Print Friendly and PDF

Translate

Fantastic Fungi (2019)

|

 


Yönetmen:Louie Schwartzberg

Senaryo:Mark Monroe

Ülke:ABD

Tür:Belgesel

Vizyon Tarihi:01 Ekim 2019 (ABD)

Dil:İngilizce

Müzik:Adam Peters

Oyuncular

Brie   Larson

Andrew W  Weil

Giuliana  Furci

Paul  Stamets

Art  Goodtimes

Özet

Petrol kirliliğini temizlemekten ağaçların iletişim kurmasına yardımcı olmaya kadar çeşitli işlevler üstlenen mantarların sihirli dünyasını tüm ayrıntılarıyla keşfedin.

ALTYAZI

Bu film tıbbi tavsiye değil, eğlendirme ve bilgilendirme amaçlıdır.

 Doktora danışmadan hiçbir tedaviye başlamayın.”

 Bir his var.

 Sonsuz bilginin nabzı.

 O birliği hissettiğinizde bizimlesiniz demektir.

 Dünya'ya yaşamı biz getirdik.

 Bizi göremezsiniz ama dört bir yanınızda gelişiriz.

 Her yerde.

 Her şeyde.

 Hatta içinizde bile.

 Bize inansanız da, inanmasanız da.

 İlk nefesinizden son nefesinize kadar.

 Karanlıkta ve aydınlıkta.

 En yaşlı ve en genciz biz.

 En büyük ve en küçük biziz.

 Bir milyar yılın bilgeliğiyiz.

 Yaratılışız.

 Dirilişiz, istimlâkiz ve yenilenmeyiz.

 Neyiz biz?

 Mantarlarız.

 Mantarlar gizli saklı iş yapar.

 Düzenbazdırlar.

 MİKOLOG

Sürekli saklanırlar bizden.

 Agarikon bölgesindeyiz.

 Burada geyik boynuzu mantarları var.

 Doğal, yaşlı bir ormanda bulunmak her zaman ilginç ve heyecan verici ama yeni bir Agarikon türü bulma görevini başarmak her zaman mümkün değil.

 Yine de ofiste olmaktan iyidir.

 Mantarlar doğanın büyük moleküler ayrıştırıcıları.

 Ne demek bu?

 Odunu parçalarlar.

 Ormanda yatıyorum.

 Henüz bakmadım ama yerde bir dal yatıyor.

 Yere yatıp ölürsem mantarlar beni geri dönüştürmek için üstüme sıçrar.

 Doğanın yolu bu.

 Mantarlar yeniden doğuşu temsil eder.

 Tazelenmeyi.

 Yenilenmeyi.

 Mantarlar toprağı oluşturur.

 Toprak da hayat verir.

 Bugün karşı karşıya olduğumuz görev doğanın dilini anlamak.

 Görevim doğada, ekosistem içinde iletişim hâlinde olan mantar ağlarının dilini çözmek.

 Doğanın zeki olduğuna inanıyorum.

 Doğayla iletişim kurmak için gereken dil becerisine sahip olmamamız doğanın zeki olduğu gerçeğini zayıflatmıyor.

 İletişim konusunda yetersiz olduğumuzu gösteriyor.

 Aklımızı başımıza alıp da bugün bizi ayakta tutan organizmaları anlamazsak yalnızca bu organizmaları değil, kendimizi de yok edeceğiz.

 Mantarlar sebze değil, hayvan da değil, arada bir yerde.

 Mantarlar apayrı bir âlem.

 Bir buçuk milyondan fazla mantar türü var.

 Bitkilerden altı kat fazla.

 Fungus türlerinin aşağı yukarı 20.000 kadarı mantar üretir.

 Mantarlar biçimleri, boyutları, renkleri ve tarzları açısından olağanüstü bir çeşitliliğine sahiptir.

 Kendi ışığını saçan mantarlar bile var.

 Birçok kişi mantarlardan korkar.

 Mantarları küfle, ölümle, çürümeyle bağdaştırıyorlar, ki gayet mantıklı.

 Bu korku yaşam döngüsünde mantarların oynadığı rolden kaynaklanıyor.

 Ölen ve ölmekte olan organizmaları çürütüp tüm besinleri tekrar döngüye sokarlar.

 Bir şeylerin sonundadırlar.

 Ama aynı zamanda başlangıçtadırlar.

 Mantarları incelemeye başladığınızda içlerine çekilirsiniz.

 Bitkiler ve mantarlar arasındaki önemli farklardan biri de şu, bitkiler gözünüze çarpmak üzere evrilmiş.

 Domates kızarınca şöyle der, Hey, hazırım, gel al beni.”

 Mantarların umurunda değil.

 YAZAR, GAZETECİ

Kendi işlerini yaparlar.

 Saklanmak bunlardan biri.

 Ne zaman mantar toplasan etobur otobur ikilemiyle karşılaşıyorsun.

 Yiyebilecek kadar tanıyor muyum bunu?

 Bunu yemeli miyim?

 Beni öldürür mü?

 Mantardan bu nedenle korkuyorlar.

 Evet, öldürebilen mantarlar var.

 Karaciğer ve böbrek yetmezliğine neden olan mantarlar var ama sizi öldürebilen orman meyveleri de var ormanda.

 Mantarları tanıma meselesi yani.

 Mantarları büyüleyici bulanların oluşturduğu devasa bir mantar tutkunları alt kültürü var.

 Birlikte mantar topluyor, birlikte yiyorlar.

 Bilimsel yaklaşımları olan keyif düşkünü insanlar.

 Benim tarzımda insanlar.

 Tricholoma.

 Grifola frondosa.

 Cortinarius cinsi bir mantar.

 Agaricus bisporus.

 Cladonia likeni.

 Bu festivallere, gezilere katılıp yeni şeyler öğrenmeye başladım.

 Her şeye farklı bakmaya başladım.

 Mantar aslında doğayı daha derinden anlamaya başladığım pencere oldu.

 Mantarlar olmasaydı biriken bitkisel madde Dünya'yı boğacak seviyeye ulaşırdı.

 Onlar gerçek bir anahtar.

 Bitkileri parçalayıp onları yeni bitkisel ve hayvansal yaşam için kullanılabilir kılıyorlar.

 Onlar ormanın sindirim sistemi.

 Mantarların bazıları "saprofit" ya da "çürükçül" denilebilen parçalayıcılardır.

 Bira, şarap ve peynir yapımında kullanılan mayalar ve küfler saprofittir.

 Gorgonzola ve rokfor bir penisilin küfüyle yapılır.

 Burbon, mantarla fermente edilmiş mısırla yapılır.

 Bir şeyleri parçalama becerilerinden faydalanarak kirlilik gibi bazı sorunlarımızla başa çıkmak için destek alabiliriz.

 Bu çürükçül funguslar doğal olan her şeyi parçalayabilir.

 Karbon temelli olan her şeyi parçalamak üzere evrilmişlerdir.

 Petrol kirliliği gibi şeyler de dâhil.

 Kirletici sorunları.

 Böyle bir gerçek var.

 Bir deneye katıldım.

 Mazot ve diğer petrol atıklarıyla doyurulmuş dört yığın vardı.

 Biri kontrol yığınıydı.

 Bir yığın, enzimlerle temizlendi.

 Bir yığın, bakteriyle temizlendi.

 Bizimkine ise mantar sporları konuldu.

 Mantarlar petrolü emdi.

 Demek ki mantarlar karbon hidrojen bağlarını parçalayan enzimler, peroksidazlar üretiyor.

 Bunlar aynı zamanda hidrokarbonları bir arada tutan bağlar.

 Mantarlar petrolle doldu.

 Altı hafta sonra döndük, brandaları kaldırdık.

 Diğer yığınlar ölüydü ve kötü kokuyordu.

 Bizim yığın yüzlerce kilo istiridye mantarıyla kaplıydı.

 Mantarların bazıları kocamandı, hâlinden çok memnundu.

 Çok iyi beslendikleri anlaşılıyordu.

 Ama bir aydınlanma anı yaşadığım bir şey daha oldu.

 Spor üretmişlerdi.

 Sporlar böcekleri çekmişti.

 Kuşlar daha sonra tohum getirdi ve yığınımız cıvıl cıvıl bir vaha oldu.

 Mantarlar fungusların meyveleridir.

 Mantarı elma gibi düşünebiliriz.

 Bu organizmanın yerin altında gelişmekte olan esas kısmı ipliksi uzun hiflerden oluşur.

 Bu hifler hücre hücre büyür.

 Dallanıp budaklanırlar, her yöne, hatta üç boyutlu büyürler.

 Hif yığınlarına miselyum adı verilir.

 Yere bir dal düşüyor, kaldırıyorsun, altında miselyum var.

 Miselyum hemen hemen her yerde.

 Miselyum ağları beyinlerimizin nöral yollarından daha karmaşıktır.

 İşlevleri elektrolitlerle, elektrik sinyalleriyle hemen hemen aynıdır.

 Dünyadaki en yaygın türler.

 Her yerdeler.

 Omanda ne kadar fungus olduğuna dair bir fikir vereyim size.

 Dünyanın neresinde olursanız olun, ormanda attığınız her adımın altında 500 kilometre uzunluğunda fungus var.

 Büyük bir ağ gibi, orman boyunca devasa bağlar oluşturuyor, büyümeye devam ediyorlar.

 Şu büyüklüğe ulaşabilen bir miselyum bile dallanıp trilyonlarca saçağa ulaşır.

 İnterneti bilmeyen yoktur.

 Miselyumların ağ tasarımı da aynı.

 Ağaçlar miselyumları nöral yol gibi kullanarak iletişim kurar.

 Ağaçları birbirine bağlarlar.

 Miselyumlar üzerinden birbirlerini beslerler.

 Diğer bir deyişle, bir ağaç başka bir ağaçla besin paylaşabilir.

 Bunu da miselyum yolları üzerinden yapar.

 Türünü tanımayı hayvansal bir davranış olarak görürüz.

 Bebeklerimizi severiz.

 Onları bilir, onlarla ilgileniriz.

 Bitkilerin yapabileceğini düşünmemiştik.

 Araştırmalarımız bitkilerin kendi türlerini tanıdıklarını gösteriyor.

 Ana ağaçlar mikorizal ağlar yoluyla kendi türlerini tanıyor.

 Ana ağaç ve fidanları birbirlerine sinyal gönderiyor.

 Bağlandıklarında ve bitkiler arasında karbon hareketi olduğunda ağaçlar zayıf olanları destekliyor.

 Etraftaki zararlıları bilip tehlikede olduğunu anlarsa fidanları için savunmasını güçlendiriyor, böylece daha iyi yenileniyorlar.

 Büyülü bir şey.

 Mantarlar olmasa mümkün olmazdı bu.

 Ağaçlara sarılan, aşırı idealist bir çevreci değilim.

 İtiraf edeyim, ara sıra ağaçlara sarılıyorum ama orman işçisiydim.

 Ağaç keserdim.

 Vay canına, bir taşla iki kuş vurduk.

 Ağaçları kesip çürümeye bırakıyoruz.

 Çürütürken bir amacımız var.

 Üstlerinde lezzetli, şifalı şitake mantarları büyüyecek.

 Evet!

 Eylül 1974'te Paul, Darrington'da orman işçisiydi.

 Bir hafta sonu onu ziyarete gittim.

 Ormanda dolaşıyorduk.

 Ona mantarları göstermeye başladım.

 Bunlar ne?

" "Mantar." Mantarlara ilk kez bakıyordu.

 Köşeyi döndük, mor bir mantar vardı.

 Daha önce hiç görmemiştim.

 Devasa bir aydınlanma yaşadı.

 İşte o zaman başladı.

 Hiç bırakmadı.

 Bunlar kırmızı kenarlı poliporlar ama kurumuşlar.

 Zarif polipor.

 Sapı tüylü.

 Russula türü, lezzetli karides mantarı.

 Aranan bir mantardır.

 Böyle doğal, yaşlı ormanlarda yetişir.

 Bilimde böyle güçlü amatörlerin bulunduğu dallar nadirdir.

 Amatör" burada "âşık" manasında.

 Mantarlara âşık.

 Amatörlerin güvenilir, önemli araştırmalar yapabileceğini ortaya koydu.

 19'uncu yüzyılda hep böyle oldu.

 Büyük, amatör doğa bilimcilerle doluydu.

 Darwin onlardan biriydi.

 Bu evrensel bilince teslim oldu.

 Deha da buradan geliyor.

 İnsanoğlunun başardığı her muhteşem şey o bilinçten geliyor.

 Ohio'nun Columbiana adındaki küçük bir kasabasında yetiştim.

 Çok muhafazakâr, çok dindardılar.

 Ağabeyim John, Yale'de okudu.

 Bill de Cornell'de okudu.

 Okumuş bir aileydik yani.

 Ama bende ciddi bir kekeleme problemi vardı.

 Bu da kendimi ifade etme becerimi önemli ölçüde baltalıyordu.

 Konuşma terapisi gördüm altı yıl.

 Ciddi bir şekilde kekelemeden tek bir cümle söyleyemiyordum.

 Konuşma terapisinin hiçbir faydası olmadı.

 İnsanların gözlerine bakamıyordum.

 Hayatım boyunca yere baktım.

 Biri bana doğru geliyorsa yere bakardım.

 Fosil ve mantar arardım.

 Hepimiz yıldızlardanız.

 Âlemim dört buçuk milyar yıl önce göklerde doğdu.

 Biz öncüleriz.

 Verimli toprağı yaratmak için denizden çıktık.

 Tüm canlılar için yaşam ortamını yarattık.

 Güney Afrika'da lav çökeltilerinde mantar benzeri organizmalar bulundu.

 Lavın içinde miselyum fosilleri vardı.

 2,4 milyar yaşındaydılar.

 Dünyanın bilinen en eski çok hücreli organizmasıydılar.

 Bu yıl Brezilya'daki çökeltilerde bir fosil daha bulundu.

 113 milyon yaşında.

 Tam bir mantar biçiminde.

 Yaklaşık 650 milyon yıl önce mantarlarla yollarımızı ayırdık.

 Bir daldan mantarlar, diğer daldan hayvanlar evrildi.

 Besinlerimizi hücresel bir kesenin, yani midenin içinden geçirmeyi seçtik.

 Miselyumlar yeraltında kaldı, besinlerini dışarıda sindirdi.

 Biyolojik çeşitlilik arttı.

 Yok oluşlara sebep olan büyük felaketler yaşanana dek.

 Dünya'ya gök taşları yağdı!

 İnanılmaz miktarda döküntü atmosfere saçıldı.

 Güneş ışığı kesildi.

 Bitkiler, hayvanlar öldü.

 Dünya mantarlara kaldı.

 Bu yok oluş olaylarından çıkarılacak bir ders var.

 Mantarlarla birlikte hareket eden organizmalar hayatta kaldı.

 Mantarlara diğer tüm âlemlerden daha yakınız.

 Bu da, miselyum soyundan geliyoruz demek.

 Miselyum hepimizin anası.

 Mantarlar gibi canlı organizmalar çevrelerine tepki verebildikleri için zeki yaratıklardır.

 Yiyecek ararlar, kendilerini korurlar.

 Sorun çözerler.

 Zekâ işidir bu da.

 Teoride, bir miselyum sonsuza dek yaşayabilir.

 Yeter ki tüketebileceği besin olsun.

 Bu nedenle dünyanın en eski ve en büyük organizmaları funguslardır.

 Oregon'daki bir dağın tepesinde yaşar.

 Binlerce dönümlük arazidedir ve binlerce yıllıktır.

 Mantar, fungus sporları için cinsel üreme organıdır.

 Mantarların tohumları değil, sporları vardır.

 Sporlar son derece küçük, hafif, gen taşıyan sistemlerdir.

 Yiyebilecekleri bir şeye konarlarsa o yiyeceği parçalayıp besinleri emerler çünkü yiyecek olan başka bir yere geçmek için ilerlemeleri gerekmektedir.

 Mantar, atmosfere sayısız spor salar.

 Öyle çok spor var ki… İçinize bir nefes çekin.

 10 fungus sporu soludunuz.

 Her yerdeler.

 Onlarla birlikte evrildik.

 Mantarların yaptıkları ürkütücü, bir o kadar da olağanüstü.

 Dünyadaki her şeyi düzeltirler, yaşama destek olurlar, yaşamı dönüştürürler, taşırlar.

 Mantarlar müthiş varlıklar.

 İnsanların soyu tükenirse Dünya'yı bizden sonra hangi tür ele geçirecek?

 Belki miselyum zaten en baskın tür.

 En yaygın tür oldukları için değil, her yerde oldukları için.

 İnsan nüfusu yedi milyar ama ortalıkta dolaşan küçük, kırılgan bir yaratığız.

 Saldırıya uğradığımızda hemen ölüyoruz.

 Harvey Kasırgası, Teksas kıyılarını etkilemeye başladı.

 30.000'den fazla insanın elektriği kesik.

 Durumun daha da kötüleşmesi bekleniyor.

 Porto Riko'da yüzyılın en kötü fırtınasını yaşandı.

 En temel ihtiyaçların karşılanamadığı bu dönemi atlatmaya çalışıyorlar.

 İklim değişikliği dünyamız için, gezegenimizin geleceği için en büyük tehditlerden biri.

 Karbondioksit en büyük sera gazımız.

 Bitkiler fotosentez yaparken havadan karbondioksit alıp oksijen verirler.

 Fotosentez için karbondioksit kullanırlar.

 Karbonu alıp çeşitli yerlerinde depolarlar.

 Yapraklarına, gövdelerine taşırlar ama karbonun yüzde 70'i yer altında depolanır.

 Kök sistemleri bu karbonu besinlerle değiştirir.

 Karbon, depolandığı mantar hücre duvarlarında son bulur.

 Bu da mikrobiyal topluluğu besler.

 Akarlar ve nematodlar gibi gıda ağının tüm kısımlarını.

 Onlar da yiyerek besin döngüsünü başlatır.

 Yani funguslar topraktaki karbonun dengelenmesi açısından çok önemlidir.

 Dengelenen karbon depolanmış hâlde binlerce yıl kalabilir.

 Karbonun bir bitkiden diğerine geçebildiğini biliyoruz.

 Karbon böylece sistem içinde eşit bir biçimde dağıtılır.

 Çok sıkı çalışıyorlar.

 Bitkileri, ormanları ve doğal mantar topluluklarını korursak yer altında karbon depolayan doğal bir yapıya sahip oluruz.

 Bu çok önemli.

 Bizim için oradalar.

 Gözümüzün önündeler.

 Mantar üretmekle kalmıyoruz.

 Maddeyi parçalamaktan çok daha fazlasını yapma becerimiz var.

 Emeğimizin meyvesinde olduğu gibi, çoğunuz ne kadar yararlı olduğumuzu öğrenmeye başlamadınız bile.

 Dönüştürücüleriz biz.

 14 ya da 15 yaşındaydım.

 Ağabeyim John bana bir kitap verdi: Farklı Bilinç Halleri kitabını.

 O kitapta, bilincin genişlemesi konusunda Andy Weil'a gönderme yapılıyordu.

 Çok heyecanlandırmıştı beni.

 Karizmatik Hristiyanlık toplantılarına gidiyordum.

 Ruhu kurtarılanları görüyordum.

 Farklı bir bilinç hâline ulaşmaları güzeldi.

 Bunu de aynı fikrin bir parçası sandım.

 Andrew Weil'dan bahsetmeden geçemem.

 Sanırım ilk kitaplarımdan birini, mantar aramakla ilgili olanı okumuş.

 Halüsinasyon gördüren mantarlar, şifalı mantarlar vesaire.

 Dönüm noktasıydı.

 Başkalarının da bilinci genişletmeyi düşündüğünü öğrenince aydınlanma yaşadım.

 Kitabı arkadaşım Ryan Snyder'a verdim.

 Kitabı eve götürdü.

 Birkaç gün sonra sordum, "Kitabım nerede?"

Kitabı babasının yaktığını söyledi.

 Kitabımı mı yaktı?" dedim.

 Bana geri vereceğine ya da annemleri arayacağına kitabı yakma cüretini göstermişti.

 Ryan Snyder'ın babasına büyük bir minnet borçluyum çünkü o hareketi ilgimi daha da artırdı.

 Birini böyle tuhaf davranmaya yöneltecek kadar güçlüyse, dedim, bu konunun ne olduğunu incelemeliyim.

 İnsanoğlunun bu gezegendeki varlığı çok uzun zaman öncesine dayanıyor.

 Bu zamanın çoğu hakkında tanımlanabilir bir bilgimiz yok.

 Dünyadaki yerli toplumlarının tüm bitki yaşamını ve farklı bitki yaşam kombinasyonlarını yakından biliyor olması tarih öncesinde yaşamış atalarımızın, bilinci değiştiren bitkilerle karşılaşmış olabileceğini gösterebilir.

 Yaklaşık iki milyon yıl önce insan korteksi büyüyüp üç katına çıktı.

 Beyin, evrimsel zaman için çok kısa bir sürede atılım yaptı.

 Evrim sürecinde iki milyon yıl bir hiçtir.

 Bunu ne tetikledi?

 1970'lerin sonlarında Terence McKenna ve kardeşi Dennis Sihirli Mantar Yiyen Maymun Hipotezi'ni öneren ilk kişiler oldu.

 22 primatın, biz dahil 23'ünün mantar yediği biliniyor.

 Fikir şu, ağaçlardan inen atalarımız hayvan dışkılarını izleyerek av hayvanlarının peşine düştü.

 Subtropik bölgelerde tezeklerde gelişen en yaygın mantar güçlü bir sihirli mantar olan Psilocybe cubensis'tir.

 Mantarlar ve halüsinasyona yol açan diğer maddeler sinesteziyi tetikler.

 Sinestezi, insanın duyularının birbirine karışmasıdır.

 Renkleri duymak ya da müziği görmek gibi.

 Güçlü deneyimler yaşarsınız.

 Kendinizi onların yerine koyun ve ilk insan türlerinin üzerinde böyle bir şeyin etkisini hayal edin.

 Bu sihirli mantarlar bilgi algınızda bir sele neden oluyor.

 Beynin içindeki sinapsler arasında bir temas sıvısı olarak düşünebilirsiniz.

 Silah geliştirmeye çalışıyorsanız size büyük bir rekabet avantajı sunar!

 Hayatta kalma şansınızı artıracak bir şey inşa ediyorsanız da.

 Bu bir kez, iki kez olmadı.

 Milyonlarca yıl boyunca milyonlarca kez aynı şey oldu.

 İki milyon yıl önce beynin üç kat büyümesine dair gayet mantıklı bir açıklama bu.

 Psilosibinli mantarı yiyince beyinlerinin aniden mutasyona uğradığını söylemek gibi basit bir hipotez değil.

 Daha karmaşık ama bence bir etken.

 Nörolojik olarak, modern donanımı programlayan bir yazılım gibi.

 Düşünmeye, kavramaya, dile sahip olmaya.

 Çünkü dil aslında sinestezidir.

 Dil, aslında anlamsız olan seslerin birleşimidir.

 Ama karmaşık anlamlarla bağlantı kurarlar.

 Beynin kapasitesinin büyük bir kısmı dil gelişimine ve kavrayışına ayrılmıştır.

 O nöral yapılar atalarımızda bulunmuyor.

 Dil geliştirmeye ve anlamaya yarayan fizyolojiye sahip olmak biz insanlara has.

 Bizi bugünkü hâlimize getiren de evrimsel olayların bir yansıması.

 Bu mantarları uzun süre bulamadım.

 Ohio'dayken bir torba sihirli mantar aldım.

 Ama ne kadar yiyeceğime dair tavsiye alamamıştım.

 Hiçbir bilgim yoktu.

 Şu büyüklükte bir torbaydı.

 Dedim ki, "Muhtemelen bir doz bu." Torbadakileri bir defada yedim.

 Bilmeyenler için açıklayayım, bunun onda birini yemelisiniz.

 Sıcak bir yaz günüydü.

 Kocaman, güzel bir ağaç vardı.

 Bir meşe ağacı.

 Sonra ufukta kara bulutlar gördüm.

 Fırtına geliyordu.

 Harika olduğunu düşündüm.

 Fırtınayı çok güzel sandım.

 Ağaca tırmanayım" diye düşündüm.

 Etkisini hissetmeye başlamıştım.

 Dalgaları hissediyordum.

 Hava sıvı hâle gelmişti.

 Sonra… Bir bozulma alanı, görsel manzaranın içinden geçiyordu.

 Bunu daha önce görmemiştim.

 Bahsettikleri buymuş demek, dedim.

 Bulutların kabararak yaklaştığını gördüm ama bu kez kızgın görünüyorlardı.

 Sonra şimşekler çakmaya başladı… Şimşekler bir sürü geometrik kırılma meydana getiriyordu.

 Bir süre sonra onların üstünü görüş alanımda yüzen matematiksel kalıplar ve rengarenk geometrik biçimler örttü.

 Dalgalar hâlinde uçuşuyorlardı.

 Hayatımda hiç böyle bir şey görmemiştim.

 Rüzgâr şiddetini artırıp da yağmur başlayınca çok korktum.

 Yıldırımlı fırtınada bir tepede, en yüksek ağacın üstünde olduğumu fark ettim.

 Ruhani bir deneyim için uygun bir yer değildi.

 Ağaca sımsıkı sarıldım.

 O ağaç beni Dünya'nın çekirdeğine sabitleyen şeydi.

 Ağaca tutunabildiğim sürece güvende olduğumu hissettim.

 Şimşek çakması, gök gürlemeleri… Şimşekle yıldırımın arasındaki süre bir saniyeye inmişti.

 Yaklaşıyordu.

 Öleceğimden çok korktum.

 O dehşetengiz deneyim… Hem dehşetli hem de müthişti… Ağacın tepesinde neye odaklanacağımı düşünüyordum.

 Dedim ki, "Aptal değilsin ama sürekli kekeliyorsun." Kekelemeyi bırakmalıyım" diye düşündüm.

 İçimden dedim ki "Kekelemeyi bırak." Kekelemeyi hemen bırak."

Kafamın içinde küçük bir sesle.

 Beni duydun mu?

 Kekelemeyi hemen bırak.”

 Bunu söylemeye başladım.

 Kekelemeyi hemen bırak.”

 Yüzlerce, binlerce kez.

 Fırtına geçtikten sonra ağaçtan indim.

 Sırılsıklam olmuştum.

 Hayata, doğaya, o ağaca âşıktım.

 O ağaç benim için çok önemliydi.

 Eve gittim.

 Yattım ve kimseyi görmedim.

 Ertesi sabah uyandım.

 Çok hoşlandığım, çok çekici bir kadın vardı.

 Kekeleyip rezil olmaktan korktuğum için gözlerinin içine bakamazdım.

 Ondan hoşlanmama rağmen sosyal temastan kaçınmayı yeğliyordum.

 O da benden hoşlanıyordu ama ilgiye nasıl karşılık vereceğimi bilmiyordum.

 Yanımdan geçti, bana baktı, Günaydın, Paul" dedi.

 İlk kez gözlerinin içine bakıp Günaydın, nasılsın?" dedim.

 Kekelemeyi bir seansta bırakmıştım.

 Çalışanlarımın dinlediği yeni müzik.

 Çalışanlarım benim en iyi yeni müzik kaynağım.

 Laboratuvarda mantarlar için yüksek sesle müzik dinlemeye bayılıyoruz.

 Herkesin senkronize olmasını sağlıyor.

 Laboratuvarlarda sözsüz iletişimimiz var.

 Ağzın bakteri yayar.

 Konuşamazsın.

 Konuşmayı azaltıyoruz.

 Jestlerle ve bilgiyle yapıyoruz çoğunu.

 O hâlde neden yüksek sesle müzik dinlemeyelim?

 Babam iş adamıydı.

 Ben olmayacağım, diye yemin ettim.

 Ama bağımsız olmak istiyordum.

 Kendime ve mantarlarla ilgilenen başkalarına mantar sağlamak için postayla gönderim yapan bir işletme kurdum.

 İlk başladığımız dönemde işimiz son derece zordu.

 Kaynaklarımız yoktu.

 Sadece üç televizyon kanalı vardı.

 Organik Bahçıvanlık dergisine reklam veriyorduk.

 Laboratuvarıma toptan malzeme satın alabilmek için şirket kurdum.

 Şimdi bana inanılmaz geliyor, 100'e yakın çalışanımız var.

 Binlerce medya organına ulaştık.

 Bu mantarlar bana öyle güçlü geliyordu ki onları incelemek istediğimi fark ettim.

 Reishi ya da lingzhi olarak bilinen bu mantar, ölümsüzlük mantarı.

 Yetiştirdiğimiz en muhteşem ve ilginç mantarlardan biri.

 Sadece insanların değil, arıların da bağışıklık sistemini kuvvetlendiriyor.

 BRİTANYA KOLOMBİYASI KANADA

 Bu tepenin üzerinde 650 dönümlük bir arazimiz var.

 Büyük bir mikolojik deney yapıyoruz.

 33.000 ağaç diktik.

 Yarısının kökünde mikorizal mantar var, yarısında yok.

 Dokuzuncu yıldayız.

 Excel tablolarını hazırlıyoruz.

 1.100 ağacın karşılaştırma verilerini yükledik.

 Patentlerimden birine lisans satarak biraz para kazandım.

 ABD'de iktidar, çevrecilerden çevre karşıtlarına geçince Kanada'dan arazi aldık.

 Geleneksel bir akademik altyapıdan gelmemesi kimsenin üzerinde çalışmadığı fikirleri araştırmak istemesinin sebeplerinden biri.

 Henüz başka kimsenin keşfetmediği şeyleri keşfettiğim için onurluyum.

 Halen, entopojenik mantarlarla ilgili beş patente sahibim.

 Bunlar böceklere, özellikle de termitlere bulaşan mantarlar.

 Mantarlardan biyopestisit yapıp pazarlanmakta en büyük sorun sporların itici özelliği.

 Böcekler mantar sporlarından uzak duruyor.

 Termitler bu konuda o kadar kaygılı ki bir işçi bu mantarla karşılaşırsa bu işçi yuvaya geri döndüğünde nöbetçiler, enfekte işçiyi yakalayıp mezarlığa götürüyor, kafasını koparıyor, sonra iki nöbetçi de intihar ediyor.

 Kraliçeyi, yuvayı ve koloniyi enfeksiyondan korumaya çalışıyorlar.

 Hiçbir bilimsel yayında bahsedilmemiş bir şeyi keşfettim.

 Sporlanmayı geciktiren biyolojik bir formül buldum.

 Böcekler ondan uzak durmadı, hatta ona doğru çekildiler.

 Biri mantarı bulduğunda diğerleri de peşinden gidiyor.

 Truva atı gibi.

 Aynı mantarlar bu kez nöbetçileri aşıyor, kraliçeye veriliyor, kraliçe de yavruları besliyor, tüm koloni miselyumla mumyalanıyor.

 Tüm koloni enfekte olup ölüyor.

 Sporların itici özelliği evinizi istilalardan koruyor.

 Büyük bir keşif bu.

 Marangoz karıncalarda denedim.

 Ateş karıncalarında, sivrisineklerde, mantar sivrisineklerinde.

 Tahtakurularında deniyoruz.

 Hepsinde başarılı olduk.

 Tüm ekosistem, funguslarla dolu.

 Onları ekolojinin derin ambarları olarak görüyorum.

 Buluşlar dünyasında en büyük sorunlarımızın yanıtı ayaklarımızın altında saklı olabilir.

 Batı tıbbında kullanılan mantarlar var.

 Örneğin penisilin çok etkili bir antibiyotik.

 İç Savaş yıllarında sentezlenmeden önce yaralanan bir askerin yarasına bir parça küflü ekmek bağlarlardı.

 Antibiyotik özelliğinden faydalanılırdı.

 Enfekte olmasın diye.

 Alexander Fleming penisilini 1927'de keşfetti.

 Sorun, ticari olarak kullanılabilecek bir suş bulmaktı.

 Ticari açıdan ekonomik bir biçimde üretilebilmeliydi.

 Biraz ileriye saralım, 1942'de Şikago'da bir grup araştırmacı alışverişe çıktı.

 Bir laboratuvar asistanı güzel bir sarı küfle kaplanmış, çürük bir kavun buldu.

 O suştan ilk hiper imalat suşu olan Penicillium suşunu geliştirdik.

 Penisilin gerçekten de on binlerce askerin hayatını kurtardı.

 İngilizler buna sahipti ama Almanlarda ve Japonlarda yoktu.

 ÖLÜMLE YARIŞ!

 Hiper imalatı mümkün kılan bu penisilin suşunun keşfinin İkinci Dünya Savaşı'nın kazanılmasında önemli bir rol oynadığı ileri sürülüyor.

 Alexander Fleming daha sonra, 1945'te Nobel Ödülü'nü aldı.

 Penisilinin insan sağlığı üzerindeki büyük etkisi de kabul edilmiş oldu.

 Şifalı mantarların şöyle etki ettiği düşünülüyor, bir mantar her türlü enzimi üretir.

 Kimyasal savaşta rakiplerini besin üreterek yenmeye çalışıyor gibidir.

 Diğer mikropları, diğer fungusları, bakterileri, virüsleri… Antibiyotikler böyle etki eder.

 Fungusların ürettiği kimyasallar, örneğin penisilinin ürettiği kimyasal, funguslar bunu rakipleri olan bakterileri öldürmek için üretiyor.

 Penisilin aldığımızda bizdeki bakterileri öldürüyor.

 Doğu Asya'da, özellikle Kore'de, Çin'de ve Japonya'da şifa için mantar yeme geleneği çok eskilere dayanıyor.

 Vücudun doğal savunma mekanizmalarını güçlendiriyor ve koruyabiliyor gibiler.

 Bu yararları Batı farmakolojisinde hiçbir tedavi bulamadığımız hastalıklarda nişleri doldurdu.

 Batı tıbbında tüm çabamız hastalık ajanlarını tespit edip onları yok etmeye yöneliktir.

 Bunun da yeri var ama hasta olmayanları destekleyen hiçbir şey yapmıyoruz.

 Şamanlar hastaları tedavi ederdi ve hastalıkların ruh dünyasının unsurları olduğu düşünülürdü.

 Doktorlar günümüzde enfeksiyonları tedavi ediyor.

 Ruhları da patojenik bakteriler veya virüsler.

 Şamanlar ister ruh desin, bilim insanları ister mikrop desin, mikroskobun icadıyla artık mikroskobik evreni ve manzarayı görebiliyoruz.

 Her adımımızla ezip geçtiğimiz evreni.

 Bu mantar ağlarının görünmezken birkaç gün içinde büyük mantarlarla kendilerini göstermeleri bizim için ayaklarımızın altındaki o görünmez manzaraya bir pencere açıyor.

 Mantar ağları kendilerini milyonlarca yıldır hastalık yayıcılarından koruyor.

 Viral salgınlar düzenli olarak ortaya çıkar.

 1347 ve 1353 arasında Avrupa nüfusunun üçte biri Kara Veba'dan öldü.

 1918'deki büyük grip salgınında dünya nüfusunun yüzde ikisi öldü.

 Milyonlarca insan.

 Bence herkes biyolojik terör tehdidinin farkında.

 Pek az kişi Avrupalıların bilinçli olarak ya da olmayarak etkin bir biçimde yerlilere karşı biyolojik terör uyguladığını biliyor.

 Özellikle de Yeni Dünya'da, Mezoamerika'da.

 Hastalık getirdiler.

 Ağır hastayken, istilacıyla savaşamazsın.

 Tarihin ironisine bakın ki Amerikan hükûmeti şimdi insanları viral salgınlardan korumaya çalışıyor.

 Paul Stamets, laboratuvarında çok sayıda suş üretti ve doğal özler hazırladı.

 Sonra da örnekleri test için Savunma Bakanlığı'nın Biyolojik Kalkan Programı'na yolladı.

 Ne ironiktir ki Dick Cheney ve George W. Bush'a minnet borçluyum.

 Ülkemizin grip salgını tehdidini tartışıp ele alması hayati önem taşıyor.

 O araştırmayı fonlamaları bazı yeni keşiflere imkân verdi.

 Bunları hâlâ detaylandırıyoruz.

 Miselyal ağların öğrenme zarları olduğunu biliyoruz.

 Kendi kendine öğrenen, ağ temelli organizmalar.

 Bilgi paylaşıp depolayabiliyorlar.

 Miselyum ekosistemdeki patojenlere karşı kendini aşılıyor.

 Bundan faydalanabiliriz çünkü mantarları enfekte eden bakteriyel patojenlerin çoğu hayvanları da enfekte edebiliyor.

 Çiçek virüslerine karşı ciddi derecede etkili moleküller bulduk.

 HPV'ye, insan papilloma virüsüne karşı ciddi derecede etkili moleküller de.

 Birçok bilim insanı bir sonraki antibiyotiği bulmaya çalışıyor.

 Bir sonraki penisilini.

 Ama fungus genomunu yeni incelemeye aldık.

 Özellikle de mantar yapan fungusları.

 Düşünsenize, bu eski mantarların yaşadığı doğal, yaşlı ormanlar salgın virüsleriyle savaşabilecek potansiyel bileşimlerin ambarları.

 Doğal, yaşlı ormanları bir ulusal savunma meselesi gibi korumalıyız.

 Mantar ürünlerini hastalarıma öneriyorum.

 Diğer doktorlara da kullanımlarını öğretiyorum.

 Mantarlar doğada başka yerde bulunmayan moleküllere sahip.

 Bazılarının çok sıra dışı özellikleri var.

 Aslan yelesi mantarı mesela.

 Aslan yelesi mantarı basamaklı, yuvarlak bir buz saçağı biçimindedir.

 Pişirildiğinde tadı ıstakoz, karides gibidir ama Japonya'da Kawagishi adında bir araştırmacı 1993'te bir keşif yaptı… Nasıl keşfettiğine dair hiçbir fikrim yok ama bu mantarın, sinirleri yeniden büyümeye teşvik ettiğini keşfetti.

 Alzheimer'a karşı etkili bir tedavi olabileceğini düşündü.

 Alzheimer için tedavimiz olmadığı, bu mantar da zehirli olmadığı için test etmeliyiz.

 Mantarlar çok sıra dışı organizmalar.

 Birçok kişi onları göz ardı ediyor ama tüm yaşam formları arasında hayati bir arayüz onlar.

 Güney Florida Üniversitesi'nden çok ilginç bir çalışma çıktı.

 Fareler şartlı bir korku tepkisine koşullandırıldı.

 Bir sesle acıyı ilintilendirdiler.

 Daha sonra sadece sesi duyduklarında bile korkup sindiler.

 Fareleri sihirli mantarda bulunan psilosibin maddesiyle tedavi ettiklerinde fareler ilintiden kurtuldu.

 Fareler koşullandırılmış korku tepkisini yendi.

 Çok düşük dozlarla başlayıp kilograma bir miligrama kadar yükselttik.

 İlginç olan, yeni nöronların doğuşunu gösteren çift etiketli hücrelere bakarsanız nörogenezde bir artış gördük.

 Nörogenez" sinir hücrelerinin yeniden doğuşu, başlaması anlamına gelir.

 Nöronların yeniden oluşması.

 Eski nörolojik yolları kullanmıyorlardı.

 Bu çok heyecan verici çünkü beynin esnekliğini gösteriyor.

 İyileşmesi ve büyümesi mümkün.

 Yeni nörolojik yollar geliştirmesi için doğru maddelere ihtiyacı var.

 Hepimiz yaşlanıyoruz, hepimiz bir derece demans yaşıyoruz.

 Nörogenezi artıran ve koruyan nasıl bir karışım alabiliriz?

 Sihirli mantar yiyip psilosibin kafasına cüret edemeyecek bir sürü kişi tanıyorum.

 Bir dozun beşte biri kadarı verilse onları daha akıllı, keyifli, mutlu yapan nörogeneze neden olunabilir.

 Bambaşka bir konu bu.

 Sonsuz bir partner arayışındayız.

 Hayatla barışık ilişkiler arıyoruz.

 Ya da en azından yolculuğun bir sonraki adımı için besin.

 Türünüzle yan yana geliştik.

 Simbiyotik olarak.

 Yüzyıllarca.

 Birçok şamanik kültür aşkın deneyimler için mantarlara bel bağladı.

 Dinlerden önce bu.

 Tüm dünyada.

 Bireyin ruhani dünyayla bağlantı kurması içindi.

 Ya da yaşam bağlamımızdaki gizemle.

 Bunlar Maya kültüründen kalma tarihî objeler.

 Mantar taşı" diyorlar.

 Dünyanın en büyük mantar taşı koleksiyonu bu olabilir.

 Maya kültürü çok mantar tutkunuydu.

 Kehanet için, mantar taşlarını el üstünde tuttular.

 Maneviyat için, yaklaşan orduları tahmin etmek ve onlara karşı strateji kurabilmek için.

 Ünlü bir etnomikolog olan R.

 Gordon Wasson Mayaların mantar tutkusunu mikofili" terimiyle tanımladı.

 Mikofobi" ise klasik olarak İngilizlerin mantar korkusuydu çünkü muammaydılar.

 Bu mantarlar kafa yapabilir, iyileştirebilir, besleyebilir veya öldürebilir.

 Bu kadar güçlü bir şeyden doğal olarak korkuluyordu.

 Wasson amatör bir mikologdu.

 Mantarları inceleyen biri.

 1955'te bir törene davet edildi.

 Düzenleyen de bir curandera olan Maria Sabina'ydı.

 Mantarı aldı ve halüsinatif bir deneyim yaşadı.

 1957'de bu araştırmaları Life dergisinde yayımlandığında…

TUHAF İMGELER GÖRDÜREN MANTARLARIN KEŞFİ …

sihirli mantarlar için bir kılavuz niteliğindeydi.

 Soğuk Savaş'ın zirve yaptığı yıllarda on milyonlarca Amerikalı'nın kapısına kadar ulaştılar.

 Harvard ve diğer seçkin okulların akademisyenleri hemen fark etti.

 Sonra da işin erbapları.

 Timothy Leary, Ram Dass ve Doktor Andrew Weil gibi.

 Neden mantarlar insan beynindeki ve vücudundaki reseptörlere uyan moleküller üretiyor?

 Ne demek bu?

 Anlamı ne?

 Bu onları kullanmamız gerekiyor mu demek?

 Halüsinatif maddeler 50'li ve 60'lı yıllarda psikiyatrik araştırmaların en ileri noktasıydı.

 Çok umut vadeden bulguları olan olağanüstü araştırmalar vardı.

 Halüsinatif maddeler 30 yıl araştırıldı ve psikiyatride kullanıldı.

 Araştırıldıklarına dair birkaç ilginç belirti vardı.

 En iyi veriler alkolizmdeydi.

 Bir seansta mistik bir tecrübe yaşanmasının olumlu sonuç için en güçlü yordayıcı olduğunu gördük.

 Uzun takip süresi boyunca alkolden uzak durulmasını sağlıyordu.

 Çok etkileyiciydi.

 Bu ilaçların bazıları laboratuvardan sızdı" diyelim.

 Milyonlarca insan kullanıyordu.

 Bunun Batı'da ortaya çıkan radikal bir güç olduğunu anlamalısınız.

 Halüsinatif madde alan çocuklar savaşlarınızda savaşmaz.

 Şirketlerinizde çalışmazlar.

 Yutmazlar.

 60'ların gündemi kalabalıktı.

 Ani bir kültürel değişim oldu.

 Kültürel değişimin çok fazla ve çok hızlı olduğuna dair mantıksız korkular vardı.

 Başkan Nixon, Timothy Leary'yi Amerika'nın en tehlikeli adamı ilan etti.

 Bir numaralı halk düşmanına topyekûn savaş açmalıyız.

 ABD'deki tehlikeli uyuşturucu sorununa.

 Sihirli mantar" denildiğinde psilosibin mantarını parti uyuşturucusu olarak kullanma fikri anlaşılıyor.

 Kafa yapmaktan çok daha önemliler.

 Büyük halüsinatif maddeleri marjinalleştirme hareketi inanılmaz derecede karmaşık.

 Karşı kültür hareketine dönüştü.

 Savaş karşıtı harekete, düzen karşıtı harekete.

 Ancak birçok güç odağı iş üstündeydi.

 Her şey kontrolden çıktı.

 Kaosun kurbanlarından biri de bu maddelerle yapılan tıbbi araştırmalar oldu.

 Çok mantık ve bilim dışı bir iklim vardı.

 Resmî broşürlerle bile körüklendi.

 Bilimsel açıdan doğru olmayan, çarpıtılmış bilgiler vardı.

 Beni rahat bırakın!

 Tribe girmek, anında delirtir.

 1970'te araştırmalar durdu.

 Uyuşturucuya savaş açıldı.

 Kontrole Tabi Maddeler Yasası geçirildi.

 Araştırma sonuçları psikiyatri eğitiminden çıkarıldı.

 Maryland'de bulunan Psikiyatrik Araştırma Merkezi'nde bir kanser hastasına psilosibin veren son kişi bendim sanırım.

 Sonra araştırma tamamen donduruldu.

 Bir tür olarak evrimimizde büyük bir paradigma değişikliğiyle başa çıkma noktasındayız.

 Gerçeklik dediğimiz şeye dair bakışımız değişiyor.

 Bu da her zaman gerginlik ve korku uyandırır.

 Kültür, evrene dair eski görüşe tutunmak istiyor.

 Bunca zaman gerçeklik algınla sınırlandırıldığını anlıyorsun.

 İnsanoğlu gerçekliğin bu seviyede olduğunu daha erkenden bilseydi çok daha fazla evrimleşmiş olurduk!

 Birçok kişi korkardı bundan.

 Çok tehlikeli bir alan.

 İnsanlar anlama sorumluluğundan kurtulmak istiyor.

 Anlayamadıkları için, inançları var.

 Sonra da anladığını söyleyenlere inanıyorlar.

 Bence bu, talancı bir ilişki için olgunlaşmış bir ortam.

 Yasal olmadıkları bir ülkede bu deneyimlerden birini yaşamış olan biri iki arada kalıyor çünkü çok kıymetli bir şey.

 Sana büyük bir armağan veren bir şey genel kültür tarafından anlaşılmıyor ve dahası sizi ve diğer insanları kovuşturma riskine sokuyor.

 Buna verilecek bir tepki öfkelenmek ve bununla savaşmak.

 Diğer tepki ise şunu demek, Olan biteni açıklamalıyız.”

 İnsanlar bunu anladığında uzlaşı ve saygı olacak.

 Körfez Bölgesi'nde yaşayan, kariyerlerinin bir kısmını psikolojiye ya da dinî çalışmalara adamış birkaç kişi Esalen'de küçük bir konferansa davet edildi.

 Halüsinatif Maddeler Pasifik Sempozyumu'na.

 Biz aralarında dolaşarak kendimizi tanıtırken klinisyen olan birçoğu, bu maddelerden birini kullanarak travma sonrası stres bozukluğu veya depresyon tedavisi için klinik deneyler yapmaktan heyecan duyacağını söylüyordu.

 En iyi tasarımımızı yaptık.

 Federal Gıda ve İlaç Dairesi'ne verdik.

 Onayladılar.

 1999'da oldu bu.

 Birleşik Devletler'de 22 yıl boyunca dondurulan halüsinatif madde araştırmalarını yeniden başlattık.

 Rip Van Winkle efekti gibi.

 20 yıl sonra uyanıyor.

 Metodolojiler, birçok farklı seviyede yöneltilebilecek sorular…

DAVRANIŞ BİYOLOJİSİ ARAŞTIRMA MERKEZİ

Prostat kanseri tanısı aldım.

 Tanı konulduğunda o kadar yayılmıştı ki… Bana bundan kurtulmam konusunda hiç şans vermiyorlardı.

 Böbrek kanseri tanısı aldım.

 Geride bırakacaklarım için hazırlık yapmak isteyebileceğim söylendi.

 Bu araştırmayı ilk kez, onkoloğum broşürünü verdiğinde duydum.

 Dedi ki, "Kaygı konusunda sana iyi gelebilecek bir şey var.”

 Çalışmaya kabul edildim.

 En önemli şey her zaman güvende olduğunu bilmek.

 Şu tavsiyem önemli, yaklaşan şey her ne ise, ona izin vermek.

 Hoşuna gitmese bile, "Tamam" demelisin.

 Ondan kaçmaya çalışmak yerine.

 Bir gönüllü bu çalışmaya katıldığında hazırlık aşamasında, psilosibin seanslarında bizimle oluyor.

 Sonrasında da entegrasyon takipleri var.

 350 psilosibin seansına rehberlik ettim.

 Yaklaşık olarak da 1.000 hazırlık ve entegrasyon görüşmesine.

 Pekâlâ.

 Başını kaldır.

 Amaç, psilosibinin etkisi görülürken ortaya çıkanları tecrübe etmek.

 Bu yolculuğun en etkileyici kısmı, bu dünya ve çoğu insan için önemli şeyler, aile gibi şeyler, tecrübe onlarla ilgili değildi.

 Mistik bir şeyin açıklanamayacağını söylüyorlar.

 Öyle bir şey.

 Bu bir his… Öyle muazzam bir güç hissediyorsun ki tahmin bile edemezsiniz.

 Daha önce böyle bir şey hissetmemiştim.

 Sonsuz bir alanda olmakla ilgiliydi.

 Orada bulunmakla.

 Olumlu bir ruh hali, bazen açık yüreklilik, sevgi var… Aşkın bir zaman ve uzay tecrübesi.

 Tarifsiz olduğu söylenen şeyler.

 Bu deneyimi tarif edemiyorum" diyorlar.

 İçimden şöyle dedim, "Tamam, dur.

 Sana kendimi teslim edersem hiç değilse bu odaya girdiğim kadar güçlü bir durumda olacağıma dair söz verebilir misin bana?

" Kulak vermem gereken bir ses hissettim.

 Kendi eserime saygısızlık eder miyim sanıyorsun?

" Göklerden gelen bir ses şöyle diyordu, Çocuğuma saygısızlık eder miyim hiç?

" Çok güzel hissettim.

 Daha önce hiç hissetmediğim gibi.

 Sevildiğimi hissettim.

 Değerli olduğumu.

 Sevilmeye, ilgi gösterilmeye, önemli olmaya… Biri için.

 Muazzam.

 İçine girmeye devam et.

 Korkma.

 Çalışmaya katılan bireylerin üçte biri hayatlarının en etkileyici ruhani deneyimi olduğunu söylüyor.

 Yaklaşık yüzde 70'i hayatlarının en anlamlı ilk beş deneyimi arasına sokuyor.

 Bu ne demek?

" diye soruyorsun.

 Başlarda şöyle düşündüm, Acaba çok sıkıcı hayatları mı var?

 Ama hayır, diyorlar ki, İlk çocuğumun dünyaya gelişini asla unutmayacağım.

 Hayatım ondan sonra temelli değişti" veya "Babamın vefat edişi.

 Beni derinden etkilemişti.

 Artık farklı biriydim.

 Bu da öyle bir şey.”

 En muhteşem yanı ise şu, kendimi daha rahat hissetmemi sağladı.

 Yaşadığım için.

 Çünkü… Ölmekten korkmuyorsun.

 Laboratuvarda çalışan bir bilim insanıyım sadece.

 Buna hazırlıklı değildim.

 Aşkın bilinç durumunu hatırlayarak birçok kişi daha az kaygı, daha az depresyon bildiriyor.

 Acıyı daha az düşünüyorlar.

 Daha yakın ilişkiler kuruyorlar.

 Belki de en etkileyici olanı, ölüm korkusu duymadıklarını iddia ettiler.

 Ölüme dair algılarını değiştiriyor.

 Sevgiden bahsettiklerini görmek harikaydı.

 Birçoğu doğanın sevgi denen bir madde olduğunu söyledi.

 Bunu algıladıktan sonra ölümü farklı görmeye başladılar.

 Johns Hopkins Psilosibin Araştırma Ekibi dokuz çalışma tamamladı veya tamamlıyor.

 Dünyanın ilgisini çekti.

 ÜNLÜ PSİKİYATR, SİHİRLİ MANTARLAR DEPRESYONA İYİ GELEBİLİR, DİYOR

İlk deneyin sonuçlarını hakemli bir bilimsel dergide yayınladığımızda basının buna tepkisini görmek çok sevindiriciydi.

 Bir de sağlık haberi.

 Halüsinasyon gördüren bir doz sihirli mantar ciddi kaygı ve depresyon sorunu olanların aylarca iyi hissetmesini sağlayabilir.

 Kendilerine, diğer insanlara ve dünyaya olan bakışlarını değiştirdi.

 Tek bir tecrübeyle.

 Her gün alman gereken Prozac değil bu.

 Bunlar kronik ilaçlar değil.

 İlaç endüstrisinde en büyük araştırmalar ve geliştirmeler bunlar için yapılıyor.

 Psilosibinle denenen tedaviler bir, iki, belki üç hap içeriyor.

 Hepsi bu.

 İyi bir iş modeli değil.

 Çok para kazanamazsın.

 Bu mistik deneyimin özü şu, gizemli açıkçası.

 Varoluşsal bir gizem.

 Burada tam olarak ne için bulunuyoruz?

 Tüm bunların anlamı ne?

 Çok mutluluk veren bir deneyim.

 Genel olarak, daha büyük bir ağın parçası olma hissi var.

 Bir şekilde bu, mistik deneyimden sonra daha gerçekçi geliyor.

 Evrendeki her atomla gerçekten anlamlı bir bağ kurduğunu hissediyorsun.

 Benim bakış açımla bu temel deneyim tüm dinî, etik ve ahlaki gelenekleri kapsıyor.

 Komşunu kendin gibi sev"in özü bu.

 Bazı şeyleri öncelik hâline getirmezsek, başkalarına ve çevremize nasıl davrandığımıza dikkat etmezsek soyumuz tükenecek.

 Bunun türün evrimi için kritik olduğunu düşünüyorum.

 Hiçbir hazırlık yapmadan Himalayalar'a çıkamazsın.

 Bu da bir yolculuk.

 Saygılı ve temkinli şekilde yaklaşılması gereken kutsal şeyler, ilaçlar bunlar.

 Kişisel kilisenize gittiğinizi düşünün.

 Evreni huşu içinde izlersiniz.

 IŞIK OLSUN" PARİS İKLİM ANLAŞMASINI DESTEKLEYEN PAPA FRANCIS ONURUNA DÜZENLENEN FESTİVAL

Müthiş bir yeni çalışmamız var.

 Hristiyanlık, Budizm, Musevilik, Hinduizm gibi birçok geleneğin temsilcisi dinî liderlerle çalışıyoruz.

 Bu deneyimler büyük dinlerin özünde olduğuna göre bu manzarayı inceleyerek hayatlarını geçirmiş dinî liderleri bu tecrübeyi yaşamaya davet etsek nasıl olur?

 Duydunuz mu?

 - Titreşimi mi?

 - Telefonum titreşimde çalıyor.

 Alın işte.

 Annemden mesaj.

 Annemden gelen mesaj.

 Annem tüm anneler arasında en iyisiydi.

 Annem son derece nazikti.

 Bir mantar daha var.

 Bağışıklık sistemini güçlendiriyor.

 Hindi kuyruğu.

 Hindi kuyruğu da 1.000 yıldan uzun süredir kullanılıyor.

 Bu biraz kişisel bir hikâye.

 Haziran 2009'da 84 yaşındaki annem beni arayıp dedi ki, Paul, seninle konuşmam gereken çok ciddi bir mesele var.

 Sağ memem sol mememden beş kat büyüdü.

 Lenf bezlerimin altısı şişip ceviz büyüklüğüne ulaştı.”

 Sesi titremeye başladı.

 Ağlamaya başladığımı söylemekten utanmıyorum.

 Dördüncü evre meme kanseriydi.

 ama doktor, "Işın tedavisi için çok yaşlısın" demişti.

 Ameliyatla memeni de aldıramazsın.

 Ama Bastyr Tıp Fakültesi'nde hindi kuyruğu mantarı üzerinde bir çalışma yapılıyor.

 Onlardan almayı deneyebilirsin.”

 Oğlum onların tedarikçisi!" demiş.

 Taxol ve Herceptin'e başlanmış.

 Harika ilaçlar.

 Günde sekiz tane hindi kuyruğu kapsülü almaya başladı.

 Sabah dört, akşam dört.

 Haziran 2009'da oldu bu.

 Bugün annemde tespit edilebilmiş hiçbir tümör yok.

 Annemi sahneye davet ediyorum.

 Başına gelmeden inanamazsın.

 Beni doğurduğun için sağ ol.

 Sana gerçekten minnettarım.

 Son zamanlarda teşekkür etmedin mi?

 YEMENİZ GEREKEN SİHİRLİ MANTARLAR

Yayınlarda da geçiyor, hindi kuyruğu gibi şifalı mantarlar kemoterapi ilaçlarını destekliyor.

 Annem de bunun canlı örneği.

 İstatistikler konusunda tartışılabilir ama annem hayatta.

 Onu gören doktorların hiçbiri hayatta kalacağına inanmıyordu.

 MOORE TİYATROSU SEATTLE TİYATRO GRUBU SUNAR

Kendisini takdim etmek benim için büyük bir onur.

 Paul Stamets!

 Doğal, yaşlı ormandan bir mantar arkadaşımı getirdim.

 Huzurlarınızda… Agarikon.

 Agarikon, Milattan Sonra 65'te elixirium ad longam vitam" olarak tanımlandı.

 Uzun yaşam iksiri.

 Sizi sihirli mantarlarla gizemli bir gezintiye çıkarmak istiyorum.

 Sınırları biraz zorlayacağım.

 Mikolojik çeşitlilik, biyolojik çeşitliliktir.

 Çürüyeceksiniz.

 Çürüyeceğim.

 Hepimiz öleceğiz!

 Sorun değil.

 Çünkü mikolojik evrene gireceğiz.

 Birlikte sonsuza dek var olacağız.

 Mikromoleküler matriks içinde.

 Paul böyle konuştuğunda…

YAZAR, MİKOLOJİ UZMANI …

miselyumu yönlendiriyor.

 Olağanüstü bir şey bu.

 Beyin nöronları, miselyum, bilgisayar ve internet, evrenin şeması, hepsi aynı modeli paylaşıyor.

 Şuna inanıyorum, yaşamı madde başlattı, yaşam tek hücrede oluştu.

 Tek hücreliler zincirler, zincirler dallar oluşturdu.

 Birbirinin içine giren, ağlar oluşturan miselyum mozaikleri ve miselyum benzeri organizmalar alçalıp yükseliyor.

 Sadece bu gezegende değil, gelecekteki diğer gezegenlerde de.

 Çok teşekkürler.

 Paul mantarları bize tüm yönleriyle anlatarak harika bir iş çıkardı.

 Bu da gençlere ilham verdi.

 Paul'un harika işlerini sürdüren Tradd Cotter gibi gençler biyopestisitlerden bahsediyor.

 Petrolü toksinlerden arındırmaktan.

 Tüm bu muhteşem şeyler Paul gibi insanların bunu kültüre geri kazandırması sayesinde döndü.

 Gençler bu misyonu üstlendi.

 Mantarların bizim için neler yapabileceğine dair ufkumuzu genişletiyorlar.

 Merhaba, ben Peter.

 Radikal Mikoloji Projesi'ndeyim.

 Bir mantarımı eğittim.

 Sigara izmaritlerini sindiriyor.

 Paul Stamets'in Mycelium Running kitabı beynimi harekete geçirdi.

 İşte o zaman, mantarın bir gıdadan çok daha fazlası olduğunu keşfettim.

 Okulu bıraktığımda beni görecektiniz.

 Rap müzik yapıyordum.

 Doğal dünya hakkında çok az şey biliyordum.

 18 yaşına kadar doğa yürüyüşü bile yapmamıştım.

 Paul Stamets'in TED konuşması bana büyük bir ilham verdi.

 Beni mikolojinin harika dünyasına itti.

 Okuduğum ilk mantar kitabı Paul Stamets'in Mushroom Cultivator'ıydı.

 Mantar delisi olmakta sakınca olmadığını gösterdiği için Paul'e sonsuza dek minnettar kalacağım.

 Çoğu mantarı hâlâ bilmiyoruz.

 Her gün yeni türler keşfediyoruz.

 Onları keşfetmek için egzotik yerlere gitmeye gerek yok.

 MİKOLOGLAR MANTARA BAĞLAR

Yeni türler tanımlayarak, mikolojik onarım protokolleri geliştirerek herkes bilime katkı yapabilir.

 Daha çok kişinin mantarlar üzerinde çalışması gerekiyor.

 Birçok fırsat var.

 Mantarlar hakkındaki birçok şeyi bilmiyoruz.

 Bilginin sınırındalar.

 Biraz daha iyi incelersek her türlü sorunu çözmemize yardım edebilirler.

 Herkes ormanda yürüyüp mikolojiye katkı yapabilir.

 Daha önce bulunmamış bir tür bulabilirsiniz.

 Bu mantarlara ihtiyacımız var.

 Sorunları çözmek için toplum olarak birlikte çalışıyoruz.

 Gezegeni iyileştiren toplum olabiliriz.

 Besin kaynağımızın üçte ikisinin arı yoluyla tozlaşmaya muhtaç olduğu tahmin ediliyor.

 Maalesef dünyanın dört bir yanında arı nüfusunda düşüş var.

 Gezegenin biyolojik güvenliği açısından büyük bir tehlike.

 Arıları kurtarmayı araştırmaya başladım.

 Yazın şunu fark ettim, kovanlarımdan miselyumuma sürekli bir arı konvoyu oluşuyordu.

 Arıların, miselyal özütlerin antiviral özelliklerinden faydalanıyor olabileceği aklıma geldi.

 En agresif suşları kültürleyip yolladım.

 Bu özütlerin arıların hayatta kalmasına ne kadar yardım edebildiğini test ettik.

 Bazı mantar özleri arıların viral seviyesini düşürmekte çok etkili.

 Yani bir fungus, bir böceğin virüslerle savaşmasına yardımcı olabiliyor.

 Mantarlardan, sonuna dek sürekli gübreye dönüştürülebilir, yeni bir malzeme sınıfı yaratıyoruz.

 Araştırmacılar 1.

100 derecede ısıttıkları portobello mantarı dış zarının karbon nanokurdele kafesine dönüştüğünü keşfetti.

 Enerji depolamak için iyi bir yüzey alanı sağladığından, akü tasarımında kullanılabilir.

 Su filtresi yapılabilir.

 Talep üzerine tıbbi karışımlar yapabilirsiniz.

 Haiti'de çalışıyoruz.

 Süper güçlerim varmış gibi bakıyorlar.

 Onlara dedim ki, Sizin de süper güçleriniz olmak üzere.”

 Önceden hiçbir eğitimim yokken laboratuvara girmek bana çok güç kattı.

 Süper kahraman gibi hissettim.

 Mantar çiftçisi oldun bile.

 Sporluyoruz.

 Sporgasm.

 Türümü büyük bir bütünün parçası olarak görüyorum.

 Piramidin tepesinde değil de, çemberin içindeki organizmalardan biri olarak.

 Çember ise miselyumdan oluşuyor.

 Bizi bir arada tutuyor.

 Bitkileri hareketsiz nesneler olarak görüyoruz.

 Birbirleriyle etkileşime girmeyen, bir şeyler inşa etmeyen şeyler olarak.

 Diğerleri gibi benim çalışmalarım da şunu gösteriyor, aslında birbirlerine muhtaçlar.

 Toplulukta büyümek ve yükü paylaşmaya başlamak için birbirlerine muhtaçlar.

 Sen şunu yap, ben bunu yapayım.”

 Birlikte güzel, dayanıklı bir topluluk kurabiliriz.”

 Her şeyi çok hızlı değiştirmek için inanılmaz bir kapasiteye sahipler.

 İnsanlar olarak anlayabilirsek onlarla birlikte çalışabiliriz.

 Bu şeyi çok hızlı değiştirebiliriz.

 Son derece umutluyum.

 İşe koyulup doğanın görevini yapmasına yardım etmeliyiz.

 Evrim asla durmaz.

 Evrimin olduğu, sonra olmadığı tek bir zaman yok.

 Sürekli oluyor.

 Evrimin temel kavramlarından biri doğal seçilim sayesinde en güçlü ve en sağlam olanın hayatta kaldığı.

 Ama dahası, topluluklar bireylerden daha iyi hayatta kalır.

 Topluluklar iş birliğine ihtiyaç duyar.

 Bence iyiliğin gücü burada.

 Evrim karşılıklı fayda ve cömertliğin artırılması kavramlarına dayanıyor.

 Gördüğümüzde anlıyoruz.

 Anladığımızda değer veriyoruz.

 Değer verdiğimizde onu kurtarmak için bir şey yapacağız.

 Bilinçlerimizde bir paradigma değişimine ihtiyacımız var.

 Bunun için ne gerekiyor?

 Biz bireyler değil, devasa bir molekül, enerji ve dalga boyu ağıyız.

 Birbirlerine bağlandıklarında olan şeyiz.

 Dünyamız sürekli değişiyor.

 İyiye ya da kötüye doğru değil, hayat için.

 Fırtınalar gelirse, su yükselirse alevler toprakları dağlarsa ya da karanlık çökerse burada olacağız.

 Çalışıyor olacağız.

 Her zamanki gibi.

 Ağı genişleterek, topluluk inşa ederek, dengeyi bularak.

 Her seferinde yeni bir bağlantı kurarak.

 Bir milyon yıl sürebilir.

 Ya da yüz milyon.

 Ama biz hâlâ burada olacağız

 KÜRESEL HAREKETE KATILIN DAHA FAZLA BİLGİ İÇİN UZAY YOLU KEŞİF

Yüzbaşı Paul Stamets.

 Hayranlık duyduğum için astromikolog oldum.

 Hayatın mucizesine hayranım.

 Uzay Yolu'nda kendinizi kurgusal bir karakter olarak görmek nasıl bir his?

 Sizin biliminizden ilham almışlar.

 Büyük bir onur.

 Uzay Yolu'nu 12 yaşındayken izlemeye başladım.

 Sporlar doğaları gereği evrende dolaşırlar.

 Çimlendiklerinde mantar oluşur.

 Bazı sihirli mantarlar zamanı ve mekânı bükmenize yardımcı olur.

 Sizi ziyaret edersem sihirli mantarlardan biraz alabilir miyiz?

 Doğa sağlar, ben sağlamam.

 

Önceki Yazı
« Prev Post
Sonraki Yazı
Next Post »

Benzer Yazılar