Print Friendly and PDF

Translate

Hayatın Kahramanı İnsan Kavramı

|

 

YENİ ENTELEKTÜEL... AYN RAND

(1961)

Çeviri:

Ümid Gurbanov

“Hatırladığım kadarıyla hep aynı felsefeye tutundum. Yıllar boyunca çok şey öğrendim. Ayrıntılara, belirli sorunlara, tanımlamalara, tatbiklere dair bilgimi genişlettim ve genişletmeye devam etme niyetindeyim ancak temel görüşlerimi asla değiştirmek zorunda kalmadım. Felsefemin özünde, hayatının ahlaki amacı kendi mutluluğu olan asil uğraşlar ile başarılı sonuçlar elde eden ve tek mutlağı mantık olan kahramansı bir varlık olarak tasvir ettiğim insan kavramı yatmaktadır.” — Ayn Rand, 1961.

James McConnell:

Rand Hanım, demin hayat felsefenizin temellerinden bahsettiniz. Sanıyorum ki her romancının bir filozof olduğu bir bakıma doğrudur. Ancak çok az romancı sizin gibi tutarlı bir felsefi sistem geliştirmek için zaman ve enerjisini bu işe adamıştır. O yüzden şu soruyla başlayayım: Kendinizi öncelikle bir romancı olarak mı yoksa filozof olarak mı görüyorsunuz?

Ayn Rand:

Eşit derecede ve aynı sebeplerden ötürü, öncelikle her ikisiyim de derim. Hem edebiyattaki hem felsefedeki temel ilgi ve amacım, insanın olabileceği ve olması gereken belirli somut görüntüsü bulunan ideal insan imgesini tanımlamak ve sunmaktır.

Yazmaya başladığımda, edebiyattaki görevime giriştiğimde ve felsefe öğrenmeye başladığımda var olan tüm felsefeler ile derin bir uyumsuzluk yaşadığımı, özellikle ahlak öğretileriyle ters düştüğümü fark ettim. Bu yüzden, kendi düşüncemi geliştirmek zorundaydım. İdeal insanı oluşturacak fikir ve öncülleri keşfetmek, onları açığa çıkarmak ve ne tür inançların ideal insanın karakteriyle sonuçlanacağını tanımlamak için kendi felsefi sistemimi inşa etmek zorundaydım.

James McConnell:

Bence amaçladığınız şekilde romanlarınız felsefe ve kurgunun başarılı bir birleşimini açıkça ortaya koyuyor.

Ayn Rand:

Teşekkür ederim.

James McConnell:

Bazı romanlarınızda şöyle bir şeye işaret ediyorsunuz: Sadece sanatta değil, edebiyatta, ahlakta, politikada ve ekonomide profesyonel entelektüel olarak adlandırdığınız kimseler tarafından kültürel liderlik yapılması gerektiğini ifade ediyorsunuz. Profesyonel entelektüeller derken neyi kastettiğinizi açıklayabilir misiniz? Kimdir mesela onlar?

Ayn Rand:

Profesyonel entelektüeller, aslına bakılırsa, başları ya da komutanları filozof olan bir ordunun saha ajanlarıdır. Bir kültürün asli ve temel fikirlerini tanımlayan filozof, tarihi belirleyen kişidir. Aynı zamanda profesyonel entelektüeller, uzmanlık alanları fiziksel bilimlere karşı insanları konu alan beşerî bilimler olan kimselerdir. Farklı uzmanlık alanlarıyla profesyonel entelektüeller kültürün ve toplumun geri kalanını ileri taşır, filozof tarafından tanımlanan fikirleri, yani felsefi öncülleri bir yere vardırır. Bu bağlamda onlar, iletişim kanallarıdır. Bir kültürün hedeflerini, değerlerini ve yönünü belirleyenler onlardır.

James McConnell:

Her kültür için geçerli midir bu? Nerede olduklarının bir önemi yok mudur?

Ayn Rand:

Medeni her kültür için geçerlidir, ancak tarihsel olarak şunu unutmayın: Entelektüele kıyasla yeni entelektüel, yakın zamana dair bir fenomendir. Sanayi Devrimi ve kapitalizmin doğuşundan evvel profesyonel entelektüel şeklinde bir fenomen yoktu. Bundan evvel insanlar hayatını böyle geçindiremezdi, profesyonel olarak entelektüel bir iş yapamazlardı. Akıl, idrak ve mantık önceki kültürlerde bir değer taşımıyordu. Yalnızca kapitalizmin ve özgür toplumun doğuşundan bu yana insanlar tarihte ilk kez fikirlerle uğraşmak suretiyle yaşamlarını sürdürme şansını elde ettiler. Akıl, ilk kez kullanışlı bir mesele haline geldi ve 19. yüzyılda zirveyi gördü.

Günümüzde bu değeri kaybediyoruz ve buna ihanet edenler entelektüellerin ta kendisidir.

James McConnell:

Öyleyse, Amerikan entelektüel liderliğinin çöktüğünü mü düşünüyorsunuz?

Ayn Rand:

Evet, çökmüş durumda ve sorumluluğundan kaçınıyor.

James McConnell:

Entelektüellerin yapmaları gerekip de başarısız oldukları şey nedir? Sorumluluklarını nasıl yerine getiremediler?

Ayn Rand:

Varoluşlarını mümkün kılan en önemli öncüle ihanet ettiler: Aklı inkâr ettiler. On yıllardır entelektüeller, aklın aciz olduğu, insanın hiçbir şeyi kesin olarak bilemeyeceği, usun güvenilmez olduğu ve insanın gerçekliğin niteliğini kavrayacak güçte olmadığını giderek artan bir oranda vaaz ediyor ve savunuyorlar. Kendilerini entelektüel olarak tanıtan bu kişiler, aklın hükmünü geçersiz kılmakla uğraşıp duruyorlar. Bir nevi intihardır bu.

Günümüzde doğru düzgün felsefe bile denemeyecek Zen Budizmi ya da Varoluşçuluk gibi açıkça mistik ve anti-entelektüel doktrinlerin yükseldiğini görüyoruz. Bu öğretileri kabul edenler, entelektüel iflaslarını itiraf etmiş oluyorlar. Bir grup insan arasında kökeni M.Ö. 5. yüzyıla dayanan Zen Budizmi gibi bir teori aklın son sözü haline geliyorsa, onları kınayan ben olmuş olmuyorum, onlar kendi davranışlarıyla kendilerini kınamış oluyorlar. Vazgeçmiş oluyorlar. Entelektüel iflaslarını duyuruyorlar ve Orta Çağ'ın mistisizmine geri dönüyorlar.

James McConnell:

Sizce neden bunu yaptılar?

Ayn Rand:

Sebebi şu: Entelektüel uğraşının temel öncüllerini gerçek anlamda belirleyenler filozoflar olduğundan, Batı dünyasının felsefeleri Rönesans'tan beri giderek daha fazla mistisizme doğru ilerliyor.

Rönesans, bir başarıydı. Orta Çağ'ı yok eden ve Rönesans yolunu açan Aristotelesçi etkinin Aristoteles felsefesinin etkisinin entelektüel sonucuydu. Fakat o zamandan bu yana, genel anlamıyla kültür Aristotelesçi etkiye dayanarak 19. yüzyılda inanılmaz bir ilerleme katederken Immanuel Kant'tan sonraki entelektüeller giderek daha fazla usa karşı çıkar oldular.

Elbette ki bu eğilim Kant'tan önce başlamıştı ama Kant'ı çok önemli bir muhrip ve dönüm noktası olarak görüyorum. Usun hükmünün altını oyan filozof oydu. Tam anlamıyla bir başarı yakalamadı ama onun sistemi, aklı felsefe sahnesinden dışarı etme hususunda en hünerli olandı. Aynı zamanda öteki filozoflara ve entelektüellere göre temel öncüllerini daha fazla kabul ettirmişti. Öyle ki, o zamandan beri en mistik olan dünyaya, yani "Numen"e ilerliyorlar.

James McConnell:

Kant'tan bahsettiniz. Aristoteles'ten ve Rönesans üzerindeki etkisinden bahsettiniz. Rönesans öncesi dünya kimin etkisi altındaydı?

Ayn Rand:

Rönesans'tan, Orta Çağ'dan önce mistisizm, yani din ve felsefe hüküm sürüyordu. O zamanlar felsefe, teolojinin beslemesiydi. Hâkim olan felsefi etki Platon'undu, ondan sonra felsefi olarak Platoncu olan Plotinus ve Augustine vardı.

Aristoteles'in zaferi, Aristoteles felsefesini, özellikle de en önemli bölümlerini, yani epistemolojisini, mantığını, usunu yaşama döndüren Thomas Aquinas ile başladı.

James McConnell:

Peki, Kant'ın felsefe sisteminin hangi kısmı sizin bugün felsefede gördüğünüz bu eğilimden sorumlu?

Ayn Rand:

İnsanın aklını ve zihnini gerçeklikten ayıran, algıladığımızın yalnızca kendi zihnimizdeki bazı özel kategoriler ve algı biçimlerince yaratılan bir yanılsama olduğunu ilan eden çok hantal, çok karmaşık, çok yanlış ve düzmece bir sistem. Şeyleri asla olduğu gibi göremeyeceğimizi iddia etmek ve sözde bunu ispatlamak algılanan her nesnesin yanlış olduğu anlamına gelir. Bir nesnenin algılanması, algımızın yanlış olduğu anlamına gelir.

Aslında burada bilinç kavramına bir saldırı vardır. Sadece insan bilincine değil, her türden bilince yönelik bir saldırı. Algımızın gerçekliğinin veya değerinin inkarıydı bu.

James McConnell:

Pekâlâ, içinde bulunduğumuz mesele bizi başka bir noktaya götürüyor. Mistisizm eğiliminden bahsettiniz, ancak son kitabınızda sadece mistisizmden bahsetmediğinizi biliyorum. Mistisizm, izini sürdüğünüz eğilimin sadece bir parçası hatta hatırladığım kadarıyla mistiklere Büyücü Hekim diyorsunuz. Aynı zamanda gücün egemenliğinden, iktidar sahiplerinden, dünyanın Atilla'larından bahsediyorsunuz. Peki bunlar sizin sisteminizin neresindeler?

Ayn Rand:

Aslına bakılırsa akıl, insanın gerçeği algılamadaki tek yetisidir. Akıl, insanın gerçeklik bilgisine ulaşmasının tek yoludur. Tabii ki akıl ile kastettiğim, insanın duyularının sağladığı materyali algılayan, tanımlayan ve bütünleyen yetidir. Bu açıdan akıl, insanın gerçekliği algılama yetisidir. Ancak akıl, kendiliğinden çalışmaz. İnsanın karar vermesi, istemesi, düşünmesi ve algılaması gerekir. İnsan kendiliğinden duyusal verileri alabilir veya duyuları algılarla birleştirebilir ancak kendiliğinden kavramlar veya soyutlamalar oluşturamaz. Bu noktada insan bilincinin istemli bir işlevi olmalıdır.

Düşünürleri tarafından yönlendirilen çoğu insan düşünmeyi istemediğinden, düşüncenin ve aklın tehlikeli, yetersiz veya fazla çaba gerektiren bir şey olduğu kanaatinde olduğundan, oldukça nadir istisnalar dışında çoğu insan kültürü, Büyücü Hekim dediğim kimselerce yönetiliyor.

Büyücü Hekim, düşüncesini değil ve fakat duygularını biliş aracı ve gerçeklik kılavuzu olarak kullanan kişidir. İman yoluyla çalışır. Özü itibariyle arzularından başka bir şey olmayan kör inançlar temelinde hareket eder. Arzuları ve hevesleri ile yönlendirilir kendisini gerçeğe götürecek kılavuz olarak ele alır bunları.

Bu kişiyi hangi seviye bir kültürde gözlemlerseniz gözlemleyin böylesi biri, psiko-epistemoloji anlamında zihnini kullanma anlamında bir Büyücü Hekim'dir. Bu kişinin başkalarıyla başa çıkması gerektiğinden duyguları kullanarak gerçekle veya insanlarla başa çıkılamayacağından Büyücü Hekim'in doğal müttefiki daima Atilla olarak adlandırdığım kimseler olacaktır.

Atilla ile kastım şu: İlkel, vahşi ve kabile şefi olan biridir. Bu kişi, sadece anlık kararlarla, anlık duygusal algılarına göre hareket eder. Fikirleri, ilkeleri ve soyutlamaları küçümser, bunları dikkate almayı reddeder. Gerçeklikle ve diğer insanlarla başa çıkmak için kaba kuvvet yoluna başvurur.

Atilla ya mafyadır ya diktatördür ya da militer fatihtir veyahut gücün kullanışlı olduğuna inanan, düşünmeyi reddeden ve başkalarını yağmalamayı, köleleştirmeyi veya zorlamayı arzulayan biridir.

Tarih boyunca birkaç istisna dışında bütün büyük kültürler iman temsilcisi olan Büyücü Hekim ile güç temsilcisi olan Atilla'nın ittifakı tarafından yönetildi. Büyücü Hekim, Atilla'nın dünyaya dayatacağı hedefleri, değerleri ve ahlaki tasdiki sağladı.

Günümüz dünyasında, aynı fenomeni görüyorsunuz ancak sözde medeni terimlerle. Yine de özü aynı şekilde duruyor: Atilla olma görevini üstlenen bir diktatör, misal Kruşçev, ve onun politik teorisyenleri: Modernistler, solcular, liberaller, sosyalist entelektüeller ki bunlar, felsefi olarak Atillaistlerdir. Bu kişiler, Atilla ve kaba kuvvetin iktidarı için sözde "mistik olmayan", yani sözde felsefi bir gerekçe sunuyorlar. Bunlara "neo-mistik" diyorum ben çünkü onlar da hakiki kabile büyücüleri gibi aklın geçerliliğine karşılar.

James McConnell:

Mistik veya neo-mistiklerin ilişkileriyle Atilla'lara ne verebileceklerini anlayabiliyorum ama mistiklerin neden Atilla'lara ihtiyacı olsun ki? Bundan çıkarları ne?

Ayn Rand:

Çünkü bir mistiğin ilk ve motive edici itkisi, fiziksel gerçeklikten korkmaktır. Duygularını gerçekliğin üzerinde tutan, duyguları ile gerçeklik olguları arasındaki bir çatışmada duygularını seçecek ve gerçekliği terk edecek veya reddedecek olan biri olduğundan gerçeklik ile hiçbir biçimde başa çıkamaz. Onun mistisizmi gerçeklikle veya olguyla uğraşma gerekliliğinin bir kaçış biçimidir. Bu nedenle bir koruyucu olarak Atilla'ya ihtiyaç duymaktadır. Kendisini maddi geçim kaynağı sağlamak için olgularla uğraşma gerekliliğinden kurtarması ve kurbanlara hükmünü dayatması için Atilla'ya ihtiyaç duymaktadır.

James McConnell:

Öncesinde, her kültürün kendi filozofuna sahip olması gerektiğini ve sonrasında da entelektüellerin az veya çok felsefeyi eyleme geçiren kimseler olması gerektiğini söylediniz. Bana öyle geliyor ki, bu meselenin başka bir yanı daha var. Peki, ya bilim?

Ayn Rand:

Bilim, oldukça yeni bir fenomendir. Bilim, elbette ki, kapitalizmin, özgür toplumun ürünüdür. Şimdi, nadiren tarihin veya herhangi bir toplumun yöneticisi olan üçüncü bir insan tipinden bahsetmem gerek. Bu, tarihin unutulmuş veya kullanılmış kişisidir.

Bu kişi, akıl yoluyla liderlik eder. Bu kişi, psiko-epistemolojisinde, anlık algıları veya duygularıyla değil, mantığıyla, kavramlarıyla ve aklıyla hareket eder. Bu kişiye "üretici" diyorum ben. Sadece insanların maddi değerlerini değil aynı zamanda ve en önemlisi entelektüel ve felsefi değerleri de üretir bu kişi.

Kelimenin en doğru anlamıyla tarihteki ilk üretici Aristoteles olmuştur ki kendisi, ilk rasyonel filozoftur. Bilim insanları, kesinlikle üretici olmalıdır. Bununla mükellef olan bu kimseler, mesleklerinin doğası gereği aklı kullanarak gerçekliği araştırmakla uğraşmak zorundadırlar.

Ne yazık ki günümüzde, bu kimselerin çoğu, sınırlı meslek alanlarının ve laboratuvarlarının dışına çıktıklarında diğer insan gruplarından daha mistik bir hale bürünüyorlar. Hata, kısmen kendilerine ait, ancak ağırlıklı olarak filozofların hatasıdır bu. Hiçbir biçimde felsefi bir rehberlik olmadığı için bugün birçok bilim insanı kendi başlarına birer Büyücü Hekim'e dönüşüyorlar.

James McConnell:

Üreticilerden bahsettiniz. Bizlere entelektüel ürünler sunan insanları bir kenara koyarsak, iş insanlarına ne diyorsunuz? Kapitalizmden bahsettiniz. İş insanının bundaki rolünü merak ediyorum.

Ayn Rand:

İş insanı da entelektüel kadar yeni bir üründür. Kapitalizmin doğuşundan önce profesyonel iş insanları ve profesyonel entelektüeller yoktu. Hem zihin hem de maddi üretim ile ticaret Atilla'lar ve Büyücü Hekim'lerin çeşitli kombinasyonları tarafından köleleştirilerek hüküm altına alınmıştı. Bunu da güçlü bir hükümet veya mutlakiyetçi bir yönetim ile gerçekleştiriyorlardı. Söz konusu bu yönetim, bazen feodal bir mutlakiyetçilik oluyordu, bazense Rönesans sonrası dönemde Avrupa'da bulunan mutlak monarşiler oluyordu.

Her halükârda, maddi mal üreticileri, yani tüccarlar ve fikir üreticileri yani resmi bir mevkileri veya uğraşları olmayan öğretmenler, filozoflar ve ilk bilim insanları tamamen siyasi yöneticilerin merhametine kaba kuvvetle yönetimin insafına kalmışlardı. Sanayi Devrimi'nden ve özgür toplumun kapitalizm toplumunun doğumundan sonra içlerinde özgür mal üreticilerinin, iş insanlarının, sanayicilerin olduğu yeni bir insan sınıfı ortaya çıkabildi.

Tabii ki kelimenin en gerçek anlamıyla üreticilerdir veya böyle olmalıdırlar ancak günümüz toplumunun en büyük kurbanlarıdırlar. Modern entelektüellerin ihanetine uğramışlardır ve bu anlamda hem iş insanları hem de entelektüeller birbirlerini yok ederek intihara teşebbüs etmektedirler ve entelektüellerin hatasıdır bu.

İş insanı, aklını gerçekle başa çıkmak, gerçekleri incelemek, maddi mallar üretmek için kullanmak zorunda olan kimsedir. Bilimsel keşifleri taşıma görevi gören ve bilimin ürünlerini toplumun her kademesine ulaştıran kimsedir. Teorik bilim insanlarının veya bir mucidin icadını alan, onları faydalı ürünlere dönüştüren ve seri üretime sokan, toplumun her kademesine ulaştıran kimsedir.

İş insanı, 19. yüzyılda insanlığın yaşam standardında muazzam ve tarihsel olarak mucizevi bir yükseliş gerçekleştiren kimsedir. Üretici ve rasyonel yaratıcı insan rolüne ulaşmayı başaran kimsedir ancak entelektüeller ona hakkını teslim etmemişlerdir. Onu bir Atilla'ymış gibi değerlendirmiş, Sanayi Devrimi'nin başlangıcından beri özgür fikir pazarına karşı entelektüelleri koruyacak bir nevi Atilla arayışına girerek kendi özgürlüklerinden korkmuşlardır.

James McConnell:

Modern entelektüellerimizin iflasından bahsediyorsunuz. Son çıkan kitabınızın "Yeni Entelektüeller" adını verdiğiniz bir grup için gerçek anlamda bir manifesto olduğunu biliyoruz. Kendi ifadenizle bunların kimler olduklarını ve eski tip entelektüellerden ne kadar farklı olduklarını söyleyebilir misiniz?

Ayn Rand:

Şu an varlığını sürdüren eski tip entelektüeller, aklı terk ederek kendi iflaslarını ilan etmişlerdir. Bugün ihtiyaç duyduğumuz şey, yeni entelektüeller dediğim kimselerdir.

Bunlar, düşünmeye ve anlamaya istekli olan erkek veya kadınlardır. Bunlar, insan yaşamının duygularla, arzularla, heveslerle veya mistik ilhamlarla değil, akılla ve usla yönlendirilmesi gerektiğini bilen erkek veya kadınlardır. Bunlar, hayatına değer veren ve bugünün umutsuzluk, sinizm ve iktidarsızlık kültüne teslim olmak istemeyen ve dünyayı karanlık çağlara ve kolektivist vahşilerin yönetimine bırakmaya niyeti olmayan erkek veya kadınlardır.

James McConnell:

O halde Yeni Entelektüel'in oldukça yeni bir fenomen olduğunu düşünüyorsunuz. Geçmişten bu tipte birini gösterebilir misiniz?

Ayn Rand:

Yeni Entelektüel olarak kimi mi görüyorum?

James McConnell:

Evet.

Ayn Rand:

Genel anlamda tarihsel birkaç örneği belirtmem gerekirse, Aristoteles, kelimenin tam anlamıyla tarihteki ilk entelektüel olarak kabul edeceğim kişidir. Kurucu Babalar, Amerika'nın ilk entelektüelleridir çünkü onlar düşünür olmanın yanında girişimcilerdir de. Aklın insanı gerçeğe götürecek kılavuz olduğunu, insanın akıl aracılığıyla yeryüzünde ideal bir yaşam tarzına ulaşabileceğini, insanın kendi yargısına ve zihnine rehberlik edebilmek için özgürlüğe ihtiyaç duyduğunu ve insanların birbirleriyle şiddet ve cebirle değil, ticaret ve ikna yoluyla ilişki kurması gerektiğini biliyorlardı.

ABD'de tarihin ilk ve tek özgür toplumunu kuranlar Kurucu Babalar'dır ve Amerikan siyasi sisteminin doğal sonucu olan ekonomik sistem, kapitalizmdi, yani külli, düzenlenmemiş, "bırakınız yapsınlar kapitalizmi" sistemiydi. Amerikan yaşam tarzının veya Amerikan siyasi sisteminin temel ilkesi buydu. Ancak pratikte henüz uygulanmamıştır.

Baştan itibaren hükümet ve ekonomi arasında tam bir ayrım tesis edilememişti. Prensip olarak ima edildi, ancak Amerikan düzeninde ve Amerikan Anayasası'nda kolektivist etkilerin Amerikan yaşam tarzını baltalamasına olanak sağlayan bazı yasal boşluklara veya çelişkilere de izin verildi ve günümüzde pratik anlamda bir çöküş yaşanıyor.

Bugün geriye tanımlanmamış bir gelenek dışında hiçbir şey kalmadı. Şu anda toplumumuzun aktif entelektüel yönü, Amerikan karşıtlığı ve entelektüel karşıtlığıdır. Diktatörlüklerin ilkel mistisizmine ve zorba yönetime geri dönülmektedir. Bu nedenle, Yeni Entelektüeller şu iki temel değeri savunacak kişiler olmalıdır: Kendi yaşamlarının, devredilemez haklarının, özsaygılarının, bağımsızlıklarının değeri ile insanların birbirlerine karşı güç kullanmadıkları, zorba olmayan özgür bir toplumun değeri.

James McConnell:

Yeni Entelektüel'in felsefesini anlattığınız son kitabınızda, Kurucu Babalar'ın mutluluk arayışından bahsettiniz. Bunun gerçekten önemli olduğunu düşünüyor musunuz?

Ayn Rand:

Bundan daha önemli ne olabilir, bilmiyorum. Tabii kavramlara doğru anlamını vermek koşuluyla.

Mutluluk arayışı, bir insanın kendi hedeflerini belirleme, değerlerini seçme ve onlara ulaşma hakkı anlamına gelir. Mutluluk, değerlerinizin elde edilmesinden kaynaklanan bilinç durumu anlamına gelir. Bu durumda, mutluluktan daha önemli ne olabilir?

Ancak tabii ki mutluluk, sadece anlık zevkler veya bir çeşit sersemce vurdumduymazlık anlamına gelmez. Mutluluk; derin, masum, rasyonel bir özgüven duygusu ve kişinin kendi başarısından gurur duyması anlamına gelir. Yalnızca rasyonel bir insanın rasyonel ahlak kuralları çerçevesinde sürdürdüğü bir yaşamdan zevk alması anlamına gelir.

Bu kurallarının ne olduğunu kısa bir röportajda size anlatabilmem mümkün değil ama buna ilgi duyanlar kitaplarıma bakabilirler, özellikle de Atlas Silkindi'ye.

James McConnell:

Bu konudaki duygularımızda masum olmamızın önemli olduğunu düşünüyor musunuz?

Ayn Rand:

Masum olmanın önemli olup olmadığı şeklindeki bir soruya nasıl cevap vereceğimi bilemiyorum. Kendi terimlerimle ifade etmem gerekirse, ahlaklı olmanın önemli olduğunu söyleyebilirim. Olumsuz olanı değil, olumlu olanı vurgulardım.

James McConnell:

O halde, bahsettiğiniz bu Yeni Entelektüeller, uygarlık krizine yönelik çözüm olabilecek şeyleri formüle etme sorumluluğunu üstlenmeliler. Akla hemen şu soruyu getiriyor tabii bu: Yeni Entelektüel olmak isteyen biri nereden başlamalıdır? Yeni Entelektüeller'in başlama noktası neresi ve nasıl çalışıyorlar?

Ayn Rand:

Her şeyden önce bütüncül, tutarlı ve kapsamlı bir yaşam felsefesine ihtiyaç duyacaklardır. Yeni bir felsefeyi kabul etmek, tanımlamak ve hatta onunla hemfikir olmak oldukça uzun bir süreçtir ve çok dikkatli düşünmeyi gerektirir çünkü bir entelektüel, böyle bir şeyi inançla veya keyfi düşüncelerle kabul etmeyecektir.

Yeni bir felsefe edinmek uzun bir süreçtir ve eğer biri bu meseleyi ciddiye alıp da Yeni Entelektüel olmak istiyorsa uygarlığın asgari temeli olarak adlandırdığım iki öncülü kabul ederek işe başlamalıdır. Bunlar aksiyom değillerdir, fakat kişi bunları kendine kanıtlamalı, kendini buna ikna etmelidir. Ondan sonra zihni, felsefenin devamını veya diğer sorunlarını düşünmekte özgür olacaktır. Ancak önce iki şey vardır ki, ilerlemeden önce bunu kendince tanımlamalıdır kişi: Aklın duygularla ilişkisi ve insanlar arasındaki cebrin kötülüğü.

İlk öncül, yani aklın duygularla ilişkisi, entelektüel olmak isteyen bir kişinin düşüncesini ve muhakemesini duygulardan, arzulardan, umutlardan, korkulardan ve heveslerden nasıl ayırt edeceğini öğrenmesi gerektiği anlamına gelir. Kişi, hislerinin ve duygularının biliş aracı olmadığını, duygularının öncüllerinin ürünü olduğunu, bunların gerçeklik için kılavuz olmadığını, bilgi ve algı biçimi olmadığını öğrenmelidir. Bu nedenle, entelektüel olmak isteyen bir insanın kabul etmesi gereken ilk şey, insanın akıl tarafından yönlendirilmesi gerektiği gerçeğini ve yalnızca akıl temelinde diğer insanlara yaklaşıp onlarla tartışabileceğini, işbirliği yapabileceğini veya onlarla hareket edip başa çıkabileceğini tam olarak anlamaktır. Duygu temelinde kaldıkça, kör bir güce başvurmak durumunda kalacaktır çünkü duygular irrasyonel veya kanıtlanamazdır. Duygularına göre hareket eden iki kişinin iletişim yolu yok demektir.

Duyguların yeri doğru tayin edildiğinde, yani aklın öncüsü değil de neticesi olduğu kabul edildiğinde insanların ortak bir kelime dağarcığı, ortak bir anlayış aracı ve ortak bir referans ve hakem çerçevesi olur ki bu da gerçektir.

James McConnell:

Peki ya cebir ve cebir kullanımı?

Ayn Rand:

Şöyle ki, bir entelektüelin kabul etmesi gereken temel bir sosyal-ahlaki ilkedir bu: Hiç kimse bir başkasını zorlamak için fiziksel güç uygulama hakkına sahip değildir. Hiçbir bireyin böyle bir hakkı yoktur.

James McConnell:

Modern Amerikan toplumundaki entelektüel krizle ilgili bir tartışmayı dinlediniz. Bugünkü programımızın özel konuğu, meşhur Amerikalı romancı ve filozof Ayn Rand hanımefendiydi.

Uygarlığın asgari temelini kabul edecek olanlar, günümüz entelektüel boşluğundaki geniş açık alanlarda yeni bir kültür inşa etme yolunda ilk adımı atmış olacaklardır. Şimdiki konumumuza uygun düşen eski bir slogan vardır: "Kral öldü, yaşasın Kral." Aynı bağlılıkla gelecek için şöyle diyebiliriz: "Entelektüeller öldü, yaşasın entelektüeller!" Ondan sonra bu onurlu unvanın bir zamanlar ifade ettiği sorumluluğu yerine getirmeye devam edebiliriz. — Ayn Rand, 1961.




Önceki Yazı
« Prev Post
Sonraki Yazı
Next Post »

Benzer Yazılar