Print Friendly and PDF

Translate

Honeyland (2019) Bal Ülkesi

|




89 dk

Yönetmen:Tamara Kotevska, Ljubomir Stefanov

Ülke: Makedonya Cumhuriyeti

Tür:Belgesel, Dram

Vizyon Tarihi:31 Ocak 2020 (Türkiye)

Dil:Türkçe, Macedonian, Sırpça

Müzik:Foltin

Çekim Yeri:North Macedonia

Nam-ı Diğer:Honeyland - Le royaume des abeilles

 Oyuncular

Hatidze Muratova

Nazife Muratova

Hussein Sam

Ljutvie Sam

 

Özet

Honeyland, Makedonya kırsalında arıcılıkla uğraşan bir ailenin yaşamına ışık tutuyor ve doğayla içi içe yaşayan bu ailenin göçebe arıcıların yanlarına taşınmasıyla bozulan düzeni yeniden sağlamak için verdikleri mücadeleyi anlatıyor. Hatice ve ailesinin verdiği bu mücadele, insanlık ile doğa arasındaki dengenin kırılganlığını da gözler önüne seriyor

Altyazı

Çok yiyorsun be Ceki!

  - Kıvırmışsın ayağını, koyver ayağını biraz

- Ha ?

  - Uzat ayağını aşağıya!

  - Ha?

  - Ayağını koyver ki rahat yiyesin da, uzat!

  Koyver, öyle uzat aşağıya, ana ana, böyle ana.

  Ana güzel uzat, uzattır böyle, uzat biraz ayağını.

  Koyver be karı, abe uzat!

  - Uzanmıyor!

  - Niçin?

  Uzatsana!

  - Ağırıyor.

  - Olsun uzat, uzat?

  uzat gelir!

  - Haydi, uzat, uzat ki uyuşacaklar!

  - Gitmez, gitmedi.

  Hadi, hadi, hadi!

  Sen nasıl istersen öyle olsun.

  Senle mi kavgaya tutuşacam!

  - Yavaş yavaş gidiyor o.

  - Ee nasıl yavaş gidiyor, sen kendin yaptın öyle.

  Ben sana diyorum "uzat", sen uzatmıyorsun!

  Kızım, çok susadım.

  Sevgili kızım; Ana?

  - Anaaa?

  - Hı?

  - Işığı görüyor musun?

  - Gördüm.

  Kenarısıca.

  Bu gözüm görüyor, bu görmüyor!

  Yarın çıkarayım seni oldu mu?

  Yarın çıkarayım dışarıya, güneşe?

  Çıkamam, çıkamam more*.

  Dışarı, ben çıkamam yarın.

  Ben, odun gibi olmuşum.

  Ölmem kuzum daha; ölmem.

  Belli ki sana çektirecem.

  Ölmem kuzum.

  Ölmeye niyet yok bende!

  Ekmek yiyeyim, su içeyim;   ne istiyor canım, yiyeyim.

  Hay maşallah, maşallah!

  Hem size, hem bize.

  Yarı size, yarı bana.

  De bırak, de bırak!

  Bir iki tane ısırıver.

  Aç.

  - Veriyorsun bana balı  - Biraz biraz ısır, bal bal.

  - Al, al al al.

  - Ih ıh.

  - Biraz be karı!

  Dur  - Yemem.

  - Biraz, biraz.

  Biraz, çok az, çok az!

  Çok az, biraz!

  1000 Dinar ver.

  Bu, ama yuvadan; sadece dalak* koyuldu içine.

  Tamam, 1000 Dinar vereceksin.

  Çok iyi bal!

  Bak hele tadına!

  - Çok ucuz satıyorsunuz siz?

  - Ben de iyi satayım isterim   düştü, pazar düştü, satamıyoruz.

  - Bizim balı pahalı alıyorlar!

  20 ye veriyorum.

  20 Avro, 20 Avro, 10 Avro, 1000 Dinar.

  - Sen Boşnaksın, değil mi?

  -Yok.

  Benim annem babam Arnavut.

  Olsun olsun.

  Bizim eskiden daha çok Arnavut vardı.

  15 tane Arnavut var idi   biz bir hane Türk idik.

  Onlar gitti Türkiye'ye

Ben hatırlamıyorum onları.

  Ben, niçin?

  Çünkü; '64 doğumluyum.

  Öyle, öyle.

  Herbir türlü ilaç var içinde; o balın.

  Şekerle besliyorlar   onlar fazla bal çıkarırlar.

  Bizim de kendisi çıkarıyor; neyse o.

  Teşekkür.

  - Bu; saf kırmızı doğal bal, şifalı.

  - Gerçekten mi?

    - Evet!

  - Evet, doğru.

  İlaç gibidir.

  - Harika!

  Anlaşacağız, anlaşacağız.

  Bizim orda şimdi birisi beni aradı   1000 dinar verdi ama inecem aşağı; sıkılma, sıkılma.

  İnecem ben aşağı.

  Süzülmüşü evde var ama, daha evde duruyor.

  Söz; gelirsem kışta!

  Kışta gelecem ben.

  Olsun.

  Bir tane gine hediye getirecem, yarım kilo   sıkılma, sıkılma; süzme.

  Çayla içeceksin.

  Sağol.

  - Yardımcı olabilir miyim?

  - Evet.

  Kestane rengi boya arıyorum.

  Kestane rengi mi?

  - Evet.

  - İşte burada.

  - Bir tane alacağım.

  - Sorun değil - Bu iyi.

  - Fiyatı nedir?

  - 2,5 Avro.

  Tanrım, ne kadar pahalı.

  Kestane rengini al.

  Güzeldir.

  - Evet.

  - Bu ton çok güzel.

  Bunu, annem için almak istiyorum.

  Annem hasta, ona vereceğim.

  - Annem 85 yaşında.

  - Ne kadar, 85 mi?

  - Şu an hasta mı?

  - 4 yıldır yatalak, evde yatıyor.

  Ücretini almayacağım.

  Annene benim hediyem olsun.

  Üsküp'ten bir hediye.

  Annene sağlıklı günler dileklerimle.

  Çok teşekkür ederim!

  Ana, kalk!

  Kalk.

  Geldim Üsküp'ten.

  Veriyim de; yemeğini ye.

  - Sen Üsküp'e gittin ha?

  - Ya.

  - Gittim; bal sattım orda, bal!

  - Ha?

  Gittim; bal sattım!

  - Ne için?

  - Bal satmağa gittim, bal!

  Haa.

  Hem muz aldım.

  - Ne o?

  - Yellettireyim, sinekleri kaçırttırayım, yellenesin.

  Yaa!

  Tıkanacaksın, dur!

  Daha yavaş, azar azar ye!

  - Güzel mi?

  - Hııı.

  - Tut.

  Tut ki; göresin.

  - Haaa!

  - Bak! ?

  - Güzel bişeymiş.

  Kuyruk ana, kuyruk.

  Bak, gözlerini çıkartmayasın!

  Bak; bak yap böyle, yap böyle!

  Gözlerini çıkaracan, öyle değil!

  Böyle!

  Böyle ana böyle!

  Böyle!

  - Sattın mı balları?

  - Hı hı.

  Ne kadara?

  - Ne kadara giderse, o kadara.

  10'ar Avro - Ha?

  10'ar Avro'ya sattım!

  Türkler.

  Aç ağzını.

  Aç ağzını.

  Ali'ço, heeey, gel hadi!

  Getir onları, Ali'ço!

 Çevirme, çevirme; geri gelsinler bana!

Karşıdan gel göreyim, gel gel aman;

Saçın uzun öreyim, gel gel aman.

Karşıdan gel göreyim, gel gel aman;



 Ne yapıyorsunuz, kızlar?

  Bebe!

  Nasıl yapıyor buzağı?

  müööö!

  Çok güzelmiş, bak!

  Bak işte, bak işte!

  Oh, oh, oh, oh, oh!

  Güzel mi?

  Ne yaparsın sen?

  Bak anam!

  Anam, yatıyor.

  Biliyor musun?

  İster misin bir tanesini, alacan mı?

  Bir tanesini vereyim?

  Hangisini istiyorsun?

  Beyazı mı, kökü mü, bunu mu?

  Çıkacan mı?

  Burda mı duracan, dışarı mı çıkalım?

  Hıh?

  Gidicen mi dışarı?

  De hayde.

  Hayde bakalım.

  Ne yaptın öyle!

  Kırdınız mı ayağını?

  Canına vurdun* mu!

  Tam ettin mi onu?

  O kendisi, kırdı ayağımı da!

  - Senin kafan kopsun Ali!

  - Hayde, bi şey yok, hayde!

  - Canına vurdun.

  - Yastığa yattın!

  - Gel Gamze, bakayım.

  Gel - Gamze gel bakayım.

  Sağlam vurdu ona.

  - Hayde, yok bi şey.

  - Hay çengene !

  Hay çengene !

  Auuvvv, bak ne yapmış!

  Ali, geberteceğim şimdi seni evde, gör sen onu!

  Biliyor musun, ne yapacağım evde?

  Bilir misin?

  çubukla boyunu ölçeceğim!

  Hadi gidelim eve.

  Görürsün evde ne yapacam ben seni!

  Her yerini mosmor yapacam!

  - Bakarsın ayaklarının nasıl olurmuş.

  - Kırdı dişlerimi.

  Şimdi kıracam ben dişlerini, otuz tane dişini çıkaracam.

  Tokmağınan vurdun elime be!

  Dağılacak şimdi!

  Başka çivi getirirsin.

  Harika oldu, tamam!

Makedonya'da hava; çoğunlukla bulutlu, güneydoğuda güneş ara ara görülecek.

Kuzeyden gelen rüzgarın artan gücü ile orta kesimlerde hava yoğunlaşması olacak ve yarın hava biraz karasız gibi  Git!

  Lanete bak?

  Başka istasyon mu bu?

Yandi Kumanova, tutuştu Preşova, Üsküp'ün ortasında; Veli Bey hovarda.

  'Radio Üsküp' bak!

  - Hayde, söyle!

  Ne bekliyorsun?

  Hayde!

  Hayde!

  Daldalan, İiihuuuuu!

  Dallansın, sallansın!

  Tee.

  başın tertemiz oldu, Ana.

  - Tarıyorsun da, gene.

  - Abe, biraz.

  Dur, daha dur!

  Tut  bastır, tut biraz.

  Dur!

  - Ha şimdi bir muz verecem, yersin?

  - Hı Bir tane muz verecem ki yiyesin, yiyecen?

  - Varsa ver, eğer yok ise  - Var daha bi tanecik.

  - Kim getirdi?

  - Ben aldım, kim getirecek?

  Ben yedim.

  Ye ye var.

  Başka da var sana.

  Yarın da var.

  Bugünlük bu kadar, sonra yarın.

  Haçan gidecem kasabaya, gene alacam.

  Yat orda!

  İyi ki; ağıl kilitlidir!

  İşte, doğuyor!

  Te, kalkacak!

  Eee.

  yattığına göre; kızan* değildir!

  Erkek!

  Al, yala.

  - Sen ne ediyorsun, bunun içine?

  - Temizlik yapıyorum.

  Bu inmiş.

  Dalaklar güzel, mumlar yavrulu.

  - Var mı, bal var mı?

  - Te; şimdi başlamış ama, bal çok toplamamış.

  - Ne kadar verir?

  - Para da alayım.

  Ne kadar varsa; ona da bırakacağım!

  - Ne kadar çıkıyordu peki?

  - Bazı senesi 10 kilocuk çıkıyor   ona da kalıyor gene, bir hayli yapıyor.

  Öbürleri farklı ya; senesine göre  Merakım var* ama!

  - Daha biraz erken da.

  - Haa.

  - Var mı, daha bal var mı?

  - Daha şimdiden oluyor.

  Var ama, daha olacak, olacak!

  Eylüle kadar çok olacak!

  - Bu güzel balmış!

   - Öbür ayda, biraz biraz olacak.

  Olacak oralara kadar.

  - Fiyat var mı, ne kadara gidiyor?

  - Bu seneye var, 10 Avro.

  - Hangi ayda çıkar, Eylül ayında mı?

  - Bence varya, bu sene; Eylül - Ekim gibi.

  Geçen sene gibi.

  Mustafa güzel sardı orasını.

  İnekleri koyalım oraya.

  Orda koyalım da; burda bu pencereler de?

  Ne var acaba pencerelerde!

  Hepsini orda kıracağız*?

  Ne farkı var ki, hepsi aynı!

  - Orası temiz, sarılı da!

  - Gübre yok orda.

  - Gübre yok da, arıların dibinde ama!

  Haydi gel!

  - Git petek getir sen.

  Biz senle yapalım bunları gel.

 .  - Kamyonda mı?

  Tamam mı?

  Bunları buraya koyacağız.

  Ver körüğü bana.

  Uuuuvvv, sokacak herkesi!

  Çevir onu!

  Gamze, gel buraya!

  Getir sen; ben burda keseyim, getir!

  Kapağını kapayamadım da!

  Da!

  Ağzını büz güzelce; kapağını kapa!

  - Te, gene ısırdı!

  Ayy.

  Hepsi çocuğa geliyor!

  - Nerden?

  - Burdan.

  Hani arı ki?

  Yer boldur burda!

  - Bitirecek misin onu sen?

  - Ha?

  - Bitirecen mi bugün sen?

  - Yok beee, 1 - 2 ramka* çıkaracam.

  2 ramka* çıkaracam.

  - Sade bu katını alacan, aşağısı kalsın!

  - Olsun, kalsın  Benim arılara gelip saldırmasınlar sonradan, öldürürler!

  - Var hem, size de var; ona da var!

  - Var, var, var  Kalsın o.

  Bu katı tam alacağım, bu yarım katı.

  - Bunlar dolu.

  Bunlar ne?

  Bunlar hep bala dursun, Bunlar daha paça* olacak.

  - Bugün koydum onu!

  Ha, bir katını alacaksın;  bir katını hiç elleme!

  Sonra saldırmazlar başkasının arılarına.

  - Bunda yavru var bıraktım!

  - Ben de öyle yapıyorum.

  Hadi, kaç kaç kaç!

  - Yok!

  Üsküp'ten daha kimseden yemedim, kimsenin lafını.

  - A aa!

  Ben insanlara, bırakıyorum; onlar tartıyorlar.

  Biri diyor ki bana; "çıtalar birbuçuk kilo" Dedim ki: 'Sen kimi budala yerine koyuyorsun?

 ' '- Tarttın mı? '; "- tartmadım" - O tartmış!

  - Sen niçin almıyorsun?

  Bir tane kantar al.

  Kantar daha güzel, bozuluyor elbet?

  - Kantarı; benimkiler bataryayı kırdı!

  - Yazık!

  Ona el vurmayacak onlar!

  - Dijital di!

   - Göz kararı elle ölçüyorum, tam çıkıyor!

  Aynı, tam çıkıyor kararlama!

  - Şimdiden sonra; yok,  bitti!

  E bunlar para ister, nerden alacam?

  - Gamze'ye 200 Dinar; Veli'ye 400 Dinar; Ali'ye 30  - Biliyorum, biliyorum.

  - Sonra Mustafa'ya  öbürüne  hepsine vermişim.

  - Veriliyor  mecbur  

- Yayıldı iyice - Çok fena tutuştu.

  Bak bu; G - A - M - Z - E - Baba; gel beee!

  - Tutmuyorsunuz çocuğu; boğuluyor!

  - Tamam artık!

  - Koy, hiç koymadın!

  - Biraz, biraz.

  - Koydu, koydu Aaaa  bu pahalı, yoook; fazla yok  - Ödeyeceğim ben, Haticže.

  - Dokuzda kalır, ondan sonra- - Bu, birinci sınıf brendi.

  - İyi kafa yapar bu bee.

  - Şunun içini görüyor musun?

  - Bunun için ne diyor ihtiyarlar?

  - "Bir köyde, yakında su varsa; köydür.

  Yoksa yok!

 " Biliyor musun?

   - Tabi, tabi.

  - Yukarının kışına dayanmak zordur!

   - Ooo.

  - Hayvanı mayvanı düşün.

  Bizim için zordur!

  Benim de ablam ölmüş; 8 yaşında.

  Ondan sonra tekrar, ben doğmuşum.

  Üç kız; birisi 9 aylık, birisi 3 aylık.

  O benden ufak, öldü gitti.

  Burda, karşıda gömüldüler.

  - Ana, - Hı?

  - Kalk!

  Karpuz vereyim, yer misin biraz?

  Karpuz vereyim biraz, yer misin?

  - Ne yiyeyim?

   - Karpuz vereyim!

  - Karpuz mu?

   - He!

  - Yavaş biraz!

   - Karpuz yemem.

  - Ama güzel!

  Çok tatlı.

  - Onlar mı getirmişler?

  - Hı hı.

  Lütfiye ile Hüseyin getirdi.

  Tut, tut, tut.

  Böyle, böyle tut.

  Ha!

  Akıtmasın ha!

  Isırıcam, ısırıcam ben şimdi.

  Dur, ben sana sana vereyim!

  - Küçük küçük kesmemişsin!

  - Kestim.

  Küçük işte!

  Isır!

  Ondan daha küçük ne veriyim. ? !

  - Tatlı mı, tatlı mı?

  - Hı hı.

  Eeee; buranın karpuzu Ana.

  Bak; ilaçlı değil!

  - Burda satılanlar gibi, Ana.

  - Hı hı.

  - Yatayım, bakalım.

  - Dur bi!

  Ört, üstümü.

  Hııııh  Karpuz da yedik.

  Balın var mı?

  Bir veya iki kilo?

  Sana, ancak bir kilo verebilirim.

  Bir kilosu problem olmaz.

  Kesin bir şey söyle; bir mi, iki mi?

  Daha fazla olur diye düşünmüştüm, ama bu sene bal az oldu!

  Gel, bunları da al.

  Geldim.

  Al bunları da.

  Ama beni balsız bırakmayacaksın, değil mi?

  Bal, yok gibi görünüyor ama kovanı açıp göreceğiz  Bakıp göreceğiz  Fakat; duman olmayınca da bizi sokacaklar!

  Hadi, bir kaldırıp bakalım.

  - Bence, bu yeterli gibi görünüyor.

  - Hayır, hayır.

  Yeterli değil.

  - Nasıl yani?

  - Diyorum ki; bal yeterli değil.

  - Geri koyalım çıtayı.

  Geri koy!

  - Ama bal çok güzel.

  Çok iyi olabilir, ama yeterli değil!

  Yeterli değil!

  - Çıkaracak mısın?

  - Yarın.

  Anca o zaman olur, bu iş.

  - Şimdi bakacağız, ne kadar bal var.

  - Bal var!

  Bunu biraz açalım, sonra birazcık tütsü verecem ki;   arı bi ısırırsa  Hay maşallah, maşallah!

  1, 2, 3, 4 dalak var!

  Gördün mü?

  O kadar.

  Şimdi, yarın bakacağız ona gayri.

  O da yemeli.

  Çoğunu ona bırakacağız ve kapatacağız.

  Oldu mu şimdi?

  Kimileri daha erken çıkarıyor balları.

  Sonradan onlar, gavurlar; gene bizim arılara gelip   ballarını yiyorlar.

  - Baba; kışı çıkatmayacak hayvan?

  Yaptığın  - Fazla çıkartmam ben!

  Bak biz  - Fazla çıkartma da, açacaksın onu  - Sade bunu çıkartayım ki; onu aşağı indirebileyim.

  Şimdi havalar soğuyor.

  Üst katların çıkması lazım.

  - Yapmış--  - Bak, boş!

  - Hatice'ninki ikinci katta!

  - Aaa  ben bilmiyorum, görmedim - Baksana, bitirdin be.

  Hatice'ninki nasıl ikinci katları da doldurdu?

  - Tamam be yaaaa.

  - Ama; bizim niye hiç yok!

   - Yok!

  - Bakmıyorsun sen!

  Sen bakmıyorsun!

  - Alıyorsun ballarını!

  - Bakmıyorsun sen hiç!

  - Bakmam tabi!

  Gitmeceksin gayri, Haticeye de?

  Duydun mu?

  - Anladın mı?

  - Hiç anlamadım.

  Senin için çocuk!

  Bana gerekli değil.

  Benim var.

  Benim az - çok var!

  Ama sen ?

  Ben biliyorum zaten arıya bakmayı.

  - Kibrit al, haydi git al kibriti de yak!

  - Lütfiye yaksın daa.

  Anandan bekleme; git al kibriti de yak, yak!

  Hayde!

  Bi daha gitmeyesin Hatice'ye, duydun mu?

  - Ben biliyorum arıya nasıl bakılması gerektiğini.

  - Haa biliyorsun  Bok biliyorsun!

  - Biz çıkaracağız ballarımızı - Çok biliyorsun da, kaç damla sağdın?

  Senin için be çocuk, senin için.

  Bana lazım değil, sana.

  Sana lazım!

  Bana da lazım değil!

  Okul için sana para lazım.

  Vesait için, sana lazım!

  Her şeyi aldım.

  Her şeyi.

  Beni dinlemiyorlar.

  Şimdiden sonra bir şey almayacağım, bir şey bile!

  Ellerinde ne varsa, onları da vermem!

  Hah!

  - Ne kalktın şimdi ya?

  - Ha?

  - Bezi düşürtdürdün be karı!

   Ana be  - Ne?

  - Bezini düşürtdürdün, ne!

  - Olsun.

  Tut.

  -Tut biraz.

  Ne kalktın?

  - Oturayım birazcık.

  - Üstümü çekme.

  - Dur.

  Herkes giyili.

  Ben de istiyorum, giyili gitmeyi.

  - Kim?

   - Ben!

  - Sürüvermişsin her yanına saçının.

  Yakında toy var mı?

  - Sen bilmiyor musun?

  - Neyi?

  - Yarın, Hıdırellez!

  - Ana bilmiyor musun sen?

   - Ih ıh?

  - Niçin?

   - Ne bileyim.

  - Artık benden yardım mardım gözleme!

  - Akşam uğrayacan bana sen!

  Kaktı gayri yardım benden, kızım!

  - Niçin?

  - Artık zor, kızım.

  - Aha; sen yattın?

  - Niçin (yatmayayım)?

  Diyordum; yardım etseydin bana biraz!

  Yat haydi yat.

  Haydi yat!

  Ooff, ben yardım edemem.

  - Ben de sana yardım etmem, öyleyse!

  Hadi!

  - Görmüyor ki gözüm.

  - Ben de sana yardım etmem.

  - Komşudan iste, o yardım etsin.

  - Ben seni istiyorum.

  - Akşam mı oldu?

  - Ohaa, akşama daha çok var.

  - Nasıl bağlayayım?

  - Biraz geriden bağla anne.

  Hadi, biraz burdan bağla ana.

  Bağla bi, ana.

  Te, te, te!

  Birazcık bağla.

  - Hani ya ucu?

  - İşte ucu, işte!

  - Sağol kuzum.

  - Dur şimdi; ben gene öpeyim seni bi kerecik, gel.

  - Ben öpeyim, gel!

  - Hayde, sen de öp bakayım.

  Eh, eh, eh; yeter gayri.

  Karı, karı.

  - Kavga ediyorudum, hani çok yaramazdım ya ben?

   - Olsun kuzum.

 .

  - Dur - Olsun.

  Yaramaz kuzum.

  Sağol, sağol.

Şeker alayım kızım; şeker alayım Köyünüze gitmeden, nikah olalım  Öyle mi, ana?

H I D I R E L L E Z   Ş E N L İ Ğ İ

Balın çok güzel!

  Tuş, tuş, tuş.

  Gel la Mustafa.

  Helal olsun sana.

  Ah be Mustafa, Ne güzeldi, bravo.

  Çok dua ettim vallahi!

  Utandırmadın beni be!

  Hah (İşte bu)!

  Azar, azar.

  Oooo.

  Haydi, alın bunları!

  Hüseyin, bu senin.

  Bunları da al Hüseyin.

  Burda bolca yiyecek - içecek var.

  Bekle.

  Yavaş ol Saffet, Çek elini!

  Krallar gibi yiyin!

  Hüseyin; aynen anlaştığımız gibi, değil mi?

  Ne düşünüyorsun?

  Hayır, hayır; çocukların olsun.

  Ben istemiyorum.

  Hayır; bırak, çocuklar yesin.

  Kilo, kilo almak bana uymaz.

 .

  Toptan; 200 kilo bal almalıyım.

  Hey!

  Anlaşmamız geçerli mi?

  200 kilo alırsam; kilosuna 10 Avro vereceğim.

  Sözüm söz!

  Brak be!

  Dokunma kıza!

  - Daha vurma, yeter gayri!

  - Ali'şo, baban vuracak sana ha, Ali'şo!

  - Sen kaşınıyorsun kendin, ama şimdi.

  - O kaşınıyor.

  - Sen kaşınıyorsun!

  - O kaşınıyor!

  - Gene ısırdı!

  - Hayde dur, dur biraz.

  Kıpırdama, tütsüle!

  Bıçağı getir!

  ŽKarı; kovalar hazır mı?

  Büyük kavanozu al!

  Hey; bir tepsi ver!

  Isırdı!

  Abe, niçin gelmiyorsun?

  Ne bekliyorsun be?

  Çıkarmamız lazım.

  Bi getir tepsiyi!

  Tut burada tepsiyi.

  Gel; burda tutacaksın.

  Kovaları yıkasın Anan.

  Hayde, hazır olun!

  Hayde daha çabuk!

  Böyle; ne biçim bir iş?

  Gidin!

  İnsana gelmesin arı.

  Maskeyi tak.

  Maskeyi tak.

  Gamze, hayde.

  Veli hayde.

  Veli, haydi gel!

  Rezile bi bakın!

  Neresi zor bu işin, be!

  - Gel yardım et, hayde!

  - Isırttıracan beni!

  - Kes onu, hayde kes!

  - Baba  Isırttıracan beni!

  - Isırmaz, ısırmaz korkma!

  - Aha, ben tütsü veriyim.

  - Abi, görecem seni o zaman!

  - Dur şunu takayım.

  Kes, kes, kes.

  Hayde; kopar, kopar, kopar aslanım!

  Oooov, beni de ısırdı.

  Oooov, kesti kesti!

  Tütsü ver, tütsü!

  Veli, kaçma bak; koparacam kafanı!

  Veli; niye gelmiyorsun?

  Ne biçim çocuktur bu?

  Kafamdan dalıyor!

  Getir maskeyi!

  Maskeyi getir!

  Hızlan, hızlan!

  Çokca olmasını kim istemez ki?

  Burası; 13.

 5 kilo.

  13.

 5 kilo geldi.

  2, 3, 4, 5  -  11, tamam mı?

  - Tamamdır İyi günlerde harca!

  20 kg.

  daha ayarlayabilirsen, çok iyi olur.

  More; ondan değildir, başka şeyden olmuştur.

  A be; nasıl "ondan değil" be, ondan!

  Balı hep topladın!

  Ondan olamaz!

  "Neden?

 " dersen; Arılar  çok da şey  başka  havalar da şey gitti çok  Ben diyorum "havadandır".

  - Bak, bak, bak; 5 tane bile yok!

  - Ondan değil, be Hatice!

  Ben dedim; "bütün ballarını alma" dedim.

  Bak; ne yapmışlar arılara, bak!

  - Kız biraz da, kız onlara; hepsini bırakayım sana!

  - Sen kaçırmazsan arıları, ben kaçırayım.

  - Nereye kaçıracağım?

  Ben kaçıramam.

  - N'apayım ben?

   - Bana çocuklar  - N'apayım ben?

  - Bana çocuklar burda yardım ediyorlar  - Benim burda çocuklar yakın.

  Çok uzağa, çocuklar nasıl gidecek?

  - Bana kim yardım edecek?

  Senin çocuklar var, hiç değilse; benim hiç yok!

  - Değil ondan be Hatice, ben diyorum; "başka şeyden oldu".

   - Bak, bak!

  Yalvarırım, çekelim başka tarafa bu arıları.

  Hatice; nereye götüreyim burdan?

  Bak burda eee  evimiz burda.

  Burda yaşıyoruz.

  - Çocuklar  - A ben nereye götüreyim?

  - Çocuklar bana  Yok!

  Nereye götüreceğim?

  Olmuş gayri!

  Söylemedim ben.

  Söyledimse eğer; Allah canımı alsın!

  Dur, dur.

  Avukat var.

  Mahkeme var.

  Orda halleşecem bu işleri.

  Ben açarsam davayı, bak ben ne yapacam ona?

  - Açma!

  - "Hatice" "Hatice" N'apacak o beni?

  Anlatayım; o insanlar aldatıyor seni be Hatice!

  Te orda adam.

  Geldi bana dedi: "ben aldım arıları" Sen dedin; verdim, sattım!

  Abe satmadık; ne arı, ne kovan, ne bi şey.

  Te; arılar duruyor.

  Abe ben; "kovana el vurma" dedim.

  "Daha çıkarma ki, dalaklar düşecek" dedim.

  Babası o zaman bağırdı, bağırdı: "niçin çıkardın be, çocuk be" dedi.

  "Bal şimdi çıkmaz daha".

  Erken idi o zaman.

  - Bak, inad sürme, hemi!

  - Bana ne!

  Ben inat değilim!

  - Baba, beni de sardılar!

  - Durma; tütsüle, tütsüle!

  - Kafanı tütsüliyeyim?

  - Başıma, başıma tut!

  - Da getirmediler kuru tezek, beni sardılar!

  - Var, var!

  Hay  Yüzümü ısırdı be ya!

  Aha battı!

  Git kendin al balı!

  Ben koşturayım orda; kendi taşımadı, köpek!

  Sikiyim !

  Hiç anlaşılmıyor onlarlan!

  Sen, hepsinden daha doğrusun.

  Hiç anlaşılmıyorlar.

  Kimse kabahatı almıyor üstüne.

  Ha şimdi bunlar çıkmaz!

  Ahh neneeeem!

  Isırdı bir tane!

  Gördün; nasıl yapıyorum? !

  Geceleyin iz sürülmez; yarın gelip, iz sürecem.

  Aynen!

  Yarın, geleyim mi ben de?

  Bilmem!

  Annengili görüyorsun!

  Kayan yıldızlar!

  Bir de buraya!

  Bak, kaçacam sonra ha!

  Kıvılcım düşecek, yakacan saçlarımı be!

  Zaten yaktım bacaklarımı.

  Esnemem geldi.

  Hatice abla, neden gitmiyorsun?

  Benim de olsaydı bir çocuğum, senin gibi   başka olurdu.

  Ama   yok.

  Yahu niye yaktın?

  Suçsuz ağaçları yaktın, yok yere?

  Otlar da tutuşacak şimdi!

  Hayvanlar için lazım.

  Besili olsunlar diye.

  Başka çare yok!

  Ne yaptın be, ne yaptın? !

  Uzak dur, bir daha da dokunma bunlara!

  - Ne hayrı vardır bunların?

  - Arıları besliyordu bunlar!

  - Bunları yaktın, başıma iş açtın!

  - Lazım bize!

  - Bu lazım  bana da lazım be!

  - Ot olsun  - Ot olması lazım.

  Sade ot olsun!

  - Bana da lazım!

  - Adil davran - Sen dedin diye yaktık!

  - Haa  iyi yaptın!

  Hakeza yer tutsun!

  Ha böyle yandı mı; daha fazla ot olacak!

  - Bak, bak yanıyor!

  - Ha, ben bırakayım  -  yakmayayım ama bakacaksın çocuklara sen de!

  - E bakıyorsun ya; yak ne yapayım, yak!

  Git burdan, hayde.

  Hayde!

  Bak önüne.

  "Git" dedim sana!

  Önüm sıra yürü.

  Aha  Bu kış son.

  Konuşuyorken (acıyor)!

  Daha çok senin için yanıyorum burda.

  Keşke ben onları dinlemeseydim.

  Sen; Gönül'ler istediklerinde, niçin bir kere herifini kandırmadın?

  - Ne, beni mi?

  - Benim için, benim için.

  Hasan istiyordu ya!

  Hee.

  Korkuyordum ben.

  - Ben istiyordum.

  - Eee.

  Kim istemedi?

  Baban.

  Ben gitmem artık, olsa da.

  Olsa da şeyim, şansım, artık evlenmem.

  - Niçin?

  - İşte.

  - Sus!

  - Niçin?

  - Ih ıh.

  Sen  olmaz.

  - Ee  ne yapayım.

  Nasıl bırakayım seni burda?

  Öylece.

   ben de gelecem senin yanına.

  - Güvey bakacak.

  - Ya, ya.

  Ahhh, kızım.

  Keriman sağ olsa da görsen!

  Ahhh be, şanssız kızım  

- Toplamam ben!

  - Toplayacan, be oğlum!

  Al, topla  s..yim; bostanını si..yim!

  Tamam beee!

  Oyyy, bak sinir ediyor bu karı gene!

  Toplamam ben!

  Yüz kere deme!

  Yükseğe dik bunu!

  - At ileri.

  Dağıtma burayı.

  - Koy oraya, bi şey yok.

  Aferin bize!

  - Yok, niye inanmıyorsun?

  Yok!

  - Ama "olur" dedin.

  - Yok!

  Tamam; var mı, yok mu yine de gidip bir bakalım!

  - Gidip bakalım, fazla yoktur.

  - Eğer yoksa; sorun değil.

  Yoksa; yoktur!

  Bana para lazım iken; neden sana yalan söyleyeyim ki?

  - Herkes para kazanmayı sever.

  - Hüseyin   açalım ve görelim, bakalım; bir şey yok mu?

  Ayrıca; kovanları da kontrol etmiş oluruz.

  Bakmaya gerek yok.

  Daha dün baktım ben; dalaklar bomboş!

  Var, var olduğunu biliyorum.

  Ama sen bana vermek istemiyorsun!

  Bal olmadığına, seni nasıl inanadırayım?

  Kovanları açamam.

  Arılar her tarafa saldırıyor, başka kovanları söndürüyorlar.

  - Her yıl, bir çocuk.

  - Bir çocuk?

  - Evet - Şansa bak!

  - Bir yıl= bir çocuk.

  Çok şanslısın.

  Ne yapabiliriz ki?

  Bizim çocuklarımız.

  Onlar; benim hazinem.

  Yavaş, yavaş.

  -  Vuyyy  Su çok soğuk!

  - Soğuk değil, adamım.

  Çık, üstüne otur.

  Şimdi daha iyi misin?

  Üstünde zıpla.

  Haydi.

  - Dikkat etsene!

  Ne oldu böyle?

  - Batmasına izin verme!

  Hızlı ol, çabuk götür, hızlı, çabuk.

  İşte kraliçe.

  Onlardan öylesine sıkıldım ki; uğursuz kapılarından kurtulsam bir kere daha, Allaha dua ediyorum   gece gündüz.

  Kurtulayım gayri onlardan, Ana!

  Yok; "orayı ne yapayım", Yok; "neresini tutayım".

  Bebek olsan; alayım kucağıma da, kaçırayım seni burdan Ana!

  Kurtulayım onlardan, bu uğursuz kapılarından da gayri!

  - Sen ölünce, ben ne yapacam?

  - Ha?

  Sen ölürsen, mölürsen; ben ne yapacam?

  - Sen gidersin.

  - İnşallah!

  İstediklerini yapsınlar!

  Ben dedim gayri; ne ansınlar, ne de ki; anayım!

  Allahtan bulsun.

  - Hiç ki sorun gayrı çıkarma!

  Tamam mı?

  - Elbette.

  Ben  -  ben kazanacağım paramı ama; - Yaksın ciğerini Allah.

  - Onlar da görsünler,  benim günümü!

  Ciğerini pişirsin, Allah da!

  - Gel be!

  - Buraya mı geliyim?

  50 tane oldu bak hep!

  Bak, neden geberdi bu?

  - Hastaydı galiba?

  - Yalvardım iyilikle olmadı, belki bakasınız diye!

  Dedim ki; "Bakın, bakın, bakın", bakmadınız!

  - Yok bi şeyi.

   - Haaa.

  Nasıl yok bi şeyi!

  Bak; hayvan ayakta duramıyor.

  - Yedi içti o, üç aylık daha.

  - Bakmıyorsunuz!

  - Olduysa oldu be!

  - Ne "olduysa oldu" be?

  Görmüyor musun, hasta gibi, bu da?

  - Haaa, hastaymış!

  - Bakmıyorsunuz, niçin bakmıyorsunuz?

  - Buna ne iş oldu?

  - Ben de bakmıyorum ama, başka işim var benim.

  Tarlalara da gidiyorum!

  Yem mi yetti bunlara.

  Yaa.

  Bakmamışsınız.

  Te bak; tekneler boş!

  Yaa  Sade ben miyim?

  Musto da lazım ki yardım etsin!

  - O zaman; kalk, sen kendin bak!

  - Haa, ben bakayım.

  Siz ne yapacaksınız?

  - Kendin bak!

  Göreyim ne yapacağını?

  - Siz ne yapacaksınız, yatacaksınız siz?

  Hı hıı.

  Ah be karı be, ah beee.

  Niçin bakmadınız be?

  Olur mu bu yaptığınız?

  - Oğlanların hepsi baktılar.

  - Heee, baksınlar.

  - Ha!

  senin bey'in kızısın?

   - Ya!

  - Sen bakmayasın ha!

  - Bütün gün ne yaparsın?

  - Ben baktım kaç kere ki o ne- - Yatarsın bütün gün, ha!

  - Hadi be; sanki sen götünü çatlattın!

  - Baktılar , nasıl bakmadılar?

  - Baktılar, neye baktılar be!

  Gözün görmüyor mu; kaç tane buzağı geberdi?

  Ha ondan değil, buzağı hastaydı!

  Kaç kere  günde ekmek yiyorsunuz?

  Kalkıp onlara bi kere koymadınız!

  Nerden biliyorsun?

  Pa sen de geleydin!

  Pa, sen dedin Pa; o gebermiş sadece!

  - Sade o mu; kaç tane geberdiler!

  - Hep aynı be!

  - Şimdiye kadar, 50 tane oldu.

  - Haçan yok ki koysun, ne koyacaklar?

  - Var orda var!

  Değirmende var!

  Çektim ben, çuvallarda var.

  Daha mısır da var.

  - Nerde var?

  - Niye kırmadın be, niye kırmadın?

  Niçin kırmadın?

  Ordaydı traktör.

  - Kıracam.

  - Ha?

  - Onlar kıramazlar.

  Nasıl kıracaklar?

  - "Onlar kıramazlar"   sen elinle çek, sen biliyorsun ya!

  - Aaaa  Tamam, ben kıracam!

  - Kıracan tabi!

  - O zaman sen kendin bak!

  - Yemesini biliyorsun, kıracan!

  - Kendin bak!

  Kendin şey et!

  Sen, onları şımarttırdın!

  Onun için de böyle yapıyorlar.

  - Ama size yiyecek yok, yok artık yiyecek!

  - Ha ha, yok!

  - Ben getiriyorum, vermem size sonra!

  - He he, vermezsin!

  Bil ki; sizi aç tutacam!

  Sade arıyla olmaz  yetmiyor  Hayvan da lazım.

  Hayvansız olur mu; bu boş köyde be?

  Hayde.

  Yürü.

  Hayde; gel birazcık otur kucağımda, gel kucağıma gel canım.

  Gel, gel, gel.

  Dondun mu çok?

  <i>Mırmırcı, nerdeydin?

  Dolapta, ne yedin?

  <i>süt - kaymak, hani bana?

  yok sana; mır mır mır mır mıııır - Daha yiyecen mi?

   - Var mı daha?

  - Var daha; ne kadar yersen o kadar.

  Azıcık.

  - Ne yapmışlar?

  - Süt istiyordun ya!

  Ben süt istemiştim ama, ayran değil!

  - Yemem!

  - Yemezsen, ben de kedilere veririm!

  - İstiyor musun, ilkyazın gelmesini?

  - Ne?

   - İlkyaz.

  - Hı?

  - İlkyaz gelsin mi, istiyor musun gelmesini?

  Ne?

  - İlkyaz, ilkyaz; bahar.

  - Haa.

  Gelsin mi gayri?

  - Var mı bahar?

  - Gelecek.

  Nevruz da geçti, kızım!

  Ana; duyuyor musun; çalgılarımı?

  Ana ?

  Duyuyor musun; türküleri?

  Ana ?

  Anaaaaa ?

  Ah yezitler ah!

  Ah yezitler ah!

  Gel Ceki, gel!

  Hayde, şimdi dur orda be.

  Sen dondun mu?

  Hı?

  Hayde, hayde adımla.

  Hayde, oğlum.

  Gel, buraya gel!

  Gel, gel, gel, gel.

  Gel hayde, gel.

  Gel buraya.

  Hayde gel.

  Haaa!

  Dur, dur!

  Sen de yiyecen, ben de.

  Gel  Hah!

  Güzeel.

  Uy!

Önceki Yazı
« Prev Post
Sonraki Yazı
Next Post »

Benzer Yazılar