Ölümsüz Aşk (2015) The Age of Adaline
| |
112 dk
Yönetmen:
Lee Toland Krieger
Senaryo:
J. Mills Goodloe, Salvador Paskowitz
Ülke:
ABD Kanada
Tür:
Dram, Fantastik, Romantik
Vizyon Tarihi:
05 Haziran 2015 (Türkiye)
Dil:
İngilizce, Portekizce, İtalyanca
Oyuncular
Blake Lively
Michiel Huisman
Harrison Ford
Ellen Burstyn
Kathy Baker
Özet
Bir çağ değişirken doğmuş olan bir kadın, geçirdiği bir kaza
sonucu hiç yaşlanmamakla 'ödüllendirilir'. Yıllar boyunca insanlardan uzak,
izole bir hayat süren kadın sonunda ölümsüzlüğünü kaybetmeye değecek bir adamla
tanışır...
Yönetmenliğini Lee Toland Krieger'in üstlendiği filmin
oyuncu kadrosunda Blake Lively, Ellen Burstyn ve Harrison Ford yer alıyor.
Altyazı
31 Aralık 2014'te San Fransisco boyunca bir taksi ilerledi.
Çin Mahallesi'nden
Merrill'e kadar.
Araba tek bir yolcu
taşıyordu.
Bir kadın.
Doğum ismi Adaline
Bowman.
Şu anki adı Jennifer
Larson.
Bu, onun hikayesinin
ilk ve son bölümleri.
Kusura bakma, 5
dakikası kaldı.
Babam uyuyor, gece
çalışıyor da.
Dün gece dijital
baskıdaki renk sınırlarını hallettim.
İnternetten line art
çekip kusurları tab ettim.
Bir nevi sırrım
sayılır.
Bu flu izler, solukluk.
Milyon yıl boyunca
başka birinin detaylar hakkında bir fikri olmayacak.
Neden 29?
Yani senin yerinde olsaydım birkaç yıl daha
atardım kesinlikle renk vermezdin.
Çok kibarsın Tommy.
- İyi iş çıkarmışsın.
- Seninle iş yapmak
benim için bir zevkti.
- Arkadaşlarının da
bir şeye ihtiyacı falan olursa.
- Neden yapıyorsun bunu?
- Anlayamadım.
- Akıllı çocuksun, sahtecilik ağır bir suçtur.
250.
000 dolar ceza, 6 yıl
hapis.
Kahretsin.
Polis misin?
Hayır, hukuki
yaptırıma sen kadar uzağım.
Sadece potansiyelini
ziyan etmeni görmekten nefret ediyorum Jeff.
- Tony, ismim Tony.
- Odandaki beyzbol
topları Jeff adına imzalanmış.
Dağınık olma.
İnsanın
tökezlemesine küçük şeyler neden olur.
Tatlım, ben geldim.
Reese?
Merhaba!
Gel bakalım!
Bu yeni çiftlik
evine bayılacaksın.
Temiz hava, hektarlarca orman ve yabani bir
dere.
Kendini yeniden köpek
yavrusu gibi hissedeceksin!
Büyük, büyük, büyük
annenin sadece birkaç şehir ötede doğduğunu biliyor muydun?
Ben de öyle!
Aynı zaman diliminde
değil tabii.
İşe gitmem lazım.
Kent arşivi lütfen.
- Biraz zaman
alacak, navigasyon takılmış.
- O zaman lütfen
Kaliforniya'dan Hyde'a gidelim.
- Hyde'ta inşaat var.
- Neden şu
güzergahta gitmiyoruz buradan Golf'e,
Golf'ten Bush'a, Bush'tan Polk'a oradan da Grove'a sonra da beni marketin köşesinde
bırakırsınız.
- İşimde gözünüz mü
var?
- Kim bilir.
- Günaydın Jenny.
- Günaydın.
- Günaydın.
- Merhaba Kenneth.
- Yılbaşı arifesi
olduğundan bugün gelmezsin diye
düşündük.
Yine de günlerden
çarşamba.
Eğlence geceye kadar
başlamaz.
- Biraz heyecana var
mısın?
- Tabii, neymiş?
En sevdiğin, makara
haber kayıtları.
Sonunda dijitale
çevriliyor.
- Sevke hazırlanması
için biraz yardıma ihtiyacımız var.
- Seve seve.
Adaline Marie
Bowman, 1 Ocak 1908'de gece 12.
01'de San Fransisco'daki Çocuk Hastanesi'nde dünyaya
geldi.
Faye ve Milton
Bowman'ın tek çocuğu.
16 Haziran 1929'da,
Adaline Bowman ve annesi Golden Gate Köprüsü'ndeki inşaatın 3 yılın ardından bitmesiyle köprünün genişliğine hayranlık duymayı
bıraktıklarında genç bir mühendisin
alışılmamış bir nezaket sergilemesine tanık oldular.
87 gün sonra Adaline
San Fransisco'daki St.
Marys Katedrali'nde Clarence James Prescott ile evlendi.
3 yıl sonra Adaline
bir kız çocuğu dünyaya getirdi.
Çocuklarına Adaline'in
babaannesinin adı olan Flemming ismini verdiler.
17 Şubat 1937'de
Golden Gate Köprüsü inşaatı sırasında
yapı iskelesinin emniyet ağı boyunca
düşmesiyle 8 işçi ve 2 mühendis hayatını kaybetti.
Ölenlerin arasında Adaline'in
kocası da vardı.
Kocasının ölümünden 10
ay sonra arabasıyla 5 yaşındaki kızının
da orada annesini beklediği kuzeye,
ailesinin kulübesine gidiyordu.
Tam o anda oldukça
tuhaf bir şey cereyan etti.
Neredeyse büyülü bir
şey.
Kaliforniya, Senoma
Şehri'ne kar yağdı.
Buz gibi suda
batması Adaline'in vücudunun anoksik
bir refleks göstermesine neden oldu.
Aniden nefes alışı
durdu, sonrasında kalp atışı yavaşladı.
2 dakika içerisinde
Adaline Bowman'ın çekirdek sıcaklığı 87
dereceye kadar düştü.
Kalbi atmayı bıraktı.
8:55'te aracına
yıldırım düştü ve yarım milyar voltluk elektrik
boşaltıp 60. 000 amperlik akım üretti.
Bunun üç farklı
etkisi oluştu.
İlk olarak, elektrik
yükü Adaline Bowman'ın kalbini çalıştırdı.
İkinci olarak,
oksijensiz kaldığı için sarsılması ilk
nefesini 2 dakika sonra almasına neden oldu.
Son etki de 2035
yılında keşfedilecek olan Von
Mymen'ın deoksiribonükleik asitlerdeki
elektron basıncı ilkesine dayalı.
Adaline Bowman
bundan böyle zamanın açtığı yıkımlara karşı bağışık olacak.
Asla bir gün bile
yaşlanmayacak.
Adaline Bowman,
geçen yıllara rağmen görüntüsünün değişmemesini sağlıklı beslenme, spor, kalıtım ve iyi şans birleşimine bağladı.
- Adaline?
- Mariam, merhaba.
Tanrım!
Zerre kadar değişmemişsin!
- Bunu söylemen ne
büyük incelik.
- Flemming?
Kocaman kız olmuşsun!
Ben de durmadan
anneme bunu söylüyorum.
Ama bana inanmıyor.
Özür dilerim ama
gerçekten gitmeliyiz - Kız kardeş gibi
görünüyorsunuz!
- Dursan iyi olur
yoksa başım arşa değecek.
- Nasıl mümkün
olabilir ki?
- Paris'ten gelen
yeni bir yüz kremi.
- Kraliçe arı için
arı sütünden yapıldı.
- Tamam hayatım.
Görüşürüz.
Seni görmek harikaydı!
Bir şeyler
yapılmalıydı.
Birkaç hafta sonra, kenar bir mahallede
yaşarken Adaline'in arabası küçük bir trafik
ihlalinden kenara çekildi.
Hanımefendi burada 1
Ocak 1908 doğumlu olduğunuz yazıyor.
- Doğru.
- Bu da sizi 45
yaşında yapar?
- Evet.
- Bu bende kalacak.
Almak için karakola
uğrayabilir misiniz?
Lütfen doğum
belgenizi de getirin.
- Memnuniyetle,
memur bey.
Yarın sabah uygun
mudur?
- Tabii.
Çok geçmeden Adaline
San Fransisco'ya geri taşındı ve tıp
fakültesinde büro işi aradı.
Orada, durumunu
araştırmak için her fırsattan yararlandı.
1 yıllık yoğun
çalışma sonucunda Adaline Bowman durumunun
hiçbir bilimsel açıklaması olmadığıyla yüzleşmek zorunda kaldı.
Komünist Partinin
bir üyesi misiniz?
Ya da hiç Komünist
Partiye üye oldunuz mu?
Adaline?
Özür dilerim, yanlış
kişiyi durdurdunuz.
Federal Araştırma
Bürosu'ndanız Bayan Bowman.
Sakıncası yoksa birkaç
soru sormak isteriz.
Neden?
Yanlış bir şey yapmadım ki!
Ben iyi bir
vatandaşım.
Ne cüretle iş yerimde beni rahatsız edersiniz?
Bunun bir faydası
olmaz efendim.
Varlığınıza dair
hiçbir kaydımız yok.
Bu taraftan lütfen.
Endişelenecek bir
şey yok Bayan Bowman.
Üzerinizde birkaç
test yapacağız sadece.
Biri seninle
irtibata geçerse tatil için Avrupa'ya gittiğimi
ve bir daha dönmeyeceğimi söyle.
Bir dahaki
görüşmemizde yeni bir kimliğim olacak.
Her zaman annen
olacağım.
Sadece beni arkadaşın olarak tanıtmak zorunda
kalacaksın.
Anne, hayır.
Böyle olmak zorunda.
Al Kızının ve kendinin özgürlük ve güvenliğini
garanti altına almak için Adaline on
yılda bir taşınmaya, ismini, evini ve
görünüşünü değiştirmeye ant içti.
Ve hiçbir canlı
ruhla kaderi hakkında tek kelime etmedi.
7 hafta içerisinde
Jennifer Larson sonsuza dek kaybolup Susan
Flietcher Ashton, Oregon'da uzak bir çiftlik evi için oturma izni aldığında Adalien Bowman, bir anlık zayıflığı dışında yaşadığı 60 yıl süresince ettiği yeminini
tutmuş olacaktı.
- Merhaba, Ray sen
misin yine?
- Amanda beni
ekmeyeceksin, değil mi?
Hayır, o geçen yıldı.
Neden güvenmiyorsun
bana?
- Daha iyi bir
teklif almamış olmana inanamıyorum.
- İmkanı yok!
8'de alırım seni.
Aslında aramamın bir
diğer sebebi de bu.
Knob Hill Grand Otel
bana bir araba gönderecek.
- Bak sen!
- Daha önce yeni yıl için oraya gitmiş miydin?
- Sadece bir kere,
yıllar önce.
- Epey savurganlar
sanırım.
İşe koyulsam iyi
olur o zaman.
Görüşürüz, hoşça kal
Ray.
Acıktın mı?
Hayır mı?
Bu gece benimle dışarı çıkmak istiyorsun,
değil mi?
Kusura bakma dostum,
bu gece kızlar gecesi.
- Avery elini
dizimden çekmezsen - İki elim de masanın
üstünde!
Addison?
Teşekkür ederim.
- Mutlu Yıllar!
- Amanda, alkışlayan sendin değil mi?
Nereden tahmin ettin?
- Tam bir hanım
efendisin.
- Bir ikimiz kaldık!
Bir bardak versene!
- Söyle bakalım, ne
kaçırdım?
- Çok şey değil, birkaç neşeli laklak sadece.
Çok komik.
Ne kadar yaşlanırsan yaşlan yeni yıl arifesi
her şeyin mümkün olacağı tek geceymiş
gibi hissettiriyor.
- Önerin nedir?
Her zamanki şey,
gerçek aşk.
Ya seninki?
Bu seneyi son
senemmiş düşüncesiyle yaşamak.
Kim bilir, belki
mümkündür.
Bizim yaşımızda,
kesinlikle evet.
Yaşayalım.
Saat 3 yönündeki
bekara dikkat!
Arzuyla bizi istiyor.
- Nasıl biri?
- Kahverengi saç, buz mavisi gözler, abayı
yakmış Nasıl oluyor da seninleyken hep
oltaya çıtırlar düşüyor?
- Geldi.
- İyi akşamlar
bayanlar.
Cucuta'ya hoş geldin!
Biliyorum!
28 yaşında
göstermiyoruz.
- Çok kibarsınız.
İsminiz nedir?
- Dale Davenport.
- Dale bir ressam.
- Öyle mi?
Açlıktan ölen
sanatçılardan esasen çünkü varlıklı ailesinin yardımını kabul etmiyor.
Özür dilerim.
Daha önceden
tanışmış mıydık?
Hayır, hayır, hayır.
Sadece Cartier kol saatiniz ilk
üretilenlerdendir.
Varlıklı büyük
babanız tarafından verildiğini varsayıyorum.
Büyük, büyük babam.
Resim yaptığımı
nereden anladınız?
Elleriniz boyayla
kaplı.
Gayet kolaydı.
Peki o zaman Picasso!
Otur bakalım!
- Bir içki
ısmarlayalım.
- Tabii.
- Mutlu yıllar.
- Mutlu yıllar.
Teşekkürler.
6, 5, 4, 3, 2, 1 Mutlu yıllar!
Alo?
Teşekkür ederim tatlım.
Hayır, hayır, şarkı
söylemene gerek yok.
Hayır, lütfen
söyleme.
Yeterince doğum günü
geçirdim zaten.
Neredesin?
Dışarı çıkmadın mı
hiç?
Seni suçlayamam.
Yarın buluşuyor
muyuz?
Güzel, tamam o zaman
uyu hadi.
Seni seviyorum.
İyi geceler.
Her kimse o, berbat
bir bahanesi olmalı.
Özür dilerim.
Korkutmak
istememiştim.
Şöyle bir gelenek
falan yok muydu, yeni yıl arifesinde yalnızsan
bir yabancıyı öpmen gerekiyor gibi?
- Kahretsin!
Daha önce de söylendi.
- Sadece bir kere,
genç Bing Crosby tipinde biri.
Mutlu yıllar.
- Bunun için çok
yaşlıyım.
- Hayır!
Gitme.
Yarın ararım.
Kaçırdığım her şeyi anlatırsın, seni seviyorum.
Görüşürüz canım!
Bana ait olmayan bir
yere elimi koymamayı öğretecek.
İçimden bir ses
aksini söylüyor.
Aslında riskli bir
hareketti.
- Ne?
- Gitmeden önce
kendinizi tanıtmamanız.
Bendeniz dare devil.
Ben Ellis,
tanıştığımıza memnun oldum.
- Ada olan mı?
- Kimse yalnız var
olamaz.
- Ben Jenny.
- Şiir olan mı?
Hayır mı, hani "De ki yorgunum, de ki üzgün de ki yaşlanıyorum ama bir de Jenny öptü
beni.
" - Kim yazmış?
- Romantiklerden
birinin sanırım - Emin değilsiniz.
- Aslında öyleyim
ama Bilmiş biriymişim gibi bir izlenim
yaratmak istemem.
Ne yazık, bilmişlere
hayranlık duyarım.
Nereye gidiyorsunuz?
Daha güzel yemekleri
olan bir yere, daireme.
- Peki siz?
- Partiye geri
döneceğim.
Sadece 27 katı
sizinle birlikte geçirmek istedim.
- Riskli bir hareket
olmuş.
- Efendim?
Kız arkadaşınızı
yukarıda bırakmak.
Umarım değmiştir.
Neyden
bahsediyorsunuz?
Hadi ama!
Maviler içinde bir kadın.
İsmi
"kova"yla mı bitiyor?
Hayır.
İsmi Agnus Bogs.
Amcası şef.
Yemeklerini sevdiğinizi söylerim.
Ayrıca kız arkadaşım
değil.
- Taksi, hanımefendi.
- Evet lütfen, teşekkür ederim.
İyi geceler.
- Sizinle
bekleyeceğim.
- Böylece nerede yaşadığımı öğrenebileceksiniz?
Çiçek göndermem için
epey kolaylık sağlayacak.
Peki.
Teşekkür ederim ama
iyiyim böyle.
Hoşça kalın, sizinle
tanışmak serüvendi benim için.
Teşekkür ederim.
Bir dakika.
Bakın yine!
Size ait olmayan bir yere elinizi koyuyorsunuz.
- Nasıl
haberleşeceğiz?
- Mutlu yıllar Ellis.
Çok teşekkür ederim.
- Geç mi kaldım?
- Her zamankinden
fazla değil.
- Mutlu yıllar anne!
- Teşekkür ederim
canım.
Seni gördüğüme çok
mutlu oldum.
Halen daha kart
vermek zorunda değilsin.
- Seni seviyorum.
- Ben de seni.
Ne zaman
taşınıyorsun?
- Şubat'ın 3. haftası.
- Planlandığı gibi.
Pek tabii!
Bakıyorum da sodyum
hakkındaki küçük konuşmamızı çoktan unutmuşsun.
Hayır, sadece
görmezden gelmeyi seçiyorum.
Esasen Ben de taşınmayı düşünüyorum.
- Ama yaşadığın yeri
seviyorsun.
- Öyle ama
korkulacak çok fazla şey var.
Geçen hafta Kayle
Fonso düşüp kalçasını kırdı.
Doktor hastaneden
bir daha çıkamayabileceğini söyledi.
Baya sonra, Molly
Andrews beni arayıp Arizona'daki
muhteşem emekli evinden bahsetti.
Geçen bahar taşınmış
ve söylediğine göre hayatında hiç bu kadar mutlu olmamış.
- Sorun ne?
- Oregon civarında yaşıyorum ki sana yakın
olabileyim.
Uzun süreli
ziyaretler için gelebiliyorsun baksana.
Önünde sonunda bana
taşınacaksın.
Liseden beri
birlikte yaşamadık.
Ama gençleşmiyorsun.
Ya Arizona'ya
taşınırsan ve orada başına bir şey gelirse?
Ya hastalanırsan?
Umarım gelip benimle
ilgilenirsin.
- Ya geç kalırsam?
- Hayır, hayır!
Bunu yapamayız.
Doğum gününde olmaz.
Bugün tatil!
- Sonunda iki
ayağımın üstüne düştüm!
- Ne saklıyorsunuz?
Büyük haber, Bay
Jones bu kütüphaneye klasiklerin 50 bin dolar değerindeki ilk nüshalarını
bağışlıyor.
Hangi kitaplar
olduğunu biliyor musunuz?
Çok yakında
öğreneceğiz.
Ofisinden arayıp kitapları bizzat getireceğini
söylediler.
- Merhaba.
- Olamaz!
- Ben Ellis.
- Ne güzel!
- Hoş geldiniz Bay
Jones!
- Teşekkür ederim.
San Fransisco Miras
Topluluğu adına cömert hediyeniz için minnettar
olduğumuzu belirtmek isterim.
Paketimi eşya kabule
bıraktım ama eminim getireceklerdir.
Sorun olmazsa
kitapları bağışlarken fotoğrafınızı çekmek isteriz.
Evet.
Evet, tabii.
Bana bir saniye
verebilir misiniz?
Selam.
Benim.
- Bilmiş.
- Ne yapıyorsun
burada?
Senin için de bir
şeyler getirdim.
Birkaç çiçek.
Henry James'ten
Daisy Miller, Ray Bradbury'den Dandelion Wine,
Janet Fitch'ten White Oleander.
Çok akıllıca.
Burada çalıştığımı
nereden öğrendin?
Listeye baktım
sadece.
Toplantıdan çıkarken
seni görmüştüm.
Asansörde bundan
bahsedebilirdin.
Daha yüksek bir
binada karşılaşmış olsaydık telafi
edecek vaktim olurdu.
Seni bilmem ama ben
birkaç şey bağışlamak için hazırım.
Harika.
Orada olacağım.
Daha neler,
kitapları kütüphane adına senin almanı isterim.
- Hayır, hayır,
hayır.
Bunu yapamam.
- Evet, elbette
yapabilirsin.
Hayır, hayır.
Fotoğraf çektirmeyi sevmiyorum.
Merak etme.
Nefes kesici
görünüyorsun.
Mevzu gösteriş değil.
Ben sadece insanların fotoğrafımı çekmesini
sevmiyorum.
Sen bilirsin.
Kabul etmezsen kitapları bağışlamam.
- Bunu yapamazsın.
- Bir tanesini
yakabilirim bile.
Fotoğrafımın
çekilmesini sevmiyorum Ellis.
Tamam, iyi.
Peki.
Başka bir alternatif
daha.
Yarın seni dışarı
çıkarmama izin ver.
İmkansız.
Tamam.
Öyle olsun, ben kitapları toplayayım o zaman.
Nereye?
Hiç gitmediğin bir
yere.
- Bu şehirdeyse şayet
pek olası görünmüyor.
- Bir şans ver.
İşin bittiğinde
çizmeleri ön tarafa bırakabilirsiniz.
- Ben hemen
dışarıdayım.
- Tamam, sağ ol Tom.
Tamam.
Peki.
Pes ediyorum.
Altına hücumun ilk
yılında yaklaşık 60.
000 kişi gemiyle San
Fransisco'ya geldi.
Arayıcıların çoğu tepelere
doğru iz sürdü.
Tabii teknelerini
arkalarında bıraktılar.
Yüzlerce tekne
kıyıda öylece kaldı.
- San Fransisco'nun
merkezi bunların üzerine inşa edildi.
- Bilmiyordum.
Şehir hizmetleri
şebeke hattı için kazı yaparlarken bunu buldular.
- Tanrım.
- Çok iyi değil mi?
- Bu - Evet, bir tekne.
İnanılmaz!
Elbette hemen kazı
işlemlerini durdurduk.
Bunu halka arz etmek
istiyoruz.
- Durdurduk derken?
- San Fransisco
Tarihi Koruma Derneği.
Tahmin edeyim.
Sen de dernektensin.
Evet, bu sıralar
herkesin girmesine izin veriyorlar.
- Servetini nasıl
kazandın?
Miras mı?
- Şans.
Kolejdeyken branşım
matematikti ve boş zamanımda iklim
bilgilerini çözümleyecek bir algoritma geliştirdim.
Oda arkadaşım
ekonomik tahmin için de kullanılabileceğini keşfetti.
Böylece yurt
odasında bir şirket açtık.
Birkaç yıl sonra
sattık ve o, kendi yarısıyla Fiji'de emeklilik yaşıyor.
Ben de kendi yarımla
bu işi yapıyorum.
Senin işin de para
saçmak.
Evet, doğru.
Ancak bu dünyada gerçek bir farklılık yaratmak
istiyorsan durum göründüğünden çok daha
zor.
Peki sen Jenny?
Benim de köpeğim var.
- Peki.
- Gitmem lazım.
Ama yemek yiyeceğiz.
Çok geç oldu Ellis.
Bir saatim vardı
sadece.
Peki.
En azından seninle birlikte yürüyeyim.
Her şey için
teşekkürler.
Ama taşınacağımı
bilmelisin.
Tamam.
Bir fikrim var.
Bir fıkra
anlatacağım.
Gülersen
Taşınmadan önce bir kere daha benimle çıkmak zorundasın.
Gülmezsen, farklı
olduğumuzu kabul edip memnuniyetle vazgeçeceğim.
- Berbat bir fıkra
olmalı.
- İnsan tarihinin en
komiği.
Ama biraz çözümü
zor, çok yönlü.
Bu yüzden muhtemelen
anlamayacaksın.
- Evet, muhtemelen.
- Beyzbol sever
misin?
- Evet, bayılırım.
- Güzel.
Bir gün Fenway
Parkı'nda Ted Williams Kim olduğunu biliyor musun?
Ezici.
Sopa ile vuruş ortalaması 344, değil mi?
Ne?
Evet.
O Ted Williams.
Neyse, Fenway'da
dolaşıyor işte ve bir at gelip Sox için
oynamak istiyorum diyor.
- Gerçek at?
- Gerçek at.
O da neler
yapabilirsin diye soruyor.
At da senin gibi
vururum hatta çok daha iyisini diye karşılık veriyor.
Dişleriyle bir sopa
alıyor ve Ted o anda "Tamam" diyor.
Vuruş yapıyor ve
hakikaten de topu açık tribüne uçuruyor.
Ted şaşıp kalıyor
tabii.
Başka ne
yapabilirsin?
Kısa vuruşlar da
yapabilirim diyor at.
Ted birkaç yerden
top atıyor.
Ve gerçekten de.
Elektrik
süpürgesiymiş.
Evet!
Ted diyor ki; "Ne yani atış yapabiliyor
musun?
" At da ona
bakıp şöyle karşılık veriyor; "Atış
mı?
Bir atın atış yaptığını kim duymuş ki.
" Evet!
İşte bu!
Bayanlar baylar, hanımefendi
fethedildi.
Hayatımda duyduğum
en kötü fıkraydı.
- Teşekkür ederim.
- İltifat etmedim.
Akşam yemeği.
Salı günü, benim evimde.
303-18 sokak.
- Saat 8'de.
- Peki.
Günaydın Bayan
Larson.
Sizi yeniden görmek
ne güzel.
- Günaydın.
- Sizin için ne
yapabilirim?
Hesabıma başka bir
imzacı eklemek istiyorum.
- Nedenini sorabilir
miyim?
- Bir süre seyahat
edeceğim.
Seyahat mi?
Evrak işlerini halledeyim.
Hemen dönerim.
Bütün bu şirketler
gözdemiz konumunda.
Bu ne?
Haloid Fotoğraf Şirketi?
50 yıldır varlar.
Fotoğraf kağıtlarını ve ekipmanlarını
yapıyorlar.
Elektrofotografi
diye bir şey geliştiriyorlar.
Sektörde devrim
yaratabilir ancak anında bir geri dönüş alamazsın.
- Birkaç yıl
sürebilir.
- Peki.
Zaman ve paranın
sınırlı olduğunu görmekten nefret ediyorum.
- Ben sabırlıyımdır.
- Ne var biliyor musun?
İsimlerini
değiştirmişler.
Şimdiki adları Bu ne?
Z ile başlıyor.
- Yunanca.
Zeroks diye okunuyor.
- Zeroks mu?
İmza kartıyla işe
koyulabiliriz.
- İmza yetkisi
olacak diğer kişinin adı ne?
- Susan Fleisher.
Susan F-l-e i-s-h-e-r.
Sana somon yaptım.
İyi bir çiftlik
köpeği olmak istiyorsan saçma şeyleri yemeği bırakacaksın.
Her bir parçasını
yemeni istiyorum.
Anlıyor musun?
Tamam.
İşte böyle.
Kimse yok mu?
Ellis?
- Bölüyor muyum?
- Selam.
- Cesaret edemedin
diye korkuyordum ben de.
- Hayır, taksi
çevirmekte sorun yaşadım.
- Ceketini alabilir
miyim?
- Olur.
- Evin biraz şey - Bitmemiş mi?
- Evet!
- Orası aşikâr da.
Sanatsal bir seçim
mi?
- Hayır.
Boya ve sıva yapmam,
tesisat işlerini halletmem lazım ama
hepsini kendi başıma yapıyorum.
Bu yüzden vakit
alacak.
Yemek yanıyor
sanırım.
- Rahatına bak.
Otur, gevşe.
- Peki.
Ne pişiriyorsun?
Açıkçası herkesin
damak zevkine uymayan enfes bir yiyecek.
Umarım beğenirsin.
- Hazır mısın?
- Trampet efekti
ister misin?
Voilà.
Ya bu olacaktı ya da
doldurulmuş bıldırcın.
Lütfen hayal
kırıklığına uğradığını söyleme.
- Baya mutlu oldum
aslında!
- Evet!
- Gömül bakalım.
- Peki.
- Ee?
- Harika da müzik
can sıkıcı.
- Caz sevmez misin?
- Hayır, severim.
Ama bu başka bir şey.
Annem Maine'de büyümüş.
Gerçek bir New
Englandlı'dır.
Tatlı lakin epey zor
biridir.
Diğer bir yandan
babamın başı yıldızların arasında
dolanır.
Kelimenin tam
anlamıyla.
Gök bilimcidir.
Stanford'tan yeni
emekli oldu.
Olağandışı bir
kuyruklu yıldız keşfiyle ün sahibi oldu.
Nasıl yani
olağandışı?
Matematiksel olarak
kanıtlanmış bir perijeydi.
Bu yüzden
hesaplamalarına göre 1981 yılının kışında Dünya'dan geçecekti.
- Geçti mi?
- Hayır.
Hayır, geçmedi.
Ama bu, her yıl onu
aramasına mani olmadı.
Olanlara dair sahip
olduğumuz bir çeşit ritüel gibiydi.
Hâlâ araştırıyor.
Fazladan bir bardak
şarapla çakırkeyif oluyorum.
Hayır, hayır
teşekkür ederim.
Lütfen.
Yapma.
İtalyanların bir
sözü vardır.
Anni, Amori e
bicchieri di vino, run contano is mai.
Yıllar, aşıklar,
şarap bardakları Yıllar, aşıklar, şarap
kadehleri insana karşı asla merhamet
göstermezler.
Tahmin bile
edemezsin.
- Manzaranı sevdim.
- Teşekkür ederim.
- Ben de kitap okuma
şeklini seviyorum.
- Efendim?
Toplantıdan çıkıp da
seni ilk gördüğümde kitap okuyordun.
Saçların arkadan
toplanmıştı ve mavi bir elbise vardı üzerinde.
Braille alfabesinde
bir kitaptı.
Seni izlemek için
yavaşladım.
Ne kadar süre
izledin?
Kör olmadığını
anlayana kadar.
Seninle tanışmam gerekiyordu.
Ne zaman ya da nasıl
bilmiyordum ama olacağını biliyordum.
Sanırım ben Sanırım o günü hatırlıyorum.
Evet, kitap
Norveççeydi.
Bütün o çift
noktalar, sesler yüzünden idrak etmek
gerçekten imkansızdı.
- Dalga geçiyorsun.
- Evet.
- Dalga mı
geçiyorsun?
- Evet, elbette.
Yeni başlayanlar
için braille alfabesi kitabıydı.
Çocuk şiirleri miydi neydi.
Bana istediğin her
şeyi söyleyebilirsin ki inanırım.
- Hakkında neredeyse
hiçbir şey bilmiyorum.
- Böylesi çok daha iyi.
Hayır, değil.
Tutunup bir daha
asla bırakıp gitmesine izin vermeyeceğim bir şey söyle.
Bırak gitsin.
Günaydın.
Kolunu çek.
Bazılarımızın
yaşamak için çalışması gerek.
Tamam, anlıyorum.
Beni rehin
tutuyorsun.
Geri gelecek misin?
İngilizce ya da
İspanyolca konuşan birinin olmadığına emin misin?
Hayır, hayır.
- Gitmem lazım.
- Bekle, bekle.
Bir dakika ver, olur
mu?
Sadece bir dakika, şu işi Portekizce
halletmeye çalışıyorum.
Yapamam.
- Ne söylemeye
çalışıyorsun?
- Yağmur ormanları vakıf fonunun 5.
000 ar almak
istediğini.
- Söylediğinle
alakası dahi yok.
Al.
- Sağ ol.
- İşe geç kaldım.
- Bir dakika.
Bu kadar mı?
- Bırak gitsin.
1. 5 dolar tuttu
bayan.
- Bayan?
- Fikrimi değiştirdim.
Lütfen sürmeye devam
edin.
Nasıl arzu ederseniz.
Reese.
Reese?
Bebeğim iyi misin?
İyi misin?
İdrarındaki albümin
oranı çok yüksek.
Bu da böbreklerinin iflas
ettiğinin habercisi.
Vücudunu saran
toksinler yüzünden yaşamaya devam edemez.
- Acı çekiyor mu?
- Söylemesi güç.
Benim yerimde
olsaydınız siz ne yapardınız?
Ne kadar harika bir
hayat yaşadığını düşünürdüm.
Birbirinizi
bulduğunuz için ne denli şanslı olduğunuzu.
- Onunla bir dakika
yalnız kalmama müsaade edebilir misiniz lütfen?
- Tabii.
Jenny!
Ben Ellis.
Birkaç kez aramayı
denedim.
Umarım mesajlarımı
almışsındır.
Beni ara.
- Jenny!
- Ne yapıyorsun
burada?
- Aramayı denedim
ama - Adresimi nereden buldun?
Kütüphaneden.
Hadi, sinirlenme.
Başka ne yapacağımı
bilemedim.
Köpeğimi ben
- Hayatına son vermek
zorunda kaldım.
- Bunu duyduğuma çok
üzüldüm.
Aramam için
beklemeliydin.
- Jenny ben
- Adresimi vermememin bir nedeni var.
- Özür dilerim,
ciddiyim.
- Bu iş yürümeyecek,
taşınıyorum ben.
Ciddi misin?
Merhaba.
Senin için.
Barbara Ireland,
Florida'ya taşınmadan önce bütün kitaplarını elden çıkardı.
Bu kitabı daha önce
veremezdim şayet Görünüşe göre eskileri
özleyen tek ben değilim.
Harika bir hayat
yaşadın.
Ben de öyle düşünmek
isterdim.
Dilerdim ki sen de Daha fazlası için sen de yanımda olabilseydin.
Ben de öyle.
Bunu hatırlıyor
musun?
1954'te, kolejin 3.
yılında.
Bendeki son
fotoğrafın.
- Ha birine
bakmışsın ha hepsine.
- Doğru.
Ne oldu?
Sorun ne?
Kaçmaktan öyle
yoruldum ki.
İyi insanlara
yalan söylemekten.
Dur öyleyse.
Kimse düşmüyor
peşine artık.
Şüphelendikleri
herkes uzun zamandır ölü.
Sonsuza dek
yalnız kalmak zorunda değilsin.
Aşık olduğun
birine sahip olmayı özlemiyor musun?
Uzun zaman oldu.
Geleceğin
olmadığında aynı tadı vermiyor.
Neden
bahsediyorsun?
Gelecekten başka
neyin var!
Birlikte bir
gelecekten, birlikte yaşlanmaktan bahsediyorum.
Bu olmadan aşk
kalp kırıklığından ibaret.
Herkes için
geçerli bu.
- Benim kalbim
kaç kere kırıldı?
- Çok.
Senin görünüşün,
enerjin bende olsaydı yarın aşık olurdum.
Vallahi.
- Biriyle tanıştım.
- Ne?
Yeni yıl arifesinde.
Asansörüme atladı.
- Neden söylemedin?
- Böyle bakacağını
biliyordum çünkü.
Çok heyecanlanma.
Peşimi bırakmasını
söyledim.
Korkunçtum.
Zalim.
Üzgün olduğunu söyle.
Hata ettim de.
- Yapamam.
Gidiyorum.
- Oregon'a
taşınıyorsun, Timbuktu'ya değil.
Yapma.
Kendin için yapmıyorsan benim için yap.
N'olur?
Merhaba.
Yardım edebilir miyim?
Ellis Jones'u
görmeye geldim.
Geleceğimden
habersiz.
Bakalım ne
yapabiliriz?
- Tabii siz de?
- Ziyadesiyle
üzgünüm.
Bay Jones bir
misafiriniz var.
- Eminim bir adınız
vardır.
- Jennifer Larson.
Lütfen, beni görmek
istemezse anlayacağımı söyleyin.
Sadece üzgün
olduğumu söylemek için geldim.
Ve tahmin
edebileceğinden de uzun zamandır inanılmaz
bir hayat sürdürdüğümü.
Geçen gün çok
hassastım.
Ve Bana karşı nasıl o denli kibar olduğunu daha
yeni anlıyorum.
Bunu kabul
edemeyecek kadar aptaldım sadece.
Ama şimdi daha iyi
anlıyorum ve bu yüzden ona ne kadar
üzgün olduğumu söylemek istedim.
- Tamam.
- Aşağıya gelebilir
mi diye de sorarsanız?
Bu gece onunla
dışarı çıkıp aramızı düzelteyim.
Lütfen.
Jennifer Larson.
Anlayışlı olacağını
söylüyor şayet Duydun mu?
Tamam, güzel.
Nereye götüreceğini
bilmek istiyor.
Daha önce gitmediği
bir yere.
- Merhaba.
- Merhaba Jenny.
Gel.
Gerçekten ilk kez
"chop shop" gördüğümü sanmıyorsun, değil mi?
Sessiz ol.
Bakışlarının değdiğinden çok daha fazlası var.
Burası önceden
şehrin en popüler film evlerinden biriydi.
- Sinema yani?
- Evet.
1930'larda Mary
Elizabeth Woods adında bir kadın Camden,
New Jersey'de arabada sinemayı yaratan makine
sermayedarıyla alakalı bir yazı okudu.
Doğal olarak bir
tane de kendine ait San Fransisco'da olsun istedi.
Herkes deli olduğunu
düşündü, kaçık olduğunu.
Ki öyleydi!
Kocası olsun ya da
olmasın epey kişiyle birlikte oldu.
Herkesten çok daha
iyi varis dizerdi.
Aslında Her neyse.
Bölgesel
yönetmeliklerden ötürü açık hava tiyatrosu açamadı.
Bu yüzden bütün
arabaları buraya getirdi.
Ekran şu, tam şurada!
Olağan üstüydü.
Tahminimce.
- En iyi kısmına
hazır mısın?
- Tabii.
Peki.
Yukarı bak.
Işıklandırma ve
lamba tellerinden kurulu bir fotoğraf vardı elinde.
Takım yıldızlarını
oluşturmak vakit aldı.
Güzel değil mi?
Evet.
- Ne yapıyorsun?
- Gel.
Şerefe.
Bütün bunların
ardındaki muhteşem paradoks gösteriyor ki
araçlarımız geliştiği kadar ileriyi görebiliyoruz.
Ama geleceği değil geçmişi.
Açıklığa kavuşan
olaylar daha bizlere ulaşmadı bile.
Tarihle neden bu
kadar az insanın ilgilendiğini hiç anlayamayacağım sanırım.
Geleceğin de kendine
ait cazibesi var.
Bizimkinden
bahsedebiliriz.
- Ellis.
- Uzak gelecekten
değil.
- Bu haftadan mesela.
- Ne var aklında?
Annemle babam 40.
evlilik yıl dönümleri için parti veriyorlar.
Buradan birkaç saat
uzaklıkta sadece.
Benimle gel.
Tamam.
Arabayı ben
sürebilir miyim?
Tanrım!
Daytona 500'de pek fazla Saab görmezsin.
Bunun bir nedeni var.
Muğlak surette
şuradaki kare metale ara sıra ayağınla
dokunmak isteyebilirsin.
Neden bahsettiğini
inan bilmiyorum.
Yok artık!
Kusura bakmayın!
Neyin var senin?
Bana bir iyilik yap.
Durup şuradaki kızı
arabaya al.
- Bıçaklanmamayı
tercih ederim.
- Kendisi kız
kardeşim olur.
Özür dilerim.
- N'aber kedicik?
- Binmek ister misin?
Sence?
Nasılsın?
Merhaba.
Çık dışarı!
Hâlâ Saab
kullanıyorsun, ha?
Ben de seni
gördüğüme sevindim.
Kikki, bu Jenny.
Jenny, kız kardeşim.
- Memnun oldum.
- Ben de öyle.
Otobüse bineceğini
haber vermeliydin.
- Duraktan alırdık
seni.
- İki ay önce telefon kullanmayı bıraktım.
Belirli bir nedeni
var mı?
Telekom firmalarının
ileri teknolojili silah üretimine dahil olmalarını protesto etmek için.
Kikki, Berkeley
mezunu.
Yenisi, ha?
Yatağa attın mı bari?
Evet, 10 dakika önce
tam olarak oturduğun yerde.
Bu kızın olayı
neymiş peki?
Orada mı çalışıyor?
Ellis'in anlattığı
her şeyi söyledim.
- Teşekkür ederim.
- Güzel bir kız halk kütüphanesinde çalışıyor.
Belki de kitapları
ve sessizliği seviyordur.
Ya da belki
internetten Ellis'i araştırdı ve
yaptığı cömert bağışları gördü sonra da
orada çalışmaya başladı ki ona kancasını takabilsin.
Kesin öyledir.
- Şimdiye gelmiş
olmaları gerekmiyor muydu?
- Masayı sen topla.
- Geldiler!
- Peki, peki.
- Nasıl görünüyorum?
- Çok güzel.
- Sonunda geldiniz.
- Selam anne.
- Canım!
Harika görünüyorsun.
- Bak, yoldan kimi
aldık.
- Selam.
- Merhaba bebeğim.
- Bu Jenny.
- Merhaba.
- Tanıştığımıza
memnun oldum.
- Ben de öyle.
Yolculuktan sonra çok
yorulmuş olmalısınız.
Hayır, esamesi bile
okunmadı.
18 dakika falan
sürdü zaten.
Ben hiç eğlenmiyorum.
Hız yapmandan nefret
ettiğimi biliyorsun.
Ben değildim, Jenny
yaptı.
Yemin ediyorum dokuz canlı olduğunu düşünüyor.
- Ceketini alayım.
- Tabii.
Nerede kaldınız?
Yaşadığınız yeri
unuttunuz mu?
Hayır.
Bu babam, William.
- Baba, bu - Adaline.
Jenny aslında.
- Baba iyi misin?
- Özür dilerim, ben Eski bir arkadaşıma o kadar çok benziyorsun
ki.
Adaline Bowman'a.
Kendisi annem olur.
Şaka yapıyorsun.
Gerçekten mi?
- Evet.
- Tanrım.
Onu tanıyor muydunuz?
Evet!
Evet!
Çok yakındık.
- Londra'da
tanışmıştık.
- Evet, 60'lı
yıllarda orada yaşamış.
Paris'e taşınıp
babamla tanışmadan hemen önce.
İnanılmaz!
Şansa bakın!
İnanılmaz derece
benziyorsun.
Sürekli duyuyor
olmalısın.
Hatırlayabildiğim
süre zarfında.
Çok yakındık.
Bunu zaten
söylemiştin hayatım.
Ondan bahsetmemiş
olmana inanmıyorum.
- Hayır, bahsettim.
- Hayır, hayır.
- Yakın
arkadaşlarını hatırlıyorum.
- Neler yapıyor?
Vefat etti.
6 yıl önce.
Olamaz.
Gerçekten mi?
Çok üzüldüm.
Fevkalade bir
kadındı.
Evet, aile geleneği
olsa gerek.
- Hadi içeri gelin.
Bir şeyler yemek ister misiniz?
- Evet.
Evet, cheesecake
yaptım.
Biraz yorgunuz
aslında.
- Yukarı çıkacağız,
tabii size de uyarsa?
- Ben de.
- Öyle mi?
Tamam.
Seni arka odaya yerleştireceğim.
Arka taraftasın.
- Görüşürüz.
- Görüşürüz.
Tanıştığımıza çok
memnun oldum.
- Baba.
- Selam.
Hoş geldin bebeğim.
Hanımefendi.
Hanımefendi.
Böyle yapmaya devam
ederseniz motoru gaza boğacaksınız.
Teşekkür ederim.
Faydalı tüyonuz için sağ olun.
Elinize hiçbir şey
geçmese de berbat bir esmerlik elde edeceksiniz.
Özür dilerim.
Şu şeyi çalıştırabilmek için her şeyi yaptım.
Ama olmuyor.
Tek gereken arabayı
vurdurmak.
Freni serbest
bırakın, ben de iteyim.
- Debriyaja basıp
gidebilirsiniz sonra.
- Tamam.
Teşekkür ederim.
- Hazır mısınız?
- Ben hazırım, ya
siz?
- Tamam.
- Tamam.
Debriyajı kavrayıp
basın.
Teşekkür ederim.
Önemli değil.
Sonraki beş haftayı birlikte
geçirdiler.
Ve Adaline asla
yapmayacağım diye yemin ettiği bir şeyi yaptı.
- Hâlâ daha isminizi
söylemediniz?
- Adaline Bowman.
- Ama arkadaşlarım
Della der.
- Güzel isim.
Teşekkür ederim.
3 hafta sonra
sömestr sona erdikten sonra William
evine, Amerika'ya döndü.
Adaline de onunla
gitti.
- İyi uyudun mu?
- İyi.
Güzeldi.
Dün gece için özür
dilerim.
Seni utandırmak
istememiştim - Aklımı kaçırıyor
olmalıyım.
- Dert değil.
- Ne zaman geldin
odaya?
- Çok geç değildi,
bir şeyler okudum.
- Günaydın bebeğim.
Jenny nerede?
- Az sonra iner.
Bütün gece uyumadı,
bir o yana bir bu yana döndü durdu.
Nasıl
tanıştığınızdan bahsetmediniz hiç.
Yeni yıl arifesinde asansörde
tanıştık.
- Kahve ister misin?
- Hayır, teşekkür
ederim.
Ama ben onu daha
öncesinde bir kere görmüştüm.
Günaydın.
Kütüphanedeydi,
braille alfabesinde bir kitap okuyordu.
- Kendine has biri
olduğunu biliyordum.
- Al bebeğim.
Annesi de öyleydi.
- Nasıl tanıştınız
onunla?
- Londra'nın dışında.
Arabası bozulmuştu, ben
de tamir etmesine yardımcı olmuştum.
- İngilizdi yani?
- Hayır, hayır.
Fransızca okumak
için gitmiş.
- 4 dil falan
konuşuyordu?
- Sanırım.
- Evet.
- Jenny de dil
konusunda inanılmaz.
- Öyle mi?
Tanıştığınızda kaç
yaşındaydın?
Yaklaşık tıp fakültesinde ikinci sınıftaydım desek,
26 yaşındaydım.
Fakülteyi bırakmak
istiyordum.
Sıkılmıştım.
Ama Sil baştan başlamak için çok yaşlıyım diye
korkuyordum.
Adaline'a bundan
bahsettim ve suratıma baka baka güldü.
Göreyim seni, aptallık
etme dedi.
Hayat çok kısa.
O olmasaydı
muhtemelen ne astronomiyle ne de fizikle tanışacaktım.
Benden birkaç yaş
büyüktü sadece ama çok bilgeydi.
Ve çok kültürlü.
O - Ne oldu?
Hayatım!
- Yeter William!
Ne, sorun ne?
Komik mi sence?
Ne demek istiyorsun?
Ne yaptım ki?
Çok yakındınız, çok
yakındınız.
İki kere söyledin.
Ondan bahsederken
yüzünü görmelisin.
Lanet hafta sonu
boyunca özlem duyduğun geçmişini canlı mı tutacaksın?
Bak, sadece Annesine o kadar çok benziyor ki hatırladığımdan
dahi haberdar olmadığım şeyleri
anımsıyorum.
İkinci seçenek
olduğum hissinden nefret ediyorum.
- Ne demek bu?
- Özellikle de bu
hafta.
- İkinci seçenek mi?
- Evet.
- 40 yıl bebeğim.
Hadi ama
İkinci seçenek mi?
Hayır, hayır.
Hayatım, aşırı tepki
gösteriyorsun.
- Öyle mi?
- Kıskanıyor musun?
Evet, işin aslı öyle.
Bak, bak bana.
Kısa süren bir şeydi, önemsizdi.
Kulağa bundan daha
fazlasıymış gibi geliyordu.
- Seni seviyorum.
- Ben de seni.
- Gel buraya.
Geldim!
Çok romantik bir
hafta sonu olmadı.
Desteğin için
teşekkürler.
Elbette, söz
veriyorum telafi edeceğim.
- Babamın kusuruna
bakma.
Çok utanç verici.
- Tatlı aslında.
- Evet, annen epey
mana yüklü biri olmalı.
- Evet, öyleydi.
Kikki!
- Tamamdır millet.
- Bilmiyorum.
Babam elinde 47
oyunluk galibiyet serisini tutuyor.
Bütün parayı
eğitimine harcadım.
Daha zorlu
yarışmalar bekliyordum.
- Daha önce oynadın
mı?
- Hayır, hiç.
- Kiki, hadi!
- Zorunda mıyım?
- Evet!
- Evet!
Mevzu bu pullardan yeterince
biriktirmen.
- Tart!
- Onlar peynir.
Pullar!
Kazanman için merkezde bu pullardan yeterince
olması lazım.
- Tamam mı?
- Soruların çoğu
dehşet-i vahşet.
Kıyıda köşede kalmış
daha uygun bir kelime.
Neyse!
Mesela bir örnek vereyim.
22 Haziran 1938'de bu
Amerikalı boksör ilk roundta Max
Schmeling'i tartakladıktan sonra ağır
sıklet şampiyonluğundan alıkoyulmuştur.
- Zor bir soru.
- Biliyorum, sence
kimdir?
- Sony Liston?
- Joe Louis.
- İyi tahmin aslında.
Evet, kadınlar ve
boks.
Sevimliymiş.
Pardon?
Ne var biliyor musun?
Peki bayanlar.
Biz de varız.
- Hadi, ölümüne at.
- Başlıyoruz.
- Tamamdır, atıyorum.
- Kadınlar pembe
olsun.
Kadınlar pembe mi
olsun?
Amerika Birleşik
Devletleri'nin hastanede doğan ilk başkanı kimdir?
Jimmy Carter.
- Jimmy Carter.
- Hızlı oldu.
- Acemi şansı.
- Hiç sanmıyorum!
Bir daha dene.
Hula hula hoop
çıkışını hangi olayda yaptı?
1956'da Schenectady,
New York'taki Dünya Fuarı.
1956 Schnecdady, New
York Dünya Fuarı.
Hadi canım.
Güzeldi!
- Peynir.
- Tart.
Pul.
Tamam, hadi.
Devam edelim.
- Ne oldu, çok fazla
baskı mı var?
- Bir koku alıyor
musun?
Galibiyet serinin duman
olması gibi bir koku?
Önceden şöyle bir aile
esprimiz vardı.
Hangisi önce
gerçekleşecek?
Ya babam "trivial pursuit" oyununda
yenilecek ya da Della sonunda cemalini
gösterecek?
- Della mı?
Evet.
Babamın keşfettiği kuyruklu yıldızdan
bahsetmiştim ya hani.
Ona Della C 1981
adını verdi.
Adele teyzem anısına.
- Tamam, hadi.
- Evet.
- Hadi baba.
- Başlıyorum.
Jenny.
Galibiyet için.
1952 yılında hangi
ülke Albert Einstein'a başkanlık teklifinde bulundu?
İsrail.
İsrail.
Önemli değil.
Seni hâlâ seviyoruz.
- Nasıl hissettiriyor?
Üzgün müsün?
- İyiyim.
İkinci sayfaya
baksana.
3. bölüm, paragraf H.
- Özür dilerim.
- Sorun değil.
Yürüyüşe çıkıyorum.
- Tamam.
Evet, 10'a bakalım
bir de.
Galaksimizde kaç
tane yıldız vardır sence?
Bilmem.
500 milyon.
200 milyar.
Plato her ruhun
ölümden sonra geri döndüğü bir eş
yıldızı olduğuna inanırdı.
Şayet ölümlü bir
hayat yaşasaydı.
Buna inanıyor musun?
Hayır, hayır.
Ben bilim adamıyım.
Plato filozoftu.
Şairdi.
Kuyruklu yıldıza
neden annemin ismini verdin?
Hatalı çıkan
hesaplamalarım doğru olsaydı dünyaya en
yakın kuyruklu yıldız olacaktı.
200 yıl içindeki ilk
kuyruklu yıldız.
Diğer bir deyişle
aynı annende olduğu gibi ramak kalmıştı.
Ne demek bu?
Ona evlenme teklif
edecektim.
Cebimde Cebimde nişan yüzüğünü taşıyordum.
Beni ekti.
Ramak kalmıştı.
İyi geceler.
William.
O da seni seviyordu.
Daha yeni tanıştık,
değil mi?
Biliyorum.
Tamam, muhtemelen çenemi
kapalı tutmalıyım.
- Konuşmayacağım.
- Hadi ama ne oldu?
- Ne var?
- Ben gerçeği
söyleyemem.
Hayatımı sensiz
hayal bile edemiyorum.
Bunun duymak
istediğin şon şey olduğunu biliyorum.
Ama sana aşık
oluyorum Jenny.
Mani olamıyorum.
Ne söyleyeceğimi
bilmiyorum.
- Bunu beklemiyordum.
- Lütfen hiçbir şey söyleme.
Sadece neler hissettiğimi bil istedim.
- Merhaba.
- Jenny.
Herkesin nerede
olduğunu biliyor musun?
Evet.
Kathy ve Kikki markete, Ellis de koşuya gitti.
- Peki.
- Bir dakika!
Saçında böcek var.
- Önemli değil.
- Neymiş?
- Uğur böceği.
- İyi şans
getirdiğini söylerler.
- Aldın mı?
- Aldım.
- Teşekkür ederim.
Lütfen Ellis'e
yürüyüşe gittiğimi söyle.
Della iyi misin?
- Sızlayacak.
- Tamam.
- Merak etme, seni
iyi edeceğim.
- Tamam.
Affedersiniz.
Merhaba.
- Fotoğrafımızı
çeker misiniz?
- Tabii.
Gerek yok,
istemiyorum.
- Harika olacak ama
hadi.
- Fotoğraflardan
hoşlanmıyorum.
- Hoşuna gidecek.
- Pozları boşuna
harcıyoruz.
- Tabii ki de hayır.
- Çok utangacımdır.
Üç, iki, bir.
Biliyorum.
Kim olduğunu
biliyorum Adaline.
- Ne?
- Yara.
Aynı yara izi.
Ben diktim bunu.
N'olur.
Gerçek.
William.
Aklımı kaçırdığımı
sandım.
Nasıl?
Nasıl mümkün olabilir bu?
Bilmiyorum.
Ben Ben normaldim.
Sonra bir gün öylece
durdum.
Sana söylemeyi o
kadar çok istedim ki.
Ama yapamadım.
Bana yapacaklarını
biliyorsun.
Ben - Ne olacağımı biliyorsun.
- Merak konusu.
- Örnek bir model.
- Evet.
Bu yüzden mi terk
ettin beni?
Bu yüzden mi
kayboldun ortalıktan?
Ne kadar acı
çektiğimi hayal edemezsin.
Sanırım Sanırım edebilirim.
Hiç kimseye
söylemedin mi?
Hayır.
Söyleseydim bu kişi
Ellis olurdu.
Yapma, kaçma.
Bir daha kaybolma,
lütfen.
Ellis için.
- Adaline.
- Lütfen.
Bunca yıl boyunca
yaşadın ama hiçbir zaman bir hayatın olmadı.
Lütfen kendin için,
Ellis için.
Kal Adaline.
- Nasıl olacağını
bilmiyorum.
- Kaçma Adaline!
Adaline!
Adaline!
Adaline yapma, yapma.
Hayır.
Adaline lütfen.
Lütfen yapma bunu.
Adaline gitme.
Ellis'i düşün, lütfen!
Adaline lütfen!
Adaline!
Ellis çok üzgünüm.
Bunu yapamam.
Açıklayamam.
Jenny.
Baba!
Baba!
Baba anahtarların
nerede?
Gitti.
Dönmeyecek.
Ne oldu?
Ne, bu ne?
- Baba ne söyledin
ona?
- Hiçbir şey.
- Açıklayamaz sana.
- Lütfen ne
anlattığını söyle.
- Muktedir değil.
- Neye?
Değişmeye.
Onu seviyor musun?
Evlat?
Dinle beni.
Onu seviyor musun?
- Evet.
- Nereden biliyorsun?
- Baba, ben - Gayet basit bir soru.
Nereden biliyorsun?
Çünkü o olmayınca
hiçbir şey mantıklı gelmiyor.
Alo?
Canım özür dilerim.
Uyandırmak
istememiştim.
- Her şey yolunda mı?
- Evet, evet.
Bir şey söylemek
istedim sadece.
- Neymiş?
- Haklısın.
Daha fazla kaçmak
yok.
- Anne?
- Yarın arayacağım,
tamam mı?
- Bunu duyduğuma çok
sevindim.
- Seni seviyorum.
- Ben de seni.
- Görüşürüz.
Görüşürüz anne.
Dünya'nın yüzeyinde
olanların çoğundan Ay sorumlu.
1178'de başıboş
bir meteorit Ay'a çarptı.
Oluşan sarsıntı
Arjantina, Tierra del Fuego'da her
yarım ay evresinde devasa gelgitlere sebebiyet verdi.
O gecelerde
gelgit aralığındaki %23'lük yükseliş Pasifik
kıyısında 2000 millik bir fırtına meydana getirdi.
Bu da
atmosferdeki moleküler iyonizasyon oranını artırdı.
78 yıl içinde ilk
defa Sonuma şehrinin bu bölgesine kar
yağdı.
Hipoterminin
erken aşamasında vücut, titreyerek ısı
ürütmeye çalışır.
Bundan sonuç
alamadığında el ve ayaklardaki kan akışını azaltır.
Metabolizma oldukça
yavaş çalışır.
Ölüyorsunuzdur
ancak bunun farkında olmazsınız.
Son aşamalarda
kurban dakikada sadece bir ya da iki kere nefes alır.
Ertelenmiş canlılık
durumu.
- Jenny!
- 10:07'de Bowman Adaline'in çekirdek sıcaklığı 87
dereceye düştü.
Kalbi atmayı bıraktı.
Sonunda 107 yaşına
kadar yaşayan Adaline Bowman tabir-i
caizse öldü.
Tam olarak 10:09'da sağlık görevlileri, Adaline Bowman'ın göğsüne
iki tane defibrilatör yerleştirdi.
750 voltluk
elektriği vermeden önce kural gereği
beşe kadar saydılar.
- Nasıl o?
- Birkaç test yaptık
sadece ve uzun süreli bir hasarla karşılaşmadık.
- İşin aslı oldukça
dikkat çekici bir durum.
- Uyandı mı?
Görebilir miyim?
Bitkin bir halde ama
birkaç kelime etmek için girebilirsiniz.
Peki, teşekkür
ederim.
Merhaba.
Jenny?
Selam.
Selam!
- Neden kaçtığını
biliyorum.
- Öyle mi?
Dün gece seni
sevdiğimi söylediğim için, değil mi?
Seni sevdiğimi
söyledim.
- Sen de korktun - Gel buraya, seni seviyorum.
Ben de seni
seviyorum.
Başka bir nedeni var.
Ne?
Ne var?
İlk olarak adım
Jenny değil.
Tanrım.
Ne oldu?
Yok bir şey, yok bir
şey.
Kaza sadece, iyiyim
ben.
İyiden de öteyim.
Tamam mı?
- Bu Ellis.
- Merhaba.
- Merhaba.
- Sana bahsettiğim
adam.
Tanıştığımıza memnun
oldum.
Ben Jenny'nin büyük
annesi.
- Ne?
Ne var?
- Biliyor.
Biliyor!
Merhaba millet!
Eğlenceyi mahvetmek
niyetinde değilim ama bir şeyler
söylemek istiyorum.
Öncelikle
teşekkürler.
Kathy ve ben buraya
kadar geldiğiniz için hepinize minnettarız.
Bizimle olmanız ve
evliliğimizin ilk 40.
yılını
kutlamamıza katkıda bulunmanız bizim
için çok şey ifade ediyor.
Eskiden bu güzel bayanla tanıştığımda işimde ne yapmak istediğim konusunda çok iyi
bir fikrim vardı ama yetişkin olduğumda bir erkek olarak ne yapmak istediğimi gerçekten bilmiyordum.
Olur da çocuklar da
büyürse diye.
Ancak karımın
evliliğimize aileme ve bana olan
sadakati Aşkının sadakati öyle bir şeyi anlamama neden oldu ki!
Onun için mümkün
olabilecek en iyi koca olmaktan daha
büyük bir hırs yok hayatımda.
Hâlâ daha üstünde
çalışıyorum.
Kathy'e, hayatımın
aşkına ruh eşime, güzel çocuklarımın
annesine.
Kathy'e.
Bir yıl sonra Yeniden Times Meydanı'nda canlı yayındayız.
Beklenen ana birkaç
dakika kaldı sadece.
Top 2014 için
düşecek.
Al bakalım.
Aferin kızıma.
Millet.
Acele etseniz iyi olur yoksa davete geç
kalacaksınız.
- Ben 10 dakikadır
hazırım.
- Çok yakışıklı
olmuşsun.
- Teşekkür ederim.
- Ben de hazırım.
Fermuarımın
çekilmesi lazım.
Bizimle gelmek
istemediğine emin misin?
Kesinlikle.
Benim randevum var,
hemen burada.
Gel bakalım bebeğim.
- Seni seviyorum.
- Ben de.
Çantamı alayım Bir de kameramı.
- Bıyıkları çok uzun.
- Evet.
Adaline iyi misin?
Evet.
Harikayım.
Adaline'in şu
anki kalbi ,kalp ritmi düzenleyici sayesinde atmaya başladı.
Genlerindeki
telomer yapısı esnekliklerine yeniden kavuştu.
Yaşlanma
sürecinin doğal yoluna girmesine vesile oldu.
William haklı çıktı.
Della C 1981
kuyruklu yıldızı sonunda döndü.
Yarım yüz yıl gecikmeyle.
Ancak tahmin ettiği
kadar parlak ve görkemli bir şekilde.
« Prev Post
Next Post »