Print Friendly and PDF

Translate

Whisky Film İncelemesi

|

 

ALINTI 



Uruguaylı iki genç yönetmen, Juan Pablo Rebella ve Pablo Stoll kardeşlerin ikinci uzun metraj çalışması olan Whisky, sinema tarihinde nadiren rastladığımız bir sadelikte ve sessizlikte güçlü bir anlatı sunuyor. Film, üç karakterin; Jacobo, Marta ve Herman’ın gündelik rutinler etrafında şekillenen, sessiz ama yoğun yaşamlarına odaklanırken, bizleri de onların bu neredeyse donuk hayatlarının içine çekmeyi başarıyor. Büyük prodüksiyonlardan, gösterişli oyunculuklardan uzak bu sessiz sinema; bize, belki de sokakta her gün karşılaştığımız ama hiç tanımadığımız hayatlara bakma imkânı veriyor.

“… mühürlenmişti ağzımız bir sessizlik içinde
Sessizliği üstümüzden atamıyorduk
Bir saçak altında kararsız, yorgun
Saatlerce duruyorduk
Kimse görmüyordu bizi”
Yavuz Bülent Bakiler

Sabahın erken saatlerinde küçük bir araba yolculuğuyla başlayan film, daha ilk dakikadan itibaren bizi Jacobo’nun hayatına bir “üçüncü göz” gibi konumlandırıyor. Jacobo ile yaptığımız kısa yolculuğun ardından, çorap atölyesine varıyoruz. Bu sahne bana çocukluğumda annemle birlikte gittiğim akrabalarımıza ait olan çorap atölyelerini hatırlattı. Geçmişte kalıp makinalarına geçirilen çorapları gördüğümde yaşadığım heyecan ve şaşkınlığı filmin o sahnelerinde tekrar yaşadım. Makine seslerinin gölgesinde başlayan bu sahne, hem nostaljik bir duygu yaratıyor hem de bizi filmin merkeziyle, yani Jacobo’nun rutinlerle dolu dünyasıyla baş başa bırakıyor.

Editör Notu: Yazının devamı spoiler içerebilir.


Jacobo, kelimenin tam anlamıyla bir rutinin vücut bulmuş hali. Film boyunca birçok sahnenin tekrar ettiğini hissediyoruz ama bu tekrarlar aslında onun hayatındaki değişmezliği ve donukluğu simgeliyor. Aynı sandviç, aynı çay, aynı koltuk, aynı sessizlik… Filmin bu ilk bölümleri, onun hayatındaki tekdüzeliği çok başarılı bir biçimde yansıtıyor. Konuşkan olmaması, jest ve mimiklerini bile minimumda tutması bizi yabancılaştırmak yerine onun dünyasına dahil ediyor. Bu noktada filmin yansıtmaya çalıştığı sessizlik bir duygusuzluk değil, aksine güçlü bir ifade biçimi olarak karşımıza çıkıyor.

Jacobo’nun çorap atölyesinde çalışan bir diğer karakterimiz olan Marta’da onun kadar sessiz, sade ve rutine bağlı bir karakter. Filmin başlarında onun, Jacobo’nun sadık çalışanı ve atölyedeki en kıdemli işçi olduğunu anlıyoruz. Aralarındaki ilişki uzun süredir süre gelen bir alışkanlık gibi; aralarında derin duygular olmasa da, birbirlerinin varlığına alışmış ve bunu sessizce kabullenmişler.


Filmin ilk bölümünde tanık olduğumuz bu durağan hayat, Jacobo’nun annesinin ölümünün ardından gerçekleşecek olaylar ile beklenmedik bir hal alıyor. Jacobo’nun bu rutin hayatı, Yahudi geleneğine göre yapılması gereken mezar taşı merasimi için yıllar önce Brezilya’ya göç eden kardeşi Herman’ın Uruguay’a gelecek olması ile biraz sarsıntıya uğruyor. Herman’ın geliş haberini alan Jacobo, kendini garip bir ikilemin içinde buluyor. Yıllardır içinde taşıdığı henüz dışarı vurulmamış bir hesaplaşmanın ortasında buluyoruz kendimizi. Jacobo kardeşine içinde bulunduğu yalnız, duygusuz ve durağan hayatı göstermek istemiyor. Onun gözünde başarısız, evlenememiş, tekdüze bir adam olarak görünmek yerine bir an için düşünmeden verdiği bilgi sonrası “mutlu bir evliliği” olduğunu yalanının ortasında buluyor kendini.

Jacobo bu tatlı yalanı gerçeğe dönüştürmek için Marta’dan yardım istiyor. Marta’nın bu isteğe verdiği sade tebessüm, belki de film boyunca göreceğimiz en büyük duygusal jestlerden biri oluyor. Bu yalancı evliliği canlandırmak adına birlikte hazırlık yapmaya başlıyorlar. Jacobo’nun evi değişiyor, Marta da artık bu evin bir parçası olmak için hazırlıklarını yapıyor ve sonunda bu mutlu evliliği ölümsüzleştirmek adına birlikte bir fotoğraf çektiriyorlar. İşte tam bu sahnede film adını buluyor: Whisky. Fotoğraf çekilirken “peyniiiir” yerine “whisky” denmesi, bir Uruguay kültürü detayı olarak karşımıza çıkıyor.


Bu mizansen sırasında izleyici olarak tebessüm ederken buluyoruz kendimizi, ancak kalbimize hafif bir hüzün çökmesine de engel olamıyoruz. Çünkü o fotoğrafa gülümseyen insanlar aslında içten içe yalnız, eksik ve yabancı… Bu “mutlu evlilik oyunu” sırasında Jacobo ve Marta’nın birlikte vakit geçirmeye başlamaları, onları içten içe alışılmışın dışına çıkarıyor. Ama Jacobo, bu oyunun geçici olduğunu hareketleriyle belli etmeye çalışıyor. Marta ise bu hayali oyunu bir an olsun gerçek gibi yaşamaktan mutluluk duyuyor. Onun içinde sakladığı çocuksu hayal kırıklıkları ve umutları, her sahnede daha belirginleşiyor.

Jacobo ve Marta, Herman’ın ısrarıyle bir yolculukta ona eşlik ediyorlar. Bu seyahat sırasında iki kardeş arasındaki bastırılmış gerilim gittikçe görünür hâle geliyor. Jacobo, Herman’ın Brezilya’ya gidip kendi hayatını kurarken tüm sorumlulukları onun üzerine yıktığını düşünüyor. Bu pasif-agresif çatışma film boyunca hiç doğrudan ifade edilmiyor, ama sessizlik ve mimiklerle güçlü şekilde aktarılıyor.


Yolculuk sona erince bu üçlü Uruguay’a geri dönüyor. Herman, bu kısa ancak bir çok duygusal ve sessiz çatışmaları barındıran yolculuğun sonunda filmin doğal akışına yakışır şekilde sade bir teşekkürle kardeşine ve sevgili eşi Martaya veda ederek ayrılıyor. Bu noktada anlaşma bitiyor ve bu iki yabancı için evlilik oyunu sona eriyor. Jacobo, Marta’ya onunla birlikte geçirdiği zamanın karşılığı olduğunu düşündüğü bir miktar parayı veriyor. Marta ise bir kurmaca bile olsa birlikte geçirmiş olduğu bu kısa süreli evlilik oyununundan duyduğu memnuniyetin bir karşılığı nispetinde sadece “gerek yoktu” demekle yetiniyor. Ve film, bana göre en güçlü sahnesiyle baş başa bırakıyor bizi: Asansörde göz göze bile gelmeden aşağı inen Jacobo ve Marta, sessiz bir veda yaşıyorlar. Kapı açıldığında ise her sabah atölyede söyledikleri tek kelimelik selamlaşmanın donuk bir tekrarı gibi, sessiz bir veda gerçekleşiyor.


Whisky, film boyunca sessizlik ve sıradanlık üzerinden derin bir yabancılık hissi inşa ediyor karekterler arasında. Film boyunca yabancılık sadece karakterler arasında değil, karakterlerin kendi hayatlarıyla olan ilişkilerinde de belirgin. Sessizlik burada bir eksiklik değil, duyguların en yoğun hâli. Görünürde hiçbir şey olmuyor gibi olsada iç dünyalarında çok şey yaşanıyor.

Jacobo’nun hayata sessizce tutunuşu, Marta’nın çocuksu beklentileri, heyecanı ve Herman’ın mesafeli varlığı; üç karakterin de birbirine ve kendine yabancı kalmasına neden oluyor. Kimse tam olarak birbiriyle bağ kurmuyor ama bir iz bırakıyor.

Film, vedasız gidenlerin ve söylenmeyen sözlerin ağırlığıyla bizi baş başa bırakıyor… Film boyunca varlığını hep hissettiren ve sonunda gerçekleşen bir veda havası…

 

Altyazı

Bay Ivan, biraz ışık açamaz mısınız?

  Teşekkür ederim.

  - Merhaba.

  - Merhaba, Bay Jacques.

  - Merhaba, Marta.

  - Merhaba.

  - Müsaadenizle.

  - Girin.

  Teşekkür ederim.

  Stor tamiratı yapan birini tanıyorum.

  Onu çağırabilirim.

  Evet, bir gün uğramasını söyleyebilirsiniz.

  Tamam.

  - Müsaadenizle.

  - Girin.

  Anneniz için mezarlıktan aradılar.

  Pazar günü saat 10'a ayarlandı.

  - Güzel, teşekkür ederim.

  - Müsaadenizle.

  - Bir mezar taşı koymak 1 yıl mı aldı?

  - Çok ilginç, değil mi?

  - Ya ihtiyar canlanırsa?

  - Biraz ciddi ol!

  Marta, ben çıkıyorum.

  Bırakılacak bir şey var mı?

  - Hayır, siz zahmet etmeyin.

  Marta, şu müziği değiştiremez misin?

  - Radyoyu mu açalım?

  - Evet, biraz da o çalsın.

  - Şu adamı dinlemek için mi?

  - Hadi ama!

  Siz de pekala gülüyorsunuz!

  - Tamam.

  - Teşekkürler.

  Evet Bay Köller, şu takımı ilk bölümde mi göreceğiz?

  Sizin bir takımınız yok Bay Köller.

  Ve son 3 rakam da 8 pezo, böylece 480 pezo yapıyor.

  Rica ederim.

  Görüşmek üzere.

  Nasılsınız Bay Köller?

  Bay Rogelio burada mı?

  -Hayır, burada değil.

  Ne konuda görüşecektiniz?

  - Brezilya'ya bir faks gönderecektim.

  - Brezilya'ya faks mı?

  Ne dersin?

  Brezilya, kapı komşumuz değil tabii, anlarsınız  - Tamam Bay Rogelio ile görüşürüm.

  - Tamam.

  Gelin Bay Köller.

  Sorun değil, hemen gönderelim.

  Nasıl sizin faksınızı göndermeyiz ki?

  - İyi misiniz Bay Köller?

  - İyiyim.

  Herman Köller beyin dikkatine, Annemizin mezar taşı merasimi Pazar günü yapılacak.

  Bekliyorum.

  Jacques.

  Biz gidiyoruz, Marta.

  - Tanrı izin verirse yarın görüşürüz.

  - Görüşürüz.

  Tanrı izin verirse yarın görüşürüz.

  - Marta?

  - Evet?

  Bir şey daha var  Brezilya'da yaşayan kardeşimi biliyorsunuz  Evet.

  Başına bir şey mi geldi?

  Hayır.

  Annemin merasimi için buraya gelecek.

  Mezar taşı merasimi için.

  - Cenazeye gelememişti değil mi?

  - Hayır.

  Kardeşimle evde yalnız kalmamız biraz zor olacak.

  Galiba biraz yardıma ihtiyacım olacak.

  Düşündüm de, eğer sizi rahatsız etmezse, sadece 2, 3 günlüğüne bizde kalabilirsiniz.

  Evet.

  Tabii.

  Elbette.

  Hayır.

  Yanlışınız var.

  - Yanlış numara.

  - Evet, oluyor bazen.

  Sadece 2-3 gün olacak, öyle değil mi?

  Evet.

  Karşılığında bir ücret de düşündüm.

  Hayır.

  Hiç gerek yok.

  Sizi gayet iyi anlıyorum.

  Bay Jacques, bazı detayları halletmeniz gerekiyor.

  - Ufak tefek işler  bilemiyorum.

  - Evet, tabii.

  - Ama bunu yarın konuşalım.

  - Tamam.

  - Yarın görüşürüz.

  - Yarın görüşürüz, tanrı izin verirse.

  - Merhaba.

  - Merhaba, Bay Jacques.

  - İzninizle.

  - Teşekkür ederim.

  Tamirciyi aradım, belki yarın gelecekmiş.

  Güzel, teşekkür ederim.

  - İzninizle.

  - Teşekkür ederim.

  Bay Jacques, ben biraz bu konuyu düşündüm.

  Bize beraber resimlerimiz lazım.

  Kardeşiniz için.

  Evet, tabii.

  Doğru.

  Biliyor musunuz?

  Grunberg'in siparişini bulamıyorum.

  - Makbuzlarla birlikte dosyada duruyor.

  - Tamam, teşekkür ederim.

  GRUNBERG Ucuz mal mağazası.

  - Bay Köller!

  - Sanchez!

  - Bay lsaac arkada mı?

  - Evet.

  - Hava güzel, değil mi?

  - Evet.

  - Nasılsın dostum?

  - İyiyim.

  Nereyi imzalıyorum?

  -Lsaac, çekle ödeme yapacağını söylemiştin.

  Ne oldu biliyor musun?

  Çeklerim bitti.

  Jacques!

  Aptallık yapma.

  Yüzde 50'sini şimdi öderim, yarın da çekini veririm.

  Tamam.

  Güzel.

  - Annenin mezar taşı merasimi ne zaman?

  - Pazar günü.

  - Marta, biz gidiyoruz.

  - Yarın görüşürüz, tanrı izin verirse.

  Yarın görüşürüz, tanrı izin verirse.

  - Girin.

  - Teşekkür ederim.

  Erkek kardeşim burada uyuyacak.

  - Çarşaf var mı?

  - Evet, şurada bir yerlerde olacak.

  Ben yarın ilgilenirim.

  Burası banyo.

  Ve burası da salon.

  - Bunlar da  - Evet, tabii.

  - Bunlar annenizin miydi?

  - Evet.

  - Affedersiniz.

  - Rica ederim.

  - Yanlış numara.

  - Bazen oluyor işte.

  Bu çok büyük.

  Bizim mahallede, bir mücevherci var.

  - İsterseniz oraya götürebilirim.

  - Tamam.

  - Merhaba.

  - Merhaba, Bay Jacques.

  - İzninizle.

  - Girin.

  Teşekkür ederim.

  Bana şu tornavidayı verir misiniz?

  Evet, biz gidiyoruz.

  - Yarın görüşürüz, tanrı izin verirse.

  - Yarın görüşürüz.

  - Bugün çok güzelsiniz.

  - Teşekkür ederim.

  Yarın görüşürüz, tanrı izin verirse.

  Yaklaşın.

  Bayan, beyefendinin koluna girin.

  Bayım, biraz eğilin.

  İşte böyle!

  Mükemmel!

  Gülümseyin.

  Şimdi de "viski" deyin.

  Çok güzel.

  GELİŞLER Carrasco Uluslararası Havaalanı sunar.

  - Jacques, nasılsın?

  - Herman!

  - Alsana.

  - Teşekkür ederim.

  - Demek merasim Pazar günü.

  - Evet, saat 10:30 da.

  - 9 pezo ne kadar yapıyor?

  - Herhalde  - Neden?

  - Hiç, öylesine.

  Marta, karım.

  Herman, kardeşim.

  Brezilya usulü!

  - Ben valizini alayım.

  - Evet, teşekkür ederim.

  Nihayet, ana vatana geldik.

  - Jacques bana sizden çok söz etti.

  - Kötü konuşmuştur, herhalde.

  Benimle sen diye konuşabilirsin.

  Artık biz bir aileyiz, Marta.

  Yolculuğunuz iyi geçti mi?

  - Yeri seçtiniz mi?

  - Lguaçu şelaleleri.

  - Güzel.

  Orayı biliyor musunuz?

  - Hayır.

  Ben de bilmiyorum.

  - Bunlar da ufaklıklar.

  - Harikalar.

  Ufaklık.

  Onlar benim için hep ufaklık kalacak.

  - Biri yakında diplomasını alacak.

  - Harikalar.

  Bu resmi nereye koyuyorum, biliyor musun?

  Bilgisayarımın ekranına.

  - İspanyolca konuşuyorlar mı?

  - Biraz konuşuyorlar.

  Temeli diyelim.

  Ama Uruguay'a bayılıyorlar.

  - Burayı tanıyorlar mı?

  - Resimlerden.

  Karım bilir.

  Son geldiğimde, o da yanımdaydı.

  Hatırlıyor musun, Jacques.

  - Onu futbol maçına götürmüştük.

  - Evet.

  Peki ya sen, Marta?

  Brezilya'yı biliyor musun?

  - Şelaleleri.

  - Orada balayımızı geçirdik.

  Mükemmel!

  Sonra bana fotoğrafları gösterirsiniz.

  Şelaleler o kadar güzeldi ki, bence sadece yerinde güzeller.

  - Küçük ve önemsiz bir hediye.

  - Hiç gerek yoktu, Herman!

  - Çok teşekkür ederim.

  - Kessene!

  Şaka yapıyorsun!

  - Çok güzeller!

  Sıcacık tutarlar.

  - Bu bizim yeni malımız.

  Şili çok sipariş veriyor biliyorsun.

  Çoğunlukla onlarla çalışıyoruz.

  Şilililer çok hoş insanlar.

  Evet, ben şunları kaldırayım.

  - Başka kahve isteyen var mı?

  - Hayır, teşekkürler, canım.

  Ailenin gelecekteki doktoru.

  - Küçüğü annesine benziyor, değil mi?

  - Evet, olabilir.

  - Marta, annemi tanımış mıydın?

  - Çok az.

  Artık kimseyi tanımıyordu.

  Beni babam zannediyordu.

  - Dolu!

  - Pardon.

  Günaydın.

  - İsminde "h" var mı, yok mu?

  - Hayır, yok.

  Tabii ya.

  Yoksa Martha olurdu.

  - Peki soyadın neydi?

  - Acua, "h" siz.

  Tamam.

  "Martha Acuna".

  Affedersiniz.

  Jacques, bana şu mıknatısı verir misin?

  - Şunu mu?

  - Hayır, "OK" yazan parmağın yanındakini.

  Güzel.

  Şirket müşterileri için bundan yapmak istemiştim.

  Eğer çok fazla kağıt koyarsan, hiç tutulmaz.

  Nasıl istediğimi biliyor musun?

  Şirket logosu ve takvim.

  Ama çok pahalıydı.

  Mıknatısla takvim.

  - Marta'nın gelememesi yazık oldu.

  - Futboldan hoşlanmıyor.

  Eğer şu sokaktan gitseydik, fabrikanın önünden geçecektik değil mi?

  Bir an uğrasa mıydık?

  - Hayır, pek fazla vaktimiz kalmadı.

  - Hadi!

  Sadece geçeceğiz.

  - İnelim mi?

  - Hayır, kalsın.

  Maç başlayacak.

  Geç kalacağız.

  Hadi Culaca!

  Hadi El Tanque!

  Şu haline bak, i !

  Kuaförüne git!

  Lanet olsun!

  Colon gol attı.

  - Ne istiyorsunuz, dostum?

  - Ne istiyorsunuz!

  - Colon ne durumda?

  - 3 puanla öndeler.

  Teşekkürler.

  Baksana Jacques, tuvaletteki broşür biraz eski tip kalmış.

  Ben, uzun zaman önce o makineleri değiştirdim.

  Onlardan bir tane sakladım, çünkü iyiydiler ama  - Yan hakem kim?

  - Barcelo.

  - Daha önce bizi mahvetmişti değil mi?

  - Evet, penaltı vermişti.

  Hatırlıyorum.

  Ne biçim oyundu ama!

  Eğer fabrikayı modernize etmek istersen, sana yardımcı olabilirim.

  Buraya kadın çorabı getirtebiliriz, sen de satarsın.

  İyi bir üründür.

  Sen de gördün!

  Eğer müşterilerine göstermek istersen, elimde daha var, Hadi, hadi!

  Korkak!

  Hep aynı şey!

  O  çocuğu!

  Hırsız!

  O  çocuğu!

  Al da o bayrağı, bi tarafına sok!

  - Şelaleler güzeldi değil mi?

  - Evet, harikaydı.

  20 senedir oradayım ve oraya hiç gitmedim!

  Çok ilginç.

  Oraya yakın oturmuyorum ama arabayla çabuk gidiliyor.

  Biliyor musun?

  Önümüzdeki günlerde ailemle seyahate çıkacağım ve şelalelere gideceğim.

  - Harikalar.

  - Evet, gerçekten öyle.

  - İyi akşamlar.

  - İyi akşamlar, bayan.

  2 tane de şundan, lütfen.

  - Bunları seversin, değil mi Marta?

  - Evet.

  Seyahat etmek isterdim ama fabrikanın başında durmak gerekiyor.

  O kadar çok iş var ki.

  Peki şunları sever misin?

  2 tane daha.

  Seyahat edemediğim için şikayet etmiyorum  - Tanrıya şükür bir işim var!

  - Tabii.

  Şundan ekleyin, bir tane daha.

  Elbette ki, iş son derece önemli bir şey.

  İhtiyar Köller, babam  onu hiç tanıyamadım, Şundan da 3 tane koyar mısınız?

  O hep derdi ki, her zaman çalışmak gerekir.

  Son derece özel biriydi, ihtiyar!

  Bütün gün boyunca, işinde koşturur dururdu.

  Benim de ona çektiğim kesin.

  Şunlardan da bir tane koyar mısınız?

  Her sabah, fabrikaya bakıyorum ve onu düşünüyorum.

  Bu çok mantıklı.

  Marta, başka bir şey istemediğine emin misin?

  Hepsi bu kadar, bayan.

  Bir sessizlikten sonra, ona bakıyor ve şöyle söylüyor: "Kendi kendine düşmüş olmalı çünkü ben bir şey düşürmedim.

 " "Kendi kendine düşmüş olmalı çünkü ben bir şey düşürmedim.

 " Fena değil, değil mi?

  Dur, Marta.

  Son bir tane daha.

  Bu çok güzel ve kısa.

  Etrafında ailesiyle çevrilen İhtiyar lsaac, ölüm döşeğinde yatıyordu.

  Neredeyse ölmek üzereydi.

  Gözlerini araladı ve şöyle söyledi: "Rebecca, burada mısın hayatım?

 " "Evet, baba.

  Buradayım.

 " "Judith, güzel karım.

  Burada mısın?

 " "Evet lsaac, buradayım.

 " "Samuel, sen de burada mısın sevgili oğlum?

 " "Evet, baba.

  Ben de buradayım.

 " "Hepiniz burada mısınız?

  Dükkana kim bakıyor, o zaman?

 " Affedersin.

  - Geldiniz için teşekkürler.

  - Hoşça kal, Jacques.

  Geldiğin için çok teşekkür ederim, lsaac.

  Alo?

  İşte, tam ödemeye yeltendiğim anda, cüzdanımın olmadığını gördüm.

  Kredi kartım da yoktu.

  Yanımda hiçbir şey yoktu.

  Ne yapacaktım?

  Doğrudan oranın sahibiyle konuşmaya gittim.

  Bu nerede başımıza geldi biliyor musun?

  Tony Ramos'un restoranında.

  Evet, bizim evin çok yakınında bir restoranı var.

  Ara sıra, oradan çıkar.

  Kızlarımı Tony Ramos ile beraber düşünsene.

  - "Ne skandal, Tony Ramos!

 " - Tony Ramos'u tanıyor musun?

  Hayır, çok sayılmaz ama birçok kere konuşmuştuk.

  İyi adamdır, Tony.

  Brezilya dergileri çok özeldir değil mi?

  Dekorlar!

  Aktörler!

  Bilmiyorum.

  Hiç bakmadım ki.

  Ama o işte büyük paralar olduğu kesin.

  Yarın kaçta havaalanında olman gerekiyor?

  Şuna bakar mısın  Daha şimdiden beni kapıya koyuyor.

  Lütfen!

  Hadi, şunu bitirelim.

  Evet ama daha çok var.

  Şimdi kadeh kaldırma sırası.

  Bu kadar zamandan sonra, yeniden buluşmuş olmamızdan çok mutluyum.

  Yeniden buluşmamıza kadeh kaldırmak istiyorum.

  Aslında, bu gelişim harika oldu ama çok kısaydı, şimdi de ben sizi davet etmek istiyorum.

  Benimle birlikte Piriàpolis'e gelmenizi istiyorum.

  - Ne dersin, Marta?

  - Bu çok hoşuma gider.

  Stor tamircisi yarın fabrikaya gelecekti.

  Onunla sözleşmiştik  - Hadi, uzun zamandır oraya gelmedin.

  - Şimdi doğru zaman değil.

  Stor tamiratından ötürü.

  - Ona söyleyeyim mi?

  Hadi, söyle ona Marta.

  - Hayır, utanıyorum.

  O kadar da önemli değil, sadece bir şaka.

  Marta senin çikolatayı müthiş sevdiğini söyledi.

  Ben istasyondaki çocukla çene çalarken, Marta kimseye çaktırmadan bir tane çikolata yürütmüş  Marta'dan Jacques'a küçük bir hediye.

  Süper, değil mi?

  - Önüne bak, lütfen.

  - Süper!

  Kahvaltı da dahil, sabah 7:10 da veriliyor.

  Havuz giriş katında.

  Gece açık bir restoran ve kumarhanemiz de var.

  Şimdi size Juan Carlos eşlik edecek.

  Daha fazla bilgi almak isterseniz, 9'dan Andrés'yi arayın.

  İyi tatiller.

  Affedersiniz ama çift kişilik oda için, ayrı yataklar olabilir mi?

  - Karımın omurgasında sorunu var.

  - Bir bakayım.

  - Hayır, hayır.

  Kalsın.

  - Güzel.

  İyi tatiller.

  İşte sizin odanız.

  Buyurun, lütfen.

  Buyurun, bayan.

  Evet efendim, banyo şurası, buzdolabı burada.

  Televizyonun kumandasını buraya koyuyorum.

  Eğer resepsiyonu aramak isterseniz, 9'u çevirin ve Juan Carlos'u isteyin.

  Çok teşekkür ederim.

  Güzel  Eğer başka bir şeye ihtiyacınız yoksa  - Buyurun.

  - Teşekkür ederim.

  - Siz yerleşin artık.

  - Teşekkürler.

  İşte anahtarlar.

  İyi tatiller.

  - Ona ne kadar verdiniz?

  - 20.

  Yeterli değil mi?

  Hayır, lütfen, buna hiç gerek yok.

  Sizce bir mahsuru yoksa, masrafları ben yapmayı tercih ederim.

  İşte buraya bırakıyorum.

  Evet, işte başlıyoruz.

  Gol!

  İşte şimdi, beraberiz.

  - Hadi Marta, sen de oyna.

  - Ben hiç oynamadım.

  Çok kolay.

  Al şunu önce  Jacques sana öğretir.

  Onunla sık sık oynardık ve hep o kazanırdı.

  - Beraberi miyiz?

  - Hadi Mart, denesene.

  - İşte böyle  - Biraz daha kuvvetli.

  İşte!

  2, 1 Jacques'a karşı kazanmak imkansızdır.

  - Yenildim.

  - Yeniden oynayalım mı?

  - Hadi, rövanşı.

  - Gidip yeni jeton alayım.

  Zıvanadan çıktı.

  Küçüklüğünüzde Piriàpolis'e gelir miydiniz?

  Evet.

  - Gelmeyeli uzun zaman mı oldu?

  - Evet, hem de çok.

  - Peki ya kardeşiniz?

  - O da.

  Benim gibi.

  Neden kardeşiniz annenizin cenaze törenine gelmemişti?

  Öğreneceğiz!

  Ne kadar pahalıymış!

  - Marta, ben su almaya çıkıyorum.

  - Bir bardak su olmadan uyuyamam.

  Ben de öyle.

  - Uyumak imkansız değil mi?

  - Su almaya çıktım, burada çok pahalı.

  Kocamı bekleyebilir misiniz, yürüme zorluğu var da.

  - Evet, tabii.

  - Teşekkürler.

  - Teşekkürler.

  - Rica ederiz.

  - Kaçıncı kat?

  - 4.

  - Yeni evli misiniz?

  - Evet.

  - Balayına mı geldiniz?

  - Evet.

  Evet, biz Arjantinliyiz ama Uruguay'a bayılıyoruz.

  Süper!

  Arjantinli kardeşlerimiz!

  Benim balayım, o kadar uzun zaman önceydi ki  Onunki daha yeni.

  Iguaçu şelaleleri.

  Çok güzel bir yolculuktur.

  Kaybettim.

  - Demek sigara içiyorsun, Marta.

  - Evet, bazen.

  Ben uzun yıllardır, sigara içmiyorum.

  Gençliğimde içiyordum.

  - Bir sigara ister misin?

  - Hayır ama bir fırt çekerim.

  Teşekkürler.

  - "Namreh Rellok" - Ne?

  İsminin tersten okunuşu, Herman Köller.

  - Tekrar söylesene, nasıldı?

  - Namreh Rellok.

  Süper!

  Hadi, başka bir şey söyle.

  - Bilmiyorum ki, sen bir şey söyle.

  - Bilmem  "Merhaba, nasılsın?

 " Harika!

  Şimdi "Deniz dalgalı".

  "Çocuk köpekle oynuyor.

 " "Rüzgar palmiyeyi sallıyor.

 " İnanılmaz.

  Nasıl yapıyorsun?

  Küçüklüğümde, sıkıldığım zaman, her şeyi tersten okurdum.

  Konuşmaları dinlerdim, onları tersten düşünürdüm.

  Böylece de öğrendim.

  "Jacques kızgın.

 "  Evet Jacques?

  Kazandın mı?

  Buna mı basıyorum?

  Gülümseyin, "viski" deyin.

  "Viski.

 " İyi akşamlar.

  - Size yardım edebilir miyim?

  - Hayır, teşekkürler.

  Sadece bakıyorum.

  - Çok seyahat ettiniz mi?

  - Pek sayılmaz.

  O da düğünde, fırdöndü yaparken dizini yaraladı.

  Hayır, fırdöndü falan yapmıyordum.

  Arkadaşlar beni havaya fırlattı ve sonra da yakalayamadılar.

  - Kızma.

  - Kızmıyorum.

  - Su çok güzel.

  Girmiyor musun?

  - Çok istemiyor canım.

  - İçi sıcak.

  - Evet, çok güzel.

  Çok hoşmuş.

  Bütün öğleden sonrayı burada geçirebilirim.

  Herkes buradaymış.

  Tek cesareti olanı kendim sanıyordum.

  - Yeni evliler nasıllar?

  - İyi.

  Her şey yolunda.

  - Piriàpolis'ten memnun musunuz?

  - Evet.

  Ama onun dizinden sorunu var ve  - Öyle mi?

  - Dizkapağım çıktı.

  Çok canını acıtır.

  Ne aksilik!

  Ne oldu Marta?

  Bir şey mi kaybettin?

  - Evet, yüzüğümü.

  - Hay aksi!

  Alyansını mı?

  - Ne oldu?

  - Yüzüğünü kaybetmiş.

  - Alyans mı?

  Alyansını mı kaybettin?

  - Evet.

  Taktığından emin misin?

  Öyle bir yüzük kolay kolay kaybedilmez.

  - Hayır, ama suda kayabilir.

  - Bana tuhaf geldi.

  Yardımcı olur musun?

  Sen oraya bak, ben de buralarda ararım.

  - Yüzüğünü sık sık çıkarır mısın?

  - Ne?

  - Çok sık çıkarır mısın?

  - Bazen.

  Bundan resepsiyona bahsetmelisin.

  Havuzda bulamayabilirsin.

  Ya da kayıp ilanı falan vermelisin.

  - Altın mıydı?

  - Evet.

  - İşte burada!

  - Teşekkür ederim.

  Ben şunu alayım.

  Burada dursun artık.

  Çok güzel, aşkım.

  Kahramanım benim!

  - Seninkini de çıkar.

  - Hayır, çıkaramam.

  - Oraya koyalım.

  - Tam ölçüsüne göre yapıldı.

  Ne hikaye ama?

  Onu bulmamız büyük şans.

  - Jacques nerede?

  - Uyuyor.

  - Dalmak ister misin?

  - Hayır, yaşım pek uygun değil.

  - Bunun yaşı yok!

  Dalga mı geçiyorsun?

  - Hoşça kalın.

  - İyi şanslar.

  - Teşekkürler, hoşça kalın.

  Ben de çıkmak istiyorum, çok üşüdüm.

  Biraz daha kalmaz mısın?

  Beni yalnız bırakıyorsun!

  Hadi!

  - Uyandın mı?

  - Bakkaldan su almaya gidiyorum.

  - Sana eşlik etmemi ister misin?

  - Hiç gerek yok.

  - Sonra görüşürüz, Marta.

  - Sonra görüşürüz.

  Affedersiniz.

  Jacques, annemden uzak kalmak benim için de kolay olmadı.

  Üstelik, hastalığının yükünü senin taşıdığını, fabrikanın sorunlarıyla mücadele ettiğini bilerek  Ama gerçekten de aile ve iş meseleleri elimi ayağımı bağlıyordu.

  Bu korkunç anlarda sana hiç yardımcı olamadım.

  Al  Bunu, telafi edebilmek için sana vermek istiyorum.

  Bu, annemle geçirdiğin tüm zamanı karşılayacak bir miktar.

  Masrafların bana düşen kısmı bu, ayrıca bu kadar yıl boyunca onunla tek başına uğraşmanın bedeli.

  Her şey yolunda.

  Benim paraya ihtiyacım yok, teşekkür ederim.

  Özellikle şimdi evli olduğun için, bunun yardımı olacağını düşünmüştüm.

  Bizim için her şey yolunda, teşekkür ederim.

  - İstediğiniz kadar sabun alabilirsiniz.

  - Hayır, teşekkür ederim.

  Bununla, fabrikaya istediğin kadar makine alabilirsin.

  İtalyan makineler alırsın.

  Montevideo'dan gelen Francisca'yı alkışlayalım.

  Ailesi onunla gurur duyuyor olmalı!

  Şimdi başka yeteneklerle devam ediyoruz.

  Bunu hatırlayacak mısınız, bakalım.

  Herman bu akşam şarkı söyleyeceğine söz verdi.

  - Şarkı söylediğini biliyor muydun?

  - Hayır.

  Şarkı söylemek!

  Tabii öyle denebilirse  Kızımla karaokeye gidiyoruz ve bazen ben de sahneye çıkıyorum.

  - Peki şimdi çıkacak mısın?

  - Biraz utanıyorum, aslında.

  24 asla çıkmıyor!

  Adeta sokağa atılan para!

  Bu senin doğum günü içindi.

  Bir daha hiç oynamayalım.

  Ama sana söylemiştim  24 olmaz diye, sen de ısrarla oynadın.

  Tabii.

  Kızlar nasıllar?

  Tabii.

  Tamam.

  İyi akşamlar, bayım.

  - Hepsini değiştireyim mi?

  - Evet, hepsini.

  Bir dakika, lütfen.

  Bahis kapandı!

  24, siyah.

  - Alo.

  - Günaydın.

  Uyandırma servisi.

  Evet, tamam.

  Teşekkür ederim.

  Teşekkür ederim.

  -Sana teşekkürler Jacques.

  Buna gerek yoktu.

  - Çok güzeller.

  - Evet.

  - Uçakta okursun.

  - Teşekkürler.

  Seyahat edebilseydim, Brezilya'ya giderdim.

  -Çok güzel.

  Brezilya büyüleyici bir ülkedir.

  Ben çok seyahat ediyorum, neredeyse hiç evde olmuyorum.

  - İyi yolculuklar.

  - Teşekkür ederim.

  - İyi yolculuklar.

  - Hoş çakalın.

  - Ben hazırım.

  - Bir taksi çağırayım.

  Hayır, hiç zahmet etmeyin.

  Otobüsle giderim.

  Yatay, 1421 'e bir taksi lütfen.

  Bir apartman.

  Evet, teşekkür ederim.

  3 dakika içinde gelecekmiş.

  Ah!

  Evet.

  - Hiç gerek yoktu.

  - Emeğinin karşılığı.

  Gerçekten, gerek yoktu.

  - Yarın görüşürüz.

  - Yarın görüşürüz, tanrı izin verirse.

  Evet, Bay Köller.

  Sizin takımı birinci ligde görecek miyiz?

  Sizin takımınız yok aslında, Bay Köller.

  Merhaba.

  - Radyoyu açabilir miyiz?

  - Açmamanızı tercih ederim.

  Yine de teşekkürler.

  - Karina, Marta'yı bekleyin ve ona sorun.

  - Tamam.

 ||

Önceki Yazı
« Prev Post
Sonraki Yazı
Next Post »

Benzer Yazılar