyguları ile hareket eden bir kızdır. Neşe, Korku, Öfke, Tiksinti ve Üzüntü
(Gupse Özay)... Bu duygular, Riley’nin zihninin içinde ana merkezde yaşar ve
ona günlük hayatında tavsiyeler verirler. Riley ve duyguları San Francisco’da
yeni bir hayata alışmak için çabalarken ana merkezde kargaşa baş gösterir.
Neşe’nin, Riley’nin en önemli duygusu olmasına ve her şeyi pozitif tutmaya
çalışmasına rağmen, diğer duygular yeni bir şehre, eve ve okula uyum sağlama
konusunda birbirleriyle çelişir.
Altyazı
Birine
bakıp şöyle düşündüğünüz oldu mu?
"Kafasında
neler dönüyor acaba?”
Ben
biliyorum.
Riley'nin
kafasında dönenleri biliyorum yani.
İşte
kendisi.
Merhaba
Riley.
-
Güzelliğe bak.
Evimize
neşe mi getirdin bakayım sen?
Mükemmeldi.
Sadece
Riley'yle ben.
Sonsuza
dek.
Ya
da 33 saniyeye dek.
Benim
adım Üzüntü.
Merhabalar.
Ben
de Neşe.
Acaba
Şöyle biraz kenara Ay işte, şunu bir düzelteyim.
Sağ
ol.
Bu
daha başlangıçtı bir de.
O
dakikadan sonra kumanda merkezi daha da kalabalıklaştı.
Çok
güzel.
Tamam.
Gayet
iyi gidiyor gibisin.
Çok
güzel.
Aman!
Aman!
Olamaz!
Dikkat
et!
Bu
da Korku.
Riley'yi güvende tutma konusunda gayet
başarılı.
Yavaş,
yavaş.
Geri
çekil!
Tamam,
bir şey olmadı.
-
Teşekkürlerimi sunuyorum.
-
Tebrikler.
Şimdi
sıra tekrar bizde.
Hadi
bakalım, aç ağzını.
-
Bu yeni bir durum.
-
Güvenli mi dersiniz?
Nedir
bu?
Dikkatli
olun.
Tehlikeli
bir koku alıyorum millet.
Durun
bakalım, bu da ne?
Bu
da Tiksinti.
Riley'yi
bedenen ve sosyal yönden zehirlenmekten alıkoyuyor.
Pek
canlı bir rengi yok.
Dinazor
gibi de kesilmemiş.
Bir
saniye.
Brokoli
bu!
Iy!
E
hayatlarımızı kurtardım şimdi.
Rica
ederim, teveccühünüz.
Riley,
yemeğini bitirmezsen tatlı yiyemezsin.
Ne?
Biraz önce tatlı yiyemeyeceğimizi mi söyledi o?
Bu
Öfke.
Kendisi
her
şeyin adil olması konusunda biraz fazla takıntılı.
Demek
olayı bu noktaya getirmek istiyorsun ihtiyar.
Tatlı
yok demek?
Ah
tabii, hemen yemeğimizi yiyeceğiz.
Sen
bunu yedikten sonra ama!
Riley,
Riley.
Uçak
geliyor.
Uçak.
Uçak
geldi millet.
Üzüntü'yle
tanışmıştınız.
O Kendisi Ne yaptığını tam olarak bilmiyorum.
Kontrol
de ettim ama gidecek başka yeri yok.
O
da iyi, biz de iyiyiz, her şey harika.
Neyse,
bunlar Riley'nin hatıraları.
Övünmek
gibi olmasın ama, fark ettiyseniz çoğu da mutlu anılar.
Ama
asıl mühim olanlar burada.
Pek
tekniğine girmek istemiyorum fakat bunlara "çekirdek
hatıralar" deniyor.
Her
biri, Riley'nin hayatındaki aşırı önemli zamanları temsil ediyor.
Mesela
ilk golünü attığı zaman gibi.
İnanılmazdı!
Şuna
bakın!
Çok
güzel.
İşte
bu!
Her
çekirdek hatıra da Riley'nin kişiliğindeki farklı bir yönünü
güçlendiriyor.
Mesela,
Hokey Adası.
Benim
favorim Şaklabanlık Adası.
Gel
bakayım buraya maymun seni.
Evet,
Şaklabanlık'ın üstüne yok.
Arkadaşlık
Adası da epey iyi.
Dürüstlük
Adası'na da bayılıyorum.
Dürüstçe
diyorum.
Aile
Adası da muhteşem tabii.
Kısacası,
Riley'yi Riley yapan şey kişilik adaları.
Dikkat,
balık geliyor!
Lav!
#
Hangi arkadaşın hep oyun ister?
Bing
Bong.
Bing Bong.
# Çok güzel.
Beyin
donması!
İşte
bu!
-
İyi geceler yavrum.
-
İyi geceler baba.
Ve
paydos.
İşte
budur!
Mükemmel
bir gün daha.
Herkesi
kutlarım.
Bu
anıları, uzun süreli hatıralara gönderelim hadi.
Bugün
de ölmedik.
Niteliksiz
başarı diye buna derim.
Durum
bu işte.
Kızımızı
çok seviyoruz.
Harika
arkadaşları ve harika bir evi var.
Bundan
iyisi olamazdı.
Ne
de olsa Riley 11 yaşında artık.
Ne
olabilir ki?
"Satıldı"
Ne?!
Bunu
hiç düşünmemiştim.
Altın
Kapı Köprüsü'ne baksana, ne kadar güzel.
Sandığımız
gibi som altından yapılmamış olması hayal kırıklığına uğratsa da, olsun ya!
İyi
ki depremlerin söylentiden ibaret olduğunu söyledin Neşe.
Yoksa
şu an korkudan ölüyor olurdum.
Evet.
Bu
insanlar tam benim kalemim.
Sadece
birkaç blok kaldı.
-
Yeni evimize geldik sayılır.
-
Bas gaza babacık!
Leş
gibi kokan arabamızda yaşayalım olmadı.
Nasılsa
doğdumuzdan beri içindeyiz sanki.
Bunun
için de çok şanslıyız!
Çünkü
bu sayede yeni evimizin nasıl olduğunu düşünecek bolca zamanımız oldu.
Ne?!
En
iyi 5 hayalimizi tekrar gözden geçirelim.
-
Güvenli görünüyor.
-
Hoşmuş.
Bu,
Riley için harika olur.
Yok
yok, asıl bu.
Neşe,
son kez söylüyorum, bir kurabiyenin içinde yaşayamaz.
İşte
budur.
Ejderha
da cabası!
Yaklaştık
mı?
Hissedebiliyorum.
İşte
geldik.
Yeni
evimiz karşımızda.
Ve Belki evin içi daha güzeldir.
-
Burada mı oturacağız yani?
-
Mecbur muyuz?
Söyleyeyim
bak, burada bir şey ölmüş gibi kokuyor.
-
Taşınmaktan ötürü ölünür mü?
-
Arkadaşlar, çok abartıyorsunuz.
Kimsenin
öldüğü yok.
Ölü
fare!
-
Aman ne güzel.
-
Kusacağım.
-
Ölüler evi bu, ne yapacağız?!
-
Kuduz olacağız!
-
Çekil tepemden be!
Yol
boyunca babası yeni odamızın ne kadar güzel olduğundan bahsetti.
-
Gidip bakalım hadi.
-
Harika olacak!
Evet,
evet, evet.
-
Hayır, hayır, hayır.
-
Ölü fareyi kıskanmaya başladım.
Plastik
topu çıkar, hücre hapsindeyiz.
-
Riley burada kalamaz.
-
Haklı.
-
Çok kötü.
-
Bundan kötüsü olamaz.
-
İğrenç bir ev.
-
Hayatımda kaldığım en kötü ev.
-
Aynen.
-
Kelebekli perdelerimizin çözemeyeceği bir şey değil.
Boş
bir odanın çok elverişli olduğunu okumuştum bir yerde.
-
Nerede okudun?
-
Önemi yok.
Okudum ve harikaydı.
Yatağı
şuraya koyarız, masayı şuraya.
Hokey
lambasını da şuraya.
-
Sandalyeyi şuraya.
-
Kupaları da şu tarafa.
-
Şunları da şuraya.
-
Yıldızlar!
-
Beğendim.
-
Ha şöyle yahu!
Hadi
gidip nakliye kamyonundan eşyalarımızı alalım.
Peki,
hoşça kalın.
Olaya
bak.
Nakliye
kamyonu perşembe gününe kadar gelmeyecekmiş.
Yok
artık.
Kamyonumuz
mu kaybolmuş?!
Ne
berbat bir gün bu!
-
Dün burada olacaklarını söylemiştin.
-
Öyle dediğimi biliyorum.
-
Bana öyle dediler çünkü.
-
Annesiyle babası geriliyor.
-
Geriliyorlar.
-
Tartışıyorlar.
-
Ne yapacağız?
-
Neye taktılar?
-
Harika bir fikrim var!
Sözleşmeyi
okudun mu bari?
Anderson
hamlesini yapıyor, kaleye doğru yaklaştı.
-
Hiç de bile.
-
Sayıya koşuyor.
Arkandayım,
dikkat.
Ve
gol!
İşte
bu!
Hadisene
ninecik.
Ninecik
mi?
Saçını
topluyor, başımız belada.
İndir
beni!
Pardon,
bir saniye.
-
Alo?
-
Ne?
Nasıl?
Şaka
mı bu?
Tamam.
Zaman kazanmaya çalışın siz, hemen geliyorum.
Yatırıcımların
perşembe günü gelmesi gerekiyordu, bugün değil.
-
Gitmem gerek.
-
Sorun değil, biz hallederiz.
Mükemmelsin,
sağ ol canım.
Görüşürüz
güzelim.
Babası
bizi bırakıp gitti.
Bizi
sevmiyor artık, bu çok üzücü.
Ben
geçeyim, değil mi?
Neşe
Ne yapıyorsun?
Bir
saniye.
Ne
fark ettim biliyor musunuz?
Riley
öğle yemeği yemedi.
Hatırladınız mı?
Sokağın
aşağısında bir pizzacı görmüştüm.
Oraya mı gitsek?
-
Pizza deyince ağzım sulandı.
-
Pizza.
-
Evet, pizza.
-
Pizza süper fikir.
Alalım hadi.
-
Bu ne be şimdi?
-
Pizzanın üstüne brokoli mi konur?
Yeter,
benden bu kadar.
Helal
sana San Francisco pizzayı mahvetmişsin.
Hawaiililer
yetmezmiş gibi, şimdi de sen!
Nasıl
bir pizzacıda sadece bir çeşit pizza olur yahu?
San
Francisco'ya özgü bir şey olsa gerek.
Nebraska'daki
lokantanın çorbası kadar kötü olamaz yine de.
Evet
ya.
Kaşık, çorbanın içine çökmüyordu.
Her
şey yolunda.
Aile
Adası işliyor.
Yolculuk
epey eğlenceli geçti ama.
En
sevdiğin kısmı neydi?
Araba
camından tükürdüğümüz an.
-
Babasının şarkı söylemediği an olduğu kesin.
-
Emniyet kemeri takarken.
Dinozorun
orada geçirdiğimiz zamana ne dersiniz?
-
İşte bu.
-
Müthişti.
"Peynir"
deyin.
-
Baba, baba, baba.
-
Canım.
Baba,
arabaya bak.
Arkana
bak!
Hayır,
hayır.
Olamaz!
Güzelmiş
Neşe.
Dinozorun
orada olanları sevmiştim, çok komikti.
Bu
da ne?
Ne
oldu ki?
Hatıraya
bir şey yaptı.
-
Ne yaptın?
-
Yalnızca dokundum.
-
Böyle değişmemeliydi.
-
Eski hâline getir Neşe.
-
Deniyorum.
-
Eski hâline çeviremez misin?
-
Hayır, çeviremiyorum galiba.
-
Aferin sana Üzüntü.
Artık
Riley babasıyla geçirdiği bu anı hatırladığı zaman üzülecek.
Bravo.
Özür
dilerim Neşe.
Bilemedim.
Şey
demiştim, belki sen Belki, yani Neşe.
Bir
merdivene yaklaşıyoruz.
Neler
olduğunu çözene kadar başka bir hatıraya dokunma yeter.
-
Peki.
-
Hadi bakalım.
Hazır
olun.
Bu
korkuluktan aşağıya kadar kayacağız şimdi.
Ne
oldu şimdi?
-
Çekirdek hatıra!
-
Olamaz.
-
Üzüntü, ne yapıyorsun?!
-
Bir tanesi yamulmuş gibiydi.
Ben
de açınca düştü.
Ne
bileyim Belki de bir tanesine dokunmak
istiyorumdur.
Neşe!
Üzüntü!
Az
kalsın bir çekirdek hatıraya dokunuyordun.
Dokunursan
eski hâline getiremeyiz.
Biliyorum,
özür dilerim.
Bende
bir sorun var.
Sinir
krizi geçiriyor gibiyim.
Sinir
krizi falan geçirmiyorsun, stres altındasın.
Sürekli
böyle hatalar yapıp duruyorum, berbat biriyim.
-
Hayır, değilsin.
-
Sinir bozucuyum da.
Şey
Bak ne diyeceğim.
Kötü
giden şeylere odaklanmayı bırakmalısın.
Her
zaman gidişatı değiştirip eğlenmenin bir yolu bulunabilir.
Evet,
eğlenmek Bunu nasıl yapacağımı
bilmiyorum.
Tamam,
mesela komik bir şey düşünmeye çalış.
Köpeğin
öldüğü komik filmi hatırladın mı?
Evet
O olmaz ama.
Hani
bir keresinde Mag'leyken Riley öyle bir gülmüştü ki, süt burnundan
gelmişti.
Nasıl
ama.
O
acıtmıştı ama.
Yanmış
gibi olmuştu.
-
Çok kötüy - Tamam, tamam.
Unut
onu.
Başka
bir şey deneyelim.
-
Yapmayı sevdiğin şeyler nedir?
-
Sevdiğim şeyler mi?
Dışarı
çıkmamız hoşuma gidiyor.
Güzel
işte!
Mesela
güneşin altında, sahildeyken.
Babasını
boynuna kadar kuma gömdüğümüz zaman mesela.
Ben
daha çok yağmur yağdığı zamanları demiştim.
Yağmur
Ben de yağmuru çok severim!
Su
birikintilerine basarız güzel güzel şemsiyeler taşırız, fırtınalar
kopar.
Ben
daha çok, ayakkabılarımızın sırılsıklam olduğu soğuktan
tir tir titrediğimiz ve her şeyin mahzunlaştığı çok
şiddetli yağmurları seviyorum.
Sakin
ol.
Neden
ağlıyorsun?
Yapmaya
çalıştığımız şeyin tam tersi oldu bu.
Ağlamak,
sakinleşmemi ve hayattaki sorunları çok takmamamı sağlıyor.
Hadi
gel, başka bir şey düşünelim.
Biraz
zihin kılavuzu okumaya ne dersin?
-
Eğlenceli olur.
-
Çoğunu okudum zaten.
Bunu
okudun mu peki?
İlginç
bir şeye benziyor.
Uzun
süreli hatıraların kurtarılması, sayı 47.
-
Hayır.
-
Çok sürükleyici bir kitaptır.
Günlük
aktiviteler aracılığıyla uzun süreli hatıralar veri seçilimi.
Gördün
mü?
Hemen eğlenmeye başladın.
Ballı
hınzır seni.
Sen
böyle güzel şeyler okurken benim çalışmam gerek.
Hayat
çok adaletsiz.
Ne
yapabiliriz peki?
Ancak bir-iki ay yetecek kadar sermayemiz var.
O
zamana kadar yatırımcı bulamazsak insanları işten çıkarmak zorunda kalırız.
Anne,
baba!
İyi
geceler öpücüğü verin hadi.
-
Farkındayım.
Bu
işi bağlamalıyız ama.
-
Hemen geliyoruz.
Babasını
duydunuz mu?
Sesi
çok üzgün geliyordu.
O
da neydi?
Ayı
mıydı?
Ayı!
San
Francisco'da ayı yok.
Çok
kıllı bir adam görmüştüm, ayıya benziyordu.
Çok
gerildim, sinirlerim şaşkına döndü!
Iy!
Sinirlerin
beni ilgilendirmiyor.
Ben
size ne olduğunu söyleyeyim; bu taşınma tam bir fiyaskoyla sonuçlandı.
Ben
de size bunu söylüyorum işte.
Şu
an Riley'nin korkacağı en az 37 şey var.
Evin
kokusu bile onu kusturmaya yeter.
Annesiyle
babasının bizi buraya taşındırdığına inanamıyorum.
Tamam
anlıyorum, endişeleriniz var.
Ama
en zorunu atlattık.
En
iyisi Riley'nin mutlu olması gereken şeylerin listesini yapalım.
Tamam,
düşünelim.
Ev
berbat, odamız berbat.
-
Pizza bir tuhaf.
-
Arkadaşlarımız memlekette kaldı.
Tüm
eşyalarımız kaybolan kamyonette.
Yapmayın,
daha kötü olabilirdi.
Evet
Neşe.
Pis
bir yerde, uyku tulumunun içinde yatıyor olabilirdik.
Tamam,
kabul ediyorum, zor bir başlangıç oldu.
-
Ama güzel şeyleri düşünsenize, mesela -
Hayır Neşe.
Şu
an Riley'nin mutlu olması için hiçbir sebep yok.
-
Bu işi bize bırak.
-
Bence yarın okulu ekip kendimizi odaya kilitleyelim.
-
Temiz giysimiz yok, kimse bizi görmemeli.
Nefesimiz
kesilene dek ağlayabiliriz.
Kapımızı
kilitleyip bildiğimiz bütün ayıp kelimeleri haykırabiliriz.
-
Güzel olur.
-
Durun bakalım.
Bakın,
hepimizin kötü günleri oluyor.
Şimdi Merhaba
canım.
Felaket
Tellalı Anne Treni istasyona yaklaşıyor.
Nakliye
kamyonu hâlâ yok.
Şimdi
de "salı gününe kadar gelemeyiz" diyorlar.
İnanabiliyor musun?
-
Babam nerede?
-
Telefonda.
Bu
yeni iş meselesi onu çok meşgul ediyor.
Söyleyeceklerim
bu kadar.
Şimdi
güzelce kaşlarımızı çatmanın vaktidir.
Aslında
şunu demek istiyorum teşekkür ederim.
Tüm
bu karmaşa içinde sen hep bizim mutlu kızımız olarak kaldın.
Baban
büyük baskı altında.
Ama
sen ve ben gülümsemeye devam edersek, çok büyük yardımı olur.
Bunu
onun için yapabiliriz, değil mi?
E o
zaman Evet, tabii.
Seni
hak edecek ne yaptık biz?
-
Tatlı rüyalar.
-
İyi geceler.
Anneye
hayır denmez.
-
Mutluyuz.
-
Anneye hayır denmez, doğru.
-
Mutlular Takımı, çok güzel.
-
Tamamen arkandayım Neşe.
Derin
uykuya geçiyoruz gibi.
Rüya
görevi bende.
Şunları uzun süreli hatıralara ben gönderirim.
Harika
bir gündü arkadaşlar.
Her
şey yolunda Mutlular Takımı.
Pekâlâ,
bu gece neler göreceğiz rüya yapımı?
Yeni
evimize geldik işte.
Benimle
yaşar mısın Riley?
-
Biri brokolili pizza mı sipariş etmiş?
-
Ye beni, organiğim.
Olamaz.
Programlamadan
sorumlu kim acaba?
Bunu
yapmamam gerektiğini biliyorum ama Bugünü
böyle bitirmeyeceğiz.
Hiç
merak etme.
Yarınını
da başka bir harika güne çevireceğim mutlaka.
Söz
veriyorum.
"Karamelli
Mısır Patlağı" - Merhabalar.
Uyandırdım mı sizi?
-
Şunu çalmasan olmuyor mu?
E
alıştırma yapmam gerek.
Hem
ben bunu çalmak değil, daha çok sarılmak olarak görüyorum.
Hadi
bakalım, okulun ilk günü.
Acayip
heyecanlıyız.
Dün
gece geç saatlere kadar oturup yeni bir plan yaptım.
İşte planım.
Korku!
Yeni bir okulda yaşanabilecek muhtemel
tüm olayların listesini yapmanı istiyorum.
O
konuda senden öndeyim.
Göktaşı
falan yok muymuş?
Tiksinti.
Riley'nin bugün ön plana çıkmasını sağla.
Ama
aynı zamanda uyum da sağlasın.
İşim
bittiğinde, Riley o kadar iyi görünecek ki diğer
çocuklar kendi giysilerine bakıp osurmak isteyecek.
Neşe!
Evet Neşe.
Sen
de kumanda panelinin başında olup Riley'yi tüm gün mutlu tutacaksın.
Elbisenin
bir şahane olduğunu da eklemek isterim.
Ah
bu eski şey mi, çok sağ ol.
Fırıl
fırıl dönmesini çok seviyorum.
Düşünceler
Treni, tam vaktinde.
Öfke,
hayalleri boşalt.
Sınıfta
işlerin durgunlaşma ihtimaline karşı fazladan sipariş verdim.
İşe
yarayabilir.
Bu
yeni okul sıkıcı ve hava cıva derslerle doluysa yani.
Ki
muhtemelen öyle de olacaktır!
Üzüntü!
Senin için de acayip önemli bir görevim var.
-
Sahiden mi?
-
Evet.
Gel
peşimden.
-
Ne yapıyorsun?
-
İşte oldu.
Harika!
Bu,
üzüntü halkası.
Senin
görevin de, tüm üzüntünün buranın içinde kalmasını sağlamak.
Yani
burada öylece durmamı mı istiyorsun?
Sana
işini nasıl yapacağını söylemek ne haddime.
Fakat
sen yine de tüm üzüntünün bu halkanın içinde kalmasını
sağla.
Gördün
mü?
Bu
işte tam bir ustasın.
Eğlenceli
değil mi?
-
Hayır.
-
Aferin sana.
Hadi
bakalım millet, yeni bir başlangıç yapıyoruz.
Geçireceğimiz
bu güzel gün, güzel bir haftaya o da güzel bir seneye, o da güzel bir ömre
dönüşecek.
Büyük
gün geldi.
Yeni
bir okul, yeni arkadaşlar.
Evet.
Biraz gerginim ama heyecanım daha fazla.
-
Nasıl olmuşum?
Çantam nasıl?
-
Çok tatlı olmuşsun.
Tek
gidebilecek misin?
Seninle
gelmemizi ister misin?
İnsan
içinde babası ve annesiyle mi yürüyeceğiz?
Yok, almayayım.
Ben
ilgileniyorum.
Hayır,
gerek yok.
Hoşça
kal anne, hoşça kal baba.
İyi
dersler maymunum.
İyi
günler bir tanem.
-
Bunu yapmak istediğimize emin misin?
-
Girelim hadi.
Tamam,
giriyoruz.
Evet!
Saat
iki yönünde havalı kızlar grubu var.
-
Nereden anladın?
-
İki kulak deliği, Infinity atkı.
-
Far mı sürmüş o?
-
Evet, onlarla arkadaş olmalıyız.
-
Gidip konuşalım hadi.
-
Dalga mı geçiyorsun?
Onlarla
konuşmayacağız.
Onların
bizden hoşlanmasını istiyoruz.
-
Anladım Ne?
-
Muhtemel felaket senaryoları neredeyse bitti.
En
kötü ihtimal hem bataklık kumu, hem kendiliğinden yanma hem de
öğretmenin seslenmesi.
Bunların
hiçbiri olmadığı sürece Pekâlâ çocuklar,
bugün sınıfımızda yeni bir öğrencimiz var.
Şaka
mı bu?!
Başka gün mü kalmadı?
Bu
gerçek olamaz!
Riley,
bize biraz kendinden bahsetmek ister misin?
Olamaz!
İngilizce
bilmiyormuşuz gibi yapalım.
Endişelenme,
ben hallediyorum.
Peki.
Benim
adım Riley Anderson.
Minnesotalıyım
ve artık burada yaşıyorum.
Minnesota
nasıl bir yer peki?
Biraz
bahsedebilir misin bize?
Bizden
daha çok kar yağdığı kesindir.
Çok
komik yahu.
Evet,
epey soğuk olur.
Göl
donunca hokey oynamaya başlarız.
Muhteşem
bir takımdayım.
Adı
Çayır Köpekleri.
Arkadaşım
Mag hücumda oynuyor ve babam da koçumuz.
Ailemdeki
hemen hemen herkes paten kayar.
Aile
geleneğimiz gibidir.
Neredeyse
her hafta sonu göle gideriz.
Ya
da giderdik işte.
Ta
ki taşınana kadar.
-
Neler oluyor?
-
Ne?
Üzüntü!
Hatıraya
mı dokundun?
-
Konuşmuştuk bunu.
-
Evet, biliyorum.
Ama
ben Halkana geri dön.
Neler
oluyor?
-
Çıkar şunu oradan Neşe.
-
Çık!
Kovalamaca
falan oynardık.
Saat
üç yönündeki havalı çocuklar fısıldaşıyor.
Bakışı
gördünüz mü?
Bizi
yargılıyorlar.
Şunu
almama yardım edin.
Herkes
gelsin.
Ama
taşındığımızdan beri her şey değişti artık.
Olamaz!
Okulda
ağlıyoruz!
Ne?
Üzüntü,
ne yapıyorsun?!
Özür
dilerim, ben
- Çekirdek hatıra bu.
-
Ama mavi.
Olamaz!
Bekle!
Dur,
hayır.
Hayır!
Neşe,
yapma!
Çekirdek
hatıra o.
-
Kes şunu, bırak.
-
Dur, yapma.
Çekirdek
hatıralar!
Olamaz,
hayır!
Teşekkür
ederiz Riley.
Yeni
bir yere taşınmanın zor olduğunun farkındayım fakat
aramızda olmandan çok memnunuz.
Hadi
bakalım çocuklar, tarih kitaplarınızı çıkartın ve 7.
bölümü açın.
Ayıp
kelimeyi edebilir miyim şimdi?
Olamaz.
1,
2, 3, tamam.
Ne?
Neredeyiz?
Uzun
süreli hatıralar mı?
Ne?
Şaklabanlık
Adası mı?
Riley'nin
kişilik adalarının hepsi çökmüş!
Çok
kötü oldu!
Düzeltebiliriz
bunu.
Kumanda
merkezine dönüp çekirdek hatıraları yerine koyacağız ve
Riley de normale dönecek.
Riley'nin
çekirdek hatırası kalmadı.
Kişilik
adaları da kalmamış ve Ne?
Ne
oldu?
Sen.
Merkezde
değilsin.
Sen
olmadan Riley mutlu olamaz.
Seni
oraya geri döndürmeliyiz.
Geliyorum
Riley.
Yeşil
çöp bidonu geri dönüşüm için değilmiş meğerse.
Bitkiler
içinmiş.
Asya'daki
şu bitki gibi.
Mavi
olan geri dönüşüm içinmiş.
Siyah
olan da Riley çok tuhaf davranıyor.
Neden
bu kadar tuhaf davranıyor?!
E
ne olacaktı?
Tüm
adalar çöktü de ondan.
-
Neşe olsa ne yapılacağını bilirdi.
-
İşte bu!
O
dönene dek Neşe'nin yapacaklarını yapalım.
Harika
bir fikir.
Öfke,
Korku, Tiksinti.
Nasıl
mutlu olacağız acaba?!
Riley,
iyi haberlerim var.
Burada,
San Francisco'da minikler hokey ligi buldum.
Seçmeler
yarın okul çıkışı yapılacakmış hem de.
Şansa
bak, değil mi?
-
Hokey mi?
-
Ne yapacağız?
Çocuklar
Bu Neşe'ymiş gibi yap hadi.
Tekrar
buza çıkmak harika olmaz mıydı?
Evet,
şahane olurmuş cidden!
Bu
da neydi?
Neşe
böyle bir şey yapmazdı ki.
-
Ben Neşe olmadığımdan olmasın?
-
Orasını anladık.
Gördünüz
mü bunu?
-
Bir sorun var.
-
Ona sorsak mı?
Sorunu
inceleyelim.
Ama
sakin olalım ki fark etmesin.
Okulun
ilk günü nasıl geçti bakalım?
Bizi
incelemeye girdi.
-
Benden bu kadar.
Sen
Neşe'ymiş gibi yap.
-
Ne?
Tamam.
İyiydi
galiba.
Bilmiyorum
ki.
Süperdi.
Aynı
Neşe gibi yaptın.
-
Kesin bir şey var.
-
Daha önce böyle davranmamıştı hiç.
-
Ne yapsak?
-
Neler döndüğünü öğreneceğiz.
Lakin
desteğe ihtiyacımız var.
Kocaya
sinyal verin.
Reed'e
süper bir pas.
Constance
çizgiyi geçiyor.
Amanın,
bize bakıyor.
-
Ne dedi?
-
Ne?
Affedersiniz,
kimse dinlemiyordu efendim.
Çöpü
mü atmadık?
Tuvaletin
kapağını mı kapatmadık?
Ne?
Ne
be kadın, ne?!
-
Bön bön bakıyor yine.
-
Şu an boğabilirim onu.
Tekrar
sinyal verin.
Ee okul
nasıldı Riley?
-
Vakit kaybı.
-
Şaka mı bu?
-
Yok artık.
Bunun
için mi o Brezilyalı helikopter pilotundan vazgeçtik?
Çekil!
Neşeyi
görsünler şimdi.
Okul
harikaydı, oldu mu?
Riley,
her şey yolunda mı?
Efendim,
bize gözlerini devirdi.
Derdi
ne bunun?
Pekâlâ,
gövde gösterisi yapalım.
Ayak diremek mecburiyetinde kalmak istemiyorum.
Hayır,
ayak olmasın!
Riley,
bu yeni tavrından hiç hoşlanmadım.
Sana
tavrı gösteririm şimdi ihtiyar.
Yok
yok, mutlu kal.
Derdiniz
ne sizin ya?
Beni
rahat bırakın!
Efendim,
aşırı derecede küstahlık tespit edildi.
Savunma
durumunu ikinci seviyeye alın.
Beyefendiyi
duydunuz, savunma durumu ikinci seviye.
Bak
küçük hanım, bu saygısız tavır nereden çıktı anlamadım.
Demek
bunu istiyorsun babalık?
Gel
de al hadi!
Öyle
mi?
Ben,
şey Geliyor.
Ayağı
hazır edin.
Anahtarlar
deliklerine!
Başlatmak
için emrinizi bekliyoruz efendim.
Kesin
be!
Ateş!
Yeter!
Odana
hadi.
Hemen!
Ayak
direndi.
Ayak
böyle direnir işte.
Tebrikler
beyler.
Tam
bir facia olabilirdi.
Tam
bir faciaydı.
Gel
Uç benimle bebitom.
Onun
üzerinden geçerek mi gideceğiz?
En
hızlı dönüş yolu bu.
Ama
Hatıra Çöplüğü'nün üstünde.
Düşersek
sonsuza kadar unutuluruz.
Bunu
Riley için yapmak zorundayız.
Sen
benim adımlarımı takip et.
O
kadar da yüksek değil.
Gerçekten
Selam.
Bak
aşağıda
işler biraz çığrından çıktı.
Konuşmak
ister misin?
Yapma
ama.
Mutlu
kızım nerede benim?
Maymun.
Şaklabanlık
Adası'nı harekete geçirmeye çalışıyor.
Hadi
Üzüntü!
Geri
dön hemen!
Neler
oluyor?
Anladım,
biraz yalnız kalmak istiyorsun.
Sonra
konuşuruz.
Çok
büyük bir sorunumuz var.
Ah
Neşe, neredesin?
Şaklabanlık
Adası'nı kaybettik.
Demek
ki Arkadaşlık, Hokey, Dürüstlük ve Aile Adası'nı da kaybedebilir.
Bunu
düzeltebilirsin, değil mi Neşe?
Ben
bilemiyorum.
Ama
denemek zorundayız.
Hadi
gel.
Riley
uykuya daldı.
Düşünürsen,
böylesi daha iyi oldu.
Çünkü
uyurken başka kötü bir şey olamaz.
O
uyanmadan kumanda merkezine dönmüş oluruz.
Arkadaşlık
Adası'ndan geçeriz.
-
Başarmamız mümkün değil.
-
Hayır, hayır.
Hayattaki
sorunları çok abartma!
Köpeğin
öldüğü komik filmi hatırla!
Ah
Üzüntü, bunun için vaktimiz yok.
Etraftan
dolaşırız biz de.
Manzaralı
yoldan gideriz.
Dur
Neşe, orada kaybolursun.
-
Olumlu düşün.
-
Tamam.
Orada
kaybolacağın konusunda olumluyum.
Orası
uzun süreli hatıralar bölümü.
Uçsuz
bucaksız koridorlardan ve raflardan oluşuyor.
Kılavuzlarda
okumuştum.
Kılavuzlar
mı?
Kılavuzlar!
-
Kılavuzları okudun sen.
-
Evet.
O
zaman merkeze nasıl geri döneceğimizi biliyorsun.
Galiba.
Haritamsın.
Gidelim
hadi.
Önden
buyur haritam.
Nereye
gideceğimizi göster.
Tamam
ama yürüyemeyecek kadar üzgünüm.
Bana
birkaç saat versen yeter.
-
Ne taraftan, sol mu?
-
Doğru.
Yok,
doğru git demedim, sol demene doğru demiştim.
Tamam.
Aslında
hoşuma gitti bu.
Hadi
bakalım.
Sabah
olmadan merkeze dönmüş oluruz.
Başarabiliriz.
Çok
kolay olacak.
Olacak
bu iş.
Olmayacak
bu iş.
-
Yaklaştık mı?
-
Evet, tekrar sağa döneceğiz.
Sonra
sola, sonra tekrar sola.
Nereye
gittiğimizi bildiğine emin misin?
Merkezden
uzaklaşıyoruz gibi çünkü.
Riley
de uyandı.
Hayır,
dokunmak yok, unuttun mu?
Dokunursan
üzüntülü kalacaklar.
Affedersin,
dokunmayacağım.
-
Bu dakikadan sonra.
-
Daha fazla taşıyamayacağım.
Unut
onları!
-
Zihin işçileri!
-
Ama Neşe, az kalmıştı.
Telefon
numaraları.
Hepsine
ihtiyacımız yok ki.
-
Nasılsa telefonundalar.
-
Hepsini unutalım lütfen.
-
Pardon, selam!
Unut!
-
Arkadaşlık Adası'nı bulmam gerek.
-
Şuna bak.
Dört yıllık piyano dersleri.
Evet,
epey solmuş.
Chopsticks
ve Heart and Soul şarkıları dışındakilerden kurtul gitsin.
-
Siz - Amerika başkanları.
Ne
diyorsun?
Washington,
Lincoln ve şişman tip kalsın sadece.
Unut!
Onları
atamazsınız öyle, çok güzel hatıralar onlar.
Bütün
Şekercik Prenses Bebekleri'nin isimlerini de mi?
Evet,
çok mühim bir bilgi bu.
-
Simli Fırtına, Ballı Lokum - Unut!
-
Geri getirin onları!
-
Çöpe yollandılar artık.
-
Hiçbir şey çöpten geriye dönmez.
-
Bizim işimiz bu hanımefendi, tamam mı?
Riley
bir hatırayı önemsemediğinde, solup gidiyor.
-
Soluyor mu?
-
En iyileri bile nasibini alıyor.
Bu
kerata dışında.
Bu
asla solmayacak.
Sakız
reklamındaki şarkı mı?
Bazen
bunu öylesine kumanda merkezine gönderdiğimiz oluyor.
Riley'nin
kafasında milyonlarca kez çalıp duruyor.
Tekrar
izleyelim.
Tamam,
hepimiz şarkıyı biliyoruz.
Evet,
çok akılda kalıcı.
-
Ne diyorsun, yapalım mı?
-
Evet.
Tamam.
Hadi
bakalım!
Ne?
Yine
mi bu?!
Harika.
Durun!
Arkadaşlık Adası'na nasıl gidileceğini biliyor
musunuz?
Sevdin
mi orayı?
Deprem
hissettin mi hiç?
Köprü
güzel mi?
Evet,
güzel.
Eleme
maçları ne oldu?
İlk
maçı kazandık.
Koç, bu sene finallere çıkabileceğimizi
söyledi.
Takıma
yeni bir kız aldık bir de.
Süper
biri.
-
Bunu söylemiş olamaz.
-
Yeni bir kız mı?!
Mag
hemen yeni arkadaş mı edinmiş?!
Mutlu
kal.
Daha fazla ada kaybetmek istemeyiz arkadaşlar.
Topu,
birbirimize bile bakmadan paslaşabiliyoruz.
Aklımızı
okuyoruz sanki.
Akıl
okumayı seviyorsun demek Mag?
-
Sana okuyacak bir şey vereyim şimdi!
-
Öfke, ne yapıyorsun?
Dur,
dur, dur.
Biraz
sakin olalım.
-
Gidiyorum.
-
Ne?
Gidiyorum.
Bir
saniye, hangi taraftan gideceğimizi söyler misiniz lütfen?
Olamaz.
Arkadaşlık
Adası!
Ne?
Arkadaşlık
Adası olmamalıydı.
Riley
onu çok severdi ama yok artık.
Hoşça
kal Arkadaşlık, hoş geldin Yalnızlık.
Uzun
yoldan gitmemiz gerekecek.
Evet.
Uzun,
uzun, uzun uzun yoldan.
Hazırım.
Daha
kestirme bir yol olmalı.
Şuna
da bakın.
Seni
alacağım ama seni almayacağım.
Aman
kimi kandırıyorum?
Seni
bırakamam.
Merhaba!
Bir
saniye, bekle!
Bekle,
dur.
Bakar
mısın?
Ben
şey yapmaya çalışıyordum
- Dikkatini dağıtmaya!
-
Ne?
Görüşürüz
ezik!
-
Her yerim ağrıyor.
-
Dur, seni tanıyorum.
Hayır,
tanımıyorsun.
Bu
lafı çok sık duyuyorum.
-
Pek çok insana benziyormuşum.
-
Yok yok, tanıyorum.
Bing
Bong!
Riley'nin
hayalî arkadaşı.
-
Gerçekten tanıyor musun beni?
-
Elbette!
Riley
seninle oynamaya bayılırdı, en yakın arkadaşı sendin.
Sen
bilmiyorsun tabii.
-
Merkeze dönmeye çalışıyoruz.
-
Merkeze mi?
-
Siz merkezden misiniz?
-
Evet.
Ben
Neşe, bu da Üzüntü.
Sen
Neşe misin?
Bildiğimiz
Neşe misin?
Burada
ne halt ediyorsun yahu?
Güzel
soru.
Sen
cevaplamak ister misin Üzüntü?
Sen
olmazsan asla mutlu olamam.
Böyle
bir şey olamaz, seni geri döndürmemiz gerek.
Siz
beni takip edin.
Sağ
ol.
Seni
tekrar görmek çok güzel.
Açıkçası
çalışmalarınızın büyük hayranıyım.
Riley'yle
bir müzik grubu kurduğunuz zamanı hatırlıyor musun?
Tüm
konserlerinize gitmiştim.
Evet,
fena burun çalardım.
-
Kovalamacalarınızı izlemek çok zevkliydi.
-
İki kez oda şampiyonu oldum.
-
Roketlerinizi de unutmamalı!
-
Tabii ya, şarkı gücüyle çalışırdı.
Aynen!
Tema
şarkınız.
# -
Hangi arkadaşın hep oyun ister?
-
Bing Bong.
Bing Bong.
# #
- Seni alıp roketini ateşler!
-
Bing Bong.
Bing Bong.
# Tam
olarak nesin sen?
Neden
zor anlaşılıyor biliyor musun?
Daha
çok pamuk şekerim ama şekil açısından kısmen kedi, kısmen fil,
kısmen de yunusum.
Yunus
mu?
Hatırla,
Riley üç yaşındayken tüm hayvanlar onun yaşındaydı.
İnekler
mö'ler, atlar kişnerdi.
İnsanlar
o zamanlar bunları konuşurdu.
Evet,
galiba doğru diyorsun.
-
Orada ne yapıyorsun?
-
Şey
Son zamanlarda hayalî arkadaşa pek
ihtiyaç olmuyor.
Ben
de Üzülme sakın.
Bak
ne diyeceğim, merkeze geri dönünce Riley'nin seni hatırlamasını sağlayacağım.
-
Öyle mi?
-
Tabii ki.
Çok
hoşuna gidecektir.
Hayatımın
en güzel günü bugün.
-
İyi misin?
-
Neler oluyor?
Gözyaşım
şeker benim.
Karamellisini
dene, enfestir.
-
Al, bunu kullan.
-
Sağ ol.
Dur,
bir dakika.
Hep
dipte tıkılıp kalıyor.
Al.
Ne
oldu?
Hayalî
bu.
Sağ
ol, merkeze yürümeyi çok daha kolaylaştıracak.
Yürümek
mi?
Yürümeyeceğiz.
Düşünceler
Treni'ne bineceğiz.
Tren,
tabii ya!
Böylesi
çok daha hızlı ama nasıl yakalayacağız?
Her
yere gidiyor ama Hayal Diyarı'nda bir durak var.
Kestirme
bir yol biliyorum.
Hadi,
bu taraftan.
İyi
ki sana rastladık.
İstasyon
hemen orada.
Önce
siz.
-
Neşe.
-
Efendim?
Kullanma
kılavuzunda burayı okumuştum.
Oraya
girmemeliyiz.
Bing
Bong'un dediğine göre merkeze giden en kısa yol burasıymış.
Hayır.
Ama
Neşe, soyut düşünce bu.
Neden
söz ediyorsun?
Her
zaman giriyorum ben.
Kestirme,
gördünüz mü?
"TEHLİKE
- UZAK DURUN!
" T- e-h-l-i-k-e.
Kestirme!
Kanıtlayayım.
Bana
bakın.
İstasyona
geçiyorum çünkü kestirmeden gidiyorum.
Hadi
etrafından dolanalım.
Bu
taraftan.
Az
kaldı.
Uzun
yoldan gitmek istiyorsan git.
Ama
Riley'nin mutlu olması gerek.
Bu
treni kaçıramam.
Bing
Bong ne yaptığını biliyor.
Kısmen
yunus o, yunuslar çok zekidir.
Galiba
öyle.
Evet.
Bugün hangi soyut kavramı idrak etmeye
çalışıyoruz?
Yalnızlık.
Galiba
içeride bir şey var.
Bir
dakikalığına çalıştırıp aptalca düşünceleri yakacağım.
Size
demiştim.
Çok
olmadan merkeze varacaksınız.
Şuna
baksanıza.
-
Ne oluyor?
-
Olamaz, çalıştırdılar.
İlk
defa görüyorum.
Yüzüm!
Güzel
yüzüm!
-
Ne oluyor?
-
Soyutlaşıyoruz.
Dört
evre var.
Bu
ilki.
Nesnel
olmayan parçalanma.
Tamam,
panik yok.
Önemli
olan birbirimizden ayrılmamamız.
İkinci
evredeyiz.
Bölünüyoruz.
Koşun.
Ayaklarımı
hissedemiyorum.
-
Buradalarmış.
-
Buraya gel ben.
Şeklimiz
ve rengimiz kaybolmadan önce buradan kurtulmalıyız.
Yoksa
buraya sonsuza dek hapsoluruz.
Bong.
Buraya
niye geldik?
Dedim
ya, kestirme.
Tren.
Olamaz,
iki boyutlu olduk.
Üçüncü
evre.
-
Hiçbir yere gidemiyoruz.
-
Ölüm.
Talihsiz ölüm.
Hadi.
Sığmıyoruz.
Olamaz,
biçimsiz olduk.
Son
evre.
Yetişemeyeceğiz.
Durun,
iki boyutluyuz biz.
Yüzünüzün
üzerine düşün.
Dur.
Dur!
Olamaz.
Kestirme
demiştin.
Evet.
Vay
be, oraya girmemeliymişiz.
Tehlikeliydi.
Bir
işaret koysalarmış bari.
-
Bir dahaki sefere ne kadar var?
-
Kim bilir?
Merak
etmeyin.
Başka
bir istasyon var.
Bu
taraftan.
Tren
merkeze gitmeden önce hep durur orada.
Acele
edersek yetişebiliriz.
Kestirmelerinden
biri değil bu, değil mi?
Evet.
-
Başka istasyon var mı gerçekten?
-
Bu taraftan.
-
Hayal Diyarı'na hoş geldiniz.
-
Hayal Diyarı mı?
Evet.
Buraya hep gelirim.
Belediye
başkanı sayılırım.
Acıktınız
mı?
Patates
Kızartması Ormanı.
Hadi
canım!
Bakın,
Kupa Kasabası.
Madalyalar,
ödüller.
Herkes
birinci.
Birincilik
ödülünü kazandım.
-
Ben de.
-
Katılım ödülü.
Dur
biraz, yoksa bu Bak.
Bulut
Kasabası.
En
sevdiğim.
-
Çok yumuşak.
-
Bakayım.
Ne
iş?
Bu
duvarı düzelt yoksa başın büyük belaya girer.
Olamaz,
lav.
Hayal
Diyarı gibisi yok.
Hepsi
böyle etkileşimli mi olacak?
Bakın.
İskambil
Kulesi.
Durun,
bir dakika.
-
Roketin.
-
Evet.
Bir
şey olmasın diye buraya koymuştum.
Artık
Riley'yi Ay'a götürmeye hazırım.
-
Affedersiniz.
-
Harika.
-
Hayal Diyarı'na bayıldım.
-
Ne güzel, değil mi?
Hep
yeni şeyler vardır.
Mesela
- Bu da kim?
-
Hayalî erkek arkadaş.
Riley
için ölürüm.
-
Onu daha önce görmedim.
-
Kanada'da yaşıyorum.
Neyse,
Okul Öncesi Dünyası'nı geçeceğiz.
Trene
az kaldı.
Riley,
biz geliyoruz.
Eğlenceli
olacak.
Yeni
takım, yeni arkadaşlar.
Çocuklar
fena değil.
San
Franciscolu olduklarını düşünürsek.
-
Gideyim.
-
Tamam.
Bol
şans tatlım.
Öpmek
işimize yaramayacak.
Hokey Adası'nı kullanmaya kalkarsa yıkılacak.
Bu
yüzden aklıma gelen tüm hokey hatıralarını topladım.
Bunlardan
biri çekirdek hatıra yerine geçmeli.
-
Oynamaya başlıyor.
-
Çabuk.
Başardık
millet.
Oldu.
Hayır,
hayır.
Hiç
ders almıyoruz sanki.
-
Bu kadar yeter.
-
Hayır, hayır.
Mutlu
olduğun yeri düşün.
-
Riley, ne oldu?
-
Gidelim.
-
Seçmeleri bitirmeyecek misin?
-
Ne anlamı var ki?
Her
şey düzelecek.
-
Dönelim.
-
Her şey düzelecek demeyi bırak.
Hokey!
Olamaz.
Hokeyi
çok sever.
Hokeyi
bırakamaz.
Bing
Bong, o istasyona gitmeliyiz.
Tabii.
Bu
taraftan, Büyük Kraker Şatosu'nu geçince.
Tuhaf.
Büyük
Kraker Şatosu buradaydı.
Neden
taşıdılar acaba?
Yemin
ederim, Parıldayan Sivri Dağ da buradaydı.
-
Neler oluyor?
-
Evet, bilmiyorum.
-
Geri dönmemiz gerek.
-
Prenses Hayal Dünyası.
Dolgu
Hayvan Şöhretler Müzesi.
Roketim!
Durun!
Riley'yle bu roketi kullanacaktık daha.
Hâlâ
gücü var.
#
Hangi arkadaşın hep oyun ister?
# Hayır!
Olamaz!
Roketimi
çöplüğe atamazsınız.
Riley'yle
Ay'a gideceğiz.
Riley'nin
benimle işi bitti mi şimdi?
Merak
etme, bir şey olmayacak.
Bunu
düzeltebiliriz.
Merkeze
dönmemiz lazım sadece.
Tren
istasyonu ne tarafta?
Yolculuğumuzu
planlamıştım.
Kim
gıdıklanırmış?
Gıdıklama
canavarı geliyor.
Bing
Bong, şuna bak.
Eğlenceli
bir oyun buldum.
Sen
istasyonu işaret et biz de oraya gidelim.
Eğlenceli
olmaz mı?
Hadi,
istasyona gidelim.
Roketini
almalarına üzüldüm.
Sevdiğin
bir şeyi aldılar.
Artık
yok, sonsuza dek kayboldu.
-
Üzüntü, onu daha da üzme.
-
Özür dilerim.
Riley'yle
ilgili bana kalan tek şeydi.
Eminim
Riley'le çok güzel maceralarınız olmuştur.
Harikaydılar.
Bir
keresinde zamanda geri gidip aynı gün iki kez kahvaltı yapmıştık.
-
Üzündü.
-
Ne güzel.
Riley'nin hoşuna gitmiştir.
Gitti
tabii.
Birbirimizin
en yakın dostuyduk.
Evet
Çok üzücü.
Ne?
Şimdi
iyiyim.
Hadi,
istasyon bu tarafta.
-
Bunu nasıl yaptın?
-
Bilmiyorum.
Üzgün
hissettim ve onu dinle İşte tren.
Yetiştik.
Sonunda
evimize dönüyoruz.
Olamaz.
Bu
bilgiler ve fikirler birbirine çok benziyor.
Merak
etme, hep böyle olur.
Bugüne
on üzerinden F veriyorum.
Dikilmeyi
bırakıp bir şey yapsak ya!
-
Ne gibi sivri zekâ?
-
İstifa gibi.
Ben
bırakıyorum.
Ödlekçe
tabii ama bu ödlek hayatta kalacak.
Hisler
çekip gidemez sivri zekâ.
Bizim
işimiz Riley'yi mutlu etmek sanıyordum.
Bir
dakika!
Bir
dakika!
- O
nedir?
-
Hiç.
-
En parlak fikir sadece.
-
Ne?
İyi
çekirdek hatıraların tümü Minnesota'da oluşmuştu.
Bu
yüzden Minnesota'ya gidip daha fazlasını oluşturacağız.
Dur,
bekle.
Kaçalım
mı diyorsun?
Öyle
ifade etmezdim.
"Mutlu
çekirdek hatıra geliştirme programı" derdim.
-
Ciddi olamazsın.
-
Hayatımız mükemmeldi.
Ta
ki annesi ve babası San Fran-dandiko'ya taşınana dek.
Tamam
ama bu, büyük bir karar.
Önceden
her şeyin ne kadar güzel olduğunu hatırlatmama gerek var mı?
Odamız.
Arka bahçemiz.
Arkadaşlarımız.
Sakız
reklamı mı istedim ben?!
Neyse,
demek istediğim daha iyiydi.
-
Evet.
Riley, Minnesota'da daha mutluydu.
-
Dur, bir dakika.
Bu
gece düşünüp yarın mı karar versek?
Yarına
bırakalım tabii.
Mutlu
mu mutlu zamanların pek yakında olduğuna eminim nasılsa.
Niye
durduk?
Riley
uyudu.
Hepimiz
mola verdik.
Yani
sabaha kadar burada mıyız?
Evet.
Düşünce
Treni uykudayken gitmez.
- O
kadar bekleyemeyiz.
-
Uyandırsak nasıl olur?
Üzüntü,
saçmalama.
Bunu
nasıl - Onu uyandırsak nasıl olur?
-
Harika fikir Neşe.
Sağ
ol, hadi.
"Rüya
Üretimi" Ne büyükmüş.
Beklediğimden
daha ufak.
"Uçabiliyorum.”
Bunu
çok severim.
Gökkuşağı
Tek Boynuzlu Atı.
Orada
işte.
Arkadaşım
çok ünlü olduğunu söyledi.
-
İmza rica etti.
-
Hayır Üzüntü.
Tek
Boynuzlu At Hanım'ı rahatsız etmeyelim, olur mu?
Affedersiniz,
buralı değil.
Çok
utanç verici, değil mi?
Peri
Hayali Macerası 7.
Bölüm'de çok iyiydiniz.
Görüşürüz, sizi seviyorum.
"Işık
Yanıyorken Girmek Yasak" Bu da ne demek?
Neyse,
girelim.
Sınıf
setini ayarlayın.
Bugünün
hatıraları geldi.
Yapacak
çok işimiz var.
Riley
dostunu terk etti, okulda günü berbat geçti ve hokeyi bıraktı.
Yazarlar
muhteşem bir senaryo yazdı.
Neşe
ve Üzüntü yok diye aptal rüya görevi bana kaldı.
Tamam,
onu nasıl uyandıracağız?
Bazen
kâbus görünce uyanıyor.
-
Onu korkutabiliriz.
-
Korkutmak mı?
-
Hayır, yeterince şey yaşadı zaten.
-
Ama Neşe Üzüntü, buraları bilen sen
olabilirsin.
Ama
ben de Riley'yi ibliyorum.
Onu
öyle mutlu edeceğiz ki neşeyle uyanacak.
-
Mutluluktan uyandıracağız.
-
Daha önce böyle hiç olmadı.
-
Riley köpekleri çok sever.
Bunu giy.
-
İşe yaracağını sanmam.
-
Bing Bong.
-
Evet.
-
Bunlara bir şey olmasın sakın.
-
Tamam.
Gerçeklik
bozma filtresini ekleyin.
Bayıldım.
Kameraya oynamayı unutmayın millet.
Kamera
Riley.
Kendinizi
gösterin.
Başlıyoruz.
Beş,
dört, üç Selam çocuklar.
Habersiz
sınavımıza başlamadan önce Çok kötü bir
oyuncu.
sizi yeni öğrencimizle tanıştırmak istiyorum.
Riley.
Kalkıp
kendini bize tanıtır mısın?
-
Kamera.
Ve
Riley'ye.
Benim
adım Riley Anderson.
Minnesotalıyım
ve artık burada yaşıyorum.
Bakın,
dişleri dökülüyor.
İğrenç.
Dişleri
dökülüyor.
Evet,
buna alışkınım.
Tahmin
edeyim.
Pantolonomuz
da yoktur.
Bakın,
okula pantolonsuz gelmiş.
Bildim!
Hazır
mısın?
Bence bu mutluluk şeyi işe yaramayacak.
-
Ama onu korkutursak - Sen beni izle.
Başlıyoruz.
Hav,
hav, hav.
-
Bu da kim?
-
Ne oluyor?
Sıra
sende.
Hadi.
Partileyelim
hadi!
Dans
edelim!
Parti.
Hav,
hav, hav.
Neşe,
işe yaramıyor.
Olamaz.
Üzüntü,
ne yapıyorsun?
Buraya
gel.
Rüya
bu.
Sadece bir rüya.
Sadece
bir rüya.
Kızı
uyandırmaya çalışıyorlar.
Güvenliği
çağırın.
-
Riley, benim.
-
Bing Bong?
Üzüntü.
Bu
rüyayı mahvediyorsun.
-
Onu korkutuyorsun.
-
Ama bak, işe yarıyor.
Onlar
bu rüyanın bir parçası değil.
Yakalayın.
Olduğunuz
yerde kalın!
Döndür,
başka yeri çek.
Yuh.
Çok
ucuz numara be.
Dikkat
edin.
Bunu
yapamazsınız.
Merkezden
tanıdıklarım var.
Olamaz,
hayır.
Çekirdek
hatıralar gitti.
Gel
hadi.
-
Burası da neresi?
-
Bilinçaltı.
Tüm
sorun çıkaranları götürdükleri yer.
Şapkam
gevşek sanki.
Nasıl
gireceğiz?
-
Bu senin şapkan mı?
-
Evet, benim şapkam.
-
Emin misin?
-
Bilmem, etikete bak.
Evet,
"şapkam" yazıyor.
-
Dur, "şapkam" mı yazıyor?
-
"Şapkam" yazıyor.
-
Ben de şapkama bunu yazmıştım.
-
Ne diyorsun yahu?
-
Bak, benim şapkamı takmışsın.
-
Benim şapkam bu.
-
Siz!
-
Yakaladınız bizi.
Oraya
dönün, kaçmak yok.
Burayı
sevmedim.
Riley'nin en büyük korkularını burada
tutuyorlar.
Brokoli.
En
büyük efsanenin merdiveleri.
Anneannenin
elektrikli süpürgesi.
Tamam,
hadi.
-
Daha sessiz yürür müsün?
-
Deniyorum.
Bu
da ne?
Şeker
kâğıtları.
-
Bing Bong.
-
Neşe?
Demek
buradasın.
O
da kim?
-
Çekirdek hatıralar duruyor mu?
-
Evet.
Tek
istediği şekerdi.
Buradan
kurtuluyoruz.
Hadi
trene yetişelim.
Dur,
tren çalışmıyor.
Riley'yi
uyandırmamız lazım hâlâ.
Ama
nasıl?
Olamaz.
Üzüntü,
verdikleri partiyi duydun mu?
Evet,
evet Neşe.
Doğum
günü partisi değil miydi?
Doğum
günü mü dedin?
-
Pasta ve hediyeler olacak.
-
Oyunlar ve balonlar.
Doğum
günü!
Tamam,
bizi takip et.
Uyandırmak
için korkutmak gibisi yok, değil mi?
-
Tamam, benim el yazım bu.
-
Hayır, değil.
-
Benim şapkam, ben yazdım.
-
Hayır, benim şapkam.
Doğum
günü kızı kim?
Hadi
gidelim.
Yetiştik.
-
Bilin bakalım merkeze kim gidiyor?
-
Biz.
-
Ne oldu?
-
Yine yapmış.
Okuldaydık.
Çıplaklık.
Bir
köpek vardı.
Arka
yarısı Kendisini kovalıyordu.
-
Bing Bong vardı.
-
Kuş beyinli, rüyaydı o.
Saçmalık
bu.
Artık
güzel bir uyku bile çekemiyoruz.
Harekete
geçme zamanı.
Aptal
annesi ve babası.
Taşınmasalardı
bunların
hiçbiri olmazdı.
Kim
benimle?
Evet,
hadi yapalım.
Aklına
girdi, artık geri dönüş yok.
Buradan
Minnesota'ya nasıl gideceğiz peki?
Fil
parkına gidip fil kiralasak ya?
Güzel
fikir.
Otobüse
bineceğiz cücük beyinli!
Yarın
kalkan bir otobüs var, harika.
Bilete
para lazım.
Parayı
nasıl bulacağız?
-
Annesinin cüzdanı.
-
Bunu demiş olamazsın.
Dedim
bile.
En
son nerede görmüştük?
Hayır.
Alt
katta bir yerde.
Bu
belaya bizi annesi ve babası bulaştırdı.
Parasıyla kurtarsınlar.
Bu
nasıl?
Güzel,
değil mi?
Buradan
her şey görünüyor.
Bakın.
Tümevarımcı Düşünce.
Deja
Vu.
Dil
İşleme.
Deja
Vu.
Eleştirel
Düşünce.
Deja
Vu.
Bu
adamın hatıralarına bakın.
Güzel
fikirdi.
Riley'yi
korkutup uyandırmak yani.
- O
kadar da kötü değilsin.
-
Sahi mi?
Güzel
işti.
Eski
Riley'ye kavuşmayı iple çekiyorum.
Oraya
varır varmaz bu belaya son vereceğim.
Riley
mi o?
Çok
büyümüş.
Roketime
sığmaz ki.
Ay'a
nasıl gideceğiz?
Dondurmacıya
gittiği zamandı, hatırlıyor musun?
Hokey
takımı gelmişti.
Annesi
ve babası tezahürat yapıyordu.
Baksanıza.
Eğlenip
gülüyor.
-
Bunu çok seviyorum.
-
Ben de çok seviyorum.
-
Aferin kız, anlamaya başladın.
-
Evet.
O
gün Çoban Köpekleri büyük eleme maçını kaybetmişti.
Riley
galibiyet vuruşunu kaçırdı.
Çok
kötü hissetti, bırakmak istedi.
Affedersin
yine üzüldüm, değil mi?
Bu
konuyla dönünce ilgileniriz, olur mu?
Tamam.
Anlamıyorum.
Nakliye
kamyonumuz niye Teksas'a gitmiş?
Birden
fazla müşteri.
Ayın
beşinde gelecek diye söz almıştık.
Affedersiniz,
biraz erkene alamaz mısınız?
Dürüstlük
Adası mı?
Dikkat!
Hadi!
Dayanın.
-
Çabuk.
-
Buraya gelin.
-
Hadi.
-
Tuttum.
-
Çekin.
-
Çekin.
Eve
dönüş yolumuzdu.
Bir
adayı daha kaybettik.
Ne
oluyor böyle?
Duymadın
mı?
Riley
kaçıyor.
Ne?
Durun,
durun.
Bir
dakika, millet.
Bunu
cidden yapıyor muyuz?
Ciddi
bir şey bu.
Bak,
çekirdek hatıramız kalmadı.
Riley
mutlu olsun istiyor musun?
Minnesota'ya
dönüp daha fazlasını oluşturalım.
Neşe.
Acele edersek onu durdurabililiriz.
Aile
Adası.
Hadi.
Neşe.
Neşe.
Çok
tehlikeli, yetişemeyeceğiz.
Ama
tek dönüş yolumuz bu.
Duygu
Uyandırma Borusu.
Biz
de uyandırılabiliriz.
İyi
günler bir tanem.
-
Okuldan sonra görüşürüz, maymunum.
-
Seni seviyoruz.
Hadi,
koş.
Koş,
hadi!
Üzüntü.
Üzüntü,
dur.
-
Riley'yi incitiyorsun.
-
Hayır, yine yaptım.
Buraya
girersen bu çekirdek hatıralar üzgün olacak.
Özür
dilerim.
-
Riley mutlu olmalı.
-
Neşe?
Neşe.
Neşe!
Neşe?
Neşe!
Neşe,
ne yapıyorsun?
Keser
misin lütfen?
Anlamıyor
musun Neşe?
Burada
mahsur kaldık.
Unutulduk.
Boyama
yaparken dilini çıkarışını hatırladın mı?
Onunla
ilgili hikâyeleri tüm gün dinleyebilirim.
Tek
isteğim Riley'nin mutlu olması.
O
gün Çoban Köpekleri büyük eleme maçını kaybetmişti.
Riley
galibiyet vuruşunu kaçırdı.
Çok
kötü hissetti.
Bırakmak
istedi.
Üzüntü.
Annesi
ve babası.
Takım.
Üzüntü
sayesinde yardım etmeye geldiler.
Oraya
çıkmalıyız.
Neşe,
burada mahsur kaldık.
Başka
gezegendeyiz say.
Başka
gezegen.
#
Hangi arkadaşın hep oyun ister?
# #
Hangi arkadaşın hep oyun ister?
# #
Seni alıp roketini ateşler.
# #
Seni her yönüyle sever, bu şarkıyı sana söyler.
# #
Hangi arkadaşın hep oyun ister?
Bing
Bong.
Bing Bong.
# #
Seni alıp roketini ateşler.
# Atla.
#
Hangi arkadaşın hep oyun ister?
Bing
Bong.
Bing Bong.
# #
Seni her yönüyle sever, bu şarkıyı sana söyler.
# #
Seni alıp roketini ateşler.
Bing
Bong, Bing Bong.
# #
Seni her yönüyle sever, bu şarkıyı sana söyler.
# Hadi.
Hadi
Neşe, bir kez daha.
Bu
seferki olacak, hissediyorum.
#
Seni alıp roketini ateşler.
Bing
Bong, Bing Bong.
# #
Seni her yönüyle sever, bu şarkıyı sana söyler.
# #
Hangi arkadaşın hep oyun ister?
Bing
Bong.
Bing Bong.
# Daha
yüksek sesle.
Daha yüksek.
Neşe,
daha yüksek.
Başaracağız.
Bing
Bong, başardık.
Bing
Bong?
Bing
Bong!
Başardın.
Hadi!
Gidip
Riley'yi kurtar.
Benim
için onu Ay'a götür, olur mu?
Deneyeceğim
Bing Bong.
Söz
veriyorum.
Biz
geldik.
Riley?
Riley?
Cebini
arayayım.
Çok
kötü.
Biri
bize doğru mu geliyor?
Hadi
sokağın karşısına geçelim.
-
Annesi arıyor, peşimizde.
-
Ne yapacağız?
-
Torbam nerede?
-
Riley'ye çekirdek hatıra lazım.
Devam
ediyoruz.
Üzüntü!
Üzüntü?
Üzüntü?
Hadi
ama Üzüntü.
Neredesin?
Pekâlâ.
Üzüntü olsaydım nerede olurdum?
Her
şey çok kötü, ayaklarım tutmuyor.
Sen
beni tutup sürükle, ben de elimi Olamaz.
Yine annesi.
Ne
yapacağız?
Delilik
bu.
Kaçmamalı.
Bu
fikri kafasından çıkaralım.
Üzüntü?
-
Üzüntü.
-
Neşe?
Dur!
Üzüntü.
Bırak
beni.
Riley
bensiz daha iyi.
Geri
dön!
Kocanızı
bir fil mi üfledi diyorsunuz?
-
Yanında biri var mıydı?
-
Evet, işte orada.
Buraya
gel.
Boş
ver Jake, burası Bulut Kasabası.
Üzüntü.
-
Her şeyi daha beter ediyorum.
-
Dur.
Üzüntü,
seni merkeze götür - Sıkıştı.
-
Harika.
-
Ne demek sıkıştı?
-
Şimdi ne olacak?
Hayır,
hayır.
Bu
da ne?
-
Nasıl durduracağız?
-
Bana bırakın.
Onu
korkut, fikrini değiştirir.
-
Çok zekice!
-
Farkındayım.
hadi.
Hiçbir
şey işlemiyor.
Niye
çalışmıyor?
-
Ben deneyeyim.
-
Al, kırdın kırdın!
-
Çekil.
-
Bana bırakın, çekilin.
Hayır.
Millet,
Riley'ye hiçbir şey hissettiremiyoruz.
Ne
yaptık biz?
Bana
bak.
Daha
önce dediğinde ciddi miydin?
Riley
için ölürüm.
Riley
için ölürüm.
Tamam
havalı saçlı.
Bunu
kanıtlama vakti o zaman.
Riley
için ölürüm.
Riley
için ölürüm.
Bu
kadar yeter.
Benden
pas.
Tamam.
Delilik
bu.
Delilik.
Hayır,
hayır.
Neşe,
olumlu bak.
Bunun
delice olduğu konusunda olumluyum.
Şimdi!
Riley
için!
-
Neşe?
-
Dayan.
Keşke
Neşe burada olsaydı.
Neşe.
Çekilin.
-
Çok işe yaradı.
-
Madem çok akıllısın, sen ne yapardın?
Söyleyeyim
ama o kadar aptalsın ki anlamazsın.
-
Ne?
-
Ufak beynin karıştı tabii.
En
iyisi senin seviyene düşürüp anlatayım.
Senin
gibi moron dili bilmiyorum ama deneyeyim.
Şükürler
olsun döndünüz.
-
İşler çok karıştı.
-
Aklımıza bir fikir gelmişti.
Olamaz.
Neşe,
bunu düzeltmelisin.
Başına
geç.
-
Üzüntü, bu iş senin elinde.
-
Bende mi?
-
Üzüntü mü?
-
Üzüntü mü?
-
Yapamam Neşe.
-
Hayır, yapabilirsin.
Riley'nin
sana ihtiyacı var.
Tamam.
Durun,
inmek istiyorum.
Tamam,
teşekkür ederim.
Öyle
yaparız.
Öğretmeni
Riley'yi bugün hiç görmemiş.
-
Ne?
-
En son ne giyiyordu?
-
İnanamıyorum.
-
Hatırlıyor musun?
-
Riley.
-
Geldin demek.
-
Şükürler olsun.
-
Meraktan deliye döndük.
Neredeydin?
Saat
kaç oldu!
Riley,
ne oldu?
İyi
misin?
Böyle
olmamı istemediğinizi biliyorum ama evimizi özledim.
Minnesota'yı
özledim.
Mutlu
olmamı istiyorsunuz.
Ama
eski
arkadaşlarımı ve hokey takımını istiyorum.
Eve
gitmek istiyorum.
Ne
olur kızmayın.
-
Tatlım.
-
Kızmadık.
Biliyor
musun, Minnesota'yı biz de özledik.
Yürüyüş
yaptığımız ormanları özledim.
Eskiden
oyun oynadığın arka bahçeyi.
Kaymayı
öğrendiğin Bahar Gölü'nü.
Buraya
gel.
Bu
yeni manzarayı sevdim.
Arkadaşlık
Adası genişledi.
Şu
dostça tartışma bölümünü açmaları iyi oldu.
Trajik
Vampir Aşkı Adası'nı çok sevdim.
Moda
Adası mı?
Herkes
sussun.
Erkek
Pop Grubu mu?
Geçici
bir dönem.
İstediğinizi
deyin, bence hepsi güzel.
Tamam,
buyurun.
Genişletilmiş
konsolunuz düzgün ve sorunsuz çalışıyor.
Vay
canına.
Güzel
sürüm yükseltme.
-
Ben mi yaptım?
-
Millet, "ergenlik" de ne?
Bilmem,
çok önemli değildir.
Tüm
ayıp kelimeler kütüphanesine erişimim var.
Yeni
konsol tam bir Affedersiniz, yine yaptım.
Benim
hatam.
Buz
pateni sahasına giriyorlar.
Oraya
çıktığında saldırgan ol.
-
Biliyorum baba.
-
Çok saldırgan değil ama.
Tüm
maçlara gelmenize gerek yok aslında.
Şaka
mı yapıyorsun?
Birini
bile kaçırmam.
-
Bastır Kurbağa Boynuzları!
-
Hadi Riley!
-
Tamam tamam, gidiyorum.
-
Kurbağa Boynuzları!
Gidiyorum
ben.
-
Bizi çok seviyorlar.
-
Annesi ve babası çok iyiler.
Tabii
ki olacaklar.
Ama
biz duygularımızı gösteremeyiz.
Evet!
Yüz
boyasına bayıldı.
Harika
bir fikir olduğunu söylemiştim.
-
Onca zamandır bulduğu en iyi fikir.
-
Çok iyi bir adam.
Ne
olur ne olmaz.
Affedersin.
Kız!
Kız!
Kız!
Tamam,
güle güle.
Riley.
-
Hazır mısın?
-
Evet.
Hadi,
biraz hokey oynayalım.
-
Evet Öfke, komuta sende.
-
Şu pakı ver yoksa gebertirim.
Solunda,
solunda!
Bu
sefer kokmamaya çalışalım.
Annesi
ve babası başarısızlığımızı izleyecek.
Orada
dur bakalım!
Evet,
son zamanlarda çok şey atlattık.
Ama
kızımızı hâlâ seviyoruz.
Harika
yeni arkadaşları ve çok güzel bir evi var.
Bundan
daha iyisi olamazdı.
Sonuçta
Riley 12 yaşında artık.
Ne
olabilir ki?
İzlemeye
devam edin.
San
Francisco kaç yılında kuruldu?
Söyleyecek
var mı?
Yok
mu?
Jordan.
Bu
ne kadar sürecek?
Yaz
tatiline beş ay, iki hafta, dört gün kaldı.
Sonra
adı malumla Bahamalar'a.
Gel Uç benimle bebitom.
İyi
günler.
Neye
sinirlendik?
Bilmem,
Troy neye sinirlendiyse.
Troy
neye sinirlenmiş?
-
Bilmem.
-
Bilmem.
Evet,
o kıza söylemiştim.
Düzenbazın
tekiyiz.
İçimizi
görebiliyorlar mı dersiniz?
Tabii
ki hayır.
Göz
farı sürdük.
Havalı
olmak çok yorucu.
Doğum
günü kızı kim?
Selam.
Duyan
yok mu?
Altı
yıllık tiyatro okulu bunun için miydi?
-
Ne?
-
Yürüsene.
Durun,
tamam.
Böyle
olabilir.
Mutlu
olduğumuz yere gidince geçecek.
Güzel
kokuyor.
Güzel
olacak.
Güzel
zaten.
« Prev Post
Next Post »