Print Friendly and PDF

Translate

HaMossad: Sipur Kisuy (2017)

|

 


Mini Dizi 60 dk

Yönetmen: Duki Dror   

Senaryo: Duki Dror, Yossi Melman, Chen Shelach       

Ülke:

İsrail İsrail

Sezon:

1.Sezon

Tür: Belgesel

Rating: 7.5

Vizyon Tarihi:

01 Haziran 2017 (İsrail)

Dil: İbranice

Müzik: Tom Darom, Assa Raviv             

Nam-ı Diğer: Inside Mossad

Oyuncular:    Yossi   Alpher,    Ram Ben Barak ,    Gad Shimron

Altyazı

Gizli servisler bir ülkenin politik açıdan sağlığının ölçüsü ve bilinçaltının tek gerçek dışavurumudur.

-Merhaba.

-Merhaba dostum. Başlayalım mı?

 Evet. 1950'lerin başlarında bir İSK subayının çift taraflı çalıştığını keşfettiniz.

-Alexander İsraeli'yi diyorsun.

-Kesinlikle. Ona ne olduğunu söyleyebilir misiniz?

 Alexander, İsrail Hava Kuvvetlerinde yüzbaşıydı, Roma'daki Mısır konsolosluğuyla irtibata geçmişti ve onlara İSK ve Hava Kuvvetleriyle ilgili belge sağlamak konusunda bir anlaşmaya varmıştı. Karşılığında, kendisine   para ödenecekti. Bunu öğrendiğimiz anda onu bulmak için bir numara yaptık, sonra onu Paris'te, bizim adamlarımızdan birinin kullandığı bir arabaya bindirdik ve oradan da İsrail'e giden bir uçağa bindirdik. Onu uçağa koymak için bir iğne yapmışlar ve bu onu öldürmüş. Sonra?

 Panik oldu mu?

 Panik falan olmadı. Mossad'da görev yaptığım süre boyunca paniğe benzer herhangi bir şey hatırlamıyorum. Tüm hikâyenin suratınızda patlamasından hiç endişe etmediniz mi?

 Kesinlikle. Bakın, hikâye ortaya çıksaydı Mısır'daki tüm ajan ağımız ifşa olacaktı. O yüzden karar haklı olarak bunun gizli tutulmasıydı ve cesedi ortadan kaldırmaktı. O hâlde cesedi ne yaptınız?

 Cesedi ne mi yaptılar?

 Nihayetinde, denize attılar. Uçağın kapısını açıp denize mi attınız?

 Aynen öyle. Evet. Bugün geri dönüp baktığınızda

-hiç bundan rahatsızlık 

-Sence rahatsız mı olmam gerekiyor?

 O zamanlar görevimi yerine getirmek adına yaptığım hiçbir şey beni rahatsız etmedi. Ama onu gömebilirdiniz ve ele geçirilip gömüldüğünü raporlamazdınız. Bu  taktiksel bir değerlendirmedir. Yidiş dendiği gibi

“Böyle de olabilirdi, öyle de olabilirdi.”

 Umarım bu ateş etmiyordur. Yurt dışından gelen saldırı timi dün Tunus'a vardı.

“Mühendis

“ Mohammad Al-Zawiri geldiğinde ona yaklaşıp yakın mesafeden defalarca ateş etmişler. Tunus medyası

“Mühendis“in Hamas'ın askeri kanadıyla derin ilişkiler içerisinde olduğu iddiasında. Suikastinden çok kısa süre önce Tunuslu bir gazetecinin onunla röportaj yaptığı ve daha sonra havaalanına gittiği söyleniyor. Gizli Kimlik: Tıpkı Filmlerde Olduğu Gibi İlginç değil mi?

 Rutin.

-Filmlerdeki gibi.

-Efendim?

 Belki biz de hiçbir fikrimizin olmadığı bir Mossad operasyonunun parçası olmuşuzdur. Daha da kötüsü: Belki de siz İran istihbaratısınızdır. Belki de beni öldüreksinizdir. Bilmek imkânsız. Asla bilemezsiniz. Böyle kirli bir iştir.  İranlı bir nükleer bilim adamının suikasti  Mossad'ın özel denizaşırı suikast timi  “Kidon.”

-Evet. Arkasında onlar var. Mahmoud Al-Mabhouh'un suikastinde polis İsrail istihbarat ajansı Mossad'ı gösteriyor. Uluslararası medyada, Mossad'ın imajı Cinayet A.Ş. şeklinde. Bay Bakan, Mossad hakkında yorum. Bence çok fazla James Bond filmi izlemişsiniz ve daha fazla film izlemenizi tercih ederim. Bu yalnızca bir imaj mı yoksa gerçek mi?

 Mossad'ın imajının yıllar boyunca bu yönde geliştiği konusunda size katılıyorum. Bu gerçek. Bu konuda  Bu konuda söylenecek bir şey yok ancak bu Mossad'ın yaptığı işin marjinal bir kısmıdır. Hangi noktada suikast yapılmasına karar veriliyor?

 Bakın, bir terörist organizasyonu saldırı gerçekleştirmek istiyorsa bir çeşit geleneksel savaş başlatıp üslerine ulaşıp göğüs göğüse muharebe edebilirsiniz, bilerek abartıyorum ve en sonunda onları yenebilirsiniz ya da onlarla farklı şekilde mücadele edebilirsiniz. Liderliğinin bir kısmını çalışmaz hâle getirebilirsiniz. Orada olan bitenlerle ilgili   istihbarat toplayarak mücadele edebilirsiniz. İstihbarat ve gizli yollardan mücadele edebilirsiniz. Mossad'ın amacı budur.

“Zekice bir danışmanlıkla savaşmanıza gerek kalmaz.”

 Şimdi, bizim imajımız 

“Cinayet A.Ş.”

 imajının Orta Doğu'da bir faydası olduğunu düşünüyor musunuz?

 Düşünüyorum. Genel olarak, evet. İsrail'in uzun kolu, gitmesi gerektiğini düşündüğü herhangi bir yere kadar ulaşabilir ve  Bu bir imaj meselesidir ve aynı zamanda doğrudur. Şöyle diyelim: İmaj, gerçeklerden çok uzak sayılmaz ve bazen gerçek kurgudan daha gariptir. Ve bunu söyleyerek imaja katkıda bulunmuş oldum. Peki. Mossad ne zaman güçlü bir örgüt olarak bilinmeye başladı?

 Adolf Eichmann ele geçirildi. Tüm zamanın en korkunç canavarlarından birisi artık Yahudilerin ellerinde. 1960'ta bir anda, Ben

-Gurion Knesset'te kalkıp konuşmaya başlıyor:

“Dünyanın öbür ucundaki Nazi suçlusunu yakaladık ve hakim önüne çıkması için İsrail'e getirdik.”

 Bütün dünya şok oluyor.

“Vay be, bu nasıl bir örgüt. Ne kadar yetenekli“ diyorlar. KUDÜS, 1961 Hanımlar ve beyler, karşınızda bir ulusun yok edicisi, insan ırkının düşmanı duruyor. Eichmann'ı yakalamak için Buenos Aires'ten ayrıldığınızda tarihi bir göreve çıktığınızı hissediyor muydunuz?

 Kesinlikle evet. OPERASYON DİREKTÖRÜ 1950

-1981 Evinin dışında gözetlemeye başladık. Ona yaklaşıp İspanyolca,

“Un momentito, Senõr“, dedim ve onu etkisiz hâle getirdim. Sonra onu arabaya koyduk. Adam bütün yol boyunca sessiz kaldı. Onu hazırlayacağımız bir odaya geldik ve ilk soru şu oldu:

“Adın ne?“

“Ricardo Klement.”

 dedi. Arjantin'de Ricardo Klement olarak yaşıyordu.

“SS numaran kaç?”

 diye sorduk. Bu noktada birebir SS numarasını söyledi.

“Peki şimdi adın ne?”

 O da,

“Adolf Eichmann

“ dedi. Birkaç saniye sonra,

“İçecek bir şey istiyorum ve kırmızı şarabınız varsa kırmızı şarap isterim.”

 dedi. Kırmızı şarabımız yoktu. Hiç bir an için onu öldürmeyi düşündünüz mü?

 Asla. Emirlerimiz kesindi:

“Hayatta getirebilmek için ne gerekiyorsa yapın.”

 Hiç intikam hissiyatı yaşamadınız mı?

 Hayır, yaşamadım. Kindar değildim, yeteneğimizle gurur duyuyordum. Sizce bunun halkla ilişkiler açısından Mossad'a katkısı ne oldu?

 Olay ortaya çıktığında hiç şüphe yok ki büyük yankı uyandırdı. Şunu söyleyebilirim  Bence Mossad o zamanlar halkla ilişkilerle ilgilenmiyordu. İzole bir kurumda, çok daha önemli işlerle meşgul bir birimdi. KAHİRE, 1957 Albay Nasser bir geçit düzenliyor ve tüm bu geçidin dünyaya Mısır ordusunun gücünü göstermek için yapıldığı belli. Nasser ve barış hiç bir arada olmadı. Nasser'in İsrail ile barışın düşmanı olduğunu düşünüyoruz. Kendisinin de söylediği gibi:

“Kan gölü ve deniz dolusu ateş.”

 Bence onun bu sözüne bakmalıyız. 1960 yılından bahsediyoruz. İsrail Devleti 10 yaşındaydı. Hâlihazırda iki savaştan geçmiştik ve tek bildiğimiz Nasser'in sıradaki savaşa hazırlandığıydı. Mısırlılar 100 Alman bilim adamını işe aldılar, bazıları Almanya'da ama çoğu Mısır'da çalışıyordu. Mısır'da bir Alman birimi İsrail'de herhangi bir noktaya ulaşacak uzun menzilli roketler geliştiriyordu. Bu konuda ne yapacağız?

 Operasyon direktörüne Skorzeny'yi yetiştirmeyi teklif ettiğimde bana:

“Bunu başarabilirsen avucumun içerisinden saç çıksın.”

 dedi. Albay Otto Skorzeny Nazi savaş makinesinin yetiştirmiş olduğu en gözüpek komandoydu. Bir zamanlar Avrupa'daki en tehlikeli adam olarak bilinirdi. Hitler'e yakın olan subaylardan biri değil miydi?

 Evet. Alman ordusunun komandolarından sorumluydu. Çok büyük bir   ordu adamıydı. Il Duce özgür, insanlar mutlu  Tüm dünyada eski Nazileri kovalarken Mossad örgütüne eski bir Nazi subayını mı aldınız?

 Tüm teknisyenlere ve Mısır'daki tüm Alman yetkililerine ulaşmamızı sağlayan olumlu bir adımdı. Kildare Kasabası, İrlanda Herr Skorzeny, savaştan bu yana savaşta kullandığınız yöntemler için diğer milletler tarafından size ulaşılmış olmalı.

-Bu doğru mu?

-Evet, doğru. Sizden ne yapmanızı istediler?

 Bazı özel işler. Bu kadar yüksek rütbeli bir Nazi subayını nasıl yetiştirmeyi başardınız?

 Ana fikir, Skorzeny'ye korku yerine özgürlüğünü teklif etmekti. Bu mahkeme Adolf Eichmann'ı idama mahkûm ediyor. Eichmann asılmıştı. Dünya üzerindeki hiçbir eski Nazi hedef olup olmadığını bilemezdi. Temelde onu öldürmeme sözü verdiniz. Onun gibi bir şey, evet. Ona dokunmayacağımızı söyledik. Aksine onu koruyacaktık. Bildiğiniz gibi Eichmann'ı kaçıran insanların sizi de aradıkları hakkında bazı haberler var. Gelebilirler, ben de onları gerektiği gibi karşılarım.

-Gerektiği gibi derken?

-Nasıl hak ediyorlarsa. Sizi korkutmadı mı?

 Savaş yaralı bir Nazi suçlusuyla iş birliği yapmak?

 Benim de kendi yaralarım var. Birçok yara. İsraillilerin peşinizde olduğunu varsayalım. Canlı ele geçirilir misiniz?

 Mesela uykumda yakalandım diyelim, onları engelleyemem. Ama hayatta kalırsam bu başka bir soru.

-Hayatta kalacağınızı düşünmüyor musunuz?

-Duruma göre değişir. Skorzeny bilgi akışı sağladı ve   bilim adamlarını korkutmakta rol oynadı. Bilim adamlarının bizzat kendilerine ve ailelerine isimsiz mektuplarla ve telefonlarla başladı.

MISIR'DAKİ ALMAN ROKET BİLİM ADAMLARI KORKU İÇERİSİNDE YAŞIYOR

Kahire'deki bir bilim adamının adresine bombalı mektup gönderildi ve sekreterini kör etti ama bilim adamı zarar görmedi. Güney Almanya'da Kleinwaechter'i   öldürmeye çalıştırlar ama başarısız oldular. Programın başlarındaki adamlardan biri Krug, bir gün ofis anahtarını bıraktı ve bir daha dönmedi. İstihbarat işleri anlamında burada sıra dışı bir şey yok. Şehrin bir bölümünü ele geçirmek, fahişelikten ve uyuşturucu ticaretinden haraç almak istediğinde Mafya da böyle çalışır. Ocak 1965'te, Mısır'da tek bir Alman bilim adamı veya mühendis kalmamıştı. Arkadaşlarının onlara ihanet edildiği hakkında hiçbir fikirleri yoktu. Cenazesinde Nazi selamı veriyorlardı.

-Gerçekten mi?

-Evet, Youtube'da var. Tamam, bakarım. Skorzeny, Youtube. MÜNİH, 1972 MOSSAD DİREKTÖRÜ Bizi Münih'te İsrailli atletlerin saldırıya uğradığını ilk duyduğunuz ana götürebilir misiniz?

 Münih Olimpat köyünden gelen sıcak habere göre bu sabah erken saatlerde silahlı Filistin gerillaları İsrail takımının uyuduğu odaları basmış. Silahlı adamlar iki İsrailliyi öldürdüler ve an itibariyle yirmi atleti ve altı görevliyi rehin tutuyorlar. Oraya uçmadan önce, Almanlar net bir şekilde atletleri kurtarmak konusunda İsrailli askerlerin görev alamayacağını belirtti. Golda bana,

“Zvika, senden rica ediyorum, Senden gitmeni rica ediyorum, böylelikle en azından orada ne olup bittiğini öğrenebiliriz.”

 dedi Gittiğimde, Alman polisi beni görmezden geldi. Onlara sordum:

“Söyleyin, siz ne yapıyorsunuz?”

 Tek kelime konuşmadılar.

“Size verecek bir yanıtımız yok. Onların kurtarılmasıyla ilgileniyoruz.”

 Atletlerin tutulduğu binadan helikopter pistine giden yolda duruyorduk. Her iki tarafta da on binlerce insan bekliyordu. Sonrasında   asla unutamayacağım bir şey gördüm. Atletler, elleri ve ayakları birbirine bağlı sürtünerek ilerliyorlardı. Yanlarında Araplar yürüyorlardı. Kesin bir sessizlik. Ve değişmiş Almanya'ya baktım. Alman ordusu nerede?

 Burada neler oluyor?

 Tepeye doğru çıktıklarını biliyordum ve ben de bir helikoptere binecektim. Helikoptere binmeme izin vermediler, Alman polisi izin vermedi. Beni orada istemediler. Kalabalığı yardım  ve helikoptere bindim. Rehinelerle birlikte olan gerillalara helikopterle havaalanına indikten bir süre sonra pusu kurulmaya çalışıldı. Orada bir Alman jetine binip bir Arap ülkesine gitmeleri bekleniyordu. Alman hükümeti bunun İsrailliler için kesin olarak ölüm anlamına geldiğini ve kararın gerillaları etkisiz kılmak veya öldürmek olduğunu söylediler. Polis keskin nişancılarının önce ateş açtığını belirttiler. Bir Alman keskin nişancısının yanındaydım. Eski Alman tüfeklerini kullanarak   ateş ediyorlardı. Dürbün falan hiçbir şey yok. İçler acısı bir durumdu çünkü helikoptere bir fosfor bombası attılar ve helikopter ateş aldı. Hiçbiri   hayatta kalmadı. Hayatım boyunca unutamayacağım bir görüntüydü. Almanya  Almanya ile ilgili ne isterlerse söylesinler. Benim gördüğüm bu değildi. Bir jenerasyon yetmedi. Sayın Başbakan, dünya hükümetleri bir şey yapmazsa ne yapacaksınız?

-Kendimizi korumamız gerekiyor.

-Nasıl?

 İSRAİL BAŞBAKANI Bilmiyorum. Dürüstçe söyleyeyim. Ne yapacağımızı biliyor olsaydım size söyleyeceğimi sanmıyorum. Terörist örgütlerle nasıl mücadele ettiniz?

 Bakın, her savaşta, istihbarat, savunma ve engelleyici önlemler vardır.

“Engelleyici önlemler

“ derken hedefleyerek öldürmeyi mi kastediyorsunuz?

-Dinleyin 

-Golda'dan Münih katliamını düzenleyen terörist liderleri öldürme emri aldınız. Bunu nereden duydunuz?

 Raporlandı. Konuşuldu. Ne?

-İsrail suikast düzenlemedi mi?

-Ben  siz bunu nereden  Gazeteler öyle diyor. Golda bana emir vermedi. Neden?

 Çünkü benim emre ihtiyacım yoktu. Zayiat vermeyi engellemeliyiz ve her nerede olurlarsa olsunlar İsrailli hayatları ve kaynakları kurtarmalıyız. Bazı durumlarda, belirli düşman aktivitelerinden haberdar oluyoruz ve başka çaremiz olmadığında bu engerek yılanının bizi ısırmadığından emin olmalıyız. Onları uyardım ve kardeşlerime şöyle dedim:

“Dikkatli olun!

 Mossad hepinizi tek tek avlayacak.”

 Bir anda Filistin liderleri beklenmedik ölümler yaşamaya başladı. Bir Filistinli Lefkoşa'da yatağında patladı. Bir başka Filistinli'nin arabası patladı. Fransa'da huzur içinde yaşıyorsunuz. Hayatınızdan endişe etmiyor musunuz?

 Hayır, etmiyorum ama şeytanı kışkırtmamayı tercih ederim. BOMBAYLA ÖLDÜRÜLDÜ Çeşitli rütbelerden sayısız Filistinli'nin hayatı erken bitti ve herkes bunun koordineli bir İsrail operasyonu olduğunu anladı. Bu katillerin liderleri, ya Avrupa'ya kaçtılar ya da orada öldüler. Filistin devrimi güçlenmeye, sağlamlaşmaya ve nihai amacı doğrultusunda istikrarlı adımlarla ilerlemeye devam ediyor: Filistin topraklarında demokratik bir Filistin devleti kurmak. Münih'ten önce Avrupa'da görev yapmıştınız. Filistin terör hücrelerinin orada çalıştığını farketmediniz mi?

 Bakın, ben Avrupa bölüm direktörüydüm. Filistin hareketi öğrencilerini Fatah için yetiştiriyordu ve Yahudilere karşı terör saldırılarında bulunmak üzere öğrenciler arasından saldırgan hücreler oluşturduklarını öğrendim. Onlar arasında Abu Jihad ve Yasser vardı ve ben şöyle bir tavsiyede bulundum:

“Şunu emekleme evresindeyken öldürelim.”

 Dedim ki:

“Bu heriflerin icabına bakalım. İsterseniz tek tek. İsterseniz hepsini birden tek seferde.”

 Ve yanıt

“Hayır

“ oldu.

“Tek tek

“ ve

“hepsini birden

“le neyi kastediyorsunuz?

“Tek tek

“ olunca tek bir kişi seçiyorum.

“Hepsini birden

“ olunca hepsinin bir odada olacağını biliyorum, hepsini öldürüyorum. Hepsini nasıl öldürüyorsunuz?

-Teknik açıdan mı?

-Evet. Çok basit.

-Nasıl, silahlarla dalıyor musunuz?

-İçeri girip kimin vurulması gerektiğini düşünüyorsanız vuruyorsunuz. Bomba nasıl olur?

-Onu ben bile yapmak istemedim.

-Neden?

 Çünkü masum insanları da öldürür. Alakasız grupları öldürmezsiniz. Düşmanlarınızı öldürürsünüz, hasımlarınızı çünkü onları öldürerek başkalarının hayatını kurtarırsınız. Kural budur. MOSSAD DİREKTÖRÜ Suikast düzenlemenin etkili bir araç olduğunu düşünüyor musunuz?

 Her olay kendi şartları içerisinde değerlendirilmeli ama genel olarak etkili bir araçtır. Yani siz suikast politikasını destekliyor musunuz?

“Suikast politikası

“ diyemem.

“Yüksek veya düşük rütbeli teröristleri hedef almak.”

 derim. Diğer birçok araçla birlikte teröre karşı savaşta kullanılması gereken bir araçtır. Terörist veya devlet liderlerini hedef almak konusunda ne düşünüyorsunuz?

 Size kişisel fikrimi söyleyeceğim: Terörist liderleri, evet. Devlet liderleri, hayır. Sizce Khaled Mashaal suikast düzenlenecek kadar önemli bir şahıs mıydı?

 İnsanlar o vakit Mashaal'ın dikkate almaya değecek kadar yetkin olmadığı konusunda yanılıyorlardı. Kendisi o zaman olduğu gibi şimdi de Hamas'ın lideri.

KUDÜS, 1997

 Bir aylık arayla Kudüs'te birçok ölüm ve yaralanmaya yol açan iki adet saldırı oldu. Erkekler, kadınlar ve çocuklar, küçük çocuklar öldürüldü. Başbakan olarak bu cani teröristlerle gücümün yettiği yere kadar savaşmak benim görevim. Ve biz istihbarat örgütlerine Hamas'la mücadele etmenin yolları soruldu. Bir şeyin ters gitmesi durumunda İsrail'in Kral Hussein ile olan ilişkisini bozmasından korkmadınız mı?

 Evet, kesinlikle, bu yüzden ilk başta oraya bir operasyon düzenlemektense Ürdün'den binlerce kilometre uzağı tercih ettim ve Khaled Mashaal'ı hedef almadım. Neden?

 Hassasiyet yüzünden. Operasyon devam etti. Başka birisini mi öldürmeyi düşündünüz?

 Savaşçılar hâlihazırda yerini almıştılar. Sonra bir Cuma günü, Savunma Bakanı ve Shin Bet'tin Direktörü Başbakanı görmeye gittiler ve dediler ki,

“Neden Mossad'ın beş ajanını oraya gönderiyoruz?

 Neden bütün kötülüklerin çıktığı yer olan Ürdün'e göndermiyoruz?”

 Sonra Başbakan:

“Tamam, Ürdün olsun.”

 Sinirden kuduruyordum.

“Bu nasıl olur?

 Odada ben yokken bir Mossad görevine karar veriyorlar. Bana danışmadan?

 Bunun anlamı ne?

 Böyle olmaz.”

 dedim. Başbakanı buldum ve onunla konuştum. Ve sesimi de yükselttim. Hafta sonunu bunu yapıp yapamayacaklarını öğrenmeye çalışmakla geçirdim. Sorumluluk benimdi çünkü en sonunda görevi inceledikten sonra:

“Mantıklı ve yapabilirler.”

 dedim. İlk suikast göreviniz miydi?

 Operasyonel geçmişime girmeyeceğim, ama Mashaal görevinin Mossad'ın operasyon birimindeki onuncu yılımda olduğunu söyleyebilirim. Bir istihbarat görevlisinin birime görevde dahil olması yaygın bir durumdur. MOSSAD İSTİHBARAT GÖREVLİSİ 1989

-1999 Bir insanı öldürmek olan bir göreve nasıl gidiyorsunuz?

 Ben  Şöyle anlatayım. Mashaal'ı öldürme kararıyla tamamen barışıktım. Başbakan'ın emri sessizce hâlledilmesi yönündeydi çünkü Amman'da Mashaal'ın arabasına bomba koymak veya uzaktan keskin nişancıyla vurmak veya yakın mesafeden pompalı tüfekle vurmak gibi şüphe uyandıracak operasyonların İsrail Ürdün ilişkilerinde büyük bir krize sebep olacağını biliyordu, o yüzden bizden sessiz, fark edilmeyecek bir operasyon yürütmemizi istedi. Bir kimyasal geliştirdik, bu kimyasal insan derisiyle temas ediyor, birkaç saat sonra temas eden kişi hastalanıyor, bayılıyor ve kimyasal uçuyor. Suikast timi bu kimyasalı sokaklarda masum insanlarda denedi. İki kişi hedefe arkasından yaklaşıyor. Biri üzerine sprey sıkıyor, diğeri de sallayarak açtığı kola kutusuyla bütün kutu içeriğini hedefin üzerine atıyor. Üzerine sıkılan kişi arkasını dönüyor ve yalnızca bir kola kutusu gördüğü için üzerine gelenin kola olduğunu düşünüyor. Ürdün'e panzehirle birlikte geldim, olur da Mashaal için getirdiğimiz zehir adamlarımızdan birine bulaşırsa beni bulacak ve panzehri alacaktı. O sabah otelin havuzundaydım. Orada olmaması gereken birimden biri çıkageldi. Kalktım yanına gittim ve bana,

“Problem var.”

 dedi. Geçtiğimiz Perşembe günü Amman'daki Hamas ofisinin yanında, Khaled Mashaal çocukları ve korumasıyla birlikte yürüyordu. Bir Hyundai yanaştı ve içinden iki adam çıktı. Mashaal'a yaklaştılar, kafasının yanında bir cihazı çalıştırdılar ve kaçtılar. Mashaal yere yığıldı, koruması bir taksi çağırarak peşlerinden gitti. Operasyonun kötü gittiğini duyduğunuzda nasıl hissettiniz?

 Tek bir kelimeyle açıklayabilirim, iki kelime: Bok gibi. Birkaç dakikalık yoldan sonra suikastçılar araba değiştirmeye çalıştılar ancak arabadan çıktıklarında, Mashaal'ın koruması onlara saldırdı ve Ürdün polisi olay yerine geldi. Mashaal kritik durumda hastaneye kaldırıldı. Bu başarısız suikast girişiminin arkasında Mossad istihbarat ajansı olduğunu düşünüyoruz. Bu tip eylemlerin kabul edilemez olduğuna şüphe yok. Hussein, Mashaal ölürse bir Filistin ayaklanması olacağını ve iki saldırganı infaz etmek dışında bir seçeneği olmayacağını söyledi. O yüzden Hussein ile bir anlaşma yapmaya karar verdiler: Biz panzehri kullanarak Mashaal'ın hayatını kurtaracağız ve ele geçirilen iki saldırgan serbest bırakılacaktı. Girişimleri başarısız oldu, ellerindeki kartlar ortaya çıktı ve son zamanlardaki olayların büyük kaybedenleri oldular. Bence burada   aşırı pozitif bir durum var ve bu ciddi başarısızlığa yol açan haddinden fazla motivasyondu. Çünkü benim talimatım şuydu:

“Mashaal'ın yanında biri varsa, her kim olursa olsun harekete geçmeyin.”

 Ve Mashaal beklenmedik bir şekilde şöförü ve iki çocuğuyla dışarı çıktı. Ama gene de yaptılar. Geçmişe dönüp düşündüğünüzde Mashaal'ı öldürmek o riske değer miydi?

 Şöyle söyleyeyim. Çok az operasyon vardır ki bir şeyler yanlış gittiğinde sonradan düşünüp bu riske değdi diyeceğiniz. Bir departmanın   katkısını   ölçmek istediğinizde, Mossad suikast timinin, tek bir operasyonunu baz alamazsınız. 300 operasyona bakarsınız. Bir tanesi olumsuz sonuçlanabilir ve o zaman sorarsınız,

“Değdi mi?”

 Ama tabii ki konu bu değildir. 300'de birdir. 300'de 200'ü başarılı olsa amacımıza ulaşırız. MOSSAD ARAŞTIRMA BİRİMİ Bir suikastin riske değip değmeyeceğini nasıl belirliyorsunuz?

 Oldukça pratik bir değerlendirmedir. Öncelikle şunu sorarsınız: Bunu neden yapıyorsunuz?

 Amaç tam olarak nedir?

 Birçok amaç olabilir. Hâlihazırda devam eden bir şeyi engellemek olabilir veya misilleme olabilir veya her neyse. Amaçlarınız vardır.

-İntikam?

-O da olabilir tabii. Lübnanlı Hizbullah, tepe liderlerinden birini İsrail'in öldürdüğünü söylüyor. Örgütün başlıca askeri komutanlarından biri olan Imad Mughniyeh Suriye'de aracının patlaması sonucu öldü. Imad Mughniyeh kaderiyle yüzleştiğinde patlayan şampanya mantarları tüm dünyada duyulabiliyordu. Bomba yüklü kamyonları ilk kullananlardandı. Beyrut'ta Amerikan Piyade kışlasına olan saldırı, kaçırılan uçaklar  Kaçırarak Şam'a götürdüğü TWA uçağı pilotunun kafasına silah dayadığı ünlü resmi. Onu Amerikalılar istiyordu, Fransızlar istiyordu, Suudiler istiyordu, Mısırlılar istiyordu, Kuveytliler istiyordu ve biz istiyorduk. Doğal muharebe alanı dışında Hajj Imad'ı öldürdünüz. Siyonistler, istediğiniz savaş buysa bütün dünya duysun, açık savaş başlasın!

 İsrail'e ölüm!

 Birisini öldürdüğünüzde Pandora'nın kutusunu açmış olmuyor musunuz?

 Siz birisini öldürüyorsunuz ve o sizden birini öldürüyor, siz ondan birini öldürüyorsunuz

-o sizden birini 

-Bu argümanı kabul etmiyorum. Doğru olmayan, yenilgiyi kabul eden bir argüman. Pandora'nın kutusunu açan ilk intihar bombacısıdır. Unutup şöyle mi diyecektik:

“Tamam, siz birilerini öldürdünüz, ama affedeceğiz ve unutacağız, böylelikle bize tekrar kızmayacaksınız.”

 Sizce bu yol daha mı iyi?

 Mümkün mü ki böyle bir şey?

 Misilleme ihtiyacını anlayabiliyorum, ama uzun vadede nasıl bir fark yaratabilir ki?

 Uzun vadede İsrail'e faydası oldu mu?

 Pek sayılmaz. Pek sayılmaz. Ama şunu yaptı  Teröristlerin karar vericilerini bir süre durdurdu. Kaçan bir terörist ile kaçmayan bir terörist tamamen farklıdır. Hassan Nasrallah'a bakın. Uzun bir süredir bir sığınakta yaşıyor. İsrail'in Hizbullah'ı caydırması açısından bu önemli bir şey midir?

 Yanıtı bilmiyorum. Gerçek şu ki son birkaç yıldır, İsrail Devletine karşı direkt olarak bir Hizbullah saldırısı bulunmuyor. Sheikh Ahmad Yassin'in zamansız ölümü İsrail Devletinin faydasına mı olmuştur?

 Bence olmuştur. Bence günün sonunda varisleri intihar bombacılarını göndermeden önce böyle bir şey yapmaları hâlinde düşünecek ve bilecekler ki bir bedel ödeyecekler. Savaşta her iki taraf da zarar görür. Tel Aviv'de intihar bombacısıyla otobüs patlattığınızda biri zarar görür, diğeri de Gazze'de üzerine bina çöktüğünde zarar görür. Sen nerede, nasıl olursan ol benim gelecekte görmek istediğim şey bu mu?

 Hayır, hiç değil. Bu maalesef gerçeklerin bizi mücadele etmeye zorladığı şeyler mi?

 Evet.

 TEVEL BÖLÜM DİREKTÖRÜ

 Her şeyin ortada açık olduğu sibernetik çağda, bu durum Mossad gibi bir istihbarat örgütünü nasıl etkiliyor?

 Bu profesyonel bir soru. Bence modern dünyada bildiğimiz casusluk mesleği değişmiş durumda. Gizli kimliğinizle ilgili bütün çalışmalarınız, bütün hareketleriniz, çok daha karmaşık ve kompleks hâle geldi hatta büyük ölçüde daha tehlikeli oldu.

-Mesela Dubai'deki olay.

-Evet. Bir istihbarat örgütü çok fazla parmak izi bıraktı. O örgüt için bu durum bir başarı mıydı yoksa başarısızlık mı?

 Bilmiyorum. Bir Hamas komutanı Dubai'deki otel odasında öldürüldü. Olaya müdahilliğini açıklamak konusunda İsrail baskı altında. Uluslarası etkisi ne olacak?

 Mabhouh'un suikastiyle ilgili bize ne söyleyebilirsiniz?

 İsrail'in sorumluluk kabul etmediği bir şey hakkında nasıl yorum yapabilirim?

 Dubai havalanındaki ve oteldeki kameralar her şeyi kaydettiler. Burada Mabhouh'u otele girerken görüyoruz. Tenis kıyafeti giymiş iki şüpheli onunla asansöre biniyor ve oda numarasını öğrenmek için onu takip ediyorlar. Dubai Polisi burada resmi bulunan 11 Avrupalı paralı askerin Mabhouh'un suikastini gerçekleştirdiğini iddia ediyor. Hiçbirinin o kadar kamera tarafından görüntülenmemesi oldukça ilginç. Hiçbiri yakalanmamış. Görünüşe göre   her kim planladıysa bunu dikkate alarak iyi iş çıkarmış. İnsanı heyecanlandırıyor, değil mi?

 Bence cinayeti gerçekleştiren kişi kameralara yakalanmaya pek aldırış etmemiş. Dubai'deki kameraları İsrailli bir şirketin yaptığını söyleniyor. Olabilir, bilmiyorum. Bir operasyon ifşa olduğunda başarı mıdır, başarısızlık mı?

 Siz söyleyin. Siz söyleyin. Politik amaçlarla öldürmek sizce ahlaki mi?

 Öldürmek  Bir ayrım yapalım. Politik amaçlı öldürmeyi ordular yapar. Buna bir itirazınız var mı?

 Ordu, kelime anlamıyla, erkeklere ve kadınlara üniforma giydirip onlara öldürmeyi öğretmek ve,

“Ülkeniz politik nedenlerle karşı taraftaki mevkidaşlarınızı öldürmeniz gerekiyor dediği gün, gidip öldürün.”

 demektir. Hepsi de

“Tamam

“ der ve öldürürler. Bu yüzden birçok ülke bunu yapar. Soru şudur, hangi şartlar altında ve hangi amaçlarla?

 İsrail'in bir kural kodu var mı?

-Ne kuralı?

-Suikast yapmak için.

-Suikast dedikleri şey için mi?

-Evet. Teröristleri ve liderlerini. Liderler farklı bir konudur. Görünüşte olumlu tarafından bakarsak şöyle diyebilirsiniz: Birisinin hayatını alacaksanız, sorumlu olan kişiyi hedef alın. Neden piyadeler bedelini ödesin ki?

 Ayrıca ekonomiktir de. Koca bir orduyu öldürmektense komutanlarını öldürürsünüz. Ama diğer taraftan, liderler devlet liderlerinin suikastinden çekinirler çünkü bu onlar için de geçerli olabilir ve bir çeşit anlaşma vardır:

“Sen bana yapma, ben de sana yapmayayım.”

 İsrail ne yapar?

 Gördüğümüz gibi bir çizgi çeker. Tüm yapabileceklerini yapmaz. İsteseydik bölgedeki bütün liderleri öldürebilirdik. Ama aynı zamanda, bu bir varoluş meselesidir ve liderleri hedef almanız gerektiğini düşünürseniz ve bedelini de ödemeye razıysanız bu da bir seçenektir. Hiç bir liderin kaderini belirlediniz mi?

 Evet  Peki. Beni bugün bile rahatsız eden bir duygu var, ondan bahsedebilirim. Ocak, 1979. Humeyni İran'da başa geçiyor. Bir ay içerisinde ülkeyi İslam Cumhuriyetine çevirerek yönetecek ancak o zamana kadar Şah'ın rejimiyle müttefik durumdaydık ve Şah'a, İran istihbaratına oldukça yakındık. O zamanlar, Mossad direktörü beni çağırdı ve dedi ki,

“Tahran şubesine gidiyorsun.”

 MOSSAD TAHRAN OFİSİ ŞEFİ İran'da ne olup bitiyor öğrenmek için gitmiştim çünkü radikal yeraltı örgütlerinin bulunduğu belliydi ve ne Şah ne de Humeyni ne kadar çabuk bir şekilde onların ellerine düşeceğini bilmiyorlardı. Ama bir noktada, onlar da tehlikeyi hissetmeye başladılar, önemli biri geldi ve bana:

“Kravat takıp ceketini giy ve kralların kralı

“Shahin Shah

“ ile tanışmak için benimle gel ve Mossad'ın Humeyni'yi öldürmesi talebini dinle.”

 dedi. Talep, acil telgrafla Mossad Direktörü Haka'nın ofisine geldi ve acil toplantı talep etti. Ben İran'daki istihbarat ajanıydım. Haka,

“Geizi'den bir telgraf geldi. Humeyni'yi öldürmemizi istiyorlar. Ne diyorsunuz?”

 dedi. Cevap veremeden önce, yanımda oturan İran'da yıllarını geçirmiş kıdemli ajan araya girdi ve

“Endişe etmeyin. Humeyni'nin Tahran'a dönmesine izin verin. Ordu ve SAVAK onun yönetmesine izin vermez. Onu öldürürler.”

 dedi. Haka tekrar bana baktı ve o sırada ben kafamdan son sürat senaryoları düşünüyorum. Başarırsak ne olur?

 Amerikalılar ne der?

 Fransızlar ne der?

 Ve Ruslar?

 Başarısız olursak ne olur?

 Ve kim bu Humeyni?

 Onun hakkında ne biliyoruz?

 Sonra  Bir süre düşündükten sonra Haka'ya,

“Sana bir yanıt veremem. Humeyni hakkında yeterli bilgiye sahip değiliz.”

 dedim. Ve Haka da,

“Tamam, yapmıyoruz.”

 der. Ben de adama yanıt verdim:

“Üzgünüm, kaptan köşkünde olmaz. Biz dünya polisi değiliz. Sizin probleminiz. Nasıl uygun görüyorsanız öyle yapın.”

 Bir ay sonra, Humeyni İran'ın kontrolünü ele geçirdi. TAHRAN, 1979 Geriye dönüp baktığımda, karar verme başarısızlığım beni bugün bile rahatsız eder. Yossi Alpher bugün Haka'nın önünde oturuyor olsaydı yanıtı ne olurdu?

 Humeyni başa geldiğinden beri İran'daki İslam rejimiyle birlikte bütün olanların ışığında ve Orta Doğu'da verdiği bütün zararlar düşünüldüğünde farklı bir yanıt verirdim. Birkaç yıl önce, bir arkadaşım bana,

“Bu saçmalık da ne?

 Hitler'i başa gelmeden önce öldürme şansımız olsaydı gene aynı şekilde

“Biz dünya polisi değiliz.”

 diyecek miydik?”

 Ağzım açık kaldı ve yanıt veremedim. Bunu biraz düşüneceğim. Diyelim ki yaptık. Humeyni'yi öldürme şansını yakaladık diyelim. Dünya ve İran onları nelerden kurtardığımızı bilecek miydi?

 Rafi, üç  İlk Lübnan savaşında, Arafat'ı öldürme fikri tekrar gündeme gelmişti. Bu ulus pes etmeyecek!

 Evet. Arik Sharon, Arafat'ı öldürmek içinbir takım kurmuştu. Benim de dahil olduğum takım Yasser Arafat'ın merkezine girmiştik Kaçtı. Aslında kolay olacaktı çünkü açık alana çıkmıştı ama  yapılmadı. Siz bunun bir hata olduğunu düşünüyor musunuz?

 Tarihsel açıdan, evet. Açıklayın. Bakın  O sırada Yasser Arafatı'ı yalnızca onu öldürmüş olsaydık Filistinliler ile aramızda bir ayrışma gerçekleşirdi ve bence bu hâlâ mümkün. Tek bir kişiyi öldürmenin gerçekten tarihi değiştireceğini düşünüyor musunuz?

 Kesinlikle. Rabin'in öldürülmesi gibi. Mossad'a hizmet ettiğiniz yıllar boyunca, gerekli olduğunu düşündüğünüz bir şeyi yapmanıza izin vermedikleri için derin pişmanlık duyduğunuz oldu mu?

 Bakın, hafızam beni yanıltmıyorsa hayatımda hiç pişmanlık yaşamadım. Alt yazı çevirmeni: Utkun Birsen Dünyadaki istihbarat ajansları kaynaklarını nasıl yetiştiriyorlar?

 Arzularınızı gerçekleştiriyorlar. Arzularınız nedir?

 Bana bir tane söyleyin, bir rüyanızı.

-Bir rüyanızı söyleyin.

-Los Angeles'ta film çekmek. Los Angeles'ta film çekmek istiyor. Tamam mı?

 Yetiştirilmesi için L.A.'de kameraman aradığıma inanması gerek. Onunla ilişki tesis ediyorum, uzun soluklu bir ilişki ve eninde sonunda Los Angeles'ta iş alacağına onu ikna ediyorum. Ona,

“Bak, bir yolculuğa çık. Aslında ne biliyor musun?

 Bir otoban seç. Yolun iki tarafının da filmini çek.”

 diyorum. Tamam mı?

“Çektiklerin ne kadar iyi bana göster. İlgi çekici noktalara odaklan.”

 İşi için çok takdir görecek ve hatta biraz para bile kazanacak ve L.A.'deki gelecek işinin parçası olarak da birçok teste girecek. Yaptıklarının onu Shin Bet sorgu odasına götürebileceğini fark ettiği anda da durmakta zorlanacaktır özellikle de iyi para kazanıyorsa. Peki, Los Angeles birkaç yıl daha bekleyebilir. Ajansın kaynak yetiştirme sistemi gizli operasyonlara çok benzer. Size satılan şeyin gerçek olduğuna inanmalısınız ve çizgiyi geçtiğinizi anladığınız anda da yeni gerçekliğinizi kabul etmeden devam etmekte zorluk yaşarsınız. Burada önümüzde otururken aklınızdan neler geçiyor?

 Burada ışıklar altında oturuyorum ve siz karanlıkta ne işe yaradıklarını anlamam gereken birçok aletle oturuyorsunuz  Setteki her biriniz belirli bir işle ilgileniyorsunuz. Çekimin düzgün yapılabilmesi için belirli parametreleriniz, belirli sayılarınız var ve okul bilgilerinizden bu sayılara ulaşmanız gerektiğini biliyorsunuz. Sizin işinizle tam anlamıyla zıt olarak, biz tamamen bilinmezlik içerisinde çalışıyoruz. Karşınızdaki kişinin size mi yoksa size karşı mı yoksa ikiside mi olduğunu asla gerçekte bilemiyorsunuz. Varsayımlara, içgüdülere, umutlara dayanarak çalışıyorsunuz. Günün sonunda temize çıkmanız gerekiyor. Yeterli gerekliliklere sahip misiniz?

 Stresle mücadele edebilir misiniz?

 Bu iş oldukça stresli bir iştir. MOSSAD KAYNAK YETİŞTİRME 1975

-2000 Mossad benimle iletişime geçtiğinde 22

-23 yaşındaydım. O zamanlar EI

-AI uçaklarının güvenliğinde çalışıyordum. EI

-AI'da işler kolay değildi. Uçaklarda silahlı çatışmalar, kaçırmalar oluyor, bagaj tesliminde yolcular vuruluyordu  Diğer taraftan EI

-AI güvenliğinde çalışmak o yaş için çok iyi bir işti. Uçuş ekibi, hostesler  EI

-AI'da çalışmaya devam etmek istiyordum o yüzden hayır dedim. Onlar da

“Üniversiteye git. İrtibatta olacağız.”

 dediler. Öyle de oldu. Mossad tarafından ne zaman ve nasıl işe alındınız?

 Genç bir üniversite öğrencisiyken bana geldiler. Epey gençtim, 21

-22 yaşlarındaydım. Ve 73 savaşından beri, diğer birçok kişide olduğu gibi İsrail'i korumaya yardım etmek için gönüllü olmayarak hata yaptığımızı, sırf kendimizi düşündüğümüz görüşü vardı. Bana geldiklerinde hayır diyemedim ve Mossad'a katıldım. Bugün oldukça popülerdir:

“HaMidrasha'dan mezun oldum.”

 Ve Midrasha mezunu olarak hava kuvvetleri akademisinden mezun olmuş gibiyim. MOSSAD İSTİHBARAT GÖREVLİSİ 1975

-2000 Anneme, Mossad'a kabul edildiğimi söylediğimde teyzelerimi çağırdı ve

“Bu çocuk hazır!

“ dedi.

“Sigortası, sosyal güvenliği, emekliliği  Her şeyi hazır.”

 Ben de ona,

“Mossad beni Bağdat'a gönderebilir ve senin tek düşündüğün

“ O da,

“Bir gün önemli olanın bu olduğunu anlayacaksın.”

 dedi.

-Ve 

-Sizi motive eden neydi?

-Siz ne amaçla girdiniz?

-Ülkeyi kurtarmak için girmedim. Karşıma çıktı ve kabul ettim. Dokuz yaşındayken ajan olma hayalim falan yoktu. Şansıma, bu konuda epey başarılı oldum. Ne yapmak için eğitildiniz?

 Başlangıçtan emekliliğime kadar operasyonlarda görev aldım. Yani?

 Ne yaptınız?

-Operasyonlarda görev aldım.

-Peki. Ne yaptığınızı söyleyebilir misiniz?

 Neredeydiniz?

 Detaya girmeyeceğim. Sıradaki soru. Peki. Ne yapmak için eğitildiniz?

 Aynı soruyu sormaya devam mı etmek istiyorsun?

 Peki sor. Peki Tamam. Ajansa kaynak bulma ve yetiştirmeden sorumlu departmana katıldım. Araplar ve İranlılar, 20 yıl boyunca bu işi yaptım. Yaratıcılık gerektiren bir alandaydım  Profesyonel terimi

“HUMINT

“tir. Birini yetiştirmeniz için size bilgi vermeye ikna etmek için, düşmana, bazı şeyler yapmanız gerekir ve yalnızca bilgi vermeleri için ikna etmek yetmez. Çünkü bilgi vermemelidirler. Yani bu biraz yaratıcılık gerektirir, biraz  Süreçler oluşturmalısınız ve işinizle ilgili diğer bazı şeyleri yapmalısınız. Bence biz olabilecek en karmaşık şeyi yapıyoruz. İnsan aklıyla uğraşıyoruz. Bunu eğlence için veya filmde gördük diye yapmıyoruz. Ülkenin güvenlik güçlerinin ihtiyaçlarına göre gerekli istihbaratı sağlamak bizim görevimiz. Bu istihbarata sahip olan kişinin kim olduğunu belirlememiz gerekiyor ve bu istihbarata sahip olabilecek kişiyi belirlediğinizde onları bilgileri dahilinde veya bilgileri olmadan öyle bir süreçten geçirmeniz gerekiyor ki böylelikle peşinde olduğunuz bilgiyi size vermeye gönüllü olsunlar.

KAYNAK YETİŞTİRME DİREKTÖRÜ 1982

-1984 Temelde iletişimde olduğunuz kişi, bizim deyişimizle

“Hedef “, en aşağılık şeyi   yapmak üzeredir. Ülkesine ihanet edecektir.

“Ülkesine ihanet etmek “ derken yalnızca ülkesinin değerlerini kastetmiyorum. Ailesine ihanet ediyor, dostlarına ihanet ediyor, etrafındaki herkese ihanet ediyor. Bu çizgiyi geçebilmek için nasıl bir insan olmanız gerekir?

 Yetiştireceğiniz kişi belirli bir durumun içerisine düşmüş sıradan biridir ve yakalandıkları takdirde çok fazla riski ve onursuzluğu olan bir eylemde bulunmuş olurlar. Bunun gibi insanlarla yüzlerce, binlerce saatlik konuşmalarım vardır, dinleyen onları ülkelerine karşı ajanmış, hainmiş gibi görür  Aslında oldukça sıradan insanlardır. Onlarla başka konularda konuşsanız, futbol mesela  O Barcelona'yı tutar, siz Manchester United'ı. Kızlar, yemek, para. Oğlu özel matematik dersi alır. Ama casustur. Para için ülkesine ihanet ediyordur. Arap ülkelerinde vatan hainliği affedilmez bir günahtır. Arapça'da şöyle derler:

“Duvara çamur atarsan izi hayatın boyunca orada kalır.”

 Bugün bir Filistin kasabasına gitseniz ve birisine

“Bu sokakta kim yaşıyor?”

 diye sorsanız, size

“Orada öğretmen, orada mühendis, orada esnaf, orada da hain var.”

 derler. Hain kim?

 Dedesi 36 yılında Arap isyanında hainlik suçu işemiştir ve bu aileye kalmıştır. Çocuklarının da hâlâ hain olarak yaftalanması mümkün mü?

 Tabii ki mümkün. Bizim için onursuzluk  Biz affedici bir ülkeyiz. Düşmanlarımız affetmiyor. Düşmanlarımız   onlara ihanet eden kişinin kuzenini bile öldürürler. İstihbarat görevlisi olabilmek için ne tip bir eğitim gerekiyor?

 İstihbarat görevlisi olmak isteyen herkes yakın dövüşü ve silah kullanmayı bilmelidir. Aynı zamanda çatal hangi elle tutulur gibi yemek masası kurallarını da öğrenirsiniz.

MOSSAD İSTİHBARAT GÖREVLİSİ 1969

-1981 Washington DC bölgesinde Siyonist olmayan Yahudi bir ailede büyüdüm.

“Genç bir delikanlıyken,

“Gençlik Bilmek İstiyor

“ adında bir programda yıldızdım. Diğer on gençle birlikte JFK ile röportaj yapmıştık, başkan olmadan önce, üç kez. Soykırımla ilgili belgeseller izlettiler. Soykırımı ilk defa öğrenmiştim. Ve içimde güçlü duygular uyanmasına sebep olmuştu, borçluydum  Bir şeyler yapmalıydım. Sizi nereye gönderdiler?

 Ne yaptınız?

 İstihbarat görevlisiydim. İstihbarat görevlisi ne yapar?

 Kaynakları yetiştirir ve onları idare eder. Birisini kendi insanlarına ihanet etmesi için ikna eder, değil mi?

 Ne biliyor musun?

 Konuyu konuşmak istemediğim bir yöne doğru çekiyorsun, üzgünüm. Bir kaynağı yetiştirmekle ilgili bir hikâye anlatabilir misiniz?

 Bizzat sizin ilgilendiğiniz?

 Başarısız bir şekilde on yıl boyunca takip ettiğimiz bir hedeften bahsedebilirim. Muhtemelen eş cinsel olduğunu biliyorduk. Bir Arabın 70'lerde eş cinsel olması kolay değildir. Bugün de kolay değildir. Bir Avrupa şehrinde güzel bir restoranda bize öğle yemeği ayarladılar ve kendi ülkesinin istihbarat ajansıyla iletişimde olduğundan şüphelendiğimiz için buluşma için yapılan hazırlıklar epey stresliydi. O görüşmedeki amacım onu yetiştirmekti. Ve onu yetiştirmek pratikte ondan bilgi almak ve ona para vermekti. Tabii ki kimliğim gizliydi. Onu da gizli kimlikle yetiştirmiştim. Ve görüşme boyunca ikimiz de orada ne amaçla bulunduğum hakkında çekimserdik. Ta ki bir noktaya kadar, gözlerindeki bir bakışı fark etmiştim. İşte burada Amerikan geçmişim devreye girdi. O bakış beni, gece yarısı saat ikideki New York metrosuna götürdü. Gece yarısı ikide metroda en azından 1960'larda öyleydi, arkadaş arayan eş cinsellere denk gelinirdi. İşte buydu. O bakışı biliyordum. Artık ne yapmam gerektiğini biliyordum. İçerisinde para olan zarfı cebimden çıkarttım ve ceketinin yakasından tutup göğüs cebinin içerisine koydum ve

“Bana vereceğin bilgi için gerekli ödemen.”

 dedim. Mecazi anlamda ona tecavüz ettim diyebiliriz. Onun da tam olarak istediği buydu. Harika hissettim, başardım gibi hissettim, kutlamalıyım diye düşündüm. O akşam bazı İsrailli arkadaşlarımla buluştum ve daha ilk lokmayı aldığımda, mide bulantısından ölüyordum. Tuvalete koştum ve 15 dakika boyunca bütün içimi dışarıya kusarak ortadan kayboldum. Yarı ölü olduğumu düşündüler. Ve birkaç saat süren gergin bir ortamdan sonra mide asidinin bunu size yaptığını öğrendim. Yaptığınız işle bir değilseniz bu işi yapmak oldukça zordur. Başkalarının kişiliklerindeki çatlakları bulmalısınız ve bu çatlak üzerine çalışıp onu genişletmelisiniz. MOSSAD İSTİHBARAT GÖREVLİSİ O kişi ne tip bir psikolojik süreçten geçiyor?

 Oldukça karmaşık bir süreçten geçiyor. Yetiştirme süreci krizlerle doludur. Kontrollü bir kriz durumu yaratmaya çalışırsınız. Belirli bir pozisyondaki birisini alırsınız, genellikle düşman ülkenin kıdemli bir pozisyonunda olurlar ve onları sorguya çekip sorular sorana kadar aranıza bir mesafe koyarsınız, el ele yürürsünüz. Buna hedefi

“kaygan bir yokuştan aşağı yuvarlamak

“ deriz. Bozukluk en sonunda düşer. Sonunda ne olduğunu, ne yaptığını anlar. Anladığını nasıl anlıyorsunuz?

 Ona bir soru sorduğunuzda şöyle yapar  Sorarsınız ve şöyle yapar,

“Beni ipe götüreceksin.”

 demek ister.

“Beni zindanların en karanlığına götürecek bir soru soruyorsun.”

 Sigara içen bir adamımız vardı. O da  Görüşme sırasında ona zor bir soru sorardınız, o da ağzını açıp, yüzünü sigara dumanı arkasında saklardı 

“Yanıt veren ben değilim.”

 Sanki başkası cevap vermiş gibi. Bu  Karısı bir keresinde bana,

“Bakın, o hasta değil. Psikolojik bir rahatsızlığı var. Onda bir terslik var.”

 demişti. Yetiştirme sürecinde bir kriz yaşamazsanız ve hedefiniz de bir kriz yaşamazsa, ne yaptığını tam olarak içselleştirmemiş demektir, süreci tam olarak anlamamış ve tam olarak yetiştirilmemiş demektir. Siz bu süreçten nasıl geçiyorsunuz?

 Oldukça zorlu bir zihinsel sınav verirsiniz. Bana olan şeylerden biri  Onca görüşmeden sonra, hâlâ zorlandığım oluyordu. Kendimi temizlemek ve oynadığım karakterden çıkmak için derhâl duşa girdiğim oluyordu.

-Su her şeyi temizliyor muydu?

-Hayır. Hiçbir kaynak birbiriyle aynı değildir ve problemleri çözmek için tek bir yol yoktur. Bakın, Suriye'deki kaynağımızla ilgili size bir hikâye anlatacağım. Bir önceki birimimdeydi. Bir noktada, kimliğinin açığa çıkacağından endişe duydum, bütün ailesi ve şimdiden getirmek istediği herkesle birlikte onu İsrail'e getirdim. Gitmeden önceki akşam, köydeki insanlarla olan husumetlerini çözmek için benim iznimi istedi: Yıllar önce düğünde kızının elini tutmasına izin vermeyen köyün liderini öldürecek. Sonra birileriyle yatıp bütün sorunları onun üzerine yükleyen kız kardeşini ve yattığı iki veya üç erkeği öldürecekti. Ben yalnızca kız kardeşini öldürmesine izin verdim. Kız kardeşini öldürmesine mi izin verdiniz?

 Neden?

 Ailenin namusu mu neyse işte. Ama sonra  Uzakta silah sesleri ve patlamalar duyduk. Ortaya çıktı ki herkesle olan sorunlarını çözmüş. Bana gelip gülümsedi ve

“Sana çalıştığım bunca zamandır, ilk defa bugün emrine karşı geldim.”

 Anladın mı?

 BEYRUT, 1976 Lübnan'daki isminiz

“Yair

“di, değil mi?

“Abu Daoud

“ olarak bilinirdim.

-Ne?

-Abu Daoud. İSTASYON ŞEFİ, BEYRUT Bakın, köklerim Doğu Avrupa'da olabilir, babam Ukraynalıydı ve annem de Polonyalı, ama ben kendimi Orta Doğulu olarak görüyorum. Burada yaşadım, yaşıyorum, zihniyeti biliyorum, onlarla yaşıyorum, dili iyi konuşuyorum, sesleri, sözcükleri biliyorum, lezzetleri, kokuları  Bunların tam içindeyim. Lübnan, birçok uyuşturucunun üretildiği yer olarak bilinir. Esrarı tüm dünyada satılır, aynı zamanda afyonu da. Güney Lübnan'da bir Şii vardı, Abu Nassif, dünyadaki en büyük uyuşturucu baronlarından birisi.

-Ne kadar büyük?

-Ne kadar büyük?

 Her sevkiyat bir tondan az değildir. Ne derler bilir misiniz?

“Yolun kenarına eker.”

 Uyuşturucu satıcıları jargonunda, iyi bağlantıları olan ve istediği her yere, yolun kenarına bile uyuşturucu ekecek kadar güçlülere denir. Onu ve eylemlerini biliyorduk ve onunla buluşup kendi amaçlarımız için nasıl kullanabileceğimizi görmek istedik. Tek bir şartla iş birliği yapmayı kabul etti: Onun işlerine karışmayacaktık. Sizin için ne yaptı?

 Çok önemli yerlerde bize kaynaklar yetiştirdi. Şimdi bu tip insanlar, onlarla iletişime geçtiğiniz anda sizi tuzağa düşürmeye çalışırlar. Çünkü size bir çelme taktılar mı avucunun içindesinizdir. Bu yüzden onunla asla yalnız görüşmedim. Hep biri vardı. Asla onun sözüne karşı sizinki durumuna düşmek istemezsiniz. Bir keresinde görüşmeye bana güzel bir hediyeyle gelmişti: Çok güzel oyulmuş bir tahta kutu, içerisinde afyon vardı, hafta sonu kişisel kullanımım için. Tereddüt etmedim. Silahımı çıkardım, horozunu çektim ve şöyle dedim:

“Bir daha böyle bir şey olursa tetiği çekerim.”

 Başka bir sefer, bana doğum günü hediyesi getirdi: Mağazadan yeni çıkmış, sıfır bir Mercedes.

-Yani  sürekli olarak çabalarlar.

-Aldınız mı?

-Efendim?

-Aldınız mı?

 Mercedesi mi?

 Burada bir paradoks var. Esas nokta güven. Onların bize olan güvenini kastediyorum. Biz her daim tam anlamıyla şüpheci kalmalıyız. Sürekli olarak şüphe duymalısınız. Aksi durumda, yoldan çıkabilirsiniz. Kaynakla aranızdaki ilişki nasıl çalışıyor?

 Dinamikleri nedir?

 Öncelikle kişiye göre değişir. Bazıları  Pratik oluyor. Daha rahat. Ve iletişim kurabiliyorsunuz  Diğerleriyle, bebek bakıcısı olmanız gerekiyor, onların babası, onların ağabeyi ve onların papazı olmalısınız  Saatlerce iki adam oturup konuşur, yetiştiriciyle kaynak ve konuşurlar. Samimi itiraflara dönüşen birçok derin sohbet gerçekleşir. Kaynağın itirafları, yetiştirenin değil. Bazılarıyla sesinizi yükseltmeniz gerekir. Bazılarında ciddileşmeniz. Bazılarında da iltifat etmelisiniz. Egolarını okşamalısınız. İş birliğini artırabilmek için memnuz olduğunuz hissini onlara vermelisiniz. Başka bir deyişle bir vakayı ele alıp şöyle diyemezsiniz:

“Bunu yapacağım çünkü daha önce de yapmıştım.”

 Her vaka birbirinden farklıdır çünkü her insan farklıdır. Bir adam vardı, kaynak, alanında en iyisiydi. Elimizdeki en iyi kaynaktı. MOSSAD DİREKTÖR YARDIMCISI 1982

-1984 Avrupa'da konumlanmıştım ve adamın bizimle irtibata geçmek istediğini öğrenmiştim. Talebini kabul ettim. İlk buluşmamızı gerçekleştirdik ve adını duyduğumda, doğrusunu söylemek gerekirse o olduğuna inanmadım.

-İnanmadım.

-Adı neydi?

 Ashraf Marwan. Getirdiği ilk parti malzemeyi gördüm. Gördükten sonra dedim ki:

“Bu gerçekse, dünya sarsılır.”

 Daha önce hiç böyle bir şey görmemiştik. Bu malzemenin, Mısır'ın en gizli istihbaratının bizim elimizde olması inanılmazdı. Bize en az iki uçağın vurulmasını engelleyecek bilgiler veren insanlardan biriydi. Üzerinde yüzlerce İsrailli olan İsrail uçakları. O neden bu kadar özeldi?

 Bu kadar gizli içerikleri nasıl elde ediyordu?

 Nasser'in kızıyla evliydi!

 Ve Mısır'da, Nasser'in damadı olmak eşsiz bir pozisyondur. Mısır hükûmeti için her türden görevi yerine getirdi. Suudi istihbaratı ve Libya istihbaratının başlarıyla görüşmeyi severdi ve hatta CIA'den birileriyle ya da İtalyanlarla  Onlarla bizimle olduğu gibi değildir. Bizimleyken böyle bir şey direkt direktöre gider, kontrol eder ve ajan görevlendirir  Orada kimse damada soru sormaz çünkü kim sorarsa kafasını uçururlar. Londra'ya gittiğinde de elçi ayakkabılarını parlatır. Çünkü o damattır. Ne olduğunu bilir. Arabası olur, ofisi olur  Her şey.

-Peki neden?

 Para problemi de yoktu.

-Bakın, yalnızca ufak iyilikler istemiyordu. Ona para ödemesek bizimle çalışmazdı. Size bir hikâye anlatayım. Bir gün Kahire'de, büyük bir petrol şirketinin temsilcisiyle görüştüm. Akşam yemeği yedik. Beyaz eldivenler giymiş siyah garsonlar tarafından servis edilen ve puronuzu özel bir kamışla yaktıkları türden bir yemek  Aynı filmlerde olduğu gibi. Biraz hava almaya çıktık ve evinin hemen yanında ufak beyaz bir yer gördüm, ışıklar içerisinde, olağanüstü güzel. Ona,

“Komşunuzun evi ne kadar güzel.”

 dedim. O da,

“Orada kim yaşıyor biliyor musunuz?”

“Hayır, kim?”

“Ashraf Marwan.”

 Duvarlarında bizim dolarlarımızı görebiliyordum. Birisini sizinle çalışmak için para haricinde motive eden faktörler nelerdir?

 Hastalık. Belki akrabası hastadır. Belki kendisi ve tıbbi desteğe ihtiyaç duyuyordur ve siz ona bunu sağlayabilirsiniz. İntikam. Ashraw Marwan'ı motive eden şey sizce bu muydu?

 Evet. Kayınpederinin ölümünden sonra kaybetmiş olduğu görevinin hayal kırıklığı ve intikam duygusundan motive oluyordu. Nasser'in damadıydı.

-Yani tamamen ego muydu?

-Evet. O da işin içinde vardı.

“Tesir etmek istiyorum!

“ derdi.

-İrtibat nasıl sağlandı?

-O gelip Tzvika Zamir ile görüşmüştü. Bizzat Mossad direktörüyle mü görüştü?

 Evet. Bakın  İsrail Mossad direktörüyle görüşmek hoşuna gitmişti. Kişiliğinin bir parçasıydı.

“Mısırlılar beni sevmiyor olabilir, ama en azından seven biri var.”

 derdi. Kaynak ve yetiştiricisiyle arasındaki ilişki karmaşık bir şeydir. Öncelikle iki kişi arasındaki bir ilişkidir. Ve Ashraf Marwan da milyonda birdir. Karşılıklı saygıya dayalı bir ilişkimiz vardı. Beni takdir ederdi. Ben de aynı şekilde onu takdir ederdim. O da bunu, benim hissettiğim gibi hissederdi. MOSSAD DİREKTÖRÜ 1968

-1974 Bir kaynakla çalışırken duygulara yer var mıdır?

 Yoksa tamamen çıkar ilişkisi midir?

 Bakın bu işte duygulara pek fazla yer yoktur. Yapmanız gereken bir iş vardır, ülkenizi güvende tutacağına inandığınız bir iş. Bazı kaçınılmaz durumlarda, insanlar   bu aktivitenin sonucunda öldürülebilir veya yaralanabilirler. Bu tip durumları elinizden geldiğince engellemeye çalışırsınız. Ama bu casusluktur, sigortacılık işi değil. 70'lerin başında Suriye ve Lübnan'da kaynak yetiştirme ve idare etmeden sorumlu bir birimin başındaydım. Filistinli teröristler Ma'alot'taki bir okulu basmışlardı, çocukları kaçırıp öldürmüşlerdi ve bizde onların İsrail'e girip saldırılar gerçekleştirmesini engellemekle meşguldük. Benim adamlarım Lübnanlı bir çobanı yetiştirmişti. Birkaç ay sonra bir toplantıya geldi ve Filistinli birinin ona geldiğini söyledi, Filistin lehçesiyle konuşan birisi, bölgedeki İsrail Savunma Kuvvetleri hareketleriyle ilgili bilgi istemiş. Adamlarıma gördüğü her şeyi, onun gördüklerinin onlar tarafından da görüleceği varsayımıyla Filistinli terör örgütüne söylemesi yönünde bilgi vermesini söyledim. Sonra bir gün ondan, sınırdaki çitlerde bölgeyi bildiğinden hareketle bir nokta belirlemesini istediler, oradan İsrail'e girip saldırıyı gerçekleştireceklerdi. Bunu bize söyledi ve İSK koordinasyonunda bir nokta belirledik, sınır çitinde oldukça samimi bir hoş geldinle karşılacakları uygun bir nokta belirledik. Operasyondan bir gece önce  Biliyordu çünkü zeki bir şekilde ne yapacaklarını ona da söylemişlerdi, o da onlara katılacaktı. O da hücrenin bir parçası olacaktı çünkü kendilerini olası bir ihanete karşı korumak istiyorlardı. Ona reddetmesini söylesem onu öldüreceklerdi. Onu İsrail'e ailesiyle birllikte gizlice soksam bir ya da birkaç ay sonra bilmediğim bir noktada sınırı geçme imkânları olacaktı. Kesinlikle onlarla gitmesi gerekiyordu. Ona,

“Silah sesini duyar duymaz, yere yat

“ dedim.

“Seni tanımak için yöntemlerimiz var ve vurulmadığından emin olacağız.”

 Bu tabii ki, tamamen kurguydu. Onu ölüme gönderdiğimin farkındaydım fakat  Benim işim Kibbutz Hanita'nın çocuklarının güvende olmasını sağlamaktı. Soğuk kanlı ve zor bir karar verdim ve bir piyonu feda ettim, satranç oyununda olduğu gibi. Vicdanınız sızlamıyor mu?

 Pişmanlık yaşamıyor musunuz?

 Kişisel olarak pişmanlık yaşadım, sonuçta   bize sadakatle hizmet ederken öldürüldü. Ama bu öyle bir iştir ki  Bu tip değerlendirmelerin yaptığınız şeyin önüne geçmemesi gerekir. Zor bir iştir. Bakın, hem Mossad hem de Shin Bet bulundukları bölgenin kültürleri içerisinde hareket ederler. Burada bazı aktörler vardır ki  Onlardan biri olmalısınız. Onlar gibi.

“Kişi kendinden bilir işi.”

 derler. Bir düşmanımız var. Onlar da bizim kadar akıllı, bizim kadar gaddar ve her iki taraf da her türlü yola başvurarak ülkesinin çıkarlarını düşünüyor. Belçikalı Roman Yazarları Birliği gibi davranıp   bu değerleri koruyarak Hizbullah'ı yok edemezsiniz İşe yaramaz. Biz de kazanmak için bunları yaptık. Kazanmak kolay değil. Kazanmak kolay değil. Bir kaynağın bir anda dönüp size ihanet etmeyeceğini nasıl biliyorsunuz?

 Bakın, bu işlerde %100 diye bir şey yoktur. Hiçbir ajan %100 değildir. Öyle bir şey yoktur. Hiç görmedim. Kaynakları yöneten her kimse onun ihanet edebileceğini dikkate alması gerekir. İşin aslı, böyle şeyler oluyor. Zadok Ofir ve Baruch Cohen harika ajanlardı. Zadok Ofir bir kaynakla görüştü. Kaynak bir noktada çift taraflı ajan oldu, silahını çıkardı ve yakın mesafeden dört kez ona ateş etti. Madrid'in Merkezinde İsrailli Öldürüldü

-Baruch Cohen Madrid'deydi.

-Ne oldu?

 Bir kaynağı yetiştirdi ve kaynak  Hoşça kal dediler ve görüşmenin yapıldığı kafeden çıkmak üzereyken birisi onu vurdu. Kaynağın açığa çıktığını ve kendisini korumak için ağzından baklayı çıkardığını ve bize ihanet ettiğini varsayıyoruz. Ashraf Marwan'ın size ihanet etmeyeceğini nereden biliyordunuz?

 LONDRA, 5 EKİM 1973 Ashraf Marwan Londra'ya gelmemi istedi ve bizi savaşla ilgili bilgilendireceğini söyledi.

-73 savaşı.

-Evet. Başbakanla bir toplantıya katılmak yerine Londra'ya gitmeye karar verdim. Toplantı Ordu İstihbarat Şefi, Savunma Bakanı ve ISK Başkomutanı ileydi. Size nedenini söyleyeyim. Bir isihbarat adamı güvendiği bir kaynaktan savaşın ufukta belirdiği, tarihinin bile belli olduğu yönünde haber alırsa uyarıda bulunmakla, savaşın geldiğine dair tüm ikazları yapmakla yükümlüdür. Bunu daha önce Mayıs ortasında yapmıştım. Yanılmıştım. Ordu istihbaratında tatbikat günüydü.

“Zvi Zamir bizi savaşa sürüklüyor.”

 Mossad'daki arkadaşlarıma görevimize devam etmemizi söyledim. Sürekli olarak iki yüzlülük sinyalleri arıyordum. Görebileceğim ya da duyabileceğim sahtekârlık işaretleri.

-Onda böyle bir şey bulamadım.

-Mesela?

 Mesela silahla ilgili hikâye. Yetiştiricisi gömleğinde bir çıkıntı fark etti.

“Gömleğinde ne var?”

 dedi. Silah vardı. Ve Zvika Zamir, Mossad direktörü, cebinde silah olan bir Arap kaynağıyla oturuyordu. Silahını çıkarıp Zvika Zamir'i, yetiştiricisini veya başka birini daha öldürebilirdi. Hayatımda daha önce direktörü, cebinde silah olan yabancı kaynakla buluşmuş bir istihbarat örgütü daha duymamıştım. Bir an için, Zvika Zamir'i ve diğer birkaç kişiyi Londra'da bir dairede öldürdüğünü düşünsenize. Ne olurdu bir düşünün. İkili çalışan bir ajan kesinlikle böyle bir şey yapardı. Peki her şeyden önce neden kaynakla Mossad direktörü görüşüyor?

 Mossad direktörünün kaynaklarla bizzat görüştüğü olur mu?

 Detaya girmeyeceğim. Bu tip sorgulamalardan hoşlanmıyorum. Bu şekilde bir kaynakla görüşmek anormal miydi?

 Öncelikle, söylemek istemiyorum.

-Cevabı 

-İhanet etmesini endişe etmiyor muydunuz?

 Hayır. Londra'daydık. Bize geçmişte söylediği her şeyle ilgili ifadesini aldım. Sonra tekrar kontrol ettik. Ben tekrar kontrol ettim. Ve kendime şöyle söyledim:

“Zvi Zamir, tüm ülkeyi uyarsan iyi olur. İnsanların dini görevlerden derhâl savaşa geçmesini sağla çünkü bu istihbarat hayati öneme sahip.”

 Beşinde  Londra'daydım. Beş satırlık bir telgraf gönderdim. Şirket hâlâ kontrat imzalama niyetinde. Yarının tatil olduğunu biliyorlar. Dedim ki  Melek, imzalama ihtimalinin   savaş çıkacak, bu bilginin yanlış olabileceğinin de tamamen fartkındaydım, o zamanlar buradakilerin düşündüğü gibi, Yahudileri sinagogtan çıkardığım için ölene kadar taşlanırdım. O zamanki standartlarda bu, ölümle cezalandırılabilecek nitelikte bir suçtu. Hiçbir adres bırakmadım. Telefonla ulaşılamazdım.

“Ben ulaşılmazım. Benim size mesajım bu. Siz karar verin.”

 YOM KIPPUR SAVAŞI, 6 EKİM 1973 Nihayetinde buna karar verdiler. Çok geç harekete geçtiler. Bedelini kanla ödedik. 73 savaşından beri, engellemekte kimin başarısız olduğuna dair tartışmalar sürüyor. Aynı zamanda, Ashraw Marwan'ın adı da ortaya çıktı. Bizimle birçok yıl çalışmıştı. 73 savaşından sonra bile bir İsrail kaynağı olmaya devam etti. Çalıştı  Problem yoktu. Sorun ne zaman çıktı?

 Halka açıklandığında. KAHİRE, 21 ARALIK 2007 Çarşamba günü, eski Mısır başkanı Garnal Abdel Nasser'in damadı Ashraf Marwan Londra'da öldü. İntihar mı cinayet mi?

 İngiliz polisi 1973 savaşında Mossad ile iş birliği yapan Ashraf Marwan'ın ölümünü araştırıyor. Ashraf Marwan milli bir değerdi ve biz İsrailliler olarak onu doğru düzgün koruyamadığımız için suçluyuz. Mossad ajanı Sadat'ın ekip lideriydi. Her muhabir onun adını her yere koyma ihtiyacı hissetti. Kahire'deki adamları Kimdi, neciydi, anlaşmayı nasıl yaptı  Biz durmaları için yalvardık. Ashraf Marwan'la ilgili bildiklerimiz, son zamanlarda Mısır ve İsrail arasında ikili ajan şeklinde çalıştığına yönelik ona yöneltilen suçlamalardan ötürü duygusal bunalımdaydı. Onunla ilgili konuşmaya başlamalarından sonra bile durmalarını umuyordu ama devam ettiler. İsrail basını hikâyeyi pompalamaya devam etti ta ki biri gelip onu pencereden atana kadar. İstihbarat kaynağının adının halka açıklanması İsrail istihbaratının en büyük  başarısızlıklarından biriydi, İsrail'in kaynaklarının kimliklerini koruyamadığı yönünde tartışmalar sürüyor. Kim böyle bir ülkeyle çalışmak ister ki?

 Onu öylece verdik. Nasıl  Geriye dönüp baktığınızda, bir kaynakla yaşadığınız bir ikilemi ya da pişmanlık duyduğunuz bir anı anlatabilir misiniz?

 Size bir ikilemi anlatayım. İsrail'de evimde oturuyordum. İki küçük çocuğum vardı. Eşimle işe gitmeden ve çocukları okula göndermeden önce onlara mısır gevreği yediriyorduk. Ben birine, eşim de diğerine yediriyordu. Bir gözüm gazetedeydi. Gazetede, tanıdığım bir Arabın resmi vardı, asılmış. Ülkesi onu ele geçirmiş ve asmıştı. Tanıdığınız birinin asıldığını görmüş müydünüz?

 Görmediniz. İşte oradaydı, asılmış. Onu hatırladım. Onunla olan işlerimi hatırladım ve düşündüm:

“Ben suçsuz muyum?

 Suçlanması gereken ben miyim?

 Onun bir hatası yüzünden mi yakalandı?

 Yoksa bizim hatamızdan mı?

 Onun ülkesinin istihbarat servislerinin bizimkinden daha iyi ve sofistike olmasından ötürü mü yakalandı?”

 Her şey mümkün.

-Sizin yetiştirdiğiniz bir kaynak mıydı?

-Evet.

-Uzun bir ilişkiniz mi vardı?

-Evet. Nereliydi?

 Önemli değil. Eşiniz, asılan kişinin sizinle bir işi olduğunu biliyor muydu?

 Ona söylemedim. Çocuğa daha yavaş yemek vermeye başladığımı fark etti, o yüzden,

“Acele et, geç kaldık!

“ dedi. Normal bir hızda çocuğuma yemek vermeye devam ettim. Bir dakika sonra, hayatıma devam ettim. Her şey geçiyor. Hiçbir şey  Hayat bu. Bir dakika geçti ve hayatınıza devam mı ettiniz?

 Bakın, bunu yapmayı kabul ettiğinde içerdiği risklerin farkındaydı. Umduğu faydaların semeresini aldı. Bunun olabilme ihtimali her zaman vardı. Ve oldu. Genellikle olmaz. Ama onun için, oldu. Dünyaya epey soğuk kanlı bir bakış açısı. Mossad size bunu verir. Bu süreçte ne yönde değiştiğime bakarsak hep bu yöndedir. Eşim bana,

“ Ruhunu kaybettin. Kuşların sesini duymuyorsun. Açık değilsin. Soğuksun. Güvensizsin. Kötüsün.”

 der. Hepsi doğru. Ashraf Marwan'ın öldürüldüğünü duyduğunuzda nasıl hissettiniz?

 Üzüldüm. Çok üzüldüm. Onu ben satmadım. Onu korudum. Ben büyük ölçüde   söylemesi tuhaf ama  Onun güvenebileceği biriydim. Ve biz  Size söylüyorum biz dosttuk. Kaynakla yetiştiricisinin yakın ilişkisi olabileceğini düşünüyor musunuz?

 Sizce bir kaynak dost olabilir mi?

 Dost mu?

 Neden bahsediyorsunuz siz?

 Bir ajan   gerçek bir dost değildir. Yalnız o andaki arkadaşınızdır. O anki arkadaşınız. Bir kaynakla yakınlaşmamaya çok özen göstermelisiniz. Bu yetiştiricilerin ve Mossad direktörlerinin gerçeğidir. Ne demek istediğimi anlıyorsunuz. Bu iş, kaynakları idare etme işi, çok fazla bilgelik içerir. Ve farklı insanlar farklı şekillerde davranırlar. Ben de bana özgü davranırım. Bu kadar yeter. Düşündüğümden çok daha fazlasını söyledim. Alt yazı çevirmeni: Utkun Birsen Size röportaj sırasında nasıl hitap edeyim?

 Gerçek adınızla mı yoksa gizli kimliğinizle mi?

“Yael“ mi

“Ella“ mı?

“Ella“ değil,

“Yael“ de değil  Ama

“Tamar“ diyebilirsiniz. Tamar. Tamam.

“Caesarea“daydınız, Mossad'ın özel operasyonlar birimi. Evet. Mossad ajanı olabilmek için ne gerekiyor?

 Bence bir ajan olabilmek için hikâye anlatma makinesi olmalısınız. Ve hikâyeler her daim iki aşamalı olmalı: Kendinize anlattığınız hikâye, neyi nasıl yapacağınız ve dünyaya anlatmaya hazırlanıp asla anlatmayacağınız hikâye. Çünkü bu hikâyeyi anlatacak noktaya geldiyseniz bitmişsinizdir. Öyle bir noktaya varmalısınız ki, aksesuarlarınız, hâl ve tavırlarınız  Yaptığınız her şey farkına varılacak ve size her kim bakıyorsa düşünüp,

“ Bir saniye. Bu kim?

 Neden burada?

 Ah doğru. Hoş geldin.”

 diyecek. İfşa olursanız ne oluyor?

 Bakın, eğer yakalansaydım, o zaman  Uzun müddetli hapisle yetineceklerinden süpheliyim. Bilmiyorum. Çünkü düşman sınırlarında İsrail casusu olmak, hoş bir şey değil. Tavsiye  edilecek bir şey değil. ŞAM, MAYIS 1965 Askeri mahkeme, Tel Aviv'de oturan Eli Cohen'i casusluk suçundan idama mahkûm etti. İş sizi bütün Avrupa'ya götürüyor. Haftanın çoğunu evden uzakta geçiriyorsunuz. Aileniz ve çocuklar evde kalıyor. Ve aynı zamanda sahte bir kimlikle işinizle meşgulsünüz ve bu iki dünyayı tam anlamıyla birbirinden ayrı tutuyorsunuz. Bir tarafta rol yapıyorsunuz çünkü aslında bir tiyatro oyuncususunuz, yalnızca 7'den 9'a kadarlık iki saatlik bir oyun için değil, saatler ve saatler süren bir oyun için. Saatler ve günler. Gerçekten tiyatro mu?

 Kelimenin anlamıyla, tam olarak tiyatro değil ama  Oyunun yer aldığı bir sistem diyebilirim. Herkes ne yapması gerektiğini harfiyen biliyor. Gösteriyi sergileyebilmeniz için tek bir şansınız var ve X oyuncusunun performansından, Y oyuncusunun zamanlamasından konuşulacak metinle birlikte tatmin olmalısınız ki beklenen etkiyi gösterebilin ve seyirci alkışlasın, tabiri caizse. Seyirciyi selamlayabilirsiniz, amacınıza ulaşmışsınızdır. KAYNAK YETİŞTİRME MÜDÜRÜ 1982

-1984 Yetiştirildim çünkü iyi bir oyuncuydum. Yetiştirildim çünkü birçok dili konuşuyordum. Yetiştirildim çünkü değişen durumlara ayak uydurabilecek ve o anda doğru hareket edecek kadar zekiydim. Yetiştirildim çünkü bazen köşede adamın ya da bir kadının yalnız durmasındansa bir çiftin durması daha kolaydır. Bu yüzden yetiştirildim.

MOSSAD ÖZEL OPERASYONLAR

Yetiştirildiğimde 26 yaşındaydım, gençtim ve İSK özel kuvvetlerden yeni çıkmıştım ve herkes gibi ben de yol ayırımındaydım. Ne yapacağımı bilmiyordum. Bana geldiklerinde denk gelmişti. Çok iyi denk gelmişti. Kendimi aynada görmem gibi, tam uymuştu bana. Aynaya baktığımda görmek istediğim buydu. MOSSAD DİREKTÖR YARDIMCISI Beni mülakata çağırdılar. Çekici diyebileceğim bir kadınla kısa bir mülakattı ve gerçekten örgütün bir parçası olmak istemiştim. Beni hemen   gizli ajan olarak bu işe uygun olup olmadığımı ölçen bir çeşit kişilik testine gönderdiler. Özel kuvvetlerdeki göreviniz  Yardımı oldu mu?

 Sayeret Matkal ve diğerleri gibi özel bir birimde görev almanızın Mossad ajanı olarak başarılı olabilmenizle hiç alakası yoktur. En iyi ajanlarımızdan birisi İstihbarat biriminde balon teknisyeniydi. Hava Kuvvetlerindeki gibi formalarla hizmet vermek, orada pilot olmak engel bile olabilir, çünkü bu insanlar belirli bir çerçevede eğitilirler o yüzden açık olma ve yaratıcı düşünme kapasiteleri biraz sınırlıdır. Umarım bunu dediğim için pilotlar beni öldürmeye çalışmaz. O yüzden kalıpların dışına çıkmalısınız, çok yaratıcı olmalısınız, ama deli olamazsınız. Deliliğin sınırında olan birçok insanın   çok daha fazla yaratıcı olduğu doğrudur. Tarihin büyük sanatçılarında görebilirsiniz. Biraz kaçıklardır. Bizimki gibi bir organizasyon bunu kaldıramaz. O yüzden özgür düşünen, yaratıcı, üretken bir hayal gücüne sahip bu insanları bulmalısınız, ama aynı zamanda akılları başlarında, ne yaptıklarını biliyor olmaları gerekir. Avrupa'da ufak bir kasabada büyüdüm. Oldukça muhafazakâr bir Fransa'da. Kız okulunda, kadın öğretmenlerle büyümek  Asla değişmeyecek bir yer gibiydi. Sürekli olarak beni bir yabancı gibi hissettirdiler. Her daim sorarlardı:

“İsrail ve Fransa arasındaki bir çatışmada, kime ait olacaksın?

 Kimin tarafındasın?”

 1970'te Fransa'da kanun değişti ve yasal olarak yetişkin olma yaşını 21'den 18'e çektiler. Ben de,

“Benden bu kadar. Görüşürüz.”

 dedim. Çantamı toplayıp İsrail'e döndüm. Bu tarz bir kızdım. Ne istediğimi ve ne istemediğimi biliyordum. Tamamen normal bir hayata başladım. Ta ki bir gün Uluslararası İşbirliği'ne çalışan bir ajanstan mektup gelene kadar. Bir masa ve başında adam olan bir odaya girdim. Bana şöyle dedi:

“Sana, pilotlarımızın, paraşütçülerimizin yapamadığı ve senin yapabileceğin bir iş olduğunu söylesem?

 İşin kapsamı, İsrail'in sınırları dışındaki gözü olmak olacak. İlgilenir misin?”

 Tabii ki!

 Tehlikeyi hiç düşünmediniz mi?

 Hayır. Bugün olsa yanıtınız farklı olur muydu?

 Sanmıyorum. Peki, röportaj boyunca size nasıl sesleneyim?

-Janet.

-Janet mı?

 Bana Sarah deyin, beş dakika içerisinde Sarah olurum. Sorun değil.

MOSSAD ÖZEL KUVVETLER

Gençken, suç ve gerilim romanlarına bayılırdım. Tüm Agatha Christie filmlerini arkadaşlarım için bozuyordum, çünkü daha ikinci sahneden kimin yaptığını biliyordum. Gizemi, gizemi çözmeyi seviyorum. Gizemlerde yer almayı da seviyorum. 1970'te İsrail'deydim. Kafam çok karışıktı. Technion'da ikinci öğretime yazılmıştım, bilgi sistemleri ve programlama okuyordum. Bizi bir sınıfta topladılar ve çok yakışıklı bir adam önüme oturdu. Kış ortasıydı. Herkesin rengi soluktu. Ama bu adam hafif bronzdu. Okul başladı ve arada bir bu adam kayboluyor ve iki hafta sonra geri geliyordu, daha da bronzlaşıyor ve ağzı kulaklarında mutlu gözüküyordu. Çok esrarengiz biriydi. Üçüncü veya dördüncü seferden sonra, bir kalem aldım. Ucunu iyice sivrilttim, olabildiğince sivri yaptım. Buraya, şah samarına dayadım, ve

“Bak, neyin peşindesin bilmiyorum ama beni de al.”

 dedim. Bu şekilde Mossad'a girdim. Sizin becerikliliğinizi, doğaçlamanızı ve cesurluğunuzu test ediyorlar. Çok cesur olanlar eleniyor, çünkü gözü pek, cesur ve korkusuz olanlar durumları iyi okuyamaz, tehlikenin geldiğini göremezler. Aynı zamanda, güvenilir biri olmalısınız, güçlü ahlâkınız olmalı ve diğer taraftan, bazı durumlarda o görevin ihtiyacına göre tamamen başkası olabilme yeteneğine sahip olmalısınız. Bu iki niteliğin birleşimini tek bir insanda bulmak zordur. Genellikle insanlar dürüsttür veya sahtekârdır. Dürüst olup ihtiyaç olduğunda da sahtekâr olmak zordur. Ajan olduğunuz her gün bu dünyanın derinliklerinde yaşamalısınız, bazen ummadığınız noktalarda ve normal hayatınızda asla yapamacağınız şekilde insanları yönlendirmelisiniz. Oyun bu. Bu yüzden ajan bulmak çok zordur. Binde biri uyum sağlar. Kadın olmanız eğitimde bir farklılık yarattı mı?

 BİZ BEBEK DEĞİLİZ!

 PARİS, MAYIS 1968 Bakın, kadınların sütyenlerini yaktığı 1968 yılından sonra Fransa'dan geldim.

KADINLAR OLMADAN DEVRİM OLMAZ

O zamanki Fransız kadını imajı, rastgele cinsel ilişkiler, duyarlılık, sınırlar ve benim disiplin kapasitemle ilgili soruları gündeme getirmişti. Bir tarafta benim rahibe olmamı istemiyorlardı. Diğer tarafta, başımın belaya girmesini istemiyorlardı. Eğitim sırasında belirli noktalarda beni göz önünde test etmeye karar verdiler. Bir erkek arkadaşım vardı ve ondan ayrılmamı istediler. Otoriteye itaat etme yeteneğimi ölçmeleri gerekiyordu, ki bu bende doğuştan yoktu ve sözüme sadık olup olmadığımı  Tamam ayrılacağım ve bir daha görüşmeyeceğiz. Hoşuna gitmedi ve ama ben oldukça kararlıydım. Mossad direktörü olarak, ajanların özel hayatlarının ne kadar içindeydiniz?

 Size bir ajanla ilgili bir hikâye anlatayım, kim olduğunu söylemeyeceğim, sıradaki görevde önemli bir rolü vardı. Bana geldi ve dedi ki,

“3 günlüğüne yurt dışına çıkmalıyım.”

“Ama görev

“ dedim,

“Geri geleceğim.”

 dedi. Beni yurt dışından aradı ve

“Çok üzgünüm Ephraim. Gelemeyeceğim.”

 dedi.

“Ne oldu?”

“Hayatımın aşkını buldum. Şimdi katamaranla açılıyoruz.”

 Ve orada  Ben de,

“Ama  Biliyorsun, görev var!

“Üzgünüm, yapamam.”

 dedi. Telefonu kapattım. Saat sabah ikiydi. Eşim Hadassah:

“Ne oldu?

 Yüzün bembeyaz oldu.”

 Mossad direktörüne söylemeden görevi erteledim. Mossad direktörüne söyleseydim benim fikrimce onu gelecekteki bütün görevlerden ihraç etmek durumunda kalacaktı. Yani bütün İsrail onun gezisini bitirmesini

-mi bekledi?

-Evet. Başkasını bulamazdım. Bu zamanla uzmanlaştığınız bir konu. Yerine önerebileceğim biri yoktu. Sizce doğru kararı mı verdim?

-Başarılı oldu mu?

-Ne?

 Başarılı oldu mu?

 Ölçü bu mu?

 Görevin başarılı olup olmaması mı?

 Belki de hatalı bir karardı ama gene de iyi gitti?

-Siz ne düşünüyorsunuz?

-Söylemeyeceğim. MOSSAD DİREKTÖRÜ 1998

-2002 Size ne öğrettiler?

 Nasıl silah kullanılacağını mı?

 Size dişinizde bıçak tutmayı mı öğrettiler?

 Hayır, hiç değil. Mossad ajanı imajının bir kısmının bu olduğunu biliyorum   dişinde bıçak tutan, James Bond gibi, havalı silahlarıyla  Olabilecek en tehlikeli şey olmamanız gereken bir ülkede silahla yakalanmaktır. Bu yüzden, silah taşımazsınız. Silahınız kimliğinizdir, hikâyenizdir. Tek silahınız budur. Filmlerde, casusların ve gizli ajanların hayatları hep çekicidir. Gerçekte evet, çok iyi tarafları ve unutulmaz anları vardır, ama o zirveye ulaşmak çok fazla sıkıcı ve mükâfatsız iş gerektirir. Çok çalışırsınız. Mesela bir ofis binasının önünde dört gün boyunca belirgin şekilde sakallı bir adamın çıkmasını beklersiniz. Başka hiçbir şey yapamazsınız. Eğer gözlerinizi o binadan alırsanız, çıkması beklenen sakallı adamı kaçırırsınız. Gerçek budur. Gerçek James Bond değildir. James Bond kısmı da vardır ama kesinlikle çok ufak bir kısmıdır. On dakikalık bir aksiyon için bir hafta çalışırsınız. Ama bilirsiniz, detay vermeyeceğim, ama bazen on dakika için bir hafta çalışmaya değer. Yom Kippur Savaşında aktif oldum. Çok korkunç bir zamandı. Ciddi bir şekilde vatanımızın parçalanmasından korkuyorduk. Sizi nereye gönderdiler?

 Hâlâ savaşta olduğumuz Mısır'a.

-Oraya nasıl gittiniz?

-Avrupa'ya döndüm, bir süreliğine hazırlanmak ve özgeçmişimin üzerine çalışmak için. Çünkü İsrail'de geçirdiğim zaman silinmeliydi. Yahudiliğimle olan tüm bağlantılar. İsrailli olmamla ilgili tüm bağlantılar. İbranice ile olan tüm bağlantılar. Bu fotoğraflar  Zaman zaman giydiğim 1970'lerin gece elbiseleri. Onları kim aldı?

 Komutan. Evet. Alışverişe çıktık. Üç elbise. Bu uçaktayken, göreve doğru uçuyordum. 22'inci yaş günümdü. Kim çekti?

 Yanınızda biri var mıydı?

 Evet. Bir ortağım vardı, çünkü görev bir çift gerektiriyordu. Evet. Bu da sizin sahte özgeçmişiniz miydi?

“Karısıydım.”

 Kahire'ye geldiğimde

“erkek arkadaşımla

“ birlikteydim ve bana etrafı, Kahire'nin gecesini göstermek istiyordu ve beni Sahara şehrine götürdü. Büyük bir çadır, müzik, yemek, dansöz  Ona katıldığımda bir süredir oradaydı. Ve onu   ayağını yere, elini dizine vurup ritim tutarken buldum. Bana ortama alıştığını, bu kültürün bir parçası olduğunu söyledi. Ben hâlâ yabancı buluyordum.

-Belirgin bir karakteri oynuyordum.

-Nasıl bir karakter?

 Kumraldım ve sarışını oynuyordum. Sarışın da   yüzeysel bir tip. Tek istediğim biraz arkadaşlık, biraz sosyal hayat, oryantal dans dersleri, vücudunuz için ve yerel kültürle iletişime geçmek için iyidir. Ne vereceğimi, insanların görmesini istediğim şeyi de biliyordum çünkü  Benimle ilgili dedikodu yapacak o iki kız sorularının yanıtlarını bana sormadan kendileri bulabilmeliydiler. Bir gün biri gelip bana soru sorarsa işi batırdım demekti. PORT SUDAN, HAZİRAN 1982 Hikâyemi önden tasarladım elbette. Ama her daim bazı küçük detaylar  Gerçek ya da sahte de olsa başkasının hayatını tam olarak bilemezsiniz. Bir hayat yaratmalısınız ama bazı yerler hep eksik kalır. İçgüdüsel olarak yapana kadar her gün bununla uğraşırsınız. Bazı şeyleri farkedersiniz, konuşmamaya, açık vermemeye gayret gösterirsiniz. O hâlde neredeyse bütün hayatınız bir oyun oluyor. Evet, hayat tiyatrosu. Bakın, bundan keyif almayan biri belli ki iş için de yanlış kişidir. Ama keyif alıyorsanız  Hartum'a ilk gidişimde, ilk defa uçağa yalnız bindiğimi hatırlıyorum. Uçağa binersiniz ve etrafınız şemağ giymiş Müslüman erkeklerle çevrelenmiştir. Size bakarlar, siz de onlara bakarsınız ve sizin nereli olduğunuzla ilgili en ufak fikirleri olmadığını bilirsiniz. Uçağa oturdum, etrafıma baktım ve bu durum çok hoşuma gitti, sadece benim bildiğim bir sırrın olması. MOSSAD ÖZEL OPERASYONLAR Sudan'daki görevinizde sahte özgeçmişiniz neydi?

 İş adamı?

 Hayır. Araştırmacıydım, antropolog, kabileleri araştırıyordum. Kolay değildi çünkü  Etraflarında çok fazla böyle insan yoktu. MOSSAD KOMUTANI Emir Başbakan'dan gelmişti, daha azı değil.

“Etiyopya'nın Yahudilerini İsrail'e getir.”

 dedi, o kadar. O zamanlar Etiyopya ayaklanma hâlindeydi bu yüzden Yahudileri direkt olarak transfer edemiyorduk. Biz de Sudan ve İsrail'in ikisinin de Kızıl Deniz'e kıyısı olmasından faydalanmaya karar verdik. Operasyon, bir istihbarat operasyonun nasıl yürütüleceğine dair kitapta yazan her şeyi ihlal ediyordu. Öncelikle, oldukça sınırlı keşif yaptığımız bir bölgede gerçekleşiyordu. İfşa olup olmadığımızı gerçekten anlamanın yolu yoktu. İnsanlar yetiştirilmişti  Onları doğru düzgün eğitip göreve hazırlayacak zamanımız yoktu. Bu kararı aldım ve kestirmeden gittik. Biraz adam aldım, bazıları İsrailliydi ve onları eğittim, düşman ülkesinde farklı kimlikle çalışmakla ilgili hızlandırılmış kurslar verdim. Plajlarımızı kontrol etmek ve suları test etmek için Sudan'a gittim. Plajlarda bir tur attık ve o tur esnasında, Port Sudan'ın yaklaşık 65

-70 km kuzeyinde kırmızı çatılı bazı kulübeler gördük. İtalyan bir şirket tarafından yapılmış dalış tatil yeriydi. Oradaki dalış noktaları dünyanın en iyisiydi. Tatil yerini görür görmez her açıdan potansiyel gördüm. Öncelikle Sudan'daki bulunuş sebebimiz. Bir dalış yeriyle ilişkin nedir?

 Bunu nasıl açıklarsın?

 Antropolijiden sıdkı sıyrılmış bir antropolijistim, iki yıldır oradayım ve orası hayatımda gördüğüm en güzel yer ve araştırmamı bırakıp para kazanmak istiyorum. Bu herkesin anlayabileceği bir şey. Bir araya getirdiğim takımın bir taraftan gerçek dalış eğitimini de içerek şekilde dalış eğitmeni rolünü oynayacak ve aynı zamanda gizli kimliğiyle Yahudileri alıp taşıma görevinin parçası olması gerekiyor. Hiçbiri köyden gelmedi. Hepsini tatil yerine 5 km mesafedeki ufak bir körfezden taşıdık. Tatil yeri tamamen bizim kimliğimizi saklama amacı taşıyordu. Ben tam bir baş belasıydım. Gazeteci olarak yetiştirilmiştim ve Mossad'da “gazeteci“ kelimesi “orospu“ya benzerdir. Ve açıkçası, bütün yetişkin hayatım gazetecilik ve Mossad'dı, gazetecilik ve Mossad  Bazen ikisi bir. Görevdeki sorumluluğunuz neydi?

 Tatil yerinin sahibi ve idarecisiydim. MOSSAD AJANI 1975

-1988 Diğer birçok şeyin yanında, sörf hocasıydım, bot kaptanı  Bir noktada, Sudan'daki ilk sörf tahtasını getirmiştik. İsrail'den özel askeri uçakla getirtmiştik. Yolun sonunda ilk defa tam olarak ne yapacağımı anlamıştım. SUDAN MERCAN KAYALIKLARI LİSANS OLMADAN GİRİLEMEZ Görevim tatil yerini işletmekti, Club Med gibi. Tatil yeri ajanların kılıfı ve Sudan'a gelme sebepleri olacaktı. Biri tatil yerinin doktoru, biri de muhasebesi olacaktı  Tiyatro mu sordunuz?

 Alın size tiyatro. O dönemdeki görevim buydu. SUDAN'IN DALIŞ VE ÇÖL EĞLENCE MERKEZİ Tatil yerinin adı Arous'tu. Görev bittiğinde, New York Times mekânın kapatılmış olması çok yazık şeklinde bir yazı kaleme aldı çünkü saklı bir hazineydi. Dünyadaki en iyi dalış merkezi. Dört bir yandan dalgıçlar geliyor ve yemek  İki yıldızlı Michelin restoranı gibi bir yer işletiyorduk. Aynı zamanda tatil yöresinden bağımsız operasyonu yürütüyorduk. Operasyon sırasında tatil yerinin rutininde hiçbir değişiklik olmuyordu. Bazı operasyonlar deniz kenarında yapılıyordu.

“Kardeşlerimizi

“ alıp onlara öyle diyorduk plaja götürüp İsrailli komandolar tarafından oradan alınıyorlardı. Bir keresinde bir Sudan ordusu pususuna denk geldik. Yaklaşık 60 kadar Sudan askeri bir anda karanlıktan çıktı. Askerler mi?

 AK

-47'li askerler.

-Silahlar, bazılarını yakaladılar 

-Sizi yakaladılar mı?

 Hayır. Ben plajdan 100 metre uzakta şişme bottaydım, ve durumu raporladım, çünkü komandolar plaja geri dönüp yakalanan dört kişiyi kurtarmak üzere hâlihazırda hazırlık içerisindeydiler, ama onlara beklemelerini söyledim çünkü aniden Danny'yi elleri havada yetkiliye bağırırken gördüm. Uzun boylu, güçlü bir çocuktu. Bana Arapça bağırmaya başladı, ne dediğini biliyordum ama  İngilizce cevap verdim.

“Ne yapıyorsunuz?

 Bunlar kim?

 Seni ifade vermek için Port Sudan'a götürüyorum.”

 dedi. Kolumdan tuttu. Geri çektim.

“Seninle hiçbir yere gitmiyorum. Bağırmak istiyor musun?

 Ben de bağırırım.”

 dedim. Ona bağırmaya başladı.

“Seni geri zekâlı!

 Aptal!

 Ben Turizm Bakanlığında çalışıyorum!

 Turistleri dalışa götürüyorum ve sen bana ateş açıyorsun!

 Yarın Khartoum'da olacağım ve seni başkana şikâyet edeceğim!

“ Subay da utandı, özür dileyerek homurdandı ve adamlarını toplayıp gitti. Her daim düşürülen bir savaş uçağıyla bitebileceğini ve bizim de kuyruğunda sallanırken kendimizi bulabileceğimizi biliyorduk. Kimliğinizin ifşa olacağını hissettiğiniz oldu mu?

 Çok zor bir sınav vermiştim. Bir keresinde başka konuk yoktu ve iki Alman konuk gelmişti. İkisi de Almandı. Bir tanesi benden hoşlanmıştı ve sürekli peşimdeydi, her daim yanımda, konuşuyor, sorular soruyor ve çocukluğumuz hakkında, şarkılar hakkında konuştuk  Memleketten birini bulduğunuzda konuşacağınız türden şeyler. Bu sizi oldukça garip bir duruma sokuyor. Düşünsenize. Biri yanınızda İsrailli gibi davranıyorsa gerçek mi yoksa bir yerden mi öğrendiğini hemen anlarsınız. Dalış turistleri güzel dalış fırsatı olan her deliğe gidip çok para harcayan insanlardır. İtalyanlar, Fransızlar, İspanyalılar, Kanadalılar gelirdi. Bir Kanadalı vardı, yanında bir de Yahudi, özel bir dalış istedi. Öğretmen   gizli kimliğinde aslında eski bir deniz komando subayıydı. Suyun altında dalgıçlar özel el işaretleriyle iletişim kurarlar. Ordu dalgıçları farklı işaretler kullanır. Her şey yolunda mı diye sormak için böyle yapar ve siz de böyle yanıt verirsiniz. Orduda bu şekildedir ve böyle yanıt verirsiniz. Onlar için en zor olan şey bu değişimi yapmaktı. Ciddi deniz komandoları olan bir ülkeden gelen adam ona sordu,

“Neden böyle yaptın?

 Geçmişin ne?”

 Hatasının farkına vardı, o yüzden,

“Evet. Eskiden ordudaydım.”

 dedi. Sudan çıktıklarında adam şöyle söyledi, İbranice

“Güzel dalış ha?”

 Su altında bir saat geçirdikten sonra biraz  O yüzden,

“Evet.”

 dedi. Bana geldi ve

“Yandım.”

 dedi.

“Tamam, hangi odada kalıyor?”

 dedim. Bana odasını söyledi. Kapısını çaldım. Açtı ve benimle İbranice konuşmaya başladı.

“Anlamıyorum.”

 dedim. İngilizce'ye geçti. Sonra,

“Bakın  Ben sizin tarafınızdayım.”

 dedi. Ona,

“Bu gece bir dalış daha istediniz, değil mi?

 Gece dalışı istediniz. Sizi özel bir köpek balığının olduğu bir mercanlığa götüreceğiz. Yalnızca kosher etini seviyorlar. Bu gece orada dalacaksınız.”

 dedim.

“Hayır

“ dedi,

“Hayır, ben gerçekten  Bir şey demek istemedim, ben  Ben İsrail'i seviyorum

“Umurumda değil, elimizin ulaşmadığı yer yoktur.”

 dedim. Bu tip bir durumda ne yapıyorsunuz?

 Bakın, bu tip bir işte, her daim şiddetten uzak durmayaçalışırsınız. Ama amacımız Yahudilerin ve komandolarımızın yakalanmaması.

-Ee?

-Bakın, bazen dalgıçlar kaza yaşarlar. Bu yıllarda rahat uyuduğumu söyleyebilir miyim?

 Hayır. Her an her saniye bir şey olabileceğini biliyordum. İfşa olabilirler, Sudanlılar kim olduklarını anlayabilir ve tutuklandıklarında da her şey olabilir, işkenceyle başlar, İsrail'e canlı dönmelerine izin vermemeye kadar gidebilir. Şam meydanında asılı duran Eli Cohen'in görüntüsü 

-Sizi korkutan bir görüntü mü?

-Hayır. Hayır. Çünkü korksaydım işimi yapamazdım. Ben yapamazdım, başkaları yapamazdı her seviye yapamazdı. Hayır. Görevler keşif görevleriydi. İsrail'de çok aranan bir istihbaratı ele geçirme fırsatı görmüştüm. Bir tura katıldım. Süveyş'teki bir savaş müzesine girmeyi başardım ve operasyonlarda kaybedilenleri bulmaya yardım etmek için araçların resimlerini çektim. İçinde taze kan lekeleri gördüm. Bu askerler öldürüldükten hemen birkaç gün sonrasıydı. Ve gülümsemeye devam etmek zorundaydım, her şey yolundaymış gibi. Bu resimlerde çok gençsiniz. Gene de duygularınızı saklamayı başarmışsınız. Böyle birçok an yaşadım. Size bir örnek vereyim. Yabancıların birçok yolu kullanmasına izin yoktu. Ben de ortağımla gece karanlıkta seyahat ediyordum ve o yoldan gitmemiz için çok fazla sebebimiz yoktu. Ve görebildiğiniz her şeyi raporlayabiliyordunuz. Uzun menzilli silahların gizlendiği bir yer olabilir. Antenler olabilir. Her şey olabilir. Bir polis kontrol noktasına geldik ve memur camıma yaklaştı. Nereden geldiğimizi sordu, söyledim, nereye gittiğimizi sordu, söyledim. Sonra,

“Neden?”

 dedi. Ben de şaşkın aptal rolünü oynadım ve

“Çünkü orası çok sıkıcıydı.”

 dedim. Yedi ve geçmemize izin verdi. Kalplerimiz yerinden çıkacaktı çünkü araba bulmalarını istemediğimiz şeylerle doluydu. Takım lideri olarak bir talihsizlik yaşamıştınız, bir  Avrupa ülkesinde diyelim. Bir Mossad fiyaskosu. Dört genç İsrailli Kıbrıs'taki Lefkoşa İran konsolosluğunun telefonlarına dinleme cihazı yerleştirmeye çalışırken yakalandı. Bayan arkadaşlarını bulmak için bayanların odasını aradıklarını söylediler. Benim içerisinde yer aldığımı söylediğiniz talihsiz olayla ilgili olarak size söyleyebilirim ki ben çok daha fazla talihsizliğin içinde yer aldım. Ama genellikle, bu talihsizlikleri engelliyorsunuz ve talihsizlik olmuyorlar. Ama her vakada, bir miktar risk alıyorduk. Bazi nadır durumlarda başarısız oluyorduk. Tutuklanmak sizin için nasıldı?

 Dünyanın tepesinde özgür bir adam olmak, dünya sanki sizin özel oyun alanınızmış gibi, her yere seyahat edip yaşamak ve sonra bir anda kendinizi bir sandalyeye kelepçeli bulmak  Çok sevimsiz bir durum. Sonra kendinize bazı büyük sorular sormaya başlıyorsunuz. Kabul ediyorum kendime neden bu şekilde öldürülmek zorundayız diye sormuştum. Ve almış olduğunuz eğitim o anda bunları düşünmeyip ilerlemenizi sağlıyor. Size inandılar mı?

 Kimliğinizi koruyabildiniz mi?

 Tabii ki. Bakın, riskler nettir. Lillehammer de o zamanlarda olmuştu. Mossad, Münih'teki sporcu katliamının mimarlarından birinin peşindeydi ve yanlışlıkla Faslı bir garsonu aradıkları adam olarak teşhis etti ve sonuç olarak, yanlış adamı öldürdü. Bouchiki kan içerisindeki yere düştü. Bir komşu bütün her şeyi gördü ve hatta arabanın plakasını da not etti, bir Mazda, polis de böylelikle arabanın izini sürdü. İki erkek, iki kadın, ve İsrail ile bağlantısı olan bir İsveçli tutuklandı. Biri Sylvia Rafael'di. Onu Mossad'da tanıyor muydunuz?

 Evet. Oluşturduğum hikâye hem bir gazeteci olarak hem de fotomuhabiri olarak çalışmama olanak veriyordu. İşte o zaman o alanda çalışan Sylvia ile tanıştım. Sylvia Rafael Güney Afrika'dan geliyordu. Yahudi bile değildi. İsrail'e âşık oldu. Bir noktada yetiştirildi. Onun için harika bir kimlik oluşturdular, Kanadalı bir fotoğrafçı.

-Ve gerçekten de fotoğrafçıydı.

-Kimin resmini çekti?

 Bütün Orta Doğu'nun, kralların, hükümdarların  Yani bütün Orta Doğu'nun krallarının odalarında fotoğraf makinesiyle bir Mossad ajanı vardı. İsrail'in kuruluşundan bu yana düzinelerce İsrailli öyle yerlere gitmiştir ki nasıl söyleyeyim  Hiçbir Hollywood senaryo yazarı bu konuda yazabilmek için yeterli sihirli mantar yememiştir. Dört sanık, Abraham Gehmer, Sylvia Rafel, Dan Arbel ve Marianne Gladnikoff Norveç'teki yüksek mahkemenin huzuruna çıktı. Mossad ajanı olarak ifşa oldu ve hapse atıldı. O sıralarda bulunduğum yer olan Kahire'den hükmünün açıklanmasını izledim. Sizi yakalasalardı ne olacağını düşündünüz mü?

 Norveç'te yakalanmak Kahire'de yakalanmak gibi değildir. Tüm eğlencenin yanında, sınava da tabi oluyorduk. Üzerlerinde CIA yazan misafirlerimiz oluyordu. Kesinlikle CIA örgütündendiler. Hemen tanımıştık. Dikkatsiz davranmamız durumunda tüm operasyonu bitireceğimizi biliyorduk. Düşüncesi bile inanılmaz, tatil yerindeyken eğleniyorduk, misafirlerle dans ediyorduk çünkü parti veriyorduk, aynı gece mekânın arka tarafında bir konvoy dolusu kamyonla Yahudileri tahliye noktasına götürüyorduk. Sahilden deniz komandolarıyla alınan veya uçağa bindirilen her Yahudi grubunu gördüğümde inanılmaz bir   tatmin duygusu veriyordu. Ve bakın, artılarıyla eksileriyle tüm zorluklarıyla, çatışmaları, tutuklanmaları ve diğer her şeyiyle birlikte bu operasyon neredeyse on yıl boyunca sürdü. Kahire'deki gizli kimliğiniz “birinin karısı“ydı. Bu kadar uzun süre boyunca bu kadar karmaşık bir ilişkiyi nasıl sürdürdünüz?

 Başka bir soruya geçmeyi tercih ederim. Gene de, bu kadar yakın bir ilişki rolü yapmanın size etkileri ne?

 Ve rol yapmayla gerçeklik arasında, rol yapmayla gerçek arasındaki çizgi nerede?

 Nerede olmasını isterseniz orada. Sizin durumunuzda?

 Ondan hoşlanmadığımı söyleyerek başlayayım. Onunla sosyal bir ortamda tanışmış olsaydım beş dakikadan fazla zaman geçirmeyeceğime sizi temin ederim. Kendimi bir ilişkide nasıl görüyorsam o birebir zıttıydı. Bir yıl boyunca nasıl sürdürdünüz?

 22 yaşındaydınız. Sahneye çıkıp rol yapıp bir, bir buçuk saat sonra geri gelmek gibi bir şey değil. Hayatı sonuna kadar yaşarım, yoğun bir şekilde. Demek istediğim, bir şeyin içerisindeysem, tüm benliğimde oradayımdır. Kesinlikle, düşman ülkede bölgenin stresiyle birlikte birbirine bağımlı olarak beraber birkaç ay geçirmek ve rol yapmak  Bizi yakınlaştırmıştı, bu yakınlık daha sonra duygusallığa dönüşmüştü. O noktada, o kadar belliydi ki eğer yakınlaşmazsak bizim için çok zor olacaktı. Yaşam şartlarımız sebebiyle, evimizde   yerel hizmetçiler vardı ve  O kimyayı, yakınlığı tutturmamız gerekiyordu.

“Hadi gerçekmiş gibi yaşamaya çalışalım.”

 dedik. Görev sona erene kadar sonra karar vermeliydik: Beraber mi yaşayacağız yoksa ayrılacak mıyız?

 Bizi bir araya getiren insan, ikimizi de iyi tanıyan bizi içerisine soktuğu imkânsız karardan dolayı sorumlu hissetmişti ve mevcut hâliyle bu şekilkde devam etmesinin doğru olmayacağını düşündü ve ayrılmamızı sağladı. Nasıl karşıladınız?

 Çok sinirlenmiştim. Ben   çok sinirlemiştim, çok. Ona,

“Bak, bu bir hata olabilir, ama bu benim yapacağım bir hata. Hayatıma karışmana son vermeni istiyorum.”

 dedim. Gene de, ortağım da benim söylediğim şeyi söyleyebilirdi:

“Durun. Kabul etmiyorum. Ne istiyorsak onu yapalım.”

 O da bunu yapmadı. Bu yüzden, kararı veren kişi birbirimize ait olmadığınız konusunda muhtemelen haklıydı. Kolay değil. Günün sonunda hepimiz insanız. İki hayatı birbirine  Oldukça net olmalı: Bu sizin iş hayatınız, orada bir kişiliğiniz var. Burası da diğer kişiliğinizin olduğu ev hayatınız. Birbiriyle karışamazlar. Karışırlarsa çok kötü olur. Bazen karışırlar ve çok kötü olur. O yüzden bitirirsiniz. Yapacak bir şey yok. Görev bitmeden birkaç ay önce bir akşamüstü plajda yürüdüğümüzü hatırlıyorum. Orada

“Tony

“ diye çağırılıyordu. Ona,

“Tony, söyle bana kimi tercih edersin: Tony mi yoksa ?”

 Gerçek adını, İsrail'deki gerçek adını. Ve ikimiz de bu soruya yanıt veremedik. Kim olmayı tercih ederdik: Burada Sudan'daki kişi mi, yoksa İsrail'deki kişi mi?

 Bir keresinde eşimle Amerika'ya gitmiştim. Bir Amerikan çifti bize,

“Nerelisiniz?”

 diye sordu. İçgüdüsel olarak

“İtalya

“ demiştim. Sonra muhabbet ilerlemişti. Onlara İtalya hakkında detay vermekte hiç zorlanmamıştım. Sonra odamıza döndüğümüzde karım sormuştu:

“Neden İsrail demedin?

 Neden İtalya demek zorundasın?”

 Demek istediğim bu tip bir işte sürekli olarak korunma, kimliğinizi ifşa etmeme ihtiyacı hissediyorsunuz. Havaalanlarında İbranice yanıt vermemek konusunda kendimi eğitmiştim. Ve bu beni oldukça utanç verici, çok zor bir duruma sokmuştu, kızımla birlikte Avrupa seyahatindeyken, havaalanında kızım bana

“Anne!

“ diye seslenmişti. Tepki vermedim. Kimliğinizi korumanızın bir parçası bu. Bunu yapmanız gerekiyor: Sizi ilgilendirmiyormuş gibi davranmak. Bu olayı bugün bile hatırlıyor ve kendisi 35 yaşında. Ben de hatırlıyorum. Alt yazı çevirmeni: Utkun Birsen Mossad'daki yıllarınızda hiç gerçeği ya da tarihi değiştirebilecek olduğunuzu hissetiğiniz oldu mu?

 Tarihi etkilemeye çalışmayı hiç düşünmedim. Asla. Zamanla  Neyle uğraştığınızı anladığınızda ve ayrıca, komuta zincirinde yükseldikçe kararlara daha çok etkiniz oluyor ve olan bitenlerle ilgili inanılmaz etkinizin bulunduğunu fark ediyorsunuz ve   kötü şeylerin olmasını bile engelleyebiliyorsunuz. Çok kötü şeylerin. Bölgede sonuçları büyük olan bir kararınızı söyleyebilir misiniz?

 Bence aslında  Yok, söyleyemem. Nükleer reaktörden bahsetmek istedi ama yapamaz. Söyleyemem. Geçtiğimiz 50 yılda, orada olup biten bütün büyük olaylarda Mossad vardı. Tüm kararlarda, tüm savaşlarda etkisi oldu ve neredeyse bütün gerçekleşme ihtimali olan hadiselerin gerçekleşmemesini sağladı ve asıl katkısı da buydu. Joshua'nın on iki casusundan beri, casusluk artık tipik bir Yahudi meselesi değil. BATI ŞERİA, 1967 Ama Altı Gün Savaşı'ndan sonra, dünyada oldukça sıra dışı bir şey gerçekleşti. Yahudi eyaletinin kurulmasının üzerinden 20 yıl geçmeden, ki o zamanlar iyi tüccarlar, bol paralı insanlar olarak bilinen Yahudiler, birden bire dünyada mükemmel askerler ve casuslar olarak bilinmeye başladılar. Sonra her türlü garip, bazen de tamamen terk edilmiş yerlerden talepler almaya başladık:

“Bize yardım edin. Siz superman'siniz.”

 İç savaş zamanı Lübnan'daki Hristiyanlardan, Irak'taki Kürtlerden, Sudan'ın Müslüman hükûmetiyle savaşmış Güney Sudan'daki Hristiyanlardan ve diğer acayip, gerçek dışı talepler  Cidden, İsrail'in her şeyi başarabilecek güçte bir ülke olduğu ve istihbarat servisinin dünyada eşi olmadığı yönündeki bilinirliğinin bir sonucuydu. Bu durumdan faydalandık. Ordularını ve istihbarat güçlerini eğittik. Zaman zaman istihbarat operasyonlarına bile dahil olduk. Bize olduğu kadar onlara da düşman olan ülkeler hakkında istihbarat toplamakla ilgili ortak çıkarlarımız bulunuyordu. Mesela Sudan ile olan iş birliği nasıl başladı?

 GÜNEY SUDAN, 1969 Güney Sudan isyancılarının başı Afrika'daki İsrail Konsolosluğu'nun kapısını çalıp dedi ki,

“Bana yardım edin.”

 Pekâlâ  Tamam. Nasıl karar vereceğiz?

 Mossad'ın başı Zvi Zamir onu, Başbakan Golda Meir ile bir toplantıya getirdi ve çok etkilendi. Bir davası olduğuna   ikna oldu. Bölgede özerklik kazanmış tek azınlık olmalarından ötürü de ona yardım etmek manevi yükümlülüğümüzdü. Güney Sudan'a 69'da geldim. Operasyonda yer almakta mutlu muydunuz?

 Mutlu muydum mu dediniz?

 Sevinç sözcüğünü duymuş muydunuz?

 Aşırı mutluydum. SUDAN MOSSAD ŞEFİ 1969

-1972 Güney Sudan'daki Hristiyan isyanının sebebi neydi?

 Kuzey Arapları bölgeyi kontrol ediyordu ve 1,5 milyon Arabı Güney'e transfer etmeyi planlıyorlardı. Amaçları Güney'i bir müslüman bölgesine çevirmekti. Neler yaşadıklarını kendi gözlerimle de görmüştüm. Onlara neler yaptıklarını. Kuzeyliler ne isterse yapıyorlardı. Öldürüyor, tecavüz ediyor, yemekleri yakıyor  Kimse bilmiyor ve umursamıyordu. Güney Sudan'ın çıkarı: Kendilerini savunabilmek için silah temin etmek, bizim çıkarımız da isyancı ordusunu oluşturmaya yardım etmekti, böylelikle güney ormanlarındaki Sudan ordusunu meşgul edeceklerdi. Görevin amacı buydu. Bu, 30.000 kadar Sudan askerini Mısır birliklerine katılabileceği Süveyş kanalından uzak tutacaktı. Yani amaç Mısır ordusunu zayıflatmaktı, Sudanlılara insani yardımda bulunmak değil. Saflığınıza veriyorum  Yaptığımız şey   hayırseverlik değildi. Dünyadaki hiçbir istihbarat servisi hayırsever kurumu değildir.

“Kazancım ne ve nasıl ulaşırım“ı düşünürler. Rezalet bir oyundur. Güney Sudan'da Anyanya şebekesinin basın sözcüsü olmam istendi. Anyanya gazetesini kurdum. 5 Şubat 1970'te Araplar tarafından öldürülenler: Diplomatların, gazetecilerin adreslerini topladık. Dünyaya isyandan bahsetmek için gazeteyi dağıttık. Ve isimsiz 101 ölü. Ormanlık arazide hâlâ 30.000 kadar Anyanya askeri bulunuyor. Bu grup bir süredir Uganda sınırında faaliyet gösteriyor. Bir tanesi belirgin bir şekilde İsrail paraşütçüsünün şapkasını ve ceketini giyiyor. Görev bin kişilik tabur oluşturmak, iniş pisti inşa etmek, sıhhiye rotası, sinyal yolu oluşturmak, silah ve teçhizatla donatmak ve onları görevlere göndermekti. Doktor, işaretçi ve ben kuzey ordusunun hayatını zorlaştırmak olan bir göreve gitmiştik. Köprüleri patlatıyorduk. Ve bakın, bu kesinlikle inanılmazdı. Gerçekten inanılmaz. Günay Sudan'ın ormanlarında Üç İsrailli  Üç!

 Bölük yok, uçak yok, tank yok. İki kamera ve üç silahlı yalnızca üç kişi. Mısır ve Sudan için de İsraillilerin Nil nehrinde arkalarına yaslanmış oturuyor olmaları o kadar caydırıcıydı ki  Nil'de öylece oturuyorlardı. Komik mi?

 Belki. Ama gerçekte bunu çok ciddiye alıyorlardı. O zamanlar Afrika bizim için çok önemliydi, çünkü bizi çevreleyen düşman Arap ülkelerine karşı ilerleme kaydetmek konusunda bizim ilk fırsatımızdı. O sıralarda ayrıca Afrika'da bilirkişi görevlerine de katılmıştım. Yabancı bir kimlikle. Gizli kimliğimle ilgili çok detaya girmek istemiyorum. Batı ve Doğu Afrika'da kapsamlı olarak seyahat ettim. Uluslararası konferanslara katıldım her rütbeden, her çeşit insanla samimi oldum. Bu bağlantıları kurmak çok önemliydi. Bahsettiğim, zaman içerisinde kurulan bağlantılar. Mesela Fas'ı ele alalım. Fas Kralı ile olan ilişkilerimiz 1960'larda başladı. Mossad'ın merkezi bir rol oynadığı klasik bir örnektir. Merkezi bir rol. Sanıyorum Fas Kralı ile beraber olan ilk İsrailli benim. Fas ve İsrail arasındaki iletişimi başlattım. Faslılar, Nasser'le ilgili olarak, onun Kral'ın değişmesi gerektiği, çok batılı olduğunu düşündüğü ve Kral'a suikast düzenlemeyi planladıkları yönünde istihbarat almışlardı. Fas Kralı kendisine sordu,

“Bana kim yardımcı olabilir?”

 Onlar da,

“Yahudiler, İsrailliler.”

 dedi. Onlarla buluştuk ve Kral'ı korumak için bir aksiyon planı oluşturduk. Kral'ı koruma işi siyasi suikastları da içeriyor muydu?

 Ben Barka'yı örneğin?

 Sıradaki soru. Fas'ın ikinci büyük partisi olan Halkın Güçleri Ulusal Birliği'nin kurucusu Mehdi Ben Barka, yokluğunda Kasım 1963'te ülkenin güvenliğine zarar vermekten idama mahkûm edildi. Ben Barka Fas'ın muhalefet lideriydi. O sıralarda Mossad, Fas istihbarat ajansıyla yakın ilişkideydi. Bir noktada Faslılar, Ben Barka'ya suikast düzenlemeye karar verdi. Île

-de

-France, Fontenay

-le

-Vicomte'daki evinde Ben Barka Fransız güvenlik güçlerince yalnızca yanlışlıkla öldürülmedi, tek bir amaç için saatlerce işkence gördü. Öldürmek. Peki işkence araçları kimin elindeydi?

 Bu adam, General Ahmed Dlimi ile beraber olan General Oufkir. Ben Barka'nın suikastiyle ilgili sizden yardım isteyen Fas istihbaratının başı olan Dlimi ve Oufkir ile görüştüğünüz halka yansımıştı. Arkasında  Arkasında onlar mı varmış?

 O zaman onlara sorun.

-Faslılara mı?

-Evet, Dlimi ve Oufkir'e. Bu zor olacaktır. Çünkü artık hayatta değiller. Gerçekten mi?

 O zaman benden ne istiyorsunuz?

 Bu konuya girmek istemiyorum. Ben Barka Paris'e gitti ve General Oufkir'in Fas istihbarat ajansının üyeleri tarafından kaçırıldı. Çok vahşi bir şekilde sorguya çekildi ve sorgu esnasında hayatını kaybetti. Ben Barka'nın buradaki bataklıkta olduğu yönünde ihbar aldık ve bu iddiayı doğrulamak bizim görevimiz. Yani Mossad hiç ahlaki rahatsızlık duymadan İsrail ile alakası olmayan bir suikastin içinde mi yer aldı?

 İstihbarat dünyasını ahlaki açıdan sorguluyor olmak  Ahlaki değil demiyorum. Ahlakidir, ancak konuyu değerlendirdiğinizde  Elde etmek istediklerinizi, riske atacaklarınızı tartar ve bazen şeytanla da iş birliği yapabilirsiniz. İsrail bu iş birliğinden ne kazandı?

 Açıkçası bağlantı kurduğunuz ülke Arap Birliği'nden ise, ve hatta bazen müzakerelerine ev sahipliği yapıyorsa, bu çok iyi bir bağlantıdır. Bu sanat   gizli diplomasi sanatıdır, ki bu, çok uzun soluklu bir yarıştır. Fas Kralı bizimle ve Mısırlılarla diyalog başlatmak istemiş gibi görünmeye başlamıştı. O zamanki Mossad direktörü merhum Yitzhak Hofi'nin, Fas hükümdarıyla inanılmaz bir ilişkisi vardı. Moshe Dayan, Mısır Başbakan Yardımcısı ile görüşmek için Fas'a gönderilmişti. Kahire, İsrail ve Fas arasında Kral'ın himayesinde mekik dokumaya başlamıştı.

-Bu görüşmelerde Mossad'ın rolü neydi?

-Mossad 

-Ortak mıydı?

-Mossad her şeyi koordine ediyordu. Sorumlusu Mossad'tı. Bu siyasi açıdan stratejik bağlar Mossad tarafından yaratılmıştı. Bu ön görüşmeler sırasında Amerikalılar neredeydi?

 Size anlatmadığım bir hikâyem daha var. Tüm bu barış antlaşması uydurması Amerikalılar tarafından bilinmiyordu. Başarı ihtimali nedir?

 Açıkçası bunu  Tahmin etmesi zor. AMERİKA BAŞKANI İsrail ve Arap liderleri arasında   hâlâ   çözülmesi gereken önemli konular ve fikir ayrılıkları var. O zamanlar Başkan Carter'ın amacı Cenevre Konferansı olarak bilinen Sovyetlerin, Amerikalıların, İsraillilerin, Arap ülkelerinin ve FKÖ'nün bir araya gelip bölgesel barış anlaşmasına varacağı konferansa bizi geri getirmekti. Bu onun rüyasıydı. Sonra Sadat ortaya çıktı ve onun önünü kesti. İsrail ile iki yönlü bir barış görüşmek istiyordu. MISIR ARAP CUMHURİYETİ İSRAİL PARLAMENTOSU, 1977 Allah'ın selamı ve rahmeti üzerinizde olsun. ANWAR SADAT MISIR BAŞKANI Hepimize barış getirsin. Sadat, İsrail'e 9 Kasım'da geldi ve gittiğinde her iki taraf da sonraki adım konusunda emin değildi. İlişki nasıl devam etmeliydi?

 30 Kasım'da, Mossad direktörü Haka'dan bir telefon aldım:

“Merkeze gel.”

“Sadat, İsrail'den Mısır'a ilişkileri yönetmesi için bir elçi göndermesini istedi. Amerikan konsolosluğunda kalacak ve tüm gayesi ve amaçları bir Amerikan gibi gözükecek.”

 dedi. Sadat bu hareketi yalnızca İsrail ile barış olarak değil, daha önemlisi Mısır ve Amerika arasında barış olarak da gördü. Hâlihazırda Sovyetleri kapı dışarı etmişti ve Amerikalıları istiyordu. Amerikalıları nasıl içeri alırsınız?

 Kahire'de Amerikan konsolosluğuna bir İsrailli koyarsınız, bunu kabul ederlerse içeridelerdir. Yani Sadat Amerikalılarla anlaşmak istedi

-ve bunu sağlamak için İsrail'i kullandı.

-Kesinlikle öyle oldu. Kesinlikle. Haka da,

“Git, ayarlamalarını yap. Yarın öğlen gel. Seni Begin'le tanıştıracağım ve göndereceğim.”

 dedi. Ertesi gün eşim ve ben, Mossad'ın avukatına gittik, vasiyetimi yazdım ve ona vekâletimi verdim. Onu evde üç çocukla bırakmaya hazırlanıyordum. Öğlen gittim:

“Haka, geldim.”

“Bekle.”

 dedi. Bir gün geçti. Ertesi gün, ertesi gün. En sonunda,

“Gitmiyorsun. Başkan Carter onaylamadı.”

 dedi. Hanımlar ve beyler, Camp David konferansının adı değiştirilmeli. Eskiden Jimmy Carter konferansıydı. Bence kendisi   Mısır'da piramitleri inşa eden atalarımızdan daha çok çalıştı. Ama tarih, Mısırlılarla barışı sağlayanı Carter olarak gördü. Amerikalıların ayak uydurmak dışında yapabilecekleri bir şey yoktu. Ama buna gönülsüzdüler. Tabii sonralarda Carter, Camp David'in kahramanı oldu. Ama buna alışması uzun zaman aldı. Ve ben maalesef, muhtemelen hayatımın fırsatını kaçırdım. Vasiyeti ne yaptınız?

 Vekâleti yırtıp attım ki eşim kafayı yemesin. Mısır ile olan barış antlaşması Mossad'ı devletin bir aracı, hatta siyasi bir aracı hâline getiren gizli diplomasi kullanılarak elde edildi. Ortadaki gerekçelerden ötürü, böyle bir hareket ulu orta yapılamaz. Gizlice yapılması gerekir. Ve aynı gerekçelerle, Arap ve İslam ülkelerindeki hükûmetlerin yapısından ötürü, istihbaratın başı, günün sonunda hükümdarın sırdaşı olur. İstihbaratın başına ulaşabilir ve onunla gizli iletişim kurabilirseniz, temelde hükümdar ile iletişime geçmiş olursunuz. O hâlde İran'dan bile bahsetsek  Mossad orada da çalıştı, evet. Lütfen anlatın. İranlılarla stratejik bir ilişki kurduk. Bize petrol sattılar. Biz onlara, onlar için çok önemli olan, bizim tecrübeli olduğumuz bir bölgede birçok şey sattık. En geniş anlamıyla, rejim güvenliği veya devlet güvenliği. O zamanlar mesela, Şah, İran'ın 2.500'üncü bağımsızlık yılını kutluyordu ve organizasyonun İsrail ana temsilcisi Mossad direktörü Meir Amit'ti. Demokrasiyi ele alış şeklimiz başkaları tarafından benimsenmeyebilir. Bu demokrasiyi sizin ele alış şekliniz mi yoksa halkınızın ele alış şekli mi?

 Bugünkü dünyada çok da farklı değil çünkü halkımla ben   oldukça yakınız. Bir keresinde bir Arap liderinin uçağına binmiştim. Bir buçuk saat sonra,

“Asher Yatzar

“ duasını okumak zorunda kalmıştım. İRAN İSTASYON ŞEFİ

“İnsanı birçok delikle yaratan

“ Bedensel işlevlerinizi gördükten sonra okuduğunuz oldukça alim bir Yahudi duasıdır. Ben de sordum,

“Tuvalet nerede?”

 Onlar da:

“Orayı görüyor musun?

 Duvarda bir kapı var.”

 Duvara baktım. Baştan aşağı altın kaplamaydı. Tuvalet, ayna, lavabo, her şey. Aynada kendime baktım ve düşündüm,

“Ben, Reuven Merhav, Haifa'lı Dr. Walter Markowicz'in oğlu, Böyle bir şeyin üstüne oturmalı mıyım?”

 Kalktığımda bir de baktım ki  Hiçbir fark yoktu. Tamamen aynıydı. Hayata bakış açımı değiştirmişti. İnsanlar fani şeyleri sahiplenmemeliler. Onlara ait değiller. Hepsi emanet. Tahran'da Mossad temsilcisi olduğunuz yıllarda, Şah rejiminin kontrolden çıktığını hissediyor muydunuz?

 Olan bitenler  İran'daki son yılımda, tansiyonun yükseldiğini hissedebiliyordum ve fark edilmeksizin olup biten her türden ufak olaylar gerçekleşiyordu. Polis bıçaklanıp yaralanıyordu  Zenginle fakir arasındaki farkları görüyorduk, Şah'ı koruyan ordunun mensupları ve süslü villalarda yaşayan, Concorde uçaklarla Paristen yemek getiren şımarık zengin insanlar  Böyle devam edemezdi. O ana kadar, Şah ve İran istihbaratıyla çok yakın ilişkilerimiz vardı. Ve tabii ki, muhalefet diye bir şey ortada yoktu, en ılımlı muhalefet bile yoktu. Diktatörlük rejimi ile çalıştığınız zaman muhalefetle konuşmak konusunda oldukça dikkatli olmanız gerekir. Biz de onları tanımamak konusunda özen gösterdik. Her şey Şah'ı sinirlendirip bizi kapı dışarı etmemesi içindi. Tahran'a geldiğimde, Reuven ile birlikte on gün geçirdim. Onu uğurlamak için havaalanına gittiğimde bana ufak bir kâğıt imzalattı:

“Alındı: Bir İranlı, sağlam.”

 İkimiz de fünyesi ateşlenmiş bir bomba olduğunu bilmiyorduk. Çünkü daha havaalanından Tahran'a dönerken radyoda Esfahan'da, Tahran'da ve diğer on şehirde ayaklanmalar olduğunu duydum. Kartopu çığ gibi büyümeye başlamıştı. Altı ay sonra, her şey bitmişti. TAHRAN, KASIM 1979 İşler kesinlikle kötü bir yöne doğru gidiyordu, bu yüzden Mossad'ın başı SAVAK'ın başına şöyle söyledi:

“Lütfen Geizi'ye olup bitenlerin evveliyatıyla ilgili bilgi verin çünkü kendisi İsrailli diplomatların güvenliğinden de sorumlu olacaktır.”

 Şah, Ocak ayının ortasında İran'dan ayrıldı. Bütün arabalar korna çalıp selektör yapıyordu. Şok edici   dehşet verici bir görüntüydü. Birden başıma korkunç bir ağrı girdi.

“Ne yapacağız, şimdi Şah da gitti ve bize düzeni sağlayacağı söylenip duruyordu?

 Devasa bir kalabalık, yüzlerce protestocu kazmalarla, levyelerle konsolosluğu bastı ve İsrail konsolosluğunun duvarlarını kazmaya başladılar. Kısa bir süre sonra, konsolosluk balkonuna Ayatollah Khomeini'nin oğlu Ahmad Khomeini ve FKÖ temsilcisi Hani Al Hassan çıktı. Konsolosluk ele geçirilmişti. Arafat, Khomeini!

 Arafat, Khomeini!

 Biz de ne yapacağımızı düşünüyorduk. Yakınlardaki bir evdeki bir Yahudi tarafından fark edildik ve çocuklarıyla birlikte dışarı çıkıp bizi zorla evlerine sürüklediler. Bize inanılmaz iyi baktılar. Dışarı çıktığımızda  Çocuklarıyla birlikte o da çıktı, çocukları ona gitmemesini söylese de Tahran'a geri döndü. Geri döndü ve onu yakaladılar. Maalesef, sonrasında idam edildi. Öğrenilmesi gereken stratejik ders, yatırımlarınızın ve varlıklarınızın bulunduğu ve onları kaybetmek istemediğiniz bir diktatörlükte zorba kişiyle ilişkileriniz olsa da, diktatör oyun dışı olduğunda bütün çok yönlülüğünüzü ortaya koymalısınız, muhalefeti de tanımalısınız. Zeki ve müstehzi olma ve kurnazca herkesle çalışabilme yeteneği öğrenmediğimiz bir şeydi. O zamanlar müttefiklerimize karşı aşırı sempati besliyorduk ve zaman zaman diğer tarafı zarar pahasına görmezden geliyorduk. Bu yüzden ufak bir azınlık grubuyla iletişime geçtik, mücadelelerini sanki bizimmişçesine cansiparane benimsedik. Mesela Lübnan ile olan ilişkilerimizi ele alalım. Çıkarlarımıza en yakın olan azınlığı seçme eğilimimiz vardı. Bu noktada Lübnanlı Hristiyanlar oldu. Gene de diğer gruplarla da çalışmak daha akıllıca olurdu: Şiiler ve Dürziler ile. Ama durum biraz daha karmaşıktı. Orta Doğu'da şöyle bir kural vardır: Ortada bir ziyafet yemeği veriliyorsa ve siz davet edilmemişseniz yakında kendinizi ana yemek olarak servis edilmiş bulmanız epey olasıdır. Bu yüzden, eğer bir şeyler oluyorsa bundan haberdar olup gelişmelerin nabzını tutmalısınız ki gafil avlanmayın. GÜNEY LÜBNAN, HAZİRAN 1982 Birçok yılımı Lübnan'da geçirdim.

“Lübnan'da geçirdim.”

 derken  Orada yaşadınız mı?

 Beyrut'ta. Orada güvensiz hissettiniz mi?

 Bakın Beyrut  Vahşi Batı'dır. Her an bomba yüklü bir aracın yanından geçebilirsiniz, bu sizin için de olabilir, başkası için de. Lübnanlı Hristiyanlar ile iş birliği ne zaman başladı?

 76'nın başlarında, Lübnan ordusunun dağılacağı kesinleşmişti. Ordu istihbaratının başına bir mektupla,

“Düşmanımın düşmanı dostumdur.”

 prensibine dayanarak Beyrut'taki Hristiyan gruplara yardım etmeyi önerdim. O zaman Hristiyanlar, düşmanımız olan Filistinliler ile savaşıyordu, yardım etmeliyiz dedim. İstihbarat toplamamıza yardım ediyorlardı. Filistinlilerle savaşmamıza yardım ediyorlardı. Filistinliler operasyonlarını Lübnan'a taşımaya başlamıştı ve bize sorun yaratacaklardı. Ürdün'den ayrılan Filistinliler  Onlar Ürdünde misafirdiler, mülteciydiler ve oranın sahibiymiş gibi davranmaya başladılar. Lübnan'da güçlendiklerinde, orada da aynı şekilde davrandılar, sanki sahibiymiş gibi. Güvenlik için şantaj yaptılar. Kadınlara tecavüz ettiler. O zamanlar Lübnan hükûmetinin iktidarı olan Hristiyanlarla ters düştüler ve olayların şiddetleneceği belliydi. Ain el

-Rammaneh olayıyla başladı. Filistinliler kontrol noktaları oluşturuyordu. İsimlerine bakarak Hristiyanları teşhis ediyor ve onları vuruyorlardı. Hristiyanlar da aynısını yapıyordu, hatta bazen kimlik bile kontrol etmiyorlardı. İnsanlara bir domates gösteriyorlar, Filistin şivesinde

“bandura

“, Lübnan şivesinde

“banadura

“ deniyordu. Her kim

“bandura

“ derse öldürülüyordu. Lübnan iç savaşının açılış vuruşu bu oldu. 76'da Ordu İstihbaratına bir mektup yazmıştınız, Lübnan'daki talihsiz varlığımızı başlatan esasen buydu, değil mi?

 Bakın biz  Lübnan'daki Hristiyanlara yardım etmeyi önerdiğimde hangi prensipleri değerlendirdiğimi size açıklamıştım ve bu prensiplerin hiçbirinde İSK'nin Lübnan'a fiziksel olarak girmesi veya Beyrut'u temizlemesi yer almıyordu. Ben Hristiyanlara kendilerini savunabilmesi için, kendi başlarına yetmeleri için yardım etmeyi önerdim. Dün Arafat, Arik Sharon'u Beyrut'a davet etti. MENACHEM BEGIN, İSRAİL BAŞBAKANI Dikkatli ol Arafat!

 Arik Sharon daveti hâlâ kabul edebilir. Değişimin asıl faktörü Sharon'du. Sharon savunma bakanı olduktan sonra bir planı olduğu açıkça ortadaydı. FKÖ'nü gözden düşürmek, Suriye'nin gücünü zaptetmek, FKÖ'nü Beyrut'tan çıkmaya zorlamak ve Ürdün'e gelince, Ürdün'ü yeni bir Filistin'e çevirmek Filistin sorunumuzu çözecekti. Ondan sonra Mossad'ı, planını uygulamak için kullandı. İş bu konulara geldiğinde oldukça kararlıydı. Sharon bir şeye odaklandıysa hiçbir şey önünde duramazdı. Ariel Sharon, Lübnan'a yeni bir düzen getireceğini ve Bashir Jemayyel'i seçilmiş başkan yapacağını söyledi ve karşılığında Lübnan bizimle ayrı bir barış antlaşması imzalayacaktı. LÜBNAN SAVAŞI, 1982 Saat 10:53. İSK zırhlı birlikleri 50 dakika önce girerek operasyonun başladığını gösterdi. Kimse bir askeri operasyonun nasıl gelişeceğini bilemez. Mossad savaşı önleyebilir miydi?

 Mossad böyle kararlar vermez. Burada Mossad'ın danışman sıfatıyla hareket etmesi gerekiyordu. Ama sanıyorum danışman sorunla ilgili yeterli bilgi sahibi değildi ve   kendisine danışılmadı. Bir aile fotoğrafı. Her şey ideal gözüküyor. Seçimlerden 24 saat sonra, yeni Başkan Bashir, ailesiyle birlikte. Başbakan Begin, İsrail ve Lübran arasında barış olmasını ümit ediyor. Önümüzdeki altı yıl boyunca Lübnan'ın başkanı olacaksınız. İsrail ve Lübran arasında sizce barış olacak mı?

 Tüm dünyayla barış içerisinde olmak istiyoruz çünkü sekiz yıl süren kâbuslar ve yıkım, sekiz yıl insanların evlerini kaybetmesi ve bizi evimizde, işimizde öldürmekle tehdit eden keskin nişancıların, bombaların merhametinde yaşamak  Tüm bunlar sona ermeli. Başka bir Arap ülkesiyle daha barış sağlama planı başarısız oldu. Ters giden neydi?

 İlk sebep bilgisizlikti. Lübnan'da Lübnanlılarla muhatap olan adamlarımız Lübnan konusunda tamamen bilgisizlerdi. Lübnan'da yaşadılar ancak nerede yaşadıkları hakkında hiç fikirleri yoktu. Ülkeyi bilmiyorlardı, düşünce yapısını bilmiyorlardı  Lübnan karmaşık bir ülkedir. Orada bir çocuğa

“Bir artı bir kaç eder?”

 diye sorduğunuzda

“İki

“ yanıtını almazsınız. Çünkü iki etmesi gerekmez.

“Duruma göre değişir.”

 diye yanıt verir.

“Alıyor musun?

 Satıyor musun?”

 Ona göre  Ve böyle bir ülkeye bir grup amatörü getirmek  İşe yaramaz. Lübnan'da

“Tamam

“ demek, anlaştın demek değildir. O iş bitmiş sayılmaz. Yalnızca

“tamam

“dır. Ondan sonra  Dediğim gibi,

“Duruma göre değişir.”

 Mossad'ın anlayamadığı şey neydi?

 Mossad'ın siyasi tarafı anlaşılan o ki, tamam deyince iş bitmiş zannetti. Bölümün başındakiler Sharon ve Begin'e gidip

“Dostlar, Lübnan'da yeni bir düzen diye bir şey yok.”

 demeliydiler. Sizinle gerçekten size özel barış antlaşması imzalayacak Lübnan başkanı diye bir şey yoktur, çünkü bunu açıkladığının ertesi günü tamamen farklı bir gündür. Öldürülebilir. Bashir Jemayyel olayında, barış antlaşması imzalayacak şansı bile olmamıştı. Suriyeliler, onun İsrail'i haddinden fazla bağımsız şekilde ele alacağını anladığında onu öldürdüler. 180 kilo patlayıcının etkisiyle üç katlı bina tamamen çöktü. Titizlikle planlanmış ve kusursuzca ortaya konmuş bir suikast. Burada özel izinle kayıt aldığımız sırada henüz kimse Bashir Jemayyel'in öldürülüp öldürülmediğini bilmiyor. 6 Haziran'da savaş çıktı. Bashir Jemayyel seçildi, sanıyorum Temmuz ya da Ağustos'tu. Eylül'de öldürüldü. Birkaç gün sonra, Yahudi Yeni Yılı arifesinde Sabra ve Shatila olayı oldu. Bashir'in öldürüldüğü gün, Beyrut'taydım. O gün Mossad'ın oradaki bağlantılarımızı düzenleyen siyasi bölümünün merkezine gittim. Orası aynı zamanda bazı Falanjistlerin istihbarat merkeziydi. Onları orada oturmuş bıçaklarını bilerken gördüm. Bana gelip şöyle dediler:

“Bugün beyaz silahlar kullanacağız.”

“Beyaz silah

“ Lübnan'da bıçak demek. Oradan Sabra ve Shatila'ya gittiler. SHATILA MÜLTECİ KAMPI Orada gerçekleşen korkunç katliamı duyduğunuzda nasıl tepki verdiniz?

 Bakın ben   kana susamış biri değilim. Sivillerin, masum kadınların ve çocukların zarar görmesinden hoşlanmam. Ama bu Lübnan'daki savaş kurallarının bir parçasıydı. Lübnan dışarıdan telefon kablolarıyla, içeride de duvar kâğıtlarıyla bir arada tutulan bir ülkedir. Hepsi kendi eğitim sistemine sahip 17 farklı sektörü bulunur. Savaştıkları her birkaç yılda bir yabancı bir oyuncu gelip barış getirme sözü verir, sonra yereller ona ihanet eder ve tüm süreç yeniden başlar. 1.000 yıldır savaşıyorlar. Hayatlarını düzene sokacağınıza inanıyor musunuz?

 O zamanki, girip bir Arap ülkesinde karar veren olma veya bir Arap başkentini fethetme fikri inanılmaz derecede aptalcaydı. Diğer taraftan, Mossad   bekçi olarak da bana göre başarısız oldu. Yani Mossad'ın başındakinin Başbakan'a

“Daha fazla ileri gitmeyin. Bu korkunç bir hata.”

 demesi gerektiğini söylüyorsunuz. Bakın, 6 Haziran'da savaşa girdiklerinde, Haka hükûmete epey sert şeyler söyledi. Ama Mossad bu konuda yeterince sert baskı uygulamadı. AVRUPA BÖLÜM BAŞI Büyük soru şudur: Bir Mossad direktörü başbakanın stratejik jeopolitik bir konuda karar verme sürecinde etkili olabilir mi?

 Benim fikrime göre yanıtı

“Hayır.”

 Mossad, Avrupa'da İsrailliler ve FKÖ yetkilileri arasındaki toplantıları kendi kanalları aracılığıyla öğrendi. Bu yüzden Mossad direktörü Rabin'e koştu ve dedi ki:

“Efendim, Avrupa'da bir şeyler oluyor

“ Ve benzeri şeyler. Rabin'in yanıtı,

“Boş ver. Farkındayım.”

 oldu. Ne olup bittiğini onunla paylaşmadan, söylemeden. Rabin, Osla görüşmelerine istihbarat servislerine danışmadan karar verdi. Bunları yapmaya karar verdi çünkü içgüdüleri öyle söylüyordu. Peres

“İstihbarat servisleri ne biliyor ki?”

 derdi.

“Barbarossa hakkında ne biliyorlardı?

 Münih hakkında   ne biliyorlardı?

 Pearl Harbor hakkında ne biliyorlardı mesela?”

 Bu sebeple onları dinlemeye ihtiyaç duymuyordu. Peres'in Mossad'a karşı garezi mi vardı?

-Mossad direktörüne?

-Garezi var diyemem ama   küçük görüyordu. Stratejik jeopolitik konular olduğunda kesinlikle onları dinlemiyordu. Dinlemiyor ve umursamıyordu. Operasyonel konularda onları dinledi çünkü onlara bağımlıydı. Başbakan ve Mossad direktörü arasındaki farklılıkların sebebi neydi?

 Başbakanın ilgilenmesi gereken çok daha geniş konuları vardır. Savunduğu ideoloji, siyasi manevraları, iktidarının uzun ömürlülüğünü sağlaması  Sizin yönetim seviyesiyle bu tarz bir kişisel etkileşiminiz oldu mu?

 Ben direkt olarak yalnızca bir başbakana hizmet ettim, Başbakan Netanyahu'ya. Bir keresinde bir sunum yapıyordum ve sunumumun yaklaşık üçüncü dakikasında başbakan benimle aynı fikirde değildi. Söylediklerime itiraz etti. Ben de onun açtığı yoldan gittim ve başbakan ile tartıştım. Başbakan oldukça cesurdu. Onunla tartıştığımı görünce sesi bir oktav yükseldi. Onun sesi yükseliyor, peki ben ne yapmalıyım?

 Bence haksız. Ve biliyorum ki, öyle düşünen tek kişi de ben değilim. Bu yüzden tartışma git gide kızıştı. İSRAİL BAŞBAKANI Bunlar gerçeklerse   ki öyleler  Kırmızı çizgi nerede çekilmeli?

 Kırmızı çizgi tam olarak  Burada çekilmeli. 1. AŞAMA, 2. AŞAMA SON AŞAMA Öncesinde çekilmeli  İran'ın nükleer bomba yapmak için gerekli olan nükleer zenginleşmedeki   ikinci aşamasını tamamlamadan önce. İsrail'in amacı bölgede bir nükleer silah yarışını engellemektir. İran'a kaybederseniz bütün Orta Doğu'ya kaybetmişsinizdir. Sürekli tehdit altındasınız ve böyle bir tehdit altında ülkenizi düzgün idare etmek zor. Dördüncü Milli Nükleer Teknoloji Yıl Dönümü Kutlaması Bugün   nükleer teknolojinin tamamı İranlı bilim adamlarının elindedir. En iyisi olduğumuza şüphe yok. İran bir Şii ülkesidir. Etrafındaki Sünni Arap ülkeleriyle ciddi çatışma hâlindedir. Çıkarları bizimkine ters olan bölgesel gücüne rağmen inanın ya da inanmayın çıkarları bize bu kadar paralel olan başka bir Arap ülkesi daha yoktur. Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri, Bahreyn, Kuveyt, Umman. İsrail'in bu ülkelerle aynı gemide olduğunu söylerseniz yanlış olmaz. Meir Dagan yeni Mossad direktörüydü. Bana, Arap dünyasına odaklanmamız gerektiğini söyledi. Bizimle resmi bağları olmayan ülkelere yatırım yapmamız gerektiğini söyledi. O hâlde Dagan zamanında,

-bazı operasyonlara 

-Detaya girmek istemiyorum, ama jetlerimizi acil uçurma ihtiyacını ortadan kaldıracak her konuda o vardı. Yabancı basın kuruluşlarına göre, birkaç İran nükleer bilim adamı tuhaf ölümler yaşamış. Operasyonlar her daim olur, yalnızca   İsrail yapmaz. Ayrıca İran'a karşı olan mücadele yakın mesafeden silahla öldürmek gibi bilindik istihbarat yöntemleriyle yürümüyordu, yeni silahlar da kullanılıyordu, siber ve Stuxnet gibi. Kendi kendine çoğalabilen bir solucan virüsü sistemlerin içerisinde dolaşıyor ve izlerini ortadan kaldırıyor. Sence İsrail mi yaptı?

 Tahminim onlar yapmış olsa bile bunu asla kabul etmezler. Kaynağı belirsiz olan kısıtlı önlemler misilleme ve eskalasyon gerektirmezler. Ben, bu tarz önlemler alınması taraftarıydım ve  Yani bu bölgesel müttefikler stratejik amaçlarımızı anlamaya yetecek düzeyde miydiler?

 Duruma göre değişir. Tehdit tamamen ortadan kalkmamıştı. Netenyahu ve Dagan iyi anlaşıyorlar mıydı?

 Netenyahu ile onun beni ilgilendiren bütün toplantılarında vardım. Makul davranıyorlardı. İyi ya da kötü özel bir durum yoktu. Nihayetinde Dagan'ın başbakanla ilişkisi terse döndü. Bilirsiniz, iki kişi arasına bir soğukluk girdi mi, bunu hissedersiniz. Az bile konuşulsa bunu anlarsınız. Önemli bir fikir ayrılıkları oldu. Netanyahu İran'ı bombalamaktan bahsetti. Dagan neden bu kadar karşıydı?

 Bence Dagan'ın, savaşa girmeden önce, sizi nereye götüreceği belli olmaz, atılabilecek birçok adım olduğuna ve savaşa girmeden önce elinden gelenin en iyisini yapman gerektiğine olan inancı tamdı. Mossad direktörü Meir Dagan, İran'ın nükleer reaktörlerine havadan saldırmanın aptalca olduğunu söylüyor.

“Hiçbir avantaj sunmuyor.”

 Yani Başbakan Mossad direktörüne karşı koyacaktı. Gerçekten saldırma niyeti var mıydı?

 Niyeti vardı. Ve  Hazırlandı, yatırım yaptı ve büyük bir inaçla şöyle söyledi:

“Tarih bizi bir başımıza bırakacak olursa kendi başımıza kendimizi savunacak güçteyiz.”

 1938 yılındayız ve İran Almanya oldu. Ve atom bombası yapmak için hızla çalışmaya devam ediyor. İran'ın nükleer hırslarının durdurulması gerekiyor. Durdurulmalılar. Hepimiz derhâl durdurmak zorundayız. 2012'de doruk noktasına ulaştı. O toplantıyla ilgili meşhur bir söylenti vardır. O toplantıda, ilgili kişiler operasyonel olarak yapılabilir olduğunu söylediler. Ama sonra ne oldu?

 Amerikalıların ve İranlıların tango yapar hâlde müzakere ettikleri ortaya çıktı. Bu noktada İsrail'de soru şu: Biz ne yapacağız?

 İki seçenek var. Birinci seçenek: İsrail,

“Uzmanlığımız ve bilgimizle onları içeriden etkilemek için müzakerelere katılacağız.”

 der. Ama hükûmet tersini yapmayı seçti, bu görüşmeleri tarihi bir hata olarak niteledi ve düşmanlığını ilan etti. Amerika İran'la nükleer silaha sahip olmasını engelleyen uzun vadeli ve kapsamlı bir anlaşma yapmıştır. Bugün ne görüyoruz?

 Birincisi, neden aksiyon almadı bilmiyorum. Tarihi büyük bir soru olarak kaldı.

-Babaşkan neden aksiyon almadı?

 -Sizce korktuğu için mi?

 Korkunç bir hata olabileceğini anladığı için mi?

 Dediğim gibi, tarih söyleyecek  Ne oldu, neden oldu bilmiyorum. Yalnızca benim fikrime göre, kendisini de hayal kırıklığına uğrattı. Varmış oldukları anlaşmanın temelde İran'ı en çok ve en uzun süre boyunca yavaşlatacak olduğuna bütün dünya hem fikir, değil mi?

 Çünkü İran'ın nükleer tesislerine saldırmak onları geri püskürtecek de  Ne kadar, iki yıl mı?

 Üç?

 Dört?

 Ama İran halkını birleştirecek ve İsrail'e saldırmak için bir sebep verecekti. Japonların Pearl Harbor'da yaptıkları kadar büyük bir hata olurdu. Pearl Harbor'daki saldırıyı yöneten Amiral Yamamoto bu fikre karşıydı. Saldırma emri verildi ve bunu mükemmel bir şekilde yerine getirdi. Bu Japonya'nın yok edilmesine ve Amerika'nın Japonya karşısında savaşa girmesine sebep oldu. Bence Lübnan'ın aksine, İran dönemindeki Mossad direktörleri hem Dagan hem de halefi mesleki fikirlerince bu hareketin yararlı olmayacağı, büyük zarar vereceği ve hatta dünya savaşına sebebiyet vereceğini başbakana net izah ettiler. Bakın bugün dünyada neler oluyor. Bütün geleneksel savaşlar çok çok kötü bitiyor. Amerika'nın Irak ve Afganistan sonrası yaşadığı sürece bakın. Hatta bize bakın. Bir çeşit savaş başlatıyorsunuz, nasıl olacağı veya neye benzeyeceği ile ilgili %98 fikriniz var ve beklediğinizden farklı sonuçlanıyor. Tonla paraya ve insan hayatına mal oluyor. Birçok amaca farklı şekillerde de ulaşılabilir. Üstü kapalı bir şekilde. Bu nedenle bazı organizyonların kullanımı CIA, MI6 ve İsrailli organizasyonlar gibi  Çok daha düşük maliyetle devasa kaynaklar yatırmadan ve kayıp yaşamadan benzer sonuçlara ulaşılabilir. Bu yüzden bu organizasyonlar gelişiyor. Bu organizasyonlara hiç ihtiyaç duymamayı tercih ederdik. Ama orası daha çok uzakta. Altyazı çevirmeni: Utkun Birsen||

Önceki Yazı
« Prev Post
Sonraki Yazı
Next Post »

Benzer Yazılar