HaMossad: Sipur Kisuy (2017)
| |
Mini Dizi 60 dk
Yönetmen: Duki Dror
Senaryo: Duki Dror, Yossi Melman, Chen
Shelach
Ülke:
İsrail İsrail
Sezon:
1.Sezon
Tür: Belgesel
Rating: 7.5
Vizyon Tarihi:
01 Haziran 2017 (İsrail)
Dil: İbranice
Müzik: Tom Darom, Assa Raviv
Nam-ı Diğer: Inside Mossad
Oyuncular: Yossi Alpher, Ram Ben Barak , Gad Shimron
Altyazı
Gizli servisler bir ülkenin politik açıdan
sağlığının ölçüsü ve bilinçaltının tek gerçek dışavurumudur.
-Merhaba.
-Merhaba dostum. Başlayalım mı?
Evet.
1950'lerin başlarında bir İSK subayının çift taraflı çalıştığını keşfettiniz.
-Alexander İsraeli'yi diyorsun.
-Kesinlikle. Ona ne olduğunu söyleyebilir
misiniz?
Alexander,
İsrail Hava Kuvvetlerinde yüzbaşıydı, Roma'daki Mısır konsolosluğuyla irtibata
geçmişti ve onlara İSK ve Hava Kuvvetleriyle ilgili belge sağlamak konusunda bir
anlaşmaya varmıştı. Karşılığında, kendisine
para ödenecekti. Bunu öğrendiğimiz anda onu bulmak için bir numara
yaptık, sonra onu Paris'te, bizim adamlarımızdan birinin kullandığı bir arabaya
bindirdik ve oradan da İsrail'e giden bir uçağa bindirdik. Onu uçağa koymak
için bir iğne yapmışlar ve bu onu öldürmüş. Sonra?
Panik oldu mu?
Panik
falan olmadı. Mossad'da görev yaptığım süre boyunca paniğe benzer herhangi bir
şey hatırlamıyorum. Tüm hikâyenin suratınızda patlamasından hiç endişe
etmediniz mi?
Kesinlikle.
Bakın, hikâye ortaya çıksaydı Mısır'daki tüm ajan ağımız ifşa olacaktı. O
yüzden karar haklı olarak bunun gizli tutulmasıydı ve cesedi ortadan
kaldırmaktı. O hâlde cesedi ne yaptınız?
Cesedi
ne mi yaptılar?
Nihayetinde,
denize attılar. Uçağın kapısını açıp denize mi attınız?
Aynen
öyle. Evet. Bugün geri dönüp baktığınızda
-hiç bundan rahatsızlık
-Sence rahatsız mı olmam gerekiyor?
O
zamanlar görevimi yerine getirmek adına yaptığım hiçbir şey beni rahatsız
etmedi. Ama onu gömebilirdiniz ve ele geçirilip gömüldüğünü raporlamazdınız. Bu
taktiksel bir değerlendirmedir. Yidiş
dendiği gibi
“Böyle de olabilirdi, öyle de
olabilirdi.”
Umarım
bu ateş etmiyordur. Yurt dışından gelen saldırı timi dün Tunus'a vardı.
“Mühendis
“ Mohammad Al-Zawiri geldiğinde ona
yaklaşıp yakın mesafeden defalarca ateş etmişler. Tunus medyası
“Mühendis“in Hamas'ın askeri kanadıyla derin ilişkiler içerisinde
olduğu iddiasında. Suikastinden çok kısa süre önce Tunuslu bir gazetecinin onunla
röportaj yaptığı ve daha sonra havaalanına gittiği söyleniyor. Gizli Kimlik:
Tıpkı Filmlerde Olduğu Gibi İlginç değil mi?
Rutin.
-Filmlerdeki gibi.
-Efendim?
Belki
biz de hiçbir fikrimizin olmadığı bir Mossad operasyonunun parçası olmuşuzdur. Daha
da kötüsü: Belki de siz İran istihbaratısınızdır. Belki de beni
öldüreksinizdir. Bilmek imkânsız. Asla bilemezsiniz. Böyle kirli bir iştir. İranlı bir nükleer bilim adamının suikasti Mossad'ın özel denizaşırı suikast timi “Kidon.”
-Evet. Arkasında onlar var. Mahmoud Al-Mabhouh'un
suikastinde polis İsrail istihbarat ajansı Mossad'ı gösteriyor. Uluslararası
medyada, Mossad'ın imajı Cinayet A.Ş. şeklinde. Bay Bakan, Mossad hakkında
yorum. Bence çok fazla James Bond filmi izlemişsiniz ve daha fazla film
izlemenizi tercih ederim. Bu yalnızca bir imaj mı yoksa gerçek mi?
Mossad'ın
imajının yıllar boyunca bu yönde geliştiği konusunda size katılıyorum. Bu
gerçek. Bu konuda Bu konuda söylenecek
bir şey yok ancak bu Mossad'ın yaptığı işin marjinal bir kısmıdır. Hangi
noktada suikast yapılmasına karar veriliyor?
Bakın,
bir terörist organizasyonu saldırı gerçekleştirmek istiyorsa bir çeşit
geleneksel savaş başlatıp üslerine ulaşıp göğüs göğüse muharebe edebilirsiniz, bilerek
abartıyorum ve en sonunda onları yenebilirsiniz ya da onlarla farklı şekilde mücadele
edebilirsiniz. Liderliğinin bir kısmını çalışmaz hâle getirebilirsiniz. Orada
olan bitenlerle ilgili istihbarat
toplayarak mücadele edebilirsiniz. İstihbarat ve gizli yollardan mücadele
edebilirsiniz. Mossad'ın amacı budur.
“Zekice bir danışmanlıkla savaşmanıza
gerek kalmaz.”
Şimdi,
bizim imajımız
“Cinayet A.Ş.”
imajının Orta Doğu'da bir faydası olduğunu
düşünüyor musunuz?
Düşünüyorum.
Genel olarak, evet. İsrail'in uzun kolu, gitmesi gerektiğini düşündüğü herhangi
bir yere kadar ulaşabilir ve Bu bir imaj
meselesidir ve aynı zamanda doğrudur. Şöyle diyelim: İmaj, gerçeklerden çok
uzak sayılmaz ve bazen gerçek kurgudan daha gariptir. Ve bunu söyleyerek imaja
katkıda bulunmuş oldum. Peki. Mossad ne zaman güçlü bir örgüt olarak bilinmeye
başladı?
Adolf
Eichmann ele geçirildi. Tüm zamanın en korkunç canavarlarından birisi artık
Yahudilerin ellerinde. 1960'ta bir anda, Ben
-Gurion Knesset'te kalkıp konuşmaya
başlıyor:
“Dünyanın öbür ucundaki Nazi suçlusunu
yakaladık ve hakim önüne çıkması için İsrail'e getirdik.”
Bütün
dünya şok oluyor.
“Vay be, bu nasıl bir örgüt. Ne kadar
yetenekli“ diyorlar. KUDÜS, 1961 Hanımlar ve beyler, karşınızda bir ulusun yok
edicisi, insan ırkının düşmanı duruyor. Eichmann'ı yakalamak için Buenos
Aires'ten ayrıldığınızda tarihi bir göreve çıktığınızı hissediyor muydunuz?
Kesinlikle
evet. OPERASYON DİREKTÖRÜ 1950
-1981 Evinin dışında gözetlemeye başladık.
Ona yaklaşıp İspanyolca,
“Un momentito, Senõr“, dedim ve onu
etkisiz hâle getirdim. Sonra onu arabaya koyduk. Adam bütün yol boyunca sessiz
kaldı. Onu hazırlayacağımız bir odaya geldik ve ilk soru şu oldu:
“Adın ne?“
“Ricardo Klement.”
dedi. Arjantin'de Ricardo Klement olarak
yaşıyordu.
“SS numaran kaç?”
diye sorduk. Bu noktada birebir SS numarasını
söyledi.
“Peki şimdi adın ne?”
O
da,
“Adolf Eichmann
“ dedi. Birkaç saniye sonra,
“İçecek bir şey istiyorum ve kırmızı
şarabınız varsa kırmızı şarap isterim.”
dedi. Kırmızı şarabımız yoktu. Hiç bir an için
onu öldürmeyi düşündünüz mü?
Asla.
Emirlerimiz kesindi:
“Hayatta getirebilmek için ne gerekiyorsa
yapın.”
Hiç
intikam hissiyatı yaşamadınız mı?
Hayır,
yaşamadım. Kindar değildim, yeteneğimizle gurur duyuyordum. Sizce bunun halkla
ilişkiler açısından Mossad'a katkısı ne oldu?
Olay
ortaya çıktığında hiç şüphe yok ki büyük yankı uyandırdı. Şunu söyleyebilirim Bence Mossad o zamanlar halkla ilişkilerle
ilgilenmiyordu. İzole bir kurumda, çok daha önemli işlerle meşgul bir birimdi. KAHİRE,
1957 Albay Nasser bir geçit düzenliyor ve tüm bu geçidin dünyaya Mısır
ordusunun gücünü göstermek için yapıldığı belli. Nasser ve barış hiç bir arada
olmadı. Nasser'in İsrail ile barışın düşmanı olduğunu düşünüyoruz. Kendisinin
de söylediği gibi:
“Kan gölü ve deniz dolusu ateş.”
Bence
onun bu sözüne bakmalıyız. 1960 yılından bahsediyoruz. İsrail Devleti 10
yaşındaydı. Hâlihazırda iki savaştan geçmiştik ve tek bildiğimiz Nasser'in sıradaki
savaşa hazırlandığıydı. Mısırlılar 100 Alman bilim adamını işe aldılar, bazıları
Almanya'da ama çoğu Mısır'da çalışıyordu. Mısır'da bir Alman birimi İsrail'de
herhangi bir noktaya ulaşacak uzun menzilli roketler geliştiriyordu. Bu konuda
ne yapacağız?
Operasyon
direktörüne Skorzeny'yi yetiştirmeyi teklif ettiğimde bana:
“Bunu başarabilirsen avucumun içerisinden
saç çıksın.”
dedi. Albay Otto Skorzeny Nazi savaş
makinesinin yetiştirmiş olduğu en gözüpek komandoydu. Bir zamanlar Avrupa'daki en
tehlikeli adam olarak bilinirdi. Hitler'e yakın olan subaylardan biri değil
miydi?
Evet.
Alman ordusunun komandolarından sorumluydu. Çok büyük bir ordu adamıydı. Il Duce özgür, insanlar mutlu Tüm dünyada eski Nazileri kovalarken Mossad
örgütüne eski bir Nazi subayını mı aldınız?
Tüm
teknisyenlere ve Mısır'daki tüm Alman yetkililerine ulaşmamızı sağlayan olumlu
bir adımdı. Kildare Kasabası, İrlanda Herr Skorzeny, savaştan bu yana savaşta
kullandığınız yöntemler için diğer milletler tarafından size ulaşılmış olmalı.
-Bu doğru mu?
-Evet, doğru. Sizden ne yapmanızı
istediler?
Bazı
özel işler. Bu kadar yüksek rütbeli bir Nazi subayını nasıl yetiştirmeyi
başardınız?
Ana
fikir, Skorzeny'ye korku yerine özgürlüğünü teklif etmekti. Bu mahkeme Adolf
Eichmann'ı idama mahkûm ediyor. Eichmann asılmıştı. Dünya üzerindeki hiçbir
eski Nazi hedef olup olmadığını bilemezdi. Temelde onu öldürmeme sözü verdiniz.
Onun gibi bir şey, evet. Ona dokunmayacağımızı söyledik. Aksine onu
koruyacaktık. Bildiğiniz gibi Eichmann'ı kaçıran insanların sizi de aradıkları
hakkında bazı haberler var. Gelebilirler, ben de onları gerektiği gibi
karşılarım.
-Gerektiği gibi derken?
-Nasıl hak ediyorlarsa. Sizi korkutmadı mı?
Savaş
yaralı bir Nazi suçlusuyla iş birliği yapmak?
Benim
de kendi yaralarım var. Birçok yara. İsraillilerin peşinizde olduğunu varsayalım.
Canlı ele geçirilir misiniz?
Mesela
uykumda yakalandım diyelim, onları engelleyemem. Ama hayatta kalırsam bu başka
bir soru.
-Hayatta kalacağınızı düşünmüyor musunuz?
-Duruma göre değişir. Skorzeny bilgi akışı
sağladı ve bilim adamlarını korkutmakta
rol oynadı. Bilim adamlarının bizzat kendilerine ve ailelerine isimsiz
mektuplarla ve telefonlarla başladı.
MISIR'DAKİ ALMAN ROKET BİLİM ADAMLARI KORKU
İÇERİSİNDE YAŞIYOR
Kahire'deki bir bilim adamının adresine bombalı
mektup gönderildi ve sekreterini kör etti ama bilim adamı zarar görmedi. Güney
Almanya'da Kleinwaechter'i öldürmeye
çalıştırlar ama başarısız oldular. Programın başlarındaki adamlardan biri Krug,
bir gün ofis anahtarını bıraktı ve bir daha dönmedi. İstihbarat işleri
anlamında burada sıra dışı bir şey yok. Şehrin bir bölümünü ele geçirmek, fahişelikten
ve uyuşturucu ticaretinden haraç almak istediğinde Mafya da böyle çalışır. Ocak
1965'te, Mısır'da tek bir Alman bilim adamı veya mühendis kalmamıştı. Arkadaşlarının
onlara ihanet edildiği hakkında hiçbir fikirleri yoktu. Cenazesinde Nazi selamı
veriyorlardı.
-Gerçekten mi?
-Evet, Youtube'da var. Tamam, bakarım. Skorzeny,
Youtube. MÜNİH, 1972 MOSSAD DİREKTÖRÜ Bizi Münih'te İsrailli atletlerin saldırıya
uğradığını ilk duyduğunuz ana götürebilir misiniz?
Münih
Olimpat köyünden gelen sıcak habere göre bu sabah erken saatlerde silahlı
Filistin gerillaları İsrail takımının uyuduğu odaları basmış. Silahlı adamlar
iki İsrailliyi öldürdüler ve an itibariyle yirmi atleti ve altı görevliyi rehin
tutuyorlar. Oraya uçmadan önce, Almanlar net bir şekilde atletleri kurtarmak
konusunda İsrailli askerlerin görev alamayacağını belirtti. Golda bana,
“Zvika, senden rica ediyorum, Senden
gitmeni rica ediyorum, böylelikle en azından orada ne olup bittiğini
öğrenebiliriz.”
dedi Gittiğimde, Alman polisi beni görmezden
geldi. Onlara sordum:
“Söyleyin, siz ne yapıyorsunuz?”
Tek
kelime konuşmadılar.
“Size verecek bir yanıtımız yok. Onların
kurtarılmasıyla ilgileniyoruz.”
Atletlerin
tutulduğu binadan helikopter pistine giden yolda duruyorduk. Her iki tarafta da
on binlerce insan bekliyordu. Sonrasında
asla unutamayacağım bir şey gördüm. Atletler, elleri ve ayakları
birbirine bağlı sürtünerek ilerliyorlardı. Yanlarında Araplar yürüyorlardı. Kesin
bir sessizlik. Ve değişmiş Almanya'ya baktım. Alman ordusu nerede?
Burada
neler oluyor?
Tepeye
doğru çıktıklarını biliyordum ve ben de bir helikoptere binecektim. Helikoptere
binmeme izin vermediler, Alman polisi izin vermedi. Beni orada istemediler. Kalabalığı
yardım ve helikoptere bindim. Rehinelerle
birlikte olan gerillalara helikopterle havaalanına indikten bir süre sonra pusu
kurulmaya çalışıldı. Orada bir Alman jetine binip bir Arap ülkesine gitmeleri
bekleniyordu. Alman hükümeti bunun İsrailliler için kesin olarak ölüm anlamına
geldiğini ve kararın gerillaları etkisiz kılmak veya öldürmek olduğunu
söylediler. Polis keskin nişancılarının önce ateş açtığını belirttiler. Bir
Alman keskin nişancısının yanındaydım. Eski Alman tüfeklerini kullanarak ateş ediyorlardı. Dürbün falan hiçbir şey
yok. İçler acısı bir durumdu çünkü helikoptere bir fosfor bombası attılar ve
helikopter ateş aldı. Hiçbiri hayatta
kalmadı. Hayatım boyunca unutamayacağım bir görüntüydü. Almanya Almanya ile ilgili ne isterlerse söylesinler.
Benim gördüğüm bu değildi. Bir jenerasyon yetmedi. Sayın Başbakan, dünya hükümetleri
bir şey yapmazsa ne yapacaksınız?
-Kendimizi korumamız gerekiyor.
-Nasıl?
İSRAİL
BAŞBAKANI Bilmiyorum. Dürüstçe söyleyeyim. Ne yapacağımızı biliyor olsaydım size
söyleyeceğimi sanmıyorum. Terörist örgütlerle nasıl mücadele ettiniz?
Bakın,
her savaşta, istihbarat, savunma ve engelleyici önlemler vardır.
“Engelleyici önlemler
“ derken hedefleyerek öldürmeyi mi
kastediyorsunuz?
-Dinleyin
-Golda'dan Münih katliamını düzenleyen terörist
liderleri öldürme emri aldınız. Bunu nereden duydunuz?
Raporlandı.
Konuşuldu. Ne?
-İsrail suikast düzenlemedi mi?
-Ben siz bunu nereden Gazeteler öyle diyor. Golda bana emir
vermedi. Neden?
Çünkü
benim emre ihtiyacım yoktu. Zayiat vermeyi engellemeliyiz ve her nerede
olurlarsa olsunlar İsrailli hayatları ve kaynakları kurtarmalıyız. Bazı
durumlarda, belirli düşman aktivitelerinden haberdar oluyoruz ve başka çaremiz
olmadığında bu engerek yılanının bizi ısırmadığından emin olmalıyız. Onları
uyardım ve kardeşlerime şöyle dedim:
“Dikkatli olun!
Mossad
hepinizi tek tek avlayacak.”
Bir
anda Filistin liderleri beklenmedik ölümler yaşamaya başladı. Bir Filistinli
Lefkoşa'da yatağında patladı. Bir başka Filistinli'nin arabası patladı. Fransa'da
huzur içinde yaşıyorsunuz. Hayatınızdan endişe etmiyor musunuz?
Hayır,
etmiyorum ama şeytanı kışkırtmamayı tercih ederim. BOMBAYLA ÖLDÜRÜLDÜ Çeşitli
rütbelerden sayısız Filistinli'nin hayatı erken bitti ve herkes bunun
koordineli bir İsrail operasyonu olduğunu anladı. Bu katillerin liderleri, ya
Avrupa'ya kaçtılar ya da orada öldüler. Filistin devrimi güçlenmeye,
sağlamlaşmaya ve nihai amacı doğrultusunda istikrarlı adımlarla ilerlemeye
devam ediyor: Filistin topraklarında demokratik bir Filistin devleti kurmak. Münih'ten
önce Avrupa'da görev yapmıştınız. Filistin terör hücrelerinin orada çalıştığını
farketmediniz mi?
Bakın,
ben Avrupa bölüm direktörüydüm. Filistin hareketi öğrencilerini Fatah için
yetiştiriyordu ve Yahudilere karşı terör saldırılarında bulunmak üzere öğrenciler
arasından saldırgan hücreler oluşturduklarını öğrendim. Onlar arasında Abu
Jihad ve Yasser vardı ve ben şöyle bir tavsiyede bulundum:
“Şunu emekleme evresindeyken öldürelim.”
Dedim
ki:
“Bu heriflerin icabına bakalım. İsterseniz
tek tek. İsterseniz hepsini birden tek seferde.”
Ve
yanıt
“Hayır
“ oldu.
“Tek tek
“ ve
“hepsini birden
“le neyi kastediyorsunuz?
“Tek tek
“ olunca tek bir kişi seçiyorum.
“Hepsini birden
“ olunca hepsinin bir odada olacağını
biliyorum, hepsini öldürüyorum. Hepsini nasıl öldürüyorsunuz?
-Teknik açıdan mı?
-Evet. Çok basit.
-Nasıl, silahlarla dalıyor musunuz?
-İçeri girip kimin vurulması gerektiğini düşünüyorsanız
vuruyorsunuz. Bomba nasıl olur?
-Onu ben bile yapmak istemedim.
-Neden?
Çünkü
masum insanları da öldürür. Alakasız grupları öldürmezsiniz. Düşmanlarınızı
öldürürsünüz, hasımlarınızı çünkü onları öldürerek başkalarının hayatını kurtarırsınız.
Kural budur. MOSSAD DİREKTÖRÜ Suikast düzenlemenin etkili bir araç olduğunu
düşünüyor musunuz?
Her
olay kendi şartları içerisinde değerlendirilmeli ama genel olarak etkili bir
araçtır. Yani siz suikast politikasını destekliyor musunuz?
“Suikast politikası
“ diyemem.
“Yüksek veya düşük rütbeli teröristleri
hedef almak.”
derim. Diğer birçok araçla birlikte teröre
karşı savaşta kullanılması gereken bir araçtır. Terörist veya devlet
liderlerini hedef almak konusunda ne düşünüyorsunuz?
Size
kişisel fikrimi söyleyeceğim: Terörist liderleri, evet. Devlet liderleri,
hayır. Sizce Khaled Mashaal suikast düzenlenecek kadar önemli bir şahıs mıydı?
İnsanlar
o vakit Mashaal'ın dikkate almaya değecek kadar yetkin olmadığı konusunda
yanılıyorlardı. Kendisi o zaman olduğu gibi şimdi de Hamas'ın lideri.
KUDÜS, 1997
Bir
aylık arayla Kudüs'te birçok ölüm ve yaralanmaya yol açan iki adet saldırı
oldu. Erkekler, kadınlar ve çocuklar, küçük çocuklar öldürüldü. Başbakan olarak
bu cani teröristlerle gücümün yettiği yere kadar savaşmak benim görevim. Ve biz
istihbarat örgütlerine Hamas'la mücadele etmenin yolları soruldu. Bir şeyin
ters gitmesi durumunda İsrail'in Kral Hussein ile olan ilişkisini bozmasından
korkmadınız mı?
Evet,
kesinlikle, bu yüzden ilk başta oraya bir operasyon düzenlemektense Ürdün'den
binlerce kilometre uzağı tercih ettim ve Khaled Mashaal'ı hedef almadım. Neden?
Hassasiyet
yüzünden. Operasyon devam etti. Başka birisini mi öldürmeyi düşündünüz?
Savaşçılar
hâlihazırda yerini almıştılar. Sonra bir Cuma günü, Savunma Bakanı ve Shin
Bet'tin Direktörü Başbakanı görmeye gittiler ve dediler ki,
“Neden Mossad'ın beş ajanını oraya
gönderiyoruz?
Neden
bütün kötülüklerin çıktığı yer olan Ürdün'e göndermiyoruz?”
Sonra
Başbakan:
“Tamam, Ürdün olsun.”
Sinirden
kuduruyordum.
“Bu nasıl olur?
Odada
ben yokken bir Mossad görevine karar veriyorlar. Bana danışmadan?
Bunun
anlamı ne?
Böyle olmaz.”
dedim. Başbakanı buldum ve onunla konuştum. Ve
sesimi de yükselttim. Hafta sonunu bunu yapıp yapamayacaklarını öğrenmeye
çalışmakla geçirdim. Sorumluluk benimdi çünkü en sonunda görevi inceledikten
sonra:
“Mantıklı ve yapabilirler.”
dedim. İlk suikast göreviniz miydi?
Operasyonel
geçmişime girmeyeceğim, ama Mashaal görevinin Mossad'ın operasyon birimindeki onuncu
yılımda olduğunu söyleyebilirim. Bir istihbarat görevlisinin birime görevde
dahil olması yaygın bir durumdur. MOSSAD İSTİHBARAT GÖREVLİSİ 1989
-1999 Bir insanı öldürmek olan bir göreve
nasıl gidiyorsunuz?
Ben Şöyle anlatayım. Mashaal'ı öldürme kararıyla tamamen
barışıktım. Başbakan'ın emri sessizce hâlledilmesi yönündeydi çünkü Amman'da Mashaal'ın
arabasına bomba koymak veya uzaktan keskin nişancıyla vurmak veya yakın
mesafeden pompalı tüfekle vurmak gibi şüphe uyandıracak operasyonların İsrail
Ürdün ilişkilerinde büyük bir krize sebep olacağını biliyordu, o yüzden bizden
sessiz, fark edilmeyecek bir operasyon yürütmemizi istedi. Bir kimyasal
geliştirdik, bu kimyasal insan derisiyle temas ediyor, birkaç saat sonra temas
eden kişi hastalanıyor, bayılıyor ve kimyasal uçuyor. Suikast timi bu kimyasalı
sokaklarda masum insanlarda denedi. İki kişi hedefe arkasından yaklaşıyor. Biri
üzerine sprey sıkıyor, diğeri de sallayarak açtığı kola kutusuyla bütün kutu
içeriğini hedefin üzerine atıyor. Üzerine sıkılan kişi arkasını dönüyor ve
yalnızca bir kola kutusu gördüğü için üzerine gelenin kola olduğunu düşünüyor. Ürdün'e
panzehirle birlikte geldim, olur da Mashaal için getirdiğimiz zehir adamlarımızdan
birine bulaşırsa beni bulacak ve panzehri alacaktı. O sabah otelin
havuzundaydım. Orada olmaması gereken birimden biri çıkageldi. Kalktım yanına
gittim ve bana,
“Problem var.”
dedi. Geçtiğimiz Perşembe günü Amman'daki
Hamas ofisinin yanında, Khaled Mashaal çocukları ve korumasıyla birlikte
yürüyordu. Bir Hyundai yanaştı ve içinden iki adam çıktı. Mashaal'a
yaklaştılar, kafasının yanında bir cihazı çalıştırdılar ve kaçtılar. Mashaal
yere yığıldı, koruması bir taksi çağırarak peşlerinden gitti. Operasyonun kötü
gittiğini duyduğunuzda nasıl hissettiniz?
Tek
bir kelimeyle açıklayabilirim, iki kelime: Bok gibi. Birkaç dakikalık yoldan
sonra suikastçılar araba değiştirmeye çalıştılar ancak arabadan çıktıklarında, Mashaal'ın
koruması onlara saldırdı ve Ürdün polisi olay yerine geldi. Mashaal kritik
durumda hastaneye kaldırıldı. Bu başarısız suikast girişiminin arkasında Mossad
istihbarat ajansı olduğunu düşünüyoruz. Bu tip eylemlerin kabul edilemez
olduğuna şüphe yok. Hussein, Mashaal ölürse bir Filistin ayaklanması olacağını ve
iki saldırganı infaz etmek dışında bir seçeneği olmayacağını söyledi. O yüzden
Hussein ile bir anlaşma yapmaya karar verdiler: Biz panzehri kullanarak Mashaal'ın
hayatını kurtaracağız ve ele geçirilen iki saldırgan serbest bırakılacaktı. Girişimleri
başarısız oldu, ellerindeki kartlar ortaya çıktı ve son zamanlardaki olayların büyük
kaybedenleri oldular. Bence burada aşırı
pozitif bir durum var ve bu ciddi başarısızlığa yol açan haddinden fazla
motivasyondu. Çünkü benim talimatım şuydu:
“Mashaal'ın yanında biri varsa, her kim
olursa olsun harekete geçmeyin.”
Ve
Mashaal beklenmedik bir şekilde şöförü ve iki çocuğuyla dışarı çıktı. Ama gene
de yaptılar. Geçmişe dönüp düşündüğünüzde Mashaal'ı öldürmek o riske değer
miydi?
Şöyle
söyleyeyim. Çok az operasyon vardır ki bir şeyler yanlış gittiğinde sonradan
düşünüp bu riske değdi diyeceğiniz. Bir departmanın katkısını
ölçmek istediğinizde, Mossad suikast timinin, tek bir operasyonunu baz
alamazsınız. 300 operasyona bakarsınız. Bir tanesi olumsuz sonuçlanabilir ve o
zaman sorarsınız,
“Değdi mi?”
Ama
tabii ki konu bu değildir. 300'de birdir. 300'de 200'ü başarılı olsa amacımıza
ulaşırız. MOSSAD ARAŞTIRMA BİRİMİ Bir suikastin riske değip değmeyeceğini nasıl
belirliyorsunuz?
Oldukça
pratik bir değerlendirmedir. Öncelikle şunu sorarsınız: Bunu neden yapıyorsunuz?
Amaç
tam olarak nedir?
Birçok
amaç olabilir. Hâlihazırda devam eden bir şeyi engellemek olabilir veya
misilleme olabilir veya her neyse. Amaçlarınız vardır.
-İntikam?
-O da olabilir tabii. Lübnanlı Hizbullah,
tepe liderlerinden birini İsrail'in öldürdüğünü söylüyor. Örgütün başlıca
askeri komutanlarından biri olan Imad Mughniyeh Suriye'de aracının patlaması
sonucu öldü. Imad Mughniyeh kaderiyle yüzleştiğinde patlayan şampanya
mantarları tüm dünyada duyulabiliyordu. Bomba yüklü kamyonları ilk
kullananlardandı. Beyrut'ta Amerikan Piyade kışlasına olan saldırı, kaçırılan
uçaklar Kaçırarak Şam'a götürdüğü TWA
uçağı pilotunun kafasına silah dayadığı ünlü resmi. Onu Amerikalılar istiyordu,
Fransızlar istiyordu, Suudiler istiyordu, Mısırlılar istiyordu, Kuveytliler
istiyordu ve biz istiyorduk. Doğal muharebe alanı dışında Hajj Imad'ı
öldürdünüz. Siyonistler, istediğiniz savaş buysa bütün dünya duysun, açık savaş
başlasın!
İsrail'e
ölüm!
Birisini
öldürdüğünüzde Pandora'nın kutusunu açmış olmuyor musunuz?
Siz
birisini öldürüyorsunuz ve o sizden birini öldürüyor, siz ondan birini
öldürüyorsunuz
-o sizden birini
-Bu argümanı kabul etmiyorum. Doğru
olmayan, yenilgiyi kabul eden bir argüman. Pandora'nın kutusunu açan ilk
intihar bombacısıdır. Unutup şöyle mi diyecektik:
“Tamam, siz birilerini öldürdünüz, ama
affedeceğiz ve unutacağız, böylelikle bize tekrar kızmayacaksınız.”
Sizce
bu yol daha mı iyi?
Mümkün
mü ki böyle bir şey?
Misilleme
ihtiyacını anlayabiliyorum, ama uzun vadede nasıl bir fark yaratabilir ki?
Uzun
vadede İsrail'e faydası oldu mu?
Pek
sayılmaz. Pek sayılmaz. Ama şunu yaptı Teröristlerin
karar vericilerini bir süre durdurdu. Kaçan bir terörist ile kaçmayan bir
terörist tamamen farklıdır. Hassan Nasrallah'a bakın. Uzun bir süredir bir
sığınakta yaşıyor. İsrail'in Hizbullah'ı caydırması açısından bu önemli bir şey
midir?
Yanıtı
bilmiyorum. Gerçek şu ki son birkaç yıldır, İsrail Devletine karşı direkt
olarak bir Hizbullah saldırısı bulunmuyor. Sheikh Ahmad Yassin'in zamansız
ölümü İsrail Devletinin faydasına mı olmuştur?
Bence
olmuştur. Bence günün sonunda varisleri intihar bombacılarını göndermeden önce böyle
bir şey yapmaları hâlinde düşünecek ve bilecekler ki bir bedel ödeyecekler. Savaşta
her iki taraf da zarar görür. Tel Aviv'de intihar bombacısıyla otobüs
patlattığınızda biri zarar görür, diğeri de Gazze'de üzerine bina çöktüğünde
zarar görür. Sen nerede, nasıl olursan ol benim gelecekte görmek istediğim şey bu
mu?
Hayır, hiç değil. Bu maalesef gerçeklerin bizi
mücadele etmeye zorladığı şeyler mi?
Evet.
TEVEL
BÖLÜM DİREKTÖRÜ
Her
şeyin ortada açık olduğu sibernetik çağda, bu durum Mossad gibi bir istihbarat
örgütünü nasıl etkiliyor?
Bu
profesyonel bir soru. Bence modern dünyada bildiğimiz casusluk mesleği değişmiş
durumda. Gizli kimliğinizle ilgili bütün çalışmalarınız, bütün hareketleriniz, çok
daha karmaşık ve kompleks hâle geldi hatta büyük ölçüde daha tehlikeli oldu.
-Mesela Dubai'deki olay.
-Evet. Bir istihbarat örgütü çok fazla
parmak izi bıraktı. O örgüt için bu durum bir başarı mıydı yoksa başarısızlık
mı?
Bilmiyorum.
Bir Hamas komutanı Dubai'deki otel odasında öldürüldü. Olaya müdahilliğini açıklamak
konusunda İsrail baskı altında. Uluslarası etkisi ne olacak?
Mabhouh'un
suikastiyle ilgili bize ne söyleyebilirsiniz?
İsrail'in
sorumluluk kabul etmediği bir şey hakkında nasıl yorum yapabilirim?
Dubai
havalanındaki ve oteldeki kameralar her şeyi kaydettiler. Burada Mabhouh'u
otele girerken görüyoruz. Tenis kıyafeti giymiş iki şüpheli onunla asansöre
biniyor ve oda numarasını öğrenmek için onu takip ediyorlar. Dubai Polisi
burada resmi bulunan 11 Avrupalı paralı askerin Mabhouh'un suikastini gerçekleştirdiğini
iddia ediyor. Hiçbirinin o kadar kamera tarafından görüntülenmemesi oldukça
ilginç. Hiçbiri yakalanmamış. Görünüşe göre
her kim planladıysa bunu dikkate alarak iyi iş çıkarmış. İnsanı
heyecanlandırıyor, değil mi?
Bence
cinayeti gerçekleştiren kişi kameralara yakalanmaya pek aldırış etmemiş. Dubai'deki
kameraları İsrailli bir şirketin yaptığını söyleniyor. Olabilir, bilmiyorum. Bir
operasyon ifşa olduğunda başarı mıdır, başarısızlık mı?
Siz
söyleyin. Siz söyleyin. Politik amaçlarla öldürmek sizce ahlaki mi?
Öldürmek
Bir ayrım yapalım. Politik amaçlı
öldürmeyi ordular yapar. Buna bir itirazınız var mı?
Ordu,
kelime anlamıyla, erkeklere ve kadınlara üniforma giydirip onlara öldürmeyi
öğretmek ve,
“Ülkeniz politik nedenlerle karşı
taraftaki mevkidaşlarınızı öldürmeniz gerekiyor dediği gün, gidip öldürün.”
demektir. Hepsi de
“Tamam
“ der ve öldürürler. Bu yüzden birçok ülke
bunu yapar. Soru şudur, hangi şartlar altında ve hangi amaçlarla?
İsrail'in
bir kural kodu var mı?
-Ne kuralı?
-Suikast yapmak için.
-Suikast dedikleri şey için mi?
-Evet. Teröristleri ve liderlerini. Liderler
farklı bir konudur. Görünüşte olumlu tarafından bakarsak şöyle diyebilirsiniz: Birisinin
hayatını alacaksanız, sorumlu olan kişiyi hedef alın. Neden piyadeler bedelini
ödesin ki?
Ayrıca
ekonomiktir de. Koca bir orduyu öldürmektense komutanlarını öldürürsünüz. Ama
diğer taraftan, liderler devlet liderlerinin suikastinden çekinirler çünkü bu
onlar için de geçerli olabilir ve bir çeşit anlaşma vardır:
“Sen bana yapma, ben de sana yapmayayım.”
İsrail
ne yapar?
Gördüğümüz gibi bir çizgi çeker. Tüm
yapabileceklerini yapmaz. İsteseydik bölgedeki bütün liderleri öldürebilirdik. Ama
aynı zamanda, bu bir varoluş meselesidir ve liderleri hedef almanız gerektiğini
düşünürseniz ve bedelini de ödemeye razıysanız bu da bir seçenektir. Hiç bir
liderin kaderini belirlediniz mi?
Evet
Peki. Beni bugün bile rahatsız eden bir
duygu var, ondan bahsedebilirim. Ocak, 1979. Humeyni İran'da başa geçiyor. Bir
ay içerisinde ülkeyi İslam Cumhuriyetine çevirerek yönetecek ancak o zamana
kadar Şah'ın rejimiyle müttefik durumdaydık ve Şah'a, İran istihbaratına oldukça
yakındık. O zamanlar, Mossad direktörü beni çağırdı ve dedi ki,
“Tahran şubesine gidiyorsun.”
MOSSAD
TAHRAN OFİSİ ŞEFİ İran'da ne olup bitiyor öğrenmek için gitmiştim çünkü radikal
yeraltı örgütlerinin bulunduğu belliydi ve ne Şah ne de Humeyni ne kadar çabuk
bir şekilde onların ellerine düşeceğini bilmiyorlardı. Ama bir noktada, onlar
da tehlikeyi hissetmeye başladılar, önemli biri geldi ve bana:
“Kravat takıp ceketini giy ve kralların
kralı
“Shahin Shah
“ ile tanışmak için benimle gel ve
Mossad'ın Humeyni'yi öldürmesi talebini dinle.”
dedi. Talep, acil telgrafla Mossad Direktörü
Haka'nın ofisine geldi ve acil toplantı talep etti. Ben İran'daki istihbarat
ajanıydım. Haka,
“Geizi'den bir telgraf geldi. Humeyni'yi
öldürmemizi istiyorlar. Ne diyorsunuz?”
dedi. Cevap veremeden önce, yanımda oturan
İran'da yıllarını geçirmiş kıdemli ajan araya girdi ve
“Endişe etmeyin. Humeyni'nin Tahran'a
dönmesine izin verin. Ordu ve SAVAK onun yönetmesine izin vermez. Onu
öldürürler.”
dedi. Haka tekrar bana baktı ve o sırada ben
kafamdan son sürat senaryoları düşünüyorum. Başarırsak ne olur?
Amerikalılar ne der?
Fransızlar
ne der?
Ve
Ruslar?
Başarısız
olursak ne olur?
Ve
kim bu Humeyni?
Onun
hakkında ne biliyoruz?
Sonra Bir süre düşündükten sonra Haka'ya,
“Sana bir yanıt veremem. Humeyni hakkında yeterli
bilgiye sahip değiliz.”
dedim. Ve Haka da,
“Tamam, yapmıyoruz.”
der. Ben de adama yanıt verdim:
“Üzgünüm, kaptan köşkünde olmaz. Biz dünya
polisi değiliz. Sizin probleminiz. Nasıl uygun görüyorsanız öyle yapın.”
Bir
ay sonra, Humeyni İran'ın kontrolünü ele geçirdi. TAHRAN, 1979 Geriye dönüp
baktığımda, karar verme başarısızlığım beni bugün bile rahatsız eder. Yossi
Alpher bugün Haka'nın önünde oturuyor olsaydı yanıtı ne olurdu?
Humeyni
başa geldiğinden beri İran'daki İslam rejimiyle birlikte bütün olanların
ışığında ve Orta Doğu'da verdiği bütün zararlar düşünüldüğünde farklı bir yanıt
verirdim. Birkaç yıl önce, bir arkadaşım bana,
“Bu saçmalık da ne?
Hitler'i
başa gelmeden önce öldürme şansımız olsaydı gene aynı şekilde
“Biz dünya polisi değiliz.”
diyecek miydik?”
Ağzım
açık kaldı ve yanıt veremedim. Bunu biraz düşüneceğim. Diyelim ki yaptık. Humeyni'yi
öldürme şansını yakaladık diyelim. Dünya ve İran onları nelerden kurtardığımızı
bilecek miydi?
Rafi,
üç İlk Lübnan savaşında, Arafat'ı
öldürme fikri tekrar gündeme gelmişti. Bu ulus pes etmeyecek!
Evet.
Arik Sharon, Arafat'ı öldürmek içinbir takım kurmuştu. Benim de dahil olduğum
takım Yasser Arafat'ın merkezine girmiştik Kaçtı. Aslında kolay olacaktı çünkü
açık alana çıkmıştı ama yapılmadı. Siz
bunun bir hata olduğunu düşünüyor musunuz?
Tarihsel
açıdan, evet. Açıklayın. Bakın O sırada
Yasser Arafatı'ı yalnızca onu öldürmüş olsaydık Filistinliler ile aramızda bir
ayrışma gerçekleşirdi ve bence bu hâlâ mümkün. Tek bir kişiyi öldürmenin gerçekten
tarihi değiştireceğini düşünüyor musunuz?
Kesinlikle.
Rabin'in öldürülmesi gibi. Mossad'a hizmet ettiğiniz yıllar boyunca, gerekli
olduğunu düşündüğünüz bir şeyi yapmanıza izin vermedikleri için derin pişmanlık
duyduğunuz oldu mu?
Bakın,
hafızam beni yanıltmıyorsa hayatımda hiç pişmanlık yaşamadım. Alt yazı
çevirmeni: Utkun Birsen Dünyadaki istihbarat ajansları kaynaklarını nasıl
yetiştiriyorlar?
Arzularınızı
gerçekleştiriyorlar. Arzularınız nedir?
Bana
bir tane söyleyin, bir rüyanızı.
-Bir rüyanızı söyleyin.
-Los Angeles'ta film çekmek. Los
Angeles'ta film çekmek istiyor. Tamam mı?
Yetiştirilmesi
için L.A.'de kameraman aradığıma inanması gerek. Onunla ilişki tesis ediyorum, uzun
soluklu bir ilişki ve eninde sonunda Los Angeles'ta iş alacağına onu ikna
ediyorum. Ona,
“Bak, bir yolculuğa çık. Aslında ne
biliyor musun?
Bir
otoban seç. Yolun iki tarafının da filmini çek.”
diyorum. Tamam mı?
“Çektiklerin ne kadar iyi bana göster. İlgi
çekici noktalara odaklan.”
İşi
için çok takdir görecek ve hatta biraz para bile kazanacak ve L.A.'deki gelecek
işinin parçası olarak da birçok teste girecek. Yaptıklarının onu Shin Bet sorgu
odasına götürebileceğini fark ettiği anda da durmakta zorlanacaktır özellikle
de iyi para kazanıyorsa. Peki, Los Angeles birkaç yıl daha bekleyebilir. Ajansın
kaynak yetiştirme sistemi gizli operasyonlara çok benzer. Size satılan şeyin gerçek
olduğuna inanmalısınız ve çizgiyi geçtiğinizi anladığınız anda da yeni
gerçekliğinizi kabul etmeden devam etmekte zorluk yaşarsınız. Burada önümüzde
otururken aklınızdan neler geçiyor?
Burada
ışıklar altında oturuyorum ve siz karanlıkta ne işe yaradıklarını anlamam
gereken birçok aletle oturuyorsunuz Setteki
her biriniz belirli bir işle ilgileniyorsunuz. Çekimin düzgün yapılabilmesi
için belirli parametreleriniz, belirli sayılarınız var ve okul bilgilerinizden
bu sayılara ulaşmanız gerektiğini biliyorsunuz. Sizin işinizle tam anlamıyla
zıt olarak, biz tamamen bilinmezlik içerisinde çalışıyoruz. Karşınızdaki
kişinin size mi yoksa size karşı mı yoksa ikiside mi olduğunu asla gerçekte
bilemiyorsunuz. Varsayımlara, içgüdülere, umutlara dayanarak çalışıyorsunuz. Günün
sonunda temize çıkmanız gerekiyor. Yeterli gerekliliklere sahip misiniz?
Stresle
mücadele edebilir misiniz?
Bu
iş oldukça stresli bir iştir. MOSSAD KAYNAK YETİŞTİRME 1975
-2000 Mossad benimle iletişime geçtiğinde 22
-23 yaşındaydım. O zamanlar EI
-AI uçaklarının güvenliğinde çalışıyordum.
EI
-AI'da işler kolay değildi. Uçaklarda
silahlı çatışmalar, kaçırmalar oluyor, bagaj tesliminde yolcular vuruluyordu Diğer taraftan EI
-AI güvenliğinde çalışmak o yaş için çok
iyi bir işti. Uçuş ekibi, hostesler EI
-AI'da çalışmaya devam etmek istiyordum o
yüzden hayır dedim. Onlar da
“Üniversiteye git. İrtibatta olacağız.”
dediler. Öyle de oldu. Mossad tarafından ne
zaman ve nasıl işe alındınız?
Genç
bir üniversite öğrencisiyken bana geldiler. Epey gençtim, 21
-22 yaşlarındaydım. Ve 73 savaşından beri,
diğer birçok kişide olduğu gibi İsrail'i korumaya yardım etmek için gönüllü
olmayarak hata yaptığımızı, sırf kendimizi düşündüğümüz görüşü vardı. Bana
geldiklerinde hayır diyemedim ve Mossad'a katıldım. Bugün oldukça popülerdir:
“HaMidrasha'dan mezun oldum.”
Ve
Midrasha mezunu olarak hava kuvvetleri akademisinden mezun olmuş gibiyim. MOSSAD
İSTİHBARAT GÖREVLİSİ 1975
-2000 Anneme, Mossad'a kabul edildiğimi
söylediğimde teyzelerimi çağırdı ve
“Bu çocuk hazır!
“ dedi.
“Sigortası, sosyal güvenliği, emekliliği Her şeyi hazır.”
Ben
de ona,
“Mossad beni Bağdat'a gönderebilir ve
senin tek düşündüğün
“ O da,
“Bir gün önemli olanın bu olduğunu
anlayacaksın.”
dedi.
-Ve
-Sizi motive eden neydi?
-Siz ne amaçla girdiniz?
-Ülkeyi kurtarmak için girmedim. Karşıma
çıktı ve kabul ettim. Dokuz yaşındayken ajan olma hayalim falan yoktu. Şansıma,
bu konuda epey başarılı oldum. Ne yapmak için eğitildiniz?
Başlangıçtan
emekliliğime kadar operasyonlarda görev aldım. Yani?
Ne
yaptınız?
-Operasyonlarda görev aldım.
-Peki. Ne yaptığınızı söyleyebilir misiniz?
Neredeydiniz?
Detaya
girmeyeceğim. Sıradaki soru. Peki. Ne yapmak için eğitildiniz?
Aynı
soruyu sormaya devam mı etmek istiyorsun?
Peki sor. Peki Tamam. Ajansa kaynak bulma ve
yetiştirmeden sorumlu departmana katıldım. Araplar ve İranlılar, 20 yıl boyunca
bu işi yaptım. Yaratıcılık gerektiren bir alandaydım Profesyonel terimi
“HUMINT
“tir. Birini yetiştirmeniz için size bilgi
vermeye ikna etmek için, düşmana, bazı şeyler yapmanız gerekir ve yalnızca bilgi
vermeleri için ikna etmek yetmez. Çünkü bilgi vermemelidirler. Yani bu biraz yaratıcılık
gerektirir, biraz Süreçler
oluşturmalısınız ve işinizle ilgili diğer bazı şeyleri yapmalısınız. Bence biz
olabilecek en karmaşık şeyi yapıyoruz. İnsan aklıyla uğraşıyoruz. Bunu eğlence
için veya filmde gördük diye yapmıyoruz. Ülkenin güvenlik güçlerinin ihtiyaçlarına
göre gerekli istihbaratı sağlamak bizim görevimiz. Bu istihbarata sahip olan
kişinin kim olduğunu belirlememiz gerekiyor ve bu istihbarata sahip olabilecek
kişiyi belirlediğinizde onları bilgileri dahilinde veya bilgileri olmadan öyle
bir süreçten geçirmeniz gerekiyor ki böylelikle peşinde olduğunuz bilgiyi size
vermeye gönüllü olsunlar.
KAYNAK YETİŞTİRME DİREKTÖRÜ 1982
-1984 Temelde iletişimde olduğunuz kişi, bizim deyişimizle
“Hedef “, en aşağılık şeyi yapmak
üzeredir. Ülkesine ihanet edecektir.
“Ülkesine ihanet etmek “ derken yalnızca ülkesinin
değerlerini kastetmiyorum. Ailesine ihanet ediyor, dostlarına ihanet ediyor, etrafındaki
herkese ihanet ediyor. Bu çizgiyi geçebilmek için nasıl bir insan olmanız
gerekir?
Yetiştireceğiniz kişi belirli
bir durumun içerisine düşmüş sıradan biridir ve yakalandıkları takdirde çok
fazla riski ve onursuzluğu olan bir eylemde bulunmuş olurlar. Bunun gibi
insanlarla yüzlerce, binlerce saatlik konuşmalarım vardır, dinleyen onları ülkelerine
karşı ajanmış, hainmiş gibi görür Aslında
oldukça sıradan insanlardır. Onlarla başka konularda konuşsanız, futbol mesela O Barcelona'yı tutar, siz Manchester United'ı.
Kızlar, yemek, para. Oğlu özel matematik dersi alır. Ama casustur. Para için
ülkesine ihanet ediyordur. Arap ülkelerinde vatan hainliği affedilmez bir
günahtır. Arapça'da şöyle derler:
“Duvara çamur atarsan izi hayatın boyunca orada kalır.”
Bugün bir Filistin kasabasına
gitseniz ve birisine
“Bu sokakta kim yaşıyor?”
diye sorsanız, size
“Orada öğretmen, orada mühendis, orada esnaf, orada da hain var.”
derler. Hain kim?
Dedesi 36 yılında Arap isyanında
hainlik suçu işemiştir ve bu aileye kalmıştır. Çocuklarının da hâlâ hain olarak
yaftalanması mümkün mü?
Tabii ki mümkün. Bizim için
onursuzluk Biz affedici bir ülkeyiz. Düşmanlarımız
affetmiyor. Düşmanlarımız onlara ihanet
eden kişinin kuzenini bile öldürürler. İstihbarat görevlisi olabilmek için ne
tip bir eğitim gerekiyor?
İstihbarat görevlisi olmak
isteyen herkes yakın dövüşü ve silah kullanmayı bilmelidir. Aynı zamanda çatal
hangi elle tutulur gibi yemek masası kurallarını da öğrenirsiniz.
MOSSAD İSTİHBARAT GÖREVLİSİ 1969
-1981 Washington DC bölgesinde Siyonist
olmayan Yahudi bir ailede büyüdüm.
“Genç bir delikanlıyken,
“Gençlik Bilmek İstiyor
“ adında bir programda yıldızdım. Diğer on
gençle birlikte JFK ile röportaj yapmıştık, başkan olmadan önce, üç kez. Soykırımla
ilgili belgeseller izlettiler. Soykırımı ilk defa öğrenmiştim. Ve içimde güçlü
duygular uyanmasına sebep olmuştu, borçluydum
Bir şeyler yapmalıydım. Sizi nereye gönderdiler?
Ne
yaptınız?
İstihbarat
görevlisiydim. İstihbarat görevlisi ne yapar?
Kaynakları
yetiştirir ve onları idare eder. Birisini kendi insanlarına ihanet etmesi için
ikna eder, değil mi?
Ne
biliyor musun?
Konuyu
konuşmak istemediğim bir yöne doğru çekiyorsun, üzgünüm. Bir kaynağı
yetiştirmekle ilgili bir hikâye anlatabilir misiniz?
Bizzat
sizin ilgilendiğiniz?
Başarısız
bir şekilde on yıl boyunca takip ettiğimiz bir hedeften bahsedebilirim. Muhtemelen
eş cinsel olduğunu biliyorduk. Bir Arabın 70'lerde eş cinsel olması kolay
değildir. Bugün de kolay değildir. Bir Avrupa şehrinde güzel bir restoranda bize
öğle yemeği ayarladılar ve kendi ülkesinin istihbarat ajansıyla iletişimde
olduğundan şüphelendiğimiz için buluşma için yapılan hazırlıklar epey
stresliydi. O görüşmedeki amacım onu yetiştirmekti. Ve onu yetiştirmek pratikte
ondan bilgi almak ve ona para vermekti. Tabii ki kimliğim gizliydi. Onu da
gizli kimlikle yetiştirmiştim. Ve görüşme boyunca ikimiz de orada ne amaçla
bulunduğum hakkında çekimserdik. Ta ki bir noktaya kadar, gözlerindeki bir
bakışı fark etmiştim. İşte burada Amerikan geçmişim devreye girdi. O bakış
beni, gece yarısı saat ikideki New York metrosuna götürdü. Gece yarısı ikide
metroda en azından 1960'larda öyleydi, arkadaş arayan eş cinsellere denk
gelinirdi. İşte buydu. O bakışı biliyordum. Artık ne yapmam gerektiğini
biliyordum. İçerisinde para olan zarfı cebimden çıkarttım ve ceketinin
yakasından tutup göğüs cebinin içerisine koydum ve
“Bana vereceğin bilgi için gerekli ödemen.”
dedim. Mecazi anlamda ona tecavüz ettim
diyebiliriz. Onun da tam olarak istediği buydu. Harika hissettim, başardım gibi
hissettim, kutlamalıyım diye düşündüm. O akşam bazı İsrailli arkadaşlarımla
buluştum ve daha ilk lokmayı aldığımda, mide bulantısından ölüyordum. Tuvalete
koştum ve 15 dakika boyunca bütün içimi dışarıya kusarak ortadan kayboldum. Yarı
ölü olduğumu düşündüler. Ve birkaç saat süren gergin bir ortamdan sonra mide
asidinin bunu size yaptığını öğrendim. Yaptığınız işle bir değilseniz bu işi
yapmak oldukça zordur. Başkalarının kişiliklerindeki çatlakları bulmalısınız ve
bu çatlak üzerine çalışıp onu genişletmelisiniz. MOSSAD İSTİHBARAT GÖREVLİSİ O
kişi ne tip bir psikolojik süreçten geçiyor?
Oldukça
karmaşık bir süreçten geçiyor. Yetiştirme süreci krizlerle doludur. Kontrollü
bir kriz durumu yaratmaya çalışırsınız. Belirli bir pozisyondaki birisini
alırsınız, genellikle düşman ülkenin kıdemli bir pozisyonunda olurlar ve onları
sorguya çekip sorular sorana kadar aranıza bir mesafe koyarsınız, el ele
yürürsünüz. Buna hedefi
“kaygan bir yokuştan aşağı yuvarlamak
“ deriz. Bozukluk en sonunda düşer. Sonunda
ne olduğunu, ne yaptığını anlar. Anladığını nasıl anlıyorsunuz?
Ona
bir soru sorduğunuzda şöyle yapar Sorarsınız
ve şöyle yapar,
“Beni ipe götüreceksin.”
demek ister.
“Beni zindanların en karanlığına götürecek
bir soru soruyorsun.”
Sigara
içen bir adamımız vardı. O da Görüşme
sırasında ona zor bir soru sorardınız, o da ağzını açıp, yüzünü sigara dumanı
arkasında saklardı
“Yanıt veren ben değilim.”
Sanki
başkası cevap vermiş gibi. Bu Karısı bir
keresinde bana,
“Bakın, o hasta değil. Psikolojik bir
rahatsızlığı var. Onda bir terslik var.”
demişti. Yetiştirme sürecinde bir kriz
yaşamazsanız ve hedefiniz de bir kriz yaşamazsa, ne yaptığını tam olarak içselleştirmemiş
demektir, süreci tam olarak anlamamış ve tam olarak yetiştirilmemiş demektir. Siz
bu süreçten nasıl geçiyorsunuz?
Oldukça
zorlu bir zihinsel sınav verirsiniz. Bana olan şeylerden biri Onca görüşmeden sonra, hâlâ zorlandığım
oluyordu. Kendimi temizlemek ve oynadığım karakterden çıkmak için derhâl duşa
girdiğim oluyordu.
-Su her şeyi temizliyor muydu?
-Hayır. Hiçbir kaynak birbiriyle aynı
değildir ve problemleri çözmek için tek bir yol yoktur. Bakın, Suriye'deki
kaynağımızla ilgili size bir hikâye anlatacağım. Bir önceki birimimdeydi. Bir
noktada, kimliğinin açığa çıkacağından endişe duydum, bütün ailesi ve şimdiden getirmek
istediği herkesle birlikte onu İsrail'e getirdim. Gitmeden önceki akşam,
köydeki insanlarla olan husumetlerini çözmek için benim iznimi istedi: Yıllar
önce düğünde kızının elini tutmasına izin vermeyen köyün liderini öldürecek. Sonra
birileriyle yatıp bütün sorunları onun üzerine yükleyen kız kardeşini ve
yattığı iki veya üç erkeği öldürecekti. Ben yalnızca kız kardeşini öldürmesine
izin verdim. Kız kardeşini öldürmesine mi izin verdiniz?
Neden?
Ailenin
namusu mu neyse işte. Ama sonra Uzakta
silah sesleri ve patlamalar duyduk. Ortaya çıktı ki herkesle olan sorunlarını
çözmüş. Bana gelip gülümsedi ve
“Sana çalıştığım bunca zamandır, ilk defa
bugün emrine karşı geldim.”
Anladın
mı?
BEYRUT,
1976 Lübnan'daki isminiz
“Yair
“di, değil mi?
“Abu Daoud
“ olarak bilinirdim.
-Ne?
-Abu Daoud. İSTASYON ŞEFİ, BEYRUT Bakın,
köklerim Doğu Avrupa'da olabilir, babam Ukraynalıydı ve annem de Polonyalı, ama
ben kendimi Orta Doğulu olarak görüyorum. Burada yaşadım, yaşıyorum, zihniyeti
biliyorum, onlarla yaşıyorum, dili iyi konuşuyorum, sesleri, sözcükleri
biliyorum, lezzetleri, kokuları Bunların
tam içindeyim. Lübnan, birçok uyuşturucunun üretildiği yer olarak bilinir. Esrarı
tüm dünyada satılır, aynı zamanda afyonu da. Güney Lübnan'da bir Şii vardı, Abu
Nassif, dünyadaki en büyük uyuşturucu baronlarından birisi.
-Ne kadar büyük?
-Ne kadar büyük?
Her
sevkiyat bir tondan az değildir. Ne derler bilir misiniz?
“Yolun kenarına eker.”
Uyuşturucu
satıcıları jargonunda, iyi bağlantıları olan ve istediği her yere, yolun
kenarına bile uyuşturucu ekecek kadar güçlülere denir. Onu ve eylemlerini
biliyorduk ve onunla buluşup kendi amaçlarımız için nasıl kullanabileceğimizi
görmek istedik. Tek bir şartla iş birliği yapmayı kabul etti: Onun işlerine karışmayacaktık.
Sizin için ne yaptı?
Çok
önemli yerlerde bize kaynaklar yetiştirdi. Şimdi bu tip insanlar, onlarla
iletişime geçtiğiniz anda sizi tuzağa düşürmeye çalışırlar. Çünkü size bir
çelme taktılar mı avucunun içindesinizdir. Bu yüzden onunla asla yalnız
görüşmedim. Hep biri vardı. Asla onun sözüne karşı sizinki durumuna düşmek
istemezsiniz. Bir keresinde görüşmeye bana güzel bir hediyeyle gelmişti: Çok
güzel oyulmuş bir tahta kutu, içerisinde afyon vardı, hafta sonu kişisel
kullanımım için. Tereddüt etmedim. Silahımı çıkardım, horozunu çektim ve şöyle
dedim:
“Bir daha böyle bir şey olursa tetiği
çekerim.”
Başka
bir sefer, bana doğum günü hediyesi getirdi: Mağazadan yeni çıkmış, sıfır bir
Mercedes.
-Yani sürekli olarak çabalarlar.
-Aldınız mı?
-Efendim?
-Aldınız mı?
Mercedesi
mi?
Burada
bir paradoks var. Esas nokta güven. Onların bize olan güvenini kastediyorum. Biz
her daim tam anlamıyla şüpheci kalmalıyız. Sürekli olarak şüphe duymalısınız. Aksi
durumda, yoldan çıkabilirsiniz. Kaynakla aranızdaki ilişki nasıl çalışıyor?
Dinamikleri nedir?
Öncelikle
kişiye göre değişir. Bazıları Pratik
oluyor. Daha rahat. Ve iletişim kurabiliyorsunuz Diğerleriyle, bebek bakıcısı olmanız
gerekiyor, onların babası, onların ağabeyi ve onların papazı olmalısınız Saatlerce iki adam oturup konuşur, yetiştiriciyle
kaynak ve konuşurlar. Samimi itiraflara dönüşen birçok derin sohbet
gerçekleşir. Kaynağın itirafları, yetiştirenin değil. Bazılarıyla sesinizi
yükseltmeniz gerekir. Bazılarında ciddileşmeniz. Bazılarında da iltifat
etmelisiniz. Egolarını okşamalısınız. İş birliğini artırabilmek için memnuz
olduğunuz hissini onlara vermelisiniz. Başka bir deyişle bir vakayı ele alıp şöyle
diyemezsiniz:
“Bunu yapacağım çünkü daha önce de
yapmıştım.”
Her
vaka birbirinden farklıdır çünkü her insan farklıdır. Bir adam vardı, kaynak, alanında
en iyisiydi. Elimizdeki en iyi kaynaktı. MOSSAD DİREKTÖR YARDIMCISI 1982
-1984 Avrupa'da konumlanmıştım ve adamın
bizimle irtibata geçmek istediğini öğrenmiştim. Talebini kabul ettim. İlk
buluşmamızı gerçekleştirdik ve adını duyduğumda, doğrusunu söylemek gerekirse o
olduğuna inanmadım.
-İnanmadım.
-Adı neydi?
Ashraf
Marwan. Getirdiği ilk parti malzemeyi gördüm. Gördükten sonra dedim ki:
“Bu gerçekse, dünya sarsılır.”
Daha
önce hiç böyle bir şey görmemiştik. Bu malzemenin, Mısır'ın en gizli
istihbaratının bizim elimizde olması inanılmazdı. Bize en az iki uçağın vurulmasını
engelleyecek bilgiler veren insanlardan biriydi. Üzerinde yüzlerce İsrailli
olan İsrail uçakları. O neden bu kadar özeldi?
Bu
kadar gizli içerikleri nasıl elde ediyordu?
Nasser'in
kızıyla evliydi!
Ve
Mısır'da, Nasser'in damadı olmak eşsiz bir pozisyondur. Mısır hükûmeti için her
türden görevi yerine getirdi. Suudi istihbaratı ve Libya istihbaratının başlarıyla
görüşmeyi severdi ve hatta CIA'den birileriyle ya da İtalyanlarla Onlarla bizimle olduğu gibi değildir.
Bizimleyken böyle bir şey direkt direktöre gider, kontrol eder ve ajan
görevlendirir Orada kimse damada soru
sormaz çünkü kim sorarsa kafasını uçururlar. Londra'ya gittiğinde de elçi
ayakkabılarını parlatır. Çünkü o damattır. Ne olduğunu bilir. Arabası olur,
ofisi olur Her şey.
-Peki neden?
Para problemi de yoktu.
-Bakın, yalnızca ufak iyilikler
istemiyordu. Ona para ödemesek bizimle çalışmazdı. Size bir hikâye anlatayım. Bir
gün Kahire'de, büyük bir petrol şirketinin temsilcisiyle görüştüm. Akşam yemeği
yedik. Beyaz eldivenler giymiş siyah garsonlar tarafından servis edilen ve
puronuzu özel bir kamışla yaktıkları türden bir yemek Aynı filmlerde olduğu gibi. Biraz hava almaya
çıktık ve evinin hemen yanında ufak beyaz bir yer gördüm, ışıklar içerisinde,
olağanüstü güzel. Ona,
“Komşunuzun evi ne kadar güzel.”
dedim. O da,
“Orada kim yaşıyor biliyor musunuz?”
“Hayır, kim?”
“Ashraf Marwan.”
Duvarlarında
bizim dolarlarımızı görebiliyordum. Birisini sizinle çalışmak için para
haricinde motive eden faktörler nelerdir?
Hastalık.
Belki akrabası hastadır. Belki kendisi ve tıbbi desteğe ihtiyaç duyuyordur ve
siz ona bunu sağlayabilirsiniz. İntikam. Ashraw Marwan'ı motive eden şey sizce
bu muydu?
Evet.
Kayınpederinin ölümünden sonra kaybetmiş olduğu görevinin hayal kırıklığı ve
intikam duygusundan motive oluyordu. Nasser'in damadıydı.
-Yani tamamen ego muydu?
-Evet. O da işin içinde vardı.
“Tesir etmek istiyorum!
“ derdi.
-İrtibat nasıl sağlandı?
-O gelip Tzvika Zamir ile görüşmüştü. Bizzat
Mossad direktörüyle mü görüştü?
Evet.
Bakın İsrail Mossad direktörüyle
görüşmek hoşuna gitmişti. Kişiliğinin bir parçasıydı.
“Mısırlılar beni sevmiyor olabilir, ama en
azından seven biri var.”
derdi. Kaynak ve yetiştiricisiyle arasındaki
ilişki karmaşık bir şeydir. Öncelikle iki kişi arasındaki bir ilişkidir. Ve
Ashraf Marwan da milyonda birdir. Karşılıklı saygıya dayalı bir ilişkimiz
vardı. Beni takdir ederdi. Ben de aynı şekilde onu takdir ederdim. O da bunu, benim
hissettiğim gibi hissederdi. MOSSAD DİREKTÖRÜ 1968
-1974 Bir kaynakla çalışırken duygulara
yer var mıdır?
Yoksa
tamamen çıkar ilişkisi midir?
Bakın
bu işte duygulara pek fazla yer yoktur. Yapmanız gereken bir iş vardır, ülkenizi
güvende tutacağına inandığınız bir iş. Bazı kaçınılmaz durumlarda, insanlar bu aktivitenin sonucunda öldürülebilir veya
yaralanabilirler. Bu tip durumları elinizden geldiğince engellemeye
çalışırsınız. Ama bu casusluktur, sigortacılık işi değil. 70'lerin başında
Suriye ve Lübnan'da kaynak yetiştirme ve idare etmeden sorumlu bir birimin
başındaydım. Filistinli teröristler Ma'alot'taki bir okulu basmışlardı, çocukları
kaçırıp öldürmüşlerdi ve bizde onların İsrail'e girip saldırılar
gerçekleştirmesini engellemekle meşguldük. Benim adamlarım Lübnanlı bir çobanı
yetiştirmişti. Birkaç ay sonra bir toplantıya geldi ve Filistinli birinin ona
geldiğini söyledi, Filistin lehçesiyle konuşan birisi, bölgedeki İsrail Savunma
Kuvvetleri hareketleriyle ilgili bilgi istemiş. Adamlarıma gördüğü her şeyi, onun
gördüklerinin onlar tarafından da görüleceği varsayımıyla Filistinli terör
örgütüne söylemesi yönünde bilgi vermesini söyledim. Sonra bir gün ondan,
sınırdaki çitlerde bölgeyi bildiğinden hareketle bir nokta belirlemesini
istediler, oradan İsrail'e girip saldırıyı gerçekleştireceklerdi. Bunu bize
söyledi ve İSK koordinasyonunda bir nokta belirledik, sınır çitinde oldukça
samimi bir hoş geldinle karşılacakları uygun bir nokta belirledik. Operasyondan
bir gece önce Biliyordu çünkü zeki bir
şekilde ne yapacaklarını ona da söylemişlerdi, o da onlara katılacaktı. O da
hücrenin bir parçası olacaktı çünkü kendilerini olası bir ihanete karşı korumak
istiyorlardı. Ona reddetmesini söylesem onu öldüreceklerdi. Onu İsrail'e ailesiyle
birllikte gizlice soksam bir ya da birkaç ay sonra bilmediğim bir noktada sınırı
geçme imkânları olacaktı. Kesinlikle onlarla gitmesi gerekiyordu. Ona,
“Silah sesini duyar duymaz, yere yat
“ dedim.
“Seni tanımak için yöntemlerimiz var ve
vurulmadığından emin olacağız.”
Bu
tabii ki, tamamen kurguydu. Onu ölüme gönderdiğimin farkındaydım fakat Benim işim Kibbutz Hanita'nın çocuklarının güvende
olmasını sağlamaktı. Soğuk kanlı ve zor bir karar verdim ve bir piyonu feda
ettim, satranç oyununda olduğu gibi. Vicdanınız sızlamıyor mu?
Pişmanlık
yaşamıyor musunuz?
Kişisel
olarak pişmanlık yaşadım, sonuçta bize
sadakatle hizmet ederken öldürüldü. Ama bu öyle bir iştir ki Bu tip değerlendirmelerin yaptığınız şeyin
önüne geçmemesi gerekir. Zor bir iştir. Bakın, hem Mossad hem de Shin Bet
bulundukları bölgenin kültürleri içerisinde hareket ederler. Burada bazı
aktörler vardır ki Onlardan biri
olmalısınız. Onlar gibi.
“Kişi kendinden bilir işi.”
derler. Bir düşmanımız var. Onlar da bizim
kadar akıllı, bizim kadar gaddar ve her iki taraf da her türlü yola başvurarak ülkesinin
çıkarlarını düşünüyor. Belçikalı Roman Yazarları Birliği gibi davranıp bu değerleri koruyarak Hizbullah'ı yok
edemezsiniz İşe yaramaz. Biz de kazanmak için bunları yaptık. Kazanmak kolay
değil. Kazanmak kolay değil. Bir kaynağın bir anda dönüp size ihanet
etmeyeceğini nasıl biliyorsunuz?
Bakın,
bu işlerde %100 diye bir şey yoktur. Hiçbir ajan %100 değildir. Öyle bir şey
yoktur. Hiç görmedim. Kaynakları yöneten her kimse onun ihanet edebileceğini dikkate
alması gerekir. İşin aslı, böyle şeyler oluyor. Zadok Ofir ve Baruch Cohen harika
ajanlardı. Zadok Ofir bir kaynakla görüştü. Kaynak bir noktada çift taraflı
ajan oldu, silahını çıkardı ve yakın mesafeden dört kez ona ateş etti. Madrid'in
Merkezinde İsrailli Öldürüldü
-Baruch Cohen Madrid'deydi.
-Ne oldu?
Bir
kaynağı yetiştirdi ve kaynak Hoşça kal
dediler ve görüşmenin yapıldığı kafeden çıkmak üzereyken birisi onu vurdu. Kaynağın
açığa çıktığını ve kendisini korumak için ağzından baklayı çıkardığını ve bize
ihanet ettiğini varsayıyoruz. Ashraf Marwan'ın size ihanet etmeyeceğini nereden
biliyordunuz?
LONDRA,
5 EKİM 1973 Ashraf Marwan Londra'ya gelmemi istedi ve bizi savaşla ilgili bilgilendireceğini
söyledi.
-73 savaşı.
-Evet. Başbakanla bir toplantıya katılmak
yerine Londra'ya gitmeye karar verdim. Toplantı Ordu İstihbarat Şefi, Savunma
Bakanı ve ISK Başkomutanı ileydi. Size nedenini söyleyeyim. Bir isihbarat adamı
güvendiği bir kaynaktan savaşın ufukta belirdiği, tarihinin bile belli olduğu
yönünde haber alırsa uyarıda bulunmakla, savaşın geldiğine dair tüm ikazları yapmakla
yükümlüdür. Bunu daha önce Mayıs ortasında yapmıştım. Yanılmıştım. Ordu
istihbaratında tatbikat günüydü.
“Zvi Zamir bizi savaşa sürüklüyor.”
Mossad'daki
arkadaşlarıma görevimize devam etmemizi söyledim. Sürekli olarak iki yüzlülük
sinyalleri arıyordum. Görebileceğim ya da duyabileceğim sahtekârlık işaretleri.
-Onda böyle bir şey bulamadım.
-Mesela?
Mesela
silahla ilgili hikâye. Yetiştiricisi gömleğinde bir çıkıntı fark etti.
“Gömleğinde ne var?”
dedi. Silah vardı. Ve Zvika Zamir, Mossad
direktörü, cebinde silah olan bir Arap kaynağıyla oturuyordu. Silahını çıkarıp Zvika
Zamir'i, yetiştiricisini veya başka birini daha öldürebilirdi. Hayatımda daha
önce direktörü, cebinde silah olan yabancı kaynakla buluşmuş bir istihbarat
örgütü daha duymamıştım. Bir an için, Zvika Zamir'i ve diğer birkaç kişiyi Londra'da
bir dairede öldürdüğünü düşünsenize. Ne olurdu bir düşünün. İkili çalışan bir
ajan kesinlikle böyle bir şey yapardı. Peki her şeyden önce neden kaynakla Mossad
direktörü görüşüyor?
Mossad
direktörünün kaynaklarla bizzat görüştüğü olur mu?
Detaya
girmeyeceğim. Bu tip sorgulamalardan hoşlanmıyorum. Bu şekilde bir kaynakla
görüşmek anormal miydi?
Öncelikle,
söylemek istemiyorum.
-Cevabı
-İhanet etmesini endişe etmiyor muydunuz?
Hayır.
Londra'daydık. Bize geçmişte söylediği her şeyle ilgili ifadesini aldım. Sonra
tekrar kontrol ettik. Ben tekrar kontrol ettim. Ve kendime şöyle söyledim:
“Zvi Zamir, tüm ülkeyi uyarsan iyi olur. İnsanların
dini görevlerden derhâl savaşa geçmesini sağla çünkü bu istihbarat hayati öneme
sahip.”
Beşinde Londra'daydım. Beş satırlık bir telgraf
gönderdim. Şirket hâlâ kontrat imzalama niyetinde. Yarının tatil olduğunu
biliyorlar. Dedim ki Melek, imzalama
ihtimalinin savaş çıkacak, bu bilginin yanlış
olabileceğinin de tamamen fartkındaydım, o zamanlar buradakilerin düşündüğü
gibi, Yahudileri sinagogtan çıkardığım için ölene kadar taşlanırdım. O zamanki
standartlarda bu, ölümle cezalandırılabilecek nitelikte bir suçtu. Hiçbir adres
bırakmadım. Telefonla ulaşılamazdım.
“Ben ulaşılmazım. Benim size mesajım bu.
Siz karar verin.”
YOM
KIPPUR SAVAŞI, 6 EKİM 1973 Nihayetinde buna karar verdiler. Çok geç harekete
geçtiler. Bedelini kanla ödedik. 73 savaşından beri, engellemekte kimin
başarısız olduğuna dair tartışmalar sürüyor. Aynı zamanda, Ashraw Marwan'ın adı
da ortaya çıktı. Bizimle birçok yıl çalışmıştı. 73 savaşından sonra bile bir
İsrail kaynağı olmaya devam etti. Çalıştı Problem yoktu. Sorun ne zaman çıktı?
Halka
açıklandığında. KAHİRE, 21 ARALIK 2007 Çarşamba günü, eski Mısır başkanı Garnal
Abdel Nasser'in damadı Ashraf Marwan Londra'da öldü. İntihar mı cinayet mi?
İngiliz polisi 1973 savaşında Mossad ile iş
birliği yapan Ashraf Marwan'ın ölümünü araştırıyor. Ashraf Marwan milli bir
değerdi ve biz İsrailliler olarak onu doğru düzgün koruyamadığımız için
suçluyuz. Mossad ajanı Sadat'ın ekip lideriydi. Her muhabir onun adını her yere
koyma ihtiyacı hissetti. Kahire'deki adamları Kimdi, neciydi, anlaşmayı nasıl
yaptı Biz durmaları için yalvardık. Ashraf
Marwan'la ilgili bildiklerimiz, son zamanlarda Mısır ve İsrail arasında ikili
ajan şeklinde çalıştığına yönelik ona yöneltilen suçlamalardan ötürü duygusal
bunalımdaydı. Onunla ilgili konuşmaya başlamalarından sonra bile durmalarını
umuyordu ama devam ettiler. İsrail basını hikâyeyi pompalamaya devam etti ta ki
biri gelip onu pencereden atana kadar. İstihbarat kaynağının adının halka
açıklanması İsrail istihbaratının en büyük
başarısızlıklarından biriydi, İsrail'in kaynaklarının kimliklerini koruyamadığı
yönünde tartışmalar sürüyor. Kim böyle bir ülkeyle çalışmak ister ki?
Onu
öylece verdik. Nasıl Geriye dönüp
baktığınızda, bir kaynakla yaşadığınız bir ikilemi ya da pişmanlık duyduğunuz bir
anı anlatabilir misiniz?
Size
bir ikilemi anlatayım. İsrail'de evimde oturuyordum. İki küçük çocuğum vardı. Eşimle
işe gitmeden ve çocukları okula göndermeden önce onlara mısır gevreği
yediriyorduk. Ben birine, eşim de diğerine yediriyordu. Bir gözüm gazetedeydi. Gazetede,
tanıdığım bir Arabın resmi vardı, asılmış. Ülkesi onu ele geçirmiş ve asmıştı. Tanıdığınız
birinin asıldığını görmüş müydünüz?
Görmediniz. İşte oradaydı, asılmış. Onu
hatırladım. Onunla olan işlerimi hatırladım ve düşündüm:
“Ben suçsuz muyum?
Suçlanması
gereken ben miyim?
Onun
bir hatası yüzünden mi yakalandı?
Yoksa
bizim hatamızdan mı?
Onun
ülkesinin istihbarat servislerinin bizimkinden daha iyi ve sofistike olmasından
ötürü mü yakalandı?”
Her
şey mümkün.
-Sizin yetiştirdiğiniz bir kaynak mıydı?
-Evet.
-Uzun bir ilişkiniz mi vardı?
-Evet. Nereliydi?
Önemli
değil. Eşiniz, asılan kişinin sizinle bir işi olduğunu biliyor muydu?
Ona
söylemedim. Çocuğa daha yavaş yemek vermeye başladığımı fark etti, o yüzden,
“Acele et, geç kaldık!
“ dedi. Normal bir hızda çocuğuma yemek vermeye
devam ettim. Bir dakika sonra, hayatıma devam ettim. Her şey geçiyor. Hiçbir
şey Hayat bu. Bir dakika geçti ve
hayatınıza devam mı ettiniz?
Bakın,
bunu yapmayı kabul ettiğinde içerdiği risklerin farkındaydı. Umduğu faydaların
semeresini aldı. Bunun olabilme ihtimali her zaman vardı. Ve oldu. Genellikle
olmaz. Ama onun için, oldu. Dünyaya epey soğuk kanlı bir bakış açısı. Mossad
size bunu verir. Bu süreçte ne yönde değiştiğime bakarsak hep bu yöndedir. Eşim
bana,
“ Ruhunu kaybettin. Kuşların sesini
duymuyorsun. Açık değilsin. Soğuksun. Güvensizsin. Kötüsün.”
der. Hepsi doğru. Ashraf Marwan'ın
öldürüldüğünü duyduğunuzda nasıl hissettiniz?
Üzüldüm.
Çok üzüldüm. Onu ben satmadım. Onu korudum. Ben büyük ölçüde söylemesi tuhaf ama Onun güvenebileceği biriydim. Ve biz Size söylüyorum biz dosttuk. Kaynakla
yetiştiricisinin yakın ilişkisi olabileceğini düşünüyor musunuz?
Sizce
bir kaynak dost olabilir mi?
Dost
mu?
Neden bahsediyorsunuz siz?
Bir
ajan gerçek bir dost değildir. Yalnız o
andaki arkadaşınızdır. O anki arkadaşınız. Bir kaynakla yakınlaşmamaya çok özen
göstermelisiniz. Bu yetiştiricilerin ve Mossad direktörlerinin gerçeğidir. Ne
demek istediğimi anlıyorsunuz. Bu iş, kaynakları idare etme işi, çok fazla
bilgelik içerir. Ve farklı insanlar farklı şekillerde davranırlar. Ben de bana
özgü davranırım. Bu kadar yeter. Düşündüğümden çok daha fazlasını söyledim. Alt
yazı çevirmeni: Utkun Birsen Size röportaj sırasında nasıl hitap edeyim?
Gerçek
adınızla mı yoksa gizli kimliğinizle mi?
“Yael“ mi
“Ella“ mı?
“Ella“ değil,
“Yael“ de değil Ama
“Tamar“ diyebilirsiniz. Tamar. Tamam.
“Caesarea“daydınız, Mossad'ın özel
operasyonlar birimi. Evet. Mossad ajanı olabilmek için ne gerekiyor?
Bence
bir ajan olabilmek için hikâye anlatma makinesi olmalısınız. Ve hikâyeler her
daim iki aşamalı olmalı: Kendinize anlattığınız hikâye, neyi nasıl yapacağınız ve
dünyaya anlatmaya hazırlanıp asla anlatmayacağınız hikâye. Çünkü bu hikâyeyi anlatacak
noktaya geldiyseniz bitmişsinizdir. Öyle bir noktaya varmalısınız ki, aksesuarlarınız,
hâl ve tavırlarınız Yaptığınız her şey
farkına varılacak ve size her kim bakıyorsa düşünüp,
“ Bir saniye. Bu kim?
Neden burada?
Ah
doğru. Hoş geldin.”
diyecek. İfşa olursanız ne oluyor?
Bakın,
eğer yakalansaydım, o zaman Uzun
müddetli hapisle yetineceklerinden süpheliyim. Bilmiyorum. Çünkü düşman
sınırlarında İsrail casusu olmak, hoş bir şey değil. Tavsiye edilecek bir şey değil. ŞAM, MAYIS 1965 Askeri
mahkeme, Tel Aviv'de oturan Eli Cohen'i casusluk suçundan idama mahkûm etti. İş
sizi bütün Avrupa'ya götürüyor. Haftanın çoğunu evden uzakta geçiriyorsunuz. Aileniz
ve çocuklar evde kalıyor. Ve aynı zamanda sahte bir kimlikle işinizle
meşgulsünüz ve bu iki dünyayı tam anlamıyla birbirinden ayrı tutuyorsunuz. Bir
tarafta rol yapıyorsunuz çünkü aslında bir tiyatro oyuncususunuz, yalnızca
7'den 9'a kadarlık iki saatlik bir oyun için değil, saatler ve saatler süren
bir oyun için. Saatler ve günler. Gerçekten tiyatro mu?
Kelimenin
anlamıyla, tam olarak tiyatro değil ama Oyunun
yer aldığı bir sistem diyebilirim. Herkes ne yapması gerektiğini harfiyen
biliyor. Gösteriyi sergileyebilmeniz için tek bir şansınız var ve X oyuncusunun
performansından, Y oyuncusunun zamanlamasından konuşulacak metinle birlikte tatmin
olmalısınız ki beklenen etkiyi gösterebilin ve seyirci alkışlasın, tabiri
caizse. Seyirciyi selamlayabilirsiniz, amacınıza ulaşmışsınızdır. KAYNAK
YETİŞTİRME MÜDÜRÜ 1982
-1984 Yetiştirildim çünkü iyi bir
oyuncuydum. Yetiştirildim çünkü birçok dili konuşuyordum. Yetiştirildim çünkü
değişen durumlara ayak uydurabilecek ve o anda doğru hareket edecek kadar
zekiydim. Yetiştirildim çünkü bazen köşede adamın ya da bir kadının yalnız
durmasındansa bir çiftin durması daha kolaydır. Bu yüzden yetiştirildim.
MOSSAD ÖZEL OPERASYONLAR
Yetiştirildiğimde 26 yaşındaydım, gençtim
ve İSK özel kuvvetlerden yeni çıkmıştım ve herkes gibi ben de yol
ayırımındaydım. Ne yapacağımı bilmiyordum. Bana geldiklerinde denk gelmişti. Çok
iyi denk gelmişti. Kendimi aynada görmem gibi, tam uymuştu bana. Aynaya
baktığımda görmek istediğim buydu. MOSSAD DİREKTÖR YARDIMCISI Beni mülakata
çağırdılar. Çekici diyebileceğim bir kadınla kısa bir mülakattı ve gerçekten
örgütün bir parçası olmak istemiştim. Beni hemen gizli ajan olarak bu işe uygun olup
olmadığımı ölçen bir çeşit kişilik testine gönderdiler. Özel kuvvetlerdeki
göreviniz Yardımı oldu mu?
Sayeret
Matkal ve diğerleri gibi özel bir birimde görev almanızın Mossad ajanı olarak
başarılı olabilmenizle hiç alakası yoktur. En iyi ajanlarımızdan birisi İstihbarat
biriminde balon teknisyeniydi. Hava Kuvvetlerindeki gibi formalarla hizmet
vermek, orada pilot olmak engel bile olabilir, çünkü bu insanlar belirli bir
çerçevede eğitilirler o yüzden açık olma ve yaratıcı düşünme kapasiteleri biraz
sınırlıdır. Umarım bunu dediğim için pilotlar beni öldürmeye çalışmaz. O yüzden
kalıpların dışına çıkmalısınız, çok yaratıcı olmalısınız, ama deli olamazsınız.
Deliliğin sınırında olan birçok insanın
çok daha fazla yaratıcı olduğu doğrudur. Tarihin büyük sanatçılarında görebilirsiniz.
Biraz kaçıklardır. Bizimki gibi bir organizasyon bunu kaldıramaz. O yüzden
özgür düşünen, yaratıcı, üretken bir hayal gücüne sahip bu insanları
bulmalısınız, ama aynı zamanda akılları başlarında, ne yaptıklarını biliyor
olmaları gerekir. Avrupa'da ufak bir kasabada büyüdüm. Oldukça muhafazakâr bir
Fransa'da. Kız okulunda, kadın öğretmenlerle büyümek Asla değişmeyecek bir yer gibiydi. Sürekli
olarak beni bir yabancı gibi hissettirdiler. Her daim sorarlardı:
“İsrail ve Fransa arasındaki bir
çatışmada, kime ait olacaksın?
Kimin tarafındasın?”
1970'te
Fransa'da kanun değişti ve yasal olarak yetişkin olma yaşını 21'den 18'e
çektiler. Ben de,
“Benden bu kadar. Görüşürüz.”
dedim. Çantamı toplayıp İsrail'e döndüm. Bu
tarz bir kızdım. Ne istediğimi ve ne istemediğimi biliyordum. Tamamen normal
bir hayata başladım. Ta ki bir gün Uluslararası İşbirliği'ne çalışan bir
ajanstan mektup gelene kadar. Bir masa ve başında adam olan bir odaya girdim. Bana
şöyle dedi:
“Sana, pilotlarımızın, paraşütçülerimizin yapamadığı
ve senin yapabileceğin bir iş olduğunu söylesem?
İşin
kapsamı, İsrail'in sınırları dışındaki gözü olmak olacak. İlgilenir misin?”
Tabii
ki!
Tehlikeyi
hiç düşünmediniz mi?
Hayır.
Bugün olsa yanıtınız farklı olur muydu?
Sanmıyorum.
Peki, röportaj boyunca size nasıl sesleneyim?
-Janet.
-Janet mı?
Bana
Sarah deyin, beş dakika içerisinde Sarah olurum. Sorun değil.
MOSSAD ÖZEL KUVVETLER
Gençken, suç ve gerilim romanlarına bayılırdım. Tüm Agatha Christie
filmlerini arkadaşlarım için bozuyordum, çünkü daha ikinci sahneden kimin
yaptığını biliyordum. Gizemi, gizemi çözmeyi seviyorum. Gizemlerde yer almayı
da seviyorum. 1970'te İsrail'deydim. Kafam çok karışıktı. Technion'da ikinci
öğretime yazılmıştım, bilgi sistemleri ve programlama okuyordum. Bizi bir
sınıfta topladılar ve çok yakışıklı bir adam önüme oturdu. Kış ortasıydı. Herkesin
rengi soluktu. Ama bu adam hafif bronzdu. Okul başladı ve arada bir bu adam
kayboluyor ve iki hafta sonra geri geliyordu, daha da bronzlaşıyor ve ağzı
kulaklarında mutlu gözüküyordu. Çok esrarengiz biriydi. Üçüncü veya dördüncü
seferden sonra, bir kalem aldım. Ucunu iyice sivrilttim, olabildiğince sivri
yaptım. Buraya, şah samarına dayadım, ve
“Bak, neyin peşindesin bilmiyorum ama beni de al.”
dedim. Bu şekilde Mossad'a
girdim. Sizin becerikliliğinizi, doğaçlamanızı ve cesurluğunuzu test ediyorlar.
Çok cesur olanlar eleniyor, çünkü gözü pek, cesur ve korkusuz olanlar durumları
iyi okuyamaz, tehlikenin geldiğini göremezler. Aynı zamanda, güvenilir biri
olmalısınız, güçlü ahlâkınız olmalı ve diğer taraftan, bazı durumlarda o
görevin ihtiyacına göre tamamen başkası olabilme yeteneğine sahip olmalısınız. Bu
iki niteliğin birleşimini tek bir insanda bulmak zordur. Genellikle insanlar
dürüsttür veya sahtekârdır. Dürüst olup ihtiyaç olduğunda da sahtekâr olmak
zordur. Ajan olduğunuz her gün bu dünyanın derinliklerinde yaşamalısınız, bazen
ummadığınız noktalarda ve normal hayatınızda asla yapamacağınız şekilde
insanları yönlendirmelisiniz. Oyun bu. Bu yüzden ajan bulmak çok zordur. Binde
biri uyum sağlar. Kadın olmanız eğitimde bir farklılık yarattı mı?
BİZ
BEBEK DEĞİLİZ!
PARİS,
MAYIS 1968 Bakın, kadınların sütyenlerini yaktığı 1968 yılından sonra
Fransa'dan geldim.
KADINLAR OLMADAN DEVRİM OLMAZ
O zamanki Fransız kadını imajı, rastgele
cinsel ilişkiler, duyarlılık, sınırlar ve benim disiplin kapasitemle ilgili soruları
gündeme getirmişti. Bir tarafta benim rahibe olmamı istemiyorlardı. Diğer
tarafta, başımın belaya girmesini istemiyorlardı. Eğitim sırasında belirli
noktalarda beni göz önünde test etmeye karar verdiler. Bir erkek arkadaşım
vardı ve ondan ayrılmamı istediler. Otoriteye itaat etme yeteneğimi ölçmeleri
gerekiyordu, ki bu bende doğuştan yoktu ve sözüme sadık olup olmadığımı Tamam ayrılacağım ve bir daha görüşmeyeceğiz.
Hoşuna gitmedi ve ama ben oldukça kararlıydım. Mossad direktörü olarak, ajanların
özel hayatlarının ne kadar içindeydiniz?
Size
bir ajanla ilgili bir hikâye anlatayım, kim olduğunu söylemeyeceğim, sıradaki
görevde önemli bir rolü vardı. Bana geldi ve dedi ki,
“3 günlüğüne yurt dışına çıkmalıyım.”
“Ama görev
“ dedim,
“Geri geleceğim.”
dedi. Beni yurt dışından aradı ve
“Çok üzgünüm Ephraim. Gelemeyeceğim.”
dedi.
“Ne oldu?”
“Hayatımın aşkını buldum. Şimdi
katamaranla açılıyoruz.”
Ve
orada Ben de,
“Ama
Biliyorsun, görev var!
“
“Üzgünüm, yapamam.”
dedi. Telefonu kapattım. Saat sabah ikiydi. Eşim
Hadassah:
“Ne oldu?
Yüzün bembeyaz oldu.”
Mossad
direktörüne söylemeden görevi erteledim. Mossad direktörüne söyleseydim benim
fikrimce onu gelecekteki bütün görevlerden ihraç etmek durumunda kalacaktı. Yani
bütün İsrail onun gezisini bitirmesini
-mi bekledi?
-Evet. Başkasını bulamazdım. Bu zamanla
uzmanlaştığınız bir konu. Yerine önerebileceğim biri yoktu. Sizce doğru kararı
mı verdim?
-Başarılı oldu mu?
-Ne?
Başarılı
oldu mu?
Ölçü
bu mu?
Görevin
başarılı olup olmaması mı?
Belki
de hatalı bir karardı ama gene de iyi gitti?
-Siz ne düşünüyorsunuz?
-Söylemeyeceğim. MOSSAD DİREKTÖRÜ 1998
-2002 Size ne öğrettiler?
Nasıl
silah kullanılacağını mı?
Size
dişinizde bıçak tutmayı mı öğrettiler?
Hayır,
hiç değil. Mossad ajanı imajının bir kısmının bu olduğunu biliyorum dişinde bıçak tutan, James Bond gibi, havalı
silahlarıyla Olabilecek en tehlikeli şey
olmamanız gereken bir ülkede silahla yakalanmaktır. Bu yüzden, silah
taşımazsınız. Silahınız kimliğinizdir, hikâyenizdir. Tek silahınız budur. Filmlerde,
casusların ve gizli ajanların hayatları hep çekicidir. Gerçekte evet, çok iyi
tarafları ve unutulmaz anları vardır, ama o zirveye ulaşmak çok fazla sıkıcı ve
mükâfatsız iş gerektirir. Çok çalışırsınız. Mesela bir ofis binasının önünde dört
gün boyunca belirgin şekilde sakallı bir adamın çıkmasını beklersiniz. Başka
hiçbir şey yapamazsınız. Eğer gözlerinizi o binadan alırsanız, çıkması beklenen
sakallı adamı kaçırırsınız. Gerçek budur. Gerçek James Bond değildir. James
Bond kısmı da vardır ama kesinlikle çok ufak bir kısmıdır. On dakikalık bir
aksiyon için bir hafta çalışırsınız. Ama bilirsiniz, detay vermeyeceğim, ama
bazen on dakika için bir hafta çalışmaya değer. Yom Kippur Savaşında aktif
oldum. Çok korkunç bir zamandı. Ciddi bir şekilde vatanımızın parçalanmasından
korkuyorduk. Sizi nereye gönderdiler?
Hâlâ
savaşta olduğumuz Mısır'a.
-Oraya nasıl gittiniz?
-Avrupa'ya döndüm, bir süreliğine
hazırlanmak ve özgeçmişimin üzerine çalışmak için. Çünkü İsrail'de geçirdiğim
zaman silinmeliydi. Yahudiliğimle olan tüm bağlantılar. İsrailli olmamla ilgili
tüm bağlantılar. İbranice ile olan tüm bağlantılar. Bu fotoğraflar Zaman zaman giydiğim 1970'lerin gece
elbiseleri. Onları kim aldı?
Komutan.
Evet. Alışverişe çıktık. Üç elbise. Bu uçaktayken, göreve doğru uçuyordum. 22'inci
yaş günümdü. Kim çekti?
Yanınızda biri var mıydı?
Evet.
Bir ortağım vardı, çünkü görev bir çift gerektiriyordu. Evet. Bu da sizin sahte
özgeçmişiniz miydi?
“Karısıydım.”
Kahire'ye
geldiğimde
“erkek arkadaşımla
“ birlikteydim ve bana etrafı, Kahire'nin gecesini
göstermek istiyordu ve beni Sahara şehrine götürdü. Büyük bir çadır, müzik,
yemek, dansöz Ona katıldığımda bir
süredir oradaydı. Ve onu ayağını yere,
elini dizine vurup ritim tutarken buldum. Bana ortama alıştığını, bu kültürün
bir parçası olduğunu söyledi. Ben hâlâ yabancı buluyordum.
-Belirgin bir karakteri oynuyordum.
-Nasıl bir karakter?
Kumraldım
ve sarışını oynuyordum. Sarışın da yüzeysel
bir tip. Tek istediğim biraz arkadaşlık, biraz sosyal hayat, oryantal dans
dersleri, vücudunuz için ve yerel kültürle iletişime geçmek için iyidir. Ne
vereceğimi, insanların görmesini istediğim şeyi de biliyordum çünkü Benimle ilgili dedikodu yapacak o iki kız sorularının
yanıtlarını bana sormadan kendileri bulabilmeliydiler. Bir gün biri gelip bana
soru sorarsa işi batırdım demekti. PORT SUDAN, HAZİRAN 1982 Hikâyemi önden
tasarladım elbette. Ama her daim bazı küçük detaylar Gerçek ya da sahte de olsa başkasının
hayatını tam olarak bilemezsiniz. Bir hayat yaratmalısınız ama bazı yerler hep
eksik kalır. İçgüdüsel olarak yapana kadar her gün bununla uğraşırsınız. Bazı
şeyleri farkedersiniz, konuşmamaya, açık vermemeye gayret gösterirsiniz. O
hâlde neredeyse bütün hayatınız bir oyun oluyor. Evet, hayat tiyatrosu. Bakın,
bundan keyif almayan biri belli ki iş için de yanlış kişidir. Ama keyif
alıyorsanız Hartum'a ilk gidişimde, ilk
defa uçağa yalnız bindiğimi hatırlıyorum. Uçağa binersiniz ve etrafınız şemağ
giymiş Müslüman erkeklerle çevrelenmiştir. Size bakarlar, siz de onlara bakarsınız
ve sizin nereli olduğunuzla ilgili en ufak fikirleri olmadığını bilirsiniz. Uçağa
oturdum, etrafıma baktım ve bu durum çok hoşuma gitti, sadece benim bildiğim
bir sırrın olması. MOSSAD ÖZEL OPERASYONLAR Sudan'daki görevinizde sahte
özgeçmişiniz neydi?
İş
adamı?
Hayır.
Araştırmacıydım, antropolog, kabileleri araştırıyordum. Kolay değildi çünkü Etraflarında çok fazla böyle insan yoktu. MOSSAD
KOMUTANI Emir Başbakan'dan gelmişti, daha azı değil.
“Etiyopya'nın Yahudilerini İsrail'e getir.”
dedi, o kadar. O zamanlar Etiyopya ayaklanma
hâlindeydi bu yüzden Yahudileri direkt olarak transfer edemiyorduk. Biz de
Sudan ve İsrail'in ikisinin de Kızıl Deniz'e kıyısı olmasından faydalanmaya
karar verdik. Operasyon, bir istihbarat operasyonun nasıl yürütüleceğine dair kitapta
yazan her şeyi ihlal ediyordu. Öncelikle, oldukça sınırlı keşif yaptığımız bir
bölgede gerçekleşiyordu. İfşa olup olmadığımızı gerçekten anlamanın yolu yoktu.
İnsanlar yetiştirilmişti Onları doğru
düzgün eğitip göreve hazırlayacak zamanımız yoktu. Bu kararı aldım ve
kestirmeden gittik. Biraz adam aldım, bazıları İsrailliydi ve onları eğittim, düşman
ülkesinde farklı kimlikle çalışmakla ilgili hızlandırılmış kurslar verdim. Plajlarımızı
kontrol etmek ve suları test etmek için Sudan'a gittim. Plajlarda bir tur attık
ve o tur esnasında, Port Sudan'ın yaklaşık 65
-70 km kuzeyinde kırmızı çatılı bazı
kulübeler gördük. İtalyan bir şirket tarafından yapılmış dalış tatil yeriydi. Oradaki
dalış noktaları dünyanın en iyisiydi. Tatil yerini görür görmez her açıdan potansiyel
gördüm. Öncelikle Sudan'daki bulunuş sebebimiz. Bir dalış yeriyle ilişkin nedir?
Bunu
nasıl açıklarsın?
Antropolijiden
sıdkı sıyrılmış bir antropolijistim, iki yıldır oradayım ve orası hayatımda
gördüğüm en güzel yer ve araştırmamı bırakıp para kazanmak istiyorum. Bu
herkesin anlayabileceği bir şey. Bir araya getirdiğim takımın bir taraftan
gerçek dalış eğitimini de içerek şekilde dalış eğitmeni rolünü oynayacak ve
aynı zamanda gizli kimliğiyle Yahudileri alıp taşıma görevinin parçası olması
gerekiyor. Hiçbiri köyden gelmedi. Hepsini tatil yerine 5 km mesafedeki ufak
bir körfezden taşıdık. Tatil yeri tamamen bizim kimliğimizi saklama amacı
taşıyordu. Ben tam bir baş belasıydım. Gazeteci olarak yetiştirilmiştim ve Mossad'da “gazeteci“
kelimesi “orospu“ya benzerdir. Ve açıkçası, bütün yetişkin hayatım gazetecilik
ve Mossad'dı, gazetecilik ve Mossad Bazen
ikisi bir. Görevdeki sorumluluğunuz neydi?
Tatil
yerinin sahibi ve idarecisiydim. MOSSAD AJANI 1975
-1988 Diğer birçok şeyin yanında, sörf
hocasıydım, bot kaptanı Bir noktada,
Sudan'daki ilk sörf tahtasını getirmiştik. İsrail'den özel askeri uçakla
getirtmiştik. Yolun sonunda ilk defa tam olarak ne yapacağımı anlamıştım. SUDAN
MERCAN KAYALIKLARI LİSANS OLMADAN GİRİLEMEZ Görevim tatil yerini işletmekti, Club
Med gibi. Tatil yeri ajanların kılıfı ve Sudan'a gelme sebepleri olacaktı. Biri
tatil yerinin doktoru, biri de muhasebesi olacaktı Tiyatro mu sordunuz?
Alın size tiyatro. O dönemdeki görevim buydu. SUDAN'IN
DALIŞ VE ÇÖL EĞLENCE MERKEZİ Tatil yerinin adı Arous'tu. Görev bittiğinde, New
York Times mekânın kapatılmış olması çok yazık şeklinde bir yazı kaleme aldı çünkü
saklı bir hazineydi. Dünyadaki en iyi dalış merkezi. Dört bir yandan dalgıçlar
geliyor ve yemek İki yıldızlı Michelin
restoranı gibi bir yer işletiyorduk. Aynı zamanda tatil yöresinden bağımsız operasyonu
yürütüyorduk. Operasyon sırasında tatil yerinin rutininde hiçbir değişiklik
olmuyordu. Bazı operasyonlar deniz kenarında yapılıyordu.
“Kardeşlerimizi
“ alıp onlara öyle diyorduk plaja götürüp İsrailli
komandolar tarafından oradan alınıyorlardı. Bir keresinde bir Sudan ordusu pususuna
denk geldik. Yaklaşık 60 kadar Sudan askeri bir anda karanlıktan çıktı. Askerler
mi?
AK
-47'li askerler.
-Silahlar, bazılarını yakaladılar
-Sizi yakaladılar mı?
Hayır.
Ben plajdan 100 metre uzakta şişme bottaydım, ve durumu raporladım, çünkü
komandolar plaja geri dönüp yakalanan dört kişiyi kurtarmak üzere hâlihazırda hazırlık
içerisindeydiler, ama onlara beklemelerini söyledim çünkü aniden Danny'yi
elleri havada yetkiliye bağırırken gördüm. Uzun boylu, güçlü bir çocuktu. Bana
Arapça bağırmaya başladı, ne dediğini biliyordum ama İngilizce cevap verdim.
“Ne yapıyorsunuz?
Bunlar kim?
Seni
ifade vermek için Port Sudan'a götürüyorum.”
dedi. Kolumdan tuttu. Geri çektim.
“Seninle hiçbir yere gitmiyorum. Bağırmak
istiyor musun?
Ben
de bağırırım.”
dedim. Ona bağırmaya başladı.
“Seni geri zekâlı!
Aptal!
Ben
Turizm Bakanlığında çalışıyorum!
Turistleri
dalışa götürüyorum ve sen bana ateş açıyorsun!
Yarın
Khartoum'da olacağım ve seni başkana şikâyet edeceğim!
“ Subay da utandı, özür dileyerek
homurdandı ve adamlarını toplayıp gitti. Her daim düşürülen bir savaş uçağıyla
bitebileceğini ve bizim de kuyruğunda sallanırken kendimizi bulabileceğimizi
biliyorduk. Kimliğinizin ifşa olacağını hissettiğiniz oldu mu?
Çok
zor bir sınav vermiştim. Bir keresinde başka konuk yoktu ve iki Alman konuk
gelmişti. İkisi de Almandı. Bir tanesi benden hoşlanmıştı ve sürekli
peşimdeydi, her daim yanımda, konuşuyor, sorular soruyor ve çocukluğumuz
hakkında, şarkılar hakkında konuştuk Memleketten
birini bulduğunuzda konuşacağınız türden şeyler. Bu sizi oldukça garip bir
duruma sokuyor. Düşünsenize. Biri yanınızda İsrailli gibi davranıyorsa gerçek
mi yoksa bir yerden mi öğrendiğini hemen anlarsınız. Dalış turistleri güzel
dalış fırsatı olan her deliğe gidip çok para harcayan insanlardır. İtalyanlar,
Fransızlar, İspanyalılar, Kanadalılar gelirdi. Bir Kanadalı vardı, yanında bir
de Yahudi, özel bir dalış istedi. Öğretmen
gizli kimliğinde aslında eski bir deniz komando subayıydı. Suyun altında
dalgıçlar özel el işaretleriyle iletişim kurarlar. Ordu dalgıçları farklı
işaretler kullanır. Her şey yolunda mı diye sormak için böyle yapar ve siz de
böyle yanıt verirsiniz. Orduda bu şekildedir ve böyle yanıt verirsiniz. Onlar
için en zor olan şey bu değişimi yapmaktı. Ciddi deniz komandoları olan bir
ülkeden gelen adam ona sordu,
“Neden böyle yaptın?
Geçmişin
ne?”
Hatasının farkına vardı, o yüzden,
“Evet. Eskiden ordudaydım.”
dedi. Sudan çıktıklarında adam şöyle söyledi, İbranice
“Güzel dalış ha?”
Su
altında bir saat geçirdikten sonra biraz
O yüzden,
“Evet.”
dedi. Bana geldi ve
“Yandım.”
dedi.
“Tamam, hangi odada kalıyor?”
dedim. Bana odasını söyledi. Kapısını çaldım.
Açtı ve benimle İbranice konuşmaya başladı.
“Anlamıyorum.”
dedim. İngilizce'ye geçti. Sonra,
“Bakın
Ben sizin tarafınızdayım.”
dedi. Ona,
“Bu gece bir dalış daha istediniz, değil
mi?
Gece
dalışı istediniz. Sizi özel bir köpek balığının olduğu bir mercanlığa
götüreceğiz. Yalnızca kosher etini seviyorlar. Bu gece orada dalacaksınız.”
dedim.
“Hayır
“ dedi,
“Hayır, ben gerçekten Bir şey demek istemedim, ben Ben İsrail'i seviyorum
“
“Umurumda değil, elimizin ulaşmadığı yer
yoktur.”
dedim. Bu tip bir durumda ne yapıyorsunuz?
Bakın,
bu tip bir işte, her daim şiddetten uzak durmayaçalışırsınız. Ama amacımız
Yahudilerin ve komandolarımızın yakalanmaması.
-Ee?
-Bakın, bazen dalgıçlar kaza yaşarlar. Bu
yıllarda rahat uyuduğumu söyleyebilir miyim?
Hayır. Her an her saniye bir şey olabileceğini
biliyordum. İfşa olabilirler, Sudanlılar kim olduklarını anlayabilir ve
tutuklandıklarında da her şey olabilir, işkenceyle başlar, İsrail'e canlı
dönmelerine izin vermemeye kadar gidebilir. Şam meydanında asılı duran Eli
Cohen'in görüntüsü
-Sizi korkutan bir görüntü mü?
-Hayır. Hayır. Çünkü korksaydım işimi
yapamazdım. Ben yapamazdım, başkaları yapamazdı her seviye yapamazdı. Hayır. Görevler
keşif görevleriydi. İsrail'de çok aranan bir istihbaratı ele geçirme fırsatı
görmüştüm. Bir tura katıldım. Süveyş'teki bir savaş müzesine girmeyi başardım ve
operasyonlarda kaybedilenleri bulmaya yardım etmek için araçların resimlerini
çektim. İçinde taze kan lekeleri gördüm. Bu askerler öldürüldükten hemen birkaç
gün sonrasıydı. Ve gülümsemeye devam etmek zorundaydım, her şey yolundaymış
gibi. Bu resimlerde çok gençsiniz. Gene de duygularınızı saklamayı
başarmışsınız. Böyle birçok an yaşadım. Size bir örnek vereyim. Yabancıların
birçok yolu kullanmasına izin yoktu. Ben de ortağımla gece karanlıkta seyahat
ediyordum ve o yoldan gitmemiz için çok fazla sebebimiz yoktu. Ve
görebildiğiniz her şeyi raporlayabiliyordunuz. Uzun menzilli silahların gizlendiği
bir yer olabilir. Antenler olabilir. Her şey olabilir. Bir polis kontrol
noktasına geldik ve memur camıma yaklaştı. Nereden geldiğimizi sordu, söyledim,
nereye gittiğimizi sordu, söyledim. Sonra,
“Neden?”
dedi. Ben de şaşkın aptal rolünü oynadım ve
“Çünkü orası çok sıkıcıydı.”
dedim. Yedi ve geçmemize izin verdi. Kalplerimiz
yerinden çıkacaktı çünkü araba bulmalarını istemediğimiz şeylerle doluydu. Takım
lideri olarak bir talihsizlik yaşamıştınız, bir Avrupa ülkesinde diyelim. Bir Mossad
fiyaskosu. Dört genç İsrailli Kıbrıs'taki Lefkoşa İran konsolosluğunun telefonlarına
dinleme cihazı yerleştirmeye çalışırken yakalandı. Bayan arkadaşlarını bulmak
için bayanların odasını aradıklarını söylediler. Benim içerisinde yer aldığımı
söylediğiniz talihsiz olayla ilgili olarak size söyleyebilirim ki ben çok daha
fazla talihsizliğin içinde yer aldım. Ama genellikle, bu talihsizlikleri
engelliyorsunuz ve talihsizlik olmuyorlar. Ama her vakada, bir miktar risk
alıyorduk. Bazi nadır durumlarda başarısız oluyorduk. Tutuklanmak sizin için
nasıldı?
Dünyanın
tepesinde özgür bir adam olmak, dünya sanki sizin özel oyun alanınızmış gibi, her
yere seyahat edip yaşamak ve sonra bir anda kendinizi bir sandalyeye kelepçeli
bulmak Çok sevimsiz bir durum. Sonra
kendinize bazı büyük sorular sormaya başlıyorsunuz. Kabul ediyorum kendime
neden bu şekilde öldürülmek zorundayız diye sormuştum. Ve almış olduğunuz
eğitim o anda bunları düşünmeyip ilerlemenizi sağlıyor. Size inandılar mı?
Kimliğinizi
koruyabildiniz mi?
Tabii
ki. Bakın, riskler nettir. Lillehammer de o zamanlarda olmuştu. Mossad,
Münih'teki sporcu katliamının mimarlarından birinin peşindeydi ve yanlışlıkla
Faslı bir garsonu aradıkları adam olarak teşhis etti ve sonuç olarak, yanlış
adamı öldürdü. Bouchiki kan içerisindeki yere düştü. Bir komşu bütün her şeyi
gördü ve hatta arabanın plakasını da not etti, bir Mazda, polis de böylelikle
arabanın izini sürdü. İki erkek, iki kadın, ve İsrail ile bağlantısı olan bir
İsveçli tutuklandı. Biri Sylvia Rafael'di. Onu Mossad'da tanıyor muydunuz?
Evet.
Oluşturduğum hikâye hem bir gazeteci olarak hem de fotomuhabiri olarak çalışmama
olanak veriyordu. İşte o zaman o alanda çalışan Sylvia ile tanıştım. Sylvia
Rafael Güney Afrika'dan geliyordu. Yahudi bile değildi. İsrail'e âşık oldu. Bir
noktada yetiştirildi. Onun için harika bir kimlik oluşturdular, Kanadalı bir
fotoğrafçı.
-Ve gerçekten de fotoğrafçıydı.
-Kimin resmini çekti?
Bütün
Orta Doğu'nun, kralların, hükümdarların Yani
bütün Orta Doğu'nun krallarının odalarında fotoğraf makinesiyle bir Mossad
ajanı vardı. İsrail'in kuruluşundan bu yana düzinelerce İsrailli öyle yerlere
gitmiştir ki nasıl söyleyeyim Hiçbir
Hollywood senaryo yazarı bu konuda yazabilmek için yeterli sihirli mantar
yememiştir. Dört sanık, Abraham Gehmer, Sylvia Rafel, Dan Arbel ve Marianne
Gladnikoff Norveç'teki yüksek mahkemenin huzuruna çıktı. Mossad ajanı olarak
ifşa oldu ve hapse atıldı. O sıralarda bulunduğum yer olan Kahire'den hükmünün
açıklanmasını izledim. Sizi yakalasalardı ne olacağını düşündünüz mü?
Norveç'te
yakalanmak Kahire'de yakalanmak gibi değildir. Tüm eğlencenin yanında, sınava
da tabi oluyorduk. Üzerlerinde CIA yazan misafirlerimiz oluyordu. Kesinlikle
CIA örgütündendiler. Hemen tanımıştık. Dikkatsiz davranmamız durumunda tüm
operasyonu bitireceğimizi biliyorduk. Düşüncesi bile inanılmaz, tatil
yerindeyken eğleniyorduk, misafirlerle dans ediyorduk çünkü parti veriyorduk, aynı
gece mekânın arka tarafında bir konvoy dolusu kamyonla Yahudileri tahliye
noktasına götürüyorduk. Sahilden deniz komandolarıyla alınan veya uçağa
bindirilen her Yahudi grubunu gördüğümde inanılmaz bir tatmin duygusu veriyordu. Ve bakın,
artılarıyla eksileriyle tüm zorluklarıyla, çatışmaları, tutuklanmaları ve diğer
her şeyiyle birlikte bu operasyon neredeyse on yıl boyunca sürdü. Kahire'deki
gizli kimliğiniz “birinin karısı“ydı. Bu kadar uzun süre boyunca bu kadar karmaşık
bir ilişkiyi nasıl sürdürdünüz?
Başka
bir soruya geçmeyi tercih ederim. Gene de, bu kadar yakın bir ilişki rolü
yapmanın size etkileri ne?
Ve
rol yapmayla gerçeklik arasında, rol yapmayla gerçek arasındaki çizgi nerede?
Nerede
olmasını isterseniz orada. Sizin durumunuzda?
Ondan
hoşlanmadığımı söyleyerek başlayayım. Onunla sosyal bir ortamda tanışmış
olsaydım beş dakikadan fazla zaman geçirmeyeceğime sizi temin ederim. Kendimi bir
ilişkide nasıl görüyorsam o birebir zıttıydı. Bir yıl boyunca nasıl sürdürdünüz?
22
yaşındaydınız. Sahneye çıkıp rol yapıp bir, bir buçuk saat sonra geri gelmek
gibi bir şey değil. Hayatı sonuna kadar yaşarım, yoğun bir şekilde. Demek
istediğim, bir şeyin içerisindeysem, tüm benliğimde oradayımdır. Kesinlikle,
düşman ülkede bölgenin stresiyle birlikte birbirine bağımlı olarak beraber
birkaç ay geçirmek ve rol yapmak Bizi
yakınlaştırmıştı, bu yakınlık daha sonra duygusallığa dönüşmüştü. O noktada, o
kadar belliydi ki eğer yakınlaşmazsak bizim için çok zor olacaktı. Yaşam
şartlarımız sebebiyle, evimizde yerel
hizmetçiler vardı ve O kimyayı,
yakınlığı tutturmamız gerekiyordu.
“Hadi gerçekmiş gibi yaşamaya çalışalım.”
dedik. Görev sona erene kadar sonra karar
vermeliydik: Beraber mi yaşayacağız yoksa ayrılacak mıyız?
Bizi
bir araya getiren insan, ikimizi de iyi tanıyan bizi içerisine soktuğu imkânsız
karardan dolayı sorumlu hissetmişti ve mevcut hâliyle bu şekilkde devam
etmesinin doğru olmayacağını düşündü ve ayrılmamızı sağladı. Nasıl karşıladınız?
Çok
sinirlenmiştim. Ben çok sinirlemiştim,
çok. Ona,
“Bak, bu bir hata olabilir, ama bu benim
yapacağım bir hata. Hayatıma karışmana son vermeni istiyorum.”
dedim. Gene de, ortağım da benim söylediğim
şeyi söyleyebilirdi:
“Durun. Kabul etmiyorum. Ne istiyorsak onu
yapalım.”
O
da bunu yapmadı. Bu yüzden, kararı veren kişi birbirimize ait olmadığınız
konusunda muhtemelen haklıydı. Kolay değil. Günün sonunda hepimiz insanız. İki
hayatı birbirine Oldukça net olmalı: Bu
sizin iş hayatınız, orada bir kişiliğiniz var. Burası da diğer kişiliğinizin
olduğu ev hayatınız. Birbiriyle karışamazlar. Karışırlarsa çok kötü olur. Bazen
karışırlar ve çok kötü olur. O yüzden bitirirsiniz. Yapacak bir şey yok. Görev
bitmeden birkaç ay önce bir akşamüstü plajda yürüdüğümüzü hatırlıyorum. Orada
“Tony
“ diye çağırılıyordu. Ona,
“Tony, söyle bana kimi tercih edersin:
Tony mi yoksa ?”
Gerçek
adını, İsrail'deki gerçek adını. Ve ikimiz de bu soruya yanıt veremedik. Kim
olmayı tercih ederdik: Burada Sudan'daki kişi mi, yoksa İsrail'deki kişi mi?
Bir
keresinde eşimle Amerika'ya gitmiştim. Bir Amerikan çifti bize,
“Nerelisiniz?”
diye sordu. İçgüdüsel olarak
“İtalya
“ demiştim. Sonra muhabbet ilerlemişti. Onlara
İtalya hakkında detay vermekte hiç zorlanmamıştım. Sonra odamıza döndüğümüzde
karım sormuştu:
“Neden İsrail demedin?
Neden
İtalya demek zorundasın?”
Demek
istediğim bu tip bir işte sürekli olarak korunma, kimliğinizi ifşa etmeme
ihtiyacı hissediyorsunuz. Havaalanlarında İbranice yanıt vermemek konusunda
kendimi eğitmiştim. Ve bu beni oldukça utanç verici, çok zor bir duruma
sokmuştu, kızımla birlikte Avrupa seyahatindeyken, havaalanında kızım bana
“Anne!
“ diye seslenmişti. Tepki vermedim. Kimliğinizi
korumanızın bir parçası bu. Bunu yapmanız gerekiyor: Sizi ilgilendirmiyormuş
gibi davranmak. Bu olayı bugün bile hatırlıyor ve kendisi 35 yaşında. Ben de
hatırlıyorum. Alt yazı çevirmeni: Utkun Birsen Mossad'daki yıllarınızda hiç
gerçeği ya da tarihi değiştirebilecek olduğunuzu hissetiğiniz oldu mu?
Tarihi
etkilemeye çalışmayı hiç düşünmedim. Asla. Zamanla Neyle uğraştığınızı anladığınızda ve ayrıca, komuta
zincirinde yükseldikçe kararlara daha çok etkiniz oluyor ve olan bitenlerle
ilgili inanılmaz etkinizin bulunduğunu fark ediyorsunuz ve kötü şeylerin olmasını bile engelleyebiliyorsunuz.
Çok kötü şeylerin. Bölgede sonuçları büyük olan bir kararınızı söyleyebilir
misiniz?
Bence
aslında Yok, söyleyemem. Nükleer
reaktörden bahsetmek istedi ama yapamaz. Söyleyemem. Geçtiğimiz 50 yılda, orada
olup biten bütün büyük olaylarda Mossad vardı. Tüm kararlarda, tüm savaşlarda etkisi
oldu ve neredeyse bütün gerçekleşme ihtimali olan hadiselerin gerçekleşmemesini
sağladı ve asıl katkısı da buydu. Joshua'nın on iki casusundan beri, casusluk
artık tipik bir Yahudi meselesi değil. BATI ŞERİA, 1967 Ama Altı Gün
Savaşı'ndan sonra, dünyada oldukça sıra dışı bir şey gerçekleşti. Yahudi
eyaletinin kurulmasının üzerinden 20 yıl geçmeden, ki o zamanlar iyi tüccarlar,
bol paralı insanlar olarak bilinen Yahudiler, birden bire dünyada mükemmel
askerler ve casuslar olarak bilinmeye başladılar. Sonra her türlü garip, bazen
de tamamen terk edilmiş yerlerden talepler almaya başladık:
“Bize yardım edin. Siz superman'siniz.”
İç
savaş zamanı Lübnan'daki Hristiyanlardan, Irak'taki Kürtlerden, Sudan'ın
Müslüman hükûmetiyle savaşmış Güney Sudan'daki Hristiyanlardan ve diğer acayip,
gerçek dışı talepler Cidden, İsrail'in
her şeyi başarabilecek güçte bir ülke olduğu ve istihbarat servisinin dünyada
eşi olmadığı yönündeki bilinirliğinin bir sonucuydu. Bu durumdan faydalandık. Ordularını
ve istihbarat güçlerini eğittik. Zaman zaman istihbarat operasyonlarına bile
dahil olduk. Bize olduğu kadar onlara da düşman olan ülkeler hakkında istihbarat
toplamakla ilgili ortak çıkarlarımız bulunuyordu. Mesela Sudan ile olan iş
birliği nasıl başladı?
GÜNEY
SUDAN, 1969 Güney Sudan isyancılarının başı Afrika'daki İsrail Konsolosluğu'nun
kapısını çalıp dedi ki,
“Bana yardım edin.”
Pekâlâ Tamam. Nasıl karar vereceğiz?
Mossad'ın
başı Zvi Zamir onu, Başbakan Golda Meir ile bir toplantıya getirdi ve çok
etkilendi. Bir davası olduğuna ikna
oldu. Bölgede özerklik kazanmış tek azınlık olmalarından ötürü de ona yardım
etmek manevi yükümlülüğümüzdü. Güney Sudan'a 69'da geldim. Operasyonda yer
almakta mutlu muydunuz?
Mutlu
muydum mu dediniz?
Sevinç
sözcüğünü duymuş muydunuz?
Aşırı
mutluydum. SUDAN MOSSAD ŞEFİ 1969
-1972 Güney Sudan'daki Hristiyan isyanının
sebebi neydi?
Kuzey
Arapları bölgeyi kontrol ediyordu ve 1,5 milyon Arabı Güney'e transfer etmeyi
planlıyorlardı. Amaçları Güney'i bir müslüman bölgesine çevirmekti. Neler
yaşadıklarını kendi gözlerimle de görmüştüm. Onlara neler yaptıklarını. Kuzeyliler
ne isterse yapıyorlardı. Öldürüyor, tecavüz ediyor, yemekleri yakıyor Kimse bilmiyor ve umursamıyordu. Güney
Sudan'ın çıkarı: Kendilerini savunabilmek için silah temin etmek, bizim
çıkarımız da isyancı ordusunu oluşturmaya yardım etmekti, böylelikle güney
ormanlarındaki Sudan ordusunu meşgul edeceklerdi. Görevin amacı buydu. Bu,
30.000 kadar Sudan askerini Mısır birliklerine katılabileceği Süveyş kanalından
uzak tutacaktı. Yani amaç Mısır ordusunu zayıflatmaktı, Sudanlılara insani
yardımda bulunmak değil. Saflığınıza veriyorum
Yaptığımız şey hayırseverlik
değildi. Dünyadaki hiçbir istihbarat servisi hayırsever kurumu değildir.
“Kazancım ne ve nasıl ulaşırım“ı
düşünürler. Rezalet bir oyundur. Güney Sudan'da Anyanya şebekesinin basın
sözcüsü olmam istendi. Anyanya gazetesini kurdum. 5 Şubat 1970'te Araplar
tarafından öldürülenler: Diplomatların, gazetecilerin adreslerini topladık. Dünyaya
isyandan bahsetmek için gazeteyi dağıttık. Ve isimsiz 101 ölü. Ormanlık arazide
hâlâ 30.000 kadar Anyanya askeri bulunuyor. Bu grup bir süredir Uganda
sınırında faaliyet gösteriyor. Bir tanesi belirgin bir şekilde İsrail
paraşütçüsünün şapkasını ve ceketini giyiyor. Görev bin kişilik tabur
oluşturmak, iniş pisti inşa etmek, sıhhiye rotası, sinyal yolu oluşturmak, silah
ve teçhizatla donatmak ve onları görevlere göndermekti. Doktor, işaretçi ve ben
kuzey ordusunun hayatını zorlaştırmak olan bir göreve gitmiştik. Köprüleri
patlatıyorduk. Ve bakın, bu kesinlikle inanılmazdı. Gerçekten inanılmaz. Günay
Sudan'ın ormanlarında Üç İsrailli Üç!
Bölük
yok, uçak yok, tank yok. İki kamera ve üç silahlı yalnızca üç kişi. Mısır ve
Sudan için de İsraillilerin Nil nehrinde arkalarına yaslanmış oturuyor olmaları
o kadar caydırıcıydı ki Nil'de öylece
oturuyorlardı. Komik mi?
Belki.
Ama gerçekte bunu çok ciddiye alıyorlardı. O zamanlar Afrika bizim için çok
önemliydi, çünkü bizi çevreleyen düşman Arap ülkelerine karşı ilerleme
kaydetmek konusunda bizim ilk fırsatımızdı. O sıralarda ayrıca Afrika'da bilirkişi
görevlerine de katılmıştım. Yabancı bir kimlikle. Gizli kimliğimle ilgili çok
detaya girmek istemiyorum. Batı ve Doğu Afrika'da kapsamlı olarak seyahat
ettim. Uluslararası konferanslara katıldım her rütbeden, her çeşit insanla
samimi oldum. Bu bağlantıları kurmak çok önemliydi. Bahsettiğim, zaman
içerisinde kurulan bağlantılar. Mesela Fas'ı ele alalım. Fas Kralı ile olan
ilişkilerimiz 1960'larda başladı. Mossad'ın merkezi bir rol oynadığı klasik bir
örnektir. Merkezi bir rol. Sanıyorum Fas Kralı ile beraber olan ilk İsrailli
benim. Fas ve İsrail arasındaki iletişimi başlattım. Faslılar, Nasser'le ilgili
olarak, onun Kral'ın değişmesi gerektiği, çok batılı olduğunu düşündüğü ve
Kral'a suikast düzenlemeyi planladıkları yönünde istihbarat almışlardı. Fas
Kralı kendisine sordu,
“Bana kim yardımcı olabilir?”
Onlar
da,
“Yahudiler, İsrailliler.”
dedi. Onlarla buluştuk ve Kral'ı korumak için bir
aksiyon planı oluşturduk. Kral'ı koruma işi siyasi suikastları da içeriyor
muydu?
Ben
Barka'yı örneğin?
Sıradaki
soru. Fas'ın ikinci büyük partisi olan Halkın Güçleri Ulusal Birliği'nin
kurucusu Mehdi Ben Barka, yokluğunda Kasım 1963'te ülkenin güvenliğine zarar
vermekten idama mahkûm edildi. Ben Barka Fas'ın muhalefet lideriydi. O
sıralarda Mossad, Fas istihbarat ajansıyla yakın ilişkideydi. Bir noktada
Faslılar, Ben Barka'ya suikast düzenlemeye karar verdi. Île
-de
-France, Fontenay
-le
-Vicomte'daki evinde Ben Barka Fransız
güvenlik güçlerince yalnızca yanlışlıkla öldürülmedi, tek bir amaç için
saatlerce işkence gördü. Öldürmek. Peki işkence araçları kimin elindeydi?
Bu
adam, General Ahmed Dlimi ile beraber olan General Oufkir. Ben Barka'nın
suikastiyle ilgili sizden yardım isteyen Fas istihbaratının başı olan Dlimi ve
Oufkir ile görüştüğünüz halka yansımıştı. Arkasında Arkasında onlar mı varmış?
O
zaman onlara sorun.
-Faslılara mı?
-Evet, Dlimi ve Oufkir'e. Bu zor
olacaktır. Çünkü artık hayatta değiller. Gerçekten mi?
O
zaman benden ne istiyorsunuz?
Bu
konuya girmek istemiyorum. Ben Barka Paris'e gitti ve General Oufkir'in Fas
istihbarat ajansının üyeleri tarafından kaçırıldı. Çok vahşi bir şekilde
sorguya çekildi ve sorgu esnasında hayatını kaybetti. Ben Barka'nın buradaki
bataklıkta olduğu yönünde ihbar aldık ve bu iddiayı doğrulamak bizim görevimiz.
Yani Mossad hiç ahlaki rahatsızlık duymadan İsrail ile alakası olmayan bir
suikastin içinde mi yer aldı?
İstihbarat
dünyasını ahlaki açıdan sorguluyor olmak
Ahlaki değil demiyorum. Ahlakidir, ancak konuyu değerlendirdiğinizde Elde etmek istediklerinizi, riske
atacaklarınızı tartar ve bazen şeytanla da iş birliği yapabilirsiniz. İsrail bu
iş birliğinden ne kazandı?
Açıkçası
bağlantı kurduğunuz ülke Arap Birliği'nden ise, ve hatta bazen müzakerelerine ev
sahipliği yapıyorsa, bu çok iyi bir bağlantıdır. Bu sanat gizli diplomasi sanatıdır, ki bu, çok uzun
soluklu bir yarıştır. Fas Kralı bizimle ve Mısırlılarla diyalog başlatmak
istemiş gibi görünmeye başlamıştı. O zamanki Mossad direktörü merhum Yitzhak
Hofi'nin, Fas hükümdarıyla inanılmaz bir ilişkisi vardı. Moshe Dayan, Mısır Başbakan
Yardımcısı ile görüşmek için Fas'a gönderilmişti. Kahire, İsrail ve Fas
arasında Kral'ın himayesinde mekik dokumaya başlamıştı.
-Bu görüşmelerde Mossad'ın rolü neydi?
-Mossad
-Ortak mıydı?
-Mossad her şeyi koordine ediyordu. Sorumlusu
Mossad'tı. Bu siyasi açıdan stratejik bağlar Mossad tarafından yaratılmıştı. Bu
ön görüşmeler sırasında Amerikalılar neredeydi?
Size
anlatmadığım bir hikâyem daha var. Tüm bu barış antlaşması uydurması Amerikalılar
tarafından bilinmiyordu. Başarı ihtimali nedir?
Açıkçası
bunu Tahmin etmesi zor. AMERİKA BAŞKANI İsrail
ve Arap liderleri arasında hâlâ çözülmesi gereken önemli konular ve fikir
ayrılıkları var. O zamanlar Başkan Carter'ın amacı Cenevre Konferansı olarak
bilinen Sovyetlerin, Amerikalıların, İsraillilerin, Arap ülkelerinin ve FKÖ'nün
bir araya gelip bölgesel barış anlaşmasına varacağı konferansa bizi geri
getirmekti. Bu onun rüyasıydı. Sonra Sadat ortaya çıktı ve onun önünü kesti. İsrail
ile iki yönlü bir barış görüşmek istiyordu. MISIR ARAP CUMHURİYETİ İSRAİL
PARLAMENTOSU, 1977 Allah'ın selamı ve rahmeti üzerinizde olsun. ANWAR SADAT MISIR
BAŞKANI Hepimize barış getirsin. Sadat, İsrail'e 9 Kasım'da geldi ve gittiğinde
her iki taraf da sonraki adım konusunda emin değildi. İlişki nasıl devam
etmeliydi?
30
Kasım'da, Mossad direktörü Haka'dan bir telefon aldım:
“Merkeze gel.”
“Sadat, İsrail'den Mısır'a ilişkileri
yönetmesi için bir elçi göndermesini istedi. Amerikan konsolosluğunda kalacak ve
tüm gayesi ve amaçları bir Amerikan gibi gözükecek.”
dedi. Sadat bu hareketi yalnızca İsrail ile
barış olarak değil, daha önemlisi Mısır ve Amerika arasında barış olarak da
gördü. Hâlihazırda Sovyetleri kapı dışarı etmişti ve Amerikalıları istiyordu. Amerikalıları
nasıl içeri alırsınız?
Kahire'de
Amerikan konsolosluğuna bir İsrailli koyarsınız, bunu kabul ederlerse içeridelerdir.
Yani Sadat Amerikalılarla anlaşmak istedi
-ve bunu sağlamak için İsrail'i kullandı.
-Kesinlikle öyle oldu. Kesinlikle. Haka
da,
“Git, ayarlamalarını yap. Yarın öğlen gel.
Seni Begin'le tanıştıracağım ve göndereceğim.”
dedi. Ertesi gün eşim ve ben, Mossad'ın
avukatına gittik, vasiyetimi yazdım ve ona vekâletimi verdim. Onu evde üç
çocukla bırakmaya hazırlanıyordum. Öğlen gittim:
“Haka, geldim.”
“Bekle.”
dedi. Bir gün geçti. Ertesi gün, ertesi gün. En
sonunda,
“Gitmiyorsun. Başkan Carter onaylamadı.”
dedi. Hanımlar ve beyler, Camp David
konferansının adı değiştirilmeli. Eskiden Jimmy Carter konferansıydı. Bence
kendisi Mısır'da piramitleri inşa eden atalarımızdan
daha çok çalıştı. Ama tarih, Mısırlılarla barışı sağlayanı Carter olarak gördü.
Amerikalıların ayak uydurmak dışında yapabilecekleri bir şey yoktu. Ama buna
gönülsüzdüler. Tabii sonralarda Carter, Camp David'in kahramanı oldu. Ama buna
alışması uzun zaman aldı. Ve ben maalesef, muhtemelen hayatımın fırsatını
kaçırdım. Vasiyeti ne yaptınız?
Vekâleti
yırtıp attım ki eşim kafayı yemesin. Mısır ile olan barış antlaşması Mossad'ı
devletin bir aracı, hatta siyasi bir aracı hâline getiren gizli diplomasi
kullanılarak elde edildi. Ortadaki gerekçelerden ötürü, böyle bir hareket ulu
orta yapılamaz. Gizlice yapılması gerekir. Ve aynı gerekçelerle, Arap ve İslam
ülkelerindeki hükûmetlerin yapısından ötürü, istihbaratın başı, günün sonunda
hükümdarın sırdaşı olur. İstihbaratın başına ulaşabilir ve onunla gizli
iletişim kurabilirseniz, temelde hükümdar ile iletişime geçmiş olursunuz. O
hâlde İran'dan bile bahsetsek Mossad
orada da çalıştı, evet. Lütfen anlatın. İranlılarla stratejik bir ilişki
kurduk. Bize petrol sattılar. Biz onlara, onlar için çok önemli olan, bizim
tecrübeli olduğumuz bir bölgede birçok şey sattık. En geniş anlamıyla, rejim
güvenliği veya devlet güvenliği. O zamanlar mesela, Şah, İran'ın 2.500'üncü bağımsızlık
yılını kutluyordu ve organizasyonun İsrail ana temsilcisi Mossad direktörü Meir
Amit'ti. Demokrasiyi ele alış şeklimiz başkaları tarafından benimsenmeyebilir. Bu
demokrasiyi sizin ele alış şekliniz mi yoksa halkınızın ele alış şekli mi?
Bugünkü
dünyada çok da farklı değil çünkü halkımla ben
oldukça yakınız. Bir keresinde bir Arap liderinin uçağına binmiştim. Bir
buçuk saat sonra,
“Asher Yatzar
“ duasını okumak zorunda kalmıştım. İRAN
İSTASYON ŞEFİ
“İnsanı birçok delikle yaratan
“ Bedensel işlevlerinizi gördükten sonra
okuduğunuz oldukça alim bir Yahudi duasıdır. Ben de sordum,
“Tuvalet nerede?”
Onlar da:
“Orayı görüyor musun?
Duvarda
bir kapı var.”
Duvara
baktım. Baştan aşağı altın kaplamaydı. Tuvalet, ayna, lavabo, her şey. Aynada
kendime baktım ve düşündüm,
“Ben, Reuven Merhav, Haifa'lı Dr. Walter
Markowicz'in oğlu, Böyle bir şeyin üstüne oturmalı mıyım?”
Kalktığımda
bir de baktım ki Hiçbir fark yoktu.
Tamamen aynıydı. Hayata bakış açımı değiştirmişti. İnsanlar fani şeyleri sahiplenmemeliler.
Onlara ait değiller. Hepsi emanet. Tahran'da Mossad temsilcisi olduğunuz
yıllarda, Şah rejiminin kontrolden çıktığını hissediyor muydunuz?
Olan
bitenler İran'daki son yılımda, tansiyonun
yükseldiğini hissedebiliyordum ve fark edilmeksizin olup biten her türden ufak
olaylar gerçekleşiyordu. Polis bıçaklanıp yaralanıyordu Zenginle fakir arasındaki farkları
görüyorduk, Şah'ı koruyan ordunun mensupları ve süslü villalarda yaşayan, Concorde
uçaklarla Paristen yemek getiren şımarık zengin insanlar Böyle devam edemezdi. O ana kadar, Şah ve
İran istihbaratıyla çok yakın ilişkilerimiz vardı. Ve tabii ki, muhalefet diye
bir şey ortada yoktu, en ılımlı muhalefet bile yoktu. Diktatörlük rejimi ile çalıştığınız
zaman muhalefetle konuşmak konusunda oldukça dikkatli olmanız gerekir. Biz de
onları tanımamak konusunda özen gösterdik. Her şey Şah'ı sinirlendirip bizi
kapı dışarı etmemesi içindi. Tahran'a geldiğimde, Reuven ile birlikte on gün
geçirdim. Onu uğurlamak için havaalanına gittiğimde bana ufak bir kâğıt
imzalattı:
“Alındı: Bir İranlı, sağlam.”
İkimiz
de fünyesi ateşlenmiş bir bomba olduğunu bilmiyorduk. Çünkü daha havaalanından
Tahran'a dönerken radyoda Esfahan'da, Tahran'da ve diğer on şehirde ayaklanmalar
olduğunu duydum. Kartopu çığ gibi büyümeye başlamıştı. Altı ay sonra, her şey
bitmişti. TAHRAN, KASIM 1979 İşler kesinlikle kötü bir yöne doğru gidiyordu, bu
yüzden Mossad'ın başı SAVAK'ın başına şöyle söyledi:
“Lütfen Geizi'ye olup bitenlerin evveliyatıyla
ilgili bilgi verin çünkü kendisi İsrailli diplomatların güvenliğinden de
sorumlu olacaktır.”
Şah,
Ocak ayının ortasında İran'dan ayrıldı. Bütün arabalar korna çalıp selektör yapıyordu.
Şok edici dehşet verici bir görüntüydü.
Birden başıma korkunç bir ağrı girdi.
“Ne yapacağız, şimdi Şah da gitti ve bize
düzeni sağlayacağı söylenip duruyordu?
Devasa
bir kalabalık, yüzlerce protestocu kazmalarla, levyelerle konsolosluğu bastı ve
İsrail konsolosluğunun duvarlarını kazmaya başladılar. Kısa bir süre sonra, konsolosluk
balkonuna Ayatollah Khomeini'nin oğlu Ahmad Khomeini ve FKÖ temsilcisi Hani Al
Hassan çıktı. Konsolosluk ele geçirilmişti. Arafat, Khomeini!
Arafat,
Khomeini!
Biz
de ne yapacağımızı düşünüyorduk. Yakınlardaki bir evdeki bir Yahudi tarafından
fark edildik ve çocuklarıyla birlikte dışarı çıkıp bizi zorla evlerine
sürüklediler. Bize inanılmaz iyi baktılar. Dışarı çıktığımızda Çocuklarıyla birlikte o da çıktı, çocukları
ona gitmemesini söylese de Tahran'a geri döndü. Geri döndü ve onu yakaladılar. Maalesef,
sonrasında idam edildi. Öğrenilmesi gereken stratejik ders, yatırımlarınızın ve
varlıklarınızın bulunduğu ve onları kaybetmek istemediğiniz bir diktatörlükte zorba
kişiyle ilişkileriniz olsa da, diktatör oyun dışı olduğunda bütün çok
yönlülüğünüzü ortaya koymalısınız, muhalefeti de tanımalısınız. Zeki ve
müstehzi olma ve kurnazca herkesle çalışabilme yeteneği öğrenmediğimiz bir
şeydi. O zamanlar müttefiklerimize karşı aşırı sempati besliyorduk ve zaman
zaman diğer tarafı zarar pahasına görmezden geliyorduk. Bu yüzden ufak bir azınlık
grubuyla iletişime geçtik, mücadelelerini sanki bizimmişçesine cansiparane
benimsedik. Mesela Lübnan ile olan ilişkilerimizi ele alalım. Çıkarlarımıza en
yakın olan azınlığı seçme eğilimimiz vardı. Bu noktada Lübnanlı Hristiyanlar
oldu. Gene de diğer gruplarla da çalışmak daha akıllıca olurdu: Şiiler ve
Dürziler ile. Ama durum biraz daha karmaşıktı. Orta Doğu'da şöyle bir kural
vardır: Ortada bir ziyafet yemeği veriliyorsa ve siz davet edilmemişseniz yakında
kendinizi ana yemek olarak servis edilmiş bulmanız epey olasıdır. Bu yüzden,
eğer bir şeyler oluyorsa bundan haberdar olup gelişmelerin nabzını tutmalısınız
ki gafil avlanmayın. GÜNEY LÜBNAN, HAZİRAN 1982 Birçok yılımı Lübnan'da
geçirdim.
“Lübnan'da geçirdim.”
derken Orada
yaşadınız mı?
Beyrut'ta.
Orada güvensiz hissettiniz mi?
Bakın
Beyrut Vahşi Batı'dır. Her an bomba
yüklü bir aracın yanından geçebilirsiniz, bu sizin için de olabilir, başkası
için de. Lübnanlı Hristiyanlar ile iş birliği ne zaman başladı?
76'nın
başlarında, Lübnan ordusunun dağılacağı kesinleşmişti. Ordu istihbaratının
başına bir mektupla,
“Düşmanımın düşmanı dostumdur.”
prensibine
dayanarak Beyrut'taki Hristiyan gruplara yardım etmeyi önerdim. O zaman
Hristiyanlar, düşmanımız olan Filistinliler ile savaşıyordu, yardım etmeliyiz
dedim. İstihbarat toplamamıza yardım ediyorlardı. Filistinlilerle savaşmamıza yardım
ediyorlardı. Filistinliler operasyonlarını Lübnan'a taşımaya başlamıştı ve bize
sorun yaratacaklardı. Ürdün'den ayrılan Filistinliler Onlar Ürdünde misafirdiler, mülteciydiler ve
oranın sahibiymiş gibi davranmaya başladılar. Lübnan'da güçlendiklerinde, orada
da aynı şekilde davrandılar, sanki sahibiymiş gibi. Güvenlik için şantaj
yaptılar. Kadınlara tecavüz ettiler. O zamanlar Lübnan hükûmetinin iktidarı
olan Hristiyanlarla ters düştüler ve olayların şiddetleneceği belliydi. Ain el
-Rammaneh olayıyla başladı. Filistinliler kontrol
noktaları oluşturuyordu. İsimlerine bakarak Hristiyanları teşhis ediyor ve
onları vuruyorlardı. Hristiyanlar da aynısını yapıyordu, hatta bazen kimlik
bile kontrol etmiyorlardı. İnsanlara bir domates gösteriyorlar, Filistin
şivesinde
“bandura
“, Lübnan şivesinde
“banadura
“ deniyordu. Her kim
“bandura
“ derse öldürülüyordu. Lübnan iç savaşının
açılış vuruşu bu oldu. 76'da Ordu İstihbaratına bir mektup yazmıştınız, Lübnan'daki
talihsiz varlığımızı başlatan esasen buydu, değil mi?
Bakın
biz Lübnan'daki Hristiyanlara yardım
etmeyi önerdiğimde hangi prensipleri değerlendirdiğimi size açıklamıştım ve bu
prensiplerin hiçbirinde İSK'nin Lübnan'a fiziksel olarak girmesi veya Beyrut'u
temizlemesi yer almıyordu. Ben Hristiyanlara kendilerini savunabilmesi için, kendi
başlarına yetmeleri için yardım etmeyi önerdim. Dün Arafat, Arik Sharon'u
Beyrut'a davet etti. MENACHEM BEGIN, İSRAİL BAŞBAKANI Dikkatli ol Arafat!
Arik
Sharon daveti hâlâ kabul edebilir. Değişimin asıl faktörü Sharon'du. Sharon
savunma bakanı olduktan sonra bir planı olduğu açıkça ortadaydı. FKÖ'nü gözden
düşürmek, Suriye'nin gücünü zaptetmek, FKÖ'nü Beyrut'tan çıkmaya zorlamak ve
Ürdün'e gelince, Ürdün'ü yeni bir Filistin'e çevirmek Filistin sorunumuzu
çözecekti. Ondan sonra Mossad'ı, planını uygulamak için kullandı. İş bu
konulara geldiğinde oldukça kararlıydı. Sharon bir şeye odaklandıysa hiçbir şey
önünde duramazdı. Ariel Sharon, Lübnan'a yeni bir düzen getireceğini ve Bashir
Jemayyel'i seçilmiş başkan yapacağını söyledi ve karşılığında Lübnan bizimle ayrı
bir barış antlaşması imzalayacaktı. LÜBNAN SAVAŞI, 1982 Saat 10:53. İSK zırhlı
birlikleri 50 dakika önce girerek operasyonun başladığını gösterdi. Kimse bir
askeri operasyonun nasıl gelişeceğini bilemez. Mossad savaşı önleyebilir miydi?
Mossad
böyle kararlar vermez. Burada Mossad'ın danışman sıfatıyla hareket etmesi
gerekiyordu. Ama sanıyorum danışman sorunla ilgili yeterli bilgi sahibi değildi
ve kendisine danışılmadı. Bir aile
fotoğrafı. Her şey ideal gözüküyor. Seçimlerden 24 saat sonra, yeni Başkan
Bashir, ailesiyle birlikte. Başbakan Begin, İsrail ve Lübran arasında barış
olmasını ümit ediyor. Önümüzdeki altı yıl boyunca Lübnan'ın başkanı
olacaksınız. İsrail ve Lübran arasında sizce barış olacak mı?
Tüm
dünyayla barış içerisinde olmak istiyoruz çünkü sekiz yıl süren kâbuslar ve
yıkım, sekiz yıl insanların evlerini kaybetmesi ve bizi evimizde, işimizde öldürmekle
tehdit eden keskin nişancıların, bombaların merhametinde yaşamak Tüm bunlar sona ermeli. Başka bir Arap
ülkesiyle daha barış sağlama planı başarısız oldu. Ters giden neydi?
İlk
sebep bilgisizlikti. Lübnan'da Lübnanlılarla muhatap olan adamlarımız Lübnan
konusunda tamamen bilgisizlerdi. Lübnan'da yaşadılar ancak nerede yaşadıkları
hakkında hiç fikirleri yoktu. Ülkeyi bilmiyorlardı, düşünce yapısını
bilmiyorlardı Lübnan karmaşık bir
ülkedir. Orada bir çocuğa
“Bir artı bir kaç eder?”
diye sorduğunuzda
“İki
“ yanıtını almazsınız. Çünkü iki etmesi
gerekmez.
“Duruma göre değişir.”
diye yanıt verir.
“Alıyor musun?
Satıyor musun?”
Ona
göre Ve böyle bir ülkeye bir grup
amatörü getirmek İşe yaramaz. Lübnan'da
“Tamam
“ demek, anlaştın demek değildir. O iş
bitmiş sayılmaz. Yalnızca
“tamam
“dır. Ondan sonra Dediğim gibi,
“Duruma göre değişir.”
Mossad'ın
anlayamadığı şey neydi?
Mossad'ın
siyasi tarafı anlaşılan o ki, tamam deyince iş bitmiş zannetti. Bölümün
başındakiler Sharon ve Begin'e gidip
“Dostlar, Lübnan'da yeni bir düzen diye
bir şey yok.”
demeliydiler. Sizinle gerçekten size özel barış
antlaşması imzalayacak Lübnan başkanı diye bir şey yoktur, çünkü bunu
açıkladığının ertesi günü tamamen farklı bir gündür. Öldürülebilir. Bashir
Jemayyel olayında, barış antlaşması imzalayacak şansı bile olmamıştı. Suriyeliler,
onun İsrail'i haddinden fazla bağımsız şekilde ele alacağını anladığında onu
öldürdüler. 180 kilo patlayıcının etkisiyle üç katlı bina tamamen çöktü. Titizlikle
planlanmış ve kusursuzca ortaya konmuş bir suikast. Burada özel izinle kayıt
aldığımız sırada henüz kimse Bashir Jemayyel'in öldürülüp öldürülmediğini
bilmiyor. 6 Haziran'da savaş çıktı. Bashir Jemayyel seçildi, sanıyorum Temmuz
ya da Ağustos'tu. Eylül'de öldürüldü. Birkaç gün sonra, Yahudi Yeni Yılı arifesinde
Sabra ve Shatila olayı oldu. Bashir'in öldürüldüğü gün, Beyrut'taydım. O gün
Mossad'ın oradaki bağlantılarımızı düzenleyen siyasi bölümünün merkezine
gittim. Orası aynı zamanda bazı Falanjistlerin istihbarat merkeziydi. Onları
orada oturmuş bıçaklarını bilerken gördüm. Bana gelip şöyle dediler:
“Bugün beyaz silahlar kullanacağız.”
“Beyaz silah
“ Lübnan'da bıçak demek. Oradan Sabra ve
Shatila'ya gittiler. SHATILA MÜLTECİ KAMPI Orada gerçekleşen korkunç katliamı
duyduğunuzda nasıl tepki verdiniz?
Bakın
ben kana susamış biri değilim. Sivillerin,
masum kadınların ve çocukların zarar görmesinden hoşlanmam. Ama bu Lübnan'daki savaş
kurallarının bir parçasıydı. Lübnan dışarıdan telefon kablolarıyla, içeride de
duvar kâğıtlarıyla bir arada tutulan bir ülkedir. Hepsi kendi eğitim sistemine
sahip 17 farklı sektörü bulunur. Savaştıkları her birkaç yılda bir yabancı bir
oyuncu gelip barış getirme sözü verir, sonra yereller ona ihanet eder ve tüm
süreç yeniden başlar. 1.000 yıldır savaşıyorlar. Hayatlarını düzene
sokacağınıza inanıyor musunuz?
O
zamanki, girip bir Arap ülkesinde karar veren olma veya bir Arap başkentini
fethetme fikri inanılmaz derecede aptalcaydı. Diğer taraftan, Mossad bekçi olarak da bana göre başarısız oldu. Yani
Mossad'ın başındakinin Başbakan'a
“Daha fazla ileri gitmeyin. Bu korkunç bir
hata.”
demesi
gerektiğini söylüyorsunuz. Bakın, 6 Haziran'da savaşa girdiklerinde, Haka
hükûmete epey sert şeyler söyledi. Ama Mossad bu konuda yeterince sert baskı uygulamadı.
AVRUPA BÖLÜM BAŞI Büyük soru şudur: Bir Mossad direktörü başbakanın stratejik
jeopolitik bir konuda karar verme sürecinde etkili olabilir mi?
Benim
fikrime göre yanıtı
“Hayır.”
Mossad,
Avrupa'da İsrailliler ve FKÖ yetkilileri arasındaki toplantıları kendi
kanalları aracılığıyla öğrendi. Bu yüzden Mossad direktörü Rabin'e koştu ve
dedi ki:
“Efendim, Avrupa'da bir şeyler oluyor
“ Ve benzeri şeyler. Rabin'in yanıtı,
“Boş ver. Farkındayım.”
oldu. Ne olup bittiğini onunla paylaşmadan,
söylemeden. Rabin, Osla görüşmelerine istihbarat servislerine danışmadan karar
verdi. Bunları yapmaya karar verdi çünkü içgüdüleri öyle söylüyordu. Peres
“İstihbarat servisleri ne biliyor ki?”
derdi.
“Barbarossa hakkında ne biliyorlardı?
Münih
hakkında ne biliyorlardı?
Pearl
Harbor hakkında ne biliyorlardı mesela?”
Bu
sebeple onları dinlemeye ihtiyaç duymuyordu. Peres'in Mossad'a karşı garezi mi
vardı?
-Mossad direktörüne?
-Garezi var diyemem ama küçük görüyordu. Stratejik jeopolitik
konular olduğunda kesinlikle onları dinlemiyordu. Dinlemiyor ve umursamıyordu. Operasyonel
konularda onları dinledi çünkü onlara bağımlıydı. Başbakan ve Mossad direktörü arasındaki
farklılıkların sebebi neydi?
Başbakanın
ilgilenmesi gereken çok daha geniş konuları vardır. Savunduğu ideoloji, siyasi
manevraları, iktidarının uzun ömürlülüğünü sağlaması Sizin yönetim seviyesiyle bu tarz bir kişisel
etkileşiminiz oldu mu?
Ben
direkt olarak yalnızca bir başbakana hizmet ettim, Başbakan Netanyahu'ya. Bir
keresinde bir sunum yapıyordum ve sunumumun yaklaşık üçüncü dakikasında başbakan
benimle aynı fikirde değildi. Söylediklerime itiraz etti. Ben de onun açtığı
yoldan gittim ve başbakan ile tartıştım. Başbakan oldukça cesurdu. Onunla
tartıştığımı görünce sesi bir oktav yükseldi. Onun sesi yükseliyor, peki ben ne
yapmalıyım?
Bence haksız. Ve biliyorum ki, öyle düşünen
tek kişi de ben değilim. Bu yüzden tartışma git gide kızıştı. İSRAİL BAŞBAKANI Bunlar
gerçeklerse ki öyleler Kırmızı çizgi nerede çekilmeli?
Kırmızı
çizgi tam olarak Burada çekilmeli. 1.
AŞAMA, 2. AŞAMA SON AŞAMA Öncesinde çekilmeli
İran'ın nükleer bomba yapmak için gerekli olan nükleer zenginleşmedeki ikinci aşamasını tamamlamadan önce. İsrail'in
amacı bölgede bir nükleer silah yarışını engellemektir. İran'a kaybederseniz bütün
Orta Doğu'ya kaybetmişsinizdir. Sürekli tehdit altındasınız ve böyle bir tehdit
altında ülkenizi düzgün idare etmek zor. Dördüncü Milli Nükleer Teknoloji Yıl
Dönümü Kutlaması Bugün nükleer
teknolojinin tamamı İranlı bilim adamlarının elindedir. En iyisi olduğumuza
şüphe yok. İran bir Şii
ülkesidir. Etrafındaki Sünni Arap ülkeleriyle ciddi çatışma hâlindedir. Çıkarları
bizimkine ters olan bölgesel gücüne rağmen inanın ya da inanmayın çıkarları
bize bu kadar paralel olan başka bir Arap ülkesi daha yoktur. Suudi Arabistan, Birleşik
Arap Emirlikleri, Bahreyn, Kuveyt, Umman. İsrail'in bu ülkelerle aynı gemide
olduğunu söylerseniz yanlış olmaz. Meir Dagan yeni Mossad direktörüydü. Bana,
Arap dünyasına odaklanmamız gerektiğini söyledi. Bizimle resmi bağları olmayan
ülkelere yatırım yapmamız gerektiğini söyledi. O hâlde Dagan zamanında,
-bazı operasyonlara
-Detaya girmek istemiyorum, ama
jetlerimizi acil uçurma ihtiyacını ortadan kaldıracak her konuda o vardı. Yabancı
basın kuruluşlarına göre, birkaç İran nükleer bilim adamı tuhaf ölümler
yaşamış. Operasyonlar her daim olur, yalnızca
İsrail yapmaz. Ayrıca İran'a karşı olan mücadele yakın mesafeden silahla
öldürmek gibi bilindik istihbarat yöntemleriyle yürümüyordu, yeni silahlar da
kullanılıyordu, siber ve Stuxnet gibi. Kendi kendine çoğalabilen bir solucan
virüsü sistemlerin içerisinde dolaşıyor ve izlerini ortadan kaldırıyor. Sence
İsrail mi yaptı?
Tahminim
onlar yapmış olsa bile bunu asla kabul etmezler. Kaynağı belirsiz olan kısıtlı
önlemler misilleme ve eskalasyon gerektirmezler. Ben, bu tarz önlemler alınması
taraftarıydım ve Yani bu bölgesel
müttefikler stratejik amaçlarımızı anlamaya yetecek düzeyde miydiler?
Duruma
göre değişir. Tehdit tamamen ortadan kalkmamıştı. Netenyahu ve Dagan iyi
anlaşıyorlar mıydı?
Netenyahu
ile onun beni ilgilendiren bütün toplantılarında vardım. Makul davranıyorlardı.
İyi ya da kötü özel bir durum yoktu. Nihayetinde Dagan'ın başbakanla ilişkisi
terse döndü. Bilirsiniz, iki kişi arasına bir soğukluk girdi mi, bunu
hissedersiniz. Az bile konuşulsa bunu anlarsınız. Önemli bir fikir ayrılıkları
oldu. Netanyahu İran'ı bombalamaktan bahsetti. Dagan neden bu kadar karşıydı?
Bence
Dagan'ın, savaşa girmeden önce, sizi nereye götüreceği belli olmaz, atılabilecek
birçok adım olduğuna ve savaşa girmeden önce elinden gelenin en iyisini yapman
gerektiğine olan inancı tamdı. Mossad direktörü Meir Dagan, İran'ın nükleer
reaktörlerine havadan saldırmanın aptalca olduğunu söylüyor.
“Hiçbir avantaj sunmuyor.”
Yani
Başbakan Mossad direktörüne karşı koyacaktı. Gerçekten saldırma niyeti var
mıydı?
Niyeti
vardı. Ve Hazırlandı, yatırım yaptı ve
büyük bir inaçla şöyle söyledi:
“Tarih bizi bir başımıza bırakacak olursa kendi
başımıza kendimizi savunacak güçteyiz.”
1938
yılındayız ve İran Almanya oldu. Ve atom bombası yapmak için hızla çalışmaya
devam ediyor. İran'ın nükleer hırslarının durdurulması gerekiyor. Durdurulmalılar.
Hepimiz derhâl durdurmak zorundayız. 2012'de doruk noktasına ulaştı. O
toplantıyla ilgili meşhur bir söylenti vardır. O toplantıda, ilgili kişiler
operasyonel olarak yapılabilir olduğunu söylediler. Ama sonra ne oldu?
Amerikalıların
ve İranlıların tango yapar hâlde müzakere ettikleri ortaya çıktı. Bu noktada
İsrail'de soru şu: Biz ne yapacağız?
İki
seçenek var. Birinci seçenek: İsrail,
“Uzmanlığımız ve bilgimizle onları
içeriden etkilemek için müzakerelere katılacağız.”
der. Ama hükûmet tersini yapmayı seçti, bu
görüşmeleri tarihi bir hata olarak niteledi ve düşmanlığını ilan etti. Amerika
İran'la nükleer silaha sahip olmasını engelleyen uzun vadeli ve kapsamlı bir
anlaşma yapmıştır. Bugün ne görüyoruz?
Birincisi,
neden aksiyon almadı bilmiyorum. Tarihi büyük bir soru olarak kaldı.
-Babaşkan neden aksiyon almadı?
-Sizce
korktuğu için mi?
Korkunç
bir hata olabileceğini anladığı için mi?
Dediğim
gibi, tarih söyleyecek Ne oldu, neden
oldu bilmiyorum. Yalnızca benim fikrime göre, kendisini de hayal kırıklığına
uğrattı. Varmış oldukları anlaşmanın temelde İran'ı en çok ve en uzun süre
boyunca yavaşlatacak olduğuna bütün dünya hem fikir, değil mi?
Çünkü
İran'ın nükleer tesislerine saldırmak onları geri püskürtecek de Ne kadar, iki yıl mı?
Üç?
Dört?
Ama
İran halkını birleştirecek ve İsrail'e saldırmak için bir sebep verecekti. Japonların
Pearl Harbor'da yaptıkları kadar büyük bir hata olurdu. Pearl Harbor'daki
saldırıyı yöneten Amiral Yamamoto bu fikre karşıydı. Saldırma emri verildi ve
bunu mükemmel bir şekilde yerine getirdi. Bu Japonya'nın yok edilmesine ve Amerika'nın
Japonya karşısında savaşa girmesine sebep oldu. Bence Lübnan'ın aksine, İran
dönemindeki Mossad direktörleri hem Dagan hem de halefi mesleki fikirlerince bu
hareketin yararlı olmayacağı, büyük zarar vereceği ve hatta dünya savaşına
sebebiyet vereceğini başbakana net izah ettiler. Bakın bugün dünyada neler
oluyor. Bütün geleneksel savaşlar çok çok kötü bitiyor. Amerika'nın Irak ve
Afganistan sonrası yaşadığı sürece bakın. Hatta bize bakın. Bir çeşit savaş
başlatıyorsunuz, nasıl olacağı veya neye benzeyeceği ile ilgili %98 fikriniz
var ve beklediğinizden farklı sonuçlanıyor. Tonla paraya ve insan hayatına mal
oluyor. Birçok amaca farklı şekillerde de ulaşılabilir. Üstü kapalı bir
şekilde. Bu nedenle bazı organizyonların kullanımı CIA, MI6 ve İsrailli
organizasyonlar gibi Çok daha düşük
maliyetle devasa kaynaklar yatırmadan ve kayıp yaşamadan benzer sonuçlara
ulaşılabilir. Bu yüzden bu organizasyonlar gelişiyor. Bu organizasyonlara hiç
ihtiyaç duymamayı tercih ederdik. Ama orası daha çok uzakta. Altyazı çevirmeni:
Utkun Birsen||
« Prev Post
Next Post »